MAMAK BELEDİYE BAŞKANLIĞI Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "MAMAK BELEDİYE BAŞKANLIĞI Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü"

Transkript

1 Mamak Mamak 2 1

2 MAMAK BELEDİYE BAŞKANLIĞI Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü İsteme Adresi Mamak Belediye Başkanlığı Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü Mamak Kültür Merkezi, Talatpaşa Bulvarı, No: Demirlibahçe, Mamak-Ankara Telefon: 0(312) * Faks 0(312)

3 Mamak Mamak 2 Hazırlayan Abdülkerim Erdoğan MAMAK BELEDİYESİ YAYINLARI

4 MAMAK TARİH VE KÜLTÜR ATLASI CİLT: 2 Mamak Belediyesi Yayınları ISBN Yazar Abdülkerim Erdoğan Renkli Fotoğraflar Abdülkerim Erdoğan Siyah-beyaz fotoğraflar Sahaf Ahmet Yüksel, Dericizade Faruk Küçük, Turan Tanyer, Gökçe Günel, Ali Yılmaz, VEKAM Arşivi, BELKO Arşivi, MKE Arşivi, ABB Arşivi, Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi. Katkı verenler Belge Okuma: Mevlüt Çam, Ömer Küçükceranlar Tashih: Mehmet Narince Adnan Polat, Hasan Bağ, Hasan Kuş, M. Sadık Erdoğan, Musa Erdoğan Sayfa tasarım ve uygulama Reyhan Basım Yayın Tanıtım Ltd. Şti. Kapak M. Edip Erdoğan Baskı Yeri Ankara, 2015 Baskı MLH Baskı Ambalaj - Ankara / Tüm hakları Mamak Belediye Başkanlığı na aittir. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. Metinlerden yazarı sorumludur. 4

5 Mamak İÇİNDEKİLER I. MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ...9 BİTMEYEN SAVAŞ YILLARI...11 ATEŞ-İ SAMANSUZ KURAKLIK...17 Çekirge İstilası...20 Şeyh Ali Semerkandi ve Sığırcık Suyu...22 ŞİMENDİFER VE ANKARA DEKOVİL HATTI...23 Dekovil Hattı...25 HANIM PINARI VE ANKARA VALİSİ ABİDİN PAŞA...29 Abidin Paşa...29 Eymir Gölü Suyu...33 Elmadağı Suları Vakfı...33 Hanımpınarı Suyu ANKARA ŞEHİR YANGINI...39 İNGİLİZ VE FRANSIZ ASKERLERİ ANKARA DA...47 Beyaz Mendil...48 Mustafa Kemal Paşa Samsun da...49 Anadolu nun Tuğyanı...50 Ankara da İlk Cihâd Hutbesi...53 MUSTAFA KEMAL PAŞA ANKARA DA...57 ANKARA DA MİLLİ MÜCADELE YILLARI...63 Birinci Meclis in Ankara da Toplantıya Çağrılması...66 Birinci Meclis Ankara Mebusları...69 BİRİNCİ MECLİS İN AÇILIŞI...71 ANADOLU NUN ŞAHLANIŞI...77 Eskişehir-Kütahya Muharebeleri...78 Başkomutan Mustafa Kemal Paşa...81 Şahlanan Ankara

6 CEBECİ (ABİDİNPAŞA) TALİMGÂHI (SINIF-I MUHTELİFE ZABİT NAMZETLERİ TALİMGÂHI)...85 Harp Okulu...87 CEBECİ MEVKİ HASTANESİ (ANKARA GÜLHANE/ANKARA TIP FAKÜLTESİ)...91 Mustafa Kemal Paşa Cebeci Hastanesi nde...92 Gülhane Hastanesi...92 Gülhane Hastanesi nin Cebeci ye Nakli...95 Ankara Tıp Fakültesi...96 NAMAZGAHTEPE DEN DUATEPE YE...97 Ankara Namazgâhtepe Şehitliği: Dua Tepe Büyük Taarruz Öncesi Ankara Büyük Taarruz ANKARA NIN BAŞKENT OLMASI CUMHURİYET İN İLANI II. CUMHURİYET DÖNEMİ ANKARA VİLÂYETİ ANKARA NIN İMARI Ankara Delisi MUSİKİ MUALLİM MEKTEBİ (KONSERVATUVAR/MAMAK BELEDİYESİ KÜLTÜR MERKEZİ) ŞAFAKTEPE MEZARLIĞI ŞAFAKTEPE (CEBECİ) ŞEHİTLİĞİ CEBECİ NAHİYESİ KAYAŞ KAPSÜL FABRİKASI MAMAK MASKE FABRİKASI YILINDA ANKARA ÇEŞME SULARI KAYAŞ NAHİYESİ ANKARA BAĞLARI VE BOSTANLARI Bostanlar KAYAŞ BAHÇELERİ VE SUYU ARAYAN ADAM Toprağa Yöneliş YILI SEL FELAKETİ KAYAŞ BAYINDIR BARAJI (MAVİ GÖL) MAMAK TA İLK BELDE KUTLUDÜĞÜN BELEDİYESİ KÖYDEN METROPOL İLÇEYE MAMAK MAMAK ADI

7 Mamak Oğuz dan Demir Giyimli Mamak Osmanlı Belgelerinde Mamak MAMAK KÖYÜ MAMAK İLÇESİ III. GÜNÜMÜZDE MAMAK ANKARA NIN GÖZDE İLÇESİ MAMAK MAMAK CEZAEVİ NDEN ANAMA MEKTUP DEĞİRMİ BAHÇE DEN DEMİRLİBAHÇE YE BALKİRAZ BAĞLARI VE ABİDİN PAŞA TUZLUÇAYIR VE SAMANLIK BAĞLARI KARAAĞAÇ VE ARAPLAR ÖZAĞIL (UZAĞIL) VE ÜREGİL (YÜREGİR) KUSUNLAR KAYAŞ KIBRISKÖY BAYINDIR KIZILCAKÖY KIZILCAKÖY DE MEDFÛN BİR GÖNÜL ERİ HACI AHMED KAYHAN (K.S) ORTAKÖY MAMAK ORTAKÖY MEZARLIĞI GÖKÇEYURT (NENEK) LALAHAN VE ODABAŞI Odabaşı Odabaşı Çiftliği DİPNOTLAR KAYNAKÇA

8 8

9 Mamak I Milli Mücadele Dönemi 9

10 Çanakkale Muharebelerinde destanlar yazan askerlerimiz geçit töreninde. elib lu r burnu nda anl s rt ta d man si erine dikilen smanl alay san a. 10

11 Mamak BİTMEYEN SAVAŞ YILLARI Osmanlı Devleti nin 1853 yılında Kırım da başlayan toprak kaybı, Doksanüç Harbi adıyla anılan Osmanlı-Rus Muharebesiyle devam eder. Bu muharebeye Ankara Vilayeti (Ankara, Yozgat, Kırşehir, Çorum) nden redif askeri katılır. Bunların çoğu cephede şehit olur. Doksanüç Harbi, Osmanlı Devleti nin ağır mağlûbiyetiyle sonuçlanır. Bu yenilgi Birinci Balkan Muharebeleriyle de devam eder. Dönemin padişahı Sultan İkinci Abdülhamid Han; Ermeniler, Rumlar, Yahudiler ve İttihadçılar tarafından sevilmediği için aleyhinde kampanyalar başlatılır. Ermeniler doğuda bir Ermenistan devleti kuramadıkları ve Yahudiler de Filistin bölgesine yerleşemedikleri için Sultan ın bir an önce tahtan indirilmesi için her türlü gayri meşru yola başvururlar. 21 Temmuz 1905 Cuma günü, Ermeniler ve diğer ajanlar işbirliği yaparak, Sultan Abdülhamid Han a bir suikast girişiminde bulunurlar. Neticesiz kalan bu girişime en fazla devrin şairlerinden Tevfik Fikret üzülür ve Ermeni anarşisti şanlı avcı diyerek över: Ey şanlı avcı, dâmını bîhûde kurmadın, Atdın, fakat yazık ki, yazıklar ki, vurmadın! İkinci Abdülhamid Han, kendisi aleyhine yazılanları ve söylenenleri tarih içinde utandıran bir devlet adamıdır. 23 Temmuz 1908 de İkinci Meşrutiyeti ilan eden Abdülhamid Han, Kanun-u Esasî yi tekrar uygulamaya koyar. Kanun-u Esasî nin yeniden uygulamaya konulması ve İkinci Meşrutiyetin ilanı üzerine, Osmanlı Devletinin parçalanmasını isteyen iç ve dış mihraklar, tekrar faaliyete geçerler. Yapılan seçimlerde 147 Türk, 60 Arap, 27 Arnavut, 26 Rum, 14 Ermeni, 10 Slav ve 4 Yahudi mebus seçilir. Gayrimüslim ve azınlıklarla birlikte hareket eden İttihat ve Terakki Fırkası, Meclis-i Mebusan da çoğunluğu sağlar. Ankara da Meclis-i Mebusan seçimleri 24 Kasım 1908 de tamamlanır ve şu kişiler mebus seçilir: Müderris Beynamlı Hacı Mustafa Efendi, Mahir Sait Efendi, Kasım Nuri Efendi ve Tonus (Şarkışla) kaymakamı Mehmet Talat (Sönmez). İngilizler ile İttihat ve Terakki Komitesi nin kışkırtmaları neticesinde meydana gelen 31 Mart Vakası ndan sonra, Sultan İkinci Abdülhamid Han tahttan indirilerek, Selânik e gönderilir. Yerine de Sultan Beşinci Mehmed Reşad getirilir. 11

12 Sultan İkinci Abdülhamid Han, Osmanlı coğrafyasında demir yollarının yapımına hız verir ve 1892 yılının Aralık ayında Kara Tren Ankara ya gelir. Ankara Vilayeti ne gönderdiği valiler sayesinde mektepler ve okullar yaptırır. Darülmuallimin, Mekteb-i Sultani, Mekteb-i Sanayi, Numune Çifliği ve Çoban Mektebi inşa edilir. Saat Kulesi ve ilk Gureba Hastanesi yapılır. Özellikle Ankara valiliği yapan Sırrı Paşa ve Abidin Paşa, şehrin kalkınması için büyük çaba harcar yılları arasında Ankara valiliği yapan Abidin Paşa şehre Elmadağı ndan içme suyu getirir ve çeşmeler yaptırır. Kısacası Ankara, İkinci Abdülhamid Han zamanında ticari, ekonomik, eğitim ve tarım alanlarında kalkınma atağına geçer. Balkanlar dan ve Kırım dan gelen çok sayıda Tatar, Boşnak ve Çerkes aileler, Ankara merkez ve kazalarına yerleştirilir yılında Ankara şehir merkezinde müslüman, katolik Hıristiyan, 735 Ermeni, Rum, 413 Yahudi ve 13 Protestan toplam kişi yaşar. Balkan savaşından sonra, Ankara da yapılan nüfus sayımında şehirde yaklaşık kişi yaşar. Bunun kişisi Müslüman Türk, kişisi Ermeni, kişisi Rum, 450 kişisi ise Yahudi dir. Şehirde ve köylerde genç Türk nüfusu azalır, cephelere giden redif lerin çoğu geri dönmez olur. Yıllardır şehirde asker uğurlama yeri olan Ak Köprü nün yerini Ankara Tren istasyonu alır. Sözde limanlara tarım ürünü ve diğer ticaret mallarını taşıyacak olan Kara tren, cephelere asker taşımaya başlar. Vehbi Koç, anılarında Birinci Dünya Savaşı öncesi Ankara sını şöyle anlatır: Ankara nın en önemli insanları resmi erkandı. Şehirde vali, belediye reisi, defterdar, müftü, nüfus başkatibi çok büyük kişilerdi. Vali, Vilayet Konağından çıkıp çarşıdan geçerken, herkes işini gücünü bırakıp Vali paşa gidiyor diye selamlardı. Bugün bu tören devlet ve hükümet başkanlarına bile yapılamaz oldu. Halka gelince, Ankara halkının çoğu Müslüman Türklerdi. Bir de Hıristiyanlar ve Museviler vardı. Hıristiyanlar çalışırlar, kazanırlardı. İyi yer, içer, eğlenirler; iyi giyinirler, güzel evlerde otururlardı. Pazarları hafta tatili yaparlardı. Türkler de çoğunlukla ya hoca, ya bakkal, ya bekçi, yada ambarcı olurlardı. Hıristiyanlar askere alınmaz, bedel öderlerdi. Askere gitmediklerinden daha rahat iş yapma, dükkan açma olanağı bulurlardı. Türk ün ise tükenmek bilmeyen bir görevi vardı: Kur a, yedek, redif denilen, sonu gelmeyen askerlik hizmeti ve bu hizmet sırasında açlıktan, sefaletten veya düşmanla çarpışırken ölmek. İşte Ankara nın hali bu, Türkiye nin hali buydu. 1 Balkan savaşlarında toprak ve nüfus kaybına uğrayan Osmanlı hükümeti üyeleri yani İttihat ve Terakki bunun üzerine kendisine yakın ortaklar aramaya başlar. Kuyuya düşen yılana sarılır hesabı, hükümetin her üyesi ayrı ayrı düşman devletlerle görüşmeye başlar. Bir kısmı Fransızlarla, bir kısmı İngilizlerle, bir kısmı da Almanlarla gizli gizli görüşür. Netice de Başkomutan vekili Enver Paşa, sadrazamın dahi haberi olmadan Almanlarla gizlice anlaşarak ittifak kurar. Diğer taraftan Rusya nın tazyiki, İngiliz ve Fransızların da iştirakleriyle, Ayastefanos Antlaşması nın 16. maddesi uygulamaya konulur. Ermenilerle meskûn olan altı vilâyetin (Vilâyât-ı sitte) iki gruba ayrılması (birinci grup: Erzurum, Trabzon, Sivas; ikinci grup: Van, Bitlis, Harput, Diyarbekir), başlarına iki yabancı umumî müfettiş tayini ve bunlara valiler dahil bütün memurların tayin ve azil hakları tanınır. Kürt Hamidiye Alayları nın kaldırılması, Ermenice nin, Kürtçe ve Türkçe ile yan yana 12

13 Mamak kullanılması, dolayısıyla bu vilayetlerde Türk ve Kürtlerden oluşan Müslüman çoğunluğa kıyasla genelde, küçük bir nüfus oluşturan Ermenilere eşit oranda ve uluslararası garantide üstün haklar verilmesini ihtiva eden bu madde, bölgenin denetiminin Osmanlıdan çıkmasını temin amacını güder. Bu durum, Rusya ile yapılan ikili antlaşma gereği devletlerarası hukukta geçerlilik kazanan bir devlet belgesi halinde tanzim edilir. Böylece Ermeni reformu nihayet başarıya ulaşır. Uzun zaman sürüncemede bırakılan Ayastefanos ve dolayısıyla Berlin antlaşmalarının konuyla ilgili hükümleri, uygulamaya girer. İttihat ve Terakki nin ileri gelenlerinin Almanya ile yaptıkları gizli bir ittifak kararında, savaş halinde Osmanlı ordularını Alman subaylar yönetir şartı bulunur. 29 Temmuz 1914 tarihli İstanbul da yayınlanan İkdam gazetesi savaşı manşetten duyurur. Birinci Cihan Harbi, Almanya Avusturya, Bulgaristan ve daha sonra Osmanlı Devleti nin de katıldığı İttifak Devletleri ile Rusya, İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Sırbistan, Romanya, Belçika, Yunanistan, Portekiz ve Karadağ dan oluşan İtilaf Devletleri arasında cereyan eder. Sultan Reşad bir ferman yayınlayarak seferberlik ilan eder. Yirmi yaş ile kırk beş yaş arasında olanlar askere çağrılır. Karadeniz de Rusya ile Osmanlı orduları çatışmaya başlar. Sultan Reşad, 11 Ekim 1914 de Cihad-ı Ekber ilan eder. Enver Paşa ateşli konuşmalar yaparak orduyu heyecanlandırmak ister. Cihan Harbi (Birinci Dünya Savaşı) nde Osmanlı Orduları; Rus, Irak, Filistin-Suriye, Sinâ-Mısır, Arabistan, Çanakkale ve Galiçya gibi cephelerde savaşmak zorunda kalır. Kuvvetlerini, genelde Alman komutanların görüşleri, onların harp hedefleri ve cephe sıkışıklıklarını gidermek doğrultusunda kullanır. Alman cephesini rahatlatmak uğruna ve gerekli hazırlıklar yapılmaksızın Rus cephesi açılır. İngiliz cephesini oluşturan Mısır üzerine, Cemal Paşa nın kumandasında yapılan Süveyş Kanalı harekâtlarında, binlerce Osmanlı askeri şehit olur. Hicaz ve Necid emirlerinin İngilizlerin yanında yer almaları ve isyan ederek silahlı eylemlere girişmeleri, Hicaz ve Mekke nin kaybına yol açar. Yalnız, Medine, Fahreddin Paşa tarafından, harp sonuna kadar, İngiliz ve Araplara karşı savunulur. Irak ve Suriye cephelerinde, Alman birliklerinin de gönderilmesiyle takviye edilmiş olarak Yıldırım Orduları Grubu teşkil edilir. Ancak, Irak, Suriye ve Filistin bölgelerinde birliklerimiz ağır kayıp verir. Rusya da Çarlık idaresine son verilir. Rusya nın yerini Amerika Birleşik Devletleri alır. Komünistlerin barışa hazır olmaları üzerine 3 Mart 1918 de yapılan Brest-Litovsk Antlaşması yla Rus Savaşı, resmen sona erer. Ancak, Doğu Anadolu cephesinde, yapılan barış gereği iadesi gereken, Doksanüç bozgunu kaybı olan Batum-Ardahan-Kars (elviye-i selâse) gibi yerlerin ele geçirilmesi söz konusu olduğundan, Ermeni ağırlıklı saldırılarla mücadeleye devam edilir ve nihayet bu yerler gerir alınır. Kafkaslar da Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan adlı üç cumhuriyet kurulur. Ancak buralar, kısa bir müddet sonra, Komünist idarenin eline düşer ve Sovyet Çarlığı na bağlanır. Nihayet Osmanlı Devleti hükümeti, Amerika Birleşk Devletleri Cumhurbaşkanı Wilson un 8 Ocak 1918 tarihli beyannamesindeki prensipler doğrultusunda, barış yapmaya karar verir. Birinci Dünya Savaşı yıllarında Ankara nın ünlü tellalı Tatar Ali davulunu gümbür gümbür çalarak Ankara sokaklarında dolaşır, hükümetin çağırısını duyurur. 1891, 1892 ve 1893 doğumlular silah altına alınır. Enver Paşa dönemi, Ankara nın 13

14 Çanakkale Muharebelerinde ri ey Çe mesi nden askerlerimiz su al rken. kara günlerinin başlangıcı olur. Süveyş Kanalı nda, deniz görmemiş Anadolu çocukları sulara gömülür. Dört yıllık savaş boyunca Tellal Tatar Ali şehirde davulunu gümbürdetir, trenler Ankara yiğitlerini cephelere taşır. İlk gidenler Ankara tren istasyonundan törenlerle uğurlanır. Savaş uzadıkça cepheler yeni taze kanlar istemeye, asker sevkiyatı günlük işlerden sayılmaya başlanır. Gidenleri yakınlarından başka uğurlayan kalmaz. Cephelere gönderecek askerlik çağında erkek kalmayınca, Enver Paşa yeni ölçüler koyar, silah altına alınmak için erkeklerin 45 kilodan fazla gelmeleri yeterli sayılır. 45 kilodan ağır gelen yaşındaki çocuklar dahi cephelere gönderilir. Ankara tren istasyonundan uğurlananların çok azı geri döner. Trenler Ankara ya yaralı ve sakatları taşır. Ankaralılar dünya haritasını; Yemen, Kızıldeniz, Irak, Çanakkale, Süveyş, Sina Çölü, Romanya, Galiçya, Kafkasya neredeydi, dönebilenlerden öğrenir. Osmanlı orduları cephelerden geri çekilirken, Aralık 1914 de Enver Paşa, doğuda Ruslarla yeni bir cephe açar. Sarıkamış Harekatı nda kişilik ordunun i (veya i) donma, dizanteri ve tifo gibi hastalıklarla mahvolur. Sarıkamış İstasyonu na giren Enver Paşa, bu felaket karşısında, Üçüncü Ordu yu yüzüstü bırakıp, İstanbul a döner. 2 14

15 Mamak Çanakkale Muharebelerine gön ll larak kat lan e ehit lan stanbul rkek isesi ö ren ileri. Osmanlı Devleti, kıtalardaki topraklarını kaybederken; Çarlık Rusyası boğazları ele geçirip sıcak denizlere inmeyi, İngiltere Süveyş Kanalı ve Hint yolunun güvenliği için Filistin i ele geçirmeyi, Fransa ise Lübnan, Suriye ve Kilikya nın kontrolünü düşlerken, Almanlar da doğuya yayılmayı, İtalyanlar ise Antalya ya sahip olmayı istiyorlardı. İtilaf Devleri, bu emellerini gerçekleştirmek için anlaşır ve savaş planlarını hazırlar. Neticede İngiltere, 28 Ocak 1915 te Osmanlı ya savaş kararı alır ve bu karara Fransa da katılır. Denizlere hakim olan dünyaya hakim olur. düşüncesiyle hareket eden İngilizler, boğazları ele geçirmek için donanmanın yeterli olacağına, Fransa nın da desteği ile Çanakkale Boğazı nı rahatlıkla geçeceklerine inanırlar. İtilaf Devletleri nin deniz harekatı 19 Şubat 1915 te başlar. Düşman gemileri, boğazdaki Osmanlı tabyalarını yoğun top ateşine tutar, mayın tarama gemileri devamlı yol açar. Bir ay boyunca yapılan binlerce mermi atışından sonra zorlu bir savunma karşısında başarısız kalır. Neticede 18 Mart günü son saldırılarını gerçekleştirirler. Çanakkale Boğazı nın savunmasına Miralay Cevdet Bey görevlendirilir. Boğazdan geçmeye çalışan ve boğazları top ateşine tutan düşman gemileri, Nusret Mayın Gemisi nin gizemli mayınları, Seyid Onbaşı nın isabetli atışları, Türk tabyalarının hedefe kitlenen toplarıyla denizin sularında kaybolur gider. Düşman donanması tarihinde görmediği bir yenilgiyle, Çanakkale Geçilmez diye haykıran Mehmetçiklerin savunması karşısında, Gelibolu yarımadasına karadan çıkartma yapmak suretiyle geçeceklerine inanan İtilaf Devletleri, Gelibolu Yarımadası na çıkartma yaparak kara muharebelerini başlatır. 15

16 Destanlaşan Çanakkale Kara Muharebeleri hakkında bir çok eser yazılmış ve halende yazılmaktadır. Yeni bilgi, belge ve dokümanlar çıktıkça eser sayısı daha da zenginleşmektedir. Bu savaşın kahramanlarının gerçek sayısı bilinmemekte ve bilinmeyecektir de. Yaklaşık dokuz ay süren Çanakkale Muharebelerinde Osmanlı ordusu kişi şehid, kişi yaralı, kişi kayıp, kişi bulaşıcı hastalıktan dolayı şehid, kişi hastalık ve diğer sebeplerden dolayı muharebe harici kalır. Toplam kişi zayiat verir. Çanakkale Muharebelerinde Ankara, kişiyi şehit verir, yaralı sayısı ise kesin belli değildir. Düşman ordularından ise kişi ölü, kişi yaralı, muharebe harici kalmak üzere toplam kişi zayiat verir. Kısacası Osmanlı, Çanakkale Savaşı nda eğitim çağındaki gençliğini kaybeder. 3 Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın; Sen ki, a sâra gömülsen taşacaksın...heyhât, Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât... Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber, Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber. Mehmet Akif Ersoy 16

17 Mamak ATEŞ-İ SAMANSUZ KURAKLIK Ondokuzuncu yıl Ankaralılar için afet ve kıtlık asrı olmuştur. Sadullah Efendi hatıralarında 1241 senesi Şevval ayının ilk günlerinde (Mayıs 1826) Ankara ahalisi çekirge sürülerinden muzdarip olduğunu, Nuri Paşa nın ahaliyi çekirge kırmak için görevlendirdiğini, faide vermeyince bu belanın def i için Ankaralıların Namazgâh Tepe de toplanarak dua ettiklerini nakleder. Daha sonra 1841 yılında Ankara coğrafyasını çekirge istila eder ve ekili alanlar büyük zarar görür. Kıtlık sebebiyle zahire fiyatlarında artış olur ve devlet bu fiyat artışına müdahale eder. 4 İkinci büyük bir kıtlık H. 1261/M yılında başlar. Belgelerde altmışbir kıtlığı olarak geçen bu kuraklık, Ankaralı mahalli yöneticiler tarafından ateş-i samansuz kuraklık olarak adlandırılır yılında etkisi daha artan kıtlık sonucu Ankara dan civar illere göçler başlar. Sivas Valisi Şerif Bey, bu göçün önlenmesi için Dahiliye Vekaleti ne yazı gönderir: Ankara Eyâleti nde meydana gelen kıtlıktan dolayı ahalinin Sivas ve Bozok eyâletleri kazâlarına izinsiz olarak göç etmeye başladıklarından bunun önlenmesi... 5 Ankara Mutasarrıfı Vasıf Paşa, kıtlık dolayısıyle ahalinin göçünü önlemek için şehirde fırınlar yaptırarak halka birkaç ay müddetle bedava ekmek dağıtır: Ankara da vaki olan kıtlık münasebetiyle mutasarrıf Vasıf Paşa ile Mal Müdürü nün, ekmek parası olmayanlara ekmek vermek için fırın yaptırarak birkaç ay bedava ekmek dağıttıklarına dâir Ankara Kadısı Mustafa Zeki nin i lâmı. 6 Kuraklık ve kıtlıkla birlikte salgın hastalıklar da artar, şehir ve taşra da asayiş bozulur. Suç işleyenlerin sayısında artış görülür, hükümet binalarına saldırılır, zahire tüccarlarının ambarları yağmalanmaya başlar. Ankara Mutasarrıfı Vasıf Bey, sokaklarda kalan küçük çocukları toplayarak, bunlara yiyecek ve giyecek temin eder: Ankara da zuhur eden kıtlık dolayısı ile perişan olup sokaklara düşen çocukları toplayıp, kendilerine yiyecek ve giyecek temin edildiğine dâir Ankara Mutasarrıfı Vasıf ın yazısı kıtlığında Ankara da kaç kişinin hayatını kaybettiği tam olarak bilinmemektedir. Ancak aynı yıllarda Bursa da bulunan İngiliz konsolosu 17

18 arman yerinde inikle bu day ölç m. tarafından İstanbul daki İngiliz büyükelçisine verilen raporda, Ankara Eyaleti genelinde altı bin Müslüman ın öldüğü bildirilir. Osmanlı arşiv belgelerinde ölenlerin ve göç edenlerin sayısı tam olarak verilmez. 2 Ocak 1849 tarihli bir belgeden bu sayının çok olduğu anlaşılmaktadır: Ankara da vaki kıtlık sırasında halkın bir kısmı göç ettiği ve bir kısmı öldüğü cihetle vergi işlerinde meydana gelen karışıklığın düzeltilmesi için her kazaya talimname ve memurlar gönderilmesi 8 istenir. Ankaralılar altmışbir kıtlığı nın yaralarını sarmışken yeni ve büyük bir kıtlık yaşanmaya başlar. Doksan kıtlığı adı verilen bir doğal afet yaşanır yılının Kasım ayında yağan şiddetli yağmurlar etrafı göle çevirir. H. 1290/M yılının Ocak ayında başlayan kar yağışı ise iki buçuk ay sürer. Şehir ve köylerle ulaşım tamamen kesilir. Köylerde oturan ahali, tohumluk buğdaylarını ekmeklik un yapar. Soğuk, açlık ve yemsizlikten hayvanlar ölmeye başlar. Yaşanan kuraklığın sadece Ankara ve civarını değil, neredeyse tüm Anadolu yu etkilemesi, zahire bulmayı daha da güçleştirir. Ankara ve çevresine zahire nakli öncelikli olarak Rumeli den yapılmakla birlikte, Erzurum, Diyarbakır, Gümüşhane, Bursa gibi vilâyetlerden de zahire getirtilir. Nakliyatta en büyük sorun kullanılan hayvanların yetersizliğidir. Bu yüzden çoğu kez aksamalar ve gecikmeler olur. Bazen de şehre yakın yerleşim birimlerindeki küçük zahire fazlalıkları, ihtiyaç olan diğer bölgelere nakledilir. Kuraklık yüzünden suyla çalışan değirmenler de devre dışı kalır ve un yapılamaz olur. Un fiyatlarının yükselmesine sebep olan bu durumun aşılabilmesi için, Beykoz da açılan un fabrikasından yararlanılır kuraklığında olduğu gibi 1874 de 18

19 Mamak de büyük göçler yaşanır, göç hareketi önce ilçelerden şehir merkezlerine doğru olur. Ankara kazalarından Kalecik ve Keskin den halk şehre gelmeye başlar. 3 Mart 1875 tarihinde Ankara ya göç edenlerin sayısı dört bine yaklaşır. Ankara, Çankırı, Kayseri, Amasya ve Sivas taraflarındaki köylüler ve aşiretler yiyecek ekmek bulamadıkları için kasaba ve şehirlere göç ederler. Bu göçler yüzünden kısa zamanda Ankara şehrinin nüfusu den e yükselir. Ankaralılar, Halk Vekili olan Hacı Mustafa oğlu Ömer Bey aracılığıyla Valide Sultan a durumu şikayet ederek, tahrirle belirlenmiş olan verginin kaldırılması konusunda yardım isterler kuraklık ve kıtlığında Ankara halkının yaşadığı dram bazı resmî belgelere de yansımıştır yılındaki kıtlıkta, Ankara yöresindeki mezarlıkta çıplak vaziyette uyuyan yüz kadar çocuk bulunur. Ebeveynleri kıtlık nedeniyle vefat eden bu çocuklar, Ankara Valisi tarafından bakılmaları için yerli ailelere teslim edilir ve çocukların, bakım ücretleri hükümet tarafından bu ailelere ödenir. Açlık ve gıda yetersizliği nedeniyle halk sokaklara dökülür. Zahire dilenir, yollara düşen zahire tanelerini toplar. Geceleri bağ ve bahçelerde uyur. Açlıktan ölme derecesine gelen halk, telef olan koyun ve diğer hayvanların leşlerini dahi yemekte tereddüt edemez duruma gelir. Keskin kazasında 11 yaşında bir kız çocuğunun açlık nedeniyle, ölen merkebin leşini yediği tespit edilir. Aç kalan Ankaralılar, üzüm çekirdeği, pamuk çekirdeği ve ayrık otu kökünü karıştırıp el değirmenleriyle çekerek elde ettikleri undan ekmek yapıp açlıklarını gidermeye çalışırlar. Ankara da bulunan İngiltere Konsolosu Gatheral 1876 yılı raporunda, Keskin kazasının 42 köyünde uğranılan kayıplarla yapılan yardım hakkında şu bilgileri verir: Keskin in 42 köyünde 1873 de toplam nüfus kişidir. Bu nüfusun kişisi ölür ve kişi göç eder de bu köylerde bulunan çift öküz 1875 te 427 ye, 1873 deki olan koyun sayısıda ye düşer. Yardım komitesi kişiye okka buğday dağıtır. Köylerde 1875 de kalan nüfus kişidir. Keskin kazasının toplam nüfusu 1873 de kişidir. Yaklaşık kişisi ölür, kişisi göç eder ve kazada kişi kalır. Bölgenin en önemli geçim kaynağı olan ve halen İngiltere ile ticaretin temelini oluşturmakta olan tiftik keçisinin, kıtlıktan ne kadar etkilendiği de Gatheral in raporunda istatistiki olarak yer alır. Bu kuraklıkta Ankara köylerinde nüfusun 1/4nün öldüğünü, mühim bir kısmının hicret ettiğini, Keskin kazasının ve civarının 52 bin nüfusundan 20 bininin telef olduğu, 7 bininin hicret ettiğini o zamandan kalma belgelerden öğrenmiş bulunuyoruz (Hicrî)de Ankara Valisinin İstanbul a çektiği şu telgrafta facianın büyüklüğünü müşahade edebiliriz: Ankara etraf kasaba ve karyelerinden günde kişinin öldüğü, açlıktan kadın ve çocukların tahammül edilmez derecede feryat ettikleri, sokak aralarında düşüp öldükleri, salgın emareleri de görüldüğü bildirilmektedir. 9 Ankara ve ilçelerinde meydana gelen kıtlıklar ve salgın hastalıklar, özellikle gıdasızlıktan hummaya tutulan çok sayıda kişi vefat eder tarihli bir belgede 19

20 Ankara Vilâyeti nde (Ankara, Yozgat, Kırşehir ve Kayseri) yetmiş bine yakın kişinin vefat ettiği anlaşılmaktadır: Abidin Paşa nın valiliği döneminde Ankara ahalisinden telef olana rastlanılmadığı, daha önceki dönemlerde ise kıtlıktan altmış veya yetmiş bin nüfusun telef olduğu 10 bildirilir. Çekirge İstilası 1881 yılının yaz aylarında Ankara Vilayeti korkunç bir çekirge istilasına uğrar. Özellikle Nallıhan, Ayaş, Beypazarı ve Sivrihisar kazalarındaki tarım alanlarını mahveder. Çekirge âfet halinde Ankara köylerini tam bir sene kemirircesine silip süpürür. İnsan gücü ile mücadele bu âfeti önleyemez. Dağlara çıkan insanlar, çekirge yuvalarını imha eder, ölülerini gömer, günlerce mücadele ederler. Bir çok köy halkı Ankara ya hicret eder, âfet geçtikten sonra köylerine geri döner. Rahmetli Şeref Erdoğdu bu çekirge afetini, Muhterem Ademzade Ahmed Bey in hatıra defterinden aynen aldığı hatıra ile şöyle anlatır: 11 Çekirge istilâsı, afatı semaviyeden addolunsa yeridir. Bundan 60 küsur sene evvel (hatıra tarihine göre 75 yıl önce yani 1890 yıllarında) Ankara ya güz mevsiminde uçuşan milyonlarca çekirge gelmiş, öyle ki; bütün Ankara semasını kaplamış güneş görünmez olmuştu. Kış günü yağan kar fırtınası gibi korkunç bir âfet idi. Sokakta yürürken insanın yüzüne gözüne çarpar, evlerin içine girer, oda kapısını açık bulursa oraya girer, kapıdan bacadan kendini atar, mutbah da yemeklerin içine girer, bu hayvanın girmediği köşe bucak kalmamıştı. Hane içinde sebzeye dair ne bulursa yerdi, Geldiği zaman hububata pek zarar vermedi; zira mahsul kaldırılmıştı. Yiyecek bulamadı, fakat kozasını Ankara muhitine gömdü. Bahar gelince kozadan çıkmağa başladı. Kozalar kabuklu fıstık gibi olup, beher kozanın içinde pirinç tanesi gibi tane çekirge tohumu bulunuyordu. Havalar ısınmıya başlayınca pire halinde çıkmağa başladı, Çekirge cansız koza halinde iken, hükümet her mahalle ve her şahsı mükellef tutarak çekirge itlafına başladı. Her mahalle halkı camilerdeki kilim ve sergilerle bir mıntıkaya giderek ellerinde yelpazelerde pire gibi olan bu çekirgeleri toplayıp kaplar içinde Belediyeye teslim ederlerdi. Çekirge toplayımında bulunamıyanlar, dükkânlarda bir metah gibi satılan kozayı satın alarak Belediyeye teslim mecburiyetinde kalmıştı. Bu toplama bir fayda vermedi. Uçma zamanı geldi; etrafta bir şey bırakmadı, yedi bitirdi. Müşahedemi söyliyeyim: Solfasl civarında toplama yapıyorduk, büyük bir sahada yemyeşil ekilmiş tarlayı on dakika içinde simsiyah bir hale getirdi. Çünkü, milyonlarca hayvana ne dayanır. Maddî çare bulunamayınca maneviyata müracaat mecburiyeti hasıl oldu. Yabanabad ın (Kızılcahamam) Şeyhler Karyesinde Ali Dedeli Şeyhler namiyle yad edilen Hazreti Ebubekir veyahut Hazreti Ömer Faruk sülâlesinden bir zatın (Şeyh Ali Semerkandî), kerameti kulundan olan bir çeşmenin suyundan bir miktar su alınıp, çekirge bulunan mahalle götürülürse, 20

21 Mamak eyh li emerkandi rbesi. Çaml dere nkara. suyun arkasından binlerce sığırcık kuşu gelir, çekirgeyi itlaf edermiş diye ötedenberi bir efsane, bir itikat ve itimat vardı. Nihayet ulema ve sülehandan bir heyet bu Şeyhler karyesine gönderildi. Orada bulunan zatlarla birlikte çeşmeden su alındı. Matara gibi kaplarla ve bir heyetle Ankara ya Ak Köprü civarında vasıl olduklarında bütün Ankara halkı ve mektepli çocuklar karşıladı. Şeyhler, Hocalar dua ederek mübarek sudan birer miktar bazı camilerin mihraplarına kondu. Bir kaç gün sonra sığırcık kuşları gelmeğe başladı. Öyle ki; yüzbinlerce kuş Ankara yı istilâ etti. Çekirge sahasını sığırcık kuşu kapladı. Halbuki Şeyhler Köyünde ve çeşmede hiç biri görünmezken bu kuşlar nereden geliyor, kimse buna dair malûmat veremiyor... Bugünkü münevverler buna cevap verirler mi acaba? Hatırımda kaldığına göre, bundan sene önce Rusya nın Kırım ülkesinde çekirge zuhur ediyor. Müslüman Tatarlar, Rus Hükümetine müracaat ederek çekirgenin itlafı için sığırcık kuşunu istiyorlar. Rus Hükümeti bu taleplerini kabul ederek, Osmanlı Hükümetine yazıyor. Şeyhler Köyünde olan bu mübarek sudan alarak bir heyet marifetiyle gönderiliyor. Arkasından kuşlar da Kırım diyarına varıyor. Bu heyet âzasiyle görüştüm, vak ayı dinledim. Gerek 21

22 dahilde, gerek hariçte çekirge imha eden bu kuşlar nereden geliyor? Kim gönderiyor? Niçin başka vakitlerde bu kuşlar gelmiyor? Bu hali benim gibi binlerce insan görmüştür. Bu hal bir kerametse kimin? ve kime aittir? Sihir midir, yoksa tabiî mi? Meçhulümüz olan bir hakikattir. Şeyh Ali Semerkandi ve Sığırcık Suyu Şeyh Ali Semerkandi (k.s), onbeşinci yüzyılda yaşamış ve Hazreti Ömer (r.a) evladından bir velidir. Türbesi Çamlıdere ilçe merkezindedir. Osmanlı tahrir ve vakıf defterlerinde eski adı Kuzviran olan yerleşmede bir zâviye kurmuş, irşad faaliyetlerinde bulunmuştur. Vefatından sonra evlatları Sığırcık Suyu şeyhleri olarak tanınmıştır. Özel vergi muafiyetine sahip olan evlatları dönemin padişahı tarafından verilen fermanlarla şifalı olan bu suyu talep edilen bölgelere naklederler. Zaman içinde Kuzviran köyü Ali Dede Şıhlar adını almış ve Cumhuriyetin ilanından sonra da Çamlıdere olarak değiştirilmiştir. Osmanlı arşiv belgelerinde şifalı Sığırcık suyu nun kullanımı ve nakli hakkında çok sayıda belge bulunmaktadır. Çekirge suyu adıyla da bilinen bu suyun ana kaynağı Karabük ili Eskipazar ilçesi Şıhlar Köyü ndedir. Mamak ilçesine bağlı köylerde Çekirge suyu geleneğinin geçmiş yıllarda yaşatıldığı nakledilmektedir. 12 eyh li emerkandi r k uyu na ait bir erman. 22

23 Mamak ŞİMENDİFER VE ANKARA DEKOVİL HATTI Sultan II. Abdülhamid Han, hakimiyetinde bulunan şehirleri ve İslâm dünyası ile bağlarını güçlendirmek için 1872 yılında İstanbul u Bağdat a bağlayacak büyük bir demiryolu hattının inşaatını başlatır. Bu projenin ilk kısmı olarak 1872 de başlanan Haydarpaşa-İzmit hattı kısa zamanda tamamlanır. Ancak bu hattın daha ileriye götürülmesi işine, devletin içinde bulunduğu malî zorluklar yüzünden 1888 yılına kadar ara verilir. Abdülhamid Han, Almanya dan aldığı malî destekle, 1888 yılında Haydarpaşa-İzmit demiryolu hattını Ankara ya kadar uzatmaya teşebbüs eder. 24 Eylül 1888 tarihli bir irade ile Haydarpaşa-Ankara arasında bir demiryolu yapımı ve işletmesi, silâh satışı sebebiyle Osmanlılar la yakın ilişkiler içinde bulunan Wüttenberglsche Vereinsbank Müdürü Alfred von Kaulla ya verilir. 4 Ekim de 92 kilometrelik mevcut Haydarpaşa-İzmit hattının Ankara ya kadar uzatılmasına dair sözleşme imzalanır. Osmanlı Devleti her kilometre için senede franklık bir garanti verir. 4 Mart 1889 da Anadolu Demiryolları Şirketi (Société du Chemin de fer Ottoman d Anatolie) resmen kurulur. Böylece Bağdat a doğru daha 1872 de yola çıkarılmış olan demiryolu hattı yapımına gecikmeli de olsa tekrar başlanır. Demiryolu projesinin çalışmaları sürerken Ankaralılar, Vilâyete yazdıkları toplu dilekçede, şimendiferin Ankara dan geçmesi için gerekirse demiryolu inşaatında çalışacaklarını bildirirler. Şehirdeki ticareti elinde tutan eşraftan köylerdeki çiftçiye kadar hemen tüm Ankaralının demiryolu konusuna ısrarlı olması, yöneticileri de harekete geçirir. Çiftçinin zahireyi tüccara zamanında teslim edememesi, tüccarınsa malını nakledememesi şehirdeki ticareti olumsuz etkileyince muteberân (şehrin ileri gelenleri), padişaha sunulmak üzere valiye bir dilekçe verir. Bunun üzerine Dahiliye Vekâleti ne bir yazı yazan vali, demiryolunun Ankara için ne kadar önemli olduğunu anlatarak köyleri dolaşırken ahalinin sorgusuz sualsiz şimendifer için çalışmaya hazır olduklarını gözlemlediğini, müstesnalar çıktıktan sonra kişinin şose yolların yapımında olduğu gibi mükellef kaydedilebileceğini, böyle olursa, en işsiz dönem olan Mayıs ayında yirmi gün çalıştırıldıkları 23

24 imendi er in nkara ya geldi i g n d zenlenen törenden. er et i nun azetesi anuni e el en enbe sene ral k. aye i mu ak yet ye i azreti adi hiyede ameliy t hit m bulan nkara hatt keb rinde ehri mezk re ilk kat r n suret us li ibaresi yazmaktad r. 24

25 Mamak nkara stasy n binalar. ksel r i i nden takdirde üç yılda, Ankara daki demiryolu hattının bitirilebileceğini, zaten hat boyunca tünel açmayı gerektirecek dağ ve engel olmadığını, travers olarak kullanılacak ağaçlarınsa en azından yarısının vilâyet ormanlarından kesilerek naklinin yapılabileceğini belirtir. Eskişehir-Ankara demiryolu hattı 1892 yılında tamamlanır. Şimendifer (tren), Ankara ya ilk defa geleceği için şehirde heyecanlı bekleyiş başlar. Ankara Valisi Abidin Paşa, şimendifer gelmeden önce şehirde bulunan evlerin dış cephelerini beyaza boyatır. Ankara Hükümet konağı tamir edilir, istasyonu şehire bağlayan caddeler açılır. Abidin Paşa, şimendiferin Ankara ya gelişinde büyük bir tören hazırlar. Mülki erkan ve ahali Ankara Garı nda toplanır. Şimendiferin Ankara Garı na gelişi Ankaralılar tarafından sevinçle karşılanır. Dekovil Hattı Şimendifer in Ankara ya gelmesinden sonra doğu istikametine Hatip Çayı vadisi boyunca Dekovil Hattı döşenmesine başlanır. Dekovil hattı, ray aralığı 60 cm. veya daha az olan dar hatlı demir yoludur. Lokomotifleri buhar, hayvan veya insan gücüyle çalışır. 25

26 nkara ek il hatt alahan istasy nuna y k getiren ker anlar. Ankara Dekovil hattı; Ankara Tren Gar ından başlayarak Cebeci, Demirlibahçe, Saimekadın, Mamak, Üregil, Kayaş, Lalahan ve Asiyozgat (Elmadağ) ından Irmak ve Kızılırmak üzerinden geçerek Yahşihan a, buradan da Ankara nın 127 kilometre doğusunda bulunan İzzettin Köyü ne kadar gider. Dekovil hattına kervanlar veya katırlarla getirilen yükler, burada katara yüklenir ve Ankara Garı na getirilir. Türk mühendis ve ustalarca sürdürülen Ankara-Sivas demir yoluyla ilgili 18 Ağustos 1919 tarihli bir raporda; demir yolunun 1919 Nisanından itibaren askeriyeden Nafıa Nezareti ne devredildiğini, Nezaretin bu tarihten sonra yapım çalışmalarını da üstlenerek bu hatta bir işletme müdürü atadığı, Hicaz ve Turgutlu demiryollarından yeteri kadar görevli ve makinisti Ankara ya yolladığı, 1919 Mayıs ayı başlarından itibaren Ankara-Kızılırmak arasında düzenli üç tren seferinin yapılmaya başlandığı, Kızılırmak tan itibaren Yahşihan a kadar yolun uzatılması çalışmalarının devam ettiği belirtilir. 13 Cumhuriyetin ilanından sonra Cebeci, Kayaş ve Lalahan tren istasyon binaları yapılır. Daha sonraki yıllarda banliyo trenlerinin çalışmasıyla Demirlibahçe, Saimekadın, Mamak, Bağderesi, Üregil, Köstence banliyo durakları inşa edilir

27 Mamak nkara ek il hatt in aat nda çal an köyl kad nlar m z e nkara z l rmak aras nda bir dek il istasy nu ers neli. 27

28 aya stasy nu e nkara z l rmak aras nda bir dek il istasy nunda alahan labilir askeri malzeme nakli. 28

29 Mamak HANIM PINARI VE ANKARA VALİSİ ABİDİN PAŞA Ankara şehrinin içme suyu antik çağlardan itibaren Elmadağı yamaçlarında, Kıbrıs ve Kusunlar köyleri hudutları dahilinde bulunan su kaynaklarından karşılanmıştır. Roma ve Selçuklu su yolları, Osmanlı döneminde İshak Paşa su yolu, Karaca Bey su yolu ve Hasan Paşa su yolu Elmadağı suları adıyla anılmıştır. Elmadağı suları şehir merkezine taş boru ve künklerle aktarılmış, zaman içinde bu su yollarının bir kısmı tamamen harap olmuş, bir kısmı da yenilenmiştir. Ankara merkez ve taşrası, ondokuzuncu asrın ikinci yarısında kıtlık ve doğal felaketlere maruz kalmış, bu afetlerde çok sayıda insan hayatını kaybetmiş ve hayvan telef olmuştur. Yaşanan bu afetlere, bitmeyen savaşlarda cephelerde şehit olanları da katarsak, Ankara nın kederli yıllarında erkek nüfus azalır, tarım alanları, bağlar ve bahçeler, evler ve diğer binalar harap olmaya başlar. 7 Temmuz 1886 tarihinde Ankara Valiliği ne tayin olan Abidin Paşa, Ankara nın yeniden imarı için çalışmalara başlar. Abidin Paşa Arnavutluk un ileri gelen aileleri arasında yer alan Ahmet Dino nun ve Saliha Hanım ın oğlu olan Abidin Paşa, 11 Nisan 1843 tarihinde Preveze şehrinde dünyaya gelir. Babası Ahmet Dino nun devlet hizmetine girdiği, evvel-i ûlâ derecesini aldığı, Konya ya sürgün edildiği ve orada vefat ettiği (15 Ağustos 1849), emlak, çiftlik ve gemi sahibi olduğu bilinmektedir. ) Abidin Paşa, çocuk yaşta iken yetim kalmış, Arnavutluk ta Çapar soyundan olan annesi tarafından büyütülerek okutulmuştur. Yedi yaşında iken Türkçe ve Rumca okumaya başlayarak özel dersler alır. Bu arada Preveze Camii hocası Osman Efendi den Arapça ve Farsça öğrenir. Ayrıca Yunanca ve Fransızca dil eğitimi alır. Abidin Paşa dönemine göre çok iyi bir eğitim almakla kalmamış, ekonomi, politika, uluslararası hukuk, felsefe alanında eski yeni birçok eseri de okur. Gaze- 29

30 bidin a a ö k. nkara. telerde yazılar yazar ve şiirleri yayınlanır. Osmanlı borçları ve borsa gibi konularda kaleme aldığı yazıları Maarif Nezareti nin 5 Haziran 1874 tarihli izniyle kitap olarak basılır. Abidin Paşa, memleketinde iyi bir öğretim görüp kendisini yetiştirdikten sonra 20 yaşında iken İstanbul a gelir (1863). Arnavut olanların tercihan Saray muhafazasında görevlendirilmeleri uygulaması doğrultusunda 14 Şubat 1864 da silahşor olarak devlet hizmetine girer. Silahşorluğun kaldırılmasıyla bir süre işsiz kalmışsa da Mutasarrıf Muavinliği ne getirilir ve Preveze Merkez Kaymakamlığı na atanır. Daha sonra Narda Kaymakamlığı, ardından Aydın Vilâyeti maiyetine memur olarak İzmir e gönderilir. Abidin Paşa, İzmir Nizamiye Mahkemesi İkinci Reisliği ne getirilir ve terfi ettirilerek Sofya Mutasarrıflığı na atanır ve göreve başlamamış iken Hersek te çıkan olaylar üzerine Tekfurdağ Mutasarrıflığı na atanır (7 Temmuz 1872). Bu görevde taltif edilerek Varna Mutasarrıflığı na ve 24 Aralık 1873 tarihinde de Rütbe-i ûla sınıf-ı sânisi derecesi ve on bin kuruş aylıkla Galata Borsası Komisyonluğu na atanır. Altı yıl süren bu görevi sırasında 9 Ekim 1876 tarihinde II. Abdülhamid Han tarafından Kânûn-i Esâsi Komisyonu üyeliğine getirilir. Bu görevini yürütürken çok sayıda komisyonda görev alır. Ayrıca Yunanistan la olan sınır anlaşmazlığının giderilmesi için Ahmed Muhtar Paşa ile birlikte görev alır. Abidin 30

31 Mamak bidin a a ö k yak n nda talim gören subay adaylar. Paşa, 21 Haziran 1879 tarihinde Diyarbakır Vilayeti Mamûretü l-aziz Komiserliği ilavesiyle Diyarbakır, Mamûretü l-aziz, Sivas Komiserliği ne ardından bu görevi baki olmak üzere Rumeli Beylerbeyi pâyesi verilerek 28 Ağustos 1879 tarihinde Sivas Valisi olur ve daha sonra Selanik Valiliği ne atanır. Bu görevde iken İstanbul a çağrılarak 8 Haziran 1880 günü vezir rütbesi verilerek Kadri Paşa Hükümeti nde Hariciye Nazırı olur. Bu görevde üç ay kaldıktan sonra hükümetin istifa etmesi üzerine ayrılır. 23 Ocak 1881 tarihinde Adana Valiliği ne atanır ve 30 Eylül 1885 te Sivas Valiliği ne getirilir. Sivas ta bu defa on ay kaldıktan sonra 7 Temmuz 1886 tarihinde Ankara Valiliği ne tayin olur. Ankara Valiliği nde yedi yıl yedi ay kaldıktan sonra Cezayir-i Bahri Sefid (Akdeniz Adaları) Valiliği ne atanarak Rodos a gider. Bu görevde iken İstanbul a çağrılır ve Yıldız Sarayı nda Yemen Islahatı görüşmelerine katılır. Bu toplantılardan birinde geçirdiği kalp krizi sonucunda 9 Mayıs 1906 (15 Rebiü l-evvel 1334) tarihinde vefat eder. Sultan II. Abdülhamid in önerisi ve uygun bulması ile Fatih Sultan Mehmed in türbesi yakınına defnedilir. Arapça, Farsça, Arnavutça, Fransızca ve Yunanca bilen Âbidin Paşa nın en önemli eseri Tercüme ve Şerh-i Mesnevî-i Şerîf dir. Âbidin Paşa nın şöhretini borçlu olduğu bu eser, Mevlânâ nın Mesnevî sinin tercümesi ve ilk cildinin şerhidir. Mesnevî tercümeleri arasında önemli bir yeri olan eser altı cilttir. Tercüme ve 31

32 lmada uyu ak kayd si il kayd. 32

33 Mamak Şerh-i Kasîde-i Bürde isimli eseri ise İmam Bûsîrî nin meşhur kasidesinin tercüme ve şerhidir. Âbidin Paşa Âlem-i İslâmiyyet Müdâfaa adıyla neşredilen kırk sayfalık bu küçük eser, Mısır da bir papaz tarafından neşredilen bir risâleye reddiyedir. Ayrıca Meâlî-i İslâm isimli bir eseri vardır. İslâmiyet in üstünlüklerini anlatan bu kitap, hikmet başlıklı küçük pasajlardan meydana gelmiştir. 14 Abidin Paşa nın adı Mamak ilçesinde bir mahalleye verilmiş, ancak Abidin Paşa Köşkü ise Çankaya ilçesi hudutları dahilinde kalmıştır. Bu köşk Milli Mücadele yıllarında Cebeci Zabitan Talimgâh Merkezi olarak kullanılmıştır. Eymir Gölü Suyu Abidin Paşa nın valiliğinin hemen öncesinde ve ilk yıllarında Ankara da büyük kuraklık hüküm sürer. Değirmenlere su verilmediği için un temininde zorluklar baş gösterir. Göreve başladıktan kısa bir süre sonra girişimlerde bulunan Abidin Paşa, 1887 yılı Nisan ayı başlarında Eymir Gölü nden kanallarla şehre su aktarılmasını sağlar. Bu durum büyük sevinçle karşılanır ve Ankara Vilayet Gazetesi nde Eymir Gölü nün Şehre İcrası başlığı altında önemli bilgilere ve teşekkürlere yer verilir. Valinin göreve başlamasından 7-8 ay kadar zaman geçmeden bu işi başarması büyük takdir görür ve Ankara Belediye Heyeti, Ankaralılar adına kendisine teşekkür yazısı gönderir. Ayrıca hükümet merkezinden de Abidin Paşa ya tebrik telgrafları çekilir. Eymir Gölü nden şehre su verilmesiyle değirmenler yeniden faaliyete geçer, yüz bin dönüm arazi suya kavuşur. 15 Elmadağı Suları Vakfı Kusunlar ve Kıbrıs köyleri kaynaklarından beslenen Elmadağı suları Ankara şehrinin su ihtiyacını karşılar. Sultan II. Abdülhamid Han ın iradesiyle ve özel bütçesinden karşıladığı parayla, Ankara Valisi Abidin Paşa nın gayretiyle, 1890 yılında Elmadağı su yollarının onarımı yapılır. Suyun dağıtımı için Ankara Kalesi Hisar kapı yakınında ve Esb bazârı (Atpazarı) nda büyük maksim yaptırılarak, şehre dağıtımı yapılır. Elmadağı Su Komisyonu nun 9 Rebiu l-evvel 1308/23 Ekim 1890 tarihli kararıyla da Elmadağı sularının bakım, onarım ve dağımı için Serattar (Attarbaşı) zade Ali Efendi nazır tayin edilir. Su nazırının (Attarbaşızade Ali Efendi) denetiminde merkez maksimden şehirde bulunan 32 çeşmeye su dağıtımı yapılır. Özel hanelerden, hamamlardan ve şahısların yaptırdığı çeşmelerden vakıf su parası tahsil eder. Karacabey Hamamı nın Elmadağı ndan gelen su yolları tamamen harap olduğu için yılda beşbin kuruş vererek bu şebeken suyunu alır. Serattarzâde (Attarbaşızâde) Ali Efendi, şehir merkezinde bulunan ve yeni yaptırdığı yirmi bir dükkan ve bir kahvehaneyi, Elmadağı sularının bakımı, onarımı ve dağtım işleri için vakfeder. Bu vakfı 26 Zilkade 1315 (18 Nisan 1898) tarihli vakfiye ile tescil edilir. Vakfiyede Nakibü l-eşraf Hacızade Ahmed Tevfik Efendi ibni İshak, Düyun-ı Umumiye Nazırı Mehmed Asım Bey ibni Hüseyin Efendi, Kütükçüzade Hacı Rıfat Efendi, Maarif muhasebecisi Said Efendi ibni Ahmed Hanif 33

34 Efendi, Hafız Sadık Efendi ibni Ömer, Mehmed Efendi ibni Ali, Mahkeme Başkatibi Ahmed Bey ibni Mahmud Efendi, Müderris el-hac Atıf Efendi ibni Mehmed Efendi şahitler arasında zikredilir. Hanımpınarı Suyu Abidin Paşa, Elmadağı su yolunun toprak künklerini değiştirerek, Üregil Hanımpınarı ndan demir borularla yeniden şehre su getirilmesi için çalışmalar başlatır. Hanımpınarı suyunun şehre demir borularla getirilmesi Ankara Vilâyeti Meclis-i İdâresi ve Ankara Belediyesi müşterek bir karar alarak Sadâret-i Uzmâ ya (Sadrazam a) başvuru yaparlar. 31 Kânunuevvel sene [1]307 (12 Ocak 1892) târîh ve 41 numaralı mazbatanın sûreti şöyledir: 16 Merkez-i vilâyet olan Ankara kasabası kısmen mürtefi bir tepe ve kısmen dahi sath-ı mâil ile ovaya müntehî bir mevki üzerinde te sis olunmuş kavs-i tûlânî şeklinde bir belde olup bu beldenin mürtefi mahallinde bulunan ahâlînin def -i ihtiyâcı için hiçbir suları olmadığı cihetle eyyâm-ı sayfiye ve şitâiyyede azîm müşkilâtla memleketin tâ aşağısına kadar inib ihtiyâclarına kâfi sularını almakda idiler. Bu hâl-i zaruret-iştimâl vâsıl-ı sem -i şehriyâr-i deryâ-nevâl olmasına mebnî bir kısmı nâfi a tahsîsâtından ve diğer kısmı iâne akçesinden olmak üzere Elmadağı ta bîr olunan ve irtifâ ı muhâzî bulunan bir mahalden zikr olunan tepeye Elmadağı Suyu nâmıyla ma rûf mâ-i lezîzin icrâsına irâde-i merhamet-âde-i cenâb-ı pâdişâhî şeref-müte allik buyurulması ile bermûceb-i emr u fermân-ı hümâyûn Elmadağı Suyu kasabanın zikr olunan mürtefi mahalline Nâfi a Nezâret-i Celîlesince mübâya a ve irsâl olunan demir borular vâsıtasıyla icrâ ve bu yüzden dahi binlerce ahâlînin kulübü ihyâ ve bir kat daha da avât-ı hayriye-i cenâb-ı zıllullahi îfâ olunmuşdu. Mezkûr su sâlifü l-arz mürtefi mahal ile yakınlarına kifayet edebilirse de memleketin her cihetini idâreye kâfi olmadığından mine l-kadîm memleketin aşağı cihetinde cârî olan suyun devâm-ı cereyânına ihtiyâc-ı azîm ber-kemâl bulunmuşdur. Lâkin bu mâ-i kadîmin mecrâsı esâsen kâr-ı kadîm olarak toprak künklerden teşkîl edilmiş ve birçok masraflar ile inşâ olunmuş olan kârgîr terâzilerden geçirilmiş ise de şimdiye kadar mezkûr künkler hemen kâmilen değiştirilecek derecede bulunmuş ve terazileri dahi bu nisbetde harâb olmuş olmasına mebnî kadîmen cârî olan su ekser evkâtda mecrâsından inhirâfla etrâfa dağılıp memleketin suyu kesilmektedir. Eğerçi ahâlînin iktidâr ve servetine halel gelmezden evvel iâneten yedi sekiz bin lira sarfıyla mezkûr su yolunun hâl-i kadîmi üzere ta mîrâtı icrâ edilmiş ise de birkaç sene devâm etmiş ve bu sırada dahi bazen biraz ta mîr ile birkaç günler bir mikdâr su cereyân ettirilebilmekde ise de yolların fevkalâde bozukluğu hasebiyle mâ-i aslînin onda biri ancak dâhil-i şehre girebilip bu mikdâr suyun cereyânı dahi bi z-zarûre mecra derûnuna gübreler ilkâ olunarak künklerin açık mahalleri kapatılmak sûretiyle kâbil olmakda ve bu da beş on günden ziyâde devâm etmemekde olduğundan dolayı ve mukaddemâ muhâcirîn iskânıyla şehrin nüfûsu tekessür ettiği gibi ân beân tezâyüd eylemekde bulunduğundan su husûsunca ahâlî ihtiyâcât-ı dâime tahtın- 34

35 Mamak regil an m nar ndan nkara ya getirile ek kaynak sular n n ba lama töreni. er et i nun ubat say s. da bulunmakdadır. Su yolu esasen münâsebetsiz mahallerden mürûr ettirilmesi ve mecrâsının dahi ber-vech-i ma rûz intizâmsızlığı hasebiyle bi z-zarûre gübreler atılmasından ve yollarda bir takım müte affin şeyler karışmasından dolayı suda ufunet hâsıl eylemekde ve bu sûret sıhhat-i umûmiyyeyi muhill bir hâl göstermekden başka salâhiyet-i istimâliyyeyi dahi ihlâl eylemekde bulunmuşdur. Mezkûr suya mevâdd-ı hâriciye karışmasından dolayı istimâle sâlih olamaması ihtiyâcı teşdîd etmesiyle berâber hâsıl eylediği ufunet hasebiyle havayı ihlâl ve eşedd-i ihtiyâc hasebiyle isti mâl edenleri dahi tifüs ve emsâli emrâz-ı mühlike-i sâriyyeye dûçâr eylemesi nazar-ı dikkate alınacak mevâddan olmasına mebnî ahvâl-i ma rûzanın devâmı caiz olamayacağı gibi şimendifer münasebetiyle şehrimize kesretle vürûd etmekde olan ecnebilere karşı yakışıksız bir sûret göstermekdedir. İşbu suyun tanzîmi demir borular ferşînden başka bir sûretle kabil olamayıp bu da iki yüz yetmiş bir bin guruş masârıfla vücûda gelebileceği anlaşılmış ise de Ankara ahâlîsi müte addid kahtlar ile musâb ve ma zûr olmuş olmasından dolayı bu mikdâr akçeyi iâneten i tâya gayr-ı mütehammil bulunmuşlardır. Leffen huzur-ı sâmî-i cenâb-ı Sadâret-penâhîlerine takdîm kılınan keşif varakasında gösterildiği üzere masârıf-ı mezkûrenin yetmiş iki bin iki yüz altmış dört guruş ameliyât-ı hafriye olup bu mikdâr masrafı ahâlî mâlen ve bedenen der-uhde edebilecek iseler de demir boru ve müteferri âtı bedeli olarak 35

36 keşf olunan yüz yirmi yedi bin dokuz yüz yetmiş beş guruşla Ankara ya kadar masârıf-ı nakliyesi bulunan yetmiş bir bin yüz doksan yedi guruşu îfâya iktidârları kat an müsâ id olmadığı cihetle bu bâbda dahi âtıfet-i seniyye-i cenâb-ı pâdişâhîye arz ve ihtiyâca mecbûr bulduklarından nezd-i sâmî-i cenâb-ı Sadâret-penâhîlerinde de menâfi ve bank şubelerinin teşkîlinden evvel a şârın süb ve rub undan olarak yine iâneten ahâlî ile vücûda gelip Ankara Mâl Sandığı nın elyevm borçlu olduğu üç yüz otuz yedi bin üç yüz doksan yedi guruşdan mezkûr demir borular bedeli ile masârıf-ı nakliyesi olan ( ) guruşun tesviyesine ve mezkûr boruların yine Nâfia Nezâret-i Celîlesince mübâya asına müsâ ade-i merhamet-mu tâde-i cenâb-ı vekâlet-penâhîlerinin bî-dirîğ buyurulması kemâl-i ehemmiyetle istirhâm olunur. Ol bâbda ve kâtıbe-i ahvâlde emr u fermân hazret-i men lehü l-emrindir. (12 Ocak 1892). Bâbıâlî Dâire-i Sadâret Âmedî-i Dîvân-ı Hümâyûn Devletlü efendim hazretleri Ankara Kasabasına cârî olup yolları harâb olmuş olan Elmadağı ndaki suyun memleketin her tarafına isâlesi için demir borular ferşi zımnında sarfı lâzım gelen akçenin sûret-i tesviyesi hakkında Şûrâ-yı Devlet Dâhiliye Dâiresi nden kaleme alınan mazbata Meclis-i Mahsûs-ı Vükelâ da lede l-kırâe ol bâbda cereyân eden müzâkereyi hâvî tanzîm olunan mazbata melfûflarıyla arz u takdîm kılınmış olmağla mündericâtı hakkında her ne vechile emr u fermân-ı hümâyûn-ı cenâb-ı pâdişâhî şeref-müte allik buyurulur ise mantûk-ı münîfi infâz edileceği beyânıyla tezkire-i senâverî terkîm olundu, efendim. Fî 30 Zilhicce sene [1]309, fî 12 Temmuz sene [1]308 (24 Temmuz 1892). Sadrıa zam ve Yâver-i ekrem Cevad Ma rûz-ı çâker-i kemîneleridir ki Resîde-i dest-i ta zîm olup melfûfâtıyla manzûr-ı âlî buyurulan işbu tezkire-i sâmiye-i Sadâret-penâhîleri üzerine mûcebince irâde-i seniyye-i cenâb-ı pâdişâhî şeref-müte allik buyurulmuş olmağla ol bâbda emr u fermân hazret-i veliyyü l-emrindir. Fî 30 Zilhicce sene [1]309, fî 12 Temmuz sene [1]308 (24 Temmuz 1892). Ser-kâtib-i hazret-i şehriyârî Süreyya Bâbıâlî Dâire-i Sadâret Âmedî-i Dîvân-ı Hümâyûn 796 Devletlü efendim hazretleri Dâhiliye Nezâret-i Celîlesi nden bi l-vürûd Şûrâ-yı Devlet e havâle olunan tezkire üzerine Tanzîmat Dâiresi nden kaleme alınan ve leffen arz u takdîm kılınan mazbatada Hanımpınarı ndan Ankara kasabasına isâle olunacak suya muktezî levâzım-ı inşâiyeden olup şimendiferle meccanen nakli irâde-i seniyye-i cenâb-ı 36

37 Mamak an m nar uyu nun demir b rularla ehre getirili inde t azar nda ya lan merasimden. pâdişâhî iktizâ-yı âlîsinden bulunan ve Avrupa ya sipariş olunarak gelmek üzere olan boruların emsâli misillü bilâ-resm gümrükden imrârı husûsunun Rüsûmât Emanet-i Celîlesi ne iş ârı ve cânib-i vilâyete ma lûmât i tâsının nezâret-i müşârun-ileyhâya havâlesi lüzûmu gösterilmiş olmağla ol bâbda her ne vechile emr u fermân-ı hümâyûn-ı hazret-i hilâfet-penâhî şeref-sünûh ve sudûr buyurulur ise mantûk-ı âlîsi infâz olunacağı beyânıyla tezkire-i senâverî terkîm kılındı efendim. Fî 14 Rebîulevvel sene [1]321, fî 28 Mayıs sene [1]319 (10 Haziran 1903). Sadrıa zam Ferid Ma rûz-ı çâker-i kemîneleridir ki Resîde-i dest-i ta zîm olup melfûfuyla manzûr-ı âlî buyurulan işbu tezkire-i sâmiye-i Sadâret-penâhîleri üzerine mûcebince irâde-i seniyye-i cenâb-ı hilâfet-penâhî şeref-müte allik buyurulmuş olmağla ol bâbda emr u fermân hazret-i veliyyü l-emrindir. Fî 30 Rebîulevvel sene [1]321 ve fî 13 Haziran sene [1]319 (26 Haziran 1903). Ser-kâtib-i hazret-i şehriyârî Tahsin 1903 yılında Sultan II. Abdülhamid Han ın emri ve Vali Abidin Paşa nın gayretleriyle, Avrupa dan satın alınan demir borular trenle Ankara ya getirilir. Bu bo- 37

38 rulardan gümrük vergisi ve nakliye ücreti alınmaz. 10 Temmuz 1893 günü Üregil Hanımpınarı mevkiinde Ankara da bulunan devlet ricali, şehrin ileri gelenleri ve ahalinin katılmasıyla bir tören düzenlenir. Ankara Müftüsü dua ettikten sonra, belediyece getirilen kurbanlar kesilir ve ardından kadife ile sarılmış olan kazma ile Abidin Paşa çalışmaları başlatır. Memleket Muzikası Marş-i Âli-yi Hâmidi yi ardından başka müzikler çalarak kutlamalar yapılır. Yaklaşık on beş kilometrelik su yolu demir borularla şehre getirilir. H. 1309/M senesi Ankara Vilâyeti Sâlnâmesi nde Ankara şehir suları hakkında şu bilgi verilir: 17 Şehrin meyveleri nasıl hoşgüvâr ise suları dahi gâyet lezîz ve halâvetbâr olub ez-cümle Ulucak, Öksüzce ve Cebece [Cebeci] suları lezzet ve sâfiyetce birinci derecededirler. Sâye-i inâyet-vâye-i cenâb-ı pâdişâhîde vâli-i vilâyet devletlü Abidin Paşa hazretlerinin himemât-ı mahsûsâ-i umrân-ı perverîleri cümle-i âsârından olarak geçen sene teymur (demir) borılarla Elmadağı ndan celb ve şehrin en mürtefi mahalli olan Atpazarı na icrâ idilen 150 masuralık mâ-i lezîz Ankara şehrini ihyâ itmişdir. Bu sudan mezkûr Atpazarı nda nâm-ı nâmî-i cenâb-ı şehinşâhiye nisbetle şeref-yâb olmak üzere oniki lüleli som kargîr bir çeşme binâ idildiği gibi masârıfı vâli-i müşârün-ileyh hazretleri tarafından tesviye idilerek biri Nakşîbendi nâm mahalde ve Medrese-i Hamidiye pîş-gâhında diğeri Hisarönü nde somâki mermerden iki çeşme ve Hacı Bayram-ı Veli kuddisesirruhü l-esâmi hazretlerinin dergâh-ı füyûzât-ı iktinâhı harîminde mermerden bir havz inşâ idilmişdir. Bunlardan başka şehrin cihât-ı muhtelifesinde mu tad ve muntazam çeşmeler inşâsıyla memleketin bu yüzden olan noksanı ikmâl ve Ankara ahâlisi umûmen seyrâb-ı zülâl idilmişdir. Abidin Paşa tarafından Sultan Abdülhamid Han adına Atpazarı nda yaptırılan çeşme ve yaptırdığı diğer çeşmelerden hiçbirisi günümüze ulaşmamıştır. Bazılarının kitabeleri Ankara Etnografya Müzesi ndedir. 38

39 Mamak 1916 ANKARA ŞEHİR YANGINI Milli Mücadele yılları öncesinde Ankara şehir merkezinde Hisarönü ve Hisaraltı olarak bilinen mahallede, genellikle zengin Gayr-i müslim aileler oturur. Avrupai tarzda yapılmış köşk ve konakları ile Ankara nın en modern semtleridir. Bu semtte oturanların ihtiyaçlarını karşılayacak türde dükkanlar da bulunur. Doğusu İçkale surları, batısı Balıkpazarı caddesi, kuzeyi Tabakhane (Bendderesi) mahallesi, güneyi ise Uzunçarşı ve Mahmutpaşa Bedesteni ile çevrilidir. Ankaralı iş adamı Vehbi Koç, Hisarönü semtini şöyle anlatır: Ankara nın bütün ticareti Ermeni, Rum ve Musevilerin elindeydi. Müslüman Türkler ülkenin sahibi olmakla birlikte, çoğunlukla bu üç zümrenin emrinde çalışan, basit hayat süren kimselerdi. En güzel binalar, en güzel mağazalar, en güzel yazlıklar gayrimüslimlerindi. Bunlar, Pazar günleri tertemiz giyinirler, gezerler, iyi yer içer ve eğlenirlerdi. İlkbahar ve sonbaharda Pazar günleri Ankara nın büyük caddeleri, güzel elbiseler giyerek piyasa yapan Hıristiyan ve Musevi aileleri ile dolup taşardı. Şehre girdiğiniz zaman Hıristiyan mahallesini aramak gerekmezdi. Hisarönü denilen semtin güzel görünüşlü binalarının hemen tümünde Hıristiyanlar otururdu yılının Eylül ayında sebebi tam bilinmeyen büyük bir yangın çıkar. Hisarönü nde başlayan bu yangın üç gün üç gece devam eder. Hisarönü mahallesi, Uzunçarşı (Çıkırıkçılar Yokuşu), Yeğenbey Camii, Bedesten, Saraçlar Çarşısı ve Atpazarı nda bulunan bazı hanlar tamamen yanar. Refik Halit Karay, çıkan bu büyük yangına tanıklık etmiş ve şöyle anlatır: İki gece, iki gün süren bu yangını anlatmak isterim: Durgun bir gecenin altında alev diliyle karanlık göğü yalamak isteyen, fakat erişemeyen o miskin, kudretsiz yangın başlangıcına benim gibi galiba kimse de ehemmiyet vermemişti. Tekrar dalar gibi olmuştum, seslerin fazlalaşması merakımı uyandırdı; etrafıma yeniden bakmak üzere yatağımdan doğrulur doğrulmaz uğursuz bir ışığın, uzakta çehremi korkunç bir kızıllıkla aydınlattığını duydum. Tutuşan evin bağrından havaya coşkun bir fıskiye kuvvetiyle ateş ve kıvılcım fışkırıyor, 39

40 Ankara nın siyah böğründe bu yangın kan yerine alev ve pıhtı yerine tutuşmuş yongalar saçan efsanevî bir dev yarasına benziyordu. Sanki bu kara dev ıstırabından kıvranıyor ve nefesleri etrafa büklüm büklüm, halka halka, duman halinde yayılıyordu; tüyler ürpertici bir hışıltı da güya göğsünün içinden çıkıyordu. - Bereket ki rüzgâr yok... dedim. (...) Yangının esrarengiz bir sirayeti vardı. Giyindim, seyrine koştum. Ben oraya varıncaya kadar sekiz, on ev çoktan kızıl birer kül yığını kesilmişti. Bir saate varmadan ateş dört, beş kola ayrılmış, hattâ perendeler atarak damdan dama sıçramaya, mesafeler aşmaya, harikalar göstermeye başlamıştı. Hattâ rüzgâr yoktu. Fakat bir damla su da yoktu. Ateş arttıkça havada mevzii bir rüzgâr hâsıl oldu; tahta parçaları yerlerinden koparak mancınıkla atılmış gibi vızlayarak gökte bir mitralyöz harbi yapıyordu. Sabah olurken yangın sade birçok kola değil, birçok mahalleye de ayrılmıştı. Derken sedyeler, yani yaralılar ve yanıklar da meydancıklara doldu. Eşya nakline darlıktan dolayı imkân yoktu; insanların güç geçtiği sokaklar, mesela bir piyano veya kanape ile tıkanıveriyordu. Civardan getirilen amele taburları birkaç saat faaliyetten sonra tabıtuvandan kesildi. Artık yangını söndürmeye kimse çalışmıyordu. Hattâ eşya kurtarmaya çalışanlar da azalmıştı. Halk canını veya çoluk çocuğunu kurtarabilmekten başka bir şey düşünmeyecek hale gelmişti. Ben mütemadiyen geziyor, en tehlikeli yerlerde seyrime devam ediyordum. Bizim mahalle kurtulacağa benziyordu. Bir meydanlığa rastgeldim; Ankara Ermenilerinin zenginliğine delil olarak orada muvakkat bir âbide kurulmuştu: Yangından kaçırılan yüz kadar piyanonun sıra sıra dizildiğini gördüm; üstlerine seçme, pahalı halılar serilmişti. Birden, kocaman bir yanık kütük geldi, aralarına düştü; söndürmeye koşacak adam yoktu; o kütük bir kundak gibi çeyrek saate kalmadı, piyanoları tutuşturdu. Hem nasıl tutuşturmak? Gaz dökmüş, benzin serpmiş gibi... Tellerinden binbir nağme çıkarak o kupkuru, cilalı sandıkların yanışı çok acayip olmuştu. İnsan gibi inleye inleye, telleri ateş gibi kızararak, bembeyaz dişleri sıcaktan etrafa pıtır pıtır serpilerek ne feci ve ne tuhaf yanıyorlardı... Yangına civar mahallelerdeki evler artık herkesin girmek hakkı olan umumî mahallere dönmüştü. Kapılar açıktı; eşyanın çoğu yerli yerinde duruyor ve halk içeriye dalarak ahalisi kaçmış olan bu meskenleri istediği gibi geziyor ve içinden istediğini alıyordu. Yolda saçları dağınık, gözleri ürkmüş ve güzellikleri artmış genç kızlara rastgeliyordum; ellerinde yangından kurtardıkları eşya vardı: Lavanta şişeleri, pudra kutuları, kurdele ve dantel parçaları, kadife muhafazalar... Çocuklarını kaybeden anaların ise haddi hesabı yoktu. Evet, kıyamet o gün Ankara da kopmuştu ve mahşer yeri bugün orası idi. Bir an geldi ki dehşet beni de sardı. Alev dalgalarının hışıltısı, kıvılcım yağmurunun şakırtısı ve duman bulutlarının ağırlığı altında şaşaladım, kaldım. Artık kendi evime çıkacak yolları bulamaz hale gelmiştim; daha doğrusu sokaklar öyle değişivermiş, tanınmaz bir şekil almıştı ki soğukkanlılığıma sahip de olsam, gene kolayca onları birbirinden ayırd edemezdim. 40

41 Mamak Ateşten ırmağın feyezan halindeki korkunç iniltisi kulaklarımı tıkamış, yer yer göçen evlerden fışkıran kızıl köpükler gözlerimi yakmıştı. Sağa, sola koşuyordum. Önüme birisi çıktı: - Ne arıyorsunuz buralarda, dedi, ateş sizin eve yaklaştı! Önüme düşen bu adamın arkasından çoluk çocuk üzerinden atlaya atlaya, tutuşmuş kütükleri çiğneyerek, alevli rüzgârdan çehrem kavrula kavrula, çılgın gibi gidiyordum. Nihayet evi bulduk. Bir çeyreğe kadar eşyamızı toplayıp çıkmazsak canımızı kurtarmaktan başka yapacak bir şey kalmıyordu. Fakat, haydi diyelim ki eşyayı hazırladık, nasıl nakledecektik? Ve daha mühimi var: Nereye taşınacaktık? İşte burada ahbaplar imdadıma yetişti. Ankara da yeni tanıştığım bir asker doktor kendiliğinden bana dört neferle bir yük arabası göndermişti; beş dakikada denkler hazır oldu. Zaten askerden olmayanlar için ne araba kiralamak, ne hamal tutmak, ne de yol açmak kabildi. Ancak asker kuvvetiyle bir mahalden bir mahalle taşınmak mümkün oluyordu. Bizim araba da bu kudretle, neferler ahaliyi itip kakarak, kendine yol buluyor, kaynaşan bir halkın üzerinden, hattâ bazan üstünden aşıp gidiyordu. Biz kapıdan çıkmıştık, evimiz, hani tanzim edip sakin ve rahatça nice günler geçirdiğimiz terasa yok mu, oradan ateş aldı. Yarım saat sonra Hükümet Konağı nın arka sokaklarından birinde, geniş bir konağın içinde idik. Ankaralı bir arkadaş yangından şimdilik kurtulup kalan evini bize bırakmıştı. Yangın artıyordu. Yeniden gece oldu; Ankara tek parça bir ateş kesildi. Ahali kırlarda, kurtarabildikleri kırık dökük eşya ortasında, yerlerde yatıyor ve açlıktan, susuzluktan kırılıyordu. Bir lokma ekmek, bir avuç su bulmak imkânsız... Telgrafla Eskişehir e haber verilmiş, ekmek, itfaiye istenmişti. Her ikisi de geldi, lâkin ekmekler teşkilatsızlıktan tevzi olunamadı, itfaiye de ateşin dehşeti, genişliği karşısında durakladı. Ben gene Neron un tutuşmuş Romasını dolaşmaya başladım. Manzara hakkında bir fikir vermek için alev dalgası, ateş deryası, cehennem gibi kelimelerin kuvveti olamazdı. Bütün mahlukat ve mevcudatının ateşten yaratılmış olduğu bir dünya cehennemi içinde idik. Halk semenderler gibiydi; alev ve korku ortasında koşuşuyor, şuradan, buradan atlayıp kaçışıyor, gene geliyor, gene gidiyor, pür hareket, bu kızıllıkta yaşıyordu. Yangın Yahudi mahallesini sarınca o telaş son haddini buldu; feryat dünyayı kapladı, heyecan yeri, göğü titretti. Ankara nın en kibar mahalleri, en büyük çarşısı, serveti, refahı çoktan kül kesilmişti. Şimdi de diğer bir semti, bir zengin mahallesi ateş altında idi. Neler görmedim... Saçlarından tutuşmuş kadınlar, yolda doğuran gebeler, cübbeleri alev almış hahamlar ve bütün bu kıyamet yerinde, izbe köşeler bulup sarmaş dolaş olan âşıklar... Ne garibeler vardı. Secdeye kapananlar olduğu gibi sevgililerinin dizlerine tırmananlar ve boynuna kollarını dolayanlar da mevcuttu. Eşya çapulculuğu kadar kadın çapulculuğu da revaçta idi. İlle kıpkızıl saçları ateşin akisleri altında alevden daha kızıl kesilen bir taze Yahudi kızına rastgeldim ki, genç ırkdaşları, üzerine pars gibi bir köşeden atıldılar ve tutun- 41

42 y l yang n ön esi isarön e ebba hane mahalleleri. ca -gözlerimin önünde- bir boş evin loşluğuna attılar. İşvesinden, cilvesinden, bekleyişinden ve istekliliğinden belli ki bu Sara veya Rebeka için için tutuşmuş bir kundak, bir kürek kor, bir külçe beyaz ateşti. Gençlerin tulumbacılıklarına göz yumdum; lüzumlu bulmuştum. İşte bu minval üzere, ölenler, sevişenler, aç kalanlar ve susuzluktan bunalanlar ortasında Ankara yangını iki gün, iki gece devam etti. Nihayet yakacak bir şey bulamadı; söndü. Sıra açlığa, susuzluğa, sefalete, perişanlığa gelmişti. İki aydan beri oturduğum ve terasasında uzaktan yangının çıkışına bir gece evvel aldırmayarak baktığım ev de yanmıştı. Hem nasıl? Beklemediğimiz bir sırada... Ateş, Hisar mahallesine daha çok uzaktaydı; ben yangın seyrinde aşağı sokaklarda dolaşıyordum. Bir aralık duman ve kıvılcım etrafımı sardı; yolumu şaşırdım, sağa sola, rastgele dalıp çıkıyor, girip dönüyordum. Bir tanıdıkla karşılaştım: - Burada ne arıyorsunuz? Sizin ev yanıyor! dedi. Koşuyor, yarı tutuşmuş bir yangın kütüğü gibi uçuyordum. Bir açıklığa rastladım, başımı evimin olduğu 42

43 Mamak y l yang n s nras isarön mahallesi e i ar. yer doğruluğunda kaldırdım: Uzakta, yukarıda terasayı gördüm: Köşesinden kirli tutkal sarılığında bir duman fışkırıyor. Bu dumanın arasına biraz sonra alevden şeritler karıştı, şeritler çoğaldı, yassılaştı, birleşti, şişti, hortumlaştı. Deminki duman artık ateşti; ev tutuşmuştu. Sanki aşağıdaki yangının sıcağını iri pertavsızlarla toplayarak bizim terasaya aksettirmişlerdi, kıvılcımla değil, uzaktaki hararetle yanmıştı. Arşimed in aynalarındaki gibi... Yangının ikinci sabahı Ankara nın dörtte üçü ortadan silinmişti. İlk vardığım gün dağdan bakınca devden ırgatların mamuttan katırlara yığdırdıklarını sandığım enkazı bir Metiftofeles ordusu ateşten kazmalarla yıkmış, kordan kümelere toplamış, alevden süpürgelerle uzaklara dağıtmış, görünürde iz, eser bırakmamıştı. Yiyecek de yoktu, içecek de... Dam altı bulmak büyük Afrika sahrasında vahaya rastlamak kadar güçtü. Halk sokaklarda idi; daha iki gün evvel iki kişinin yan yana güç geçtiği dar sokaklardan vücut bulmuş geniş meydanlarda... Ahalide şu hali seziyordum: Sanki, o güne kadar bir odada, üstüne kaputunu çekmiş, çıplak yatıyordu. İnsafsız ve hayasız bir el, uykuda iken bu 43

44 y l yang n ön esi isarön mahallesi ekam r i i. odanın duvarlarını kaldırıvermiş, sonra da üstündeki örtüyü çekip götürmüştü. Artık meydanda anadan doğma, dımdızlak ve uyku sersemiydi! Ben ne haldeydim? Ben, küçük bir talih ciheti daima yaver olanlardanımdır. Servet yapamam, fakat parasız da kalmam; kâşane kuramam, fakat yurtsuz da durmam; otomobilim yoktur, fakat pek de yayan dolaşmam; yanağından kan damlayan bir adam da değilim, fakat büyük hastalık da nedir bilmem. Ya kendime, yahut karşımdakine kurşun sıkmış bir âşık olmadım, fakat sevilmemiş de sayılmam. Güzellik semtime uğramadı, fakat sevimlilik nedir, bildim Şehrin bütün su yolları bozulmuştu, Solfasol dan su taşıyacak kimse bulunmuyordu. Yangın yerlerindeki patlak boru sularından çocuklar kumlu, kireçli bir iğrenç sızıntı toplayıp testilerle satıyorlardı; bunları içiyorduk; böbreklerimizden yaralıydık Altınlarımıza karşı Anadolu ya yollanan yabancı adamlar, Ankara da çarşı pazar, afal afal dolaşırlar çetrefil Türkçeleriyle meram anlatmaya çabalarlardı. İnsan alnının kara yazısını bilir mi hiç? Ben de bir gün gelip onların içine düşeceğimi aklımdan geçirmezdim Derken hava bozuldu, yangın küllerini savuran sıkı rüzgârlar arkasından yağmurlar yağdı; etraf tepelere 44

45 Mamak y l yang n s nras zun Çar n m zde Ç kr kç lar ku u. kar da düştüğü için soğuk kendisini gösterdi. Kumlu ve kireçli sular içmekten böbrek sancısına tutulmuştum, büklüm büklüm kıvranıyordum Eylül 1916 Çarşamba günü gecesi çıkan yangın hakkında Ankara Polis Müdürü şu raporu verir: 20 Emniyet-i Umûmiye Müdîriyeti Cânib-i Âlîsi ne, Şehr-i Ağustos un otuz birinci Çarşamba gecesi alaturka sâat dokuzda Ankara nın Kurt mahallesinde kâin Dâru l-eytâm Mektebi ile Ankara daki Serçeoğlu Agop un mülkü ve binbaşılıkdan mütekâ id Ferid Bey in îcâr eylediği hâneden zuhûr edip on dokuz mahallenin ihrâkına sebebiyet veren harîk hakkında icrâ edilen tedkîkâtda mezkûr harîkin mekteb ittisâlindeki Ferid Bey in îcârında olan ve yalnız hizmetçisi asker Bekir ile henüz hüviyeti ta ayyün edemeyen refîki diğer askerin ikâmet eylediği hâneden zuhûr eylediği mezkûr mekteb hademesi Alioğlu yetmiş yaşındaki Hasan ın ve alevin mezkûr hâneden zuhûrunun Rus üserâ-yı İslamiyesinden Efdal in müşâhedât üzerine vâki olan şehâdetleri ve bu mü eyyed evrâk-ı resmiye vesâire ile anlaşılmış, binâenaleyh harîkin keyfiyet-i zuhûru hakkında müştereken teşekkül eden komisyon tarafına keyfiyet derdest ta mîk olup neticesinin ayrıca ber-tafsîl arz edileceği tabî i bulunmuşdur. 45

46 Ancak harîkden şimdiye kadar esâmîleri hâvî huzûr-ı âlî-i müdîriyet-penâhîlerine leffen takdîm kılınan pusulada muharrer olduğu üzere sekiz mahalle tamâmen 735 hâne ile on bir mahallede nıfs olarak 298 hâne ki cem an bin otuz üç hâne ile iki câmi altı mescid yedi kilise altı mekteb üç hastane emvâl-i metrûke ve muhâcirîn komisyonlarının ikâmet eylediği iki binâ ile inâs ve zükûr için tevkîfhâne ittihâz edilen iki binâ, Balıkpazarı nda Polis Numune Karakolu, bir İttihâd Klubü, Atpazar mevki inde yüz otuz dükkân, dört hân, iki ekmekçi fırını, bir ârâsta ta bîr edilen mahalde elli ayrıca dükkân ve bedestende üç yüz Balıkpazarı nda dört yüz otuz beş dükkân ile dört ekmekçi fırını Reji Dâiresi Ahz-ı Asker Şubesi binâsı Evkâf Dâiresi Kâtib-i Adl Dâiresiyle cem an 969 emâkinin kâmilen muhterik olduğu anlaşılmış bunlarda merbût listeye ayrıca derc edilmişdir. Eşyâ-yı beytiye bir kısmı müte âkib zuhûr eden rüzğârın şiddeti ve mahallât ve hânelerin yekdiğerine rabt edilecek derecede mülâhık ve gayr-ı muntazam bulunması dolayısıyla sür at-i tevsî i yüzünden muhterik olduğu ve muhterik olmayan eşyâ vesâire toplattırılarak mürâca at ve isbât eden ashâb-ı mesâliha peyderpey teslîm, ketm ve sirkat edenler hakkında da şiddetle ta kîbât icrâ kılınmaktadır. İbtidâ-yı harîkden i tibâren yerleşemeyipte açıkta kalan bin altı yüz altmış dokuz nüfûsun mütebâkî memleketde kalan yetmiş üç mahalledeki boş mahallere ve ihzâr edilen çadırlara iskân ve iâşeleride taht-ı intizâma alınarak mehmâ-imkân istirâhatleri te mîn edilmiş binâenaleyh gerek mikdâr-ı zarar ve ziyân iâşe ve iskân husûsları da komisyon-ı mahsûs tarafından îfâ ve ikmâl edilmekde bulunduğu ve netice-i tedkîkâtın ayrıca bildirileceği bir an ma lûmât arz olunur efendim hazretleri. Fî 6 Eylül sene [1]332 (19 Eylül 1916). Rapora göre büyük Ankara yangınında; 11 mahallede 735 hâne tamamen, 298 hâne kısmen, 2 câmi, 6 mescid, 7 kilise, 6 mekteb, 3 hastane, muhâcirîn komisyonlarının ikâmet eylediği 2 binâ, erkek ve kadın hapishaneleri, Polis Numune Karakolu, İttihâd Kulubü, Atpazarı nda 130 dükkân, 4 hân, 2 ekmekçi fırını, Arâsta da 50 dükkân, Bedesten de 300 dükkan, Balıkpazarı nda 435 dükkân ve 4 ekmekçi fırını, Reji Dâiresi Ahz-ı Asker Şubesi binâsı, Evkâf Dâiresi Kâtib-i Adl Dâiresi olmak üzere toplam 969 bina tamamen harap olmuştur. Hisarönü ve çevresinde çıkan bu yangının izleri uzun yıllar devam eder. 46

47 Mamak İNGİLİZ VE FRANSIZ ASKERLERİ ANKARA DA Ankara, büyük şehir yangınının yaralarını sararken, 30 Ekim 1918 tarihinde, Limni Adası nın Mondros Limanı nda Bahriye Nazırı Hüseyin Rauf (Orbay) Bey in başkanlığını yaptığı Osmanlı heyeti ile İngiliz Amiral Calthorp un başkanı olduğu İtilaf Devletleri heyeti arasında imzalanan Mondros Mütarekesi yle silahlı çatışmalar sona erer. Yapılan bu antlaşma ile Çanakkale Geçilmez destanını yazan şehitlerimizin geçirmediği düşman gemilerinin boğazlardan geçişine bizzat izin verilir. Mondros anlaşması gereği 7 Kasım da Osmanlı topraklarında bulunan Alman subay ve askerleri tahliye olunur, bütün müstahkem mevkiler teslim edilir ve ordular dağıtılır. Liman von Sanders, kumandanı olduğu Yıldırım Orduları Grubu nu, Mustafa Kemal Paşa ya teslim ederek ayrılır. Daha sonra Yıldırım Orduları Grubu nun da kaldırılması üzerine, Mustafa Kemal Paşa, İstanbul a gelir. Aynı gün, 13 Kasım 1918 de büyük bir düşman donanması da, Dolmabahçe önlerinde demir atar ve İstanbul fiili olarak işgal edilir. Mondros Mütarekesi nden sonra gizli emellerini gerçekleştirmek, sözde Ermenilerin haklarını korumak ve asayişi temin etmek amacıyla İngiliz ve Fransız askerlerinden oluşan birliklerin Ankara ya gönderilmesine başlanır yılının Aralık ayında İstanbul dan trenle gelen iki bölük İngiliz askeri Ankara tren istasyonunu işgal eder ve istasyondaki Direksiyon binasını karargah yapar. Daha sonra 200 kişilik askeri bir birlik daha geleceği Vilâyete bildirilir ve bu birliklerin ikameti için yer istenir. Ankara Valisi Süleyman Kani Bey ve diğer yöneticiler ile Ankaralılar buna rıza göstermez. Nitekim Hariciye Nezareti, konuyla ilgili olarak 26 Şubat 335 (1919) tarihinde Harbiye Nezareti ne şu yazıyı gönderir: Devletlü efendim hazretleri, İngiliz Fevkalâde Komserliği nden alınan mümza (imzalı) bir takrirde, Selanik teki İngiliz Kuvâyı Umumiye Kumandanlığı tarafından Ankara ya gönderilen mümessillerince asker ikâme edilmek üzere taleb edilen boş bir klüp ile sinema binalarının teslimine vali ve memurîn-i askeriye tarafından mümanaat olunmakta (mani olunmakta) olduğundan mezkur binaların İngiliz zabitanına teslimi zımmında Ankara vilayetine telgrafla emir itası ve işin 47

48 tehire mütahammil (tahammül) olmadığı ilave edilmektedir Bu yazıdan İngiliz kuvvetlerinin şehirde bulunan İttihat ve Terakki Klübü (Birinci Meclis binası) ve Millet Bahçesi içinde bulunan sinema salonu binalarına yerleştirilmesine Ankara valisi ve garnizon komutanının karşı çıktığı anlaşılıyor. Daha sonra adı geçen binalara işgal birlikleri yerleşir. 21 Beyaz Mendil İngiliz ve Fransız askerleri Ankara ya gelince, şehrin ileri gelenleri kurulan mahkemede sorgulanmaya başlar. İşgal kuvvetleri ve Ermeniler taşkınlıklarını artırır, şehirde asayiş ve huzur bozulur. Bahşılı Hoca lakaplı ve Nakşibendi Medresesi müderrisi Sadullah (Seyhan) Efendi o günleri şöyle anlatıyor: Ankara yı işgal eden yabancı askerlerin Samanpazarı nda kadınlara sataşmaya başladıkları ve yine bir Türk çocuğunun tecavüze maruz kaldığı haberi etrafa yayılınca, halk galeyana gelmiş ve ben de aynı tesir ve heyecan altında bulunarak dükkânımdan fırladım: Bu millet içinden, bir değnek başına bir mendil bağlayıpta ortaya çıkacak kimse yok mudur diyerek haykırdım. Bunun üzerine halkta yeni bir ruh alevlenmiye başladı 22 Sadullah Efendi, hem Nakşibendî Medresesi müderrisi hem de şehrin ileri gelen esnaflarındandır. Manifatura dükkânı sahibi olan Sadullah Efendi bu olaydan sonra dükkanına gidip malının yüzde kırk beşini vatanın müdafaasına bağışlar. Sadullah Hoca bununla da yetinmez. Ankara lı gençlerden oluşan bir de gizli cemiyet kurar. Cemiyet üyelerinin görevi yalnız veya karanlıkta yakaladıkları İngiliz askerleriyle, Ermenileri yola getirmektir. Cemiyet üyelerinden birisi de Kemalettin Sami Paşa nın emir eri İsmail Çavuş tur. Çok güçlü olan İsmail Çavuş bir gece Karaoğlan Caddesi nde bir İngiliz çavuşunun zorla bir dükkana girmek istediğini görür. Bu durumu gören İsmail Çavuş, İngiliz askerine hücum eder ve ilk hamlede yere yıkar. Boyun kemiği kırılan İngiliz askerinin ölmesi üzerine Ankara karışır. İngiliz İşgal Kuvvetleri Komutanlığı sanığın yakalanması için Vali Muhittin Paşa ya gerekli emri verir. Muhittin Paşa da, olayla ilgisi bulunduğu gerekçesiyle Hacıbayram Şeyhi Şemsettin Efendi yi, Kınacılar ın Şakir Beyi, Attarlar ın Sadullah ve Bulgurlar ın Mehmet Beylerle, Hanifler in Mehmet Beyi gözaltına aldırır. Ermeni çeteleri Ankara ve civarında toplanmaya başlar. Kolordunun elinde bulunan silahlar, düşmanınkinden çok daha eski silahlardır. Ali Fuat Paşa bu durum karşısında emrindeki silahlı sayısının artırılması için harekete geçer. Ankara daki kır bekçilerinin sayısını artırmaya karar verir ve buna gerekçe olarak, asayişi gösterir. Jandarma Birliklerine gönderdiği şifre telgrafta, bölgelerinde bakaya kalmış askerlerle, kaçakların derhal silah altına alınmasını ister. Paşa, amacına ulaşır ama, faaliyetleri işgal kuvvetlerince takip edilir. Ankara şehir merkezinde Negezenin Ahmet isimli liderin başkanlığında Ankaralı efeler bir gizli teşkilat kurarak, şehirdeki Ermenilerle Ne bileyim metodu ile mücadele etmeye başlar. 23 İstanbul, 16 Mart 1919 da resmen olmasa da işgal edilmiş, Osmanlı orduları terhis edilmiş, donanmasına el konulmuş, Anadolu da düşman birlikleri ve Ermenile- 48

49 Mamak rin işbirliği ile keyfi uygulamalar başlamış, açlık ve sefalet doruğa ulaşmış, kısacası Osmanlı Devleti, yapılan anlaşmalarla düşman kuvvetlerinin istilasına uğrar. Fransızlar, Kozan, Zonguldak, Ereğli ve Afyonkarahisar ı; İngilizler, Urfa, Merzifon ve Kars ı; İtalyanlar, Antalya yı işgal eder. İtilaf devletleri Sultan Vahideddin üzerinde baskılarını artırır. Bu vahim durum karşısında Osmanlı yönetimi ve ileri görüşlü paşaları yaptıkları gizli çalışmalarla bu onur kırıcı durumdan kurtulmanın yollarını arar. İngilizler sözde Ermenilerin haklarını savunmak amacıyla Anadolu da bazı vilayetlere birlikler gönderir ve mahalli direnişleri önlemeye çalışır. Bu maksatla İngilizler Ankara ya da bir askeri birlik gönderirler. Bununlada kalmayan İngilizler, Müslüman Türkler tarafından vilayetlerde çıkabilecek milli direnişlerin bastırılmasını da Osmanlı hükümetinden ister. Mustafa Kemal Paşa Samsun da Mustafa Kemal Paşa, 30 Nisan 1919 tarihinde 9. Ordu Müfettişliği ne atanır. Mustafa Kemal Paşa yeni görevine gitmeden önce, Sultan Vahideddin ile Yıldız Sarayı da veda görüşmesi yapar. Bu görüşmede Padişah ile Mustafa Kemal Paşa arasında şu konuşmalar geçer: - Paşa paşa, şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin, bunların hepsi artık bu kitaba girmiştir (elini demin bahsettiğim kitabın üstüne bastı ve ilâve etti:) tarihe geçmiştir. - Bunları unutun, dedi, asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden mühim olabilir. Paşa paşa, devleti kurtarabilirsin! - Hakkımdaki teveccüh ve itimada arz-ı teşekkür ederim. Elimden gelen hizmette kusur etmeyeceğime emniyet buyurunuz. - Merak buyurmayın efendimiz, dedim, nokta-i nazar-ı şahanenizi anladım İrade-i seniyenîz olursa hemen hareket edeceğim ve bana emir buyurduklarınızı bir an unutmayacağım. - Muvaffak ol! 24 Padişahın yaveri ve Mustafa Kemal in hocası olan Naci Paşa, padişahın Mustafa Kemal e hediyesi olan bir saat verir. İzmir in işgal edileceğini duyan vatanseverler topluluğu Redd-i İlhak Heyet-i Milliyesi adında bir bildiri yayınlar. 15 Mayıs 1919 da İzmir, İtilaf devletlerinin desteği ile Yunanlılar tarafından işgal edilir ve ilk silahlı direniş başlar. Aynı gün Denizli Müftüsü Ahmed Hulusi Efendi nin başkanlığında, Denizli Heyeti Milliyesi kurulur. Böylece Anadolu da düşman kuvvetlerine karşı halk düzenli bir şekilde direnişe geçer. İzmir in Yunanlılar tarafından işgali Anadolu da büyük bir tepki ile karşılanır. İşgallerin İzmir le kalmayacağı herkesçe bilinir. Milli Mücadeleyi bir an önce Anadolu da başlatmak üzere Mustafa Kemal Paşa ve 19 rütbeli subay arkadaşı, 16 Mayıs 1919 da Samsun a gitmek üzere kendisine tahsis edilen Bandırma Vapuru ile İstanbul dan ayrılır. Bandırma Vapurunun kaptan dahil 22 mürettebatı vardır. Bandırma Vapuru küçük bir yolcu gemisi olup, 1878 yılında İskoçya da yapılır. Boyu 47,97 49

50 nkaral lar t lu dua ya arken. metre, eni 8,5 metre, derinliği 8,5 metredir. Gemi 1893 yılında İdare-i Mahsusa tarafından satın alınır ve Panderma adı verilir yılından itibaren adı Bandırma olarak değiştirilir ve posta vapuru olarak kullanılır yılına kadar posta vapuru olarak kullanılan gemi, daha sonra hurda olarak satılır Mayıs 1919 da Refet Bey (Bele), Sivas ta 3. Kolordu komutanlığına atanır. 19 Mayıs 1919 tarihinde Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları Samsun a çıkar. Böylelikle Anadolu da Milli Mücadele resmen başlamış olur. Aynı gün İstanbul da İkinci Damat Ferid Paşa hükümeti kurulur. Bazılarına göre Mustafa Kemal Paşa nın bu görevi bir lütuf bazılarına göre ise bir sürgün dür. Anadolu nun Tuğyanı 15 Mayıs da İzmir Yunan orduları tarafından işgal edilir. İzmir in işgali üzerine 21 Mayıs 1919 günü Ankaralılar ihtiyarı genciyle sokaklara dökülür, tepkilerini gösterirler, mitingler düzenlerler ve İtilaf devletleri yetkililerine telgraf çekerek Anadolu nun bütünlüğü konusunda hassasiyetlerini bildirirler. Ankara da yapılan bu muhteşem mitingi, İstanbul da yayınlanan Hadisat gazetesi 28 Mayıs ta Anadolu nun Tuğyanı başlığı altında haber olarak verir. Ankara da Büyük bir içtima (toplantı) cümlesiyle başlayan habere şöyle devam eder: 50

51 Mamak Ankara İzmir in işgali haberi müessefesinden beri kalpleri kan ağlayan yüzbinlerce halkın iştirakiyle bugün daire-i hükümet (Valilik binası) pişgâhında (önünde) vuku bulan içtimada (toplantı/miting) pek hararetli nutuklar irad olunmuş, vatan-ı muazzezimizin ve hakk-ı hayat ve istiklâlimizin muhafaza ve idâmesi içün sevgili padişahımızın taht-ı saltanatı etrafında hükümet-i seniyeye arzına samimiyetle karar vermiş ve cereyân-ı hal canib-i vilâyetden makâm-ı aidine izba kılınmıştır (yazılı bildirilmiştir) Mayıs 1919 günü Mustafa Kemal Paşa, Havza dan sivil ve asker yüksek memur ve komutanlıklardan, işgaller üzerine her vilayette mitingler düzenlenmesini ister. Ankara da artık düşmanı telin mitingleri sıkça tekrar edilir. Ankaralıların tepkileri üzerine 22 Mayıs 1919 günü İngiliz askeri birliği iki subay bırakarak Ankara dan tamamen ayrılır. Ankaralıların tepkileri ve Ankara da çeteler teşkil olunarak Aydın tarafına gönderildiği haberini alan Fransızlar endişeye düşer ve şehirde de azınlıklara karşı bir saldırı olabileceği ihtimali ile Ankara valiliğinden bilgi ister, uyarıda bulunur. Mustafa Kemal Paşa, Havza dan, sivil ve asker yüksek memur ve komutanlıklara çektiği telgraflarla, vilayetlerde işgaller üzerine mitingler düzenlenmesini ister. Havza dan ayrılan ve 13 Haziran da Amasya da bir heyeti kabul eden Mustafa Kemal Paşa, Anadolu da faaliyetlerine hızla devam eder. Bu durumdan rahatsız olan İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe, Mustafa Kemal Paşa nın İstanbul a geri çağırılması için Harbiye Nezareti ne yazı yazar ve görevden alınmasını ister. İngilizlerin bu isteği yerine getirilir ve Mustafa Kemal Paşa görevden alınır. Haziran ayı başında Ankara ya gelen Hüseyin Rauf (Orbay) Bey, Ali Fuat Paşa ile birlikte gizlice Mustafa Kemal Paşa ile buluşmak üzere Amasya ya gider. 20 Haziran da Amasya Müdafa-i Hukuk Cemiyeti nin yapmış olduğu mitingde Mustafa Kemal Paşa Millî bir silkinme ile felaketlerin son bulacağını ifade eder. Amasya da Milli Mücadelenin milli bir heyet tarafından milli irade ile yapılmasını esas alan meşhur Amasya Tamimi yayınlanır ve Musatafa Kemal Paşa tarafından bütün askeri ve idari merkezlere gönderilir. Amasya Tamimi nden sonra Ankara, Milli Mücadeleye ve Mustafa Kemal e yardımcı olma hususunda her türlü desteği vermeye başlar. Bütün çalışma ve hazırlıklar gizlice yürütülür. Amasya Tamimi ile Anadolu vilayetlerinde milli şahlanış başlamış, halk teşkilatlı ve disiplinli bir şekilde bağımsızlığa doğru azimle çalışmaya başlar. Mustafa Kemal Paşa, 27 Haziran da Sivas a gelir ve bir gün sonra Sivas tan Erzurum a doğru yola çıkar. 3 Temmuz da da Şark İlleri Müdafaai Hukuk Cemiyeti nin kongresine katılmak üzere Erzurum a gelir. 8 Temmuz da Mustafa Kemal Paşa askerlikten çekilir. Erzurum Kongresi 7 Ağustos 1919 tarihinde çalışmalarını tamamlar. Sonuçta on maddelik bir beyanname ve yedi maddelik bir nizamname yayınlanır. Erzurum Kongresi nde alınan kararlar uyarınca Ankara da halk tabiriyle kuvvacı lar çalışmalarını hızlandırır. Kuvâ-yı Milliye tabiri, Milli Kuvvetler anlamında kullanılır. Ankara da milli teşkilatlanma çabaları 1919 yılı ortalarında iyice hızlanır. Ali Fuat Paşa, Ankara da milli mücadelenin başlangıcında Ankara ve çevresinde birleştirici, mücadeleci önder olur. 51

52 Milli mücadelenin önder kadrosu kendi aralarındaki haberleşmeyi komutanlar vasıtasıyla ve telgrafla şifreli olarak yapar. Bu durumu ögrenen İngilizler, bu şifreli haberleşmenin yasaklanmasını İstanbul Hükümeti nden ister. Harbiye Nazırlığı, bir genelge yayınlayarak Kolordularla, Askerlik Dairesi Başkanlıklarının sadece Harbiye Nezareti ile şifreli haberleşme yapabileceklerini bildirir. Yayınlanan genelgede, bunun dışında askerlik şubeleri ve kolorduların kendi aralarında yazışma ve haberleşmenin Harbiye Nezareti aracılığı ile yapılması istenir. Ali Fuat Paşa, bu emre uymaz ve kendi bölgesindeki tüm telgrafhaneleri işgal eder. Bu olay üzerine Ali Fuat Cebesoy, 28 Ağustos 1919 tarihinde görevinden alınır ve yerine Ahmed Hamdi Paşa atanır. Ankara-Eskişehir tren hattının muhafazası da Mirliva Ahmed Hamdi Paşa nın mesuliyetine verilir. Ali Fuat Paşa nın görevden alınması Ankaralıları derinden üzer ve halk galeyana gelir yılının Kurban Bayramı arefesi 5 Eylül gününe rastlar. Sivas Kongresi toplanmış ve Ankara yı temsilen Ömer Mümtaz Bey gönderilir. Ankaralılar da İstanbul da bulunan Halife Vahidettin e bir telgraf çekerek hem bayramlaşmak hem de Ankara valisi Muhittin Paşa nın İngiliz Muhipler Cemiyeti ile ilgili tutumundan dolayı Ankara dan uzaklaştırılmasını isteyeceklerdir. Şehrin ileri gelenlerinden ve Meclis-i Mebusan üyelerinden müderris Hacı Atıf Efendi yi başkan seçer ve Ankara Telgrafhanesi ne gelinir. İstanbul la haberleşme sağlanır. İstanbul telgrafhanesi saray yerine Başbakanlıktaki telgrafhaneye bağlanır. Hacı Atıf Efendi, Sadrazam Damat Ferid Paşa ya: - Ankaralılar Padişahımızla önemli bir konuyu görüşmek istiyor der. Sadrazam Damat Ferid Paşa: - Halk doğrudan doğruya Padişah ile görüşemez. Diyeceğinizi bana söyleyin, ben arzederim diye cevap verir. Hacı Atıf Efendi, Padişahla görüşmek için ısrar eder ama sadrazam bunu kabul etmez. Bu karşılıklı sert görüşmenin sonunda Hacı Atıf Efendi de: - Senin gibi Sadrazamı da biz tanımıyoruz diyerek cevap verir. Hacı Atıf Efendi ve arkadaşlarının sadrazam Damad Ferid Paşa ile yaptıkları bu görüşme şehirde halk arasında duyulur. Ankaralıların bu haklı tepkisi ve isyanı kesinlikle halifeye, yani Sultan Vahidettin e değildir. Acziyet içerisinde ve İngilizlere boyun eğen Sadrazam Damat Ferid Paşa hükümetinedir. Bayram Sakallı da aynı görüşü savunur. Bazı yayınlarda Ankaralıların halifeye ve padişaha da rest çektikleri ifadesi yer alır. Bu görüş ise belgelere dayanmayan, yanlı(!) ve tamamen yanlıştır. Halbuki Ankaralılar Sultan Mehmed Vahidettin e tam bağlıdırlar ve bu bağlılıklarını gösteren bir telgraf metni bunun en güzel örneğidir. Ankaralı ulema adına Müftü Rifat, huffaz ve meşayih adına Hatip Ahmet, umum halk adına Elhac Rifat imzasıyla Eylül 1919 tarihinde Kastamonu Uleması ve Huffazı ve Meşayihi ve Ahali-i Kiramı na gönderilen telgrafta, Damat Ferid Hükümeti ile ilişkinin kesilmesinin gerekçesi şöyle dile getirilmektedir:... Ferid Paşa Kabinesi nin, Halife-i Muazzam ve Padişah Efendimiz Hazretleriyle milleti arasına girmek cür etkarânesini gösterdiği için 11 Eylül 1335/1919 tarihinden itibaren millet efkârı ile hareket etmeyen, Allah ve Resulü nün emirlerine isyan eden, 52

53 Mamak nkara amazg hte e de t lu dua ya l rken. mevcut hükümet ile bağlantıyı kestik. Padişahımızla milletinin arasına girmeye cesaret etmeyecek meşru ve millî bir kabine işbaşına gelinceye kadar sözümüzde durarak, Sivas ta teşekkül eden ve pek yüksek hayat-ı diniye ve milliye ile hayat-ı millet namına her türlü fedakârlığı göstermeden çekinmeyen Milli Kongre ile çalışmaya başladık. Siz ulema-ı muhterem, memleketinde ne suretle din-i Muhammedi ve Türklükle alâkadar olduğunuzu bildiğimizden ve milletin işlerini takip etmek üzere bütün vilayat-ı şahane azm ettiğinden, Hak yolunda hepimizin elbirliği ile çalışarak bin türlü perişanlıklarla, düşmanların bal-i mezelleti altına almaktan milletimizin korunmasına çok gayret gösterilmesi en hassas isteklerimizdir. Bu düşüncelerimize katılıp katılmadığınızın tarafımıza bildirilmesini rica ve niyaz ederiz. Mustafa Kemal Paşa, 2 Eylül 1919 günü Sivas a gelir ve Kongre çalışmalarına başlar. 4 Eylül Eylül 1919 tarihleri arasında sekiz İçtima-i Umumi halinde çalışan Kongre heyeti, umumi Kongre beyannamesiyle çalışmalarını tamamlar. 27 Ankara da İlk Cihâd Hutbesi Ankara, Milli Mücadelenin bağımsız yönetim kuran ilk şehri olmakla kalmıyor, ayrıca moral gücü yönünden milli mücadelenin kalesi durumuna gelir. 5 Ekim

54 u a y Milliye ye mensu atl m reze. günü Cuma namazının topluca Namazgâh ta kılınacağı Ankaralılara duyurulur. Namazgâhtepe ye sancak çekilir. Namazgâh tahtının iki tarafına bayraklar dikilir. Meydan temizlenerek toplu namaz için hazırlanır. Ankara nın bütün erkekleri Cuma namazı için Namazgâhtepe de toplanır. Cuma hutbesini Beynamlı Hacı Mustafa Efendi okur. Mustafa Efendi hutbesinde kurtuluşun tek yolunun birlik olduğunu; ailelerin ırz ve namusunun, vatanın, din ve milletin ancak el ve gönül birliği ile korunabileceğini, bunun için silaha sarılacak günlerin yaşandığını söyler. Sarılıp Türk bayrağını öperek halkı düşmanlarla cihad (savaş)a davet eder. Bunun üzerine Ankaralılar bağımsızlık uğrunda canlarını ve mallarını feda etmekten çekinmeyeceklerine toplu olarak yemin ederler. Beynamlı Hacı Mustafa Efendi, Birinci Meclis e Ankara milletvekili olarak katılır. 25 Ekim 1931 de vefat eder ve mezarı Solfasıl Köyü Mezarlığı ndadır. Ankara da 5 Ekim 1919 günü Namazgâhtepe kılınan Cuma namazından ve yapılan toplu yemin den sonra, Ankara da bir Milli Alay kurulmasına başlanır. Milli Alaya er olarak ilk kaydı Ankara Müftüsü Rifat (Börekçi) Efendi yaptırır. Ankaralıların genel isteği üzerine alayın fahri komutanlığını ve sancaktarlığını da Hacı Rıfat Efendi üstlenir. Çektiği telgrafla İstanbul Hükümeti ne meydan okuyan Hacı 54

55 Mamak irin i Me lis binas. Atıf Efendi de alayın müftülüğüne getirilir. Hacı Bayram Camii İmamı Hafız Mehmed Efendi, Milli Alay ın birinci tabur imamlığını üzerine alır. Ardından Ankara nın önde gelen eşrafından Kütükçüoğlu Fevzi, Kınacıoğlu Mehmet, Belediye Meclisi Üyesi Emin ve Toygaroğlu Naşit Efendiler gönüllü er olarak yazılırlar. Hükümet Konağı önünde kurulan çadırda Ankara Müftüsü Rifat Efendi, Milli Alaya kayıtlara başlar. Ankara Milli Alayı nın kuruluşu hızla gelişir. Şehrin bütün ileri gelenleri, emekli ve yedek subaylar büyük bir istekle başvurup alaya kayıtlarını yaptırırlar. Hapishanede bulunan tutuklular serbest bırakılır ve alayın emrine verilir. Vilayet memurlarının hemen hemen hepsi alaya gönüllü yazılırlar. Ankara ilçelerinde de halkın ileri gelenlerinin girişimiyle alaylar kurulmaya başlanır. Alayın mevcudu kısa sürede üç bin kişiyi bulur. Ankara Milli Alayı nın kuruluşu İrade-i Milliye nin 7 Teşrin-i Evvel 1335 (7 Ekim 1919) tarihli nüshasında şöyle bildirilir: Müftü Efendi Hazretlerinin delâlet ve irşadiyle, ihtiyaç görüldüğü takdirde, meşru haklarımızı müdafaa için millî bir alayın teşkili tensip edilmiş, Müftü Rifat Efendi Hazretleri alaya nefer sıfatıyle yazılmasını istemiş, vukubulan teklif üzerine alayın fahri komutanlığıyle sancaktarlığını kabul ettiği gibi, ulemadan Hacı Atıf Efendi Hazretleri de alayın müftülüğünü ve Hacı Bayram Hatibi Hafız Meh- 55

56 met Efendi birinci taburun imamlığını üzerlerine almışlardır. Bunu müteakip ileri gelenlerden Kütükçüoğlu Fevzi, Kınacıoğlu Mehmet, Belediye azasından Emin ve Toygaroğlu Naşit Efendiler gönüllü nefer kaydedilmişlerdir. Bugün bütün ileri gelenler, yedek ve emekli subaylar büyük bir istekle komisyona müracaat ile kaydolunmaktadırlar. Hükümet memurlarının pek çoğu bu alaya gönüllü yazıldıkları gibi, Ankara ilçelerinden gelen telgraflardan muhterem halkın ve ileri gelenlerin mahallerinden aynı teşkilâtı yapmaya başladıklarını bildirmişlerdir. Ankara şehir merkezinde kurulan Milli Alaya bağlı olarak, Ankara kazalarında da alaylar kurulmaya başlar. Daha sonra bu alay, Anadolu da bulunan diğer vilayetlere örnek olur. Sivas Kongresi nden sonra Heyet-i Temsiliye Reisi Mustafa Kemal Paşa ile direk görüşme sağlanır ve 29 Ekim 1919 da Ankara da Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurulur. Ankara Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti nin başkanlığına Müftü Rifat (Börekçi) Efendi, üyeliklere de Fuat Bey (Binbaşı), Yahya Galib Bey (Defterdar, Vali vekili), Hanifzâde Mehmed, Bulgurluzade Mehmet, Seddarzâde Rasim, Kınacızâde Mehmet, Tolluzâde Hacı Rıfat, Ademzâde Ahmet Beyler ve (Arslanhane hatibi) Hacı Ahmet Efendiler getirilir. Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti çok yönlü ve değişik çalışmalar yapar. Özellikle Heyet-i Temsiliye ve Mustafa Kemal Paşa nın Ankara ya geldiği tarihe kadar olan süredir ki, bu zaman zarfında, vilâyet dâhilinde (Ankara kazaları, Çorum, Yozgat, Kırşehir livaları ve kazaları) teşkilâtlanmaya önem verir, memleket dahilindeki millî faaliyetlerle irtibatlı olarak, gerektiğinde yardım veya yerine göre, millî birlik ve beraberliğin sağlanmasında her türlü destekte bulunur. Mustafa Kemal Paşa Ankara ya gelmeden önce Ankaralılar, bütün hazırlıkları yapar ve cemiyet vasıtasıyla karşılama faaliyetleri sürdürülür. Otuzdört nolu kararı şöyledir: Ankara ya vürud edecek olan Heyet-i Temsiliye nin levazımatını tedarik ve mübayaası için Belediye Reisi Ali Beye avans olarak beşyüz liranın Cemiyet sandığından itasına karar verildi. Mustafa Kemal Paşa nın Ankara ya gelişinden sonrada Heyet-i Temsiliye nin bütün mali ihtiyaçları bu cemiyet tarafından karşılanır

57 Mamak MUSTAFA KEMAL PAŞA ANKARA DA Heyet-i Temsiliye, Anadolu dan Meclis-i Mebusan için seçilen mebusların İstanbul a gitmeden önce bir araya gelmeleri gerektiği ve buluşma yerinin neresi olacağı konusunda bir görüşme yapar. Mazhar Müfit in ifadesiyle: Ali Fuat Paşa Seyitgazi ve Eskişehir i öne sürmüş buraların kabul edilmemesini de düşünerek Ankara yı tercih etmiş, nihayet buluşma yerinin, Ankara olması uygun görülür. Mustafa Kemal Paşa ve Heyet-i Temsiliye (Temsil Kurulu), 18 Aralık 1919 günü, üç otomobil ile on üç kişi olarak Ankara ya hareket ederler. Heyette Mustafa Kemal, Rauf Bey, Dr. Refik Bey, Mazhar Müfit Bey, Hüsrev Bey, Hakkı Behiç Bey, Şeyh Fevzi Efendi, Alfred Rüstem Bey, Cevat Abbas Bey, Muzaffer Kılıç ve üç de şoför vardır. Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları 26 Aralık 1919 Cuma günü akşamı Ankara-Balâ şosesinin Beynam Beli mevkiine gelir. Burada, Mazhar Müfit Bey ile Rauf Beyin bulunduğu araba kara saplanır. Tüm çabalara rağmen arabayı kurtaramazlar ve diğer iki otomobil Beynam Beli ni aşarak Beynam Köyü ne gelir. Köy muhtarı Veli Çavuş, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarını evinde misafir eder. Yolda kalan otomobil de Beynam ahalisi tarafından kurtarılır. 27 Aralık Cumartesi günü sabahı gün aydınlanınca, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları Beynam Köyü nden ayrılır. Oğulbey Köyü nden geçerek Göl Hanı (Gölbaşı) na gelirler. Göl Hanı nda Ali Fuat Paşa ile Ankara Vali Vekili Yahya Galip Bey, Heyet-i Temsiliye yi karşılar. 29 Enver Behnan Şapolyo, Mustafa Kemal Paşa nın Ankara ya gelişini şöyle anlatır: Ankara da 27 Aralık 1919 Cumartesi sabahı... Bütün Ankaralıları davul ve zurna sesleri ayaklandırdı. Elinde çıngırağı olan Ankara nın meşhur ihtiyar dilsizi Ahras İbrahim, kırk para mukabilinde herkese, Mustafa Kemal Paşa nın Ankara ya gelme haberini veren ajansı satıyordu. Sokağa çıkanlar, ajansın henüz matbaa mürekkebi kurumamış kağıtlarını kaparak, Ankara nın kerpiç evli, dar sokaklarında kayboluyorlardı. Öğleye doğru Ankara nın meşhur tellâllarından Ali Dayı gür sesiyle çarşıdan bağırarak geliyordu. 57

58 eyet i liyeyi ehir hari inde kar layan aymana u ay Milliyesi. nkara - Mustafa Kemal Paşa ve Yeşil Ordu geliyor! Herkes Aşağıyüz e insin! Davul sesleriyle uyanan halk, tellâl Ali nin avazesiyle haberi almış oluyordu. Esasen Ankaralılar, Mustafa Kemal ve Yeşil Ordunun geleceğini, geçen Perşembe Sivas tan hareket ettiği günden beri sabırsızlıkla bekliyorlardı. Cuma günü Ankaralılar, Namazgâh denilen bir tepenin üstüne toplanmışlardı. Bu yer şimdiki Türkocağı nın bulunduğu tepedir. Burada iri Ankara kayalarından bir mihrap ile, bir de yüksek taş sedir bulunuyordu. Mihrabın önünde cemaatle bir öğle namazı kılındıktan sonra, taş sedirin yanına, üzerinde sırma âyetler dolu olan bir sancak dikilmişti. Halk namazdan sonra diz çökerek, kalbinin bütün safiyeti içinde vecde dalarak, memleketin düşman elinden kurtulması için göz yaşlariyle, bütün eller göğe doğru uzanarak Tanrıya dua etmişlerdi... Bugün Ankara sokakları adam almıyordu. Evlerde yatalak ihtiyar ve kundaktaki bebelerden başka kimse kalmamıştı. Herkes sokağa dökülmüştü. Bir haftadan beri Ankara vilâyetinin her kazasından atlı ve yaya bir çok halk, Ankara yı doldurmuştu. Tarihte böyle bir galeyanın benzerine az rast gelinir. Ankaralıların dedikleri gibi, bugün Ankara da kızılca bugün olmuştu. 30 Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları 27 Aralık 1919 Cumartesi günü saat da Ankara ya gelirler. Karşılama törenine, Ankara halkının yanı sıra, civar kaza ve köylerden gelenler de katıldığından, o güne kadar görülmemiş bir insan seli Ankara so- 58

59 Mamak Musta a emal a a e nkaral lar k met na ön nde dua ederken. ral k. kaklarını doldurur. Karşılayıcıların sayısı yüz binin üstünde tahmin edilir. Ankara Gazetesi, 29 Aralık 1919 tarih ve 2209 sayılı sayısında Mustafa Kemal Paşa nın Ankara ya gelişini şöyle haber veriyordu: Bir haftadan beri Ankara ya teşrifi beklenen Sivas Müdafaai Hukuk Heyeti Temsiliyesi kurucu üyeleri, 27 Kânunuevvel 1335 Cumartesi günü akşam üzeri vilâyet merkezine geldiler. Üç gün evvelden başlıyan tertibat ve tezahürat, havanın âdeta baharı andıran letafetiyle beraber öyle bir şekil almıştı ki, şehrin herhangi bir tarafına bakılsa umumî bir düğün, ya millî bir bayram şetaret ve inşirahı görülüyordu. Kadın, erkek bütün halk sokaklara, caddelere dökülmüş, neşeli bir intizar içinde fevç fevç, heyeti muhteremenin geleceği cihete koşuyorlardı. Merkez sancağına tâbi kazalardan, mahallî eşraf ve civardan mürekkep olan ahdemce Ankara ya gelmiş olan heyeti istikbale, rüesayı memurini mülkiye, ümera ve zabitan-askeriye, ulema, eşraf ve mütehayyizanı memleketle beraber Beynam kariyesine kadar istikbale şitaban olmuşlar; Türklüğün uluvvü azim ve imanına, semahat ve iz anına delâlet eden bir vakar ve heybetle, heyeti muhtereme, müstakbillerin şehre muvasalat ve davetlerinde bilcümle mekâtip ve mevcut talebe ve talibatı, esnaf heyetleri, millî kıyafetleri ve millî oyunları ile bilhassa nazarı dikkat ve takdiri celbeden Ankara delikanlıları ve bütün ahali memleket tarafından kemali meserret ve samimiyetle karşılanmışlardır. Ankara nın sahaifi tarihiyesi içinde hiç bir vaka, hiç bir hareket tasavvur edemiyoruz ki, bugünkü tezahü- 59

60 nkaral lar Musta a emal a a y kar larken. rat kadar esas ruhundan, ruhu milletten doğmuş olsun!.. Bu şekil ve itibar ile de, biz bu tezahüratın samimiyet ve mekânetini, müdafaai hukuku milliyenin ruhu teşekkül ve tecellisindeki ulviyette, azim ve hedefindekî kudsiyet ve ciddiyetinde buluyoruz. Ve katiyen anlıyoruz ki, bu millet artık insanca, asrı hazırın insanlık namına kabul ettiği her türlü hukuka sahip olarak yaşamak, böyle yaşamak için de şeddi râhı amali olabilecek meşak ve mehaliki hal ve iktihama, ruhu millisinden doğan lâyezal sebat ve metanet ile azim ve tevessül etmiştir. Namiyei inkişaf ve taazzuvunu bu azmi katiden alan o teşkilâtı milliye ki, milletin öz yüreğinden taşan en asîl, en nezih duygularla besliyerek büyümüş, o teşkilâtı milliye ki, vatanın, Türklüğün niyazı minnet ve rehası en hâlis, en müsmir kuvvet ve muhabbetle ihtihsale azmetmiştir. Bu neticeyi pek yakında idrâk ve iktıfata müvekkil olan zevatın samimiyet ve ulviyeti vicdanları karşısında Ankaralıların elinde ihtiramat ve tazimatı kalbiyesinin en lekesiz asarını izhar edecektir. Ve elhak bu emelinde muvaffak olmuştur. Teşrif buyuran heyet; Mustafa Kemal Paşa Hazretleriyle Rauf, Rüstem, Mazhar Müfit ve Hakkı Behic Beyefendilerden ve maiyetleri erkânı âliyesinden ibarettir. Bu makalenin yanında da Ay-Yıldızla süslenmiş şu yazılar vardır: Mukaddemei arizai huşâmedi : 60

61 Zulmün topu var, güllesi var, kal ası varsa Hakkın da bükülmez kolu, dönmez yüzü vardır! Mamak Evet... Daima hak uğruna çarpışan, hak için varını, yoğunu güle güle feda eden Türklük bu hükmünün parlak numunelerini defalarca göstermiştir. Ne zaman hain ve mukim eller zulümle bu milleti idare etmek isterlerse, velev ki toplariyle, gülleleriyle âlemi ateşe, kana gargetmiş olsunlar, karşılarında daima hak için kıyam etmiş Türkü görmüşler, kahrolup gitmişlerdir. Türklük, kuvvetini, esas hak olan dininden, damarlarında dolaşan temiz ve asîl kanından alır... Dini âlemde ilelebet payidar olduğu gibi, o azim ve kuvveti de müstahardır. Cihanda milliyet varlığını mahvetmek imkânı olmadığı için, necabet ve asaleti de lâyezaldir. Bu hakikati görememek, halkın durgun, fakat derin sular gibi uyuyan hasailini kurumuş, ölmüş zannetmek zavallılığından ki, bir kaç vicdansız, hırs ve emellerini düşman paraları ile tatmin etmek sevdasiyle işbaşında zulme, hiyanete başlayınca, Türkün o tarihî varlığı galeyan etti. Hak yine olanca şaşaasiyle parladı: Göz yumma güneşten, ne kadar nuru kararsa, Sönmez ebedî her gecenin gündüzü vardır. Bu gündüzü yaratan güneşin fecri Erzurum da, tulûu Sivas ta incilâ ederek bütün milleti tenvir etti. Her yer, her noktada o hakikat güneşine kalbini, ruhunu açtı, Türklük âlemi baştan başa yekpare bir nur kesildi. Bunu nuru çekemiyenler de yok, değil!.. Lâkin: Rencide olur didei haffaş ziyadan. Kabilinden, o kimselerin körlüğü, tedavi kabul etmez bir ruhî marazdır. Güneş, hastalık mikroplarını mahv ve ifna ettiği gibi, bu hilkatleri mütereddi mahlûkatı bugün, nihayet yarın elbette mahvedecektir. Zaten milletin vahdetinde kendi için bir mevki göremiyen yabancıların, o muazzam ve mehip kütleye incizap edemîyen zerrelerin bu mülkte, bu varlıkta alâkaları yoktur, zira: Musta a emal a a e arkada lar nkara k met na ön nde. 61

62 O iblisler bu cennetten müebbeden kovulmuşlardır! Biz; Türk ve İslâmın heyeti umumiyesi bu vahdeti malımızla, canımızla, din ve namusumuzla takviyeye azmettik. Azmimiz asla sarsılmıyacaktır. Hakkımız teslim edilmedikçe durmayacağız. Harp ve darp, zulüm ve kahır, hepsini iman dolu göğsümüzle karşılıyacağız : Millet yoludur, hak yoludur, tuttuğumuz yol, Ey hak yaşa, ey sevgili millet, yaşa, var ol!. İşte o imanı hâlis, o azmi kavi ile Ankara selâmet ve rehamızın muhterem mümessilleri, herakâtımızın muktedir nâzımları olan Müdafaai Hukuku Milliye Cemiyeti merkezi umumisi heyeti temsiliye azayı kiramına arzı hoşâmedi eyler; en samimî, en necip hissiyat ve tazimatını takdim eder. 31 Heyet-i Temsiliye namına Mustafa Kemal Paşa da, Ankara ya geldikleri gün şu telgrafı yayınlar: Sivas tan Kayseri tarikiyle Ankara ya hareket eden Heyet-i Temsiliye bütün güzergâhta Ankara da büyük milletimizin samimi tezahürât-ı vatanperverânesi içinde bugün muvasalat eyledi. Milletimizin gösterdiği vahdet ve azim memleketimizin temini istiklâli hakkındaki kanaatleri, lâyetezelzel (sarsılmaz) bir surette tarsin edici (sağlamlaştırıcı) mahiyettedir. Şimdilik Heyet-i Temsiliye merkezi Ankara dadır. Takdîm-i hürmet eyleriz efendim. 32 Mustafa Kemal Paşa nın Ankaralılar tarafından karşılanışı İstanbul Hükümeti ne çekilen 28 Aralık 1919 tarihli şifreli bir telgrafda şöyle anlatılır: Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları, dün akşam saat üç sıralarında Ankara ya girerek doğruca Bayram-ı Veli hazretlerinin mübarek türbelerini ziyaret ettikten sonra Hükümet (Vilayet Konağı) önünde toplanan binlerce halk (25-30 bin) tarafından sevinç içinde, alkışlarla, ortaya atılıp kurbanlar kesilmiş, halifelik ve padişah efendimiz hazretleriyle devlet ve milletimizin mutluluğu için dualar edildikten sonra, Mustafa Kemal Paşa tarafından da aynı anlamda bir konuşma yapılmış, Vilayet makamından ve Kolordu kumandanlığı dairesinden kendilerine çay ve kahve ikram edilmiştir. Daha sonra üç seneden beri boş olan ve ikâmetlerine ayrılan Ziraat Okulu na gitmişlerdir. Karşılamaya, şehre üç saatlik mesafeden bütün Ankara halkı ile çevre ilçelerinin ileri gelenleri, yönetici durumunda olan şahıslar ve Müdafaa-yı Hukuk-ı Milliye İdare heyetleriyle, yine aynı çevre ilçelerinden gelen binlerce Kuvâ-yı Milliye atlılarının katıldıkları yüzbinlerce halk-kadın çocukları da olduğu halde bir saatlik mesafeden başlayarak, hükümete kadar iki yakalı olarak karşılamaya koştukları, heyetin, pek sıcak ve samimi alkışlar arasından geçtiği, Ankara zeybekleri tarafından kılıç ve kalkan oyunları oynandığı, karşılayıcıların mühim bir kısmının silahlı olduğu halde en ufak bir uygunsuzluk bile kesinlikle meydana gelmediği, Heyet in Hacıbektaş köyünde Çelebi Cemalettin Efendi tarafından misafir edildiği, dergâhın dedeleri tarafından kendilerine ziyafet verildiği ve Bektaşi tarikatı ileri gelenleriyle Alevîlerin Kuvâ-yı Milliye ye girdikleri ve yine Kırşehir de şiddetli yağmur yağmasına rağmen, pek büyük merasim yapıldığı mutasarrıflık vekaletinden alınan telgraftan açıkça anlaşılmakta ilâve olunarak arz olunur

63 Mamak ANKARA DA MİLLİ MÜCADELE YILLARI Mustafa Kemal Paşa henüz Ankara ya gelmeden önce, Vilâyet ve Ankara Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti tarafından konaklayacağı yer için çalışmalar başlatılır. Kalaba Köyü yakınında bulunan, savaş yılları dolayısıyla öğrencisi olmadığından kapalı bulunan Ankara Ziraat ve Ameliyat Mektebi binasının daha uygun olacağına karar verilir. Ankara şehir merkezinde Ziraat Mektebi nden başka Vilâyet Konağı, yakınında Ankara Telgrafhanesi ve Askeri Depo, Suvari Kışlası, Sarı Kışla, Ankara Gureba Hastahanesi, Dâr ül-muallimîn (Öğretman Okulu), Mekteb-i Sanayii (Sanat Okulu) ve Mekteb-i Sultânî (Taş Mekteb) ve Düyûn-i Umûmiye gibi resmi binalar ile Taşhan, İttihat ve Terakki Kulübü, Millet Bahçesi, Abidin Paşa Köşkü bulunmaktadır. Vilâyet tarafından kısa sürede Ziraat Mektebi nin bakımı ve tefrişi yapılır. Mustafa Kemal Paşa ile Heyet-i Temsiliye üyelerinin gelmesi heyecanla beklenir. 27 Aralık 1919 günü, Ankaralılar tarafından büyük bir coşkuyla karşılanan Mustafa Kemal Paşa ve Heyeti Temsiliye üyeleri, Vilâyet Konağı nda kısa bir istirahatten sonra o günün akşamı Kalaba Köyü yakınında bulunan Ankara Ziraat Mektebi ne yerleşir. Bu bina günümüzde Meteoroloji Genel Müdürlüğü merkez binası olarak kullanılmaktadır. Heyet-i Temsiliye nin mali giderlerini Ankara Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti karşılar. Bu cemiyetin gelirleri de Ankaralıların nakdi bağışlarıdır yılı Kasım ayı ile 1920 yılı Temmuz ayı arasında Ankaralılar, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ne toplam lira yardımda bulunur. Araştırmacı Naşit Hakkı Uluğ, Ankara Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyeti Merkeziye sinin karar ve hesap defterlerini yayınlanır. Ankara Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyeti nin 35 numaralı kararıyla Mustafa Kemal Paşa nın reisi olduğu Heyet-i Temsiliye ye 29/30 Aralık 1919 tarihinde ikibin kuruş verilir. Heyetin 35 numaralı karar metni şöyledir: Heyet-i Temsiliye ye verilecek ikibin liraya mahsuben şimdilik bin liranın itasına ve şayet sandık mevcudu kifayet etmezse mevcuda ilâveten kifayet edecek miktarının tevizen tedariki ile Müftü Efendi vasıtasiyle Heyet-i Temsiliyye ye teslimine karar verildi. 29/30 Kânunuevvel 1335 (29/30 Aralık 1919)

64 Mektebin ikinci katında bulunan büyük oda ile bitişiğindeki oda Mustafa Kemal Paşa ya, sağdaki odalar Heyet-i Temsiliye üyelerine, soldakiler de bürolara, bir süre sonra çalışmalara başlayan Anadolu Ajansı na ayrılır. Alt katta yemek salonu, şifre ve telgraf odaları, yaverler bürosu ve muhafız birliği yatakhanesi yapılır. Mustafa Kemal Paşa, 28 Aralık Pazar günü Ankara şehrinin ileri gelenleriyle önemli bir toplantı yapar. Heyet-i Temsiliye üyesi Mazhar Müfit (Kansu) Bey, hatıralarında bu önemli toplantı hakkında şu bilgileri verir:... Muhterem Ankara ahâlisiyle yakından tanışmak üzere ikametgâhımıza Ankaralıları davet ile Paşa nın bir konferans vermesi ve bu suretle müdavele-i efkâr ile vaziyeti tenvir etmek lüzumuna karar verildi ve bu karar hemen tatbik edildi. Bulunduğumuz Ziraat Mektebi nin merdiveninden çıkınca sol tarafına tesadüf eden büyük bir salonda Ankara muhterem halkı toplandı. Paşa, saatlerce imtidât eden nutkunu söyledi... Bu konferans halk üzerinde iyi bir tesir bıraktı ve vaziyet hakkında halk tenevvür etti. Halk büyük bir memnuniyet içinde Mektepten ayrıldı Mustafa Kemal Paşa nın davetine Hacı Bayram-ı Veli nin soyundan ve Pîrevi şeyhi Şeyh Tayyib Baba da katılır. Tayyib Baba nın oğlu Emekli Büyükelçi Fuat Bayramoğlu ( ) anılarında o gün hakkında şunları anlatır: Babam o tarihte hayatta ve 63 yaşındaydı. Herhalde o davette bulunmuş, o çok ilginç konferansı dinlemiş ve anlamış olmalıdır. Annemin daha sonraları bize sık sık anlattığına göre babam -ki adeta keramet sahibi olduğuna inanılan, zeki bir insandı- ona demiş ki Bu Mustafa Kemal Paşa, çok mühim işler, değişiklikler yapacak, bir gün tekkeleri, türbeleri de kapatacaktır. Ben o günleri görmek istemiyorum. Toprağın altı bana artık üstünden daha iyi geliyor. Elimi bir gün şöyle göğsüme koyup ruhumu teslim edeceğim. Beni öyle bulacaksınız... Ve aynen, anlattığı gibi de vefat etmiştir. Ölümü, 1338 Ramazan ayının ilk günü, yani 20 Mayıs 1920 gecesi kalp sektesinden olmuştu. Bunu tabiatiyle bütün ayrıntılarıyla hatırlarım. Babam, sanırım Hz. Peygamberin vefatındaki yaşında bulunduğu için olacak, adeta ölüme hazırlıklarda bulunmuştu. Benim nüfusumu mahkeme kararıyla düzeltip yaşımı yediye çıkartarak ilk okula yazdırmıştı. Galatasaray da okuyan ortanca ağabeyimi galiba 9 ya da 10. sınıftan ayırarak evlendirmiş. Düğün de nasılsa Mustafa Kemal Paşa nın Ankara ya geldiği güne rastlamış. Belki de daha önce o işi de halletmek istemişti?!.. 36 Mustafa Kemal Paşa, Heyet-i Temsiliye Başkanı sıfatıyla 30 Aralık ta livâlara bir telgraf çekerek, Osmanlı Mebusan Meclisi (Meclis-i Mebusan) ne seçilen mebusların isimlerinin bildirilmesini, İstanbul a gitmeden önce de Ankara da ön görüşme yapılmasını, birlik ve beraberlik sağlanmasını ister. Aynı gün vilayetlere ikinci bir telgraf daha çeker: Bugün Yevm-i Osmanî olmak münasebetiyle arzı tebrikât eder. Bu vesile ile vatanımızın tamamının halâsını ve devlet ve milletimizi altı asırlık şanlı istiklâliyle mazhar-ı saadet eylemesini Cenab-ı Hakk tan dileriz. Bu Yevm-i Mec- 64

65 Mamak lis in saadetle idrakinin bilumum milletdaşların yekdiğerlerine şitab eylemlerini temenni ederiz. İstanbul a gidecek mebuslar, davet üzerine Ankara ya gelir ve Ziraat Mektebi nde görüşme yaparak bir misak (yemin) hazırlanır. Bu yemin Heyet-i Temsiliye nin tüm üyelerine imzalatılır. Heyette katiplik yapan Trabzon mebusu Hüsrev Sami (Gerede) Bey e teslim edilir ve İstanbul a gönderilir. Ankara da da Hakimiyet-i Milliye gazetesi yayınlanmaya başlar. Misak-ı Milli (Milli Yemin) olarak bilinen ve tanınan bu metin, 28 Ocak günü Mebusan Meclisi nde yapılan bir gizli oturumda Ahd-i Milli Beyannamesi adı altında kabul edilir. 12 Şubat ta Osmanlı Mebusan Meclisi nde Edirne mebusu Şeref Bey in önerisiyle Misak-ı Milli nin bütün dünya parlamentoları ile basına açıklanmasına karar verilir. 18 Şubat ta Misak-ı Milli, Osmanlı Mebusan Meclisi nce yayımlanır. Misak-ı Milli nin yayınlanmasından sonra Müttefik devletler, İstanbul hükümetine tehdit ültimatomları verir. Müttefik ültimatomlarına karşılık olmak üzere, Mustafa Kemal Paşa da, İstanbul Hükümeti ne cevap verir. Ali Rıza Paşa kabinesi istifa eder ve Salih Hulusi (Kezrak) Paşa kabinesi kurulur. Son Osmanlı Mebusan Meclisi ne Ankara dan, Çayırlıoğlu Hilmi Efendi, Ömer Mümtaz (Tanbi), Taşpınarlızade Atıf Efendi ve Ahmet Rüstem Beyler mebus olarak katılır. 37 Mustafa Kemal Paşa, Ziraat Mektebi ndeki karargâhında çalışmalarını yürütürken, Salih Hulusi Paşa nın yeni kurduğu İstanbul hükümeti de çalışmalarına başlar. İngilizler, Anadolu da başlayan Milli Mücadele faaliyetlerine karşı sert tedbirler alınmasını İstanbul hükümetinden ister. Ayrıca İstanbul da bulunan bazı aydınların tutuklanması için girişimlerde bulunur. Ankara da bulunan İngiliz askeri temsilcisi Whittal, 11 Mart günü aniden trenle şehri terk eder. 15 Mart günü İngilizler, İstanbul da yüz elli Türk aydınını tutuklar. 16 Mart ta İstanbul, İtilaf Devletleri tarafından işgal edilir, Meclis basılır, Meclis de Felah-ı Vatan adı verilen, Müdafaa-yı Hukuk Grubu nun lideri durumunda olan Hüseyin Rauf (Orbay) ve Kara Vasıf Beyler gibi önde gelen milletvekilleri, İngilizler tarafından tutuklanarak Malta ya sürülürler. Yakalanmayan mebuslar da Ankara ya geçme yolları araştırmaya başlarlar. Mustafa Kemal, durumu bütün devletler ve Millet Meclisleri nezdinde protesto eder. Ankara da yeni bir Millet Meclisi toplama teşebbüsüne geçilir. Aynı gün Anadolu da bulunan bütün İngiliz subay ve erleri Mustafa Kemal Paşa nın emriyle tutuklanır. Basın-yayın yoluyla da şiddetli tepki gösterme ve protestolara devam edilir. Protestolar, sadece Türk milletine duyurulmak için memleket dahiline münhasır kalmamış, Dünya kamuoyu da bu konuda -mümkün mertebe- aydınlatılmaya çalışılmış ve Türk milletine reva görülen haksız muameleler, hür dünya milletlerine duyurulmaya çalışılmıştır; özellikle İslâm ülkelerini durumdan haberdar etmek için;... Bu tecavüz Saltanat-ı Osmaniye den ziyade Makâm-ı Hilâfette hürriyet ve istiklâllerinin istinadgâh-ı yeganesini gören bütün Âlem-i İslâm a râcidir sözleriyle bu hareketin bütün Müslümanlara yöneltilmiş olduğunu tekid eden bir beyanname yayınlanır. 18 Mart günü Meclis-i Mebusan, bir kapanış toplantısı yaparak faaliyetlerine son verir. Bu olay üzerine 19 Mart 65

66 günü Mustafa Kemal, Ankara da toplanacak Meclis için seçim yapılmasını bir yazı ile illere ve komutanlıklara bildirir. İstanbul da Salih Hulusi Paşa Hükümeti, İngilizlerin baskısıyla istifa eder ve aynı gün Mebuslar Meclisi nden ilk grup Ankara ya gelmeye başlar. Ayrıca İstanbul da bulunan bazı yazar ve gazeteciler de Ankara ya gelerek, Milli Mücadele hareketine katılır. Bu kişiler arasında Dr. Adnan (Adıvar) Bey ve eşi Halide Edip (Adıvar) Hanım da bulunmaktadır. Mustafa Kemal Paşa, Ziraat Mektebi nde Anadolu Ajansı nı kurar ve yazar Halide Edip Hanıma çalışmaları için bir oda tahsis eder. 11 Nisan da İngilizlerin baskısıyla Şeyhülislâm Dürrizâde Abdullah ın, Padişah ve Halife kuvvetleri dışındaki millî kuvvetleri kâfir ilan eden ve katlinin vacip (gerekli) olduğunu bildiren fetvası Takvim-i Vekayi de yayınlanır. Bu fetva çok miktarda bastırılıp çoğaltılarak, Anadolu nun her tarafına çeşitli vasıtalarla (postayla, Anadolu ya geçen kimseler aracılığıyla, vs.), hattâ Yunan ve düşman uçaklarıyla havadan atılmak suretiyle dağıtılır. Mareşal Fevzi (Çakmak) Paşa, 27 Nisan 1920 tarihinde TBMM de yaptığı konuşmada o kabine (Damat Ferit Paşa Hükümeti) erkanından olan zevattan, gerekse Harbiye Nezaretinde bulunan bazı arkadaşlardan aldığım malumata nazaran o kabineye tazyik icra ettiler. Fetvayı veriniz diye. Nihayet o fetvayı aldılar. Malumunuz vechile o fetva İngiliz süngüsü ile alınmış, İslamı sinesinde birbirine düşürmek için ilk defa yazılmış acı bir vesikadır. 39 diye belirtir. Bu fetvanın, Anadolu da yayılmasını önlemek için çok sıkı önlemler alındıysa da pek başarılı olunamamıştır. Anadolu nun muhtelif yerlerinde ayaklanmalar ve karışıklıklar başlamış, bu tehlikeli isyan hareketleri Ankara yakınlarına kadar sirayet eder. Mustafa Kemal Paşa, Nutuk da bu durumu İsyan dalgaları, Ankara da karargâhımızın duvarlarına kadar çarptı. Karargâhımızla şehir arasındaki telefon ve telgraf hatlarını kesmeye varan kudurmuşçasına kasıtlar karşısında kaldık. diye ifade eder. Millî Mücadele hareketinin beyni durumuna gelmiş olan Ankara dakilerin, üzerinde ısrarla durdukları husus: Padişah ve Halife dahi esirdir. Makam-ı Hilâfet ve Saltanatın tahlisi (kurtarılması) lâzımdır. Bu nokta-yı nazardan hareketle, düşman elinde esir olan Halife nin, zor ve baskı kullanılarak böyle bir fetvanın yayınlandığı, haliyle de bu fetvadaki hükümlerin geçersiz olduğu üzerinde durularak, aynı şekilde bir fetvanın Ankara dan yayınlanması kesinleşir. Başta Ankara Müftüsü Mehmet Rifat (Börekçi) Efendi olmak üzere, Ankara da bulunan beş müftü, dokuz alim ve medrese müdürü ile altı kişilik ilmiye sınıfından müteşekkil yetkili bir grubun hazırladığı fetva, 16 Nisan 1336 (1920) tarihinde gerekli yerlere gönderilir ve Anadolu daki mahalli gazelerde -Millî Hareket taraftarı olanlarda- yayınlanır. 40 Birinci Meclis in Ankara da Toplantıya Çağrılması İstanbul da bulunan Meclis-i Mebusan ın İngilizler tarafından basılmasından ve İstanbul un resmen işgalinden üç gün sonra, 19 Mart ta Mustafa Kemal Paşa, yayımladığı bir tamim ile Ankara da toplanacak yeni meclis için derhal seçimlerin başlamasını vilayet ve bağımsız mutasarrıflıklara, kolordu komutanlıklarına duyurur. Seçimlerin en geç on beş gün içinde tamamlanması ve seçilenlerin Anka- 66

67 Mamak irin i Me lis inas. ra ya gelmesi istenir. Mebus seçimlerinin tamamlanmasından sonra Meclis in 23 Nisan 1920 tarihinde Ankara da açılmasına karar verilir. Mustafa Kemal Paşa, 21 Nisan 1920 tarihinde Büyük Millet Meclisi nin açılmasından önce nelerin yapılacağına dair bir tamim yayınlar. Bu tamim şöyledir: Telgraf : Çok ivedi Ankara ya acele yazı gönderilmesi Ankara, Kolordulara (14 üncü Kolordu Komutan Vekilliğine), 61 inci Tümen komutanlığına, Refet Beyefendi ye, Bütün Valiliklere, Bağımsız Sancaklara, Müdafaa-i Hukuk Merkez Hey etlerine, Belediye Başkanlıklarına 1- Tanrının lütfuyla Nisanın 23 üncü Cuma günü, Cuma namazından sonra Ankara da Büyük Millet Meclisi açılacaktır. 2 - Vatanın istiklâli, yüce Hilâfet ve Saltanat makamının kurtarılması gibi en önemli ve hayati görevleri yapacak olan Büyük Millet Meclisi nin açılış gününü cumaya rastlatmakla, o günün kutsallığından yararlanılacak ve bütün sayın milletvekilleriyle Hacı Bayram Veli Câmi-i Şerifinde cuma namazı kılınarak Kur an ın ve namazın nurlarındanda feyz alınacaktır. Namazdan sonra, Sakal-ı Şerif ve Sancak-ı Şerif alınarak Meclisin toplanacağı yere gidilecektir. Meclise girmeden önce bir dua okunarak kurbanlar kesilecektir. Bu merasimde Câmi-i Şerîf ten başlayarak Meclis binasına kadar Kolordu Komutanlığı nca askerî birliklerle özel tören düzeni alınacaktır. 3 - Açılış gününün kutsallığını belirtmek için bugünden başlayarak vilâyet merkezinde, Vali Beyefendi Hazretleri nin düzenleyeceği şekilde, hatim indirilmeye ve Bu- 67

68 hari-i Şerif okunmaya başlanacak ve Hatm-i Şerîf in son kısımları uğur getirsin diye cuma günü namazdan sonra Meclis in toplanacağı yerin önünde tamamlanacaktır. 4 - Kutsal ve yaralı vatanımızın her köşesinde bugünden itibaren aynı şekilde Hatm-i Şerîfler indirilmesine ve Buhari-i Şerif okunmasına başlanarak, cuma günü ezandan önce minarelerde salâ verilecek, hutbe okunurken, Halifemiz, Padişahımız Efendimiz Hazretleri nin mübarek adları anılırken, Padişah Efendimiz in yüce varlıklarının, şanlı ülkesinin ve bütün tebaasının bir an önce kurtulmaları ve saadete kavuşmaları için ayrıca dua okunacak ve cuma namazının kılınmasından sonra da hatim tamamlanarak yüce Hilâfet ve Saltanat makamı ile bütün vatan topraklarının kurtuluşu için girişilen Millî Mücadele nin önemini ve kutsallığını, milletin her bir ferdinin, kendi vekillerinden meydanâ gelmiş olan bu Büyük Millet Meclisi nin vereceği vatani görevleri yapmaya mecbur olduğunu anlatan vaazlar verilecektir. Daha sonra, Halife ve Padişah ımızın, din ve devletimizin vatan ve milletimizin kurtuluşu, selâmeti ve istiklâli için dua edilecektir. Bu dinî ve vatanî merasim yapıldıktan ve camilerden çıkıldıktan sonra, Osmanlı vilâyetlerinin her tarafında, hükûmet konağına gelinerek Meclis in açılmasından dolayı resmî tebrikler yapılacaktır. Her tarafta cuma namazından önce uygun şekilde Mevlid-i Şerîf okunacaktır. 5 - Bu tebliğin hemen yayınlanarak her tarafa ulaştırılabilmesi için her vasıtaya başvurulacak, sür atle en ücra köylere, en küçük askerî birliklere, memleketin bütün teşkilât ve kuruluşlarına ulaştırılması sağlanacaktır. Ayrıca, büyük levhalar halinde her tarafa asılacak ve mümkün olan yerlerde bastırılıp çoğaltılarak parasız dağıtılacaktır. 6 - Yüce Tanrı dan tam bir başarıya ulaştırması niyaz olunur. Hey et-i Temsiliye adına Mustafa Kemal. Ankara da Birinci Meclis in toplanması için hazırlıklar devam ederken, 22 Nisan 1920 günü Mustafa Kemal Paşa şu önemli genelgeyi yayınlar: Bütün illerle bağımsız sancaklara, kolordulara, Nazilli de Albay Refet Beyefendiye, Bursa da Yirminci Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa Hazretlerine, Bursa da Elli Altıncı Tümen Komutanı Albay Bekir Sami Beyefendiye, Balıkesir de Altmış Birinci Tümen Komutanı Albay Kazan Beyefendiye Tel Dakika geciktirilmeyecektir. Tanrının yardımıyla Nisanın 23 üncü Cuma günü Büyük Millet Meclisi açılarak çalışmaya başlayacağından o günden sonra bütün sivil ve askeri makamların ve bütün ulusun başvuracağı en yüce kat, adı geçen Meclis olacaktır. Bilgilerinize sunulur. Heyeti Temsiliye Adına Mustafa Kemal. 41 Ankaralıların tabiri ile Meclis-i Fevkalâde (Büyük Millet Meclisi)nin şehir merkezinde İttihat ve Terakki Cemiyeti Kulübü olarak bilinen ve inşaatı yarım kalan binada toplanmasına karar verilir. Bu bina İstasyon Caddesi üzerinde ve Kızıl 68

69 Mamak Bey Vakfı arazisi içerisinde, etrafı mezarlık olan bir yapıdır yılında Ankara ya gelen Enver Paşa tarafından yapımı başlatılan binaya Fransız işgal müfrezesi kumandanı oturmaktadır. Alınan karar gereği Fransız subay burayı terkeder. Binada bazı yeni ilave ve tadilatlar yapılır. Ankaralı marangozlar omuzlarında tahtalar, keresteler ve kalaslarla gelerek toplantı salonunu düzenlerler. Önce başkanlık kürsüsü, kürsüde başkan ve başkanlık divanı üyesi milletvekillerinin oturacağı yerler ile tutanak memurlarının çalışacakları yerler yapılır. Başkanın oturduğu yerin önüne milletvekillerinin konuşacakları küçük kürsü konulur. O günlerde Ankara da elektrik olmadığı için Ankara kahvelerinin birinden getirilen kenarları avizeli büyük bir gaz lambası salonun ortasına asılır. Salonun ısıtılması için de bir saç sobası kurulur. Salonun koridoruna milletvekillerinin su içmeleri için üç küp yerleştirilir, küplerin üstüne üç maşraba yerleştirilir. Kapıdan girilince ilk küçük oda mescit olarak düzenlenir. Caddeye bakan ilk oda ise başkanlık odası olarak ayrılır. Öteki odalar da meclis komisyonları, başkatip ve muhasebeci için çalışma odası oldu. Binanın içindeki eksiklikler giderildi. Meclis toplantı salonunun hazırlanması uzun zaman alır. Meclis binasının hazırlanmasında, ilçeler de nakdi yardımda bulunur. Birinci Meclis Ankara Mebusları Ankara vilayetinin livaları olan Çorum, Kırşehir ve Yozgat ta ayrı ayrı seçimle üyeler belirlenir. Ankara da da Milli Meclise mebus seçimi 31 Mart 1920 tarihinde tamamlanır. Mustafa Kemal Paşa, Ankara dan mebus seçilir. Diğer Ankara mebusları ise Ali Fuat Paşa, Beynamlı Hacı Mustafa Efendi, Kınacızâde Şakir Bey ve Hacı Bayram Şeyhi Şemseddin Efendi dir. Mebusan Meclisi nden gelen Ankara mebusları Hacı Atıf Efendi, Ömer Mümtaz, Çayırlıoğlu Hilmi Beyler ve Ahmed Rüstem de Ankara temsilcisi olarak Milli Meclis e katılırlar. 1 Nisan 1920 tarihli seçim tutanağı şöyledir: Makamı Hilafet-i İslamiyye ve payitahtı saltanat-ı Osmaniyye nin düvel-i itilafiyye tarafından resmen işgali kuvve-i devlet-i muhtemel etmiş ve Meclis-i Mebusan ın bu vaziyet karşısında ifayı vazifeye imkan görmediği hükümet-i Merkeziye (merkezi hükümet) tebliğ ile dağılmış bulunmasından dolayı Makam-ı Hilafet ve saltanatın mesuniyeti istiklalini ve Devlet-i Osmaniyye nin tahsilini te min edecek tedabir-i teamül ve tatbik etmek üzere millet tarafından selahiyeti fevkaladeyi haiz bir meclisin Ankara da içtima ına lüzumu acil hasıl olmasına mebni 1336 senesi şehr-i Mart ının 27. Cumartesi ve 30. Salı günleri Meclis-i İdare-i Vilayet ve Belediye ve Müdafaa-i Hukuk azaları ve Ankara ve Keskin ve Balâ ve Haymana ve Nallıhan ve Yabanabad (Kızılcahamam) ve Ayaş kazaları müntehib-i sanileri hazır oldukları halde İntihabı-ı Mebusan kanununun tayin ettiği usul ve şeriat dairesinde icra kılınan intihab neticesinde namzetlerden balada esamisi muharrer Mustafa Kemal Paşa yüzkırk ve Ali Fuat Paşa yüz otuz iki ve Kınacızade Şakir Efendi yüz yirmi iki ve Beynamlı Hacı Mustafa Efendi seksen ve Şeyhzade Şemsettin Efendi yetmiş dokuz rey ile ihrazı ekseriyet ettikleri tevdi edilen mazbata münderecatından anlaşıldığını ve binaenaleyh Meclis-i mezkur azalığına intihab olunduklarını mubeyyin iş bu mazbata tanzim kılındı.1 Nisan 1336 (1920)

70 irin i Me lis turumundan. 70

71 Mamak BİRİNCİ MECLİS İN AÇILIŞI Mustafa Kemal Paşa nın daveti üzerine Ankara ya, vilayetlerden ve livalardan seçilen mebuslar gelmeye başlar. Ayrıca kapatılan Osmanlı Mebusan Meclisi nden de mebuslar Birinci Meclis e katılmak üzere Ankara ya gelirler. 23 Nisan 1920 Cuma günü öğleye doğru Mustafa Kemal Paşa, milletvekilleri, subaylar, memurlar ve Ankaralılar, Hacı Bayram Camii önünde toplanırlar. Birlikte kılınan Cuma namazından sonra, Sancağı Şerif öne geçirilir ve tekbirler getirilerek Meclis binasına doğru yürüyüş başlar. Sancağın arkasından üzerinde Kur an-ı Kerim ve Sakal-ı Şerif bulunan rahleyi Sinop Milletvekili Hoca Abdullah Efendi başının üstünde taşır. Bir manga asker de Hoca Abdullah Efendi nin yanında yerini alır. Tören alayı, Ankaralıların ve bir askeri birliğin beklediği Büyük Millet Meclisi binasının önünde durur. Meclisin bahçesinde üç kurban kesilir. Bursa Milletvekili Fehmi Hoca bir dua okur. Duadan sonra, Mustafa Kemal Paşa kapıdaki kurdelayı keser. Bütün milletvekilleri içeri girerek sıralara otururlar. Hoca milletvekilleri hep bir ağızdan dua ederler ve Buhari-i Şerif okurlar. Sancağı Şerif kürsünün yanına dikilir, Kur an-ı Kerim ile Sakal-ı Şerif de kürsünün üstüne konur. Meclis böylece İslâmî geleneğe uygun olarak açılır. Meclisin ilk açılış konuşmasını en yaşlı üye sıfatıyla Meclis Başkalığı na seçilen Sinop Mebusu Şerif Bey yapar: Saygıdeğer hazır bulunanlar; Hilafet ve hükümet merkezinin geçici kaydıyla yabancı kuvvetler tarafından işgal edildiği, bağımsızlığın her bakımdan kısıtlandığı bilinmektedir. Bu vaziyete baş eğmek, milletimizin kendisine teklif edilen yabancı esaretini kabul etmesi demektir. Ancak tam bağımsızlık ile yaşamak kararlılığında olan ezelden beri hür ve bağımsız yaşayan milletimiz bu esaretini kesin ve kararlı bir biçimde reddetmiş ve derhal vekillerini toplamaya başlayarak yüce Meclisini vücuda getirmiştir. Bu yüce Meclisin reisi sıfatıyla ve Allah ın yardımıyla milletimizin iç ve dış tam bağımsızlığı dahilinde, geleceğini bizzat düzenleyerek ve bütün dünyaya ilan ederek Millet Meclisini açıyorum. 71

72 Bu açılış konuşmasından sonra Ankara mebusu Mustafa Kemal Paşa söz alarak: Yüce Meclisiniz bildiğiniz gibi olağanüstü yetkilere sahip olarak yeniden seçilmiş saygıdeğer milletvekilleriyle, taarruz ve işgale uğramış saltanat merkezinden canlarını kurtararak buraya gelen saygıdeğer milletvekillerinden oluşmuştur. Kaçıp gelebilecek milletvekilleriyle birlikte bir yüce Meclisin meydana getirilmesi ancak yeni uygulanan seçim tarzıyla söz konusu olmuştur. Bu anda Meclisiniz yasal olarak toplanmış bulunmaktadır. diyerek Meclisin hangi azalardan teşekkül edeceğine dair kısa bir açıklama yapmıştır. Büyük Millet Meclisi nin 365 kişilik bir vekiller kadrosuna sahip olmasına karşılık ilk günkü ilk celseye ancak 115 mebus katılır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışını Hâkimiyeti Milliye gazetesi şu şekilde haber verir: Bir ay zarfında fevkalâde bir surette icra olunan intihabat neticesinde tâyin olunan mebuslar peyderpey Ankara da toplanıyorlar. İşgal ve esaret altına geçen ve dehşetli bir tazyik altına alınan İstanbul dan kaçabilen diğer mebuslar dahi yine Ankara da bunlara iltihak ediyorlardı. Nihayet Büyük Millet Meclisi nin 23 Nisan Cuma günü küşad edilmesi karar-gir olarak o gün Mebusan-ı Kirâm ile beraber küçük ve büyük bilûmum memurin-i hükümet ve eşrâfı ahali memleket Hacı Bayram Camii Şerifi nde toplanmıya müsaraat ile bir cemaat-i kübera ile Cuma namazının edasından sonra önde Lihye-i Saadet (Sakal-ı Şerif) sancak-ı şerifi hâmil bir heyeti ulema ve meşayih tekbir ve tehlillerle, halka ruhanî feyizler saçtıkları halde alay ile Büyük Millet Meclisi dairesine muvasalat olunmuştur. Meclisi âlinin kapısında bir dua ile kurbanlar zebhini (kesilmesini) müteakip herkes içeriye dahil olmuş ve Lihye-i Saadet (Peygamber Efendimizin sakalı) ile sancak-ı şerif kemali ihtiramla kürsü-i riyaset üzerine vazolunarak, zaten camii şerifte başlamış olan hatm-i Kur an ile Buhari-i Şerif kıraatinin son kısımları teyemmünen orada ikmal edilmiş ve bunu da hal ve zamanın muktezasına tamamen mutabık bir duayı müteakip Sinop Mebusu Şerif Beyin riyaset mevkiine çıkmasiyle Büyük Millet Meclisi açılmıştır. Meclis Başkanı Şerif Bey in konuşmasından sonra mebusların mazbataları okunur. Daha sonra bizzat Mustafa Kemal Paşa tarafından hazırlanan yemin metni Ankaralı zabıt katiplerinden Halil (Ülgen) Bey güzel hat yazısı ile bir kağıda yazar ve kürsü üzerine konur. Her mebus bu metni okuyarak yemin eder. Mebusların okuduğu yemin metni şöyledir: Makam-ı hilâfet ve saltanatın, vatan ve milletin istiklâl ve istihlâsından başka bir gaye takip etmiyeceğime vallahi Birinci meclisde bulunan mebusların meslek dağılımı şöyledir: 115 memur ve emekli, 61 din alimi, 51 asker, 26 çiftçi, 37 tüccar, 49 hukukçu, 51 hekim, 8 şeyh, 6 gazeteci, 5 ağa, 5 aşiret reisi ve 2 mühendis. Meclis ikinci toplantısını 24 Nisan 1920 günü yapar ve Mustafa Kemal oybirliğiyle Meclis Başkanı seçilir. Meclis açıldıktan sonra bir beyanname yayınlanarak mebusların şu görüşleri açıklanır: 72

73 Mamak irin i Me lis turumundan.... Biz vekilleriniz Cenab-ı Hakk ve Resûl-i Ekrem namına yemin ederiz ki, Padişaha, Halifeye isyan sözü, bir yalandan ibarettir... Osmanlı Harbiye Nazırı Fevzi (Çakmak) Paşa Birinci Meclis in açılış günlerine yakın İstanbul dan ayrılır ve Milli Mücadele saflarına katılmak üzere Anadolu ya geçer. 27 Nisan günü Ankara ya gelen Fevzi Paşa, Birinci Meclis te İstanbul daki siyasi durumu anlatan şu konuşmayı yapar: Efendiler, Bakir payitahtımızın ilk defa düşmanlar tarafından feci işgalini görmek bedbahtlığına uğramış felâketzadelerdeniz. Üç gün evvel İstanbul un sureti işgali haber alındı. Bunda bilhassa İslâm kanı dökmek ve dökülen İslâm kanları ile İslâmları mahkum etmek ciheti hainanesi, düşmanlarımızca teemmül edilmişti. Bu- 73

74 nun için lâzım gelen evamir ve tebligat ifa edildi. Ben bizzat Harbiye Nezareti nde gece ve gündüz mevcut bulundum. O gece İngilizler otomobillerle İstanbul, Üsküdar, Beyoğlu muhitinde bahriye efradı çıkararak lâzım gelen noktaları tuttular. Sırf hesap başlangıcı olmak üzere Şehzade başında Onuncu Kafkas Fırkası Karargâhı nda bulunan efrad (asker) üzerine hücum ederek muzikacı efradı şehit ettiler. Muzika efradını meydana çıkararak birer birer öldürdüler. Bir kısmı pencereden aşağı atladı. Bir kısmını ise yataklarında öldürdüler. Bunların resimlerini çıkarıp Fransızlar Avrupaya gönderdiler. Bu sırada İngilizler, Harbiye nezaretini de işgal ederek, benim nezaret odama kadar süngülü neferlerini soktular. Lâzım gelen emirleri vermekliğimi tebliğ ettiler. Göğsüme düşman süngüleri dayanmış bir Harbiye Nazırı. İstanbul un artık hür ve makamı hilâfet olmak meziyetini kaybettiğini görmüş ve bir Harbiye Nazırı sıfatiyle meyus bulunuyorum. Derakap (derhal) Sadrazama haber verdim. Kabinenin içtimaını emir etti. O sırada 400 ü mütecaviz, iki sıra dizilmiş süngülü İngiliz efradı arasından geçerek, kapılara birikmiş bir takım Ermeni, Rum ahalinin arasından geçerek Babiali ye gittim. Mustafa Kemal Paşa, yeni kurulan Meclis in açılışını ve amaçlarını 30 Nisan 1920 tarihli bir yazısıyla Avrupa devletlerine duyurur. Birinci Meclis çalışmalarına başlar ve Millet Meclisi Reisliğine Mustafa Kemal Paşa yı, ikinci Reisliğe de Celâleddin Arif Beyi seçer. Reis Vekilliğine de Mevlevi Abdülhalim Çelebi Efendi seçilir. Kâtipliklere de Muhittin Baha ve Cevdet Izrap getirilir. 25 Nisan da İsmet Paşa Genelkurmay Başkanlığına getirilir ve Muvakkat İcra Encümeni (Geçici Bakanlar Kurulu) kurulur. Mustafa Kemal, TBMM nin açıldığını Avrupa devletleri Dışişleri Bakanlıklarına, bir yazı ile bildirir. 2 Mayıs da Meclis de Büyük Millet Meclisi İcra Vekillerinin Suret-i İntihabına Dair Kanun (Bakanlar Kurulu nun seçimine dair) kabul edilir. 3 Mayıs Pazartesi günü yapılan toplantıda Heyeti Vekile (Bakanlar Kurulu) seçimleri yapılır. Yapılan seçimler sonunda Vekiller Heyeti şu şekilde teşekkül eder: Umuru Şer iye Vekâletine Mustafa Fehmi (Gerçeker) Efendi, Dahiliye Vekâletine Cami (Baykurt) Bey, Adliye Vekâletine Celâleddin Arif Bey, Nafia Vekâletine İsmail Fazıl Paşa, Hariciye Vekâletine Bekir Sami Bey, Sıhhat ve Muaveneti İçtimaiye Vekâletine Dr. Adnan (Adıvar) Bey, İktisat Vekâletine Yusuf Kemal (Tengirşek) Bey, Millî Müdafaa Vekâletine Fevzi (Çakmak) Paşa, Erkânı Harbiyeî Umumiye Reisliğine İsmet (İnönü) Paşa, Maliye Vekâletine Hakkı Behiç Bey, Maarif Vekâletine Dr. Rıza Nur Bey seçilirler. Vekiller Heyeti nin çalışması için uygun binalar bulunmadığı için Ankara Hükümet Konağı nda çalışmaya başlar. Ankara Vilayet Konağı, Başvekalet olarak kullanılır. Mustafa Kemal Paşa nın başkanlığında ilk olarak Vekiller Heyeti bu binada toplanır. Vekaletlerin (Bakanlar) tamamı iki odaya yerleşir. Odanın birisine Vekiller, diğer odaya da Umum Müdürler ve katipler yerleşir. Masa olmadığı için memurların oturması için gaz sandıkları verilir. Hokka bulunmadığı için kahve fincanları kullanılır. Daha sonra 4 Ağustos da Ankara da resmi binalara ihtiyaç duyulması sebebiyle Ankara Sultanisi ile Darülmuallimin öğrencilerinin Çorum veya Kırşehir e gönderilmelerine Bakanlar Kurulu karar verir. Milli Müdafaa Vekaleti, Mekteb-i Sulta- 74

75 Mamak nkara da ya lan bir törenden.. ksel r i i ni de kurulur. Dahiliye Vekaleti, Ankara Tegrafhanesinin yanında bulunan Yirminci Kolordu karargah binasına yerleşir. Kemal Bağlum o günleri şöyle anlatır: Vilayet Konağı, dört bakanlık hariç diğer bakanlıkları içinde toplamıştı. Vilayetteki odaların sayısı da çok azdı. Her bakanlığa bir kaç oda ayrılmıştı. Bakan hariç, diğer memurlar, makam gözetmeksizin bir odada otururlardı. Vilayetin önündeki bahçenin çevresi, bugün olduğu gibi demir parmaklıklarla çevrili idi. Demir parmaklıklar ise, uzak yerlerden at, katır ve eşeklerle iş yerine gelen memurların hayvanlarını bağladıkları yer olarak kullanılırdı. Hayvanların başlarına yem torbalarını geçiren memurlar, buradan işlerine giderlerdi. Akşam işlerinden çıkan memurlar, önce günlük alışverişini yapar, hayvanlar üzerine atılan heybeler içine yiyecekler doldurulur, eğer memurlar çocuklarını da beraberlerinde getirmişlerse, onları da heybenin gözlerine yerleştirerek toplu halde yola çıkarlardı. Semtlere göre, hayvanla dağılan memurlar, yolda giderken olmadık şamatayı yaparlar, heybe içindeki 75

76 irin i Me lis mebuslar ndan bir gru. çocuklar da başlarını heybeden çıkartarak, bir taraftan çevreyi seyreder, bir taraftan da, birbirlerine laf atarlardı. Ankara ya gelen mebusların yatması için şehirde uygun otel bulunmadığı için İkinci Abdülhamid Han ın yaptırdığı Muallim Mektebi (Darülmuallimin) tahsis edilir. Bu mebusların her türlü ihtiyacını Ankaralılar karşılar. Mebuslara aylık olarak yüz lira verilir. Eskişehir mebusu Yeşil Efendi ile Kütahya mebusu Muallim Cevdet İzrap Beyler tabldota memur edilirler. Mebuslara her öğün üç kap yemek çıkartılır ve yetmiş kuruşa verilir. Mustafa Kemal Paşa da Ankara mebusu olarak yüz lira alır. Darülmuallimin Mektebi koridoruna şöyle bir levha asılır: Tavla vesair oyun oynamak yasaktır! Vilâyet tarafından tutulmuş bir müezzin de beş vakit, bu binanın merdiven başında ezan okur ve herkesi namaza davet eder. Yataklar ise ranza olmadığı için yerlere serilir

77 Mamak ANADOLU NUN ŞAHLANIŞI Birinci Meclis in açılışından sonra Milli Mücadele hareketine destek vermek için şair Mehmed Âkif (Ersoy) Bey Ankara ya gelir ve Tâceddîn Velî Dergâhı Şeyhi Şeyh Mustafa Tâceddîn Efendi nin misafiri olur. Şeyh Mustafa Tâceddin Efendi, Mehmed Âkif in ikameti için Taceddîn Veli Camii nin bahçesinde bulunan Dergâh Evi ni (Kasr-ı Ebniye) tahsis eder. Birinci Meclis e 5 Haziran 1920 de Burdur mebusu olarak katılmaya başlayan Mehmed Âkif Bey, Meclis kayıt defterine İslâm şairi Mehmed Âkif Bey olarak yazılır. 44 Düzenli Türk Ordusu henüz kuruluş aşamasında iken Yunan ordusu önce Uşak Cephesi nde şaşırtıcı hareketlerde bulunduktan sonra 6 Ocak 1921 tarihinde, Eskişehir i işgal etmek ve demiryolunun geçtiği bu yerleri kontrol altına almak amacıyla İnönü mevkiinde taarruza başlar. Batı Cephe Komutanı İsmet Bey, 10 Ocak gecesi Eskişehir in batısında savunma yaparak, Yunan ordusunun ilerlemesini durdurur. Yunanlılar ilk kez düzenli Türk ordusuyla karşılaşır ve ilk yenilgiyi alır. Maarif Vekaleti nce, Millî Mücadele yıllarını abideleştirmek ve kurulan Türk Devleti nin bağımsızlık hikayesini bütün dünyaya anlatacak bir milli marş yarışması düzenlenir. Birinci gelen şiire beşyüz lira ödül verileceği duyurulur ve altı ay zaman tanınır. Altı ay süre içerisinde 724 şiir bu yarışmaya iştirak eder. Ankara da Taceddin Dergahevi nde ikamet eden Burdur mebusu Mehmet Âkif (Ersoy) Bey ise, mebus olduğu için bu yarışmaya katılmaz. Mebusluğunun yanında katılmamasının en büyük sebebi ise verilecek para ödülüdür. Daha sonra Mehmet Akif, arkadaşları tarafından ikna edilir ve yazdığı şiir komisyona gönderilir. 12 Mart 1921 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi nde Maarif Vekâleti nce İstiklâl Marşı hakkındaki tezkeresi müzakere edilir ve Mehmed Akif Bey in şiiri İstiklâl Marşı olarak kabul edilir. 45 Nisan ayında Metris Tepe de Yunanlılara karşı kazanılan İkinci İnönü Muharebesinden sonra Ankara, cephelerindeki başarıların sevincini yaşarken, gelecekte yaşanacak cephe bozgunlarına hiç ihtimal vermez ve Meclis in açılışının birinci yılını kutlar. 23 Nisan 1921 günü milli bayram ilan edilir, halk milletin saltanat günü 77

78 stikl l Mar n n yaz ld a eddin erg h. olarak kutlar. Hintli Mustafa Sagir adında bir İngiliz casusu, Mustafa Kemal Paşa ya suikast girişiminde bulunacağı tespit edilir ve mahkeme edilerek, 24 Mayıs 1921 günü, Ankara da idam edilir. Eskişehir-Kütahya Muharebeleri Yunanlılar, İnönü yenilgilerinden sonra Bursa ve Uşak Gruplarıyla aynı zamanda saldırıya geçer. 10 Temmuz 1921 de başlayan 160 km.lik cephe boyunca devam eden Eskişehir-Kütahya savaşlarında, Yunan ordusunun güçlü sağ kanadı karşısında direnmeye çalışan Türk cephesi yarılır. Eskişehir, Kütahya, Afyonkarahisar işgal edilir. İki hafta süren kanlı çarpışmalarda verilen şehitler, savaş dışı kalan yaralılar, moral çöküntüsünden doğan toplu kaçmalar; düşmana kaptırılan silah, cephane, araç ve gereçler nedeniyle ordumuzun gücünün yarısına yakın bölümü yitirilir. Moral bozukluğu kimi savaşçıları sarsmış, yeni bir Yunan saldırısını durdurmak umudu kalmamış, karanlık bulutlar Ankara göklerini sarmış, yüz kilometre ötedeki düşmanın nefesi Ankara dan duyulur. Bu olay üzerine Atina da zafer çanları çalar, toplar atılır, fener alayları coşku içinde dolaştırılmaya başlanır. 78

79 Mamak e helerden trenle nkara gar na gelen gazilerimiz. Büyük Bozgun olarak tarihe geçecek olan bu yenilgi üzerine Meclis toplanır ve kurtuluş çareleri aranır. 15 Temmuz Cuma günü Kütahya nın güney batısında Yumruçal da 4. tümen Komutanı Yarbay Mehmet Nazım Bey şehit olur. Şehit Yarbay Nazım Bey in cenaze töreninin ertesi günü cephelerden trenle Ankara ya yaralılar gelmeye başlar. Gelenler, Birinci ve İkinci İnönü Muharebelerinde yaralanıp da Eskişehir deki hastahanede tedavi gören gazilerdir. Kütahya-Eskişehir Muharebelerinde yaralanan gazilere yatak açmak için Eskişehir de bulunan hastanedeki yaralılar, Ankara ya taşınmaya başlar. Bu taşınma tezden Ankara da duyulur ve halk tren istasyonuna koşar. Vagonlardan inen yürüyebilecek durumdakilere omuz vererek, sedyeli olanların sedyelerini taşıyarak arabalara, kağnılara yerleştirirler yaralıları. Sonra, Namazgâh ın ilerisinden Samanpazarı na çıkan yolun başındaki Ankara Gureba (Numune) Hastahanesi ne götürüp yerleştirirler. Ankaralılar, yol boyunca yaralıların ağzından haber almaya, cephede olup bitenleri öğrenmeye çalışır. Eskişehir den daha çok yaralı geleceğini öğrenirler. Cephedeki bozgunun boyutu ertesi gün gelen trenlerden anlaşılır. Bu kez, trenlerde yaralılarla birlikte Eskişehir den kaçan halk da vardır. Vagonlar tıklım tıklım insan doludur. Gelenler kadın, kız, çocuk ve yaşlı erkeklerdir. Eskişehirden ge- 79

80 len sivil halk göçün şokuyla ve tren yolculuğunun meşakkatinden ne olduğunu anlamadan, getirebildikleri bir iki parça kap, yatak ve yorganla trenden inerler. Trenden inenler yanlarındaki ağırlıklarıyla ne yapacaklarını, nereye gideceklerini bilmedikleri için istasyonun bir kenarına çekilirler. Kısacası Ankara tren istasyonu, sivil halk ve cepheden gelen yaralı askerlerin kalabalığı ile mahşer yerine döner. Yarı uykulu kadınlar çocuklarını kucaklarında sallayarak uyutmaya çalışır. Ankara nın bir göçmen akınına uğrayacağı hiç akıllardan geçmemiş ve bu konuda hiçbir tedbir alınmamıştır. Yöneticiler ve Hilali Ahmer (Kızılay) görevlileri gelenleri nereye yerleştireceklerini, onları nasıl doyuracaklarını düşünürken, Ankaralılar tarihten gelen misafirperverliklerini bir daha gösterir ve gelenleri evlerinde misafir eder. Sonraki günler cephedeki büyük bozgun olanca ağırlığı ile Ankara nın üstüne çöker. Eskişehir boşaltılarak düşmana terk edilir. Bütün yaralılar trenlerle Ankara ya gönderilir. Peş peşe gelen gelen trenlerden inen yaralıların çoğunun üniformasındaki kan bile henüz kurumamıştır. Yalnızca 22 Temmuz günü trenler Ankara ya, 146 subay ve er olmak üzere yaralı getirir. Gureba Hastahanesi tıklım tıklım dolar, çoğu yaralılar evlere dağıtılır. Sakarya nehrinin ötesinde daha binlerce yaralı bulunduğu, bunların sedyelerle demiryolu kıyılarına doğru taşındığı, oralardan trenlerle Polatlı ve Ankara ya gönderileceği haberi alınır. Yalnızca yaralılara ayrılmasından ötürü trenlere binemeyip de bulabildiği her türden taşıt aracıyla yola düşen Eskişehir ve yöresi halkı, kafileler halinde Ankara ya gelmeye başlar. Ankara sokaklarında ağlayan çocukların, geride kalan öküzüne veya eşeğine küfreden ihtiyarların, çocuklarını azarlayan kadınların sesleri birbirine karışır; kağnıların inleyen gıcırtıları, at kişnemeleri ve kırbaç şaklamaları insan seslerini bastırır. Bozgunun acılarını paylaşmaya ve göçmenlere yardımcı olmaya çalışan Ankaralılar, sıranın ne zaman kendilerine geleceği kaygısından kurtulamazlar. Cephede kanlı boğuşmalar sürüp gider; Afyon, Kütahya, Eskişehir birbiri ardına düşmanın eline geçerken Ankara, savaşı sadece uzaktan izler. İlk gelen yaralı ve göçmenler de fazla önemsenmemişti. Yaralı trenlerinin ve göçmen kafilelerinin arkası kesilmez olunca, şehir yaralı ve göçmen dolunca, bozgun bütün ağırlığıyla Ankaralıların üstüne çöker, büyük bir moral çöküntüsüne yol açar. 26 Temmuz günü ordumuz tümüyle Sakarya nın doğusuna çekilir. Bozgunu izleyen günlerde, erler arasında kaçma olaylarının arttığı görülür. İşin kötüsü, kaçanların çoğu tüfeklerini de birlikte götürdüğünden, ordunun yalnızca savaşçı sayısı değil, ateş gücü de eksilir. Kaçanların çoğu köylerine, şehirlerine varınca yakalanıp cezalandırılacaklarını bildiklerinden, üçü beşi birleşip bir çete oluşturur, yiyecek almak ve yaşamlarını sürdürmek için işi eşkıyalığa dökerler. Kaçaklar Ankara ya gelmeye cesaret edemediğinden, şehre yiyecek getiren köylüleri ve yoldaki göçmenleri rahatsız ederler. Kaçakları yakalamak için önlemler alınırken, Hükümet merkezinin, Ankara nın güvenlik altına alınması da önem kazanır. Bozgunculara karşı Meclis i ve Ankara yı korumak için cephede bulunan Meclis Muhafız Taburu ile 3. Süvari Tümeni Mustafa Kemal Paşa nın emriyle Ankara ya çağrılır. 80

81 Mamak nkara amazgahte e abristan na de nedilen ehitlerimiz. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa 1921 yılının Ağustos ayının ilk günleri Ankara da karamsar bir durum hakim olur. Ankara dan Kayseri ye, Sivas a uzanan yollar göçenlerle dolar. İlk kez düşmanın soluğunu Ankaralılar bu kadar yakından hisseder ve diğer illerden gelen göç kafileleri ile birlikte yollara düşerler. Büyük Millet Meclisi, 4 Ağustos 1921 gününde yapılan gizli oturumda, cepheye giden ve orada incelemelerde bulunan heyetin raporunu görüşür. Yapılan görüşmeler sonucunda oybirliği ile Mustafa Kemal Paşa Başkomutan olur ve kendisine Büyük Millet Meclisi adına üç ay geçerli yetki verilir. Mustafa Kemal Paşa, Başkomutan olması üzerine Meclis te bir konuşma yapar ve mebuslara teşekkür eder. Kısa ve anlamlı konuşması şöyledir: Zavallı milletimizi esir etmek isteyen düşmanları mutlaka yeneceğimize olan güven ve inancım bir dakika olsun sarsılmamıştır. Bu kesin inancımı yüksek heyetinize karşı ve bütün millete karşı, bütün dünyaya karşı ilân ederim. Yapılan yeni düzenleme ile, Genelkurmay Başkanlığı ve Batı Cephesi Komutanlığı üzerinde bulunan İsmet Paşa, Genelkurmay Başkanlığı ndan istifâ eder. Bu göreve Fevzi (Çakmak) Paşa getirilir. Ondan boşalan Millî Savunma Başkanlığına ise Refet (Bele) Paşa atanır. Mustafa Kemal, Başkomutan olarak orduya ve millete de bir bildiri yayınlayarak düşmanın ülkenin harim-i ismetinde boğulması için her şeyin yapılacağını tekrar eder. 81

82 Musta a emal a a öl an ölba i ar nda de e ilerle s hbet ederken. Şahlanan Ankara Mustafa Kemal Paşa bir taraftan milletin ve ordunun moralini yüksek tutmaya çalışırken, diğer taraftan erat, silâh ve malzeme bakımından büyük eksikleri olan ordunun ihtiyaçlarını sağlamak için enerjik bir şekilde harekete geçer. Topyekûn bir savaşı yürütebilmek için Tekâlif-i Millîye emirlerini yayınlar. Adetleri ona ulaşan bu kanun hükmündeki emirlerle, ordunun ihtiyacı olabilecek her şeye, bedeli daha sonra ödenmek üzere yüzde kırka varan ölçülerde el konulması öngörülür. Verilen emirlerin uygulanması için beş ayrı yerde İstiklâl Mahkemeleri hazır bulunur. Böylece olağanüstü koşullarda, olağandışı önlemlerle ordunun yiyecek, giyecek ve teçhizatı mümkün olduğu kadar tamamlanır. İnönü nün deyimi ile harikulâde bir gayretle, harikulâde bir sonuç alınır. Mustafa Kemal Paşa, Başkomutanlık Yasası nın yürürlüğe girmesinden iki gün sonra 7 ve 8 Ağustos günleri çıkarılan Tekalifi Milliye Emirleri (Milli Yükümlülük Emirleri)nin halka duyurulması devletin resmi organı gibi olan ve Ankara da basılan Hakimiyet-i Milliye gazetesi aracılığıyla yapılır. Mustafa Kemal Paşa, Ankara Belediyesi nce kendisine hediye edilen Çankaya Köşkü ne 1921 yılı yaz başında taşınır. Daha sonra Çankaya daki bu köşk, M. Kemal Paşa nın taşınmasından sonra Çankaya Köşkü, Çankaya yada yalnızca Köşk 82

83 Mamak nkara malat arbiye atelyelerinden M r i i. olarak anılır. Mustafa Kemal Paşa nın köşke yerleşmesinden sonra, Milli mücadelenin önde gelen sivil ve askeri kadrosunda olan kişiler de yavaş yavaş Çankaya daki köşke yakın bağ evlerine taşınmaya başlarlar. Karadeniz kıyılarındaki Rum Pontus çetelerini sindiren Giresunlu Topal Osman Ağa ve adamları, köşkün korunmasıyla görevlendirilir. 11 Ağustos tan itibaren, Anadolu nun çeşitli yerlerindeki Tekalifi Milliye Komisyonları, halkın verdiği giyecekler ile el konulan malların ve taşıtların miktarlarını telgrafla Ankara daki Başkomutanlık Karargahı na bildirmeye başlar. Başkomutanlık Karargahı da, cephedeki birliklerin ihtiyaçlarına göre toplananların nerelere gönderileceğini yine telgrafla komisyonlara bildirir. Cephelerin desteklenmesi daha çok Ankara üzerinden yapıldığı için, Anadolu dan malzemeler gelmeye başlar. Ankara ya gelen malzemeler at ve öküz arabası, kağnı, at, katır, eşek ve develerle yapılır. Ankara yüzyıllardır, Orta Anadolu nun önemli bir ulaşım merkezi, kervanların uğrak yeridir. Şimdi, Orta Anadolu nun çeşitli yörelerini Ankara ya bağlayan eski kervan izlerinden farksız yollar irili ufaklı yüzlerce ulaşım koluyla dolar. Her şey Ankara da başlıyor ve Ankara da bitiyordu. Mücadelenin kalbi artık Ankara dır. Ulaşım kollarının ortak niteliği sürücülerinin çocuklar, genç kızlar, kadınlar ve yaşlı 83

84 malat arbiye atelyelerinde e helere askeri m himmat haz rlayan ç uklar M r i i. erkeklerdir. Anadolu nun işgallerden arta kalan topraklarında eli silah tutabilen erkekler silah altına alınmış, cephede Yunan saldırısını karşılama hazırlığındadır. Yeni askerlik çağına girenler silah altına alınmış, cephe gerisi hizmetler ise askerlik çağını aşmış yaşlı erkekler, çocuklar, genç kızlar ve kadınlar tarafından yerine getirilir. Ankara ya gelen yolların bozukluğu ve Ağustos ayının yakıcı sıcaklığı Anadolu insanını yıldırmıyor, analar yavrularıyla kağnılarının başında bir an önce yükünü Ankara ya ulaştırmanın gayretindedir. Ulaşım kolları, değişik yollar izleyerek yuvalarına sürekli yiyecek taşıyan ve yükünü boşalttıktan sonra yenisi getirmek için dönen karıncalara benzer. Ankara da bir karınca yuvasını andırır. Şu farkla ki, Ankara ya dolu gelen ulaşım kolları, karıncalar gibi boş olarak geldikleri yere dönerlerken, başka ulaşım kolları da onların getirdiklerini yüklenip, Haymana ve Beypazarı yönünde cephenin doğu ve batı kesimlerine hareket ediyorlardı. Cephenin orta kesimine trenle ulaşım yapılır ve Ankara-Polatlı demiryolundan yararlanılır. Ankara tren istasyonu, Birinci Dünya Savaşı yıllarında olduğu gibi önemli bir iaşe merkezi haline gelir. Çankırı, Çorum, Yozgat, Kırşehir ve Konya yörelerinin buğdayı trenlerle Ankara dan Polatlı ya gönderilir, oradan bu buğdayları yetiştiren toprakları savunacak birliklere dağıtılır. Ankara tren istasyonunun yakınındaki bulunan eski Suvari Kışlası nın ahırları, İmalatı Harbiye atelyeleri haline getirilir. Milli mücadele yıllarının cephe gerisindeki kahramanları bu atelyelerde ter döker. Cephelere askeri malzeme hazırlar. 84

85 Mamak CEBECİ (ABİDİNPAŞA) TALİMGÂHI (SINIF-I MUHTELİFE ZABİT NAMZETLERİ TALİMGÂHI) Milli Mücadele yıllarında Ankara da ilk subay talimgâhı, 1 Temmuz 1920 de Abidinpaşa Köşkü nde açılmıştır. Bu talimgâh aslında İstanbul da Sultan II. Mahmud emriyle 1834 yılında kurulan Mekteb-i Harbiye nin devamı niteliğindedir. İstanbul un işgali üzerine kapatılan Harp Okulu ve Kuleli Askeri Lisesi öğrencilerinin alındığı bu talimgâh, Abidin Paşa Köşkü civarında yapılan baraka ve tek katlı binalardan meydana gelir. Sınıf-ı Muhtelife Zabit Namzetleri Talimgâhı (Çeşitli Sınıf Subay Adayları Talimgahı) adı verilen bu talimgâh, millî ordunun ihtiyaç duyduğu subayları yetiştirmek amacıyla kurulur. Eğitim öğretim süresi bir sene olup üç devreye ayrılır. Abidinpaşa Talimgâhı nın ilk öğrencileri yedek subay öğrencileriyle, İstanbul Harp Okulu ve İstanbul Kuleli Askeri Lisesi nin muhtelif sınıflarından Anadolu ya kaçabilen öğrencilerdir. Daha önce Anadolu ya geçen Harp Okulu öğrencilerinin eğitimlerini tamamlayabilecekleri bir okul olmadığı için kimisi birliklere, kimileri de çete reislerinin yanlarına verilmişlerdi. Talimgâhın açılmasıyla dağınık durumda olan bu gençler bir okul etrafında toplanmış olurlar. Talimgâh üç devre üzerinden teşkil olmuş; birinci devreye Zabitân Mektebi nden (Harp Okulu), ikinci devreye İdadilerden ve üçüncü sınıfa ise Harp Okulu ve Kuleli nin çeşitli sınıflarından gelen öğrenciler alınır. Daha sonra İstanbul ve Anadolu dan gelen gençlerle beslenen talimgâh, ilk mezunlarını 1 Kasım 1920 tarihinde verir. Mustafa Kemal Paşa, bu vesile ile okul şeref defterine Türkiye Büyük Millet Meclisi, ya İstiklâl, ya Ölüm! Andıyla yetişen ilk istiklâl subaylarının ordu ve milletimize takdim ve tevdi olunduğunu görmekle bahtiyardır. şeklinde duygularını ifade eder. Asteğmen olarak mezun olan kırk iki öğrenciye diplomalarını Mustafa Kemal Paşa ve Fevzi (Çakmak) Paşa verir. İlk zamanlarda Abidinpaşa Talimgâhı yalnız piyade ve süvari subayı yetiştirir. Ankara da topçu sınıfına ayrılanlar Ekim 1921 de Konya da açılan Topçu Zabit Nam- 85

86 bidin a a talimg h ndan mezun lan zabitlerin ya t törenden. nkara. zetleri Talimgâhı na gönderilir. Daha sonra topçu ve diğer sınıflar da Ankara daki talimgâha yerleştirilirler. Talimgâhta öğrenciler imkansızlıklardan barakalarda ve yerlerde ders görürler. Sınıflarda sıra bile yoktur. Müdafaa-i Milliye Vekaleti ve Genelkurmay Başkanlığı önemli bir misyon üstlenen talimgâhla çok yakından ilgilenirler. 28 Aralık 1920 de okulu teftiş eden Fevzi Paşa, gördüğü eksikliklerin hemen tamamlanmasını ister. Fevzi Paşa nın gördüğü eksiklikler ve istekleri şunlardır: 1. Öğrenciye hiç elbise verilmemiş, kaputları vücutlarına uydurulamamıştır. Yatakları da perişan bir durumdadır. Bunun için öğrencilere hemen elbise dağıtılmalı, okula iki terzi nefer tahsisi ile bir dikiş makinesi verilmelidir. Kaputlar öğrencilerin vücutlarına uydurulmalıdır. 2. Bundan başka öğrenciye birer manevra kayışı ile portatif kazma ve kürek verilmelidir. 3. Öğrencinin koğuşları ile okula tahsis edilen barakanın eksik kiremitleri tamamlanmalıdır. 4. Okula hizmet eden elli sekiz erin tamamı kaputsuzdur. Bunlara kaput sağlanmalıdır. 86

87 Mamak ikime i i ar nda kurulan n Muhteli e abit daylar alimg h ndan. Abidinpaşa Talimgâhı ndan mezun olan subaylar cephelerde büyük yararlıklar göstermişlerdir. Özellikle Sakarya ve Büyük Taarruz da düşmanın mağlubiyete uğratılmasında rol oynamışlardır. Harp Okulu Millî Mücadele nin başarıyla sonuçlanmasından sonra Harp Okulu ile ilgili yeni düzenlemelere gidilir. Ankara daki Abidinpaşa Talimgâhı, l Nisan 1923 de eldeki kısıtlı imkanlara rağmen, Harp Okulu na dönüştürülür. Harp Okulu nun açılış törenine Ankara da bulunan bakanlar, komutanlar, milletvekilleri, subaylar ve Konya daki topçu subayları davet edilir. Aralarında Dışişleri Bakanı İsmet Paşa, Millî Savunma Bakanı Kâzım Özalp Paşa nın da bulunduğu davetliler katılır. Törende önce Talimgâhın yetiştirdiği subaylardan şehit olanların ruhları tâziz edildikten sonra yeni Harp Okulu talebeleri eğitim ve öğretime başlar. Harp Okulu nun açılması ile birlikte Mekteb-i Askeriye Müfettişliği ne Yarbay Naci Bey, Harp Okulu Komutanlığı na Kurmay Albay Hayri Bey tayin edilir. İstanbul dan nakilden önce Genelkurmay Başkanlığı nın emri ile Kâzım Karabekir Paşa başkanlığında bir komisyon kurularak, Harp Okulu nun yeni statüsü hazırlanır. 87

88 bidin a a abitan alimgah ndan M r i i. Ders programları iki seneye göre düzenlenir. Her sınıf, bir bölük kabul edilir. Okulda mevcut sınıflar için (Piyade, Süvari, Topçu, Sınıf-ı Fenniye, İstihkâm ve Muhabere) grup amirleri teşkil olunur. Büyük Taarruz dan sonra İstanbul Pangaltı ndaki tarihî Harp Okulu binasından yabancı bayrak indirilir. Abidinpaşa da bulunan Harp Okulu, 17 Eylül 1923 tarihinde İstanbul a nakledilir. Kara Harp Okulu, 25 Eylül 1936 tarihinde Ankara ya nakledilerek yeni yapılmış olan binasında eğitimine başlamıştır. İki yıl olan eğitim süresi 1948 yılında üç yıl, 1963 yılında iki yıl, 1971 yılında üç yıl, 1974 yılında dört yıl olarak düzenlenir. 46 Abidinpaşa Talimgâh binalarına 1924 yılında Harita Umum Müdürlüğü (Harita Genel Komutanlığı) konuşlandırılır ve ana karargâh binası 1927 yılında hizmete girer. Harita Umum Müdürlüğü adı, 1934 yılında Harita Genel Müdürlüğü olarak değiştirilir. 22 Eylül 1983 tarih ve 2895 sayılı kanunla da Harita Genel Komutanlığı adını alır. Günümüzde Ankara Tıp Fakültesi nin Cebeci yerleşkesinde bulunan binaların bir kısmı Harp Okulu nun yatakhaneleri olarak kullanılır. 88

89 Mamak bidin a a abitan alimgah ndan e bidin a a ö k ön nde zabitlerin t lu hat ra t ra M r i i. 89

90 l st kö ede a alt kö ede 90 nkara ali i esb k bid n a a ö k ebe i abitan alimg h. ebe i abitan amzetleri alimgah yaz l d r.

91 Mamak CEBECİ MEVKİ HASTANESİ (ANKARA GÜLHANE/ANKARA TIP FAKÜLTESİ) Günümüzde Mamak ilçesinde bulunan Ankara Tıp Fakültesi Cebeci yerleşkesi, Ankara Gülhane Hastanesi ve Ankara Tıp Fakültesi nin ilk kurulduğu yerdir. Bu yerleşkede bulunan binaların çoğunluğu, Milli Mücadele yıllarının günümüze ulaşan tanıklarıdır. Ankara Mevki Asker Hastanesi Balkan Harbi sonrası Beşinci Kolordu, Selanik ten gemilerle İstanbul a, buradan da Ankara ya nakledilir ve burada yeniden teşkil edilir. Bu birliğin askerlerine hizmet vermek maksadıyla 19 Aralık 1913 tarihinde Cebeci de köhne denebilecek bir binada Ankara Mevki Asker Hastanesi kurulur. Birinci Dünya Savaşı nın başlamasıyla hizmet yoğunluğu hayli artan hastane, Ankara da değişik mektep ve konaklarda hasta koğuşları açar. Ayrıca Cebeci Süvari kışlalarından hastaneye ek bina verilir. Milli Mücadele nin başlarında göz uzmanı Tbp. İhsan Ahmet (Oskay) Bey in başhekimliği sırasında hastanedeki bölümler kısmen restore edilerek ortada iki katlı merkez ve yanlarda tek katlı bölümler olmak üzere 200 yataklı yeni bir hastane kurulur. Abidinpaşa Zabitan Talimgâhı yakınında bulunan hastane, Milli Mücadele yıllarında Ankara Garı depolarında Hilal-i Ahmer Cemiyeti (Kızılay) bünyesinde hastane açar. Tabip kadrosu çok yetersiz olan Mevki Hastanesi ne, İnönü Muharebeleri sonrasında İstanbul dan, özellikle İstanbul Gülhane Hastanesi nden çok sayıda hoca ve asistan gelir. Böylelikle hekim sıkıntısı bir nebze de olsa giderilir. Operatör Rıfkı ve Mim Kemal (Öke) Beyler ile asistan Naki (Tezel), Ethem Cafer (Akad), Abdüsselam, Sırrı, Refik, Muhtar, Lütfi Kamil Beylerden oluşan cerrahi ekipler geceli gündüzlü ameliyat ve yara bakımı ile meşgul olurlar. Zaman içinde Cebeci Hastanesi beş yüz yatak kapasiteye çıkarılsa da cephelerden çok sayıda hasta ve yaralı gelmeye başlar. Özellikle Sakarya Muharebesi nde 91

92 nkara alesi nden emirlibahçe ebe i astanesi yerle kesi e bidin a a abitan alimg h skeri ikime i. y l ön esi M r i i. yaralıların artması sonucu yetersiz kalan hastane, ihtiyacı karşılamak için Ankara da Taşhan, Darülmuallimin, Sanayi Mektebi ve birçok evi hastaneye dönüştürür. Sakarya Muharebesi nin şiddetli günlerinde Cebeci Merkez Hastanesi, kurulan bir ekiple cepheye yakın köy evlerinde yüz elli yataklı hasta ve yaralı toplama merkezi açar. Mustafa Kemal Paşa Cebeci Hastanesi nde Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları, Sakarya Muharebesi günlerinde ve 13 Ağustos 1921 tarihinde Polatlı ilçesi İnler Köyü yakınında bulunan bir tepeye atlarıyla çıkarak çevrede inceleme yaparlar. Bu tepede günümüzde Gazitepe Şehitlik Anıtı bulunmaktadır. Gazitepe nin doğu cihetinde bulunan Mangal Dağı olanca heybetiyle buradan görülür. Bu dağın heybeti karşısında Mustafa Kemal Paşa, Sol kanadımızı bu güzel dağa dayayalım emrini verir. Bu tepedeki incelemeler tamamlanır, Mustafa Kemal Paşa atına binerken atı ürker ve parlar. Paşa nın ayağı üzengiden kayar, sol böğrü üzerine, büyük bir taşın üzerine düşer. Mustafa Kemal Paşa, göğsünün sol yanında büyük acı hisseder ve Polatlı ya dönerler. Cephede bulunan doktorlar kaburga kemiğinin kırılmasından korkarlar. Polatlı da yeni açılan 92

93 Mamak büyük cephe hastahanesinde röntgen cihazı olmadığı için Mustafa Kemal Paşa, incelemelerini yarıda bırakarak trenle Ankara ya döner. 16 Ağustos 1921 günü Ankara ya gelen Mustafa Kemal Paşa yı Cebeci Hastanesi hekimleri tedavi eder. Dr. Mim Kemal Bey o günleri şu şekilde anlatır: Atatürk ün cepheyi teftiş ederken hayvanın ürkmesiyle kaburga kemikleri kırılmıştı. Murat Bey arkadaşımla birlikte onu Çankaya nın mütevazi bir odasında muayene ettik. Röntgeni alınmak üzere Cebeci Asker Hastanesi ne birlikte gittik. Mustafa Kemal Paşa nın röntgeni, Cebeci Hastanesi Radyoloji Hekimi Yzb. Rıfkı Kamil (Urga) tarafından çekilir. Cephede bulunan Genel Kurmay Başkanı Fevzi (Çakmak) Paşa ya, Mustafa Kemal in muayene sonrası durumu bir telgrafla bildirilir: Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi Fevzi Paşa Hazretlerine 1. Başkomutan (Mustafa Kemal) Paşa hazretlerinin bu gün icrâ kılınan (yapılan) muayenesinde kaburga kemiklerinin bir danesinin kırık olduğu anlaşılmışdır. 2. Şimdiye kadar nöbet gelmemiş bir ihtilâtı andırır (bir başka hastalığa dönüşmeye benzer) bir şey müşahede olunmamışdır. 93

94 3. Müşarünileyh (Başkumandan Paşa) hazretleri yarın 17/8/37 (17/8/1921) zevâle (öğleye) doğru karargâhda bulunacaklardır. 16/8/37 Başkumandanlık Kalem Reisi Kâzım (İnanç) Gülhane Hastanesi Sultan II. Abdülhamid in emri üzerine 30 Ağustos 1898 tarihinde İstanbul da Gülhane Seririyat Hastanesi kurulur ve II. Abdülhamid in doğum günü olan 30 Aralık 1898 tarihinde törenle açılır. Gülhane kurulduktan hemen sonra Tıbbiye-i Şahane den mezun olan asker hekimler kıtadaki görev yerlerine gitmeden önce Haydarpaşa Asker Hastanesi yerine burada bir yıl pratik eğitimi yaparlar. Daha sonra Gülhane Seririyat Hastanesi ismi değiştirilerek Gülhane Tatbikat-ı Askeriye Tatbikat Mektebi ve Seririyatı adını alır. Gülhane Seririyat Hastanesi ndeki modern eğitim ve öğretim nedeniyle, burada yetişen asker hekimler Balkan Savaşı, I. Dünya Savaşı ve İstiklal Savaşı yıllarında ordu içinde başarılı görevler yaparlar. a k mutan Musta a emal a a n n ebe i astanesi ndeki teda isinden s nra çekilen telgra. 94

95 Mamak Milli M adele y llar nda bir hastane liklini inden. Birinci Dünya Savaşı ( ) yıllarında, Gülhane bir harp hastanesi olarak görev yapmaya başlar ve Çanakkale Muharebeleri nden gelen ağır hastaların bakımına tahsis edilir. Gülhane Hastanesi hocaları da cephelere ve kıtalara dağıtılır. Savaş sonrası da hastaneye geri dönerler. Aralık 1918 de İstanbul Gülhane Hastanesi, Fransızlar tarafından işgal edilir, başhekimi Süleyman Numan Paşa tutuklanarak Malta ya sürülür. Hastane de Gümüşsuyu Asker Hastanesi ne taşınır. Yaklaşık 5 yıl sonra büyük zafer sonrası 2 Ekim 1923 günü Gümüşsuyu ndan tekrar kendi binalarına taşınır. Gülhane Hastanesi nin Cebeci ye Nakli Türkiye nin II. Dünya Savaşına girme ihtimali üzerine, askeri okulların ve Gülhane nin İstanbul dan Ankara ya taşınmasına karar verilir. 21 Temmuz 1941 tarihinde Sirkeci Garı nda 28 vagonluk bir katara yüklenen Gülhane Hastanesi eşyaları ve personeli Ankara ya getirilir, Cebeci Merkez Hastanesi ne nakledilir. Böylelikle Askeri Gülhane Hastanesi Cebeci de hizmete açılır. Cebeci Merkez Hastanesi ve Gülhane, Cebeci yerleşkesinde müşterek hizmet vermeye başlar. Daha sonra Askeri Mevki Hastanesi, uzmanlarının bir kısmıyla 95

96 ebe i skeri astahanesi n m zde ebe i ak ltesi Mamak li lmaz dan. birlikte 1942 yılında Harp Okulu Hastanesi ne nakledilir yılında Gülhane, Gülhane Askeri Tıp Akademisi adını alır ve 1953 yılında Bahçelievler deki Harp Okulu nun yanına taşınır. Mevki Hastanesi de zaman içinde Dışkapı ya yeni yapılan binasına nakledilir. Ankara Tıp Fakültesi Cebeci Hastanesi, Cumhuriyetin ilanından sonra Mustafa Kemal Atatürk ün emriyle Türkiye Cumhuriyeti nin ilk Tıp Fakültesi olur. 19 Ekim 1945 tarihinde Cebeci Gülhane Hastanesi Konferans Salonunda İkinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü tarafından törenle açılan Tıp Fakültesi kendi binalarını oluşturana kadar Cebeci Gülhane Askeri Hastanesi ve Numune Hastanesi binalarından yararlanır. nak Mahallesi emirlibahçe ebe i astaneleri e bidin a a i ar. eri izade aruk ç k r i i 96

97 Mamak NAMAZGAHTEPE DEN DUATEPE YE Yunan birlikleri Sakarya nehrinin doğusuna geçer, Polatlı ve Haymana ilçelerinin bazı köylerini işgal eder. Bu acil durum karşısında Mustafa Kemal Paşa, Başkomutanlık karargâhını Sincan ilçesi Alagöz Köyü nde kurar ve Malıköy Tren istasyonunu da askeri ikmal merkezi olarak kullanır. 23 Ağustos günü Yunanlılar bütün güçleriyle savunma mevzilerimize saldırıya geçer. Günümüzde Polatlı ilçesinde bulunan Yıldıztepe ve Ilıca Deresi vadisi karşılıklı top ateşi altında kalır. Polatlı-Uzunbeyli Köyü nde Yunan ordusu karargâh kurar. Mermer Dağları nı aşan Yunan birlikleri Mangal Dağı na doğru ilerler ve Türk mevzilerine girer. Muharebe, Haymana ve Polatlı coğrafyasında bulunan cephelerde devam eder. Beylikköprü ve Türbe Tepe de kanlı çarpışmalar olur. Yunan birlikleri Haymana nın doğusunda bulunan Güzelcekale Köyü ne kadar yaklaşır. 26 Ağustos günü şiddetli çarpışmalar sonunda, sol kanatta bulunan Türk birlikleri geri çekilmek zorunda kalır. Bu durum karşısında Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, dünya askeri tarihine yeni bir taktik olarak geçen Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır emrini verir. Mustafa Kemal Paşa, Ankara daki Milli Savunma Bakanı Refet Paşa ya bir telgraf çekerek; muharebenin Ankara ya kadar uzaması ihtimali olduğunu, Meclis ve Bakanlar Kurulu nun Yahşihan üzerinden Kayseri ye taşınmasını ister. Mustafa Kemal Paşa, çektiği telgrafın Ankara da panik yaratabileceğini düşünerek, hemen şu açıklayıcı telgrafı gönderir: 26/27 Ağustos 1921 Refet Paşa Hazretlerine Muharebenin Ankara dolaylarına yaklaşabileceği konusunda az önce gönderdiğim şifreli telgrafın nedeni şudur: Düşman birlikleri, genel saldırılarını kesintisiz olarak bütün gece ve gündüz sürdürmüş ve sürdürmektedir. Bu saldırı sonunda cephenin genel durumunu sarsacak ölçüde Üçüncü ve Dördüncü Grup mevzilerinin önemli kesimleri yitirilmiştir. Bu nedenle, eğer düşman 27 Ağustos 1921 de de aynı şiddette savaşmasını sürdürecek olursa, şimdi bulunduğumuz hattı aşama aşama savunarak Ankara ya yaklaşma zorunluluğu doğabilir. Başkomutan Mustafa Kemal. 97

98 Musta a emal a a Me lis balk nundan halka seslenirken. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa yı kaygılandıran ve Ankara nın boşaltılması önlemini almaya yönelten bunalımlı durum gece yarısından sonra da devam eder. Yunanlılar tüm gece olanca şiddetiyle sürdürdükleri saldırıda başarılı olmuşlar, fakat sonucu değiştirecek derecede üstünlük sağlayamazlar. Türk birlikleri biraz gerilemek zorunda kalmakla birlikte, kendilerini düşmana kaptırmamışlar ve gerilerde yeni savunma hattı tutarak düşmanı beklemeye koyulurlar. Tehlike tümüyle giderilmiş değildi, ama cephe yarılmamış ve düşmanın 27 Ağustos günü yapacağı yarma saldırısına karşı savunma düzeni kurar. Mustafa Kemal Paşa, cephedeki son gelişmeleri dikkate alarak Ankara nın boşaltılması kararını ertelemeyi düşünür ve Milli Savunma Bakanı Refet Paşa ya üçüncü telgrafı çeker: Refet Paşa Hazretlerine Yazdığım son şifrenin muhtevasını uygulamak için bugün öğleden sonra yeni bir uyarıma kadar beklemenizi rica ederim. Bu uyarıma kadar gizli kalması zorunludur. Refet Paşa Hazretlerine, Adnan Beyefendiye yazılmıştır. Başkomutan Mustafa Kemal 26 Ağustos Cuma günü Ankaralılara Cuma namazının Namazgahtepe de kılınacağı ve ordumuz için dua edileceği duyurulur. O gün şehirde bulunan herkes erkenden Namazgahtepe de saf tutar. Askeri-sivili, köylüsü-şehirlisi, zengini-fakiri, göçmeni-misafiri Namazgahtepe ye gelir. Cuma namazı kılınır ve Balıkesir milletve- 98

99 Mamak irin i Me lis ön nde ya lan bir törenden. kili Abdülgafur Efendi bir konuşma yapar. Turgut Özakman ın kalemiyle Konuştukça insan denizi heyecanla dalgalanıyor, Yüce Allah tan zafer dileyince deniz kabarıp, köpürüyor, binlerce göğüsten kopan amin çığlıkları Ankara nın tozlu göğünü doldurur. Bugünlerde Ankara tren istasyonuna katarlar dolu geliyor, dolu gidiyor. Polatlı yönünden gelenler yaralı asker getiriyor, vağonları hınca hınç yaralı dolu. Polatlı istikametine gidenler ise cepheye, asker, muhimmat ve erzak götürüyor, yine hınca hınç dolu. Trenlerden yüzlerce yaralı subay ve er iniyor. Yaralıların sargıları kirli veya kanlı. Elbiseleri yamalı ve yırtık, kanlı. Ayaklarında ise ya çorap veya yalınayak. Sadece bununla da kalmıyor, bazılarında kol, bazılarında bacak, bazılarında ise el yok. Ağır yaralılar ambulans veya arabalarla hastaneye taşınıyor, diğerleri ise birbirlerinin koluna girerek yaya olarak hastaneye doğru yürüyorlar. Kısacası Ankara tren istasyonu cepheye gidenle, cephede yaralananların karşılandığı ve uğurlandığı bir yer olur. Sağlık Bakanı Refik (Saydam) Bey, cephelerden gelen yeni yaralılar için yeni hastaneler kurma çabasına girer. Ankara Sultanisi nin barakaları koğuş haline getirilir. Ankara Belediye Reisi Ali Bey, şehir halkından üç yüze yakın yatak bulur. Cebeci de bulunan Askeri hastanenin de koğuşları yaralılar ile dolar. Gureba Hastanesi nin yakınına büyük bir çadır kurulur ve ameliyathane yapılır. Taş Mektep teki barakaların birisine, Kızılay tarafından İstanbul dan getirilen ikinci rötgen cihazı yerleştirilir. 27 Ağustos günü kanlı çarpışmalar aralıksız sürer. Türk süvarileri Uzunbeyli de bulunan Yunan Ordu karargahına bir baskın yapar ve büyük zayiat verirler. 28 Ağus- 99

100 tos günü Yunanlılar Polatlı yı almak için cephenin sağ kanadında saldırılarını yoğunlaştırır. 29 Ağustos günü de saldırıyı sürdürmelerine rağmen, Polatlı ya varmalarına kuş uçuşu 8 km daha vardır. Ankara tam bir sınır şehrine dönüşür. Ankara nın iki ilçesi Polatlı ve Haymana cephenin en kanlı kesimini oluşturur. Cephe Ankara ya yaklaştıkça, Ankara daki sessiz didinme de giderek yoğunlaşır. Tekalifi Milliye Komisyonlarınca toplanan buğday, kuru sebze, arpa, ot, saman ile orduya gerekli öteki mallar ulaşım kolları ile Ankara ya taşınıyor ve İstanbul dan kaçırılarak deniz yoluyla İnebolu ya getirilen silah ve cephane de ulaşım kollarıyla Ankara ya ulaştırılıyordu. Ankara da toplanan yiyecek maddeleri, silah, cephane ile kısa süreli eğitimlerini bitiren yeni erler, trenle Polatlı yakınlarına, oradan da yine ulaşım kollarıyla cephedeki birliklere dağıtılır. Polatlı yakınlarında yükünü boşaltan trenler, Ankara ya yaralı askerleri alarak döner. Haymana nın batısındaki Çal Dağ, çevresine egemen olması nedeniyle Türk savunmasının kilit taşı durumuna gelir. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Çal Dağ ın önemini şöyle ortaya koymuştu: Yunanlılar Çal Dağ ı alıncaya kadar korkulacak bir şey yok. Çal Dağ ı aldıktan sonra Haymana ya girerlerse kapana tutulduk demektir. Sakarya Meydan Muharebesinin başladığı gün cephe çizgisi Ankara nın yaklaşık 100 kilometre doğusundan başlayıp, Ankara nın yaklaşık 150 kilometre güneyinde biten bir elips görünümündeydi. Dokuz gün süren kanlı çarpışmalardan sonra, Türk birliklerinin gerilemesinden dolayı cephe çizgisi, merkezi Ankara olan ve Polatlı nın 12 kilometre kuzeybatısından başlayarak, Haymana nın 33 kilometre güneydoğusunda biten düzgün bir çember parçasına dönüşür. 1 Eylül de Yunanlılar Polatlı nın kuzeybatısındaki sırtlara kadar yaklaşır. Güneyde ise Haymana yı güneyden ve güneydoğudan çevreleyen sırtlara kadar gelir. Yunanlılar, Ankara nın bu iki ilçesinin dış mahallelerine kadar sokulur ve top sesleri Ankara şehir merkezinden duyulmaya başlar. Gazeteci Ruşen Eşref Bey (Ünaydın), Ankara tren istasyonunda tanık olduğu bir olayı şöyle anlatmaktadır: Ankara tren istasyonu sessiz bir kargaşa içinde. Yan yana iki tren duruyor. Biri cepheden getirdiği yaralıları boşaltıyor. Öteki cepheye yeni erler götürecek biraz sonra. Kalkış saati bekliyor. Yeni, savaş görmemiş erlerin davranışları oldukça ilginç. Bunların ölüm yolcusu olduğuna inanmak zor. Kimi yaralıların vagonlardan indirilmesine yardım ediyor, kimi hastahaneye götürülmeyi bekleyen bir sedyenin başına çökmüş, yaralının terleyen yüzünü siliyor, kimi ağır bir yaralının elini tutmuş onu yüreklendirmeye çalışıyor: - Tasalanma, ağam, öcünü gavurun yanına bırakmayız. Uzaktan top sesleri geliyor. Yeni erler kulaklarını dikip sesin geldiği Polatlı yönüne dönüyorlar. Oysa yaralıların aldırdığı yok top seslerine. Onları hastahaneye taşımak için istasyona gelen Ankaralılar bile top seslerine iyice alışmışlar... İstasyon meydanındaki kuyu başında erler kuyruğa girmişler, teneke mataralarına su dolduruyorlar. Cephede susuzluk çekildiğini duydukları belli. Bu sırada, öncekilerden daha gür bir top sesi duyuluyor. Erlerden biri: 100

101 Mamak - Ulan gahbe Yunan, amma da yaklaştı ha diyor. Öteki yanıtlıyor: - Kulak asma. Beriye geldiği ziyan etmez. Biz daha tez davranırız. Bir an önce cepheye varmak ister gibi, iki ölüm yoldaşı trene doğru koşuyorlar. İkisi bir olunca Yunanlıları durduracak gibi büyük inanç içindeler. Top seslerini duyan Ankaralılar düşmanın ne kadar yakına sokulduğunu anlıyorlar. Erkekler bir bölümü mezarlık olarak kullanılmaya başlanan Ankara nın ünlü Namazgahı nda toplanıyor, toplu olarak namaz kılıyor ve zafer için dua ediyorlar. Ankaralı kadınlar da sık sık Hacı Bayram Veli türbesinin önünde toplanıyor, dua ediyorlardı. 2 Eylül de Yunan birlikleri Çal ve Haymana kesimindeki Türk mevzilerini top ateşine tutar. 3 Eylül günü Yunan birlikleri Çal Dağı ele geçirdikten sonra ilerlemelerini sürdürmüşler ve kuş uçuşu Ankara nın altmış kilometre yakınına kadar gelir. Yunan 7. Tümeni Polatlı nın üç kilometre yakınına kadar gelir. 12. Yunan Tümeni ise Haymana nın iki kilometre güneyine kadar varır. Yunanlılar Ankara ya ne zaman gireceklerini hesap ederken, Türk süvarileri cephenin her iki kanadının açığından dalarak Yunan cephesinin yüzlerce kilometre gerisine akınlar yapmaya başlar. Türk süvarileri Yunan ulaşım kollarını vuruyor, pusular kurarak yiyecek ve cephane taşıyan kamyon konvoylarını yakalıyor; sürücüler ve şoförleri esir alıyor, at arabalarını ve kamyonları yakarlar. Yunanlıların Çal Dağ ı aldıkları haberi Ankara ya ulaşınca, bir ihtiyar köylü gazeteci Ruşen Eşref Bey e şöyle diyordu: Her dağı böyle zorlanarak alacaklarsa, Ankara ya kadar dağ tepe çok. Her birinde öle öle buraya kırk kişiyle varırlar. Onları da Allah ın izniyle biz sopayla gebertiriz. 47 Ankara Namazgâhtepe Şehitliği: Namazgâh, namaz kılınan açık hava mescididir. Mihrabı ve minberi bulunur. Ankara Namazgâhı na Namazgâh Tahtı da denilmiştir. Günümüzde Ankara Numune Hastanesi nin batısında bulunan geniş alandır. Bu alanda Ankara Resim Heykel Müzesi (Eski Türk Ocağı binası), Ankara Etnoğrafya Müzesi, Ankara Lisesi ve Türk Tarih Kurumu binaları bulunmaktadır. Alptekin Müderrisoğlu, Kurtuluş Savaşında Ankara isimli eserinde Namazgâhtepeyi şöyle anlatır: Artık, Ankara nın ünlü Namazgâh ında günde birkaç kez cenaze namazı kılınıyor, ardından musalla taşlarına sıralı cenazeler toprağa veriliyordu. Bunlar Sakarya boylarında yaralanarak Ankara hastahanesine getirilen ve orada ölen askerlerdir. Namazgâhın toprakları, altında bir cisim kımıldıyormuş gibi, boyuna dalga dalga kabarıyordu son günlerde. O cismin ilk geçtiği yerlerdeki tümsekler yassılaşmaya başlarken, yeni ulaştığı yerler lokma öğüten bir avurd gibi şişkin duruyordu. Bunlar arasında yeni kazılmış çukurlar vardı. Bunlar kanlı kefenleriyle birazdan gelecek nasiplerini bekliyordu. Bu mezarlar, yüzyıllardır Viyana 101

102 amazgahte e de ehitlerimiz de nedilirken. kapılarından geriye doğru Türklerin kabarttığı şehitler denizinin son dalgalarıydı. Toprağın altından yukarı doğru yükselen bu dalgalar yüzyıllardır. gerileye gerileye gelip Ankara Namazgâhı na dayanmıştı. 48 Günümüzde ise Namazgâhtepe de şehitlerimize ait görünür hiç bir mezar yoktur. Temennimiz bu bölgeye şehitlerimizin hatırasına Namazgâhtepe Şehitler Anıtı nın yapılmasıdır. Dua Tepe Türk ordusu Polatlı Basri Kale nin batı yamaçlarına siperler kazarak, Yunan işgalinde bulunan Dua Tepe ye 10 Eylül günü taarruza geçer ve Dua Tepe alınır. Yunan birlikleri geri çekilmeye başlar. 11 Eylül günü Türk saldırısı bütün cephe boyunca ve olanca şiddetiyle sürer. Büyük kayıplar veren Yunan birlikleri dağılmaya başlar. 13 Eylül günü Sakarya nehrinin doğusunda bir tek Yunan birliği kalmamış; bitkin Yunan ordusu karmaşık bir şekilde Eskişehir ve Afyon yönünde geri çekilmeye başlar. Böylece, Ankara önlerinde 22 gün ve 22 gece aralıksız süren ve dünyanın en uzun meydan muharebesi sayılan Sakarya Meydan Muharebesi, Türk ordusunun kesin zaferiyle sonuçlanır. 102

103 Mamak latl uate e n t. Sakarya Muharebesinde Türk ordusundan 277 subay ve er şehit, subay ve er gazi olur. 23 subay ve 805 er esir düşer. 31 subay ve erin durumu ise belirsiz yani şehit, kaçak veya esir olur. 18 Eylül de Ankara tarihi bir gün yaşar. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa için karşılama töreni yapılır. 19 Eylül günü Büyük Millet Meclisi toplanır ve kabul ettiği bir kanunla Başkomutan Mustafa Kemal Paşa ya Gazi unvanı ve Mareşal rütbesini verir yılına girildiğinde, Ankara şehir hayatında fazla bir değişiklik görülmez. Aşırı sivil göçler, İstanbul ve taşradan gelen memurlar ile Ankara şehir merkezinde nüfus 103

104 akarya Muharebesi ehitli i latl. artar ve mesken ihtiyacı fazlalaşır. Mebuslar ve kamu görevlileri Çankaya, Dikmen, Ayrancı, Etlik ve Keçiören de kiraladıkları bağ evlerine yerleşir. Genelkurmay Başkanı Fevzi (Çakmak) Paşa, Kalaba Ziraat Mektebi ni karargâh olarak kullanmaya devam eder. 49 Büyük Taarruz Öncesi Ankara Büyük Millet Meclisi nin ikinci açılış yıldönümü de Ankara da büyük bir neşe içinde kutlanır. Kutlama töreni Meclis in yakınındaki Taşhan Meydanı nda yapılır. Törende çeşitli halk oyunları oynanır, öğrenciler ve askeri birlikler Büyük Millet Meclisi önünde resmi geçit yaparlar yılının Ramazan Bayramı 28 Mayıs Pazar gününe rastlar. O sabah Ankaralılar, Meclis in yanındaki arsaya yerleştirilen topların atışlarıyla uyanır. Çocuklar bayram yerine koşarken, büyükler camileri doldurarak bayram namazını kılarlar ve zafer için dua ederler. Mustafa Kemal Paşa, bakanlar ve mebuslar zafer için toplu dua ederler. Milli mücadelede cephelerde görev yapan ve en son Büyük Taarruza katılan Yozgatlı Mülazımsani Muhsin Efendi, Sakarya Muharebesi nden sonra Ankara daki durumu şöyle anlatır: Ben de kızdım. Bugün muayeneye gidecek iken vazgeçerek cepheye gitmeye karar verdim. Çünkü Türkiye de ne kadar namussuz, vicdansız, namert varsa hepsi geride rakı içmekte, kadın oynatmakta, namuslu ailelerin iffetini payimal etmek emelindeler. Hakkı mazeretmiş, hakmış, adaletmiş bunlar da mefkut. 104

105 Mamak Musta a emal a a demiry luyla e helere giderken. Afganistan Büyükelçisi Sultan Ahmet Han, Büyük Taarruz öncesi Ankara sını şöyle anlatır: 21 Nisan 1922 de Ankara ya ilk geldiğimiz zaman sefarethane binası olarak bize ancak, Cebeci deki şimdiki Musikî Muallim Mektebi (Konservatuvar) civarında eski ve harap bir evi gösterebilmişlerdi. Ulu önder Atatürk, bu evin balkonuna Afgan bayrağını ilk defa kendi mübarek elleriyle çekmişlerdi. O tarihte, şimdiki Cebeci ve Cebeci nin binlerce bahçeli evlerinden, dilnişîn köşklerinden, apartmanlarından, mektep ve umûmî müesseselerinden hiçbiri yoktu. Yalnız Abidin Paşa köşkü ile tek katlı, kerpiç köy evlerinden farksız olan, Boşnak Mahallesi vardı; geri kalan arazi tarlalardan ibaretti. Sefarethaneyi, yolu olmadığı için, daha sonra bu binadan Hacıbayram da iki katlı, dört odalı, bahçesiz bir eve naklettik. Cebeci deki binaya bizden sonra Azerbaycan Sefareti, bir müddet sonra da Sovyet Sefareti yerleşti; çünkü bu bina Ankara nın nisbeten güzel binalarından sayılıyordu. Ankara da, Millî Mücadele nin ilk günlerinde, binasızlık yüzünden çekilen sıkıntıları ifade edebilmek için, devlet teşkilâtının nerelere sığınmış olduğunu anlatmak kâfidir. Millî Müdâfaa (Milli Savunma), Hariciye (Dışişleri) ve Maarif (Milli Eğitim) Vekâletlerinden başka bütün Vekaletler, Başvekâlet (Başbakanlık) de dahil olduğu halde, şimdiki Ankara Vilâyeti binasında idi. Vilâyet ise alt 105

106 katın bir iki odasını işgal ediyordu. Memleketin harp içinde olması dolayısıyla teşkilâtı en geniş bir Vekâlet olan Millî Müdâfaa Vekâleti, o zaman Taş Mektep (Mekteb-i Sultani) denilen şimdiki Erkek Lisesi nin binasına yerleşmişti. Millî Müdâfaa Vekâleti bu binaya sığabilmek için dershaneler, tahtalarla birkaç odaya böldürülmüş, hattâ bazı odalarda tahta katlar yapılmıştı. Koridorlarda da böyle tahta odalar vücuda getirilmişti. Mektep ise, şimdiki yatakhanelerin bulunduğu ahşap binada, orta ve lise sınıflar, sıkışmış olarak çalışıyordu. Teneffüs saatlerinde lisenin bahçesi askerin ve talebenin birbirleriyle kaynaştığı zevkli bir manzara arz ediyordu. Cumhuriyet in ilânından sonra, Millî Müdâfaa Vekâleti şimdiki Sanatlar Mektebi ne nakledildi. Maarif Vekâleti ise bütün daireleriyle Millî Mücadeleden önce Erkek Muallim Mektebi (Darülmuallimin) olan şimdiki Vekâlet binasında idi. Binanın diğer kısımlarında, o zaman ekserisi ailelerini getirtememiş olan mebuslar müşterek ve büyük yatakhaneler hâlinde çevrilmiş odalarda oturuyorlardı. Erkek Muallim Mektebi de, tedrisâtına bu binada devam ediyordu. Zemin katta da ayrı kısımlarda Matbuat Umum Müdürlüğü ve Büyük Millet Meclisi Matbaaları çalışıyordu. Millî Müdâfaa Vekâleti, Sanatlar Mektebi ne nakledilince, boşalan lise binasına lise yerleşmiş ve Maarif Vekâleti de lisenin ahşap yatakhane kısmına taşınmıştı. Hariciye Vekâleti de şimdiki Postahânenin karşısında ve Merkez Bankası binasının yerinde bulunan iki katlı, dokuz on odalı Düyûn-i Umûmiye binasına yerleşmişti ve galiba, Düyûn-i Umûmiye henüz ilga edilmediği için aynı binanın alt katında çalışmaya devam ediyordu. O zaman bu bina Ankara nın güzelce ve sayılı taş binalarından biri idi. Mustafa Kemal Paşa, 21 Temmuz 1922 günü Yunanlıları denize dökmek için yapılacak büyük saldırının hazırlıklarını gözden geçirmek amacıyla Ankara dan cepheye hareket eder. Akşehir deki Batı Cephesi Komutanlığı karargâhında üst düzeydeki komutanlarla yapılan toplantıda, Ağustos ayının son haftasında kesin sonuçlu büyük saldırının başlatılmasına karar verilir. 4 Ağustos günü kutlanan Kurban Bayramı na cepheye gidecek yeni birliklerin de katılması, zafer için yapılan dualarla bir başka anlam kazanır. Mustafa Kemal Paşa, cephede bulunduğundan Meclis önünde yapılan kutlama törenine ve zafer dualarına katılamaz. Mustafa Kemal Paşa, Ankara ya döndükten sonra, büyük ve kesin sonuçlu saldırıya karar verildiğini sezdirmemek için normal günlük yaşantısını sürdürür. Meclis toplantılarına katılır, Çankaya köşkünde dostlarına ziyafetler verir. 17 Ağustos 1922 günü Ankara dan gizlice hareket eder ve Konya üzerinden cepheye gider. Bunu gizlemek için Ankara da çıkan Hakimiyeti Milliye gazetesi 20 Ağustos günü şu haberi yayımlar: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri, 21 Ağustos Pazartesi günü öğleden sonra saat 4 de Çankaya daki köşklerinde şehrimizde bulunan koordiplomatiğe bir ziyafet vereceklerdir. Ziyafete bütün elçiler ve siyasal kişiler hazır bulunacaktır. Birçok kişiye dün bu hususta davetiyeler gönderilmiştir

107 Mamak ehit an aktar Mehmetçik n t lt nta tahya. Büyük Taarruz Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, 26 Ağustos günü Afyon un güneyindeki Kocatepe den Büyük Millet Meclisi ne ve Bakanlıklara şu telgrafı çeker: Bugün bütün cephede saldırıya başlanılmıştır. Başarı Allah tandır. Büyük saldırıyla ilgili gelişmeler, cepheden gönderilen telgraflarla Ankara ya ulaşır. Gelişmeleri büyük merakla izleyen Ankaralılar Meclis in önünden ayrılmıyor, gelen haberler en kısa zamanda Ankara nın en ücra sokaklarına dek hızla yayılır. 26 Ağustos ta Afyon yakınlarında başlayan 9 Eylül de İzmir in alınması ile sonuçlanan büyük saldırıyı, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa nın Ankara ya gönderdiği telgraflardan izleyelim: 107

108 umlu nar ehitli i tahya. 27 Ağustos Başkomutan Mustafa Kemal Paşa nın Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına telgrafı:... Türkiye Büyük Millet Meclisi ordularının müstesna kıymet ve kaabiliyeti sebebiyle yüksek Meclis i tebrik ederim. Komutanlarımızın sevk ve idarede düşman komuta heyetine üstünlüğü belirgin bir surette görünmektedir 28 Ağustos Başkomutan Mustafa Kemal Paşa nın Bakanlar Kurulu Başkanı Rauf Bey e telgrafı:... Askerlerimiz pek keyiflidir. Yorulmak bilmiyorlar. Bu gece Afyon-Karahisar daydım, halk şenlik yapıyor. 1 Eylül Başkomutan Mustafa Kemal Paşa nın Dumlupınar dan millete bildirisinin ilk bölümü 30 Ağustos zaferini müjdeliyordu: (Bildiri Ankara telgrafhanesi aracılığıyla tüm yurda ulaştırılmıştır. Büyük ve asil Türk milleti! Batı Cephesinde 26 Ağustos 1922 den beri başlayan saldırı hareketlerimiz; Afyon Karahisar, Altıntaş, Dumlupınar arasında büyük bir meydan muharebesi biçiminde beş gün beş gece sürdü. Türkiye Büyük Millet Meclisi ordularının yiğitlik, 108

109 Mamak y k aarruz ehitli i nden y nkarahisar. şiddet ve sürati, Allah ın yardımının görünmesine vesile verdi. Zalim ve gururlu düşman ordusunun ana unsurları, akıllara dehşet verecek kesinlikle imha edildi... 2 Eylül Mustafa Kemal Paşa nın Bakanlar Kurulu na telgrafı:... Eskişehir ve Uşak ın alındığı haberini bekliyorum. 3 Eylül Mustafa Kemal Paşa nın Bakanlar Kurulu Başkanı Rauf Bey e telgrafı.... Esir alınan Yunan generalleriyle görüştüm. Kendilerini teselli ve misafir ettim. Ailelerine sağlık haberlerini bildirmelerine müsaade ettim. 5 Eylül Mustafa Kemal Paşa nın Bakanlar Kurulu na telgrafı: Anadolu daki Yunan ordusu kesin şekilde yenilmiştir, Anadolu için herhangi bir görüşmeye gerek kalmamıştır. Ateşkes antlaşması ancak Trakya için söz konusu olabilir. 9 Eylül Mustafa Kemal Paşa nın Bakanlar Kurulu Başkanı Rauf Bey e telgrafı: Birliklerimiz İzmir doğu sırtlarında düşmanın son direnişini kırdıktan sonra bugün mağlup düşmanla beraber İzmir imize zaferle girdi. Ben yarın öğleden itibaren İzmir de bulunacağım. 109

110 110 e helere s rt nda t mermisi ta yan analar e genç k zlar.

111 Mamak amazan ayram nda Me lis ön nde t lu dua ya l rken. 12 Eylül Başkomutan Mustafa Kemal Paşa nın millete bildirisi (Telgraf Ankara telgrafhanesi aracılığıyla tüm yurda ulaştırılmıştır.): Akdeniz, askerlerimizin zafer teraneleriyle dalgalanıyor. Ordularımızın kabiliyet ve kudreti, düşmanlarımıza dehşet, dostlarımıza güven verecek bir mükemmellikte kendisini gösterdi. Büyük zafer özellikle senin eserindir. Büyük ve soylu Türk milleti. Anadolu nun kurtuluşu zaferini tebrik ederken sana İzmir den, Bursa dan, Akdeniz ufuklarından ordularının selamını da sunuyorum. Milli Mücadele olarak bilinen 1919 dan 1922 yılına kadar ki zaman diliminde, vatanın kurtarılması ve milletin istiklâli için yapılan mücadelede kişi şehit olmuştur. Bazı vilayetlerin, söz konusu dönemde, şehit sayısı şöyledir: Edirne 24, İzmir, 114, Adana 258, Erzurum 382, Trabzon 832, Gaziantep 72, Ankara ise ilçeleri ile birlikte (Ankara 211, Ayaş 279, Balâ 157, Beypazarı 243, Çubuk 160, Haymana 210, Kalecik 207, Keskin 222, Kızılcahamam 224, Nallıhan 86, Zîr 46 ve Şereflikoçhisar 272 olmak üzere) toplam 2317 kişi şehit vermiştir

112 112

113 Mamak ANKARA NIN BAŞKENT OLMASI 30 Ağustos Zaferi sonrası çalışmalarını sürdüren İkinci Meclis te muhalefet çoğalır. Bunun üzerine 9 Eylül de Halk Fırkası kurulur. Gazi Mustafa Kemal Paşa, Milli Mücadelenin karargahı olan Ankara nın Türkiye Devleti nin başkenti olmasını arzu eder. Bu isteğini bazı arkadaşlarına özel sohbetlerde dile getirir. Gazi Mustafa Kemal in isteğini yerine getirmek için İsmet Paşa (İnönü) ve onüç arkadaşı Meclise bir maddelik kanun tasarısı sunarlar. Kanun tasarısı şöyledir: Yüksek Başkanlığa, Lozan Antlaşması nın tamamlayıcı eklerinden olan (askerden) boşaltma protokolünün uygulanması son bulmuş ve baştanbaşa yabancı işgalinden kurtulan Türkiye nin eylemsel olarak bütünlüğü gerçekleşmiştir. Ulusumuzun en değerli yörelerinden İstanbul umuz İslâm Halifeliğinin merkezi olarak durumunu, İslâm dünyası içinde ayrı ve özgü kılarak Türk Ulusu nun savunmasına emanet edilmiş olarak sonsuza kadar koruyacaktır. Öbür yandan Türkiye Devleti nin yönetim merkezi için Büyük Millet Meclisi nin de karar verme zamanı gelmiştir. Bu devletin merkezini belli etmek için temel olacak düşünce, yeni Türkiye nin yönetim merkezinin Anadolu da ve Ankara ilinde seçilmek gereğinin buyurucudur. Adı geçen düşünceler anlaşma ile Boğazlar için kabul edilen yargılar yeni Türkiye nin temel varlığı, ülkenin güç kaynağı(nı) ve gelişmesini Anadolu nun merkezinde kurmak gereği, coğrafi ve stratejik durumunun izni, iç ve dış güvenlik ve yetenek konusunda geçmişteki deneyimlerle özetlenebilir. Bu düşüncelerin her biri, başlıbaşına önemli bir gerekçe sayılacak durumdadır. Devletin yönetim merkezinin yeni bir biçimde kurulması(na) ve geliştirilmesine bir an önce başlamak ve iç ve dış kararsızlıklara son vermek için gelecekteki (aşağıdaki) yasa maddesinin kabulünü sunar ve öneririz. Malatya Mebusu İsmet (İnönü) ve arkadaşları. 113

114 Kanun tasarısı Meclis komisyonlarında hiç bekletilmeden 10 Ekim günü Anayasa Komisyonu tarafından uygun görülür. 13 Ekim 1923 günü Meclis Genel Kurulu na gelen kanun tasarısı oturum başkanı Ali Fuat (Cebesoy) Paşa tarafından oylamaya sunulur. Görüşmelerden sonra büyük çoğunlukla kanun kabul edilir. Böylece Ankara, Türkiye nin resmen başkenti olur. Meclis kararı, yeni başkent Ankara da büyük sevinç gösterileriyle kutlanır. Şehir bayraklarla donatılır ve gece fener alayları düzenlenir. Ankara nın başkent oluşu onuruna, 15 Ekim Ankara Günü adıyla resmi bayram günü ilan edilir. Ankara, Türkiye Devleti nin başkenti olarak kabul edildiği günlerde, şehir olarak hala 1916 yangınının kara is lerini silememiş, tipik bir Anadolu şehridir. Yerleşim olarak Hisar merkezli, Hisar altı, İstasyon, Debbağhane (bendderesi, Taşhan, Tahtakale, Samanpazarı, Koyunpazarı, Mevlevihane, Kayabaşı, Atpazarı, İmaret, Taceddin, Hamamönü, Karaoğlan, Ekinpazarı, Hacıbayram, Hacıdoğan, Kızılbey, Bostancılar ve Hacımurat gibi isimlerle anılan semtler, bu semtler de bulunan mahallelerden teşekkül etmiş ve şehir merkezine biraz mesafeli Etlik, Kiçiviran, Ayvalı, Dikmen, Samanlık, Balkiraz ve Tuzluçayır bağları ile Mamak ve Kayaş bahçelerinden meydana gelmektedir yılında Milli Savunma Bakanlığı tarafından bastırılan Ankara Şehri Haritası nı esas alarak hareket edersek, 1924 yılında Ankara da bulunan mahalleler şunlardır: Ahituğra, Ahiyakub, Akşemseddin, Baklacı, Balaban, Bayezid, Boşnak, Boyacıali, Börekçiler, Buryacı, Çeşme, Dellalkaraca, Direkli, Erzurum, Kaddani, Kureyş, Hacıarab, Hacıayvaz, Hacıbayram, Hacıdoğan, Hacıhalil, Hacımurad, Hacımusa, Hacısahab, Hacıseyyid, Hacıtepesi, Hallacmahmud, Hamidiye, Hatuniye, Helvayi, Hocendi Gayrimüslim (Müslüman olmayan), Hocahendi Müslim (Müslüman), Hocapaşa, İğnecibelkıs, İmamyusuf, İmaret, Kavaklı, Kavurali, Kayabaşı, Keneki, Kızılbey, Kicik, Koyunpazarı, Kulderviş, Leblebici, Mevcud, Mollabüyük, Mukkadem, Osmaniye, Öksüzce, Rüstemnaal, Sabuni, Saraçsinan, Şeyh İzzeddin, Şükriye, Taceddin, Tahtakale, Tülüce, Ürküb, Valtariye Müslim,Valtariye Rum, Yakubharrat, Yenice, Yusufhabbaz, Yeğenbey, Debbağhane, Mururi ve Bostaniye mahalleleri. Şehrin önemli meydanları ise Hükümet Meydanı, Taşhan Meydanı (Hakimiyet-i Milliye Meydanı), Samanpazarı Meydanı, Sultan Meydanı (Hergelen Meydanı), Karacabey Hamamı Meydanı, Elmadağ Meydanı ve Kara Musalla Meydanı dır. Namazgahtepe, Hisar ve Hisaraltı (Hisarönü, Kaledibi), Atpazarı ve Hacı Tepesi (Hacet tepesi) gibi önemli yerleri ile İstasyon Caddesi, Mekteb-i Sanayi Caddesi, Çankırıkapı Caddesi, Karaoğlan Caddesi, Hacı Bayram Caddesi, Tabakhane Caddesi, Balıkpazarı Caddesi, Uzun Çarşı yolu, İkinci İstasyon Caddesi, Kurşunlu Caddesi, Koyunpazarı Caddesi, Demirciler Caddesi, Ekinpazarı Caddesi, Mevlevihane Caddesi ve Kayseri Caddesi gibi önemli caddeleri bulunmaktadır

115 Mamak CUMHURİYET İN İLANI Ankara nın başkent ilan edilmesinden sonra, İkinci Meclis in seçtiği İcra Vekiller Heyeti (Bakanlar Kurulu) ne Meclis te muhalefet çoğalır. Vekiller Heyeti, 25 Ekim 1923 de Çankaya da Mustafa Kemal Paşa nın başkanlığında toplanır. Alınan karara göre, Vekiller Heyeti üyeleri istifa edecekler ve yeni seçilecek İcra Vekiller Heyeti nde görev almayacaklar. Bu karar gereğince 27 Ekim 1923 tarihinde Ali Fethi (Okyar) Bey başkanlığındaki Vekiller Heyeti istifa eder ve yeni bir Vekiller Heyeti kurma yolunda çalışmalara başlanılır. 25 Ekim 1923 günü ortaya çıkan bir hükümet bunalımı; Büyük Millet Meclisi nde çalışma güçlüğü ortaya çıkarır. 28 Ekim 1923 gününe kadar hükümet kurulamayınca, Mustafa Kemal Paşa, Çankaya köşkünde verdiği yemekte bulunanlara, Yarın Cumhuriyet ilân edeceğiz diyerek Cumhuriyetin kurulması hakkındaki düşüncelerini açıklar. 29 Ekim günü Halk Fırkası nda, Vekiller Heyeti nin kurulması üzerine tartışmalara başlar. Sorunun çözümü için Mustafa Kemal Paşa dan düşüncelerini açıklaması istenir. Mustafa Kemal Paşa, bunalımdan çıkmak için Anayasa nın değiştirilmesinin zorunlu olduğunu açıklar. Cumhuriyetin ilânıyla ilgili tasarıyı hazırlatır ve Meclis e sunar. Uzun tartışmalar sonunda Cumhuriyetin ilânı kabul edilir. Daha sonra Meclis toplanır ve hazırlanan kanun tasarısını aynen kabul eder. Yaşasın Cumhuriyet sesleriyle saat da Cumhuriyet ilân edilir. Aynı gün, Cumhurbaşkanlığı seçimi de yapılarak Gazi Mustafa Kemal Paşa oybirliğiyle yeni Türk Devleti nin ilk Cumhurbaşkanı olur. Cumhuriyet in ilanı ile bağımsız bir devlet olan Türkiye Cumhuriyeti, başkent Ankara dan bütün dünya devletlerine varlığını ve bağımsızlığını duyurur. Milli Mücadele yıllarında Ankaralı devamlı Mustafa Kemal in yanında olmuş ve İzmir den Ankara ya döndüğü gün onu hemşehri ilan etmiş ve Şehremeni (Ankara Belediye Başkanı) Ali Haydar Bey vasıtasıyla bu karar Mustafa Kemal e bildirilir. Mustafa Kemal Paşa, 5 Ekim 1922 günü, Ankaralılara duyurulmak üzere Belediye Başkanlığına gönderdiği bir bildiriyle, Ankaralılara teşekkür etmiş, 115

116 Hemşehrileri olmaktan duyduğu mutluluğu ve Ankara nın İstiklal Savaşı nda oynadığı önemli rolü vurgulayarak şu ifadeleri kullanır: Ankara Belediyesi aracılığıyla yurtsever Ankara halkına, Beni Ankara nın onurlu hemşehrileri arasına katılmaya davet etmek suretiyle beliren iltifatınıza en içten duygularımla teşekkür ederim. Sevgili milletimizin bütün dünyanın düşmanlığına karşı zaferle sonuçlandırdığı Kurtuluş Savaşı tarihinde, Ankara adı, en üstün yerini koruyacaktır. Bu mücadeleye başladığımız zaman karşılaştığımız güçlüklerin büyüklüğü hepinizce bilinmektedir. Kimilerinin aşılmaz saydığı bu güçlükler karşısında sizler bir dakika tereddüt etmediniz ve üç yıl önce Sivas tan Ankara ya geldiğim zaman, bir örneğini geçen gün göstermiş olduğunuz içten ve yürekten sevgi gösterileriyle beni kollarınız arasına aldınız. O zaman gösterdiğiniz bu yurtseverce cesaret sayesinde, yabancı devletlerin işe karışmasıyla İstanbul da kapattırılmış olan Meclisi, daha geniş yetkilere ve milletimizin şanına layık bir bağımsızlığa sahip olarak, Ankara da açmak mümkün oldu. İstanbul da yabancı süngülere dayananların dağıttıkları Meclis te cesur Erzurumlu hemşehrilerimin milletvekili sıfatını taşıyordum. Büyük Millet Meclisi için yeniden yapılan seçimde beni Ankara dan milletvekili seçmek suretiyle, mevcut milletvekili sıfatıma ayrı bir yasal yetki eklediniz. Büyük Millet Meclisi, sizin savaşta gösterdiğiniz yiğitlik sayesinde bağımsızlık mücadelesini sürdürebilmiştir. Bundan ötürü, Ankaralı hemşehrilerimizin yurdun kurtuluşu savaşında ayrı bir şeref payı vardır. Bu fırsattan yararlanarak hemşehrilerimi bir kardeş içtenliğiyle kutlar ve gösterdiğiniz yürekten sevgiye karşılık olarak hepinizi kucaklarım. Gazi Mustafa Kemal Ankara Belediye Meclisi toplanarak bir karar alır ve Mustafa Kemal Paşa yı Ankara nın Hacı Bayram Mahallesi nin nüfus kütüğüne kaydeder. Düzenlenen nüfus hüviyet cüzdanı da Dar ül-muallimin (Erkek Öğretmen Okulu) öğrencilerinin hazırladığı güzel atlas bir kese içinde Mustafa Kemal Paşa ya sunulur. Ankaralıların hemşehrisi olan Mustafa Kemal Paşa, resmen Ankaralı olur. 10 Ocak 1923 günü Ankara nın Hacı Bayram Mahallesi nde muhtar seçimleri yapılır, mahallenin kütüğünde kayıtlı Mustafa Kemal Paşa bir seçmen olarak oyunu kullanır

117 Mamak II Cumhuriyet Dönemi 117

118 umhuriyet in ilan ndan s nra nkara il haritas. 118

119 Mamak ANKARA VİLÂYETİ Cumhuriyetin ilanından sonra 24 Mayıs 1340 (1924) tarih ve 71 numaralı ikinci Teşkilatı Esasiye Kanunu nun maddesinde ki; Türkiye coğrafî vaziyet ve iktisadî münasebet nokta-i nâzârından vilâyetlere, vilâyetler kazâlara, kazâlar nahiyelere münkasımdır ve nahiyeler de kasaba ve köylerden terekküb eder. Vilayetlerle şehir, kasaba ve köyler hükmî şahsîyeti haizdir. Vilâyetler umûru tevsî-i mezûniyet ve tefrik-i vezâif esası üzerine idare olunur hükmü gereğince livâ teşkilatı kaldırılır. Ankara Vilâyeti nin birer livâsı olan Çorum, Kırşehir ve Yozgat, Türkiye Cumhuriyeti nin birer vilâyeti olur. Vilâyetlere bağlı livâlar da vilâyet e çevrilerek yetmiş dört vilâyet kurulur. Moskova Antlaşması ile ana vatana katılan topraklarda mülki teşkilat meydana getirilirken, 1921 tarihli ve 85 sayılı yasa ile de Artvin, Kars ve Ardahan sancak olur. Kırşehir e bağlı Keskin ilçesi de Ankara ya bağlanır. 10 Haziran 1926 tarihinde Ankara Vilâyeti ne bağlı Polatlı adında yeni bir ilçe kurulur. Dahiliye Vekaleti (İçişleri Bakanlığı) nın 1928 yılında yayınladığı Son Teşkilatı Mülkiyede Köylerimizin Adları isimli neşriyatında Ankara Vilâyeti ne bağlı kazâlar şunlardır: 1. Merkez: Merkez nahiyeye bağlı 84 mahalle ve 64 köy, Zîr nahiyesine bağlı 5 mahalle ve 60 köy, Asiyozgad (günümüzde Elmadağ ilçe merkezi) nahiyesine bağlı 6 köy olmak üzere toplam 89 mahallesi ve 130 köyü bulunmaktadır. 2. Ayaş: Merkez nahiyeye bağlı 9 mahalle ve 19 köy, Güdül nahiyesine bağlı 3 mahalle ve 21 köy olmak üzere toplam 12 mahallesi ve 40 köyü vardır. 3. Balâ: 2 mahalle ve toplam 81 köy bağlıdır. 4. Beypazarı: 21 mahallesi ve toplam 70 köyü vardır. 5. Polatlı: 4 mahallesi ve 70 köy bağlıdır. 6. Çubukâbâd (Çubuk): 97 köyü vardır. 7. Haymana: Merkez nahiyesine bağlı 120 köy ve Yaban Hamamı nahiyesinin 4 mahallesi bulunmaktadır. Kaza merkezi Yaban Hamamı kasabasıdır. 119

120 umhuriyet in ilan ndan s nra nkara da Me lis ön nde ya lan kutlamalardan. 8. Kalecik: Merkez nahiyeye 13 mahalle ve 50 köy, İnallı Ballı (Kethüdalı) nahiyesine 15 köy, Konur (Şeyh Şami-i Kebîr) nahiyesine 51 köy, toplam 13 mahalle ve 116 köy bağlıdır. 9. Keskin: Merkez nahiyeye 5 mahalle ve 119 köy, Abdurrahmanbey Obası nahiyesine 3 mahalle ve 10 köy, toplam 8 mahalle ve 129 köy bağlıdır. 10. Naalluhan (Nallıhan): 3 mahallesi ve 60 köyü vardır. 11. Yabânâbâd (Kızılcahamam): Merkez nahiyesine 125 köy, Şorbâ nahiyesine 54 köy, toplam 179 köy bağlıdır. Şorba nahiye merkezi Ali Dede Şıhlar (Çamlıdere) dır yılında Ankara Merkez kazâsı Merkez (İç nahiye) nahiyesi köyleri ve günümüzde bağlı oldukları ilçeler şunlardır: 120

121 Mamak Alacaatlı (Yenimahalle), Elgazi (Yenimahalle), Ortaköy (Mamak), Üreğil (Mamak), Odabaşı (Mamak), Ovacık (Keçiören), İncek (Gölbaşı), İvedik (Yenimahalle), Balgat (Çankaya), Ballıkpınar (Gölbaşı), Bayındır (Mamak), Peçenek (Altındağ), Bağlum (Keçiören), Bursal/Yaylabağ (Gölbaşı), Pusaklar (Pursaklar), Çakırlar (Yenimahalle), Çakırlar Çiftliği (Yenimahalle), Çakal/Oğulbey (Gölbaşı), Çavundur (Çankaya), Hacılar (Gölbaşı), Dikmen (Çankaya), Dodurga (Yenimahalle), Susuz (Yenimahalle), Solfasol (Altındağ), Taşpınar (Gölbaşı), Tatlar (Altındağ), Tuluntaş (Gölbaşı), Araplar (Mamak), Galaba/Kalaba (Keçiören), Kureyş (Altındağ), Kapaklı (Yenimahalle), Karaağaç (Mamak), Karaoğlan (Gölbaşı), Karapürçek (Altındağ), Karacakaya (Yenimahalle), Karacaviran/Karacaören (Pursaklar), Karakusun (Çankaya), Karataş (Çankaya), Kızılca (Mamak), Kızılcaşar/Kızılcaşehir (Gölbaşı), Kusunlar (Mamak), Kutugin/Ümitköy (Yenimahalle), Kılınçlar (Kazan), Kavaklı (Altındağ), Koparan (Gölbaşı), Kutludüğün (Mamak), Kayaş (Mamak), Gerder/Yurtbey (Gölbaşı), Gügercinlik Çiftliği (Yenimahalle), Gicik (Altındağ), Lezki/Sarıbeyler (Keçiören), Lodevmi/Lodumlu/Beytepe (Çankaya), Macun (Yenimahalle), Mamak (Mamak), Memlik (Yenimahalle), Möhye/Yeşilkent (Çankaya), Mirahur/İmrahor (Çankaya), Nenek (Gökçeyurt-Mamak), Virancık/Örencik (Gölbaşı), Yalıncak (Çankaya), Yavrucak (Gölbaşı), Yakubabdal (Çankaya), Yakacık (Yenimahalle) ve Yuva (Yenimahalle). Asiyozgat nahiyesine bağlı köyler: Edike (Elmadağ), Hasanoğlan (Elmadağ), Dereşıh (Yeşildere-Elmadağ), Kılınçlar (Kılıçlar-Yahşihan/ Kırıkkale), Yenişıh (Yenimahalle-Elmadağ) ve Yozgat (Elmadağ ilçe merkezi). Zîr nahiyesine bağlı köyler: Ahur, Akçaviran, Avdan, Erkeksu, Aydın, Erkendi, Elvan, Elyakut, Elpağud, Anayurt, Oymaağaç, Onac, Orhaniye, İne, İymir, İymiryaman, Balâ Cemşid, Balâ Beçenek, Balâ Kayı, Bağlıca, Bitik, Bucuk, Burhaniye Avşar, Polatlar, Teşrek, Çoğlu, Halkahavlı, Zîr Kayı, Zîr Beçenek, Zîr Cemşid, Saray, Saraycık, Sultaniye, Sancar, Sincan, Sarılar, Sarıayak, Soğucak, Dutözü, Tutluca, Osmaniye, Fethiye, Karkın, Karalar, Karahüyük, Kazgan, Kışla, Kınık, Gökler, Güvenç, Mirgazi, Mülk, Mehdi, Virancık, Yapracık, Yeregiren, Yassıviran ve Yılband. 54 Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türkiye genelinde nüfus sayımı yapılması kararı alır. Sayımdan önce Sivas ve Ankara vilâyetlerinde bir deneme nüfus sayımı yapılmasına karar verilir. İlk önce sokak isimleri, bütün evlere ve diğer binalara kapı numarası verilir. Ankara valisi M. Atıf Bey in başkanlığında, 14 Ocak 1927 Cuma günü Ankara da ilk deneme nüfus sayımı yapılır. Deneme mahiyetinde yapılan nüfus sayımında, Ankara merkez nüfusu erkek, kadın toplam kişidir. Aynı yıl 28 Ekim de kesin nüfus sayımı yapılır. Bu sayımda ise Ankara merkez nüfusu; erkek, kadın olmak üzere toplam kişidir. Şehirde yabancı uyruklu sayısında artış görülür. İlk sırada Macar asıllılar olmak üzere sırasıyla Bulgar, Alman, İtalyan, Avusturya, İran, Arnavud, Çekoslavak, Rus ve diğerleri gelir. Ankara da konuşulan diller ise sırayla; Türkçe, Musevice, Macarca, Ermenice ve Almanca dır. Şehirde bulunan nüfusun dinleri ise şöyledir: İslam, Katolik, Ermeni, Hristiyan, Protestan, Ortodoks ve Müsevi

122 122

123 Mamak ANKARA ŞEHRİ HARİTASI 123

124 124 Mimar armenn ansen tara ndan haz rlanan nkara ehri mar lan.

125 Mamak ANKARA NIN İMARI Cumhuriyetin ilanından sonra Ankara da şehirleşme faaliyeti hız kazanır. İlk olarak resmi idare binalarının yapımına başlanır. Ankara Belediye Reisliği kaldırılarak, İstanbul şehrinde uygulanmakta olan Şehremaneti müessesesi kurulur ve Dahiliye (İçişleri) Vekaleti ne bağlanır. Şehremaneti Kanunu nun bir özelliği de, bu kurum İçişleri Bakanlığa bağlanırken, 24 kişilik Cemiyet-i Umumiye-i Belediye kuruluna üye olmak için mülk sahibi olma şartı kaldırılır. Halbuki İstanbul Şehremaneti meclis üyesi olabilmek için emlâk vergisi mükellefi olması şartı vardır. Bu şart Ankara ya mahsus kaldırılır ve henüz Ankara da mülk sahibi olmayanlar da bu meclise seçilirler. 16 Şubat 1924 gün ve 417 sayılı kanunla kurulan Ankara Şehremati görevine ilk olarak Vehbi (Demirel) Bey, kısa bir süre sonra Mehmet Ali Bey atanır. Mehmet Ali Bey İnşaat Türk Anonim Şirketi ne eski şehir ve yeni şehir olmak üzere iki imar planı hazırlattırır. Bu imar plânını Alman mimar Dr. Carl Christoph Lörcher hazırlar ve Lörcher Planı olarak anılır. Lörcher in eski şehir imar planı kabül görmez ve 1925 yılında yeni şehir kesimi için hazırladığı imar planı uygulamaya konur. 14 Mart 1924 tarihinde Şehremaneti görevine Ali Haydar (Uluğ) Bey atanır ve Ankara nın imarında büyük hizmetlerde bulunur. 27 Kasım 1926 da sağlık nedenlerini ileri sürerek görevinden istifa eder. Şehremaneti görevine Asaf (İlbay) Bey atanır ve 31 Ekim 1928 tarihine kadar bu görevi yürütür. Asaf (İlbay) Bey, göreve başladıktan sonra Ankara için İmar planı çalışmalarına başlar. 50 yıllık bir projeksiyonla Ankara nın nüfuslu bir şehir olacağı ihtimalinden hareketle bir imar planı yarışması açılmasına karar verilir. Berlin Mühendislik Yüksek Okulu hocalarından J. Brix ve H. Jansen, Fransız L. Jausseley Ankara ya davet edilir. Adı geçen şehir plancıları Ankara ya gelir ve çalışmalarına başlar. Ankara İmar Planı Yarışması na katılan projeler 8 Kasım 1928 de teslim edilir. Hermann Jansen in hazırladığı Jansen Planı komisyon tarafından uygun görülür. 125

126 Bu plan 23 Temmuz 1932 tarihinde Bakanlar Kurulu nca onaylanır ve 9 Haziran 1934 de sayılı kararname ile beş yıllık uygulama planı yürürlüğe girer. Ankara daki imar faaliyetlerinin düzenli ve disiplinli bir şekilde yapılmasını temin amacıyla, gün ve 1351 sayılı kanunla özel yetkiler verilen Ankara Şehri İmar Müdürlüğü kurulur. Ankara Şehri İmar Müdürlüğü, Şehremaneti ne bağlı olmayıp, üyeleri Hükümet tarafından tayin edilen İmar İdare Heyeti nin kararları doğrultusunda çalışır. Bu üyeler İçişleri, Maliye, Sağlık, Bayındırlık Bakanlıklarından birer üye ile İçişleri Bakanlığı Hukuk Müşaviri nden teşekkül eder. Belediye Başkanı da bu heyetin başkanıdır. İmar İdare Heyeti, İmar Müdürlüğü nce hazırlatılan imar planlarını inceleyip onaylama yetkisine sahiptir. Uygun görülen planlar, Bakanlar Kurulu nun onayına sunulur ve Hükümet çe onaylanır. İmar İdare Heyeti Başkanı Falih Rıfkı (Atay), teknik danışman Avusturyalı mimar Robert Oerley dir yılında belediyeye bağlanan müdürlük, 1939 yılına kadar Ankara imarından tek sorumlu kurum olur. Samanpazarı ve Cebeci ye, Cebeci den Yenişehir e, Yenişehir den Kavaklıdere ye doğru uzanan Atatürk Bulvarı boyunca apartmanlar, evler, resmi yapılar yükselmeye başlar ile 1927 yılları arasında genellikle eski şehrin boş arsalarına özellikle Ankara nın yangın geçiren yerlerinde yapılaşma olur. Belediyenin yerleşime açtığı alan üzerinde de hızla konut yapımı devam eder. Demiryolunun güney, kuzey bölgelerindeki yerleşik alanlarda yeni açılan bulvar üzerinde kamu binaları yapılır yılında yapımına başlanan, eski şehir ile yeni yönetim merkezi olan Çankaya daki Atatürk Köşkü ve arasında kurulan Yenişehir i birleştirecek ana ulaşım yolu olan Atatürk Bulvarı 1929 yılında tamamlanır. Bu arada eski şehrin içinde kalan bölgede yeni yapılar da inşa edilir. Şehrin imarında da özellikle vakıf arazilerinden faydalanılır. 56 Ankara Delisi Anadolu da halk arasında meşhur bir söz vardır: Her şehrin muhakkak bir velîsi (bilge kişi, ermiş) ve bir delisi vardır. Meczubvari olan bu deliler halk tarafından sevilir. İşte Cumhuriyet yıllarına yakın tarihlerde Refik Halit Karay, Ankara da yaşadığı bir olayı şöyle anlatır: Ankara da başımdan geçen bir olay vardır ki sırrına, özüne ben hâlâ akıl erdiremedim. Sciences occultes dedikleri gizli bilgilerle uğraşanlar buna, belki, bir kulp takabilirler... Ankara da karşılaştığım o kabilden olaya, bütün bu az aldırışımla beraber, hâlâ, tüylerim ürpererek hayretten kendimi alamadığımı söylersem, bilmem ne diyeceksiniz?... Anlatayım: Büyük Millet Meclisi nin ilk binası benim Ankara da bulunduğum sırada kurulmağa başlamıştı, şimdi Halk Partisi olan bina... Doğaldır ki bunu, bir gün, Millet Meclisi olacak diye bile bile keşif ve kehanetle yapmıyorlardı, İttihat 126

127 Mamak ve Terakki Klübü olmak üzere kuruyorlardı. İstasyon Caddesi nin köşesindeki arsaya temeli atılmış, taşları yontuluyordu. Ben o zamanlar İttihatçı karşıtı idim, gençtim, bu binanın önünden geçerken, ülkeyi felakete sürükleyen siyasi fırkanın ahtapot gibi Ankara ya da uzattığı tüylü, çirkin, soğuk ve kıskaçlı ellerinden birini görmüş gibi kızar ve ürkerdim. Savaşın artık yitirildiğine herkesin inandığı uğursuz bir yılda bulunuyorduk; onun için de İttihat ve Terakki den tiksiniyorduk. Bina pek isteksiz, pek iştahsız yürüyordu; dört zayıf, çaresiz savaş dönemi taşçısı, betbeniz kül gibi, bilekler dermansız, oracıkta, ağır ağır çekiç sallıyorlardı. Sinemalardaki au ralenti filimler kadar sinir bozucu bir yavaşlıkla... Bu yavaşlık insana koşup o çekiçlerden birini kapmak ve sert sert, çabuk çabuk taşlara vurmak, çalışmak nedir, ameleye göstermek istetiyordu. Hem bu tembel iş görüşe, hem de hoşlanmadığım bir parti şubesi kuruluşuna seyirci olmamak için, istasyona -yürüyüş idmanı olsun diye- giderken oradan acele geçerdim. Bir sabah, binanın önünde, taşa tünemiş bir adama rast geldim; saçı sakalı birbirine karışmış, yaşı belirsiz, gözlerinin bebeklerinde acayip bir ışık, galiba akli dengesini yitirmiş biri... Yanan kasabaya dikkatle bakıyor. Beni görünce elini salladı: - Bir sigara ver! Tifüs korkusuyla pek yaklaşmayarak, içinde dört, beş sigara kalmış olan paketi uzattım: - Hepsini al! Dedim. - Kibrit de ver. Kutuyu da, biraz canım sıkılarak önüne attım: - Senin olsun! Tekrar yürümeye koyuluyordum, alıkoydu: - Bir diyeceğim var! Durdum. - Şu Engürü (Ankara) ye iyice bak! Gayet iyi bildiğim halde tekrar baktım. Gördüm ki, Ankara bacasız ve hemen hemen minaresiz bir kasaba imiş ve yangından (1916 yılı yangını) sonra orasını büsbütün çıplak, yerle bir olmuş, göçmüş gösteren de bu bacasızlık ve minaresizlikmiş. - Engürü kalmış mı ki... Diye söylendim. Akli dengesini yitirmiş kişi güldü. Aklı tam olmayanların başkasına bulaşmayan donmuş gülüşüyle... Bilmem dikkat ettiniz mi, en çok, en çabuk bulaşıcı gülüş zekâsı yerinde ve mantığı kıvamında olanların gülüşüdür. Ben suratımı asıp duruyordum. - Sen görmüyorsun, göremezsin, benim karşımda kocaman bir şehir duruyor, kocaman, kocaman! Ve kolunu uzattı, Hisar dan Çankaya ya ve ovaya, oradan Ziraat Okulu na doğru eliyle geniş, fırdolayı bir halka çizdi: - İşte evler, evler, evler... Anlaşılan aklını yitirmiş kişinin gözünde evler dediği düşler gittikçe büyüyor, görkemleşiyordu ki ekledi: - Saraylar! Saraylar! Saraylar! 127

128 nkara da yeni kurulan eni ehir e akanl klar. Çöllerde serap, biliyoruz, hava ile toprağın arasındaki sıcaklık oransızlığından doğan bir fizik oyunudur; hiçi var, pek uzağı yakın gösteren olay... Deli kafasında da, gerçekten, çok çiy bir ışık, çok geniş bir düzlük, çöllerin ısı oransızlığı gibi bir şey var; seraplar içinde yaşıyor! diye düşündüm. Akıl dengesini yitirmiş kişi, hâlâ çevirdiği düşsel halkanın içine bakıyordu. Ciddi seyredişinden, heyecanından, gülümseyişinden anladım ki o, söylediklerini bir sinema perdesindeki kadar açıklıkla, önünde görüyordu; bütün ayrıntılarıyla, hatta rehine konmuş satılık binalara mahsus deyimi kullanayım, bütün müştemilat ıyle görüyordu: Büyük, yayılmış bir şehir, yüksek taş binalar, geniş katranlı caddeler, süslü cemekanlar, çiçekli balkonlar, tüten bacalar, sonra guruldayan bir halk, arabalar, otomobiller, tramvaylar, saat kuleleri, meydanlıklar, hepsi, her şey... Bunları, gerçekten açıklıkla seyrediyordu, işitiyordu, yaşıyordu, zevkini sürüyordu. - Evler, evler! Saraylar, saraylar! diyordu. Ürktüm, kendimi yokuş aşağı, hızlıca harap ve sefil istasyon binasına doğru boş tarlalar arasından koyuverdim: Evi yanmış, sokakta kalmış, dengesi bozulmuş bir adamın düşsel, hülyası! düşüncesindeydim. Yeni Ankara yı bu yıl, billur bir yaz sabahı, tepeden ilk baktığım gün, ben de o akıl dengesini yitirmiş adama döndüm, yüzümde zevk ve haz, onun diliyle söylendim: - Evler, evler! Saraylar, saraylar!

129 Mamak umhuriyet in ilk y llar nda emirlibahçe e ebe i semtleri. nkara a ishanesi e i ar. 129

130 aman azar ndan emirlibahçe e bidin a a iheti hmet ksel den. ati Çay e Mamak ö r s. 130

131 Mamak MUSİKİ MUALLİM MEKTEBİ (KONSERVATUVAR/MAMAK BELEDİYESİ KÜLTÜR MERKEZİ) Cumhuriyetin ilanında günümüz Mamak ilçesi hudutları dahilinde bulunan tek resmi bina Cebeci Merkez Hastanesi yerleşkesidir. Batı müziği alanında bilimsel çalışmaların yapılması, müzik öğretmenlerinin eğitilmesi ve Cumhurbaşkanlığı Orkestrası na sanatçı yetiştirilmesi için Ankara da Musiki Muallim Mektebi kurulur. Milli Eğitim Bakanlığı na bağlı olarak kurulan Musiki Muallim Mektebi, 1 Eylül 1924 yılında Cebeci de, Şakir Ağa nın otel olarak işlettiği bir binada eğitimine başlar. Bir sene sonra yakınlarda bulunan Rus Sefareti müsteşarının ve Azerbaycan sefarethanesinin kullandığı binalar da okulun yemekhane, yatakhane gibi ihtiyaçlarını karşılamak için tutulur. Bir sene sonra öğrenci sayısı arttığında bu kez civardaki altı odalı bir harap tekke de kiralanarak erkek öğrencilere yatakhane olarak tahsis edilir. Bu yatakhaneyi okulun ilk öğretmenlerinden Cevat Memduh Altar, Hatip Çayı na inen dik bir yamaca kurulmuş, ortası avlulu kerpiç bir evdi; binanın çaya bakan yönü, ancak payanda direkleriyle ayakta durabiliyordu. Üst kattaki sofa, öğrenci, sağdaki oda ise öğretmen yatakhanesi olarak kullanılıyordu diye anlatır. Günümüzde Mamak Belediyesi Kültür Merkezi olarak kullanılan Musiki Muallim Mektebi nin mimari tasarımı Avrupalı mimar Ernst Arnold Egli ye ait olup inşaatına 1927 yılında başlanır. Temel atma töreninde dönemin Milli Eğitim Bakanı Necati Bey ilk harcı koyar. Temel atma töreninden ilginç bir anıyı Cevat Memduh Altar şöyle anlatır: Temel atma günü de gelmişti. Bugünkü binanın arka sol açısına bir hatıra yazısının şişe içinde bırakılması gerekiyordu. Hepimiz heyecanla orada idik, evvela nutuklar söylendi, sonra da çukura inildi. Beton zeminde hazırlanan kutu gibi bir yere içinde yazı ve devrin parası bulunan bir şişe kondu ve üzeri çimento ile örtülüverdi. Ankara nın en güzel binalarından biri ve Cebeci semtinin bir sureti olarak kabul edilen Musiki Muallim Mektebi, 1929 yılında tamamlanarak eğitime açılır. 131

132 ebe i Merkez astanesi. emirlibahçe e alkiraz i ar. Musiki Muallim Mektebi in aat ba lamadan ön e yılına kadar öğretmen ve sanatçı yetiştiren okul, 1934 yılında kabul edilen 2541 Sayılı kanunla Ankara da bir Milli Musiki ve Temsil Akademisi kurulmasına başlanır yılında Musiki Muallim Mektebi bünyesinde Ankara Devlet Konservatuvarı kurulur. Konservatuvar faaliyete geçer geçmez; Necil Kazım Akses, Ulvi Cemal Erkin, Ahmed Adnan Saygun ve Hasan Ferit Alnar gibi besteciler, yetenekli gençler yetiştirmeye başlar. Carl Ebert, Ankara Devlet Konservatuvarı nın opera stüdyosundaki eğitimle ilgili çalışmaları yürütür. Musiki Muallim Mektebi nin plan düzeni, üç tarafı revaklarla çevrili su öğeli bir avlunun çevresine yerleştirilen mekânlarla Osmanlı eğitim kurumu olan medrese şemasını akla getirmektedir. Zemin katta batı yönündeki kolonadlı ana girişin sağında geniş bir konser-tiyatro salonu, diğer iki yönde koridorlar üzerine dizilmiş müzik eğitimi için düzenlenen sınıflarla idari görevlilere ait odalar vardır. Mimar bir üst kata dar bir balkonla doğu yönüne açılan kız ve erkek yatakhaneleri- 132

133 Mamak ni, öğrenci sayılarını göz önüne alarak tasarladığı geniş servis mekânlarını ve gececi görevlilerin kalacakları odaları yerleştirmiştir, üstü kapalı ve revaklı bir terasla arka bahçeye bağlantısı olan yemekhaneyle ona bitişen mutfak bodrumdadır. Eğimli araziye yerleştirilen yapı önden iki, arkadan üç katlıdır. Ön ve arka cephelerde, plan düzeninde görülmeyen simetri egemendir. Bu durum, ön cephede giriş aksının her iki yanında tekrarlanan pencereler ve merdiven açıklıklarını çerçeveleyen sütunlu düzenlemelerle daha güçlü olarak hissedilmektedir. Mimarın bu biçimci tutumla Batının yeni anlayışına ters düştüğü, yalın, geometrik kütle biçimlenmesi ve işlevsel yaklaşımıyla da aynı doğrultuda olduğu gözleniyor. Öndeki kütlenin önceleri tek katlı olan orta bölümünün üstü yapının ilk durumunda teras olarak kullanılır. Çift sıra betonarme sütunu ve ahşap pergolasıyla geniş bir açık alan oluşturan bu terasın üstüne sonradan bir kat ilave edilir, öndeki sütun dizisinin kullanılmasıyla da bu kata bir balkon sağlanır. Yan kütleler bu ek bölümün 133

134 s nras emirlibahçe e i ar. t ra ta nkara a ishanesi Musiki Muallim Mektebi ebe i Merkez astanesi ikime i skeri la a akte e ehitli i e a akte e nin kuzeyinde demiry lu t neli gör lmektedir. nkara astanesi nin bulundu u yer ise mezarl kt r. emirlibahçe e alkiraz a lar i ar nda ya la ma gör lmekte a akte e e aimekad n tara nda ise bir ya la ma y ktur. kiremitle kaplı eğimli çatısı altına alınarak birleştirildikleri için özgün durumlarındaki düz çatılı görünümlerini yitirir. Bu büyük değişiklik yapının kübik görüntüsünün bozulmasına neden olur. Eğimli çatılar yalnız doğuya bakan kütlenin depo olarak tasarlanan yükseltilmiş köşelerinin ve daha alçak olan orta bölümünün üstlerini örtmekteydi. Bugün, arkaya bakan bu kütle ve cephesi eski görünümlerini korumaktadır. Sonraki yıllarda yeni ihtiyaçlar karşısında yapılan bu ilave üst kat ve ek binalar, okulun tasarımında ilerideki gelişmesinin göz önüne alınmadığını gösterir. Nitekim, Paul Hindemidth 1936 yılında hazırladığı bir raporda, ders yılına göre sayıları bir hayli artan öğrencinin aynı anda müzik çalışmalarını sürdürmelerinin, gerek odaların küçük oluşu, gerekse genelde yapının, avlusunun ve bahçesinin darlığı nedeniyle mümkün olamadığına dikkati çeker. 134

135 Mamak Yapı sistemi betonarme iskelet olan binanın giriş holündeki ve avlunun çevresindeki sütunlar, ön cephenin dışarı taşan bölümü ile arka ve yan cephelerde subasman düzeyi Ankara taşıyla kaplıdır, diğer bölümler ise sıvalıdır. Aynı geometrik desenlerin şekillendirdiği yalın demir aksam, merdiven korkuluklarında, avludaki revak duvarlarının arasında ve ana girişte dört büyük panelde kullanılmıştır. Okulun amblemi olan üç M harfi bu panellerde geometrik desenler arasına yerleştirilmiştir. Aynı amblem, okul 1936 yılında Devlet Konservatuvarı na çevrilinceye kadar girişinin üstünde durmaktaydı. Yine bu iç içe geçen M harfleri konser salonunun duvarlarında yer yer dekorasyon niteliğinde kullanılmıştır. Okula yapılan sonraki ilaveler, girişin sağında 1953 yılında inşa edilen uzantı, arkada doğu-batı yönündeki yatakhane ek binası, 1957 yılında projelendirilen soldaki kütle ve Sedat Hakkı Eldem in 1937 de tasarladığı döner odalar olarak adlandırılan müzik odalarının bulunduğu sekizgen yapı ile ona eklenen bir uzantıdır. 135

136 Musiki Muallim Mektebi ney e he. Müzik çalışmalarının rahatça sürdürülebilmesi için özel olarak tasarlanan çift çeperli duvarları ve maroken döşeli kapılarıyla ses geçirmez odaları, akustik ve görüş açısının iyi çözümlendiği, rahat ahşap koltuklarıyla konser salonu, geniş ve ferah koridor ve merdivenleri, hassas detay anlayışı ve günümüz binalarının birçoğu ile kıyaslandığında, yapısının sağlamlığıyla dikkati çeken bu bir dönemin oldukça önemli yapıdır. 58 Musiki Muallim Mektebi binası günümüzde Mamak Belediyesi tarafından kültür merkezi olarak kullanılmaktadır. Musiki Muallim Mektebi kuzey e he. 136

137 Mamak Musiki Muallim Mektebi eri izade aruk ç k r i i. 137

138 Musiki Muallim Mektebi eri izade aruk ç k r i i. Musiki Muallim Mektebi ö retmen e ö re ileri. 138

139 Mamak ŞAFAKTEPE MEZARLIĞI Ankara, kadim bir şehir olmasına rağmen tarihi mezarlıkları imar uygulamalarında kaldırılmıştır. Bu mezarlıklar genellikle cami yakınında hazire şeklinde veya şehrin dış mahalleleri yakınında avlusuz ve korumasız bir vaziyettedir. Belgelere göre Ankara nın en büyük kabristanları Namazgâhtepe, Kızılbey, Ahîler, Kırklar Makamı (Kadılar), Hamamyanı, Cebeci, Hacettepesi ve Buğdaypazarı üstüdür. Hazire niteliğinde olanlar ise Hacı Bayrâm-ı Veli, Arslanhane ve Ahîler, Nakşibendi Dergâhı, Sarı Kadı, Cenabi Ahmed Paşa, Taceddîn Sultan, İmaret vd. Cumhuriyetin ilanından sonra Ankara şehir imar uygulamalarında tarihi mezarlıklar kaldırılarak yerine okul, banka ve hastane gibi resmi yapılar ile park yapılmıştır. Bu mezarlıklardan sadece tarihi Kırklar Makamı (Kadılar Kabristanı) ulaşabilmiştir. Milli Mücadele yıllarında şehid olan asker ve subaylarımız Namazgâhtepe Mezarlığı na defnedilir. Cumhuriyetin ilk yıllarından itibarende Mamak Şafaktepe de bulunan Halk Mezarlığı na defin yapılmaya başlanır. Ankara da başlayan imar uygulamaları sonucu Demirlibahçe nin doğusunda ve Mamak-Kayaş karayolunun kuzeyinde ve Şafaktepe nin doğu yamacında yeni mezarlık alanı açılır. Bu mezarlığın biraz ilerisinde ve yolun güneyinde eski bir han vardır. Ayrıca bu mezarlıkta gayri müslimler ve kimsesizler içinde bir bölüm ayrılır. 4 Şubat 1926 tarihinde Ankara İstiklal Mahkemeleri tarafından haksız yere idam edilen alim İskilipli Atıf Hoca Efendi, Şafaktepe Mezarlığı na defnedilir. Yıllar sonra merhum Atıf Hoca nın kabrinin yeri, Dr. Mehmet Sılay ve arkadaşları tarafından tespit edilerek, memeleketi İskilip e nakledilir. Mimar Hermann Jansen in Ankara İmar Planı na göre Cebeci de yeni bir Asri Mezarlık yapımı tasarlanır. Bu plan geregi 1935 yılında da bir yarışma açılır ve 139

140 140

141 Mamak 141

142 lar n a akte e Mezarl yeri. n m zde a akte e ark e a akte e lk kulu bulunmaktad r.. a akte e ebe i skeri ehitlik lan.. ebe i Merkez astanesi. n m zde nkara ak ltesi ebe i astanesi yerle kesi. l y llarda ya lan demiry lu t neli. n m zde ka al durumdad r. Alman mimar Martin Elsaesser in projesi kazanır ve aynı yıl Cebeci Asri Mezarlık inşaatına başlanır. 14 Ekim 1935 tarihli belgede 1935 yılı maliye bütçesi sonuna, mezarlık yapılması için Ankara İmar Müdürlüğü bütçesine yardım adında bir fasıl eklenmesi talep edilir. Cebeci Asri Mezarlığı nın tamamlanmasından sonra Şafaktepe Mezarlığı nda sahipleri olan mezarlar buraya nakledilir. Nakil sonrası bölgede çok sayıda sahipsiz mezar kalır. Daha sonraki yıllarda Şafaktepe Mezarlığı yeri Şafaktepe Parkı haline getirilerek yeşil saha haline getirilir yılında da mezarlık alanının yanına Şafaktepe Camii yaptırılır. 142

143 Mamak ŞAFAKTEPE (CEBECİ) ŞEHİTLİĞİ Cumhuriyetin ilk yıllarında Ankara da başlayan imar faaliyetlerinde, Mamak-Kayaş karayolu yakınında, Cebeci Merkez Hastanesi nin doğusunda ve Balkiraz Bağları civarında bir Askeri Şehitlik alanı tahsis edilir. Şehitlik alanına ilk definin hangi yılda yapıldığına dair bir kayda henüz rastlanılmamıştır. Şafaktepe Şehitlik alanının 1927 yılından önce var olduğu elimizdeki fotoğraflardan anlaşıldığı gibi mimar Hermann Jansen in 1928 yılında hazırladığı Ankara İmar planlarında da mevcut şehitliğin yerinde Şüheda Mezarlığı olarak gösterilmektedir. Hermann Jansen in imar haritasında Kayaş tan getirilen Şahnepınar ve Üreğil den gelen Hanımpınarı su yolları şehitliğin yakınından geçmekte, şehitliğin yakınında Elmadağı Çeşmesi bulunmaktadır. Günümüzde Askeri Şehitliğin girişinde yapım tarihi 31 Temmuz 1936 yazılı olmasına rağmen, 6 Aralık 1934 tarihli belgede ise Ankara Şehitliği nin yıkılan duvarının emaneten yaptırılması na dair bir yazışma vardır. 59 Bu belgeye göre Şafaktepe Şehitliği 31 Temmuz 1936 yılında yapılmamış ve 1934 yılında mevcut olan askeri şehitliğin duvarlarının tamiri yapılmıştır. Kanaatimizce de 31 Temmuz 1936 tarihinde şehitlikte yeni çevre düzenlemesi yapılarak, ziyarete açılmıştır. Milli Mücadele yıllarında şehid olan Kurmay Albay Mehmed Nazım Bey, 30 Temmuz 1921 tarihinde Hacı Bayrâm-ı Veli Camii haziresine defnedilir. Daha sonraki yıllarda Cebeci Askeri Şehitliğe nakledilir. Şafaktepe Askeri Şehitliğe Milli Mücadele yıllarının komutanlarından ve TBMM Başkanlarından Orgeneral Musa Kazım Karabekir Paşa (26 Ocak 1948) defnedilir. Karabekir Paşa nın mezarı daha sonraki yıllarda Devlet Mezarlığı na nakledilir. 143

144 nkara alesi d u yamaçlar ndan emirlibahçe e seyin azi e esi yamaçlar eri izade aruk ç k r i i. 144

145 Mamak 145

146 ebe i skeri ehitlik ten. Mamak. 146

147 Mamak ebe i skeri ehitlik ten. Mamak. 147

148 ehid urmay lbay Mehmed az m ey in ebe i skeri ehitlik teki an t mezar. Mamak. 148

149 Mamak CEBECİ NAHİYESİ 9 Haziran 1936 tarih ve 3012 Sayılı Kanunla Ankara da Çankaya adında yeni bir ilçe kurulur. 60 Ankara Merkez ilçeye bağlı köylerin bir kısmı ile Mamak, Karaağaç, Kayaş, Üreğil, Üreğil Çiftliği, Araplar, Kıbrıs, Kızılca, Kusunlar, Kutludüğün, Odabaşı ve Ortaköy de Çankaya ilçesine bağlanır. 30 Temmuz 1936 tarihli Kararname ile Çankaya ilçesine bağlı Dikmen ve Cebeci nahiyeleri, Ankara Merkez ilçeye bağlı Keçiören nahiyesi kurulur Sayılı ve 21 Ağustos 1936 tarihli kararnameye göre Çankaya ilçesine bağlı köyler: Çankaya Merkez nahiye: Balgat, Karakusunlar, Yalıncak, Lodumlu, Çavundur Çiftliği. Dikmen Nahiyesi: Dikmen, Aşağı İmrahor, Orta İmrahor, Yukarı İmrahor, Mühye, Karataş ve Yakupabdal. Cebeci Nahiyesi: Kayaş, Mamak, Karaağaç, Araplar, Üreğin (Üreğil) Çiftliği, Üreğil, Kusunlar, Kıbrıs, Bayındır, Kutludüğün, Ortaköy ve Kızılcaköy. Gölbaşı Nahiyesi: Hacılar, Kızılcaşar, İncek, Tuluntaş, Koparan, Yavrucak, Çakal (Oğulbey), Gerder, Bursal, Karaoğlan, Ballık (Ballıpınar), Virancık (Örencik) ve Taşpınar. Küçük Yozgad (Elmadağ) Nahiyesi: Küçük Yozgad, Karacahasan, Hasanoğlan, Hisar, Hediye, Yenişıh (Yenimahalle), Kayadibi (Kurbağa), Yeşildere (Dereşıh), Odabaşı, Kuşcuali, Kılıçlar, Barut fabrikası ve Deliler. Kararname de Lalahan ın adı zikredilmemektedir. 149

150 ayaba ndan ebe i 150 ikime i bidin a a alkiraz e rakl k i ar. hmet ksel r i i

151 Mamak 151

152 ebe i skeri astanesi. emirlibahçe den e let nser atu ar e ale i ar. 152

153 Mamak ebe i den nkara alesi iheti. a kö ede Musiki Muallim Mektebi eri izade aruk ç k r i i. Cebeci nin nahiye merkezi olduğu yıllarda günümüz Mamak coğrafyasında Demirlibahçe de planlı yapılaşma başlar. Balkiraz Bağları civarında da kısmen yapılaşma vardır yılında Hatip Çayı nın taşması sonucu vadi tabanında bulunan yerleşmeler ve bahçeler büyük zarar görür. Mamak coğrafyasında ilk resmi binalar askeri amaçlı fabrikalardır yılında Kayaş köyü yakınında Kayaş Kapsül Fabrikası ve 1935 yılında da gaz maskesi üretimi için Mamak köyü yakınında Mamak Gaz Maske Fabrikası kurulur. 153

154 aziran tarihli lus gazetesinde nkara da lk azar zad ba l kl haberden nk ilk azar azad d lay siyle b t n nkara k rlara e bahçelere dök lm t... diyerek Mamak e aya bahçelerinden t ra ar yay nlar. 154

155 Mamak KAYAŞ KAPSÜL FABRİKASI Milli Mücadele devam ederken 1921 yılında, Ankara da Askeri Fabrikalar Umum Müdürlüğü kurulur yılında piyade fişeklerine kapsül imal etmek amacıyla Kayaş ta Kapsül ve İmlâ Fabrikası nın inşaatına başlanır ve 1930 yılında üretime başlar. Böylelikle Kayaş, Milli Mücadele yıllarından itibaren askeri bir üs durumuna gelir. Ayrıca bölgede cephanelikler yapılır. Kayaş Kapsül ve İmla Atelyeleri, üretime başlayınca bölgede ticareti hayat ve nüfusta artış başlar. Şehir merkezinden fabrikada çalışmak için işçiler gelir. Banliyo tren seferleri başlar yılında da Elmadağ Barut ve Patlayıcı Madde Fabrikaları açılır. 08 Mart 1950 tarihli ve 5591 sayılı (mülga) kanunla sermayesinin tamamı devlet tarafından karşılanmak üzere Askeri Fabrikalar Umum Müdürlüğü tüm mal varlığı ile devredilerek Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu kurulur. Kayaş Kapsül Fabrikası da Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu na devredilir. Kayaş Kapsül Fabrikası olarak günümüzde faaliyetini yürüten kurum; askeri proteknik ürünler, askeri ve sivil patlayıcılar ile tahrip kapsülleri ve su jeti bomba imha aleti üretmektedir. 25 Eylül 1936 tarihli Resmi Gazete de Ankara Valiliğinin bir ilamı şöyledir: Kayaş İmlâ Fabrikası nda çalışan Çardak Köyü nden Kasım Oğlu Mustafa yı dövmek ve tahkir etmekten suçlu Kayaş Jandarma Karakol Kumandanı Ahmed Onbaşı nın Vilâyet İdare Hey etince men i muhakemesine karar verilmiş müşteki bulunamamış olduğundan tebligat yapılamamıştır. Tebliğ yerini tutmak üzere ilân olunur. Bu ilandan Kayaş ta bir Jandarma Karakolu bulunduğu anlaşılmaktadır. 155

156 malat arbiye telyelerinden M r i i. ebe i skeri astanesi. 156

157 Mamak M aya a s l abrikas Mamak. 157

158 M aya a s l abrikas Mamak. 158

159 Mamak MAMAK MASKE FABRİKASI Hilâli Ahmer Cemiyeti (Kızılay) tarafından zehirli gaz harplerinde kullanılacak gaz maskeleri imalatı yapmak için Mamak Köyü yakınında bir fabrika kurulur. Bu fabrika daha sonra 1943 yılında Askeri Fabrikalar Umum Müdürlüğü ne (Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu) devredilir. 18 Kasım 1967 tarihinde MKE Kurumu nca yapılan ilâvelerle büyüyen fabrikada, 6 mühendis 50 memur ve müstahdem 600 teknisyen, işçi ve usta çalışmaktadır. Günümüzde Maksam Makina ve Maske Fabrikası olarak faaliyet göstermektedir. 159

160 Maksam Makina e Maske abrikas Mamak. 160

161 Mamak 1931 YILINDA ANKARA ÇEŞME SULARI Ankara da imar faaliyetleri devam ederken 1931 yılında şehir; Eski Şehir, Yenişehir, Cebeci, Bağlar diye dört bölgeye ayrılır. Eski Şehir de Yukarıyüz ve Aşağıyüz diye iki kısımdır yılında Ankara Merkez kazasının nüfusu kişidir. Vilayetin toplam nüfusu ise kişidir. Ankara nın içme suyu ihtiyacını tarih boyunca olduğu gibi günümüz Mamak coğrafyasında bulunan Elmadağı kaynak suları karşılar yılında Seyyah Kandemir tarafından hazırlanan ve 1932 yılında yayınlanan Ankara Vilâyeti isimli eserde Ankara nın Çeşme Suları şöyle anlatılır: Ankara nın çeşme suları üç membadan gelir. 1. Elmadağı menbaları: Elma Dağı Ankara nın şarkı cenubîsinde ve 1800 metre irtifaında çıplak bir dağdır. Şehre 36 kilometre mesafededir. Bu dağda iki nevi su vardır. Memba suları, yer altı suları. Her iki nevi sulardan da bugün istifade olunmaktadır. Dağın memba bulunan kısımları metre rakımındadır. Başlıca membalar Kırkpınar, Beypınar, Kocapınar, Zindankaya, Özüpınarı, Kehlizpınarı, Kıbrıs Yaylası pınarı isimlerini alır. Dağdan şehre su getirilmesine çok eskiden başlanmıştır. Abidin Paşa nın valiliği zamanında Kehliz membalarından su getirilmesi için kanallar yapılmış ve şehrin kale civarına kadar şu çıkarılmıştır. Bu teşkilât halen mevcuttur. Yeni tesisatla daha fazla miktarda şehre su getirilmesi meselesi Şehremini Haydar Bey zamanında düşünülmüş ve hemen işe başlanmıştır. Dağın sular sahasında ve Kosunlar (Kusunlar) vadisinin en dar bir noktasında yer altı bendi yapılarak burada biriken suların şehre tevzii Belçikalı bir müteahhide ihale edilmiş ve onun tarafından yapılan projenin bir kısmı da tatbik edilmişti. Bu tesisat için o zaman lira kadar sarf olunmuştur. 161

162 Bu proje tamamile bitmemişse de kaptaj tüneli başında bir talî kaptaj yapılmış ve buradan da sular 600 milimetrelik font borularla Cebeci ye getirilmiştir. Buraya kadar su yolunun Sıhhat ve İçtimaî Muavenet Vekâleti uzunluğu on kilometredir. Kaptaj mevkiinin rakımı da 950 metredir. Su yolu Cebeci de iki kola ayrılır. Birisi Yeni şehre diğeri eski şehire gider. Yeni şehre giden su, rakım müsait olmadığı için Rus Sefarethanesi karşısında 903 rakımında, kurulan bir motor vasıtasile Çankaya mıntıkasına çıkarılmaktadır. Çankaya tepesi 1100 rakımındadır. Elma Dağı sularından azamî istifade etmek maksadile 1931 senesi mayısında Nafıa Vekâleti ne merbut olmak üzere Ankara Şehri İçme Suyu Komsiyonu teşkil olunmuştur. Komsiyonun emrine üç milyon lira kadar bir tahsisat verilmiştir. Komsiyon üç sene zarfında Elma Dağı içme sularının şehre getirilmesi hususunda ne yapmak lazımsa yapacaktır. Yapılan projelere nazaran bütün tesisat nüfuslu bir şehrin su ihtiyacını temin edebilecek bir hal ve şekilde yapılmaktadır. 1. Hanımpınarı: Bu su Kâyaş vadisinde Üreğil Köyü civarındadır. Bu suyun da ilk tesisatı Abidin Paşa zamanında yapılmıştır. Suyun mecrası takriben yedi kilometre uzunluğundadır. Su membaında rakım 916 metredir. Bu su Cebeci ye ve şehrin alt kısımlarına taksim edilmektedir. 3. Koşunlar (Kusunlar) suyu: Bu suyun gerek miktarı ve gerek rakımı şehrin muhtelif mahalleline su verecek bir halde olmadığından Elma Dağı suyunun tesisatı ikmal olunduğu vakit bu suyun kanalları kaldırılacaktır. Yukarda da yazdığım gibi Elma Dağı nın suları boldur. Memba suları çıktıkları yerlerden akıntı yaparak muhtelif vadilere yayılır. Kısmen Kıbrıs Köyü nde ve kısmen Kusunlar vadisinde ve tarlaların sulanmasında kullanıldıktan sonra fazlası zemine nüfuz ederek yer altı ceryanlarına karışır. Bu sular, her türlü ihtiyaçlara karşı gelmek üzere 200 bin nüfuslu bir şehri mükemmelen idare edecek kadar boldur. 61 Ankara merkezinde bulunan Hanımpınarı suyu: Umumî hassalar: Tahlili baktriyoloji neticesi havada yaşayan mikropların adedi 12000, bir santimetre mikap suda tesadüf olunan koli basillerinin adedi 15 tir. Mikyası ma derecesi: Derece-i harareti menbaında +12 mikyası ma derecesi 32. Ankara merkezinde bulunan Elmadağı suyu: Manzarası berrakça, kokusu yoktur, lezzeti mutavassıttır, amonyak yoktur, nitrat yoktur. Menbaında derece-i harareti +13, mikyası ma derecesi

163 Mamak usunlar eresi. Mamak. 163

164 br sköy adisi nden asan u r i i 164

165 Mamak KAYAŞ NAHİYESİ Sincan-Kayaş arası banliyo seferlerinin başlaması, Kayaş Kapsül ve İmla Fabrikası nın açılmasıyle Kayaş Köyü nde nüfus artışı ve yeni yapılaşma başlar. Özellikle hafta sonları Hatip Çayı, Mamak ve Kayaş bahçeleri Ankaralıların mesire yeri olur. Atatürk Orman Çiftliği nde Marmara, Karadeniz yüzme havuzları ve eğlence mekanları açılır. Bu havuzlara Ankara nın seçkinlerinin yanında halk da ilgi gösterir ve havuza mayosuz ve uzun beyaz donlarıyla girmeye başlar. Bu görüntüden seçkin tabaka rahatsız olur ve havuzlara mayosuz girmek yasaklanır. Bazı Ankaralılar da hafta sonlarında piknik için Atatürk Orman Çiftliği yerine Hatip Çayı, Mamak ve Kayaş bahçelerini tercih eder yılının Hakimiyet-i Milliye Gazetesi yazarı Ankaralıları ikiye ayırır. Orman Çiftliği ne gidenleri kendine göre ileri görünüşlü ; Hatip Çayı, Mamak ve Kayaş bahçelerine gidenler ise geri görünüşlü dür. Ankaralının Mamak, Kayaş, Hatip Çayı nda görünüşü geri, Çiftlik Parkı, Marmara, Karadeniz deki görünüşü ileridir. [...] İstediğiniz kadar değiştirmeğe çalışınız. Eğer Çiftliğe benzetemezseniz, eğer bahçenin incesazı yerine bir orkestra koyamazsanız cemiyete istediğiniz birlik manzarasını mümkün değil veremezsiniz. Bereket versinki ne Mamak, ne Kayaş belediyenin hududu içindedir. Yoksa Nevzat (Tandoğan) Bey i Ankaranın iymarı kadar Mamak ve Kayaş ın pis boğazlığı yorardı. Çiftlik Ankara dır. Ve Kayaş, Mamak? Nerenin biliyormusunuz? Eyüp ün, Edirnekapı nın, Tanzimat ın. 63 Kayaş, Etimesgut ve Balgat köyleri 28 Ekim1943 tarihinde Ankara Belediyesi sınırları içine alınır. Köy statüsünde olan Kayaş, Cebeci nahiyesinin bir mahallesi olur. Merhum Adnan Menderes in Başbakanlığı döneminde ve 28 Şubat 1955 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile Cebeci Nahiyesi ne bağlı olan Kayaş Mahallesi nde yeni bir Kayaş Nahiyesi kurulur. 15 Haziran 1955 tarihli Resmi Gazete de yayınlanan Kararname de (3) Sayılı Cetvel şöyledir:

166 Ankara Vilâyeti Çankaya Kazasının Cebeci Nahiyesi sınırları içinde bulunan Kayaş Mahallesinde (Kayaş) adiyle yeniden kurulan Nahiyeye bağlanan mahalle ve köyler: Sıra No Mahallesi adı Köyün adı Alındığı merkez Kayaş (Nahiye Merkezi) Ankara Vilâyeti Çankaya kazasının Cebeci nahiyesinden Üreğil Araplar 1 Bayındır 2 Kıbrıs 3 Kızılca 4 Kusunlar 5 Kutludüğün 6 Odabaşı 7 Ortaköy 8 Aydıncık Ankara Vilâyeti Altındağ kazasının Keçiören nahiyesinden 9 Karapürçek Ankara Vilâyeti Altındağ kazasının Merkez nahiyesinden 10 Kavaklı 11 Nenek 12 Tatlar Kararnameye göre Mamak ve Karaağaç mahalleleri Cebeci nahiyesine bağlı kalır. E. Behnan Şapolyo, 1930 lu yılların Ankarasını anlatırken Kayaş bahçelerinden övgüyle bahseder: 1930 yılında bugünkü Cebeci ye giden asfalt yol açıldı. Hamamönü meydanında Karacabey Hamamı vardır. Burada bayramları salıncaklar kurulurdu. Çocuklar bayramları burada eğlenirlerdi. Hamamönü nden sonra Dullar Çayırı denilen bir mezarlık gelirdi. Yaz akşamları kadınlar buraya otururlar, Cebeci çayırında Ankaralı gençler cirit oynarlardı. Bu çayırda, ve Cebeci sırtlarında hiç ev yoktu. Cebeci sırtının bir vadisinde meşhur Cebeci çeşmesi vardı. Bu nefis suyu içmeğe giderdik. Buralarda, meyve ağaçlan vardı, yukarı tepede ise Abidin Paşa nın köşkü bulunmakta idi. Sol tarafta ise Cebeci Hastahanesi vardı. Bu hastahanenin altındaki yoldan Saymakadın (Saimekadın) a, Mamak a ve Üreğil ile Kayaş bağlarına gidilebilmekte idi. Buradan Yahşihan a kadar dekovil işlemekte idi. Millî Mücadelede, bizim mesire yerimiz Kayaş tı. Mustafa Necati, Vasıf Çınar, Haydar Rüştü, gazeteciler bir grup olur, dekovile biner Kayaş deresinin kenarına giderdik (Atatürk ve Seymen Alayı). 166

167 Mamak ati Çay nkara dliye ukuk Mektebi ö retim yeleri ö ren iler e dliye ekili Mahmut sat zkurt. a d ru. uran anyer r i i ati Çay nkara dliye ukuk Mektebi ö retim yeleri e ö ren iler. uran anyer r i i 167

168 ati Çay kenar nda a d ru. uran anyer r i i ati Çay kenar nda a d ru. uran anyer r i i 168

169 Mamak ANKARA BAĞLARI VE BOSTANLARI Ankara bağlarının meşhur olduğunu, özellikle Kayaş bahçelerini daha önce anlatmıştık. Bu bağlardan Samanlık, Tuzluçayır, Balkiraz ve Frenközü bağları son yüzyılda yetiştirilen bağlardır yılında Ankara bağlarını Seyyah Kandemir şöyle anlatır: Ankara nın bağları ötedenberi meşhurdur. Tarihî kısımlar mütalâa olunursa orada şehir hakkında malûmat verilirken onun bağ ve üzümlerinden de sitayişle bahsedildiği görülür. Bağcılığa ve üzümlere dair izahat vermeden evvel şehrin bağlarını öğrenmek eyi olur. Ankara umumî heyetile iki büyük bağlar mıntakasına ayrılmıştır. Şehrin şimal kısımlarında bulunan bağlara Keçiören bağları, cenup kısımlarındakilerine de Çankaya bağları denilir. Keçiören tarafında diğer bir mıntaka vardır ki, buna Etlik bağları denilmektedir. Burada bulunan bağlar şunlardır: Çoraklık, Kızlarpınarı, Cevizlikır, Aktepe, Kubbeli, Hacıkadın, Toklu, Mecidiye, Danişment, Güllükaya, Deliktaş bağları. Etlik mıntıkasında da: Ayvalı, Kurtini, Eğlence, İncirlik bağları vardır. Cenup kısmındaki bağlar şunlardır: Dikmen, Küçükayrancı, Büyükayrancı, Küçük Esat, Büyük Esat, Frenközü (Türközü), Kavaklıdere, Balgat, Öveç yatağı, Çengi kayası, Davulcu tepesi, Samanlık, Balkeriz (Balkiraz), Tuzluçayır bağları. Bu bağlar büyük harpten evvel çok eyi bir halde idi. Esasen bunlar ticaret maksadından ziyade şehir sakinlerinin bir sayfiyesi olduğundan ona göre tanzim ve tertip edilmekte idiler. Hatta bugün bile bu bağlar tamamile tir sayfiye halindedir. Burada istihsal olunan üzümün pek az bir kısmı satılmak üzere şehre getirilmektedir. 169

170 aya ahçelerinden Bu bağlarda mevcut üzüm cinslerinin belli başlıları şunlardır: Kara üzüm, çavuş üzümü, parmak üzümü, kara gevrek, bulut üzümü, erolan, yatık üzümü, gül üzümü, kocahasan. Bunlardan en ziyade bulunan kara üzümdür. Bundan şarap ve pekmez yaparlar. Kocahasan en iyi cinstir. Diğerleri de bakışa göre eyi yetişmektedir. Bağlardan senevi istihsal olunan üzüm miktarını öğrenemedim. Denildiğine göre Ankara iklimi bağcılık için pek müsait değildir. Bunun en birinci sebebi toprağın ratıp olmamasıdır. Gerçi, bazı bağlarda iyi ve güzel üzümler yetişmekte ise de bunun astarı yüzünden pahalı olmaktadır. Şehrin istihlak etmekte olduğu üzümler hemen tamamile dışarıdan gelir. Gerçi Kalecik, Ayaş, Nallıhan tarafından ve Ankara ya yakın olan köylerden de üzüm getirilmekte ise de bunlar tekmil istihlâke yetişmemektedir. Ankaraya yakın olup ta iyi bağları bulunan köyler bunlardır: Solfasol, Pusaklar, Bağlum, Yakacık, Yuva, Susuz, Yalıncak, Ludumu, Alacaatlı, Dudurga, İmrihor, Yakupabdal, Kıbrıs, Kayaş, Nenek, Karabürçek, Tatlar, Gicik köyleri. 170

171 Mamak emirli ba lar ndan nkara alesi iheti. Bağlardan her sene bol miktarda üzüm almak mümkün değildir. Şehir hükümet merkezi olduktan sonra bağlara fazla ehemmiyet verildiğinden eskisine nisbetle bağların vaziyeti iyi farklıdır. Her türlü ihtimale karşı Ankarada floksıra mıntakasına ithal edilmiş ve icap eden fennî tedbirler alınmıştır. Gerek bağlarda, gerek bahçelerde bir çok yemiş ağaçları vardır. Bunların belli başlıları: Badem, zerdali, erik, elma, armut ve ahlat, ayva, kiraz, vişne, dut, muşmula, ceviz, üvez ağaçlarıdır... Bostanlar Ankarada bostanlar günden güne çoğalmaktadır. Bostanların bir kısmı şehrin garp kısmındaki ovada, Bent Deresinin geçtiği sulak sahadadır. Bu bostanlara Soğukkuyu ve Kazıkiçi bostanları denilir. Diğer kısmı Cebeci den Kayaş a giden Hatip Çayı vadisindedir. Bunlara da Demirli bostanları ismi verilir. 171

172 aimekad n demiry lu kö r s e i ar. ç kemerli b y k kö r n n st nden demiry lu geçiy r. ray zal r i i rman amur dan Evvelce bostan azdı. Sonradan dışarıdan gelen iyi usta bostancılarla ve yerlilerin de günden güne artan ihtiyacı dikkate alarak sarf ettikleri gayret neticesinde Ankara bostanları oldukça mühim bir mevkie yükselmiştir. Burada her nevi yaz ve kış sebzeleri ekilir, bostanları suyunu Bent Deresi nden temin ediyordu. Fakat bu dere yazın kuruduğundan yahut suyu pek azaldığından istifade de o nisbette az olmaktaydı. Bunu gören bazı bostancılar bostan kuyuları açmağa başlamışlardır. Esasen şehrin bu mıntıkası geniş bir vadi zemini olduğundan yer altı suları pek o kadar derinde değildir. Hemen her tarafta üç ve dört metreden itibaren bol su bulmak mümkündür. Bu şehrin sebze ihtiyacının ancak onda bir veya ikisini temin edebilen bostanlar, fennî usullerle ve daha geniş mikyasta çalışacak olursa şimdikinden çok farklı bir istifade temin edeceklerdir. Mamafi, ne de olsa, iklim itibarile Ankara, yüksek ve yağmuru az olduğundan turfanda sebze yetişemiyor. Piyasa daha hariçten sebze getirmeğe mecbur oluyor. 65 Seyyah Kandemir in 1931 yıllarında anlattığı Ankara bağlarından günümüzde hiçbiri kalmamış, tamamı yapılaşma olmuş, bazılarının da ismi kalmıştır. Buna rağmen Kutludüğün de harap olmamış bağlar ile Bayındır, Kayaş, Kusunlar, Kutludüğün, Gökçeyurt ve Kızılca da bahçe görmemiz mümkündür. 172

173 Mamak KAYAŞ BAHÇELERİ VE SUYU ARAYAN ADAM Balkan (Bulgaristan-Deliorman) göçmeni bir ailenin evladı olan Şevket Süreyya Aydemir ( Mart 1976), 1951 yılımda emekli olduktan sonra Kayaş Köyü nde satın aldığı ve çiftliğim dediği bahçesine yerleşir. Kendi hayatını anlattığı Suyu Arayan Adam isimli otobiyografik eserini de 1959 yılında bu çiftlikte tamamlar. Şevket Süreyya, emekliye ayrıldıktan sonra Kayaş taki çiftliğinde geçen yıllarını şöyle anlatır: (...) Benim hikâyem de artık sona ermektedir seçimlerinden sonra bir gün, bir Vekiller Heyeti (Bakanlar Kurulu) kararıyle işimden ayrıldım. Bu kararı öğrendiğim zaman, ilk duyduğum şey, az çok üzüntüyle karışık olsa bile, bir iç rahatlığı oldu. Üzüntü daha ziyade, insanın bağlandığı bir çalışma nizamından, zevk duyduğu birtakım işlerden ayrılmasından ve nihayet elle tutulur birtakım sebeplerden gelen bir histi. İç rahatlığına gelince bu, içimizi sıkan birtakım meselelerin birden çözülmesinden gelen bir ferahlık, bir ruhî hürriyet duygusu gibi bir şeydi. Vazifem güzel ve ruhu kuvvetlendiriciydi. Memleketi baştanbaşa geziyordum. Dağların delinişini, santrallerin kuruluşunu, pilonların, cereyan hatlarının aşacağı dağları dolaşıyordum. Büyük ölçüde problemler içinde yoğurulmak, yeraltında ve yer üstünde iş ve inşa davalarının canlandırıcı havasını teneffüs etmek, bütün vatan toprağı üstünde insanla tabiatın devler savaşına katılmak, ancak efsanelerdeki kahramanların duyabileceği engin hazlar veren bir şeydi. Kaldı ki henüz daha yıllarca çalışabilecek bir yaştaydım. Fakat kimseye de kırgın değildim, ama içli bir ruh hali içindeydim. Bu hal beni, bütün buna benzer anlarda olduğu gibi derin bir iç murakabeye sevk ediyordu. Uzun bir kır yürüyüşü, bana kendi kendime kalmayı sağlayan en eski alışkanlığımdır. Gene şehirden çıkmaya karar verdim. Yenişehir ve Cebeci yi geçtikten sonra yol, bir taraftan şehitlik duvarları, diğer taraftan, şimdi artık terkolunan 173

174 mezarlıklar (Saimekadın Mezarlığı/Şafaktepe Parkı) arasından geçer. Sonra Mamak-Kayaş vadisini şehirden birtakım kayalıklar ayırır. Buradan geriye bakıldığı zaman şehir, bütün dağınıklığı ile ortaya serilir. Bu kayalıklara vardığım zaman, güneş ufka yaslanıyordu. Kale, her zamanki gibi gene her şeye hâkimdi. Bence Ankara demek, biraz da kale demektir. Bu kalenin her halini bilirim. Onu güneş doğarken güneş batarken, ay ışığında, yahut da bayram, şenlik günlerinin uydurma ışık oyunları içinde görmüşümdür. Yaz kış, veya bahar hallerini tanırım. Bu istikametten bakılınca kale, gerçi artık eski kale değildir. Tâ burçların, bedenlerin dibinden birtakım gecekondu mahalleleri başlıyordu. Bu mahalleler, evvelce kaleyi çeviren ve ona tekliğini ve heybetini veren bütün sahaları kaplayarak, içice, tıklım tıklım uzanıp gidiyordu. Bir taraftan Cebeci istikameti, diğer taraftan Bentderesi boğazlarıyle beraber eski Seyran Bağları, bostanlar ve karşı kayalık sırtlar, hep teneke mahalleleri ve gecekondularla dolmuştu. Oyuklar ve kulübeler hatta kale burçlarını ve mezarlıkları bile kaplamıştı. Artık koyulaşmaya başlayan gecekondular âleminin üstünde, bacalardan, çatılardan sızan dumanlar, dalga dalga yayılıyordu. Biraz sonra güneş kayboldu. Derinleşen akşam, siyah örtülerini ufuklara yaydı. Artık kale bile müphem ve şekilsizdi. Zaten eteklerine yapışan bu derme çatma dekorun içinde o, artık eski heybetini kaybetmiş gibiydi. Bu manzara, içimdeki kasveti daha da derinleştirdi. * Mamak köyünü geçip de Kayaş vadisine girince, Elmadağ üzerinden yükselen ay, etrafa sisli aydınlığını yaydı. Yol tenhaydı. Vadi sessizdi. Ruhum, daha önce seyrettiğim perişanlığın hâlâ kasveti içindeydi. Kırgın ve kötümserdim. Öyle ki, yürüdüğüm yol, bana sanki şu her zaman geçtiğim Kayaş vadisi yolu değil de, hayat yolumun kendisi gibi geliyordu ve sanki bu yol, artık bir sona varıyordu. Boş, değersiz ve maksatsız bir sona... Evet, bu yolun artık sona ermesi lâzımdı. Bu yolculuğun artık gayesi kalmamıştı. Zaten aslında da hiç bir zaman manasını bulamadı. Evet, aslına bakılırsa benim hayat yolculuğum her zaman istikametsiz, her zaman rüzgâra tabi bir bocalayış oldu. Hatta buna bir yolculuk bile denemezdi. Bu yolculukta ben, kâh o yana, kâh bu yana çarpa çarpa sürüklenip durmadım mı? Hem de daima meçhule doğru, daima iradem haricinde... İçimden gelen bir ses, aynı şeyleri fısıldıyordu: - Hatta şimdi de öyle değil mi? Eğer bağlandığın cemiyet bugün olduğu gibi seni birden ve hiç sana sormadan, sevdiğin işlerinden ayırır, kendi dışına iterse, artık bu yol üstünde sen, kendini kendi iradesiyle hareket eden bir yolcu sayabilir misin? Elbette ki hayır! Bu ses, belki de en doğrusunu söylüyordu. Belki bunun içindir ki, hayatımın hikâyesi hatta anlatılmaya bile değmez. Hem belki de bu hayat, sadece tesadüflerin eseri, yahut da kaderimiz, belki de biz doğmadan önce biçilmiştir. Biz 174

175 Mamak kendimizde bir irade ve bir hürriyet payı tasavvur ediyoruz ama, belki bunlar o kadar da övünülecek şeyler değildir. Yahut bu nasibimizle biz, belki de bir eski Roma sirkindeki gladyatörler gibiyiz. Hürriyetlerimizin sınırı, etrafımızdaki demir parmaklıklarla çevrilmiştir. Hayatımız ise Sezar ın bir parmak işaretine bağlıdır. Ama gladyatör her defasında kendini sanki kendi idare eden bir kahraman sayar ve bu haliyle övünür: - Ey Sezar! Uğrunda ölecek olanlar, seni selâmlıyorlar! diye bağırarak arenaya çıkar. Kiminle ve ne için çarpıştığını bilmeden, boğazlaşır durur. * Gecenin içinde diğer bir gece olan bu kötümser ruh karanlıklarıyle yuğurularak yürüyordum. Bir süre sonra Kayaş köyünün silueti göründü. Ay ışığı altında kabaran köy evleri, küme küme ağaç karaltıları. Şurada burada dev sütunlar gibi yükselen selvi kavakları... Sağda solda tek tük ışıklar vardı. Köpeklerin havlamaları duyuluyordu. Değirmen oluğundan boşalan suların sert, serin hışırtısı, dönen değirmen taşlarının uğultusuna karışarak gecenin derinliği içinde dağılıyordu. Kayaş köyü sokaklarını geçince vadi yeniden açıldı. Sessiz, serin bir kır başladı. Vadinin bu dönemeç yerinde hava her zaman birden değişir. Şehir artık çok arkada kalmıştır. Burada insan kendini şehrin kaygılarından ve yorgunluklarından silkinmiş hisseder. İki tarafta kıvrıla kıvrıla uzanan tepeler, vadinin koynunda serilen bahçeleri, bostanları kucaklar. Buralarda her zaman suyun ve serinliğin dinlendirici havası eser. Nihayet hayal meyal Sarıkayalar göründü. Bu kayaların altında yol, bir kuytu geçit gibidir. Yolun bir tarafından başları göklere değen selvi kavakları sıralanır. Diğer yanında ihtiyar karasöğütler dağınık dallarını bu geçidin üzerine yayarlar. Ben oraya vardığım zaman, hafif gece meltemi ile sallanan dalların arasından süzülen ay ışıkları yerlerde, hiç durmadan oynaşan cazip hayal oyunları yaratıyordu. Bu ışıklar ve gölgeler geçidi geçilince solda, yolun kenarında, bir sıra akçaağaçların kuytuluğunda kaybolmuş bir köy evi göründü. Kiremit örtülü geniş saçaklarının altında belli belirsiz beyaz badanalı duvarlarıyle, kapakları kapalı pencereleri seçilen ıssız bir ev. Bu ev, bu vadide tekti. Yalnızdı. (...) Toprağa Yöneliş Güneşin ilk ışıkları beni, Kayaş bendi şelâleciğinin başındaki sıranın üzerinde buldu. Çiftlik artık uyanmıştı. Burası, benim toprağımdır. Ne kadar küçük olsa da buraya ben çiftliğim derim. Bir yolun iki tarafında uzanır. Yolun bir tarafını yeşil bir kavaklık duvarı sınırlar. Diğer tarafında karasöğütler dağınık dallarını, yol geçidinin üzerine gererler. Sonra yolun güneyinde gürbüz bir meyve bahçesi başlar. Ayva, elma, Ankara armudu, vişne, kiraz ağaçları burada düzgün 175

176 e ket reyya ydemir in Çi tli im dedi i e inin bulundu u me ki e Ma i öl. a da rmanl k alan ar kayalar. aya Mamak. diziler halinde sıralanır. Bir tarafta söğütlerle akçaağaçlar arasında kaybolmuş beyaz badanalı, kırmızı kiremitli çiftlik damı görünür. Derelerin, arkların kenarları, birbirine karışmış kavaklar, salkımsöğütlerle örtülüdür. Bu çiftlikte her şeyi ben, kendi elimle yetiştirdim. Her avuç toprağında, her dalında emeğim ve alın terim vardır. Bu toprağın yazını kışını, gecesini gündüzünü, selini fırtınasını bilirim. Gün olmuş, bir yeşil halı gibi uzanan sebze arkları, bir göz açıp kapayacak kadar süren bir sağanaktan sonra birden kabaran bir selin önünde, süpürülmüş gitmiştir. Gün olmuş, mübarek bir nisan yağmuru gibi başlayan bir çisentinin arkasından düşen bir dolu sağanağından sonra, bahar açmış ağaçların biraz önce bir çiçek deryasını andıran güzelliği, bir çamur yığını halinde toprağa karışmıştır. Böyle anlarda, dalları, filizleri kırılan ağaçlar, kucaklarındaki evlâtları ellerinden alınmış anneler gibi, yerde sürünen çiçeklerine, yapraklarına melül mahzun bakarlar. Tabiat ana hem zalim, hem lütufkârdır. O, ne sever, ne acır. O, yalnız kendi kanununa uyar. Soğuk dondurur. Sıcak yakar. Fırtına dalları kırar, gövdeleri 176

177 Mamak devirir. Haşarat hakkını ister. Adına çiftliğim dediğim şu bir avuç varlık, adına tabiat kanunları dediğimiz o haşarı kudretin elinde savrulur durur. Ama insan denilen yaratık yılmaz ve toprak ana her seferinde emreder: - Yeniden başla! Her gelen afet karşısında sizin hakkınız, sadece bir anlık acı bir tebessümden ibarettir. Güler, geçer ve yeniden başlarsınız. * Sabahın alacakaranlığında toprağımın üstünde beni ilk saranlar, köpeklerim oldular. Köpeklerim garip mahluklardır. Onlar, gece uyumazlar. Yolda, bahçede, bağda, belde onların her dakika yapacakları işleri, vazifeleri vardır. Köpeklerimle ben, birbirlerimizin her halimizi biliriz. Kaderimiz, neşemiz birbirimize derhal malum olur. Köpeklerim konuşurlar, gülerler, ağlarlar. Ama daima bana uyarak, daima beni düşünerek ve daima benim için yaşarlar. Kümesler açılmıştı. Tavuklar yayılıyorlardı. Ördekler, suya dalmadan önce etrafıma toplanıp çizmelerimi gagaladılar. Sanki gelip kendilerini suların akıntısında kovalaşırlarken seyretmemi istiyorlar gibiydiler. İnek böğürüyordu. Atım kişniyordu. Atım, benim oralarda bulunduğumu, hatta beni görmeden sezer. O zaman öyle sesler çıkarır, öyle huysuzluklar yapar ki, böyle zamanlarda onun başının nasıl şahlandığını, yüz hatlarının nasıl gerildiğini, adalelerinde damarların nasıl kabardığını ben, onu görmesem bile gözümde canlandırırım. Bu anlarda ona bakan çocuk, onu zaptedemez olur. Yemini iter. Başını şiddetle benim olduğum tarafa çevirir. Ya benim yanıma koşmak, yahut da benim onun yanına gelmemi ve yüzünü, gözlerini okşamamı ister. Ayva, elma, kayısı sıraları altına arı kovanları yerleştirilmiştir. Bunlar, ağaçların altında, kırmızı gelincikler, peygamber çiçekleri, yabanî hardallar arasında temiz, beyaz çatılarıyle uzaktan, peri masallarındaki cücelerin beyaz saraylarını andırırlar. Arılarım beni tanırlar. Ben de onları tanırım. Sıcağın en azgınlık verdiği saatlerde bile onların arasında çekinmeden dolaşabilirim. Ben yanlarına vardığım zaman arılar, henüz sabah neminin kalkmasını bekleyerek, kovanların ağızlarında öbek öbek toplanıyorlardı. Sabah nemi açılınca havalanacaklardı. Sonra kekik, yaban lâlesi, yonca ve yayla gülü çiçeklerinden toplayacakları altın tozlarını peteklerine taşıyacaklardı. Bana sunacakları hediyelerini işte bu altın tozlarından yaratacaklardı. Gecelerimin çoğunu ve bana kalan günlerimin hepsini çiftliğimde geçiririm. Toprağımla aramızda çetin bir savaş vardır. Burası bir yarı bataklıktı, bir yeşil vaha oldu. Bir hayaldi, bir hakikat haline geldi. Şimdi toprağımla ben, birbirimizin hem esiri, hem efendisiyiz. Zaman zaman onun serin kucağına uzanırım, toprağın tatlı ve ebedî serinliğini sırtımda hissederim. O vakit ruhumun kasvetleri, rüzgârların görünmez kanatlarıyle yıkanır. Kaygılarım toprağın derinliklerine süzülür gider. İçimden birtakım mutluluk duygularının kabardığını, ruhumun bir başka âleme açıldığını duyarım. 177

178 O zaman kollarımı açar, çiçek, çimen örtüleri arasından taze toprağı avuçlarım. Bu toprak hem serin, hem ılıktır. Mavi gök, toprağımla beni, okşayıcı kanatlarıyle örter. Ve bir gök tanrıçası, sanki bir ninni gibi, rüzgâra fısıldar: - Avuçlarındaki toprak var ya? Senindir! * Ben bahçelere yönelirken sabahın ilk yolcuları olan köylüler, yoldan selâm verip geçiyorlardı. Bunlar benim dostlarım ve komşularımdılar. Bunlar, birkaç kilometre ileride ve kayalar arasında bir kale olan Kızılcaköy ün meraları, Elmadağı yaylalarına kadar uzanan Ortaköy ün ve yaslandığı tepelerin üstünde kutsal bir ziyaret yerini başında taç gibi taşıyan Nenek köyünün, mazbut, alçak gönüllü toprak adamlarıdır. Toprağa bağlılık, sabır ve iyimserlik, onların başlarının etrafında daima bir hâle gibi parlar. Hulâsa dünya uyanıyordu. Dünya, yeni bir günün hayatına başlıyordu. Ağaçlar, dallar, yapraklar üzerlerinden sabah sisinin nemini silkmeye çalışıyorlardı. Havaya sabahın taze ve sıhhatli serinliği hâkimdi. Güneş yavaş yavaş yükseliyordu. Gece, mehtabın yarattığı ziya oyunlarının yerini şimdi günün ilk ışıklarının, sular ve çimenler üstünde oynaşan pırıltıları almıştı. Bugün, benim de yeni bir günüm olacaktı. Ya yeni bir hayat nizamına yönelecektim. Ya da hayal kırıklıkları ve kırgınlıklar içinde kendimi tüketecektim. Şimdi artık bir emekliyim. * Hayatın başka bir safhasını yaşıyorum. Bu safhada insan, nihayet kendisi ile baş başa kalır. Tanrının, onun için hazırladığı en çetin imtihanı yaşar. En son ve en azgın hasmı ile karşılaşır. Bu hasım, yıllar boyunca geriye itilen, yıllar boyunca pusuda bekleyen kendi içimiz, kendi iç varlığımızdır. Bu çetin bir savaştır. Büyük bir hesaplaşmadır. Bu hesap laşmada biz, ya birden silahlarımızı terk ederek, yeisin, kötümserliğin çukuruna düşer ve hayat dışı kalırız. Yahut da içimizin çamurları, bizim son müsamaha duygularımızı da yiyerek bizi, yalnız kin ve gayzlarıyla yaşayan bir cemiyet düşmanı hâline kor. Veyahut da varlığımızı bir ve him, hayatı bir illüzyon sayarak kendi kendimizi inkâr ederiz. Bu suretle de kendimizle beraber külli varlığın bize intikal eden emanetini de değersizleştiririz. Hâlbuki Tanrı bize hayatı, bütün tezatlarıyla vermiştir. Nasibimiz, bu tezatları çözmekten ziyade, onlarla beraber ya şamak olsa gerektir. O hâlde, hayata küsmeden, hayata düşman olmadan ve onu inkâr etmeden ona bağlı kalarak yaşamak, hatta onu süslemek ve güzelleştirmek niçin mümkün ol masın? Böyle olunca da hayat kavgası, yurt fikri, millet fikri ve insanlık mefkuresi içine niçin yerleşmeyelim? Çünkü biz, hiçbir zaman kopmuş birer varlık değiliz. Üs tünde yaşadığımız toprağın ve içinde geliştiğimiz toplumun birer parçasıyız. Bunlar öyle bir kap 178

179 Mamak teşkil ederler ki bizim hayat nizamımıza şekil verirler. Bu nizam, bir taraftan insanla toprak, diğer taraftan insanla insan arasındaki sonu gelmez savaşın bir mahsulüdür. Bu savaş ebeddir ve ebedi olarak devam edecektir. Tanrının bize biçtiği kader, bu savaştan ürkmeden ve ondan kaçmadan onun içine yerleşmektir. İrademizin ve ruhumuzun hürriyetini kaybetmeden bunu başarabilirsek o zaman, bir ermiş, bir târik-i dünya olmadan da Tanrı bizi kendi katına ulaştırabilir. Bu suretle biz, her birimiz ondan bir parça olmanın ululuğunu bulmuş olur ve sanki ona ulaşırız. * Hayat hikâyemin son sayfalarını yazarken, onun dalgalı akışını safha safha bir daha düşündüm; inişleri, yokuşları, geçitleri ve dönemeçleriyle garip bir yaşantı. Bazen sükûn, bazen tehlike anları içinde uzayıp giden garip bir yol. Ümitleri, aşkları veya yenilgileriyle bazen renkli bazen hiçlikten ibaret bir hikâye. Bu hikâyede, bilinmeyen bir el yolumuzu çizmiştir. Ümit oyalamıştır. Fikir sürüklemiş, tehlike yolumuzu süslemiştir. Aşklarımız ise, bütün bunların üstünde, bütün hayatı mız boyunca, yaşantımıza değer ve mana vermiştir. Öyle ki ben şimdi başımı çevirip arkama baktığım zaman, bütün bunlar bir arada ve hepsi birden, bana her halkası ayrı ayrı yaşanmaya değer bir ömrün, derin hazzını veriyor. Son hükmüm şudur: Eğer yeniden dünyaya gelseydim, gene kendi hayatımı yaşardım. * Şimdi, size anlattığım bu hayat hikâyeme bir isim bulmak lazım? Buldum: Suyu Arayan Adam. Hikâyem bir yangınla başlamıştı. Ama şimdi serin bir su başındayım. Ağaçların gölgelediği, çiçeklerin açtığı, kuşların ötüştüğü bir su başında. Hattâ şimdi bana öyle geliyor ki bütün ömrüm boyunca aradığım su, belki de buydu. Bu su, bazen masum bir hayal, bazen bir gençlik rüyası, bazen ideal, bazen aşk şeklinde beni arkasından koşturdu. Bazen onu kaybettim. Bazen buldum, sandım. Ama onu her zaman aradım. Bu arayışta aldanışlarım da inanışlarım kadar güzeldi. Şimdi kitabımın son satırlarını bağlıyorum: Çiftlik bendinin şelaleciğinde Kayaş Çayı nın suları çağıl çağıl akıyor. Yeşil salkım söğütlerin sulara değen dalları, akıntıların yumuşak dalgacıkları içinde yıkanıyorlar. Ada, bir güneş seli içinde. Toprak ana, göğsünün kudret lerini, çimen şeklinde, ağaç, çiçek şeklinde yeryüzüne sermiş. Sular onun memelerinden, Tanrı nın bereketi gibi fışkırıyor. Çiçekler ve ağaçlar ondan hayat şerbetini ve güneşten renklerini emiyorlar. Her tarafta oluşun, hareketin, derin, canlı ahengi var. Suların çağıltısına kuşların cıvıltısı karışıyor. Bu bir musikidir. Bana öyle geliyor ki bu musiki, bahçeleri, vahaları, dağları aşarak her şeyi, hepimizi içine alacaktır. Yerleri, gökleri 179

180 dolduracaktır. Sanki âlem, bu musikinin ahengine uyarak, bir renk, nağme ve ziya cümbüşü içinde çalkalanacaktır. Kâinat ebedi raksına, sanki bu musiki içinde devam edecektir. Epiktetos haklı: - Allah ın bize verdiği en büyük nimet, malik olduğumuz hâlde, malik olduğumuzu bilmediğimiz kuvvetleri, bir gün kendimizde bulmak kudretidir. Ve gene onun dediği gibi: -Huzurun bir pahası var. Evet onu ödemek lazım. Benim ödediğim paha, hayatımın hepsidir. Ama bundan üzgün değilim. Ödediğim bedel, ulaştığım kaynak için çok değildir. Çünkü bu kaynağın başında ben, yıllar yılı kaybettiğim en değerli şeyi, yani kendimi buldum. Bir adam vardı. Suyu arıyordu. Toprağı üç kulaç, beş kulaç kazdı. Suyu bulamadı. On kulaç, on beş kulaç kazdı. Gene suyu bulamadı. Sonra yerin derinliklerinde kara kaya tabakalarına rastları. Yeise düştü gücü sona erdi ve suyu bulmaktan ümidini kesti. Fakat bir ses ona: - Daha derinlere in, daha derinlere, dedi. Daha derinlere indi ve suyu buldu. 66 * Şevket Süreyya nın Sarıkayalar dediği tepe günümüzde yeşil alan durumundadır ve tepeciğin güneyinden demiryolu geçer. Çiftliğim dediği yer ise demiryolunun güneyinde ve eski Ankara-Samsun şosesi olan Kayaş-Kızılcaköy yolu üzerindedir. Çiftliğe ait bazı yapılar günümüze ulaşmış ve harabe durumdadır. 180

181 Mamak 1957 YILI SEL FELAKETİ 11 Eylül 1957 tarihinde Ankara da büyük bir sel felaketi yaşanır. İdris Dağı ve Elmadağı nın Hatip Çayı vadisine bakan yamaçlarına iki saat süren sağanak yağış devam eder. Yağış sonrası Hasanoğlan, Lalahan, Köypınar, Karabayır, Omuzpınar, Karakaya, Kuruçay, Dişkoparan, Yunuslar, Bayındır, Kızılca, Kıbrıs ve Kusunlar derelerinden gelen sel sularının birleşmesiyle, Kayaş tan itibaren Hatip Çayı vadisindeki yerleşmeler sular altında kalır. Hızlı ve aniden meydana gelen sel baskınında dere yataklarında bulunan evler yıkılmış, ağaçlar kökünden sökülmüş, köprüler yıkılmış ve bahçeler sular altında kalmıştır. Taşkın sel suları Bendderesi nden sonra Dışkapı dan geçerek Kazıkiçi bostanları ve Soğukkuyu civarında dağılarak geniş göller meydana getirir. Korkunç Sel başlığı altında ertesi günü yayınlanan bir gazetede resim altı şu haber verilir: Ankara da beklenmedik bir sel felaketi neticesinde binlerce vatandaş sokaklarda kalmış, geceyi çadırlarda geçirmiştir. Sel felaketinin sebep olduğu zararın milyonları aşması yanında can kaybının da büyük oluşu teessürü çoğaltmaktadır. Felaket haberi kısa zamanda yurdun dört bir tarafında duyularak vatandaşları mateme garketmiştir. Başta reisicumhur Celal Bayar olmak üzere Başvekil Adnan Menderes ve diğer hükümet erkanı ile yabancı elçilikler mensupları hâdise ile çok yakından alâkadar olmakta ve teessürlerini belirtmektedirler. Sel felaketinin en çok hasar yaptığı yerin Demirlibahçe olduğu bildirilmektedir. İlave edildiğine göre bu bölgede geniş bir sahayı kaplayan sular 10 metreye kadar yükselmiştir. Et ve Balık Kurumu ile Mezbaha yı istila ederek Hibodrom a kadar gelen sellerin sabaha kadar çekilmeğe başladığı öğrenilmiştir. 67 Ankara şehir ve çevresinde büyük acıların yaşandığı bu sel felaketinde değişik veriler olmasına rağmen 169 kişi canını kaybetmiş, yüzlerce ev yıkılmış ve yirmi bir milyon lira üzerinde zarar tespit edilmiştir. 181

182 y l sel elaketi gör nt leri rman amur dan. Eylül 1957 yılı sel felaketinden sonra Hatip Çayı vadisinde ve Mamak bölgesinde bulunan derelerde islah çalışmaları başlatılmış, su taşkınlarını önlemek amacıyla Kusunlar, Üreğil ve Lalahan bendleri ile Kayaş Bayındır Barajı yapılmıştır. 182

183 Mamak 183

184 y l sel elaketi gör nt leri rman amur dan. 184

185 Mamak KAYAŞ BAYINDIR BARAJI (MAVİ GÖL) 1957 yılı sel felaketinden sonra Elmadağı yamaçlarından beslenen Yunuslar ve Bayındır derelerinin birleştiği mevkiye, DSİ tarafından bir baraj yapılmasına karar verilir ve çalışmalar başlatılır. Yapılacak bu baraj, Ankara şehrini su taşkınlarından koruyacak hem de şehre içme ve kullanma suyunu temin edecektir. Ekim 1962 tarihinde Kayaş Bayındır Barajı inşaatının ihalesi yapılır ve 31 Ekim 1964 yılında bitirilmek üzere Reşat Azizoğlu firmasına verilir. Baraj inşaatı Temmuz 1965 yılında tamamlanır. DSİ tarafından 1965 yılında Bayındır Barajı rekreasyon tesisleri projesi hazırlanır. Baraj gölünün çevresinde erozyona mani olmak için ağaçlandırma yapılarak, Ankaralılara yeni bir mesire alanı olarak hizmete açılması çalışmaları başlatılır. Rekreasyon projesinde özellikle piknik yerleri, kır kahveleri gibi dinlenme, motel ve kampingler gibi konaklama, gazino, çocuk bahçeleri ve açık hava tiyatrosu gibi eğlence tesisleri ve spor, su sporları için çeşitli tesisler yer alır. Ayrıca Kayaş nahiyesi ve civar köylerin ticari ve sosyal gelişmesi amaçlanır. Gövde toprak dolgu, gövde hacmi 0,553 hm 3, talvegden yüksekliği 30 metre, normal su kotunda göl hacmi 6,97 hm 3, normal su kotunda göl alanı 0,71 km 2 olan Kayaş Bayındır Barajı, 2005 yılından sonra içme suyu amaçlı olmaktan çıkarılarak taşkın koruma amaçlı kullanıma dönüştürülür. Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından çevre düzenlemesi yenilenen Bayındır Barajı, Mavi Göl Rekreasyon Alanı olarak Ankaralıların hizmetine açılmıştır. İçinde basket sahası, futbol sahası ve de mini golf alanından faydalanabileceğiniz parkın dört ayrı yerinde kondisyon grupları da bulunmaktadır. Güvenliği, sosyal donatıları ve doğal güzelliğiyle Mavi Göl, Ankara nın en önemli piknik alanıdır. Alanda spor tesisleri (basket, futbol ve mini golf, yürüyüş yolları ve kondisyon grupları), mescid, büfeler, tuvaletler, çocuk oyun grupları, çok sayıda barbekü ve binlerce bank, çardak ve gölgelik ile güvenlik kulübeleri bulunmaktadır. 185

186 ay nd r ara ust s t lmaz ner. aya ay nd r ara. Mamak t lmaz ner. 186

187 Mamak 187

188 aya ay nd r ara r i i. 188

189 Mamak Ma i öl ay nd r ara Mamak. 189

190 Ma i öl den Mamak t amit alç n. 190

191 Mamak Ma i öl den Mamak t amit alç n. 191

192 Ma i öl ay nd r ara Mamak. 192

193 Mamak Ma i öl ay nd r ara Mamak. 193

194 Ma i öl e çe resi Mamak. 194

195 Mamak 195

196 Ma i öl den. Mamak. 196

197 Mamak MAMAK TA İLK BELDE KUTLUDÜĞÜN BELEDİYESİ Günümüz Mamak ilçe coğrafyasında ilk belediye teşkilatı, 28 Temmuz 1971 tarihinde Kutludüğün Köyü nde kurulur ve belde olur. Kutludüğün Köyü, Osmanlı tahrir ve evkâf defterlerinde Kutlu Değin ve Kutlu Tekîn şeklinde yazılmıştır. Kutludüğün Köyü, Elmadağı nın kuzey yamaçlarındaki kaynak sularından beslenen ve Bayındır Baraj Gölü ne ulaşan Yunuslar Deresi vadi yamacındadır. Engebeli, kalker kayalıklarının hakim olduğu geniş bir araziye sahip olan yerleşmenin arazisinde Elekçiçal (1578 m) ve Keçikaya (1413 m) tepeleri gibi yüksek rakımlı yükseltiler bulunmaktadır. Kaynak sularından beslenen Ortaçayır, Saray, Sival, Karaçamur, Karaca ve Kışla dereleri Yunuslar Deresi ne karışır. Vadi yamaçlarında meşe ve çalı türü korulukları, ahlat ve ardıç ağaçları görülür. Yamaç plato düzlüklerinde tarım, yaylak ve meralarda da hayvancılık yapılır. Kutludüğün de yayla geleneği devam etmektedir. Kutludüğün Yaylası, Yunuslar, Geçmiş yıllarda çok sayıda yayla olduğu mevcut yaylaların bir kısmı terkedilmiş olup Yunuslar ve Kutludüğün yaylalarında hayvancılık yapılmaktadır. Antik çağlardan itibaren iskan izlerine rastlanan bölgede Hamambaşı, Büyükpınar ve Irakyazı ören yerleri vardır. Ayrıca 1951 yılında Roma dönemine tarihlenen, beş adet Athena, Tykhe, Hygeia ve Asklepios heykelcikleri bulunmuş, bu heykelcikler Anadolu Medeniyetleri Müzesi nde sergilenmektedir. Kutludüğün, Osmanlı dönemi tahrir defterlerindeki kayıtlara göre Emir Mahmud un vakıf mülk köyüdür. Sultan I. Murad (Hüdâvendigar) Kutludüğün Köyü nü dönemin emirlerinden olan Emir Mahmud a mülk olarak verir. Yıldırım Bayezid Han zamanında Timurtaş Paşa, Kutludüğün ü Emir Mahmud dan geri alarak kula verir. Ankara Savaşı ndan sonra Kutludüğün Köyü mülk olarak yine Emir Mahmud a verilir. Daha sonra Emir Mahmud un vefatı üzerine oğulları Mehmed, Çelebi ve Efendi mutasarrıf olurlar. 68 Kanuni Sultan Süleyman döneminde ve 1530 yılı tahririnde Kutludüğün Köyü, Timurtaş Paşa nın mülkü olup köyde 21 hane, 197

198 utlud n genel gör n. Mamak. 3 mücerred (bekar erkek) ve padişah beratıyle tayin edilmiş bir imam kayıtlıdır. Yaklaşık toplam nüfusu 113 kişi ve yıllık vergi hasılı da akçedir yılı Ankara Sancağı tahrir defterinde Kutludüğün, Emir Mahmud soyundan Emîr Yusuf oğulları Mustafa ve Mehmed in tasarrufunda olup köyde 21 hane, 24 nefer kayıtlıdır. Yıllık vergi hasılı akçedir. 70 H. 26 Zilkade 1162/M. 7 Kasım 1749 tarihli bir belgeden Kutludüğün Köyü nün yıllık öşrünü Hatib Ahmed Zâviyesi Vakfı yöneticileri tarafından alındığını öğreniyoruz. 28 Eylül 1823 tarihli bir vakıf belgesinde Kasaba-i Balâ (Yukarı Kasaba) ya bağlı Kutludüğün Köyü camii imamı Ömer b. Seyyid Hasan ın vefatı üzerine oğlu Seyyid Hasan b. Seyyid Ömer in imamlığa atandığı kayıtlıdır yılında Balâ nahiyesine bağlı Kutludüğün de 221 erkek, yılında ise 226 erkek nüfus kayıtlıdır yılı Kutludüğün Köyü Temettuat Defteri nde 72 vergi hanesi kayıtlı olup muhtar-ı evvel (birinci muhtar) Hüseyin, muhtar-ı sâni (ikinci muhtar) İbrahim, köy imamı ise Osman dır. Balâ kazâsına bağlı olan Kutludüğün, Bayındır, Kıbrıs ve Kusunlar köyleri ahalisi 1893 yılında Vilâyete başvurarak, Ankara Merkez kazâsına bağlanmalarını talep ederler. Bu talepleri uzun yazışmalardan sonra 1908 yılında uygun görülür ve Merkez kazâya bağlanır. Cumhuriyetin ilanından sonra Çankaya ilçesi Cebeci nahiyesine, daha sonra Kayaş nahiyesine bağlanan Kutludüğün Köyü, 28 Temmuz 1971 tarihinde belde olur ve belediye teşkilatı kurulur Sayılı Kanun gereğince Kutludüğün Belediyesi kaldırılır ve Mamak Belediyesi İrtibat Memurluğu olur. Günümüzde Kutludüğün, Fatih ve Yıldırım Beyazıd adında iki mahalleye ayrılır. 198

199 Mamak Bir zamanlar su değirmenleri, bağları ve yaylalarıyle meşhur Kutludüğün de geleneksel taş fırınlar faaliyet göstermektedir. Düğünlerde geleneksel gelin alayı uygulaması halen devam ettirilmektedir. Bölgede çok sayıda kalker ocakları, kırma-eleme tesisleri faaliyet göstermektedir. Elmadağı yamaçlarında bulunan yazı ve plato düzlüklerinde tarım yapılır. Özellikle buğday, arpa ve nohut ekimi yapılır. Bağ ve bahçeler kısmen de olsa bakımlıdır. utlud n e unuslar deresi adisi. Mamak. 199

200 utlud n öy n n ilk yerle meesi. Mamak. utlud n de geleneksel yemekler. Mamak. 200

201 Mamak utlud n de geleneksel el i lerinden örnekler. Mamak. 201

202 202

203 Mamak utlud n de geleneksel gelin du a. elin ata bu du akla biner. Mamak. utlud n ra yas ndan. Mamak. utlud n de bindall. utlud n de geleneksel çeyiz örnekleri. 203

204 utlud n de hasat e bölgede yeti en ahlat. Mamak. 204

205 Mamak KÖYDEN METROPOL İLÇEYE MAMAK MAMAK ADI Mâmâk, Türkçe bir kelime olup erkek adı ve bazen de yer adı olarak kullanılmıştır. Mamalı/Mamalu kelimesiyle ilişkili değildir. Türk Dil Kurumu Derleme Sözlüğü nde Mamak kelimesi Anadolu da şu anlamlarda da kullanılır: 1. Genellikle gül koncası. 2. Anlayışsız, aptal. 3. Doğuştan ya da sonradan dilsiz olan. 4. Küçük çocukların boynu. 5. Parmak. 6. Bir hayvan hastalığı. 7. Yenilen yumru köklü bir bitki. 8. Kabak. 9. Küçük çocuklara elma, armut vb. meyveler verilirken söylenen sözcük. 71 Mamak kelimesi Dünya Türklerinin ortak destanı olan Dede Korkut Hikayelerinde şahıs adı olarak, Osmanlı belgelerinde ise şahıs ve yer adı olarak zikredilir. Oğuz dan Demir giyimli Mamak Dede Korkut Hikayeleri nde Babast ın Tepegözü Öldürmesi başlığındaki anlatıda Oğuz yiğitlerinden Mamak adı geçer. Hikaye de Oğuz otururken düşman baskınına uğrar ve gece karanlığında buradan kaçarlarken Aruz Koca nın küçük oğlu baskın yerinde kalır. Bu küçük çocuğu bir arslan yanına alarak besler ve büyütür. Yıllar sonra Oguz yine aynı yere gelir ve konaklar. Oğuz Han ın at çobanı bir gün gelerek Hânım sazdan bir aslan çıkıyor, at vuruyor, sallana sallana yürüyüşü adam gibi, at basarak kan sömürüyor der. Bu haberi duyan Aruz Koca, Oğuz Han a Hanım, ürktüğümüz zaman düşen benim oğlancığımdır belki deyince, beyler atlarına binerek arslan yatağına gelirler ve arslanı kaldırıp, oğlanı alarak Aruz un evine getirirler. Lakin bu oğlan fırsat buldukça arslan yatağına geri gider. Bu oğlanı tekrar tutup Dedem Korkut un huzuruna getirirler. Dedem Korkut, bu oğlancığa Oğlanım sen insansın, hayvanla arkadaş olma, gel güzel ata bin, güzel yiğitlerle at sür, at koştur. Büyük kardeşinin adı Kıyan Selçuk tur, senin adın 205

206 Basat olsun, adını ben verdim, yaşını Allah versin der. Oğuz un yaylaya göçtüğü yıllarda çoban sürüyü sulamak için pınara gelir. Koyunlar parıl parıl parlayan bir kütle görerek ürker. Bir peri kızı gelerek Çoban emanetini gel al, amma Oğuz un başına felaket getirdin der. Çoban bu kütleyi görünce dehşete düşer ve taşlamaya başlar. Vurdukça kütle büyür, koyunlar ürker ve çoban korkarak kaçar. Bayındır Han da beyleriyle atlara binerek gezintiye çıkarlar ve bu pınarın başına gelirler. Burada bu garip kütleyi görürler. Yiğitlerden biri atından inerek bu kütleye teper. Teptikçe büyür. Bir kaç yiğit daha iner ve teperler. Basat ın babası Aruz Koca da inip tekmeler. Mahmuzu dokununca bu kütle yarılır ve içinden bir oğlan çıkar. Gövdesi adam, tepesinde bir gözü vardır. Aruz Koca bu yaratığı kucağına alır ve Bayındır Han a bunu bana verin, oğlum Basat ile kardeş edeyim der. Bayındır Han da uygun görür. Aruz, Tepegözü evine getirir ve emzirmesi için dadılar getirir. Tepegöz dadıların olanca sütünü emer ve üçününde canını alır. Baktılar olmuyor sütle beslemeye başlarlar. Günde bir kazan süt yetmez olur. Zamanla büyür ve oynadığı arkadaşlarının burnunu, kiminin kulağını yemeğe başlar. Aruz Koca, Tepegözü dövdü, men etti ise de o dinlemez ve nihayet evinden kovar. Tepegöz ün peri anası gelir ve oğlunun parmağına bir yüzük geçirir ve oğul sana ok batmasın, tenini kılıç kesmesin der. Tepegöz, Oğuzlar dan ayrılır ve bir yüce dağa varır. Yol keser, adam öldürür ve büyük harami olur. Üzerine bir kaç adam gönderdiler, ok attılar batmadı, kılıç vurdular kesmedi, mızrak sapladılar işlemedi. Çobanları, çoçocukları yemeye başlar. Oğuz dan dahi adam yemeğe başlar. Bundan sonrası şöyle devam eder: Oğuz toplanıp [Tepegöz] üzerine vardı. Tepegöz görüp kızdı, bir ağacı yerinden kopardı, atıp elli altmış adam helak eyledi. Alplar başı Kazan a darbe vurdu. Dünya başına dar oldu. Kazan ın kardeşi Kara Göne, Tepegöz ün elinde perişan oldu. Düzen oğlu Alp Rüstem şehit oldu. Uşun Koca oğlu gibi pehlivan elinde şehit oldu. Zayıf canından iki kardeşi Tepegöz ün elinde helak oldu. Demir giyimli Mamak elinde helak oldu. Bıyığı kanlı Bügdüz Emen, elinde perişan oldu. Ak sakallı Aruz Koca ya kan kusturdu. Oğlu Kıyan Selçuk un ödü patladı. Oğuz Tepegöz e kar etmedi, ürktü kaçtı. Tepegöz çevirip önünü kesti. Oğuz u bırakmadı, geri yerine kondurdu. Velhasıl Oğuz yedi kerre ürktü, Tepegöz önünü kesip yedi kerre yerine getirdi. Oğuz Tepegöz ün elinde tam perişan oldu. Vardılar Dede Korkut u çağırdılar, onunla konuştular, gelin kesim keselim dediler. Dedem Korkut u Tepegöz e gönderdiler. Geldi selam verdi, der: Oğul Tepegöz, Oğuz elinde perişan oldu, bunaldı, ayağının toprağına beni attılar, sana haraç verelim, derler dedi. Tepegöz der: Günde altmış adam verin yemeğe dedi. Dede Korkut der: Bu şekilde sen adam bırakmaz tüketirsin dedi, amma günde iki adam ile beş yüz koyun verelim dedi. Dede Korkut böyle söyleyince Tepegöz der: Pekala öyle olsun, evet hem bana iki adam verin yemeğimi benim pişirsin, ben yiyeyim dedi. 206

207 Hikayenin sonunda Basat, Tepegözü öldürür ve hikaye şöyle biter: Mamak Kudretli Oğuz beyleri yetiştiler. Salahana Kayasına geldiler. Tepegöz ün başını ortaya getirdiler. Dedem Korkut gelip neşeli havalar çaldı, gazi erenlerin başına ne geldiğini söyleyi verdi Hem Basat a dua verdi: Kara dağa seslendiğinde cevap versin /Kanlı kanlı sulardan geçit versin dedi. Erlikle kardeşinin kanını aldın, kudretli Oğuz beylerini yükten kurtardın, kadir Allah yüzünü ak etsin Basat dedi. Ölüm vakti geldiğinde arı imandan ayırmasın. Günahınızı adı güzel Muhammed Mustafa ya bağışlasın, Hânım Hey! 72 Osmanlı Belgelerinde Mamak Osmanlı arşiv ve vakıf belgelerinde Ankara da Ahî Mamak, Mamak b. Mustafa ; Kastamonu da Mamak Bey ve Mamak Bey Camii, İzmir de Mamaklıoğlu isimleri zikredilir. 937/1530 tarih ve 118 Nolu Hüdâvendigar Sancağı tahrir defterinde Mihaliç kazâsına tabi Mamak köyü (s. 144), Manisa da Ömer bin Mamaklar cema ati (s. 304). H. 937/1530 tarih ve 438 nolu Kastamonu Sancağı tahrir defterinde Kastamonu Küre kazâsı Mamak köyü (s. 636). Simav da Mamak köyü. 73 Sultan İkinci Selim Han, Edirne de Fatih döneminde yapılan Yeni Saray a ilave olarak Mamak Sarayı nı yaptırır. Ayrıca Edirne de Mamak bahçeleri meşhurdur. Osmanlı arşivlerinde Mamak Köprüsü ve Mamak Bahçesi hakkında iki belge şöyledir: Edirne Sarayı içinden akan Tunca suyu üzerinde vaki Mamak köprüsü ile diğer köprünün tamiri için muktezi kereste nevi ve çapının tayinine dair. Edirne Hasbahçesi nden Mamak Bahçesi nde kain caminin imamet cihetinin tevcihi. 74 Osmanlı Arşiv ve vakıf kayıtlarında Hacı Bayrâm-ı Veli hazretlerinin çağdaşı olan Ahî Mamak, Hatip Çayı vadisinde bir değirmen yaptırır. Bu değirmen vakıf belgelerinde Ahî Mamak Değirmeni olarak zikredilir. Bu değirmeni daha sonra İshak Paşa satın alarak İnegöl, İstanbul, Edirne ve Kütahya da yaptırdığı hayır müesseseleri için H. 891 Safer ayı ortalarında (Şubat 1486) Arapça bir vakfiye tanzim ettirerek vakfeder. Bu konuda Ahî Mamak Değirmeni başlığında geniş bilgi verilmiştir. Belgelere göre Mamak ilçesi adını Ahî Mamak tan almıştır. 979/1571 tarihli Ankara Evkâf Defteri nde Mamak mevki olarak zikredilir. Ahî Yakub Medresesi nin Mamak yakınlarında vakıf bir mezraası kayıtlıdır. 75 Bazı yayınlarda kaynak gösterilmeden adı zikredilen Tahir Mamak hakkında ise bir belge kaydına rastlanılmadığı gibi Ankara Sancağı Kasaba nahiyesine tabi Ortaköy, H. 937/M yılında Mir-livâ yani Sancakbeyi hassıdır. 207

208 Onaltıncı yüzyılda Hatip Çayı vadisi ve yamaçlarında bulunan köylerin Ankara şehir merkezine ulaşımını kolaylaştırmak amacıyle Sâniye Kadın tarafından bir köprü yaptırılır. Bu köprü Osmanlı vakıf defterlerinde Kantara-i Saniye Hatun veya Cisr-i Saniye Kadın olarak kaydedilmiştir. Vakıf mülklerin yeri tarif edilirken de der-kurb-ı kantara-i Saniye Hâtun (Saniye Hatun Köprüsü yakınında) şeklinde zikredilmiştir. Cumhuriyet sonrasında da bu bölge Saime Kadın olarak anılmaya başlar. MAMAK KÖYÜ Karaağaç Köyü yakınında bulunan Mamak Bahçeleri nin onsekizinci yüzyılda müstakil bir köy olduğu tahmin edilmektedir. Hatip Çayı vadisinda bulunan Mamak Köyü, Ankara Sancağı Balâ kazâsına bağlı, bağları, bahçeleri ve değirmenleriyle meşhurdur. Balâ kazâsına bağlı Mamak Köyü, yıllarında 16 erkek nüfuslu, yıllarında 11 erkek nüfuslu bir yerleşmedir. H /M yılında Mamak Köyü nde Mamaklı Ali oğlu Dede nin hisseli bir su değirmeni bulunmakta ve köyde Topal Seyid oğulları, Abidin oğulları, Mamaklı Ali oğlu, Koca oğlu, Hacı Kerim oğlu haneleri ikamet etmekte, birinci muhtarı Abdullah, ikinci muhtarı Hasan ve köy imamı Seydî Yusuf tur. Mamak Köyü, Karaağaç, Gülviran, Araplar ve Üreğil köyleriyle komşudur lü yıllarda dekovil, Cumhuriyet in ilanından sonra da Ankara-Sivas demiryolu hattı Mamak Köyü nden geçer yılında Sincan-Kayaş banliyo tren seferlerinin başlamasıyla Mamak ta bir tren istasyonu yapılır. Mamak, Karaağaç, Gülviran (Gülveren), Araplar, Üregil, Aşağı İmrahor köyleri ve Samanlık, Balkeriz, Tuzluçayır bağları Ankara Belediyesi mücavir alanı içine alınır yılında Çankaya ilçesine bağlı Cebeci nahiyesinin kurulması üzerine Mamak Köyü, Cebeci nahiyesine bağlanır ve Mamak-Keçikıran arasında Hilâl-i Ahmer Cemiyeti (Kızılay) tarafından Gaz Maske Fabrikası kurulur yılında tek katlı ve beş derslşkli Mamak İlkokulu yapılarak, eğitimine başlar yılından sonra Mamak ve Karaağaç köylerinde bulunan şahıs arazilerinin bir kısmı istimlak edilerek, hazineye ait arazilerde Milli Savunma Bakanlığı na terk edilerek askeri garnizonlar kurulmaya başlar. Hüseyin Gazi Tepesi nin batı yamaçlarından Keçikıran Tepe ye kadar olan saha askeri bölge olur. Mamak Muharebe Okulu ndan 41 m khz. frekansından bir radyo istasyonu yayın yapmaya başlar. Kısa dalgadan yayın yapan bu Mamak Radyosu olarak anılır yılında Ankara Şehir İmar Planı nda Ankara-Çorum-Samsun Devlet yolunun Aydınlıkevler-Mamak arası güzergahını göstermek üzere hazırlanan sayılı plan onaylanır. Böylelikle Mamak şehrin doğu kapısı olur yılında Mamak Ortaokulu inşa edilir. 208

209 Mamak MAMAK İLÇESİ Mamak, köy ve mahalle olmaktan çıkarak bir semt haline gelir. Eski Mamak ta Bahçeleriçi, Bahçelerüstü, Harman ve Hüseyin Gazi adında yeni mahalleler kurulur. Askeri bölge durumunda olan Mamak, doğu, güney ve batı istikametinde gecekondu mahallelerle genişler tarihinde kabul edilen 2963 Sayılı Altı ilçe Kurulması ve Ankara İli Merkez İlçesinin Kaldırılması Hakkında Kanun un 30 Kasım 1983 tarih ve sayılı 2. Mukarrer Resmi Gazete de yayınlanmasıyla Mamak ilçesi kurulur. 30 Kasım 1983 tarihli Resmi Gazete nüshasında yayınlanan kanun şöyledir: Altı ilçe Kurulması ve Ankara İli Merkez İlçesinin Kaldırılması Hakkında Kanun MADDE 1. a) Ekli l sayılı listede adları yazılı köyleri kapsamak ve merkezi Mamak olmak üzere Ankara İli Çankaya İlçesinden ayrılarak Mamak adıyla; b) Ekli 2 sayılı listede adlan yazılı köyleri kapsamak ve merkezi Gölbaşı olmak üzere Ankara İli Çankaya İlçesi Gölbaşı Bucağında Gölbaşı adıyla; c) Ekli 3 sayılı listede adlan yazılı köyleri kapsamak ve merkezi Keçiören olmak üzere Ankara İli Altındağ İlçesinden ayrılarak Keçiören adıyla; d) Ekli 4 sayılı listede yazılı köyleri kapsamak ve merkezi Sincan olmak üzere Ankara İli Yenimahalle İlçesi Sincan Bucağında Sincan adıyla; e) Ekli 5 sayılı listede adlan yazılı köyleri kapsamak ve merkezi Haruniye olmak üzere Adana İli Bahçe İlçesi Haruniye Bucağında Düziçi adıyla; f) Ekli 6 sayılı listede adlan yazılı köyleri kapsamak ve merkezi Dalaman olmak üzere Muğla İli Köyceğiz İlçesinden ayrılarak Dalaman adıyla; Altı ilçe kurulmuştur. MADDE 2. - Ankara ili Merkez İlçesi kaldırılmış ve bu ilçe sınırları içinde kalan alan Ankara İli Altındağ İlçesine bağlanmıştır. (...) MADDE 5. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. 30/11/1983 (1) Sayılı Liste Mamak İlçesine Bağlanacak Köyler Adı İlçesi Bucağı 1. Bayındır Çankaya Merkez 2. Gökçeyurt Çankaya Merkez 3. Kıbrısköy Çankaya Merkez 209

210 4. Kızılca Çankaya Merkez 5. Kusunlar Çankaya Merkez 6. Ortaköy Çankaya Merkez 7. Kutludüğün Çankaya Merkez Demirlibahçe, Gülveren, Saimekadın, Akdere, Tuzluçayır, Hüseyin Gazi, Kayaş semtlerinde bulunan mahalleler Mamak ilçesine bağlanır yılında Mamak Belediyesi kurularak Musiki Muallim Mektebi (Konservatuar) binasında hizmet vermeye başlar. nkara alesi nden seyin azi e esi iheti. 210

211 Mamak III Günümüzde Mamak 211

212 Mamak elediyesi hizmet binas Mamak. 212

213 Mamak ANKARA NIN GÖZDE İLÇESİ MAMAK Bir zamanlar Ankara nın gecekondu mahalleleriyle, Ankara nın çöplüğü ve Mamak Cezaevi yle hapishanesiyle bilinen Mamak, günümüzde hızla devam eden kentsel dönüşüm projeleriyle, geleceğin cazibe merkezi olmaya aday bir metropol ilçe durumundadır. Güneyden Ankara Çevre Yolu (Doğu), Hatip Çayı vadisi boyunca doğu-batı güzergahında devam eden demiryolu, yine ilçe merkezinin kuzeyinden geçerek Hatip Çayı vadisinden devam eden, Doğu ve Kuzey Anadolu illerine karayolu ulaşımını sağlayan E88 Devlet karayolu (Turgut Özal Bulvarı ve 19 Mayıs Bulvarı) ile Mamak, baş şehir Ankara nın doğu kapısıdır. Ayrıca Kuzey Çevre Yolu da ilçenin doğusundan geçer. Ankara şehrinin akarsularla beslenen ikinci mesire alanı Mavi Göl (Kayaş Bayındır Barajı), arkeolojik alanları ve doğal güzellikleriyle meşhur Kıbrısköy Vadisi, Ankara coğrafyasında mezarı bilinen ilk İslâm şehidi olan Seyyid Hüseyin Gazi nin türbesi, yine Ankara nın tek askeri şehitliği olan Cebeci Şehitliği, Milli Mücadele yıllarında gazilerimize şifa kaynağı olan Cebeci Hastanesi günümüzdeki adıyla Ankara Tıp Fakültesi Cebeci Yerleşkesi ve Kan Bankası, Ankara nın ikinci büyük mezarlığı olan Ortaköy Mezarlığı, son devrin gönül erlerinden Hacı Ahmed Kayhan (k.s) türbesi Mamak ilçesindedir. Gecekondu mahallelerinde uygulanan kentsel dönüşümün yanında, yeni açılan bulvar ve caddeler, son yıllarda hizmete giren yeşil alan ve parklar, kültür evi ve konaklar, spor tesisleri ve sosyal-kültürel amaçlı yapılar, iş merkezleri, eğitim ve sağlık kurumları, sanayi kuruluşlarının bulunduğu Mamak, modern bir şehirleşmenin yarışı içindedir. İlçede İkinci Ordu Komutanlığı na bağlı ve 1966 yılında kurulan 4 üncü Kolordu Komutanlığı (Orgeneral Eşref Akıncı Kışlası), 28. Mekanize Barış Gücü Tugayı, Muhabere Elektronik Bilgi Sistemleri Okulu ve Eğitim Merkez Komutanlığı (Eski 213

214 Mamak ilçe merkezinden. adıyla Muhabere Okulu), MKE Maksam Makine ve Maske Fabrikası, Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu Kayaş Kapsül Fabrikası, Tübitak Sage, Lalahan Hayvancılık Yetiştirme Araştırma Enstitüsü bulunmaktadır. Ankara banliyo hattı üzerinde Demirlibahçe, Gülveren, Saimekadın, Mamak, Bağdurağı, Üregil, Topkaya, Köstence, Kayaş istasyonları vardır. Ankara-Sivas Hızlı Tren hattı çalışmaları devam etmektedir. kt t n ehitler ark e i ar. Mamak. 214

215 Mamak artal e e den ati Çay adisi. Mamak. Mamak nad lu mam ati isesi e i ar. araa aç Mamak. 215

216 ö r ba amii e lanetaryum kule. Mamak. general emalettin ami öleti. Mamak. 216

217 Mamak seyin azi Mahallesi Mamak. 217

218 MAMAK CEZAEVİ NDEN ANAMA MEKTUP 25 Mart 2009 tarihinde Kahramanmaraş ın Göksun ilçesi yakınlarındaki Keş Dağı na düşen helikopterde hayatını kaybeden ve Türk siyasetinde saygın bir yeri olan merhum Muhsin Yazıcıoğlu, 12 Eylül 1980 askeri darbesi sonucu Mamak Cezaevi nde hücreye konulur. Burada yaklaşık 7.5 yıl hapis yatar ve 1987 yılında tahliye olur. Hücre de kaldığı yıllarda Anama Mektup adlı bir şiir yazar. Merhum Muhsin Yazıcıoğlu nun, 8 Mayıs 1983 tarihinde Anneler Günü nde kaleme aldığı Anama Mektup isimli şiiri şöyledir. Bugün sekiz mayıs Anneler Günü Hatırlanıp kucaklanıyormuş anne ve sevgi Kalplerde şefkatle tam koca bir gün Hatırlanıp kucaklanıyormuş anne ve sevgi. Ben seni bugün hatırlamadım anne Sana karşı sevgim aynıydı yine Benim sevgim sığmaz ki öyle bir gün e Bir ömür de olsa doyamam sevgine. Her an ruhumu ısıtır sıcaklığın Seni düşünmek bile doyumsuz zevk Acısı derin senden uzaklığın Sensin benim dünyama ışık ve renk... Özledim ışıl ışıl sevgi dolu gözlerini Ne güzeldi göğsüne yaslanıp öyle ağlamak Ellerimle yırtardım o gül yüzlerini Zevk verirdi nasırlı ellerinde hırpalanmak. 218

219 Mamak Yine arıyorum dostluk dolu o yüzün Hep ben muhtaçtım sana yine muhtacım Aşkımı, sevgimi gösteremedim bir gün Saçlarım ağarsa da hep sana muhtacım. Yollarım açılsa bağrıma bassam Sımsıcak göğsünde öyle ağlasam Doyumsuz sevgini tekrar yaşasam Hıçkırıp, naz yapıp Ana diyerek Anamsın, bu bir gerçek Sen olmasan ben olmazdım Sensin gönlümdeki en güzel çiçek İncinip, koparılsan yaşamazdım. Hasretin unutturdu beni bana Sevgine karşılık veremiyorum. Adet olsun diye olsa da sana Layık bir hediye bulamıyorum. Maddi değerleri tek tek arasam Hazırlasam güzel bir buket sana Zümrütten, yakuttan saraylar alsam Değeri ölçülmez yanında Anam... Çiçek aradım dün beklersin diye Bulamadım taş ve demirden başka Sevgimin ifadesi bir tek hediye Yollayamadım ki inan dua dan başka Cennetle müjdelenmiş analar Sen de gezin cennet bahçelerinde Ayakların altından aksın ırmaklar Makamın melekler gibi yükseklerde Şefaatına mazhar ol Muhammed Mustafa (s.a.v) nın Rahmetiyle kuşatsın seni Allah ım Yoldaşı ol hurilerle anamız Fatma nın Babamla firdevs bahçelerinde gezin cananım. Saadetle ol dünya ve ahirette Sana sağlık ve sıhhatler diliyorum Selam ve sevgiler yollayıp nihayette Ta yürekten ANA, ANA diyorum. 219

220 artal e e den aimekad n. Mamak. 220

221 Mamak Mamak elediyesi e men na. Mamak. ö r ba e i ar. Mamak. 221

222 Ça layan Mamak. lt a aç Mahallesi nden Mamak. 222

223 Mamak Mamak elediyesi hizmet binas e çe resi. Mamak. artal e e den bd lhak amit addesi e demir y lu. Mamak. 223

224 artal e e den akl ahçe ark. Mamak. 224

225 Mamak artalte e ent ark. Mamak. artalte e ent ark e i ar. Mamak. 225

226 arman Mahallesi nden. Mamak. Ça layan Mahallesi nden. Mamak. 226

227 Mamak artal e e den. Mamak. rkiye nin ilk lanetaryum ule in aat ndan. Mamak. 227

228 urgut zal ul ar nda ayrak n t ark. Mamak. 228

229 Mamak DEĞİRMİ BAHÇE DEN DEMİRLİBAHÇE YE Gününümüzde Demirlibahçe olarak bilinen semt, Osmanlı Arşiv belgelerinde Değirmi Bahçe olarak zikredilir. Elmadağı yamaçlarından beslenen Hatip Çayı, Gülhurî vadisinden geçtikten sonra eski adıyla Sarp Tepe yeni adıyla Şafak Tepe nin batısındaki düzlükte güneye yönelerek daireye yakın bir kavisle akış yapar. Bu bölgede bulunan bahçeye de Değirmi Bahçe (Yuvarlak Bahçe) denilmiştir. Zaman içinde değirmi kelimesi değişerek, Demirli Bahçe adını almıştır yılı sel afetinden bu bölgede de çok zayiat olmuş ve sonrasında bölgede ıslah çalışması yapılmıştır. Halk arasında Ankara Savaşı nda Timur Han ın ordusunu burada konuşlandırdığı, yıllar önce Demirlibahçe tren istasyonunda bulunan asırlık ağaca atını bağladığı rivayet edilir. İstasyon yakınında bulunan asırlık ağaç günümüzde yoktur. Cumhuriyet in ilanından sonra Ankara da imarlı yapılaşma Demirlibahçe de başlamıştır. Musik-i Muallim Mektebi (Devlet Konservatuarı/Mamak Belediyesi Kültür Merkezi) ve Ankara Tıp Fakültesi Cebeci Hastanesi birimleri bulunmaktadır. Halk arasında Cebeci Dörtyol olarak bilinen kavşak ile ve bir zamanlar öğrenci hareketleriyle meşhur olan yüksek öğrenim yurdu olan Site Yurdu (Atatürk Öğrenci Yurdu) bu mahallededir. Cumhuriyet in ilk yıllarında Ankara nın şehir mezarlığı olan Şafaktepe Mezarlığı ise Asri Mezarlık yapıldıktan sonra mezarların bir kısmı buraya nakledilmiş ve alan daha sonra park olarak düzenlenmiştir. Günümüzde Şafaktepe Parkı olarak bilinir. Demirlibahçe semtinde günümüzde Demirlibahçe ve kısmende Şafaktepe mahallesi ve Altındağ ilçesi Şükriye mahallesi vardır. 229

230 a akte e ark ndan. Mamak. 230

231 Mamak Mamak elediyesi a akte e na. Mamak. a akte e ark e çe resi. Mamak. 231

232 Mamak elediyesi a akte e na e çe resi. Mamak. 232

233 Mamak BALKİRAZ BAĞLARI VE ABİDİN PAŞA Ankara Valisi Abidin Paşa nın yaptırdığı köşkün doğu cihetinde bulunan bağlar ve bahçeler Balkiraz Bağları, Balkehriz Bağları semti olarak anılmaya başlar. Ankara da ilk askeri şehitlik bu bölgede yapılır ve günümüzde Cebeci Askeri Şehitliği olarak bilinir. Bağların yerini zaman içinde gecekondular alır ve daha sonra imar planı yapılarak düzenli yapılaşma başlar. Balkiraz Bağları ndan günümüze sadece Balkiraz mahallesi adı kalmıştır. Abidin Paşa Köşkü, Çankaya Belediyesi hudutları dahilinde, adını alan mahalle ise Mamak Belediyesi sınırları içindedir. 24 Mart Eylül 1909 tarihleri arasında Ankara Valiliği yapan Tevfik Bey in eşi Ressam Naciye Neyyal, anılarında Abidin Paşa Köşkü ve çevresinden şöyle bahseder: İstanbul dan eşyamız nakledilinceye kadar Tevfik Bey in satın aldığı köhne nesnelerle o harab hanede kaldık, daha sonra da, yazları şehirde sıtma görüldüğünden, Abidin Paşa nın yaptırmış bulunduğu köşkü, yirmibeş liraya kiralayarak oraya taşındık. Bu hane çıplak bir tepenin üstünde, civarı, bağlarla çevrili ve etrafı fakir fukara evleri ile memlu bir yerdi. Vaktiyle gün görmüş olduğu belli idi, lakin hali hazırda bir baykuş yuvasına benziyordu. Bereket versin ki, aradan çok geçmeden, çocuklar İstanbul dan gelerek bize iltihak ettiler. Sabahları onlarla beraber civardaki fakir fukarayı ziyaret edip, bu insanlara yardımda bulunarak, vakit geçirmeye başladık. (...) Abidin Paşa köşkü, merkezden oldukça uzak ve çıkılması hayli zor bir tepenin üstünde olduğundan, şehirden buraya pek gelip giden bulunmaz, ayrıca civarda ikamet edenler zengin olmadıkları cihetle, araba ücretini gözden çıkarıp buralara gelemezlerdi Balkiraz Bağları semtinde günümüzde şu mahalleler bulunmaktadır: Abidin Paşa, Balkiraz, Mehtap, Şafaktepe, Saimekadın ve Aşık Veysel. 233

234 ebe i skeri ehitlik ark. a akte e Mamak. ebe i skeri ehitlik ten. Mamak. 234

235 Mamak a akte e ark ndan. Mamak. 235

236 aimekad n Merkez amii. Mamak. 236

237 Mamak alkiraz Mahallesi nden. Mamak. 237

238 aimekad n Merkez amii. Mamak. 238

239 Mamak TUZLUÇAYIR VE SAMANLIK BAĞLARI Günümüz Mamak ilçe coğrafyasında bir zamanlar Balkiraz Bağları ndan sonra Samanlık Bağları ve Tuzluçayır Bağları semtleri bulunuyordu. Engebeli bir araziye sahip olan bağlarda, Elmadağı zirvesinde bulunan askeri üsse ve Yakup Abdâl Köyü ne ulaşımı sağlayan Nato Yolu çevresinde gecekondulaşma başlar. Engebeli bir araziye sahip olan bölgede zaman içinde çok sayıda gecekondu mahalleleri meydana gelir. Samanlık ve Tuzluçayır bağlarında günümüzde şu mahalleler bulunmaktadır: Tuzluçayır, General Zeki Doğan, Şahintepe, Misket, Şirintepe, Fahri Korutürk, Cengiz Han, Eğe, Mutlu, Durali Aliç, Boğaziçi ve Çağlayan mahalleleri. eneral eki an Mahallesi. Mamak. 239

240 ahri rut rk Mahallesi. Mamak. ahri rut rk Mahallesi nden seyin azi e esi iheti. Mamak. 240

241 Mamak at y lu addesi e Mahallesi. Mamak. eneral eki an Mahallesi nden. Mamak. 241

242 aziçi Mahallesi nden. Mamak. 242

243 Mamak KARAAĞAÇ VE ARAPLAR Mamak ilçe coğrafyasında en eski Türk yerleşmelerinden olan Karaağaç köyü ahalisi, Osmanlı arşiv belgelerine göre Anadolu Beylerbeyi İshak Paşa nın Ankara şehir merkezinde yaptırdığı Şengül Hamamı su yolunun bakımını yaptıkları için avarız vergisinden muaftırlar. M tarihli Ankara Sancağı Mufassal Tahrir Defteri nde... Karaağaç halkı Ankara ya İshâk Paşa[nın] götürdüği su yoluna hidmet ve meremmet ider avarızdan muaf olalar deyu ellerinde hükm-i hümâyûnları var 77 ibaresi kayıtlıdır. Onaltıncı yüzyılda 41 hane ile bölgenin nüfusu yoğun olan köylerindendir. Cumhuriyet öncesi Balâ kazasına bağlı olan Karaağaç, Osmanlı Temettuat Defterlerinde Araplar Köyü ile birlikte kaydedilmiştir. Her iki köyde toplam 33 vergi hanesi bulunmaktadır yılında Araplar ile birlikte toplam 63 erkek nüfus kayıtlıdır yılında ise her iki köyün erkek nüfusu 71 olur. Cumhuriyet in ilanından sonra bölgeye 4. Kolordu nun yerleşmesiyle Karaağaç Köyü nün Bağ Deresi ve Dutluk bölgeleri hariç istimlak edilir. Eski Karaağaç Köyü hudutları dahilinde askeri kışlalar ile Karaağaç, Altıağaç, Hüseyin Gazi, Derbent ve Dutluk mahalleleri bulunmaktadır. Araplar Köyü ise Hüseyin Gazi Tepesi nin güneyinde bulunan dere yamacındadır. Kentsel dönüşüm uygulaması yapılan yerleşmede Büyükşehir Toplu Konutları ile Araplar ve Dostlar mahalleleri bulunmaktadır. Derbent ; Selçuklu ve Osmanlı döneminde yol güvenliğini korumak için yapılan bina veya konuşlandırılan derbentçilerin kaldığı yerleşmeye verilen isimdir. Ancak buradaki derbent adını, Elmadağı su yollarının bakımını yaptıkları için almıştır. Yani karakol niteliğinde değildir. Derbent ve Araplar mahallelerinde Kentsel dönüşüm uygulamaları hızla devam etmektedir. Bağ Deresi üzerinde de taşkın önleme ve sulama amaçlı ve ASKİ tarafından yapılan bir gölet bulunmaktadır. 243

244 aziçi ra lar erbent e a deresi mahalleleri. Mamak. 244

245 Mamak 245

246 ayrak n t ark e men i ar. Mamak. lt a aç Mahallesi nden. Mamak. 246

247 Mamak ra lar Mahallesi nden. Mamak. a deresi Mahallesi nden. Mamak. 247

248 ra lar Mahallesi nden aziçi iheti. Mamak. 248

249 Mamak ra lar Mahallesi nden. Mamak. 249

250 ati Çay adisi a deresi utluk erbent e ra lar. Mamak r i i. 250

251 Mamak artal e e den a deresi erbent e ra lar iheti. Mamak. urgut zal ul ar e a deresi. Mamak. 251

252 urgut zal ul ar e erbent Mahallesi. Mamak. elale aziçi Mahallesi. Mamak. 252

253 Mamak ÖZAĞIL (UZAĞIL) VE ÜREGİL (YÜREGİR) Mamak ilçe coğrafyasında kadîm yerleşmelerden olan Uzağıl (Özağıl) ve Yüregir (Üregil) köyleri, günümüzde mahalle durumundadır. Osmanlı tahrir ve vakıf defterlerinde Uzağlu/Uzağıl adıyla zikredilen köyün ahalisi, Ankara şehir merkezine giden su yolununun bakımını yapmakla görevlidirler yılında 18 haneli olan köy ahalisinin elinde avarız vergisinden muaf olduklarına dair padişah beratı vardır yılında da sipahi timâr köyü olan Uzağlu köyünde yine 18 hane kayıtlıdır. 78 Balâ nahiyesine bağlı Uzağıl Köyü nde 1836 yılında 33 erkek nüfus, 1842 yılında da Uzağıl Köyü nde 44 erkek nüfus kayıtlıdır. Elmadağı yamaçlarından beslenen Uzağıl Deresi vadisinde bulunan Uzağıl Köyü, zaman içinde Özağıl olarak anılmaya başlar. Günümüzde Özağıl yerleşmesi yoktur ve sınırları dahilinde Mamak Kent Ormanı ve Akşemseddin mahallesiyle kısmende Boğaziçi ve Durali Aliç mahalleri bulunmaktadır. Oğuz Türkleri, Bozok ve Üçok adı altında iki büyük kısma ayrılmışlardır. Oğuz Han ın üç büyük oğluna nisbetle Günhan, Ayhan ve Yıldızhan ; diğer üç oğluna nisbetle de Gökhan, Dağhan ve Denizhan kollarına ayrılır. Dağhan ın boyunun tamgası uç kuşu olup Salır, Aymur/Eymür, Alayunt ve Yüregir/Üregir kolu vardır. Üreğir; her zaman iyilik eden, bağışlayan demektir. Osmanlı tahrir ve vakıf defterlerinde Ankara da çok sayıda Üreğil adında yerleşme bulunmaktadır yılında Ankara Sancağı Kasaba nahiyesine bağlı olan Yüreğir/Üregil Köyü, Mustafa veled-i Mehmed in timârı ve 6 hanelidir. Ayrıca Üregil yerleşmesi arazisinde Mes ud ve Alaca adında iki mezraa bulunmaktadır. 78 Balâ nahiyesine bağlı Üregil Köyü nde 1836 yılında 26 erkek nüfus, 1842 yılında ise 30 erkek nüfus kayıtlıdır. 253

254 za l za l d zl nden bulunan al - eri merkezleri. Mamak yılı Üregil Köyü Temettuat Defteri nde 6 vergi hanesi kayıtlıdır. Bunlar Ali Çelebi oğlu Abdullah, Hacı Mustafa oğlu Abidin ve Hacı, Deveci oğlu Mehmed, Huseli oğlu Halil ve Kara Mehmed oğlu Ali dir. Hatip Çayı vadisi tabanında bulunan Üregil Köyü yakınlarında bulunan Hanımpınarı mevkiinden, Ankara Valisi Abidin Paşa tarafından şehre su götürülmüştür. Bu mevkide günümüzde Mamak ASKİ Bölge tesisleri bulunmaktadır. Mamak coğrafyasında Kayaş tan önce Ankara Belediyesi Mücavir alanına giren Üregil Köyü nde, 1957 yılı sel afetinden sonra Kuruçay deresi üzerine ve bağlar bölgesine taşkın önleme bendi yapılmıştır. Geçmiş yıllarda Değirmendere olarak bilinen bölgeden Doğukent Caddesi geçmekte ve Mamak Belediyesi Kent Ormanı Rekreasyon Alanı bulunmaktadır. Ankara-Kırıkkale kara yolu yakınında buluna Üregil yerleşmesi, gecekondulaşmaya kapalı kalmış, özgün köy yapıları bulunmaktadır. Hatip Çayı vadisinde ise Kentsel dönüşüm projesi uygulanmaktadır. Kuruçay deresi vadisinde ise bağ ve bahçeler harap durumdadır. Günümüzde Üregil arazisinde kısmen Şahap Gürler, Boğaziçi ve Yeni Mamak Kentsel Dönüşüm Alanı ile Mamak Belediyesi Kent Ormanı Rekreasyon Alanı, kısmen de Köstence mahallesi bulunmaktadır. 254

255 Mamak za l za l eresi e ukent addesi Mamak r i i. e irmendere e ukent addesi. Mamak. 255

256 regil öy nden ati Çay adisi e urgut zal ul ar. Mamak. 256

257 Mamak 257

258 urgut zal ul ar e regil Mahallesi nden. Mamak. 258

259 Mamak Mamak ent rman. re il. Mamak. 259

260 Mamak ent rman ndan. regil Mamak. za l zl nden at y lu addesi Mamak. 260

261 Mamak nkara ehir ka s. regil Mamak. 261

262 regil öy nden Mamak. Mamak ent rman ndan aya iheti. regil Mamak. 262

263 Mamak KUSUNLAR Ankara nın kadîm yerleşmelerinden olan, Elmadağı nın kuzey yamacında ve Hatip Çayı na ulaşan Kusunlar Deresi vadisinde bulunan Kusunlar Köyü, Osmanlı tahrir ve vakıf defterlerinde Hasunlar, Husûnlar, Kusunlar şeklinde kaydedilmiştir. Arapça hısn kelimesi sığınmağa, korunmağa mahsus sağlam yer, kale, hisar anlamına gelir. Husûn kelimesi de hısn kelimesinin çoğuludur. Kaleler, hisarlar, korunmaya elverişli yerler anlamındadır. Köyün ilk yerleşmesi Kusunlar vadisinin doğu yamacındadır. Coğrafi konumu bakımından yerleşmeye ve korunmaya uygun bir alandır. Bu coğrafi konumundan dolayı Husûnlar adını aldığı düşünülebilir. Hasun kelimesi, serçe gibi küçük ve alaca renkli bir kuş anlamındadır. Antik çağlardan itibaren Ankara şehir merkezine Kusunlar civarındaki kaynak sularından kanallarla su götürülmüştür yılında şehir merkezine su götürmek için yeraltı su bendi inşaatına başlanır ve 1932 yılında tamamlanarak olumlu sonuç alınır. Ayrıca 1957 yılı sel afetinden sonra Kusunlar Deresi ne taşkın önleme bendi yapılmıştır. Osmanlı tahrir ve vakıf defterlerinde Kusunlar (Husûnlar), Ahî Ahmed ve Ahî Tura Bey in ortak mülküdür. Ahî Ahmed, Kusunlar köyünün yıllık gelirindeki hissesini Ankara şehir merkezinde ve Hacı Murad Mahallesi nde yaptırdığı Yeşil Ahî Medresesi ne vakfeder. Ahî Tura Bey in hissesine ise damadı Emirhan tasarruf ider. Bu hisseyi daha sonra Ali Bey satın alarak Hacı Bayram-ı Veli türbesinde günde iki cüz okunması şartıyle vakfeder. Kusunlar coğrafyasında Dutlupınar, Beşpınar ve İlyas mezraalarının adı kayıtlıdır yılında 17 haneli olan Kusunlar, vakıf bir köydür yılında köyün yıllık gelirinin yarısı Yeşil Ahî Medresesi ne aittir yılında Ankara Sancağı Balâ nahiyesine bağlı olan Kusunlar Köyü nde 49 erkek nüfus, 1842 yılında da 57 erkek nüfus kayıtlıdır. 263

264 usunlar eresi e usunlar öy. Mamak yılı Kusunlar Köyü Temettuat Defteri nde 22 vergi hanesi kayıtlı olup köy camii imamı Ali Koca oğlu Halil Efendi, en fazla vergi veren Eğrikülah oğlu İbrahim dir. 16 Şubat 1872 tarihli bir belgede köy ahalisi tarafından yaptırılan Kusunlar Köyü Camii hitabet cihetine Memiş Halife atanır. Bir zamanlar bağları ve bahçeleriyle meşhur Kusunlar vadisinde, günümüzde bakımlı bağ ve bahçe kalmamıştır. Doğukent projesi dahilinde kamulaştırılmış olan tarım arazilerinde geçici de olsa kısmi tarım yapılır. Yakup Abdâl, Kıbrıs, Üreğil ve Bayındır köyleriyle komşu olan yerleşme yakınlarında Karabayır Sülüklü köyü kurulur. 23 Temmuz 1969 tarihli bir belge şöyledir: Ankara nın Çankaya ilçesine bağlı Karabayır Sülüklü köyünün Ankara Belediyesi sınırları içine alınması Şubat 1976 tarihli bir belgede de bölgede kurulan gecekondu mahalleleri Ankara Belediyesi sınırları içine alınır: Çankaya nın Kusunlar köyü arazisi üzerinde bulunan gecekondu semtinin Ankara Belediyesi sınırları içerisine alınması. 83 Günümüzde Kusunlar civarında Şahap Gürler, Yeşilbayır ve Kusunlar TOKİ mahalleleri bulunmaktadır. 264

265 Mamak usunlar eresi e usunlar öy. Mamak. 265

266 usunlar eresi adisi nden aha rler e e ilbay r. Mamak. usunlar öy bahçelerinden. Mamak. 266

267 Mamak usunlar öy nden. Mamak. and r e inde geleneksel gözleme e bazlama ya m. usunlar Mamak. 267

268 usunlar l klar. Mamak. usunlar eresi e usunlar öy. Mamak. 268

269 Mamak usunlar eresi adisi nde bulunan e ilbay r e aha rler mahalleleri. Mamak. 269

270 usunlar eresi adisi. Mamak. 270

271 Mamak KAYAŞ Osmanlı tahrir defterlerinde Ankara nın meyvehânesidir şeklinde övgüyle bahsedilen Kayaş Bahçeleri ve Kayaş, günümüzde çok sayıda mahallenin bulunduğu bir semttir. Türkçe bir kelime olan Kayaş; akraba, hısım anlamına gelmektedir. Erkek adı ve semt adı olarak kullanılmıştır. Ankara Sancağı Kayaş Bahçelerinden hariç 1530 tarihli ve 166 Nolu Hüdavendigâr Sancağı tahrir defterinde Mevlana Kayaş bin Mustafa, Ayaslug kazâsında Kayaş köyü (s. 413) ve İzmir kazâsında Kayaş köyü isimleri kayıtlıdır. Ayrıca Osmanlı belgelerinde Bursa Sancağı Yenişehir kazâsında Kayaş aşireti nden bahsedilir. 84 Ankara Sancağı Mirlivâsı (Sancakbeyi) nın timârı olan ve Hatip Çayı vadisinde bulunan Kayaş Bahçeleri, 1522 yılında iki haneli küçük bir köy olmasına rağmen beş mezraası bulunmaktadır yılında da iki haneli olan Kayaş ın yıllık vergi geliri oldukça yüksektir yılı Kayaş Bahçesi Köyü Temettuat Defteri nde 20 vergi hanesi kayıtlıdır. Bağ, bahçe ve bostanlarıyla meşhur olan Kayaş ta Osmanlı döneminde su değirmenleri de bulunmaktadır. Bunlardan en önemlisi Turasan Bey in kız kardeşi Fatıma Hatun (Hemşire Kadın) ın yaptırdığı değirmendir. Ankara Vilâyet Salnâmelerinde Kayaş bahçelerinden övgüyle bahsedilir. Milli Mücadele yıllarında Kayaş dekovil hattı önemli hizmetlerde bulunur. Doğu illerinden gelen yardımlar Ankara-Kayaş-Yahşihan dekovil hattıyla taşınır. Cumhuriyet in ilanından sonra Kayaş Kapsül Fabrikası ve askeri cephanelikler inşa edilen Kayaş, 1936 yılında Cebeci nahiyesine bağlanır ve 1943 yılında Ankara Belediyesi sınırları içine dahil edilir. Kayaş, 1955 yılında da nahiye merkezi olur ve 1957 yılı sel felaketinde büyük zarar görür. Ankaralıların mesire alanı olan Kayaş bahçelerinin yerini günümüzde Bayındır Barajı (Mavi Göl) almıştır. Günümüzde çok sayıda sanayi tesisinin bulunduğu Kayaş ta Köstence, Tepecik, Dostlar, Yeşilbayır, Zerdalitepe, Küçük Kayaş mahalleleri ve Mamak Belediyesi Fidanlığı, TCDD Fidanlığı ve özel seralar bulunmaktadır. 271

272 y k aya yerle mesi Mamak. aya ren stasy nu. Mamak. 272

273 Mamak urgut zal ul ar e aya. Mamak. M a s l abrikas. aya Mamak. 273

274 ati Çay adisi e aya tan de i ik gör nt ler. Mamak. 274

275 Mamak ati Çay adisi e aya tan de i ik gör nt ler. Mamak. 275

276 ç k aya e erdalite e den. Mamak. aya bahçelerinden. Mamak. 276

277 Mamak KIBRISKÖY Ankara nın kadîm yerleşmelerinden olan Kıbrıs, Elmadağı nın kuzey yamacında ve Hatip Çayı na ulaşan Kıbrısköy Deresi vadisi yamacındadır. Osmanlı tahrir defterlerinde Kıbrus, Kırbıs ve daha sonra Kıbrıs şeklinde kayıtlıdır. Kıbrısköy vadisinde antik çağlara ait çok sayıda kaya yerleşme yeri mevcuttur. Ayrıca vadide Roma su kanallarına ait izler görülür. Doğal sit alanı olarak koruma altına alınan vadi de zengin bitki örtüsü vardır. Osmanlı tahrir defterlerine göre 1522 yılında Ankara Sacağı Kasaba nahiyesine bağlı Kıbrus köyü, sipahi Şah veled-i Mehmed Çavuş un timâr mülkü olup yedi haneli küçük bir yerleşmedir yılında yine sipahi timârı olan Kıbrus (Kıbrıs), altı haneli ve imamı olan bir yerleşmedir yılında Ankara Sancağı Balâ nahiyesine bağlı olan Kıbrıs Köyü nde 133 erkek nüfus, 1842 yılında da 140 erkek nüfus kayıtlıdır yılı Balâ kazâsına bağlı Kıbrıs Köyü Temettuat Defteri nde 48 vergi hanesi kayıtlı olup köy ün varlıklı aileleri Kara Halil oğlu Halil, Urbacı oğlu Ali, İbiş oğlu Ali ve Köşker oğlu Mustafa dır. Osmanlı döneminde yapılan Hacı Hüseyin Camii, zaman içinde tamamen yıkılmıştır. Yamaç yerleşmesi olan olan eski Kıbrıs Köyü, daha sonraki yıllarda yeni yerleşme alanına taşınmıştır. Kıbrısköy lü Hasan Bağ, anılarında yaşadığı yılları şöyle anlatır: Çocukluğumuzdan itibaren harman yerlerinde, buğday damında, dere kenarlarında su bentlerinin başında çeşitli oyunlar oynayarak büyüdük. Oyunlarımızdan bazıları ceviz oynamak, çelik çomak (met), uzuneşek, birdirbir, güvercin takla, dikici vb. oyunlar bulunurdu. Köyümüzdeki bakkaldan kırık leblebi, lokumlu bisküvi, halkalı şeker ve akide şekeri alır, saçlarımız uzadığı zaman da Pazar günleri köyümüze gelen seyyar berberde, kahvenin önündeki damda 277

278 br s öy n ilk yerle mesi e br s öy adisi ahşap sandalyeye oturarak tıraşımızı olurduk. Çocuk yaşta olmamıza rağmen bağ, bahçe ve tarlaların sürülmesi, ekim ve dikime hazırlanmasında ailemize yardımcı olurduk. Bağ kazımında, tarla ekim ve biçiminde köyümüzde imece usulü çalışılırdı. Bağ kazımı imecesinde öğlenleri yeşil mercimekli pilav ve tatlı olarak haside ikram edilirdi. Harman zamanı büyüklerimize çayırlıklarda biçilen otları taşıyarak, biçilen ekinleri harman yerine taşıyarak ve düven sürerek yardımcı olurduk. Yorgunluğumuzu çıkarmak için köyümüzden akan çaydaki göllerde (Kaynar göl, Dipsizin göl, Kuzu gölü, Kadirin Göl, İbişen Göl vd.) yüzerek eğlenir ve dinlenirdik. Sonbahar başlangıcında köyümüzün kahvehanesine seyyar sinema gelir ve flimler gösterirdi. Kış hazırlığına geçildiğinde; bulgur yapımında, dibekde yarma yapıldığında, tarhana yapımında, bağ bozumunda, pekmez kaynatılmasında, bahçelerden meyve ve sebze toplanmasında ailemiz yardım ederdik. Köyümüzde varlıklı ailelerin odaları vardı. Bunlardan bazıları olan köy odaları; Akbaşların oda, Karaağaların oda, Pirelinin Oda vb. odalar bulunmaktadır. Köyümüze gelen misafirler ve çerçiler (seyyar satıcılar) bu odalarda bir kaç gün kalırlardı. Kış aylarında çeşitli toplantılar bu odalarda düzenlenirdi. Yemekler yenilir, sohbetler edilir, ceviz, kurutulmuş dut, elma, kayısı yanında şerbetler ikram edilirdi. Köyümüzde önceleri su değirmenleri 278

279 Mamak ve ekmek fırınları vardı. Fırından çıkan sıcacık ekmeğin arasına konulan sarıyağın (tereyağı) yemenin tadına doyum olmazdı. Köyümüzde düğünlere davet okuntu ile yapılırdı. Okuntu, damat ve gelinin yakın akrabalarına gönderilen hediyeli davet şeklidir. Düğünler, genellikle Cuma günü başlar ve üç gün devam eder, bu süre içinde davetlilere yemek ikram edilir. Cuma günü Bayrak yemeği, Pazar günü de gelin almaya gidilirken Düğün Alayı yemeği olmak üzere davetlilere iki ayrı yemek verilir. Gelin damat evine geldikten sonra düğün sona ererdi. Kıbrısköy ün önemli yemekleri şunlardır: Yaprak sarması (dolması), yarma aşı (yarma buğdayı ve yoğurtla yapılır), oda haşlaması, kavurma, el köftesi, gözleme, ay böreği, şepit, gaygana, kaha, içli börek, alt üst çörek, höşmerim, baklava, sarığı burma, ballı pişmaniye, sütlüaç ve haside dir. Bölgede bulunan çok sayıda taş ocağı çevreyi olumsuz yönde etkilemesine rağmen Kıbrısköy de yayla geleneği devam eder. Tarım ve hayvancılığın yapıldığı yerleşme, Ankara Doğu Çevre Yolu ile bağlantısı vardır. Kıbrısköy vadisinin doğal yapısı korunarak, doğal gezi parkı olarak Ankaralıların hizmetine sunulması, Mamak ilçesinin bir turizm merkezi olmasını sağlayacaktır. 279

280 seyin azi e esi nden erdali e e e br s öy br s öy adisi nden 280

281 Mamak ski e eni br s öy yerle meleri br s öy adisi nden 281

282 br s öy adisi nden br s öy t asan u 282

283 Mamak br s öy adisi nden Mahalli y öre i br s öy asan a dan 283

284 br s öy adisi nden 284

285 Mamak BAYINDIR Ankara Sancağı nın kadim yerleşmelerinden olan Bayındır Köyü, Elmadağı nın kuzeyindeki kaynak sularından beslenen ve Hatip Çayı vadisine ulaşan bir akarsu vadisi yamacındadır. Antik çağlardan itibaren bölgede iskan izlerine rastlanır. Bayındır, Oğuzlar ın Üçoklar ana kolunun Gökhan koluna bağlı bir boyun adıdır. Daima nimetle dolu yer anlamına gelen Bayındır ın onğunu Sungur kuşudur. İmar edilmiş yer anlamına da gelen Bayındır adında Ankara Sancağı nda çok sayıda yerleşme bulunmaktadır. Osmanlı tahrir defterlerinde Bayındır köyü, Kusunlar köyü ile birlikte Ahî Ahmed ve Ahî Tura Bey in müşterek mülküdür. Ahî Ahmed, hissesini şehir merkezinde yaptırdığı Yeşil Ahî Medresesi ne vakfetmiştir. Ahî Tura Bey de hissesini damadı Emirhan a devretmiştir. Daha sonraki yıllarda Emirhan ın hissesini Yahya Bey in oğlu Ali Bey satın alarak, Hacı Bayram-ı Veli türbesinde günde iki cüz okunması şartıyla vakfeder yılında 35 haneli olan Bayındır Köyü, 1530 yılında 22 hanedir. Balâ kazâsına bağlı olan Bayındır, 1836 yılında 157 erkek nüfuslu, 1842 yılında 162 erkek nüfusludur yılı Bayındır Köyü Temettuat Defteri nde 49 vergi hanesi kayıtlıdır. Mezkur defterde Bayındır ın en varlıklı kişileri Ayvaz oğlu Hüseyin ve Abdullah ile Alemdar oğlu Süleyman dır. Yayla geleneğinin devam ettiği Bayındır Köyü nde 1964 yılında yer kayması meydana gelir. 5 Ağustos 1964 tarihli belgede Ankara nın Bayındır köyünde yer kaymasına maruz bulunan köylülerin seçilen yeni yere yerleştirilmeleri ile bunlara yapılacak çeşitli yardımlar konu edilir. 20 Ocak 1967 tarihli belgede Ankara nın Bayındır köyünde yer kayması olayına maruz kalan 116 aileden 76 aileye yapılacak ek yardımlar zikredilir ve 66 aile Yeni Bayındır yerleşmesinde iskan edilir. Eski Bayındır Köyü nde hayvancılık ve tarım yapılır. Bayındır Deresi vadisinde bağ, bahçe ve bostanlar vardır. 285

286 ay nd r öy e ay nd r eresi adisi. Mamak. 286

287 Mamak 287

288 ay nd r öy nden. Mamak. 288

289 Mamak ay nd r öy nden. Mamak. ay nd r aylas ndan. Mamak. 289

290 ay nd r eresi nden Mamak. 290

291 Mamak KIZILCAKÖY Ankara nın kadîm yerleşmelerinden olan Kızılcaköy, Hüseyin Gazi Tepesi nin güneydoğusunda Hatip Çayı vadisine açılan Kızılca deresi vadisindedir. Adını bulunduğu coğrafyadan almıştır. Yakınından Ankara Çevre Yolu yakınından geçer. Osmanlı tahrir defterlerinde Ankara Sancağı Kasaba nahiyesine bağlı Kızılca Köyü, 1522 yılında Hızır veled-i Ali, Kasım veled-i Yûsuf ve Emirin veled-i İlyâs ın müşterek timârı olup 25 haneli bir yerleşmedir yılında aynı sipahilerin timârı olup 25 hanedir. Köyde ayrıca üç sipâhi-zâde ve bir imam bulunmaktadır yılında Ankara Sancağı Balâ nahiyesine bağlı olan Kızılca Köyü nde 61 erkek nüfus, 1842 yılında da 56 erkek nüfus bulunmaktadır yılı Balâ kazâsına bağlı Kızılca Köyü Temettuat Defteri nde 16 vergi hanesi kayıtlıdır. Kızılca Köyü nde Hacı Bayrâm-ı Veli Vakfı na ait bir su değirmeni olduğu Ankara Şer iyye sicillerinde zikredilir. 6 Kasım 1691 tarihli bir kadı ilamında bu değirmenden şöyle bahsedilir: Hacı Bayram Veli Vakfı ndan olup geliri tekkede şeyh olanlara meşruta Kızılca Köyü nden Lala köyü suyu ile dönen ve tekke şeyhi Şeyh İnayetullah Efendi bin Mehmed Paşa tarafından Halil Ağa adlı kişiye kiraya verilen değirmenin kiracı tarafından ödenmeyen bir miktar kirasının ödenmesi hakkında ilamdır. 14 Safer Kızılca Köyü nde Dede kızı ve Ahmed Çavuş un hanımı Halime Hanım tarafından yılında yaptırılan bir çeşme bulunmaktadır. Kayaş, Karapürçek, Kavaklı ve Odabaşı mahalleleriyle komşu olan Kızılcaköy de yeşil alan çalışmaları yapılarak ağaçlandırılmıştır. Kızılcaköy ün ilk yerleşmesi zaman içinde terkedilmiş ve Hatip Çayı vadisi yamaçlarına taşınmıştır. Bölgede dinleme ve sanayi tesisleri bulunmaktadır. Kızılcaköy de Ankara nın manevi mimarlarından merhum Ahmed Kayhan (k.s) adına yapılan cami ve türbe bulunmaktadır. 291

292 z l aköy n ilk yerle mesi. Mamak. z l aköy den Mamak. 292

293 Mamak z l aköy e uzey Çe rey lu. Mamak. z l aköy n yeni yerle meleri. Mamak. 293

294 z l aköy den Mamak. 294

295 Mamak ski z l aköy den Mamak. 295

296 296 a hmed ayhan k.s rbesi harimi. z l aköy Mamak.

297 Mamak KIZILCAKÖY DE MEDFÛN BİR GÖNÜL ERİ HACI AHMED KAYHAN (K.S) 1905 yılında Malatya nın Pötürge ilçesi, Mako-Aktarlar Köyünde doğdu. Ali İsmailoğulları ndan Ali Efendi nin oğludur. 5-6 yaşlarında iken babası Ali Efendi vefat eder ve bir müddet halasının yanında kalır. 11 yaşında iken akrabası olan Hacı Ahmed Kaya (k.s) nın manevi eğitimine girer ve 1930 yılında Ankara ya gelerek, 1937 de Hacer Hanımla evlenir. Mamak Demirlibahçe de bulunan hanesinde yaptığı tasavvuf sohbetleriyle gönül dertlilerine merhem olmuş, 3 Ağustos 1998 tarihine kadar da irşâd faaliyetlerini yürütmüştür. Yazdığı eserlerinde tasavvuf ekollerini Muhammediyet Üniversitesi nin okulları olarak tanımlamış ve Muhammedî aşkın bir eri olarak aşk ocağını yakmıştır. Demirlibahçe semtinde ikameti süresince haneleri, devrin siyasî ve mülkî yöneticileri tarafından ziyaret edilen bir manevî merkez olmuş, irşad ve sohbetleri ile ehli beyt sevgisinin alpereni olmuştur. Sohbetlerinin yanı sıra yayın çalışmalarını da sürdürerek tasavufi konularda eserler yazmıştır. Ruh ve Beden, Adem ve Alem, İrfan Okulunda Oku, Hadis-i Erbâin ve Aradığımı Buldum adında yayınlanmış eserleri bulunmaktadır. Sevenleri tarafından Baba ve Dede lakabı ile anılmıştır. Tasavvuf sadece kal (söz) değil, bir hal (durum) ilmidir, bir tatbikattır. Yaşanılmadıkça, tadılmadıkça, hissedilmedikçe, nazari bilgilerle anlaşılmaz ve anlatılmaz. Tarikat-ı Aliye ye girmekten maksat, şeriatla inanılması gereken şeylere karşı yakin hasıl olmasıdır. Hakiki iman da budur. Hacı Ahmed Kayhan Efendi ye bir misafir sorar: - Yolda bulduğumuz bir şeyi, (para v.s.) ne yapmak gerekir? Hazret şu cevabı verir: - Sahibi bilinmiyen bir şeyi yerde görürsen bakmadan yürüyüp geç. Bir şey düşürürsen bulmak için fazla üzerine düşme. 297

298 a hmed ayhan amii e rbesi. z l aköy Mamak. Bir gün bir misafir sorar: - Son zamanlarda namaz kılmakta zorlanıyorum. - Yediğine, içtiğine dikkat et! Haram şehvet ve haram menfaattan uzaklaş. Hacı Ahmed Kayhan (k.s) sohbetlerinde güzel ahlak konusunda şu duayı yapar: Allah ım! Kusurları gören değil, kusurları örtenlerden; Teselli arayanlardan değil, teselli edenlerden; Anlayış bekleyenlerden değil, anlayış gösterenlerden; Yalnız sevilmeyi isteyenlerden değil, Sevenlerden olmamıza yardım et. Yağmur gibi hiçbir şey ayırdetmeyip Aktığı her yere canlılık bahşedenlerden, Güneş gibi hiç bir şey ayırdetmeyip Işığıyla tüm varlıkları aydınlatanlardan, 298

299 Mamak Toprak gibi herşey üstüne bastığı halde Hiçbir şeyini esirgemeyip Nimetlerini herkese verenlerden, Ve gece gibi bütün ayıpları sarıp örten, Âlemin dinlenmesine imkân hazırlayanlardan olmayı Bize lütfet. Alan değil veren ellerin, Affedici olduğu için affedilenlerin, Hak ile doğan, Hak ile yaşayan ve Hak ile ölenlerin Ve sonsuz yaşamda yeniden doğanların Safına katılmayı bizlere nasip eyle. Amin! (29 Kasım 1996 Cuma) Bugün Allah için ne yaptın? Mutlak kudret sahibi Allah ın yüzbinlerce yıl süren jeolojik evrimlerden geçirerek yaşanabilir mesken haline koyduğu yeryüzüne, kendisine vekil kılarak buyur ettiği insan denen yaratığın; lütfedilen bu ilahi şeref ve yükümlülüğün ve bunları taşımasını sağlayacak mükemmellikte fiziki beden, akıl ve ruh ile donatıldığının farkında olmaksızın sürdürdüğü yalın hayat; bir kompüter sisteminin sadece ilkokul problemlerini çözmeye mahkum edilişi kadar şaşırtıcı, kendisinin özellikle yiyip içip zevk peşinde oyalanmak için yaratıldığı sanısına kapılışını gösterecek kadar düşündürücü, ilahi kanunlara meydan okurcasına işlemekte olduğu suç ve hatalar karşısında dehşet vericidir. Allah, insan ı yarattığından beri ona her an yakın olmuş, onu gözetmiş, hayatın labirentleri içinde yolunu kaybetmemesi için işaretlerde bulunmuş, her dönemde örnek insan olarak yetiştirdiği peygamberleri ile insanlara ve içinde bulunduğu topluma kalıcı kurallarını ve beşeriyetin her dönemdeki seviyesine ve ihtiyaçlarına uygun değişken kurallarını tebliğ etmiş, bu kurallara insanın kendi aklını ve iradesini kullanarak bilinçli bir şekilde uymasını arzu etmiştir; ta ki içtenlikle inanmanın esas olduğu ortaya çıksın... Allah hiçbir kavmi (milli toplum) peygambersiz, uyarıcısız bırakmamıştır. Tüm insanlara, uyulması gereken mükemmel insan örneği olarak da en son peygamberi Hz. Muhammed i (Allah ın selamı üzerine olsun), Kitabullah ı (Allah ın Kitabı) ile beraber, alemlere rahmet olsun diye göndermiştir. Kalıcı kuralların ilki ve en kesini ve inanç ın baş göstergesi, kelime-i tevhid dir (birleme sözü). Bunun bilincine varmak ve onu benliğine mal etmek, onunla bütünleşmek çok önemli, önemli olduğu kadar da zordur. Tüm peygamberlerin ilk duyurusu, birleme (Allah tan başka ibadet edilecek tanrı yoktur) sözü olmuştur. Bunun önemi gayet açıktır; birden fazla baş olan yerde kargaşa çıkacak, gayeler çeşitli olursa hiçbirinde karar kılınmayacak, kılavuzu çok olan yolunu şaşıracaktır. İkincisi insanların birbirini sevip yardımda bulunması, üçüncüsü (adalette olsun, 299

300 ekonomik faaliyetlerde olsun, idari tasarruflarda olsun) terazinin doğru tutulması, dördüncüsü her türden taşkınlıklar ve iffetsizliklerden kaçınılması, beşincisi haram olan şeylere yaklaşılmamasıdır. Evren, yeryüzü ve üzerindeki yaratıklar; rastlantılarla, gelişigüzel, kendi kendine ortaya çıkmış gayesiz şeyler değildir. İnsan dünyaya; sebepsiz, bir maceranın, bir tesadüfün eseri olarak gelmediği gibi, hayatta başıboş da değildir. Kâdir-i mutlak Allah ın insanı yaratmakta ilahi bir maksadı vardır. Bu, kendi güzelliğini ve iyiliğini insanda tecelli ettirmek ve yeryüzünü bir güzellik ve iyilik sergisi kılmaktır. Bu bakımdan insan o kadar önemli bir yaratıktır ki, öteki yaratıklar, insanı yaşatmak için yaratılmışlardır. Ve Allah ın insanı yaşatmaktaki gayesi; onu yetiştirip, manevi rüşde eriştirmek, kemale erdirmektir. Böylece Allah ın insanları ve cinleri kulluk etsinler diye yarattığı na dair Kur an hükmü gerçekleşecek, insan yeryüzünü imar, ıslah etmek ve güzelleştirmekte Allah için çalışmış olacaktır. Cenab-ı Hak, Tevrat ın Tekvin kitabında da bunu şöyle buyurmuştur: Allah Adem i, vücudunun yaratıldığı toprağı tımar (imar) etmesi için yeryüzüne indirdi. Allah insanı, yeryüzünde vazifelerle memur ve onu kendine vekil kıldı. Bu vekalet pek tabii yeryüzünde yalnız tüketicilik için yaşayanlara değil, Allah için, Allah ın kulları ve diğer yaratıklar için (kafası ile, kolu ile çalışarak) üretici, verici durumunda olan fedakar insanlara lütfedilmiş bir vekalettir. Bu duruma yükselenler yeryüzünde Allah ın eli, gözü, kulağı mesabesine gel mişlerdir. Bu nedenledir ki, şehidlik Allah katında erişilecek en üstün ma kamlardan biri oldu. İnsanlar sadece, kendi nefisleri için yaşamanın ötesinde. Bugün Allah için ne yaptın bilincine ermedikçe yeryüzünde özlemi çekilen kalıcı barışa ve mutluluğa asla kavuşamayacaklardır. Tarihin derinliklerinden akıp gelen olaylar, bunu açıkça göstermiştir. Bu özlemi gerçekleştirmek için, çağımızda girişilen iki büyük teşebbüs (Milletler Cemiyeti ve Birleşmiş Milletler) bencil duygular ve kaba kuvvet karşısında aciz kalmış, ülkeler birbirlerine hasım bloklar içinde kutuplaşmışlardır. Görev bilincine erdirilemeyen insanlar İnsan Hakları ideali ile oyalanır ken, yeryüzü ağzına kadar dolu silah deposuna çevrilmiştir. Şimdi insanlık için, Allah ın tek dini olan (tüm dinlerin son aşaması) İs lam ve onun özündeki tasavvuf gayesinde birleşmekten başka seçenek kalmamıştır: İnsanları ayıran her şeyin üstünde, Allah katında birleşmek. Kendi kendine her an; Bugün Allah için ne yaptın? sorusunu sormak. Allah, sizi yaratmışken; Allah, sizi severken, sizler niçin Allah tan kaçıyorsunuz? (Adem ve Alem den) Hacı Ahmed Kayhan hazretleri, 3 Ağustos 1998 tarihine vuslât-ı Rahmân a kavuşur. Sevenleri tarafından Mamak Kızılcaköy de yaptırılan camiinin bitişiğindeki türbesine defnedilir. Kızılcaköy Hacı Ahmed Camii günümüzde küçük bir külliye durumunda olup sevenleri tarafından hizmetleri karşılanır

301 Mamak ORTAKÖY Ankara nın kadîm yerleşmelerinden olan Ortaköy, Elmadağı yamaçlarından beslenen ve Hatip Çayı na ulaşan Ballıca deresi vadisindedir. Yerleşme yakınından demiryolu ve Ankara-Kırıkkale devlet karayolu geçer. Osmanlı tahrir defterlerinde Ankara Sancağı Kasaba nahiyesine tabi Orta köyü olarak zikredilen yerleşme, Mir-livâ (Sancakbeyi) hassıdır yılı Ankara tahrir defterinde 52 haneli büyük bir yerleşmedir yılında Ankara Sancağı Balâ nahiyesine bağlı olan Ortaköy de 70 erkek nüfus, 1842 yılında da 60 erkek nüfus bulunmaktadır yılı Balâ kazâsına bağlı Ortaköy Temettuat Defteri nde 28 vergi hanesi kayıtlıdır. Mezkûr defterdeki kayıtlara göre Ortaköy ün varlıklı hane reisi Haymanalı oğlu Zeynel Ağa dır. Ayrıca kayıtlarda çok sayıda Haymanalı aile reisi kayıtlıdır. Abdülkerim oğlu Mimar-zâde Mehmed Şakir Efendi, 15 Cemaziyelahir 1198/27 Mart 1784 tarihli vakfiyesinde Ortaköy Camii imam ve hatibi vakıflar ihdas etmiş, validesi de cami yakınına bir çeşme yaptırmıştır. Çeşme halen durmakta ve suyu akmamaktadır. Günümüzde Ortaköy de Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından Ortaköy Şehir Mezarlığı Alanı yapılmış, cenaze defin işlemleri de başlamıştır. Bölgede sanayi tesisleri, akaryakıt istasyonları ve mermerciler sitesi bulunmaktadır. Tarım ve hayvancılık yapılan yerleşmede bağ ve bahçeler kısmen bakımlıdır. 301

302 rtaköy den Mamak. 302

303 Mamak 303

304 rtaköy yak nlar nda ati Çay adisi Mamak. 304

305 Mamak MAMAK ORTAKÖY MEZARLIĞI Büyükşehir Belediyesi nin, Ankara nın artan nüfusunu da dikkate alarak uzun yıllar ihtiyaca cevap vermesini planladığı Ortaköy Mezarlığı nda defin işlemleri başlamıştır. Ortaköy yakınında bulunan mezarlık alanı toplam 1 milyon 660 bin metrekarelik bir alana sahiptir. Ankaralıları en acı günlerinde yalnız bırakmamak için yapılan sosyal tesislerin, cenaze sahiplerinin her türlü ihtiyacını karşılayacak şekilde düzenlenmiştir. Ortaköy Mezarlık Alanı nda döşemeden ısıtma ve mekanik havalandırma sistemine sahip, bin kişinin namaz kılabildiği bir cami bulunmaktadır. Cami dışında, beş bin kişinin namaz kılabileceği, kar, yağmur ve güneşe karşı üzeri özel çadır sistemiyle kapatılan korunaklı bir alan mevcuttur. Cami altında üç adet bayanlar, üç adet baylar için gasilhane, doksan cenaze kapasiteli morg ünitesi, imam odaları, tabut depoları, personel odaları, cenaze levazımatçısı, çiçekçi ve cenaze sahiplerine ücretsiz çay ve şampiyon ekmek ikramının yapılacağı bekleme salonu, özürlülerin de rahat abdest alabildiği yerler. Ayrıca cemaatin araçlarını rahatlıkla park edeceği geniş bir otopark bulunmaktadır. 305

306 rtaköy Mezarl ndan Mamak. 306

307 Mamak rtaköy Mezarl ndan Mamak. 307

308 308

309 Mamak GÖKÇEYURT (NENEK) Ankara nın kadîm yerleşmelerinden olan Gökçeyurt un eski adı Nenek tir. Hatip Çayı vadisi yamacında bulunan yerleşme, antik çağlardan itibaren iskan görnüş bir bölgedir. Osmanlı tahrir defterlerinde Ankara Sancağı Kasaba nahiyesine bağlı olan Nenek Köyü, 1521 yılında sipahi timârıdır. Cafer veled-i İlyas, Ömer veled-i İlyas ve Ferhad veled-i Ahmed in müşterek mülkü olan Nenek te 43 hane kayıtlıdır yılında aynı sipahilerin timârı olup yine 43 hanedir. Köyde ayrıca üç sipâhi-zâde ve bir imam bulunmaktadır. 92 Seyyâh-ı Âlem Evliya Çelebi ve Defterdârzâde Mehmed Paşa adamlarıyla, 1648 yılında Kalecik ten Ankara ya giderken Nenek Köyü nde bir gece konaklar. Evliya Çelebi, Nenek ten yüz haneli ve bir camili Türk köyüdür diye bahseder yılında Ankara Sancağı Balâ nahiyesine bağlı olan Nenek Köyü nde 80 erkek nüfus, 1842 yılında da 88 erkek nüfus bulunmaktadır yılı Balâ kazâsına bağlı Nenek Köyü Temettuat Defteri nde 40 vergi hanesi kayıtlıdır. Mezkûr defterde köyün varlıklı aileleri Öksüz oğulları, Kara Mustafa oğulları ve Deli Mustafa oğulları olup köy camii imamı Süleyman oğlu Ahmed Efendi dir. Gökçeyurt Köyü nün ilk yerleşme yerinde Osmanlı döneminde yapılmış bir cami ile yılında Hatice Hatun, yılında Fâtıma Hatûn tarafından yaptırılan tarihi çeşmeler bulunmaktadır. Nenek yerleşmesinden demiryolu geçmesine rağmen istasyon yoktur. Eski yerleşme yerinden Hatip Çayı vadisine doğru genişleyen Gökçeyurt ta sanayi tesisleri ve akaryakıt istasyonları bulunmaktadır. Günümüzde yerleşmede kısmi de olsa tarım ve hayvancılık yapılır. 309

310 enek öy e enek öy amii Mamak. 310

311 Mamak ski e yeni enek ökçeyurt öy Mamak. 311

312 ski e yeni enek ökçeyurt öy Mamak. enek ökçeyurt öy nde ekmek tand r. Mamak. 312

313 Mamak eni enek ökçeyurt yerle mesi e ati Çay adisi. Mamak. enek ökçeyurt öy nde ekmek tand r e s ra. Mamak. 313

314 ski e yeni enek ökçeyurt öy Mamak. 314

315 Mamak LALAHAN VE ODABAŞI Hatip Çayı vadisinde ve Lala deresi yatağında bulunan Lalahan yerleşmesi, Osmanlı tahrir defterlerinde Lalâ hanı, Lalâ mezra ası, Lalâ çayırı ve Lalâ kervansarayı diye zikredilir. Lalâ; Osmanlı yönetiminde şehzâdelerin mürebbilerine (öğretmenlerine) verilen bir unvandır. Osmanlı sultanları şehzadelerinin yetişmesi için güvendiği emin, ilim ve irfan sahibi kişilere teslim eder, onun iyi bir devlet adamı olarak yetişmesini sağlarlardı. Lalâların tayini padişahın yetkisindedir. Tahta geçen yeni padişah, lalâlarının en kıdemlisi olan Lalâ Paşa yı vezirliğe ve bazen de sadrazamlığa tayin ederdi. Lalâ deyimi ayrıca halk arasında konak ve evlerde çocukların yetiştirilmesi için alınan görevliler için de kullanılmıştır tarihli Ankara Evkâf Defteri nde Lalâ Karbansarayı (kervansaray) Mezraası nda iki sultânî çiftlik vardır. Tahrir kaydına göre Lalâ Kervansarayı mezraasında bulunan iki sultani çiftlik, amme vakfı olup Kızılca Ahmed mutasarrıf iken kendi isteğiyle bırakır ve dönemin padişahı bu iki çiftliği Mevlana Alaeddîn e sadaka eder. Daha sonra yine padişah beratıyle Kemal Çelebi b. Şaban tasarruf etmeye başlar. Ayrıca mezraada iki değirmen ve bir çayır bulunmaktadır. 93 Vakıf belgelerine göre Lalâ Hanı daha sonra Hacı Bayrâm-ı Veli hazretlerinin evlatlarına vakfedilir. Milli Mücadele yıllarında Lalahan dekovil hattı önemli hizmetler görür. Günümüzde Lalahan istasyonu bulunmaktadır. Lalahan zaman içinde çiftliklere çalışmaya gelen kişilerin iskanı ile büyür ve dışardan yoğun göç alır. Elmadağ ilçesine bağlı Lalahan da belediye teşkilatı kurulmuş ve Mamak ilçesine bağlanınca belediye teşkilatı kaldırılmıştır. Ankara-Kırıkkale devlet karayolunun geçtiği Lalahan da sanayi tesisleri, akaryakıt istasyonları ve dinlenme tesisleri bulunmaktadır. Lalahan da Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı na bağlı Hayvancılık Merkez Araştırma Enstitüsü geniş bir sahada faaliyetlerini yürütmektedir. 315

316 alahan yerle mesinden Mamak. alahan ren stasy nu binas Mamak. 316

317 Mamak alahan yerle mesinden Mamak. alahan ay an l k Merkez ra t rma nstit s yerle kesi. Mamak. 317

318 ski daba öy nden Mamak. Odabaşı Osmanlı tahrir defterlerinde Ankara Sancağı Kasaba nahiyesine tabi Odavaşı (Odabaşı) köyü olarak zikredilen yerleşme, sipahi timârıdır. Mir-livâ (Sancakbeyi) hassıdır yılı Ankara tahrir defterinde 6 haneli küçük bir yerleşmedir yılında Ankara Sancağı Balâ nahiyesine bağlı olan Odabaşı nda 93 erkek nüfus, 1842 yılında da 83 erkek nüfus bulunmaktadır yılı Balâ kazâsına bağlı Odabaşı Köyü Temettuat Defteri nde 39 vergi hanesi kayıtlıdır. Mezkûr defterdeki kayıtlara göre Odabaşı nın varlıklı hane reisleri Dede oğlu Ahmed ve Nakkaş oğlu Ömer dir. Odabaşı Köyü nde onsekizinci yüzyılda yapılmış Nakkâş-zâde Seyyid İbrahim Ağa Camii bulunmaktadır. Eski Odabaşı yerleşmesi dere yamacında bulunduğundan daha sonra Odabaşı Çiftliği nin bulunduğu yere nakledilir yılı sel afetinden sonra buraya taşkın önleme bendi yapılır. Eski Odabaşı yerleşmesinde birkaç hane kalmaktadır. Yeni Odabaşı yerleşmesi Lalahan ile birleşmiş durumdadır. Bölgede özel siteler ve bağ evleri bulunmaktadır. 318

319 Mamak ski daba öy nden Mamak. Odabaşı Çiftliği 1836 yılında Ankara Sancağı Balâ nahiyesine bağlı olan Odabaşı Çiftliği nde 35 erkek nüfus, 1842 yılında da 31 erkek nüfus bulunmaktadır yılı Balâ kazâsına bağlı Odabaşı Çiftliği Temettuat Defteri nde 11 vergi hanesi kayıtlıdır. Mezkûr defterdeki kayıtlara göre Odabaşı Çiftliği nin varlıklı hane reisleri Hacı oğlu Seyyid, Burak oğlu Köse, Halil oğlu Ahmed ve İbrahim oğlu Ahmed dir. 319

Murat Dursun Tosun ŞEBİNKARAHİSAR TARİHİNDEN GÜNÜMÜZE YANSIYAN BİRKAÇ OLAY

Murat Dursun Tosun ŞEBİNKARAHİSAR TARİHİNDEN GÜNÜMÜZE YANSIYAN BİRKAÇ OLAY ŞEBİNKARAHİSAR TARİHİNDEN GÜNÜMÜZE YANSIYAN BİRKAÇ OLAY 1 1893 tarihli belgede Çeçezade Ömer isimli bir şahsa ait üç adet dükkanın yandığından yangından sonra Osman Bey isimli nüfuzlu birisinin yanan dükkânlardan

Detaylı

İÇİNDEKİLER SUNUŞ İÇİNDEKİLER... III GİRİŞ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ DÜNYADA SİYASİ DURUM 1. Üçlü İttifak... 5 2. Üçlü İtilaf...

İÇİNDEKİLER SUNUŞ İÇİNDEKİLER... III GİRİŞ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ DÜNYADA SİYASİ DURUM 1. Üçlü İttifak... 5 2. Üçlü İtilaf... İÇİNDEKİLER SUNUŞ İÇİNDEKİLER... III GİRİŞ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ DÜNYADA SİYASİ DURUM 1. Üçlü İttifak... 5 2. Üçlü İtilaf... 7 a. Fransız-Rus İttifakı (04 Ocak 1894)... 7 b. İngiliz-Fransız

Detaylı

MİLLİ MÜCADELE TRENİ www.egitimhane.com

MİLLİ MÜCADELE TRENİ www.egitimhane.com MİLLİ MÜCADELE TRENİ TRABLUSGARP SAVAŞI Tarih: 1911 Savaşan Devletler: Osmanlı Devleti İtalya Mustafa Kemal in katıldığı ilk savaş Trablusgarp Savaşı dır. Trablusgarp Savaşı, Mustafa Kemal in ilk askeri

Detaylı

SAYFA BELGELER NUMARASI

SAYFA BELGELER NUMARASI İÇİNDEKİLER SUNUŞ İÇİNDEKİLER... SAYFA BELGELER NUMARASI 1. 27 Ekim 1922 tarihinde İsmet Paşa nın Dışişleri Bakanlığına ve Fevzi Paşa nın Batı Cephesi Komutanlığına atanması... 1 2. İstanbul daki mevcut

Detaylı

C D E C B A C B B D C A A E B D D B E B A A C B E E B A D B

C D E C B A C B B D C A A E B D D B E B A A C B E E B A D B 1- XIX. ve XX. yüzyılın başlarında. Osmanlı. Devleti her alanda çöküntü içinde olmasına karşılık, varlığını ve bağımsızlığını uzun süre korumuştur. Bu durumun en önemli nedeni, aşağıdakilerden hangisidir?

Detaylı

1905 DE BAŞARILI ÇALIŞMALARI NEDENİYLE ALUCRA KAYMAKAMINA RÜTBE VERİLMESİ

1905 DE BAŞARILI ÇALIŞMALARI NEDENİYLE ALUCRA KAYMAKAMINA RÜTBE VERİLMESİ 1905 DE BAŞARILI ÇALIŞMALARI NEDENİYLE ALUCRA KAYMAKAMINA RÜTBE VERİLMESİ Daha önce Alucra da görev yapmış kaymakamlarla ilgili çok sayıda yazı yazmıştım. Bunlarla ilgili değerlendirmeler genelde olumsuz

Detaylı

9. HAFTA. Ulusal sağlık politikaları: Osmanlı İmparatorluğu ve sağlık hizmetleri

9. HAFTA. Ulusal sağlık politikaları: Osmanlı İmparatorluğu ve sağlık hizmetleri 9. HAFTA Ulusal sağlık politikaları: Osmanlı İmparatorluğu ve sağlık hizmetleri 2 Sağlık hizmetleri daha çok saraya ve orduya yönelik olarak yürütülmüştür. Devletin tek resmi sağlık örgütü sarayda yer

Detaylı

SULTAN MEHMET REŞAT IN RUMELİ SEYAHATİ 5

SULTAN MEHMET REŞAT IN RUMELİ SEYAHATİ 5 SULTAN MEHMET REŞAT IN RUMELİ SEYAHATİ 5 BAKİ SARISAKAL SELANİK Selanik 26 Mayıs: Selanik Limanında Padişahın Gelişini Bekleyen Selanik Valisi İbrahim Bey ve Hükümet Erkânı Selanik Limanında Padişahı Bekleyen

Detaylı

SAMSUN BAHRİYE MEKTEBİ

SAMSUN BAHRİYE MEKTEBİ SAMSUN BAHRİYE MEKTEBİ BAKİ SARISAKAL SAMSUN BAHRİYE MEKTEBİ 1880 yılının başında Samsun da açıldı. Üçüncü Ordu nun sorumluluğu altındaydı. Okulun öğretmenleri subay ve sivillerdi. Bu okula öğrenciler

Detaylı

SELANİK ALMANYA VE FRANSA KONSOLOSLARININ ÖLDÜRÜLMESİ 1876

SELANİK ALMANYA VE FRANSA KONSOLOSLARININ ÖLDÜRÜLMESİ 1876 SELANİK ALMANYA VE FRANSA KONSOLOSLARININ ÖLDÜRÜLMESİ 1876 BAKİ SARISAKAL SELANİK ALMANYA VE FRANSA KONSOLOSLARININ ÖLDÜRÜLMESİ 1876 Bosna-Hersek ve Bulgaristan olaylarının devam ettiği sırada Selanik

Detaylı

II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ

II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ 1908 II. Meşrutiyete Ortam Hazırlayan Gelişmeler İç Etken Dış Etken İttihat ve Terakki Cemiyetinin faaliyetleri 1908 Reval Görüşmesi İTTİHAT ve TERAKKÎ CEMİYETİ 1908 İhtilâli ni düzenleyen

Detaylı

Kamyonet Duraklarımız. Fabrika Taşımacılığı

Kamyonet Duraklarımız. Fabrika Taşımacılığı 1 9 7 0 ' d e n b u y a n a NAKLİYE YÜK BORSASI D Ü N Y A ' N I N T A Ş I Y I C I G Ü C Ü! Türkiye'nin 81 ilinden 935 ilçesine yurtiçi 70.000 araç ve 8.500 temsilcilik, yurtdışı binlerce anlaşmalı şoför

Detaylı

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ DERSİ I.DÖNEM MÜFREDAT PROGRAMI

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ DERSİ I.DÖNEM MÜFREDAT PROGRAMI HAFTALAR KONULAR 1. Hafta TÜRK DEVRİMİNE KAVRAMSAL YAKLAŞIM A-) Devlet (Toprak, İnsan Egemenlik) B-) Monarşi C-) Oligarşi D-) Cumhuriyet E-) Demokrasi F-) İhtilal G-) Devrim H-) Islahat 2. Hafta DEĞİŞEN

Detaylı

TERCİH ETTİĞİN OKOL GELECEĞİNDİR MEVLÜT ÇELİK 8.SINIF KAVRAM HARİTASI. Mevlüt Çelik. T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük

TERCİH ETTİĞİN OKOL GELECEĞİNDİR MEVLÜT ÇELİK 8.SINIF KAVRAM HARİTASI. Mevlüt Çelik. T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük YURDUMUZUN İŞGALİNE TEPKİLER YA İSTİKLÂL YA ÖLÜM TERCİH ETTİĞİN OKOL GELECEĞİNDİR MEVLÜT ÇELİK 19.yy.sonlarına doğru Osmanlı parçalanma sürecine girmişti. Bu dönemde

Detaylı

Sosyal bilgiler öğretmeninin verdiği bu bilgiye dayanarak Mustafa Kemal Paşa ile ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?

Sosyal bilgiler öğretmeninin verdiği bu bilgiye dayanarak Mustafa Kemal Paşa ile ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenebilir? S-1 Sosyal bilgiler öğretmeni: (ikinci Meşrutiyet in ilanının ardından (Meşrutiyet karşıtı gruplar tarafından çıkarılan 31 Mart Ayaklanması, kurmay başkanlığını Mustafa Kemal in yaptığı Hareket Ordusu

Detaylı

İÇİNDEKİLER... SUNUŞ III

İÇİNDEKİLER... SUNUŞ III SUNUŞ İÇİNDEKİLER İÇİNDEKİLER... III BİRİNCİ BÖLÜM SİYASİ, COĞRAFİ DURUM VE ASKERÎ GÜÇLER 1. Siyasi Durum... 1 a. Dış Siyasi Durum... 1 b. İç Siyasi Durum... 2 (1) Birinci Dünya Savaşı Öncesi Osmanlı Devleti

Detaylı

A) Siyasi birliklerini geç sağlamaları. B) Sömürge alanlarını ele geçirmek istemeleri. C) Sanayi devrimini tamamlayamamaları

A) Siyasi birliklerini geç sağlamaları. B) Sömürge alanlarını ele geçirmek istemeleri. C) Sanayi devrimini tamamlayamamaları 1. Almanya ve İtalya'nın; XIX. yüzyıl sonlarından itibaren İngiltere ve Fransa'ya karşı birlikte hareket etmelerinin en önemli nedeni olarak aşağıdakilerden hangisi gösterilebilir? A) Siyasi birliklerini

Detaylı

Sarıkamış. Dersleri. Yılmadan Yorulmadan Dr. Cihangir Dumanlı

Sarıkamış. Dersleri. Yılmadan Yorulmadan Dr. Cihangir Dumanlı Yılmadan Yorulmadan Dr. Cihangir Dumanlı Sarıkamış Dersleri 103 yıl önce Birinci Dünya Savaşının başlangıcında Doğu (Kafkas) Cephesinde yaşanan olaylar her düzeyde alınacak çok acı derslerle doludur. Sarıkamış

Detaylı

IV.HAFTA XX.YÜZYIL BAŞLARINDA OSMANLI İMPARATORLUĞU

IV.HAFTA XX.YÜZYIL BAŞLARINDA OSMANLI İMPARATORLUĞU IV.HAFTA XX.YÜZYIL BAŞLARINDA OSMANLI İMPARATORLUĞU Osmanlı Devleti nin 19. yüzyılda uyguladığı denge siyaseti bekleneni vermemiş; üç kıtada sürekli toprak kaybetmiş ve yeni yeni önem kazanan petrol Osmanlı

Detaylı

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bu ders içeriğinin basım, yayım ve satış hakları Yakın Doğu Üniversitesi Uzaktan Eğitim Merkezi ne aittir. Bu ders içeriğinin bütün hakları saklıdır. İlgili kuruluştan

Detaylı

Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni

Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni T.C. ĠNKILAP TARĠHĠ VE ATATÜRKÇÜLÜK BĠR KAHRAMAN DOĞUYOR AÇIK UÇLU DEĞERLENDĠRME SINAVI sosyalciniz.wordpress.com 1. 19. yüzyılın sonlarına doğru Osmanlı Devleti parçalanma sürecine girmişti. Bu dönemde

Detaylı

ATATÜRK. Mustafa Kemal Atatürk, 1881 yılında Selanik'te doğdu. Babası Ali Rıza Efendi, annesi Zübeyde

ATATÜRK. Mustafa Kemal Atatürk, 1881 yılında Selanik'te doğdu. Babası Ali Rıza Efendi, annesi Zübeyde ATATÜRK Mustafa Kemal Atatürk, 1881 yılında Selanik'te doğdu. Babası Ali Rıza Efendi, annesi Zübeyde Hanımdır. Doğup büyüdüğü Selanik, o dönemde önemli bir kültürel merkezdi. XIX. yüzyılın son çeyreğinde

Detaylı

Devleti yönetme hakkı Tanrı(gök tanrı) tarafından kağana verildiğine inanılırdı. Bu hak, kan yolu ile hükümdarların erkek çocuklarına geçerdi.

Devleti yönetme hakkı Tanrı(gök tanrı) tarafından kağana verildiğine inanılırdı. Bu hak, kan yolu ile hükümdarların erkek çocuklarına geçerdi. Orta Asya Türk tarihinde devlet, kağan adı verilen hükümdar tarafından yönetiliyordu. Hükümdarlar kağan unvanının yanı sıra han, hakan, şanyü, idikut gibi unvanları da kullanmışlardır. Kağan kut a göre

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. 1995-2008 2008-2014 Profesör Tarih/Yakınçağ Celal Bayar Üniversitesi Fen Edebiyat Fak. 2014

ÖZGEÇMİŞ. 1995-2008 2008-2014 Profesör Tarih/Yakınçağ Celal Bayar Üniversitesi Fen Edebiyat Fak. 2014 ÖZGEÇMİŞ 1.Adı Soyadı : MUZAFFER TEPEKAYA 2.Doğum Tarihi : 20.10.1962 3.Unvanı : Prof. Dr. / Tarih Bölümü 4. e-mail : muzaffer.tepekaya@cbu.edu.tr Öğrenim Hayatı: Derece Alan Üniversite Lisans Tarih Selçuk

Detaylı

GEÇMİŞTEKİ İZLERİYLE KAYSERİ

GEÇMİŞTEKİ İZLERİYLE KAYSERİ GEÇMİŞTEKİ İZLERİYLE KAYSERİ Prof. Dr. Mustafa KESKİN - Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ İÇİNDEKİLER Sunuş Önsöz Giriş I. Tarihi Seyri İçerisinde Kayseri II. Şehrin Kronolojisi III. Kültürel Miras A. Köşkler

Detaylı

Skyros adasında Robert Brooke nin mezar taşındaki yazı

Skyros adasında Robert Brooke nin mezar taşındaki yazı 1 2 Skyros adasında Robert Brooke nin mezar taşındaki yazı Tanrının hizmetkarı, İngiliz Başbakanının oğlu Teğmen Asquith nin dostu,ingiliz Donanması asteğmenlerinden İstanbul un kurtarılması için ölen

Detaylı

KURTULUŞ SAVAŞI KARTPOSTALLARI MEHMED İN HİKAYESİ *

KURTULUŞ SAVAŞI KARTPOSTALLARI MEHMED İN HİKAYESİ * ÇTTAD, X/23, (2011/Güz), s.s.187-232 Albüm KURTULUŞ SAVAŞI KARTPOSTALLARI MEHMED İN HİKAYESİ * Kurtuluş Savaşı nın bitmesinin hemen ardından, verilen bu büyük mücadeleyi kamuoyuna anlatmanın bir aracı

Detaylı

I. Dünya savaşı ve nedenleri

I. Dünya savaşı ve nedenleri On5yirmi5.com I. Dünya savaşı ve nedenleri I. Dünya savaşı ve nedenleri nelerdir? Yayın Tarihi : 12 Kasım 2012 Pazartesi (oluşturma : 8/11/2017) NEDENLERİ ** Sanayi inkılabı sonucunda devletler arasında

Detaylı

SULTAN MEHMET REŞAT IN RUMELİ SEYAHATİ 8

SULTAN MEHMET REŞAT IN RUMELİ SEYAHATİ 8 SULTAN MEHMET REŞAT IN RUMELİ SEYAHATİ 8 BAKİ SARISAKAL SEYAHAT PROGRAMI Padişahımızın Seyahat Programı: Padişahımızın gerek Selanik teki ikamet ve gerek Kosova, Piriştina ve Manastır a seyahatlerinde

Detaylı

1891 MANASTIR SALNAMESİNDE MANASTIR VİLAYETİ

1891 MANASTIR SALNAMESİNDE MANASTIR VİLAYETİ 1891 MANASTIR SALNAMESİNDE MANASTIR VİLAYETİ BAKİ SARISAKAL 1891 MANASTIR SALNAMESİNDE MANASTIR VİLAYETİ BİNALAR VE ARAZİ LİSTESİ Manastır Vilayetinde Nüfus Cemaati İslam Ulah ve Rum Ermeni Bulgar Yahudi

Detaylı

T.C. İNKILÂP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK DERSİ DERS NOTU I. DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ OSMANLI DEVLETİ NİN GENEL DURUMU. Ekonomik Durum:

T.C. İNKILÂP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK DERSİ DERS NOTU I. DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ OSMANLI DEVLETİ NİN GENEL DURUMU. Ekonomik Durum: T.C. İNKILÂP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK DERSİ DERS NOTU I. DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ OSMANLI DEVLETİ NİN GENEL DURUMU Ekonomik Durum: 1. Avrupa daki gelişmelerin hiçbiri yaşanmamıştır. Avrupa da Rönesans ve Reform

Detaylı

SELANİK KALE SURLARININ YIKILMASI

SELANİK KALE SURLARININ YIKILMASI SELANİK KALE SURLARININ YIKILMASI BAKİ SARISAKAL SELANİK KALE SURLARININ YIKILMASI Mümeyyiz 1 Kasım 1869 İzmir de Neşrolunan Empirasyon Gazetesinin Selanik ten Aldığı Tahriratın Sureti mütercimesidir:

Detaylı

TARİH BOYUNCA ANADOLU

TARİH BOYUNCA ANADOLU TARİH BOYUNCA ANADOLU Anadolu, Asya yı Avrupa ya bağlayan bir köprü konumundadır. Üç tarafı denizlerle çevrili verimli topraklara sahiptir. Dört mevsimi yaşayan iklimi, akarsuları, ormanları, madenleriyle

Detaylı

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bu ders içeriğinin basım, yayım ve satış hakları Yakın Doğu Üniversitesi Uzaktan Eğitim Merkezi ne aittir. Bu ders içeriğinin bütün hakları saklıdır. İlgili kuruluştan

Detaylı

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN ASKERLİK HAYATI

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN ASKERLİK HAYATI T.C. İNKILAP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK TEOG ÇIKMIŞ SORULAR - 1. ÜNİTE Atatürk ün askerlik hayatı ile ilgili olay ve olguları kavrar. Örnek olaylardan yola çıkarak Atatürk ün çeşitli cephelerdeki başarılarıyla

Detaylı

TRABZON BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE MECLİSİ PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU RAPORU MECLİS BAŞKANLIĞINA

TRABZON BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE MECLİSİ PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU RAPORU MECLİS BAŞKANLIĞINA PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU RAPORU RAPOR NO : 13 KONU : Mezarlıklar Dairesi Başkanlığı Yönetmeliği Belediye Meclisi nin 11.02.2019 tarihli birleşiminde Plan ve Bütçe Komisyonuna havale edilen Mezarlıklar Dairesi

Detaylı

I.DÜNYA SAVAŞI ve BALKANLAR

I.DÜNYA SAVAŞI ve BALKANLAR I.DÜNYA SAVAŞI ve BALKANLAR İKİNCİ WİLHELM İN DEĞİŞEN RUSYA POLİTİKASI 1890 Bismarck ın görevden alınması Rusya nıngüvence Antlaşması nın yenilenmesi talebinin reddedilmesi 1892 Rusya nın Fransa ile gizli

Detaylı

Osmaniye Belediyesi Osmaniye Kent Konseyi Eğitim, Kültür ve Sağlık Meclisi Sayfa 44

Osmaniye Belediyesi Osmaniye Kent Konseyi Eğitim, Kültür ve Sağlık Meclisi Sayfa 44 9- ATATÜRK OSMANİYE DE İKEN ÇEKİLEN RESİMLERİ BULMA YARIŞMASI PROJESİ Osmaniye Belediyesi Osmaniye Kent Konseyi Eğitim, Kültür ve Sağlık Meclisi Sayfa 44 ATATÜRK ÜN OSMANİYE DE ÇEKİLEN FOTOĞRAFLARINI BULMA

Detaylı

DURAKLAMA DEVRİ. KPSS YE HAZIRLIK ARİF ÖZBEYLİ Youtube Kanalı: tariheglencesi

DURAKLAMA DEVRİ. KPSS YE HAZIRLIK ARİF ÖZBEYLİ  Youtube Kanalı: tariheglencesi DURAKLAMA DEVRİ KPSS YE HAZIRLIK ARİF ÖZBEYLİ Youtube Kanalı: tariheglencesi 05.08.2017 OSMANLI DEVLETİ NİN GENEL DURUMU XVII.YÜZYILDA OSMANLI- AVUSTRYA VE OSMANLI- İRAN İLİŞKİLERİ a-avusturya ile İlişkiler

Detaylı

T.C. SİVAS BELEDİYESİ MECLİS PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU. Sayı :1 08/01/2019 Konu : 15 Temmuz Şehitler Meydanı MECLİS BAŞKANLIĞINA (KOMİSYON RAPORU)

T.C. SİVAS BELEDİYESİ MECLİS PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU. Sayı :1 08/01/2019 Konu : 15 Temmuz Şehitler Meydanı MECLİS BAŞKANLIĞINA (KOMİSYON RAPORU) MECLİS PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU Sayı :1 08/01/2019 15 Temmuz Şehitler Meydanı Belediye Meclisimizin 03/01/2019 tarihli toplantısında Meclis Plan ve Bütçe Komisyonumuza havale edilen 15 Temmuz Şehitler Meydanı

Detaylı

BİRİNCİ MEŞRUTİYET'İN İLANI (1876)

BİRİNCİ MEŞRUTİYET'İN İLANI (1876) BİRİNCİ MEŞRUTİYET'İN İLANI (1876) I. Meşrutiyete Ortam Hazırlayan Gelişmeler İç Etken Dış Etken Genç Osmanlıların faaliyetleri İstanbul (Tersane) Konferansı BİRİNCİ MEŞRUTİYET'İN İLANI (1876) Osmanlı

Detaylı

Kamyonet Duraklarımız. Fabrika Taşımacılığı

Kamyonet Duraklarımız. Fabrika Taşımacılığı 1 9 7 0 ' d e n b u y a n a NAKLİYE YÜK BORSASI D Ü N Y A ' N I N T A Ş I Y I C I G Ü C Ü! Türkiye'nin 81 ilinden 935 ilçesine yurtiçi 70.000 araç ve 1.250 temsilcilik, yurtdışı binlerce anlaşmalı şoför

Detaylı

( TRT VAKFI ) TÜRKİYE RADYO TELEVİZYON KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ MENSUPLARI SOSYAL DAYANIŞMA, TEDAVİ, EĞİTİM YARDIMLAŞMASI VE EMEKLİLİK VAKFI

( TRT VAKFI ) TÜRKİYE RADYO TELEVİZYON KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ MENSUPLARI SOSYAL DAYANIŞMA, TEDAVİ, EĞİTİM YARDIMLAŞMASI VE EMEKLİLİK VAKFI ( TRT VAKFI ) TÜRKİYE RADYO TELEVİZYON KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ MENSUPLARI SOSYAL DAYANIŞMA, TEDAVİ, EĞİTİM YARDIMLAŞMASI VE EMEKLİLİK VAKFI DELEGE SEÇİMLERİ YÖNETMELİĞİ ( TRT VAKFI ) TÜRKİYE RADYO TELEVİZYON

Detaylı

KÖY İÇME SULARI HAKKINDA KANUN

KÖY İÇME SULARI HAKKINDA KANUN 3287 KÖY İÇME SULARI HAKKINDA KANUN Kanun Numarası : 7478 Kabul Tarihi : 9/5/1960 Yayımlandığı R. Gazete : Tarih : 16/5/1960 Sayı : 10506 Yayımlandığı Düstur : Tertip : 3 Cilt : 41 Sayfa : 1019 Kanunun

Detaylı

Mahmûd Paşa Kütüphanesinin Yeniden Açılışı *

Mahmûd Paşa Kütüphanesinin Yeniden Açılışı * - 56 - Mahmûd Paşa Kütüphanesinin Yeniden Açılışı * Daru s-sa adetu ş-şerîfe ağası hazretlerinin nezareti âliyelerinde olan evkâftan Mahmûd Paşa yı veli tâb-ı serâh 1 hazretlerinin mahmiyye-i İstanbul

Detaylı

ÇANAKKALE SAVAŞI NDA SAĞLIKÇILAR. Yrd. Doç. Dr. Burhan SAYILIR

ÇANAKKALE SAVAŞI NDA SAĞLIKÇILAR. Yrd. Doç. Dr. Burhan SAYILIR ÇANAKKALE SAVAŞI NDA SAĞLIKÇILAR Yrd. Doç. Dr. Burhan SAYILIR Yaralıların Cepheden Sevki Cephe Yuva Sargıyeri Araba Durakları Seyyar, Harp, Menzil Hastaneleri Memleket Hastaneleri AÇIKLAMA Bu kartlarda

Detaylı

Mustafa Kemal Atatürk ün Hayatı

Mustafa Kemal Atatürk ün Hayatı Mustafa Kemal Atatürk ün Hayatı 1881 de Selanik te doğdu. Annesi Zübeyde Hanım, babası Ali Rıza Efendi dir. Sırasıyla, Mahalle Mektebi, Şemsi Efendi Okulu, Selanik Mülkiye Rüştiyesi, Selanik Askeri Rüştiyesi,

Detaylı

SAMİ ÖZEY ŞEHİT BİR MUALLİMİN İBRETLİ HİKAYESİ.. Değerli dostlarım; Çanakkale Savaşı dünya tarihinin en önemli savaşlarından biridir..

SAMİ ÖZEY ŞEHİT BİR MUALLİMİN İBRETLİ HİKAYESİ.. Değerli dostlarım; Çanakkale Savaşı dünya tarihinin en önemli savaşlarından biridir.. SAMİ ÖZEY ŞEHİT BİR MUALLİMİN İBRETLİ HİKAYESİ.. Değerli dostlarım; Çanakkale Savaşı dünya tarihinin en önemli savaşlarından biridir.. Bu savaş, birinci dünya savaşında kahraman askerlerimizin, cihanı

Detaylı

II. MAHMUT (1808-1839) DÖNEMİ TANER ÖZDEMİR DETAY TARİHÇİ

II. MAHMUT (1808-1839) DÖNEMİ TANER ÖZDEMİR DETAY TARİHÇİ II. MAHMUT (1808-1839) DÖNEMİ TANER ÖZDEMİR DETAY TARİHÇİ TÜRK TELEKOM NURETTİN TOPÇU SOSYAL BİLİMLER LİSESİ TARİH ÖĞRETMENİ Halk arasında gâvur padişah ve püsküllü bela olarak adlandırılan padişah II.

Detaylı

Surre Alayı. Surre-i Hümâyun. Altınoluk. Surre Alayının Güzergâhları. Surre Alayının Güvenliği. Surre Alayının Yola Çıkması

Surre Alayı. Surre-i Hümâyun. Altınoluk. Surre Alayının Güzergâhları. Surre Alayının Güvenliği. Surre Alayının Yola Çıkması Surre-i Hümâyun Altınoluk Surre Alayının Güzergâhları Surre Alayının Güvenliği Surre Alayının Yola Çıkması Surrenin Vapur ve Trenle Yollanması Surre Alayının Dönüşü Kaynakça Surre Alayı Surre-i Hümâyun

Detaylı

TURKIYE DE YEREL YONETIMLER: Doç.Dr. Ahmet MUTLU

TURKIYE DE YEREL YONETIMLER: Doç.Dr. Ahmet MUTLU TURKIYE DE YEREL YONETIMLER: Doç.Dr. Ahmet MUTLU YEREL YONETIMLERIN TARIHCESI Turkıyede yerel yonetımler 1839 Tanzımat Fermanı nı ızleyen donemde ve 1854 Kırım Savası sonrasında kurulmustur. Bu zamana

Detaylı

İÇİNDEKİLER... ÖN SÖZ... BİRİNCİ BÖLÜM SİYASİ, COĞRAFİ DURUM VE ASKERÎ GÜÇLER

İÇİNDEKİLER... ÖN SÖZ... BİRİNCİ BÖLÜM SİYASİ, COĞRAFİ DURUM VE ASKERÎ GÜÇLER İÇİNDEKİLER SUNUŞ İÇİNDEKİLER... ÖN SÖZ... BİRİNCİ BÖLÜM SİYASİ, COĞRAFİ DURUM VE ASKERÎ GÜÇLER III XI 1. Siyasi Durum... 1 a. Dış Siyasi Durum... 1 b. İç Siyasi Durum... 2 2. Coğrafi Durum... 5 a. Çanakkale

Detaylı

Prof. Dr. İlhan F. AKIN SİYASÎ TARİH Beta

Prof. Dr. İlhan F. AKIN SİYASÎ TARİH Beta Prof. Dr. İlhan F. AKIN SİYASÎ TARİH 1870-1914 Beta Yayın No : 3472 Politika Dizisi : 08 1. Bası - Ocak 2017 - İstanbul (Beta A.Ş.) ISBN 978-605 - 333-801 - 7 Copyright Bu kitabın bu basısının Türkiye

Detaylı

BURTARIM 2014 ZİYARETÇİ ARAŞTIRMASI ÖZET SONUÇLARI

BURTARIM 2014 ZİYARETÇİ ARAŞTIRMASI ÖZET SONUÇLARI BURTARIM 2014 Bursa 12. Uluslararası Tarım, Tohumculuk, Fidancılık ve Süt Endüstrisi Fuarı BURSA 7. ULUSLARARASI HAYVANCILIK VE EKİPMANLARI FUARI 14 18 Ekim 2014 ZİYARETÇİ ARAŞTIRMASI ÖZET SONUÇLARI Bursa

Detaylı

Dunkirk'ün gerçek tarihi

Dunkirk'ün gerçek tarihi Dunkirk'ün gerçek tarihi Tüm zamanların ilk on savaş filmleri arasında gösterilen Dunkirk'te, savaşın gerçek kahramanları gözardı mı edildi? 17.08.2017 / 13:25 Hindistanlı askerlerin yardımı olmasaydı,

Detaylı

Gazi Ahmet Muhtar Paşa

Gazi Ahmet Muhtar Paşa Evrensel Bakış Açısı Gürbüz Evren Cepheden Cepheye Koşan Komutan: Gazi Ahmet Muhtar Paşa O smanlı Devletinin son dönemlerinde, ordunun en önemli komutanlarından biri de, Gazi Ahmet Muhtar Paşa dır. Verilen

Detaylı

Göç yani hicret dini bir vazifedir.insanların dinlerini daha iyi yaşamaları,hayatlarını devam ettirebilmeleri için göç bir ihtiyaçtır.

Göç yani hicret dini bir vazifedir.insanların dinlerini daha iyi yaşamaları,hayatlarını devam ettirebilmeleri için göç bir ihtiyaçtır. TÜRKİYE'DEKİ GÖÇLER VE GÖÇMENLER Göç güçtür.hem güç ve zor bir iştir hem de güç katan bir iştir. Göç yani hicret dini bir vazifedir.insanların dinlerini daha iyi yaşamaları,hayatlarını devam ettirebilmeleri

Detaylı

Sakarya ili kültür ve turizm bakımından önemli bir potansiyele ve çeşitliliğe sahiptir. İlde Taraklı Evleri gibi

Sakarya ili kültür ve turizm bakımından önemli bir potansiyele ve çeşitliliğe sahiptir. İlde Taraklı Evleri gibi TARİH Tarihi kaynaklar bize, Adapazarı yerleşim bölgesinde önceleri Bitinya'lıların, ardından Bizanslıların yaşadıklarını bildirmektedir. Öte yandan, ilim adamlarının yaptıkları araştırmalara göre; Sakarya

Detaylı

5. SINIF EĞİTİM ÖĞRETİM YILI SENE BAŞI SEVİYE TESPİT SINAVI

5. SINIF EĞİTİM ÖĞRETİM YILI SENE BAŞI SEVİYE TESPİT SINAVI 5. SINIF 2015-2016 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI SENE BAŞI SEVİYE TESPİT SINAVI 1. 3. 22 Mart Dünya Su Günü 20 Kasım Çocuk Hakları Günü 5 Haziran Dünya Çevre Günü 1 Eylül Dünya Barış Günü Yukarıda verilen günler

Detaylı

İNKILAP TARİHİ VİZE BÖLÜMÜ ALTIN SORULAR. 1- Osmanlı da ilk kez yabancı ülkeye seyahat eden padişah kimdir? CEVAP: Abdülaziz.

İNKILAP TARİHİ VİZE BÖLÜMÜ ALTIN SORULAR. 1- Osmanlı da ilk kez yabancı ülkeye seyahat eden padişah kimdir? CEVAP: Abdülaziz. İNKILAP TARİHİ VİZE BÖLÜMÜ ALTIN SORULAR NotCopy Yayınlarının izni dahilinde paylaşılmıştır Başarılar dileriz 1- Osmanlı da ilk kez yabancı ülkeye seyahat eden padişah kimdir? CEVAP: Abdülaziz. 2- Dil,

Detaylı

SORU CEVAP METODUYLA TEKRAR (YÜKSELİŞ-DURAKLAMA VE AVRUPA)

SORU CEVAP METODUYLA TEKRAR (YÜKSELİŞ-DURAKLAMA VE AVRUPA) SORU CEVAP METODUYLA TEKRAR (YÜKSELİŞ-DURAKLAMA VE AVRUPA) Osmanlı devletinde ülke sorunlarının görüşülüp karara bağlandığı bugünkü bakanlar kuruluna benzeyen kurumu: divan-ı hümayun Bugünkü şehir olarak

Detaylı

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ... V TABLOLAR LİSTESİ... XI ŞEKİLLER LİSTESİ... XIII FOTOGRAFLAR LİSTESİ... XIV KISALTMALAR... XV GİRİŞ...

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ... V TABLOLAR LİSTESİ... XI ŞEKİLLER LİSTESİ... XIII FOTOGRAFLAR LİSTESİ... XIV KISALTMALAR... XV GİRİŞ... İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ... V TABLOLAR LİSTESİ... XI ŞEKİLLER LİSTESİ... XIII FOTOGRAFLAR LİSTESİ... XIV KISALTMALAR... XV GİRİŞ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM A. DÜNYADA DEMİRYOLLARININ TARİHSEL GELİŞİMİ... 10 B. DEMİRYOLLARININ

Detaylı

KURTULUŞ SAVAŞI ( ) Gülsema Lüyer

KURTULUŞ SAVAŞI ( ) Gülsema Lüyer KURTULUŞ SAVAŞI (1919-1922) Gülsema Lüyer KURTULUŞ SAVAŞI (1919-1922) Mondros Mütarekesi ve Mütareke Sonrası Genel Durum İşgaller ve Kurtuluş Savaşı Hazırlık Evresi T.B.M.M. nin Açılması Düzenli Ordu Hazırlıkları,

Detaylı

Hz. Ali nin şehit edilmesinin ardından Hz. Hasan halife olur. Ancak babası zamanından kalma ihtilaf yüzünden Muaviye ile iç savaş başlamak üzereyken

Hz. Ali nin şehit edilmesinin ardından Hz. Hasan halife olur. Ancak babası zamanından kalma ihtilaf yüzünden Muaviye ile iç savaş başlamak üzereyken Kerbela Hz. Ali nin şehit edilmesinin ardından Hz. Hasan halife olur. Ancak babası zamanından kalma ihtilaf yüzünden Muaviye ile iç savaş başlamak üzereyken ve dış tehlike belirtileri de baş gösterince

Detaylı

4081 SAYILI ÇİFTÇİ MALLARININ KORUNMASI HAKKINDA KANUN UYGULAMASI

4081 SAYILI ÇİFTÇİ MALLARININ KORUNMASI HAKKINDA KANUN UYGULAMASI 4081 SAYILI ÇİFTÇİ MALLARININ KORUNMASI HAKKINDA KANUN UYGULAMASI 4081 Sayılı Kanun; Çiftçi mallarının korunması esaslarını düzenlemek üzere 10.07.1941 tarihinde yayımlanmıştır. Kanun Hükümleri; -Köy sınırları

Detaylı

Sunum ve Sistematik 1. BÖLÜM: MUSTAFA KEMAL İN HAYATI

Sunum ve Sistematik 1. BÖLÜM: MUSTAFA KEMAL İN HAYATI Sunum ve Sistematik 1. BÖLÜM: MUSTAFA KEMAL İN HAYATI KONU ÖZETİ Bu başlık altında, ünitenin en can alıcı bilgileri, kazanım sırasına göre en alt başlıklara ayrılarak hap bilgi niteliğinde konu özeti olarak

Detaylı

SULTAN MEHMET REŞAT IN RUMELİ SEYAHATİ 3

SULTAN MEHMET REŞAT IN RUMELİ SEYAHATİ 3 SULTAN MEHMET REŞAT IN RUMELİ SEYAHATİ 3 BAKİ SARISAKAL KALE-İ SULTANİ YE DE Zat-ı Hazreti Padişahi ezani saat 10 da bu sabah Gelibolu önüne vasıl oldular. Gelibolu ve Kalei Sultani ye ahalisi vapurlarla

Detaylı

KARAYOLLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ. Dün,bugün,yarın

KARAYOLLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ. Dün,bugün,yarın KARAYOLLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ Dün,bugün,yarın Mayıs, 2014 diye çıktık yola Yollar İnsanoğlunun ortak mekanı... Yollar, insanın ileriye yolculuğudur, zamanla yarışıdır toplumların. Yol, ülke kalkınmasına,

Detaylı

En İyisi İçin. Cevap 1: "II. Meşrutiyet Dönemi"

En İyisi İçin. Cevap 1: II. Meşrutiyet Dönemi Ne x t Le v e l Ka r i y e r 300ADET TAMAMIÖZGÜN ÇÖZÜMLÜAÇI KUÇLU SORU Kaymakaml ı k Sı navı nahazı r l ı k Tar i h Açı kuçl usor u Bankası En İ yi si İ çi n.. Necat i beycd.50.yı li şhanı Apt.no: 19/

Detaylı

UZAKTAN EĞİTİM MERKEZİ Atatürk İlkeleri ve İnkilâp Tarihi 1 1.Ders

UZAKTAN EĞİTİM MERKEZİ Atatürk İlkeleri ve İnkilâp Tarihi 1 1.Ders UZAKTAN EĞİTİM MERKEZİ Atatürk İlkeleri ve İnkilâp Tarihi 1 1.Ders XIX. YÜZYIL ISLAHATLARI VE SEBEPLERİ 1-İmparatorluğu çöküntüden kurtarmak 2-Avrupa Devletlerinin, Osmanlı nın içişlerine karışmalarını

Detaylı

ÜÇLÜ İTTİFAK VE İTİLAF:

ÜÇLÜ İTTİFAK VE İTİLAF: Yazı İçerik Birinci Dünya Savaşının Sebepleri Üçlü İttifak ve İtilaf Savaşın Başlaması ve Gelişmesi Osmanlının I.Dünya Savaşına Girmesi Osmanlının Savaştığı Cepheler I.Dünya Savaşının Sonuçları I.Dünya

Detaylı

Belediyeler. Doç. Dr. Aslı Yağmurlu

Belediyeler. Doç. Dr. Aslı Yağmurlu Belediyeler Doç. Dr. Aslı Yağmurlu Tür Sayı Büyükşehir Belediyesi 30 Büyükşehir İlçe Belediyesi 519 İl Belediyesi 51 İlçe Belediyesi 400 Belde (Kasaba) Belediyesi 397 Türkiye nüfusu: 74.724.269 Köy: 12.045.518

Detaylı

TÜRK DİLİ EDEBİYATI ve ÖĞRETMENLİĞİ BAŞARI SIRALARI genctercih.com tarafından 2017 ÖSYS tercihleri için hazırlanmıştır.

TÜRK DİLİ EDEBİYATI ve ÖĞRETMENLİĞİ BAŞARI SIRALARI genctercih.com tarafından 2017 ÖSYS tercihleri için hazırlanmıştır. TÜRK DİLİ EDEBİYATI ve ÖĞRETMENLİĞİ 2012-2016 BAŞARI SIRALARI genctercih.com tarafından 2017 ÖSYS tercihleri için hazırlanmıştır. Üni Adı TÜRÜ PROGRAM ADI 2017 kont 2016 kont 2012 2013 2014 2015 BOĞAZİÇİ

Detaylı

EĞİTİM EMEKÇİLERİ ÖRGÜTLENME TARİHİNDEN

EĞİTİM EMEKÇİLERİ ÖRGÜTLENME TARİHİNDEN EĞİTİM EMEKÇİLERİ ÖRGÜTLENME TARİHİNDEN BAKİ SARISAKAL EĞİTİM EMEKÇİLERİ ÖRGÜTLENME TARİHİNDEN Muallimler Birliği Umumi Merkezi Reisi İzmir Mebusu Necati Bey Muallimler Birliği Müessislerinden Prag Sefiri

Detaylı

ARAŞTIRMA ÖZET SONUÇLARI 27 Şubat 2 Mart 2014 KONYA TOHUM 2014 KONYA HAYVANCILIK 2014

ARAŞTIRMA ÖZET SONUÇLARI 27 Şubat 2 Mart 2014 KONYA TOHUM 2014 KONYA HAYVANCILIK 2014 ARAŞTIRMA ÖZET SONUÇLARI 27 Şubat 2 Mart 2014 KONYA TOHUM 2014 3. Tohum Teknolojileri, Bitki Besleme, Fidancılık, Bahçe Bitkileri, Zirai Mücadele, Sulama, Gübreleme ve Ekipmanları Fuarı KONYA HAYVANCILIK

Detaylı

Haftalık ders sayısı 2, yıllık toplam 74 ders saati Kategoriler Alt kategoriler Ders içerikleri Kazanımlar Dersler arası ilişki IV.

Haftalık ders sayısı 2, yıllık toplam 74 ders saati Kategoriler Alt kategoriler Ders içerikleri Kazanımlar Dersler arası ilişki IV. 339 GENEL LİSE Haftalık ders sayısı 2, yıllık toplam 74 ders saati Kategoriler Alt kategoriler Ders içerikleri Kazanımlar Dersler arası ilişki IV. Yeniçağ 3. Yeniçağda Avrupa 6. Eğitim, kültür, bilim ve

Detaylı

Tarih Öğretmenliği Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi

Tarih Öğretmenliği Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı : MUZAFFER TEPEKAYA 2. Doğum Tarihi : 20.10.1962. Unvanı : Prof. Dr. / Tarih Bölümü 4. E-mail : muzaffer.tepekaya@cbu.edu.tr Öğrenim Hayatı: Derece Alan Üniversite Yıl Lisans Tarih

Detaylı

MİLLİ EMLAK GENEL MÜDÜRLERİ

MİLLİ EMLAK GENEL MÜDÜRLERİ MİLLİ EMLAK GENEL MÜDÜRLERİ SIRA ADI SOYADI BAŞLAYIŞ TARİHİ AYRILIŞ TARİHİ 1 Mehmet Cemal EYÜBOĞLU 19.08.1942 12.07.1944 19.07.1944 12.11.1945 (Vekil) 2 Mahmut Celalettin ERÇOKLU 12.11.1945 08.11.1951

Detaylı

YÜKSELME DEVRİ. KPSS YE HAZIRLIK ARİF ÖZBEYLİ Youtube Kanalı: tariheglencesi

YÜKSELME DEVRİ. KPSS YE HAZIRLIK ARİF ÖZBEYLİ  Youtube Kanalı: tariheglencesi YÜKSELME DEVRİ KPSS YE HAZIRLIK ARİF ÖZBEYLİ www.tariheglencesi.com Youtube Kanalı: tariheglencesi 05.08.2017 II.Selim (1566-1574) Tahta Geçme Yaşı: 42.3 Saltanat Süresi:8.3 Saltanat Sonundaki Yaşı:50.7

Detaylı

Lozan Barış Antlaşması

Lozan Barış Antlaşması Lozan Barış Antlaşması Anlaşmanın Nedenleri Anlaşmanın Nedenleri Görüşme için İzmir de yapılmak istenmiş fakat uluslararası antlaşmalar gereğince tarafsız bir ülkede yapılma kararı alınmıştır. Lozan görüşme

Detaylı

Hayvan Sağlığı ve Zabıtası kanunu ile yönetmeliğin Kuduza karşı önlem maddeleri

Hayvan Sağlığı ve Zabıtası kanunu ile yönetmeliğin Kuduza karşı önlem maddeleri Kanun Numarası: 3285 Kabul Tarihi: 08.05.1986 Yayımlandığı R.Gazete: 16.05.1986-19109 Yayımlandığı Düstur: Tertip: 5 Cilt: 25 Sayfa: 209 KANUN BİRİNCİ KISIM Genel Hükümler BİRİNCİ BÖLÜM 1 / 63 Amaç, Kapsam,

Detaylı

Yeni Büyükşehir Yasası ve Arazi Yönetimi

Yeni Büyükşehir Yasası ve Arazi Yönetimi Karadeniz Teknik Üniversitesi, Trabzon, 12-13 Mayıs 2014, IV. Arazi Yönetimi Çalıştayı Yeni (6360) Büyükşehir Yasası ve Arazi Yönetimi Karadeniz Teknik Üniversitesi, Trabzon, 12-13 Mayıs 2014 6360 sayılı

Detaylı

AVRUPA VE OSMANLI (18.YÜZYIL) GERİLEME DÖNEMİ

AVRUPA VE OSMANLI (18.YÜZYIL) GERİLEME DÖNEMİ AVRUPA VE OSMANLI (18.YÜZYIL) GERİLEME DÖNEMİ 1. Osmanlı İmparatorluğu nun Gerileme Devrindeki olaylar ve bu olayların sonuçları göz önüne alındığında, aşağıdaki ilişkilerden hangisi bu devir için geçerli

Detaylı

775QSU& b T Ü R K İY E C U M H U R İY E T İN İN H E D E F İ; BİR A Ç IK D E N İZ D E V L E T İ O LM AK TIR. Fahri S. K O R UTÜRK

775QSU& b T Ü R K İY E C U M H U R İY E T İN İN H E D E F İ; BİR A Ç IK D E N İZ D E V L E T İ O LM AK TIR. Fahri S. K O R UTÜRK 775QSU& b T Ü R K İY E C U M H U R İY E T İN İN H E D E F İ; BİR A Ç IK D E N İZ D E V L E T İ O LM AK TIR. Fahri S. K O R UTÜRK TÜRK DONANMA VAKFI İSTANBUL İL BŞK. LlGl Kuzey Deniz Saha Komutanlığı karsısında

Detaylı

GELİRLER GENEL MÜDÜRLÜĞÜ NÜN TARİHİ GELİŞİMİ

GELİRLER GENEL MÜDÜRLÜĞÜ NÜN TARİHİ GELİŞİMİ KURUMSAL TANITIM GELİRLER GENEL MÜDÜRLÜĞÜ NÜN TARİHİ GELİŞİMİ 1. Gelirler Genel Müdürlüğü'nün Tarihi Gelişimi Aşıkpaşazade Tarihi ne göre Osman Gazi Her kim pazarda satış yapıp para kazanırsa bunun iki

Detaylı

1928 1929 TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLET YILLIĞI NDA BURDUR Osman KOÇIBAY BURDUR VİLÂYETİ

1928 1929 TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLET YILLIĞI NDA BURDUR Osman KOÇIBAY BURDUR VİLÂYETİ 1928 1929 TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLET YILLIĞI NDA BURDUR Osman KOÇIBAY BURDUR VİLÂYETİ Hudûd 1 ve Mesâha-i Sathîye 2 : Burdur Vilâyeti şarkta 3 Isparta Vilâyeti nin İğridir 4 Kazası, garbte 5 Denizli Vilayeti

Detaylı

Lozan Barış Antlaşması (24 Temmuz 1923)

Lozan Barış Antlaşması (24 Temmuz 1923) Lozan Barış Antlaşması (24 Temmuz 1923) Lozan Antlaşması, Türk Kurtuluş Savaşı nı sona erdiren antlaşmadır. Bu antlaşma ile Misak-ı Milli büyük ölçüde gerçekleşmiştir. Şekil 1. Kasım 1922 de Lozan Konferansı

Detaylı

MİLLÎ SAVUNMA ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜK MÜZESİ

MİLLÎ SAVUNMA ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜK MÜZESİ MİLLÎ SAVUNMA ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜK MÜZESİ Millî Savunma Üniversitesi Müzesi; Türk Silahlı Kuvvetlerinin en üst düzeyde eğitim, öğretim ve bilim kuruluşu olan Millî Savunma Üniversitesi (Harp Akademileri)

Detaylı

Uğurböceği Yayınları, Zafer Yayın Grubu nun bir kuruluşudur. Mahmutbey mh. Deve Kald r mı cd. Gelincik sk. no:6 Ba c lar / stanbul, Türkiye

Uğurböceği Yayınları, Zafer Yayın Grubu nun bir kuruluşudur. Mahmutbey mh. Deve Kald r mı cd. Gelincik sk. no:6 Ba c lar / stanbul, Türkiye Zehra Aydüz, 1971 Balıkesir de doğdu. 1992 yılında İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü nü bitirdi. Özel kurumlarda Tarih öğretmenliği yaptı. Evli ve üç çocuk annesi olan yazarın çeşitli dergilerde yazıları

Detaylı

ÜNİTE:1. Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri ÜNİTE:2. Anayasaların Yapılması ve 1982 Anayasası ÜNİTE:3. Anayasaların Değiştirilmesi ve 1982 Anayasası

ÜNİTE:1. Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri ÜNİTE:2. Anayasaların Yapılması ve 1982 Anayasası ÜNİTE:3. Anayasaların Değiştirilmesi ve 1982 Anayasası ÜNİTE:1 Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri ÜNİTE:2 Anayasaların Yapılması ve 1982 Anayasası ÜNİTE:3 Anayasaların Değiştirilmesi ve 1982 Anayasası ÜNİTE:4 1982 Anayasası na Göre Devletin Temel Nitelikleri

Detaylı

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bu ders içeriğinin basım, yayım ve satış hakları Yakın Doğu Üniversitesi Uzaktan Eğitim Merkezi ne aittir. Bu ders içeriğinin bütün hakları saklıdır. İlgili kuruluştan

Detaylı

KURTULUŞ SAVAŞI CEPHELER

KURTULUŞ SAVAŞI CEPHELER KURTULUŞ SAVAŞI CEPHELER DOĞU VE GÜNEY CEPHELERİ KURTULUŞ SAVAŞI DOĞU VE GÜNEY CEPHESİ DOĞU CEPHESİ Ermeniler XIX. Yy`a kadar Osmanlı topraklarında huzur içinde yaşadılar, devletin çeşitli kademelerinde

Detaylı

VİDEO LİNK :

VİDEO LİNK : VECİHİ HÜRKUŞ BELGESELİ VİDEO LİNK : https://www.youtube.com/watch?v=dv38mz0h170 İlk sivil ve askeri uçağı yapan ilk özel havayolu şirketini kuran ve ilk Rus uçağını düşüren Vecihi Hürkuş'un hayat hikayesi.(listelist.com)

Detaylı

T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük DİRİLİŞİN DESTANI: SAKARYA

T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük DİRİLİŞİN DESTANI: SAKARYA 1 Kütahya- Eskişehir Savaşı nda ordumuz Sakarya Nehri nin doğusuna çekilmişti. 2 TEKÂLİF-İ MİLLİYE NİN SAKARYA SAVAŞI NA ETKİSİ Tekâlif-i Milliye kararları daha uygulamaya yeni başlandığı için Sakarya

Detaylı

OSMANLI - İRAN. Sınır ve Aşiret ( ) Sıtkı ULUERLER OSMANLI - İRAN. Sınır Ve Aşiret ( ) Sıtkı ULUERLER

OSMANLI - İRAN. Sınır ve Aşiret ( ) Sıtkı ULUERLER OSMANLI - İRAN. Sınır Ve Aşiret ( ) Sıtkı ULUERLER OSMANLI - İRAN Sınır Ve Aşiret (1800-1854) Sıtkı ULUERLER Son Çağ Yayıncılık Ve Matbaacılık San. Tic. Ltd. Şti. İstanbul Caddesi İstanbul Çarşısı No : 48 / 48 İskitler / ANKARA www.uzundijital.com ISBN

Detaylı

Sultan Abdulhamit in hayali gerçek oldu BÜLTEN İSTANBUL AZİZ BABUŞCU B İ L G İ. NOTU BALKANLAR 2 de İL SİYASİ VE HUKUKİ İŞLER BAŞKANLIĞI

Sultan Abdulhamit in hayali gerçek oldu BÜLTEN İSTANBUL AZİZ BABUŞCU B İ L G İ. NOTU BALKANLAR 2 de İL SİYASİ VE HUKUKİ İŞLER BAŞKANLIĞI 5 te 7 de AZİZ BABUŞCU AK PARTİ İL BAŞKANI AK 4 te YIL: 2012 SAYI : 167 17-24 ARALIK 2012 BÜLTEN İL SİYASİ VE HUKUKİ İŞLER BAŞKANLIĞI T E Ş K İ L A T İ Ç İ H A F T A L I K B Ü L T E N İ 3 te 6 da Sultan

Detaylı

TARIM NÜFUS COĞRAFİ YAPISI ULAŞIM

TARIM NÜFUS COĞRAFİ YAPISI ULAŞIM GİRİŞ Kapaklı, Tekirdağ iline bağlı ve Çerkezköy Ticaret ve Sanayi Odamızın faaliyet sınırları içerisindeki ilçelerimizden biridir. Kapaklı da faaliyet gösteren 661 üyemiz mevcuttur. TARİHÇE Kapaklıpınar

Detaylı

Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla EKONOMİK DURUM

Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla EKONOMİK DURUM 15.03.2010 Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla EKONOMİK DURUM 1.5 EKONOMİK DURUM 1.5. Ekonomik Durum Arabistan ın ekonomik hayatı tabiat şartlarına, kabilelerin yaşayış tarzlarına bağlı olarak genellikle;

Detaylı

OSMANLI BELGELERİNDE MİLLÎ MÜCADELE VE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

OSMANLI BELGELERİNDE MİLLÎ MÜCADELE VE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK T.C. BAŞBAKANLIK DEVLET ARŞİVLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayın Nu: 88 OSMANLI BELGELERİNDE MİLLÎ MÜCADELE VE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK A N K A R A 2 0 0 7 1 P r o j e Y ö n e t i c

Detaylı

7. Sınıf MATEMATİK TAM SAYILARLA ÇARPMA VE BÖLME İŞLEMLERİ 1. I. ( 15) ( 1) 5. ( 125) : ( 25) 5 6. (+ 9) = (+ 14)

7. Sınıf MATEMATİK TAM SAYILARLA ÇARPMA VE BÖLME İŞLEMLERİ 1. I. ( 15) ( 1) 5. ( 125) : ( 25) 5 6. (+ 9) = (+ 14) 7. Sınıf MATEMATİK TAM SAYILARLA ÇARPMA VE BÖLME İŞLEMLERİ TEST 1 1. I. (15) (1) II. (1) (6) III. (+8) (1) IV. (10) (1) Yukarıda verilen işlemlerden kaç tanesinin sonucu pozitiftir? A) 4 B) 3 C) 2 D) 1

Detaylı