Aydınlık. 16 Mayıs 2014 Cuma

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "Aydınlık. 16 Mayıs 2014 Cuma"

Transkript

1 Aydınlık ÜLKÜ TAMER İlk yazısıyla 4. sayfada 16 Mayıs 2014 Cuma Yıl: 2 Sessiz, ama derinden vurucu Sayı: 116 FÜRUZAN 40. YILINDA KIRK YEDİ LİLER ve kuşaklar... MECİT ÜNAL KAYA ÖZSEZGİN: Marcel Proust, Okuma Günleri NİHAT ZİYALAN: Yolculuk- kitap hırsızı- kemer, ayakkabı da çıkacak FÜSUN ERBULAK: Başkaldıran cesaretin, benimkiyle kardeştir 9 Mahir Ünsal Eriş Olduğu Kadar Güzeldik Damla Yazıcı 10 Uluç Gürkan dan Malta Yargılaması Cüneyt Akalın 11 Mehmet Zaman Saçlıoğlu ndan General Uçtu Beyazıt Kahraman

2

3 Aydınlık HALDUN ÇUBUKÇU 16 Mayıs 2014 Cuma 3 Sağ ın kafasında devlet fikri yok Şaşırtıcı geldiğini biliyorum. Çünkü genelgeçer bilinen de tam tersidir ya! Ama bu Sağın kafasında devlet fikri yok saptaması İsmet İnönü ye ait olduğunda bir durup düşünmek gerekir. O İsmet Paşa ki İmparatorluğun en uzun yüzyılı nı modern bir devlete dönüştürmeye çalışanların, başaramayıp imparatorluk yıkıldığında da yeni bir devlet, bir cumhuriyet kuranların en önde gelenlerindendir. Kanla, irfanla kurulmuş cumhuriyetin ikinci cumhurbaşkanıdır. Kurucu partinin de en uzun başkanlığını yapmış savaşçı. Pek suya ve rüzgâra söylenmiş laf bulunmaz İsmet Paşa da. İsmet Paşa bu belirlemeyi, 1980 öncesi sağ politikanın en önemli adlarından birine, eski TBMM başkanı Ferruh Bozbeyli ye yapıyor. Şöyle aktarıyor Bozbeyli: Paşa bir gün bana, Hadi beni eleştir dedi. O zaman ben de dedim ki: Paşam, sizi 1944 ten beri takip ediyorum, o zamandan bugüne kadar siz hiç sol tehlikeden bahsetmediniz, hep sağ tehlikeden bahsedersiniz. İşte sizin bu taraf tutuşunuz sayesinde sol öyle ilerledi öyle gelişti ki. O zaman paşa dedi ki: Bu söylediğin kısmen doğrudur. Çünkü benim kafamda şöyle bir şey var. Solun en ilerisi komünistliktir. Ama komünistlerin bile kafasında bir devlet fikri vardır. Ama sağın kafasında devlet fikri yok. Bu beni ciddi şekilde kaygılandırıyor. Çünkü en önemlisi devlet fikrinin varlığının olmasıdır. (Tanıkların Anılarıyla İsmet İnönü, Sözler ve Dersler, s ) Söz ve ders İsmet Paşa yı bu anlayışa getiren elbette ki kişisel deneyimiydi. Bir zamanlar Cumhuriyet gazetesinin okurlarına armağan verdiği kitaplardan İnönü nün Anıları nı okuduğumda benzer şaşkınlığı duymuştum. Stalin in İnönü yü Kremlin de karşıladığı o an Serbest Fırka denemesine karşı öfkesi... Olağanüstü bir sahnedir. Bir arkadaşın diğerinin yanlış ına kızgınlığının bütün içtenliği ve dolaysızlığı hani neredeyse Türkiye Cumhuriyeti devleti ile Sovyetler Birliği devletinin kurucu önderlerinin, büyük devlet adamlarının ve devrimcilerinin ilişkisinde yansılanıyor. İşte İsmet Paşa nın vardığı sonuç devlet teorisini, pratiğinde yaşamış; hem de ne pratik: Enver Paşa nın kurmay başkanlığından, Yemen e, Birinci Dünya Savaşı siperlerinden İstiklal Savaşı nın Garp Cephesi kahramanı olmuş bir savaş eylemliliğinden, iç isyanları tedip edip, devrimin olmazsa olmazlarını görüp ve nihayetinde yeni bir devlet kurulmasında belirleyici birkaç kişiden biri olmuş bir savaşçının vardığı sonuçtur. Bununla da sınırlı kalmaz; uğraştığı sol muhalefet, yani Şefik Hüsnü lerin, Reşat Fuat ların TKP sinin muhalefeti de yegâne kurtuluş yolunun emekçilerin devletini kurmak olduğunu bilinç haline getirmiş devrimcilerin seçeneğidir. Sağ dan gelen başkaldırıcı muhalefet ise, emperyalist paralarıyla şekillendirilen, geleneği aşiret ilişkilerinden öteye geçmemişlerin isyanıdır. Ufukları emperyalistlerin avuçlarına bıraktıkları keseler kadardır. Onları ezmek görece kolaydır. Belki biraz daha şiddetli olur ama olur biter. Yenisi tezgahlanana kadar. İsmet Paşa bu nicelikten pek korkmaz, o nitelikle ilgilidir. Ve ayrıca İsmet Paşa nın devlet pratiği SSCB gibi dünyayı belirleyen bir devletin, komşunun ve kader yoldaşının doğmasına, kurulmasına, pekiştirilmesine tanıklığında da yatar. O tanıklık da devlet teorisini oluşturup, sağ ı neden sol dan tehlikeli bulduğunun ögesi yatar. Solun belleksizleştirilmesi Bugün işin vahim yanı solun belleksizliğidir. Bu belleksizliğin çok önemli bir kısmı kuramı bilmemeye, yani cehalete aitse, önemli kısmı da neo-liberalizmin etkisinden. Muhalif olma elbette kıymetlidir. Ama muhalifliği bir iktidarsızlık doktrini haline getirmek ve onda inciler keşfetmek, en gerici iktidarların payandası olmaktan başka nedir? Muhalif kavramı özü itibarıyla bile halef olmayı içerir. Dahası, sen yapamıyorsun, ben daha iyisini gerçekleştiririm iddiasına sahip olmaktır. Elbette, iktidar dışı alanlarda da bir şeyler yapılabilir. Ama belirleyici, esasa ilişkin iş yapma, başarabilme, toplumu dönüştürebilme ve değiştirebilme olanağı ancak iktidarla, devletle gerçekleştirilir. İsmet Paşa bunu biliyordu. Gerçek bir solun, hatta kendi devletinden çok daha iyisini kurabilecek seçeneğin o gerçek solda olduğunu düşünebilirdi. Düşünmüş olabilir. Bunun için sağa değer vermemişti. Bir de bir kısım solcu kardeşimiz İsmet Paşa kadar solun simgelediği kuruculuk, devlet ve örgütlenme anlam dizgelerini bilebilseler... Bir gün öğrenirler inşallah! Öte yandan İsmet Paşa düşmanları Şaşırtıcıdır; siz de şaşırıyor ve an geliyor isyan ediyorsunuzdur, RTE İnönü ye saldırırken CHP nin ağzının payını vermemesine. Hadi Kemal Kılıçdaroğlu yeterince donanımlı, birikimli ve etkileyici bir hatip değil -bu nasıl bir gerekçe olabilirse, o da ayrı ya!- ama eline her düşürdüğüne RTE nin suyunu sıkan, yüzünün rengini attıran belagat ve birikimiyle Deniz Baykal niçin kararlı ve kesin bir karşı koyuş sergileyip haddini bildirmemişti? Niçin acaba? Gericilik İsmet Paşa yı vurmadan Mustafa Kemal Paşa yı vuramaz. Bir diğer deyişle İnönü yü deviremezlerse, Atatürk e değemezler bile! İkisinin farkı, yönteme ve esasa ilişkin ayrılıkları, tutum değişiklikleri İsmet Paşa nın soldan eleştirisi elbetteki başka bir konu. Ama tarihsel gericilik kimi hedef seçeceğini bilir. Onların hedefindeki her insan, değer ve olgu bizim insanımız, değerimiz ve olgumuzdur. Neydi öyle Danıştay daki asap vidaları yuvasından fırlamış, öfke nöbetine girmiş RTE nin hali? İsmet Paşa haline gülüyordur bu devlet fikri, kültürü ve görgüsünden nasipsiz zatı muhtereme, emindir ki, aynı ağa babalarında olduğu gibi suçluların telaşı içindedir. Üstelik sizi ben bile kurtaramam dediği insanlarda kurtarmaya değer bir şeyler bulduğu da muhakkaktır İsmet Paşa nın. RTE yi kimse kurtaramayacak. Kurtarmaya değer hiçbir yanı da yok ayrıca, sadece kurtulmaya değer. Tanıkların Anılarıyla İsmet İnönü Mustafa Bilgehan Doğan Kitap Aydınlık Sahibi Anadolum Gazetecilik Basım Yayın San. ve Tic. A.Ş. Genel Müdür Celal Demirel Genel Yayın Yönetmeni Mustafa İlker Yücel Sorumlu Müdür Murat Şimşek Tüzel Kişi Temsilcisi Metin Aktaş Reklam Servisi Yayın Yönetmeni Haldun Çubukçu halduncubukcu@hotmail.com Yazıişleri Müdürü Damla Yazıcı damla.yazici@msn.com Sayfa Sekreteri Katkı sunanlar Görsel Tasarım Alev Özgenç İrem Halıç, Elif Korkut, Deniz Toprak Hakan Uğurluay, Şener Soysal Reklam Gurup Başkanı Saynur Okuroğlu saynur@aydinlik.com.tr Reklam Müdürü Kamile Karakadılar kamile@aydinlik.com.tr Yönetim Yeri İstiklal Cad. Deva Çıkmazı No:3/3 Beyoğlu / İstanbul Tel: / / Faks: kitap@aydinlikgazete.com Baskı: Anadolum Gazetecilik Basım Yayın San. Tic. A.Ş Oruçreis Cad. Remzi Özkaya Sok. No:16 Bahçelievler / İstanbul Tel:

4 4 16 Mayıs 2014 Cuma ÜLKÜ TAMER Aydınlık Sessiz, ama derinden vurucu Ansızın coşkuya kapılıp bağırıp çağırmak, yakıp yıkmak mı, yoksa yaratıcı gücünüzü kullanarak değişik, vurucu bir protesto eyleminde bulunmak mı daha etkili? Yakın tarihten üç protesto eylemi geliyor aklıma. Onları aktarayım, kararı siz verin Aydınlık Kitap okurlarıyla buluşmaya hazırlanırken, gazetede arkadaşlarla söyleşiyoruz. Söz dönüyor dolaşıyor, direnişlere, protestolara geliyor. Sanatçılardan söz açılıyor. Hangi kavgada kim ne yanda yer almış, onu konuşuyoruz. Sözgelimi, Ezra Pound. Yirminci yüzyılın en önemli, en etkili şairlerinden biri. İkinci Dünya Savaşı nda İtalyan radyosundan Faşistlere övgüler yağdırmıştı. Savaştan sonra ABD de yargılanmış, başka sanatçıların açtığı kampanya sonucunda cezaevi yerine bir akıl hastanesini boylamıştı. Seyyit Nezir, Knut Hamsun u hatırlatıyor bana. Yazmıştın, diyor. Knut Hamsun olayını anlatıyorum arkadaşlara. Oradan protesto türlerine geçiyoruz. Seyyit, İlk yazında bunu anlatsana, diyor. hhh Ansızın coşkuya kapılıp bağırıp çağırmak, yakıp yıkmak mı, yoksa yaratıcı gücünüzü kullanarak değişik, vurucu bir protesto eyleminde bulunmak mı daha etkili? Yakın tarihten üç protesto eylemi geliyor aklıma. Onları aktarayım, kararı siz verin. hhh İkinci Dünya Savaşı. Nazizmin Avrupa yı kasıp kavurduğu dönem. Norveç. Ülkenin en ünlü yazarı Knut Hamsun, herkesin taparcasına sevdiği bir kişi. Ama işgal sırasında Almanların yanında yer almış. Bunun üzerine Norveçliler ne yapmışlar dersiniz? Sokaklara dökülüp yazarın kuklasını mı yakmışlar? Hayır. Evinde Hamsun un kitabı olan kim varsa, almış o kitabı eline, yazarın evine gitmiş. Kitabı sessizce kapının önüne bırakmış. Ülkenin her yanından, kar altında, arabalarla, otobüslerle, trenlerle insanlar akmış. Ellerinde kitaplar. O kitapları evin önüne bırakıp sessizce kentlerine dönmüşler. Kısa sürede dev bir kitap yığını oluşmuş. Hamsun evinden çıkamamış artık. Bir süre sonra da ölmüş. Bundan güzel, bundan vurucu bir protesto eylemi olabilir mi? hhh ABD de soğuk savaş yılları. Amerika ya Karşı Çalışmaları Araştırma Komitesi, aydınlara, düşünen kafalara savaş açmış, ortalığı kasıp kavuruyor. Özellikle sinema, tiyatro ve müzik alanında Komünistler fişleniyor, kara listeye alınıyor, çalışmalarına, yurt dışına çıkmalarına izin verilmiyor. Paul Robeson da o sanatçılardan biriydi. 12 Knut Hamsun Ezra Pound Haziran 1956 da Komite karşısına çıkarıldı. Ama o, kimi sanatçılar gibi muhbirlik etmedi, pişmanlığını dile getirmedi. Onurla direndi. Komünist olduğum için yargılanmıyorum burada, dedi. Kendi halkımın hakları uğruna savaştığım için yargılanıyorum. Yiğitçe direnen, savaşan bütün karaderilileri susturmak istiyorsunuz. Afrika daki sömürge halklarının bağımsızlığı uğruna savaştığım için pasaport verilmiyor bana. Robeson un yurt dışına çıkışı yasaklanmıştı. Ama başka ülkelerde onu dinlemek isteyenler vardı. Çözüm kısa sürede bulundu. ABD-Kanada sınırında bir yer seçildi. ABD topraklarında, tam sınırda, açık havada bir sahne, bir de güçlü ses düzeni kuruldu. Robeson un orada konser vereceği açıklandı. Belirlenen gün, dünyanın çeşitli yerlerinden binlerce, binlerce insan aktı Kanada ya. Sınıra gidip konserin verileceği yerin tam karşısında toplandılar. Kanada topraklarında. Konser saatinde Paul Robeson geldi, sahneye çıktı. ABD den ayrılmadan, yüz metre kadar ötedeki dünya ya inanılmaz bir müzik şöleni verdi. hhh Bir olay daha. Sanatla ilgisi yok gerçi, ama sözünü ettiğim protesto türünün çarpıcı bir örneği. Vietnam savaşı sürüp gidiyor. Amerikalılar, Japonya da bir hava üssü açmak istiyorlar. Üs, Vietnam ı bombalamak için bir sıçrama tahtası olacak. Hiroşima yı, Nagasaki yi yaşamış Japon halkı karşı çıkıyor buna. Ama Japon hükümeti olur unu veriyor. Uzun tartışmalardan sonra üs kuruluyor. Üssün açılacağı gün büyük bir tören düzenleniyor. Japon hükümetinin üyeleri, devletin ileri gelenleri, Amerikalı generallerle birlikte, kurulmuş tribünlerde yerlerini alıyorlar. Söylevler veriliyor, marşlar çalınıyor... Ufukta belirecek Amerikan uçak filosu beklenmeye başlanıyor. Uçaklar gelecek, piste konacak, üs de resmen açılmış olacak. Biraz sonra uçaklar beliriyor. Tam piste alçalacakları sırada binlerce, onbinlerce balon yükseliyor gökyüzüne. Üssün yakınlarına mevzilenmiş Japonlar, getirdikleri balonları havaya salıveriyorlar. Gökyüzü balonlarla kaplanıyor. Sonuçta hiçbir uçak inemiyor piste. Filo dönüp gidiyor. hhh Bu protesto sonucunda üs açılmadı mı? Ertelenerek açıldı. Ama Japon halkı, özgün bir protesto yöntemiyle tavrını açıkça ortaya koydu, bu girişimi desteklemediğini çok etkili bir biçimde belirtti. hhh Bağırıp çağırarak, marşlar söyleyip yürüyerek protesto eyleminde bulunmak artık sıradan oldu. Etkisini bütün bütüne değilse bile, büyük ölçüde yitirdi. Knut Hamsun, Paul Robeson, Japonya da üs olaylarında olduğu gibi, yaratıcılığın devreye girmesi, özgün protesto eylemleri düzenlenmesi, konuyu gündeme daha vurucu bir biçimde getirmiyor mu?

5 Aydınlık EMİNE SUPÇİN 5 BİR DAHİYİ ANLATMAK BAHANE Kendi kalemini şaha kaldırmak şahane Elbette kalemin hakkak ki bilirsiniz Dickens ı. kendi gücü olmasa, bırak tek bir o diğer klasik yazarlar gibi, Ve bilirsiniz ki Dickens da tüm dâhiyi, tüm dehaları yazsa, kaç yazar (!) düşünüyor olmanın, hem se- ruha dokunur. İnsan olmanın, Pardon, kaç yazar mı vincini hem de hüznünü hissedersiniz onu okurken. Ara- dedim ben? Kaç basar, kaç satar? demeliydim beskin, tek sözcükle çok şey belki de. Gerçi günümüzde yazarın dehasından les Dickens, damar. anlatan deyimi gibidir Char- ziyade reklam ve tanıtımın Bir dahiyi anlatmak bahane demiştim, ama anlatan dehası konuşuyor artık. Eskidenmiş o, yiğide hakkının verildiği günler. Hani ne olduğuna gönderme yap- yazarın kaleminin de şaha- o Yahudi var ya, üç kuruşunun birini yatırım, ikisiramını tartışarak başlıyor Charles Dickens mıştım başta. Büyük kavni reklam için kullanan; yazar. Günümüzde neden işte o kapitalistten sonra değişmiş hepsi. Önceleri tanıtım demekmiş reklam. Ürün neykens a getirip şöyle devam ediyor: Büyük ke- büyük insanlar yok? Soruyu ve kavramı Dicse onu anlatan üç beş sözcüklü ilanlar. Derken abartılar girmiş; sözcükler yalana bulaşçekliği, bizim ne kadar içgüdüsel ve kararlı bir limesi bir şey ifade eder ve bu kelimenin germış, görsellerden tiyatral skeçlere dönüşmüş şekilde bazı insanları tanımlarken bu kelimeyi olay. Görsel ve basılı medya yetmemiş, telefonlara, evlere, odalara girmiş. Hay namussuz gözlemlenerek bulunabilir. Victoria döne- kullandığımız ve bazıları için kullanmadığımız diyeceğim şimdi minde bu kelimeyi doğallıkla ve kati suretle Reklam ve tanıtım sürecine giremeyen ve kullandığımız dört beş insandan biri Dickens tı. bu yüzden arada kaybolup giden güçlü kalemleri düşündükçe, sağrısındaki yarası açıl- sonra, Büyük kelimesi Dickens a tam olarak Kavramı iyiden iyiye değerlendirdikten mış at gibi hissediyorum. Dışım sızlıyor, içim uyar, tuhaf olan, bizim bu kelimeyi kendi kuşağımızdan kimseye yakıştıramamamızdır di- yanıyor Reklamın gücüyle, oradan buradan çarptığı üç beş güzel cümle ile yok satanlarda afişe olabiliyor bir kitap. Ve genellikle hanın reklamla ilintisini hatırlatmak geliyor yen yazara, günümüzde büyüklük kavramıkikaten yok satması gerekenler kıyıda köşede boynu bükük öksüz Tekerine çomak so- Chesterton la. Dickens ı anlatımı bu yana, içimden. Karşılıklı sohbet edebilmeyi isterdim kulası düzen! anlatımına kattığı yaşam felsefesine dair birikim ve doluluğu, bir sohbeti ihya edecek cins- Hayır, tanıtıma karşı değilim, her şeyin reklamlardan ibaret olmasına karşıyım! İnsan ilişkilerine kadar inen reklam mantığına karşı- istediğimi daha net anlayacaksınız. ten. Yine kitaptan bir cümle yazayım, demek yım. Her türlü değeri kullanarak, değersizleştirme sürecine hizmet etmesine karşıyım! setmesini sağlayan şey dindir denir ve doğ- Genelde sıradan insanların sıra dışı his- İyi-kötü, doğru-yanlış, temiz-kirli kavramlarının ayarını bozmasına karşıyım reklamların. gerçek daha vardır: Din, sıra dışı insanların da rudur, ancak eşit derecede önemli bir başka Kitaba gelelim, kitaba. Charles Dickens ı okumayanlarınız vardır belki de ama adını duy- şeydir. İşte kalem ve düşün gücünün farkı! kendilerini sıradan hissetmelerini sağlayan mayanınız yoktur. Evine gazete giren, gazetenin kitap ekinde sayfaları karıştıran ve hatta bu veya olmayabilirsiniz. Ama Chesterton ın Charles Dickens ı tanımak istiyor olabilir cümleye kadar yazdıklarımı okuyan siz, mu- kalemini okumanızı tavsiye ederim. Bir Dâhinin Yaşamı Charles Dickens G.K. Chesterton Çev: Osmancan Aktan Alakarga Yayıncılık 223 s.

6 6 16 Mayıs 2014 Cuma Aydınlık NİHAT ZİYALAN KANGURUCA AYDINLIK GÜNLER Yolculuk- kitap hırsızı- kemer, ayakkabı da çıkacak Nihat Ziyalan, New York, Mayıs 2014 Acaba Tayyip Bey Hitler i seyretti mi? Çünkü nutuk atması ona çok benziyor! Dayanamayıp fırladım yerimden. Başladım zıplamaya. Ön sıralarda oturanların gelip, ayaklarını açmak için zıplamaları gibi değildi benimkisi. Gençliğimde, kitaplarımın yakılması sırasında çektiğim acı çökmüştü üstüme. Ondan kurtulma zıplamasıydı Kitap Hırsızı Saçımın at kuyruğunu dengelesin diye elbisede ciddi olmaya karar verdim. Siyah ceket, altına şalvarımsı siyah pantolon. İlk etap Sydney-Los Angeles 13 saatmiş. İkinci etap, Los Angeles-New York, dört saat. Aktarmada geçen zamanla 20 saat. Yirmi dört saat olarak bildiğim yolculuk böylece uçağa binmeden dört saat azalmış oldu. Yaşasın! Uçuş kartımı almak için pasoportumu verdiğim görevli kız doğum yerimin Adana olduğunu görünce Teyzem de Adanalı dedi İngilizce. SBS Radyosu nun Türkçe bölümünde çalışan teyzesini, Sydney e geldiğim 1980 yılında tanımıştım. O zaman teyzesinin annesi, babası daha ölmemişti. Güzel insanlar sanki bir yere yetişmek isterce çabuk çabuk gidiyor. Selam söyledim. Sohbet sırasında işimi halletmişti. Kağıt mağıt işininin, bastırıp duran uzun yol sıkıntısının, birinci kısmını atlatmıştım arkadaşımın güler yüzlü akrabası sayesinde. Keşke uçağı kaçırsam diye içimden geçirip durduğum halde beş saat önce gelmiştim. Terasa çıkıp açtım kitabımı. Yakıp duran güneş okutmuyor bir türlü. Düğüne gider gibi giyinirsem elbet okutmaz. Soyunup dökünmek de olmaz. Sana kim böyle giyin dedi? Elbisenden ötürü herkesin önünde saygı duruşuna mı geçeceğini sanıyordun? Arkadaşın babası uçağa böyle takım elbiseli bindiği için, bileti Economi olduğu halde onu hemen First Class a almışlar. Yok yahu? Güneş acımaz böylesine. Yürrü gölgeye! Avustralya ya girmiyorum, çıkıyorum. Gene de ince eleyip sık dokuyorlar. Üstümde dokuz bin dolardan fazla para var mıymış? Utandım üç yüz dolar demeye, hayır anlamında başımı salladım. Gümrükten geçene kadar terledim. Zaten yol uzun pişmanlığı var üstümde! Başından girdiğim uçağın sonuna dek yürüdüm oturacağım yere varmak için. Koridor ve tuvaletin yanı. Teşekkürler gelinim! Hemen kitabımı okumaya başladım. Uçağın havalanma anını bekleyen ağzım tam zamanında kendiliğinden açıldı. Böylece kalkıştaki kulak zonklamasından kurtulmuş oldum. İlerleyen saatlerde ayaklarımın somunlaşmaya başladığını hissedince çıkarıp ökçelerine bastım. Bu uzun yola kitap mı dayanır? Yanımdakinin televizyonda film seyretmesine takılıp duruyordum. Ben de hangi filmi seyredeceğim diye isimleri geçmeye başladım. Yeni çıkan filmlerin çoğu var. Book Thief! İçinde kitap sözcüğü geçtiği için durdum. Bir de hırsız! Hükümeti, başbakanı hırsızlıkla yaftalanan bir ülkenin insanı olarak ilgimi çekti. Keşke bu filmi seyretmeseydim. Konusu 1938 Almanya sında geçiyor: On iki on üç yaşlarında bir kız, meydanlarda yakılan (Allahım bu ne biçim iş?) kitaplardan çalarak evine taşıyor ve gizliden gizliye onları okuyor. Hitler nutuk atıyor kitaplar yakılırken ve cadı yakılıyormuş gibi toplanan halk da marşlar söylüyor. Kendimi tutamayıp ağlamaya başladım. Kızın durumuna değil ülkemin düştüğü duruma ağlıyordum. İnsanlar canavarlaşmaya başlayıp komşusunu; Yahudi, Çingene diye Gestapo ya ihbar ediyor, dövüyor onları. Yıllardır gül gibi geçindiği komşularını Hitler in nutuklarının etkisinde kalarak düşman görmek nasıl oluyor anlaşılacak gibi değil. Acaba Tayyip Bey Hitler i seyretti mi? Çünkü nutuk atması ona çok benziyor! Dayanamayıp fırladım yerimden. Başladım zıplamaya. Ön sıralarda oturanların gelip, ayaklarını açmak için zıplamaları gibi değildi benimkisi. Gençliğimde, kitaplarımın yakılması sırasında çektiğim acı çökmüştü üstüme. Ondan kurtulma zıplamasıydı. Seçtiği yer için yeniden teşekkürler gelinime! Gümrük yoklaması Los Angeles de yapılıyormuş. Herkes gibi plastik kutuya koydum ceplerimden çıkardıklarımı. Ceketi, kemeri, ayakkabıları da çıkar dedi otoriter bir ses. Elimde pasaportum, düşmesin diye pantolomu tutarak dikildim görevlinin karşısına. Gözlüğünü çıkar! Oysa ben ağlamaktan belki gözüm şişmiştir diye takmıştım. Gümrükten ikinci geçiş, bavulum ve elimdeki torbayla. Bavul tamam da torbada sorun çıktı. Kelvin Klein traş losyonuma şişenin büyüklüğünden ötürü el koyan görevliye Yarıdan az var içinde dediysem de kurtaramadım. Son kez pasaportuma bakan zencinin, sorularını yanıtlarken duyduğu kötü İngilizceden ötürü, Hangi millettendensin? demesine, ben senin zenci olmana karışıyor muyum diyemedim: Avustralya da yaşayan Türküm! Los Angeles-New York uçağında da sondaydı yerim. Yanıma artist gibi bir sarışın oturunca işte bu yol çekilir dedim içimden. Fakat o da çoğu yolcular gibi bilgisayarını açıp kulaklığını takıverdi. Uçak bir süre uçtuktan sonra Nebraska adlı bir filme takıldım: Kendine loto çıktığına inanan içkiye tövbe etmiş bir alkoliği anlatıyor. Dokunmayla kanal değiştiren bir sistem. Dokunuyorum dokunuyorum değişmiyor. Tırnağımla vurmaya başladım. Tutukluk yaptıkca vurdum. Bir süre sonra önümdeki kız döndü ekrana çok sert vuruyorsunuz! dedi. Özür üstüne özür diledim. Kennedy i Havaalanı na inince bavulumu kaptığım gibi peşimde sürüklemeye başladım. Karşılayıcı görmeyince araştırarak yürümeye başladım. İşte oğlum! Yorgun gibi. Yorgunluğunu almak isterce sarıldım. Dünya güzeli gelinim de damladı. Üçlü oldu kucaklaşmamız. Merhaba New York! Tutuk evi - kadınlar arasında - genelev - yatılı okul Metis Yayınları ndan çıkan Murathan Mungan ın Seçtikleriyle yi (yeni bitirdim) sizlere duyurmazsam sanki yazım eksik kalacak. Bu kez eşcinselliği işleyen Kadınlar Arasında. 23 ünlü yazardan eşcinsellik üstüne öyküler. Ustalıklarından ötürü aynı tema etrafında dönen ve keyifle okunan metinler. Öne çıkan demem doğru olmaz, çünkü hepsi başarılı, fakat Birhan Keskin, Hakan Günday, Murat Yalçın ın öyküleri okuduktan sonra içimde yürüyüp durdu. Sizler için Birhan Keskin in öyküsünden bir bölüm: Dünyanın çatısına çıkmış gibi ürperirdim ben onun yanında maceradan maceraya koşarken, sokaklarda keşif turları yapıp onun yanında yürürken. O benim başımı okşardı arada, başım dönerdi. Elimi tutardı bazen ama öyle bir tutardı ki karnıma ağrılar girerdi. Tatlısıydım ben onun o yaz Yönetmenlerin dikkatine, Hakan Günday ın öyküsü film yapmaya çok uygun. Murat Yalçın heyecanla izlediğim bir yazardır. Seçkideki işinde, yazar araya girip sorular sorarak ana karekteri olan kızın ağzından öyküsünü çatıyor. Usta işi bir kurmaca. Seçkide kurmacalı öykülerin dışında gerçekci parçaların da olmasını isterdim. Genelev, tutuk evi, yatılı okullar benzeri alanların, oradaki kızlar arasındaki ilişkilerin damardan verilmesini bir düşünün. Öküz dergisi genelevden bir yazar çıkarmıştı. Hem de okuma yazma bilmeyen bir yazar!

7 Aydınlık 7 İlhan Mimaroğlu nun evinde İlhan Mimaroğlu - Güngör Hanım Elektronik müzik öncüsü Sayısız kitapları, fotoğrafları var İlhan Mimaroğlu nun. Columbia Plak Şirketi nin her şeyi Ertegün kardeşlerin değer verdiği biri. Ölümünden sonra karısı Güngör Hanım ın onun adını başarıyla yaşattığını, gazetelerdeki söyleşilerinde okurdum arada bir. New York a varınca bir ara oğluma sordum, birkaç gün önce kendisindeydik dedi. Meğer dostlarıymış. Görüşme isteğimi biraz da oğlumdan ötürü sevinçle karşıladı. Güngör Hanım kocasıyla yaşamış oldukları evde, o öldükten sonra da yaşamayı sürdürmüş. Tünel deki yüksek tavanlı evler benzeri bir bina. Asansörle çıktığımız dokuzuncu katta, kapıyı Güngör Hanım açtı. Seksenini hiç göstermeyen ufak tefek bir kadın. Konuştukça derya gibi bir kadınla karşılaştığımı anladım. İyi bir edebiyat okuru. En son Hakan Günday ın Az ını okumuş, çok beğenmiş. Kitap raflarından taşanlar arasında son çıkan kitaplar da var. Orhan Veli nin YKY den çıkan kitabını incelerken 40 lı yıllarda Orhan Veli, Oktay Rifat ve Melih Cevdet Anday ın Moda daki evlerine geldiklerini anlattı gözleri nemlenerek. İyi ki şiirini okumuşum filmde. Güzel bir anı olarak kaldı işte. Fellini nin Satyricon unda Orhan Veli nin bir şiirini okumuş Türkçe. Bunu duyunca sıçradım yerimden, Hilmi Yavuz götürmüştü beni Satyricon a. Belki o fark etmişti ama ben fark etmemiştim. Ömrünüz uzun olsun Güngör Hanım! SEÇTİĞİM ŞİİRLER NALSIZ ATLAR nalsız atlar dağcıl ve kişnek gözleri tay sürümü taylandılar yabani kapılardan alıp kuyruklarını gittiler sonra sallayıp boş bir başak gibi vadesi tamam yön kırıp gittiler sonbaharı hırpa hırpa saklı samandan geçmiş bir ahval zaman ne kayıran mevla ne açlık salınan çayır nalsız atların tüylerinde ahırsız bir mevsim toynaklarında at sözünden binbir erim kaldırarak burunlarını temkinli su su dolaştılar ot sürüp ayaklarını iyelediler imansız şükran dağ larını ALİ TAŞ Nalsız Atlar, Yasak Meyve Yayınları 2014

8 16 Mayıs 2014 Cuma 8 Aydınlık AHMET ADA ÇAĞDAŞ İSRAİL ŞİİRİNİ TANIMAK İÇİN MUCİZE VE YAĞMA Yeryüzünü dile taşıyan şair: AMİR OR Amir Or, dilin eğretilemelerle dolu labirentlerine girmekten, dolaşmaktan korkmayan bir şair. Ülker İnce bunu keşfetmiş, ölçmüş biçmiş de çevirmiş. Çevirilerde şiirsel dil bütün diriliğiyle yaşıyor. Bazen gündelik dilin içinde, bazen imgesel dilin, ama her iki durumda da kendini, hayatı, yeryüzünü dolayımlı olarak şiire taşıyor Mucize ve Yağma Amir Or Çev: Ülker İnce Şiirden Yayınları 76 s. İsrail li şair Amir Or un Türkçeye çevrilen şiirleri Mucize ve Yağma da toplandı. Amir Or, on kitap yayımlamış. Son yayımladığı bazı kitapları: Zaman Müzesi (2007), Yürek Hayvanı (2010), Bir Delinin Kehaneti (2012). Şiirleri kırktan fazla dile çevrilmiş Tel Aviv doğumlu şair ülkesinde ve başka pek çok ülkede ödüller almış. Şiirlerini İbranice yazıyor. Şiir üzerine düşünce üreten bir şair. Kendi şiirinin çevirilerine katkıda bulunuyor. Bir dönem erotik Yunan şiirleri derlemesi yapmış, çevirip yayımlamış. Amir Or, Kudüs İbrani Üniversitesi nde Felsefe ve Karşılaştırmalı Din eğitimi almış. Çeşitli ülkelerin üniversitelerinde şiir ve yaratıcı yazarlık dersleri vermiş. Amir Or, 1990 da Helicon Şiir Derneği nin kurucuları arasında yer almış: Helicon un baş editörlüğü ve Sanat Direktörlüğü görevini üstlendi. Derneğin şiir dergisi ve şiir kitabı dizisi, Uluslararası Şiir Festivali Sha ar gibi, İbranice-Arapça Helicon Şiir Okulu gibi projelerinin başlatılması ve geliştirilmesinde etkili oldu. Biyografisine ilişkin bu bilgiler de gösteriyor ki oldukça etkin bir şair. Mucize ve Yağma yı çeviren Ülker İnce, ülkemizin önemli bir çeviribilimcisi. Hacettepe Üniversitesi Yabancı Diller Yüksek Okulu ve Mütercim Tercümanlık Bölümü nde öğretim görevlisi olarak İngilizce ve çeviri dersleri verdi. Daha sonra yılları arasında Boğaziçi Üniversitesi Çeviribilim Bölümü nde çalıştı. Otuzdan fazla çevirisi yayımlandı yılında, Lawrence Durrell dan yaptığı İskenderiye Dörtllüsü çevirisiyle Yazko Çeviri dergisi tarafından verilen Azra Erhat Çeviri Ödülü ne değer görüldü. Ülker İnce son olarak Çeviri Derneği 2010 Onur Ödülü nü aldı. İnce nin, çeviribilim alanında çok sayıda kuramsal yazısı bulunuyor. Andrey Voznesenski den yaptığı Oza nın çevirisi de yeni kurulan Ve Yayınları nca yayımlanmak üzere. Şiirin asıl atardamarı Ülker İnce, Amir Or ile... Ülker İnce, Mucize ve Yağma ya yazdığı Amir Or Üzerine başlıklı önsözde şunları yazıyor: Amir Or un biyografisi bize İsrailli bir şairin içinde yaşadığı ülkeye, ülkenin siyasal sorunlarına karşı tepkisinin ipuçlarını veriyor, ama şiiri, yalnızca bu sorunla ilgili değil. Ya da ilgili tabii, ama çok dolaylı olarak. Şiirinin asıl atar damarını sancılı bir anlama çabasının oluşturduğunu görmemek olanaksız. Korktuğumuz için labirentten, takılıp kalıyoruz çalılığa dizesinde söylenenin tersine, o labirente girmekten korkmuyor, çalılara takılıp kalmıyor. En karanlık köşelere kadar gidip o köşeleri aydınlatacak, hayatı yaşamaya değer kılacak bir ışık bulmaya çalışıyor. Varoluşu, hayatı, ölümü, insanı, en önemlisi de kendisini anlamaya çalışıyor. Bu anlama çabasının içine tarihle, politikayla ilgilenmek de giriyorsa, işte bu yüzden giriyor. Tarihle ilgisi, kendi bireysel tarihinden başlayarak, ailesini, ülkesini, soyunu ve bütün insanlığı kapsayacak şekilde halka halka genişliyor: çünkü yanıt aradığı önemli temel sorunlar var: Ben kimim, başkaları kim, yaşamak nedir, ölüm nedir, en önemlisi de insan denen şey neden böyledir? Ülker İnce, Amir Or un şiirlerini çevirişinin nedenini de şöyle açıklıyor: Amir Or u, merak etmeye değer bir şair olduğu için çevirmek istedim ama bir de çeviriye geldiğini görmek beni iyiden iyiye kışkırttı. Şiirler çevrildikleri zaman, belki yazıldıkları dilin ve kültürün içindeki yan anlam ve anıştırmalardan bazılarını yitirdiler ama Türkçeye taşındıkları zaman da elimde, yeniden bütünleyip şiir haline getirilebilecek bir şeylerin kaldığını gördüm. Dilde kalan şiirsellikler, şiir oluşu tamamlayan öğeler, usta çevirmene yetiyor, onları yeniden yapılandırıyor. Modern şiir böyle bir şey, çevrildiği dilin ses ve anlam zenginliğini bütünüyle taşımasa bile, çevrilen dilin bütün zenginliğini bilen usta bir çevirmenin elinde yeniden dirimsellik kazanabiliyor. Mucize ve Yağma iki bölümden oluşuyor, Mucize bölümünde 23, Yağma bölümünde ise 24 şiir yer alıyor. Daha önce yazıldığı dil İbraniceden İngilizceye çevrilmiş, çevirilerin bir kısmına Or da katılmış, Ülker İnce İngilizceden çeviriyor. Türkçe çevirisi pırıl pırıl: Ben de gidemedim fazla uzağa / Ben de eğleştim dünyada bir zamanlar (s.15). Bu dizeleri Mezar Taşı Yazıtı başlıklı şiirinden aldım. Eğleştim eylemliliği halk söyleyişinin bir örneği. Burada ise Ülker İnce nin yeniden ürettiği bir inceliğe dönüşmüş. Aslında, Amir Or, dilin eğretilemelerle dolu labirentlerine girmekten, dolaşmaktan korkmayan bir şair. Ülker İnce bunu keşfetmiş, elekte bunların ne kadarı kalır, ölçmüş biçmiş âdeta. Ortaya çıkan çevirilerde şiirsel dil bütün diriliğiyle yaşıyor. Bazen gündelik dilin içinde, bazen imgesel dilin, ama her iki durumda da kendini, hayatı, yeryüzünü dolayımlı olarak şiire taşıyor. Gündelik hayatın sözcükleriyle cinselliği de bireyin yapıp etmelerini de kısa dizelerle, sözcük tutumluluğu gözeterek şiirleştiriyor. (Kitabın Yağma bölümünde uzun dizeler kuruyor. Onlar farklı bu bakımdan.) Amir Or un Tel Aviv şiirinin dizelerinde gür sesli söyleyişi ülkesine ve insanına eleştirellik barındırıyor: Tel Aviv, güzel fahişem benim, / makyaj yapmış küçük kız, / doldur içime küvet dolusu yumurta likörünü / doyur beni kuşkonmaz dilleriyle! / Rahatlat çocuklarını dudak boyalı öpüşlerle, / bırak emsinler bütün delikleri. Amir Or, bazen kümeler halinde, bazen de dörtlüklerle şiirsel yapıyı kuruyor. Büyük harfle başlayan şiir tümceleri bunlar. Ama birbiriyle bağıntılı şiir tümceleri. Arada boşluklar bırakmıyor değil; sonsuzluğu ve metafiziği imleyen, görünen, görünmeyen birlikte yer alıyor. Gördüğü ve onu gören iç içe dizelerinde. Dokunarak onu göreni özlüyor. Sonra, Yerden Alıyor başlıklı şiirin erotizme bulanmış söylemi geliyor. Elitis in, Dudaklarında fırtınaların tadı var dizesi kadar etkili. Bütün ağızları kadının / aşk susuzluğu. Sonrası insanın ölüme yürüyüşü, nereden geldik nereye gidiyoruz sorusu, sonsuzluk vb. Bunlar temel izlekleri Or un ve şiirlerinin omurgası üzerine oturuyor. Kutsallık, suyun üzerinde yürüyen İsa ve bu gibi dizeler dinsel olana göndermeler şiirlerinin öteki öğeleri. Eşyalar ve ruh, kim olduğu, sonra dil; sorunsallaştırdığı her madde dönüp dolaşıp dilinde şiirleşiyor. Nöbet başlıklı şiiri Mucize ve Yağma nın öne çıkan anlam yüklü bir şiiri: Bir zaman sonra ölüm kuşu Geçmeye başladı gecenin mırıltılarının içinden. Mavi bir tabutun üzerinde serçeler çelenk için çalı çırpı topluyordu. Ölenin ardından ağlayan kadınlar, solukları tıkanırken, o güzelim ağıtlarına başladı: Her şeyi geride bırakan kişi bile Geride bırakamaz kendisi olmayı. Or, çeşitli yazış biçimlerini de deniyor. Kimi zaman ben in şiirsel söylemiyle, kimi zaman çoğul şiirsel söylemle kuruyor şiirlerini. Anlatı-şiir diye nitelenen yazış biçimi. Burada Bu Ülkede, Ev, Büyük Evde, Güvenlik, Gözler, Dalgalar başlıklı metinleri anlatı-şiirlerdir. Çağdaş İsrail şiirini tanımak için Amir Or un şiirlerinin okunması gerekiyor. Modern şiir deneyimlerinin bir parçası Mucize ve Yağma. Şiirlerin dilsel tatlarına, kültürel havasına girildikçe insanlığın sorunlarını geride bırakmadığı görülecektir.

9 Aydınlık DAMLA YAZICI 16 Mayıs 2014 Cuma 9 Babası Bach dinlemeyen çoğunluktandık biz Belki Bangır Bangır Ferdi Çalıyor Evde belki Olduğu Kadar Güzeldik ile tanıdınız onu, daha önce tanıyanlardansanız bence şanslısınız. OT dergisinde takip ediyor olabilirsiniz, etmiyorsanız edin. Mahir Ünsal Eriş ten bahsediyorum. Geçtiğimiz günlerde Sait Faik Hikâye Armağanı alan yazar, ödülünü gezide hayatını kaybedenlere adadı Mahir Ünsal Eriş şeye sinmiş bir Maltepe sigarası kokusu, bir ucuzluk, bir pazardan alınmışlık, bir muşambalık. Her Mahir Ünsal Eriş bu cümleyi kurduğunda benim çocukluğumu en iyi anlatan ve üstüne bir virgül dahi kabullenemeyecek denli tamamlanmış cümleyi kurduğunu bilemezdi elbet. Olan oldu. Nostaljinin o bozuk görüntüsüydük bizler, hafif karıncalı, biraz kırışmış, biraz cızırdıyorduk. Günler sıradan, sıkıcı ve miskin geçiyordu. Akşam kahve falları bakılıp uyunuyor, sabah fallar unutuluyor, akşam yeniden bakılıyordu. Çocuktuk işte, basit. Çocukların haftada bir yıkandığı temiz günlerdi. Çocuklar temiz saçlarından dolayı bitlenirdi, bit dediğin temiz saça gelirdi! Bundandır herhalde hiç bekletmeden içine aldı Eriş in öyküleri beni. Dil akıcı ve sıcacık benzetmelerle dolu. Daha iyi anlatılamazdı diyorsunuz, daha naif, daha diri, daha sade. Tozlu raflardan alıyor Eriş, önünüze koyuyor; sizi, bizi, evdekileri. Öyle bir cümleyle geliyor ki size, yıllar olmuş en yakın çocukluk arkadaşınızı görmeyeli, işte getirdim diyor. Bandırma, Erdek dolaylarını nasıl da güzel anlatıyor. Doğrudur, bilirim çünkü. Eriş de bilir; önceden devlet kurumları çalışanlarına ucuz yollu orta sınıf tatil imkanı sağlardı. Kamp sistemi. Devlet Karayolları, Türk Telekom (daha özelleştirilmemişti), PTT gibi kurumlar bu şekilde kampı olanlardı. Ben de orta sınıf bir PTT memurunun çocuğuyum. Biz hep Erdek teki kampa yazılırdık. Bir sürü orta sınıf insanın memleketi Erdek. Hani kendini yabancı hissetmezsin ya hiç, işte öyle. Eriş i okuduğumda o akşamların sahil yolunda yürüyen insanları geldi aklıma. Annem, babam ve ben hep onlardan olmuştuk. Babadan aldığın dondurma sözü ne zaman gerçekleşecek diye düşünerek yürüdüğün uzun sahil yolları. O insanların içinden, o sahilde yürüyenlerden bir yazar çıkmıştı işte, ben uzun süredir orta sınıfımın yazarını bekliyordum. Hoşgelmişti, sefa getirmişti. Mahir Ünsal Eriş in en güzel yanıdır herhalde, çocukken herkes gibi olup, bugün herkes gibi olamamak. Ondan olsa gerek insanın sohbet edesi geliyor. Havadan, sudan... Biraz Gençler Birliği, biraz bu mevsimde çilek mi olur muhabbeti, biraz terk edilmişlik hüznü, biraz çocuk oyunu... Bir aile çay bahçesinde, iki çay söylemişiz Herkesin ilk arabası Murat 124 tür ya hani, heh işte sizi bir Murat 124 alıyor kapıdan, teypte Ferdi Tayfur çalıyordur, şu kırmızı-beyaz şemsiyeli aile çay bahçelerinin birine götürüp iki çay diyor. Şekerli içiyoruz, çayın şekerli içildiği günler onlar. Sonunu bildiğimiz bir yeşilçam filminden bahsediyoruz, Türkan Şoray palyaço olarak gelmiştir Kartal Tibet in evine. Evet, evet gene bütün filmlerde gördüğümüz merdiven duvarında kuşlar olan o köşk, bütün güzelleşen kadınların indiği o merdivenler. Kim bilir ne tozludur şimdi. Konuşur dururuz esen hafif rüzgarın altında, denize bakarak. Güneş biraz daha yavaş batar burada İstanbul a göre. İki lafın belini kırıyoruz işte, canımız sağolsun. Hele şükür Olduğu Kadar Güzeldik Bangır Bangır Ferdi Çalıyor Evde Mahir Ünsal Eriş İletişim Yayıncılık 152 s., 128 s. Herkesin kendisi dışında her şey olmakla uğraştığı bir çağın tanıklarıyız. Bilirsiniz işte Orhan Gencebay ın 40. yıl albümüyle, Müslüm Gürses in Teoman ın bar taburesine oturmasıyla kalitelileştiği bir çağın tanığıyız. Oysa dürüst olmak gerekirse, babası Bach dinlemeyen çoğunluktandık biz. İşte hele şükür bunu idrak eden bir edebiyat eseri okuma fırsatımız oldu son dönemde. Küçük burjuva takıntılarından sıyrılmış, bütün kişiliği ile temiz ve pürüzsüz. Her şeyi bir kenara koyalım, hele şükür kitabını Nietzsche, Kafka veya Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği nden bir alıntıyla açmayan bir yazarla karşılaştık. Hele şükür sokaktaki solcunun Marks ve Engels ten sonra etkilendiği diğer kişinin Orhan Gencebay şarkıları olduğu gerçeğini gören bir insan çıktı. Hele şükür kendimizle karşılaştık. Basit bakmakta fayda var, Yıldız Tilbe nin de dediği gibi; Olduğu kadar güzeldik.

10 16 Mayıs 2014 Cuma 10 Aydınlık CÜNEYT AKALIN Soykırım iddiaları Malta da denize döküldü Tutsaklar Malta da 1920 Tarihimizde Malta Sürgünü olarak adlandırılan olay, aslında önde gelen İttihatçıların toplu Ermeni kıyımı suçlamasıyla yargılanmasıdır. Malta da tutukladıkları 145 kişiyi suçlayamayan İngiliz makamlarının, sonunda esir değişimi ile alıkoydukları kişileri serbest bırakmaları, iddiaların kofluğu anlamına gelmektedir Malta Yargılaması Uluç Gürkan Kaynak Yayınları 237 s. Gazeteci-yazar-siyasetçi Uluç Gürkan ın özgün İngiliz belgeleri ne dayanarak kaleme aldığı Malta Yargılaması kitabı 1920 lerin başında Malta da yaşananları hatırlatmanın ve tartışmanın çok ötesinde, başlı başına bir savunmadır; hatta karşı-iddianame de denebilir. Gürkan, İngiliz belgelerine dayanarak, Ermeni lobisinin uluslararası yargılama talebini gerçekten de hem ıskartaya çıkarıyor hem de Türkiye nin yaklaşık yüz yıl önce lehine çıkmış olan ve elini güçlendiren bir uluslararası yargı kararını hepimize bir kez daha hatırlatıyor. Malta yı hatırlayalım I. Dünya Savaşı sonrasında 145 Osmanlı yetkilisi savaşın galibi İngiliz makamları tarafından yargılanıp cezalandırılmak üzere, denetimlerindeki Malta Adası na gönderilmişti. Tarihimize Malta Sürgünü olarak geçen bu olay, aslında bir sürgün değildir, bir yargılamadır. Önde gelen İttihatçı yöneticileri savaş suçlusu olarak yargılama girişimidir. Malta adasında iki yılı aşkın süre hapiste kalan İttihatçılar hakkında Ermenileri toplum olarak katletmek suçlamasıyla adli soruşturma açılmıştı. Soruşturmayı Londra daki İngiliz Kraliyet Başsavcılığı yürütmüştü. İşgal süresinde el koyulan ve büyük bölümü İngiltere ye taşınan Osmanlı arşivlerinin yanında, Mısır da, Kafkasya da vb Ermeni katliamı kanıtı aranmış ancak bütün çabalara karşın hiçbir kanıt bulunamamıştır. Bunun üzerine İngiliz Kraliyet Başsavcılığı, Dışişleri Bakanlığı nın baskılarına rağmen kanıt olmadığı için dava açılamayacağını, açılsa da cezalandırma yapılamayacağını kesin bir dille açıklayınca, iddialar çökmüştü. Ermeni Soykırımı iddialarına dayanak yapılan katliam suçlamaları yılları arasında sıcağı sıcağına adli olarak soruşturulmuş, ancak kanıtlanamamıştır. ( s. 15) Malta kararının soykırım tartışmaları açısından önemi Malta kararı Türk tarafı açısından çok önemlidir. Çünkü Birleşmiş Milletler Soykırım Sözleşmesi soykırım suçunun varlığı ya da yokluğu konusunda karar verecek yetkili merciyi yargı organları olarak belirlemiştir. Yetkili yargı organları da suçum işlendiği ülkedeki yetkili bir mahkeme ya da yargılama yetkisine sahip bulunan uluslararası bir ceza mahkemesi olarak tanımlanmıştır. Türkiye tarafı tehcirde ne kadar hatalıdır, yerel mahkemelerin tutumu ne olmuştur? Bize unutturulmak istenen bir gerçek, I.Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Devleti yöneticilerinin ve mahkemelerinin bini aşkın kişiyi 1915 tehcirinde Ermenilerin zarar görmesine sebebiyet verdikleri gerekçesiyle yargılamış ve cezalandırmış olmasıdır. Bir başka nokta, savaş sonrasında çoğu İttihad ve Terakki Partisi yöneticisi yüzü aşkın siyasetçinin Ermenilerin toplu katliamı suçlamasıyla üç yıla yakın bir süre İngiliz sömürgesi Malta Adası nda tutulmuş ve Sevr hükümleri uyarınca İngiliz Kraliyet Başsavcılığı tarafından soruşturma kapsamına alınmış olmasıdır. Bu gerçeği Uluç Gürkan şöyle açıklıyor: 1915 Osmanlı Divan-ı Harb-i Örfi Mahkemeleri, BM Soykırım Sözleşmesi nde öngörülen suçun işlendiği ülkedeki yetkili bir mahkeme vurgusunun karşılığıdır. Malta daki yargılama süreci de yargılama yetkisine sahip bulunan uluslar arası bir ceza mahkemesi tanımlamasına uygundur. Gürkan a göre Osmanlı yargılamaları ile Malta yargılamasının belgeleri tarihin tozlu raflarında kalmamalıdır çünkü bu belgeler Ermeni Soykırımı iddialarını kökten çürüten hukuki sonuçlar doğuruyor. ( s. 21) Uluç Gürkan Takipsizlik kararı Uluç Gürkan ın haklı olarak vurguladığı gibi İngiliz Kraliyet Başsavcılığının kanıt yokluğu gerekçesi ile Ermenilerin katledildikleri suçlamasıyla dava açmaması, günümüz hukukunda kovuşturmaya yer olmadığı anlamına gelmektedir; bir başka deşiyle takipsizlik kararı hükmündedir. Gürkan örneklerini kitabın sonuna koyduğu belgelere dayanarak çıkardığı sonucu Türkiye çaresiz değildir sözleriyle ifade ediyor. Ve çağrı yapıyor: Soykırım teslimiyetçiliğinden sıyrılarak Ermeni iddiaları nın asılsızlığını tarihi ve hukuki gerçekler temelinde belgelendirelim. Uluç Gürkan ın irdelediği Malta belgeleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nin 17 Aralık 2013 tarihli Perinçek-İsviçre kararından sonra Türkiye ye yönelik kara propagandanın ıskartaya çıkarıldığı yeni bir dayanak olarak milli bellekte yerini alıyor.

11 Aydınlık BEYAZIT KAHRAMAN 16 Mayıs 2014 Cuma 11 MEHMET ZAMAN SAÇLIOĞLU NDAN GENERAL UÇTU Ahlak, hukuk ve vicdan bozulursa Mehmet Zaman Saçlıoğlu 1955 te Bursa da doğmuş. İlk şiir kitabı Günden Önce (1985) Yazko Yayınları ndan, ikinci şiir kitabı Sarkaç (2002) İş Bankası Kültür Yayınları ndan çıkmış. Fethi Naci, Saçlıoğlu nun ilk öykü kitabı olan Yaz Evi ni okuduktan sonra (1994), Ataç gibi söyleyeyim; zarımı Mehmet Saçlıoğlu için atıyorum diye yazmış. Saçlıoğlu yla son romanı General Uçtu adlı romanını, yazınsal anlayışını konuştuk. n Köy Enstitüsü çıkışlı öğretmen ailesi ve beş çocuğunun başına gelenler Romanınızın kurgusu için neden böyle bir aile düşündünüz? Çalışkan, özverili, insan onurunun ve canının değerini bilen, emeğe saygılı, sevgi dolu ve idealist bir kahraman gerekiyordu. Bu, Köy Enstitülü öğretmenleri düşününce hiç de yabancı bir karakter değildi. Adalet duygusunun zedelendiği bir durumda insanın nasıl değişimler gösterebileceğini vurgulamak için adalete, vicdana ve yaşama olağanüstü değer veren bir insan gerekliydi. Kahramanımız Harun Bey, intikam ateşiyle yanarken aslında kendi karakteri haline gelmiş ideallerini koruyor muydu, yoksa insanoğlunun bir başka karanlık yanını mı ortaya çıkarıyordu? Bunlar, okuyucunun üreteceği anlamlandırmalar olacaktır sanırım. Yazınsal metnin gerçeklikleri n Romanın sonuna eklediğiniz zamansal dizin in işlevi nedir? Her yazınsal metin üç gerçekliği içinde taşır. Birincisi yaşamın kendisidir. Dünyada olan bitenlerdir. Bir sineğin uçmasından, büyük bir depreme kadar her türlü doğa olayı, bir çocuğun tokat yemesinden büyük bir toplumsal devrime kadar, insana ve topluma ilişkin her tür olay bu gerçekliğin içindedir. İkinci gerçeklik yazarın kendi gerçekliğidir. Doğa ve toplum yaşamının gerçekliği içinde yer alan yazarın bireysel yaşamının oluşturduğu bir gerçekliktir bu. Okuduğu okullar, ailesinin etkileri, karakteri, yani yazara ilişkin her şey bu ikinci gerçekliğe dahildir. Üçüncü gerçeklik ise yazınsal metnin gerçekliğidir. Ne kadar düşsel ya da fantastik olsa da bu gerçeklik, öteki iki gerçeklikten doğmuştur. O halde her metnin, aranırsa -ki bunu yazar bile belki tam bulamaz- bazı ipuçlarıyla bu üç gerçekliğin yansımalarını taşıdığı görülecektir. İşte kitabın sonundaki dizin, bu üç gerçekliğin zamansal yerleşmesini biraz olsun göstermek ve kurgusunda geri dönüşleri çok olan romanın zamansal okunmasını biraz kolaylaştırmak içindir. Dikkat edildiğinde koyu harflerle basılan satırların romanın gerçekliği, italik harflerle basılan satırların yazarın gerçekliği ve normal harflerle basılan satırların da yaşamın gerçekliği olduğu fark edilecektir. n Roman sanki iki temel bölüme ayrılmış gibi. Generalin kaçırılmasına kadar olan bölüm ve ondan sonrası. Çok sık geri dönüşler kullanılmış. Oyun ise ikinci bölümün temel konusu. Nasıl bir kurgu yaratmak istediniz? Oyunun işlevi nedir? Saptamanız doğru. İki temel bölüm var. Bu bölümler içinde de çok sayıda küçük bölümler bulunuyor. İlk bölüm ağırlıklı olarak geçmişi anlatarak romandaki karakterlere ve durumun son hale gelmesine neden olan gelişmelere odaklanıyor. Bu bölüm, ikinci bölüme göre daha yavaş tempolu. Ardından oyunun başladığı ikinci bölüm geliyor ve roman aniden hızlanıyor. Bu hızı zaman zaman durdurmak, soluk aldırmak için, giderek azalan miktarlarda geri dönüşler burada da devam ediyor. İki bölüm arasında gayet planlı bir geri dönüş dağılımı bulunmakta. Romanın kurgusunu okçunun ok atışına benzetiyorum. Okçu, hedefin karşısına geldiğinde yayını gerer ve hedefe kilitlenir. Bu, dikkat, kol gücü ve denge gerektiren bir aşamadır. Sonra ok yaydan çıkar. Hızla hedefe yönelir. Oku yolundan çıkaracak mucizemsi rastlantılar da başa gelebilir. Yine de artık ok yaydan çıkmıştır. Bu romanı okuyanların hangi anda okun yaydan çıktığı konusunda düşünmelerini isterim. Çünkü bu düşünce, okurun aynı zamanda dünyayı ve yaşamı kavrayışını, neden sonuç ilişkilerini çözümleyişini, aklının işleyişini gösterecektir. Çünkü romanın bu bölümde birkaç kez sorduğu soru, oyunun ne zaman başladığı ve oyunun ne olduğudur. Yaşamın neresi oyundur ve ne zaman başlamıştır? Roman cevap vermemekte, soruları sormaktadır. Eğitimsiz ve yoksul toplumları sömürmek için n İşkenceyle öldürülen damat, idam edilen oğul Ailenin trajedisi, ülkemizin trajedisini yansıtıyor. O yıllarda yaratılan kin, nefret ve intikam duygularının kaynağı olarak neleri gösteriyorsunuz? Eğitimin ve refahın yüksek olduğu toplumlarda toplumsal barışın da gerçekleştiğini görüyoruz. İçleri kaynayan ve sürekli birbirini boğazlayan toplumlarda bu ikisinin de çok yetersiz olduğu ortada. Ayrıca emperyalist ülkelerin (başta ABD olmak üzere) dünyanın her tarafındaki kuklalığa hazır eğitimsiz ve yoksul toplumları sömürmek için çeşitli girişimleri de bir gerçek. Güçlerini yitirmek istemeyen kişiler ve zümrelerin de eğitimi önlediğini biliyoruz. Yanıt aslında belli. Feodal yapı, devlet içindeki çeteleşmiş örgütler ve çeşitli koltuklara yapışmış kişiler, ekonominin yönlendiricilerinin bir bölümü, emperyalist ülkeler ve yerli işbirlikçiler hep bir elden o yılların huzursuzluğunu körüklediler. Şunu da vurgulamakta yarar var. İnsanların milliyet, ırk ve inanç gibi birleştirici sandıkları öğeler dikkatli olunmazsa ayrıştırıcı ve çatıştırıcı niteliklere dönüşüveriyor. n Romanınızda, 12 Mart ve 12 Eylül darbelerinde yaşanan acılardan sonra ortaya çıkan intikam duygusunun ele alındığını, bu bağlamda dönemin muktedirleriyle hesaplaşıldığını söyleyebilir miyiz? Evet, bu roman bir dönem romanı ya da siyasi bir roman değil. İnsan onuru, adalet duygusu, vicdan gibi bizi insan yapan değerlerimizin sınandığı bir roman. İnsanın dönüşümleri ve ruhunun çalkantılarının anlatıldığı bir roman. Dönemin olayları bir aile çerçevesi içinde anlatılıyor. İntikam duygusunu ahlakımızla bastırırız. Bu ahlakı bize akıl, vicdan, eğitim, gelenekler vb. etkenler sağlar. Ama hepimizin intikam duygusunu harekete geçirebileceği durumlar yok değildir. Bu durum artık sadece intikam olarak değil karmaşık bir psikolojik durum olarak ortaya çıkabilir. İşte bu konuları okuyucuyu sıkmadan, akıcı bir üslup ve oyunlu bir kurgu içinde yapmayı yeğledim. n O yıllarda hukuk da işlememişti. Ya günümüzde? Hukuksuzluk insanın en büyük güvencesi olan adalet duygusunun ortadan kalkmasına, insanın kendini güvende hissetmemesine neden olur. Ayrıca uzayan hukuksuzluk dönemleri hukukun farklı algılanmasına, hukuk kavramının bozulmasına, bazı anormal yasaların normalmiş gibi algılanmasına neden olur. Bu tür değişimler doğal hukuk ile pozitif hukuk arasında büyük kopuşlara, devletin ya da devlet gibi algılanan güçlerin korunmasına ama vatandaşın korunmamasına yol açacak düzenlemeler getirir. Hukuk işlemeyince herkes kendi hukukunu aramaya başlar ve karanlık ilişkiler, karanlık güçler oluşur. Bugün de işlemediğini biliyoruz. Siyasi davalarda sahte deliller, geciken iddianameler, usulsüz tutuklamalar, avukatların ve sanıkların savunma haklarının gasp edilmesi hatta Anayasa Mahkemesi kararlarına karşı saygısızlıklar göz önündeyken hukukun işlediğini söylemek mümkün müdür? Bir ülkenin bozulan ekonomisinin düzelmesi kolaydır ama bozulan ahlakının ve vicdanının düzelmesi çok güçtür. Mehmet Zaman Saçlıoğlu Hukuksuzluk insanın en büyük güvencesi olan adalet duygusunun ortadan kalkmasına, insanın kendini güvende hissetmemesine neden olur. Hukuk işlemeyince herkes kendi hukukunu aramaya başlar ve karanlık ilişkiler, karanlık güçler oluşur. Siyasi davalarda sahte deliller, geciken iddianameler, usulsüz tutuklamalar, avukatların ve sanıkların savunma haklarının gasp edilmesi göz önündeyken hukukun işlediğini söylemek mümkün mü? Bir ülkenin bozulan ekonomisinin düzelmesi kolaydır ama bozulan ahlakının ve vicdanının düzelmesi çok güçtür

12 12 MECİT ÜNAL 16 Mayıs 2014 Cuma Aydınlık GÜLDEN TERAZİ YILINDA YENİDEN YAYIMLANAN KIRK YEDİ LİLER FÜRUZAN ın bittiği yerde başlayan romanı Yakın tarihimizde gerici bir kuşaktan söz edilememesi, bir kuşak olarak ortak davranış gösterenlerin tümünün ilerici bir özle ortaya çıkmış olmalarındandır. Tanzimat tan bu tarafa böyledir bu. Zamanında edebi yönden birçok eleştiri almış bulunan Kırkyedililer in de, bu kadar olmasa bile, tarihsel ve toplumsal olarak taşıdığı anlam, bu eleştirileri anlamsız kılmıştır. 40. yılında yeniden yayımlanan Kırkyedililer e biraz bu yönden bakmamız gerektiği kanısındayım. Kırk Yedi liler 40.Yaşında Bilmeyen yoktur Onbeşliler günümüzde daha çok oyun havası olarak çalınıp söylenen bir ezgidir. Türkünün özgün biçimi oldukça ağır söylenen bir ağıt aslında: Hey onbeşli onbeşli Tokat yolları taşlı Onbeşliler gidiyor Kızların gözü yaşlı Özgün biçimi ağıt olan, dramatik bir olayı anlattığı halde oyun, halay ya da zeybek havası olarak icra edilen halk müziği eserlerinden biridir. Birçok yörede farklı türevleri oynanan Cezayir ile değişik çeşitlemeleri bulunan Kadıoğlu ve Koca Arap zeybekleri bu tür eserlerdendir. En kadersiz kuşak Onbeşliler türküsünün özelliği, binlerce ve binlerce gencin oluşturduğu bir kuşağın hikâyesini içeriyor olmasıdır. Önümüzdeki yıl, 2015, Birinci Dünya Savaşı sırasında, bu yaş kuşağının, onbeşlilerin (Hicri takvime göre 1315, Miladi takvime göre 1897 doğumluların) askere alınışlarının yüzüncü yılı. Türkiye nin doğum tarihleriyle anılan, çok büyük bir çoğunluğu savaş alanlarında, Yemen de, Galiçya da, Kanal da, Allahuekber Dağları nda, Çanakkale de kalan en kadersiz kuşağıdır onbeşliler. Yakın ve uzak tarihimizde doğum tarihleriyle anılan bir başka kuşak daha yok bildiğim kadarıyla, Füruzan ın Kırkyedililer adıyla romanlaştırdığı kuşağı saymazsak. Tanzimat tan bu tarafa Tarihimizi derinden etkileyen kuşaklar üzerine bir çalışma yapılacak olsa, Tanzimat tan günümüze değin çeşitli adlarla anılan bazı kuşaklardan söz etmek gerekecektir. Başka birçok ortak noktalarının saptanacağı bu kuşakların ilerici ve devrimci, süre gideni değiştirici bir özellikte birleştikleri ve öte yandan da çok genç yaşlarda oldukları görülecektir. Yakın tarihimizde gerici bir kuşaktan söz edilememesi, bir kuşak olarak ortak davranış gösterenlerin tümünün ilerici bir özle ortaya çıkmış olmalarındandır. Tanzimat tan bu tarafa böyledir bu. Füruzan YKY 524 s. Namık Kemal ve arkadaşları; Agah Efendi, Sağır Ahmet Beyzade Mehmet, Kayazade Reşad, Menapirzade Nuri, Subhipaşazade Ayetullah ile Refik Beyler 1865 te İstanbul Belgrat Ormanları nda Yeni Osmanlılar Cemiyeti ni kurduklarında yirmili yaşlardadırlar. Cemiyet, Ziya Paşa, Ali Suavi, Agah Efendi, Ebüzziya Tevfik, Ahmet Mithat Efendi, Recaizade Ekrem, Rüştü, Mustafa Asım ve Macar Ömer Paşa gibi edebiyat ve devlet adamları tarafından da desteklenmektedir. Mutlakiyetçi Osmanlı Türkiye sini anayasal düzen yoluna sokan bu kuşak, Birinci Meşrutiyet i, 1876 Kanun-i Esasisi ni ilan ettirmiştir. II. Abdülhamit in istibdat rejiminin birçoğunu menfalarda yok ettiği bu kuşağın amaçladıklarını, arkasından gelen Jöntürkler kuşağı gerçekleştirdi. Jöntürkler i de elbet başka kuşaklar izledi. Toplumun sıkıştığı, tarihin patinaj yaptığı anlarda bu durumun zorunlu sonucu olarak ortaya çıktılar. Bugünkü kuşaklara ilham kaynağı Bu kuşaklardan, en fazla söz edileni, 68 Kuşağı dır. Adları, doğum tarihleriyle değil de eylemlerinin en kitlesel, en yoğun ve en etkili olduğu yılla anılan bu kuşağın efsaneleşmesinde, kuşkusuz, antiemperyalist, anti-faşist bağımsızlıkçı eylemleri kadar, bu eylemleri anlatacak kimselere sahip olmaları da etkili olmuştur. Sadece, birazdan ele alacağımız Kırkyedililer i hatırlamak yeter. İçlerinde bilim insanları, şairler yazarlar, ressamlar, sinemacılar, müzisyenlerin de yer aldığı bu kuşak bugünkü kuşaklara, 2012 de 19 Mayıs Gençlik yürüyüşünü, bir yıl sonra da Haziran-Temmuz Gezi direnişini yaratanlara ilham kaynağı olmayı sürdürmektedir. Neredeyse hemen her on yılda bir tekrarlanan Samsun-Ankara Mustafa Kemal Yürüyüşü ise bu ilhamın kuşaktan kuşağa geçen bir sembolüdür. Dramatik ve travmatik kuşak Bizim 78 Kuşağı mensuplarının (kendilerine bile verecek ilhamı olmamalarının nedenleri üzerinde belki başka bir zaman dururuz) 68 lilere bakarak bu adı seçmelerinde kendi eylemlerinin içindeyken de tilmiz durumunda bulunmalarının payı oldukça fazladır. Nitekim bu kuşak da aynı 68 liler gibi bir vakıf kurmaya çalıştı ise de 80 öncesinde olduğu gibi aralarında anlaşamayıp giriştikleri girişimden başka başka girişimler doğdu. Dramatik bir kuşaktır 78 Kuşağı, aynı ölçüde travmatiktir de... Çok ölü vermiştir. Hâlâ da vermektedir, kaç türlü hastalıktan üstelik. Benim de içinde sayıldığım 78 kuşağı mensupları yadırgayacaklar belki ama, zaman zaman abartıp bir ideolojiymiş gibi göstermelerine karşın, 68 Kuşağı nın çok daha köklü bir kültüre, çok daha sağlam bir dünya görüşüne ve büyük bir prestije sahip oldukları kanısındayım. Nitekim, bu prestijden yararlanmak isteyen İlhan Kesici bile vaktiyle, İstanbul a belediye başkan adayı oldukları 1994 yerel seçimlerinde Zülfü Livaneli ile katıldıkları bir TV programında kendisinin de 68 li olduğunu ileri sürmüştü. 12 Mart romanı Kuşaklar üzerine yaptığımız bu kısa, serbest gezintiden sonra yayımlanışının 40. yılında yeni ve özel bir baskısı yapılan Kırkyedililer e geçebiliriz. Kırkyedililer Füruzan ın 1975 te Türk Dil Kurumu Ödülü verilen ilk romanı. Edebiyata öykü yazarak başlayan Füruzan 1932 de İstanbul da doğdu. İlk öyküleri Seçilmiş Hikâyeler, (dergi) Türk Dili, Yenilik ve Pazar Postası gibi dergilerde yayımlandı. Füruzan, ilk öykü kitabı Parasız Yatılı yla 1972 Sait Faik Hikâye Armağanı nı kazanan ilk kadın yazar oldu. Öykülerinde toplumun küçük insanlarını, ezilen, aşağılanan kesimleri, kadınları ve çocukları ele almış, onların iç dünyalarına girmeye çalışmıştır. Füruzan edebiyatın şiir, roman, deneme, gezi yazısı gibi farklı türlerinde eserler verdi. Bazı öyküleri tiyatro ve sinemaya uyarlandı. Bunlardan Benim Sinemalarım, Gecenin Öteki Yüzü ve Ah Güzel İstanbul sinemamızın öne çıkan filmlerindendir. Kırkyedililer ilk öykülerinden itibaren kadın duyarlılığıyla dikkati çeken Füruzan ın bu duyarlılığını da bütünlüklü olarak ortaya koyduğu bir 12 Mart romanı olarak tanımlanır. Ayrıca, 12 Mart romanı denilince Bir Düğün Gecesi (Adalet Ağaoğlu), Şafak (Sevgi Soysal), Yarın, Yarın (Pınar Kür) ile birlikte ilk akla gelen romanlardan biridir Kırkyedililer. İstihbarat raporları Füruzan ın aynı Onbeşliler türküsünde olduğu gibi romanında doğum tarihleriyle adlandırdığı bu kuşak, bugün yaşları olan 68 liler olarak bildiğimiz kuşaktır... Füruzan romanında bu kuşağın doğumlularını da 47 ye yuvarlıyor. Romanın kişileri de kendilerine Kırkyedililer diyorlar. Emine ye düzenin kendilerini hedef almasının nedenlerini anlatırken Haydar, yaşları doğumları, aşağı yukarı 45 le başlayıp arası değişen, hatta bazen 51 e 52 ye varan yani ortalamasına 47 liler diyebileceğimiz bir kuşaktan söz ediyor. Füruzan da, Emine nin gözünden kurduğu anlatımda kişiden kişiye geçerken her bölümde söz edeceği kişiyle ilgili resmi belgelerden, istihbarat raporlarından alındığı anlaşılan bilgi notlarında bu ayrıntıya yer vermiş. Bu raporlarda, sözü edilenlerin ailelerine ilişkin edindiğimiz bilgiler de bizi kişilere yaklaştıran, onları anlamamızı sağlayan bir işleve sahiptirler. Emine Semra Kozlu romanın başkişisi, Sami Kaya Elçin (silahlı çatışmada vurulur), Hüseyin Cemşit Kerimoğlu, Hacer Melek Ötüken, Bilge Sümer Onurkan, Necil Seyhan Öztürk, Ali Ahmet Kadiroğlu (silahlı çatışmada vurulur), Şirvan Zülkadir Zasa (karşıt görüşlü grupla çatışmada vurulur), Fatma Şerife Aysu, Mehmet Kadir Tepeoğlu, İmam Haydar Uzun kişiden kişiye geçişi sağlayan bu raporlarda haklarında bilgi verilenlerin tümü de doğumludurlar. 68 Kuşağı nın bırakacağı yegâne miras Çoğu yoksul köylü çocukları. İçlerinde küçük burjuva, zengin büyük burjuva ailelere, geniş arazilere sahip toprak ağası ailelere mensup çocuklar da var. Üniversitelerde bir araya geliyor, 1961 Anayasası nın sağladığı özgürlük ortamında ailelerinde, çevrelerinde yaşadıkları sorunlardan yola çıkıp ülke sorunlarına varıyor ve buna kafa yormaya başlıyorlar. Aileleriyle yaşadıkları çelişkiler, toplumda gördükleri haksızlıklara, adaletsizlik ve eşitsizliğe duydukları tepkiler onları toplumu değiştirmek gerektiği fikrine vardırıyor. Cumhuriyet in ilk kuşağına mensup, içinde yaşadıkları, bulundukları topluma tepeden bakan bir öğretmen ailesinin ortanca çocuğu olan, romanın başkişisi Emine, romanın, bu çelişki ve çatışmayı en derinden yaşayan kişisi. Ailesinde gördüğü haksızlıklar, ceberrut anne Nüveyre nin baba dahil, küçük oğul Kubilay hariç herkes üzerinde estirdiği terör, abla Seçil in sonu intihara varan mutsuz yaşamına mal oluyor. Aileyle yaşayan annenin hizmetçi gibi kullandığı besleme kız Kiraz evi terk etmek zorunda kalıyor. Emine nin Erzurum da ailesiyle iken annesine ve onun temsil ettiği zihniyete karşı şekillenmeye başlayan karşı çıkışı, üniversitede siyasal ve toplumsal bir içerikle dolacak, roman boyunca, yapılan işkenceler sırasında ve serbest bırakıldıktan sonra sürdürdüğü muhasebe doğru bir zemine oturacaktır: Çünkü benim bu savaşa girişimin salt yetiştirme yanlışlığına bağlanacak köklerle yetinilecek yanları azaldı. (506). ÇİZİM: KÖKSAL ÇİFTÇİ Füruzan ın, adı aracılığıyla Kiraz la, Nazik le, Leylim Nine yle giderek bütün toplumla yakın ve sıcak ilişkiler kurdurduğu Emine, (romandaki bir çok kişinin adı gibi Emine adı da, Emine ye ailede Ortanca denmesi de rastlantısal olmasa gerek) kendisi üzerinden bu kuşağın vardığı toplam sonucu özetlemektedir bir bakıma: bireyden aileye, aileden toplum sorunlarına varmak, ancak, onca katliama, öldürmeye, işkenceye, idama rağmen boyun eğmemek, ama, kahraman olmaya da davranmamak! Bugün romanın üzerinden aşarak baktığımızda Kırkyedililer in ya da yaygın adlandırılmasıyla 68 Kuşağı nın bırakacağı ve bıraktığı yegâne mirasın bu olacağını söyleyebiliriz. Ki bunu doğrulayan yeterince veri 19 Mayıs Gençlik yürüyüşünde, Haziran-Temmuz Gezi direnişinde yeterince var. Anlam eleştiriyi aştı Edebiyatta bazı eserlerin taşıdıkları tarihsel-toplumsal anlam edebi yönden taşıdıkları anlamdan çok daha fazladır. Öyle ki, bazı durumlarda edebi yönden zayıf bir eserin bu zayıflığı konuşulmaz bile. Zamanında edebi yönden birçok eleştiri almış bulunan Kırkyedililer in de, bu kadar olmasa bile, tarihsel ve toplumsal olarak taşıdığı anlam, bu eleştirileri anlamsız kılmıştır. 40. yılında yeniden yayımlanan Kırkyedililer e biraz bu yönden bakmamız gerektiği kanısındayım. 68 lilerin seçimi Bazı romanlar, asıl, bittiklerini belirten o son yazısından sonra başladığını düşündürtür. Kırkyedililer o romanlardan biri. Özellikle de başkişisi Emine yönünden. Tutuklu sevgilisinin Almanya ya çalışmaya giden ağabeyi Kurban la tanışıp danış tıktan sonra üzerindeki bezginliği, karamsar havayı atıp ne yapacağına karar veren Ortanca intihar haberini aldığında, kendisi gibilere uygulanan zulüm ve öldürmelerin dünyasının insanı ablası Seçil in cenazesine değil, Kurban ı yolculamaya havaalanına gitmeyi seçecektir. Adının bile bu seçimde etkili olduğunu varsaymamız gereken Emine (Seçil in kendisine Mine demesine şiddetle karşı çıkar hep), bugün nerededir derseniz; bütün belirtiler, onun Haydar ile birlikte belki içlerinde kendi çocuklarının da bulunduğu, Gezi de, Silivri de, Taksim in, Sıhhıye nin, Kızılay ın ara sokaklarında, Tekel ve Yatağan işçilerinin yanında olduğunu göstermektedir. Kırkyedililer in, diğer bir deyişle 68 lilerin de seçimidir bu. FOTOĞRAF: MUAMMER YANMAZ

13 16 Mayıs 2014 Cuma 14 Aydınlık NURSEL CALAP Başkaldıran cesaretin, benimkiyle kardeştir 1968 gençlik hareketinin öncülerinden, Türkiye İçi Partisi ve Fikir Kulüpleri Federasyonu nda aktif olarak yer alan hukukçu Şirin Cemgil in, kendisinden çok şey öğrenen Füsun Erbulak a bir yaş günü hediyesi olarak vediği defter, kitaplaştırıldı. Eşi, 68 kuşağının simgelerinden Sinan Cemgil in 1971 de Nurhak Dağları nda bir jandarma baskınında vurulmasından sonra kendisini ziyaret eden Füsun Erbulak la o gün başlayan dostlukları bir dönemin tanığı olmuş Şirin Cemgil: Bir Amazon Kadını Füsun Erbulak Affectum Libris 152 s. Ailesinin yasak ettiği her şeyi ihtirasla işin ehlinden öğrenmeye hevesli bir genç olarak Füsun Erbulak, merak ettiği her şeyin eğitimini aldığı gibi yıllarca tiyatro yaptı. Hâlâ oynuyor. Çeşitli kitaplar yazdı. Geçtiğimiz günlerde ise onunla ilgili bir kitap yayınladı, yeni yayınevlerinden Affectum Libris. Cesur Kadınlar Serisinin ilk kitabı, Bir Amazon Kadını, Füsun Erbulak. Füsun Hanım a yayınlanan, hatta yargılanan birçok kitabından sonra, Şirin Cemgil le alakasını okurlarının bilmesini neden istediğini sorduk. Anıların paylaşıldıkça çoğaldığına inanıyorum. Şirin Cemgil hayatımda çok önemli bir durak noktası oldu. Bu insanlar vurulmaya başladığında, 12 Mart ta, o kadar kötü hissetim ki kendimi, Başar Sabuncu nun da önerisiyle gidip aileyi bulduk. Orada Nazife Cemgil, Adnan Cemgil, ikisi de öğretmen, biri edebiyat biri felsefe, bir de Şirin Cemgil in minnacık oğlu Taylan la tanıştık. Üç yaşındaydı. İçeri girdik. Beraber gittiğim arkadaşlar bir müddet sonra; bu nezaket ziyaretinden sonra aileyi bir daha aramadılar, ama ben sürekli aramaya başladım, gitmeye başladım. Durumları kötüydü, malum, bütün devrimcilerde olduğu gibi, maddi manevi her türlü katkıda bulundum ve çok şey öğrendim. Ben kendimi bildim bileli, on dört yaşımdan beri sosyalisttim, ama daha bilimsel, daha teorik şeyleri, hangi kitapları okumam gerektiğini vs. hep Şirin den öğrendim ve böyle aşk benzeri bir ilişkimiz oldu. Çok çok takdir ettim, çok sevdim. Birlikte yollara çıkardık, söyleşiler yapardık. Bir de çok güzel sesi vardı, şarkılar söylerdi, marşlar söylerdi de geçti bu hediyesi benim elime. Aldığım en güzel doğum günü armağanıdır. Bunu paylaşmak istedim, ama o zamanlar erteledim Benim kitaplarımda ahlaka mugayir olarak yargılandıkları için, erteledim. Hep aşk üzerine, cinsellik üzerine yazdığım için Hepsinin arkasındayım gene, gene savunurum hepsini, ama bu daha farklı bir şeydi. Ve ölümünden sonra bunu yayınlamaya karar verdim. Oğlu Taylan şimdi üniversitede çalışıyor, kitabı ona da gönderdim. Şimdi koskocaman, ama o benim kucağımda büyüdü. Sonra Almanya ya sürgün edildi Şirin. Ben de oraya yazdığım kitapları okuma ve imzalama etkinliklerine çağırılıyordum. Oraya gittiğimde imza günlerine Şirin hep geldi. Orda da görüştük. Sonra o buraya geldi, nasıl gelebildi onu da bilmiyorum. Evimizde kaldı, birlikte vakit geçirdik yine, o tabii en Füsun Erbulak hızlı devrimciliğini devam ettiriyordu. Ben daha çok feministleşmiştim. Yani bir bezginlik gelmişti herhalde, bir işe yaramadığını mı görmüştüm, ya da ürkmüş müydüm onu da bilemiyorum. Ölümünde ayağımın sakatlığı dolayısıyla gidemedim cenazesine. Bu sene ölüm yıldönümünde gittim mezarına, Karacaahmet e. Orada Taylan ı yıllar sonra gördüm, sosyalist arkadaşlarıyla sohbet ediyordu. Gene, ana teori, temel çelişki, konuşuldu... Ve Gezi Direnişi vardı o sırada, ordan da çıkıp Gezi ye gitmiştim. Muhsin Ertuğrul un bir kitabı yayınlandı, öneririm, Can Yayınları ndan: Ölmeyi Bilen Adam, Muhsin Ertuğrul. Onun finalinde bir Tiyatrolar Günü konuşması var. Bu gençler niye öldürülüyor, bu gençler niye ölüyor? Yalvarırım artık buna bir son verin. Bunlar bizim yakınımız, buna bir dur deyin, diyor. Demek o zaman da öyleymiş şimdi de aynı. n O zamandan bu zamana kadar değişen bir şey olmaması sizin direncinizi kırmıyor mu? Çok kırıyor ama, ben biraz inatçı bir insanım. Kızım Sevinç Erbulak da Gezi Olaylarında çok aktifti, oldukça iyi yazarların çok iyi oyunlarını da oynadılar. Yine de Ben elimden geleni yaptım, oyunlar oynuyorum, sendikada çalışıyorum. Ama tüm bunların yetmeyeceğinden endişeleniyorum, dedi. Ben öyle düşünmüyorum. Çünkü, Hitler gitmişse bunlar da gidecektir diye inanıyorum. Umuyorum en azından. Mustafa Balbay da böyle düşünmemde büyük etkide bulundu, mahkemelerine gittiğimde. O da hep Umudu kaybetmemek lazım, dedi. Bir kişi kalana kadar umudu kaybetmemek lazım. Ona da direniyorum ama hilafetin gelmesinden de korkmuyor değilim. Bir de herkes şimdi torununu torbasını dışarı göndermeye bakıyor, hatta orada doğurmanın yollarını arıyor. Niye bugünlere geldik biz? Ben ülkemden niye böyle bir adam yüzünden yok olup gideyim anlamadım ki n Gençlere direnmeyi mi öneriyorsunuz? Tabii Neler yaşamış bu gençler! Halamın oğlu hapse girdiğinde ziyaretine gidip atletlerini filan alıp yıkananlarla değiştirdiğimizde, kirliler hep kanlı olurdu. Arasında bir satır mektuba bile izin vermezlerdi. Çeşitli yanlışlar yapıldı geçmişte de bu gençlere. Halbuki maksat bir rivayet muhtelif olmuştur her zaman. Buna da çok çok isyan ediyorum. Hâlâ kendimi Baudelaire in dediği gibi, hem yara hem bıçak gibi hissediyorum. Hakikaten hem av hem avcı gibi hissediyorum. n Şirin Hanımla tanıştığınız sırada hayatlarınız birbirine benzemiyordu. Şirin Hanım bu konuda size destek olmayı neden kabul etti, neden sizi seçti? Çünkü duyarlı olduğumu gördü, Yolsuzluklar karşısında başkaldıran cesaretin benimkiyle kardeştir, dedi. Ve de hakikaten onun önerdiği kitapları da okuyarak kendimi geliştirdim. Hatta ben Marx ı ancak o zaman okudum ve baktım ki artı değer anlaşılmayacak gibi değil. Sol yayınlarını da o zaman okudum. Teorik yayınları az okuyordum. n İkiniz arasındaki ilişkinin motivasyonu ortada Sizinki gibi bir ortaklığın şu dönemde başka kimlerin arasında olduğunu görüyorsunuz? Herkesin tarafını belirterek birçok konuda tartıştığı günümüzde, bir arada hareket edebilen birileri var mı sizce? Gezi direnişinin bizi bu konuda yeniden eğittiğini görüyorum. Çeşitli grupların aynı fikirde olduğu bir durumda bir araya da gelebildiğini düşünüyorum, Müslüman sosyalistlere, çocuklarının yanında olan annelere kadar, her kesimden, her yaştan. Bu topluluk da bir hiç değil. Bu kadar kişi eğer asimile olmazsa ya da birçok gazetecinin yaptığı gibi dönekleşmezse bunun üstesinden geliriz, diye düşünüyorum. n Mustafa Balbay ın önsözde kitapla ve sizinle ilgili cümleleri var, aranızdaki iletişim de sürüyor. Kendisinin sizi bu direnme sürecinde motive etmeye devam eden bir güç olduğunu söyleyebilir miyiz? Kendisini ziyaret ettim ve mahkemelerini altı yedi kez izledim. Korkunç mahkemelerini sadece bir kez izlememizin yeteceğini söylüyordu. Bu size yetecektir, diyordu. İnanılmaz bir şeydi. Bu yüzden ona çok büyük sevgim, saygım var. Ben eskiden anlamadığım konuları hep İlhan Selçuk tan sorar öğrenirdim. Şimdi de Balbay ın yazılarını sürekli okuyarak çok şey öğreniyorum. n Füsun Erbulak bir dönemin acılarının tekrar yaşanmasından çok üzgün olmasına rağmen çoğumuzun kaybetmeye başladığı umudu hâlâ hissediyor. Bu kitabın da hissetmeye devam ettiği bu umudu yayabileceğini düşünüyor. Bu kitabı yayınlanmasıyla son demimde içim çok rahat etti. Gençlerin öldürülmeleri beni çok üzüyor. Kimse asılmasın istiyorum tabii, asılmak çok korkunç bir şey. Düşünsenize, idamın bitmesini Abdullah Öcalan a, bu 17 Aralık meselelerini de Fethullah Gülen e borçluyuz. Ne duruma gelmiş bir ülkeyiz biz? Malezya da bile ufacık bir sorun oldu mu istifa ediyor sorumlu devlet adamı. Bizde nasıl? Gençlere çok güveniyorum. Birçok şeyi sonuna kadar vazgeçmeden değiştirebileceklerine inanıyorum. Ve gençlere güveniyorum.

14 Aydınlık HALİT PAYZA 16 Mayıs 2014 Cuma 15 Kızıl aşk, kara isyan Prof. Celal Yeniçeri nin Hz. Muhammed ve Yaşadığı Hayat adlı kitabında, Muhammed in 22 si kadın, 57 si erkek olmak üzere 79 kölesi olduğunu belirtir. Kölelik İslam öncesi olduğu gibi, İslam la da devam ettirildi. İslam coğrafyasında kölelik bin yıldan fazla devam etmiştir. Suudi Arabistan da köle nüfusu yakın geçmiş 1960 da üç yüz bindir. Vahabi İslam ın köleliği kaldırdığı tarih 1962 dir. Aslında köle efendisinin mülkiyeti altındaki ücretsiz emekçi konumundan günümüzde emperyalist kapitalizmin toplumsal yapıyı değiştirmesi sonucu ücretli emekçi konumuna dönüşmüştür. İslam eril olana köle derken, dişil olanı cariye olarak adlandırır. Köle ya da cariyeler emekleri üzerinden sömürülürken, cinsellikleri ile de sömürülürler. Roma Hukuku; efendiye, kölesini öldürme hakkını da meşru görür. Roma hukukunda, Ius Gentlum a göre kölelerin hiçbir değeri ve hakkı yoktur. Halife Osman döneminde şeker kamışı ve pirinç tarımı yapılan çiftliklerde, toprak sahipleri ucuz işgücü olarak köle satın alır ya da din adına yaptıkları savaşta canlı olarak ele geçen esirleri köle olarak kullanırdı. İslam ekonomisinin dayanağı karın tokluğuna çalışan ve efendisinin her türlü gereksinimini yerine getiren kölelerden oluşur. Dört Halife döneminde varsıl efendiler binlerce köleye sahiptiler. Kölelik İbrahimi dinlerde vardır. Tevrat ta da kölelik bir kurum olarak geçer. İslam tarihi yılları arasında 15 yıla yakın kölelerin ayaklanmasına tanıklık etmiştir. Zenci kölelerin büyük ayaklanması Abbasi yönetimine karşı girişilen, İslam tarihinde Zenci Ayaklanması olarak anılan başkaldırı, isyancıların birçoğunun siyahî olmamasına karşın, bu adla anılır. Zenc, bir simge olarak siyahî anlamının ötesinde, Arapların; 9. yüzyılda, Doğu Afrika kıyılarından Basra ya getirilen ve karın tokluğuna tuzlalarda, tarlalarda çalıştırdıkları siyahî kölelere verdikleri ad olarak etimolojik bir içerik taşır. Yılmaz Ünlü, Köleler Ayaklanır-Muhammet Ali/Hallac-ı Mansur da, Halife Osman yandaşlarına, rüşvetle dağıtılan yüzbinlerce dönümlük çiftliklerde, büyük toprak sahiplerinin ucuz işgücü olarak kullandıkları binlerce zenc in, ölmeyip, yeniden işgücüne katılmalarına yetecek kadarın da ötesinde, yalnızca hurma ile un karışımı bir bulamaçla beslendiklerini anlatır. Artı değer kavramı Marks tan önce de biliniyordu. Adam Smith, David Ricardo, Marks tan önce de Artı değer kavramlarını kullandılar. Artı değer bir malın gerekli ya da zorunlu olan değerinden daha fazla değer üretimi için kullanılıyor. Marks ın Artı değer e katkısı ekonomi politiğin kapitalist sistem içerisindeki işleyişinin ereği olarak ortaya koyması ile farklılaşır. Marks, Ekonomi politiğin Eleştirisine Katkı da, artı değer i, kapitalist ekonomi biçiminin düzenleyici ilkesi olarak yasalaştırır. Değer ancak emek gücünün sömürüsü üzerinden yaratılabilir. Kapitalist toplumda artı değer belli bir ücret karşılığında emek gücünü satan emekçinin, yalnızca yaşayabileceği, ancak yeniden emek gücünü satmaya zorlanması için verilen ücret karşılığında, bundan çok daha fazla üreteceği değer yaratması ve böylelikle ortaya çıkacak Artı değer e el konması ile oluşur. Köleci toplumlarda, kapitalist toplumun ucuz işgücü karşılığı olarak verilen ücret kendiliğinden ortadan kalkar ve değer, Artı değer bütünüyle köle sahibine ait olur. İslam tarihinde gerçekte neler oldu Yılmaz Ünlü nün Köleler Ayaklanır da anlattığı köle ayaklanması, üretim araç sahiplerinin, İslami referanslarla içselleştirdiği ve meşrulaştırdığı ucuz emek gücü üzerinde yükselen kölelik sistemine Muhammet Ali önderliğindeki zenc lerin ayaklanmasıdır. Zenci kölelerin Artı değer leri karşılığında kendilerine sunulan yalnızca hurma ile un karışımı bulamaç, veba, sıtma ve kırbaç tır. Biruni, Ali bin Muhammed in, İmam Ali nin oğlu Hüseyin kolundan olan Zeyd in sekizinci kuşağından gelen İran doğumlu olduğunu yazar. Yılmaz Ünlü, Köleler Ayaklanır da Muhammed Ali nin dil, yazın, gramer ustası olduğunu belirtir. Rey ve Horasan bölgesinden ayrıldıktan sonra Samarra ya gelmiş, Abbasi Halifesi el-muntasır ın sarayında divan kâtipliği ve öğretmenlik yapmıştır. Muhammed Ali nin Abbasi Sarayı nda panegyristlik yaptığı ve övgü şiirleri yazdığı biliniyor. Saraydaki kirli iktidar oyunlarına alışamayan Muhammed Ali, saraydaki görevlerinden ayrılarak önce Bahreyn e, oradan da Basra ya geçmiştir. Eylül 869 da Muhammed Ali, bir lokma ekmek karşılığında sömürülen köleleri özgürleştirerek, Abbasilere karşı ayaklanma başlatır. Muhammed Ali; Ali ve Muaviye yi karşı karşıya getiren Sıffın Savaşından sonra Hakem Olayı olarak da adlandırılan halifelik çekişmesiyle; Ehli İslam ı temsilen Sünni, Ehli Beyt i temsilen Şii ve bunların dışında kalan üçüncü gurubu temsilen Harici ler adını alarak üç ana mezhebe ayrılan İslam ın, Hariciliği benimseyen kolundan gelmektedir. Muhammet Ali, ırk ayrımına bütünüyle karşı tavır almış, radikal bir söylemle bir zencinin de halife olabileceği düşüncesini savunmuştur. Muhammed Ali ye yol gösteren, ona rehberlik eden de Hallac-ı Mansur dur. Muhammed Ali, Abbasileri yenmiş, zencilerden oluşan bir devlet kurmuştur. Özgürleştirilmiş zenci kölelerden oluşan devlet in başkenti el-muhtare dir. Zenci Ayaklanması 881 yılında Dicle Nehri nin karşısında kurulan el-muhtare nin kuşatılması, Ağustos 883 te Mısır hükümdarı Ahmed bin Tolun un da Abbasilere desteği ile bastırıldı. Muhammed Ali nin kellesi kesildi, isyana katılanlar Kufe, Bağdat, Huzistan ve Şam sokaklarında diri diri yakıldı, isyana destek veren köyler ve ilçeler yıkıldı, bu köylerdeki insanlar kılıçtan geçirilerek katledildiler. Köleci düzene başkaldıranların başlattıkları isyanı, Abbasiler kanla bastırdılar. Asıl adı Ebû l Moğıt Huseyn bin Mansûr bin Mehemmed Beyzâvvî olan Hallac-ı Mansur, En-el Hak / Ben Hakk ım dediği için 912 de zindana atılır. On yıl boyunca hapiste kalır ve Abbasi Halifesi Muktedir Bi llâh ın emriyle 26 Mart 922 de önce işkence edilir, çaprazlama elleri ve bacaklarının, ardından başı kesildikten sonra, can çekişirken titreyen gövdesinin, cübbesine -diğer bir söylentiye göre hasıra- sarılarak aşağı atıldığını, nefte bulanarak yakıldığını, külünün Dicle ye serpildiğini belirir. Kesik başı da Horasanlılar öldüğüne inansınlar diyerek bir mızrağın ucuna geçirilerek sokaklarda dolaştırılır ve kesik başlar salonunda bir yıl sergilenir. Hallacı Mansur ile aşk ve savaş Yılmaz Ünlü, Köleler Ayaklanır da Muhammed Ali ile ona yol gösteren Hallac-ı Mansur un bilinmeyen yaşamının bir bölümünü aydınlatıyor. Köleler Ayaklanır on beş yıl süren Zenci Köle Devleti nin Abbasilere karşı verdiği savaşın yanı sıra Hallac-ı Mansur un Beyza Hatun a, Muhammed Ali nin güzel zenci köle Sallame ye olan aşklarının da öyküsüdür. Zaten aşk; savaş içinde savaştır, asla kazananı yoktur. Çünkü yengi aşkı öldürür! Köleler Ayaklanır (Muhammed Ali-Hallac-ı Mansur) Yılmaz Ünlü Berfin Yayınları 205 s. Zenc, bir simge olarak siyahî anlamının ötesinde, Arapların; 9. yüzyılda, Doğu Afrika kıyılarından Basra ya getirilen ve karın tokluğuna tuzlalarda, tarlalarda çalıştırdıkları siyahî kölelere verdikleri addır. İslam tarihi arasında eşitliği savunan İslam Komüncüleri nin ayaklanmalarına tanık olmuştur

15 16 Mayıs 2014 Cuma Aydınlık 16 UMUT ERDOĞAN İsyandan devrime, devrimden özgürlüğe Sınırların keskinliğini yitirdiği ve herkesin kendi kanunlarıyla işlerini halletmeye çalıştığı bir düzen içinde, bir düzensizlik içinde tutunmaya çalışan yeraltı kuralları ile ayakta kalmaya çalışan insanların öyküsü Kurma Kız Paolo Bacigalupi Versus Çev: Algan Sezgintüredi 536 s. Dünyanın bir süre sonra ömrünü tamamlayacağı bir gerçek. Ancak bunun ne şekilde gerçekleşeceği, farklı düşünceler ya da hayaller doğrultusunda şekillenebilir. Kimisi dinin sunduğuna, kimisi kafasında kurduğuna, kimisi okuduğuna inanabilir. Kimi ise konu hakkında hiçbir şey düşünmek istemez; bu gerekli bir bilgi değildir ve beynin kıvrımları arasında bu henüz oluşmamış ve hayatı boyunca görmeyeceğini düşündüğü/umduğu bu duruma dair bir bilgiye yer yoktur. Öte yandan, dünyanın sonu gelmektedir ve kaçamayacağımız, sürekli ertelediğimiz bu gerçek belki bizim kuşağımızda değil (ki bence bu da bir savunma mekanizmasıdır) bir sonraki kuşakta gerçekleşebilir. En basitinden hemen herkesin aklına su kaynaklarının azalması, doğanın tahribatıyla gelen hava kirliliği, genetiği bozulmuş şeyler in insan genetiği üzerindeki etkisi gibi göz ardı edemeyeceği gerçeklerle de iç içe yaşamaktayız. Kendi adıma konuşursam, bir on yıl sonra içecek su bulabiliyor olacağımdan şüpheliyim. Yiyecek bir meyve bulamayacağımız ya da solumayı beceremeyeceğimiz bir hava içinde yaşamaya çırpınacağımız ihtimali benim için uzak değil. Ya da tüm bunlara gerek kalmadan, nükleer bir felaket ya da yeni bir dünya savaşı ile sonumuzu getirebiliriz. Tükenen doğal kaynakların yerine yenisini, tahrip olan doğanın eğer mümkün ise yeniden yapılandırılmasının ha diyince olacak bir işlem olmadığı aşikar. İnsanoğlu evrenin derinliklerini her gün daha fazla keşfederken, çürüyen dünyası içinde aslında ne yapmaya çalıştığını bilemeden, yalnızca bilinmeyenin keşfine bir umut bağlamış, bilinmeyen bir galaksinin keşfi ve yeni yaşam ihtimallerinin hayallerine sığınmış olabilir. Bir gün her şeyi yitireceğimiz gerçeğinden o kadar büyük bir korkuyla kaçıyoruz ki, post apokaliptik bir roman okurken bize sunulan dünyanın karanlığına, o ihtimal olan karanlığa baktıkça daha derine inmemiz, beynimizde üzerini sürekli örtmeye çalıştığımız karanlık bir gerçek kutusunu açmamız bizi ürkütüyor. Bu sefer kaçmak yok; Kurma Kız ile kapkara bir geleceğin, mahvolmuş dünyasında yaşamaya hazır olun! Bacıgalupi nin karanlık geleceği Ödüle doymayan bir roman demek yanlış olmaz Paolo Bacigalupi nin Kurma Kız (The Windup Girl) adlı romanı için. Roman; 2009 Hugo En İyi Roman Ödülü, 2010 Nebula En İyi Roman Ödülü, 2010 Locus En İyi Roman Ödülü, 2010 Joan W Campbell Ödülü ve 2010 Compton Crook En İyi Roman Ödülü sahibi. Karşımıza çıkan dünya, geçtiğimiz haftalarda sıklıkla ele aldığımız kitaplarda olduğu gibi, yine sonu gelmiş bir dünya. Doğal kaynakların düştüğü dar boğaz içinde ülkeler parçalanmış, kaosa sürüklenmiştir. Kalori şirketleri dünyanın kontrolünü ellerinde tutmaktadır. Farklı şirketlerin yarıştığı bu pazarda, mafyanın ve devlet yönetiminin, krallığın güçleri sıklıkla çatışmakta, alttan alttan yürütülen gizli faaliyetler ile ülkeler karmaşaya sürüklenmektedir. Asıl amaç ise her zaman olduğu gibi daha fazla paradır. Zira kapitalizm, nasıl bir hastalıksa, sonu gelen bir dünyada bile kendisine tutunacak bir beden yaratabilmektedir. Mafyanın, birbirine düşman devlet kurumlarının ve kalori şirketleri görevlilerinin sızdığı bir ülkede iyinin ve kötünün savaşını izliyoruz. Ancak bir süre sonra sınırlar o denli saydamlaşıyor ki, inandığınız iyilik, birden kötülüğe kayabiliyor ya da masumiyet, gözü karalıkla pekişerek bir katilin gözlerinden bakabiliyor. Sınırların keskinliğini yitirdiği ve herkesin kendi kanunlarıyla işlerini halletmeye çalıştığı bir düzen içinde, bir düzensizlik içinde tutunmaya çalışan yeraltı kuralları ile ayakta kalmaya çalışan grupların çatışmaları oldukça hareketli yansıtılmış. Kanunsuzluğu yenmek adına atılan adımların ise isyan bayrağı çekmekle eşdeğer olduğu Kurma Kız da aynı zamanda kitaba adını veren bir Yeni İnsan Emiko ile tanışıyoruz. Kendisi, hizmet için yaratılmış Japon bir Yeni İnsan ve sahibinin kendisini bırakması üzerine hikayemizin geçtiği Bangkok ta dayanılması zor bir hayat yaşamak zorunda kalıyor. İtaat etmekten başka bir güdüsü olmayan Emiko ise, bir süre sonra hikayede etkinleştiği ölçüde geçirdiği evrim ile okuyucuyu heyecanlandırıyor. Hikaye her bölümünde farklı karakterler üzerinden anlatılsa da, vurgulamak istediğim nokta canına tak eden ve hizmet etmekten başka bir işe yaramamak üzere üretilen bir Yeni İnsanın hikayenin başından sonuna devam eden macerasının, koşusunun ve inancının varlığı. Kitabın başı, okuyucu için zorlu bir süreç. Farklı karakterler üzerinden anlatılan bölümlerde işler, isimler ve mekanlar sıklıkla karıştırılabilir halde. Bunda, özellikle yazarın tamamen okuyucuya hikayeyi keşfettirme amacı taşımasının etkili olduğunu düşünüyorum. Bir süre olaylara uzaktan bakarak, adeta gözleri bağlı bir insan gibi satırları dokunmaya çalışarak ilerliyor okuyucu. Ancak işin akışı hızlanmaya ve karakterler oturmaya başladıktan sonra, nice bilinmeyen kelime ve tanışılmayan karakter ile hemen bir bağlantı kurmaya başlanıyor. Oldukça zorlayıcı bir kitap gibi başlıyor; gerek hikayesinin en başlarda okuyucuya yarattığı karmaşa, gerekse kaçınmadan kullanılan hayli sert olaylar zinciri. Ancak kesinlikle zorlukları atlatmak için çaba gösteren ve pes etmeyen okuyucu, karşılığını bu nefis roman ile kat be kat alacaktır.

16 Aydınlık KAYA ÖZSEZGİN 16 Mayıs 2014 Cuma 17 OKUMA: Her şeyden azade bir dostluk ÇİZİM: KÖKSAL ÇİFTÇİ Yazarın okuma günlüğü olarak saptamış olduğu notlar, onun okuduğu kitaplardan çok, okuma eylemi hakkında düşünsel izlenimlerini içermesi açısından önem taşır. Her yazarın bu konuda izlediği bir yol, okuma eylemi sırasında yanal biçimde düşlediği tasarımları kafasında oluştururken tutturduğu bir yöntem vardır kuşkusuz. Fransız roman ve deneme yazarı Marcel Proust ( ), bu konudaki anı ve izlenimlerini çocukluk yıllarına doğru geri götürdüğünde, çok sevdiği bir kitabı okurken geçirdiği zamanların dolu dolu olduğu sonucuna varmakta haklıdır kuşkusuz. O dönemde ilahi bir haz zın önündeki engelleri ortadan kaldırmaya kararlıdır çünkü, hep yarım bıraktığı bir kitaba yeniden dönmektir amacı. Güneş tepede yükselirken, onu bu hazzından alıkoyacak şeyleri bir kenara itmek gibi kararlı bir tutum içinde olur. Örneği yemeğini yer ve hemen okumaya koyulur. Okurken, içinde bulunduğu odanın ona telkin ettiği şeylerin bile, onu büyüleyen gizemlerle dolu olması bundandır. Proust un bu duygularını dile getirdiği satırlarını okudukça, okumanın nerdeyse mekanik bir işleme dönüştüğü, hele elektronik aygıtların bu zevki silip attığı yaşadığımız dönemde, avuçlarımız arasına alma zevkini kapı dışarı ettiğimiz bu mihaniki alışkanlığın bize kurduğu tuzakları düşündükçe, geldiğimiz noktanın dramatik özünü daha iyi algılayabiliriz her halde. Kitabın özgün adı ( okuma üzerine ), yazarın bu konudaki düşüncelerini kapsıyor ama kitabın çevirmeni, kitabın içeriğiyle doğrudan örtüşen okuma günleri başlığını seçmekle çok yerinde bir iş yapmış. Çünkü Proust un bu kitapçığı kaleme almaktaki amacı, okura, okuma ediminin sırlarını anlatmak değil, okuma eyleminden duyulacak zevkin, kendi deneyiminden kaynaklanan kişisel izlenimler aracılığıyla dökümünü yapmak. Kitabı okudukça, yazarın akıcı anlatımıyla okuma ediminin gizli anlamına vâkıf oluyorsunuz. Yatağında, akşam yemeğinden çok sonra, akşamın son saatlerinde yaptığı okumaya sığınak araması, yazarın tutkulu kitap okuma alışkanlığının bir göstergesi, daha doğrusu göstergelerinden biridir. Ailesi yatınca, bütün gece sürecek uykusuzluğu göze alacak ve yaktığı mumun ışığında okuma edimini sürdürecektir. Bu konuda Proust un yanına konulacak isim, belki de Sainte-Beuve olabilir. Nitekim, notlarının bir yerinde onun Pazartesi Konuşmaları na değinirken, orada Lamartine in bir cümlesine rastladığında, ölüm hakkında saatlerce düşünmesine gerek kalmadığını anlar. Deneme yazılarının böyle bir içerikle olduğu anlamına geliyor bu kısa değinme. Bu tür bir okuma için örneğin Balzac ya da Albert Sorel de uygun düşebilir. Proust un hem çetin hem de oturaklı zevk diye tanımladığı bu tür okumalar, adamını bulduğunda çok yönlü bir etki yaratacaktır. Çocukluğumuzun sevimli okumaları yla başlıyor her şey, daha sonra da terk edilmeyen mutlu bir uğraşa dönüşüyor. Böylece okurun kendi zihninde okuma diye adlandırılan özgün psikolojik eylem, sürüp gidecektir. Proust, kitapta Ruskin in adını birkaç yerde geçiriyor. Onun dilimize de çevrilmiş olan Susam ve Zambaklar adlı popüler eserine gönderme yaptığı bir yerde Ruskin le birlikte hemen aklımıza gelecek bir diğer isim, İngiltere de Art and Craft hareketinin öncüsü William Morris olacaktır. Ruskin in tezini, Descartes ın sözleriyle doğruluyor Proust: Tüm iyi kitapların okunması, geçmiş yüzyıllarda bunları yazmış olan en saygın ve ilginç kişilerle yapılan bir sohbet gibidir. Ruskin in konferanslarında bu düşünce, gene Proust a göre, İngiltere nin sisli havasının karıştığı onun gözde ressamının peyzajlarını aydınlatan Apolloncu bir altın a bulanmıştır. Gerçi Ruskin, canlılarla çene çalmamızdaki zevki, onların yüzlerini görüyor olmamıza bağlar ama, okuma eyleminin bu tür bir sohbete indirgenemeyecek kadar derin etkiler yaratacağı kanısındadır Proust. Dahası, bir kitap ile bir arkadaş arasındaki temel fark, bilgelik düzeyi değil, kitapla iletişim kurma tarzımız olduğunun altını çiziyor. Çünkü okumanın rolünün sınırları, onun meziyetlerinin doğasından kaynaklanmaktadır. Okumanın zihinsel yaşamımızda oynayabileceği rolü anlamamızı sağlayan, güzel kitaplardır. Bu noktada Proust, şairler gibi bizi eğiten ressamların da tablolarında çizdikleri doğa parçalarını gidip görme isteği uyandırmalarını, okuma eylemindeki aşk etkisi ne bağlamaktadır. Tıpkı Monet nin, bizde, resimlerine konu yaptığı Seine kıyısındaki Giverny yi görme isteği uyandırması gibi.. Sanatçının olduğu kadar, yazarın da nihai çabası, bizi evren karşısında meraksız bırakan çirkinlik ve anlamsızlık perdesi ni bizim için kısmen kaldırmayı başarabilmesidir. Burada okuma, bazı patolojik haller i bir tür şifalı disiplin e dönüştürebilir. Daha da ileri götürüyor düşüncesini Proust, zihinler üzerinde faydalı bir etkisi olabilecek tek disiplinin okumak olduğuna vurgu yapıyor. Öte yandan yazarların, yazmaya başlamadan önce okuma ihtiyacı duydukları da çokça dile getirilmiştir. Örneğin Emerson un, Platon dan bir kez daha birkaç sayfa okumadan yazmaya başladığı nâdirmiş. Yazarın şu cümlesi, belki de kitabı özetlemektedir: Okuma, bizim için sihirli anahtarları bize kendi derinliklerimizde, içlerine giremeyeceğimiz konuların kapısını açan bir kışkırtıcı olduğu sürece, hayatımızdaki rolü de esenlik getiricidir. Okuma Günleri Marcel Proust Çev: Murat Erşen Aylak Adam Yayınları 31 s. Marcel Proust okuma eylemi hakkındaki anı ve izlenimlerini çocukluk yıllarına doğru geri götürdüğünde, çok sevdiği bir kitabı okurken geçirdiği zamanların dolu dolu olduğu sonucuna varmakta haklıdır kuşkusuz. O dönemde ilahi bir haz zın önündeki engelleri ortadan kaldırmaya kararlıdır çünkü, hep yarım bıraktığı bir kitaba yeniden dönmektir amacı

17 18 16 Mayıs 2014 Cuma Aydınlık Yeni çıkanlar Doğanın Ölümü Aralığın Onu Taşın Sesi Bizi Bağışla Devler Defo Gökçenur Ç., Yitik Ülke Yayınları, 95 s. Her Kitabın El Kitabı, Söze Mezar ve Sırtında Bunca Sözcükle adlı kitapların yazarı Gökçenur Ç. yeni şiirleriyle okurunun karşısında. Doğanın Ölümü genç yaşta yitirdiğimiz şair Doğan Ergül e ithaf edilen özel ve güçlü bir şiir kitabı. Bir kuşun kurtuluşu uçmaktan, suları çekilmiş bir gölün dibi kırkından sonra edinilmiş arkadaşların çocukluk arkadaşlarının yerini tutmaması gibi. George Saunders, Çev: Niran Elçi, Delidolu Yayınları, 248 s. Aralığın Onu, Amerikan toplumunu ve aile yapısını anlatırken aslında evrensel bir biçimde insana dair olan karanlık tarafı bulup yakalıyor. Ama bir yandan da insana özgü naifliği ve incinmişliğimizi yüceltiyor. Saunders, her birimizin hayatında en az bir kere yaşadığı kahramanca fiyasko larımızı, çocukluk travmalarımızı, ustaca kurguladığı öyküleriyle anlatıyor. Ahmet Ada, Şiirden Yayınları, 104 s. Ahmet Ada nın olgunluk döneminin sesi bu kitap. Dil öfkeden arınmış, durulmuş, kaygı ve içgörü kazanmıştır. Bunca doygun, yalın ve aşkın bir söyleyişle kutsanan doğa, şiirimizde uzun süredir yoktu. Çok taze bir dil, doğasal imgeler, eşyayla temas, dünyayla söyleşi, görsel şölen, tam da şiiri bir imkân ve zorunluluk olarak işaretliyor. Dil, bize metafizik tatlar bağışlıyor. Az sözcükle, çok sesli şiir arayışı hakim. A.M. Homes, Çev: Yasemin Karalı, Sel Yayıncılık, 596 s. Bizi Bağışla, rayına oturmuş görünen orta sınıf burjuva hayatların bir darbeyle nasıl allak bullak olabileceğini gösteriyor. Aile kurumunun karanlıkta kalan yanlarını, mutlu ve refah içinde geçirildiği sanılan günlerin sona ermesiyle açığa çıkan gerçek kişilikleri, Amerikan kültürünün simgelerinden de faydalanarak irdeleyince ortaya son derece tanıdık bir yirmi birinci yüzyıl hikayesi çıkıyor. Faruk Ergöktaş, Pia Yayıncılık, 208 s. Yürürken, değdikleri adamlar bile. Kocaman, parlak kâğıtlarla dolu, renk renk ışıklar yanıp sönen bir büyük inin önünde durdular. İçerisi, alabildiğine uzun ve daha parlak renklerle yanıyordu. Dışarda gördükleri kocaman yürüyen inlerin küçücükleri sürüyle diziliydi. İçlerinde küçücük adamlar oturuyordu. Renk renk küçücük uçan kuşlar, renkli otlardan yapılmış, küçücük çocuklar, dizi dizi kendilerine bakıyordu. Aytaç Ars, İthaki Yayınları, 336 s. Aytaç Ars ın Sekizinci Seksek ten sonraki ikinci romanı bu. İlk romanıyla belirli bir okur kitlesine ulaşan Ars, Defo yla sınırlarını genişletecek. Şehre, İstanbul a kendilerince kur yapan iki bağımsızın, Enver ve Halil in hikâyesini anlatıyor roman. Onlar şehre kur yapadursun, şehrin de onlara kendince tuzakları olacak. Bu iki bağımsızın hikâyesi, inan olsun, herkese oturduğu yerden kıyamet nasıl izlenir öğretecek. Akp nin Suriye Savaşı Bedenim Bana Ait Avrupa Sağlık Reformları Asla Pişman Olma Gözlerini Kaçırma Büyük Bilimsel Deneyler Hamide Yiğit, Tekin Yayınevi, 224 s. Kitap, küresel paylaşım projesinin devreye sokulduğu Suriye de, tam anlamıyla bir soykırım yaşanırken, hala bu savaşı küresel saldırganların kitlelere empoze ettikleri argümanlarla değerlendirme gafletinin devam ediyor olmasından dolayı, bir ihtiyaç haline gelmiştir Suriye yanı başımızdadır. Hatta o derece iç içeyiz ki, Suriye deki ateşi yakanlarla aynı topraklar üzerinde yaşıyoruz. Amina Sboui, Çev: Özgül Tuna, Affectum Libris, 160 s. 19 yaşında genç bir Tunuslu kız olan Amina Sboui, Femen grubuyla tanıştıktan sonra çıplak göğüslerinin üzerine Bedenim Bana Ait yazarak sosyal medyada paylaştığı fotoğraf, Tunus ta devrim zamanı büyük ses getirdi. Genç bir kızın ülkesindeki haksızlıklara karşı mücadelesini anlatan bu kitap, Tunus un Bin Ali rejiminden sonraki yüzünü de bize gösteriyor. İlker Belek, Yazılama Yayınları, 160 s. Kamu sağlık kaynaklarını azaltmaları eşitsizlikleri artırıyor. Kurumları ve hekimleri performansla güdülemeye çalışmaları sistemi etik değerlerden koparıyor, bütün aktörleri daha da tembelleştiriyor. Sistemin bir yerini düzeltmeye kalktıklarında kalan bölmeleri bozuluyor. Ayar tutturamıyorlar, dolanıyorlar. Bu, kapitalist sağlık sisteminin çözümsüzlüğüdür. Sağlık reformu dedikleri budur. Celeste Bradley, Çev: Burçak Soydan, Epsilon Yayınları, 454 s. James Cunnington ın önünde acil bir görev vardı: Yalancılar Kulübü nün kayıp şifre kırıcısı olan ve Napolyon la işbirliği yaparak ihanet ettiğinden şüphelenilen adamın kızını bulmak zorundaydı. En büyük sorunuysa zamandı. Phillipa, arzunun hedefe doğrultulmuş bir kurşun kadar ölümcül olabileceğini keşfetmek üzereydi. Irmak Zileli, Remzi Kitabevi, 232 s. Her kadın anne doğar, deseler de korkuyorsun. Söylendiğinin aksi olmasından. Anne doğmamış olmaktan, çıbanbaşlarından. Hitler in o deneyini duyduğundan beri daha da korkuyorsun. Giderek ısınan sacın üstünde, kucağında bebeğiyle çırılçıplak bırakılan kadın olmaktan... Korktuğun başına geldi işte. Bebeğinin üstüne oturdun ve yanmaktan kurtuldun. Rom Harre, Çev: Sinan Kılıç, Say Yayınları, 280 s. Bu kitapta insan becerisi ve dehasını canlı bir üslupla anlatan yirmi bilim öyküsü okuyacaksınız. Bilim tarihi açısından büyük önem taşıyan deneyleri konu alan öyküler teoriler, araştırmalar, fikirler ve gerçekler arasındaki ilişkilere dair çok çarpıcı bilgiler veriyor ve Aristoteles in embriyoloji çalışmalarından Otto Stern in nükleer fizik araştırmalarına kadar pek çok ilginç konuya değiniyor.

18 Aydınlık 16 Mayıs 2014 Cuma 19 Yeni çıkanlar Yok Adam Bizim Şirket Kötü Kan Günlükler Ben, Sen ve O Sivrisinek Sahili Nilüfer Kuyaş, Can Yayınları, 224 s. Romanlarıyla tanıdığınız Nilüfer Kuyaş ın ilk öykü kitabı Yok Adam, erkek kahramanlara eğilen öykülerden oluşuyor. Fiziken büyümüş ancak hayatını kurgulayamamış, sosyal sorunlarını çözememiş erkekler... Kuyaş, çağdaş toplumun, ışıltılı kentlerin ve kentlilerin usta bir gözlemcisi. Görünenin arkasına ustalıkla uzanıyor; şık kıyafetlerin içine hapsedilen çağdaş sorunların peşinde dolaşıyor. Sevgi Perek, Altın Kitaplar, 256 s. Bizim Şirket kapsamı, içerdiği konuların zenginliği ve konuları ele alış tarzı ile farklı kültür ve dünya görüşleri ile toplumsal şartlanmalara ve bireysel farklılıklara dayanan yönlerini ortaya koyması nedeniyle bu konuda alışılmış kitaplardan farklı bir kitaptır. Bizim Şirket her zaman açık bir şekilde dile getirilmeyen, tartışılmayan ve paylaşılmayan konuları tartışmaya açmakta ve nedenlerini araştırmaktadır. Arne Dahl, Çev: Pınar Polat, Doğan Kitap, 352 s. Ölümcül adımlarıyla İsveç in asude sokaklarını arşınlayan Amerikalı bir seri katil: Bakir Vietnam ormanlarından kopup gelen Kentucky Katili Dahl okurlarının yakından tanıdığı A Takımı, kurbanlarını Vietnam işkencesiyle öldüren katilin izini sürerken, Arne Dahl da okura sürekli neden İsveç sorusunu sorduruyor. İsveç, Amerikanlaşmanın bedelini mi ödüyor yoksa? Katil, aslında hiçkimse mi? Sylvia Plath, Çev: Merve Sevtap Ilgın, Kırmızı Kedi Yayınevi, 540 s. Sylvia Plath ın eşi Ted Hughes un büyük kısmını sansürleyerek ilk kez yayımlattığı Günlükler, yıllar sonra özgün haliyle yayımlanmıştı. Elinizdeki kitap da bu ikinci versiyonun tamamına yakın kısmını içeriyor. Plath ın hayatının son on iki yılını kapsayan günlükleri onun özelindeki ve edebi alandaki mücadelelerini veriyor ve okura onu tanımak için geniş pencereler açıyor. Arzu Çağlan, Destek Yayınları, 392 s. Bir kadın, üç erkek, üç şehir Milano, New York, İstanbul Erkeklerin ve kadınların yaşam yolculuğu içinde, korkularının ve sevinçlerinin birbirinden farklı olmadığını anlatan bir hikâye Bir Mayıs günü, her şeyi arkasında bırakıp Milano ya giden, aşka inancını yitirmiş bir kadın... Ruh ikizini bir kez kaybedenlerin, ölene dek yapayalnız kalacağını söyler kimi bilgeler. Kitap, diren ey aşk demenin mucizesini anlatıyor. Paul Theroux, Çev: Şeyda Öztürk, Yapı Kredi Yayınları, 500 s. Medeniyet en başından yanlış kurgulanmış, insanlık da aptallığıyla dünyayı felakete sürüklemiştir. Ama kendisi son insan dır ve dünyayı kendisinin kurtaracağına inanır. Sivrisinek Sahili adlı bölgede her şeye sıfırdan başlar ve doğanın kucağında mükemmel bir mikrokozmos yaratır. Ancak medeniyetten kaçarken Allie, vahşilere insan gibi yaşamayı öğretmeyi kafaya koymuştur. Yeni Bir Bakışla Baudrillard Kim Toffoletti, Kolektif Kitap, 130 s. Yeni Bir Bakışla Baudrillard bugün görsel sanatlar ve kültür alanında Baudrillard ın nasıl bir yer işgal ettiğini temsilin doğası nedir sorusunu merkeze alarak sorguluyor. Buna yanıt ararken de dört tema -imaj, sanat, tüketim ve ekranlar- üzerinden Baudrillard ın külliyatında öne çıkan bazı fikirler ile günümüzün imaja doymuş dünyasında imajların rolünü nasıl gördüğünü ele alıyor. Küresel Çetenin Şamaroğlanları Adnan Bingöl, Kişisel Yayın, 864 s. Türkiye de Dersim Sorunu, Kürtçe Sorunu vb. konular hep emperyalist ABD ile temel müttefiki İsrail in Ortadoğu da bela ettiği sorunlardır. Emperyalizmin askeri örgütü NATO, kendisine bağımlı Kürt kontragerilla örgütünü peydahlayarak Ortadoğu nun ABD çıkarlarına göre yeniden düzenlenmesi amacındadır. Bu olgular ışığında şu gerçeği görmek zorundayız: Vatan savunması suç olamaz. Sana Söyleyeceklerim Var Anne Özlem Çetinkaya, E Yayınları, 248 s. Kendimi tanımaya çalışıyorum. Korkularımı, hislerimi, endişelerimi, sevinçlerimi, kısacası; içimde olan tüm her şeyi görmek, anlamlandırmak istiyorum. Onlarla tanışmak istediğimde ilerlediğim her yol, anneme çıkıyor. Acaba işin kolayına kaçıp, bir günah keçisi mi arıyorum? diye soruyorum kendime. Başarılarıma ben sahip çıkarken, başarısızlıklarımı annemin kucağına mı atıyorum? Müzik - Duyumların Güzel Oyunu Semih Korucu, Pan Yayıncılık, 96 s. Semih Korucu, kitabına Batı kültürünün, yazı ve ses olarak iki ayrı biçimleme üzerinden okumasını yaparak başlar. Batı kültürünün ulaşıp geldiği avangard kuram ile yeşerip geldiği klasik olanı önce ayrı bölümler halinde ele alır. Alışılagelenin dışına taşarak, müziğe, ilk ağızdan atfedilmekte olan duygu olarak değil, düşünme ve düşünmenin düşünülmesi üzerinden ulaşılan duygu olarak yönelir. Tarih: Sondan Bir Önceki Şeyler P. Kristeller, S. Kracauer, Çev: Tuncay Birkan, Metis Yayıncılık, 256 s. Siegfried Kracauer son, nihai şeyler in felsefi veya teolojik sistemler aracılığıyla kavranabileceğine inanmaz. Bu nedenle dikkatini sondan bir önceki şeylere dair geçici bir içgörü kazanmaya yöneltmiştir. Tarih tam da geçici karakteriyle ilgisini çeker onun; hâlâ bir isimden yoksun oldukları için yanlış yargılanan hedefleri ihya etme yönünde derin bir arzu duyar. Kara Delikte Bir Yolculuk ve Tersine ya da Sapkın Ayetler Özdemir İnce, Kaynak Yayınları, 112 s. Vahaya bekçi ve fedai oldum, günlerden 5 Ağustos Çölde yiten ırmak, çölden doğan ırmak, yargı günü, yazgı gecesi! Tarihin terazisine çekilmeden mağaralarına kaçtı yargıçlar! Nar düştü dalından, çatladı, parçalandı. Sınır tanımayan özgürlük salgını! Deme ki: Ben hiçbir şey söylemedim!

19 16 Mayıs 2014 Cuma 20 Aydınlık Çocuk / Genç NAZIM MUTLU Yaşlı dünyaya kulak verelim mi? Toplumsal yaşamımızda kentlerin kırsalı içine çekmesiyle başlayan ve ferah, doğası ve insanı uyum içinde, insanın kendi küçük dünyasında yalın, arı duru yaşaması olanaksızlaştı. Yüksel in öykü ve roman kişileri, günümüzün kent gerçeğinden kabarıp irili ufaklı patlamalarla gün yüzüne vuran karmaşık ilişkiler ağı içinde, sık sık şiirselliğe yaslanan bir dille anlatılan çocuk ve gençlerden oluşuyor Jako Olayı Sevda Müjgan Yüksel Morpa Yayınları 128 s. Her şey, Jako adlı papağanın Aşkın ın omzuna konmasıyla başlar. Olanları, olacakları, ama daha çok olanları, önündeki yılların arkasında kalan yıllara göre daha az olduğundan emin olan Yaşlı Dünya anlatır, Sevda Müjgan Yüksel in Morpa Kültür Yayınları İlkgençlik Dizisi nden çıkan "Jako Olayı" adlı çocuk romanında. Sevda Müjgan Yüksel öykü, söyleşi, röportaj türlerindeki çalışmalarını son yıllarda çocuk ve gençlere yönlendiren yazarlarımızdan. Jako Olayı, bu bağlamdaki kitaplarından beşincisi. Toplumsal yaşamımızda kentlerin kırsalı içine çekmesiyle başlayan ve ferah, doğası ve insanı uyum içinde, insanın kendi küçük dünyasında yalın, arı duru yaşaması olanaksızlaştı. Giderek uyumu bozulmuş, karmaşası çoğalmış, devasa kentlerden, semtlerden, onların aşama aşama küçülen parçalarına, sitelere, bloklara, apartmanlara, dairelere doğru evrilen yapı, yazarın kurguladığı öykü ve romanların temelini oluşturur. Yüksel in öykü ve roman kişileri, günümüzün kent gerçeğinden kabarıp irili ufaklı patlamalarla gün yüzüne vuran karmaşık ilişkiler ağı içinde, sık sık şiirselliğe yaslanan bir dille anlatılan çocuk ve gençlerden oluşuyor. Yetişkinler bütünüyle bu dünyanın dışında tutulmazlarsa da onlara düşen rol -sinema diliyle söyleyelim- figüranlıktır. Jako Olayı nın anlatıcısını, yani Yaşlı Dünya yı bir roman kişisi saymazsak Papağan Jako iz bırakacak Yüksel in Bizim başaramadığımızı başaracak çocuklara adadığı yeni çocuk romanının iz bırakan başlıca kahramanı papağan Jako, kopyalanarak romana sızmış yapay bir canlıdır. Olayların akışına yön veren Jako, 120 sayfalık yapıtın ilk sayfasında doğrudan, sonrasındaysa dolaylı olarak yer alır. Jako, Aşkın a ve çevresine, kendi konumuna ilişkin bolca ipucu verse de tehlike fark edilmez, olanlar olur, Aşkın ın yaşamı farklı bir yolla sürmeye başlar. Yaşlı Dünya nın asıl amacı, yazarın hem kişi hem yer adlarını belli bir ülke ya da coğrafyayla sınırlamadığı, hatta bu sınırları bilimkurgusal ögelerle Dünya dışı alanlara doğru kaydırdığı atmosfer içinde, günümüzün yetişen kuşaklarına satırarası iletiler sunmaktır. Onlardan bazıları: Geçmiş pek güllük gülistanlık değildir ama iyi ve güzel olanlar anımsanır (s. 5). Dostların yanında sorunlar her zaman çözülmese bile ağırlıkları azalır (s. 13). Güzellik, insanların gözlerinde, yüreklerinde ve kafalarındadır (s. 26). İnsanları ancak iyilik birleştirebilir (s. 59). Bu dünyada var olabilmek için sevgi yeterli değildir, aklımızı da iyi kullanmalıyız (s. 77) Bu ve benzer iletileri yazar, olayların akışına, kişilerin konumlarına uygun koşullarda ve bağlamda kullanıyor. Okura iletiyi bağlamı içinde vermek, doğal olarak yazınsal metinlerde özen gösterilmesi gereken tutumlardandır ve Yüksel buna uymayı ihmal etmez, çünkü başka türlüsünün metnin sanatsallığını zedeleyeceğinin bilincindedir. Gerçek ve gizem bir arada Romanın iç yapısında günümüze özgü yaşamsal gerekliliklere arada bir yapılan giriş çıkışlar, yazarın gerçeklerle bağları dengede tutma çabasında olduğunun kanıtlarındandır. Yukarıda vurgulanan kent yaşamının fiziksel dokusuna ek olarak okul ve iş yaşamından, sınavlardan, ülke yönetimindeki siyasal yapılardan (Bölekler Partisi, Gizmenler Partisi ), gençler arasındaki aşk ilişkilerinden, doğa-insan etkileşiminden vb. metnin dokusuna dahil edilen gerçeklikler, yer yer gizemli kişi ve olaylarla iç içe geçirilerek hem çocuk ve gençlerin ruhsal dünyalarına seslenmede hem de özgün bir anlatım oluşturmada Yüksel in artık hiç zorlanmadığını söylemek gerek. Yalnız, dille ilgili, gözden kaçtığı anlaşılan bir iki yanlışa da değinelim: Romanın sık kullanılan nesnelerinden kaminvirüs ün bazı yerlerde virüskamin biçiminde, görmezlikten gelmek deyiminin görmezliğe gelmek, üstüne vazife olmamak deyiminin üzerine vazife olmamak biçiminde kullanılması Bir de Yaşlı Dünya nın son sözlerinde geçen Dünya, yeni bir dünya olsun umudu büyüyor cümlesi... Biçimselliğine itiraz edilesi, ama tez zamanda gerçekleşesi bir dilek olsun. Hazır, Yaşlı Dünya, yeni bir dünya için kendini feda etmeye hazırken

20 Aydınlık İSMAİL BİÇER 16 Mayıs 2014 Cuma 21 Bak yeryüzü ne kadar geniş Asıl adı Zekâi Özger olan Arkadaş Z. Özger, Selanik göçmeni yoksul bir ailenin çocuğudur. Çocukluk yılları Bursa da geçen şair, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksek Okulu Radyo Televizyon Bölümü nü bitirdikten sonra TRT Ankara Televizyonu nda kurgucu olarak çalışmaya başlar. Soyut, Forum, Papirüs, Yordam, Dost, Yansıma, Yeni Eylem dergileri ile Ulus gazetesinde şiir ve yazıları yayımlanır doğumlu Arkadaş Z. Özger, 28 Nisan 1973 akşamı TRT deki programını izlemek üzere evinden çıkar. Geç bir saatte eve dönerken, dar ve karanlık bir sokakta düşmüş olarak ertesi gün bulunur ve hastaneye kaldırılır. 5 Mayıs 1973 te, kaldırıldığı hastanede, yirmi beş yaşında hayata gözlerini yumar. Arkadaş Z. Özger in ölüm nedeni beyin kanamasıdır. Ailesi ve arkadaşları beyin kanamasının nedenini 24 Ocak 1971 de Siyasal Bilgiler Fakültesi yurduna yapılan polis baskınında gördüğü dayak ve başına aldığı darbelerin neden olduğunu söylemişlerdir. Arkadaş Z. Özger, bu olayı Yurtlarını yiğitçe savunanlara ithafıyla, beş bölümden oluşan Adak şiirinde, destansı bir dille işlemiştir. Adak, onun devrimci kimliğinin/duruşunun ifadesidir aynı zamanda. 1.// nasıl anlatsam/ değil, nasıl başlatsam/ o şanlı günü/ gecenin oynaşını/ çılgın güruhu/ kanlı düşmanı// 2.// biz üçyüz yurtseverdik/ üçyüz antlı yurt bekçisi/ umutla beslerdik kanımızı/ yediğimiz al elma/ içtiğimiz nar suyu/ her birimiz bir çiçek/ büyütürdük, görevimizdi bu/ sevgiyle sökerdik ayrıkotlarını toprağın/ sevgiyle ayıklardık yaramaz kurtlarını/ açsın diye en güzel çiçek// 3.// biz üçyüz yurtseverdik/ bir gün sularken çiçeklerimizi/ üçbin kişilik düşman ordusu/ ve onun paralı sivil askerleri/ saldırdılar yurdumuza// ( )// 5.// bu vuruşmada ölü vermedik/ ama ant içtik üçyüz yaralı/ başlatmak için büyük savaşı/ çoğaltıcaz üçyüzleri// açıncaya kadar en güzel çiçek Ölüm sonrası üçleme Arkadaş Z. Özger in, kısa süren yaşamına sığdırdığı şiirleri, ölümünden bir yıl sonra (1974), Şiirler adıyla Tekin Sönmez tarafından yayımlanır. Bu kitabın ikinci baskısı ise; Sevdadır adıyla Mayıs Yayınları tarafından 1984 te gerçekleştirilir ve günümüze kadar bu isimle gelir. Kısa bir süre önce, şiir ve edebiyat yayıncılığımıza taze bir soluk getiren Ve Yayınevi, bu geleneğe Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası adıyla eklemlendi. Arkadaş Z. Özger in yayımlanan ilk şiiri Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası dır. Kendisinin çıkarmayı düşündüğü ilk kitabına vermek istediği isim de budur. Onun bu isteğinin ölümünden kırk bir yıl sonra, şair Kenan Yücel tarafından (Ve Yayınları etiketiyle) yerine getirilmiş olması son derece anlamlıdır. Uzun olduğu için, bir bölümünü aktarabileceğim ironi yüklü bu dizeler, Arkadaş Z. Özger in, gerek dönem itibariyle gerek yaş itibariyle şiirde yakaladığı olgunluğun ve gücün göstergesidir. Charles Chaplin bir savaşta yitirdim sakalımı/ çıkmazlığın grev sesi umutlarımı vururken/ yendirdim bıyıklarımı papağan kuşkulara/ biraz elma şekeriyle kazıdım sakalımı/ lohusa şerbetiyle kazıdım sakalımı/ yanaklarım paprika lahmacun ister misiniz// al işte sana böyle yüze böyle güz/ demeyin deseniz de sakal yok ya ucunda/ bu güz vermedi tarla seneye bıyık kerim/ ben ettim siz etmeyin sakal veririm size/ iğne iplik elimde bıyık dikerim size/ yanaklarım taşlıtarla kurabiye yer misiniz// ( ) Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası, iki bölüm halinde (Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası, Şiir Denemeleri) toplam kırk beş şiiri kapsıyor. Kitabın sonunda yer alan Kurdeşen başlıklı şiir, şairin el yazısıyla yer alırken, Şiire İlişkin Notlar ve Yayına Hazırlayanın Notları önemli bilgileri içeriyor. Arkadaş Z. Özger, şiirlerinde (üniversite ortamının da etkisiyle) ölüm ve cinsellik konularını sık işlemiştir. İlk dönem şiirlerinde İkinci Yeni etkisi yoğundur. Çoğu arkadaşının aksine dönemin sert siyasi şiir geleneğine uymaz; toplumcu gerçekçi çizgide, lirik, kırgın ve buruk bir sesle, ama inatla umudunu haykıran, konuşma diline yaslanarak çarpıcı bir imge örgüsü ile özgün şiirler yazar; kendi şiir yolunu oluşturur. Yayına hazırlayanın notları Kenan Yücel, Yayına Hazırlayanın Notları başlığı altında, Arkadaş Z. Özger şiirlerinin derleme ve yayımlanma süreçlerine önemli notlar düşüyor. Bu notlar, aynı zamanda Arkadaş Z. Özger i de yakından tanımamızı sağlıyor. ( ) Elinizdeki bu kitapla Arkadaş Z. Özger in şiirlerinin eleştirel bir basımını sunuyoruz sizlere. Kitabının adının Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası olmasına gelince Arkadaş Z. Özger in kitap konusunda Ne zaman yayınlarsam yayınlayayım, adı Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası olacak! dediğini arkadaşı Sina Akyol un anlatımlarından biliyoruz. Temel dayanağım budur. ( ) Şairin vasiyeti olarak kabul ettiğim bu isteğini yerine getirmek için çalışmaya koyuldum, geniş bir arşiv taramasına giriştim. Yaşarken dergilerde yayımlanan şiirlerini asıl kaynaklarından, yayınlandığı dergilerden derlemeli, diğer kaynaklarla karşılaştırmalı olarak kitaba almalıydım. Dergilerde ve Ulus gazetesinin kültür sanat sayfalarında yayımlanan şiirlerinin tümüne ulaştım. ( ) Şiirlerin sıralanmasında yazım ve yayımlanma tarihlerini esas aldım. Uyarca ve İlhanca başlıklı şiirleri, Şiir Denemeleri başlıklı ayrı bir bölümde yayımlamanın daha doğru olacağını düşündüm. ( ) Ölümünün üzerinden kırk bir yıl geçtikten sonra da olsa, şairin vasiyeti olarak kabul ettiğim isteğini yerine getirmenin gönenci içindeyim. Kenan Yücel in hazırlamış olduğu üçüncü (son) halka; Bir Oğlanın Tragedyası, Arkadaş Z. Özger e dair sabırlı ve titiz çalışmanın ürünü. Şiirlerin dergilerde yayımlanış biçimleri ile ilk çıkan Şiirler ve sonrasındaki Sevdadır arasında farklılıkların olduğuna işaret eden Yücel, bu farklılıklara dair notlarını Şiirlere İlişkin Notlar adı altında ele almayı da unutmamış. Arkadaş Z. Özger, Beyaz Ölüm Kuşları ndaki dizeleriyle, ölen çocukları ve annelerin acılarını devrimci bir şair yüreği ile hissettirmeye devam ediyor; hayatta olmasa da. ( )// önce anne doğurdu çocuğu acıya/ sonra çocuk acıya anneyi ve ölümü kattı/ sonra herşey ve herkes çocuktan var oldu// ( ) Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası Arkadaş Z. Özger Ve Yayınları 144 s. Arkadaş Z. Özger Ölümünün üzerinden kırk bir yıl geçtikten sonra da olsa, şairin vasiyeti olarak kabul ettiğim isteğini yerine getirmenin gönenci içindeyim

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) 14.08.2014 SIRA SIKLIK SÖZCÜK TÜR AÇIKLAMA 1 1209785 bir DT Belirleyici 2 1004455 ve CJ Bağlaç 3 625335 bu PN Adıl 4 361061 da AV Belirteç 5 352249 de

Detaylı

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3 KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3 Issue #: [Date] MAVİSEL YENER İLE RÖPOTAJ 1. Diş hekimliği fakültesinden mezunsunuz. Bu iş alanından sonra çocuk edebiyatına yönelmeye nasıl karar verdiniz?

Detaylı

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

Dünyayı Değiştiren İnsanlar Dünyayı Değiştiren İnsanlar Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı, bir mutluluk parıltısısınız! Memleketi asıl aydınlığa boğacak sizsiniz. Kendinizin ne kadar mühim,

Detaylı

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş?

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş? ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkok Benim adım Deniz. 7 yaşındayım. Bu hafta sonu annem ve babamla birlikte kampa gittik. Kampa

Detaylı

Ece Ayhan. Kardeşim Akif. Akif Kurtuluş'a Mektuplar. Hazırlayan Eren Barış. "dipnot

Ece Ayhan. Kardeşim Akif. Akif Kurtuluş'a Mektuplar. Hazırlayan Eren Barış. dipnot Ece Ayhan Kardeşim Akif Akif Kurtuluş'a Mektuplar Hazırlayan Eren Barış sı "dipnot Akif Kurtuluş: 1959, Ankara. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini 1981 yılında bitirdi. İlk şiiri, 1980 yılında Türkiye

Detaylı

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Satmam demiş ihtiyar köylü, bu, benim için bir at değil, bir dost. Günün Öyküsü: Talih mi Talihsizlik mi? Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir adam yaşıyormuş. Çok fakirmiş. Ama çok güzel beyaz bir atı varmış. Kral bu ata göz koymuş. Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir

Detaylı

DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Kasım 2009 DİKKAT

DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Kasım 2009 DİKKAT ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΕΘΝΙΚΗΣ ΠΑΙ ΕΙΑΣ ΚΑΙ ΘΡΗΣΚΕΥΜΑΤΩΝ ΚΡΑΤΙΚΟ ΠΙΣΤΟΠΟΙΗΤΙΚΟ ΓΛΩΣΣΟΜΑΘΕΙΑΣ Milli Eğitim ve Din İşleri Bakanlığı Devlet Dil Sertifikası DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM

Detaylı

özlü bir medya kazası işledi. Yıldırı m

özlü bir medya kazası işledi. Yıldırı m - Bakan Yıldırım dan yıldırım gibi özlü sözler - Manisa 4. Asliye Ceza dan insan hakları ve Anayasa dersi - Telefon Ablukası ile Gazze Ablukası arasındaki on benzerlik RAPORU HAZIRLAYANLAR: Azime Acar

Detaylı

Ben gid-iyor-muş-um git-mi-yor-muş-um. Sen gid-iyor-muş-sun git-mi-yor-muş-sun. O gid-iyor-muş git-mi-yor-muş. Biz gid-iyor-muş-uz git-mi-yor-muş-uz

Ben gid-iyor-muş-um git-mi-yor-muş-um. Sen gid-iyor-muş-sun git-mi-yor-muş-sun. O gid-iyor-muş git-mi-yor-muş. Biz gid-iyor-muş-uz git-mi-yor-muş-uz ÜNİTE 4 Şimdiki Zamanın Rivayeti Ben gid-iyor-muş-um git-mi-yor-muş-um Sen gid-iyor-muş-sun git-mi-yor-muş-sun O gid-iyor-muş git-mi-yor-muş Biz gid-iyor-muş-uz git-mi-yor-muş-uz Siz gid-iyor-muş-sunuz

Detaylı

SIFATLAR. 1.NİTELEME SIFATLARI:Varlıkların durumunu, biçimini, özelliklerini, renklerini belirten sözcüklerdir.

SIFATLAR. 1.NİTELEME SIFATLARI:Varlıkların durumunu, biçimini, özelliklerini, renklerini belirten sözcüklerdir. SIFATLAR 1.NİTELEME SIFATLARI 2.BELİRTME SIFATLARI a)işaret Sıfatları b)sayı Sıfatları * Asıl Sayı Sıfatları *Sıra Sayı Sıfatları *Üleştirme Sayı Sıfatları *Kesir Sayı Sıfatları c)belgisizsıfatlar d)soru

Detaylı

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç katıyordu. Bulutlar gülümsüyor ve günaydın diyordu. Melek

Detaylı

İnci Hoca CÜMLEDE ANLAM 2

İnci Hoca CÜMLEDE ANLAM 2 CÜMLEDE ANLAM 2 ÜSLUP (BİÇEM) : Yazarın anlatım tarzı ve dilidir. Yazar nasıl anlatıyor. Sait Faik in sade, özentiden uzak, akıcı bir dili ve şiirsel anlatımı vardır. Ahmet Hamdi Tanpınar, Huzur romanında

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 SÖZCÜ / AKP de bir kişi konuşur, diğerleri asker gibi bekler! Tarih : 06.01.2012 CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu hem AKP deki tek adamlığı hem de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ın üslubunu ve liderliğini

Detaylı

Eylemlerin, eylemsilerin, sıfatların ve zarfların anlamlarını çeşitli yönden etkileyen sözcüklere zarf denir. Ör. Büyük lokma ye: büyük konuşma. Ör.

Eylemlerin, eylemsilerin, sıfatların ve zarfların anlamlarını çeşitli yönden etkileyen sözcüklere zarf denir. Ör. Büyük lokma ye: büyük konuşma. Ör. Eylemlerin, eylemsilerin, sıfatların ve zarfların anlamlarını çeşitli yönden etkileyen sözcüklere zarf denir. Eylem ve eylemsilerin anlamalarını durum yönünden tamamlayan zarflardır. Eylem ya da eylemsiye

Detaylı

Eşeğe Dönüşen Kabadayı Makedonya Masalı (Herşeyin bir bedeli var)

Eşeğe Dönüşen Kabadayı Makedonya Masalı (Herşeyin bir bedeli var) Eşeğe Dönüşen Kabadayı Makedonya Masalı (Herşeyin bir bedeli var) Yazan: Yücel Feyzioğlu Resimleyen: Mert Tugen Ne varmış, ne çokmuş, gece karanlık, güneş yokmuş. Her kasabada kabadayı insanlar varmış.

Detaylı

MUTLU HAFTALAR. Emrah&Elvan PEKŞEN

MUTLU HAFTALAR. Emrah&Elvan PEKŞEN MUTLU HAFTALAR Emrah&Elvan PEKŞEN ilkok BÜYÜK HARFLERIN KULLANIMI Emir Defne Özel isimlerin ilk harfleri büyük yazılır. Cesur Yumak Nevşehir Japon Azerbaycan Ağrı Dağı Anıtkabir Cümleler her zaman büyük

Detaylı

MUTLU HAFTALAR. Emrah&Elvan PEKŞEN

MUTLU HAFTALAR. Emrah&Elvan PEKŞEN MUTLU HAFTALAR Emrah&Elvan PEKŞEN ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkok BÜYÜK HARFLERIN KULLANIMI Emir Defne Özel isimlerin ilk harfleri

Detaylı

YIL DEDE'NİN DÖRT KIZI

YIL DEDE'NİN DÖRT KIZI Hafta Sonu Ev Çalışması YIL DEDE'NİN DÖRT KIZI Zaman adlı ölümsüz bir dev vardı. Bir gün Zaman, Yıl Dede'yi dört kızıyla birlikte yeryüzüne indirdi. Kızlar, yeryüzünü çok sevdiler. Hepsi bir yana dağılıp

Detaylı

12.06.2008 16:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN

12.06.2008 16:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN 12.06.2008 16:48 FİLİZ ESEN-İROL AŞARAN : Efendim : İyiyim sağol sen nasılsın : Çalışıyorum işte yaramaz birşey yok : Kim yazmış bunu : Kim yazmış bunu Milliyet te : Yani sen sen birşey yollamış mıydın

Detaylı

Hocam Prof. Dr. Nejat Göyünç ü Anmak Üzerine Birkaç Basit Söz

Hocam Prof. Dr. Nejat Göyünç ü Anmak Üzerine Birkaç Basit Söz Hocam Prof. Dr. Nejat Göyünç ü Anmak Üzerine Birkaç Basit Söz PROF. DR. 133 Prof. Dr. Alaattin AKÖZ SÜ Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Hiç unutmadım ki! Akademik olarak hem yüksek lisans, hem de doktora

Detaylı

6. Sınıf sıfatlar testi testi 1

6. Sınıf sıfatlar testi testi 1 6. Sınıf sıfatlar testi testi 1 1. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde soru anlamını sağlayan kelime sıfat değildir? A) Kaç liralık fatura kesilecek? B) Oraya gidip de ne iş yapacaksın? C) Ne kadar güzel konuşuyor

Detaylı

AHMET ÖNERBAY GÖRELE'DE

AHMET ÖNERBAY GÖRELE'DE Portal Adres AHMET ÖNERBAY GÖRELE'DE : www.gorelesol.com İçeriği : Gündem Tarih : 06.10.2014 : http://www.gorelesol.com/haber/haber_detay.asp?haberid=19336 1/3 AHMET ÖNERBAY GÖRELE'DE 2/3 AHMET ÖNERBAY

Detaylı

http://www.ilkyar.org.tr/izlenimler/140717%20nasil%20destek%20olabilirsiniz.pdf

http://www.ilkyar.org.tr/izlenimler/140717%20nasil%20destek%20olabilirsiniz.pdf ilk yar'larımızın sevgili dostları, ilkyar desteklerinizle giderek büyüyen bir aile olarak varlığını sürdürüyor. Yeni yeni ilk yar'larımızla tanışırken bir taraftan fedakar gönüllülerimizi, ve bir zamanlar

Detaylı

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΣΧΟΛΙΚΗ ΧΡΟΝΙΑ : 2014 2015 Μάθημα : Τουρκικά Επίπεδο : Ε1 Διάρκεια : 2 ώρες

Detaylı

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ DERSİ I.DÖNEM MÜFREDAT PROGRAMI

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ DERSİ I.DÖNEM MÜFREDAT PROGRAMI HAFTALAR KONULAR 1. Hafta TÜRK DEVRİMİNE KAVRAMSAL YAKLAŞIM A-) Devlet (Toprak, İnsan Egemenlik) B-) Monarşi C-) Oligarşi D-) Cumhuriyet E-) Demokrasi F-) İhtilal G-) Devrim H-) Islahat 2. Hafta DEĞİŞEN

Detaylı

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor. OKUMA - ANLAMA: ÖĞRENCİLER HER GÜN NELER YAPIYORLAR? 1 Türkçe dersleri başladı. Öğrenciler her gün okula gidiyorlar, yeni şeyler öğreniyorlar. Öğretmenleri, Nazlı Hanım, her Salı ve her Cuma günü sınav

Detaylı

Müşteri: Üç gece için rezervasyon yaptırmak istiyorum. Tek kişilik bir oda.

Müşteri: Üç gece için rezervasyon yaptırmak istiyorum. Tek kişilik bir oda. TÜRKÇE 12-13: OKUMA - ANLAMA - YAZMA OKUMA - ANLAMA 1: Rezervasyon Müşteri: Üç gece için rezervasyon yaptırmak istiyorum. Tek kişilik bir oda. Duşlu olması şart. Otel görevlisi: Tek kişilik odamız kalmadı

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu: Gezi Parkından dünyaya yansıyan ses daha fazla özgürlük, daha fazla demokrasi sesidir. Tarih : 15.06.2013 Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu Türkiye de görev yapan yabancı

Detaylı

EDEBİYATIN İZİ 86. İZMİR ENTERNESYONAL FUARI NA DÜŞTÜ

EDEBİYATIN İZİ 86. İZMİR ENTERNESYONAL FUARI NA DÜŞTÜ EDEBİYATIN İZİ 86. İZMİR ENTERNESYONAL FUARI NA DÜŞTÜ Oya Baydar, Mine Söğüt, Özcan Yüksek, Ercan Kesal, Arif Keskiner ve Melih Güneş konuklarla sohbet etti 86. İzmir Enternasyonal Fuarı nda bu yıl ilk

Detaylı

Bilinen hikayedir. Adamın biri, akıl hastanesinin parmaklıklarına yaklaşmış. İçeride gördüğü deliye:

Bilinen hikayedir. Adamın biri, akıl hastanesinin parmaklıklarına yaklaşmış. İçeride gördüğü deliye: Bilinen hikayedir. Adamın biri, akıl hastanesinin parmaklıklarına yaklaşmış. İçeride gördüğü deliye: - Deli, deli, diye seslenmiş. Siz içeride kaç kişisiniz? Deli şöyle bir durup düşünmüş: 1 / 10 - Bizim

Detaylı

A1 DÜZEYİ B KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

A1 DÜZEYİ B KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO: A1 DÜZEYİ ADI SOYADI: OKUL NO: NOT OKUMA 1. Aşağıdaki metni -(y/n)a, -(n)da, -(n)dan, -(y/n)i ve -(I)yor ekleriyle tamamlayınız. (10 puan) Sevgili Ayşe, Nasılsın? Sana bu mektubu İstanbul dan yazıyorum.

Detaylı

TMMOB TEMSİLCİLERİNE AÇILAN DAVALAR

TMMOB TEMSİLCİLERİNE AÇILAN DAVALAR 4.19.4 TMMOB TEMSİLCİLERİNE AÇILAN DAVALAR 1) Dosya No : 2013/551 E. : Ankara 17. Asliye Ceza si : 1- TMMOB YK Başkanı Mehmet Soğancı 2- TMMOB Genel Sekreteri N. Hakan Genç :2911 sayılı Toplantı ve Gösteri

Detaylı

UFACIK TEFECİK KURBAĞACIK

UFACIK TEFECİK KURBAĞACIK Betül Tarıman UFACIK TEFECİK KURBAĞACIK YARATICI OKUMA DİZİSİ Şiir Resimleyen: Yasemin Ezberci Yaratıcı Okuma Dosyası: Nilser Utku 2 BASIM Betül Tarıman UFACIK TEFECİK KURBAĞACIK Resimleyen: Yasemin Ezberci

Detaylı

GARİP AKIMI (I. YENİ)

GARİP AKIMI (I. YENİ) GARİP AKIMI (I. YENİ) Garipçiler: Orhan Veli, Melih Cevdet Anday, Oktay Rifat Horozcu nun oluşturduğu bir topluluktur. 1941 yılında Orhan Veli, Oktay Rıfat, Melih Cevdet Garip adlı ortak bir kitap yayımladılar.

Detaylı

RAPORU HAZIRLAYANLAR: Azime Acar & Ender Bölükbaşı

RAPORU HAZIRLAYANLAR: Azime Acar & Ender Bölükbaşı - 'Büyük haber gazetecinin ayağına gelmezse o büyük haberin ayağına nasıl gider? - Söz ağzınızdan bir kez kaçınca rica minnet yemin nasıl işe yaramaz? - Samimi bir itiraf nasıl harakiri ye dönüştü? - Evren

Detaylı

MATBAACILIK OYUNCAĞI

MATBAACILIK OYUNCAĞI Resimleyen: Özlem Isıyel Yiğit Bener MATBAACILIK OYUNCAĞI ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI Roman 1. basım Yiğit Bener MATBAACILIK OYUNCAĞI Resimleyen: Özlem Isıyel cancocuk.com cancocuk@cancocuk.com Yayın Koordinatörü:

Detaylı

CÜMLE TÜRLERİ YÜKLEMİNİN TÜRÜNE GÖRE. Fiil Cümlesi. *Yüklemi çekimli fiil olan cümlelere denir.

CÜMLE TÜRLERİ YÜKLEMİNİN TÜRÜNE GÖRE. Fiil Cümlesi. *Yüklemi çekimli fiil olan cümlelere denir. CÜMLE TÜRLERİ YÜKLEMİNİN TÜRÜNE GÖRE Fiil Cümlesi *Yüklemi çekimli fiil olan cümlelere denir. İnsan aklın sınırlarını zorlamadıkça hiçbir şeye erişemez. Seçilmiş birkaç kitaptan güzel ne olabilir. İsim

Detaylı

AŞKI, YALNIZLIĞI VE ÖLÜMÜYLE CEMAL SÜREYA. Kalsın. Mutsuz etmeye çalışmayacak sizi aslında, sadece gerçekleri göreceksiniz Cemal Süreya nın

AŞKI, YALNIZLIĞI VE ÖLÜMÜYLE CEMAL SÜREYA. Kalsın. Mutsuz etmeye çalışmayacak sizi aslında, sadece gerçekleri göreceksiniz Cemal Süreya nın Irmak Tank Tank 1 Vedat Yazıcı TURK 101-40 21302283 AŞKI, YALNIZLIĞI VE ÖLÜMÜYLE CEMAL SÜREYA Yalnız, huzurlu bir akşamda; şiire susadığınızda huzurunuzu zorlayacak bir derleme Üstü Kalsın. Mutsuz etmeye

Detaylı

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu -KAPANIŞ KONUŞMASI- M. Recai KUTAN 7 Kasım 2014 I. DÜNYA SAVAŞININ 100. YILDÖNÜMÜ ULUSLARARASI

Detaylı

1) O, bu işin. Yukarıdaki cümle aşağıdakilerden hangisi ile tamamlanırsa zor bir işi başarmak anlamına gelir?

1) O, bu işin. Yukarıdaki cümle aşağıdakilerden hangisi ile tamamlanırsa zor bir işi başarmak anlamına gelir? 1) O, bu işin Yukarıdaki cümle aşağıdakilerden hangisi ile tamamlanırsa zor bir işi başarmak anlamına gelir? 1. A. üstüne gider. 2. B. sonunu bilmiyor. 3. C. altından kalkar. 4. D. zor olduğunu anladı.

Detaylı

ÖZEL İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ VAKFI ADIGÜZEL ANAOKULU GÖKYÜZÜ SINIFI KASIM AYI KAVRAM VE ŞARKILAR

ÖZEL İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ VAKFI ADIGÜZEL ANAOKULU GÖKYÜZÜ SINIFI KASIM AYI KAVRAM VE ŞARKILAR RENKLER Ben bir küçük ressamım Pembe sarı boyarım Yeşil yeşil ormanlar Mavi mavi denizler Turuncudur portakal Gökte sarı güneş var Fırça kalem ve kağıt Olmazsa resim olmaz Reklerle oynamaktan Hiç bir çocuk

Detaylı

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri 1 Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri Bugün kızla tanışma anında değil de, flört süreci içinde olduğumuz bir kızla nasıl konuşmamız gerektiğini dilim döndüğünce anlatmaya

Detaylı

19 EYLÜL MÜHENDİS, MİMAR, ŞEHİR PLANCILAR DAYANIŞMA GÜNÜ

19 EYLÜL MÜHENDİS, MİMAR, ŞEHİR PLANCILAR DAYANIŞMA GÜNÜ 19 EYLÜL MÜHENDİS, MİMAR, ŞEHİR PLANCILAR DAYANIŞMA GÜNÜ BASIN AÇIKLAMASI 19.09.2014 Bugün 19 Eylül. Bugün bu ülkenin mühendis, mimar ve şehir plancılarının örgütü TMMOB nin mücadele dolu tarihi açısından

Detaylı

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým.

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým. Kaybolan Çocuk Çocuklar için öyküler yazmak istiyordum. Yazmayý çok çok sevdiðim için sevinçle oturdum masanýn baþýna. Yazdým, yazdým... Sonra da okudum yazdýklarýmý. Bana göre güzel öykülerdi doðrusu.

Detaylı

4. SINIF PYP VELİ BÜLTENİ. (9 Mayıs- 17 Haziran 2016 )

4. SINIF PYP VELİ BÜLTENİ. (9 Mayıs- 17 Haziran 2016 ) 4. SINIF PYP VELİ BÜLTENİ (9 Mayıs- 17 Haziran 2016 ) Sayın Velimiz, Okulumuzda yürütülen PYP çalışmaları kapsamında; disiplinler üstü temalarımız ile ilgili uygulama bilgileri size tüm yıl boyunca her

Detaylı

Uluslararası Üniversiteler Konseyi Yönetim Kurulu Başkanı Darbeci Kurşununa Hedef Oldu

Uluslararası Üniversiteler Konseyi Yönetim Kurulu Başkanı Darbeci Kurşununa Hedef Oldu GÜNÜN MANŞETLERİ 23 Temmuz 2016 Cumartesi 11:52 Uluslararası Üniversiteler Konseyi Yönetim Kurulu Başkanı Darbeci Kurşununa Hedef Oldu FETÖ darbe girişimi olaylarında darbecilerin hedefinde UIC Yönetim

Detaylı

DİNÇEROĞLU AVUKATLIK BÜROSU A V U K A T HÜSEYİN ENİS DİNÇEROĞLU & ESRA AKKOÇ YAREN AHMET ŞEREF UYANIK & ELİFCAN TEKELİ STJ. AV.

DİNÇEROĞLU AVUKATLIK BÜROSU A V U K A T HÜSEYİN ENİS DİNÇEROĞLU & ESRA AKKOÇ YAREN AHMET ŞEREF UYANIK & ELİFCAN TEKELİ STJ. AV. İZMİR BARO BAŞKANLIĞI NA Strasburg da yapılacak olan Doğu PERİNÇEK AİHM davasında yönetim kurulumuzun kararı ile temsilci olarak görevlendirildim. Bir çok kişi ve kuruluşun yanı sıra hukukçu olarak TÜRKİYE

Detaylı

"medya benim ayağımın altına muz kabuğunu biraz zor koyar" vari açıklamalarda bulunuyordu ki Olanlar oldu

medya benim ayağımın altına muz kabuğunu biraz zor koyar vari açıklamalarda bulunuyordu ki Olanlar oldu - Aman ormancı, yaman ormancı Bıraktın bizde derin bir acı - Dua ile bisiklet gider mi?... - Özbek Paşa'dan AKP falı... Ve - Bush'tan "beni kimse sevmiyor" sendromu RAPORU HAZIRLAYANLAR: Azime Acar & Ender

Detaylı

Cesaretin Var Mı Adalete? Çocuklar günümüz haberleriyle, gündemle ne kadar iç içe?

Cesaretin Var Mı Adalete? Çocuklar günümüz haberleriyle, gündemle ne kadar iç içe? Ekşi, 1 Buse Ekşi 21502152 TURK 101-74 Ali Turan Görgü Final Cesaretin Var Mı Adalete? Çocuklar günümüz haberleriyle, gündemle ne kadar iç içe? Yaşadıkları çevrenin sorunları ile ne kadar ilgili hiç düşündünüz

Detaylı

EZBERLEMİYORUZ, ÖĞRENİYORUZ. Hafta Sonu Ev Çalışması DAĞINIK ÇOCUK

EZBERLEMİYORUZ, ÖĞRENİYORUZ. Hafta Sonu Ev Çalışması DAĞINIK ÇOCUK Hafta Sonu Ev Çalışması DAĞINIK ÇOCUK Bir çocuk varmış. Eşyalarını toplamaktan hiç hoşlanmazmış. Bir gün yerlerde atılı duran eşyalar, aralarında konuşuyorlarmış. - Sen neden hala buradasın. Bu saatte

Detaylı

Tek başına anlamı ve görevi olmayan ancak kendinden önce gelen sözcükle öbekleşerek anlam ve görev kazanan sözcüklerdir. Edatlar şunlardır:

Tek başına anlamı ve görevi olmayan ancak kendinden önce gelen sözcükle öbekleşerek anlam ve görev kazanan sözcüklerdir. Edatlar şunlardır: EDAT-BAĞLAÇ-ÜNLEM EDATLAR Tek başına anlamı ve görevi olmayan ancak kendinden önce gelen sözcükle öbekleşerek anlam ve görev kazanan sözcüklerdir. Edatlar şunlardır: 1-GİBİ Cümleye benzerlik, eşitlik,

Detaylı

ΤΠΟΤΡΓΔΙΟ ΠΑΙΓΔΙΑ ΚΑΙ ΠΟΛΙΣΙΜΟΤ ΙΓΡΤΜΑ ΓΙΑΥΔΙΡΙΗ ΑΠΟΓΔΤΜΑΣΙΝΩΝ ΚΑΙ ΒΡΑΓΙΝΩΝ ΔΠΙΜΟΡΦΩΣΙΚΩΝ ΠΡΟΓΡΑΜΜΑΣΩΝ ΚΡΑΣΙΚΑ ΙΝΣΙΣΟΤΣΑ ΔΠΙΜΟΡΦΩΗ

ΤΠΟΤΡΓΔΙΟ ΠΑΙΓΔΙΑ ΚΑΙ ΠΟΛΙΣΙΜΟΤ ΙΓΡΤΜΑ ΓΙΑΥΔΙΡΙΗ ΑΠΟΓΔΤΜΑΣΙΝΩΝ ΚΑΙ ΒΡΑΓΙΝΩΝ ΔΠΙΜΟΡΦΩΣΙΚΩΝ ΠΡΟΓΡΑΜΜΑΣΩΝ ΚΡΑΣΙΚΑ ΙΝΣΙΣΟΤΣΑ ΔΠΙΜΟΡΦΩΗ ΤΠΟΤΡΓΔΙΟ ΠΑΙΓΔΙΑ ΚΑΙ ΠΟΛΙΣΙΜΟΤ ΙΓΡΤΜΑ ΓΙΑΥΔΙΡΙΗ ΑΠΟΓΔΤΜΑΣΙΝΩΝ ΚΑΙ ΒΡΑΓΙΝΩΝ ΔΠΙΜΟΡΦΩΣΙΚΩΝ ΠΡΟΓΡΑΜΜΑΣΩΝ ΚΡΑΣΙΚΑ ΙΝΣΙΣΟΤΣΑ ΔΠΙΜΟΡΦΩΗ ΣΕΛΙΚΕ ΕΝΙΑΙΕ ΓΡΑΠΣΕ ΕΞΕΣΑΕΙ ΥΟΛΙΚΗ ΥΡΟΝΙΑ: 2012-2013 Μάθημα: Σοσρκικά

Detaylı

Ekmek sözcüğü, sözlüklerde yukarıdaki gibi tanımlanıyor. Aşağıdaki görselin yanında yer alan tanımlar ise birbirinden farklı. Tanımları incele. 1.

Ekmek sözcüğü, sözlüklerde yukarıdaki gibi tanımlanıyor. Aşağıdaki görselin yanında yer alan tanımlar ise birbirinden farklı. Tanımları incele. 1. 1. Ekmek sözcüğü, sözlüklerde yukarıdaki gibi tanımlanıyor. Aşağıdaki görselin yanında yer alan tanımlar ise birbirinden farklı. Tanımları incele. 1. Sence, farklı insanların, farklı tanımlar yapmasına

Detaylı

Yüksek Topuk Gölgesinde Hayatlar

Yüksek Topuk Gölgesinde Hayatlar Yüksek Topuk Gölgesinde Hayatlar Kadın ve erkek yaratılıştan bu yana birbirinin yarısı olarak kabul edilir. Bu elmanın birbirine hiç de benzemeyen iki yarısı, her anlamda birbirlerinden oldukça farklıdır.

Detaylı

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım Yeni evli bir çift vardı. Evliliklerinin daha ilk aylarında, bu işin hiç de hayal ettikleri gibi olmadığını anlayıvermişlerdi. Aslında birbirlerini sevmiyor değillerdi. Son zamanlarda o kadar sık olmasa

Detaylı

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu! Kaybolmasınlar Diye Mesleğini sorduklarında ne diyeceğini bilemezdi, gülümserdi mahçup; utanırdı ben şairim, yazarım, demeye. Bir şeyler mırıldanırdı, yalan söylememeye çalışarak, bu kez de yüzü kızarırdı,

Detaylı

JORGE LUIS BORGES PIERRE MENARD A GÖRE DON QUIXOTE & HOMER İN BAZI UYARLAMALARI. Hazırlayan: Rabia ARIKAN

JORGE LUIS BORGES PIERRE MENARD A GÖRE DON QUIXOTE & HOMER İN BAZI UYARLAMALARI. Hazırlayan: Rabia ARIKAN JORGE LUIS BORGES PIERRE MENARD A GÖRE DON QUIXOTE & HOMER İN BAZI UYARLAMALARI Hazırlayan: Rabia ARIKAN JORGE LUIS BORGES (1899-1986) ARJANTİNLİ ŞAİR, DENEME VE KISA ÖYKÜ YAZARIDIR. 20. YÜZYILIN EN ETKİLİ

Detaylı

1. Çağımızda, toplumların mutluluk ve. refahlarının hatta bağımsızlıklarının; bilimin. ışığında sürdürülen araştırma ve geliştirme

1. Çağımızda, toplumların mutluluk ve. refahlarının hatta bağımsızlıklarının; bilimin. ışığında sürdürülen araştırma ve geliştirme 1. Çağımızda, toplumların mutluluk ve refahlarının hatta bağımsızlıklarının; bilimin ışığında sürdürülen araştırma ve geliştirme çabalarının teknoloji alanına aktarılmasına bağlı olduğu, tartışmasız kabullenilen

Detaylı

Belmin Dumlu SAVAŞKAN,

Belmin Dumlu SAVAŞKAN, Belmin Dumlu SAVAŞKAN, 1973 yılında İstanbul da doğdu. Ortaöğrenimini Özel Fransız Lisesi Notre Dame Sion de tamamlamasının ardından, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon ve Sinema

Detaylı

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları RAPUNZEL Bir zamanlar bir kadınla kocasının çocukları yokmuş ve çocuk sahibi olmayı çok istiyorlarmış. Gel zaman git zaman kadın sonunda bir bebek beklediğini fark etmiş. Bir gün pncereden komşu evin bahçesindeki

Detaylı

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU Nereden geliyor bitmek tükenmek bilmeyen öğrenme isteğim? Kim verdi düşünce deryalarında özgürce dolaşmamı sağlayacak özgüven küreklerimi? Bazen,

Detaylı

SEVGİNİN GÜCÜ yılında Manisa da doğan İlhan Berk, Türk şiirinin en üretken, usta şairlerinden

SEVGİNİN GÜCÜ yılında Manisa da doğan İlhan Berk, Türk şiirinin en üretken, usta şairlerinden Kavrama 1 ECE KAVRAMA 21102516 TURK 101 Ali TURAN GÖRGÜ SEVGİNİN GÜCÜ 1918 yılında Manisa da doğan İlhan Berk, Türk şiirinin en üretken, usta şairlerinden biridir. Şiirlerinde genellikle değişim içinde

Detaylı

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI T105004 ADI SOYADI NOSU UYRUĞU SINAV TARİHİ ÖĞRENCİNİN BÖLÜM Okuma Dinleme Yazma Karşılıklı Konuşma Sözlü Anlatım TOPLAM

Detaylı

Asker hemen komutanı süzerek cevap vermiş; 1,78! Komutan şaşırmış;

Asker hemen komutanı süzerek cevap vermiş; 1,78! Komutan şaşırmış; Yemek Temel, Almanya'dan gelen arkadaşı Dursun'u lokantaya götürür. Garsona: - Baa bi kuru fasulye, pilav, üstüne de et! der. Dursun: - Baa da aynısından... Ama üstüne etme!.. Ölçüm Bir asker herkesin

Detaylı

Etkinliğin konusu öğretmen tarafından bir soruyla açılır: Sizin düşmanınız var mı? Düşmanı olan birini tanıyor musunuz?

Etkinliğin konusu öğretmen tarafından bir soruyla açılır: Sizin düşmanınız var mı? Düşmanı olan birini tanıyor musunuz? Yaş Grubu: 5., 6., 7., 8. sınıflar Barış için bir kitap ETKİNLİĞİ Süre: 2 ders saati + ev ödevinin sonuçlarının değerlendirildiği 1 ders saati Hedef: Çocuklarla, yaşlarına uygun metin ve resim çözümlemeleri

Detaylı

ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ. ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011 ΣΟ ΔΞΔΣΑΣΙΚΟ ΓΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΣΔΛΔΙΣΑΙ ΑΠΟ 6 (ΔΞΙ) ΔΛΙΓΔ. Τπογραφή καθηγητή:

ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ. ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011 ΣΟ ΔΞΔΣΑΣΙΚΟ ΓΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΣΔΛΔΙΣΑΙ ΑΠΟ 6 (ΔΞΙ) ΔΛΙΓΔ. Τπογραφή καθηγητή: ΚΥΠΡΙΑΚΗ ΔΗΜΟΚΡΑΤΙΑ ΤΠΟΤΡΓΔΙΟ ΠΑΙΓΔΙΑ ΚΑΙ ΠΟΛΙΣΙΜΟΤ ΓΙΔΤΘΤΝΗ ΜΔΗ ΔΚΠΑΙΓΔΤΗ ΚΡΑΣΙΚΑ ΙΝΣΙΣΟΤΣΑ ΔΠΙΜΟΡΦΩΗ ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ ΜΑΘΗΜΑ: ΣΟΤΡΚΙΚΑ ΕΠΙΠΕΔΟ: A ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011

Detaylı

&[1 CİN ALİ'NİN HİKAYE KİTAPLAR! SERIS.INDEN BAZILARI. l O - Cin Ali Kır Gezisinde. Öğ. Rasim KAYGUSUZ

&[1 CİN ALİ'NİN HİKAYE KİTAPLAR! SERIS.INDEN BAZILARI. l O - Cin Ali Kır Gezisinde. Öğ. Rasim KAYGUSUZ CİN ALİ'NİN HİKAYE KİTAPLAR!.. SERIS.INDEN BAZILARI 1 - Cin Ali'nin Atı 2 - Cin Ali'nin Topu 3 - Cin Ali'nin Topacı 4 - Cin Ali'nin Karagözlü Kuzusu 5 - Cin Ali'nin Oyuncakları 6 - Cin Ali Okula Başlıyor

Detaylı

UFUK GÜRBÜZDAL TURK 102-3

UFUK GÜRBÜZDAL TURK 102-3 UFUK GÜRBÜZDAL 21302411 TURK 102-3 (Ayhan Türker/ Çiçekçi / turkerart.com) BÜTÜN YEMİŞLER DALLARINIZDADIR Çiçekçi bir abi var kireci dökülen binamızın önünde, yaşı binanın kapısından bakınca kırk, kırk

Detaylı

Soðaným da kar gibi Elma gibi, nar gibi Kim demiþ acý diye, Cücüðü var bal gibi

Soðaným da kar gibi Elma gibi, nar gibi Kim demiþ acý diye, Cücüðü var bal gibi BÝRÝNCÝ BÖLÜM 1 Dünya döndü Son ders zili çalýnca tüm öðrenciler sevinç çýðlýklarý atarak okulu terk etti. Ýkili öðretim yapýlýyordu. Sabahçýlar okulu boþaltýrken, öðleci grup okula girmeye hazýrlanýrdý.

Detaylı

Yukarıda numaralanmış cümlelerden hangisi kanıtlanabilirlik açısından farklıdır?

Yukarıda numaralanmış cümlelerden hangisi kanıtlanabilirlik açısından farklıdır? 1. (1) Şair yeni bir şiir kitabı yayınladı.(2) Kitap, şairin geleneksel şiir kalıplarını kullanarak yazdığı şiirlerden oluşuyor.(3) Bu şiirlerde kimi zaman, şairin insanı çok derinden etkileyen sesini

Detaylı

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz. TATÍLDE Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz. Ízin zamanı yaklaşırken içimizi bir sevinç kaplar.íşte bu yıl da hazırlıklarımızı tamamladık. Valizlerimizi

Detaylı

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67)

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67) KOCAER 1 Tuğba KOCAER 20902063 KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA... Hepsi için teşekkür ederim hanımefendi. Benden korkmadığınız için de. Biz ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya...

Detaylı

Öykü ile ilgili bitişik eğik yazı ile 5N1K soruları üretip çözünüz. nasıl : ne zaman:

Öykü ile ilgili bitişik eğik yazı ile 5N1K soruları üretip çözünüz. nasıl : ne zaman: Hafta Sonu Ev Çalışması BALON Küçük çocuk, baloncuyu büyülenmiş gibi takip ederken, şaşkınlığını izleyemiyordu. Onu hayrete düşüren şey, "Bizim eve bile sığmaz" dediği o güzelim balonların adamı nasıl

Detaylı

Türkçe. Cümlede Anlam 19.02.2015. Cümlenin Yorumu. Metinde Kazandıkları Anlamlara Göre Cümleler

Türkçe. Cümlede Anlam 19.02.2015. Cümlenin Yorumu. Metinde Kazandıkları Anlamlara Göre Cümleler Metinde Kazandıkları Anlamlara Göre Cümleler 16-20 MART 3. HAFTA Cümledeki sözcük sayısı, anlatmak istediğimiz duygu ya da düşünceye göre değişir. Cümledeki sözcük sayısı arttıkça, anlatılmak istenen daha

Detaylı

HEM DÜŞÜNECEĞİZ, HEM ÖĞRENECEĞİZ HEM DE SÜRPRİZ HEDİYELER KAZANMA ŞANSINA SAHİP OLACAĞIZ.

HEM DÜŞÜNECEĞİZ, HEM ÖĞRENECEĞİZ HEM DE SÜRPRİZ HEDİYELER KAZANMA ŞANSINA SAHİP OLACAĞIZ. HEM DÜŞÜNECEĞİZ, HEM ÖĞRENECEĞİZ HEM DE SÜRPRİZ HEDİYELER KAZANMA ŞANSINA SAHİP OLACAĞIZ. Sorular her ay panolara asılacak ve hafta sonuna kadar panolarda kalacak. Öğrenciler çizgisiz A5 kâğıdına önce

Detaylı

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz. Bozuk Paralar KISA FİLM Yaşar AKSU İLETİŞİM: (+90) 0533 499 0480 (+90) 0536 359 0793 (+90) 0212 244 3423 SAHNE 1. OKUL GENEL DIŞ/GÜN Okulun genel görüntüsünü görürüz. Belki dışarı çıkan birkaç öğrenci

Detaylı

A1 DÜZEYİ A KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

A1 DÜZEYİ A KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO: A1 DÜZEYİ ADI SOYADI: OKUL NO: NOT OKUMA 1. Aşağıdaki metni -(y/n)a, -(n)da, -(n)dan, -(y/n)i ve -(I)yor ekleriyle tamamlayınız. (10 puan) Sevgili Ayşe, Nasılsın? Sana bu mektubu İstanbul dan yazıyorum.

Detaylı

Ateş Ülkesi'nde Ateşgâh Ateşgâh ı anlatmak istiyorum bu hafta sizlere. Ateş Ülkesi ne yolculuk ediyorum bu yüzden. Birdenbire pilot, Sevgili yolcular

Ateş Ülkesi'nde Ateşgâh Ateşgâh ı anlatmak istiyorum bu hafta sizlere. Ateş Ülkesi ne yolculuk ediyorum bu yüzden. Birdenbire pilot, Sevgili yolcular Ateş Ülkesi'nde Ateşgâh Ateşgâh ı anlatmak istiyorum bu hafta sizlere. Ateş Ülkesi ne yolculuk ediyorum bu yüzden. Birdenbire pilot, Sevgili yolcular hazır olun düşüyoruz diyor. Düşüyoruz ama ben dâhil

Detaylı

Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış

Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış MERAKLI KİTAPLAR 3. B A S I M Çocuklarla İlgili Her Türlü Faaliyette, Çocuğun Temel Yararı, Önceliklidir! 2 Süleyman Bulut Anne Ben Yapabilirim 4 Süleyman

Detaylı

İşten Atılan Asil Çelik İşçilerinin okuduğu basın açıklaması: 15/03/2012

İşten Atılan Asil Çelik İşçilerinin okuduğu basın açıklaması: 15/03/2012 15 Mart 2012 Perşembe günü işlerinden atılan Asilçelik işçileri Bursa nın Orhangazi ilçesi cumhuriyet meydanında basın açıklamasıyla İşimizi İstiyoruz talebini dile getirdikleri ve işlerine geri dönene

Detaylı

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΣΧΟΛΙΚΗ ΧΡΟΝΙΑ: 2013-2014 Μάθημα: Τουρκικά Επίπεδο: Ε3 Διάρκεια: 2 ώρες Ημερομηνία:

Detaylı

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin Bir bahar günü. Doğa en canlı renklerine büründü bürünecek. Coşku görülmeye değer. Baharda okul bahçesi daha bir görülmeye değer. Kıpır kıpır hareketlilik sanki çocukların ruhundan dağılıyor çevreye. Biz

Detaylı

Biz yeni anayasa diyoruz

Biz yeni anayasa diyoruz Biz yeni anayasa diyoruz Ocak 05, 2015-9:32:00 AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Şentop, "Biz 'anayasa değişikliği' demiyoruz, 'yeni anayasa' diyoruz. Türkiye'nin anayasayla ilgili sorunu ancak

Detaylı

Türkçe Dil Etkinlikleri Sanat Etkinlikleri Oyunlar Müzik Bilim Etkinlikleri

Türkçe Dil Etkinlikleri Sanat Etkinlikleri Oyunlar Müzik Bilim Etkinlikleri Türkçe Dil Etkinlikleri Sanat Etkinlikleri Oyunlar Müzik Bilim Etkinlikleri Sohbetler *Kendimi tanıyorum (İlgi ve yeteneklerim, hoşlandıklarım, hoşlanmadıklarım) *Arkadaşlarımı tanıyorum *Okulumu tanıyorum

Detaylı

Orhan benim için şarkı yazardı

Orhan benim için şarkı yazardı 70'li yılların ünlü ses sanatçısı ve sinema oyuncusu Yıldız Tezcan, 21 yaşındayken Orhan Gencebay ile büyük aşk yaşadığını, ancak o dönem çöpçatanlıklarını yapan Sevim Emre'nin sonradan Gencebay'ı elinden

Detaylı

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMİ BİR DERS Genç adam evlendiğinden beri evinde kalan babası yüzünden eşiyle sürekli tartışıyordu. Eşi babasını istemiyordu. Tartışmalar bazen inanılmaz boyutlara

Detaylı

tellidetay.wordpress.com

tellidetay.wordpress.com Acele karar vermeyin Köyün birinde bir yaşlı adam varmış. Çok fakirmiş ama kral bile onu kıskanıyormuş. Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki, kral bu at için ihtiyara neredeyse hazinesinin tamamını

Detaylı

HUKUKSAL ETİK (LEGAL ETHICS) DERS NOTLARI

HUKUKSAL ETİK (LEGAL ETHICS) DERS NOTLARI Prof. Dr. A. Can TUNCAY Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi HUKUKSAL ETİK (LEGAL ETHICS) DERS NOTLARI İstanbul 2013 Yay n No : 2902 Hukuk Dizisi : 1427 1. Baskı - Nisan 2013 İSTANBUL ISBN 978-605 -

Detaylı

SÖZCÜKTE ANLAM. Gerçek Anlam Yan Anlam Mecaz Anlam Terim Anlam Sözcükler Arasý Anlam Ýliþkileri Anlam Olaylarý Söz Öbeklerinde Anlam

SÖZCÜKTE ANLAM. Gerçek Anlam Yan Anlam Mecaz Anlam Terim Anlam Sözcükler Arasý Anlam Ýliþkileri Anlam Olaylarý Söz Öbeklerinde Anlam SÖZCÜKTE ANLAM 1 Gerçek Anlam Yan Anlam Mecaz Anlam Terim Anlam Sözcükler Arasý Anlam Ýliþkileri Anlam Olaylarý Söz Öbeklerinde Anlam BADEM AÐACI Ýlkbahar gelmiþti. Hava bazen çok güzel oluyordu. Güneþ

Detaylı

22.05.2014 Perşembe İzmir Gündemi

22.05.2014 Perşembe İzmir Gündemi 22.05.2014 Perşembe İzmir Gündemi GÜNAH KEÇİSİ BULUNDU! Katip Çelebi Üniversitesi (İKÇÜ) Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Tancan Uysal, Soma daki kömür faciası hakkında çok tartışılacak bir yazı kaleme aldı.

Detaylı

&[1Ô A w - ' ",,,, . CiN. ALl'NIN. HiKAYE. KiTAPLAR! SERiSiNDEN BAZILARI Rasim KAYGUSUZ

&[1Ô A w - ' ,,,, . CiN. ALl'NIN. HiKAYE. KiTAPLAR! SERiSiNDEN BAZILARI Rasim KAYGUSUZ .... CiN. ALl'NIN. HiKAYE. KiTAPLAR! SERiSiNDEN BAZILARI 1 - Cin Ali'nin Atı 2 - Cin Ali'nin Topu 3 - Cin Ali'nin Topacı 4 - Cin Ali'nin Karagözlü Kuzusu 5 - Cin Ali'nin Oyuncakları 6 - Cin Ali Okula Başlıyor

Detaylı

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz ve Özellikle Canım Annem 1 Üniversite tercihlerini yaptığımız zaman,

Detaylı

1915 OLAYLARINI ANLAMAK: TÜRKLER VE ERMENİLER. Mustafa Serdar PALABIYIK

1915 OLAYLARINI ANLAMAK: TÜRKLER VE ERMENİLER. Mustafa Serdar PALABIYIK 1915 OLAYLARINI ANLAMAK: TÜRKLER VE ERMENİLER Mustafa Serdar PALABIYIK Yayın No : 3179 Araştırma Dizisi : 12 1. Baskı - Şubat 2015 ISBN: 978-605 - 333-207 - 7 Mustafa Serdar Palabıyık 1915 Olaylarını Anlamak:

Detaylı

Hazırlayan: Tuğba Can Resimleyen: Pınar Büyükgüral Grafik Tasarım: Ayşegül Doğan Bircan

Hazırlayan: Tuğba Can Resimleyen: Pınar Büyükgüral Grafik Tasarım: Ayşegül Doğan Bircan Hazırlayan: Tuğba Can Resimleyen: Pınar Büyükgüral Grafik Tasarım: Ayşegül Doğan Bircan Mart 2009 Kendi Yaşam Öykünüzü Yazın Diyelim ki edebiyatla uğraşmak, yazı yazmak, bir yazar olmak istiyorsunuz. Bu

Detaylı

YALNIZ BİR İNSAN. Her insanın hayatında mutlaka bir kitap vardır; ki zaten olması da gerekir. Kitap dediysem

YALNIZ BİR İNSAN. Her insanın hayatında mutlaka bir kitap vardır; ki zaten olması da gerekir. Kitap dediysem YALNIZ BİR İNSAN Her insanın hayatında mutlaka bir kitap vardır; ki zaten olması da gerekir. Kitap dediysem öyle sonunda hep iyilerin kazandığı, kötülerin cezalandırıldığı veya bir suçluyu bulmak için

Detaylı

MÜSİAD İNGİLTERE ŞUBESİ AÇILIŞI , LONDRA. İş ve Siyaset Dünyasının, STK larının Başkan ve Temsilcileri,

MÜSİAD İNGİLTERE ŞUBESİ AÇILIŞI , LONDRA. İş ve Siyaset Dünyasının, STK larının Başkan ve Temsilcileri, MÜSİAD İNGİLTERE ŞUBESİ AÇILIŞI 09.09.2017, LONDRA Sayın Büyükelçim Abdurrahman Bilgiç, Değerli Yönetim Kurulu Üyelerimiz İş ve Siyaset Dünyasının, STK larının Başkan ve Temsilcileri, Değerli MÜSİAD Üyeleri

Detaylı

SİMETRİ 15. 16. 17. 18. 19. 20. 21. 22. 23. 24. 25. 26. 27. 28. 29. Akif ile annesi, köyün kıyısında ufacık bir evde yaşıyorlardı. Evleri bir bahçenin içindeydi. Akif'in annesi bahçeye mevsimine göre

Detaylı

KİTABININ GELİRİNİ, İHTİYACI OLAN KIZ ÇOCUKLARINA VERECEK

KİTABININ GELİRİNİ, İHTİYACI OLAN KIZ ÇOCUKLARINA VERECEK KİTABININ GELİRİNİ, İHTİYACI OLAN KIZ ÇOCUKLARINA VERECEK Sosyal ve siyasi yaşamda Bodrum un tanınmış simalarından biri olan Nuran Yüksel yaşamını kitap haline getirdi. Nuran Yüksel kitabının sadece kendi

Detaylı