MÜ MİN VE MÜNÂFIK MÜSLÜMANLAR

Transkript

1 Kişinin îmanının belirtisi, o kişiyi iyiliklerin sevindirmesi, günah ve kötülüklerin üzmesidir. Kalp kararması, günah ve günahların sonunda oluşan mânevî bir hastalıktır. Kalp kararmasının belirtisi (turnusol kâğıdı) ise, gerek küçük ve gerekse büyük bir günah karşısında insanın üzüntü duymamasıdır. Kibir, insanın kendini tanımaması, haddini bilmemesi ve bu yüzden kendini bulunduğu seviyenin üstünde görmesi ve tutmasıdır, şeytanın sıfatı ve fikir yoldaşlığıdır. İzzet ise, insanın kendini tanıması, bulunduğu seviyenin farkında olarak haddini bilmesi, üstünlük taslamaması fakat mevcut durumunu koruması ve muhafaza etmesidir. Bir insanın günâhı çoğaldıkça, kalbi kararır, kalbin kararması ise, Allâhü Teâlâ nın emirlerinin ihmal edilmesine kapı aralar. Bu ise, yalan söylemenin yolunu açar. Yalan ile îman, aynı kalpte bir arada bulunamaz, artan yalana karşı îman azalır. Sonunda kişi münâfıklığa kadar değişir Münâfık erkekler de, münâfık kadınlar da birbirinin parçasıdırlar. Onlar kötülüğü emreder, iyilikten vazgeçirmeye uğraşırlar. Ellerini yumarlar. Onlar Allah'ı unuttular. Allah da onları unuttu! Şüphe yok ki, münâfıklar fâsıkların tâ kendileridirler 1 Allah, erkek münâfıklara da, kadın münâfıklara da, bütün kâfirlere de, kendileri içinde temelli kalmak üzere, Cehennem ateşini va'd etti. Bu, onlara yeter! Allah onları rahmetinden kovdu! Onlara bitmez tükenmez bir azap vardır 2. Tevbe Sûresi, âyet 67 Giriş Ω İslâm Dini ne göre, İslâm a inanmayanlara, gerçeği örten anlamında, kâfir denir. Sistematik anlamda münâfıklar, kâfirler arasından değil, Müslümanlar arasından çıkar. Müslümanlar, Mü min ve Münâfık olmak üzere, iki kısımdır. Mü min, Peygamber (SAV ) Efendimiz in Allah'dan (CC ) getirip, tebliğ buyurduğu bütün hükümleri kalbi ile tasdik, dili ile ikrar eden insana denir. NOT: Bâzı makâleler, verilen İnternet Elektronik Adresi nde zamanla meydana gelebilecek değişikliler nedeniyle, görüntülenmeyebilirler. İstenilen makâlenin adı, eksiksiz olarak Google a ya da arama motoruna yazılırsa (kopyalanırsa), istenen makâleye kolayca ulaşılabilir. Hattâ, makâlelerimde varsa, bir KONU yu merak edenler için, Google a ya da arama motoruna tırnak içinde, örneğin, prof. dr. mustafa temiz +KONU [eski makâleler için doç. dr. mustafa temiz +KONU ya da yrd. doç. dr. mustafa temiz +KONU] yazarak istenilen KONU hakkında kolayca bilgiye ulaşmak mümkündür. 1 Tevbe Sûresi, âyet Tevbe Sûresi, âyet 68. Ω.Sayfa sonlarındaki pdf uzantılı koyu mavi kaynaklar tıklandığında, pdf uzantılı ilgili yazıya ânında ulaşılabilir. SAV kısaltması, Sallâllâhü Aleyhi ve Sellem - Allah O na salât etsin. demektir. CC kısaltması, Celle Celâlühû - O nun şânı çok yücedir. demektir.

2 2 Münâfık, Îtikâdî Münâfık ve Amelî Münâfık olmak üzere, iki kısımdır: Peygamber (SAV) Efendimiz in tebliğ buyurduğu dine aslında îman etmediği halde, inanmış gibi görünen, ikiyüzlü bir kimseye Îtikâdî Münâfık denir. Îtikâdî Münâfıklar, Müslümanlar indinde Mü min, Allâhü Teâlâ indinde kâfirdirler. Bunlar kâfirlerle berâber Cehennem e gireceklerdir. Biz Müslümanız dedikleri için Peygamber (SAV), bunların ikiyüzlülüklerine ve her türü sıkıntılarına katlanmış, onları ortadan kaldırma yoluna gitmemiştir. Gösterilen bu îtinâ, bize Müslüman olmanın önemini algılamamız ve insanların kalplerini okumanın bizim için mümkün olmadığını vurgulamak içindir. Bu târihi münâfıkların başı, Abdullah bin Übey bin Selûl dür. Allâhü Teâlâ, îtikâdî münâfıklar hakkında oldukça anlamlı âyetler göndermiştir: Münâfıklar ve kalblerinde hastalık olanlar şöyle diyorlardı: "Bunları (Müslümanları) dinleri aldattı." Oysa kim Allah'a tevekkül ederse, şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sâhibidir 3. Ey Peygamber, Allah'tan sakın, kâfirlere ve münâfıklara îtaat etme! Şüphesiz Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sâhibidir 4. Ey Peygamber! Allah a karşı gelmekten sakın! Kâfirlere ve münâfıklara îtaat etme! Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sâhibidir. Siz özür dilemeye kalkmayın! Siz, îman ettiğinizi söyledikten sonra, küfrettiniz! İçinizden bir zümreyi affetsek bile, diğer zümreyi, onlar cürümlerinde ısrar eden kimseler oldukları için, azâbımıza uğratacağız 5. Münâfık erkekler de, münâfık kadınlar da birbirinin parçasıdırlar. Onlar kötülüğü emreder, iyilikten vazgeçirmeye uğraşırlar. Ellerini yumarlar. Onlar Allah'ı unuttular. Allah da onları unuttu! Şüphe yok ki, münâfıklar fâsıkların tâ kendileridirler! 6 Allah, erkek münâfıklara da, kadın münâfıklara da, bütün kâfirlere de, kendileri içinde temelli kalmak üzere, Cehennem ateşini va'd etti. Bu, onlara yeter! Allah onları rahmetinden kovdu! Onlara bitmez tükenmez bir azab vardır 7. De ki: 'Size bundan daha kötüsünü haber vereyim mi? Allah'ın lânet ve gazap ettiği, aralarından maymunlar ve domuzlar çıkardığı kimseler ile şeytana tapanlardır ki, işte Allah katında bunların yeri daha kötü ve doğru yoldan daha sapıktır. Onlar size Pehlivan, R., İman Ve İnkar Açısından İnsanlar, Alındığı İnternet Elektronik Adresi, En Son Erişim Târihi: Enfal Sûresi, âyet Lokman Sûresi, âyet 1. Ahzâb Sûresi, Âyet 1. 5 Tevbe Sûresi, âyet Tevbe Sûresi, âyet Tevbe Sûresi, âyet 68.

3 3 geldikleri zaman îman ettik!' derler. Hâlbuki onlar muhakkak küfür ile girmişler, yine muhakkak küfür ile çıkmışlardır. Allah onların neler gizlemekte olduğunu çok iyi bilendir 8." "Ehl-i Kitap tan o küfreden kardeşlerine: 'Andolsun, eğer siz yurdunuzdan sürülür, çıkarılırsanız, biz de muhakkak sizinle çıkar, gideriz! Sizin aleyhinizde, hiçbir kimseye hiçbir zaman îtaat etmeyiz! Eğer sizinle harp edilirse, muhakkak ve muhakkak, biz size yardım ederiz! demekte olan o münâfıkları görmedin mi? Hâlbuki Allah şehâdet eder ki, onlar muhakkak yalancıdırlar! Andolsun ki; onlar yurtlarından çıkarılacak olurlarsa, bu münâfıklar onlarla birlikte çıkıp gitmezler! Eğer onlar muharebeye tutuşurlarsa, yardım da etmezler! Şâyet yardım etseler bile, andolsun ki, mü'minler karşısında dayanamayarak arkalarına dönüp kaçarlar! Sonra da, kendileri hiçbir yerde yardım göremezler! "O münâfıklar ve Yahûdiler, müstahkem kasabalarda yahut duvarlar arkasında, surlar, hisarlar içinde siperlenmeden, sizinle toplu bir halde çarpışamazlar. Nadîr Oğulları nı muharebeye teşvik eden münâfıkların hâli de, şeytanın hâli gibidir: Çünkü şeytan insana 'Küfret!' der de, o küfredince: 'Ben gerçekten senden uzağım! Çünkü ben Âlemlerin Rab bi olan Allah'tan korkarım! der. Allah, münâfıkların erkeklerine, kadınlarına ve bütün kâfirlere sonsuza dek olmak üzere Cehennem ateşini va'detti. O, onlara yeter. Allah, onları rahmet alanından uzaklaştırdı. Onlara sürekli bir azap vardır 9. O gün münâfık erkekler ve münâfık kadınlar o îman edenlere şöyle diyeceklerdir: "Bize bakın da sizin nûrunuzdan alalım?" Onlara: "Arkanıza dönün de nur arayın!" denilir. Aralarına kapılı bir sur çekilir ki, onun içinde rahmet, dışında da azap vardır 10. Amelî Münâfıklık Amel (Dinî iş, ibâdet), namaz gibi bedenle, zekât gibi mal ile ya da hac gibi hem beden ve hem de mal ile yapılmaktadar. Şerîat in (İslâm ın) Beş Duyu organlarına ilişkin kurallarına uymak ve İnsanlarla İlişkiler de bedenle yapılan ibâdetlerdendir. Beş Duyu organlarına ilişkin kurallarına uymak ve insanlarla ilişkiler, bedenle yapılan ibâdetlerin en önemli kısmlarındandır. Beş Duyu içinde dil, îmânî açıdan hayâti bir önem taşır. Nitekim bu nedenle Peygamberimiz (SAV), Susan kurtuldu Mâide Sûresi, âyet 60. El Haşr Sûresi, âyet Tevbe Sûresi, âyet Hadid Sûresi, âyet Temiz, M., Güzel Söz Gibi Olanı Var mı? Kurtuluşun Sırrı: Susan Kurtuldu, Alındığı İnternet Elektronik Adresi, YA DA En Son Erişim Târihi:

4 4 buyurmuşlardır. İnsanlarla İlişkiler de İnsan Hakları 12 ise, günah açısından ayrı bir önemdedir. İslâm'a inandıkları hâlde, amel yönünden bâzı hatâları olan insanlara Amelî Münâfık denir. Bu hâtaların başında dil ve İnsanlarla İlişkiler, önemli rol oynar. Amelî münâfıklar, konuştuklarında yalan söylerler; söz verdiklerinde, sözlerinde durmazlar; emânete hıyânet ederler. Bunlar, amel yönü ile fâsık ve günahkâr demektir, ebedî Cehennem de kalmayacaklardır. Başka bir sebepten ayakları kaymamış olan amelî münâfıklar da mü minler grubundadırlar. Bir Buharî hadisinde buyurulmuştur ki: eder. Münafığın üç alâmeti vardır: Yalan söyler, sözünde durmaz ve emânete hıyânet Münâfıklık hakkında başka hadisler de vardır 13 : Mü min in hastalığı günahlarına kefâret olur. İyileşince bundan ibret alır. Münâfık ise, bağlanıp sonra salıverilen deveye benzer. Deve, niçin bağlandığını ve niçin salındığını bilmediği gibi, münâfık da, hasta olup iyileşince, bundan ibret almaz. Münâfıklar Kur'a nı öğrenirler, ilim ehliyle mücâdele ederler. Münâfıklar, ikindi namazını akşama doğru kılarlar. Münâfıklarla bizim aramızdaki eman (korkusuzlık, eminlik) namazdır. Münâfıklar, yatsı ve sabah namazına devam edemez. Kâfir Ve Mü min Îmanın Şartları nı yerine getirmeyenlere genel sınıflamada teknik ya da bilimsel anlamda kâfir (gerçeği-hakkı örten) denir. Kâfir olanlar, İslâm ın Şartları nı yerine getirseler bile, îmansız oldukları yâni Müslüman olmadıkları için, bunlar Allah (CC) tarafından kabul edilmezler; O nun indinde o kimseler bu amelleri yapmamış gibidirler. Bunların Âhiret teki yerleri Cehennem dir. 12 Temiz, M., Allah (CC) Hakkı ve İnsan Hakları, Alındığı İnternet Elektronik Adresi, YA DA En Son Erişim Târihi, Münâfık Kime Denir Ve Alametleri. Okumanızı Tavsiye Ederim., Alındığı İnternet Elektronik Adresi, En Son Erişim Târihi,

5 5 Gerçek İslâm inancı odur ki, bir kimse Kur an ın bütün hükümlerine inansa da yalnız bir tânesine, meselâ, diyelim ki bir harfine inanmasa, onun yanlış olduğuna hükmetse bu karar, Kur an ın eksikliğine delâlet ettiği için, o kişinin İslâm inancı yok olur. Çünkü bütün Müslümanlar, Kur an ın Allah (CC) kelâmı olduğunu, onda bir eksikliğin mümkün olamayacağını bilirler ve öyle inanırlar. İnanç, noksanlık kabul etmez 14. İslâm da inanılacak hususlar, 6 grupta özetlenmiştir. Bunlara Îmânın Şartları deniyor. Îmanın Şartları nı şöyle sıralamak mümkündür: 1) Allah ın (CC) varlığına, birliğine inanmak, 2) Meleklerin varlığına inanmak, 3) Allah ın (CC) peygamberlere gönderdiği kitapların asıllarına ve içeriklerine inanmak, 4) Kadere inanmak, 5) Allah ın (CC) gönderdiği peygamberlere ve bunların getirdiklerinin hak olduklarına inanmak, 6) Âhiret gününün olacağına ve orada olacak olan hesâba inanmak... Bunlara inananlara genel anlamda Müslüman denir. Müslüman olunca, sıra dinin 5 grupta özetlenen ibâdetlerini yapmaya ve yasaklarına uymaya gelmektedir. 5 grupta özetlenen emirlere İslâm ın Şartları denir. İslâm ın Şartları: 1) Allah tan (CC) başka tanrı olmadığına, Hz. Muhammed (SAV) in O nun kulu ve Resûlü olduğuna inandıktan sonra, 2) Namaz kılmak, 3) Oruç tutmak, 4) (Gücü yetenler için) Hacca gitmek, 5) (Zengin olanlar için) kurban kesmek olarak sıralanıyor. 14 Temiz, M., Dinî Cehâletin Turnosol Kâğıdı Şeriat, Alındığı İnternet Elektronik Adresi, OSOL%20K%C3%82%C4%9EIDI,%20%C5%9EER%C4%B0AT.pdf YA DA OL%20K%C3%82%C4%9EIDI,%20%C5%9EER%C4%B0AT.doc, En Son Erişim Târihi,

6 6 İslâm inancına göre, İslâm ın emir ve yasaklarına Şerîat (şartlar) da denir. Şerîat (şartlar), İslâm ın bütün emir ve yasaklarını kapsadığı için Şerîat, İslâm Dini demektir 15. Şerîat i uygulayanlara Mü min denir. Îmanın Şartları nı ve İslâm ın 1. şartını sağladığını açıktan açığa îlân edenlere Müslüman denir. Dışarıya karşı inanmış göründükleri halde, Müslüman kapsamına girenler arasında Îmanın Şartları ndan bir veyâ bir kaçına içinden inanmayanlara genel tasnifte Münâfık denmektedir. Îmanın Şartları na ve İslâm ın 1. şartına inandığını hem dışarıya karşı söyleyen ve hem de bunlara kalben inananlar, hem insanlar ve hem de Allah (CC) nazârında inanmış Müslüman dır. Hem insanlar ve hem de Allah (CC) nazârında inanmış bir Müslüman, amelleri (ibâdetleri), yerine getirmiyorsa, genel sınıflamada bu insana Günahkâr (Fâsık), adı geçen bu ibâdetleri, yeterince, yapıyorsa Mü min denir. Aslında, îtikadı kusursuz bir Müslüman Mü min dir. Çünkü günahsız Mü min yoktur. Din bilgisinden yoksun olanlar (dinî câhiller), İslâm dini söz konusu olduğunda, Elhamdülillah Müslüman ım dedikleri halde, söz şerîata geldiğinde Ben Şerîat a karşıyım demekten çekinmemektedirler. Şartlar demek olan ve dinde dinî şartlar anlamında kullanılan Şerîat a karşı olan bu zır câhiller, bir kavram kargaşasının kurbanları olarak, îmanlarını tehlike içine sokmaktadırlar 16. İstanbul da bir mezarlığın kapısının üstünde Ruhlarına Fâtiha yazıyormuş Bir zaman sonra bu yazı kaldırılarak yerine Enbiyâ Sûresi nin 35. âyetinin Türkçesi yazılmış Âyetin Türkçe si şöyle: Her nefis ölümü tadacaktır Temiz, M., Dinî Cehâletin Turnosol Kâğıdı Şeriat, Alındığı İnternet Elektronik Adresi, OSOL%20K%C3%82%C4%9EIDI,%20%C5%9EER%C4%B0AT.pdf YA DA OL%20K%C3%82%C4%9EIDI,%20%C5%9EER%C4%B0AT.doc, En Son Erişim Târihi, Temiz, M., Dinî Cehâletin Turnosol Kâğıdı Şeriat, Alındığı İnternet Elektronik Adresi, OSOL%20K%C3%82%C4%9EIDI,%20%C5%9EER%C4%B0AT.pdf YA DA OL%20K%C3%82%C4%9EIDI,%20%C5%9EER%C4%B0AT.doc, En Son Erişim Târihi, Enbiyâ Sûresi, âyet 35: Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak kötülük ve iyilikle deneyeceğiz. Hepiniz de sonunda bize döndürüleceksiniz.

7 7 Aradan zaman geçmiş TV den öğrendiğimize göre, câhil fakat tanınmış birisi, bu değişikliği gördüğünde, Her nefis ölümü tadacaktır. cümlesinden hoşlanmamış, bu durumu, TİKSİNDİRİCİ olarak nitelendirmiş 18 Bu, dinî açıdan zır câhil tanımlamasına güzel bir örnektir. Ben inanıyorum ki, tanınmış bu meşhur kadın profesör, din, âyet, hadis, şerîat gibi, kendi Kültürünün bu temel esaslarını da bir parça bilmiş olsaydı, Allah ın (CC) âyetini TİKSİNDİRİCİ olarak vasıflandırma hatâsına düşmeyebilirdi. Bana göre adı geçen bu kişinin insanlar tarafından kınanmasından daha önemlisi, bu aşağılamanın îmanî boyutudur. Yukarıdaki ifâdemde bulunan, Kavram kargaşasının kurbanları olarak cümlesi, asıl bu ve bu gibi kimseler için kullanılmıştır. Sırf bu durum bile, câhil olmanın ne kadar büyük bir bedele mal olduğunun basit bir örneğidir. Mümin olanlar, Allah a (CC) teslim olanlardır. Müslümanlar arasında münâfıklar olabildiği halde, müminler arasında münâfık olmaz. Kişinin îmanının belirtisi, o kişiyi iyiliklerin sevindirmesi, günah ve kötülüklerin üzmesidir. Ama burada esas olan iyiyi ve kötüyü tanıma meselesidir. Bu da bilimle değil, ilme öğreniliyor. Kalp kararması, günah ve günahların sonunda oluşan mânevî bir hastalıktır. Kalp kararmasının belirtisi (turnusol kâğıdı) ise, gerek küçük ve gerekse büyük bir günah karşısında insanın üzüntü duymamasıdır. Kibir, İzzet ve Yalan Söylemek Câhillerin çoğu ve münâfıklar kibri izzet, izzeti kibir zannederek yanılmaktadırlar. Aslında izzet kibirden çok farklıdır. Lügatta kibir (kibr), 1) Büyüklük, ululuk, 2) Büyüklük taslama, yüksekten bakma ve izzet ise, 1) Değer, kıymet, yücelik, ululuk, 2) Kuvvet, kudret, 3) Hürmet, saygı, ikram anlamlarındadır. Aradaki derin farkı, bu kelimelerin zıtlarını düşünerek de anlamak mümkündür. İzzetin zıddı, zillet, kibrin zıddı ise, alçak gönüllülük tür. 18 DHA, CHP Milli şefini değiştirmiş durumda, CHP'li Kadın Profesör, Alındığı elektronik internet adresi, En Son Erişim Târihi:

8 8 Kibir, insanın kendini tanımaması, haddini bilmemesi ve bu yüzden kendini bulunduğu seviyenin üstünde görmesi ve tutmasıdır, şeytanın sıfatı ve fikir yoldaşlığıdır. Kibrin kaynağı ise âyetlerde: (Allah) Dedi ki: "Ey İblis, iki elimle yarattığıma seni secde etmekten alıkoyan neydi? Büyüklendin mi, yoksa yüksekte olanlardan mı oldun?" 19 Dedi ki: "Ben ondan daha hayırlıyım; sen beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın. şeklinde bildirildiği gibi, şeytanın kibrine dayanır. Şeytan, bu iddiâsıyla, kendini bulunduğu değerden üstün görmektedir. İzzet ise, insanın kendini tanıması, bulunduğu seviyenin farkında olarak haddini bilmesi, üstünlük taslamaması fakat mevcut durumunu koruması ve muhafaza etmesidir. Bilgisi olmayanlar, mevcut durumun korunması ve muhafaza etmesini kibire benzetme hatâsına düşüyorlar. Allah'a verilen sözün tutulmamasıyla münâfıklığa dönüş konusunda Salebe hakkında inen şu âyet gösterilebilir: "Yine onlardan kimi de Allah'a şöyle ahdetmişlerdi: Eğer bize lütuf ve kereminden ihsan ederse, biz de elbette zekâtı veririz ve kesinlikle sâlihlerden oluruz. diye söz vermişlerdi. Ne zaman ki, Allah lutfedip onlara ihsanda bulundu, onlar da cimrilik edip yüz çevirdiler ve zâten yan çizip duruyorlardı. Allah'a verdikleri sözü tutmadıkları ve yalan söyledikleri için, O da bu yaptıklarının sonucunu kıyâmet gününe kadar yüreklerinde sürüp gidecek bir münâfıklığa çevirdi 20. Peygamber (SAV) Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: "Dört özellik vardır; kimde bu özellikler bulunursa o kimse hâlis münâfıktır. Kimde bunlardan biri bulunursa, onu bırakıncaya kadar kendinde nifaktan bir özellik var demektir: (Bunlar) Emânete hıyânet etmek, konuşunca yalan söylemek, söz verince sözünde durmamak, husûmet edince, kıskanınca haddi aşmak " İnsanoğlu, Evren de bulunan her şey gibi, maddî ve mânevî olarak durmadan değişim içindedir. Bu nedenle yalan da insanları yavaş yavaş ikiyüzlülüğe ve münâfıklığa götürür. Hadislerde, tehlikeli de olsa, insanların doğruluğa sarılmaları tavsiye edilmekte, 19 Sad Sûresi, âyet Tevbe Sûresi, âyet Buharî, Îman, 24; Müslim, Îman, 106.

9 9 kurtuluşun mutlakâ doğrulukta 22 olduğu vurgulanmaktadır. Yalancılık ne kadar kötü ise, onun zıddı olan doğruluk da o kadar kurtarıcıdır. Peygamberimiz (SAV) Efendimiz: Aleyhinize bile olsa doğruluktan (dürüstlükten) ayrılmayınız. ya da Doğruluk her zaman kurtarıcıdır. demektedir. Dil, münâfıklığın da sebebi ve tercümanıdır. Peygamberimiz (SAV) Efendimiz, bununla ilgili olarak şöyle buyurmuşlardır: "Dört özellik vardır. Bu özellikler kimde bulunursa, o kimse hâlis bir münâfıktır. Kimde bunlardan biri bulunursa, onu bırakıncaya kadar kendinde nifaktan bir özellik var demektir: O emânete hıyânet eder, konuşunca yalan söyler, söz verince sözünde durmaz. Husûmet edince, kıskanınca haddi aşar." Mümin önce düşünür, sonra konuşur. Münâfık, düşünmeden konuşur 23. Mü minin dili kalbinde, münafığın kalbi dilindedir. Münâfıkların Özellikleri Münâfıkların kalpleri normal değildir, hastalıklıdır; orası bir maraz çukuru gibidir. Bu yüzden, bu hastalık, bâzı yerlerde huzûra, neşeye fakat bâzı yerlerde tuhaf bir huzursuzluğa dönüşebilir / dönüşür. Onların kalplerinin normal olmadığı, hastalıklı olduğu, aşağıda örnek olarak verilen âyette de belitilmiştir: Münâfıklar ve kalblerinde hastalık olanlar şöyle diyorlardı: "Bunları (Müslümanları) dinleri aldattı. Oysa kim Allah'a tevekkül ederse, şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sâhibidir 24. Münâfıklar kalplerindeki huzursuzluğu, günahlı işlerde, günah yerlerinde pek duymazlar. Buralar münâfıkların belki en huzur duydukları yerlerdir. Onlar böyle yerlerde huzurludurlar, neşelidirler, her tarafa neşeli neşeli gülümserler. O anda dünyânın en şanslı ve temiz kalpli insanı olduklarını düşünürler, çok temiz kalpli olduklarını zannederler. Bu durumları bâzen, Sen benim kalbime bak, tertemiz şeklinde, kendi dillerine de yansıyabilir / yansır. Münâfıkların hastalıklı kalplerinin huzursuzlukları, daha çok mânevî, dinî ortamlarda, dinî toplantılarda kendini gösterir. Böyle yerlerde huzursuzluklarının belirtisi, sıkılmak ve sıkıntı duymaktır. Bu nedenle böyle ortamlardan hemen çıkmak isterler. 22 Temiz, M., Söz Ve Nâmûs, Alındığı İnternet Elektronik Adresi, ttp://mtemiz.com/bilim/söz%20ve%20nâmûs.pdf YA DA En Son Erişim Târihi, Harâiti. 24 Enfal Sûresi, âyet 49.

10 10 Bir mü minin, münâfıktaki bu belirtileri görse bile, Bunlar münâfıklık âlametidir diye kestirip atmaması gerekir ki, bu tür davranışlar mü minler tarafından zâten hep iyiye yorumlanır. Çünkü dışarıdan insanların kalplerinin okunması mümkün olmadığı için, yorumun kesinliği şüphelidir. Mü min ise zandan ve şüpheli şeylerden hep kaçar. Bir de, münâfıkların bu davranışlarının dışarıdan îtikâdî ya da amelî münâfıklık olup olmadığı da kesin değildir. Sonra insanların, başkalarının günahları ile ilgilenmesi, ahlâkî bir davranış da değildir. Onun için mü minlerin îtidalli davranması, kendilerinin günâha girmemeleri içindir. Yoksa bu iyi niyetin münâfığa bir faydası yoktur. Gerçekten, başkasının günahları ile ilgilenilmesi yerine hep kendi günahları ile ilgilenmek, müminlerin genel özelliklerindendir. Münâfıkların bir özelliği de, meselâ câmi, din adamı gibi, dinî simgeli şeyleri sevmemesi, onlardan hoşlanmamasıdır. Bu konuyu bir örnekle sonlandıralım: Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri, karşılaştığı güçlükleri Hocası Abdullah Dehlevî'ye bir mektupla arz edince, hocası ona yazdığı mektupta münâfıklardan da söz ediyor 25. Mektup şöyledir: Mektubuma Rahman ve Rahîm olan Allâhü Teâlâ nın şerefli ismiyle başlıyorum. Allâhü Teâlâ nın sevgili kulu mübârek Mevlânâ Hâlid! Esselâmü aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtühü Tepeden tırnağa kadar kusurlu olan bu fakîre, her an ziyâdesi ile gelmekte olan Allâhü Teâlâ nın nimetlerine şükür ve hamd etmek yazıya ve söze sığmaz. Siz, istifâde etmek isteyenlere yardımcı olunuz. Onlar da emredilen zikir ve diğer vazîfeleri yerine getirip saâdetlerini bunlardan bilsinler. Büyüklerin yolunu inkâr edenlerle görüşmesinler! Hocana kötülük edenle iyi olursan, köpek senden daha iyidir. sözü meşhûrdur. İmâm-ı Rabbânî hazretlerine îtirâz edenlerden uzak olunuz! Âlimler ve ârifler söylemişler ve yazmışlardır ki: İmâm-ı Rabbânî hazretlerini sevenler, mü min ve müttakîlerdir. Ona buğz edenler, münâfık ve şakîlerdir. İslâm memleketleri hazret-i Müceddîd'in feyzleriyle doldu. Ve bütün Müslümanlar a, hazret-i Müceddîd'in nîmetlerine şükür ve hamd etmek vâcib oldu. 25 Anonim, Hayat-ı Şerifleri, Alındığı İnternet Elektronik Adresi, En Son Erişim Târihi:

11 11 O memleketin âlimleri, şerîfleri ve âmirleri mübârek varlığınızı nîmet bilip sizden istifâde ederler. Size tâzim ve hürmette kusur etmeyeler, muhâliflerinize, size sû-i kasd edenlere ve sizi çekemeyenlere mâni olalar. Bu fakir, bunları nasîhat yollu yazdım. Resûlullah sallallâhü aleyhi ve sellem; "Din nasîhattir. buyurdu. Allâhü Teâlâ, sizi, Şâh-ı Nakşibend'in, Müceddîd-i elf-i sânî'nin ve kalbimin kıblesi Mirzâ Sâhib'in halîfesi etmiştir. Hiç kimse sizin yerinizi alamaz! Sizin eliniz, benim elimdir ve sizi görmek, beni görmektir. O uzak yerden buraya gelmeye kalkmayın! İhtiyâç yüzünü bu tarafa çevirmek ve kalb ile hatırlamak yetişir. Allâhü Teâlâ kendi rızâsına ve Habîb ine uymaya muvaffak eylesin! Âmîn.... Sonuç Münâfıkların en önemli özlliklerinden biri, kötülüğü emretmek, iyilikten vazgeçirmeye uğraşmaktır. Münâfık erkekler de, münâfık kadınlar da birbirinin parçasıdırlar. Onlar kötülüğü emreder, iyilikten vazgeçirmeye uğraşırlar. Ellerini yumarlar. Onlar Allah'ı unuttular. Allah da onları unuttu! Şüphe yok ki, münâfıklar fâsıkların tâ kendileridirler! 26 Münâfık ve münâfıklığı ele alıp işleyişimin sebebi şudur: Câhillik, bütün kötülük ve günahların kaynağı durumundadır. Milletimiz in donanımı eşsiz olsa 27 bile, câhillik nedeniyle Allah ın (CC) rahmeti kesik olduğu için, câhillerin işleri yürümez, bereketsiz, güçsüz ve başarısız olurlar. Böyle bir Millet ve hepimiz, pasif tutulmamız ve kolayca güdülebilmemiz için, Kültürümüz açısından ne yazık ki sistematik çalışmalarla câhil bırakılmış durumdayız. Câhilliğin en korkunç sonuçlarından birisinin münâfıklık olmasından dolayı, bu nedenle, onların kötülüğü ve günâhı tavsiye etmelerine karşılık olarak, mü minler de, karınca kararınca, birbirlerine iyilikleri tavsiye etmek zorundadırlar. Bu da Kültürümüz ün bir emridir. Münâfıklığın büyük bir kısmının sebebi olan ilim noksanlığı, günahların kaynağıdır. Bir insanın günâhı çoğaldıkça, kalbi kararır, kalbin kararması ise, Allâhü Teâlâ nın emirlerinin ihmal edilmesine kapı aralar. Bu ise, yalan söylemenin yolunu açar. Yalan ile 26 Tevbe Sûresi, âyet Temiz, M., Milletimiz in (Türk Milleti nin) Üstün Hasletleri-Sırrımızı Nasıl Keşfettiler, Alındığı İnternet Elektronik Adresi, İN%20(TÜRK%20MİLLETİNİN)%20ÜSTÜN%20HASLET LERİ-Sırrımızı%20Nasıl%20Keşfettiler.pdf YA DA İN%20(TÜRK%20MİLLETİNİN)%20ÜSTÜN%20HASLETLERİ- Sırrımızı%20Nasıl%20Keşfettiler.doc, En Son Erişim Târihi,

12 12 îman, aynı kalpte bir arada bulunamaz, artan yalana karşı îman azalır 28. Sonunda kişi münâfıklığa kadar değişir 29. Hz. Alin in, Bana ilimden bir harf öğretenin kölesiyim sözünü duymayan yok gibidir. Bu söz, hocaya hürmetin önemi yanında asıl, ilmin, bilginin önemini yansıtmaktadır. Çünkü ilim önemli olmasaydı, hiç öğreten hoca önemli olur muydu? İlim öğrenmenin 30 ve hocaya hürmetin önemi üzerindeki bâzı hadislerle sonuca gidelim: - Bir âlimin, yanına oturarak, bir saat ilimle meşgul olması, bir âbidin 70 yıl ibâdetinden hayırlı olabilir (Deylemî). - Bir saat ilim öğrenmek gece sabaha kadar ibâdet etmekten kıymetlidir (Ebû Nuaym). - Bir kimse, ilim öğrense, bununla amel etmese bile; bin rekât namaz kılmasından daha fazla sevap alır. Eğer öğrendiği ilimle amel eder ya da başkasına öğretirse, hem bunun sevâbını alır, hem de Kıyâmet e kadar bununla amel edenlerin sevâbını alır (Hatib). - İlimden bir mesele öğrenmek, dünyâdaki her şeyden kıymetlidir (Taberânî). - İlim öğrenmek, kadın-erkek her müslümana farzdır (Beyhekî). - Bir gün ilim öğrenmek, üç ay oruç tutmaktan kıymetlidir (Ebû Nuaym). İmâm-ı Şâfiî Hazretleri, bir çobanı görünce ayağa kalkar. Yanındakiler, Bu çobana hürmetinizin sebebi nedir? diye sorduklarında, bu zat, bana kitaplarda bulamadığım ilimden bir meseleyi öğrettiği için, yâni benim hocam olduğu için hürmet ediyorum buyurmuştur Temiz, M., Yalanın Bilimsel ve Mantıksal Formülü, Alındığı İnternet Elektronik Adresi, YA DA YA DA YA DA ÂLET.pdf YA DA En Son Erişim Târihi: Temiz, M., Yalanın Bilimsel ve Mantıksal Formülü, Alındığı İnternet Elektronik Adresi, YA DA YA DA En Son Erişim Târihi: Temiz, M., İslâm da Akıl ile Düşünmenin (Tefekkürün) Yeri ve Çeşitleri, Alındığı İnternet Elektronik Adresi, da%20akıl%20ile%20düşünmenin%20(tefekkürün)%20yeri%20ve%20 Çeşitleri.pdf YA DA da%20akıl%20ile%20düşünmenin%20(tefekkürün)%20yeri%20ve%20çeşi tleri.doc, En Son Erişim Târihi, Anonim, İlmin önemi, Alındığı İnternet Elektronik Adresi,

13 13 Hocalarına saygı duymayanların yaptıkları hizmet ve görevler, işte Kültürümüz ün bu hikmet kırıntılarına göre, kendilerinin nasipsizliklerine ek olarak, verimsiz ve bereketsiz olur. En Son Erişim Târihi,