YIL: 3 SAYI: 6 EKİM 2011

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "YIL: 3 SAYI: 6 EKİM 2011"

Transkript

1 I THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH YIL: 3 SAYI: 6 EKİM 2011 YEAR: 3 ISSUE: 6 OCTOBER 2011

2 II THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH

3 TARİHİN PEŞİNDE ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ III TARİHİN PEŞİNDE -ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ- THE PURSUIT OF HISTORY -INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY AND SOCIAL RESEARCH- (e-dergi) ISSN: (basılı) ISSN: X TARİHİN PEŞİNDE Uluslararası Tarih ve Sosyal Araştırmalar Dergisi; EBSCO adlı uluslararası indeks ve veri tabanınca taranmaktadır. THE PURSUIT OF HISTORY -An International Periodical for History and Social Research indexed in EBSCO. Editör Doç. Dr. Necmi UYANIK Yönetim Kurulu Prof. Dr. Abdullah ÖZTÜRK, Yrd. Doç. Dr. Abdurrahman SAVAŞ, Yrd. Doç. Dr. Ahmet CUMA, Prof. Dr. Ahmet Kazım ÜRÜN, Prof. Dr. A. Murat SÜNBÜL, Prof. Dr. Âlim GÜR, Prof. Dr. Bahaeddin YEDİYILDIZ, Doç. Dr. Caner ARABACI, Yrd. Doç. Dr. Çağatay BENHÜR, Prof. Dr. Emine YENİTERZİ, Yrd. Doç. Dr. Ertekin Mustafa DOKSANALTI, Prof. Dr. Hasan BAHAR, Doç. Dr. Hüseyin MUŞMAL, Prof. Dr. Muhittin TUŞ, Prof. Dr. Mustafa DEMİRCİ, Doç. Dr. Necmi UYANIK, Prof. Dr. Özdemir KOÇAK, Prof. Dr. Ramazan ÇALIK, Yrd. Doç. Dr. Sinan GÖNEN, Doç. Dr. Ufuk Deniz AŞÇI Editör Yardımcıları Dr. Cemal ÇETİN, Fatih ÇOLAK, Dr. Hatice Gül KÜÇÜKBEZCİ, Harun YILDIZ, Hüseyin TORUN, Dr. Mehmet Fatih BERK, Yrd. Doç. Dr. Mustafa ARSLAN, Salih KIŞ, Yrd. Doç. Dr. Sinan GÖNEN, Yunus İNCE, Zehra ODABAŞI Yayın Kurulu Prof. Dr. Abdullah KAYGI, Prof. Dr. Abdüsselam ULUÇAM, Prof. Dr. Adnan ŞİŞMAN, Prof. Dr. Ahmet Yaşar OCAK, Yrd. Doç. Dr. Ali BAYKAN, Prof. Dr. Ali BİRİNCİ, Doç. Dr. Ali BORAN, Prof. Dr. Ali İbrahim SAVAŞ, Prof. Dr. Anvarbek MOKEEV, Prof. Dr. Azmi ÖZCAN, Prof. Dr. Azmi SÜSLÜ, Prof. Dr. Bahaeddin YEDİYILDIZ, Prof. Dr. Benjamin FORTNA, Prof. Dr. Birol AKGÜN, Doç. Dr. Caner ARABACI, Prof. Dr. Claus SCHÖNİG, Yrd. Doç. Dr. Çağatay BENHÜR, Prof. Dr. Haluk Hadi SÜMER, Prof. Dr. Hasan BAHAR, Prof. Dr. Hüseyin BAĞCI, Doç. Dr. Hüseyin MUŞMAL, Yrd. Doç. Dr. İbrahim Halil SUGÖZÜ, Prof. Dr. İlber ORTAYLI, Prof. Dr. Kurtuluş DİNÇER, Prof. Dr. M. Akif ERDOĞRU, Prof. Dr. Mehmet İPÇİOĞLU, Doç. Dr. Mehmet KIRBIYIK, Doç. Dr. Mehmet ÖZDEN, Prof. Dr. Metin AYIŞIĞI, Prof. Dr. Metin HÜLAGÜ, Prof. Dr. Muhittin TUŞ, Prof. Dr. Mustafa DEMİRCİ, Prof. Dr. Mustafa YILMAZ, Dr. Mürteza HASANOĞLU, Doç. Dr. Necmi UYANIK, Prof. Dr. Özdemir KOÇAK, Prof. Dr. Rainer CZİCHON, Prof. Dr. Ramazan ÇALIK, Prof. Dr. Salim CÖHÇE, Prof.

4 IV THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH Dr. S. Esin DAYI, Prof. Dr. S. Waleck DALPOUR, Yrd. Doç. Dr. Sefer SOLMAZ, Prof. Dr. Semih YALÇIN, Prof. Dr. Süleyman BEYOĞLU, Prof. Dr. Thomas Drew-BEAR, Prof. Dr. Temuçin Faik ERTAN, Dr. Ufuk AYHAN, Doç. Dr. Ufuk Deniz AŞÇI, Doç. Dr. Yusuf SARINAY, Yrd. Doç. Dr. Zekeriya ŞİMŞİR

5 TARİHİN PEŞİNDE ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ V TARİHİN PEŞİNDE -ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ- THE PURSUIT OF HISTORY -INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY AND SOCIAL RESEARCH- Baskı Öncesi: MinyaTÜ K Baskı: Bilişim & Organizasyon Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi içi Selçuklu / Konya Tel: (0332) Faks: (0332) İletişim: Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Kampüs/Konya / tarihinpesinde@hotmail.com, dergi@tarihinpesinde.com, thepursuitofhistory@hotmail.com

6 VI THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH Hakem ve Danışma Kurulu Prof. Dr. Abdullah KAYGI (Hacettepe Üniversitesi), Prof. Dr. Abdullah ÖZTÜRK (Selçuk Üniversitesi), Prof. Dr. Abdullah SAYDAM (Erciyes Üniversitesi), Prof. Dr. Abdullah TOPÇUOĞLU (Selçuk Üniversitesi), Yrd. Doç. Dr. Abdurrahman SAVAŞ (Selçuk Üniversitesi), Prof. Dr. Abdülkadir YUVALI (Erciyes Üniversitesi), Prof. Dr. Abdüsselam ULUÇAM (Batman Üniversitesi), Prof. Dr. Adil DAĞISTAN (Akdeniz Üniversitesi), Prof. Dr. Adnan SOFUOĞLU (Hacettepe Üniversitesi), Prof. Dr. Adnan ŞİŞMAN (Uşak Üniversitesi), Yrd. Doç. Dr. Ahmet CUMA (Selcuk Üniversitesi), Doç. Dr. Ahmet ÇAYCI (Selçuk Üniversitesi), Yrd. Doç. Dr. Ahmet GÖGERCİN (Selçuk Üniversitesi), Prof. Dr. Ahmet KANKAL (Dicle Üniversitesi), Prof. Dr. Ahmet Kazım ÜRÜN (Selçuk Üniversitesi), Yrd. Doç. Dr. Ahmet Şamil GÜRER (Rize Üniversitesi), Doç. Dr. Ahmet ŞİMŞEK (Marmara Üniversitesi), Prof. Dr. Ahmet TABAKOĞLU (Marmara Üniversitesi), Prof. Dr. Ahmet YAMAN (Selçuk Üniversitesi), Prof. Dr. A. Adil TIRPAN (Selçuk Üniversitesi), Prof. Dr. A. Bican ERCİLASUN (Gazi Üniversitesi), Prof. Dr. A. Halûk YÜKSEL (Anadolu Üniversitesi), Prof. Dr. A. Kâzım ÜRÜN (Selçuk Üniversitesi), Yrd. Doç. Dr. A. Kürşat GÖKKAYA (Gazi Üniversitesi), Prof. Dr. A. Yaşar OCAK (Hacettepe Üniversitesi), Doç. Dr. Alaaddin AKÖZ (Selçuk Üniversitesi), Doç. Dr. Alexander A. SOTNİCENKO (St. Petersburg Devlet Üniversitesi/Rusya), Prof. Dr. Ali AKYILDIZ (Marmara Üniversitesi), Yrd. Doç. Dr. Ali BAYKAN (Selçuk Üniversitesi), Prof. Dr. Ali BİRİNCİ (Türk Tarih Kurumu Başkanı), Doç. Dr. Ali BORAN (Selçuk Üniversitesi), Yrd. Doç. Dr. Ali BÜYÜKARSLAN (Selçuk Üniversitesi), Yrd. Doç. Dr. Ali TEMİZEL (Selçuk Üniversitesi), Prof. Dr. Alikram ABDULLAYEV (Devlet İdarecilik Akademisi/Azerbaycan), Prof. Dr. A. İbrahim SAVAŞ (Çankırı Karatekin Üniversitesi), Doç. Dr. A. Murat SÜNBÜL (Selçuk Üniversitesi), Prof. Dr. Âlim GÜR (Selçuk Üniversitesi), Prof. Dr. Anvarbek MOKEEV (Manas Üniversitesi/Kırgızistan), Doç. Dr. Arif BİLGİN (Sakarya Üniversitesi), Yrd. Doç. Dr. Athina A. SPİTANOU (Makedonya Üniversitesi /Makedonya), Prof. Dr. Ayfer ÖZÇELİK (Pamukkale Üniversitesi), Prof. Dr. Aygün ATTAR (Giresun Üniversitesi), Yrd. Doç. Dr. Aziz MERHAN (Yıldız Teknik Üniversitesi) Prof. Dr. Azmi ÖZCAN (Bilecik Üniversitesi), Prof. Dr. Azmi SÜSLÜ (Ankara Üniversitesi), Prof. Dr. Bahaeddin YEDİYILDIZ (Hacettepe Üniversitesi), Yrd. Doç. Dr. Barış SARIKÖSE (Karabük Üniversitesi), Doç. Dr. Bayram AKÇA (Muğla Üniversitesi), Prof. Dr. Bayram ÜREKLİ (Selçuk Üniversitesi), Prof. Dr. Behçet Kemal YEŞİLBURSA (Abant İzzet Baysal Üniversitesi), Prof. Dr. Benjamin FORTNA (Londra Üniversitesi/İngiltere), Prof. Dr. Birol AKGÜN (Selçuk Üniversitesi), Yrd. Doç. Dr. Birol GÜLNAR (Selçuk Üniversitesi), Yrd. Doç. Dr. Bülent ATALAY (Trakya Üniversitesi), Yrd. Doç. Dr. Bülent BAKAR (Marmara Üniversitesi), Prof. Dr. Bülent ÇUKUROVA (Çukurova Üniversitesi), Doç. Dr. Caner ARABACI (Selçuk Üniversitesi), Doç. Dr. Cemal

7 TARİHİN PEŞİNDE ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ VII GÜVEN (Selçuk Üniversitesi), Prof. Dr. Cemil ÖZTÜRK (Marmara Üniversitesi), Prof. Dr. Cezmi ERASLAN (İstanbul Üniversitesi/ Atatürk Araştırma Merkezi Başkanı), Doç. Dr. Charles WILKINS (Wake Forest Üniversitesi/ABD), Prof. Dr. Claus SCHÖNİG (Freie Üniversitesi Berlin/Almanya), Yrd. Doç. Dr. Çağatay BENHÜR (Selçuk Üniversitesi), Prof. Dr. David KUSHNER (Haifa Üniversitesi/İsrail), Prof. Dr. Deniz ŞAHİN (Hacettepe Üniversitesi), Doç. Dr. Dimitris MAVROSKOUFİS (Aristotle Üniversitesi/Yunanistan), Doç. Dr. Doğan YÖRÜK (Selçuk Üniversitesi), Prof. Dr. Donald QUATAERT (Binghamton Üniversitesi/ İngiltere), Doç. Dr. Durmuş BULGUR (İstanbul Üniversitesi), Yrd. Doç. Dr. Dursun GÖK (Selçuk Üniversitesi), Doç. Dr. Elçin EHMEDOV (Devlet İdarecilik Akademisi/Azerbaycan), Doç. Dr. Elman NESİROV (Devlet İdarecilik Akademisi/Azerbaycan), Prof. Dr. Emine YENİTERZİ (İstanbul Medeniyet Üniversitesi), Yrd. Doç. Dr. Ercan YILMAZ (Selçuk Üniversitesi), Doç. Dr. Erdal AÇIKSES (Fırat Üniversitesi), Doç. Dr. Erdal AYDOĞAN (Atatürk Üniversitesi), Yrd. Doç. Dr. Erdinç YAZICI (Gazi Üniversitesi), Yrd. Doç. Dr. Erkan GÖKSU (Gaziosmanpaşa Üniversitesi), Yrd. Doç. Dr. Ertekin M. DOKSANALTI (Selçuk Üniversitesi), Prof. Dr. Esra BURCU (Hacettepe Üniversitesi), Prof. Dr. Evangelia BALTA (Milli Helenik Araştırma Vakfı/Yunanistan), Prof. Dr. Fahrettin TIZLAK (Süleyman Demirel Üniversitesi), Prof. Dr. Fahri UNAN (Hacettepe Üniversitesi), Yrd. Doç. Dr. Fatih ERBAY (Selçuk Üniversitesi), Prof. Dr. Ferda AYSAN (Dokuz Eylül Üniversitesi), Doç. Dr. Ferudun ATA (Selçuk Üniversitesi), Yrd. Doç. Dr. Fikret HACIZADE (Selçuk Üniversitesi), Prof. Dr. Géza Dávid (ELTE Török Tanszék Budapest Múzeum/Macaristan), Prof. Dr. Gökhan ÇETİNSAYA (İstanbul Teknik Üniversitesi), Doç. Dr. Gümeç KARAMUK (Hacettepe Üniversitesi), Doç. Dr. Güngör KARAUĞUZ (Selçuk Üniversitesi), Yrd. Doç. Dr. Hakan KUYUMCU (Selçuk Üniversitesi), Prof. Dr. Hale ŞIVGIN (Gazi Üniversitesi), Prof. Dr. Halil İNALCIK (Bilkent Üniversitesi), Prof. Dr. H. Hadi SÜMER (Selçuk Üniversitesi), Prof. Dr. Hasan BAHAR (Selçuk Üniversitesi), Prof. Dr. Haşim KARPUZ (Selçuk Üniversitesi), Prof. Dr. Hayati AKTAŞ (Karadeniz Teknik Üniversitesi), Prof. Dr. Hayrani ALTINTAŞ (Ankara Üniversitesi), Prof. Dr. Hüseyin BAĞCI (Ortadoğu Teknik Üniversitesi), Doç. Dr. Hüseyin ÇINAR (Kırıkkale Üniversitesi), Prof. Dr. Hüseyin GÜMÜŞ (Marmara Üniversitesi), Doç. Dr. Hüseyin KANDEMİR (Selçuk Üniversitesi), Doç. Dr. Hüseyin MUŞMAL (Selçuk Üniversitesi), Prof. Dr. İbrahim İLKHAN (Selçuk Üniversitesi), Yrd. Doç. Dr. İbrahim KUNT (Selçuk Üniversitesi), Doç. Dr. İbrahim SOLAK (Selçuk Üniversitesi), Yrd. Doç. Dr. İbrahim Hakkı KAYNAK (Selçuk Üniversitesi), Yrd. Doç. Dr. İbrahim Halil SUGÖZÜ (Şırnak Üniversitesi), Prof. Dr. İhsan GÜNEŞ (Anadolu Üniversitesi), Prof. Dr. İlber ORTAYLI (Topkapı Sarayı Müze Müdürü), Prof. Dr. İlhan ŞAHİN (Manas Üniversitesi/Kırgızistan), Prof. Dr. İzzet ÖZTOPRAK (Ankara Üniversitesi), Doç. Dr. İzzet SAK (Selçuk Üniversitesi), Prof. Dr. Jon T. OPLİNGER (Maine Üniversitesi/ABD), Prof. Dr. Judith SPENCER

8 VIII THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH (Alberta Üniversit/Kanada), Prof. Dr. Kemal ÇİÇEK (Karadeniz Teknik Üniversitesi), Doç. Dr. Kezban ACAR (Celal Bayar Üniversitesi), Prof. Dr. Kubilay AKTULUM (Süleyman Demirel Üniversitesi), Prof. Dr. Kurtuluş DİNÇER (Hacettepe Üniversitesi), Prof. Dr. Levent ZOROĞLU (Selçuk Üniversitesi), Prof. Dr. Mahmut ATAY (Fırat Üniversitesi), Prof. Dr. Mehmet AÇA (Balıkesir Üniversitesi), Doç. Dr. Mehmet AKGÜL (Selçuk Üniversitesi), Prof. Dr. Mehmet İPÇİOĞLU (Selçuk Üniversitesi), Doç. Dr. Mehmet KIRBIYIK (Selçuk Üniversitesi), Yrd. Doç. Dr. Mehmet KURT (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi), Yrd. Doç. Dr. Mehmet MERCAN (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi), Prof. Dr. Mehmet ÖZ (Hacettepe Üniversitesi), Doç. Dr. Mehmet ÖZDEN (Hacettepe Üniversitesi), Prof. Dr. Mehmet SEYİTDANLIOĞLU (Hacettepe Üniversitesi), Prof. Dr. Mehmet ŞAHİNGÖZ (Gazi Üniversitesi), Yrd. Doç. Dr. Mehmet TEKOCAK (Selçuk Üniversitesi), Prof. Dr. Mehmet TEMEL (Muğla Üniversitesi), Yrd. Doç. Dr. Mehmet YILMAZ (Selçuk Üniversitesi), Prof. Dr. M. Akif ÇUKURÇAYIR (Selçuk Üniversitesi), Prof. Dr. M. Akif ERDOĞRU (Ege Üniversitesi), Yrd. Doç. Dr. M. Ali HACIGÖKMEN (Selçuk Üniversitesi), Yrd. Doç. Dr. M. Hulusi LEKESİZ (Hacettepe Üniversitesi), Yrd. Doç. Dr. M. Murat ÖNTUĞ (Uşak Üniversitesi), Doç. Dr. M. Serhat YILMAZ (Kastamonu Üniversitesi), Yrd. Doç. Dr. M. Ziya KÖSE (Nevşehir Üniversitesi), Prof. Dr. Mesut ÇAPA (Karadeniz Teknik Üniversitesi), Yrd. Doç. Dr. Metin AKSOY (Selçuk Üniversitesi) Prof. Dr. Metin AYIŞIĞI (Balıkesir Üniversitesi), Prof. Dr. Metin HÜLAGÜ (Erciyes Üniversitesi), Prof. Dr. Michel BALİVET (Province Üniversitesi/Fransa), Prof. Dr. Mikail BAYRAM (Emekli Öğretim Üyesi/Konya), Doç. Dr. Mevlüt ÇELEBİ (Ege Üniversitesi), Prof. Dr. Muhittin TUŞ (Selçuk Üniversitesi), Prof. Dr. Musa ÇADIRCI (Ankara Üniversitesi), Prof. Dr. Mushtaq Ahmad KAW (Keşmir Üniversitesi/ Hindistan), Yrd. Doç. Dr. Mustafa ARIKAN (Selçuk Üniversitesi), Prof. Dr. Mustafa AVCI (Selçuk Üniversitesi), Yrd. Doç. Dr. Mustafa BIYIKLI (Dumlupınar Üniversitesi), Yrd. Doç. Dr. Mustafa ÇIPAN (Selçuk Üniversitesi), Doç. Dr. Mustafa ÇOLAK (Mustafa Kemal Üniversitesi), Prof. Dr. Mustafa DEMİRCİ (Selçuk Üniversitesi), Prof. Dr. Mustafa OFLAZ (Yüzüncü Yıl Üniversitesi), Prof. Dr. Mustafa ÖZCAN (Selçuk Üniversitesi), Yrd. Doç. Dr. Mustafa TOKER (Selçuk Üniversitesi), Prof. Dr. Mustafa TURAN (Gazi Üniversitesi), Prof. Dr. Mustafa YILMAZ (Hacettepe Üniversitesi), Prof. Dr. Münir ATALAR (Gaziosmanpaşa Üniversitesi), Prof. Dr. Naci BOSTANCI (Gazi Üniversitesi), Yrd. Doç. Dr. Naile HACIZADE (Selçuk Üniversitesi), Yrd. Doç. Dr. Nazlı GÜNDÜZ (Selçuk Üniversitesi), Prof. Dr. Necdet HAYTA (Gazi Üniversitesi), Doç. Dr. Necmi UYANIK (Selçuk Üniversitesi), Prof. Dr. Nedim İPEK (Ondokuz Mayıs Üniversitesi), Prof. Dr. N. Güngör ERGAN (Hacettepe Üniversitesi), Prof. Dr. Nikos P. TERZİS (Aristotle Üniversitesi /Yunanistan), Prof. Dr. Nilgün ÇELEBİ (Ankara Üniversitesi), Doç. Dr. N. Sabiroviç NİYAZOV (St. Petersburg Devlet Üniversitesi/Rusya), Prof. Dr. Nuri KÖSTÜKLÜ (Selçuk Üniversitesi),

9 TARİHİN PEŞİNDE ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ IX Doç. Dr. Nuriye BİLİK (Selçuk Üniversitesi), Yrd. Doç. Dr. Nuri ŞİMŞEKLER (Selçuk Üniversitesi), Prof. Dr. Nurullah ÇETİN (Ankara Üniversitesi), Prof. Dr. Oğuz AYTEPE (Ankara Üniversitesi), Prof. Dr. Orhan KILIÇ (Fırat Üniversitesi), Prof. Dr. Osman AKANDERE (Selçuk Üniversitesi), Prof. Dr. Ömer TURAN (Ortadoğu Teknik Üniversitesi), Prof. Dr. Özdemir KOÇAK (Selçuk Üniversitesi), Prof. Dr. Parviz ABOLGASSEMİ (Province Üniversitesi/Fransa), Doç. Dr. Raif PARLAKKAYA (Selçuk Üniversitesi), Prof. Dr. Rainer CZİCHON (Freie Üniversitesi Berlin/Almanya), Doç. Dr. Ramazan ACUN (Hacettepe Üniversitesi), Prof. Dr. Ramazan ÇALIK (Selçuk Üniversitesi), Doç. Dr. Ramazan YELKEN (Selçuk Üniversitesi), Doç. Dr. Reyhan SUNAY (Selçuk Üniversitesi), Yrd. Doç. Dr. Ruhi ÖZCAN (Selçuk Üniversitesi), Prof. Dr. Rüçhan ARIK (Emekli Öğretim Üyesi/Ankara), Doç. Dr. Rüya KILIÇ (Hacettepe Üniversitesi), Prof. Dr. S. Esin DAYI (Atatürk Üniversitesi), Prof. Dr. Saadettin GÖMEÇ (Ankara Üniversitesi), Prof. Dr. Sabri SÜRGEVİL (Ege Üniversitesi), Prof. Dr. Sadık SARISAMAN (Afyon Kocatepe Üniversitesi), Yrd. Doç. Dr. Selahattin AVŞAROĞLU (Selçuk Üniversitesi), Yrd. Doç. Dr. S. Süleyman KUCUR (Marmara Üniversitesi), Prof. Dr. S. Waleck DALPOUR (Maine Üniversitesi/ABD), Prof. Dr. Saim SAVAŞ (Uşak Üniversitesi), Prof. Dr. Salih AYNURAL (Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü), Prof. Dr. Salim CÖHÇE (İnönü Üniversitesi), Prof. Dr. Salim KOCA (Gazi Üniversitesi), Yrd. Doç. Dr. Sefer SOLMAZ (Selçuk Üniversitesi), Prof. Dr. Selahittin ÖZÇELİK (Pamukkale Üniversitesi), Prof. Dr. Selami KILIÇ (Atatürk Üniversitesi), Prof. Dr. Semih YALÇIN (Gazi Üniversitesi), Yrd. Doç. Dr. Serdar SAĞLAM (Hacettepe Üniversitesi), Yrd. Doç. Dr. Sinan GÖNEN (Selçuk Üniversitesi), Prof. Dr. Süleyman BEYOĞLU (Marmara Üniversitesi), Prof. Dr. Şahin AKINCI (Selçuk Üniversitesi), Prof. Dr. Şefika KURNAZ (Gazi Üniversitesi), Prof. Dr. Şerif AKTAŞ (Gazi Üniversitesi), Doç. Dr. T. Niyazi KARACA (Bozok Üniversitesi), Prof. Dr. T. Faik ERTAN (Ankara Üniversitesi), Prof. Dr. Thomas Drew- BEAR (Lyon Üniversitesi /Fransa), Yrd. Doç. Dr. Tolga BOZKURT (Selçuk Üniversitesi), Prof. Dr. Tuncer BAYKARA (Emekli Öğretim Üyesi/ İzmir), Doç. Dr. U. Deniz AŞÇI (Selçuk Üniversitesi), Doç. Dr. Yasemin DOĞANER (Hacettepe Üniversitesi), Prof. Dr. Yasin AKTAY (Selçuk Üniversitesi), Yrd. Doç. Dr. Yaşar ERDEMİR (Selçuk Üniversitesi), Doç. Dr. Yaşar ÖZÜÇETİN (Ahi Evran Üniversitesi), Doç. Dr. Yaşar SEMİZ (Selçuk Üniversitesi), Prof. Dr. Yavuz ATAR (Selçuk Üniversitesi), Doç. Dr. Yılmaz KOÇ (Selçuk Üniversitesi), Doç. Dr. Yunus KOÇ (Hacettepe Üniversitesi), Doç. Dr. Yusuf KILIÇ (Pamukkale Üniversitesi), Prof. Dr. Yusuf KÜÇÜKDAĞ (Selçuk Üniversitesi), Doç. Dr. Yusuf ÖZ (Kırıkkale Üniversitesi), Doç. Dr. Yusuf SARINAY (Devlet Arşivleri Genel Müdürü), Doç. Dr. Zekeriya KARADAVUT (Selçuk Üniversitesi), Yrd. Doç. Dr. Zekeriya ŞİMŞİR (Konya Üniversitesi)

10 X THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH TARİHİN PEŞİNDE Uluslararası Tarih ve Sosyal Araştırmalar Dergisi Yılda iki sayı (Bahar ve Güz) olmak üzere internet ortamında elektronik belge ve basılı olarak yayımlanan uluslararası hakemli bir dergidir. YAYIN İLKELERİ 1. Tarihin Peşinde -Uluslararası Tarih ve Sosyal Araştırmalar Dergisi- / The Pursuit Of History -International Periodical For History And Social Research-, uluslararası hakemli bir dergi olup, bahar ve güz olmak üzere yılda iki kez yayınlanır. 2. Dergide Türk tarihi ağırlıklı olmak üzere sosyal bilimler alanında yazılmış olan makaleler yayınlanır. 3. Dergiye gönderilen makalelerin özgün bir çalışma olması, daha önce yayınlanmamış olması gerekmektedir. Ulusal ve uluslararası sempozyumlarda sunulan tebliğler başka bir yerde yayınlanmamış olması ve makale içinde sunulduğu sempozyum vb. belirtilmek kaydıyla yayınlanabilir. Makale içeriklerinin her türlü yasal sorumluluğu yazarlarına aittir. 4. Makaleler için telif ücreti ödenmez. Yazarlar dergi lehine makalelerinin telif hakkından feragat ettiklerini kabul ederler. 5. Derginin yayın dili Türkçe olmakla birlikte uygun görüldüğü takdirde İngilizce, Almanca, Fransızca ve Rusça yazılara da yer verilecektir. 6. Makalelerin başında, 200 kelimeyi aşmayacak şekilde özet metin ve 5 kelimelik anahtar sözcükler bulunmalıdır. Türkçe makalelerde, Türkçe özet ve anahtar kelimelerin yanı sıra, yazarın kullandığı İngilizce, Fransızca, Almanca veya Rusça yabancı dillerinden birisine ait özet ve anahtar kelimeler yer almalıdır. Yukarıda belirtilen yabancı dillerden birisiyle yazılmış makalelerde ise, Türkçe özet ve anahtar kelimeler de bulunmalıdır. 7. Yazılarda yazar unvanı, adı soyadı, görev yaptığı kurum ve adresi bulunmamalı ve aşağıda belirtilen iletişim adresi üzerinden gönderilmelidir. Yine her türlü haberleşme aşağıda belirtilen iletişim adresinden yapılmalıdır. 8. Makaleler PC uyumlu Microsoft Word veya.doc uzantılı belge oluşturmaya elverişli kelime işlem programında yazılarak bir adet disket veya CD kaydı ve üç kopya kâğıt çıktısıyla birlikte verilecektir. Eski harfli metinler Universal Word ve benzeri programda yazılmış olmalıdır. Özel bir yazı karakteri kullanılmış ise belgeyle birlikte söz konusu fontun da gönderilmesi gerekmektedir. Metin içinde kullanılan resim, harita vb. materyallerin.jpg /.tiff uzantılı kayıtları da ayrıca eklenmelidir. Bu tür belgelerin baskı tekniğine uygun çözünürlükte (en az 300 piksel) ve sayfa alanını aşmayacak büyüklükte olmasına dikkat edilmelidir. 9. Yazılar; Times New Roman karakterinde, 11 punto (dipnotlarda 9 punto) büyüklüğünde olmalı, satır sonunda heceleme yapılmamalıdır. Sayfa yapısı A4 ebadında, kenar boşlukları sağdan, soldan, üstten ve alttan 3 cm olmak üzere, 1,5 satır aralığıyla, iki yandan hizalı ve paragraf arası boşluğu, öncesi ve sonrası 3 nk olacak şekilde ayarlanmalı ve sayfa numarası verilmelidir. Paragraf başlarında TAB tuşu yerine ENTER veya RETURN tuşu kullanılmalıdır. Noktalama işaretleri kendilerinden önceki kelimelere bitişik yazılmalıdır. Söz konusu

11 TARİHİN PEŞİNDE ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ XI işaretlerden sonra bir harflik boşluk bırakılmalıdır. Metinler 33 sayfayı aşmamalıdır. 10. Dergiye gönderilen makale, dergi editörü/editör yardımcıları tarafından bilimsel yeterliliğinin denetlenmesi amacıyla üç hakeme gönderilir. Makale, değerlendirme sonucunda iki hakemden gelecek olumlu raporlar doğrultusunda dergi yönetimi tarafından uygun görülen bir sayıda yayınlanır. Raporların olumsuz olması nedeniyle makalenin yayınlanmaması durumunda yazar, her hangi bir hak talebinde bulunamaz. 11. Süreli yayınımız elektronik ve ayrıca basımı yapılan bir dergi olup, basımı yapıldığında bir adet dergi yazarına gönderilir. Ayrı basım talep eden makale sahipleri, sitemize konulacak olan yazılarının pdf formatını indirip çoğaltabilirler. 12. Bir makalede sıra ile özet, giriş, ana metin, sonuç, kaynakça ve (varsa) ekler bulunmalıdır. Makalede ana başlıkların tamamı büyük harflerle ve koyu yazılmalıdır. Ara başlıkların tamamı koyu olarak yazılacak; ancak her kelimenin ilk harfi büyük olacak ve başlık sonunda satırbaşı yapılacaktır. Alt başlıkların tamamı koyu olarak yazılacak; ancak başlığın ilk kelimesindeki birinci harf büyük sonraki kelime/kelimelerin ilk harfi küçük olacak, başlık sonuna iki nokta (üst üste) konularak yazıya aynı satırdan devam edilecektir. 13. Dergide gerek metin içerisinde gerekse dipnot şeklinde atıf yapılabilir. Ancak genel bir uyum sağlanmasına dikkat edilmelidir. Metin içerisinde atıf sisteminin tercihi durumunda yapılacak olan açıklama dipnotlarında dipnottan sonra atıf yine metin içerisinde yapıldığı gibi olmalıdır. 14. Metin içerisinde yapılacak olan atıflarda aşağıdaki örneklere uygun davranılmalıdır. Kaynak Gösterme (Atıflar) * Makalede yapılacak atıflar, ilgili yerden hemen sonra, parantez içinde yazarın soyadı, eserin yayın yılı ve sayfa numarası sırasıyla örnekteki gibi verilmelidir. (Bloch, 2005: 28) * Birden fazla kaynak gösterileceği durumlarda eserler aynı parantez içinde, en eski tarihli olandan yeni olana doğru, birbirinden noktalı virgülle ayrılarak sıralanır. (İnalcık, 2000: 120; Faroqhi, 2003: 28) * İki yazarlı kaynaklarda, araya tire işareti (-) konulur. İkiden fazla yazarlı kaynaklarda ise ikinci yazarın soyadından sonra vd. kısaltması kullanılmalıdır. (İnalcık-Seyitdanlıoğlu, 2006: 15), (Akgündüz-Öztürk vd., 2002: 157) * Yazarın adı, ilgili cümle içinde geçiyorsa, parantez içinde tarih ve sayfanın belirtilmesi yeterlidir.(1954: 77) * Yazarın aynı yıl yayınlanmış iki eseri, yayın yılına bir harf eklenmek suretiyle ayırt edilir. (İnalcık, 2000a: 156), (İnalcık, 2000b: 17) * Soyadları aynı olan iki yazarın aynı yılda yayınlanmış olan eserleri, adların ilk harflerinin de yazılması yoluyla belirtilir. (Demir, A., 2003: 46), (Demir, H., 2003: 27) * Ulaşılamayan bir yayına metin içinde atıf yapılırken, bu kaynakla birlikte alıntının yapıldığı eser şu şekilde gösterilmelidir: (Tabaqat-ı Nasırî, 1864: 32'den aktaran; Köprülü, 1991: 19) * El yazması bir eser kaynak gösterilirken, müellif veya mütercim adından sonra [yz.] kısaltması konmalı, varak numarası örnekteki gibi belirtilmeli ve tam künye kaynakçada gösterilmelidir. (Ahmedî, [yz.], 1410: 7b) * Arşiv belgeleri kaynak gösterilirken, metin içindeki kısaltma örnekteki gibi olmalı, açılımı kaynakçada verilmelidir. (BOA. MAD 7342: 25)

12 XII THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH * Not: Alanlarında daha çok klasik atıf sistemi esas alınan bilim dallarında, yazarların isteği üzerine söz konusu sistem de uygulanabilir. (Örnek Dipnot: Ali Birinci, Hürriyet ve İtilâf Fırkası II. Meşrutiyet Devrinde İttihat ve Terakki'ye Karşı Çıkanlar, Dergâh Yay., İstanbul 1990, s ) Bibliyografya (Kaynakça) * Kitap: Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu, Karakoyunlu Devletleri, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara * Derleme Kitap: İnalcık, Halil-Seyitdanlıoğlu, Mehmet, Tanzimat Değişim Sürecinde Osmanlı İmparatorluğu, Phoenix Yayınları, Ankara * Makale: Demirpolat, Enver, İslâm Felsefesinin Batı Düşüncesine Etkisi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı 9, Konya 2003, ss * Derleme kitaplardaki makaleler: Clark, Edward C., Osmanlı Sanayi Devrimi, Tanzimat Değişim Sürecinde Osmanlı İmparatorluğu, (Derleyen: İnalcık, Halil-Seyitdanlıoğlu Mehmet), Phoenix Yayınları 2006, Ankara, ss * Bildiriler: Yavaşca, Alâeddin, Osmanlı ve Mûsiki, Uluslararası Kuruluşunun 700. Yıl Dönümünde Bütün Yönleriyle Osmanlı Devleti Kongresi, Konya, Nisan 1999, (Yayına Hazırlayanlar: Alâaddin Aköz- Bayram Ürekli-Ruhi Özcan), Selçuk Üniversitesi Basımevi, Konya 2000, ss * Tezler: Lekesiz, M. Hulusi, Osmanlı İlmi Zihniyetinde Değişme (teşekkülgelişme-çözülme: XV-XVII. Yüzyıllar), Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Ana Bilim Dalı Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara * Web siteleri: erişim tarihi:

13 TARİHİN PEŞİNDE ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ XIII THE PURSUIT OF HISTORY -An International Periodical for History and Social Research- is published twice a year (in spring and in autumn) both in print and e-journal version. It is an international refereed journal. Publication Principles 1. The Pursuit of History -An International Periodical for History and Social Research-, is aninternational refereed journal and published twice a year (spring and autumn) 2. The submissions presented to the Journal based on Social Sciences especially Turkish history. 3. Articles sent for publication should have not been previously published in another journal, not even in a different language. The papers submitted for any symposiums or congresses can be published on condition that it has not been previously published and citing the name of the symposiums where the articles presented. Scientific and legal responsibilities of the published texts belong to the authors. 4. No royalty payment for the articles. The writers acknowledge that they will renounce their copyright. 5. The publication language of the journal is Turkish. But if it is approved it can be published in English, French, German and Russian languages. 6. Each article must include an abstract of not more than 200 words and 5 key words. In Turkish articles, one abstract written in any foreign language especially (French, German, English and Russian) should be placed with 5 key words in addition to the Turkish abstracts and key words. If the article is written in the languages stated above, Turkish abstract and key words are required. 7. The titles, the names- surnames of the academicians, the association in which he/she is located, the addresses shouldn't be written on the texts. The above ones should be sent through the following contact address. Also you can communicate through the contact addresses. 8. The submissions should be written on word-processing programs such as Microsoft Word or the document (the.doc texts) that is adaptable with PC and please send three paper complimentary copies of the texts in addition to the CD or floppy. The texts written with the old (different) letters should be written on Universal Word or similar ones. If any special typeface is used, please send the typeface character with the text. The.jpg /.tiff extension records of the materials used in the texts such as the pictures and the maps also should be attached to the texts. Also pay attention to the pixel resolution (at least 300 pixel) adaptable with the printing technique and the size of the materials shouldn't exceed the size of the page. 9. Texts; The main body of the text should be written in Times New Roman letters, font size 11(9 font at footnotes). Please do not syllabify at the end of the line. The paper should be typed on A4-size paper. Leave 3 cm margins on left -and right and top and bottom, use 1.5-line spacing, flush-right alignment. To adjust spacing before or after paragraphs leave 3 nk and in addition to the page number. At the paragraph indentation please use TAB key rather than ENTER or RETURN. Do not write the punctuation marks as adjacent to the last letter, leave one letter space. The text shouldn't exceed 33 pages 10. The article that is arrived to the journal is sent to the three referees by the editor and the editor assistants in order to be examined in terms of

14 XIV THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH the academic competence. The criterion for assessment is the appropriateness of two referee comments then the articles will be published in any issue decided by the journal management. If the assessment of the article is negative, the writer never demands for right. 11. Our periodical will be presented both e-journal and in print version. Following the publication, one issue of the journal will be sent to the writer of the article. The owner of the articles also downloads the text from the journal web site as PDF pattern 12. Abstract, introduction, main text, conclusion and bibliography are presented consecutively in a text. Main headlines should be big bold letters, the other headlines should be written in bold type with the small letters except for the first letter. Then following the headlines put colon (:) and continue to the text from the same line. 13. Both in text or footnote type reference can be possible. But pay attention to the general consistency. If you use the reference system in the text, the reference after footnote should be used as in the text on the explanatory footnotes. 14. The references used in text should be based on the following samples. Resource Attributes (References) * The references used in the text should be started from the relating point and in brackets, the surname of the writer, the publication year of the work, page number stated as in the sample. (Bloch, 2005: 28) * If more than one reference is preferred, the works should be cited in the same brackets from the older to the newer dated with semicolon. (İnalcık, 2000: 120; Faroqhi, 2003: 28) * Please put hypen(-) on the resources with two writers.if the writers are more than two,then after the surname use this abbreviation et al. (İnalcık-Seyitdanlıoğlu, 2006: 15), (Akgündüz-Öztürk et al., 2002: 157) * If the name of the writer is cited in the text, just only mention the date and the page number (1954: 77) * Two works of a writer that have been published in the same year can be distinguished by adding a letter to the publish date. (İnalcık, 2000a: 156), (İnalcık, 2000b: 17) * If the writers' surnames are similar as well as their publish date, then put the first letter of the names. (Demir, A., 2003: 46), (Demir, H., 2003: 27) * If you don't find the resource that has been attributed in a text, cite both of the resources in the following sample: (Tabaqat-ı Nasırî, 1864: 32'den aktaran; Köprülü, 1991: 19) * While attributing a manuscript, after the name of author and translator put the abbrevaiton of [ms.],and the leaf number should be stated as it is shown in the sample.the whole tag can be cited in thebibliography (Ahmedî, [yz.], 1410: 7b) * While attributing the archive documents, cite in the text just like the following sample,the detailed version should be in the bibliography. (BOA. MAD 7342: 25) * PS: Classical reference system can be used in some scientific branches that used mostly that system (Ali Birinci, Hürriyet ve İtilâf Fırkası II. Meşrutiyet Devrinde İttihat ve Terakki'ye Karşı Çıkanlar, Dergâh Yay., İstanbul 1990, s ) Bibliography * Book: Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu, Karakoyunlu Devletleri, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2003.

15 TARİHİN PEŞİNDE ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ XV * Compilation: İnalcık, Halil-Seyitdanlıoğlu, Mehmet, Tanzimat Değişim Sürecinde Osmanlı İmparatorluğu, Phoenix Yayınları, Ankara * Article: Demirpolat, Enver, İslâm Felsefesinin Batı Düşüncesine Etkisi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı 9, Konya 2003, ss * Articles in a compilation work: Clark, Edward C., Osmanlı Sanayi Devrimi, Tanzimat Değişim Sürecinde Osmanlı İmparatorluğu, (Derleyen: İnalcık, Halil-Seyitdanlıoğlu Mehmet), Phoenix Yayınları 2006,Ankara, ss * Announcements: Yavaşca, Alâeddin, Osmanlı ve Mûsiki, Uluslararası Kuruluşunun 700. Yıl Dönümünde Bütün Yönleriyle Osmanlı Devleti Kongresi, Konya, Nisan 1999, (Yayına Hazırlayanlar: Alâaddin Aköz- Bayram Ürekli-Ruhi Özcan), Selçuk Üniversitesi Basımevi, Konya 2000, ss * Thesis: Lekesiz, M. Hulusi, Osmanlı İlmi Zihniyetinde Değişme (teşekkülgelişme-çözülme: XV-XVII. Yüzyıllar), Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Ana Bilim Dalı Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara * Web sites: history:

16 XVI THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH İÇİNDEKİLER 1-20 MUSTAFA REŞİD PAŞA NIN İKİNCİ LONDRA ELÇİLİĞİ VE TANZİMAT REFORMLARINA DAİR MEMORANDUMU THE SECOND EMBASSY OF MUSTAFA RESHID PASHA IN LONDON, AND HIS MEMORANDUM ABOUT THE TANZIMAT REFORM Ahmet DÖNMEZ II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ NDE TOPLUMSAL AHLÂK BUNALIMI: FUHUŞ MESELESİ THE SOCIAL MORALITY CRISIS IN THE II. CONSTITUTIONAL MONARCHY PERIOD: THE ISSUE OF PROSTITUTION Aydın YETKİN KONYA NIN SOSYO-EKONOMİK YAPISI H / M THE SOCIO- ECONOMIC STRUCTURE OF KONYA IN H G Barış SARIKÖSE BAĞDAT PAKTI ( ) THE BAGHDAD PACT ( ) Behçet Kemal YEŞİLBURSA PHRYGLERİN MİTOLOJİK ETKİSİNİN EDEBİYAT VE SANAT DÜNYASINA YANSIMALARI THE REFLECTIONS OF THE MYTHOLOGICAL POWER OF PHRYGIA TO THE LITERATURE AND ART WORLD. Fatih Mehmet BERK OSMANLI FETHİ ÖNCESİ MACAR TOPLUMSAL YAPISI VE GYÖRGY DÓZSA AYAKLANMASI THE HUNGARIAN SOCIAL STRUCTURE AND THE GYÖRGY DÓZSA INSURRECTION BEFORE THE OTTOMAN CONQUEST Hüseyin Şevket Çağatay ÇAPRAZ

17 TARİHİN PEŞİNDE ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ XVII CUMHURİYET İN İLK YILLARINDA AKSARAY IN ÖNEMLİ MÜTEŞEBBİSİ: VEHBİ (ÇORAKÇI) BEY İN HAYATI, SİYASİ ve İKTİSADİ FAALİYETLERİ THE LIFE, POLITICAL AND FINANCIAL ACTIVITIES OF VEHBI (CORAKCI) BEY, THE DISTINGUISHED FIGURE OF AKSARAY IN THE FIRST YEARS OF THE REPUBLIC Mustafa Fırat GÜL SOĞUK SAVAŞ ÖNCESİNDEN GÜNÜMÜZE İRAN IN HAZAR DENİZİ SİYASETİ THE CASPIAN SEA POLICY OF IRAN FROM PRE-COLD WAR TO THE PRESENT Mustafa GÖKÇE DUVARLAR ARASINDA ANTALYA YAHUDİ CEMAATİ-II ANTALYA S JEWISH COMMUNITY WITHIN THE WALLS-II Mustafa ORAL AÇIKSÖZ GAZETESİNDE SAKARYA SAVAŞI THE BATTLE OF SAKARYA IN THE AÇIKSÖZ NEWSPAPER Mücahit ÖZÇELİK MANDALI GÜNLER: THE NEW YORK TIMES GAZETESİNE GÖRE ABD SENATOSU NUN ERMENİ MANDASINI REDDETMESİ SÜRECİNDEKİ GELİŞMELER THE MANDATE DAYS:, THE DEVELOPMENTS OF THE PERIOD IN WHICH THE US SENATE REJECTS THE ARMENIAN MANDATE BASED ON THE NEW YORK TIMES NEWSPAPER Necmi UYANIK - Mustafa ZENGİNBAŞ BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI NDA TRABLUSGARP CEPHESİ VE AFRİKA GRUPLARI KOMUTANI NURİ PAŞA ( KİLLİGİL ) THE BATTLE FRONT OF TRIPOLI AND THE AFRICAN GROUPS COMMANDER NURİ PASHA ( KİLLİGİL ) IN THE FIRST WORLD WAR Nejdet KARAKÖSE

18 XVIII THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH OSMANLI MALİ DENETİMİNDEN BİR KESİT: DİVAN-I MUHASEBAT REİS-İ EVVELİ VE SANİLERİ ( ) AN OUTLOOK OF THE OTTOMAN FINANCIAL AUDIT: THE FIRST AND THE SECOND CHAIRMANS OF AUDIT COURT ( ) Salih KIŞ KUTLUGHANLI HANEDANLIĞI NDA TERKENLİK TERKENLİK IN THE DYNASTY OF KUTLUGHAN Sefer SOLMAZ - Pınar SERTKAYA MORA İSYANI THE MOREA INSURRECTION OF 1821 Serap TOPRAK EYYUBİ AİLESİ KADINLARI THE FEMALE MEMBERS OF THE AYYUBID DYNASTY Tülay YÜREKLİ

19 TARİHİN PEŞİNDE -ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ- Yıl: 2011, Sayı: 6 Sayfa: 1-20 THE PURSUIT OF HISTORY -INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY AND SOCIAL RESEARCH- Year: 2011, Issue: 6 Page: 1-20 MUSTAFA REŞİD PAŞA NIN İKİNCİ LONDRA ELÇİLİĞİ VE TANZİMAT REFORMLARINA DAİR MEMORANDUMU Ahmet DÖNMEZ Özet 1839, Osmanlı Devleti için talihsiz olayların yaşandığı bir yıl olmuştur. Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa ya karşı Nizip Savaşı nda ağır bir yenilgi alınmış ve hemen ardından II. Mahmud vefat etmiştir. Yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen, yeni oluşan şartlar Mustafa Reşid Paşa ya uzun süredir tasarladığı reformlar için uygun bir zemin hazırlamıştır. M. Reşid Paşa, İstanbul a dönmeden hemen önce İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Palmerston a bir memorandum sunmuştur. 11 Ağustos 1839 tarihli bu memorandum, Tanzimat Fermanı nın ilânından kısa bir süre önce, Osmanlı Devleti nin içinde bulunduğu durum ve problemlerinin çözümü için yapılması gerekli reformlar hakkında M. Reşid Paşa nın düşüncelerini içermektedir. Bu çalışma çerçevesinde, M. Reşid Paşa nın hazırladığı memorandum ile birlikte, 1838 yılından 1839 un ortalarına kadar sürdürdüğü ikinci Londra elçiliği ve bu dönemde Lord Palmerston la görüşmeleri hakkında bilgiler verilecektir. Ayrıca söz konusu memorandumun Fransızcadan Türkçeye çevirisi, orijinal metniyle birlikte sunulacaktır. Anahtar Kelimeler Tanzimat, Reform, Memorandum, Mustafa Reşid Paşa, Londra Elçiliği. THE SECOND EMBASSY OF MUSTAFA RESHID PASHA IN LONDON, AND HIS MEM- ORANDUM ABOUT THE TANZIMAT REFORM Abstract The year 1839 was occupied with the unfortunate events for the Ottoman Empire. In the Nizip War the Ottoman troops were defeated by the Egyptian Governor Mehmet Ali Pasha and in a short time Mahmoud II passed away. In spite of all of these negative incidents, the newly emerged conditions prepared an appropriate ground for the reforms designed Mustafa Reshid Pasha that lasted for a long time. M. Reshid Pasha presented a memorandum to the British Foreign Secretary Lord Palmerston just before returning to Istanbul. This memorandum, dated 11 August 1839, includes M. Reshid Pasha reflects concerning the current state of the Ottoman Empire and discusses the reforms necessary for the solution of problems shortly before the declaration of Tanzimat Fermani. Within this study, in addition to the memorandum prepared by M. Reshid Pasha, his second Embassy in London between mid-1838 and 1839, his meetings with Lord Palmerston will be presented. Also, the translation of the memorandum, from French into Turkish will be enclosed with the original text. Arş. Gör., Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü. ahmet76@yahoo.com

20 2 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 Key Words Tanzimat, Reform, Memorandum, Mustafa Reshid Pahsa, London Ambassadorship.

21 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 3 1. GİRİŞ Tanzimat Fermanı, Osmanlı modernleşme tarihinin en önemli belgelerinden biridir. Mustafa Reşid Paşa 1 tarafından hazırlanan bu reform programı, kısa süre içinde güçlü bir değişim hareketinin başlangıç noktası olmuştur. Öyle ki, günümüz Türkiye si üzerindeki etkilerini, Türk modernleşme tarihine yön veren bir yol haritası olarak sürdürmeye devam etmektedir. M. Reşid Paşa, 1834 te Paris elçisi olarak atandığı günden itibaren Avrupa da geçirdiği zamanının çoğunu, Osmanlı Devleti ni çöküşe götüren sorunlar ve çözümleri üzerine düşünmekle geçirmişti. Avrupa devletlerinin yönetim şekilleri, askerî ve ekonomik yapıları, kültürel ve sanatsal üstünlükleri konularında fikir sahibi olmuş, yabancı dil öğrenmişti. Avrupa da kullanıldığı manalarıyla; civilization (medeniyet), humanity (insanlık), liberty (hürriyet), diplomacy (diplomasi) gibi kavramları tanımıştı. Bu kavramların bazılarının Avrupalı politikacılar için, sadece kendi insanları için bir anlam taşıdığını öğrenmişti. Paris te kaldığı sürece, vatan topraklarını işgal eden, Müslümanları katleden Fransızlarla dostluk ilişkileri kurmak zorunda olmanın acısını yaşamıştı. Ancak kısa bir süre sonra, Osmanlı Devleti nin ihtiyacı olan siyasî ve askerî desteği bulabileceği ve tasarladığı reformlar için kendisine ilham verebilecek bir atmosfere girecekti. 2. MUSTAFA REŞİD PAŞA NIN İKİNCİ LONDRA ELÇİLİĞİ VE LORD PALMERSTON LA GÖRÜŞMELERİ 1836 sonunda Paris elçiliğinden Londra elçiliğine atanması, M. Reşid Paşa nın kariyerinde bir dönüm noktası oldu. Ona göre, Osmanlının meselelerinin çözüm yeri Londra ydı. Gerçekten de Londra da, Paris te içine düştüğü kısırdöngüden kurtulma imkânı buldu. Burada geçirdiği zaman boyunca, ülkesinde yapılması zorunlu reformlar konusunda düşüncelerini olgunlaştırdı. Bir süre sonra Dışişleri Bakanı Hulusi Paşa nın vefatı (1837) üzerine, İstanbul a çağrıldı. Yeni Dışişleri Bakanı olarak, tasarlamakta olduğu reformları gerçekleştirme konusunda elverişli bir ortam yakaladı. II. Mahmud da M. Reşid Paşa ya güveniyor, devlet işlerine dair düşüncelerini kendisine iletmesi için izin veriyordu. Bu sayede, kısa sürede padişahtan Dâr-ı Şûrâ-yı Babıâli'de Tanzimât-ı Hayriyye nin esaslarının belirlenmesi için çalışmalar yapılması yönünde müsaade aldı. Haftada iki gün kendisi, M. Emin Rauf Paşa, Nâfiz Paşa, Hasib Paşa, Serasker ve Kaptan Paşalarla bir araya gelip bu konuda görüşmeler yapıyorlardı 2. Kısa süre sonra, Tanzimat'ın ilânı için padişahı ikna etti. Bu amaçla, Hüdavendigâr ve Gelibolu Sancakları nda arazi ve nüfus tahriri yapıldı. Rüşvet, angarya ve müsaderenin kaldırılması hedefleniyor- 1 M. Reşid Paşa, paşa unvanını 1838 yılında almıştır. 2 Takvim-i Vekayi, no. 169, 7 Ağustos 1838; Takvim-i Vekayi, no. 174, 01 Aralık 1838; Reşat Kaynar, Mustafa Reşit Paşa ve Tanzimat, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1954, s

22 4 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 du. Ancak II. Mahmud, yetkilerinin sınırlanacağı düşüncesiyle son anda bu konudaki çalışmaların durdurulmasına karar verdi 3. M. Reşid Paşa, 1838 yılında Dışişleri Bakanlığı üzerinde kalmak üzere, Londra büyükelçiliğine tayin edildi. Hazırlıklarını tamamladıktan sonra Eylül ayında İstanbul dan ayrıldı 4. Roma, Viyana, Berlin ve Paris üzerinden hareket ederek 23 Kasım da Londra'ya ulaştı. Öncelikle İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Palmerston la görüştü. Ardından Kraliçenin huzuruna çıkarak elçilik görevine resmen başladı 5. M. Reşid Paşa nın görevi, en kısa sürede Mısır valisine karşı İngiltere yle bir ittifak anlaşması imzalayabilmekti 6. Ancak Lord Palmerston, anlaşma metnini, II. Mahmud un istediği şekliyle kabul etmek istemedi. Yapılan toplantıların sonucunda ortaya çıkan ittifak anlaşması taslağını ise padişah beğenmedi. II. Mahmud, İngiliz Elçisi Lord Ponsonby nin, ticaret anlaşmasını imzalatabilmek için bir ittifak anlaşmasının kabul edileceğine dair imalarda bulunarak M. Reşid Paşa yı kandırmış olduğunu düşünmekteydi 7. F. Edgar Bailey in tespitine göre M. Reşid Paşa, ittifak anlaşması elde edebilmek için Londra da kaldığı zaman zarfında Lord Palmerston la altı kez görüşme talebinde bulunmuş, bunların sadece üçüne olumlu yanıt alabilmişti. Bu sayının, Bailey in de ihtimal dâhilinde gördüğü gibi, özel görüşmelerle birlikte daha fazla olması gerekmektedir 8. İngiliz Millî Arşivi nde M. Reşid Paşa ya ait yazışmaların tutulduğu defterde, buna dair ilk kayıt 11 Mart 1839 tarihine aittir. M. Reşid Paşa burada, çok önemli ve ertelenmesi mümkün olmayan bir konuda konuşmak istediğini bildirmektedir 9. Ancak yukarıda açıklandığı gibi, Mart 1839 a gelindiğinde ittifak anlaşması taslağı çoktan ortaya çıkmış, İstanbul a ulaşmış ve Babıâli de görüşülmüştü. Aynı defterde yer alan ikinci görüşme talebi 3 Mayıs a aittir. M. Reşid Paşa burada, barışın bir süre daha sürdürülebileceğine dair İstanbul dan aldığı çok önemli bir mektupla ilgili görüşme isteğini bildirmekteydi 10. Bundan kısa bir süre sonra M. Reşid Paşa, İngiltere gibi Fransa nın da desteğini kazanabilmek ve oradaki kamuoyunu Osmanlı lehine çevirebilmek için bir süreliğine Paris'e gitmeye karar verdi. Buna dair, yine aynı yerde bulunan iki belge, 16 ve 29 Mayıs tarihlidir 11. M. Reşid Paşa o sırada, Mısır valisiyle muhtemel savaş ya da Doğu Sorunu yla ilgili toplanması tasarlanan uluslararası konferans meseleleri gerçekleşmezse Paris ten, Londra yerine, doğrudan İstanbul'a dönmeyi planlı- 3 Ercüment Kuran, Mustafa Reşid Paşa Maddesi, İslâm Ansiklopedisi, C.IX, MEB Yayınları, Eskişehir 1970, s Takvîm-i Vekayi, no.169, 7 Ağustos 1838; BOA, HH, nr , 10 Ağustos BOA, HH, nr D, 30 Kasım 1838; BOA, HH, nr , 31 Aralık Ağustos 1838 de İngiltere yle Balta Limanı Ticaret Anlaşması imzalanmıştı. Lord Ponsonby, anlaşmanın kabulü hâlinde ittifakın kabul edileceğine dair güçlü imalarda bulunmuştu. 7 M. Reşid Paşa böyle bir ümide düşerek biraz da Lord Ponsonby'e aldanmış oluyor.. BOA, HH, nr , 31 Mart 1839; Reşat Kaynar, age., s F. Edgar Bailey, British Policy and Turkish Reform Movement , Newyork 1970, s FO, 78/383, 11 Mart FO, 78/383, 03 May FO, 78/383, 16/29 May Mayıs tarihli notta M. Reşid Paşa, Londra dan birkaç haftalığına ayrılmak üzere olduğunu, Ali Efendi yi maslahatgüzar olarak yerine bırakacağını bildirmektedir. 29 Mayıs tarihli diğer nottaysa M. Reşid Paşa bir görüşme talep etmektedir. Lord Palmerston un bu notun arkasına düştüğü nottan anlaşıldığına göre toplantı 31 Mayıs ta gerçekleşmiştir.

23 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 5 yordu. Geri dönememe ihtimali nedeniyle Londra dan ayrılmadan önce Kraliçeye veda ziyaretinde bulunmak istiyordu. Bu düşüncesini, 31 Mayıs ta Lord Palmerston'a açıkladı. Lord Palmerston bu isteği yerinde buldu. Ancak Mehmet Ali Paşa yla savaş çıkması veya söz konusu konferansın toplanması durumunda tekrar Londra ya gelmesini rica etti 12. M. Reşid Paşa, 7 Haziran da Londra'dan ayrıldı. İki gün sonra Paris'e ulaştı. Burada, Osmanlı Devleti nin içinde bulunduğu kritik durum nedeniyle İstanbul a dönmeme ve faaliyetlerine Paris te devam etme kararı aldı. Çocuklarını Marsilya üzerinden İstanbul a göndererek, kamuoyunu Osmanlı lehine çevirmek için, Paris Elçisi Ahmet Fethi Paşa yla birlikte çalışmalarına devam etti 13. Ancak Hafız Paşa kumandasındaki Osmanlı güçleriyle, İbrahim Paşa arasında Nizip te savaş (24 Haziran) başladı. Bir hafta sonra II. Mahmud vefat etti ve yerine oğlu Abdülmecid geçti 14. M. Reşid Paşa bir süre daha Paris te kaldıktan sonra 8 Ağustos ta Londra ya döndü 15. M. Reşid Paşa ya bir an önce İstanbul a dönmesi emri verilmişti. Yukarıda bahsettiğimiz defterde yer alan son belgede, aldığı bu emri ve Lord Palmerston la görüşmek istediğini bildirmekteydi. Toplantı, 10 Ağustos ta gerçekleşti 16. Bu son görüşmede, M. Reşid Paşa, Lord Palmerston a, II. Mahmud sonrası Osmanlı Devleti nin durumu ve yapılması gereken reformlar hakkında bir memorandum hazırladığını açıkladı. Lord Palmerston, Londra dan ayrılmadan önce bu memorandumu kendisine göndermesini istemişti 17. M. Reşid Paşa, 11 Ağustos ta Memorandum upon the State of Affairs in Turkey adıyla, Osmanlı Devleti nin mevcut durumu ve tasarladığı reformlarla ilgili çok önemli bilgiler içeren bu memorandumu Lord Palmerston a gönderdi. Memorandumun içeriğinde yer alan düşünceler, Tanzimat Fermanı nın ilânından yaklaşık üç ay önce, M. Reşid Paşa nın zihnindeki Tanzimat düşüncesini göstermektedir. Buna dair yazdığı notta, daha önce kendisine söz verdiği gibi memorandumu göndermekte olduğunu bildirmektedir 18. Bu ifadeler, M. Reşid Paşa ve Lord Palmerston nun 10 Ağustos taki toplantıda, Tanzimat reformları hakkında konuştuklarını göstermektedir 19. Memorandumun, İngiliz Millî Arşivi nde yer alan orijinal metni Fransızcadır. İngiliz Dışişleri Bakanlığı na gönderiliş tarihiyse 11 Ağustos tur. Anlaşılan o ki, metin Türkçe olarak gönderilmiş, 12 ağustos ta Fransızcaya çevrilmiştir. Memorandumun tam metnini ilk olarak 1930 yılında F. Standley Rodkey, orijinalinde yer 12 BOA, HH, nr , 4 Haziran 1839; Kaynar, age., s BOA, İ. MTZ(05), nr.4, lef.2, 18 Haziran Fahir Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasî Tarihi ( ), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1999, s M. Reşid Paşa, İstanbul daki gelişmeleri öğrendiği için doğrudan İstanbul a gitmemeyi tercih etti. Londra dan Paris e, oradan Marsilya ya geçti. Buradan Paris e döndü. Bir süre sonra Londra ya gitti. BOA, İ.HR, nr.21, 18 Aralık FO, 78/383, 09 Ağustos Londra da bulunduğu süre içinde, M. Reşid Paşa nın Lord Palmerston la reformlar üzerine konuşmalarıyla ilgili bkz. Roderic Davison, Osmanlı İmparatorluğu'nda Reform , C.I, (Çeviren: Osman Akınhay), Papirüs Yayınları, İstanbul 1997, s FO, 78/383, 11 Ağustos Bahsedilen memorandum, bu notun ekinde yer almaktadır. Notun arkasında Lord Palmerston un el yazısıyla M. Reşid Paşa yı kastedilerek Ona teşekkürler. yazılıdır. 19 M. Reşid Paşa, Londra da tercümanı Agop u maslahatgüzar vekili olarak bırakıp, Âli Efendi yle birlikte 5 Eylül de deniz yoluyla İstanbul a ulaşmıştır. Bir gün sonra padişahın huzuruna çıkmıştır. Takvîm-i Vekayi, no.185, 25 Eylül 1839; Ahmed Lûtfî Efendi, Vak anüvîs Ahmed Lûtfî Efendi Tarihi, C.VI, (Eski Yazıdan Aktaran: Yücel Demirel), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 1999, s.1023

24 6 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 aldığı şekliyle Fransızca olarak yayınlanmıştır 20. Buna rağmen, Osmanlı modernleşme tarihi açısından büyük önem taşıyan bu belge, günümüze dek Türkçe olarak yayınlanmamıştır. Belgenin içeriğinden anlaşıldığına göre, M. Reşid Paşa memorandumu, II. Mahmud un vefatından hemen sonra kaleme almıştır. Padişahın ölümü ona, ki aksi hâlde bu asla mümkün değildi, içinde gizlediği düşünceleri açıklama fırsatı vermiştir. II. Mahmud un hükümdarlık yıllarına ve karakterine dair kullandığı cümleler dikkat çekicidir. Onu bir despot olarak tanımlamakta, yanındaki dalkavuklara inanarak masum insanları öldürmekle suçlamaktadır 21. Onun yaptığı reformların, gösteriş amacı taşıyan, içleri boş, yalancı reformlar olduğunu savunmaktadır. Osmanlı Devleti ni hasta olarak tanımlamakta ve tedavi olarak bazı reform tedbirlerinin alınmasının kaçınılmaz olduğunu düşünmektedir. Bunlar arasında, mal ve can emniyetinin korunması, mahkemelerde açık, âdil yargılanma hakkının verilmesi, Osmanlı idarî ve hukukî yapısında ve diğer gerekli tüm alanlarda reformlar yapılması gibi Tanzimat Fermanı nda da yer alan temel esaslar bulunmaktadır. M. Reşid Paşa, daha önceki elçiliklerinde ve 1838 de İstanbul dan ayrıldıktan sonra Roma, Viyana, Berlin, Paris gibi şehirlere uğramıştır. Bu yerlerde, Papa, Avusturya ve Prusya kralı, Avusturya Başbakanı Metternich, eski İstanbul Elçisi Sebastian, Paris teki İngiliz Elçisi Granville ve diğer politikacı, diplomat, gazetecilerle yakın temaslarda bulunmuştur. Tanzimat reformlarıyla ilgili düşüncelerinin gelişmesinde, bu kişilerden bazılarının önemli etkileri olmuştur. Bunlar içinde en öne çıkan isimse 1842 den itibaren uzun süre ( ) İstanbul elçiliği yapan ve Tanzimat reformlarının uygulanmasıyla bizzat ilgilenen İngiliz Elçisi Lord Stratford Canning tir 22. Memorandumda, Osmanlı Devleti nin çöküşünün engellenmesi için alınması gereken asıl tedbirin, geçici çözümlerden çok ülke genelinde reformlar yapılması olduğu savunulmaktadır. M. Reşid Paşa, Mısır meselesi nedeniyle Londra da toplanması kararlaştırılan konferansta Avrupa devletlerinin, yeni Sultan Abdülmecid 20 F. Stanley Rodkey, Reshid Pasha's Memorandum of August 12, 1839, The Journal of Modern History, S. 2, No. 2, s Bu konuda ayrıca bkz. Bailey, age., s ; Turgut Subaşı, Anglo Ottoman Relations in the Nineteenth Century: Mustafa Reşid Paşha s Memorandum to Palmerston, 11 August 1839, International Journal of Human Sciences, S.8, No.1, s M. Reşid Paşa 1833 yılında Kütahya Anlaşması görüşmelerinde bulunmuştu. II. Mahmud, Adana valiliğinin İbrahim Paşa ya verilmesi nedeniyle M. Reşid Paşa yı suçlayarak, onun öldürülmesini emretmiş, bu kararından son anda vazgeçirilmişti de II. Mahmud un emriyle öldürülen Pertev Paşa, M. Reşid Paşa için çok değerli birisiydi. Onun bu şekilde öldürülmesine çok üzülmüştü da Abdülmecid in tahta geçişi sırasında, Hüsrev Paşa sadrazamlığı zorla ele geçirmiş, M. Reşid Paşa nın öldürülmesi yönünde planlar yapmaktaydı. Hatta M. Reşid Paşa o sırada, yakın dostlarından İstanbul a gelmemesi eğer gelirse öldürülebileceğine dair uyarılar almaktaydı. Şükrü Esmer, Siyasi Tarih, Maarif Vekilliği Yayınları, İstanbul 1944, s ; Ahmed Lûtfî Efendi, Vak anüvîs Ahmed Lûtfî Efendi Tarihi, C.IV, (Eski Yazıdan Aktaran: Yücel Demirel), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 1999, s.274; Kaynar, age., s.161. Bu nedenle yapılacak reformlarda can, mal ve şeref emniyetinin sağlanması M. Reşid Paşa yı, sadece ilkesel olarak değil kişisel olarak da yakından ilgilendirmekteydi. 22 Lord Stratford Canning, M. Reşid Paşa yı, 1832 yılında İstanbul elçiliği sırasında tanımıştı. M. Reşid Paşa, Londra ya geldiğinde S. Canning e, reformlar yapmayı planladığını, buna nereden başlaması gerektiğini sormuştu. S. Canning ona, öncelikle mal ve can emniyetini garanti altına koyacak tedbirler alınmasını tavsiye etmişti. Standley Lane Poole, Lord Stratford Canning in Türkiye Anıları, (Çeviren: Can Yücel), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1999, s. 97.

25 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 7 ve Babıâli ye reformlar için baskı yapmalarını istemektedir. Bu detay, Tanzimat Fermanı nın ortaya çıkış süreciyle ilgili önemli ipuçları vermektedir. Görüldüğü gibi, Tanzimat reformları bizzat M. Reşid Paşa tarafından tasarlanmış ve bu reformların gerçekleşebilmesi için, Avrupa devletlerinin sınırlı müdahalesi bizzat kendisi tarafından istenmiştir. Bundan sonraki bölümde, M. Reşid Paşa nın 11 Ağustos 1839 tarihli memorandumunun Türkçe çevirisi, orijinal metniyle birlikte verilecektir 23. Görüleceği gibi M. Reşid Paşa, düşüncelerini yoruma gerek bırakmayacak kadar açık bir şekilde dile getirmektedir. 3. MUSTAFA REŞİD PAŞA NIN OSMANLI DEVLETİ NİN GENEL DU- RUMU VE TANZİMAT REFORMLARIYLA İLGİLİ MEMORANDUMU 24 Kişiye Özel, çeviri Osmanlı Devleti nin toprakları son derece zengin ve bereketlidir. Coğrafî olarak, özellikle ticarete elverişliliği bakımından çok iyi bir konumdadır. Osmanlı tebaası, doğuştan yetenekli ve zekidir. Bu insanlar yeni bir sistem içine alındıklarında ki artık bu bir zorunluluktur, akıllıca yapılmış reformlar ve medeniyet peşinden gelecektir. Kimsenin şüphesi olmasın ki yeni sistem sayesinde kısa bir sürede bu insanlar çok sayıda ve yararlı sonuçlar elde edeceklerdir. Daha önce Babıâli nin iç meselelerinde kullanılan yanlış yöntemler, Osmanlı tebaası için gerçek bir felakete neden oldu. Son yıldır, reform adıyla övünülerek yapılanlar, herhangi faydalı bir sonucu olmaktan uzak şeylerdi. Bütün bu sahte reformlar, sadece geçmişin zulmüne yeni aşağılamalar eklemeye yaradı. Tüm imparatorluk içinde, bu sebeple ortaya çıkan genel memnuniyetsizliği tam anlamıyla tarif etmek imkânsızdır. Osmanlı tebaasının bu memnuniyetsizliği, Avrupa nın zannettiği gibi onların medeniyete yatkın olmayışından ya da fanatikliğinden değil [Page 68] yalnızca dayanılamaz zorbalığın kötülüğünden kaynaklanmaktaydı. Bu esnada dışarıdan ve içeriden gelen entrikalar, kibirli yönetimi, ülkesi için faydalı herhangi bir şey yapmaktan alıkoydu. Ancak, yeni oluşturulacak kurumlar akıllı ve doğru bir hükümle yönetildiğinde, herkes kalıcı bir şekilde kurulmuş bir sistemin gerçek avantajlarını görecektir. Çünkü zorbalık azaldıkça, yönetime karşı insanların eğilimi artacak ve insanlar faydalı değişimlere tüm kalpleriyle katılacaklardır. İnsanların eğilimiyle birlikte 23 Fransızcadan Türkçeye çeviri yapılırken mümkün olduğunca orijinal metne müdahale edilmemeye çalışılmıştır. Ancak bazı kelimelerin, tarihî kullanımı içinde Türkçe karşılıklarının doğru verilmesi gibi gerekçelerle, anlamı bozmayacak bazı müdahalelerde bulunulmuştur. 24 FO, 78/383, 12 Ağustos Memorandumunun çevirisini ve orijinalini yayınlama izni verdiği için National Archives e teşekkür ederiz.

26 8 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 gerçek reformlar hızlı bir şekilde ilerleyecek ve bunun sonucu olarak Osmanlı askerî gücünün yenilenmesi kaçınılmaz olarak arkadan gelecektir 25. Yeniçeriler, ortadan kaldırıldıkları güne kadar devlet işlerindeki kötü idarenin sebebi oldular. Fakat onların ardından, devletin işleri başka bir güruh tarafından herhangi bir yolla engellenemedi. Eğer, Sultan Mahmud un taraftarı olduğu yeni kurumlar bazı zorluklarla karşılaştıysa ve başlangıçta tüm bunlar herhangi bir ilerleme sağlayamadan sona erdirildiyse, bunun nedeni Sultanın bunları içleri boş bir şekilde, sadece gösteriş için oluşturmasıydı. Bu şekilde meydana getirilmiş kurumlardan, insanlara faydalı sonuçlar beklenmesi mümkün değildi. Aynı sırada, Mısır meselesi öyle tehlikeli bir anda ortaya çıktı ve Osmanlı Devleti nin yıkımının yeni sebeplerinden biri oldu. Bu kadar çok engelin ortasında, ilerlemenin olması zaten olası değildi. Gün geçtikçe Osmanlı Devleti nin zayıflığı artmaktayken, bu zayıflık çoğunlukla Osmanlı ve Mısır arasındaki farklılıktan kaynaklanıyordu. Bu farklılık, Sultan Mahmud ve Mehmet Ali Paşa arasındaki karşılıklı ve kişisel düşmanlıktan ortaya çıkmıştı. Bugün bunlardan biri öldü, diğeriyse geçmişin kinini almaktan vazgeçti. Artık sadece milletlerin mutluluğu ve ülkenin refahı rüyası düşünülmek zorunda kalınmayacak. Öyle görünüyor ki, bundan böyle Babıâli ve Mısır ın uzlaştırılması, eskiye oranla daha kolay olmak durumunda olacaktır. Gerçekte Mısır sorunu bir rastlantıydı. Sadece bu meseleye bir çözüm bulunması, kesin ve tatmin edici bir sonuç elde edilmesi için yeterli olmayacaktır. Karşısındaki gerçek tehlikelere ve güçsüzlüğünün nedeni olan problemlerine bir çare bulunmadığı sürece, Babıâli nin kendini düzeltmesi imkânsızdır. Yarın bir kaza onun varlığını sona erdirebilir ya da diğer başka bin kaza ortaya çıkabilir. [Page 69] Babıâli nin tarihini ciltlerce kitaba gerek duymadan tanıtabilmek için, her şeyden önce görmememiz gereken şey, onun bu eski hastalığıdır. Ancak bazılarının yüksek dehası için, daha eksiksiz bir tablonun ölçülerini verecek birkaç kelime yeterli olacaktır. Yeniçeri Ocağı kaldırıldıktan sonra Sultan Mahmud un zorbalığının giderek ne dereceye ulaştığını Avrupa güçleri iyi bilmektedir. Sultan Mahmud, hiç kimseden bir şey duymak istemedi ve hiç kimsenin tavsiyesini kabul etmedi. Onun için sadece kendisi vardı. Yine de onun bazı meselelerdeki direnç ve enerjisini inkâr etmek haksızlık olur; fakat gerçek şu ki birçok olayı nasıl yönetebileceği konusunda gerek duyduğu bilgiye sahip değildi. Anlayışı doğru hüküm vermekten yoksundu. Eğer herhangi biri, gurur ve kibrini okşayacak şekilde onu överse, bu kişi Sultanın onayından emin olabilirdi. Diğer yandan eğer doğruluğu seven birkaç cesaretli kişi, onun istediğinden farklı bir düşünceyi ifade etmek isterse ölüm ve mallarına el konulması onun bu korkusuzca girişimin bedeli oluyordu. Sultan, bu 25 M. Reşid Paşa nın bu vurguyu yapmasının nedeni, Lord Palmerston un, Tanzimat Fermanı nda yer alan geniş çaplı reformlardan çok, kısa sürede askerî, idarî ve iktisadî gelişim sağlayabilecek tedbirlerin alınmasını istememesiydi.

27 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 9 gibi kişilerin fikirlerinden nasıl kurtulacağını ve benzer cezaların ortaya koyduğu korkuyla onları nasıl susturacağını çok iyi biliyordu. Sultanın kanaat ve düşüncelerinin nasıl değişken olduğunu, önceki Reisülküttap Seydâ Efendi nin, ki kendisi devletin en dürüst adamıydı, görevden alınması ve ardından zehirlenmesi göstermişti 26. Onun başına bu iş geldi. Çünkü o Rusya yla savaşa karşıydı. Seydâ Efendi nin yerine, savaşın tüm tehlikelerini görmesine rağmen bu fikre sıcak bakan Pertev Paşa getirildi. Fakat o da Sultanın acımazsız gücenmesinden, bir süre ertelense de, kaçamadı. Sonunda Pertev Paşa da sekiz yıl sonra Sultanın gücenmesinin yedinci kurbanı oldu. Sultanın karakterini iyi bilen ve çevresini kuşatan dalkavuk kişiler, bir kişi kendilerinden olmadığında ya da kendi fikirlerine katılmadığında, onun üzerine iftira attılar. Bu metodu, tüm rakipleri için kullandılar. Birini zehirletmek ya da ondan göstermelik bir ölüm aracılığıyla kurtulmak en güvenilir yoldu. Bu üzüntü verici yöntem, devletin zayıflamasını isteyen düşmanlar tarafından da etkili bir şekilde kullanıldı. Ne zaman bir Osmanlı yöneticisi ülkenin refahıyla uğraşsa, yabancı ülkelerin ajanları bu çekişmelerin her birini ustaca nasıl başlatacaklarını çok iyi bildiler. Sultanın kıskançlığını güçlü bir şekilde desteklemek için yanında aynı anda sayısız entrika çevirerek, onun ruhuna binlerce korku dolu şüphe sokmakta kolayca başarılı oldular. [Page 70] Şuna inanılmalıdır ki Sultan Mahmud un ölümü, Osmanlı yönetiminin eski düşmanlarından kurtulmasını beraberinde getirecektir. Fakat devletin ileri gelenlerinin kıskaçlığı hâlâ ortadan kalkmış değildir. Yeni Sultan, genç yaşı ve deneyimsizliği nedeniyle, ülke içindekiler ya da yabancılarca çok daha kolay bir şekilde entrikalarla kandırılabilecektir. Aynı zamanda, onun yönetimi altında kötülüğün, babasının hükümdarlığı dönemindekinden daha az olduğundan da kuşku duyulabilir. Bu nedenle Babıâli nin içinde bulunduğu durumu son derece tehlikeli bir kriz olarak düşünmek gereklidir. Eğer sadece Mısır la uzlaşmayı sağlayabilmek için, yaklaşmakta olan tehlike görmezden gelinirse ve devletin bağımsızlığı ve bütünlüğü sorununu göz ardı edilirse, Osmanlı Devleti nin varlığını korumasını arzulayan güçlerin amaçlarının gerçekleştirilmesinde başarısız olabiliriz ki sonunda amaçlarına sadece eksik bir şekilde ulaşıldığını görebilirler. Sonuç olarak fırtınayı önlemeye yönelik her teşebbüs, patlamayı sadece biraz olsun geciktirebilecektir. Ancak şu söylenebilir ki, Babıâli nin yönetiminin iç koşulları nedeniyle bu hastalığın tedavisi bir çeşit müdahale olmaksızın gerçekleştirilemez. Böylesi bir hareket devletin içişlerine müdahale olarak algılanabilir. Dahası Kuran ın emirlerine 26 Orijinal metinde bu kişi Saida Efendi olarak geçmektedir. Ancak Pertev Paşa dan önce reisülküttap olan kişi Mehmed Seydâ Efendi dir yıllarında reisülküttap olarak görev yapmıştır yılında yeniden bu göreve atanmış, Mart 1827 de azledilmiştir. Seydâ Efendi, 10 Nisan 1827 de Kaptan Paşa nın iftar yemeğinde aniden vefat etmiştir. Mehmed Süreyya, Sicil-i Osmanî, (Yayına Hazırlayan: Nuri Akbayar), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1996, s.1498, 1783; Ahmed Lûtfî Efendi, Vak anüvîs Ahmed Lûtfî Efendi Tarihi, C.I, (Eski Yazıdan Aktaran: Ahmet Hazerfan), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 1999, s.182.

28 10 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 körü körüne bağlılığı ve fanatiklikleri iyi bilinen Müslümanlar, bu nedenle Avrupa güçlerince dikte edinilebilecek herhangi öneriyi reddedebilirler. Buna karşılık verebilmek için, içişlerine yapılacak müdahalenin, devlete herhangi zarar verici bir amaç taşımadığının açıklanması yeterli olabilir. Ve Avrupa güçler dengesinin muhafazası için devletin korunması talep edildiğinde, bu talepte, devletin güç ve refahıyla ilişkili herhangi bir kötülük veya sıkıntı oluşturabilecek bir husus olmadığı açıklanabilir. Gerçek şu ki istenilen sonuca bazı sınırları aşmadan ve içişlerine müdahale etmeksizin ulaşılamaz 27. Bunun yanı sıra reform önerileri sadece bir devletten değil, büyük güçlerin meydana getirdiği bir ittifaktan gelmelidir. Böylece eğer bu devletlerden biri Babıâli nin iç meselelerine tek başına müdahale etmek isterse, bu sıra dışı olay o devlete bahane ya da hareket noktası olarak hizmet etmeyecektir. Genç Sultan, dost devletlerin ona izleyeceği yolu göstermesine müsaade etmektedir. [Page 71] Dost devletlerin bu meseledeki yönlendirmeleri, sadece onların içtenlik ve şefkat hisleri olarak yorumlanacaktır. Müslümanların fanatikliği ve ulemanın gücü eskide olduğu derecede değildir. Yine de alınacak tedbirler, eski hastalıkları tedaviye yönelik olmalı, Kuran ın herhangi bir kuralına aykırı düşmemelidir. İnsanların durumlarında açık bir iyileşmeye neden olabilecek bu tedbirler, şu anki sorunlarla uğraşan Osmanlı tebaasına, Avrupa güçlerinin yardımseverliğini kazanmak için bir fırsat olarak sunulabilinir. Avrupa devletlerine bu şekilde bakacak Osmanlılar, Avrupa devletleri tarafından yapılacak her öneriyi zorluk çıkarmadan kabul etmede kesinlikle acele edecektir. Daha önceleri Babıâli, Yunan sorunu ve buna benzer diğer sorunlarda, kendi reddedişi ve direncini haklı çıkarabilmek için kendini Kuran ın kanunlarının arkasına sakladı. Ancak gerçekte bu direnç, Kutsal Kitap ın hiçbir bölümüne dayanmıyordu. Fakat ne zaman Sultan Mahmud a yapılan öneriler kendi iradesine ters düştüğünde Sultan, öneriyi kabul etmemek için İslâm ı bahane etti. Buna zıt olarak, her ne zaman bir şey kendi hayallerine uygun düştüğünde Sultan, Peygamberin kanunlarını unuttu. Bunlar, Türkiye deki meselelerin gerçek durumudur. İnsanlara fayda vermesi için Babıâli tarafından benimsenecek her yeni düzenleme kesinlikle genelin kabulünü kazanacaktır. Eğer yeni kurumların dirençle karşılandığı bazı bölgeler varsa, bunun sebebi bu kurumların o bölgenin insanlarına iyilik perspektifinden sunulmamasıdır. Babıâli nin zorba idaresini kolayca kabul etmeyen Bosna, Arnavutluk ve Kürt halkı, bu yeniliklere güçlü bir direnç gösterdiler. Ancak Babıâli ye karşı bu 27 Görüldüğü gibi M. Reşid Paşa, Tanzimat reformlarının gerçekleşebilmesi için Avrupa devletlerinin müdahalesini istemektedir. Fakat bu onun teslimiyetçi bir tavır içinde olduğunu göstermez. Bu konuda yorumlar, o dönemde Osmanlı Devleti nin ve Osmanlı yöneticilerinin içinde bulunduğu şartlar göz önünde bulundurularak yapılmalıdır. M. Reşid Paşa, Londra ve Paris te Osmanlı Devleti nin menfaati için çalışmıştır. Bunu ispatlayan birçok belge vardır. M. Reşid Paşa, söz konusu memorandumu yazmasından kısa bir süre önce, Lord Palmerston la yaptığı görüşmede, Türk gemilerine Avrupa gemileri gibi muamele edilmesini ısrarla istemiştir. FO, 195/156, no.73, 11 Haziran Bu meselede olduğu gibi, Yunanistan la yapılacak ticaret anlaşması ve diğer meselelerde de Osmanlı Devleti nin hak ve hukukunu savunmuş ve mütekabiliyet ilkesine göre hareket edilmesi için özel bir gayret göstermiştir.

29 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 11 nefret, temel olarak, bu kurumların gelecekte zulmün yeni bir kaynağı olacağı korkusundan geldi. Eğer öneriler, Osmanlı hükümetine bağımsızlık kelimesiyle bağlantılı olarak sunulursa, bu kelime doğru bir şekilde anlaşılacaktır ve böylece Avrupa devletlerinin karşı çıkması için herhangi bir bahane verilmemiş olacaktır. Gerçekte bu bağımsızlık kazanma meselesi değildir, sadece yaşam ve mal güvenliğiyle ilgilidir. Genel güvenlik hakkı, zaten devletin örfi ve dinî kanunları tarafından kabul edilmiştir ki, Babıâli nin iç işlerdeki yönetimine çok yararlı olan bu kanunlar, olmazsa olmaz şekilde tavsiye edilmelidir. Sadece kin ve nefret duygularının harekete geçmesine neden olan katliam ve insanların mallarına el koyma, [Page 72] Avrupa daki devletlerin kanunlarında tolerans gösterilmeyen suçlardır. Herhangi bir millet ya da yönetim için, tümüyle insanlıkla ilgili bir meselede yardım ve destek vermemek uygun olmayacaktır. Avrupa güçleri içinde, Osmanlı Devleti nin zayıflamasını istemesi olası sadece bir devlet vardır. Ancak milletlerin güçlü ittifakının huzurunda; insanlık, adalet ve mantıklı sebepler devletlerin karşısında dururken, herhangi bir devletin verilecek desteğe açıkça karşı çıkması mümkün olmayacaktır. Dahası Osmanlının güçlü komşuları Avusturya ve Rusya nın; Eflak, Boğdan ve Sırbistan ın anayasal haklardan faydalanmasını kabul ettikleri göz önünde tutulursa, hiçbir güç Müslümanların temel can ve mal güvenliğini elde etme isteğine engel olmayacaktır ki bu, bizim böyle olması gerektiğine inanmamızın zorunlu olduğu bir husustur. Bu nedenle, Avrupa nın Babıâli ye yapacağı reform önerilerine karşı dışarıdan bir itiraz gelmeyecektir. Sıkıntının ortasında yaşayan Osmanlı tebaası, güçlü bir şekilde her şeyden önce reformların yapılmasını istemektedir. Avrupa devletleri şefkatle ilgi gösterince, hükümetin ileri gelenleri benzer zaferlerin önemini takdir edecekler ve koruyucu kanunları tamamlamakta acele edeceklerdir. Bu kanunlar, Osmanlı topraklarındaki Hıristiyan tebaanın da yararınadır ki bu adalet konusu, yönetimin düzeltilmesinde en kuvvetli unsur olacaktır. Eğer bu unsur elde edilebilirse, her şey kolaylaşacaktır. Babıâli nin güvenliğinin sağlanması ve Osmanlı topraklarının bağımsızlığı ve bütünlüğünün korunması için, Avrupa devletlerinin sahip olduğu egemenlik hakların aynısı Babıâli için de tanınmalıdır 28. Reform önerileri Babıâli ye sunulduğunda, Sultanın genç yaşıyla ilgili düşünceler ve Babıâli nin Avrupa güçlerinin yönetildiği kanunlar altına oturtulmasının gerekliliği hususları ayrıntılarıyla belirtmelidir. Bu kanunlar, Avrupa da kutsal kanunlar olarak benimsenmiştir ve bunlar, Kuran da da emredilmekte olan, yasalara aykırı olarak vatandaşların öldürülmemesi, vatandaşların servetlerinden mahrum bırakılmamasıyla ilgilidir. Bu nedenle, eğer bir kişi cezası ölüm 28 M. Reşid Paşa nın bu ifadeleri, bir Osmanlı Dışişleri Bakanı ve elçisi olarak Avrupa devletleri karşısındaki duruşunu ve Osmanlı Devleti nin egemenlik haklarının korunması konusundaki hassasiyetini açıkça göstermektedir.

30 12 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 olan bir suçla suçlanırsa, bu kişi eski ve yeni oluşturulacak kanunlara göre halka açık bir şekilde mahkemede yargılanmalıdır. Bu düzenlemeyle birlikte artık suçlanan kişi herhangi alâkasız bir şeyden değil sadece mahkemenin vereceği hükümden korkacaktır. Eğer benzer reform önerilerinin uygulanması sırasında Avrupa devletlerinin politikası bazı zorluklar ve reformların uygulanmasına engel olan problemlerle karşılaşırsa, o zaman Avrupa devletleri elçileri aracılığıyla Osmanlı hükümetine resmî olarak, belirli sınırları aşmadan tavsiyelerini bildirdiğinde, bu sadece etkisi olmayan bir düşünce açıklamasından ibaret olmayacaktır. [Page 73] Bu tavsiye, en yüksek ve en faydalı düşüncelerle insanlığın sesi ve haykırışı olacaktır. Babıâli ye anlatılmalıdır ki yetenekli insanlarına rağmen eyaletlerin böyle geri kalmasının, dışarıdan güç elde eden paşaların Babıâli ye itaat etmekten vazgeçmesinin, Eflak, Boğdan ve Sırbistan ın ayrı hükümetler benimsemesinin, Yunanistan ın bağımsızlık kazanmasının sebebi, Osmanlı tebaasının asayişten, can ve mal güvenliğinden yoksun olmasıydı ki bu nedenle Babıâli bu sırada büyük bir zayıflık hissetmişti. Şayet Babıâli bu korkunç hatada ısrar etmeye devam ederse, onun yönetimindeki bozukluk çabuk bir şekilde artacaktır ki, bu takdirde Osmanlı Devleti nin varlığını sürdürmesini isteyen ve onu korumak isteyen güçler, bu hatayı bahane ederek cesaretini kaybetmiş ve umutsuz bir şekilde dostça desteklerini geri çekeceklerdir. Bunun aksine eğer Babıâli şimdi daha iyi bir politika izlerse, eğer asayişi, bireylerin can ve mal güvenliği akılcı düzenlemelerle garanti altına alırsa ve dürüstçe yürütülen kanunlar benimserse, Osmanlı tebaası despot yargıdan tamamen kurtulursa, bu tutum değişikliğinin sonucu olarak Babıâli, Avrupa devletlerinin desteğini alacaktır. Her ne kadar Babıâli, genel olarak halka açık infazdan kaçınsa da şimdiye dek birçok kurban gizlice öldürüldü. Eyaletlerdeki Osmanlı valileri de katliama devam ettiler. Bütün bunlar Avrupa tarafından görmezden gelinmedi. Seydâ Efendi nasıl zehirlendi, benzer şekilde diğerlerinin hayatlarına nasıl son verildi 29, son olay Pertev Paşa nın ve damadı Vassaf Efendi nin hayatı nasıl sona erdi 30, Avrupa hepsini bilmektedir. Bütün bu suçlar, Avrupa daki tüm insanları Babıâli den sonsuza kadar soğutmaktadır! Avrupa devletlerinin bunlara dair şiddetli beyanlarını ve diğer benzer beyanlarını Babıâli nin duymasının temin edilmesi çok önemli bir husustur. 12 Ağustos [Page 74] 29 Orijinal metinde bu kişiler; Radandans (Ramazan?) Bey, Adanalı Ali Bey ve Siliedat Pada (Paşa?) olarak geçmektedir. 30 Pertev Paşa o dönemde, II. Mahmud a en yakın kişiydi. Akif Paşa nın çabalarıyla, 1837 de Edirne ye sürgün edildi ve burada öldürüldü. Ayrıntılı bilgi için bkz. Carter Findley, Kalemiyeden Mülkiyeye, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1996, s.71-83; Charles Webster, The Foreign Policy of Palmerston , C.II, G. Bell&Sons Ltd, London, 1951, s.542; Şerafettin Turan, Pertev Paşa Maddesi, C.IX, İslam Ansiklopedisi, MEB Yayınları, Eskişehir 1970, s. 555; Ahmet Hamdi Tanpınar, Âkif Paşa Maddesi, C.I, İslam Ansiklopedisi, MEB Yayınları, Eskişehir 1997, s ; Kaynar, age., s

31 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 13 BİBLİYOGRAFYA I. Arşiv Kaynakları Public Record Office (PRO): Foreign Office (FO), 78/383, 195/156, no.73. Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA): Hatt-ı Hümayûn, (HH), no , 37519, 46563, D, İrade Hâriciyye (İ.HR), no. 21. İrade Mısır (İ. MTZ05), no. 4, lef. 2. II. Diğer Kaynaklar -ARMAOĞLU, Fahir, 19. Yüzyıl Siyasî Tarihi ( ), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara Ahmed Lûtfî Efendi, Vak anüvîs Ahmed Lûtfî Efendi Tarihi, C. I, IV, VI, (Eski Yazıdan Aktaran: Ahmet Hazerfan-Yücel Demirel), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul BAİLEY, F. Edgar, British Policy and Turkish Reform Movement , Newyork DAVİSON, Roderic, Osmanlı İmparatorluğu'nda Reform , C.I, (Çeviren: Osman Akınhay), Papirüs Yayınları, İstanbul ESMER, Şükrü, Siyasi Tarih, Maarif Vekilliği Yayınları, İstanbul KAYNAR, Reşat, Mustafa Reşit Paşa ve Tanzimat, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara KURAN Ercüment, Mustafa Reşid Paşa Maddesi, İslâm Ansiklopedisi, C.IX, MEB Yayınları, Eskişehir 1970, s Takvîm-i Vekâyi, sayı. 169, 174, POOLE, Standley Lane, Lord Stratford Canning in Türkiye Anıları, (Çeviren: Can Yücel), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul SÜREYYA, Mehmed, Sicil-i Osmanî, (Yayına Hazırlayan: Nuri Akbayar), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul WEBSTER,Charles, The Foreign Policy of Palmerston , C.II, G. Bell&Sons Ltd, London, 1951.

32 14 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 EKLER M. Reşid Paşa nın 11 Ağustos 1839 Tarihli Memorandumu FO, 78/383, 12 Ağustos 1839.

33 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 15

34 16 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6

35 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 17

36 18 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6

37 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 19

38 20 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6

39 TARİHİN PEŞİNDE -ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ- Yıl: 2011, Sayı: 6 Sayfa: THE PURSUIT OF HISTORY -INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY AND SOCIAL RESEARCH- Year: 2011, Issue: 6 Page: II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ NDE TOPLUMSAL AHLÂK BUNALIMI: FUHUŞ MESELESİ Aydın YETKİN * Özet Osmanlı Devleti kurulduğu günden tarih sahnesinden çekildiği ana kadar, Osmanlı toplumunda fuhuş, devlet yöneticilerinin aldığı tüm önlemlere rağmen varlığını sürdürebilmiştir. II. Meşrutiyet Dönemi nde savaşların yaratığı tahribat, daha da şiddetlenen ekonomik sıkıntılar ve devlet otoritesinin gittikçe zayıflaması, fuhuşun ciddi bir toplumsal sorun haline gelmesine neden oldu. Bu durum karşısında halkın şikâyetleri gün geçtikçe artmıştır. Şikayetlerin de etkisiyle devlet yöneticileri fuhuş meselesi ile ilgili bir takım tedbirler almaya yönelmişlerdir. Makalemizde, II. Meşrutiyet Dönemi nden itibaren gittikçe yaygınlaşan fuhuşun halk üzerindeki tesiri ve bu konuda alınan tedbirlerin yanı sıra umumhanelerin durumunu ve hayat kadınlılarının bu mekânlarda nasıl ve ne şartlarda yaşamak zorunda kaldıklarını inceleyeceğiz. Anahtar Kelimeler Osmanlı, II. Meşrutiyet, Fuhuş, Umumhane, Fahişe. THE SOCIAL MORALITY CRISIS IN THE II. CONSTITUTIONAL MONARCHY PERIOD: THE ISSUE OF PROSTITUTION Abstract Prostitution existed in the Ottoman Empire since its foundation to its collapse in spite of all the precautions taken by the state officials. The devastation brought about by the wars, the worsening economic difficulties and the declining of the state authority led the prostitution into a significant social issue during the II. Constitutional Monarchy Period. In the face of this problem, the public complaints regarding this situation increased day by day. In response to these complaints, the state officials took certain actions concerning the prostitution. This article examines the effect of the prostitution which gradually prevailed since the II. Constitutional Monarchy Period to the public and the precautions taken on this issue, as well as the state of brothels and the conditions under which prostitutes lived in these places. Key Words Empire, II. Constitutional Monarchy Period, Prostitution, Brothel, Whore. * Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih ABD Yüksek Lisans Öğrencisi.

40 22 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 GİRİŞ Devletlerin yaşamış oldukları savaşlar, isyanlar ve bunalım devreleri, ekonomik, sosyal ve ahlaki alanlarda çözülmeyi beraberinde getirir. Bu olgu Osmanlı nın iç isyanlarla sarsıldığı ve ardı ardına savaşlara girdiği tarihlerde de gözlemlenebilmektedir. Özellikle Osmanlı Devleti nin yıkılma sürecine girdiği dönemlerde ekonomik, sosyal ve ahlaki düzen alt üst olmuş, değer yargıları zayıflamıştır. Adına ekonomik ve sosyal çöküntü denilen ve Osmanlı toplumunun da dönem dönem yaşamış olduğu bu tür felâketlerin en büyük mağdurları her zaman çocuklar ve kadınlar olmuştur. Osmanlı toplumunda, her ne kadar kadınlar kırsal alanlarda sosyal hayatın içinde varlıklarını sürdürebilmiş 1 olsalar da şehirde yaşayan kadınlar için aynı durum geçerli değildi. Osmanlı toplumunda kadın her ne kadar miras alabilse, mülkiyet edinebilse veya tasarrufunda bulunduğu mal ve mülkünü özgürce kullanabilse de meslek edinme ve devlet görevinde çalışma konusundaki haklardan yoksundu. 2 Bu durum kadının kocaya bağımlı bir hayat yaşamasına neden oluyordu. Bu nedenle harp ve isyan zamanlarında hayatını idame ettirebilecek maddi olanaklara sahip olmayan ve evinin geçimini tek başına sağlamak durumunda kalan bir kadın için hayat hiç de kolay değildi. Osmanlı toplumunda ahlaki çöküntünün en hissedilir olduğu dönemlerden biri 16. yy ın sonlarıdır. Bu dönemde büyük kaçguna neden olan celali isyanları sırasında pek çok köylü evini bırakarak şehre yerleşti. Şehirdeki işsizlik kadınları çalışmaya sürüklüyordu. 3 Şehirde yaşayan kadının çoğu zaman en kolay iş bulma şekli ise hizmetçilikti. Ancak harp ve isyan zamanlarında eşini ve ailesini kaybeden bir kadın için bu işi bulmak dahi zordu. Çünkü gün geçtikçe kadın ve erkek nüfusu arasındaki denge bozulmakta ve bu işi yapmaya istekli kadın sayısı gittikçe artmaktaydı. Bu nedenle kadınların çalışabilecekleri birkaç iş sahası kalıyordu. Tekstil sektörü veya çamaşırcılık. 4 Geçimini kendi sağlamak zorunda kalan kadınlar, kiraladıkları dükkânlarda çamaşır yıkayarak geçimlerini sağlamaya çalışırlardı. Fakat, bu dükkânlar zaman zaman fuhuş yapıldığı gerekçesiyle yasaklandı. Örneğin, 17 Haziran 1571 tarihinde İstanbul kadılarına gönderilen bir hükümle dükkânlarda çamaşırcı kadınların 1 İbn-i Fadlan 10. yy daki Türk kadınının yabancı erkeklerden kaçmadığını ve bedeninin hiçbir yerini saklamadığı söylerken 14. yüzyılda Anadolu da seyahatte bulunan İbn-i Battuta ise kırsal alanda kadının serbestçe dolaştığını söylemektedir. Bkz. Ahmet Taner Kışlalı, Siyaset Bilimi, İmge Kitabevi, Ankara 2003, s ; İbn-i Battuta, İbn-i Battuta Seyahatnamesi Seçmeler, (Hazırlayan: İsmet Parmaksızoğlu), MEB, İstanbul 1993, s Emine Dingeç, Osmanlı Toplumunda Kadınların Üretime Katkıları, History Studies, Vol. 2/1, 2010, s Mustafa Akdağ, Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik Kavgası, Celali İsyanları, Cem Yayınevi, İstanbul 1995, s Bazı meslekler ise kadınlar tarafından yapılması zorunlu kabul edilen mesleklerdi. Bu nedenle kadınlar bu meslek sahalarında eğitim dışında bir engelle karşılaşmıyorlardı. Kadınların eğitimi yine kadınlar tarafından yapılmaktaydı. Ayrıca kadınlara yönelik sağlık hizmetleri de kadınlar tarafından sunulmaktaydı. Kadınların istihdam edildiği başlıca meslekler; tabibe, hekime, ebe, kabile, aşçı kadınlık ve tosbağacı kadınlık gibi alanlardı. Bkz. Abdülaziz Bey, Osmanlı Âdet, Merasim ve Tabirleri, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2000, s. 347

41 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 23 çalıştırılmaları engellendi. 5 İş bulmakta zorlanan bazı kadınlar ise fuhuşa yöneliyorlardı. 6 Bu dönemde devlete giden şikayetlerin en fazla yoğunlaştığı konulardan biri de fuhuştu. 7 Nitekim 16. yy ın ortalarından itibaren yaşanan ahlaki çözülmenin önüne geçebilmek maksadıyla bazı tedbirler alınmıştır. Örneğin, 10 Ağustos 1567 tarihli Eyüp Sultan Kadısına hitaben yazılmış bir fermanda kadın ve erkeklerin kaymakçı dükkanlarında toplanarak bir takım ahlaksız hareketler sergilendiği gerekçesiyle kadınların kaymakçı dükkanlarına girmelerinin men edildiği bildirilirken, 1 Kanun 1580 tarihli Peremeciler (Kayıkçılar) Kethüdasına hitaben yazılmış bir fermanda da kadınların erkeklerle karışık bir vaziyette kayığa binmeleri yasaklandı. 8 Bu tür kuralların her ne kadar ahlakın korunması amacıyla alındığı ileri sürülse dahi kadını toplumsal hayattan uzaklaştırmasının yanı sıra gizli fuhşun var varlığını sona erdirememiştir. Dans ve müzik eşliğinde, daha çok çengi diye anılan Çingene ve bazen Yahudi kadınlar cümbüş yaparak evlerde, şehir dışında kurulan çadırlarda, hanlarda işret meclislerine iştirak ediyorlardı. 9 Dans ve eğlence fuhuş ile birlikte düşünüldüğünden, devlet ve toplum tarafından hoş karşılanmamaktaydı. 10 Kadılar ın İstanbul a duyurdukları halk şikâyetlerinde ve Divan dan sancaklara ve kazalara yollanan Hükm-i Hümayunlarda Gurbet ve Çingene taifesinin satın alıp sermaye edindikleri güzel cariyelerden faydalanıp, çalgılı, oyunlu eğlenceler düzenlemekte ve büyük şehirlerde elverişli yerlerde kurdukları çadırlarına çoğunluğu bekâr olmakla birlikte evli kişiler de itibar etmekte ve servetlerini buraya harcayarak kendilerini ve ailelerini yokluğa düşürmekteydiler / 1531 tarihli Kanunnâme-i Kıbtiyân-ı Vilayet-i Rumeli ye göre, Rumeli eyaletinin Edirne, Filibe ve Sofya da bulunan Çingenelerinden gayr-i meşru işle uğraşan kadınların ayda yüz akçe kesim vergisi vermeleri gerekmekteydi. Mühimme kayıtlarında da, bazı Çingenelerin kadınlarını ve kızlarını alıp fuhuş yaptırdıkları konusunda şikâyetler söz konusudur. Çingeneler dolayısıyla fahişeliğin arttığı ve bu konuda tedbir alınması için 6 Ekim 1564 tarihinde Diyarbekir, Halep, Dulkadiroğlu, Karaman ve Anadolu beylerbeyliğinin her sancağına hüküm gönderilmiştir. Hükümde şehir, kasaba ve köylerde Çingenelerin dolaşarak sazlı eğlenceler düzenlemelerinin önüne geçilmesi istenmiştir Ahmet Refik Altınay, Onuncu Asr-ı Hicrîde İstanbul Hayatı, (Hazırlayan: Abdullah Uysal), Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 2000, s Akdağ, Age., s Akdağ, Age., s Reşat Ekrem Koçu, Eski İstanbul da Ahlak Zabıtası, Hayat Tarih Mecmuası, İstanbul 1970, C. 6, S. 5, s Elena Marushiakova-Vesselin Popov, Osmanlı İmparatorluğu nda Çingeneler, (Çeviren: Bahar Tırnakçı), Homer Kitabevi, İstanbul 2006, s Osman Köse, XVIII. Yüzyıl Sonları Rus ve Avusturya Savaşları Esnasında Osmanlı Devleti nde Bir Uygulama: İstanbul da Fuhuş ve İçki Yasağı, Turkish Studies, 2/1, Winter 2007, s Akdağ, Age., s.107, Dingeç, Agm., s. 23

42 24 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 16. yy da bazı uygunsuz esirciler de esir alım satımından ziyade gizli fuhuş ile meşgul oluyorlardı. 13 Bunun yanı sıra bekar odalarında evli kadınlar bile bu tür işlere karışmaktaydılar. Fakat her türlü tedbire rağmen kadın ticareti yapanların ve fuhşun önü alınamıyordu. Diğer pek çok toplumsal sorunun yanı sıra fuhuşla da ilgilenip fermanlar çıkaran III. Murad ( ) da hiçbir olumlu sonuç alamadı. 14 IV. Murad ın ölümünden bir yıl önce, 1639 da İstanbul da yapılan büyük esnaf alayını tasvir eden Evliya Celebi, Esnaf-ı Zengâhbegân dan (Kadın taciri) 212, Esnaf-ı Hayzandilberan dan (cinsi sapık) 500 kişi olduğunu ancak bunlar gibi pek çok insanında var olduğunu anlatır. 15 İstanbul da ahlakın en fazla bozulduğu ve fuhşun yaygınlaştığı devirlerden bir diğeri ise Yeniçeri Ocağı nın en fazla bozulduğu 18. Yy ın sonlarından Yeniçeri Ocağı nın kaldırılmasına kadar gecen yıllardı. Tarih-i Gılmâni yazarı Mehmed Halife ye göre bu dönemde Yeniçeriler o derece azıtmışlardı ki, sokaklarda alenen fiil-i şeni ve livata yapıyorlardı asır sonlarında vuku bulan Rusya ve Avusturya ile uzun süren savaşlar esnasında Padişah III. Selim tarafından 1790 yılında İstanbul da içki ve fuhşun yasaklanması ile ilgili bir takım tedbirler alındı. Mesela 1791 yılında yayınlanan ve birer nüshası İstanbul, Eyüp, Galata, Üsküdar Kadıları ile Yeniçeri Ağası ve Terzibaşı ya gönderilen bir Hatt-ı Hümayunla kadınların sokaklarda ve pazarlarda şehvet uyandıracak tarzda kıyafetler giymeye başladıkları, feracelerinin altından esvaplarının görülebildi bundan dolayı giyim kuşamlarına dikkat etmeleri istenerek bir takım yasaklar getirilmiş ve bu yasaklara uygun olarak elbise dikmeyen terzilerinin dükkanının önünde asılacağı bildirilmiştir. 17 Ayrıca Müslüman kadınlarının gayr-ı Müslim kayıklarına eğlence amaçlı binerek dolaşmaları yasaklanmış ve kayığına kadın bindiren kayıkçıların öldürüleceği veya kayığının batırılacağı söylenmiştir. 18 Bunun yanı sıra 10 Ağustos 1790 yılında meyhanelerin kapanması, fahişelerin asılması öngörülmüştü. 5 Şubat 1791 yılında ise Silivri ve çevresinde türeyen fahişelerin siyaset edilmesi kararı alınmıştı. 19 Osmanlı Hukuk u uygulamasında genellikle, fuhşu meslek olarak icara eden kadınlar, buna aracılık edenler ve bu suça iştirak edenler tespit edilerek ya para cezası veriliyor ya da sürülüyorlardı. 20 Ancak fuhşu yapan kadınlar zaman zaman daha sert uygulamalara da maruz kalıyorlardı. Bu sert uygulamalar içinde ölüm de vardı. Recm cezası bu öldürme biçimlerinden bir tanesiydi. Ancak Klasik İslam Hukuku nun ön gördüğü ve zina yaptıkları sabit olan kişilere uygulanan recm 13 Reşat Ekrem Koçu, Osmanlı da Yasaklar, Şaka Matbaası, İstanbul 1958, s Akdağ, Age., s İhsan Birinci, Ahlak Zabıtasının Tarihçesi, Hayat Tarih Mecmuası, İstanbul 1967, C. 3, S. 11, s Koçu, Agm., s Koçu, Age., s Köse, Agm., s Dingeç, Agm., s Ayrıntılı bilgi için bkz. İsmail Acar, Osmanlılarda Zina Suçu ve Cezası, Türkler, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, C.10, s

43 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 25 cezası, Osmanlı devletinde şimdiye kadar tespit edilebildiği kadarıyla, bir kez 1680 yılında İstanbul Aksaray da uygulanmıştı. 21 Ender olmakla beraber, bazen reayaya fuhuş sebebi ile siyaseten katl cezası da verilmekteydi. 30 Haziran 1560 tarihinde Bursa, Ankara, Beypazarı Kadılarına ve Sancak Beylerine fuhuş ve ırza tecavüz gibi ahlaksızlıkları sabit olanların siyaset edilmeleri hakkında bir ferman yollanmıştır Haziran 1602 tarihli bir belgede göre, bir handa yakalanan üç fahişeden ikisinin teşhiz olunduğu (kızgın demirle cinsel organın dağlanması), diğerinin ise bir çuvala konulup İstanbul Boğazı na atılmak suretiyle öldürüldüğü tespit edilmiştir. 23 Buna benzer bir hadise II. Selim devrinde de yaşandı yılında Çukur Mederese de bir grup erkekle basılan bir kadın çuvala konulup İstanbul Boğazına atılmak suretiyle ölüm, erkekler ise sürgün ve kalebentlikle cezalandırıldılar. 24 III. Selim in aldığı bu sert tedbirler neticesinde İstanbul daki hapishaneler ve zindanlar doldu. Sürgünlerin bu soruna bir çare olamayacağı anlaşılmıştı. Ayrıca fahişelerin sürgün edildiği yerlerde de fuhuşun yaygınlaşmasından korkuluyordu. Bu nedenle ibret-i alem için birkaç fahişenin boğularak İstanbul un belli başlı yerlerinde teşhir edeceklerdi. Padişahın onayı ve şeyhülislamın bilgisi dahilinde Sekbanbaşı, meşhur fahişelerden beş tanesini, geceleyin bir çuvala konulup İstanbul Boğazı na atılmak suretiyle boğdurdu ve sabah erkenden herkesin görmesi için üçünü İstanbul kent merkezi, birini Kasımpaşa ve birini de Üsküdar da astırarak teşhir ettirdi. Söz konusu bölgeler, halkın yoğun olduğu, herkesin görebileceği ve fuhuş hadiselerinin de sık görüldüğü yerlerdi. Diğerleri de üçerli beşerli gruplar halinde tövbe ettirilerek salıverilmeye başlandı. Bu şiddetli tedbirlere rağmen 1791 in Temmuz ayında elli beş fahişe tutuklanmış ve sürgün edilmişti. 25 II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ NDE FUHUŞLA MÜCADELE Fuhuş, Osmanlı toplumunda özellikle savaş ve isyan dönemlerinde daha da yaygınlaşmakla beraber her dönemde vardı. Nitekim 19. yy ın ikinci yarısından itibaren iyice yaygınlaşmaya başladı. Osmanlı bu dönemde ilk defa yabancı ülkelerden borç para almış, ülkede geçici de olsa bir refah ortamı doğmuştu. Bu ortamın etkisiyle padişah Abdülmecit, saray halkının eğlencelerine müsamaha göstermiş, sarayı örnek alan paşalar ve beyler de konaklarında hemen her gün eğlenceler tertip etmeye başlamışlardı yılları arasında Kırım Savaşı nedeniyle çok sayıda Fransız ve İngiliz askeri de aileleriyle birlikte İstanbul a gelmişlerdi. Saray ve devlet erkânının, Fransız ve İngilizler in eğlence anlayışlarından halk da 21 Joseph Von Hammer, Osmanlı Devleti Tarihi, (Çev. Vecdi Bürün), İstanbul 1986, C. 12, s Akdağ, Age., s Ahmet Mumcu, Osmanlı Devleti nde Siyaseten Katl, Phoenix Yayınevi, Ankara 2007, s Köse, Agm., s Köse, Agm.,

44 26 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 etkileniyordu. 26 Ayrıca kırım Savaşı ndan sonra İstanbul a pek çok savaş esiri nakledildi ve bunlar yerleştirildikleri yerlerde umumhaneler açmaya başladılar yy ın ikinci yarısından itibaren umumhanelerin ve dolayısıyla hayat kadınlarının sayısında artış meydana geldi. Özellikle İstanbul da, Suriçi, Beyoğlu ve Üsküdar da pek çok umumhane bulunuyordu. 28 Bu umumhaneler ikiye ayrılmaktaydı gayrimüslimlere ait olanlar ve Müslümanlara ait olanlar. Umumhanelerde çalışan kadınların milliyetleri ve dinleri farklılar arz ediyordu. Osmanlı, Leh, Rus, Rumen, Fransız, İtalyan ve Yunan pek çok hayat kadını vardı. Abdülaziz Bey in söylediğine göre bu evlerde çalışan kadınların yüzde yetmişi yerli, yüzde otuzu ise yabancılardan oluşmaktaydı. Osmanlı tebaasından olan hayat kadınlarının yüzde yirmisi Dersaadet Kıptilerinden, yüzde yirmisi Siroz, Edirne ve Manastır Kıptilerinden, yüzde yirmisi Aydın ve İzmir havalisi kadınlarından geri kalan yüzde kırkı da Dersaadet ahalisindendi. 29 Hükümet, bu durum karşısında tedbirler alarak gün geçtikçe yaygınlaşan fuhuşun önüne geçmeye çalışıyordu. Ancak 3 Mayıs 1840 ve 14 Temmuz 1851 tarihlerinde ilan edilen ceza kanunlarında fuhuşu, fuhuşa teşviki, kadın ticaretini suç kabul eden herhangi bir hüküm yoktu ve bu yüzden herhangi bir ceza-i müeyyide uygulayamıyordu Ağustos 1858 de 1810 tarihli Fransız Ceza Kanunundan iktibasla yapılan Ceza Kanunname-i Hümayunun ilk halinde de fuhuşla ilgili bir hüküm bulunmuyordu. 31 Bundan dolayı yaygınlaşan fuhuşun önüne geçmek isteyen dönemin Sadrazamı Ali Paşa, 1859 da bir emirname yayınlayarak fuhuş yapanların, fiilinin derecesine göre 48 saatten 3 aya kadar hapis veya 3 aydan 6 aya kadar sürgün ile cezalandırılmalarını öngörüyordu. 32 Ancak bu tür tedbirler de fuhuşun önünün alınması için yeterli olmuyordu. Nitekim gayri resmi işletilmekle beraber hükümetim denetimi altında tutulan umumhanelerin dışında İstanbul un uzak ve tenha pek çok yerinde koltuk olarak tabir edilen gizli evler vardı. 33 Bu kadar kozmopolit bir fuhuş piyasasının bulunduğu ve umumhane sayısının her geçen gün arttığı, hatta taşralarda dahi yaygınlaşmaya başladı bir ortamda özellikle İstanbul da zührevi hastalıklara tutulanların sayılarında önemli artışlar 26 Vahdettin Engin, Genelevden Korkma Fuhuşun Gizlisinden Kork, s. 1, osmanli/genelev.htm. Erişim Tarihi: Rıfat N. Bali, Yirminci Yüzyılın Başlarında İstanbul un Fuhuş Âleminde Yahudilerin Yeri, s dokumanlar/mahrem3.pdf. Erişim Tarihi: Şişhane Karakolu Caddesi, Kışla Arkası Papaz Köprüsü, Humbaracı Yokuşu, Balık Pazarı, Derviş Sokağı, Timoni Sokağı, Laleli Çeşme, Küçük Balık Pazarı, Tarlabaşı, Kuledibi, Yüksek Kaldırım, Kasımpaşa üstü, Galata, Aksaray, Çivizâde, Sena Yokuşu, Salkımsöğüt, Çukurbostan, Kalyoncu kulluğu gibi yerler umumhanelerin yoğun olarak bulunduğu semtlerdi. Umumhanelerin her biri sahibinin ismiyle anılırdı ve 'Acem'in hanesi', 'Mumcu Ahmet'in hanesi', 'Alaycı Kadri'nin hanesi', 'Keseci Hürmüz'ün hanesi', 'Kaymak Tabağının hanesi', 'Langa Fatma'nın hanesi', 'Dönme Ahmet'in hanesi', 'Gül ipek'in hanesi', 'Arnavut Samiye'nin hanesi', 'Kör Emine'nin hanesi' en çok bilinen umumhanelerdi. Bknz. Abdülaziz Bey, Age., Abdülaziz Bey, Age., s Naci Şensoy, Zina Cürmü, İÜHF Mecmuası, İstanbul 1942, C. 8, S. 1-2, s Ancak 1860, 1911 ve 1914 tarihlerinde yapılan zeyller ile fuhuş suçunun müeyyidesi Ceza Kanuna ilave edilmiştir. Bkz. Ahmet Gökcen, Tanzimat Dönemi Osmanlı Ceza Kanunları ve Bu Kanunlardaki Ceza Müeyyideleri, İstanbul 1989, s. 14, Engin, Agm., s Abdülaziz Bey, Age.,

45 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 27 oldu. Bunun üzerine 6. Daire Belediye Reisi Edouard Blacque ve Michael adındaki bir hekimin teşebbüsü ile umumhanelerdeki kadınların 6. Daire nin nezareti altında muayene ve tedavileri edilmeleri kararlaştırıldı. 5 yıl kadar süren bu yarı resmi nitelikteki denetimden iyi sonuç alınması üzerine Şubat 1884 te Şûra-yı Devlet ten geçirilen bir talimatname ile 6. Daire bölgesindeki hayat kadınlarının belediyece kontrol edilmelerine izin verildi. Ayrıca bölge dahilindeki umumhaneler bu talimatname gereğince belediye memurları, hekim ve çavuşlar tarafından teftiş edilmeye başlandı. Ayrıca umumhaneler dört sınıfa ayrıldı. 34 Bu suretle umumhanelerin açılması ruhsata bağlanmış oldu. Devletin aldığı tedbirleri ve emirleri uygulayacak olanlar İstanbul daki görevlilerdi. Gelen emirleri aynen uygulayacakları gibi geçiştirme ve oyalama yoluna da gidebilirlerdi. Güvenlikten sorumlu yetkililer, gerek umumhaneleri belli mekanlarda tutmak ve yayılmasını engellemek amacıyla gerekse de güvenlikten sorumlu bazı yetkililerin hayat kadınlarıyla fuhuş yapmaları nedeniyle 35 ya da rüşvet karşılığında onların fuhuş yapmalarına göz yumuyordu. Bu durum, birtakım şikâyetlere de sebep oluyordu. 1892'de Padişah II. Abdülhamit'e verilen bir jurnalde, İstanbul'da asayişsizliğin ve fuhşun arttığı, Zaptiye Nazırı Hüseyin Nazım Paşa'nın hiçbir tedbir almadığı ifade ediliyordu. Jurnalde yazıldığına göre, Nazım Paşa'nın koruduğu Komiser Hüsnü ve polis memuru Şaban Efendiler, sorumlu oldukları bölgelerdeki umumhanelerden ayda altışar lira rüşvet alıyorlar, ayrıca gözlerine kestirdikleri namuslu kadınlarla tehdit yoluyla beraber oluyorlar, sonra da umumhanelere düşmelerine yol açıyorlardı. Tekliflerine razı olmayan kadınları ise birtakım iftiralarla karakollara sevk ediyorlar, evli olanları kocalarından boşattırıyorlar, perişan edilen zavallı kadınlar sonuçta ya fahişe oluyor yahut hapishaneye düşüyorlardı lı yıllarda kadın ticareti uluslararası bir hal almıştı. Öyle ki, 1892 yılında beyaz kadın ticareti ile meşgul olan yirmi yedi fuhuş tacirinin Galiçya da yargılanması olayı bunu açıkça göstermektedir. Yargılananların bir kısmını, Osmanlı topraklarında yakalanarak Galiçya ya iade edilenler oluşturmaktaydı. Bu fuhuş çetesi Galiçya ve Bukoniva yı dolaşıp genç kızları kandırarak veya zorla İstanbul a getiriyor, Beyoğlu ve Galata daki umumhanelerde pazarlıyorlardı. 37 Hatta Osmanlı tebaasından olmayan bu gibi kadınlar, Osmanlı tebaasından olan bir şahısla evlendirilerek veya evlenmiş gibi gösterilerek tezkere-i Osmani almaları sağlanıyor ve umumhanelerde rahat bir şekilde çalışabilmelerinin önü açılıyordu Zafer Toprak, Fuhuş, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı, İstanbul , C.3, s Ladik kaymakamı iken bazı isnat üzerine muhakeme altına alınarak daha sonra beraat eden Mehmet Tevfik Efendi nin, yeniden göreve dönmek istemesi üzerine hakkında yapılan tahkikat neticesinde, jandarma çavuşu, belediye reisi ve azasıyla bir olup görevleri icabı muhafaza altına aldıkları bir kadınla fuhuş yaptıkları anlaşılmıştır. Bkz. BOA, DH. MKT. Dosya No:950. Gömlek No:32. Tarih: 20/S / Engin, Agm., s Bali, Agm., s BOA, DH. MKT. Dosya No:818. Gömlek No:62. Tarih: 20/Za/1321.

46 28 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 Anlaşıldığı üzere II. Abdülhamit in istibdat devrinde toplumun ahlaki vaziyetinin korunması gayri ciddi bir hal almıştı. Nitekim Abdülhamit muhaliflerin peşinde koşmaktan vakit bulduğu zamanlarda genç mekteplilerin Beyoğlu ve Galata taraflarında gezip dolaşmaları, kadınların faytona binmesi, hatta babaları, kardeşleri ve kocalarıyla bile olsa arabaya binmelerini yasaklamış, 39 kadınların sokaklarda açık saçık dolaştıklarını söyleyerek örtünmeleri konusunda titiz davranmaları istemiş, ilgili yasağa uymayanlar hakkında zabıta memurlarınca işlem yapılacağını bildirilmişti. 40 Ancak Galata ve Beyoğlu taraflarında kumarhanelerin, gazinoların, balozların ve içleri yerli ve yabancı hayat kadınları ile dolu umumhanelerin sayıları gün geçtikçe artmıştır. 41 Nitekim 1900 lü yılların başlarında Galata ve çevresinde 100 civarında umumhane mevcuttu. 42 Tanzimat dönemine kadar Osmanlı toplumunda Müslüman kadınlar resmen fahişe olamazlardı. Gayri müslim kadınlara ise fuhuşu icray-ı meslek edinmeyi istemeleri üzerine göz yumulurdu. 43 Fakat Aksaray gibi Müslüman mahallelerinin ortasında, herkesin gözü önünde ve bilgisi dahilinde Müslüman kadınları çalıştıran, dönemin seçkin kişilerini müşteri olarak kabul eden, gizli veya devletçe ruhsat verilmiş Müslim ya da gayri Müslim umumhaneleri vardı. 44 Bu işler sözde Müslüman kadınların sıkı bir denetim ve örtünmeye tabii tutulduğu bir dönemde oluyordu. II. Meşrutiyet in 23 / 24 Temmuz 1908 de ilanından sonra karşı karşıya kalınan Trablusgarp (1911), Balkan ( ) ve I. Dünya Savaşı ( ) sonucunda Osmanlı Devleti, büyük felaketlerle yüz yüze kaldı. Ardı ardına yaşanan askeri hezimetler neticesinde zaten iyi durumda olmayan ekonomi iyice zayıfladı. Bu durum gün geçtikçe fakirliği, işsizliği ve sefaleti arttırdı yılı ise Osmanlı Devleti için sonun başlangıcıydı. Osmanlı Devleti bir biri ardınca seferberlik ve cihat ilan ederek I. Dünya savaşına girince İstanbul sokakları bir anda ağlaşan, ekmek bulmaya çalışan kadınlar ile sessiz sedasız evlerinden ayrılan ve askerlik şubelerine ulaşmaya çalışan erkeklerle doldu. Bir gün içinde ekmek bulmak herkesin en büyük sorunu haline geldi. 45 Öyle ki gıda maddelerin çoğu karaborsaya düşmüş, hatta bir somon ekmeğin fiyatı bir günde 5 kuruştan 55 kuruşa fırlamıştı. 46 Peşi sıra girilen savaşlar, Karaborsacılığa, istifçiliğe, kamu fonlarının zimmete geçirilmesine ve spekülasyonlara neden olmuş ve bunun neticesinde kısa sürede harp tüccarı, spekülasyon erbabı, zengini veya 39 Koçu, Agm., s BOA, İ. HUS. Dosya No:112 Gömlek, No:1321/L-111, Tarih: 25/L/1321.; BOA, BEO. Dosya No: 2252, Gömlek No: , Tarih: 25/L / Balıkhane Nazırı Ali Rıza Bey, Eski Zamanlarda İstanbul Hayatı, Kitabevi Yayınları, İstanbul 2011, s Engin, Agm., s Yılmaz Öztuna, Büyük Türkiye Tarihi, Türk Siyasi Tarihi ve Medeniyeti Tarihi, Ötügen Yayınevi, İstanbul 1978, C. 9, s Refik Ahmet Sevengil, İstanbul Nasıl Eğleniyordu (1453'den 1927'ye Kadar), İletişim Yayınları, (Hazırlayan: Sami Önal), İstanbul 1993, s Yavuz Selim Karakışla, Bir Osmanlı Kadınının Hikayesi, Tarih ve Toplum, Mart 2003, C, 39, S. 231, s Feroz Ahmad, Jön Türkler Döneminde Savaş ve Toplum, Tarih ve Toplum, Nisan 1999, C.11, S. 64, s. 244.

47 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 29 muhtekir diye adlandırılan savaş zengini bir kesimin ortaya çıkmıştı. İstanbul un büyük bir kesimi yoksullaşırken, eğlence düşkünlüğü, alkol tüketimi, kumar, fuhuş, hatta kokain kullanımı giderek yaygınlaşmıştı. Hatta sokaklar dilenen insanlarla dolup taştı. 47 Yaygınlaşan Fuhuş Karşısında Artan Şikayetler II. Meşrutiyet in 1908 yılında ilanıyla birlikte yeniden yürürlüğe giren anayasada, mesken dokunulmazlığı hükmü vardı. Artık hane sahibinin izni olmaksızın hiç kimsenin evine zorla girilemeyecekti. 48 Bu nedenle eski dönemlerdeki gibi fuhuş yapıldı bilinen veya şüphelenilen evlere baskın yapılamayacaktı. 49 Nitekim Kastamonu da fuhuş yapıldığı gerekçesiyle polis bazı evlere baskın düzenleyip yakaladığı kişileri 4 ila 7 gün arasında hapiste tutunca, Dahiliye Nezareti 26 Ekim 1910 tarihinde vilayete gönderdiği bir yazıyla, yapılan uygulamanın Kanûn-ı Esasi ye aykırı olduğunu bildirerek bu tür uygulamaların önlenmesini istedir. Ayrıca Ankara, Hüdavendigar ve Sivas vilayetlerine de 30 Ekim 1910 tarihinde, mesken sahibi davet etmediği takdirde evlere baskın yapılamayacağına ilişkin yazı gönderdi. 50 Bu durum, fuhuşun yaygınlaşmasında etkili oluyor, ayrıca fuhuşa aracılık ve fuhuşu teşvik edenlerin daha rahat hareket etmelerine olanak sağlıyordu. Bu vaziyet, gittikçe artan oranda ve toplumun Müslim gayri Müslim tüm kesimlerinde huzursuzluklara ve şikayetlere neden oldu. Mesela, Mart 1910 tarihli bir şikayet dilekçesinde Şişli Süvari Karakolu civarındaki 17 Müslüman hanesinin umumhane yapıldığı haberi yer almakta ve yetkililerden, umumhane haline getirilen evler için mahalle sakinleri tarafından tedbir alınması isteniyordu. 51 Halkın umumhanelerin artması ve fuhuşun yaygınlaşması nedeniyle şikayetlerini yetkili makamlara iletti dilekçelerine birkaç örnek verelim. Temmuz 1910 tarihli bir dilekçede; 47 Zafer Toprak, Birinci Dünya Savaşı nda İstanbul, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı, İstanbul , C.2, s Madde 22. Memalik-i Osmaniye de herkesin mesken ve menzili taarruzdan masundur. Kanunun tayin eylediği ahvalden maada bir sebeple hükümet tarafından cebren hiç kimsenin mesken ve menziline girilemez. Bkz. Suna Kili, A. Eşref Gözübüyük, Türk Anayasal Metinleri, İş Bankası Yayınları, İstanbul 2000, s Komşular, mahalleye gelen bir kiracının ahlâka aykırı iş yaptığını, evine değişik insanların girdiğini anlar ise önce mahallenin delikanlılarına haber verilir, sonra mahalle imamına, muhtara ve ihtiyar heyetine söylenirdi. Mahalleyi fuhuştan temizlemek için mahalle bekçisine, mahallenin delikanlıları ile civardaki komşulara dikkatli olmaları tembih edilirdi. Fuhuş yapıldığından şüphelenilen haneye gizlice bir adamın girdiği görüldüğü anda bütün mahalleli haberdar edilirdi. İmamın 'kırın' emri ile kapı tekmelerle açılır, herkes birbirini iterek içeri dolar ve büyük bir gürültü kopardı. Evin her tarafı arandıktan sonra eğer kimse bulunamazsa mahalleli dağılır, geride kalan imam ve muhtar efendiler, Bu yapılanlar çirkin bir şey ise de ahalice namusunuza bir defa daha inanılması bakımından yine de hakkınızda hayırlı oldu gibi sözler sarf eder, ev sahibinden Özür dilerlerdi. Böyle olmaz da evde bir adam yakalanırsa, her tarafından biri tutar, yüzüne tükürülür, yapılmadık hakaret kalmaz, 'Bre ise yaramaz habis, mahallemiz senin gibi rezillere mesken olamaz, senin hakkından simdi hükümet gelir' denilerek yerde sürüklenirdi. Eğer evde bir hovarda ele geçerse baskına gidenlere, çevreden olayı duyanların da katılmasıyla kalabalık giderek artar, herkes pencerelere doluşur, adam hayli hırpalanmış ve süklüm püklüm bir şekilde karakola teslim edilirdi. Daha sonra mahalleli 'Hey gidi, burası namuslu bir mahalledir. Buraya düşünüp taşınmadan girmek ne cesarettir, şimdi buldu belâsını' gibi sözlerle tekrar fuhşun yapıldığı eve döner, evdekilere ertesi sabahtan tezi yok defolup gitmelerini, aksi halde gerekenin yapılacağını söyleyip dağılırlardı. Bkz. Abdülaziz Bey, Age., s Mehmet Temel, Osmanlı Devleti nin Son Döneminde Fuhuş ve Frengi İle Mücadele, Türkler, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, C. 14, s BOA, DH. MUİ. Dosya No: 69/-2, Gömlek No: 33, Tarih: 08/Ra/1328.

48 30 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 Beyoğlu nda Karye Tepe de, Feredet sokağında 13 Numaralı hanede Sarkis Agoti adlı kadın, numarasını verdiğimiz haneyi epeydir umumhane olarak işletmekte ve gece ve gündüz giren çıkan sayılamamaktadır. Sokakta oturanlar namuslu ve aile sahipleri olup her birimizin yetişmiş ve yetişmek üzere olan kız ve erkek evlatlarımız bulunduğundan böyle namuslu ailelerin arasında yukarıda adı geçenin bu şekilde burada kalması katiyen mümkün olmadığı ve bu durumun İslam nazarında da hoş karşılanmadığı hakikati cemaat ve Mutasarrıflıkça bilinen bir gerçektir. Ayrıca ismini verdiğimiz kişinin hanesinde vakitli vakitsiz gürültü, şamata yapılmakta bu dahi bizleri ayrıca endişelendirmekte ve heyecan içinde bırakmakta olduğundan bu kişin derhâl ihracını talep etmekteyiz. 52 Ağustos 1910 tarihli bir başka dilekçede ise şöyle denilmektedir: Beyoğlu ndaki Galavani Sokağı, Tepebaşı na çıkan, gece gündüz gelip geçenin eksik olmadığı Her iki tarafında da namuslu ailelerin ikamet ettiği bir yerdir. Bu sokakta dört tane de otel olduğu için yabancılarda buradan sık sık geçmektedir. Ancak sokağımızın sekiz numaralı hanesi Ermeni Teresa, dokuz numaralı hanesi Romanyalı Aleksandır, on numaralı hanesi de yine Romanyalı Aştonyer tarafından kiralandıktan sonra umumhane olarak kullanılmaya başlanmıştır. Her ne kadar bunlar odalarını kiraya verdiklerini söyleseler de bu odalarda kalan kadınlar ahlaksızlığın zirvesi sayılabilecek ölçüde rezillikler yapmaktadırlar. Hiçbir şeyden çekinmeden evlerine müşteri almakta, yoldan geçenlere laf atıp sarkıntılık etmekte, pencerelerden sokağa pis şeyler atmakta, bazen de komşularına küfür etmektedirler. Aynı davranışları otelde kalan yabancılara da yapmaktadırlar. Bu evlerin mahallemizden çıkarılarak sokağımızın şerefinin kurtarılmasını ve huzurumuzun sağlanmasını talep etmekteyiz. 53 Mahalle sakinleri tarafından yazılan bu tür şikayet dilekçelerinin çok sayıda örnekleri bulunmaktadır. Ancak şikayette bulunanlar sadece mahalle sakinleri değildi. Bu durum İstanbul da ikamet eden yabancı uyruklu kimselerin de tepkisini çekiyordu. Fransız konsolosluğu, 1912 yılında Mekteb-i Sultani nin Tophane ye inen Yeni Çarşı Sokağındaki umumhanelerin kapatılmasını talep ediyordu. Ahmet İhsan Bey tarafından verilen emir ile bu sokaktaki umumhaneler kapatılmaya başlandı. Ancak bu sokakta fuhuş yapıldığı bilinen bir de Amerikan Oteli vardı ve sahibi Fransız vatandaşı idi. Bu yüzden Belediye oraya müdahale edemiyordu. Dolayısıyla otel kapatılacaksa bunu Fransız Konsolosluğu yapacaktı. Hazırlanan bir tertip neticesinde otele baskın veriliyor ve otelde fuhuş yapıldığı Fransız Konsolosluğu ve belediye yetkilileri tarafından tespit edilerek zabıt tutuluyordu. Fakat buna rağmen otel kapatılamadı. Otel sahibi Fransız idi ve baskını yapanlar arasında Fransız Konsolosluğu yetkilileri de vardı. Ancak otel sahibi Amerikan pasaportunu gösterince bir şey yapılamadı. 54 Bunun gibi pek çok ahlaksız kadın taciri kapitülasyonlardan yararlanarak rahat rahat işlerini yürütüyorlardı. 52 BOA, DH.EUM.THR. Dosya No: 47, Gömlek No: 36, Tarih: 21/ Ş/ BOA, DH.EUM.THR. Dosya No: 46, Gömlek No: 25, Tarih: 10/Ş / Vahdettin Engin, Kurtlar Sofrasındaki Osmanlı, Yeditepe Yayınevi, İstanbul 2009, s

49 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 31 Umumhanelerin işletildiği bölgelerde okullarda bulunuyordu ve okulların müdürleri de bu durumdan oldukça şikayetçiydiler. Mesela, Mekteb-i Sultani yöneticilerinin emniyet yetkililerine, umumhanelerin talebeler üzerindeki olumsuz tesirinden bahsettikleri Haziran 1914 tarihli şikayet dilekçesinde, umumhanelerdeki hafif meşrep kadınların pencerelerde ve balkonlarda açık saçık dolaştıkları ve talebelerin zihinlerini bulandırdıkları, ayrıca okulun hem yan tarafındaki Yeni Çarşı Caddesi nde sıra sıra umumhanelerin bulunduğu belirtilerek bunların kapatılması talebinde bulunuyorlardı. 55 Dersaadet Polis Mektebi talebelerinin hafta izinlerinde Beyoğlu'nda bulunan umumhanelere gitmelerinden dolayı zührevi hastalıklara tutulmaları üzerine okul yöneticileri bu konuda tedbir olarak Mektep Nizamnamesi'ne bir madde eklenmesin istemişler ancak hükümet bununa imkan olmadığını bildirerek ancak sağlık şartlarına gereği gibi itina edilmesi için doktorlara tebligatta bulunmuştur. 56 Nitekim pek çok okul, II. Abdülhamit devrinden beri gittikçe yaygınlaşan ahlaksızlık ortamlarından gençleri uzak tutabilmek ve korumak için tedbirler almaya çalışıyordu. Darüşşafaka gibi şefkat ve himayesine aldığı çocukların ve gençlerin ahlak ve iffetleri üzerinde çok titiz müesseseler, bir talebesinin Galata, Beyoğlu veya Tophane gibi umumhanelerin ve tekin olmayan kimselerin bolca bulunduğu mekanlarda dolaşırken yakalanmasını okuldan atmak için yeterli bir suç olarak görüyordu. Askeri rüştiyeler ve idadiler de talebelerini okul dışında aynı dikkatle korumaya çalışıyor, semtleri halkından dahi olsa kayıkçı, arabacı, tulumbacı ve kahveci takımından kimselerle münasebetleri tespit edilenlere hapis cezası verebiliyor, bu gibi kimselerle münasebetlerini devam ettirmekte ısrar edenleri okuldan atıyordu. 57 Fuhuşun en yaygın olduğu yer İstanbul idi. Ancak taşrada da fuhuş hızla yaygınlaşmaktaydı. Konya halkı da fuhuşun yaygınlaşmasından şikâyetçidir. Şikayetlere göre; Konya da meydana gelen vukuatların ve hapishanede bulunan mahpusların mahkumiyet nedenin çoğunlukla hayat kadınlarıdır. Ayrıca içlerinde 15 yaşlarında çocuklar olduğu gibi yaşlarında ihtiyarlar da vardı. Halktan bazı kimseler de zamanlarını belli bir müddetinde hayat kadınlarının peşinden koşmakta ve ailelerinin nafakalarını bu uğurda harcamaktaydılar. Konya nın neredeyse her tarafında hayat kadınlarının bulunduğu ve ayrıca her köyde en az üç ya da beş fahişenin yaşadığına ve genelde bunların etrafında dolaşmayan gençlerin pek görülmediğinden dem vurularak, Konya daki kadınlar hapishanesi adeta hayat kadınları ile dolmuştur. Hükümeti bu kadınlara tayın vermekte ve ailelerin de bakmamaktadır. Bu kadınlar hapishaneden çıktıkları zaman yine pezevenkle- 55 BOA, DH. EUM. MTK. Dosya No: 77, Gömlek No: /B / BOA, DH.EUM.THR. Dosya No:3, Gömlek No:1, Tarih: 23/Ş / Koçu, Agm., s. 18.

50 32 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 rin eline düşmekte hovardalara pazarlanmaktadırlar. 58 Konya halkı hükümetten bu soruna bir çare bulmasını istemektedir. Bolu da ise Bolu Livası İdare Meclisi bölgede yaygınlaşan fuhuşa karşı tedbir almaya kara verdi. Mecliste önce fuhuşun kontrol altına alınabilmesi için vilayette umumhane açılması gündeme getirilmiş, ancak Müslüman halkın tepkisinden çekinildiği için vazgeçilmiştir. Umumhane açılamayacağın mümkün olmadığı anlaşılınca hayat kadınlarının iaşeleri belediye tarafından karşılanmak üzere tecrithaneye alınması kararlaştırılmıştır. Ancak bu tedbir uzun vadeli ve kalıcı bir yöntem değildi. Nitekim İdare Meclisi, ahlaken ve geçimlerini sağlayabilme konusunda zor durumda olan bu gibi kadınlara din eğitimi alacakları ve dokumacılık öğretilebilecek bir ıslahevi açılmasına karar verdi. Islahhanede kaldıkları süre içerisinde bu kadınların nefislerini ıslah ettiklerine kanaat getirilirse, yasalara uygun olarak evlenmeleri de sağlanacaktı. 59 Nitekim bu uygulamanın bir benzerini 1914 yılında hükümette uygulamaya karar vermiştir. Buna göre alenen fuhuş yapan kadınlar ıslahhane veya kadın hapishanesinde tutulacaklar ve haklarında muamele-i kanuniye tatbik olacaktı. 60 Giderek artan şikayetler ve olaylar karşısında, Emniyet Genel Müdürlüğü konuyla ilgili olarak Beyoğlu Emniyeti ne gönderdiği bir yazıda, umumhane meselesinin giderek ciddiyet kazandığı, halkın şikayetlerinde haklı olduğu ama şikayetlere kesin bir cevap vermenin zorluğundan bahsediyordu. Emniyet Genel Müdürlüğü umumhanelerin hepsinin kapatılmasının mümkün olamayacağını ve bunların bir araya toplanarak kontrol altında tutulabileceğini düşünüyordu. Fakat umumhaneleri bir araya toplamak meşakkatli ve belediyenin de dahil olması gereken bir işti. Yapılabilecek tek şey umumhanelerin sıkı bir şekilde denetim altına alınması ve mahallelinin rahatsız olmasının önüne geçilmesiydi yılında dönemin Dahiliye Nazırı İsmail Canbolat, memleketin her tarafına yayılmış olan fuhuş belasından şikayetçi oluyor, fuhuşun önün alınması konusunda sert ve şiddetli tedbirler alınacağını söylüyordu. 62 Ancak işgal ve mütareke döneminde fuhuş iyice yaygınlaşıyor ve gerek İstanbul hükümeti gerekse emniyet yetkilileri lazım gelen tedbirleri almıyor, alamıyorlardı. Netice itibari ile fuhuşla mücadele konusu Cumhuriyet e miras kalmıştı. Hayat Kadınlarının Islahına Yönelik Tedbirler Umumhanelerle başa çıkmakta zorlanan yetkililer, bir yandan da fuhuş bataklığına sürüklenen kadınları bu hayattan kurtaracak tedbirler arıyorlardı yılında Zaptiye Nezareti lağvedilerek yerine Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti ku- 58 İmzasız, Konya da Ceraim ve Fahişe Karılar, Sırat-ı Müstakim Mecmuası, (Babalık tan İktibas edilmiş), C. 7, S. 177, 12 Kanuni Sani 1327, s Temel, Agm., s BOA. DH.İD. Dosya No:818. Gömlek No:62. Tarih: 07/R / BOA, DH. EUM. THR. Dosya No:33. Gömlek No:41. Tarih: 04/Ca/ İmzasız, Fuhuşiyyat, Servet-i Fünun Mecmuası, S. 1409, 5 Eylül 1918, s. 75.

51 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 33 rulduğu zaman İstanbul Emniyet Müdürlüğü de Asayiş Şubesine bağlı olarak bir de Zabıta-i Ahlakiye birimi ihdas edildi. Amaç fuhuşun önlenmesinden çok hayat kadınlarının vesikaya bağlanması ve vesikalı kadınların bulaşıcı herhangi bir zührevi hastalık taşımalarının engellenmesi, hasta olana kadınların da tedavilerinin tek elden ve devamlı surette yapılmasının sağlanmasıydı. 63 Ahlak zabıtasına bağlı olarak faaliyet gösteren bir polis sanat mektebi de vardı. Hayat kadınları arasında fakirlik nedeniyle fuhuş bataklığına sürüklenen ve hayattan kurtulmak isteyen genç kadınlar için Kabataş taki Ethem Paşa Köşkü mektep olarak kullanılıyor, burada kadınlara terzilik ve temizlik dersleri verilerek bir meslek edinmeleri sağlanmaya uğraşılıyor ve böylelikle meşru kazanç yolları gösterilerek ıslah edilmeye çalışılıyordu. Bu okul için çok sayıda makinesi temin edilerek, her kadına emeğinin karşılığında belli bir miktar para verilirdi. 64 Polis sanat mektebinde yapılan ıslah faaliyeti olumlu sonuçlar doğurmuş ve bu uygulamanın daha da genişletilmesine çalışılmıştır. İstanbul Polis Müdürlüğü nün bu konuda Emniyet Genel Müdürlüğüne 16 Ağustos 1910 tarihinde gönderdiği bir yazıda, kadınların fuhuşa sürüklenmesin en önemli sebebinin fakirlik ve geçimlerini temin etme endişesi olduğunu ifade ediliyor ve bazı kadınların askeri dikimevlerinde istihdam edilmeleri halinde fakirlik yüzünden fuhuş yapmak zorunda kalan kadınların namuslu bir hayat sürebilecekleri söylenmiştir. 65 Emniyet Genel Müdürlüğü, İstanbul Polis Müdüriyeti nin bu teklifini olumlu karşılıyor ve bu kadınların namuskârâne bir meslek sahibi olmalarının asayişin sağlanması noktasında da faydalı olacağını bildiren bir yazı ile 22 Ağustos 1910 tarihinde Harbiye Nezaretine başvuruyordu. 66 Harbiye Nezareti ise 1 Eylül 1910 tarihinde Emniyet Genel Müdürlüğüne gönderdiği cevabi yazıda, dikiş dikmek için elbise ambarına müracaat eden kadınlara dikebilecekleri malzemelerin verildi ve bu suretle kendilerine başvuran kadınların iaşelerinin temin edebilmelerine daima yardımcı olunduğu ve hatta ileriki zamanlarda elbise ambarında çalışan kadınlara gıda yardımı da yapılacağı söyleniyordu. Ancak Harbiye Nezareti bu cevabi yazısında ilginç bir tespitte bulunarak, bu kadınların fuhuş yapmalarının sebebin zaruriyet ve fakirlik değil alışkanlık olduğunu ileri sürmüştür. 67 Bu noktada şunu belirmemiz gerekir ki, yılları arasında Osmanlı Devleti nin ardı sıra girdiği savaşlar nedeniyle zaten mevcut olan ekonomik sıkıntıların daha da şiddetlendiği ve bu durumun yoksulluğu, işsizliği, açlığı ve sefaleti körüklediği, zaten eğitimsiz ve mesleksiz olan pek çok kadının tek dayanakları olan eşlerini, babalarını, ailelerini bir de savaşlarda kaybetmeleri karşısında çaresizce, hayatlarını idame ettirme ve ailelerin iaşesini temin edebilmek zaruretinden ötürü fuhuş bataklığına sürüklenenlerin sayısın az olmadığı da aşikardır. 63 Birinci, Agm., s İhsan Birinci, Ahlak Zabıtasının Tarihçesi, Polis Emeklileri Polis Dergisi, İstanbul Yıl. 12, S. 161, s BOA, DH. EUM. THR. Dosya No: 48, Gömlek No: 36. Tarih: 25/Ş / BOA, DH. EUM. THR. Dosya No: 48, Gömlek No: 36. Tarih: 25/Ş / BOA, DH. EUM. THR. Dosya No: 48, Gömlek No: 36. Tarih: 25/Ş /1328.

52 34 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 I. Dünya Savaşı sırasında Emraz-ı zühreviye hastanesinde tedavi gören bir kadının hikayesi, bu durumda bulunan için emsal teşkil ediyor. İsmi Mediha olan bu kadıncağız harp sırasında eşi şehit düştükten sonra, bir somon ekmeğin 20 kuruş olduğu bir dönemde devletin verdiği 180 kuruş şehit maaşı ile geçinemediği için ailesine sığınmış ancak sırtına yük olduğu gerekçesiyle babası tarafından evden kovulmuştu. Açlık nedeniyle bir gün ne yaptığını bilemez bir vaziyette iken fuhuş tuzağına düşmüştür. Başka bir örnek daha verelim. Aynı hastanede tedavi görmekte olan 15 yaşında Devra isimli bir genç kız, harp sırasında ailesini kaybedince her nasılsa bir kadın tacirinin eline düşmüş, bu para için her şeyi yapmaya hazır pezevenk de kızcağızı harp zengini bir ahlaksıza pazarlamıştı. Harp zengini ahlaksızın zührevi bir hastalığı olduğundan bu masum kıza da bulaştırdı. Harp zengini ahlaksız bir yıl sonra mezara girince, masum kızcağız da sonunda emraz-ı zühreviye hastanesine düşmüştür. 68 Kadınların fuhuş bataklığına düşmelerini engellemek ve düşenleri kurtarmak maksadını güden sivil toplum kuruluşları da vardı. Bunlardan en ünlüsü Ağustos 1916 yılında kurulan Kadınları Çalıştırma Cemiyet-i İslamiyesi idi. Derneğin üç şubesi vardı ve bunlar Sultan Ahmet, Beyoğlu ve Üsküdar da idi. Tanin Gazetesi 12 Ağustos 1916 tarihli nüshasında cemiyetin kuruluş haberini verirken, kadınların savaştan sonra o güne kadar düşünmeyecekleri işlerde çalıştıklarını yazıyordu. 69 Ne yazık ki fuhuş da bunlardan birisiydi. Nitekim bu cemiyet kadınlara istihdam alanları açmayı amaç edinmişti. Cemiyetin maksadını belirleyen nizamnameye göre cemiyetin amacı kadınlara iş bulup kendilerini namuskârâne temin-i maişete alıştırarak himaye etmekti. Çalışmak isteyen kadınların başvurmaları için ilan verilince, Cemiyet'e bir buçuk ay içerisinde 'den fazla kadın müracaat etmiştir. 70 Umumhaneler ve Hayat Kadınları ile İlgili ilk Ayrıntılı Yasal Düzenleme II. Meşrutiyet döneminde, Dersaadet Teşkilat-ı Belediyesi hakkındaki 30 Aralık 1910 tarihli kanun-ı muvakkatın 6. Maddesi ile İstanbul belediye zabıtasına ait vazifeler polise devredildi. Böylece Umumhaneler ile ilgili denetim polise geçmiş oldu. 71 Ayrıca umumhaneler ve hayat kadınları ile ilgili ilk ayrıntılı mevzuat olan Emraz-ı Zühreviyenin Men i Sirayeti Hakkında Nizamname 72 ve Talimatname Ekim 1915 tarihinde yayınlanandı. Talimatname içerik itibariyle iki konuyu dü- 68 C. N. F. (İngiliz Müsteşarlığı Çalışanı), İstanbul da Fuhuş, İçtihad Mecmuası, (Çeviren: İskender Fahrettin Sertelli), C. 4, S. 141, s Tanin, No: 2772, 12 Ağustos Tülin Sümer, Türkiye de İlk Defa Kurulan Kadınları Çalıştırma Derneği, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, C. 2, S.10, Temmuz 1968, s Zafer Toprak, Belediye Zabıtası, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı, İstanbul , C. 2, s Düstur, 2. Tertip, C. 7, s Polis Mecmuası, S. 66, Nisan 1332s ; Polis Mecmuası, S. 67, Nisan 1332s ; Polis Mecmuası, S. 68, Mayıs 1332s

53 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 35 zenliyordu. Birincisi umumhaneler ve fahişeler hakkında uygulanacak yasal prosedür idi. İkincisi ise zührevi hastalıkların yayılmasına mani olmak üzere özel bir teşkilat kurulması ve bu teşkilatın İstanbul da Polis Genel Müdürlüğüne, taşrada ise mahalli mülki makamlara bağlanmasıydı. Konumuz dışında olduğu için zührevi hastalıklarla ilgili hükümleri incelemeyeceğiz. Umumhanelerle İlgili Mevzuat ve Umumhanelerin Durumu Talimatnameye göre, fuhuş mahalleri umumhane, pansiyon ve buluşma yerleri olmak üzere üçe ayrılmıştı. İstanbul da Suriçi, Beyoğlu ve Üsküdar bölgelerinde Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından ve taşrada ise mahalli en büyük polis amirliği tarafından ayrılan mıntıkalardan başka yerlerde umumhane açılması yasaktı. yasaklanan mahallerde mevcut olan umumhanelerin de polisçe tayin edilecek sürenin bitmesinden sonra kapatılması gerekiyordu. Belirlen bölgelerin dışında açılan umumhaneler derhal kapatılacaktı. Umumhaneler için tahsis edilen mıntıkalar İstanbul da Şehremaneti ne ve taşralarda belediyelere bildirilecekti. Fuhuş mahallerinin bulundukları kasabaya, muhite ve sınıflarına göre mıntıkalar belirlenecek ve umumhaneler dört sınıfa, pansiyonlar iki sınıfa ayrılacaktı. Buluşma yerleri sınıflara ayrılmıyordu. İstanbul da birinci ve ikinci sınıflar için aynı, üçüncü ve dördüncü sınıflar için ayrı ayrı mıntıkada ayrılacak olan sokaklarda her ikisi bir mıntıkada olmak üzere mıntıkalar tahsis olunacaktı. Pansiyonların sınıflara ayrılması noktasında ise içinde bulunan eşyalar ve banyoları kontrol edilerek ev sahibin durumu ve kimliği de dikkate alınacaktı. Bundan sonra pansiyonun tâbi olacağı sınıfın belirlenmesi meselesi Polis Müdürlüğü nün taktirine kalıyordu. Birinci sınıf umumhanelerde ve pansiyonlarda müşterilerin ve hayat kadınlarının dinlenebilmeleri için bir salon, bir muayenehane odası ve birkaç tane banyo bulunması gerekiyordu. İkinci sınıf umumhanelerde hayat kadınlarının hanede muayene edildiği taktirde, bir muayenehane odası ve en az bir banyo bulundurulması lazımdı. Umumhane açmak isteyen kişi evi temin ettikten sonra bir ay içinde dilekçe ile İstanbul da Emniyet Genel Müdürlüğü ne, taşrada ise en büyük polis amirine müracaat etmek zorundaydı. Umumhanenin birden fazla yetkilisi olduğun da ise her biri ilgili dilekçeyi imzalar ve kanun ve uyarılara aykırı olarak meydana gelebilecek hareketlerden dolayı mesuliyeti kabul etmiş olurlardı. Dilekçeye, umumhane açacak kişinin ismi ve şöhreti, yaşı, ikamet ve doğum yeri ile tâbiiyeti, umumhane açılacak evin bulundu semt, mahalle, sokağı ve numarası, mülk (bina) sahibinin isim ve şöhreti, sanat mahalli ve tabiiyeti yazılırdı. Umumhaneyi açacak olan şahsın ve umumhanede çalışacak hizmetçilerin ikişer tane resimleri ile mülk sahibinin binanın umumhane olarak kullanılmasına müsaade ettiğini gösteren belge ve ilgili mahallin belediye tarafından tasdik edilmiş bir krokisinin dilekçeye eklenmiş olması gerekiyordu. Polis tarafından yapılacak tahkikat neticesinde, di-

54 36 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 lekçe sahibinin gerekli koşulları taşıdığı 74 ve binanın sıhhi ve fenni şartlara sahip olduğu tespit edildikten sonra dilekçe sahibine umumhane açabileceğine dair ruhsatname verilebilecekti. Umumhane olarak kabul edilen pansiyonlar, namuslu ailelerin oturdukları hanelerin yanında veya karşısında açılamazdı. Ancak müracaat edilmesi halinde, polisçe idari düzene mahzuru olmayan otel gibi umumi müesseselerin arasında bulundurulmasına dikkat edilecek, aksi taktirde derhal kapatılacaktı. Pansiyonlara dışarıdan geçici olarak fuhuş yapmak üzere kadın getirilemez ve kabul edilemezdi. 75 Otellerin ve fuhuşa mahsus olmayan pansiyonların fuhuş mahalli olarak kullanılması uygun değildi. Bir otelde sahibinin de haberi olduğu halde tekrarlanan surette fuhuş yapıldığı tespit edilirse menedilir ve umumhaneler hakkındaki kurallara tabii tutulması gerekirdi. Bir yerin buluşma mahalli olabilmesi için ise önceden polise müracaat edilerek izin alınması lazımdı. Buluşma yeri tesis ve idaresi de umumhane veya pansiyon açmak ve idare etmek hususundaki hüküm ve kaidelere tabii idi ve ilgili hükümlere aykırı olarak açılan buluşma yerlerinin derhal kapatılması gerekirdi. Buluşma yeri olarak tahsis edilen hanenin içinde bizzat veya vasıtalı olarak herhangi bir ticaret veya sanat icra edilmesi yasaktı. 76 Buluşma yeri olarak tescil edilen binanın odaları kadınlara ve erkeklere kiraya verilemezdi. Buluşma yerini açan kişiden başka hiç kimse burada ikamet edemezdi. 77 Buluşma yeri sahibi, çalıştırmak üzere getirdiği hayat kadınlarının hüviyet cüzdanlarını, kadınların kalacakları oda bulunan masanın üzerine koymaya ve hazırladığı bir deftere gelen kadınların kimlikleriyle geliş gidiş saatlerini kaydederek 24 saatlik kayıt cetvellerini polis dairesine vermeye mecburdu. Hüviyet cüzdanı olmayan kadınları buluşma yerlerine getirmek veya kabul etmek yasaktı. 78 Umumhane sahibi hayat kadınlarıyla hizmetçilerden 79 her birinin isim, şöhret, yaş, memleket, tâbiiyetlerini ve daha önce nerelerde bulunduklarını tespit etmek ve nizamnamesine uydun olarak bir beyanname doldurmak zorundaydı. İlgili belgeyi imzaladıktan sonra ikişer tane fotoğraflarıyla birlikte bu kimselerin umumhaneye kabulünden itibaren 24 saat zarfında umumhanenin tâbi olduğu polis dairesine vermesi gerekiyordu. Buna ek olarak nüfus kağıdı ve pasaportları yaşını doldurmamış kişiler, mahcurlar ve cinayet, hırsızlık, sahtekârlık, kalpazanlık, cinayet işleyenleri saklamak, suç işleyen birine yataklık yapmak, emniyeti suiistimal, dolandırıcılık, kadın ve erkek çocukları fuhuşa teşvik gibi cürümlerle mahkum olup da ceza-i müddetlerini doldurdukları tarihten itibaren 15 seneyi ikmal etmemiş olanlar ve polis tarafından idari sebeplerden ötürü umumhaneleri süresiz olarak kapatılıp da aradan 3 sene geçmeden tekrar açmak isteyenler umumhane açamazlar ve eğer açarlarsa menedilirlerdi. Umumhanesi polis tarafından kapatılarak bu işi yapması yasaklanan kişinin başka biri aracılığıyla bu işi yapmazdı. Bu suretle muvazaalı olarak umumhane idare eden şahıs da aynı şekilde bu işi yapmaktan menedilirdi. 75 Aykırı hareket edenler birinci defasında 3 gün, tekrarında ise 1 hafta müddetle kapatılacaktı. 76 Aykırı hareket edilmesi durumunda ilgili mekânın ruhsatnamesi geri alınarak çalıştırılması yasaklanacaktı. 77 Aykırı hareket vukuunda hane birinci defasında 10 gün kapatılır ve tekrarında ruhsatnamesi geri alınacaktı. 78 Aksi takdirde buluşma yeri birinci defasında 3 gün, tekrarında 1 hafta süreyle kapatılacaktı. 79 Umumhane, pansiyon veya buluşma mahallerinde çalışacak olan hizmetçilerden erkeklerin 25, kadınların ise 20 yaşını doldurmuş olmaları şarttı. Aksi halde umumhaneden derhal çıkarılmaları ve çalıştırıldıkları umumhanenin 24 saat müddetle kapatılacaktı.

55 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 37 nı da teslim ederek, karşılığında makbuz ve hüviyetlerine yapıştırılmak üzere bir tane fotoğraf alacaktı. Diğer evrak gerek duyulduğu zaman polis dairesine verilmek üzere saklanırdı. 80 Umumhane, pansiyon ve buluşma yeri sahipleri, 18 yaşından küçük olduğunu görünüşünden anladıkları gençleri, resmi kıyafeti üzerinde olan mektep talebelerini umumhaneye kabul edemezlerdi. Gençlerle mektep talebelerini kabul eden umumhaneler birinci defasında 15 gün, ikinci defasında 1 ay ve tekrarlanması halinde 1 sene müddetle kapatılacaklardı. Fuhuş mahalli sahiplerinin veya hayat kadınlarının yanında saklanan ve hükümetçe aranmakta olan mahkum ve şüpheli şahısların derhâl polise bildirilmeleri gerekiyordu. Bu gibi şahısları tanıdığı halde sahipleri tarafından polis dairesine haber vermeyen umumhaneler, birinci defasında 10 gün, ikinci defasında 1 ay ve tekrarlanması halinde 1 seneden az olmamak şartıyla kapatılacaklardı. Doğrudan veya bir aracı kullanarak namuslu bir kadın veya bakireyi iğfal ederek umumhaneye getirdiği veya hayat kadınlığı yapmaktan men edilen kadınları hanesine kabul ettiği tespit edilen umumhanene, pansiyon ve buluşma yeri sahip ve kiracıları birinci defasında 3 ay, ikinci defasında 1 sene ve tekrarında ise 3 sene müddetle işten el çektirilecek ve evler kapatılacaktı. Ayrıca haklarında kanuni takibat yapılacak ve fuhuş mahalli sahipleri, yabancı bir ülkenin vatandaşı iseler sınır dışı edileceklerdi. Umumhane, pansiyon ve buluşma yerlerinde her tür kumar oynatılması ve uyuşturucu madde kullanılması yasaktı. Bundan umumhane sahipleri sorumluydu. Kumar oynandığı veya uyuşturucu madde kullanıldığı tespit edilen haneler süresiz kapatılacaktı. İçki verilmesi konusu ise ceza kanunundaki ilgili hükümler dikkate alınmak suretiyle umumhane sahibine bırakılmıştı. 81 Ancak umumhanesinde içki vermek isteyenlerin daha önce polise haber vermeleri ve ruhsat almaları gerekiyordu. Umumhanelerde satılan içkilerin fiyatının uygun bir seviyede olması lazımdı. Umumhane ve pansiyonlarda çalgı çalınabilir, ancak gece yarısından sonra dışarıdan gürültü işitilirse veya halkın huzurunu ve rahatını kaçıracak şekilde gürültü ve şamata olursa çalgı çalmak polisçe menedilecekti. Müşterilerin ve hayat kadınların bir birlerine karşı rekabetini tahrik edecek ve kavga çıkabilecek umumhanelerde çalgı çalınması yasaklanabilirdi. Fuhuşu bir meslek olarak icra eden kadınların kayıt altına alınması ve herhangi bir zührevi hastalık taşıyıp taşımadıkların tespit edilmesi gerekiyordu. Umumhane, pansiyon ve buluşma yerlerinde çalışan kadınlar, çalıştıkları evlerin tâbi olduğu sınıfa göre üç, dört veya beş günde bir muayene olmak zorundaydı. Muayene olan kadının sağlıklı oldu veya herhangi bir zührevi hastalıktan dolayı tedavi 80 Bu hükümlere aykırı hareket ettikleri tespit edilen haneler birinci defasında 3 gün, ikinci defasında 15 gün ve üçüncü defasında 1 sene süreyle kapatılacaktı. 81 Aykırı hareket edenlerin haneleri birinci defasında 1 ay, tekrarında ise 1 sene müddetle kapatılacaktı.

56 38 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 altına alınmış olan kadınların tamamen iyileştiklerine dair hüviyet cüzdanlarında işaret olmadıkça umumhane, pansiyon ve buluşma yerlerinde çalışmaları yasaktı. 82 Hasta kadınların müşteriye çıkmalarına müsaade eden umumhane sahipleri hakkında Ceza Kanunu nun 99. Maddesi ve 3. Zeyli uyarınca kanuni takibata başlatılacak ve mahkeme sonuna kadar umumhane ve pansiyonlar kapatılacaktı. 83 Umumhane ve buluşma yerlerin bir tek kapısının olması gerekiyordu. 84 Umumhane ve hayat kadınlarının hiçbir zaman kapı ve pencerelerde oturmamaları ve müşteri çekmek için gelene geçene laf atamamaları gerekiyordu. Umumhanelerin sokağa bakan pencerelerinin alt tarafına parmaklık konulması lazımdı. 85 Ayrıca birinci ve ikinci sınıf umumhanelerde pansiyon ve buluşma yerlerinde müşterilerin kolaylıkla kullanabilecekleri bir yerde olmak şartıyla telefon bulunması mecburi idi. Umumhane ve buluşma yerlerine ait hususlar bir nüshası mutlaka Türkçe olmak şartıyla çevreletilerek umumhanenin salonuna veya divanhanesine fark edilebilecek bir yere asılacaktı. Umumhanelerin giriş kapısında, okunabilecek surette ve diğer evlerin numaralarından tamamen farklı ve büyük harflerle yazılmış, numaralarını gösteren bir levha bulunacaktı yılında Sıhhiye Heyeti Müdürlüğü kayıtlarına göre İstanbul da fuhuş yapılan 175 umumhane mevcuttu. İkisi Pera da, biri Galata da olmak üzere, kentte başlıca üç genelev mahallesi vardı. Pera daki Abanoz semti, Ziba semtinden üç kat daha büyüktü. Galata bölgesiyse, her ikisinin bileşiminden çok daha geniş bir alana yayılmıştı. Üsküdar da, Bülbül Deresi nde, bunlardan daha küçük başka bir mahalle ile kentin çeşitli yerlerinde pek çok başka evler mevcuttu. Pera ve Galata mahallelerindeki kayıtlı evler ve pansiyonlar Hıristiyanlara ve Yahudilere, Üsküdar ve Kadıköy dekiler Müslümanlara aitti. 87 İstanbul daki umumhanelerin bulundukları mıntıkalar göre dağılımı şöyleydi: 82 Bu hükme uygun hareket etmeyen umumhane, pansiyon veya buluşma yeri sahiplerinin, birinci defasında 1 ay, tekrarında ise 1 sene müddetle çalışmaları yasaklanır ve haneleri kapatılacaktı. 83 Adap ve Ahlak-i Umumiyeyi Muhafaza ve Temin ve İnzibat-ı Takrir ve Emraz-ı Sariyenin Tahribatını Tahdit Etmek üzere Kanun-ı Ceza nın 99. Maddesi, 3. Zeyli, Düstur, 2. Tertip, C. 4, s Umumhanenin birden fazla kapısı olduğu anlaşılırsa fazla kapılar kapatılmakla birlikte hane 1 hafta süreyle kapatılacaktı. 85 Bu hükme aykırı hareket eden umumhaneler birinci defasında 1 hafta, tekrarında ise 1 ay müddetle kapatılacaktı. 86 İlgili hükümlere aykırı hareket eden umumhane birinci defasında 24 saat, ikinci defasında 1 hafta ve tekrarlanması halinde 1 ay süreyle kapatılacaktı. 87 Charles Trowbridge Riggs, Yetişkinlerde Suç, İstanbul 1920, (Derleyen: Clarence Richard Johnson, Çeviren: Sönmez Tamer), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1995, s. 306.

57 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 39 UMUMHANELERİN SEMTLERİNE VE SAHİPLERİNİN UYRUKLARINA GÖRE DAĞILIMI Abanoz Ziba Galata Üsküdar Kadıköy Toplam Sahibi Rum Sahibi Ermeni Sahibi Yahudi Sahibi Macar Sahibi Mısırlı Sahibi Zenci Sahibi Boşnak Sahibi Türk Evlerin Sayısı Kaynak: Charles Trowbridge Riggs, Yetişkinlerde Suç, İstanbul 1920, (Derleyen: Clarence Richard Johnson, Çeviren: Sönmez Tamer), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1995, s Abanoz semti içinde, Abanoz, Küçük Kasıcı, Kilid, Lale, Fıçıcı ve Karnavula sokakları yer almaktaydı. Ziba semti içinde, Ziba, Küçük Ziba, Paşa Bakkal ve Ananik sokakları bu tür evlerin bulunduğu yerlerdi. Galata Mahallesi, Zürefa, Beyzade, Şerbethane, Karaoğlan, Badem, Şeftali, Oğlak ve Bülbül sokakları kapsamaktaydı. Üsküdar daki bütün evler Bülbül Deresi ndeydi. Kadıköy bölgesinde, Rıza Paşa da dört, Yel Değirmeni ve Orta sokaklarında (Moda da) birer umumhane bulunmaktaydı. Ayrıca İstanbul un çeşitli mıntıkalarında kayıt dışı olarak fuhuş yapılan dolayında otel bulunuyordu. 88 II. Meşrutiyetin ilanından beri umumhanelerin bir araya toplanması düşünülüyor ancak bu plan bir türlü hayata geçirilemiyordu. Mütareke ve işgal dönemlerinde de umumhanelerin tek mıntıkada toplanması sağlanamayınca umumhanelerin bulundu semtlerin halkı tıpkı II. Meşrutiyet Dönemi nde olduğu gibi şikayetlerine devam etmiştir. Mesela Ocak 1920 tarihinde Kadıköy Duvardibi Mahallesi Rıza Paşa mıntıkası, Emniyet Genel Müdürlüğünce oluşturulan bir komisyon tarafından umumhanede tahsis edilmişti. Bunun üzerine umumhanelerin bulunduğu mahallerin civarında ikamet eden semt sakinleri önce bu duruma itiraz ettiler. Sonuç alınamayınca mahalle sakinleri bu konuyla ilgili peş peşe şikayet dilekçeleri yazmaya başladılar. Çocuklarının ve genç kızlarının önünde, açıkça fuhuş yapıldığından şikayet ederek Kadıköy Duvardibi Mahallesi ndeki umumhanelerin kapatılmasını veya başka bir yere taşınmasını istiyorlardı. 89 Halkın yoğun şikayetleri neticesinde Dahiliye Nezareti, konunun İstanbul Emniyet Genel Müdürlüğü nce araştırılmasını istedi. İstanbul Emniyet Genel Müdürlüğü, Kadıköy deki umumhanelerin bulunduğu mahallin Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından oluşturulan bir komisyonca belirlendiğini, Duvardibi Mahalle- 88 Riggs, Age., s BOA. DH. EUM.AYŞ. Dosya No: 29, Gömlek No. 98. Tarih: 14/R /1338.

58 40 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 si ndeki umumhanelerin kapatılması halinde hayat kadınları ve umumhanelerin diğer mahallere dağılacağını, bunların gittikleri yerlerde de genel ahlakı bozacağı ve bu durumun da halkın şikayetlerini büsbütün artıracağını ileri sürerek, umumhanelerin mevcut mıntıkalarından çıkarılmalarının uygun olmadığını, ahalinin istirahatının temini için umumhanelerde içki içilmesi ve çalgı çalınmasının yasaklanması halinde huzurun sağlanabileceğini bildirmiştir. 90 Kısacası emniyet yetkilileri sorunun çözümü noktasında halktan gelen şikayetleri yine göz ardı etme yoluna gitmişlerdi. Cumhuriyetin ilan edilmesiyle birlikte fuhuşa karşı etkin bir mücadele başlatıldı. Yıllardır çözülemeyen umumhanelerin bir araya toplaması meselesinin üzerine gidildi. Dağınık halde bulunan umumhaneler Galata köprüsünün Galata tarafında toplandı. Kadıköy ve Üsküdar daki umumhaneler tamamen kapatıldı. Feridiye de bir Müslüman hayat kadınlarının çalıştıkları bir umumhane mahallesi kuruldu. Beyoğlu nun umumhane dolu sokakları fuhuşhanelerden temizlenerek Abanoz ve havalisine toplandı. İstanbul un her tarafında özellikle Beyoğlu, Şişli, Kadıköy, Moda ve Tarabya gibi zengin ve gezme semtlerinde çok fazla yayılmış olan randevu evleri ve gizli batakhanelerle ciddi bir mücadeleye girişildi. Netice itibari ile 1920 li yılların sonlarına gelindiğinde İstanbul da kayıtlı olan 110 tane umumhane vardı. Bunların 52 si İslam ve Hristiyanlara ait olmak üzere Beyoğlu mıntıkasında, 58 i ise çoğunluğu Hristiyanlara ait olmak üzere Galata mıntıkasında bulunuyordu. 91 Hayat Kadınları ile İlgili Düzenlemeler ve Hayat Kadınlarının Durumu Talimatnameye göre, menfaat karşılığı devamlı bir suretle kendisini başkalarının zevklerine hasretmeyi sanat edinen ve çeşitli erkeklerle cinsel münasebette bulunan bir kadın fahişe olarak adlandırılmıştır. 18 yaşını bitirmeyen bir genç kızın, velisinin rızası olsa bile umumhane, pansiyon ve buluşma yerlerine geçici suretle dahi olsa kabul edilmeleri yasaktı. 20 yaşından küçük olup icra-yı fuhuş eden genç kızlar, velisi tarafından istenildiği zaman derhal teslim edilmek zorundaydı. 92 Öteden beri müşteri bulmak sanatını icra eden ve sürtük denilen fahişeler umumhanelerin bulunduğu mıntıkanın haricinde oturamazlardı. Umumhane, pansiyon ve buluşma yerlerinden başka yerlerde müşteri kabul etmeleri yasaktı. Hayat kadınlarının sokak ve caddelerde müşteri aramak üzere dolaşmaları ve yollarda durarak beklemeleri yasaktı. 93 Umumi mahallerde, sokaklarda halkı rahatsız edecek tarzda hareketlerde bulunmaları ve gelene geçene sarkıntılıkta etmeleri, fuhuş yapmak maksadıyla çeşitli davranışlarda bulunarak müşteri davet et- 90 BOA. DH. KMS. Dosya No: 61/-1, Gömlek No. 62. Tarih: 07/Za/ İmzasız, İstanbul da Fuhuş Meselesi, Resimli Ay Mecmuası, S. 9, Teşrin-i Sani 1929, s Buna aykırı hareket eden umumhane, pansiyon ve buluşma yerleri 2 sene süreyle kapatılırdı. 93 Aykırı hareket eden kadınlar birinci defasında 1 ay, ikinci defasında 3 ay ve tekrarlanması halinde 1 sene süreyle çalışmaları yasaklanacaktı.

59 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 41 meleri yasaktı. 94 Bunların bir umumhane veya pansiyonda kayıtlı olmaları ve bir hüviyet cüzdanı (vesika) almış olmaları gerekiyordu. Hayat kadınları evlerine dönmek, başka bir umumhaneye geçmek veya farklı bir bölgeye gitmek isterlerse bu hususta serbestti. Bulunduğu umumhaneyi terk etmek veya başka bir tarafa gitmek isteyen hayat kadınları, önce polise müracaat ederek nakl-i mahall vesikası almak daha sonra umumhaneden ayrılmak zorundaydı. Umumhane sahibi, bu vesikayı görmeden kadının eşyasını veremez ve hesabını kesmezdi, ayrıca habersizce kaybolan hayat kadınlarını 24 saat içerisinde polise bildirmeye mecburdu. 95 Kadınların umumhanede kalmalarını sağlamak için borca sokulmaları veya diğer umumhanecilere satılmaları yasaktı. 96 Hayat kadınlarının umumhanelerde çalışabilmeleri için bir hüviyet cüzdanı almaları gerekiyordu. 97 Umumhane sahibi Emniyet Müdürlüğü ne gerekli evrakları verdikten sonra evraklar Emniyet Müdürlüğü tarafından kontrol edilir ve vesika almak isteyen kadın yetkili bir muayenehanede doktor tarafından herhangi bir zührevi hastalık taşıyıp taşımadığı tespit edildikten sonra İstanbul da Emniyet Genel Müdürlüğü, taşralarda mahalli en büyük polis amiri tarafından hayat kadınına, isim, şöhret ve fotoğrafının bulunduğu tasdikli bir hüviyet cüzdanı verilecekti. Hayat kadınları alacakları hüviyet cüzdanı için 5 kuruş vermeye mecburdu. Hüviyet cüzdanı alıncaya kadar hayat kadınları ya çalışmayacaklar ya da muayenehaneye gönderileceklerdi. 98 Hüviyet cüzdanları her hayat kadının kaldığı odada en kolay görülebilecek bir yere asılmak zorundaydı ve aynı odada birden fazla hayat kadını çalışıyorsa hepsinin cüzdanları duvara asılmış olmalıydı. 99 Hayat kadınları sokağa çıktıkları zaman hüviyet cüzdanını yanına almak zorundaydı. Hüviyetlerini yanı almadan başka yerlerde fuhuş yapan hayat kadınlarının çalışmaları yasaklanacaktı. Ayrıca yaşları müsait olan ve erkeklerle hayat kadınları gibi münasebette bulundu tespit edilen umumhane sahibi, kiracıları ve çalışanları da hayat kadınlarının hakkındaki hüküm ve muamelelere tâbi idiler. Bulaşıcı hastalıkların sirayetini önlemek için alınan tedbirlere, hastane ve muayene masraflarına katkıda bulunmak üzere bütün fuhuş mahallerinden sınıflarına göre aylık ücret alınacaktı. Buluşma yerleri sahip veya kiracıları ayda 10 lira ücret vermekle mükelleftiler. Üçüncü ve dördüncü sınıf umumhanelerde çalışan hayat kadınları mutlaka muayene edileceklerdi. Birinci ve ikinci sınıf hanelerde çalışıp, hanelerinde muayene olmak isteyenler ayrıca ayda 1 lira ödeyecekler, 94 Bu hükme aykırı hareket edenler cezalandırılırlar, yabancı iseler sınır dışı edileceklerdi. 95 İlgili hükme aykırı hareket eden umumhane birinci defasında 1 hafta ve tekrarında 15 gün kapatılacaktı. 96 Bu hükme aykırı hareket edenlerin evleri birinci defasında 1 ay, ikinci defasında 6 ay ve tekrarında 2 sene süreyle kapatılacaktı. 97 Hüviyet cüzdanları 12 cm. eninde ve 16 cm. boyunda bir kitap şeklindeydi ve hepsi birden açılacak şekilde bütün bir kağıttan ibaretti. Hayat kadınların cüzdana koyulan resimleri de dikkat çekecek ve cüzdanın bir sayfasını kaplayacak kadar büyük olması gerekiyordu. 98 Hüviyet cüzdanı olmayan kadınları kabul edenlerin evleri birinci defasında 10 gün, ikinci defasında 1 ay ve tekrarlanması halinde 1 sene kapatılacaktı. 99 Bu hükmün uygulamasından umumhane sahipleri sorumluydu ve bu hüküm uygulanmadığı taktirde birinci defasında 1 hafta, tekrarı halinde ise 15 gün süreyle evi kapatılacaktı.

60 42 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 vermedikleri taktirde muayenehanelere gönderileceklerdi. Fuhuşu icra-yı meslek edinen kadınlarla ayrıca bir yerde başlı başına oturan hayat kadınları aylık 1 lira ücret vereceklerdi. Hanelerinde muayene edildikleri taktirde ayda 1 lira daha vermekle mükellef olacaklardı. Meydana gelecek ihtiyaç ve lüzum üzerine belirlenen mıntıkalar dışında tahsis olunacak muayenehanelere gönderilen kadınlardan ayda 50 kuruştan 2 liraya kadar ücret alınacaktı. Fuhuş mahallerindeki hayat kadınlarının aylık ücretleri, umumhane, pansiyon ve buluşma yeri sahip veya kiracıları tarafından toplanıp, tahsilat için gelen görevli memura verilmesi gerekiyordu. Hane sahipleri, kiracıları veya hayat kadınları aylık ücreti peşin olarak aydan aya ödemedikleri taktirde geçici olarak işlerinden el çektirilecekler ve bu durumdan hane sahibi veya kiracıları sorumlu tutulacaklardı YILI SIHHİYE MÜDÜRİYETİ KAYITLARINA GÖRE VESİKALI HAYAT KADINLARININ SAYISI Pera Galata Suriçi Kadıköy ve Üsküdar Belirsiz Hristiyan ve Yahudi Müslüman TOPLAM GENEL TOPLAM 2171 Kaynak: Charles Trowbridge Riggs, Yetişkinlerde Suç, İstanbul 1920, (Derleyen: Clarence Richard Johnson, Çeviren: Sönmez Tamer), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1995, s UYRUKLARINA GÖRE HAYAT KADINLARININ DAĞILIMI Müslüman (Osmanlı) 774 Fransız 5 Rum (Osmanlı) 691 Sırp 5 Ermeni (Osmanlı) 194 Bulgar 5 Musevi (Osmanlı) 124 Alman 3 Rus 171 Polonya 2 Yunan 90 Arap 2 Avusturya 23 Yugoslavy 1 Romanya 23 Amerika 1 İtalyan 12 İran? TOPLAM 2126 Kaynak: Mustafa Gâlib, Fâhişeler Hayatı ve Redâet-i Ahlâkiyye, Mahmud Bey Matbaası, 1338, s yılında Çarlık idaresinin dağılmasıyla Rusya dan kaçıp İstanbul a sığınan Beyaz Ruslar da gerek içkili yerlerin gerekse umumhanelerin yeni sermayeleri oldular. Resmi istatistiklere göre mütareke ve işgal dönemi boyunca umumhanelerde 171 vesikalı Beyaz Rus hayat kadınlığı yaptılar. Ayrıca barlarda gazinolarda

61 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 43 çalıştılar. İstanbullular bu Rus göçmeni kızlara haraşo lakabını taktı. Bu kadınlar uzunca bir müddet İstanbul un eğlence hayatının gözdeleri olarak kaldı yılında Sıhhiye Heyeti nin resmi verilerine göre İstanbul da 2171 kayıtlı hayat kadını vardı. Sıhhiye Heyeti Müdürlüğü yapan İbrahim Asaf Bey İstanbul da gizli fuhuş yapanların da dahil edilmesiyle birlikte civarında hayat kadınının olduğunu söylemiştir. 101 Mustafa Gâlib in yayınladığı resmi belgede ise 2126 kayıtlı hayat kadının bulunduğunu ve gizli olarak fuhuş yaptığı düşünülen 979 da vesikasız hayat kadını olduğunu görmekteyiz. 102 Yukarıda da zikretmiş olduğumuz üzere Cumhuriyetin ilanı ile fuhuşla mücadele edilmesi neticesinde İstanbul da vesikalı hayat kadını sayısı 1926 senesinde 869, 1927 de 793 ve 1928 yılında 860 idi. Gizli olarak fuhuş icra eden kadınların sayısı 500 civarındaydı. 103 Kayıtlı hayat kadını sayılarının geçmiş yıllardaki sayılara oranla düşük çıkmasının ardında Cumhuriyet idaresinin fuhuşla etkin bir savaşa girişmesinin dışında mübadeleye tabii tutulan Rum hayat kadınlarının istatistiklerin haricinde kalmasının da etkisi olabileceği göz ardı edilmemelidir. Zabıta-i Ahlakiye ve Sivil Memurların Vazifeleri Umumhaneler, pansiyonlar, buluşma yerleri ve hayat kadınlarının sıhhi ve idari işleriyle meşgul olmak üzere İstanbul Polis Müdürlüğü Ahlak Zabıtası Şubesi nde bir memur ile Sıhhiye Heyeti Reisi görevliydi ve bu görevlilerin maiyetlerinde yeterli sayıda katip çalıştırılırdı. Fuhuş ile uğraşanların ve kayıt ettirilmeden fuhuş yaptırılan hanelerin tahkiki ve meydana çıkarılması ile görevlendirilmek üzere İstanbul da gerekli olan yerlerde ayrıca özel memurlar kullanılırdı. Ahlak Zabıtası olmayan yerlerde bu vazife polis memurları tarafından yapılırdı. Buluşma yerleri ancak müdürlükçe tayin edilen sivil memurlar tarafından teftiş edilebilirdi. İstanbul da Polis Genel Müdürlüğü ve gerekli görülen büyük şehirlerde en büyük polis amirince lüzumu kadar sivil memur tayin edilirdi. Bunlar yanlarında hüviyet ve resimlerinin bulunduğu birer cüzdan taşırlardı. Sivil memurlar, idarece belirlenen mıntıkaların dışında fuhuş yapılan yerleri bu işten menetmek, genç kızları, çocukları ve namuslu kadınları iğfal ile fuhuşa teşvik edenler hakkında tetkikat yapmak, nerede ve kimlerin vasıtasıyla ve yardımıyla gizli fuhuş icra olunduğunu araştırıp bildirmekle vazifeliydiler. Sivil memurlar umumhane, pansiyon ve buluşma yerlerinde kayıt edilmemiş vesikasız hayat kadınlarının çalıştırıldığını tespit ederlerse derhal o mahallin merkez memurluğuna bilgi vermeleri ve bir rapor tutarak müdüriyete sunmaları gerekirdi. Bir kadının fuhuşu i tiyat ve sanat ittihaz ettiği anlaşılırsa sivil memurlar 100 Paul Dumont, Beyaz Yıllar, İstanbul , (Derleyen: Stefanos Yerasimos), İletişim Yayınları, İstanbul 1997, s. 185; Jak Deleon, Beyoğlu nda Beyaz Ruslar, Remzi Kitabevi, İstanbul 2008, s Riggs, Age., s. 308, Mustafa Gâlib, Fâhişeler Hayatı ve Redâet-i Ahlâkiyye, Mahmud Bey Matbaası, 1338, s İmzasız, Resimli Ay Mecmuası, S. 9, s

62 44 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 olabildiğince detaylı bir tahkikat yaparak o kadın hakkında vakalarını, günlerini, mahallerini, hüviyet ve ikametgâhları gibi çeşitli bilgileri içeren delilli bir rapor vermeye mecburdu. Bundan önce hiçbir teşebbüste bulunamazlardı. Sivil memurlar şikayetlere ve yanlış muamelelere meydan vermemek için tahkikatını gayet esaslı yapmaya ve edindiği malumatı hiç kimseye söylememeye mecburdu. Aksi hareket eden ve bu hususta müsamaha ve kötü niyeti görülen memurların şiddetle mesul tutulmaları gerekirdi. Umumhaneler, pansiyonlar ve buluşma yerleri her zaman polis memurları tarafından teftiş edilebilirlerdi. Ancak teftişler, Komiser, Komiser Muavini ile Umumhane, pansiyon ve buluşma yerlerinin tabii olduğu merkez memuru, Serkomiseri veya bu husus için tayin ve tahsis edilen ve gerekli vesikaları taşıyan Ahlak Zabıtası memurları tarafından yapılırdı. Fakat kavga, imdat isteme, asayişi bozacak bir suçun meydana gelmesi veya polisçe aranan bir şahsın yakalanması hallerinde polis memurları usulü dışında fuhuş mahallerine girebilmekteydiler. 104 Fuhuşla Uluslararası Mücadele ve Osmanlı Devleti Kadın satıcıları gerek İstanbul dan transit geçen, gerekse Osmanlı tebaasından olan genç kızları kandırarak veya zorla fuhuş bataklığına çekerek sermaye yapmaya çalışırlardı. Yurtdışından özellikle de doğu Avrupa ülkelerinden getirdikleri kızları İstanbul daki umumhanelerde pazarlıyorlardı. 105 Hatta İstanbul da kadın ve kızları kandırarak yurtdışına satanlar bile vardı. 106 İstanbul aynı zamanda kadın tacirleri için İskenderiye, Kahire, Port Said, Bombay, Singapur ve Saigon gibi Doğu nun fuhuş merkezi sayılan bölgelerine gönderilecek kızların kısa süreyle bekletildikleri bir liman vazifesi de görüyordu. 107 Özellikle 1800 lü yılların sonu ila 1900 lü yılların başlarında kadın ticareti ve fuhuş, uluslararası bir sorun halini almıştı. Bu amaçla ilki 18 Mayıs 1904, ikincisi 4 Mayıs 1910, üçüncüsü Milletler Cemiyeti öncülüğünde 30 Haziran - 5 Temmuz 1921 tarihlerinde olmak üzere üç uluslararası konferans düzenlenmiştir. İlk iki konferansta, kendi rızaları veya cebir vasıtasıyla, fuhuş maksadı ile kadın veya çocuk ticareti ile uğraşanların ve buna aracılık edenlerin veya bir yerden başka bir yere sevk edenlerin cezalandırılması gerektiği öngörülerek Beyaz Kadın Ticaretinin Zecren Men ine Dair Milletlerarası Sözleşme adıyla uluslararası bir anlaşma yapıldı. Konferansa katılan ülkeler 108 arasında kadın ve çocuk ticareti suçunu işleyenlerin 104 Ahlak zabıtası ve sivil memurların vazife ve salahiyetleri ile ilgili daha geniş bilgi almak için bknz. Musa Ali, Zabıta-ı Ahlakiye, Polis Mecmuası, S. 128, Ağustos 1336, s. 479.; İmzasız, Zabıta-ı Ahlakiye, Polis Mecmuası, S. 130, Teşrin-i Evvel 1336, s , 105 BOA, DH. EUM. THR. Dosya No: 1, Gömlek No: 34, Tarih: 19/ Ş/ BOA, DH. EUM. THR. Dosya No: 20, Gömlek No: 16, Tarih: 12/C/ Bali, Agm., s Mayıs 1910 tarihinde Paris te düzenlenen konferansa on üç ülke katılmıştır. Osmanlı Devleti bu konferansa iştirak etmemiştir. Katılımcı ülkeler şunlardır: Almanya, Avusturya, Belçika, Brezilya, Danimarka, Fransa, Hırvatistan, İngiltere, ispanya, İsveç, İtalya, Portekiz, Rusya. Anlaşmayı daha sonra imzalan ülkeler için bkz. ww.whatconvention.org/en/ratifications/309? sort_by=reservation&order=asc&page=2. Erişim tarihi: 10 Nisan 2011.

63 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 45 iadesine dair herhangi bir hüküm bulunmamaktaydı. Bu yüzden bu suçları işleyenler ya ele geçirildikleri ülkelerde cezalandırılacaklar ya da suçun işlendiği ülkeye iade edilmeleri sağlanmaya çalışılacaktı. 109 Osmanlı devleti 1904, 1910 ve 1921 tarihlerinde fuhuş ve kadın ticareti ile uluslararası mücadele edilmesi amacıyla düzenlenen konferanslara katılmadı. Ancak 1914 yılında Amerikan Büyükelçisi Henry Morgenthau nun ev sahipliğini yaptığı bir toplantıda fuhuşla mücadele için bir komite oluşturulması kararlaştırılırdı. Toplantı neticesinde İstanbul Kadın Ticaretini Yok Etme Cemiyeti nin kurulmasına, bu cemiyetin aynı amacı güden Londra daki Uluslararası Komite ile Avrupa nın diğer başkentlerinde kurulan milli komitelerle çalışmasına karar verildi. Girişimin önderi İstanbul daki Amerikan Büyükelçisi Henry Morgenthau idi. Maliye Nazırı Reşat Paşa ise komitenin başkanıydı. Reşat Paşa başkanlığında kurulan Uluslararası Komite mücadelede kararlı gözüküyordu. Nitekim komitenin bir büro tutması, daimi bir sekreter ve limanlarda temsilci olarak görev yapacak bir kişinin istihdam edilmesi, kandırılarak veya zorla fuhuş bataklığına sürüklen kızların kalabilecekleri bir sığınma evi kurulması planlanıyor ve genç kızların geldikleri ülkelere iade edilebilmeleri için gerekli tedbirlerin alacağını bildiriyordu. Ayrıca fuhuş trafiğini yönetenler hakkında istihbarat toplayıp bu kişilerin sınır dışı veya sürgün edilmeleri için çalışmaya da kararlıydı. 110 Nitekim 1915 yılın Ocak ve Şubat aylarında İstanbul Polis Müdürü Osman Bedri Bey in istihbari faaliyetleri neticesinde çeşitli meslek grubuna mensup 168 kadın taciri tutuklanarak ya sınır dışı edilmiş ya da Osmanlı torakları dâhinde sürgüne gönderilmiştir. Haklarında takibat yapılan 168 kişiden 162 si sınır dışı edilirken, 4 kişi Sivas a, 1 kişi de Kayseri ye sürgüne gönderilmiştir. 1 kişi ise serbest bırakılmıştır. Fakat ahlak dışı yollardan para kazanmaya alışan bu gibi kimselerin tekrar İstanbul a gelmeye çalışacakları aşikardı. bu gibi kişiler gönderildikleri yerden İstanbul haricinde istedikleri yere gitmekte serbesttiler ve Dahiliye Nezareti nden müsaade almaları şartı ile İstanbul a da gelebilirlerdi Sulhi Dönmezer, Ceza Hukuku Özel Kısım, Genel Adap ve Aile Düzenine Karşı Cürümler, Filiz Kitabevi, İstanbul 1983, s Bali, Agm., s BOA, DH. EUM. ADL. Dosya No: 48, Gömlek No: 9, Tarih: 1/R/1332.; BOA, DH.UMVM. Dosya No:124 Gömlek No:79, Tarih: 10/R /1335.

64 46 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 UYRUKLARA GÖRE DAĞILIM Rus 100 Rumen 23 Osmanlı 18 CEZAİ TAKİBATIN NETİCESİ Avusturya 10 Yunan 5 Sınır Dışı Edilen 162 İngiliz 4 Sürgüne Gönderilen 5 İtalyan 3 Sebest Bırakılan 1 Arjantin 2 Pers 1 Toplam 168 Brezilya 1 Fransa 1 TOPLAM 168 MESLEKLERE GÖRE DAĞILIM Pezevenk 27 Aşçı 2 Turist Rehberi 1 Terzi 20 Uşak 2 Kadın Tedarikçisi 1 Boyacı 12 Garson 2 Tiyatro Sahibi 1 Kunduracı 9 Fotoğrafcı 2 Aktör 1 Umumhane İşleticisi 9 Müzisyen 2 Şapkacı 1 Berber 8 Tenekeci 2 Tuhafiyeci 1 Umumhane Sahibi 6 Marangoz 1 Alkollü İçki Taciri 1 Kasap 5 Kumaşçı 1 Konsolosluk Çalışanı 1 Seyyar Satıcı 4 Barmen 1 Simsar 1 Kahvehane Sahibi 4 Umumhane Aracısı 1 Zangoç 1 Beyaz Köle Taciri 4 Şekerci 1 Fırıncı 1 Güreşçi 4 Tercüman 1 Avukat Memuru 1 Otel Sahibi 3 Kuyumcu 1 Beyaz Köle Taciri Yardımcısı 1 Duvarcı 3 Kahve Satıcısı 1 Mesleği Tespit Edilemeyen9 Kuru Gıda Satıcısı 3 Kadınları Teslim Alan "Acenta" 1 Ev Sahibi 3 Makinist 1 TOPLAM 168 Kaynak: Tablolar, Rıfat Bali nin Yirminci Yüzyılın Başlarında İstanbul un Fuhuş Âleminde Yahudilerin Yeri isimli makalesinde yayınladığı NARA, RG59, 24 Mart 1915 tarih ve /3 sayılı belgeye göre hazırlanmıştır. Türkiye, Lozan Anlaşması ile bu ahitnamenin 99 ve 100. Maddelerinde sayılan ve içinde 1910 ve 1921 tarihli fuhuş ve kadın ticareti anlaşmalarının da bulunduğu uluslararası muahede ve itilafnamelere katılmayı kabul etmiştir. Ancak 1926 senesinde sözü geçen sözleşmelere katılma meselesi 1926 yılında TBMM ye geldiği zaman Meclis 241 numaralı kararıyla ilgili anlaşmaların onaylanmasını geri bırakmıştır. Ancak Türkiye Cumhuriyeti, 11 Ekim 1933 tarihinde Cenevre de düzen-

65 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 47 lenen fuhuş ve kadın ticareti ile ilgili sözleşmeyi 15 Nisan 1935 tarih ve 2693 sayılı kanun ile tasdik ederek 1904, 1910 ve 1921 tarihli anlaşmaları da onaylamış oldu. 112 Umumhanelerde Hayat Hayat kadınları, fuhuş icra-yı meslek edinen ve Fahişe, Sermaye veya Âlüfte olarak adlandırılan kadınlar vardı. 113 Bu zavallı kadınların üzerinden ceplerini doldurma heveslisi olan kadın simsarı pezevenkler ise Esnaf-ı Zengâhbegân, Muhabbet Tellalı, Gönül Postacısı, Dert Ortağı, Sırdaş, Vasıta, Delil-i Uşşak ve Hevenkçi olarak bilinirdi. 114 Umumhane sahibi kadınlar Mama veya Anne olarak isimlendirilirlerken umumhane sahibinin yanında çalışan kadınlar ise Teyze veya Abla olarak çağrılırlardı. 115 Umumhanelerde çalışan hayat kadınları genellikle 18 inden una kadar icra-yı fuhuş ederlerdi. Beyoğlu ndaki barlarda 13 yaşından itibaren fuhuş bataklığına sürüklenmiş vesikasız kız çocuklarının çalıştırıldığı oluyordu. Hatta I. Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında İstanbul da bulunan bir Emraz-ı Zühreviye Hastanesi nde, savaş sırasında ailelerini kaybeden fuhuş sırasında kaptıkları hastalıklar nedeniyle tedavi gören yaşında kızlar da vardı. 116 Bütün umumhanelerde hayat son derece zor ve sefalet içindeydi. Ahmet Kemal Üçok anılarında Galata da bulunan bir umumhaneyi şöyle tasvir etmektedir: Kömürcü sokağında bir eve girdik. Sahibesi Lehli idi. İçeride ispirto, rutubet, küf ve soğan kokusu mide bulandırıyordu. Ufak ve küfeki taşı döşeli bir taşlığın nihayetinde, perde çekilmiş bir merdivenin önüne bir çift hamal yemenisi çevrilmişti. Perdelerin etekleri parça parça ve basmasının ne renkte olduğu belirsizdi. Merdivenin yanındaki kanepeye oturduk. Koltuk ve arka döşemesi simsiyah ve muşambaya dönmüştü, gayet pis kokuyordu. 117 Gündüz vakitlerinde işin olmadığı ve sokakların ahlaksız erkeklerle dolup taşmadığı saatlerde umumhanelerin bulunduğu mıntıkaların hali çok daha kötüydü. Bazı fahişeler kapılarda duruyor veya yarı çıplak bir vaziyette odalarda geziyorlardı. Diğerleri az çok giyinik olup sokaklarda yürümekte ve diğer evleri ziyaret edelerdi. Umumhane sakinleri alçak tabure, sandık, veya sedirlerde veya önü tel örgüyle kapalı ve sokağa bakan 50 ilâ 60 cm eninde küçük bir bölümde otururdu. Bazılarında küçük pencereler vardı. Bu tel örgülerin kızların sokaktaki erkekler tarafından ellenmelerini engelleyecek ancak kızların gelip geçenlere seslenmelerine ve müşteri çekmelerine izin verecek şekilde konuldukları aşikârdı. 112 Dönmezer, Age., s Umumhanelerde çalışan kadınlar gerçek adları yerine Afet, Ceylan, Dilbaz, Gonca, Gülşen, Bülbül-efkende, Handan, Nazlı, Cilve kutusu îfaka, İşvebaz, Kamer, Benli Eda, Pembe, Cihan yandı Pesend, Feleknaz, Sevda, Seza, Suzide, Sivekâr, Kartopu Şöhret, Gümüş gerdan Ülfet, Candayanmaz Zisan, Kaymak tabağı Servet, Ziynet, Dilaşub, Dilber ve Elmas gibi takma isim kullanırlardı. Bkz. Abdülaziz Bey, Age., s Abdülaziz Bey, Age., s. 333; Koçu, Agm., s İmzasız, Resimli Ay Mecmuası, S. 9, s C. N. F. (İngiliz Müsteşarlığı Çalışanı), Agm., s ; İmzasız, İstanbul da Fuhuş Meselesi, Resimli Ay Mecmuası, S. 9, Teşrin-i Sani 1929, s ; Riggs, Age., s Ahmet Kemal Üçok, Görüp İşittiklerim, Okuyan Adam Yayınları, Ankara 2002, s

66 48 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 Kadınların üstlerinde kıyafet namına neredeyse hiçbir şey yoktu. Yüzleri boyalı ve pudralıydı ancak gözlerindeki yorgun bakış saklanamayacak vaziyetteydi. 118 Hayat kadınları mangalla ısınmış odalarda otururlar, soğuk ve pis odalar ile yataklarda yatarlardı. Yemek zamanları ise düzensizdi ve yedikleri yemekler genellikle kötü ve basit şeylerdi. Aralarında peynir, zeytin, pilav ve ekmekten fazla bir şey yiyebilenler pek azdı. 119 Galata da bulunan üçüncü ve dördüncü sınıf umumhanelerde vizite ücreti 5 ila 20 kuruş arasında değişmekteydi. Gece kalıp sabahlamak ise 1 lira idi. 120 İşgal senelerinde ise Galata daki umumhanelerde vizite ücreti 15 kuruşa yükselmişti. Beyoğlu ve Şişli de zenginlerin devam ettikleri birinci ve ikinci sınıf fuhuş mahallerinde ise vizite ücretleri 5 ila 10 lira arasında değişmekteydi. 121 Umumhane sahibi ile hayat kadını arasında iki türlü anlaşma şekli vardı. Birincisi ve en yaygın olanı hayat kadının icra-yı mesaisi neticesinde kazandığı paranın hepsini umumhane sahibine vermesi ve bunun karşılığında bütün ihtiyacının umumhane sahibi tarafından temin edilmesiydi. İkincisi ise hayat kadını kazandığı paranın ihtiyaçlarını karşılayacak miktarına tekabül eden kısmını kendisi alır, geri kalan kısmını umumhane sahibine verirdi. Bu durumda şahsına ait bütün masraflarını kendisi karşılamak zorundaydı. Ancak bu tür çalışma tarzı pek tercih edilmiyordu. Çünkü hayat kadınları müşteri bulamadıkları zaman aç kalma tehlikesiyle karşılaşıyorlardı. 122 Böylesine düşmüş kadınların hayat ve vücutları müşteri, dost, sevdalı ve belalılar arasında taksim edilirdi. Müşteri parası karşılığında geçici olarak hayat kadınıyla münasebette bulunan kişidir ve bu münasebet genellikle tek seferliktir. Dost ile hayat kadını arasında uzun süreden beri süre gelen bir ilişki mevcuttur. Dost sermayenin adeta kocası mevkiindedir. Bazen önemli fedakarlıklarda bulunur. Hayat kadını onu haftada bir akşam umumiyetle muayene ve hamam günlerinde kabul eder ve bu günde müşteriye çıkmazdı. 123 Dost genellikle İstanbul un yüksek tabakasına mensuptur. Hayat kadınının her müşkülüne koşar ve hastalandığına ona bakardı. Sevdalı ise hayat kadınına tutulmuş az akıllı ve bol paralı, genellikle taşralı bir esnaftır. Hayat kadınının muayyen faaliyetinin dışındaki kazancını bu zavallı temin eder. Hayat kadını sevdalıdan fazla para koparmak için genellikle ona kötü davranır. Yoksa hayat kadını hissen ona karşı da müşterilere olduğu kadar yakınlık duyar. Belalı da sevdalının aksidir. Aralarında taraflı bir aşk olmadığı halde genellikle eski münasebetler isti- 118 Bali, Agm., s İmzasız, Resimli Ay Mecmuası, S. 9, s İhsan Birinci, Eski İstanbul Batakhaneleri, Yıllarboyu Tarih Dergisi, Yıl. 1981, S. 3, s. 36.; Üçok, Age., s Riggs, Age., s Üçok, Age., s ; İmzasız,, Resimli Ay Mecmuası, S. 9, s İmzasız, Resimli Ay Mecmuası, S. 9, s

67 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 49 naden hayat kadına musallat olur, ondan para sızdırmaya çalışır bazen de onu müdafaa eder. Belalının en büyük tehdidi ustura ile kadının yüzünü kesmekti. 124 Hayat kadının hayatında son bir safha da metreslikti. Umumhanenin yağlı bir müşterisi bazen bir kadını beğenerek umumhaneden çıkarır ve ona bir ev açardı. Fakat bu hayat ya erkeğin çabuk bıkmasıyla veya hayat kadınının ev hayatına alışamaması sebebiyle en fazla yedi sekiz aydan fazla sürmezdi. 125 Osmanlı toplumunda zina eden kadın ve erkeğe karşı ayrımcılık gözetildiği ortadadır. Zina eden ve bu işe hayatını idame ettirmek maksadıyla katlanan kadına fahişe vb. sıfatlar yakıştırılırken, zina eden erkeğe herhangi bir sıfat verilmemiştir. Zina eden kadınlar toplumdan dışlanırken, mahalle veya evlerinden çıkarılırlarken, erkeklere bu tür muamelelerin reva görülmediği gözlenmektedir. 126 Nitekim zina davalarında tarih boyunca hep kadın daha fazla suçlanmış ve ilk ceza verilen kadın olmuştur. 127 Çünkü kadın, fuhuş suçunda cürümün kaynağı olarak görülmüştür. Ancak ortada bir suç varsa, bu suç tek failli bir suç değildir. Erkek de bu suçta en az kadın kadar kusurludur. Hatta bu suçta erkeğin kadından daha fazla kusurlu olduğu söylenebilir. Çünkü zaruret nedeniyle, kandırılarak veya zorla fuhuş bataklığına itilmiş bir kadının bedeninden faydalanmak için para vermeye istekli olan taraf erkektir. SONUÇ İnsanlar bir araya gelerek toplumları oluşturduğundan beri fuhuş insanlığın en önemli ahlaki sorunlarından biri olmuştur. Nitekim Osmanlı Devletinin kurulduğu günden tarih sahnesinden çekildiği güne kadar Osmanlı toplumunda da fuhuş devlet yetkililerinin aldığı tedbirlere rağmen her dönem azalarak veya yaygınlaşarak varlığını sürdürdü. Özellikle 19. yy sonlarından itibaren savaşların ve ekonomik sıkıntıların etkisiyle toplumsal ahlakta yaşanan çözülmeler ve gün geçtikçe değişen değer yargıları özellikle 1900 lü yıllardan itibaren süratli bir şekilde Osmanlı toplumunda sosyal çöküntüye neden oldu. II. Meşrutiyet in ilanından sonra Osmanlı Devleti nin arka arkaya Trablusgarp, Balkan ve I. Dünya savaşlarına girmesi neticesinde ağır felaketler yaşanması devlet otoritesini, ekonomisini sarsmış, fakirlik, işsizlik, sefalet tüm Osmanlı coğrafyasını kaplamış ve toplumsal ahlak ciddi yaralar almıştır. Özellikle devlet otoritesinin tamamen sarsıldığı I. Dünya Savaşı sırasında bu durum hat safhaya ulaşmıştır. Nitekim bu dönemde yayınlanan mecmuaların ve günlük gazetelerin zabıta sütunları şaşılacak derecede ırza tecavüz, kız kaçırma, eşkıyalık, cinayet ve hırsızlık haberleri ile doludur. Bu denli şiddetli surette yaşa- 124 Belalı takımından sayılan kişiler hakkında daha fazla bilgi almak için bkz. Abdülaziz Bey, Age., s İmzasız, Resimli Ay Mecmuası, S. 9, s Köse, Agm., s İsmail Acar, Osmanlılarda Zina Suçu ve Cezası, Türkler, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, C. 10, s. 87.

68 50 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 nan ahlak bunalımının var olduğu bir ortamda en çok zarar görenler özellikle kadınlar ve çocuklar olmuştur. Her ne kadar Osmanlı da kadınlarının eğitimi konusunda son dönemlerde bir takım gelişmeler yaşanmış da olsa bu yaygın ve devamlılık arz eden bir uygulama niteliği kazanamamış ve kadınların eskiden olduğu gibi eğitimsiz, mesleksiz ve kocaya bağımlı bir hayat sürmeleri devam etmiştir. Bu durum özellikle savaş ve isyan zamanlarında tek başlarına hayatlarını devam ettirmek zorunda olan kadınlar için gerçekten ciddi sorunlarla karşılaşmalarına neden oluyordu. Nitekim Savaşlarda eşlerini, ailelerini kaybeden kadınlar fakirlik, işsizlik ve sefaletle yalnız başlarına mücadele etmek zorunda kalmışlar ve açlık tehlikesiyle karşılaşan bazı kadınlar fuhuşa sürüklenmişlerdir. Devlet otoritesinde meydana gelen boşluktan yaralanmayı bir fırsat olarak gören ve para için her şeyi yapmaya istekli bazı ahlaksızlar da kadınların içine düşmüş oldukları bu durumdan yararlanarak kadınların bedenleri üzerinden ticaret yapmaya başlamışlardır. Netice itibari ile karşılaştıkları zaruret nedeniyle fuhuş yaparak hayatlarını devam ettirmeye çalışan, kadın tacirleri tarafından kandırılarak veya zorla fuhuş bataklığına itilen kadınların sayısı 1900 lü yılların başlarından itibaren gittikçe artmıştır. II. Meşrutiyet döneminde devlet, artan şikâyetler karşısında, kadınları sürüklendikleri bu bataklıktan kurtarmak için bir takım sosyal politikalar geliştirmeye çalışmış ancak başarılı olamamıştır. Sonuçta 18 Ekim 1915 tarihinde Emraz-ı Zühreviyenin Men i Sirayeti Hakkında Nizamname adıyla bir yasal düzenleme ilan etmiştir. Ancak bu düzenlemeden anladığımız kadarıyla maksat fuhuşla mücadele etmekten çok fuhuş konusunda düzenleyici tedbirler almaktır. Sonuç itibariyle 1900 lü yılların başlarından itibaren yaygınlaşan, I. Dünya Savaşı, mütareke ve işgal dönemlerinde ciddi surette toplumsal bir sorun haline gelen fuhuşla mücadele meselesi Cumhuriyet e miras kalmıştır.

69 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 51 KAYNAKÇA BAŞBAKANLIK OSMANLI ARŞİVİ İrade Tasnifi -BOA, İ. HUS. (İrade Hususi), Dosya No: 112, Gömlek No: 1321/L-111, Tarih: 25/L/1321. Bâb-ı Âlî Evrak Odası -BOA, BEO. (Bâb-ı Âlî Evrak Odası Belgeleri), Dosya No: 2252, Gömlek No: , Tarih: 25/L /1321. Dahiliye Nezareti Evrakı -BOA. DH.İD. (İdari Kısım Evrakı), Dosya No: 818, Gömlek No: 62, Tarih: 07/R/ BOA. DH. KMS. (Kalem-i Mahsûs Müdüriyeti Belgeleri), Dosya No: 61/-1, Gömlek No. 62, Tarih: 07/Za/ BOA, DH. MKT. (Mektubi Kalemi),Dosya No: 818, Gömlek No: 62, Tarih: 20/Za/ BOA, DH. MKT. Dosya No:950. Gömlek No:32. Tarih: 20/S / BOA, DH. MUİ. (Muhaberat-ı Umumiye İdaresi Belgeleri), Dosya No: 69/-2, Gömlek No: 33, Tarih: 08/Ra/ BOA, DH.UMVM. (Umur-ı Mahalliye-i Vilayet Müdüriyeti Belgeleri), Dosya No: 124, Gömlek No: 79, Tarih: 10/R/1335. Dahiliye Nezareti Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti Evrakı -BOA, DH. EUM. ADL. (Takibat-ı Adliye Kalemi Belgeleri), Dosya No: 48, Gömlek No: 9, Tarih: 1/R/ BOA. DH. EUM. AYŞ. (Asayiş Kalemi Belgeleri), Dosya No: 29, Gömlek No. 98, Tarih: 14/R/ BOA, DH. EUM. MTK. (Muhaberat ve Tensikat Müdüriyeti Belgeleri),. Dosya No: 77, Gömlek No: 25, 08/B / BOA, DH. EUM. THR. (Tahrirat Kalemi Belgeleri), Dosya No: 1, Gömlek No: 34, Tarih: 19/Ş/ BOA, DH. EUM. THR. Dosya No: 3, Gömlek No: 1, Tarih: 23/Ş/ BOA, DH. EUM. THR. Dosya No: 47, Gömlek No: 36, Tarih: 21/Ş/ BOA, DH. EUM. THR. Dosya No: 46, Gömlek No: 25, Tarih: 10/Ş/ BOA, DH. EUM. THR. Dosya No: 33. Gömlek No: 41, Tarih: 04/Ca/ BOA, DH. EUM. THR. Dosya No: 48, Gömlek No: 36, Tarih: 25/Ş/ BOA, DH. EUM. THR. Dosya No: 20, Gömlek No: 16, Tarih: 12/C/1329. SÜRELİ YAYINLAR -İçtihat Mecmuası -Polis Mecmuası -Resimli Ay Mecmuası -Servet-i Fünun Dergisi -Sırat-ı Müstakim Mecmuası -Tanin Gazetesi KİTAPLAR -Abdülaziz Bey, Osmanlı Âdet, Merasim ve Tabirleri, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul AKDAĞ, Mustafa, Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik Kavgası, Celali İsyanları, Cem Yayınevi, İstanbul ALTINAY, Ahmet Refik, Onuncu Asr-ı Hicrîde İstanbul Hayatı, (Hazırlayan: Abdullah Uysal), Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara Balıkhane Nazırı Ali Rıza Bey, Eski Zamanlarda İstanbul Hayatı, Kitabevi Yayınları, İstanbul DELEON, Jak, Beyoğlu nda Beyaz Ruslar, Remzi Kitabevi, İstanbul 2008.

70 52 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 -DÖNMEZER, Sulhi, Ceza Hukuku Özel Kısım, Genel Adap ve Aile Düzenine Karşı Cürümler, Filiz Kitabevi, İstanbul DUMONT, Paul, Beyaz Yıllar, İstanbul , (Derleyen: Stefanos Yerasimos), İletişim Yayınları, İstanbul ENGİN, Vahdettin, Kurtlar Sofrasındaki Osmanlı, Yeditepe Yayınevi, İstanbul GÖKÇEN, Ahmet, Tanzimat Dönemi Osmanlı Ceza Kanunları ve Bu kanunlardaki Ceza Müeyyideleri, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul İbn Battuta, İbn Battuta Seyahatnamesi Seçmeler, (Hazırlayan: İsmet Parmaksızoğlu), MEB, İstanbul HAMMER, Joseph Von, Osmanlı Devleti Tarihi, (Çev. Vecdi Bürün), C. 12, İstanbul KIŞLALI, Ahmet Taner, Siyaset Bilimi, İmge Kitabevi, Ankara KİLİ, Suna GÖZÜBÜYÜK, A. Eşref, Türk Anayasal Metinleri, İş Bankası Yayınları, İstanbul KOÇU, Reşat Ekrem, Osmanlı da Yasaklar, Şaka Matbaası, İstanbul MARUSHIAKOVA, Elena POPOV, Vesselin, Osmanlı İmparatorluğu nda Çingeneler, (Çeviren: Bahar Tırnakçı), Homer Kitabevi, İstanbul MUMCU, Ahmet, Osmanlı Devleti nde Siyaseten Katl, Phoenix Yayınevi, Ankara Mustafa Gâlib, Fâhişeler Hayatı ve Redâet-i Ahlâkiyye, Mahmud Bey Matbaası, ÖZTUNA, Yılmaz, Büyük Türkiye Tarihi, Türk Siyasi Tarihi ve Medeniyeti Tarihi, Ötügen Yayınevi, C. 9, İstanbul RİGGS, Charles Trowbridge, Yetişkinlerde Suç, İstanbul 1920, (Derleyen: Clarence Richard - Johnson, Çeviren: Sönmez Tamer), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul SEVENGİL, Refik Ahmet, İstanbul Nasıl Eğleniyordu (1453'den 1927'ye Kadar), İletişim Yayınları, (Hazırlayan: Sami Önal), İstanbul ÜÇOK, Ahmet Kemal, Görüp İşittiklerim, Okuyan Adam Yayınları, Ankara MAKALELER -ACAR, İsmail, Osmanlılarda Zina Suçu ve Cezası, Türkler, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, Cilt AHMAD, Feroz, Jön Türkler Döneminde Savaş ve Toplum, Tarih ve Toplum, Nisan 1999, -Cilt. 11, Sayı. 64. BALİ, Rıfat N., Yirminci Yüzyılın Başlarında İstanbul un Fuhuş Âleminde Yahudilerin Yeri, Erişim adresi: Erişim Tarihi: BİRİNCİ, İhsan, Ahlak Zabıtasının Tarihçesi, Hayat Tarih Mecmuası, Yıl. 1967, Cilt. 3, Sayı. 11., Ahlak Zabıtasının Tarihçesi, Polis Emeklileri Polis Dergisi, Yıl. 1981, Sayı. 161., Eski İstanbul Batakhaneleri, Yıllarboyu Tarih Dergisi, Yıl. 1981, Sayı. 3. -C. N. F. (İngiliz Müsteşarlığı Çalışanı), İstanbul da Fuhuş, (Çeviren: İskender Fahrettin Sertelli), İçtihad Mecmuası, Teşrin-i Sani 1922, Cilt. 4, Sayı DİNGEÇ, Emine, Osmanlı Toplumunda Kadınların Üretime Katkıları, History Studies, Vol. 2/1, ENGİN, Vahdettin, Genelevden Korkma Fuhuşun Gizlisinden Kork, Erişim adresi: /turktarihi/osmanli/genelev.htm. Erişim Tarihi: İmzasız, Fuhuşiyyat, Servet-i Fünun Mecmuası, Eylül 1918, Sayı İmzasız, Konya da Ceraim ve Fahişe Karılar, Sırat-ı Müstakim Mecmuası, (Babalık tan İktibas edilmiş), Kanun-i Sani 1327, Cilt. 7, Sayı İmzasız, Zabıta-ı Ahlakiye, Polis Mecmuası, Teşrin-i Evvel 1336, Sayı KARAKIŞLA, Yavuz Selim, Bir Osmanlı Kadınının Hikayesi, Tarih ve Toplum, Mart 2003, Cilt. 39, Sayı. 231.

71 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 53 -KOÇU, Reşat Ekrem, Eski İstanbul da Ahlak Zabıtası, Hayat Tarih Mecmuası, Yıl. 1970, Cilt. 6, Sayı. 5. -KÖSE, Osman, XVIII. Yüzyıl Sonları Rus ve Avusturya Savaşları Esnasında Osmanlı Devleti nde Bir Uygulama: İstanbul da Fuhuş ve İçki Yasağı, Turkish Studies, 2/1, Winter Musa Ali, Zabıta-ı Ahlakiye, Polis Mecmuası, Ağustos 1336, Sayı SÜMER, Tülin, Türkiye de İlk Defa Kurulan Kadınları Çalıştırma Derneği, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, Temmuz 1968, Cilt. 2, Sayı.10. -ŞENSOY, Naci, Zina Cürmü, İÜHF Mecmuası, Yıl. 1942, C. 8, Sayı TEMEL, Mehmet, Osmanlı Devleti nin Son Döneminde Fuhuş ve Frengi İle Mücadele, Türkler, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, Cilt TOPRAK, Zafer, Belediye Zabıtası, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı, İstanbul , Cilt. 2., Birinci Dünya Savaşı nda İstanbul, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı, İstanbul , Cilt. 2., Fuhuş, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı, İstanbul , Cilt. 3.

72 54 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6

73 TARİHİN PEŞİNDE -ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ- Yıl: 2011, Sayı: 6 Sayfa: THE PURSUIT OF HISTORY -INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY AND SOCIAL RESEARCH- Year: 2011, Issue: 6 Page: KONYA NIN SOSYO-EKONOMİK YAPISI H / M Barış SARIKÖSE Özet Şehir tarihi araştırmalarının önemli kaynaklarından biri de şer iye sicilleridir. Şer iye sicillerinde şehir tarihleri ile ilgili önemli bilgiler mevcuttur. Konya Şer iye Sicilleri, Konya nın sosyoekonomik tarihi açısından büyük bir öneme sahiptir. Konya Şeri ye Sicilleri içinde 148 numaralı defter içerik yönünden diğer defterlerden farklıdır. H.1264 / M tarihli olan bu defterde Konya merkezde bulunan mahalleler ile Sahra, Hatunsaray ve Sudirhemi Nahiyeleri nin temettuat kaydı mevcuttur. Mahalle bazında hane reisleri ve ödedikleri vergi miktarı vergi sınıfına göre kaydedilmiştir. Bu kayıtlardan, Konya merkezde bulunan mahallelerin isimleri, bazı mahallelerin mahalli idarecileri, esnaf ve meslek grupları ile ilgili önemli bilgiler verilmiştir. Bu araştırmada; Konya nın XIX. yüzyıl ortalarındaki mahallelerinin isimleri, mahallelerin demografik ve ekonomik yapısı ile meslek gurupları ve esnaf çeşitliliği ile ilgili karşılaştırmalı değerlendirmeler yapılmıştır. Böylelikle Konya nın demografik ve sosyo-ekonomik yapısı gözler önüne serilmiştir. Anahtar Kelimeler Konya, Demografik yapı, Sosyo- ekonomik hayat, Şer iye Sicili. THE SOCIO- ECONOMIC STRUCTURE OF KONYA IN H G Abstract One of the important sources of the historical research in the city histories are the Şer iye Registers. The noteworthy datas concerning the city histories are available in the Şer iye Registers. The Konya Şer iye registers are highly important in the point of the socio- economic history of Konya. The register, numbered 148, is different from the other şer iye registers among the Konya Şer iye registers The register dated to the H / G covers the temettuat registers of the districts in the center of Konya and Sahra, Hatunsaray and Sudirhemi township. The names of the heads of households and their tax amount are recorded according to the tax classification. The names of the districts in the center of Konya, some local authorities of the districts, the demographic and economic structure of the districts, occupational clusters and the variety of the trades are evaluated relatively. Thus, a period of demographic and socio- economic characteristics of Konya is demonstrated. Key Words Konya, Demographic structure, Socio- economic life, Şer iye Register. Yrd. Doç. Dr. Karabük Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi. barissarikose@karabuk.edu.tr

74 56 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 GİRİŞ Bu çalışmada Konya nın XIX. yüzyıl ortalarındaki sosyo- ekonomik yapısı 148 numaralı Konya Şer iye Sicili esas alınarak ortaya konulmaya çalışılmıştır. H.1264 / M yıllarını kapsayan araştırmada; Konya nın bu yıllardaki mahalle isimleri, meslek grupları, ilim adamları, mahallelerin ekonomik yapısı tespit edilmiştir. Genelde Şer iye Sicilleri nde; hüccet, ilam, evlenme, boşanma, miras davaları kayıtları, ferman, berat, buyrultu suretleri ve vakıf kayıtları ile ilgili belgeler bulunmaktadır numaralı Konya Şer iye Sicili, 19x51 ebatlarında, 276 sayfa olup H.1264 / M yıllarına aittir 2. Bu defter, içeriği bakımından diğer Konya Şer iye Sicilleri nden farklılık göstermektedir. 148 Numaralı Konya Şer iye Sicili, Konya merkez ile merkeze bağlı Sahra, Hatunsaray ve Sudirhemi nahiyeleri ve bu nahiyelere bağlı köylerin temettuat kaydını içermektedir. Temettu, sözlüklerde; kâr etme, kazanma, kâr, fayda anlamlarında olup temettuat, temettü kelimesinin cem i olup kârlar, faydalar, kazançlar anlamındadır 3. Temettu vergisi, tüccar ve esnafın senelik kazançları üzerinden alınan vergiye denilmektedir. Adı daha sonra kazanç vergisi ne çevrilmiştir. Başbakanlık Osmanlı Arşivindeki Temettuat defterleri içinde Konya merkezde bulunan mahallelerin defterleri de olup bu defterler H / M yıllarına aittir. Birçok Konya mahallesinin temettuat kaydı ayrıntılı olarak belirtilmiştir 4. Ancak Konya Şer iye Sicili ndeki kayıtta vergi sınıflarına göre yapılan tahsilat hane başına, hane reisinin ismi ve verdiği vergi olarak kaydedilmiştir. Temettuat vergisi 1826 da II. Mahmud zamanında ihdas edilen ihtisab resmine dayanmaktadır 5. Temettuat kaydından mahalle ve köylerin sakinlerinin isimleri, ödenen temettuat vergisi tespit edilebilmektedir. Vergi mükelleflerinin isimleri, şöhretleri ve lakapları, resmi görevleri, etnik yapılar ile ayrıntılar verilmesinden dolayı bu defterler sosyal tarih açısından önemli başvuru kaynakları arasındadır 6. Ayrıca, hane reislerinin isimleri verilirken, mahalle muhtarları, meslek grupları, mahallede ikamet eden; başta mahalle imamları olmak üzere ilim adamlarını da tespit etmek mümkün olmaktadır. Bu çalışmada H.1264/ M yıllarında Konya merkezde bulunan mahallelerin isimleri, mahallede bulunan hane sayıları, mahallelerin büyüklük ve küçüklük durumları, nüfusun yapısı, Müslüman ve gayr-i Müslimlerin nüfus du- 1 Ahmet AKGÜNDÜZ, Şer iye Sicilleri, C.I, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yay., İstanbul, 1998, s AKGÜNDÜZ, aynı eser, s Ferit DEVELLİOĞLU, Osmanlıca- Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Aydın Kitabevi, 1995, Ankara, s Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), Başbakanlık Osmanlı Arşivi Rehberi, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yay., İstanbul, 2000, s Mustafa SERİN, Osmanlı Arşivi nde Bulunan Temettuât Defterleri, I. Millî Arşiv Şûrası Nisan 1998 Ankara Tebliğler, Ankara, 1998, s Said ÖZTÜRK, Konya Temettuat Defterleri, Uluslar Arası Kuruluşunun 700. Yıldönümünde Bütün Yönleriyle Osmanlı Devleti Kongresi (7-9 Nisan /April 1999) Bildiriler, S.Ü. Yay., Konya, 2000, s. 534.

75 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 57 rumları, mahalle bazında ödenen vergi miktarı karşılaştırmalı olarak değerlendirilmiştir. I. KONYA NIN MAHALLELERİ Osmanlı dönemi şehirlerinin temel birimi mahalledir. Mahalle, sosyal bir birim olduğu kadar idarî, aynı zamanda ekonomik bir birimdir. Devlet, şehirlere yönelik idarî ve ekonomik kararlarını mahalleye göre alırdı. Asker ve vergi toplanması mahalleye göre düzenlenirdi. Mahallenin en önemli unsuru cami ve mescit olup hatta birçok mahalle, mescit ve camiye binaen teşekkül etmiştir. Mahalledeki caminin imamı aynı zamanda sosyal sistemin de merkezidir 7. Konya da XVI. yüzyıldan XIX. yüzyıla kadar mahalle sayılarında bazı değişmeler görülmektedir. XVI. yüzyılın başında 90 a yakın mahalle varken, XVI. yüzyılın sonlarında 120 mahalle olup XVII. yüzyılın ikinci yarısında 110, XVIII. yüzyılın ilk yarısında 140 olan mahalle sayısı XIX. yüzyılın ortalarına kadar değişmemiştir 8. Konya merkezde bulunan mahalle sayıları ve isimlerinde zaman zaman değişiklikler olmuştur. Zamanla bazı mahalleler büyümelerinden dolayı daha sonraki dönemler bu mahallerden yeni mahalleler oluşturulmuştur. Mesela, Pir Esad Mahallesi eskiden geniş bir mahalle iken daha sonra Pir Esad Kabasakal Pir Esad Abacı Seyyid ve Pir Esad Hacı Hüseyin adında üç mahalleye ayrılmıştır 9. Bazı mahalleler de küçük mahalleler olduğundan zamanla diğer büyük mahallelerle birleştirilmişlerdir. Küçükdağ, Lâle Devri nde Konya da bulunan mahallerin bir listesini vermiş, 1668 de 108 olan mahalle sayısının Lâle Devri nde 140 yükseldiğini, 140 mahalle içinde 50 mahallede Müslim gayr-i Müslim karışık oturduklarını belirtmiştir 10. Konyalı, Yavuz döneminde Konya da 79 mahalle olduğunu söylerken, Kanuni dönemine ait Şer iye Sicilinden yaklaşık 140 mahalle ismi vermiştir. Kanuni dönemindeki bir ilyazıcı defterine göre 88 Müslüman, bir Gebran yani gayr-i Müslim mahallesinden bahsetmiştir. III. Murat dönemi için 123 mahalle ismi zikretmiş, 1940 lı yıllar için ise 170 mahalle ismi vermiştir 11. Uz ve Şahin de Konya Şer iye Sicilleri nden derledikleri 16. ve 19. yüzyıldaki Konya mahallelerinin bir listesini vermişlerdir 12. Muşmal, araştırmasında Konya da 1584 yılında mahalle sayısını 119 olarak belirttikten sonra 1642 tarihli avarız kaydına göre Konya da 111 mahal- 7 Muhittin TUŞ, Sosyal ve Kültürel Açıdan Konya, Tablet Yay., Konya, 2007, s TUŞ, aynı eser, s İbrahim Hakkı KONYALI, Âbideleri ve Kitabeleri İle Konya Tarihi, Enes Kitap Sarayı, Burak Matbaası, Ankara 1997, s Yusuf KÜÇÜKDAĞ, Lâle Devrinde Konya, (Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Doktora Tezi), Konya, 1989, s KONYALI, aynı eser, s M. Ali UZ- Bekir ŞAHİN, Şer iye Sicillerinde 16. ve 19. Yüzyıllar Arasında Konya Mahalle Adları, Konya Kitabı VII, KTO İpek Yolu Dergisi, (Ed.: Caner ARABACI), (Özel Sayı Aralık 2004), s

76 58 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 le olduğunu belirtmiştir 13. Cumhuriyet in ilk yıllarında ise Konya da 120 mahalle bulunmaktaydı 14. İncelenen 148 Numaralı Konya Şeri ye Sicilinde 142 Müslüman, bir Rum ve bir Ermeni mahallesi olmak üzere toplam 144 mahalle bulunmaktadır. Bu kayıtta Konya çevresinde bulunan köyler de mahalle olarak kaydedilmiştir. 148 Numaralı Konya Şer iye Sicili nde geçen mahalle isimleri şunlardır: Civar, Dorak Fakih Çelebi Zokağı, Zincirlikuyu Ovalıoğlu Zokağı, Hacı Bedük, Sarnıç, Sarı Hasan, Dolap Para Cemaati, Dolap Yemenici Halil, Dolap Mahmud Cemaati, Dolap Battallar Zokağı, Dolap Mekteb Zokağı, Dolap Cami Bölgesi, Pîrî Mehmed Paşa, Dedemoğludiğer adı Kuşkondu, Kerim Dede Cami Bölgesi, Kerim Dede Çeşme Bölgesi, Kerim Dede Mekteb Bölgesi, Hacı Hüseyin Cemaati, Kabasakal, Abacı Seyyid, Pîrî Paşa Mahallesi nden Alaca Mescid, Akçeşme 15, Çukur, Fakih Dede, Yunusoğlu, Sarı Yakub, Burhan Dede, Ali Hoca Cemaati, Uluırmak Saka Cemaati, Kurb-ı Cedîd, Fahrünnisa 16, Abid, Burdabaşı, Şeyh Ahmed, Hoşhân Saatçi, Sungur, Karakurt, Ata Cemaati, Emir Haliloğlu, Terhâne, Öylebekledi, Hoca Faruk, Akbaş, Aksinle, Sahibata, Furkan Dede, Külahçı, Gemalamaz, Şeyh Aliman Yahşi, Şeyh Aliman Receb Ağa, Sağır Zokağı, Çavuşoğlu Cemaati, Hasan Dede, Nasrullah, Hacı Yusuf Mescidi, Hacı Sadık, Südcü Zokağı, Kayacık Mescidi, Orta Mescid, Yanık Cami, Hacı Cemal, Müşkî, Boladlar, Büyük Sinan, Kayacık Araplar, Küçük Sinan, Karaciğan, Nehr-i Kâfûr, Bulgur İmâm, Çarçerân, Kalenderhâne, Karakayış, Medrese, Nişantaşı, Bağ-ı Evliya, Darıcı, Ahmed Dede, Kuzgunkavak, Keçeci, Ahmed Fakih, Bâb-ı Aksaray, Pürçekli, Esenlü, Şükran, Mücellid, Sebhâvân, Muhtar, İhtiyareddin, Kale-i Cerb, Kazasker, Kalecik, Abdülvahid, Kürkçü, Akıncı, Şekerfürûş, Abdülmûin, Kaymak Ahmed, Şeyh Osman-ı Rumî 17, Affan Sultan, Beyhekim, Abdülaziz 18, Zevle Sultan, Hoca Hasan, Şeyh Sadreddin-i Konevî 19, Bınârî, Sakahâne, Ferhûniye 20, Aknal, Mihmandâr, İmâret, Şems-i Tebrizî 21, Ulvî Sultan 22, Tercüman, Çiftenerdibâ, Zenbûrî 23, Baba Sultan, Divle, Kasab Sinan, Ye- 13 Hüseyin MUŞMAL, XVII. Yüzyıl Ortalarında Konya Mahalleleri, Konya Kitabı IV, KTO İpek Yolu Dergisi, (Ed.: Yusuf KÜÇÜKDAĞ), (Özel Sayı Aralık 2001), s DOKTOR NAZMİ, Türkiye nin Sıhhı-i İctimâi Coğrafyası KonyaVilayeti, (Yay. Haz.: Mehmet KARAYAMAN), Çizgi Kitabevi, Konya, 2009, s Bu mahallede mahalleye adını veren Ak Çeşme ile İynel ve Mahmud Dedeler in türbeleri bulunmaktaydı. KONYALI, aynı eser, s Fahrünnisa adı, Hz. Mevlânâ nın kadın müritlerinden Fahrünnisa Hatun un adından kalmıştır. Saim SAKAOĞLU, 600 Yıllık Bir Konya Mahallesi: Fahrünnisa, Konya Kitabı VI, KTO İpek Yolu Dergisi, (Ed: Caner ARABACI), (Özel Sayı Aralık 2003), s ; aynı yazar, Tarihten Kopup Gelen Mahalle: Fahrünnisa Mahallesi, Konya Kitabı XI, KTO Yeni İpek Yolu Dergisi, (Ed.: Haşim KARPUZ- Osman ERAVŞAR), (Özel Sayı Aralık 2008), s SAKAOĞLU, bu mahallenin vergi kaydını da yayınlamıştır bk. 1264/1848 Yılı Fahrünnisa Mahallesi Vergi Mükellefleri, Konya Kitabı VII, KTO Yeni İpek Yolu Dergisi,(Ed.: Caner ARABACI), (Özel Sayı Aralık 2004), s Bu mahalleye adı veren Şeyh Osman-ı Rumî nin türbe, tekke ve mescidi bu mahalledeydi. KONYALI, aynı eser, s Bu mahallede Abdülaziz ve Abdülmümin adlı iki mescit bulunmaktaydı. KONYALI, aynı eser, s Bu mahalleye adını veren Şeyh Sadreddin-i Konevî nin camii ve türbesi bu mahallededir. KONYALI, aynı eser, s Bu mahallenin adının, II. Keykavus un kızı Fatma Hatun un adı veya vasfı olan Ferhunde kelimesinde geldiği belirtilir. KONYALI, aynı eser, s Bu mahalleye adını veren Şems-i Tebrizî Zaviyesi, türbe, mescit ve mezarlığı bu mahallededir. KONYALI, aynı eser, s Bu mahallenin adı bazı araştırmacılar tarafından Alevî Sultan şeklinde okunurken genelde Ulvî Sultan şekli yaygın olarak kabul edilmiştir. TUŞ, aynı eser, s Zenbûrî Mescidi bu mahalledeydi. KONYALI, aynı eser, s. 567.

77 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 59 diler, Karaaslan, İbn-i Şahin, Sırçalı, Şerefşirin, Hoca Habib, Hocacihan, Saray, Köyceğiz, Vadi-yi Meram, Dorunday, Çalıklı, Karahöyük, Çobanlar mâ Çayırbağı, Penbeci, Gödene, Deveini, Kayıöyüğü, Bayat, Resil, Boyalı, Karaaslan civar-ı Konya, olmak üzere toplam 142 Müslüman mahallesi, Gazialemşah Rum Mahallesi, Çiftenerdibân Ermeni Mahallesi olmak üzere iki gayr-i Müslim mahallesi mevcuttur. Yahudi mahallesi bulunmamaktadır. II. MAHALLELERDEKİ İDARÎ GÖREVLİLER VE İLİM ADAMLARI Mahallede muhtarlık teşkilatından önce imamlar resmî sorumlu iken daha sonra onların yerini muhtar almıştır ten itibaren Konya da her mahalle için tecrübeli kimselerden birinci ve ikinci şeklinde ikişer muhtar görevlendirilmiştir. Tuş, 1835 teki Konya nın Dedemoğlu, Kalecik, Sırçalı, Civar ve Kürkçü gibi bazı mahalle muhtarlarının isimlerini vermiştir 24. Mahallenin temettuat kaydı verilirken mahallenin muhtarlarının isimleri de verilmiştir. Bu sebeple H.1264 / M yıllarında Konya nın bazı mahalle muhtarlarını tespit etmek mümkün olmuştur. Hacık Bedük Mahallesi muhtarı Mustafa, muhtar-ı sanîsi ise Kara Mehmed dir 25. Sarı Hasan Mahallesi muhtarı Hacı Mehmed Ağa 26, Dolab Cami Bölgesi Mahallesi nin muhtarı Hâfız Mehmed 27, Kabasakal Mahallesi muhtarı Terzi Mehmed 28, Yunusoğlu Mahallesi muhtar-ı evveli Hasan Ağa 29, Sarı Yakub Mahallesi muhtarı Hacı Hasan 30, Burhan Dede Mahallesi muhtarı Hacı İsmail Ağa 31, Kurb-ı Cedîd Mahallesi muhtarı Hacı Halil dir 32. Abid Mahallesi muhtarı Kulak Mehmed Ağa 33, Ata Cemaati Mahallesi muhtarı Halil İbrahim 34, Emir Halil oğlu Mahallesi Muhtarı Halil ve Abdurrahman 35, Gemalmaz Mahallesi muhtar-ı evveli Hasan 36, Çavuşoğlu Cemaati Mahallesi muhtar-ı evveli Hâfız Ahmed 37, Kayacık Araplar Mahallesi muhtarı Memiş 38, Çarçerân Mahallesi muhtar-ı evveli Ali 39, Kalenderhâne Mahallesi muhtarı Mustafa Ağa 40, İbn Salih Mahallesi muhtarı Mehmed 41, Şems-i Tebrizî Mahallesi muhtarı Ahmed dir 42. Zenbûrî Mahallesi 24 TUŞ, aynı eser, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s. 144.

78 60 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 muhtarı İbrahim 43, Kasap Sinan Mahallesi muhtarı Musa Çelebi 44, Hocacihan Mahallesi muhtarı Koca Erkek Ali 45, Köyceğiz Mahallesi muhtarı Mehmed 46, Karahöyük Mahallesi muhtarı Ahmed ve Veli 47, Çobanlar ma Çayırbağı Mahallesi muhtarı Yusuf 48, Boyalı Mahallesi muhtarı Mehmed 49, Konya civarında Karaaslan Mahallesi muhtarı Osman dır 50. Sicilde mahalle muhtarlarının tamamının ismi belirtilmemiştir. Muhtarlar dışında mahalle sakinleri arasında çeşitli askeri ve idarî görevlerde bulunan kişilerin de adı geçmektedir. İncelenen dönemde muhtar, dışında; müdür 51, kâtip 52, zaptiye, vekil-i harç 53, kethüda 54, ceride kâtibi, şehir kethüdası 55, harem kethüdası 56, yüzbaşı 57, başçavuş 58 gibi askeri ve idari görevlilerin Konya da çeşitli mahallelerde ikamet ettikleri anlaşılmaktadır. Konya da XVII. yüzyılda kadılar yanında katiplerin görev yaptığı bilinmektedir 59. Burada geçen katipler, XIX. yüzyılda devletin yeniden yapılanması çerçevesinde yeni tesis edilen devlet dairelerinde görev yapan katipler olabilir. Zaptiye özellikle iç güvenli Mahallelerde bulunan cami ve mescitlerde görevli imam, hatip ve müezzin gibi görevlilerin isimlerine de ulaşılmıştır. Bazı mahallelerde birden fazla imam ismi geçmesinden bu mahallelerde birden fazla cami veya mescit olduğu sonucuna ulaşılabilir. Mahalle imamlarını diğer imamlardan ayırmak için imam-ı mahalle şeklinde kaydedilmiştir. Müderris, muallim-i sıbyan ve mekteb hocası şeklinde bazı ilim adamalarının isimleri de ikamet ettikleri mahallelere göre tespit edilmiştir. Bu tespit edilen ilim adamları büyük olasılıkla mahallede bulunan eğitim kurumlarında hizmet etmekteydi. Tespit edilen imam, müezzin yanında ilim adamlarının isimleri de mahallelere göre araştırma sonunda verilmiştir. III. MAHALLELERİN DEMOGRAFİK YAPISI Konya da XI. yüzyılda üç çocuk sahibi ailelerin oranı %70 civarındadır 60. Bu sebeple Konya da nüfusun tespitinde hane nüfusunun beş kişi üzerinden hesaplanması daha doğruya yakın tespit olacaktır. 148 Numaralı Şer iye Sicili ne göre 43 KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s. 2, 44, KŞS, no. 148, s. 3, 118, 119, KŞS, no. 148, s. 27, 28, 52, 60, 114, KŞS, no. 148, s. 32, KŞS, no. 148, s. 49, KŞS, no. 148, s. 154, KŞS, no. 148, s. 76, 95, 154, KŞS, no. 148, s. 113, Bayram ÜREKLİ, 17. Yüzyılda Osmanlı Taşra Teşkilatında Görevliler: Konya Örneği, Uluslar Arası Kuruluşunun 700. Yıl Dönümünde Bütün Yönleriyle Osmanlı Devleti Kongresi Nisan 1999, Selçuk Üniversitesi Yay., Konya, 2000, s TUŞ, aynı eser, s. 149.

79 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 61 Konya merkezde mahalle bazında hane sayısı ve nüfusları EK-1 deki tabloda gösterilmiştir. Hanedeki toplam nüfusun tespitinde anne baba ve bir çocuk olmak üzere üç kişilik bir aile en alt sınır olarak alınmıştır. Genel olarak son dönemdeki araştırmalarda; hanelerin tespitinde Nejat Göyünç ün belirttiği hane büyüklüğü beş kişi üzerinden alınması görüşü yaygın olarak kabul edilmiştir 61. Nitekim Konya ve çevresindeki aile araştırmalarında ortalama çocuk sayısı 2-3 olarak tespit edilmiştir 62. Bu araştırmada hane sayısı üç ve beş olarak verilmesindeki temel sebep hane nüfuslarının en alt ve en üst sınırlarını tespit edebilmek içindir. Konya da H.1264 /M yıllarında toplam 144 mahalleden 142 si Müslüman, biri Rum ve biri Ermeni mahallesidir. 144 mahallede, 5525 hane Müslüman, 66 hane Rum, 133 hane Ermeni bulunmaktadır. Hane oranı bakımından Konya nın toplam 5724 hanesinin % 97 si Müslüman, % 2 si Ermeni, % 1 i de Rumlardan teşekkül etmiştir. Bu tarihte Konya da Yahudi olarak herhangi bir kayıt bulunmamaktadır. Grafik 1: H.1264 /M de Konya da Müslüman, Rum ve Ermenilerin hane sayısı oranları 2% 1% 97% Hane sayısı 100 ün üzerinde olan mahalleler; 203 hane ile Vadi-yi Meram, 162 hane ile Büyük Sinan, 147 hane Pîrî Mehmed Paşa, 125 hane Civar, 124 hane Polatlar, 105 hane Karaciğan, 102 hane Orta Mescid mahalleleridir. Konya da hane bakımından en büyük mahallelerin hane grafiği aşağıdaki gibidir. Vadi-yi Meram ın en fazla nüfuslu mahalle olarak çıkması yukarda da bahsedildiği üzere aslında Vadi-yi Meram köy idi. 61 İlber ORTAYLI, Osmanlı Toplumunda Aile, Pan Yay., İstanbul, 2001, s Hayri ERTEN, Konya Şer iye Sicilleri Işığında Ailenin Sosyo- Ekonomik Yapısı (XVIII. Y.Y. İlk Yarısı), Kültür Bakanlığı Yay., Ankara, 2001, s ; Nuri KÖSTÜKLÜ, Sosyal Tarih Perspektifinden Yalvaç ta Aile ( ), Günay Ofset, Konya, 1996, s. 52.

80 62 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 Grafik 2: Konya nın hane bakımından en büyük mahalleleri Hane sayısı beşin altında olan mahalleler; Nasrullah beş, Kazasker ve Resil dört, Abdülvahid, İmâret ve Penbeci üç hanedir. Nüfus olarak da en fazla nüfus ve en az nüfuslu mahalleler aynıdır. Konya da incelenen yıllarda hane durumu üç kişiye göre Müslüman, 198 Rum, 399 Ermeni toplam kişi vardır. Hanelerin beş kişi üzerinden ise hesaplanmasında ise Müslüman, 330 Rum, 399 Ermeni olmak üzere toplam kişilik bir nüfusun bulunduğu anlaşılmaktadır. Köylerin de mahalle olarak kaydedilmesi toplam nüfusu arttıran temel özelliktir. Sicildeki kayıtlardan özellikle Konya ya yakın kaza ve vilayetlerden göçlerin olduğu gibi uzak vilayetlerden de göçlerin olduğu anlaşılmaktadır. Bu durum Konya da sosyal hareketliliğinde yoğun olduğunu göstermesi bakımından önemlidir. Konya merkeze Konya nın kaza ve köylerinden gelenler mahallelerine göre şu şekilde tespit edilmiştir; Civar Mahallesi nde Değirmenköylü Bosrı Ahmed 63, Değirmenköylü Ali Köse oğlu Hüseyin, Değirmenköylü Köpez Ahmet 64, Değirmenköylü Arap Osman ın Mehmed, Değirmenköylü Kör Musa 65, Sulutaslı Süleyman 66, Beğbesli Ahmed 67. Çelebi Zokağı Mahallesi nde Sarayönlü zâde Ahmed Efendi, Karapınarlı Hâfız Ali, Karapınarlı Abdülkadir oğlu Mehmed 68, Hacı Be- 63 KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s. 9.

81 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 63 dük Mahallesi nde Akşehirli Musa Efendi ve Hatipli Yusuf 69, Sarnıç Mahallesi nde Bozkırlı oğlu Seyyid Mehmed 70, Karapınarlı Ali, Karapınarlı Abdullah ve Mehmed 71, Sarı Hasan Mahallesi nde Akviranlı Mustafa 72. Dolap Para Cemaati Mahallesi nde Zıvarıklı İbrahim in Mustafa 73, Dolap Yemenici Halil Mahallesi nde İsmilli Ali 74, Dolap Mahmud Cemaati Mahallesi nde Hatipli Ali nin Mehmed 75, Pîrî Mehmed Paşa Mahallesi nde Akviranlı Mehmed Emin, Hatipli Hudis in Ahmed, Pirlogondalı Kör Abdullah, Meliközlü Seyyid, Kavaklı Koca Osman 76, Dedemoğlu Mahallesi nde İnliceli Dülger Ahmed, Bayatlı Mehmed, Söğütlü Kurt Memiş 77, Kerim Dede Mekteb Bölgesi Mahallesi nde Karapınarlı Abdurrahman 78 Hacı Hüseyin Cemaati Mahallesi nde Karamanlı İbrahim 79, Abacı Seyyid Mahallesi nde Hadimli Abdullah 80, Akçeşme Mahallesi nde Kavaklı Hüseyin 81, Çukur Mahallesi nde Resilli Ahmed 82, Fakih Dede Mahallesi nde Hotamışlı İbrahim Efendi, Karaaslanlı zâde Ali Efendi 83, Yunusoğlu Mahallesi nde Bozkırlı Mustafa, Eskilli Halil 84, Sarı Yakub Mahallesi nde Karaaslanlı Ömer in Mehmed, Hatipli Dağlı İbrahim, Silleli Süleyman 85, Burhan Dede Mahallesi nde Silleli Hüseyin, Hadimli Ahmed in Mustafa 86, Ali Hoca Cemaati Mahallesi nde Çumralı Mehmed, Apalı Hasan 87, Uluırmak da Saka Cemaati Mahallesi nde Karamanlı Abdullah 88, Kurb-ı Cedîd Mahallesi nde Bayatlı Hacı Ali nin Mehmed, Alemdarlı nın Terzi İbrahim 89, Abid Mahallesi nde Aladağlı Mehmed 90, Burdabaşı Mahallesi nde Alibeyhüyüklü Mehmed, Aksaraylı Hacı Efendi, Belviranlı Süleyman 91, Sungur Mahallesi nde Detseli Terzi Ali, Girvatlı Terzi İsmail, Girvatlı Terzi Mehmed 92, Karakurt Mahallesi nde Kızılviranlı Mehmed Efendi 93, Ata Cemaati Mahallesi nde Çumralı Mehmed 94, Terhâne Mahallesi nde Aladağlı Mehmed ve Aladağlı Hüseyin 95, Öylebek- 69 KŞS, no. 148, s.12, KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s. 27, 28, KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s. 47, KŞS, no. 148, s. 49, KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s. 66.

82 64 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 ledi Mahallesi nde Botsalı Ahmed 96, Aksinle Mahallesi nde Hatipli Kara Mustafa, Kavaklı Ömer in Ahmed, Hadimli Mustafa oğlu Mehmed, Hadimli Süleyman 97, Gemalmaz Mahallesi nde İsmilli Osman 98, Şeyh Aliman Yahşi Mahallesi nde İsmilli Veli, İsmilli Mehmed 99, Şeyh Aliman Receb Ağa Mahallesi nde Eskilli Himmet in Süleyman ve Ali, Karapınarlı İbrahim 100, Sağır Zokağı Mahallesi nde Karadiğinli Seyyid ve Yunus, Detseli Hasan, Eskilli Ali 101, Çavuşoğlu Cemaati Mahallesi nde Eskilli Hasan oğlu Mustafa 102, Hasan Dede Mahallesi nde Kavaklı Osman 103, Hacı Sadık Mahallesi nde Eskilli Abdülkadir 104, Orta Mescid Mahallesi nde Eskilli Süleyman 105 Yanık Cami Mahallesi nde Eskilli Ali 106, Hacı Cemal Mahallesi nde Çumralı Osman, Zıvarıklı oğlu Osman, Zıvarıklı oğlu Hasan 107, Büyük Sinan Mahallesi nde Zıvarıklı Ahmed, Sızmalı Mustafa, İnsuyulu Ömer 108, Kayacık Araplar Mahallesi nde Eskilli Ömer Emmi, Zıvarıklı Süleyman 109, Küçük Sinan Mahallesi nde Zıvarıklı Mehmed in Abdurrahman, İnsuyulu Mustafa, Ladikli Koca Mehmed, Eskilli Seyyid 110, Karaciğan Mahallesi nde Meydanlı Mustafa, Zıvarıklı İbrahim, Eskilli Halil 111, Nehrikâfûr Mahallesi nde İnsuyulu Mehmed Emmi, Bağrıkurtlu Himmet, Eskilli Ebubekir 112, Karakayış Mahallesi nde Hocacihanlı Hüseyin in Hasan, Maylı oğlu Hasan 113, Medrese Mahallesi nde Zıvarıklı Mustafa 114, Bağ-ı e Evliya Mahallesi nde Bilecikli İsmail 115, Darıcı Mahallesi nde Silleli Hâfız Mustafa Efendi 116, Kuzgunkavak Mahallesi nde Silleli Mehmed Efendi, Malaslı Ahmed, Hadimli Mehmed, Karamanlı Hüseyin in Hafız Hüseyin, Aladağlı Hasan Efendi 117, Ahmed Fakih Mahallesi nde Karamanlı Hacı Hasan, Aladağlı Ahmed Efendi, Aladağlı Mehmed Efendi 118, Bâb-ı Aksaray Mahallesi nde Dikilitaşlı Hacı Mehmed, Derbentli Bektaş Hoca 119, Pürçekli Mahallesi nde Karapınarî zâde Naim Efendi, Akviranlı oğlu Ahmed, Sultanhanlı zâde Molla Meh- 96 KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s. 76, KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s. 89, KŞS, no. 148, s. 91, KŞS, no. 148, s. 97, KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s. 101, KŞS, no. 148, s. 102, KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s. 119.

83 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 65 med, Karapınarlı damadı Mustafa Efendi 120, Şükran Mahallesi nde Ereğlili oğlu Fikret 121, Mücellid Mahallesi nde Köyceğizli nin Mustafa, Köyceğizli nin İbrahim, Dereli İsmail, Ilgınlı Abdullah, Köyceğizli Seyyid in Mehmed, Dereli Mehmed in kızı Şerife 122, İhtiyarüddin Mahallesi nde Gödeneli Musa nın Ali, Hocacihanlı Osman ve Mehmed, Aladağlı Mehmed 123, Kalecik Mahallesi nde Bulamaslı Hafız Mehmed ve biraderi Osman 124, Kürkçü Mahallesi Aladağlı Mehmed 125, Şekerfürûş Mahallesi nde Derbentli Mahmud ve Mehmed, Beybesli nin Hafız Mehmed 126, Abdülmûin Mahallesi nde Gödeneli Mustafa 127, Kaymak Ahmed Mahallesi nde Karamanlı Abdülbaki 128, Sakahâne Mahallesi nde Çayırbağlı Ali 129, Ferhûniye Mahallesi nde Silleli Hâfız Ahmed 130, Mihmandâr Mahallesi nde Çayırbağlı Ömer Emmi 131, Tercüman Mahallesi nde Ilgınlı Ali 132, Çiftenerdiban Mahallesi nde Silleli Ahmed 133, Divle Mahallesi nde Gözlülü Ahmed Efendi, Silleli Hüseyin Efendi 134, Hoca Habib Mahallesi nde Karapınarlı Hacı Hüseyin, Eskilli Hacı İbrahim, Dikilitaşlı Molla Ömer, Dikilitaşlı Hasan Efendi 135, Hocacihan Mahallesi nde Dereli Ahmed in Mehmed ve Mustafa 136, Saray Mahallesi nde Kızılviranlı Musa 137, Vadiyi Meram Mahallesi nde Bozkırlı Himmet 138, Çobanlar mâ Çayırbağı Mahallesi nde Derbentli İbrahim 139, Penbeci Mahallesi nde Eskilli Mustafa 140, Deveini Mahallesi nde Aladağlı Mehmed ve Ömer 141, Boyalı Mahallesi nde Apalı Ömer, Aladağlı Osman, Kerim ve Mahmud 142. Bütün bu kayıtlar Konya mahallelerinin sosyal yapısının şekillenmesi ile ilgili önemli bilgiler vermektedir. Konya da dağlık Hadim, Taşkent ve Bozkır gibi kazalardan gelenlere dağlı lakabının verildiği de bilinmektedir. Sicilde bazı mahallerde bu şekilde dağlı lakaplı kimselerin de Konya merkezde sakin oldukları anlaşılmaktadır. Bu kişiler büyük olasılıkla Hadim, Taşkent gibi dağlık kaza ve köylerden Konya ya göçmüşlerdir. Dağlı olarak kaydedilen kişilerin mahallelere göre dağlımı şu şekildedir; Dolap Para Cemaati Mahallesi nde Dağlı Abdülkerim oğlu Mehmed, Dağlı Ke- 120 KŞS, no. 148, s. 120, KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s. 166.

84 66 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 rim in Ali 143, Dolab Mekteb Zokağı Mahallesi nde Dağlının Hüseyin 144, Dolab Camii Bölgesi nde Dağlı Hüseyin in Halim, Dağlı Mehmed, Dağlı Abdullah 145, Pîrî Mehmed Paşa Mahallesi nde Dağlı oğlanın Hâfız Ali ve Seyyid Mehmed, Dağlı oğlanın Hüseyin, Dağlı Hüseyin in Ümmügülsüm 146, Dedemoğlu Mahallesi nde Dağlı Ali 147 Kerim Dede Cami Bölgesi Mahallesi nde Dağlı Abdullah zevcesi Fatma Hatun 148, Kerim Dede Çeşme Bölgesi Mahallesi nde Dağlı Kulluk Ahmed 149, Abacı Seyyid Mahallesi nde Dağlı Ahmed 150, Çukur Mahallesi nde Dağlı Hüseyin 151, Uluırmak da Saka Cemaati Mahallesi nde Dağlı Ali nin oğulları Mahmud ve Mehmed 152, Öylebekledi Mahallesi nde Dağlı Abdurrahman 153, Çavuşoğlu Cemaati Mahallesi nde Dağlı Abdullah 154, Hasan Dede Mahallesi nde Dağlı Abdullah 155, Hacı Yusuf Mescidi Mahallesi nde Dağlı Halil in Osman 156, Südcü Zokağı Mahallesi nde Dağlı Ahmed 157, Orta Mescid Mahallesi nde Dağlı Abdülmümin, Dağlı Veliyüddin ve Dağlı Mehmed in Süleyman 158, Yanık Cami Mahallesi nde Dağlı oğlu İsmail ve Dağlı Mustafa 159, Hacı Cemal Mahallesi nde Dağlı oğlu Osman, Dağlı oğlu Hasan 160, Müşkî Mahallesi nde Dağlı Hasan 161, Boladlar Mahallesi nde Dağlı Abdullah 162, Büyük Sinan Mahallesi nde Dağlı Mehmed 163, Küçük Sinan Mahallesi nde Dağlı İbrahim in Himmet 164, Karakayış Mahallesi nde Dağlı Mehmed 165, Pürçekli Mahallesi nde Dağlı Hüseyin 166, Abdülmûin Mahallesi Dağlı Ahmed in Ahmed, Dağlı Osman 167, Çiftenerdiban Mahallesi nde Dağlı Osman 168, Baba Sultan Mahallesi nde Dağlı Abdullah 169, Karahöyük Mahallesi nde Dağlının Osman sakin bulunmaktadır KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s. 27, KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s. 87, KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s. 91, KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s. 162.

85 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 67 Konya ya başka vilayet ve kazalardan da gelenler olduğu görülmektedir. Hacı Bedük Mahallesi nde Sivaslı Hacı Mehmed Ağa 171, Sarnıç Mahallesi nde Yalvaçlı Hâfız Abdurrahman 172, Dolap Mahmud Cemaati Mahallesi nde Mucurlu Mehmed 173, Dolap Mahmud Cemaati Mahallesi nde Cezayirli Süleyman 174, Pîrî Mehmed Paşa Mahallesi nde Çankırılı Mustafa Efendi, Mısırlı Ali, Boşnak Osman ın Seyyid, Karslı Tatar Halil 175, Dedemoğlu Mahallesi nde Tokatlı Halil 176, Kerim Dede Mekteb Bölgesi Mahallesi nde Boşnak zâde Mehmed Ağa 177, Hacı Hüseyin Cemaati Mahallesi nde Rumilli Mehmed 178, Fakih Dede Mahallesi nde Sofyalı Kavas Mustafa, Tekeli Ali Efendi, Sofyalı Hacı İbrahim 179, Ali Hoca Cemaati Mahallesi nde Boşnağın İsmail 180, Kurb-ı Cedîd Mahallesi nde Mısırlı Mehmed 181, Külahçı Mahallesi nde Bağdadlının Ahmed 182, Gemalmaz Mahallesi nde Aydınlı Mustafa 183, Şeyh Aliman Receb Ağa Mahallesi nde Tunuslu Hüseyin 184, Çavuşoğlu Cemaati Mahallesi nde Erzurumlu İsmail 185, Hacı Yusuf Mescidi Mahallesi nde Acem oğlu Kara İbrahim ve Acemli Deli Mehmed 186, Orta Mescid Mahallesi nde Harputlu Hacı Ali 187, Hacı Cemal Mahallesi nde Acem oğlu Mustafa 188, Boladlar Mahallesi nde Hacı Boşnağın Hüseyin, Himmet, Osman ve Musa 189, Kayacık Araplar Mahallesi nde İzmirli İbrahim 190, Küçük Sinan Mahallesi nde Hacı Boşnağın Süleyman 191, Karaciğan Mahallesi nde Şamlı Mehmed 192, Kalenderhâne Mahallesi nde Cezayirli Ahmed 193, Nişantaşı Mahallesi Mısırlı Mustafa 194, Kuzgunkavak Mahallesi nde Erzurumlu Mehmed 195, Bâb-ı Aksaray Mahallesi nde Mısırlı Hacı Ahmed 196, Pürçekli Mahallesi nde Mısırlı Hasan 197, Şükran Mahallesi nde Çankırılı Hacı Salih Efendi, Çankırılı Ali Efendi, Çankırılı Süleyman Efendi, Çan- 171 KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no., 148, s KŞS, no. 148, s. 27, KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s. 44, KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s. 95, KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s. 121.

86 68 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 kırılı Hafız Mustafa 198, Kürkçü Mahallesi nde Buharalı Mehmed 199, Zenbûrî Mahallesi nde İstanbullu Mehmed Efendi 200, Karaaslan Mahallesi nde Kozanlı Dede Ağa 201, Karaaslan Mahallesi nde Silifkeli Ali Efendi 202, Hoca Habib Mahallesi nde Boşnak Mehmed Ağa, Benderli İbrahim Ağa nın Reşid, Erdelli İbrahim, Arnavut Mehmed Ağa 203, Konya civarında Karaaslan Mahallesi nde Boşnağın Hüseyin 204. Bu kayıtlar, Konya ya Osmanlı coğrafyasından hem Anadolu nun çeşitli vilayetlerinden hem de Rumeli ve Afrika gibi uzak coğrafyalardan insanların da gelip yerleştiğini göstermektedir. Konya nın bütün Osmanlı coğrafyası için bir çekim merkezi olduğu anlaşılmaktadır, bu durumun siyasî, sosyal ve dinî olmak üzere birçok sebebinin olduğu söylenebilir. Konya da bu dönem de mahaller arasında da büyük bir sosyal hareketliliğin olduğu görülmektedir. Çeşitli nedenlerle mahalle değiştiren kişilerle ilgili en önemli özellik gittikleri mahalleye vergi nakillerinin yapıldığı yönündeki kayıtlardır. Bu kayıtların ilerde vergi tahsilinde yaşanacak sıkıntıları ortadan kaldırmak için tutulduğu söylenebilir. Mahallelerinden başka mahallelere göç edenler ise şu şekilde belirtilebilir; Çelebi Zokağı Mahallesi nden Kol Başı Süleyman Ağa Sarı Hasan Mahallesi ne göç etmiştir 205. Ovalıoğlu Mahallesi nden Eyub Ağa, Ahmet Fakih Mahallesi nden Müfti zâde Ataullah Efendi, Çelebi Zokağı Mahallesi ne göç ederken Çelebi Zokağı Mahallesi nden Nazır ın Ahmet Fahrünnisa Mahallesi ne göç etmiştir 206. Zincirlikuyu Ovalıoğlu Zokağı Mahallesi nden Eyyub Ağa nın İbrahim Çelebi Zokağı Mahallesi ne taşınmıştır 207. Çelebi Zokağı Mahallesi nden Süleyman Ağa Sarı Hasan Mahallesi ne 208, Dolap Battallar Zokağı Mahallesi nden İsmail Bahşi Cemaati ne göçmüştür 209. Boladlar Mahallesi nden Hacı İsmail oğlu Mehmed Dolab Battallar Zokağı na taşınmıştır 210. Kerim Dede Cami Bölgesi Mahallesi nden Kayyum oğlu el- Hâc Ahmed Kurb-ı Cedîd Mahallesi ne 211, Kabasakal Mahallesi nden Yusuf Zenbûrî Mahallesi ne 212, Şeyh Aliman Bahşi Cemaati nden Kasap Kara Ahmed Akçeşme Mahallesi ne 213, Kerim Dede Mahallesi nden el- Hâc Ahmed Ağa ve Şeyh Ahmed Mahallesi nden Kıcı Seyyid oğlu Hüseyin Kurb-ı Cedîd Mahallesi ne oradan da Fahrünnisa Mahallesi ne göç etmiştir 214. İbn 198 KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s. 154, KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s. 54, 56, 61.

87 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 69 Salih Mahallesi nden Kulağın Hacı Ahmed Hoşhan Saatçi Mahallesi ne 215, Şeyh Aliman Yahşi Mahallesi nden Kasap Kara Ahmed Akçeşme Mahallesi ne, Yağcı Halil Sungur Mahallesi ne 216, Boladlar Mahallesi nden Hacı İsmail in Mehmed Battallar Zokağı na 217, Büyük Sinan Mahallesi nden Cafer in Ali nin kardeşi Ahmed, Küçük Sinan Mahallesi ne taşınmıştır 218. Ahmed Fakih Mahallesi nden Mehmed Ataullah Efendi, Çelebi Zokağı Mahallesi ne 219, Sırçalu Mahallesi nden Abdülkadir oğlu Kahveci Küçük Ali 220, İbn Salih Mahallesi nden Hacı Ahmed Saatçi Mahallesi ne taşınmıştır 221. Hoca Hasan Mahallesi nden Çeşmeci Ali, Çiftenerdiban Mahallesi ne, Arap oğlu Hacı Ahmed Sarı Yakub Mahallesi ne, Karabacak oğlu Ahmed Baba Sultan Mahallesi ne 222, Hoca Hasan Mahallesi nden Hasan Ali Çiftenerdiban Mahallesi ne 223, Baba Sultan Mahallesi nden Sarı Mehmed Öylebekledi Mahallesi ne, Hoca Hasan Mahallesi nden Kara Bacak oğlu Mehmed Baba Sultan Mahallesi ne 224, Sırçalu Mahallesi nden Abdülkadir in Ali Esenlü Mahallesi ne göç etmiştir 225 Konya merkezden az da olsa kazalara doğru bir göçün olduğu da görülmektedir. Baba Sultan Mahallesi nden İnevili Ali Hoca, Esbkeşan Kazası na göçmüştür 226. Konya dan başka vilayetlere göçlerle ilgili de bilgiler bulunmaktadır. Bâb-ı Aksaray Mahallesi nden Ali Dede Sivas a göç etmiştir 227 Tek Ermeni Mahallesi olan Çiftenerdiban Mahallesi ne de Konya nın kazalarından gayr-i Müslim göçleri olduğu görülmektedir. Akşehirli Terzi Karabet, Akşehirli Kefork, Karamanlı Artin, Nevşehirli Karabet, Kayserilinin Artin, Karamanlı Agob, Karamanlı Ağya Konya nın tek Ermeni mahallesi olan Çiftenerdiban a taşınmıştır 228. Diğer vilayetlerden de sayıları az da olsa bu mahalleye gelenlerin olduğu anlaşılmaktadır. Ankaralı Pedros da Çiftenerdiban mahallesinde sakindir 229. Yukarıda verilen kayıtlardan da anlaşılacağı üzere Konya, hem Müslümanlar hem de gayr-i Müslimler için bir çekim merkezidir. Konya nın çekim merkezi olmasının, sosyal, siyasi, askeri ve ekonomik birçok sebebinin yanında Osmanlı merkez ve taşra sistemi ile tımar teşkilatındaki bozulmaların önemli etken olduğu söylenebilir. 215 KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s. 98, 99, KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s KŞS, no. 148, s. 169.

88 70 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 IV. EKONOMİK YAPI VE MESLEK GRUPLARI Konya da Selçuklulardan itibaren çok canlı ekonomik hayatın olduğu bilinmektedir. At pazarı ve buğday pazarı gibi pazarlar olup; kavaflar, külahçılar, kuyumcular, pamukçular, şekerciler, bakırcılar, debbağlar, dokumacılar, dülgerler, saraçlar, terziler nalbantlar gibi meslek erbabı faaliyet göstermekteydi 230. Yine, Lâle Devri nde Konya da birçok esnaf grubu bulunmaktaydı 231. Aynı zamanda Lâle Devri nde de Konya da birçok çarşı ve pazar olması Konya da canlı ekonomik yapının önemli kanıtlarındandır 232. Daha önceki çalışmalarda Konya da faaliyet gösteren esnaf ve meslek grupları ile ilgili olarak, Küçükdağ, XVI- XIX yüzyıllarda 233, Tuş ise XIX. yüzyılda faaliyette olan esnaf grupları ile kethüda ve yiğitbaşı gibi esnaf görevlileri ile ilgili bilgiler vermiştir 234. Konya da H / M deki kayıtlara göre temettuat vergisi, vergi sınıfları bazında kaydedilmiştir. En yüksek vergi sınıfı sınıf-ı evvel olarak belirtilmiş, diğer sınıflarda Arapça olarak verilmiştir. Her mahallede bulunan vergi sınıfları birbirinden farklıdır. Abdülvahid, Resil, Penbeci ve Nasrullah Mahalleleri tek vergi sınıfından oluşurken, en yüksek vergi sınıfı, sekiz vergi sınıfı ile Zincirlikuyu Ovalıoğlu Zokağı Mahallesi ve Çiftenerdibân mahalleleridir. Diğer mahallelerin vergi sınıfları bir ile sekiz vergi sınıfı arasındadır. Konya da mahalleler içinde en fazla vergi ödeyen mahalle kuruş 33 para ile Vadi-yi Meram Mahallesi dir. Bu mahalle yukarıda belirtildiği üzere en fazla haneye sahip mahalleydi. Bu mahalle dışında Büyük Sinan Mahallesi 7976 kuruş, Pîrî Mehmed Paşa Mahallesi 6638 kuruş, dokuz para, Polatlar Mahallesi 6610 kuruş, Civar Mahallesi 6250 kuruş, Karaciğan Mahallesi 5726,5 kuruş, Orta Mescid Mahallesi 5350 kuruş, Sarı Hasan Mahallesi 5181 kuruş, Sarnıç Mahallesi 5151 kuruş, Hacı Cemal Mahallesi, 5000,8 kuruş vergi ödemiştir. Bu mahalleler 5000 kuruş üzerinde vergi ödeyen mahallelerdir. Vadi-yi Meram Mahallesi nde hane sayısının fazla olmasının bazı sebeplerinin olması gerekir. Bu mahalle daha önceki dönemlerde köy statüsünde iken bu kayıtta Konya nın mahallesi olarak kaydedilmiştir. Hane bakımından küçük olan mahallelerin ödenen vergi bakımından da küçük olduğu görülmektedir. En az vergi ödeyen mahalle 128 kuruşla Abdülvahid Mahallesi dir. 500 kuruş altında vergi ödeyen mahalleler ve ödedikleri vergiler şu şekildedir; Abdülaziz 468 kuruş, Pîrî Mehmed Paşa Mahallesi nden Alaca Mescid 432 kuruş, dokuz para, Aknal Mahallesi 431 kuruş, 32 para, Zevle Sultan Mahallesi 425,5 kuruş, Yediler Mahallesi 328,5 kuruş, Deveini Mahallesi 373 kuruş, 34 para, Affan Sultan Mahallesi 298,5 kuruş, Furkan Dede ve Nasrullah Mahalleleri Yusuf KÜÇÜKDAĞ- Caner ARABACI, Selçuklular ve Konya, Selçuklu Belediyesi Yay., Konya, 1994, s KÜÇÜKDAĞ, aynı tez, s Konya da Lâle Devri ndeki çarşı ve pazar yerleri için bk. Yusuf KÜÇÜKDAĞ, aynı tez, s Yusuf KÜÇÜKDAĞ, Osmanlı Devrinde Konya Esnafı, Konya Şehri nin Fizikî ve Sosyo- Ekonomik Yapısı Makaleler I, Selçuklu Belediyesi Yay., Konya, 2004, s TUŞ, aynı eser, s

89 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 71 kuruş, 35 para, Bayat 269 kuruş, 15 para, Ulvî Sultan Mahallesi 257 kuruş, Resil Mahallesi 215 kuruş, 16 para, Gödene 180 kuruş, İmâret 162,5 kuruş, Penbeci 162 kuruş. Rumların yaşadığı Gazialemşah Mahallesi nden 3724 kuruş, dört para, Ermenilerin yaşadığı Çiftenerdibân Mahallesinden 7341 kuruş vergi tahsil edilmiştir. Mahallelerde kaydedilen hane reislerinin isimlerinin önünde bir meslek grubuna ait olduğu anlaşılan lakaplar kullanılmıştır. Büyük olasılıkla bu lakaplar aynı zamanda hane reislerinin meslek durumunu yansıtmaktaydı. Bu kayıtlardan Konya merkezde faaliyette bulunan esnaf grupları tespit edilmiştir. Ek-2 deki tabloda da görüleceği üzere Konya merkezden çevreye doğru gidildikçe hem esnaf ve meslek grubu çeşitliliği azalmakta hem de sayısal olarak büyük bir düşüş göze çarpmaktadır. Birçok esnaf grubu ve meslek erbâbının Konya da incelenen dönemde faaliyette bulunduğu görülmektedir. Müslümanlar ile Gayr-i Müslimler meslek bakımından karşılaştırıldığından büyük sermaye gerektiren sarraf ve kuyumcu gibi meslek dallarında Müslüman bir esnaf tespit edilememiştir. Ancak hem Rum hem de Ermeniler içinde kuyumculuk yapanların bulunması XIX. yüzyıl ortalarında bile Konya da gayr-i Müslimlerin sahip oldukları ekonomik seviyeyi göstermesi bakımından önemli bir özelliktir. SONUÇ İncelenen H / M yıllarında Konya da nüfusun % 97 si Müslüman, % 2 si Ermeni ve %1 i Rumlardan oluşmaktadır. Konya merkezde yakın köylerle birlikte 144 mahalle olup bu mahallelerden biri Ermeni diğeri Rum mahallesidir. Konya da birçok mahalle isminin değişmeden yüzyıllarca devam ettiği görülmektedir. Bu durum Konya nın sosyal ve demografik yapısının doğru olarak tespiti için önemli bir özelliktir. Konya merkeze bu dönemde çevre kaza ve köylerden göçlerle gelenlerin sayısı oldukça fazla olup bunun sebebi olarak Osmanlı merkez ve taşra sistemindeki bozulma özellikle tımar teşkilatının dağılmasının önemli etkisi olduğu söylenebilir. Konya da büyük bir sosyal hareketliliğin olduğu anlaşılmaktadır. Çok canlı sosyo-ekonomik ve kültürel yapıya sahip olduğu görülen Konya, diğer vilayet ve kazalarda yaşayan hem Müslümanlar hem de gayr-i Müslimler için de bir cazibe merkezidir. İncelenen dönemde Konya da çok farklı esnaf ve meslek grubunun faaliyette olduğu anlaşılmaktadır. Bu durum Konya nın canlı bir ticarî hayata sahip olduğunun da göstergesidir.

90 72 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 KAYNAKÇA -AKGÜNDÜZ, Ahmet, Şer iye Sicilleri, C.I, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yay., İstanbul, BAŞBAKANLIK OSMANLI ARŞİVİ (BOA), Başbakanlık Osmanlı Arşivi Rehberi, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yay., İstanbul, DEVELLİOĞLU, Ferit, Osmanlıca- Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Aydın Kitabevi, Ankara, DOKTOR NAZMİ, Türkiye nin Sıhhı-i İctimâi Coğrafyası Konya Vilayeti, (Yay. Haz.: Mehmet KA- RAYAMAN), Çizgi Kitabevi, Konya, ERTEN, Hayri, Konya Şer iye Sicilleri Işığında Ailenin Sosyo- Ekonomik ve Kültürel Yapısı (XVIII. Y.Y. İlk Yarısı), Kültür Bakanlığı Yay., Ankara, KONYA ŞER İYE SİCİLİ (KŞS), no KONYALI, İbrahim Hakkı, Âbideleri ve Kitabeleri İle Konya Tarihi, Enes Kitap Sarayı Burak Matbaası, Ankara, KÖSTÜKLÜ, Nuri, Sosyal Tarih Perspektifinden Yalvaç ta Aile ( ), Günay Ofset, Konya, KÜÇÜKDAĞ, Yusuf, Lâle Devrinde Konya, (Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Doktora Tezi), Konya, , Yusuf, Vezîr-i Âzâm Pîrî Mehmed Paşa, Konya, , Osmanlı Devrinde Konya Esnafı, Konya Şehri nin Fizikî ve Sosyo- Ekonomik Yapısı Makaleler I, Selçuklu Belediyesi Yay., Konya, 2004, s , Konya da Bir Mevlevî Manzumesi: Pîrî Mehmed Paşa Zâviyesi ve Vakfiyesi, Türk Tasavvuf Araştırmaları, Çizgi Yay., Konya, 2005, s KÜÇÜKDAĞ, Yusuf- Caner ARABACI, Selçuklular ve Konya, Selçuklu Belediyesi Yay., Konya, MUŞMAL, Hüseyin XVII. Yüzyıl Ortalarında Konya Mahalleleri, Konya Kitabı IV, KTO İpek Yolu Dergisi, (Ed.: Yusuf KÜÇÜKDAĞ), (Özel Sayı Aralık 2001), s ORTAYLI, İlber, Osmanlı Toplumunda Aile, Pan Yay., İstanbul, ÖZTÜRK, Said, Konya Temettuat Defterleri, Uluslar Arası Kuruluşunun 700. Yıldönümünde Bütün Yönleriyle Osmanlı Devleti Kongresi (7-9 Nisan /April 1999) Bildiriler, S.Ü. Yay., Konya, 2000, s SAKAOĞLU, Saim, 600 Yıllık Bir Konya Mahallesi: Fahrünnisa, Konya Kitabı VI, KTO İpek Yolu Dergisi, (Ed: Caner ARABACI), (Özel Sayı Aralık 2003), s , 1264/1848 Yılı Fahrünnisa Mahallesi Vergi Mükellefleri, Konya Kitabı VII, KTO Yeni İpek Yolu Dergisi, (Ed.: Caner ARABACI), (Özel Sayı Aralık 2004), s , Tarihten Kopup Gelen Mahalle: Fahrünnisa Mahallesi, Konya Kitabı XI, KTO Yeni İpek Yolu Dergisi, (Ed.: Haşim KARPUZ- Osman ERAVŞAR), (Özel Sayı Aralık 2008), s SERİN, Mustafa, Osmanlı Arşivi nde Bulunan Temettuât Defterleri, I. Millî Arşiv Şûrası Nisan 1998 Ankara Tebliğler, Ankara, 1998, s TUŞ, Muhittin, Sosyal ve Kültürel Açıdan Konya, Tablet Yay., Konya, UZ, Mehmet Ali- Bekir ŞAHİN, Şer iye Sicillerinde 16. ve 19. Yüzyıllar Arasında Konya Mahalle Adları, Konya Kitabı VII, KTO İpek Yolu Dergisi, (Ed.: Caner ARABACI), (Özel Sayı Aralık 2004), s ÜREKLİ, Bayram, 17. Yüzyılda Osmanlı Taşra Teşkilatında Görevliler: Konya Örneği, Uluslar Arası Kuruluşunun 700. Yıl Dönümünde Bütün Yönleriyle Osmanlı Devleti Kongresi Nisan 1999, Selçuk Üniversitesi Yay., Konya, 2000, s

91 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 73 EK- 1: H / M de Konya nın mahallelerinde hane ve nüfus durumu. Sıra No Mahalle adı Hane Sayısı Üç kişi Beş kişi 1 Civar Dorak Fakih Zincirlikuyu Ovalıoğlu Zokağı Çelebi Zokağı Hacı Bedük Sarnıç Sarı Hasan Dolab Para Cemaati Dolab Yemenici Halil Dolab Mahmud Cemaati Dolab Battalar Zokağı Dolab Mekteb Zokağı Dolab Cami Bölgesi Pîrî Mehmed Paşa Dedemoğlu (Kuşkondu) Kerim Dede Cami Bölgesi Kerim Dede Çeşme Bölgesi Kerim Dede Mekteb Bölgesi Hacı Hüseyin Cemaati Kabasakal Abacı Seyyid Pîrî Paşa Mahallesi nden Alaca Mescid Akçeşme Çukur Fakih Dede Yunusoğlu Sarı Yakub Burhan Dede Ali Hoca Cemaati Uluırmak Saka Cemaati Kurb-ı Cedîd Farünnisa Abid Bordabaşı Şeyh Ahmed Hoşhân Saatçi Sungur Karakurt Ata Cemaati Emir Haliloğlu Terhâne Öylebekledi Hoca Faruk Akbaş

92 74 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 45 Aksinle Sahibata Furkan Dede Külahçı Gemalmaz Şeyh Aliman Yahşi Şeyh Aliman Receb Ağa Sağır Zokağı Çavuşoğlu Cemaati Hasan Dede Nasrullah Hacı Yusuf Mescidi Hacı Sadık Südcü Zokağı Kayacık Mescidi Orta Mescid Yanık Camii Hacı Cemal Müşkî Boladlar Büyük Sinan Kayacık Araplar Küçük Sinan Karaciğan Nehr-i Kâfûr Bulgur İmam Çarçerân Kalenderhâne Karakayış Medrese Nişantaşı Bağ-ı evliya Darıcı Ahmed Dede Kuzgunkavak Keçeci Ahmed Fakih Bâb-ı Aksaray Pürçekli Esenlü Şükran Mücellid Sebhâvân Muhtar İhtiyareddin Kale-i Cerb Kazasker Kalecik

93 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE Abdülvahid Kürkçü Akıncı Şekerfürûş Abdülmûin Kaymak Ahmed Şeyh Osman-ı Rumî İbn- Salih Affan Sultan Beyhekim Abdülaziz Zevle Sultan Hoca Hasan Şeyh Sadreddin-i Konevî Bınârî Sakahâne Ferhûniye Aknal Mihmandâr İmâret Şems-i Tebrizî Ulvî Sultan Tercüman Çiftenerdibân Zenburî Baba Sultan Divle Kasab Sinan Yediler Karaaslan İbn-i Şahin Sırçalı Şerefşirin Hoca Habib Hocacihan Saray Köyceğiz Vadi-yi Meram Dorunday Çalıklı Karahöyük Çobanlar mâ Çayırbağı Penbeci Gödene Deveini Kayhöyüğü Bayat Resil

94 76 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 141 Boyalı Karaaslan civar-ı Konya Gazialemşah (Rum) Çiftenerdibân (Ermeni) Genel Toplam

95 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 77 EK-2: H / M de Konya da Mahallelere göre esnaf ve meslek grupları. Mahalle Adı Meslek - Esnaf Grubu ve Adedi Civar Ağaçcı 1, Katırcı 4, Dahancı 2, Yağcı 1, Dülger 2, Hafaf 1, Boğçacı 1, Leblebici 1, Çizmeci 2, Berber 3, Mumcu 1, Kahveci 3, Kasap 1, Saka 1, Yemenici 2, Terzi 7, Helvacı 2, Yoğurtçu 1, Attar 1, Semerci 1, Bakkal 2, Bahçıvan 1, Demirci 1, Çeşmeci 1, Saatçi 1, Yatakçı 1, Yağcı 1, Bekçi 1, Kalaycı 1, Eskici 1, Külahçı 1, Kadayıfçı 1, Tenekeci 1, Bulgurcu 1. Durak Fakih Bakkal 2, Sarraç 4, Dülger 2, Kasap 3, Dahancı 2, Berber 3, Mumcu 2, Kahveci 2, Tabak 1, Serpuşçu 1, Kalaycı 1, Bahçıvan 1, Balcı 1, Çıkıcı 1. Çelebi Zokağı Hafaf 2, Boyacı 1, Dahancı 1, Kılıçcı 1, Postalcı 1, Bakkal 1, Kalaycı 2, Terzi 2, Kuzucu 1, Kantarcı 1, Bastırmacı 1. Zincirlikuyu Ekmekçi 2, Postalcı 3, Kalaycı 1, Arpacı 2, Terzi 1, Berber 2, Sarraç 1, Hamal Ovalıoğlu Zokağı 1, Dülger 2, Yapıcı 1, Tabak 1, Bulgurcu 1. Hacı Bedük Postalcı 1, Yorgancı 1, Kalaycı 2, Palancı 1, Hafaf 1, Keçeci 1, Terzi 2, Sarraç 1, Kasap 3, Kahveci 1, Mesci 2, Leblebici 1, Gömlekçi 1, Bakkal 1, Tabak 1, Eskici 1. Sarnıç Berber 2, Terzi 2, Dülger 1, Kaymakçı 1, Kepçeci 1, Bakkal 2, Kasap 2, Çerçi 1, Dahancı 2, Şalvarcı 1, Postalcı 1, Keçeci 1, Çoban 5, Çarkçı 1, Çizmeci 1, Dellal 2, Kirişçi 3, Sabuncu 1, Eskici 2, Kahveci 1, Taşçı 1, Kalaycı 1. Dolap Para Cemaati Dolap Yemenici Halil Dolap Mahmut Cemaati Dolap Battallar Zokağı Dolab Mekteb Zokağı Dolab Cami Bölgesi Piri Mehmed Paşa Dedemoğlu (Kuşkondu) Kerim Dede Cami Bölgesi Kerim Dede Çeşme Bölgesi Kerim Dede Mekteb Bölgesi Hacı Hüseyin Cemaati Bastırmacı 1, Sabuncu 1, Lağımcı 1, Nalbant 2, Deveci 1, Helvacı 1, Keçeci 1, Hamal 1, Külhancı 1, Dahancı 1, Babuccu 1, Tellak 1. Bakkal 2, Semerci 1, Kalaycı 1, Ekmekçi 1, Çizmeci 1, Terzi 1, Debbağ 2, Yemenici 1, Tuzcu 1, Nalbant 1. Kahveci 1, Postalcı 1. Yemenici 1, Bastırmacı 1, Kasap 1, Postalcı 1, Tüfenkçi 2, Terzi 1, Eskici 1, Ekmekçi 1, Kepçeci 1. Bakkal 1, Dellal 1, Eskici 2, Postalcı 1, Çıkıcı 1, Külahçı 1, Ekmekçi 1, Dülger 1. Darıcı 1, Hamal 2, Deveci 1, Leblebici 2, Yemenici 1, Demirci 1, Mumcu 1, Tellak 1, Çoban 1, Terzi 1, Dartıcı 1. Yağcı 1, Saatçi 1, Kalaycı 2, Attar 1, Zeytuncu 2, Dahancı 1, Hamal 1, Deveci 2, Leblebici 1, Kantarcı 1, Berber 2, Şerbetçi, Damgacı 1, Terzi 3, Mumcu 2, Çizmeci 1, Bakkal 1, Babuccu 1, Tellak 2, Dülger 1, Semerci 1, Kasap 1, Kebapçı 1, Çıkrıkçı 1, Arpacı 1, İplikçi 1, Kalkancı 1, Kadayıfçı 1, Kalıbcı 1, Nalbant 1, Hasırcı 1, Soğancı 1, Yemenici 1, Ekmekçi 1, Kahveci 1. Attar 1, Tüfenkçi 1, Nalbant 1, Terzi 3, Hallaç 2, Pirinçci 1, Leblebici 1, Hammalbaşı 1, Dülger 2, Berber 2, Ekmekçi 1, Demirci 1, Hamal 3, Deveci 2, Bakkal 1, Kamacı 1, Eskici 1, Kasap 1, Taşçı 1, Katırcı 1, Helvacı 1. Kasap 3, Şalvarcı 1, Yapıcı 1, Kürkçü 1, Eskici 1, Kepçeci 1, Sabuncu 1. Kasap 1, Dülger 2, Mumcu 1, Kürkçü 2, Külahçı 1, Aşçı 1, Deveci 2. Tüfenkçi 1, Ekmekçi 1, Hamal 1, Tabak 1, Palancı 1. Kasap 2, Terzi, Ekmekçi 2, Tuzcu 1, Çeşmeci 2, Mücellid 1, Kantarcı 2, Eskici 1, Bahçıvan 2, Bezirci 1, Keçeci 1, Berber 1, Demirci 1, Hamal 2, Kuyucu 1. Demirci 2, Eskici 2, Dellal 2, Postalcı 1, Çoban 1, Leblebici 1.

96 78 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 Kabasakal Külahçı 1, Terzi 4, Kahveci 1, Yemenici 1, Berber 1, Bakkal 4, Tellak 3, Çeşmeci 1, Demirci 1, Kalaycı 1, Kahveci 1, Kürkçü 1, Eskici 2, Hamal 1, Mücellid 1. Abacı Seyyid Çizmeci 1, Nalbant 1, Kahveci 1, Eskici 1, Dellal 1, Berber 1. Piri Paşa Mahallesi nden Alaca Dülger 2, Berber 1. Mescid Akçeşme Demirci 1, Dahancı 1, Ekmekçi Kalfası 1, Çerçi 1, Tellak 1, Taşçı 1, Mücellid 1, Kürkçü 1, Kasap 1. Çukur Kalaycı 1, Berber 1, Nalbant 2, Dahancı 3, Bıçkıcı 1, Deveci 2, Kahveci 2, Tellak 1. Fakih Dede Zeytuncu 1, Dahancı 2, Saatçi 1, Nalbant 3, Bahçıvan 1, Tellak 2, Yağcı 1, Helvacı 1, Leblebici 2, Keçeci 1,Bakkal 2, Berber 1, Postalcı 2, Debbağ 1, Ekmekçi 1, Dellal 1, Yemenici 1. Yunusoğlu Deveci 1, Nalbant 1, Terzi 2, Bahçıvan 1, Dellal 1, Hamal 1, Berber 4, Kirişçi 1, Ekmekçi 1, Dahancı 1, Kahveci 2, Bakkal 1, Kalaycı 1, Kileci 1. Sarı Yakub Terzi 1, Kendirci 2, Ekmekçi 1, Dülger 1,Bakkal 1, Neccar 1, Babuccu 2, Dahancı 2, Demirci 1, Sığır çobanı, Hallaç 1, Berber 1, Kalaycı 1. Burhan Dede Hallaç 2, Semerci 1, Arıcı 1, Yemenici 2, Dellal 1, Berber 1, Demirci 2, Terzi 1, Deveci 1. Ali Hoca Cemaati Hallaç 1, Babuccu 1, Bakkal 1, Kalaycı 1, Dellal 1, Samancı 1, Eskici 1. Uluırmak da Ketenci 1, Yemenici 1, Yağcı 1, Tabak 1, Babuccu 1, Hallaç 1, Demirci 1, Bıçkıcı 1. Saka Cemaati Kurb-ı Cedîd Dahancı 3, Demirci 3, Hallaç 1, Ketenci 1, Bezirci 1, Posdalcı 2, Çizmeci 1, Semerci 2, Çoban 1, Nalbant 4, Kahveci 1, Terzi 4, Sabuncu 1, Mesci 1, Tellak 1, Eskici 1, Hamal 2, Kasap 1, Mıhçı 1, Kömürcü 1, Deveci 1, Mumcu 1, Bastırmacı 1, Ekmekçi 1, Dülger 1, Babuccu 1. Abid Kalaycı 1, Terzi 2, Çıkrıkçı 1, Çoban 1. Burdabaşı Dahancı 1, Attar 1, Çizmeci 1, Terzi 2, Eskici 2, Kendirci 1, Postalcı 1, Dellal 3, Dülger 1, Berber 1, Ekmekçi 1, Mücellid 1, Yemenici 1, İplikçi 1. Şeyh Ahmed Terzi 4, Boğçacı 1, Çıkrıkçı 1, Kalaycı 1, Berber 1, Hamal 1, Kömürcü 1, Dellal 1, Keçeci 1, Demirci 1, Dahancı 1, Sarraç 1, Deveci 1. Hoşhan Saatçi Zencirci 1, Ketenci 2, Yağcı 1, Leblebici 1, Postalcı 1, Terzi 1, Hallaç 1, Berber 1, Çizmeci 1, Kahveci 1. Sungur Nalbant 1, Katırcı 1, Berber 1, Kürkçü 1, Bakkal 1, Dülger 1, Terzi 4, Attar 1, Dellak 1. Karakurt Berber 2, Terzi 1, Kadayıfçı 1, Hallaç 1, Bezirci 1, Tenekeci 1. Ata Cemaati Demirci 1, Berber 1, Yemenici 2, Katırcı 1, Babuccu 1, Bahçıvan 1, Hamamcı 1. Emir Halil oğlu Deveci 1. Terhâne Kasap 1, Demirci 1, Çenberci 1, Postalcı 1, Bakırcı 1, Terzi 1, Bezirci 1, Hafaf 1, Eskici 1, Mumcu 1, Ketenci 1, Deveci 1, Babuccu 1, Keçeci 1, Kalaycı 1, Debbağ 1, Hamal 1. Öylebekledi Dellak 3, Katırcı 1, Berber 4, Hamal 2, Çenberci 2, Çıkıcı 1, Bağban 1, Hallaç 2, Yemenici 2, Leblebici 1, Terzi 1. Hoca Faruk Kalaycı 1, Çizmeci 1. Akbaş Hasırcı 1, Kömürcü 1, Berber 1. Aksinle Kalaycı 1, Terzi 1, Ketenci 3, Kirişçi 1.

97 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 79 Sahibata Kendirci 1, Kasap 1, Yemenici 1, Postalcı 1. Furkan Dede Kendirci 1, Tellak 1, Berber 2. Külahçı Yorgancı 1, Kendirci 2, Terzi 1. Gemalmaz Hamal 1. Şeyh Aliman Tüfenkçi 1, Keçeci 1, Hasırcı 1, Dahancı 1, Keçeci 2, Deveci 2, Kasap 3, Berber Yahşi 1, Babuccu 1, Yağcı 1. Şeyh Aliman Zurnacı 1, Kürkçü 1, Dülger 1, Çizmeci 1, Şalvarcı 1, Deveci 1. Receb Ağa Sağır Zokağı Mumcu 2. Çavuşoğlu Cemaati Bıçakçı 1, Leblebici 1, Hamamcı 1, Barutçu 1, Deveci 1, Eskici 1. Mahallesi Hasan Dede Demirci 1, Sirkeci 1. Hacı Yusuf Mescidi Demirci 1, Keçeci 1. Hacı Sadık Bulgurcu 2, Dellak 1, Kasap 3, Katırcı 1. Südcü Zokağı Sığır Çobanı 1, Yağcı 1, Babuccu 1. Orta Mescid Pilavcı 1, Sarraç 1, Demirci 1, İğneci 1, Eskici 1, Arpacı 1, Dülger 1, Arabacı 1, Terzi 1. Yanık Cami Sığır çobanı 1, Terzi 1, Babuccu 1, Deveci. Hacı Cemal Deveci 1, Boyacı 1, Debbağ 1, Postalcı 1, Berber 1. Müşkî Tabak 1, Kirişçi 1. Boladlar Kamacı 1, Tüfekçi 1, Helvacı 1, Soğancı 1, Deveci 1, Hamal 1, Keçeci 1. Büyük Sinan Attar 1, Tabak 1, Perdahçı 3, Çizmeci 2, Berber 1, Demirci 1. Kayacık Araplar Yağcı 1, Demirci 1, Çeşmeci 2, Terzi 2. Küçük Sinan Demirci 1, Sığır çobanı 1, Kalaycı 4, Deveci 2, Berber 1, Hamal 1, Dellal 1, Keçeci 2, Pilavcı 1, Kazancı 1. Karaciğan Deveci 1, Hamal 1, Semerci 1. Nehrikâfûr Leblebici 1, Demirci 1, Babuccu 2, Çifteci 1, Mücellid 1, Kadayıfçı 1, Postalcı 1, Yemenici 1, Kirişçi 1, Deveci 1. Bulgur İmam Nalbant 1, Demirci 1, Kalaycı 1, Külahçı 1. Çarçerân Irgat 1. Kalenderhâne Danacı 1. Karakayış Kasap 1, Çoban 1, Çölmekçi 1, Eskici 1, Deveci 1. Medrese Saka 1, Zindancı 1. Nişantaşı Çoban 1, Yoğurtçu 1, Yağcı 1. Bağ-ı Evliya Babuccu 1, Şalvarcı 1, Kahveci 1. Darıcı Dülger 2, Darıcı 2, Debbağ 1, Şabçı 1, Attar 1, Mesci 1, Bakkal 1. Ahmed Dede Dellalbaşı 2, Terzi 1, Mesci 2, Babuccu 2, Debbağ 1, Kürkçü 1, Tabak 1, Helvacı 1, Kalaycı 1. Kuzgunkavak Deveci 2, Kalaycı 1, Demirci 1, Dahancı 1, Kürkçü 1. Keçeci Tabak 2, Çerçi 1, Leblebici 1, Kürkçü 1. Ahmed Fakih Göncü 1, Ağaçcı 1, Sarraç 1, Hamamcı 1, Semerci 1, Dellal 2, Deveci 1, Şalvarcı 1, Mesci 1, Terzi 1. Bâb-ı Aksaray İğneci 1, Kahveci 1, Terzi 1, Bıçakçı 1, Menzilci 1, Kürkçü 1, Dellal 1, Eskici 1, Şalvarcı 1, Bakkal 1, Nalbant 1, Tenekeci 1, Dellak 1. Pürçekli Ekmekçibaşı 1, Ekmekçi 1, Attar 1, Mücellid 1, Bakkal 2, Dahancı 2, Sarraç 2, Bahçıvan 2, Berber 2, Eskici 1, Yağcı 1, Terzi 1, Mesci 1, Postalcı 1, Kahveci 1, Peynirci 1. Esenlü Ekmekçi 6, Terzi 2, Mühürdar 1, Kadayıfçı 1, Dahancı 1, Yemenici 1, Leblebi-

98 80 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 ci 2, Çizmeci 1, Keçeci 1, Şerbetçi 1, Eskici 1. Şükran Attar 1, Hancı 1, Tenekeci 1, Neccar 1, Terzi 2, Demirci 1, Kadayıfçı 1. Mücellid Deveci 1, Sarraç 1, Yağcı 1, Dellak 2, Mühürdar 1, Kürkçü 1, Çenberci 1. Sebhâvân Kalaycı 1, Attar 2, Bahçıvan 2, Samancı 1, Tahmisci 1, Terzi 3, Yağcı 1, Çıkrıkçı 1, Kasap 1. Muhtar Terzi 1, Kantarcı 1, Sarraç 1. İhtiyarüddin Zeytuncu 1, Eskici 1, Deveci 1. Kale-i Cerb Terzi 1, Sarraç 2, Nalbant 1, Keçeci 1, Yemenici 1. Kadıasker Kadayıfçı 1, Bahçıvan 2. Kalecik Hafaf 1, Kahveci 1, Kürkçü 1, Saka 1, Kaltakçı 1, Berber 1. Abdülvahid Terzi 1. Kürkçü Tavukçu 2, Kepçeci 1, Berber 1, Terzi 2, Mesci 1, Çoban 1, Katırcı 1, Sarraç 1, Babuccu 1. Akıncı Nalbant 1, İplikçi 1, Terzi 4, Tavukçu 1, Düdükçü 1,Hafaf 1, Eskici 1. Şekerfürûş Hallaç 1, Terzi 1, Samancı 1. Abdülmûin Ketenci 1, Çırak 1, Eskici 1. Kaymak Ahmed Bahçıvan 1. Şeyh Osman-ı Kalaycı 1. Rumî İbn Salih Kasap 1, Çörekçi 1, Attar 1, Bahçıvan 1. Affan Sultan Arpacı 1, Kendirci 1. Beyhekim Ekmekçi 1. Abdülaziz Berber 1. Zevle Sultan Kazancı 1, Çeşmeci 1, Hasırcı 1. Hoca Hasan Çeşmeci 1, Keçeci 1. Şeyh Sadreddin-i Soğancı 1, Çeşmeci 1, Berber 1. Konevî Bınarî Keçeci 1, Terzi 1, Dülger 1, Demirci 1. Sakahane Kalaycı 1. Ferhûniye Nalbant 1, Çıkrıkçı 1, Dellak 1, Babuccu 2, Kutucu 1, Kazancı 2, Balcı 1, Terzi 1. Aknal Katırcı 2, Eskici 1. Mihmandâr Attar 1, Sarraç 1, Terzi 2, Balıkçı 1, Şerbetçi 2, Mücellid 1, Kadayıfçı 1, Dellal 1, Çenberci 1. İmâret Babuccu 1. Şems-i Tebrizî Nalbant 1, Demirci 1, Yemenici 1, Semerci 1, Terzi 1, Mumcu 1, Dellak 1, Ekmekçi 1, Çizmeci 1, Dellal 1. Ulvî Sultan Terzi 1, Dellak 1, Kemaneci 1, Demirci 1. Tercüman Ekmekçi 1, Berber 2, Tellak 1, Baltacı 1. Çiftenerdiban Gazez 1, Demirci 1, Bakkal 1, Çeşmaci 1. Zenbûrî Kirişçi 1, Attar 1, Dülger 2, Mücellid 1, İplikçi 1, Büzcü 1, Tellak 1, Kasap 1, Bakkal 1, Nalbant 1, Terzi 1, Irgat 1. Baba Sultan Sarraç 1, Ekmekçi 1, Berber 1, Debbağ 1, Saka 1, Külhancı 1, Keçeci 1, Dellake 1. Divle Kasap 1, Berber 1, Büzcü 1, Tenekeci 1. Kasab Sinan Kasap 1, Posdalcı 1, Mücellid 1, Tavukçu 1, Çizmeci 1. Yediler Katırcı 1. Karaaslan Hafaf 1, Mücellid 1, Eskici 1, Tenekeci 1, Keçeci 1, Helvacı 1, Dellal 2, Terzi 1.

99 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 81 İbn Şahin Postalcı 1, Deveci 1, Bahçıvan 1. Sırçalu Debbağ 1, Terzi 1, Nalbant 1, Mesci 1, Dülger 1, Semerci 1, Mücellid 1, Sarraç 1, Baltacı 1, Kasap 1, Kömürcü 1. Şerefşirin Terzi 4, Sarraç 1, Tabak 1, Saka 1. Hoca Habib Bahçıvan 1, Debbağ 2, Sarraç 1, Nalbant 1, Neccar 1, Demirci 1, Terzi 2, Leblebici 1, Dahancı 1, Kadayıfçı 1, Berber 1. Hocacihan Sarraç 1, Çıracı 1, Çorakçı 1, İnekçi 1. Saray Ketenci 1. Köyceğiz Leğenci 1. Vadi-yi Meram Deveci 4, Kahveci 1, Hamal 1, Kelekçi 1, Katırcı 1. Dorunday Tahtacı 1. Çalıklı Deveci 1. Karahöyük Bıçakçı 1, Çerçi 1. Çobanlar mâ Saka 1, Çoban 1. Çayırbağı Karaaslan civar-ı Çoban 1, Bacacı 1. Konya Gazialemşah Terzi 2, Kürkçü 7, Enfiyeci 1, Bakırcı 1, Kuyumcu 2, Kaldırımcı 1. (Rum) Çiftenerdiban (Ermeni) Sarraf 2, Demirci 6, Kürkçü 6, Boyacı 10, Kuyumcu 4, Yazıcı 1, Basmacı 2, Kazancı 4, Kalaycı 2, Terzi 6, Attar 4, Berber 2, Çakıcı 1, Çadırcı 1, Çizmeci 1, Bakırcı 1, Taşçı 1.

100 82 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 EK-3: H.1264 / M de Konya da imam, müezzin ve hatiplerin isimleri. Mahalle Görev Adı Çelebi Zokağı Mahalle İmamı Süleyman Efendi Sarnıç İmam Molla Mustafa Kerim Dede Çeşme Bölgesi Müezzin Halil Hacı Hüseyin Cemaati İmam Molla İbrahim Kabasakal İmam Molla Abdullah Fakih Dede Hatip Mahalle İmamı Ali Efendi Ali Efendi Yunusoğlu İmam Reşit Efendi Sarı Yakub Hatip Mustafa Efendi Kurb-ı Cedîd Mahalle imamı Mustafa Şeyh Ahmed İmam Hacı Mustafa Efendi Hoşhan Saatçi Mahalle imamı Mustafa Külahçı Mahalle imamı Mustafa Efendi Hacı Cemal Hatip Mehmed Efendi Müşkî İmam Yahya Kayacık Araplar İmam Seyyid Efendi Karaciğan Mahalle imamı Seyyid Efendi Çârçerân İmam Derviş Hasan Kalenderhâne İmam Mustafa Efendi Darıcı İmam Mehmed Efendi Hacı İbrahim Efendi Ahmed Dede Mahalle imamı İmam Mehmed Emin Efendi Hâfız Ali Efendi Kuzgunkavak Mahalle imamı Hüseyin Efendi Bâb-ı Aksaray Müezzin Abdüllatif Mücellid Mahalle imamı Mehmed Efendi Muhtar İmam Hâfız Ali İhtiyarüddin İmam Mustafa Kalecik Mahalle imamı Hâfız Mustafa Affan Sultan İmam Molla Hüseyin Sakahâne İmam Molla Hasan Efendi Ferhuniye Mahalle İmamı Mehmed Efendi Karaaslan Mahalle İmamı Abid Efendi Hoca Habib İmam Molla İbrahim Mustafa Efendi Vadi-yi Meram Hatip Ahmed İsmail Kayıhöyüğü İmam çırağı Osman

101 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 83 EK-4: H / M de Konya da tespit edilen ilim adamları. Mahalle Görev Adı Fakih Dede Muallim-i Sıbyan Hâfız Efendi Karakurt Müderris İbrahim Efendi Öylebekledi Muallim-i sıbyan Hüseyin Efendi Bâb-ı Aksaray Mekteb Hocası Hâfız Ahmed

102 84 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6

103 TARİHİN PEŞİNDE -ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ- Yıl: 2011, Sayı: 6 Sayfa: THE PURSUIT OF HISTORY -INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY AND SOCIAL RESEARCH- Year: 2011, Issue: 6 Page: BAĞDAT PAKTI ( ) Behçet Kemal YEŞİLBURSA Özet Bu makalede Bağdat Paktının kuruluşu, Soğuk Savaş a etkisi, Ortadoğu da oynadığı rol, üye devletlerin beklentileri ve yıkılışı ele alınmaktadır. Anahtar Kelimeler Bağdat Paktı, Türkiye, Irak, Ortadoğu. THE BAGHDAD PACT ( ) Abstract In this article, the formation of the Baghdad Pact, its impact on the political developments in the Middle East, the expectations of the member states and the collapse of the pact are examined. Key Words Baghdad Pact, Turkey, Iraq, Middle East. Prof. Dr., Abant İzzet Baysal Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi. Yesilbursa_b@ibu.edu.tr

104 86 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 GİRİŞ İkinci Dünya Savaşı ndan sonra, İngiltere nin Orta Doğu ülkeleriyle kurduğu ittifaklar ve üs anlaşmaları bu ülkelerde artan milliyetçi güçlerin tehdidi altına girmiştir. Aynı zamanda, İngiltere nin savaş sonrasında bölgede Sovyet yayılımcılığına odaklanmak zorunda olan stratejik taleplerini karşılamak zorlaşmıştır de İsrail in kurulması ile birlikte Arap ülkelerinde artan Milliyetçi Batı karşıtlığı, Orta Doğu ülkeleri ve Batı arasında bir bütün olarak herhangi bir alternatif siyasi-askeri işbirliği formunun gelişmesini zorlaştırmıştır ve 1952 yılları arasında, Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Fransa ve Türkiye nin desteği ile İngiltere tarafından başlatılan iki Orta Doğu savunma önerisi Orta Doğu ülkeleri tarafından kabul edilmeyip başarısız olmuştur. Ancak, ABD 1953 te Orta Doğu daki savunma sorununa yeni bir yaklaşım önermiştir Nisan ında, ABD tarafından desteklenen Kuzey Kuşağı savunma konsepti altında önemli bir pozisyonda bulunan Türkiye ve Pakistan, üye ülkeler arasında sınırlı savunma işbirliği sağlayan bir anlaşmaya katılmaya ikna edilmiştir da NATO kurulduğunda Türkiye nin bu savunma örgütüne girmek için yaptığı tüm girişimler sonuçsuz kalmıştır. Türkiye nin üyeliğine başta İngiltere olmak üzere İskandinav ülkeleri karşı çıkmıştır. İngiltere nin istediği Orta Doğu da içinde Türkiye nin de olacağı bazı Arap devletleriyle (Mısır; Irak gibi) birlikte bölgesel bir savunma örgütü kurmaktı. İngiltere Arap devletleriyle (Mısır, Irak gibi) kendisi arasındaki mevcut ikili antlaşmalarının yerini alacak ama bu antlaşmaların sağladığı hakları aynen koruyacak çok taraflı bir Orta Doğu Komutanlığı kurmak istiyordu. Dolayısıyla Türkiye nin de bu komutanlık içinde yer almasını ve Orta Doğu savunmasında kendisiyle bir eşgüdüm içerinde hareket etmesini istiyordu. Ayrıca İngiltere bu proje çerçevesinde bölgede İngiliz varlığına duyulan tepkiyi azaltmak istiyordu. Zaten Türkiye nin üyeliği de bu noktada önem taşıyordu. Zira Türkiye hem en büyük ve en güçlü orduya sahip bir bölge ülkesi olarak Orta Doğu nun savunmasında önemli bir rol oynayacak hem de Müslüman bir bölge ülkesi olarak Orta Doğu Komutanlığı projesinin tamamen Batı damgası taşımasını önlemiş olacaktı. 2 Ancak ABD gölgesel pakt fikrine sıcak bakmayınca İngiltere bu düşüncesinden vazgeçti. İngiltere gibi Türkiye de ABD desteği olmadan doğu Akdeniz de bir savunma örgütünün kurulmasının pek mümkün olmadığını düşünerek NATO ya 1 Behçet Kemal Yeşilbursa, Ortadoğu da Soğuk Savaş ve Emperyalizm, IQ Yayınları, İstanbul 2007, ss İngiltere nin Ortadoğu Komutanlığı ve Amerika Birleşik Devletleri nin Kuzey Kuşağı Projeleri hakkında daha geniş bilgi için bkz. Behçet Kemal Yeşilbursa, Turkey s Participation in the Middle East Command and Its Admission to NATO, , Middle Eastern Studies, Vol. 35, No. 4, October 1999, pp ve Behçet Kemal Yeşilbursa, The American Concept of the Northern Tier Defence Project and the Signing of the Turco-Pakistani Agreement, , Middle Eastern Studies, Vol. 37, No. 3, July 2001, pp Yeşilbursa, Ortadoğu da Soğuk Savaş ve Emperyalizm, ss Yeşilbursa, Turkey s Participation in the Middle East Command and Its Admission to NATO, , pp ; Yeşilbursa, The American Concept of the Northern Tier Defence Project and the Signing of the Turco-Pakistani Agreement, , pp ; Baskın Oran (ed.), Türk Dış Politikası, Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, Cilt I: , 8. Baskı, İletişim Yayınları, İstanbul 2003, ss

105 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 87 üye olmak için daha fazla çaba göstermiştir de iktidara gelen ve dış politikada CHP nin gerçekleştiremediği bir başarıya imza atmak isteyen Demokrat Parti hükümeti, NATO ya girmek için önemli bir fırsat olarak gördüğü Kore ye asker gönderdi. Nitekim Kore de Türk birliklerinin göstermiş olduğu başarı ve komünizmin Orta Doğu da da yayılabileceği olasılığı ABD nin gözünde Türkiye nin stratejik değerini arttırmıştı. Dolayısıyla daha önce bölgesel pakt düşüncesine sıcak bakmayan ABD Kore Savaşından sonra Orta Doğu ya yönelik gelişmeye başlayan Sovyet tehdidine karşılık Orta Doğu Komutanlığı fikrini desteklemeye başladı. Bunun üzerine Haziran 1951 de İngiltere ve ABD Orta Doğu Komutanlığının yapısı üzerinde uzlaştı. 3 Bu arada İngiltere nin olurunu almadan NATO üyeliğinin zor olacağını fark eden Türkiye, NATO ya girişi onaylanmadığı sürece Orta Doğu da Batılı devletlerle bir işbirliği içinde olamayacağını kesin bir dille ortaya koymuştur. Bunun üzerine NATO Konseyinin Eylül 1951 deki Ottawa toplantısında tüm üye devletlerin oy birliğiyle Türkiye nin NATO ya davet edilmesi üzerine Orta Doğu Komutanlığı konusunda da somut adımlar atılmaya başlanmıştır. Bu gelişme üzerine Türkiye 15 Ekim 1951 de Orta Doğu Komutanlığının kurulmasını zorunlu ve yararlı gördüğünü ve ilke olarak da katılmayı kabul ettiğini açıklamıştır. 4 Orta Doğu Komutanlı projesi Mısır tarafından reddedilince Haziran 1952 de İngiltere ve ABD Orta Doğu Komutanlığını bir askeri komutanlık olmaktan çıkarıp bir planlama örgütüne dönüştürmeyi ve bu çerçevede de adını Orta Doğu Savunma Örgütü olarak değiştirdiler. Ancak amaçta anlaşan bu iki devletin yönteme ilişkin görüşleri farlı olmuştu. Türkiye nin de desteklediği İngiltere her koşulda önce örgütün kurulmasını daha sonra Arap devletlerinin katılması için çaba gösterilmesi gerektiğini savunuyordu. Ayrıca öncelikle Mısır dışındaki Irak ve Ürdün gibi Arap devletleriyle görüşülmesini istiyordu. Buna karşılık ABD örgütün kuruluş aşamasında Arap devletlerinin katılımının zorunlu olduğunu ve öncelikle de Mısır a ağırlık verilmesini savunuyordu. 5 Bu arada İngiltere nin bölgedeki etkisinin giderek zayıfladığını ve Orta Doğu savunmasında bir boşluk olduğunu gören ABD, 1953 de Eisenhower ın başkan seçilmesiyle birlikte Orta Doğu politikasını gözden geçirmeye başladı. Bu bağlamda yeni ABD yönetimi Orta Doğu da inisiyatifi ele almaya başladı. Dışişleri Bakanı John Foster Dulles Mayıs 1953 de on bir bölge ülkesini ziyaret etti Mayısta Türkiye ye de gelen Dulles a, Sovyetler Birliği nden gelen tehdidin farkında 3 Yeşilbursa, Ortadoğu da Soğuk Savaş ve Emperyalizm, ss Yeşilbursa, Turkey s Participation in the Middle East Command and Its Admission to NATO, , pp ; Yeşilbursa, The American Concept of the Northern Tier Defence Project and the Signing of the Turco-Pakistani Agreement, , pp ; Oran, age, ss Yeşilbursa, Ortadoğu da Soğuk Savaş ve Emperyalizm, ss Yeşilbursa, Turkey s Participation in the Middle East Command and Its Admission to NATO, , pp ; Yeşilbursa, The American Concept of the Northern Tier Defence Project and the Signing of the Turco-Pakistani Agreement, , pp ; Oran, age., ss Yeşilbursa, Ortadoğu da Soğuk Savaş ve Emperyalizm, ss Yeşilbursa, Turkey s Participation in the Middle East Command and Its Admission to NATO, , pp ; Yeşilbursa, The American Concept of the Northern Tier Defence Project and the Signing of the Turco-Pakistani Agreement, , pp ; Oran, age., ss

106 88 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 olmayan Araplarla birlikte Orta Doğu savunmasını gerçekleştirmenin mümkün olmadığı, yeni bir yaklaşıma gereksinin olduğu ve Orta Doğu da kurulacak bu yeni savunma sisteminin omurgasının Türkiye nin olması gerektiği ve Pakistan ın da bu sisteme dâhil edilmesinin önemli olduğu ifade edilmiştir. 6 Orta Doğu gezisinden sonra 1 Temmuz 1953 de Ulusal Güvenlik Konseyinde bir konuşma yapan Dulles Kuzey Kuşağı (Northern Tier) savunma projesini ortaya atmıştır. Dulles a göre Orta Doğu nun savunması başta Türkiye olmak üzere İran, Irak, Pakistan ve Suriye gibi Sovyet tehdidinin bilincinde olan ve olası bir Sovyet saldırısının güzergâhında bulunan Kuzey Kuşağı ülkelerine dayandırılmalıydı. Çünkü Arap devletlerini öncelikle rahatsız eden konu İsrail in oluşturduğu tehdit ile İngiltere nin bölgedeki askeri varlığı (Mısır ve Irak taki üsleri) iken, Kuzey Kuşağı devletlerini öncelikle rahatsız eden doğrudan hissettikleri Sovyet tehdidiydi. 7 ABD nin bu yeni Orta Doğu politikası bir bakıma Türkiye ye de beklediği fırsatı vermiş oldu. Zira 1954 den sonra ekonominin hızla bozulmaya başlaması üzerine ABD den daha fazla yardım alma gereksinimi duyan Demokrat Parti hükümeti, ortaya çıkan bu yeni koşullarda Türkiye nin coğrafi konumunu, Batı ya bağlılığını ve bölgeyle olan tarihsel bağlarını öne çıkartarak Batı savunması için ne kadar vazgeçilmez olduğunu gösterme fırsatını bulmuştur. Ancak Orta Doğu savunmasının liderliğini üstlenen ve bunun için bölge ülkesi olmanın avantajlarını kullanması gereken Türkiye, 1954 den sonra izlediği yanlış politikalarla başta Mısır ve Suriye olmak üzere Arap devletlerinin önemli bir kısmıyla büyük sorunlar yaşamıştır. 8 Kuzey Kuşağı savunma projesinin ilk somut adımı 28 Aralık 1953 de ABD ile Pakistan arasında bir teknik ve ekonomik yardım antlaşmasıyla atılmıştır. Bunun ardından 18 Şubat 1954 de Türkiye ve Pakistan bir savunma antlaşması imzalayacaklarını açıklamışlar ve tüm olumsuz tepkilere rağmen 2 Nisan 1954 de aralarında Dostane İşbirliği Antlaşmasını imzalamışlardır. Karaçi Antlaşması olarak da bilinen ve askeri bir nitelik taşımayan bu antlaşmada taraflar ortak çıkarlarını ilgilendiren uluslar arası konularda görüş alışverişinde bulunacaklarını, kültürel, ekonomik ve teknik konularda azami ölçüde işbirliği yapacaklarını ifade etmişlerdir. Ancak bu antlaşma savunma alanında iki ülke arasında sıkı bir işbirliğini ön- 6 Yeşilbursa, Ortadoğu da Soğuk Savaş ve Emperyalizm, ss Yeşilbursa, Turkey s Participation in the Middle East Command and Its Admission to NATO, , pp ; Yeşilbursa, The American Concept of the Northern Tier Defence Project and the Signing of the Turco-Pakistani Agreement, , pp ; Oran, age., ss Yeşilbursa, Ortadoğu da Soğuk Savaş ve Emperyalizm, ss Yeşilbursa, Turkey s Participation in the Middle East Command and Its Admission to NATO, , pp ; Yeşilbursa, The American Concept of the Northern Tier Defence Project and the Signing of the Turco-Pakistani Agreement, , pp ; Oran, age., ss Yeşilbursa, Ortadoğu da Soğuk Savaş ve Emperyalizm, ss Yeşilbursa, Turkey s Participation in the Middle East Command and Its Admission to NATO, , pp ; Yeşilbursa, The American Concept of the Northern Tier Defence Project and the Signing of the Turco-Pakistani Agreement, , pp ; Oran, age., ss

107 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 89 görmüyordu. Bunun üzerine Türkiye 1954 yılının ikinci yarısından itibaren çabalarını Irak üzerinde yoğunlaştırmaya başlamıştır. 9 I. PAKTIN KURULUŞU Bölge ülkelerinden gelen olumsuz tepkilere rağmen bu konuda ABD ve İngiltere nin desteğini alan Türkiye ve Irak 24 Şubat 1955 de Bağdat ta (daha sonra Bağdat Paktı olarak anılan) Türkiye-Irak Karşılıklı İşbirliği Antlaşmasını imzalamıştır. 10 Sekiz maddeden oluşan bu paktın iki ana amacı olmuştur: birincisi; herhangi bir yerden gelecek muhtemel saldırılardan Orta Doğu yu korumak, ikinci ve aynı derecede önemli olan amaç ise; konunun ilgilendirdiği ülkelerin ekonomik gelişmelerini sağlayabilme çabalarında bu ülkeler arasında işbirliği sağlamaktır. 5 Nisan 1955 te, İngiltere pakta katılmış ve aynı zamanda 1930 yılında imzalanan eski İngiltere-Irak Antlaşmasının yerini alacak yeni bir üs anlaşması da imzalamıştır. İngiltere nin katılımı Bağdat Paktını Araplar nezdinde zayıflatan önemli bir neden olmuştur. Yine bazı Arap devletleri tarafından Pakt, başta İngiltere olmak üzere Batı nın Orta Doğu daki çıkarlarını korumaya yönelik oluşturulmuş bir antlaşma olarak görülmüştür. Esas sorunu Hindistan olan ve bu sayede Batı nın özelliklede ABD nin desteğini almayı uman Pakistan Eylül 1955 de, Musaddık sonrası Batı ya yaklaşan İran da Kasım 1955 de pakta üye olmuştur. 11 Bu arada Türkiye Irak dışında diğer Arap devletlerinin de pakta katılımını sağlamak için çaba harcamış ancak olumlu bir sonuç alamamıştır. İlk girişim Irakla yakın ilişkisi dolayısıyla pakta katılma olasılığı daha yüksek olduğu düşünülen Ürdün nezdinde yapılmıştır. Bu amaçla Cumhurbaşkanı Celal Bayar 3-4 Kasım 1955 de Amman ı ziyaret etmiş ancak bir sonuç alınamamıştır. Irak dışında diğer Arap devletlerinin pakta katılmamasında Nasır ın etkisi, İsrail in öncelikli tehdit olarak algılanması ve paktın İngiltere nin Orta Doğu daki çıkarlarını korumasına hizmet ettiği düşüncesi kadar, ABD nin pakta üye olmaması da önemli rol oynamıştır. 12 Türk-Irak Karşılıklı İşbirliği Antlaşması (Bağdat Paktı) ile Orta Doğu da bölgesel bir savunma örgütünün temelleri atılmıştır. Fakat diğer Orta Doğu ülkelerini dâhil etmede ve bölgedeki İngiliz ve Amerikan siyasi-askeri hedeflerinin ilerletilmesinde böylesi bir kuzey kuşağının (seddinin) ne kadar etkili olacağı belirsiz bir konu olarak kalmıştır. Üyeliğin vaat ettiği askeri ve ekonomik destek sayesinde er ya da geç diğer Arap ülkelerin Irak örneğini izleyeceği düşünülmüştür. Ancak bu 9 Yeşilbursa, Ortadoğu da Soğuk Savaş ve Emperyalizm, ss Yeşilbursa, Turkey s Participation in the Middle East Command and Its Admission to NATO, , pp ; Yeşilbursa, The American Concept of the Northern Tier Defence Project and the Signing of the Turco-Pakistani Agreement, , pp ; Oran, age., ss Bağdat Paktı hakkında geniş bilgi için bkz. Behçet Kemal Yeşilbursa, The Baghdad Pact: Anglo-American Defence Policies in the Middle East, , Frank Cass, London Behçet Kemal Yeşilbursa, The Baghdad Pact: Anglo-American Defence Policies in the Middle East, , Frank Cass, London 2005, ss ; İsmail Soysal, The 1955 Baghdad Pact, Studies on Turkish-Arab Relations, Annual 1990, pp Yeşilbursa, The Baghdad Pact, ss ; Oran, age., ss ; Soysal, a.g.m, ss

108 90 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 gerçekleşmemiştir. Pakta yönelik muhalefet oldukça fazla ve karmaşık olmuştur. Paktın Orta Doğu da baskı ve gerilime neden olan faktörlerden sadece biri olmasına rağmen, bölgedeki Batı karşıtlığı ve Batı güçlerinin propaganda saldırıları için odak noktası haline gelmiştir. 13 Bu pakt, Nehru nun genel olarak askeri paktlara yönelik eleştirisinde, anlaşmazlık yaratmaya ve barış beklentilerini azaltmaya meyilli bir antlaşma olarak yer almıştır. Aynı zamanda, Hindistan hükümeti tarafından, ABD nin Hindistan a karşı Pakistan a verdiği desteğin bir kanıtı olduğu düşünülmüştür. Pakt, Sovyetler Birliği tarafından Soğuk Savaş ın bir parçası kabul edilmiş ve korunmasız olan güney-batı hattı boyunca batı üslerinin yayılmasına yönelik bir adım olarak nitelendirilmiştir. 14 Daha da önemlisi Bağdat Paktı pek çok Arap devleti tarafından, İngiltere nin bölgedeki nüfuzunun ve kontrolünün artırılması hatta Batı güçlerinin Arapları İsrail ile barış yapmaya zorlayacak bir araç olarak düşünüldüğü kabul edilmiştir. Ayrıca bu pakt onlara göre Batı yanlısı ve tarafsız unsurlar arasındaki büyük çatışmanın başlangıç noktası sayılmış ve Arap dünyasında keskin bir ayrışmayı alevlendirmiştir. Mısır ve Suudi Arabistan ın gözünde, Bağdat Paktı kendi itibar ve çıkarlarına bir tehdit unsuru kabul edilmiştir. Bilhassa, Mısır, paktı hem kendisinin Arap dünyasındaki liderliğine hem de Arap birliği kavramına bir tehdit olarak görmüştür. Nasır ise paktı, batı sömürgeciliğinin yeni bir müdahalesi olarak nitelendirmiştir. Suudi Arabistan da, Irak ile olan hanedanlık mücadelesinden dolayı İngiliz ve Amerikan planlarına duyduğu kuşku nedeniyle pakta karşı çıkmıştır. 15 Mısır ve Suudi Arabistan, hem Irak ın nüfuzunu hem de Bağdat Paktı nın genişlemesini kontrol etmeye çalışmıştır. Bu iki ülke Batı ile yapılan savunma anlaşmalarına karşı Mısır liderliğinde birleşik bir Arap tutumu sergilemeyi düşünmüş ve Irak ı dışlamayı amaçlayan Mısır, Suudi Arabistan ve Suriye nin katılacağı yeni bir Arap gruplaşması kurmayı amaçlamıştır. 16 Sonuç olarak, Irak ve Türkiye nin olumlu çabalarına karşılık Mısır ve Suudi Arabistan ın Ürdün ve Lübnan gibi çekimser devletlerin hükümet liderleri ve önemli siyasi unsurları üzerinde baskı ve ikna yoluyla nüfuz oluşturma gayretleri gündeme gelmiştir. Bu olaylar sonucunda ortaya çıkan Arap ülkeleri siyasi krizi, Irak ve diğer Arap devletlerinin askeri gücündeki artışla birlikte artan İsrail gerilimi ve Fransa nın Suriye ve Lübnan daki çıkarlarını güvence altına alma manevraları durumu daha da karmaşık hale gelmiştir Yeşilbursa, The Baghdad Pact, ss ; Oran, age., ss ; Soysal, a.g.m, ss Yeşilbursa, The Baghdad Pact, ss ; Oran, age., ss ; Soysal, a.g.m, ss Yeşilbursa, The Baghdad Pact, ss ; Oran, age., ss ; Soysal, a.g.m, ss Yeşilbursa, The Baghdad Pact, ss ; Oran, age., ss ; Soysal, a.g.m, ss Yeşilbursa, The Baghdad Pact, ss ; Oran, age., ss ; Soysal, a.g.m, ss

109 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 91 II. ÜYE ÜLKELERİN BEKLENTİLERİ Bağdat paktı, her üye ülkenin kendi ulusal çıkarlarını düşünmesinden dolayı zayıflamıştır. Paktın İngiltere dışındaki üyeleri ekonomik, siyasi ve askeri açıdan zayıf durumda oldukları için bu konularda konumlarını geliştirmeyi istemişlerdir. Bu nedenlerden dolayı paktın üyeleri Amerika Birleşik Devletleri ne tam üyelik için baskı yapmayı sürdürmüşlerdir. 18 Pakt üyelerinin pakta giriş sebepleri çeşitlilik göstermektedir. Üyelerin tamamı doğrudan Sovyet komünizmine karşı Orta Doğu nun güvenliğini sağlamak amacında değildir. Bu ülkeler, pakta öncelikle sınırlarının bütünlüğünü sağlamasını daha sonra da Batı askeri ve ekonomik yardımlarını almanın yolunu açmasını beklemişlerdir. Türkiye, İngiltere ve nispeten diğer bazı üyeler Orta Doğu da Sovyetler Birliği ne karşı daha etkili bir savunmanın geliştirilmesine yönelik gerçekçi bir istekle parkta üye olmuşken, aynı zamanda bölgedeki ulusal çıkarlarının korunmasını ümit etmişlerdir. Irak, İran ve Pakistan da yönetimde yer alan gruplar ise daha çok kendilerini makamlarında tutacak ek yabancı destek almayı beklemiştir. İran artan bir askeri destek ile bir İngiliz-Amerikan güvenlik taahhüdü beklentisi içine girmiştir. Pakistan özellikle Hindistan ve Afganistan a karşı askeri konumunu güçlendirme isteği ile hareket etmiştir. Irak, İngiltere ile siyasi ve askeri anlamda daha kabul edilebilir bir savunma anlaşması yapmak ve Amerika Birleşik Devletleri nden daha fazla askeri yardım elde etmek ve böylece Arap dünyasındaki nüfuzunu artırma düşüncesiyle pakta üye olmuştur. Üyelerin farklı beklentileri ve Amerika Birleşik Devletleri nin paktın dışında kalması güçlü bir savunma örgütünün kurulmasına engel olmuştur. Ancak, paktın bölgesel üyeleri siyasi ve ulusal çıkarlarının Batı ve özellikle Amerika Birleşik Devletleri ile yakın ilişki içerisinde olmaları halinde en iyi sonucu elde edeceklerine inanmışlar ve pakta olan bağlılıkları sayesinde Amerikan ekonomik ve askeri desteğinin sağlanabileceğini düşünmüşlerdir. 19 Irak ın Türkiye ile bir savunma paktına imza atmasının sebebi Sovyet askeri tehdidi olsa da, aslında paktı imzalamasında şu faktörler daha etkili olmuştur: a) 1930 İngiltere-Irak Antlaşmasının ulusal hassasiyete daha uygun bir düzenleme ile yenilenmesi; b) Irak-Suriye Birliği nin ve Bereketli Hilal planının gerçekleştirilmesi; c) Daha fazla Amerikan askeri yardımı almak; d) Mısır ı kaybetmek pahasına Irak ın Arap devletleri arasındaki prestijini artırmak. Dolayısıyla Irak a göre, Bağdat Paktı; Sovyet saldırılarına karşı kurulan bölgesel bir savunma paktı olmaktan çok İngiltere ile yapılan ikili bir anlaşmanın paravanı olmuştur. 20 Pakistan ın üyeliği bilindiği üzere daha fazla Amerikan askeri yardımı alma ve Hindistan ve Afganistan a karşı askeri konumunu güçlendirme amacını taşımıştır. Pakta üye olduktan hemen sonra, Pakistan dikkatini Orta Doğu nun savunma 18 Yeşilbursa, The Baghdad Pact, ss ; Oran, age., ss ; Soysal, a.g.m, ss Yeşilbursa, The Baghdad Pact, ss ; Oran, age., ss ; Soysal, a.g.m, ss Yeşilbursa, The Baghdad Pact, ss ; Oran, age., ss ; Soysal, a.g.m, ss

110 92 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 sorunlarından siyasi ve ekonomik problemlerine, Afganistan ile gerilen ilişkilerine ve Hindistan a yönelik kuşkularına çevirmiştir. 21 Türkiye nin başlıca beklentisi Sovyetler Birliği ne olan sınırlarının savunması ve NATO ile bağlarını güçlendirmek olmuştur. Türkiye, Iran ve Irak üzerinden Sovyetlerin yapacağı bir saldırıya karşı korunmasız olan güney kanadını koruma endişesi içine girmiştir. Türkiye nin bir Orta Doğu savunma sistemi kurulmasını istemesinin arkasında başka sebepler de yer almıştır de Demokrat Parti iktidara geldiğinde, yeni bir ekonomik kalkınma programı başlatmış ve yeniden seçilebilmek için halkı memnun etmek zorunda kalmıştır. Türkiye nin ekonomik kalkınma programını destekleyen başlıca devlet Amerika Birleşik Devletleri olmuştur. Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri ni Orta Doğu da desteklemesine karşılık olarak daha fazla ekonomik ve askeri destek beklemiştir. 22 Pakt, İngilizler için de bazı bölgesel amaçların gerçekleştirilmesi için bir araç niteliği taşımıştır. Bu noktada, Dulles in Bağdat Paktı nın Sovyet saldırılarına karşı koymak için bölgesel bir gruplaşmayı öngören Kuzey Seddi savunma projesinin bir uzantısı olduğu ve İngilizlerin paktta üstünlük sağlayıp İngiliz politikalarını yürütmek ve Orta Doğu daki ekonomik ve askeri konumunu korumak için bir araç olarak gördüğü düşüncesini göz ardı etmek zordur. 23 Kuzey seddi konsepti ile ilgili başlangıçta bazı şüphelerin olmasına rağmen, İngiltere kuzey seddini Orta Doğu nun savunması için ve savaş durumunda İngiltere nin Orta Doğu daki üslere ulaşma hakkının elde tutulması için en uygun araç olarak kabul etmiştir. İngiltere, Orta Doğu daki çıkarlarını ve nüfuzunu, özellikle stratejik konumunu, Basra Körfezindeki petrol çıkarlarını mümkün olduğunca korumakla meşgul olmuştur. Hedeflerine ulaşmak isterken Türkiye-Irak uzlaşmasını teşvik etmiştir. İngiltere, Türk-Irak Pakt ına üye olurken paktın, Irak ile yapılacak yeni bir üs anlaşması için çerçeve oluşturmasını hedeflemiştir. Bununla birlikte, söz konusu pakt İngiltere için, Mısır merkezli bir Orta Doğu Savunma Örgütü fikrinin başarısız olması nedeni ile bir sonraki en iyi seçenek olmuştur. 24 İngiltere nin paktın geliştirilmesine yönelik görüşleri ve diğer Orta Doğu ülkelerinin pakta üye olmalarını sağlama çabaları, Orta doğu daki siyasi ve ekonomik çıkarlarını ve Sovyet tehdidinden duyduğu askeri rahatsızlığı yansıtmaktadır. İngiltere, Bağdat Paktı nı Orta Doğu ülkeleri arasında işbirliğini sağlayacak, kendisinin bölgedeki çıkarlarını koruyacak ve nihayetinde de Amerika dan siyasi, ekonomik ve askeri yardım elde etmesini sağlayacak etkin bir araç olarak görmüştür. Bir yandan Bereketli Hilal bölgesindeki nüfuzunu devam ettirmek ve ulusal hassasiyetlere daha az müdahale eden resmi düzenlemeler yapma amacını güderken, diğer yandan da İngilizlerin Hindistan ve Filistin den çekilmesi, Mısır ve İran da 21 Yeşilbursa, The Baghdad Pact, ss ; Oran, age., ss ; Soysal, a.g.m, ss Yeşilbursa, The Baghdad Pact, ss ; Oran, age., ss ; Soysal, a.g.m, ss Yeşilbursa, The Baghdad Pact, ss ; Oran, age., ss ; Soysal, a.g.m, ss Yeşilbursa, The Baghdad Pact, ss ; Oran, age., ss ; Soysal, a.g.m, ss

111 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 93 meydana gelen İngiliz karşıtlığı ile zayıflayan Basra Körfezi ndeki stratejik konumunu ve petrol çıkarlarını korumaya çalışmıştır. İngiltere nin Orta Doğu politikasındaki ana hedefi büyük ölçüde bağımlı olduğu petrolün güvenliğidir. İngilizlerin bu politikalarını gerçekleştirmeyi umdukları en önemli araç Bağdat Paktı dır. Paktın İngiltere için önemi Soğuk Savaş taki Batı nın konumunu iyileştirebilecek olması ve petrol üreten iki ülkenin yani İran ve Irak ın iyi niyetini elinde tutabilecek olması olmuştur. 25 Paktın zayıflığının temel nedeni üyelerin birbirinden farklı olan amaçları olmamıştır. İngiltere nin diğer Arap ülkelerini özellikle Ürdün ü pakta katılmaya ikna edememesiyle bölgedeki nüfuzunun azalması ve ABD nin temkinli hatta şüpheci tutumu paktın başarısızlığında etkili olmuştur. Bağdat Paktı siyasi görünümün bir parçası olarak oluşturulmuşsa da, Amerika Birleşik Devletleri nin pakta katılmayı reddetmesi ile Pakt Orta Doğu nun kalkanı olarak önemini yavaş yavaş yitirmiştir. Amerika Birleşik Devletleri, paktı Orta Doğu daki Amerikan hedeflerini gerçekleştirebilme yollarından biri olarak görmüştür. Aslında, ABD, paktın büyük ölçüde İngiliz-Arap politikaları için bir araç olduğuna ve İngilizlerin paktı Orta Doğu daki siyasi ve ekonomik çıkarlarını ilerletmek için kullandığına da inanmıştır. Amerika Birleşik Devletleri nin pakta yönelik politikasının gelişimi, kendisinin paktla ilgili planlarından ziyade paktın gelişimi ve Orta Doğu da meydana gelen olayların bir sonucu olmuştur. Amerika Birleşik Devletleri nin hedefleri birbiriyle çelişmiştir. Bir yandan pakta üyelik bölgedeki Sovyet yayılmasını kontrol altına alacak ve paktı ekonomik ve askeri açıdan güçlendirmiş olacak diğer yandan, bu üyelik önemli ekonomik ve askeri çıkarlarının olduğu Suudi Arabistan gibi pek çok Arap devleti pakta karşı çıktığı için kendisinin yerel çatışmalara daha doğrudan katılımını gerektirebilecektir. 26 Amerika Birleşik Devletleri pakta üyeliğin bölgedeki Amerikan hedeflerine hizmet edeceğine inanmamıştır. Eğer ABD paktın dışında kalırsa, Arap devletleri ile uğraşırken taktik manevra yapmak için biraz daha şanslı olabilecektir. Bununla birlikte, ABD paktın Sovyetlerin Orta Doğu ya girmesini engellemede etkili olup olmayacağından şüphe etmiştir. ABD, Sovyetler ile yeni bir anlaşmazlıktan kaçınmak istemiş ve pakta üyeliğinin Sovyet-Amerikan ilişkilerini daha da kötüleştireceğine inanmıştır. ABD, bölgenin savunmasının öncelikle İngiltere nin sorumluluğu olduğunu düşündüğü için daha çok bölgedeki İngiliz-İran, İngiliz-Mısır ve Arap devletleri ile İsrail arasındaki siyasi sorunlara dikkatini vermiştir. ABD, batı kaynaklı bölgesel bir savunma paktının uygulanabilir olmasında önce bu sorunların çözülmesi gerektiğine inanmıştır. Açıktan açığa paktı desteklemesine rağmen, problemlerin çözümünde yol kat edilememesi Amerika Birleşik Devletleri nin pakta üye olmada tereddüt etmesine neden olmuştur Yeşilbursa, The Baghdad Pact, ss ; Oran, age., ss ; Soysal, a.g.m, ss Yeşilbursa, The Baghdad Pact, ss ; Oran, age., ss ; Soysal, a.g.m, ss Yeşilbursa, The Baghdad Pact, ss ; Oran, age., ss ; Soysal, a.g.m, ss

112 94 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 Amerika Birleşik Devletleri nin önceliği bir Arap-İsrail barışı kurmak olmuştur. Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanlığı na göre, böylesi bir barış ortamı kurulmadan ABD nin pakta üye olması İsrail in bir güvenlik garantisi için kendisine sürekli baskı yapmasına neden olacaktır. Buna ek olarak, böylesi bir güvenlik garantisi olmadan ABD nin pakta üye olması Senato dan onay alamayacaktır. Ancak, paktın üyeleri ABD nin pakta kesin ve açık bir taahhüt bildirmesi için baskı yapmayı sürdürmüşlerdir. Bu baskılar, 1956 da ABD nin paktın ekonomik ve yıkıcı faaliyetlerine katılacağı ve askeri kanadında gözlemci olarak yer alacağını açıklamasıyla azalmış olsa da paktın üyelerini tam anlamıyla tatmin etmemiştir yılında Mısır ın Süveyş Kanalı nı millileştirmesinden sonra, Süveyş Savaşı nın ardından ABD nin üye olmasına yönelik baskılar paktın dört bölgesel üyesi tarafından yenilenmiştir. Bu üyeler, Orta Doğu da artan Sovyet nüfuzunun ve Orta Doğu ve Asya ile paktın tek batılı üyesi İngiltere de pakta yönelik baş gösteren hoşnutsuzluk sonucu Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti olumlu bir eylem gerçekleştirmesi gerektiğine inanmıştır. Sonuç olarak, 1957 Mart ında, ABD nin pakta üye olması yönündeki baskıları ortadan kaldırmak için Eisenhower Doktrini kabul edilmiştir de Irak ta meydana gelen ihtilalden sonra, ABD paktın kalan üç bölgesel üyesi ile ikili anlaşmalar imzalamayı kabul etmiştir. Bu anlaşmalar Mart 1959 da imzalanmıştır. 28 Bağdat Paktı, askeri açıdan Türkiye ve Irak a İngiltere ile işbirliği yaparak doğu sınırlarının savunması için politikaları koordine etmeye başlamaları adına en azından bir temel teşkil etmiş olsa da, işbirliği için gönüllülüğün ifade edilmesinden biraz daha fazlasını temsil etmiştir. Bölgenin Sovyet saldırılarına olan açık pozisyonunu iyileştirmede çok da etkili olmamıştır. Türkiye ve Pakistan dışında kalan paktın diğer bölgesel üyeleri bir Sovyet saldırısına karşı koyabilecek güçte değildir ve bu ülkelerin siyasi ve askeri zayıflıkları pakt için stratejik bir sorumluluk teşkil etmiştir. Orta Doğu nun savunması, ABD nin ve İngiltere nin aslında yerine getirmeye gönüllü olmadıkları gerekli güçleri taahhüt etme istekleri ve kabiliyetlerine bağlı olmuştur. Bu da askeri anlamda daha etkili bir örgütün kurulmasının önündeki temel engel olmuştur. ABD ve İngiltere başından beri askeri ilişkileri ve örgütün yönetimini ciddi bir askeri girişim olmaktan çok kendi siyasi emelleri için bir çerçeve olarak görmüştür. Bağdat Paktı hiçbir kesin askeri hükmü içermemiştir. Güvenlik ve savunma için işbirliği paktta tanımlanmamış ve yükümlülükler yalnızca pakta üye olan taraflar arasında 1. ve 2. madde altında yapılan ayrı anlaşmalar neticesinde taahhüt edilebilmiştir. 29 Ancak, Bağdat Paktı, potansiyel bir Sovyet saldırısını önlemek için geliştirilen stratejik bir araçtan daha fazlası olmuştur. Paktın, Orta Doğu da toplumsal ve ekonomik işbirliğinin bir aracı olması hedeflenmiştir. Paktın bu ekonomik tarafı, pakt 28 Yeşilbursa, The Baghdad Pact, ss ; Oran, age., ss ; Soysal, a.g.m, ss Yeşilbursa, The Baghdad Pact, ss ; Oran, age., ss ; Soysal, a.g.m, ss

113 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 95 üyelerinin fakirliğin ortadan kaldırılmaması durumunda askeri planlamaların ve güvenlik tedbirlerinin komünizme karşı direnç oluşturmada etkisiz olacağını düşünmesi ile ortaya çıkmıştır. Pakt, özellikle Irak ve İran da kalkınma planları için bir çerçeve oluşturmuştur. En başından, üye devletler paktın ekonomik yönüne vurgu yapmıştır. Kasım 1955 te Bakanlar Konseyi nin açılış toplantısında Ekonomik Komite kurulmuştur. Üye devletler, diğer Orta Doğu ülkelerinin paktın kendisine üye olmasalar bile en azından ekonomik programa zamanında katılacaklarını ümit etmiştir. Ekonomik Komite nin iş tanımı pakta üye olmayan devletlerin Ekonomik Komiteye üye olabilmesini sağlamış ve ABD bu maddeyi göz önüne alarak Ekonomik Komite ye üye olmuştur. Ne var ki, diğer Arap ülkelerinin hiçbiri komiteye katılmamışlardır. Bölge dışındaki Batı Almanya, İtalya, İsviçre gibi ülkeleri Ekonomik Komite ye dâhil etme çabaları da sonuçsuz kalmıştır. Paktın askeri kanadı ekonomik kanadını gölgede bırakmaya devam etmiş hatta ekonomik projelerin bile askeri bir tarafı olmuştur. Haberleşme projeleri, pakt üyelerinin ekonomik kalkınmasına katkı sağlamaya olduğu kadar stratejik ve askeri hedeflere de hizmet etmiştir. Bununla birlikte, pakt üyeleri arasında bölgesel anlamda ekonomik işbirliği sağlama çabalarını önünde aşılması güç engeller ortaya çıkmıştır. Üye ülkeler büyük mesafelerle birbirinden ayrılmaktadır. Pakt bölgesi Bereketli Hilal ve Nil Havzası nda olduğu gibi doğal ekonomik bir birim teşkil etmemiştir. Bu yüzden üye ülkeler arasındaki iş birliği belirli alanlarla sınırlı kamıştır. Örneğin Pakistan ve İran arasında orman ve mineral kaynaklar, Türkiye ve Irak arasında Fırat ve Dicle Nehirleri, İran ve Türkiye arasında kara ve demir yolları vb. 30 Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere, paktı Sovyet karşıtı bir araç olarak görmeye devam etse de aslında Orta Doğu daki savaş hatları batı yanlıları ve Nasır ın Pan-Arabizmini destekleyenler arasında çizilmiştir. Kısa bir süre sonra neredeyse Paktın hedeflerinin tam tersi gelişmeler ortaya çıkmıştır. Temel hedef olan Orta Doğu da Sovyet nüfuzunun yayılmasını önlemede başarısız olmuştur. Sovyetler, Kuzey Seddi ni aşmada ve Orta Doğu daki nüfuzunu yaymada başarılı olmuştur. Sovyetler Birliği, Mısır ve Suriye ye kapsamlı askeri ve ekonomik yardım sağlamayı başarmıştır. 31 Bunlara ek olarak, bölgesel üyeler dış savunmalarını ve iç istikrarlarını sağlamaktan ziyade komşuları ile ilişkilerini de bozmuşlardır. Pakt ne bölgesel üyelerin iç istikrarını ne de Orta Doğu nun güvenliğini artırmıştır. Temmuz 1958 de, Irak ta ordu yönetime el koymuş ve Mart 1959 da Irak pakttan çıkmıştır. Ekim 1958 de Pakistan da, hükümet ordu tarafından düşürülmüştür. Yaklaşık on sekiz ay sonra, Mayıs 1960 ta, aynı durum Türkiye de yaşanmıştır Yeşilbursa, The Baghdad Pact, ss ; Oran, age., ss ; Soysal, a.g.m, ss Yeşilbursa, The Baghdad Pact, ss ; Oran, age., ss ; Soysal, a.g.m, ss Yeşilbursa, The Baghdad Pact, ss ; Oran, age., ss ; Soysal, a.g.m, ss

114 96 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 III. PAKTIN YIKILIŞI Irak ta gerçekleştirilen askeri darbe sadece monarşiyi yıkmakla kalmamış bölge politikasında önemli değişikliklere de yol açmıştır. İlk aşamada pakt üyesi devletler ABD den Eisenhower Doktrini çerçevesinde Irak a müdahalede bulunmasını istemişlerdir. Ancak bu konuda Türkiye diğer pakt üyelerinden daha sert bir politika izlemiştir. Irak taki darbeden rahatsız olan hükümet ciddi olarak askeri bir müdahale olasılığı üzerinde durmuştur. Ancak başta ABD olmak üzere diğer Batılı devletlerin Irak taki yeni yönetime karşı yumuşak bir tutum benimsemeleri üzerine, Türkiye de tutumunu yumuşatmış ve 31 Temmuz 1958 de Irak taki yeni yönetimi resmen tanımıştır. Irak darbesinin uluslar arası politika açısından en önemli sonucu Bağdat Paktının yıkılıp yerine Merkezi Antlaşma Teşkilatının yani CEN- TO nun (Central Treaty Organization) kurulmuş olmasıdır. 33 Temmuz 1958 de Irak ta gerçekleşen askeri darbe Orta Doğu daki batı güçlerinin özellikle İngiltere nin konumunun kötüleşmesini hızlandırmıştır. Irak Krallığı nın düşmesi, Birleşik Arap Cumhuriyeti ne karşı kurulacak Arap Birliği geliştirme politikasının yürütülmesi ihtimalini daha da zora sokmuştur. Temmuz 1958 de Irak ta meydana gelen darbeden ve özellikle Mart 1959 da Irak ın pakttan çekilmesinden sonra, Irak ın üyeliğini Arap dünyasına yayma fikrinden de vazgeçilmesi zorunlu hale gelmiştir. Geriye kalan bölgesel üyelerden Türkiye nin destek için aslında NATO ya; Pakistan ın ise SEATO ya güvendiği görülmüştür. Paktın üyelerden biri olan ve ne NATO ya ne de SEATO ya üye olan İran ı cesaretlendirmek ve desteklemek için bir araç haline geldiği gözlemlenmiştir. 34 Sonunda 21 Ağustos 1959 da Bağdat Paktının adı CENTO olarak değiştirilmiş ve merkezinin Ankara olduğu açıklanmıştır. SONUÇ Bağdat Paktı, Orta Doğu da bölgesel işbirliği için sadece temel bir çerçeve sağlamış olsa da, ne daha büyük bir Orta Doğu kalkınma örgütü için bir öz oluşturmuş ne de etkili bir savunma örgütü olmuştur. Bölgede güvenliği sağlamak yerine, Suriye nin değil Ürdün ün nihai savaş meydanı olduğu bir Irak-Mısır rekabetine sebep olmuştur. Pakt, Sovyetler Birliği ni durdurmak için, bir Orta Doğu örgütü kurmak adına batının gösterdiği çabanın temsilcisi olmuştur. Ancak, bu hedeflere ulaşmada başarısız olmuş ve John Foster Dulles in dediği gibi Arap politikaları ve entrikaları için bir forum haline dönüşmüştür. 35 NATO ile SEATO arasındaki boşluğu doldurmak amacını güden Bağdat Paktının bu amacına ulaştığı pek söylenemez. Batı nın ve Orta Doğu nun savunmasını kolaylaştıracağı düşünülen pakt bu beklentiyi pek karşılayamamıştır. Her şeyden önce askeri bakımdan önemli bir savunma gücü oluşturamamıştır. Türkiye zaten 33 Yeşilbursa, The Baghdad Pact, ss ; Oran, age., ss ; Soysal, a.g.m, ss Yeşilbursa, The Baghdad Pact, ss ; Oran, age., ss ; Soysal, a.g.m, ss Yeşilbursa, The Baghdad Pact, ss ; Oran, age., ss ; Soysal, a.g.m, ss

115 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 97 NATO üyesiydi ve askeri kuvvetleri bu örgütün emrindeydi. Irak, İran ve Pakistan ın askeri güçleri yok denecek kadar azdı. Zaten bu ülkelerin pakta katılmalarındaki temel amacı da bir Sovyet tehdidinden çok ABD den daha fazla yardım almaktı. Ayrıca Irak için İsrail, Pakistan için de öncelik Hindistan tehdidini önlemekti. Bağdat Paktı komünizme karşı Arap devletleri arasında bir işbirliği sağlayamadığı gibi bu Araplar arasında kutuplaşmalara da neden olmuştur. Mısır, Suriye ve Suudi Arabistan pakta karşı çıkarken, Ürdün ve Lübnan ise tarafsız kalmayı tercih etmiştir. Bu devletlerden Mısır ve Suriye Sovyetler Birliği ile işbirliğine girmiştir. Paktı kendisine yönelik olarak algılayan İsrail de pakt karşısında sert bir politika izlemiştir. Orta Doğu da komünizmin yayılmasını ve Sovyetler Birliği nin bölgeye yönelik oluşturduğu tehdidi önlemek amacıyla kurulan Bağdat Paktı, tam aksine Sovyetler Birliği nin bölgeye girmesini kolaylaştırmıştır. 36 Bağdat Paktının Türkiye açısından da pek olumlu sonuçlar doğurduğu söylenemez. Türkiye, Arap devletlerinin Batı yla olan ilişkilerinin geliştirilmesine yeterince katkı sağlayamadığı gibi, Araplarla kendi ilişkilerinin de bozulmasına sebep olmuştur. Başta Mısır ve Suriye olmak üzere Arap devletleriyle ilişkileri gerginleşmiştir. Orta Doğu da liderlik vasfını üstlenemediği gibi, Osmanlı geçmişini hatırlatarak yeniden emperyalist politikalar izlemekte suçlanmıştır. Bağlantısızlar nezdinde dışlanmış, İsrail ile ilişkileri bozulmuş ve Batı dan da beklediği desteği alamamıştır. Bağdat Paktını imzalarken temel hareket noktası Orta Doğu yu Sovyet tehdidinden koruma ve Batı nın bölgedeki çıkarlarını savunma olan (ama hepsinden daha önemlisi başta ABD olmak üzere Batı dan daha fazla ekonomik yardım almayı hedefleyen) Türkiye bu konudaki tutumunu 1950 li yıllar boyunca inatla sürdürmüştür. Türkiye nin bu olumsuz tabloyu görebilmesi ancak 1960 lı yıllarda mümkün olabilmiştir. 37 Bugün için bölge ülkeleri (özellikle de Türkiye, İran, Irak ve Suriye) arasında güvenlik (özellikle de sınır güvenliği ve terör) başta olmak üzere ticari, ekonomik ve kültürel alanlarda Sadabat Paktı veya Bağdat Paktı gibi bir bölgesel işbirliği söz konusu olabilir mi? Bu pek mümkün görünmüyor. Zira birinin (Sadabat Paktı nın) iki savaş arası dönemin diğerinin (Bağdat Paktı nın) ise Soğuk Savaş döneminin ürünü olduğu düşünüldüğünde bugün için bölge ülkeleri arasında işbirliğini geliştirecek bu paktlara benzer bir yapının oluşturulmasının güç olduğu görülmektedir. Ancak bölge ülkelerinin başarısızlıkla sonuçlanan ve bölgedeki insanların hafızasında pek de olumlu izler bırakmayan bu iki paktı çağrıştırmayacak güvenlikten ekonomiye, ticaretten kültürel ve sosyal alanlara yeni işbirliği olanaklarını araştırmaları ve bunları somut temeller üzerine inşa etmelerinin gerekli olduğu anlaşılmaktadır. 36 Yeşilbursa, The Baghdad Pact, ss ; Oran, age., ss ; Soysal, a.g.m, ss Yeşilbursa, The Baghdad Pact, ss ; Oran, age., ss ; Soysal, a.g.m, ss

116 98 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 Bu konuda atılacak ve başarıya ulaşmış somut adımların bölge ülkelerinin ve özellikle de halklarının yararına olduğu kadar bölge dışı ülkelerinin de yararına olacaktır. Bunu tarihi misyonu gereği yapabilecek ve başarabilecek tek bölge ülkesinin de Türkiye olduğu açıktır. Ancak Türkiye nin de bunu başarabilmesi için öncelikle kendi içinde her anlamda birlik ve bütünlüğünü sağlamış olması gereklidir. Ayrıca başta güvenlik ve terör olmak üzere ekonomik ve sosyal alanlarda kendi sorunlarını çözememiş olan bir Türkiye nin bölgedeki sorunlarının çözümünde ne kadar etkili olabileceği de tartışma konusu olacaktır.

117 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 99 KAYNAKLAR -Armaoğlu, Fahir, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi ( ), Türkiye İş Bankası Yayınları, Ankara Armaoğlu, Fahir, Ortadoğu Komutanlığı ndan Bağdat Paktına, (Amerikan Belgeleri İle), Belleten, Cilt: 59, Sayı: 224, (Nisan 1995), ss Ashton, Nigel John, The hijacking of a pact: the formation of the Baghdad Pact and Anglo- American tensions in the Middle East, , Review of International Studies, Vol. 19, No. 2, April 1993, pp Bağcı, Hüseyin, Demokrat Parti Dönemi Dış Politikası, İmge Kitabevi, Ankara Jalal, Ayesha, Towards the Baghdad Pact: South Asia and Middle East Defence in the Cold War, International History Review, Vol. 11, No. 3, August 1989, pp Jasse, Richard L., The Baghdad Pact: Cold War or Colonialism?, Middle Eastern Studies, Vol. 27, No.1, January 1991, pp Kürkçüoğlu, Ömer, Türkiye nin Arap Orta Doğusu na Karşı Politikası ( ), AÜSBF Yayınları, Ankara Olaylarla Türk Dış Politikası ( ), 9. Baskı, Siyasal Kitabevi, Ankara Oran, Baskın (ed.), Türk Dış Politikası, Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, Cilt I: , 8. Baskı, İletişim Yayınları, İstanbul Podeh, Elie, The Quest for Hegemony in the Arab World: The Struggle over the Baghdad Pact, Brill, Leiden Remba, Oded, The Baghdad Pact: Economic Aspect, Middle Eastern Affairs, Vol. 9, No. 4, April 1958, pp Ruane, Kevin, Seato, Medo, and the Baghdad Pact: Anthony Eden, British Foreign Policy and the Collective Defense of Southeast Asia and the Middle East, , Diplomacy and Statecraft, 16, 2005, pp Sever, Ayşegül, Soğuk Savaş Kuşatmasında Türkiye, Batı ve Orta Doğu, , Boyut Kitapları, İstanbul Soysal, İsmail, The 1955 Baghdad Pact, Studies on Turkish-Arab Relations, Annual 1990, pp Yeşilbursa, Behçet Kemal, The American Concept of the Northern Tier Defence Project and the Signing of the Turco-Pakistani Agreement, , Middle Eastern Studies, Vol. 37, No. 3, July 2001, pp Yeşilbursa, Behçet Kemal, Turkey s Participation in the Middle East Command and Its Admission to NATO, , Middle Eastern Studies, Vol. 35, No. 4, October 1999, pp Yeşilbursa, Behçet Kemal, İngiltere ve Amerika nın Ortadoğu Savunma Projeleri ve Türkiye, , Bizim Büro Basımevi, Ankara Yeşilbursa, Behçet Kemal, Ortadoğu da Soğuk Savaş ve Emperyalizm, IQ Yayınları, İstanbul Yeşilbursa, Behçet Kemal, The Baghdad Pact: Anglo-American Defence Policies in the Middle East, , Frank Cass, London 2005.

118 100 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6

119 TARİHİN PEŞİNDE -ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ- Yıl: 2011, Sayı: 6 Sayfa: THE PURSUIT OF HISTORY -INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY AND SOCIAL RESEARCH- Year: 2011, Issue: 6 Page: PHRYGLERİN MİTOLOJİK ETKİSİNİN EDEBİYAT VE SANAT DÜNYASINA YANSIMALARI * Fatih Mehmet BERK Özet Medeniyetlerin oluşmasında meydana gelen olaylar bir zincirin halkası gibi birbirlerine bağlıdırlar. Anadolu bu halkanın çoğu zaman en önemli unsuru olmuştur. Phrygia ise Anadolu içinde sahip olduğu konum itibariyle bu halkaya değer katan uygarlıklardan birisidir. Phrygia nın konumu, gerek kendi dönemi ve gerekse günümüzde farkındalığını tüm dünyaya hissettirebilmiştir. Tarih boyunca edebiyat ve sanat dünyasında Phrygia isminin bilinirliğini ayakta tutan güç Phryg mitolojisidir. Bu çalışmamızda Phrygia nın sahip olduğu bu mitolojik gücün edebiyat ve sanat dünyasına yansımaları analiz edilmeye çalışılacaktır. Anahtar Kelimeler Phrygia, Mitoloji, Edebiyat, Sanat, Midas. THE REFLECTIONS OF THE MYTHOLOGICAL POWER OF PHRYGIA TO THE LITERA- TURE AND ART WORLD. The incidents taken place during the building up process of the civilizations are engaged each other as the chain link. Anatolia has mostly been the most important link of this chain. Phrygia is one of the civilizations that contribute a lot to this chain in Anatolia. The position of the Phrygia shows its awareness to the world both during its period and in our days. Throughout the history the power that sustain the name of Phrygia in literature and art world is Phrygian myhtology. In this study, we try to analyze the reflections of the Phrygian mythology to the literature and art world. Key Words Phrygia, Mythology, Literature, Art, Midas. Bu çalışma Antik Kaynaklara Göre İç Batı Anadolu nun (Phrygia) Jeopolitiği (Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya 2011), isimli doktora tezinden faydalanılarak hazırlanmıştır. Okt. Dr., Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu Öğretim Elemanı. fatihberk@hotmail.com

120 102 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 GİRİŞ Hititler, Akhalar ve Arzawa gibi büyük krallıklar ve siyasal güçlerin ortadan kalkmasından sonra Trakya dan Anadolu ya kütlesel yığınlar halinde girişler olmuştur. Bu yıkım döneminden, 300 yıl sonra Anadolu da yeni devletler ortaya çıkmaya başlamıştır (Özdoğan, 1995: 29). Phrygia Bölgesi, M. Ö. I. Bin yıl siyasi ve kültür tarihinin belli bir dönemine damgasını vurmuş bir toplumdur (Sivas, 1997: 1). Siyasal bir topluluk olarak ortaya çıktıkları dönemde (M. Ö ) İç Batı Anadolu ve Orta Anadolu ya egemen olmuşlardır (Akurgal, 1995: 191). Bölgenin sınırları sahip olduğu stratejik konumdan dolayı, Kimmer istilası, Lydia ve Pers egemenliği, Anadolu da oluşan Helenistik ve Roma dönemleri boyunca sürekli değişmiştir (Ramsay, 1960: 163; Anthon, 1850: 641). M. Ö. 8. yüzyılda Anadolu nun merkezinde yer alan temel güç Phryglerdir. Phrygler önceleri Kızılırmak ın etrafında, daha sonra Sakarya Nehri civarında gelişmişlerdir (Cook, 1975: 799). Phrygler, Troia VIIb nin tahrip edilmesinden sonra M.Ö yıllarında Anadolu ya gelen Balkan kökenli boylardan birisidir (Akurgal, 1995: 191). Siyasal bir topluluk olarak (M. Ö ) bütün Orta ve Güney Doğu Anadolu ya egemenlik kuran güçlü bir krallık oluşturmuşlardır. Hint-Avrupa kökenli olmalarına rağmen, kısa bir süre içinde Anadolu kültürü içinde yoğrulup, Geç Hitit ve Helen kültürlerinin izlerini taşımışlardır (Akurgal, 1997: 265). Yazınsal geleneğe göre Phrygler dünyanın en eski topluluğudur (Herodotos, II, 2). Arkeolojik verilerle desteklenmeyen fakat edebi metinlerde geçen ilk göç izi M. Ö. 2. bin yılın ortalarında meydana gelir. Tarihi kaynaklarda ilk kez İlyada destanında Troia savaşından çok önce bu bölgede oldukları söylenir. İlyada destanında Priamos, Phryglerin müttefiki olarak adlandırılır (Homeros, III: ; Pausanias, I: 14. 2; Apuleius, XI: 2). Homeros, Troialıların safında yer alanları sayarken, Phrygyalıların Askania dan 1 geldiklerini belirtir (Homeros, II: ). 1. PHRYGIA NIN MİTOLOJİK GÜCÜNÜ OLUŞTURAN KONUM Genellikle medeniyetlerin ilk başta Doğu da doğduğu, daha sonra Batı ya doğru hareket ettiği kabul edilir. Doğu dan Batı ya yönelen bu medeniyet hareketinde Anadolu vazgeçilmez bir rota olmuştur. (Spykman, 1938: 45). Anadolu nun ve Phrygia bölgesinin gelişiminin en önemli nedenlerinden birisi coğrafi konumlarıdır. Phrygia bölgesi Batı medeniyetin temellerinin atıldığı Yunanistan ve Önasya dünyası arasındadır. Yunanistan ın Önasya dünyasından etkilenmesindeki en önemli unsur da, Ege coğrafyasına çok yakın konumdaki Phryglerdir. Braudel, Uygarlıklar, coğrafya ile belirlenmiş alana sıkı sıkıya bağlıdır 1 Bithynia da bir bölge.

121 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 103 der (Braudel, 1992: 104). Phrygia nın sahip olduğu coğrafi konum, Phryg medeniyeti ve uygarlığının en temel belirleyici unsuru olmuştur. Eski Yakındoğu ve Mısır medeniyeti, klasik kültürün oluşumunda etkin bir rol oynamıştır. Bu bölge, Akdeniz dünyasındaki alfabe ve Yunan felsefesindeki bazı unsurların oluşumu başta olmak üzere bu konuda önemli katkılar sağlamıştır. John Boardman bu etkiyi şu şekilde tanımlar: Beşinci yüzyıldan önceki Yunanistan a, Batı lı dünyanın Doğu lu uzantısı olarak bakmak bence daha kolay (Freemann, 2005: 15). Yunanistan, Mezopotamya kaynaklarını ikinci el olarak Yakın Doğu dan almış, burada Anadolu çift yönlü köprü vazifesi görmüştür. Medeniyetin temelleri Anadolu süzgecinden geçerek, Hellas a ulaşmıştır. Burada Anadolu sadece coğrafi bir geçişi değil aynı zamanda Doğu sanatının, aklının ve dininin de geçiş noktası olmuştur. Phrygia, Doğu Akdeniz in gelişimi ve özellikle Helen Medeniyeti nin oluşumu için önemli katkılarda bulunmuştur (Petrova, 1995: 49; Mellink, 1966: 115). Karşılıklı olarak Trakya ve Phryg kültürü arasında yaşanan kültürel etkileşim Helenistik sentezin oluşumunu desteklemiştir (Vassileva, 1995: 15). Phrygler ve Yunanlılar arasındaki bu yakın ilişki Phrygler in Doğu lu Grekler olarak adlandırılırmasına neden olmuştur (Perrot ve Chipiez, 1892: 4). Phrygialılar sahip oldukları konumunun avantajından yararlanıp, Kısa fakat görkemli bir hayat yaşamışlardır 2 (Akurgal, 1961: 119). Bu jeopolitik konum, Phrygia nın ekonomi, sanat, mimari, teoloji ve müziğini derinden etkilemiştir. Phrygler bu birikimi Yunanistan aracılığıyla Batı ya taşımış ve oluşan Phryg edebiyat ve kültür dünyası, tüm dünyada tanınmıştır. Phryg edebiyat ve kültür dünyasının temelini oluşturan mitolojik güç, yüzyıllardır edebiyat ve sanat dünyasının önde gelen isimlerine ilham kaynağı olmuştur. Kördüğüm anlamında dilimize geçen Gordion düğümü zor bir sorunun kaba kuvvetle halledilmesi anlamımda birçok dilde yerini almıştır. Eşek kulaklı Midas, Kybele, Apollo ve Pan, Aesop birçok farklı dile tiyatro oyunu, hikâye vb. edebi türlerde çevrilmiştir. Gardner in Phrygia nın birinci bölgesi diye tanımladığı Spil Dağı civarında Phryg kahramanlarından Tantalos ve Pelops karşımıza çıkar. Büyük Phrygia olarak adlandırılan bölge ise Phryg tarihi ve efsanelerinin en önemlilerine sahne olmuştur. Marsyas, flütü için kamışları bu bölgedeki gölden kesmiştir. Silenos un içerek sarhoş olduğu pınar ve yakalandığı alan, Phrygia nın efsanevi Kralı Gordios a ait olan yük arabası, Amazonlarla ilk savaşın yapıldığı yer, Phryg sabanlarıyla zenginleşen ovalar ve İlyada da geçen ünlü şehirler bu bölgenin içindedir. Burası, Gordios ve Midas ismiyle ön plana çıkan bölgedir (Gardner, 1892: 36). W. M. Ramsay, Erken Dönem Hristiyanlarından olan Montanistlerde görülen çilekeş hayat tarzı ve Müslümanlar arasında görülen sema ritüelinin kökeninin Phryglere dayanabileceğini söyler (Gardner, 1892: 44). 2 Glorieuse mais tres courte vie

122 104 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 İlk Phryg krallarından kabul edilen kral Nannakos a ait iki söz vecizeleşerek Yunan literatürüne girmiştir. Kral Nannakos, kendisinin ölümünden sonra ülkesinin tamamen yok olacağını kâhinlerden öğrenir ve bundan dolayı tüm varlığını bir yere toplar. Bu olay üzerine Nannakos tan önce ve Nannakos gibi ağlamak 3 sözleri tarihe geçer (Davenpot, 1995: 239). Plutarkhos a göre Manik (Manic) kelimesi güçlü ve erdemli bir Phrygia kralı olan Manis ten gelmektedir ve bundan dolayı kelime yeni bir anlam kazanarak Büyük anlamına gelmiştir. Phrygialıların elde ettiği büyük, şanlı başarılara da Manik kahramanlıklar denilmiştir (Mavor, 1802: 277) İskender ve Gordion Düğümü Midas ın babası Gordios çiftçidir. Bir gün saban sürerken pulluğunun üzerine bir kartal konar ve işini bitirinceye kadar bekler. Pulluğuna konan kartalı kâhinlere sormak için yola koyulur. Yolda karşılaştığı ve ilerde hanımı olacak genç kız, Zeus a (Jupiter) bir adak sunmasını önerir. Gordios ve yoluna çıkan genç kız evlenirler ve Midas adında bir çocukları olur (Arrianos, 2005: 46; Abbott, 2009: ). Gordion da bu dönemde yönetimsel bir başıboşluk ve huzursuzluk vardır. Toplanan meclis bir kâhine danışır. Kâhin, şehre arabasıyla ilk giren kişiyi kral olarak ilan ettikleri takdirde sorunlarının çözüleceğini söyler. Bu kişi ise şehre kağnısıyla giren Midas, babası Gordios ve annesi olur. Sonunda Midas kral olarak seçilir. Günün anısı ve hatırasına arabayı ve sabanı Zeus a ithaf etmek isterler ve hiç kimsenin açamayacağı şekilde bağlarlar. Bu atılan düğümün adı Gordion düğümü olarak kalır (Abbott, 2009: 121). Kâhin, bir sonraki kehanetinde Her kim bu düğümü çözerse, Asya nın hâkimi olacaktır şeklinde ikinci bir kehanette bulunur. Daha önce birçok kişi tarafından çözülmeye çalışılan düğümü, Doğu Seferi sırasında stratejik nedenlerden dolayı Gordion a gelen B. İskender çözer (Plutarkhos, 1919: XVII; Arrianos, 2005: 47; Abbott, 2009: 122). Gordion düğümünü çözmek, Zor bir problemin üstesinden sıra dışı bir şekilde gelmek demektir (Zuck, 1997: 423; Whiting, 1980: 183). Deyimselleşen bu ifadeyi günümüzde de sıklıkla duyarız. Eski çağ yazarlarından Arrianos ve Justin Gordion düğümü ve B. İskender hakkında bize bilgi verirler (Justinus, 1853: II. VII; Arrianos, 2005: 47). Shakespeare Henry V adlı 4 oyununda bu deyimi kullanmştır (Shakespeare, 2000: 133). Gazeteci ve yazar Shirley Brooks ( ) tarafından İyiliğin ve Kötülüğün Hikâyesi: Gordion Düğümü (Brooks, 1868: 1), Alman Bernhard Sch- 3 To weep like King Nannakos, to be from the time of Nannakos. 4 Turn him to any cause of policy, The Gordion knot of it he will unloose, Familiar as his garter (Shakespeare, V. Act. I. Scene 1).

123 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 105 link (1944- ) tarafından kaleme alınan ve Gordion Fiyongu olarak Türkçeye çevrilen roman (Schlink, 1998: 1), Stephen J. Herman in Bir Modern Trajedi: Gordion Düğümü (Herman, 1999: 1) adlı eserler farklı dillerde karşımıza çıkan, ya doğrudan efsaneyi konu almış ya da çoğunlukla Gordion düğümü ifadesini roman ve hikayelerine başlık olarak seçmiş eserlerdir. ABD li bas gitarist Sean Malone tarafından kurulan enstümental progressive rock grubu, adlarını Gordion Knot (Gordion Düğümü) 5 olarak koymuşlardır. Gordion- Kör Düğüm 6 adlı bir çocuk oyunu ülkemizde KÜSAGEM (Kültür Sanat ve Göç Etkinlikleri Merkezi) adlı bir sivil toplum kuruluşu tarafından sahnelen bir oyundur. Amerikan politikasında Demokrasi ve eşitlik kavramını tam anlamadan acelece çözmeye kalkışmanın beklenmedik sonuçlar doğurabileceği Demokratik eşitliğin Gordion Düğümü 7 olarak tanımlanmıştır (Huston, 2006: IX) Kral Midas ve Altın Dokunuş Phrygia Kralı Midas, mitolojide Gordios ve Kybele nin oğlu, Orpheus un öğrencisi zengin bir kral olarak karşımıza çıkar (Herodotos, I, 14; Pausanias, I, 4; Strabon, VII, III). Çocukluğunda uyurken karıncaların Midas a buğday taneleri taşıması, kâhinler tarafından Onun gelecekte çok zengin ve güçlü bir kral olacağı yorumunun yapılmasına neden olmuştur (Smith, 1851: 513). Bu efsanede ikinci kahramanımız Dionysos un arkadaşı, durmadan şarap içen ve gezen, şişman ve çirkin bir fiziki yapıya sahip olan Silenos tur. İhtiyar bir satyr olan Silenos, şarap tanrısı Dionysos la birlikte gezerken uyuyakaldığı için ekipten ayrı kalır ve yolunu kaybeder. Başıboş gezen ihtiyar Silenos u Kral Midas ın adamları bulur ve krallarına götürürler. Kral Midas, Trakyalı Orpheus tan öğrendiği Dionysos kültü sayesinde Silenos u tanır ve onu on gün, on gece sarayında misafir eder (Ovidius, 1922, XI, 85). Daha sonra Silenuos u Dionysos a teslim eder. Kaybettiği arkadaşını bulan Dionysos, Midas a Dile benden ne dilersen der. Bu teklife çok sevinen Midas, zengin olabilmek amacıyla o talihsiz dileğini söyler ve Her dokunduğunun altın olması talebini iletir. Sonucun kötü olacağını tahmin eden Dionysos istemiyerek te olsa dileğini yerine getirir. Sevinçle memleketine dönen Midas, sonucu test etmek ister ve dokunduğu meşe ağacının ve yerden aldığı taşın altına dönüşmesini sevinçle karşılar. Bu mutlulukla yaşarken, hizmetçileri, acıkan ve susayan krallarına bir sofra hazırlarlar. Yemek için uzandığı ekmek, içmek için uzandığı şarap, birer birer altına dönüşür ve açlığı ve susuzluğunu gideremez olur. Midas, bu zengin fakat zavallı halinden kurtulmak için tekrar Dionysos a gitmeye karar verir. Hatasını kabul ettiğini ve tekrar eski haline dönmek istediğini belirtir. Diony- 5 Knot (band) The Gordion Knots of Democratic Equality.

124 106 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 sos, Midas ın bu dileğini de kabul eder ve Sardes e gitmesini ve Paktolos Irmağı nın çıkış noktasında yıkanmasını söyler. Dionysos tarafından bahşedilen vucudundaki tüm altınlar ırmağa akar ve ırmak altın suyuna bezenir. O günden sonra altın suyuyla dolan Paktolos Irmağı geçtiği her yeri zengin kılar (Ovidius, 1922, XI, 85). Plutarkhos, Consolatio ad Apollonium adlı eserinde Midas ve Silenos un aralarında geçen konuşmayı aktarır. O konuşmada Midas, Silenos a İnsanoğlu için dünyada en iyi şeyin ne olduğunu ve En çok neyi tercih etmesi gerektiğini sorar. Silenus, ilk başta cevap vermez fakat Midas ın ısrarla beklediğini görünce şöyle der (Plutarkhos, 1928: 28): 8 Ey şansın ve kötü talihin çocuğu, sefil fani! Senin için iyi olan aslında bu sözleri duymamaktır. Ama illa duymak istiyorsan, o zaman dikkatle dinle. İnsanoğlunun en iyiyi elde etmesi imkânsızdır. İnsanoğlu için dünyada elde edebileceği en iyi şey doğmamış olmaktır. Mamafih, doğdu ise yapabileceği en iyi ikinci iş, en kısa zamanda ölmektir. Shakespeare nin Venedik Taciri (The Merchant of Venice) 9 adlı eserinde her şeyi altına dönüştürebilen kişiden, yeteneğini Dionysos (Bacchus) ten alan kişi anlamında bahsedilir yılında Peter Manoogian tarafından yönetilen Midas Dokunuşu (Midas Touch) adlı filmde 12 yaşındaki bir çocuğun kalp hastası babaannesini iyileştirmek için zengin olma çabası anlatılır. Kabul olan duası Midas ta olduğu gibi lütuftan kâbusa dönüşür. Benzer bir film 1989 yılında Macar sineması tarafından Geza Beremenyi yönetiminde, her dokunduğu altına dönüşen bir tüccarin hikâyesi olarak anlatılır. (Morford ve Lenardon, 2002: 796). David MacDonald 1940 yılında The Midas Touch adlı bir film yönetir (Quinlan, 1984: 335). The Midas Touch (Midas Dokunuşu)" Margaret Kennedy ( ) tarafından kaleme alınan bir romandır (Head, 2006: 600). Midas Touch (Midas Dokunuşu) her dokunduğu altına dönüşen esrarengiz bir yetenek olarak deyimselleşmiştir (Webber ve Feinsilber,1999: 360) Apollo ve Pan in Müzik Yarışması Pan, Yunan mitolojisinde 12 Olymposlu ya dâhil edilmeyen tanrılardan birisidir. Babası Hermes tir. Doğduğunda çirkinliğinden dolayı annesi korkup kaçmış, babası da tanrıları eğlendirsin diye Olympos a götürmüştür (Graves, 2004: 112). Apollo ve Pan arasındaki müzik yarışmasında Pan in yerini bazen Marsyas alır. Pan, müziğin, sanatın ve şiirin tanrısı olan Apollo ya meydan okur. Apollo teklifi kabul eder ve dağ tanrısı Tmolos ve Phrygia kralı Midas ın hakemliğinde 8 Bu hikayeden Cicero nun Tusculan Disputations adlı eserinde de bahsedilir: adfertur etiam de Sileno fabella quaedam: qui cum a Mida captus esset, hoc ei muneris pro sua missione dedisse scribitur: docuisse regem non nasci homini longe optimum esse, proximum autem quam primum mori (Cicero, Tusculan Disputations, 48). 9 To entrap the wisest. Therefore, thou gaudy gold, Hard food for Midas, I will none of thee (Skakespeare, Merchant of Venice, Act 3, Scene 2).

125 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 107 yarışırlar. Dağ tanrısı Tmolos, ilk önce Pan ın flütünden çıkan nağmeleri beğenmesine rağmen, Apollo nun lirinden dinlediği müzik onu daha fazla mest eder ve Apollo nun lirini, Pan ın flütüne üstün kılar. Fakat Phrygia kralı Midas, sonucun adil olmadığını öne sürer ve Pan ın flütünün daha iyi olduğunu öne sürer. Bunun üzerine sinirlenen Apollo, Midas ın kulaklarını korkunç bir şekilde uzatır, gri kıllarla donatır ve sarkıtıp eşek kulaklarına çevirir. Bu rezil durumdan saklamak için Midas mor bir şapka giyer. Saçlarını tıraş eden hizmetkârı bu olayı görür ve bu sırrı bir çukur kazarak toprakla paylaşmak ister. Kazdığı çukuru toprakla örter. İlerleyen yıllarda bu topraklarda yetişen kamışlar, her güney rüzgârı estiğinde bu sırrı fısıldamaya başlarlar ve Midas ın sırrı her tarafa yayılır (Ovidius, 1922: XI, ). Midas ın giymiş olduğu şapka kaba kuvvet ve otoriye karşı özgürlük ve bağımsızlığın sembolü olmuştur (Fischer, 2004: 851; Özek, 2010, 10). Phryg şapkası Fransız Devrimi nden Amerikan bağımsızlık mücadelesine, Latin Amerikan ordularına kadar ulaşmıştır (Özek, 2010, 10; Reading, 2009: 844). Şirinler çizgi filminin karakteri Şirin Baba nın taktığı şapka da Phrygia ya dayandırılır (Newman, 2001: 118). Midas ın farklı ülkelerin edebiyat ve sanat dünyalarına yansımaları olmuştur. Elizabeth Dönemi yazarlarından olan John Lyly ( ), Midas adlı oyunu alegorik bir oyun olarak tanımlanmıştır ve Midas ın Altın Dokunuşu ve Eşek Kulaklı Midas mitolojileri konu edinilmiştir (Dilke, 1894: 290). Lyly, şaşılacak derecede zengin olan İspanya kralı II. Philip i Midas a benzetir (Bloom, 2004: 286). İngiliz biyografi ve roman yazarı, Mary Shelley ( ) ve Percy Bysshe Shelley ( ) in 1820 de kaleme aldığı Mary nin drama, Percy nin de lirik şiirlerini yazdığı eser, Apollo ve Pan arasındaki Yarışma ve Midas ın Altın Dokunuşunu konu alır (Schor, 2003: 180). Ülkemizde ise mitoloji ve tarihe dayanarak çağının eleştirisini yapan sanatçı Güngör Dilmen, var olan malzemeyi özgünce yeniden biçimleme başarısını göstermiştir (Keçeli, 2003: 18). Midas ın Kulakları adlı bir tiyatro oyunu kaleme almıştır (Gassnerr ve Quinn, 1969: 875). G. Dilmen in liberottosunu (opera metni) yazdığı Ferit Tüzün ün bestelediği Midas ın Kulakları adlı 2 perdelik opera, 1960 yılında sahnelenmiştir (Altar, 1981: 384). Tiyatro oyunlarında konu olarak Midas ve Phrygia mitoslarını seçme nedenini Anadolu kültürüne sahip çıkmak olarak nitelendirir. Sanatçı, tarihsel ve mitolojik figürleri geçmişte resmedilen formatından sıyırıp canlandırmış ve birer dram kişisi olarak karşımıza koymuştur (Keçeli, 2003: 19). Apollo ve Marsyas arasındaki ilişki 15. yüzyılda Ribera, Reni ve le Guerchin gibi birçok ressama ilham vermiş ve tablolarında konu olmuştur. Bazıları Apollo nun olağanüstü güzelliği ile birlikte sergilenen işkence sahnesine de yer verirken, bazıları şiddeti görmezlikten gelmişlerdir (Wright, 1991:423).

126 108 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 Dante, İtalyan edebiyatının başyapıtlarından sayılan İlahi Komedya isimli eserinin son bölümü olan Paradiso (Cennet) adlı bölümde Apollo dan bahsederken Marsyas ın derisini yüzme sahnesini metafor olarak kullanır ( Dante, 1904: I, 13, 21). Birçok rönesans ressamı Apollo ve Marsyas ı resmederken Apollo dan taraf olurken, Michelangelo, Marsyas ı ön plana çıkarmıştır. Apollo nun gurur ve kibrine karşı, Marsyas ın cesaretinin resmedilmesi, Rönesans eleştirmenleri tarafından muhteşem eserler yaratabilmek için gerekli olan Cesaret olarak tanımlamışlardır (Barness, 1998: 106) Kybele ve Attis Attis, Aphrodite nin aşık olduğu Adonis gibi bir bitki tanrısıdır. Her ikisinin efsanelerinin benzerliğinde dolayı aynı tanrılar olduğu da söylenir. Kült merkezi Phrygia olan Ana Tanrıça Kybele nin aşık olduğu kişidir. Bazıları Kybele yi Attis in annesi olarak nitelendirir. Bitkilerin ölümünü ve dirilişini simgeleyen bir tanrıdır (Frazer, 1963: 362). Attis e ait en eski yazılı kaynak, Herodotos a ait olan ifadedir. Herodotos, Atys i, Lydia lı bir kralın oğlu olarak tanımlar (Herodotos, I, 34). Kybele ve Attis arasında yaşanan olayın farklı anlatımları vardır. Diodoros a göre Kybele, Attis e aşık olur ve onunla ilişkiye girer. Bakire olarak düşünülen Kybele, kralın sarayında bakire olmadığı anlaşılınca kendisiyle ilişkiye giren Attis in öldürülmesine sebeb olur. Üzüntüsünden çılgına dönen Kybele, kendini kırlara, bayırlara atar ve yıllarca dağlarda defini çalıp, inleyerek dolaşır durur (Diodoros, III, 58-59). Diodoros un bu anlatımında Attis, hadım edilmez ve babası tarafından öldürülür. Ovidius un Fasti 10 adlı eserinde ise Kybele ve Attis birbirlerine aşık olurlar. Kybele, tapınağını koruması ister, Attis de itaatkar olacağına dair söz verir. Fakat su perisi Sagaritis ile tanıştıktan sonra yeminini bozar. Öfkeye kapılan Kybele, Sagaritis in yaşamının bağlı olduğu ağacı keserek Attis i çıldırtır. Perişan olan Attis, kendisini Dindymus Dağı (Murat Dağı) nın tepesine atar. Ben bunu hak ettim naralarını atarak kendisini hadım eder. Attis in bu hareketi ilerleyen yıllarda bu kültün devamında Attis in rahiplerin kendilerini onu örnek alarak hadım etmelerine yol açmıştır (Ovidius, IV, ). Derin sularda teknesine hızlıca atlayan Attis, Hevesle adım atar tanrıçanın gizemli ormanına, Phryg topraklarına. Ortak olur, yaşanan çılgınlığa, galeyana, 10 Ut tacui, Pieris orsa loqui:'phryx puer in silvis, facie spectabilis, Attis turrigeram casto vinxit amore deam; hunc sibi servari voluit, sua templa tueri, et dixit "semper fac puer esse velis."ille fidem iussis dedit, et "si mentiar", inquit "ultima, qua fallam, sit Venus illa mihi."fallit, et in nympha Sagaritide desinit esse quod fuit: hinc poenas exigit ira deae. reddita quaesiti causa furoris erat (Ovidios, ).

127 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 109 Şaşırır, donar kalır. Son pagan Roma İmparatoru olarak bilinen ve aynı zamanda felsefi ve yazarlık yönü de olan Flavius Claudius Julianus ( ), inandığı tanrıları Hristiyanlığa karşı korumak uğruna çaba sarfeder. Bu çabaları arasında Attis ve Kybele mitini yorumlaması da vardır. Attis in kendini hadım etmesini, insanların istek ve taleplerini sınırlaması ve iğdiş etmesi gerektiği olarak yorumlar. Julianus a göre insanoğlu gerekli olan bu amaca ulaşmak için çabalamalıdır. Arzu ve isteklerle dolu olan maddi alemin kasırgasından kaçtığı taktirde onu daha şerefli, daha mutlu bir hayat bekliyor olacaktır. Ana Tanrıça nın Attis i terketmediğini bilakis sonsuza dek yanına aldığını belirtir. Bu yorumları, Hristiyanlığa karşı yürüttüğü mücadele örneklerinden birisidir (Negri, 1905: ) Kral Nannakos ve Tufan Tufan, birçok ülkenin mitlerinde karşımıza çıkan bir olgudur. Phrygia nında tufanla ilgili bir hikayesi vardır. Ikonium un kralı olan ve yaklaşık 400 yıl yaşadığı söylenilen kral kendilerini bir tufanın beklediğini belirtmiş ve halkı için ağlayıp dua etmiştir (Maclear,1868:16). Apameia şehri unvan olarak Gemi anlamına gelen κιβωτός, i taşır. Septimus Severus dönemine ait paralarda gemilerden ayrılışı tasvir eden resimler vardır. Geminin üzerinde yazan NΩΕ ismini Riehm in kopyalarında Nuh olarak tanımlanmıştır. Nuh isminin yerel gelenekten geldiğini söylemek oldukça zordur. Bu yüzden bu ismin Anadolu ya akın eden Yahudilerden, ya da Yahudilerin, var olan Phryg geleneği üzerine inşa etmeleri sonucu ortaya çıktığı düşünülmektedir (Gunkel, 1997: 75). James George Frazer, Büyük Tufanın Eski Hikayeleri (Ancient Stories of a Great Flood) adlı eserinde yaşanan tufanı şu şekilde tanımlar (Frazer, 1916: 270): Tufanla kendini ilintili olmasından gurur duyan Küçük Asya şehri, Phrygia daki Apamea Kiboto tur. Şehre verilen ve Severus Macrinus ve B. Philip(Philip the Elder)döneminde basılan paralarının üzerinde görülen Kibotos ünvanı, Yunanca da Sandık ve Gemi anlamlarına gelmektedir. Belden yukarısı gözüken iki yolcusuyla yol alan geminin yanında ise ayakta bekleyen bir erkek ve bir de bayan figürü vardır.üstte ise kuzgun ve ağzında zeytin dalı taşıyan güvercin, geminin üstüne tünemiş iki kuş resmi olarak karşımıza çıkar. Yunanca Noah olarak karşımıza çıkan Noe kelimesi geminin üzerine işlenmiş olarak resmedilir. Geminin içinde ve dışında resmedilen kişiler ise Nuh ve eşidir. Bu paralar, tartışmasız bir şekilde Apemealıların, Eski Ahitin Genesis (Yaratılış) bölümündeki İbrani geleneğine göre anlatılan Nuh Tufanı ndan haberdar olduğunu gösterir. Apamealılar ise bu hikayeyi Kudüs e bağış amaçlı giden Yahudi vatandaşlarından öğrenmiş olabilirler. Apemea da anlatılan Tufan hikayesi, ya İbrani geleneğinden alıntılanmıştır ya da eski bir tufan hikayesi olarak yerel bir uzantıdır. Stephanus Byzantinus, Ethnica adlı eserinde Ikonium un Tufan hikayesini Yunanlılardan aldığını söyler. Ayrıca Zeus un emriyle Prometheus ve Athena nın

128 110 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 meydana gelen tufandan sonra çamurdan yapılmış şekillere (εικόνες), rüzgara emrederek ruh üfleyip yeni bir ırk yarattıklarını ifade eder (Bechard, 2000: 321). Ikonium, tufandan sonra yeniden yaratılan bu yeni ırkla hayata dönmüş ve şehre adını Ikonium olarak vermiştir. Bu hikaye, Yunanistan da Tufandan önce anlamını veren Kral Nannakos tan daha eski (more ancient than the Nannakos) adlı bir deyimin oluşmasına neden olmuştur. Kral Nannakos gibi ağlamak (to weep like Nannakos) ise Ikonium da meydana gelen tufanla bağlantılı olarak ortaya çıkmış bir diğer ifadedir (Davenport, 1995: 239) Philemon ve Baucis Philemon ve Baucis hikayesini Anadolu nun misafirperverliğini anlatan bir efsane olarak tanımlamış olsak fazla abartmış olmayız. Çünkü bu hikaye, batıda bir iyilik örneği olarak Romalıların misafirperverliği olarak sunulmaktadır. Olayın geçtiği coğrafya ise Anadolu dur. Olay, mitsel bir hikaye olduğu için herhangi bir milleti ön plana çıkarmaktan öte, mekanı ön plana çıkartıp, o insanlara misafirperverlik duygusunu veren ruha, toprağa bakmak daha doğru olacaktır. Philemon ve Baucis, Phrygia da yaşayan yaşlı bir çifttir. İnsanları sınamak maksadıyla yeryüzüne inen Zeus ve oğlu Hermes in evinde kaldıkları yaşlı insanlardır. Zeus ve Hermes kılık değiştirip, tanınmamak için pejmürde bir kıyafet giyerler. Yiyecek bulmak ve dinlenmek için çalmadık kapı bırakmazlar. Her bir kapıda reddedilirler. Ta ki Philemon ve Baucis, Zeus ve Hermes i fakirhanelerine kabul edene kadar ( Thomas, 2004: 35). Philemon ve Baucis, iki yorgun gezgine kapılarını açarlar ve içten, samimi bir ortamda ağırlamaya çalışırlar. Misafirlerine onlarca bardak şarap doldurmalarına rağmen, şarap kasesinin bitmediğini farkederler. Bunun üzerine bahçelerinde sahip oldukları tek hayvanları olan kazı yakalayıp, misafirlerine ikram etmek isterler. Fakat tüm çabalarına rağmen, kazı yakalayamazlar. Kaz en sonunda misafir olarak gelen gezginlerin yanına sığınır ve onlardan kendisini korumalarını talep eder. Kazı korumak için, Zeus ve Hermes, kimliklerini açıklarlar ve yaşlı çifte yaptıklarından dolayı minnet duygularını sunarlar ve yaşlı çifti de yanlarına alıp köyün içindeki tepenin en üst noktasına varırlar. Birazdan Zeus un emriyle tüm köy sular içinde kalıp, yok olup gider (Thomas, 2004: 36-37; Colton, 1968: 166). Philemon ve Baucis köylerinin sular altında kalıp, yok olmasıyla üzülürler. Bu üzüntüleri kısa bir süre sonra şaşkınlık ve sevince dönüşür. Zeus, eski, mütevazi kulübelerini, altından yapılmış çatısı olan, muhteşem bir eve dönüştürür ve kendisinden ne dilediklerini sorar. Yaşlı çift, şu ana kadar birlikte yaşadıklarını, birbirlerinin acısını görmeyip, aynı anda ölüp, öldükten sonra da birlikte yaşamalarını ve inşa edilen bu tapınakta ölünceye kadar rahip ve rahibe olarak Zeus a hizmet etmek istediklerini söylerler. Zeus, dileklerini kabul eder (Parker vd., 2005: 77). Tapınakta süren uzun bir hizmetin ardından eski günlerini yad ettikleri bir günde, vücutlarında beliren yaprakları farkederler. Derileri ağaç kabuğuna dö-

129 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 111 nüşmeye başlar. Birbirlerine sarılıp, ağlamaya başlarlar ve Elveda cümlesi dudaklarından akar. Baucis, ıhlamur, Philemon ise meşe ağacına dönüşür (Frye ve Macpherson, 2004: 316). Tüm yukarıda bahsetmiş olduğumuz olayların kaynağı Ovidius un Metamorphoses adlı eseridir (Ovidus, 1922: VIII, ). Jonathan Swift, Philemon ve Baucis hikayesinden esinlenerek bir şiir yazmıştır( Swift, 2007: 39-43). 11 Jonathan Swift gibi 18. yüzyılda Philemon ve Baucis i tema olarak işleyen bir diğer yazar Matthew Prior dur (Wright ve Spiers, 1959: II. 206; Hopkins, 1976: 140). John Dryden ( ), Ovidius un eserlerini İngilizceye çeviren İngiliz şair, oyun yazarı ve çevirmendir (Dryden vd., 1838: 20). Philemon ve Baucis çifti, Goethe nin Faust II adlı eserinin V. Bölümünde II. Dünya Savaşı esnasında Almanya da yaşayan yaşlı bir çift olarak karşımıza çıkar (Goethe, 1984: 279). Bu sahnede Goethe, Philemon ve Baucis çiftinin boğulmaktan kurtardıkları bir gezgine sahip çıkmalarını, karşılıklı var olan ilgi ve saygıyı kazanmış bir toplum modeli olarak sunar (Seung, 2006: 110). Faust un daha önce resmettiği kin ve nefret içeren sahnelerine ters olarak ütopik bir vizyon açılımıdır (Seung, 2006: 111). Philemon ve Baucis in evlerinin yıkılması ve ölmeleri Faust un bitmek tükenmek bilmeyen arzularının sonucudur. Philemon ve Baucis in ölümü, geleneksel insancıl yaşam tarzının ölümü olarak nitelendirilir (Richter, 2007: 229). 11 In ancient times, as story tells, The saints would often leave their cells, And stroll about, but hide their quality, To try good people's hospitality. It happened on a winter night, As authors of the legend write, Two brother hermits, saints by trade, Taking their tour in masquerade, Disguised in tattered habits, went To a small village down in Kent; Where, in the strollers' canting strain, They begged from door to door in vain; Tried every tone might pity win, But not a soul would let them in. Our wandering saints in woeful state, Treated at this ungodly rate, Having through all the village passed, To a small cottage came at last, Where dwelt a good honest old yeoman, Called, in the neighbourhood, Philemon, Who kindly did these saints invite In his poor hut to pass the night; And then the hospitable Sire Bid goody Baucis mend the fire; While he from out the chimney took A flitch of bacon off the hook, And freely from the fattest side Cut out large slices to be fried; Then stepped aside to fetch 'em drink, Filled a large jug up to the brink, And saw it fairly twice go round; Yet (what is wonderful) they found.

130 112 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 Ovidius un Metamorphoses adlı eserinde Zeus ve Hermes tarafından ödüllendirilen Philemon ve Baucis, Goethe nin Faust adlı eserinde ise kendini ilahlaştıran Faust karakteri tarafından cezalandırılır (Bishop, 1995: 234). Rus yazar Gogol, Ovidius un Metamorphoses adlı eserinde anlatılan Philemon ve Baucis hikayesini Ukrayna da yaşayan Afanasy ve Pulkheria adında bir çifte uyarlamıştır (Karlinsky, 1976: 62). Jean de La Fontaine, Ovidius un Metamorphoses adlı eserinde anlatılan Philemon ve Baucis hikayesini baz alarak bir eser koyarken, 12 Ovid in eserlerinin taklit edilmesinin çok zor olduğuna değinir (Wadsworth, 1967: 151). La Fontaine, Ovidius un eserini Grekçesi zayıf olduğu için Latince ve Fransızca tercümelerinden okumuştur. Alıntı yaparken kaynağını saklama gereği duymamıştır. Philip Wadsworth, La Fontaine nin Ovidius un eserinden alıntı yapmasını intihal olarak nitelendirmez ve La Fontaine nin antik eserleri kendine özgün uyarlamasıyla başarılı yapıt ortaya koyan yazarların başında geldiğini belirtir (Wadsworth, 1967: 152). Başarısızlıkla sona eren evlilik hayatından duyduğu pişmanlığı ve duygu yoğunluğunu Philemon et Baucis adlı eserinde kendisi ve ayrıldığı eşini baz alarak yazar. Ovidius ve La Fontaine de ortak duyguları dile getirmişlerdir (Wadsworth, 1967: ). Fransız besteci Charles-François Gounod ( ), Jules Barbier ve Michel Carre nin librettosunu yazdığı Philémon et Baucis (Philemon ve Baucis) adlı operayı La Fontaine nin Philemon et Baucis adlı eserinden esinlenerek bestelemiştir (Howard, 1948: 488). Amerika nın İç Savaş sonrasını anlatan aşk ve serüven tarzı bir roman olan Soğuk Dağ (Cold Mountain), Charles Frazier tarafından 1997 yılında yazılmış olup, kitabın son bölümünde Ada adlı karakter Philemon ve Baucis adlı mitolojik hikayeyi okur (Frazer, 1997: 448). Kitap, Anthony Minghella tarafından 2003 yılında sinemaya uyarlanmış, filmin başrollerini Jude Law, Nichole Kidman ve Renée Kathleen Zellweger in paylaşmıştır (Ebert, 2006: 130). Macar yönetmen Károly Makk, 1978 yılında Philemon és Baucis adlı bir film çevirmiştir. Bu filmde olayın kahramanları klasik hikayede geçen iki hayırsever yaşlının aksine, evlerine yardım için gelen askeri, geleceklerini riske atmama uğruna geri çevirirler (Krautz, 1989: 215). SONUÇ Eskiçağ tarihinde var olan birçok uygarlık Phrygler kadar güçlü bir tesir bırakmamışlardır. Phrygia, Doğu-Batı arasında meydana gelen karşılıklı etkileşimde Doğu nun Batı ya açılan son penceresi olurken, Batı dan Doğu ya yönelen hareket- 12 La Fontaine nin Philemon ve Baucis adlı eserinin giriş bölümü; Nor gold nor grandeur brings us happiness: The wealth and fleeting pleasure we possess From those unsure, fickle divinities Are brief at best (La Fontaine, 2007: 353).

131 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 113 lerde, Doğu topraklarına adım atılan ilk nokta olmuştur. Batı medeniyetinin sahiplendiği birçok değerde Phrygia nın ruhu vardır. Bu ruh, karşılıklı etkileşimin sonucu olarak Yunanistan ve Batı medeniyeti aracılığıyla tüm dünyaya yayılmıştır. Günümüzde dünyanın pek çok bölgesinde ilköğretim çağındaki çocuklar bile Midas ın kulaklarının uzamasını, her dokunduğunun altına dönüştüğünün hikayelerini bilmektedirler. Bu ise Anadolu da bilinen Nasreddin Hoca hikayelerinde farklı bir şey değildir. Çünkü Midas vb. Phryg mitolojileri Anadolu topraklarında meydana gelmiştir ve orjin olarak Anadolulu dur.

132 114 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 KAYNAKÇA -Abbott, Jacob (2009). History of Alexander the Great: Makers of History. New York. Cosima Inc. -Akurgal, Ekrem (1995). Anadolu Uygarlıkları. İstanbul. İstanbul. Net Turistik Yayınları. -Akurgal, Ekrem (1997). Anadolu Kültür Tarihi. Ankara. Tübitak. -Akurgal, Ekrem (1961). Die Kunst Anatoliens von Homer bis Alexander. Berlin. Walter de Gruyter. -Altar, Cevat Memduh (1981). Opera Tarihi. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay. -Anthon, Charles (1850). A System of Ancient and Mediaeval Geography. New York. Harper&Brother Publishers Cook, J. M. (1975). Greek Settlement in the Eastern Aegean and Asia Minor. Cambridge University Press. Chapter. XXXVIII. -Apuleius. Metamorphoses. Translated by Thomas Taylor. London. Printed by J.. Moyes. -Arrianos. Aleksandroia Anabasis/İskender in Seferleri (Çev. Meriç Mete). İstanbul. İdea Yayınevi. -Barnes, Bernadine Ann (1998). Michelangelo's Last Judgment: The Renaissance Response. University of California Press. -Bechard, Dean Philip (2000). Paul Outside the Walls: A Study of Luke's Socio-Geographical Universalism in Acts 14:8-20. Editrice Pontificio Istituto Biblico. -Bishop, Paul (1995). The Dionysian Self: C. G. Jung's Reception of Friedrich Nietzsche. Berlin and New York. W. de Gruyter. -Bloom, Harold (2004). Elizabethan Drama. Chelsea House Publishings. -Braudel, Fernand(1992). Tarih Üzerine Yazılar (Çev. M.Ali Kılıçbay). Ankara. İmge Kitabevi. -Brooks, Shirley (1868). The Gordion Knot:A Story of Good and Evil. New York. Harper and Brothers Publishers. -Colton, Robert E. (1968). Philemon and Baucis in Ovid and La Fontaine. The Classical Journal. Vol. 63. No Dante, Alighieri (1904).The Vision of Hell, Purgatory, And Paradise (Translated by Rev. H. F. Cary, M.A.). Chigaco.Thompson and Thomas -Davenpot, Guy (1995). Seven Greeks. New Direction Publishing. New York. -Dilke, Charles Wentworth (1814). Old English Plays: Being a Selection from the Early Dramatic Writers. Vol. I. London. Whitthingham and Rowland. -Diodoros. Bibliotheka Historike (Çev. Russel M. Geer, Edit. T.E. Page, E. Capps,W. H. D. Rose, L. A. Post, E. H. Warmington). Londra. The Loeb Classical Library.W. Heinemann Ltd. XVIII. 3. -Dryden, J., Pope, A., Congreve, W., Addison, Joseph (1838). Ovid. Vol. II. New York. Harper and Brothers. -Ebert, Roger (2006). Roger Ebert s Movie Yearbook Missouri. Andrews MacMell Publishing. -Fischer, David Hackett (2004). Liberty and Freedom: A Visual History of America's Founding. Ideas. Oxford University Press. -Frazer, J. G. (1963). The Golden Bough: A Study in Magic and Religion. New York. The Macmillan Company. -Freemann, Charles (2005). Mısır, Yunan ve Roma: Antik Akdeniz Uygarlıkları (Çev. S. Kemal Angı). Ankara. Dost Yayınevi. -Frye, Northrop and Macpherson, Jay (2004). Biblical and Classical Myths: The Mythological Framework Of Western Culture. University of Toronto Press. -Gardner, Percy (1892). Phrygia and Troas. New Chapters in Greek History. Chapter II. London. William Clowen and Sons Limited. -Gassner, John and Quinn, Edward (1969). The Reader's Encyclopedia of World Drama. Toronto. Genera Publishing Company Thomas Y. Crowell Company. -Goethe, J. Wolfgang (1984). Faust I&II ( Edit. Stuart Atkins). West Sussex. Princeton University Press. -Graves, Robert (2004). The Greek Myhts:Combined Edition. England. Penguin Books.

133 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 115 -Gunkel, Hermann, Biddle, Mark E. (1977). Genesis. the USA. Mercer University Press. -Head, Dominic (2006). The Cambridge Guide to Literature in English. Cambridge. Cambridge University Press. -Herman, Steve (1999). The Gordion Knot: A Modern Tragedy. Gravier House Press. -Herodotos. Historiai/Herodot Tarihi (Çev. Müntekim Ökmen). (Birinci Basım). Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. -Homeros. Ilias/The İliad (Translated by Murray, A T.). Loeb Classical Library Vol. I. Cambridge. Harvard University Pres. London. William Heinemann Ltd. -Hopkins, D. W.(1976). Dryden's "Baucis and Philemon. Comparative Literature. Vol. 28. No Howard, J. Tasker (1948). The World's Great Operas. New York. Random House. -Huston, L. James (2006). Stephen A. Douglas and The Dilemmas of Democratic Equality. Plymouth. Rowman& Littlefield Publishers Inc. -Justinus. Epitome of the Philippic History of Pompeius Trogus (Çev. John Selby Watson). London. Henry G. Bohn. York Street. Convent Garden. -Karlinsky, Simon ( 1976). The Sexual Labyrinth of Nikolai Gogol. Harvard University Press. -Keçeli, Fatma (2003). Mitolojik, Tarihsel ve Fantastik Olan"ın Kullanımı. Tiyatro Araştırmaları Dergisi. AÜDTCF Tiyatro Bölümü. S.16. -Krautz, Alfred (1989). International Directory of Cinematographers Set- and Costume Designers in Film. K. G. Saur Verlag Gmbh & Co. -Maclear, G. Frederick (1868). A Class Book of Old Testament History. Macmillan and Co. London. -Mavor, W. Fordyce (1802). Universal History, Ancient and Modern ; from the Earliest Records of Time, to the General Peace of Vol. VIII. London. Printed for Richard Phillips. -Mellink, M. J. (1966). Anatolia: Old and New Perspectives. Proceedings of the American Philosophical. Vol No. 2. Archaeology: Horizons New and Old Morford, Mark P. O. and Lenardon, Robert J. ( 2002). Classical Mythology (7th Edition). Oxford University Press. -Negri, Gaetano (1905). Julian the Apostate (Edit. Duchess Litta-Visconti-Arese). London. T. Fisher Unwin. -Newman, Paul B. (2001). Daily Life in the Middle Ages. McFarland Company Inc. Corporation. -Ovidius. Metamorphoses (Edit. Brookes More). Boston. Cornhill Publishing Co. -Özdoğan, Mehmet (1995). Early Iron Age in Eastern Thrace and the Megalithic Monuments (Edit: N. Tuna, Z. Aktüre, M. Lynch). Thracians and the Phrygians: Problems of Parallelism. Ankara. METU. Faculty of Architechture Press Özek, Ayşe (2010). Dünyayı Saran Özgürlük Sembolü: Frig Başlığı. HaberTurk Tarih. Sayı Parker, J., Mills, A. and Stanton, J. (2003). Mythology: Myths Legends and Fantasies. Global Book Publishing. -Pausanias. Description of Greece (English Translation by W. H. S. Jones, Litt.D., and H. A. Ormerod, M.A.,in 4 Volumes). Cambridge. Harvard University Pres. London. William Heinemann Ltd. -Perrot, Georges and Chipiez, Charles(1892). History of Art in Phrygia, Lydia, Caria, and Lycia. London. Chapman and Hall Ltd. -Petrova, Eleonora (1995). Bryges And Phrygians: Parallelism Between The Balkans and Asia Minor Through Archeological, Linguistic and Historical Evidence (Edit: N. Tuna, Z. Aktüre, M. Lynch). Thracians and the Phrygians: Problems of Parallelism. Ankara. METU. Faculty of Architechture Press Plutarkhos. Bioi Paralelloi/The Parallel Lives ( Translation by Bernadotte Perin). Harvard University Press, William Heinemann Ltd. Chapter: XVIII. -Quinlan, David (1984). Illustrated Guide to Film Directors. Barnes & Noble.

134 116 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 -Ramsay, W. M. (1960). Anadolu nun Tarihi Cografyası. ( Çev. Mihri Pektas). İstanbul. Milli Egitim Basımevi. -Reading, Mario (2009). The Complete Prophecies of Nostradamus. London. Watkins Publishing. -Richter, Simon J. (2007). Goethe Yearbook 14. New York. Camden House. -Schlink, Bernhard (1998). Gordiyon Fiyongu (Çev. Atilla Dirim). İletişim Yayınevi. -Schor, Esther (2003). The Cambridge Companion to Mary Shelley. Cambridge University Press. -Seung, T. K. (2006). Goethe, Nietzsche, and Wagner: Their Spinozan Epics of Love and Power. Oxford. Lexington Press. -Shakespeare (2000). Henry V. Chatham. Wordsworth Editions Lmt. -Smith, William Smith (1851). A New Classical Dictionary Of Greek And Roman Biography, Mythology And Geography(Edit. Charles Anthon). New York. Harper & Brothers Publishers. -Strabon. Geographika ( Edit. H.C. Hamilton, Esq., W. Falconer, M.A.). London. George Bell & Sons -Sivas, T.Taciser (1997). Eskişehir-Afyonkarahisar- Kütahya İl Sınırları İçindeki Phryg Kaya Anıtları. AÜ. Yayınları. No Spykman, N. John (1938). Geography and Foreign Policy I. The American Political Science Review. Vol. 32. No Swift, Jonathan (2007). The Battle of the Books and the Other Short Pieces. Tedington. The Echo Library. -Thomas, Ann. G. (2004). The Women We Become: Myths, Folktales, and Stories About Growing Older. Volcano Press. -Vassileva, Maya (1995). Thracian and Phrygian Cultural Zone. (Edit: N. Tuna, Z. Aktüre, M. Lynch). Thracians and the Phrygians: Problems of Parallelism. Ankara. METU. Faculty of Architechture Press Wadsworth, Philip A. (1967). Ovid and La Fontaine. Yale French Studies. No. 38. The Classical Line: Essays in Honor of Henri Peyre Webber, Elizabeth and Feinsilber Mike (1999). Merriam-Webster's Dictionary of Allusions. Merriam-Webster Springfield. Mass. -Whiting, Bartlett Jere (1980). Early American Proverbs and Proverbial Phrases. Harvard University Press. -Wright, Christopher (1991). The World's Master Paintings: From the Early Renaissance to the Present Day - A Comprehensive Listing of Works by 1300 Painters and a Complete Guide to Their Locations Worldwide. Routledge Publishing. -Wright, H. B. and Spears, M. K. (1959). The Literary Works of Matthew Prior. Oxford: Clarendon Press -Zuck, Roy, B. (1997. The Speaker s Quote Book. Grand Rapids. Kregel Publications.

135 TARİHİN PEŞİNDE -ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ- Yıl: 2011, Sayı: 6 Sayfa: THE PURSUIT OF HISTORY -INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY AND SOCIAL RESEARCH- Year: 2011, Issue: 6 Page: OSMANLI FETHİ ÖNCESİ MACAR TOPLUMSAL YAPISI VE GYÖRGY DÓZSA AYAKLANMASI Hüseyin Şevket Çağatay ÇAPRAZ Özet Macar tarihinin değişimlere en çok maruz kaldığı ve Macar milletinin en çok mücadele verdiği Macar Orta Çağı, Mohaç Meydan Savaşı ile son buldu. Bu dönemde, 1514 yılında baş gösteren köylü ayaklanması hem Macar Devleti hem de Macar toplumu için dramatik sonuçları beraberinde getirdi. Ayaklanmanın amacı milli varlık düşüncesi temelinde, Sekel topraklarında toplumsal eşitliğin sağlanması olsa da hareket; Mohaç öncesi Macar merkezi otoritesi için büyük sayıda insan kaybı anlamına geliyordu. Çalışmanın amacı, bu ayaklanmada yer alan insanların amaçlarının ne olduğu ve ayaklanmanın Macar Devleti ve toplumu adına ne tür değişimleri beraberinde getirdiği sorularına cevap vermektir. Anahtar Kelimeler György Dózsa, Mohaç, ayaklanma, Osmanlılar, János Szapolyai. THE HUNGARIAN SOCIAL STRUCTURE AND THE GYÖRGY DÓZSA INSURRECTION BEFORE THE OTTOMAN CONQUEST Abstract The Hungarian Medieval Age, ended with the battle of Mohács, was the most diverse era of the Hungarian history and the hardest period of the Hungarian nation. In this period, the peasants' movement of 1514 brought dramatically changes for both the Hungarian state and the Hungarian society. The main goal of the insurrection was the implementation of the social equality, which was rooted in the demand for the national existence. On the other hand this resulted to casualties for the central rule before the battle of Mohács. The present goal of work is to answer questions of what was the aim of the people who took part in the insurrection, and what kind of changes the insurrection brought to the Hungarian state and the Hungarian society. Key Words György Dózsa, Mohács, insurrection, Ottomans, János Szapolyai. Almanca Georg Dózsa, Romence Gheorghe Doja, Slovence Juraj Dóža, Hırvatça Juraj Doža. Dr. Macaristan Szeged Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Osmanlı Araştırmaları Birimi Öğretim Elemanı, cagataycapraz@gmail.com

136 118 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 I. MACAR KRALLIĞI NDA FEODALİZMİN YÜKSELİŞİ Toprak sahipleri ve köylüler arasında gevşek bir ilişkinin hüküm sürdüğü Árpád 1 Hanedanlığı döneminin ( ) sonuna doğru Macar soylularının politik ve toplumsal ayrıcalıklarını öngören istekleri artmaya başladı. Oligarşinin gittikçe kemikleştiği bu yapısal değişim, 15. yüzyıla gelindiğinde Macar serflerinin doğrudan feodal beylerin egemenliği altına girmesiyle sonuçlandı. 2 Yapılan tarımın niteliği, işlenen ürünün türü ve toplanan vergi doğrudan toprak beyinin isteği doğrultusunda belirlenmekteydi. Feodal beylerin mali taleplerinin yanı sıra krallık gelirlerinin büyük kısmı serflerden karşılanmaktaydı. 3 Serflerin topraklarını bırakmaya hakkı olsa da feodal beye bunun için ödemek zorunda oldukları terragium vergisi onları pratikte toprağa bağlıyordu. 4 Osmanlıların sınır köyleri başta olmak üzere Macar topraklarının iç kısımlarına doğru gerçekleştirdikleri akınlar köylülerin durumunu daha da zorlaştırdı. Jagello Hanedanlığı döneminde ( ) merkezi otoritenin zayıflaması aristokratları güçlendirdi. 5 Serflerin hukuki durumunu kanunlar değil feodallerin müstebitliği belirlemeye başladı. 6 Bununla beraber köylülerin vaziyetini nisbeten iyileştiren düzenlemeler de mevcuttu; çiftçilerin köy muhtarı ve rahip seçme hakları vardı ve yargı işlerinde feodalden önce onlara tâbi idiler. 7 Ancak dava açma feodalin izniyle mümkün olmaktaydı. Bunun dışında toprak sahibinin elinde vergileri yükseltmek gibi bir tehdit öğesi bulunduğundan davanın ya da dava sonuçlarının feodali tatmin etmesi gerekmekteydi. 8 Yukarıda saydığımız nedenlerden ötürü Macaristan da birincisi 1437 de Budalı Antal Nagy, ikincisi 1514 te György Dózsa yönetiminde olmak üzere iki büyük köylü ihtilali ortaya çıktı. Budalı Antal Nagy idaresindeki ayaklanma, serbest taşınma hakkının kaldırılması ve vergilerin arttırılması nedeniyle Erdel de başladı. 9 György Lépes in paranın ayarının düşük olduğunu öne sürerek üç yıl boyunca vergi toplamaması ve 1437 de üç yıllık verginin tek bir kalemde ödenmesini talep 1 Türkçeleşmiş kelimeler hariç (Esztergom = Estergon, Temesvár = Tımışvar, Gyula = Güle), özel isimler orijinal halleriyle yazıldığından aşağıda Macarca harflerin okunuşlarına yer verilmiştir. Sunulan kuralların dışında Türkçede olduğu gibi Macarcada da her ses aynı şekilde, açıkça söylenir. á: Uzun a şeklinde okunur. / c: Almanca zehn kelimesindeki z gibi t ve s birlikte söylenir. / é: Telaffuzu uzun i şeklinde yapılır. / gy: D ve y harfleri birlikte söylenir. / dzs: Türkçedeki c sesini karşılar. / í: Telaffuzu uzun i şeklinde yapılır. / j: Türkçedeki y sesini karşılar. / ly: Türkçedeki y sesini karşılar. / ó: Uzun o şeklinde okunur. / ő: Uzun ö şeklinde okunur. / s: Türkçedeki ş sesini karşılar. / sz: Türkçedeki s sesini karşılar. / ú: Uzun u şeklinde okunur. / ű: Uzun ü şeklinde okunur. / zs: Türkçedeki j sesini karşılar. 2 István Tringli, Az újkor hajnala , Vince Kiadó, Budapest 2003, s János Honvári, Magyarország gazdaság története (A honfoglalástól a 20. század közepéig), Aula Kiadó, Budapest 1996, s Gyula Szekfű, Nép, nemzet, állam; válogatott tanulmányok, Osiris Kiadó, Budapest 2002, s Macar yazarların bir kısmı Macar merkezi otoritesindeki zayıflamayı Kral Mátyás ın ölümüyle başlatmaktadırlar. Onlara göre ülkedeki askeri ve ekonomik yükseliş idare tarafından gerçekleştirilen reform hareketlerinin bir sonucu değil, Mátyás ın despotik idaresi sayesinde vücud bulmuştur. Kralın 1490 yılındaki ölümü kendisi tarafından kurulan düzenin tümden yıkılmasını da beraberinde getirmiş, feodaller eski güçlerini geri kazanmışlardır. Ferenc Glatz, A magyarok krónikája, Officina Nova, Gütersloh Mahndruck 1995, s. 203; Péter Kovács, Matthias Corvinus, Officina Nova, Budapest 1990, s Gyula Kristó János Barta Jenő Gergely, Magyarország története előidőktől 2000-ig, Pannonica Kiadó, Budapest 2002, s Elemér Mályusz, A mezővárosi fejlődés, Székely György, der., Tanulmányok a parasztság történetéhez Magyarországon a 14. században, Akadémiai Kiadó, Budapest 1956, ss Gyula Barta vd. Magyarország története előidőktől 2000-ig, s Elemér Mályusz, Az évi jobbágyháború okai, Társadalomtudomány, VI/5, Május 1926, ss. 375.

137 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 119 etmesi fitili ateşledi. 10 İsyan, serflerin vasiyet ve özgür taşınma hukukunu iyileştirme ve vergileri azaltma konusunda feodalleri ikna etse de başarısızlıkla sonuçlanacak, hareket soyluların orduları tarafından bastırılacaktı. 11 II. DEĞİŞEN KOŞULLAR VE GYÖRGY DÓZSA AYAKLANMASI NIN ARKA PLANI György Dózsa nın önderliğini yaptığı köylü hareketi, krallığın büyük kısmına hızla yayıldı. Bu nedenle 77 yıl önceki ayaklanmaya nazaran farklılık gösterdi. 12 Başkaldırıya özellikle ekonomisi bağcılığa ve inek ticaretine dayalı köylerin çiftçileri katıldı. 13 Kalkışmanın bu özelliği niteliğini de bir bakıma özetlemektedir. Şöyle ki, Macar Krallığı nda bağcılık ve hayvan ticareti en fazla gelir getiren iş kollarıydı, bu çiftçiler toprak işlemek yerine ticaretle uğraşıyordu. 14 Dolayısıyla ilgili yörelerde feodallerin baskısı tahıl üretimi yapılan köylere oranla çok daha fazla hissediliyordu. 15 Böylece Sekel kökenli György Dózsa nın, aristokratların toplumsal ve ekonomik egemenliğine karşı Sekel topraklarında sosyal eşitliğin kurulmasına yönelik hareketinin alt yapısı ortaya çıktı. Ona göre ülke idaresinde bir kral bir de kilise yeterliydi. 16 Ayaklanmaya katılanların serfler değil özgür köylüler oldukları gözden kaçırılmaması gereken bir husustur. Ancak Sekel topraklarında da keskin toplumsal sınıf farklılıkları olduğunu belirtmemiz gerekir. Öyle ki ayaklanmada köylülerin yanında küçük toprak sahipleri de yer almıştır. 17 Ekonomik unsurların yanında György Dóza nın idare ettiği hareketin ideolojisini dini etmenler tamamladı. Jan Hust, 1415 yılında Çek topraklarında dinde yenileşmeyi öngören bir mezhebin başını çekmeye başladı. Husitizm olarak adlandırılan dinsel düşünce, temellerini Alman feodallerine ve Roma Katolik Kilisesi ne duyduğu öfkeye dayandırıyordu. 18 Hareket, feodallere karşı toplumsal eşitliği 10 Lajos Rácz, Egyház állam közigazgatás a feudalizmus idején, Jenő Gergely Lajos Izsák, der., A Magyar államiság ezer éve, ELTE Eötvös Kiadó, Budapest 2001, ss István Draskóczy ye göre merkezi otoriteden beklenti, toplumsal düzende sorunlara neden olan etkenlerin ortadan kaldırılmasıydı. Ancak feodallerin çıkar alanlarının korunması gerginliği daha da arttırmış ve Dózsa nın başını çektiği ayaklanmanın nedenini teşkil etmiştir. István Draskóczy, A tizenötödik század története, Pannonica Kiadó, Budapest 2000, s Çiftçilerin merkezi otorite tarafından Osmanlılara karşı silah altına alınarak askeri kimliğe kavuşturulmaları, başka bir deyişle hareketin başlangıçtaki meşru yapısı katılımları arttırmış gibi düşünülebilir. Fakat bu kitlenin ilk fırsatta silahlarını toprak sahiplerine karşı çevirmesi köylü ve serflerin idareye karşı duydukları öfkeyi göstermektedir. István Rugonfalvi Kiss, Székely nemzet története, Attraktor, Máriabesnyő Gödöllő 2004, s Endre Márosi, Dózsa György parasztháborúja, Hadtörténelmi Közlemények, XIX/3, Szeptember 1972, ss Gyula Dudás, A szabad hajdúk története a XVI. és XVII. században, Engel A., Szeged 1887, s Honvári, Magyarország gazdaság története (A honfoglalástól a 20. század közepéig), s István Imreh, Székelyek a múló időben, Magvető Könyvkiadó, Budapest 1987, s Vasal sözcüğü Orta Çağ Avrupası nda feodal anlamını içermektedir. Ekonomik yapıya bu çerçeveden bakıldığında küçük toprak beyinin neden köylünün yanında ayaklanmaya katıldığı daha iyi anlaşılmaktadır. Toprak beyi vasal ünvanını, kendisinden daha büyük olan beyden arazi elde etmesi sonucu alıyordu. Karşılığında ise silahlı ya da diplomatik hizmetleri yerine getiriyordu. Böylelikle vasal kendinden daha büyük beyin korumasını kazanıyordu. Beáta Varga, Önállóság, autonómia vagy alávetettség, Bölcsész Konzorcium Jate Press, Szeged 2008, s. 18. Küçük toprak sahiplerinin ekonomik durumu için bkz. András Kubinyi, A középbirtokos nemesség Mohács előestéjén, Ferenc Szvircsek, der., Discussiones Nogradienses 1., Salgótarján 1984, ss Péter Bán, Magyar történelmi fogalomtár, K. 1, Gondolat, Budapest 1989, s. 201.

138 120 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 öngören yapısı nedeniyle Macar köylüleri arasında da hızla yayıldı. 19 Budalı Antal Nagy ın ayaklanmasında da kendini gösteren husitizm, feodal bey ve serfler arasındaki anlaşmazlıkların devam etmesi nedeniyle György Dóza hareketinin dayanak noktalarından biri haline geldi ve ülke idaresinde bir kral bir de kilise yeterli fikrinde vücud buldu. 20 Aynı dönemde Avrupa da baş gösteren ekonomik kriz, olayları geri dönülmez bir aşamaya getirdi. III. GYÖRGY DÓZSA VE AYAKLANMANIN BAŞLAMASI 1513 te X. Leo, Papalık makamına oturduktan birkaç ay sonra Osmanlılara ve Tatarlara karşı haçlı seferi ilan etti. Kararın uygulamaya geçirilmesi için Estergon Başpiskoposu Tamás Bakócs görevlendirildi. 21 X. Leo nun emri Polonya, Litvanya, Rutinya, Çek ve Macar Krallıklarının, Baltık ve İskandinav ülkelerinin; ayrıca Ortodoks Moskova Hükümdarlığı nın ve Eflak ın milletlerini silaha çağırıyordu. 22 Haçlı üniformayı giyip silaha sarılan herkesin tüm günahlarının af olunacağı duyuruldu. 23 Papalık ın emrinin pek çok ülkeyi kapsamasına rağmen haçlı ordusu yanlızca Macaristan da, 1514 ilkbaharından itibaren toplanmaya başladı. Orduların idaresi için San Francesco rahipleri görevlendirildi. 24 Papalık ın emri doğrultusunda Aşağı Macaristan ordularının Generali István Bátori nin Hırvat Slavon kuvvetleri kendi bölgelerinde, Erdel Voyvodası János Szapolyai nin orduları ise Bulgaristan a doğru harekete geçti. Haçlı ordularının toplanma merkezi Peşte idi. 25 Düzensiz ordulardan oluşan bu kuvvetlerin idaresi, Macar Krallığı na bağlı yüksek rütbeli bir komutana değil Sekel kökenli Belgradlı bir süvari olan György Dózsa ya verilmişti. Kaynakların Sekelli György diye andıkları bu kişi bir Osmanlı süvarisiyle yaptığı düello neticesinde kahraman olarak ün saldı. György Dózsa nın ün salmasıyla ilgili olarak Tubero şunları kaydetmektedir: 26...Duna ve Sava nın birbirine karıştığı kalede, Taurinum da yiğit bir şovalye idi......bu kaleye Nandorfehérvár 27 diyorlardı. Bir Türk atlı birliği Szendrő den yağma için Belgrad yakınlarına geldi... Belgrad ın Macar muhafızları bunu haber alınca atlarına bindikleri gibi süvar oldular. Tam da küçük bir savaşın başında diğerlerinden daha ihtişamlı bir atta oturan, daha soylu ve daha yiğit bir Türk, Macar komutanının adını söyleyip şöyle seslendi: 19 Tibor Kardos, Huszita mozgalmak és Hunyadi Mátyás szerepe a magyar nemzeti egyház alakulásában, Századok, LXXXIV/1, Január 1950, ss József Soós, Az 1514 évi parasztháború jellegének és ideológiájának fő vonásai, Hadtörténelmi Közlemények, XIX/3, Szeptember 1972, ss Draskóczy, A tizenötödik század története, s István Nemeskürty, Önfia vágta sebét, Magvető Kiadó, Budapest 1975, s Jenő Gergely, Pápaság története, Kossuth Kiadó, Budapest 1982, s Jenő Szűcs, A ferences obszervancia és az évi parasztháború. Egy kódex tanúsága, Levéltári Közlemények, XLIII/1, Január 1972, ss István Rugonfalvi Kiss, A nemes székely nemzet kép, Kráter Műhely Egyesület, Pomáz 2009, s yüzyılın ikinci yarısında yaşamış tarihçi Ludevico Tubero nun Kral Lajos dönemi ( ) hakkında kaleme aldığı notlardan. Bkz. László Geréb, A magyar parasztháborúk irodalma , Hungária, Budapest 1950, s Belgrad.

139 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE Topraklarınız çorak, harplerden burada insan kalmamış, burada gaza edecek hiçbir yer yok! (...) Siz Macarlar, aranızda onuru olan ve cesaretine güvenen varsa çıksın meydana da benimle savaşa dursun! Türkün sözleri György ün gücüne gitti. Atına hız verip mızrağını kaptığı gibi mütevazice meydan okuyan Türkü hedef aldı, zırhının üzerinden Muhammedî nin göğsünü yardı (...) Ulaszló olanları duyduğunda yiğide cesaretinden dolayı kırk yaşayanının, bağının ve ekininin bol olduğu bir köy bağışladı. Tubero, Haçlı seferinin ilan edilişini de şöyle aktarmaktadır: 28 Estergon Başpiskoposu kardinal Tamás, Papa X. Leo dan Papalık havarisi olarak tayinini istedi. Geliri yüksek bu mevkiyi elde edip Roma dan Macaristan a ulaşınca Türklere karşı ayaklanmaları halinde günahlarının af olunacağını söyleyip Macarları kışkırtmaya başladı. (...) Bu haber ülkede yayılınca sukuneti sevmeyen György, Kardinal e gitti. Ona kısa süre içinde Türklere karşı bir Macar ordusu toplayacağına söz verdi. Bunun karşılığında Macar aristokratlar soylu ayaklanmayı destekleyecekler, en azından bir engel çıkarmayacaklardı... Macaristan da Peşte nin dışında Abaúj Zemplén, Békés Bihar, Csanád ve son olarak Bács Bodrog eyaletlerinde haçlı orduları için dört büyük ordugah kuruldu. 29 Dózsa idaresindeki ordu büyük ihtimalle Erdel Voyvodası János Szapolyai den aldıkları destekle doğuya doğru ilerlemeye başladı. 30 Osmanlılara karşı haçlı seferi ilan edilmesiyle birlikte derebeyine, yüksek vergilere ve angaryaya tâbi köylüler çareyi György Dózsa nın birliklerine katılmakta buldu. 31 Ancak Macar toprak sahipleri, başlayan askeri organizasyonun çoğunluğu oluşturan toplumsal sınıfın taleplerinin etkisi altına gireceğini tahmin edemedi. Ayrıca orduların iaşesinde baş gösteren sıkıntılar, köylülerden oluşturulmuş askeri birliklerde toprak sahiplerine olan kızgınlığı arttırıp toplumsal gerginliğe yol açtı. 32 Lâkin bu büyüklükteki bir ordunun yiyecek temini zengin toprak sahiplerinin desteğiyle sağlanabilirdi; ancak umulan destek gelmediğinden ordular zahire gereksinimlerini civar köylerde yaptıkları yağmalarla karşılamaya başladı. 33 Sefere katılan köylülerin ailelerinden feodallerin intikam aldığı yönündeki söylentilerin yayılması ise köylü birliklerinin Macar soylularına ait konakları, ambarları ateşe verip vergi toplayan görevlileri türlü işkencelerden geçirmelerini beraberinde getirdi. 34 Macar aristokratları aleyhine gelen haberler, köylü kuvvetlerinin amaçlarına yeni bir kimlik kazandırdı. György Dózsa insiyatifi ele alarak haçlı seferi için harekete geçen, ancak toprak sahiplerine karşı büyük tepki duyan kitleyi idaresi altında birleştirdi; hareket böylelikle silahını feodallere doğrulttu. Bunun yanısıra sefe- 28 Tubero dan. Geréb, A magyar parasztháborúk irodalma , s Ervin Pamlény György Székely, Magyarország története, K. 1, Gondolat Könyvkiadó, Budapest 1964, s István Tringli, Magyarország története (Mohács felé ), K. 8, Kossuth Kiadó, Budapest 2009, s György Székely László Geréb, A magyar parasztháborúk irodalma , Századok, LXXXIV/3, Július 1950, ss Lajos Elekes, Hunyadi hadserege, Századok, LXXXIV/1, Január 1950, ss Agm., ss Büyüyen ayaklanmanın ideolojik yapılanması hakkında bkz. Jenő Szűcs, A Dózsa parasztháború ideológiája, Valóság, XV/11, November 1972, ss. 13.

140 122 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 re katılan rahipler askerleri, harekette yer almayan soylulara karşı kışkırttı. 35 Şunu da belirtmek gerekir ki, György Dózsa nın emri altındaki kuvvetler her ne kadar Osmanlıları durdurmak için idare tarafından seferber edilmişse de birliklerin böyle bir gücü yoktu. 36 Dózsa ile birlikte hareket eden en önemli din adamı Lőrinc Mészáros idi. Cegléd papazlarından biri ya da Bács Kenti nin bir rahibi olan Lőrinc Mészaros, ayaklanma esnasında bazı birliklere komutanlık yapmıştır. Tımışvar Savaşı ndan (15 Haziran 1514) sonra Bihar a kaçmış, Dózsa nın yakalanmasından sonra (16 Haziran 1514) toprak sahiplerine intikam baskınları düzenlemiştir. 37 Ancak iltica ettiği Zilah Kenti nin sakinleri tarafından János Szapolyai ye teslim edilmiş ve hemen ardından idamı gerçekleştirilmiştir (1514 Temmuz sonu). 38 Ayaklanmada sadece fakir din adamları yer almamıştır. Örneğin kronikçi György Szerémi, Ambrus adında bir kimseden bahsetmektedir. Kendisi Krakko Üniversitesi nden mezun olmuş ve Ványa Şehri katolik rahibiyken ayaklanmaya katılmıştır. 39 Dolayısıyla başkaldıranlar arasındaki kilise karşıtlığı Hıristiyanlığa duyulan bir öfkenin ürünü değil, kilisenin toplumsal ve ekonomik baskısının ortadan kaldırılmasıyla ilgiliydi. Hareketin husitist özellikler göstermesi de bundan kaynaklanıyordu. 40 Dózsa soylu sınıfının temsil ettiği düzenin değiştirilmesini talep etti. Her an köylü mertebesine inebileceklerini bildiklerinden fakir, küçük toprak sahipleri harekette köylülerin yanında yer aldı. Onlar oligarşi karşısındaki tek çıkış yolunu Dózsa nın yanında mücadele vermekte gördü. 41 Bununla beraber askeri tecrübelerinden yararlanmak amacıyla bazı toprak sahiplerini köylülerin zorla hareketlerine kattıklarını da kaydetmemiz gerekir. 42 Köylülerden oluşan orduların karargahının Buda da olması dikkati çeken bir diğer husustur. 43 Dolayısıyla Macar Sarayı nın askerler arasında yayılan düşüncelerin ve güçlenen tepkinin farkına varmaması olası değildir. Ancak askerlerin yatıştırılmalarına ilişkin bir veri henüz gün ışığı görmedi. Buda daki karargah günlerinin sonunda ise Dózsa, Hırvatistan da Knin Kalesi ni kuşatan Osmanlıların durdurulması gibi gerçekleştirilmesi imkansız bir emir aldı. 44 Karışıklıkların artması üzerine Tamás Bakócz 15 Mayısta karargahlara asker katılımını yasaklayan emrini duyurdu, iki hafta sonra ise seferlerin durduruldu- 35 Géza Féja, Dózsa György, Mefhosz Könyvkiadó, Budapest 1939, s yüzyılın başlarında Osmanlı Devleti nin yaklaşık 7000 yeniçeri ve tımarlı sipahisinin mevcut olduğu bilinmektedir. Bkz. Rhoads Murphey, Ottoman Warfare ( ), UCL Press Limited, London 1999, s Nándor Ikvai, Cegléd története, Studia Comitatensia, Pest Megyei Múzeumok Igazgatósága, Budapest 1982, s Gábor Berta Antal Fekete Nagy, Parasztháború 1514-ben, Gondolat, Budapest 1973, s László Juhász György Székely, Szerémi György Magyarország Romlásáról, Magyar Helikon, Budapest 1961, s András Kubinyi, A parasztság hétköznapi élete a középkori Magyarországon, Veszprém Megyei Múzeumok Közleményei, XXI/17, Január 1984, ss Erik Molnár, A magyar társadalom története az Árpad kortól Mohácsig, Szikra, Budapest 1949, s Szűcs, A Dózsa parasztháború ideológiája, ss András Kubinyi, A Jagelló-kori Magyarország történetének vázlata, Századok, CXXVIII/2, Március 1994, ss Sándor Márki, Dósa György , Dézsi Lajos, der., A Magyar Történelmi Társulat, Budapest 1913, s. 409.

141 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 123 ğunu açıkladı. 45 Ancak bu kararlar beklendiği etkiyi göstermedi, başta Dózsa nın kuvvetleri olmak üzere haçlı birliklerinin radikalleşmesine neden oldu. Ayaklanmacılar artık soyluların Osmanlılara karşı ülke savunmasını da boşladıklarını düşünüyorlardı. György Dózsa, Cegléd Şehri nde yaptığı bildiriyle askerlerinin hedefini açıkladı: 46 Alçak gönüllü yiğit Sekelli György, mübarek Hıristiyan milletinin başı ve komutanı, beylerin değil sadece Macar Kralı nın kulu. Macar kent, kasaba ve köylerine ve ayrıca Peşte ve Szolnok bölgesinde bulunan herkese ayrı ayrı selam eder! Kafir soyluların bize, haçlı ordularının şimdiki kutsal faaliyetlerine ve toplaşmalarına karşı harekete geçtiklerini; bizleri amacımızdan döndürmeye çalıştıklarını biliyorsunuz. Bu nedenle dışlanma, ebedi öfke ve bütün malınıza mülkünüze el konup başlarınızın alınacağı pahasına gecikmesiz ve tereddütsüz olarak Cegléd e gelmenizi sizlere emrediyoruz. Gelin ki kutsal ordularımız ve rahim topluluğumuz kafir, lanetli soyluların ordularını ve gücünü bertaraf etsin. Böyle davranmanız icap eder, aksi halde merkum cezalara bizim tarafımızdan maruz bırakılacaksınız. O da yetmez sizleri evlerinizin kapılarına asacağız, kazığa oturtacağız, mallarınızı yakacağız, zincire vurup köle yapacağız, evlerinizi başınıza yıkıp kadın ve çocuklarınızı öldüreceğiz. Hiçbir soylu sizin emeğiniz ve masrafınız olmadan büyük ya da küçük bir hayır yaptı mı? Eger bir soylu ev yapıyor, evleniyor, kızını kocaya veriyor, misafir kabul ediyor, doğuyor ya da ölüyor, kendi işi için krala gidiyorsa bunların masraflarını sizlere ödetiyor. Onlar köylülerin lehine hiçbir iş yapmaz. Zararı sizin tarafınızdan karşılanmayacak ne iyi ne de kötü bir şey soylunun başına gelmez. Bayramları size yastır, ondan vardır güneş ışığını kapatacak kadar çok paraları. Yas tutsalar da, ölülerini defnetseler de sizin paranızla yapıyorlar; sizleri kendileri için ağlatıyorlar. Suçlu adamların sizin kaybınız olmaksızın ne özgürlükleri, ne büyüklükleri, ne de en büyük ve en hoş yücelikleri vardır. Canları para isterse ceplerini sizden çaldıkları paralarla doldururlar. Onlar gasbettikleri servetlerle büyük ve zenginlerdir. Yasaklanmış yöntemler kullanarak köylülerden en çok para toplayan beyler, aralarında en çok iltifata muktedir olanlardır. İnsan olan buna katlanmaz. Dózsa nın Cegléd Bildirisi kendisini köylü ayaklanmalarının en eski formuyla şekillendiriyordu: Soylular zayıf ve çaresizlerden çalıyorlar, onların hayatlarını, ailelerini, mallarını, tehdit ediyorlardı. Dózsa bir daha ele geçmeyecek bir fırsat yakaladığını gördü. Toprak sahipleri tarafından sömürülen köylülerin isteklerini pazarlığa meydan vermeden dile getiriyor, köylüleri feodal egemenler sınıfına ve kiliseye karşı silaha çağırıyordu. Dózsa konuşmasında amaçlarının soylu ve kutsal olduğunu belirtirken, kendilerini bu amaçtan döndürmek isteyen toprak sahiplerini kafir olarak nitelendirıyordu. Dolayısıyla Dózsa nın feodallerle olan sorunu sadece onların köylüler üzerindeki egemenlikleri değil aynı zamanda yaklaşan Osmanlı tehlikesine karşı gösterdikleri umursamazlıktı. 45 Gergely, Pápaság története, s Ayaklanmada egemen olan düşünceleri tam olarak yansıtabilmek amacıyla bildirinin tümünü aktarmayı uygun gördük. Tubero dan. Geréb, A magyar parasztháborúk irodalma , s. 115.

142 124 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 Taurinus, Cegléd Bildirisi nde yansıtılan ideolojiyle ayaklanmanın patlak vermesinden hemen sonra Güney Macaristan daki gümrük ambarlarının yakılmasını birbirine bağlamaktadır. Feodal sistemde önemli yere sahip olan gümrüklere ve onların temsil ettiği hukuka karşı da mücadele başlatılmıştır. 47 Güney Macaristan daki hayvan ticaretinde iç gümrüklerin üreticiler için büyük sıkıntı yaratması nedeniyle tepki, beklenmedik bir durum değildir. 48 Dózsa nın bu konuşmayı yapıp yapmadığı tartışma konusudur. 49 Yapmadığını düşünsek dahi Tubero gibi humanist bir yazarın köylü ayaklanmasının önderi hakkında yukarıda çizdiği resim oldukça ilginçtir. Kronikçi Taurinus ve György Szerémi, Cegléd Bildirisi nin varlığına ve bunun Dózsa tarafından gerçekleştirildiğine değinirken, başkaldırının haklı yönlerine ve bildirinin meşru zeminine atıfta bulunmuşlardır. 50 Ancak çağdaşları Antal Verancsics, Dózsa nın soylulara karşı ayaklanmasını büyük bir hata olarak nitelendirir. Kendisi bu durumu şöyle özetler:...namussuzlar her beyi, yiğit milleti kazığa geçirdiler, öldürdüler. 51 Öte yandan bildiride söylenenler yüzyıl köylü hareketlerinin temel karakterini yansıtmaktadır. Metin husitist özelliklerinin yanı sıra dönem köylülerinin şikayetlerine tercüman olmakta, ayaklanmanın şeklini ve dinamiklerini göstermektedir. Bu bildiri söylenmiş ya da söylenmemiş olsun Dózsa nın birliklerinde bu tip fikirlerin egemen olduğu kesindir. Bundan dolayıdır ki, köylüler bir toprak beyinin evine geldiklerinde derhal soyluluk beratlarını aramışlar, buldukları taktirde bunlara el koyup, evlerini ateşe vermişlerdir. 52 Ayaklanmanın bastırılmasından sonra da aristokratların en büyük şikayeti soyluluk beratlarının ayaklanmacılar tarafından el konulup imha edilmesi olmuştur. 53 Taurinus un açıklamasına göre isyancılar bu şekilde davranmaktadırlar; çünkü onlar ülke mallarının herkes için ortak olduğunu düşünmektedirler. 54 Ayaklanmacılar sadece toprak sisteminin revize edilmesini değil, aynı zamanda bir reform sürecinin başlatılmasını da talep etmeye başladı. Buna göre ülkede merkezi bir piskoposluk oluşturularak diğer piskoposluklar ortadan kaldırılmalı, bu piskoposun dışında her din adamı eşit olmalıydı. 55 Bu nedenledir ki, ayaklanma esnasında kilise topraklarına da el konulmuştur. Mayıs sonunda tüm haçlı birlikleri ayaklanmaya dahil oldu. Biharda ki birlikler kısa süreliğine Várad ı ele geçirdi. Bundan sonra György Dózsa nın birlikleri 47 Dózsa ayaklanmasını Latin dilinde şiirselleştirerek anlatan Taurinus Stefan ın (gerçek adı Stefanus de Stierochsel) notlarından. Geréb, A magyar parasztháborúk irodalma , s Dudás, A szabad hajdúk története a XVI. és XVII. században, s István Tringli bildirinin muhtemelen ayaklanmaya katılan başka bir komutan tarafından gerçekleştirildiğini kaydetmektedir. Tringli, Magyarország története (Mohács felé ), 2009, s Taurinus Stefan ın notlarından. Geréb, A magyar parasztháborúk irodalma , s Juhász Székely, Szerémi György Magyarország Romlásáról, s Antal Verancsics, Memoria Rerum: Magyarországon legutóbbi László király fiának, legutóbbi Lajos királynak születése óta esett, (sajtó alá rendezte: Besseyei József) Magyar Helikon, Budapest 1981, s Kubinyi, A Jagelló-kori Magyarország történetének vázlata, ss Bálint Hóman Gyula Szekfű, Magyar történet, K. 2, Királyi Magyar Egyetemi Nyomda, Budapest 1936, s Geréb, A magyar parasztháborúk irodalma , s Szűcs, A Dózsa parasztháború ideológiája, ss. 29.

143 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 125 yönlerini değiştirerek Tımışköz e doğru yol almaya başladı. 56 Báthori komutasındaki gruplar 23 Mayıs ta, Csanád Eyaleti ndeki Apátfalfa da Dózsa nın birliklerini yenilgiye uğratmış; ancak hemen ertesi gün Dózsa, Nagylak ta yaptığı baskınla Báthori nin birliklerini dağıtmıştır. Tubero Nagylak baskınını şöyle anlatır: Bu vakitte Báthori az miktardaki askeriyle Tisza boyunca ilerliyordu. Ordular Nagylak köyünde, köylülerin ordularına yakın bir yerde karargah kurdular. Báthori köylülerin kendilerine saldırmaya cesaretlerinin olmadığını, savaşa kalkışamayacaklarını düşünüyordu. Ama György ün birliklerinin bayraklarını kaptıkları gibi harekete geçtiğini anladığında asker sayısının az olması nedeniyle küçük bir çatışmadan sonra Tisza boyundaki bir kaleye sığındı István Báthori kaçmayı başarsa da Nagylak Savaşı nda ikinci komutan ve Csanád Başpiskoposu Miklós Csáky, kale komutanı Péter Ravazdi, Dóczy György Nagylucsei ve birçok aristokrat ayaklanmacıların eline esir düştü. Bunları hazineden sorumlu István Telegdy ile birlikte kazığa oturttular. 58 IV. AYAKLANMANIN BASTIRILMASI VE KONSOLİDASYON SÜRECİ Nagylak Savaşı nda gerçekleştirilen idamlar ayaklanan köylülere karşı merkezi otoriteyi harekete geçirdi. Kral Ulászló, Macar baronlarını, başrahiplerini ve diğer toprak sahiplerini toplantı yapmak için Buda ya çağırdı. 29 Mayıs ta başlayan görüşmelerde kral, ülke topraklarını ve kralın tahtını korumaları için toprak sahiplerinden köylülere karşı harekete geçmelerini istedi. 59 Dózsa nın birlikleri Dózsa nın doğduğu topraklara, Erdel e doğru ilerlediğinden feodaller, kurulacak ordunun o sırada 27 yaşında olan Erdel Voyvodası János Szápolyai tarafından idare edilmesini uygun gördü. 60 Dózsa nın kuvvetleri önce Lippa (3 Haziran), ardından Lippa dan 15 km. mesafedeki Sólymos (10 Haziran) kalesini ele geçirdi. 61 Lippa bu dönemde büyük darphanesiyle, tuz madenleri, gümrük ambarları ve pazarlarıyla Macar ticaretinin en önemli merkezlerinden biriydi. Dózsa bundan sonra Tımışvar ı kuşatma altına alsa da başarı sağlayamadı; ancak Tımışvar ve Göle dışında Maros Nehri boyundaki tüm kaleler ayaklanmacıların eline geçti Haziran da harekete geçen János Bornemisza idaresindeki bin atlı ve çok sayıda yaya Dózsa ya karşı toprak sahiplerinin ilk zaferini kazandı. Savaş, Dózsa birliklerinin Buda ya ilerledikleri sırada Gubács Ovası nda gerçekleşti. Yine Iván Bertényi Gábor Gyapay, Magyarország rövid története, Maecenas Könyvkiadó, Budapest 1992, s Yazarlar başkaldırıya artan katılımı, köylülerin içinde bulundukları sefalet ve açlığa değil; iyileşen yaşam koşulları neticesinde toprak beyleri tarafından garanti edilen hayat şartlarına razı olmamalarına bağlamaktadır. Yine onlara göre Cegléd Şehri Bildirisi ve Dózsa nın gördüğü işkenceler birer efsaneden ibarettir. Bkz. Bertényi Gyapay, Magyarország rövid története, s Tubero dan. Geréb, A magyar parasztháborúk irodalma , s Vilmos Frankl, Adalékok az 1514-dik évi pórlázadás történetéhez, Századok, VI/7, Szeptember 1872, ss Kubinyi, A Jagelló-kori Magyarország történetének vázlata, ss Hóman Szekfű, Magyar történet, K. 2, s Bertényi Gyapay, Magyarország rövid története, s Hóman Szekfű, Magyar történet, K. 2, s. 586.

144 126 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 Haziran daki Debrő ve Temmuz ayı başındaki Egervölgy vuruşması ayaklanan köylü birliklerine karşı büyük darbe indirdi. Aynı anda pek çok yerde zuhur eden başkaldırı iki ay gibi kısa bir sürede bastırıldı. Buda ya geri dönen çeşitli büyüklükteki kuvvetler Buda kale komutanı tarafından dağıtıldı, Bács Bodrog bölgesinde ayaklananları ise Belgrad askerleri bastırdı. Diğer irili ufaklı birlikler toprak sahiplerinin kuvvetleri tarafından yenilgiye uğratıldı. 15 Temmuz da János Szapolyai tarafından mağlub edilen György Dózsa ve yaklaşık kişilik birliği Tımışvar da silahlarını teslim etti. 63 György Dózsa ve diğer liderler yakalandıktan sonra ağır işkencelerden geçirildi. Ayaklanmaya katılan kitlelerin Osmanlılara karşı ne denli büyük bir öneme sahip oldukları dönemin yöneticileri tarafından kavranamadı. Kaldı ki toprak sahiplerinin amacı toplumsal dengenin yeniden kurulması ve askeri kuvvet alanındaki istikrarın sağlanması değil, ayrıcalıklı durumlarının derhal yerine oturtulması ve ayaklanmaya katılanların imha edilmesi idi. Macar tarihçi György Szerémi nin kayıtlarına göre Dózsa yakalandıktan sonra sorguya çekilmiş, bu sırada János Szapolyai ile yaptığı görüşmede acı çektirilmeyeceğine dair kendisine teminat verilmiştir. 64 Szerémi nin kayıtlarından Dózsa nın Szapolyai ile anlaşmaya çalışmasına tanık oluyoruz:...beni öldürme voyvoda efendim, çünkü ben sana gelecekte bütün Macar soylularından daha fazla hizmet ederim; bu eşkiyalardan senin daha çekeceğin var Bu sözlerde dikkati çeken husus, Dózsa nın Erdel Voyvodası ile anlaşma çabası içinde olmakla beraber Macar soylularına karşı yürüttüğü davadan vazgeçmemiş olması; onları eşkıya olarak nitelendirmesidir. György Dózsa nın idamı Macar tarihinin en acımasız örneğini teşkil etmektedir. Dózsa nın önderliğindeki köylüler de soylulara merhamet göstermemişlerdi; fakat Dózsa ya uygulanan işkencelerin örneğine başka hiçbir dönemde rastlanmamaktadır: Kıyafetleri beline kadar çıkartılan Dózsa, Köylülerin kralı için yapılan tahta oturtuldu, ardından demirden yapılmış ve ateşe verilmiş bir taç kendisine giydirildi. Dózsa nın komutanları zindana kapatılıp iki hafta boyunca aç bırakıldı. Bunların önemli kısmı uzun süren açlığa dayanamayıp telef oldu. Hayatta kalanlar taçla kuşanmış Dózsa ya götürüldü ve onlara müzik eşliğinde dans ederek her turda vezirin etinden yemeleri emredildi. Szerémi, bu olaylar cereyan ederken Dózsa nın şöyle seslendiğini anlatıyor:...ben bu kutsal haçı kafirler için elbiseme diktim, şimdi kendi kardeşlerime dayanmam gerekiyor İdamı hakkında Taurinus tan devam: 67...Parçaladı elbisesini cellat, yanan asayı verdi eline Ateşten tacı yerleştirdi kralın başına Hükümdar ilan etti onu böylece. 63 Károly Szabó, Egy adat Dózsa György életére, Századok, X/1, Január 1876, ss Juhász Székely, Szerémi György Magyarország Romlásáról, s Age., s Age., s Geréb, A magyar parasztháborúk irodalma , s. 140.

145 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 127 Değnekle dövülmüş hizmetçileri etrafında toplandılar Vahşiler gibi dans ettiler, krallarına güldüler Zápolya işaret etti, adamları kılıçlarıyla Dózsanınkileri tehdit etti Dişleriyle koparsınlar, çiğnesinler diye Dózsa nın etini Kesilen parçalara da geçirdiler dişlerini Mümin adamları lokmaladılar efendilerinin etini...celallenmiş cellat yerde yatanı ayırdı dört parçaya...başını kestiği demiriyle seslendi her bir yana: Yurtta harb eden böyle can verir! Monumenta Ungarica, Johann Christian Engel, der., Vienna 1809, s. 159.

146 128 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 Yukarıdaki betimlemeler Orta Çağ ın alışıla gelmiş şiddet tablosu olarak nitelendirilebilir. Ancak ayaklanmanın sonucu Macar Krallığı nın değil toprak beylerinin işine gelmekte, idam şekli de onların aldığı intikamın ölçüsünü yansıtmaktadır. Feodallerin tutumunun tetkiğinde István Werbőczi ye değinmek yerinde olacaktır. Aristokrat kökenli küçük bir aileden gelen Werbőczi önce Krallık Divanı nda yazıcı oldu, ardından Kral Mátyás ın arşivinde çalıştı; aynı yerde yargı hakimliğine atandıktan sonra kral naipliğine kadar yükseldi. 70 Zamanla en geniş topraklara sahip feodal beylerden biri haline gelerek 1492 yılındaki bir davada şu sözleri sarf etti:...köylüyü ve sonsuz hizmetlerini zapt edelim ki cezalarını sonsuza kadar çeksinler Dózsa idaresindeki köylü hareketinin baş göstermesiyle beraber 1514 yılında Kral Ulászló nun isteği üzerine Opus Tripartitum Juris Consuetudinarii Inclyti Regni Hungariae 72 adlı eserini kaleme aldı. Bu eserinde Macar hukukunun geleneklerinden ve özelliklerinden bahsedip köylüler ve feodaller arasındaki keskin çizgiyi vurguladı. 73 Üçlü Kitap ın III. bölümünün 30. maddesinde Werbőczi şunları kaydediyordu:...işinin ücreti ve ikramiyesi dışında köylünün, efendisinin toprağında hiçbir miras hukuku yoktur; bütün toprağın sahipliği sadece toprak beyinindir Werbőczi nin görüşleri Macar tacını, soyluların varlığına ve birliğine bağlıyordu. Buna göre Kutsal Macar Tacı soylu topluluğunun bir sembolüydü. 75 Böylelikle soylular, soylu olmayanları Macar Devleti nin dışında bırakıyordu. Kral ise soylulardan oluşan communitasın istek ve amaçları doğrultusunda idaredeki pasif rolünü üstleniyordu; görevi onların çıkarları doğrultusunda hükümdarlık etmekti. Kutsal Macar Tacı hakkında oluşturulan bu doktrin soylu sınıfın her üyesini kendine sağlamca bağladı. 76 Werbőczi nin görüşleri Macar soylularındaki milli bilincin oluşmasında tartışmasız büyük öneme sahiptir; ancak bu etki pratikte hiçbir zaman işleyişe geçememiş, aristokratlar önce Osmanlı sonra Habsburg egemenliği neticesinde yüzyıllar boyunca bir politik birliğin liderliğini üstlenememiştir. Muazzam devletlerin takımerklerinin gücü ve tecrübesi bu ikinci sınıf aristokratların yükselişine engel olmuştur. Doktrinin Macar köylülerinin durumunda neden olduğu gerilemenin ömrü ise bir o kadar uzun olmuş, bu anlamda öğreti; Dózsa dan alınan intikamı ardından gelen yüzyıllara miras bırakmıştır. Macar soylu sınıfının ekonomik ve siyasi çıkarlarının hukuksal rötuşlarını Werbőczi gerçekleştirdi. Düşünceleri, kendisinin de dahil olduğu toprak sahiple- 69 Márki, Dósa György , s Ágnes Kenyeres, Magyar életrajzi lexikon, K. II., Akadémiai Kiadó, Budapest 1969, s Mályusz, Az évi jobbágyháború okai, ss Barna Mezey, Werbőczi István, Rubicon, X/7, Július 1990, ss Şanlı Macar Krallığı Örfi Hukukunun Üç Kitabı 73 István Werbőczi, Tripartitum. A dicsőséges Magyar Királyság szokásjogának hármas könyve, latin-magyar nyelvű kiadás, Gazda István, der., (çev. Csiky Kálmán), Téka, Budapest Age., s Mályusz, Az évi jobbágyháború okai, ss Agm., ss. 377.

147 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 129 rinin işbirliğinden doğacak politik bir kudretin vücuda getirilmesi gibi önemli bir tarihi denemeydi. Üçlü Kitap bir yandan kral otoritesini zayıflatırken diğer yandan köylüleri köle statüsüne indiriyor ve bu vasıtayla toprak sahiplerinin rolünü güçlendiriyordu. Toprak sahiplerinin politik beklenti ve etkilerinin artması dönemin koşullarına göre demokratik bir gelişme olarak nitelendirilebilir. 77 Ancak bu yaklaşım yüzeysel olmaktan öteye geçmemektedir; çünkü soyluların politik kazanımlarının ana hedefi ayrıcalıklı sınıfın eksiksiz bir siyasi konfora ulaşmasıdır. Üçlü Kitap, Macar toplum tarihindeki yerini yavaş ama kararlı bir şekilde sağlamlaştırdı; prestijini haklarının bu denli geniş çerçevede korunduğu hiçbir alan bulamayan toprak sahipleri sağlıyordu. Politik olarak aforoz edilmiş ve toprak edinme hakları ellerinden alınmış köylüler ise serf konumuna indirildi. Bunların yanı sıra Üçlü Kitap, küçük toprak sahiplerinin başrahipler ve büyük aristokatlar karşısındaki politik meşruiyetlerinin dayanak noktası oldu. 78 Dózsa nın idamından sonra, 18 Ekim 1514 te toplanan Macar Meclisi nde ayaklanmaya katılanların cezalandırılması hakkında karar alındı: 79 Beylerine karşı baş kaldıran köylüleri, hainleri ağır cezalara çarptırmak gerekir. Ancak köylülerin ortadan kalkmasına neden olacak kadar çok kan akıtılması mübah olmaz; serfler olmaksızın soyluların fazla değeri yoktur. Kanun maddesi 1: Bütün komutanları, yüzbaşıları, onbaşıları, ayaklanan köylüleri saklayanları, soyluların katillerini, kadın ve kızların namusuna göz dikenleri hiçbir acıma göstermeksizin öldürmek; her şekilde yok etmek gerekir. Kanun maddesi 3: Bu hainlerin hatıraları, cezaları torunlarına da miras geçsin ki herkes beylere karşı isyan edenlerin ne büyük bir suç işlediğini görsün. Surlarla çevrili kentlerin köylüleri, beylerine ve ülkenin kutsal tacına bağlı kalarak suçlu köylülerle birlikte hareket etmeyenler dışında bu ülkedeki tüm köylüler ihanetleri nedeniyle bağımsızlıklarını kaybetmiştir; taşınma hakları ellerinden alınmıştır, bundan böyle beylerine sonsuz hizmette bulunacaklardır. Kanun maddesi 4: Köylüler efendilerinin izni olmaksızın başka bir yere taşınma ve bir yerde sürekli ikamet etme haklarından yoksun bırakılmışlardır. Yapılan kanunların en ağır sonucu köylü ve serflerin çalışmalarına ilişkin yeni düzenlemeleri ön görmesi değil, toprakta çalışanı statüsü sarsılmayacak şekilde toprağa bağlaması; Orta Çağ ın toprak anlayışını tazelemesiydi. Taşınma hakkının kaldırılması köylüleri doğrudan feodalin idaresine terk etti. Feodal ekonomi onlarsız duracağından serfler kendilerine karşı yönlendirilecek şiddetten muaf oldular. Ayaklanmanın bastırılmasından sonra bazı toprak sahipleri el konulan mallarını geri alabilmek için eşkıya birlikleri kiralayıp serflerin evlerini aratmaya başla- 77 Bertényi Gyapay, Magyarország rövid története, s Değerlendirme için bkz. Féja, Dózsa György, s Magyar törvénytár: évi törvényczikkek, Márkus Dezső, der., Corpus Juris Hungarici, Franklin, Budapest 1899, s. 727.

148 130 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 dı. Ancak ev aramaları sırasında pek çok kez serfin kendi mallarına el koyuyorlardı. Buna karşılık serfin beye dava açma hakkı bulunmuyordu. 80 Köylülerin vergileri arttırıldı, ayrıca ayda bir kere tavuk, yılda iki kere ördek, yılbaşında ise her on tarladan bir domuz olmak üzere beylere hediye verme zorunluluğu getirildi. 81 Çok sayıda köylünün idam edilmesi nedeniyle üretimde aksaklıklar ortaya çıktığından köylü kadınlar idam edilen kocalarının yerine toprağa sürüldü. 82 V. MOHAÇ ARİFESİ VE SİYASİ DÖNÜŞÜM Eski Macar toplumunun politik dengesi güçlü merkezi otoriteye dayansa da Mátyas Hunyadi nin ölümünden sonra başlayan Jagello Hanedanlığı zamanında feodalizm yükselişe geçti. György Dózsa nın idam edilmesinden sonra Macar toplumu feodaller ve onların egemenliği altındakiler olmak üzere ikiye bölündü, ayrıca toprak beyleri arasındaki bağlılık ve politik bilinç güçlendi. 83 Ayaklanmanın bastırılmasını takiben János Szapolyai yi destekleyen toprak sahipleri, II. Ulászló nun yerine Erdel Voyvodası nı kral ilan etmenin planlarını yapmaya başladı. 84 II. Ulászló, feodallerin gücünün bu denli artmasından tedirgin olmuş olacak ki, ayaklanmanın bastırılmasına yardım etmeleri için Macaristan a çağırılan Münsterberg kuvvetlerini bir süreliğine Buda da tuttu. 85 Başkaldırıdan sonra feodallerin iradelerinin ön plana çıktığı yargı sürecinde kalkışmaya katılan herkesin idam edilmesine büyük gayret gösterildi. Ancak hem üretici hem de savaş gücü olarak düşünülüp, kendilerinden ordu kurularak yararlanılmaya çalışılmış köylü nüfusunun büyük oranda azalmasına neden olan bu gelişmeler Macaristan savunmasını toprak sahiplerinin görevi haline getirdi. Merkezi otoritenin zayıflığı da feodallerin bu alandaki sorumluluğunu arttırdı. Soylular ellerinde bulunan askeri gücün yeterli olmadığının açık şekilde farkında olsalar da ikinci bir Dózsa vakasıyla yüzleşmek istemediklerinden köylülerin ve küçük toprak sahiplerinin bir daha silahlandırılmasından büyük tedirginlik duydular. Ancak yaklaşan Osmanlı tehlikesi köylülerin durumuyla ilgili yeni endişelerin ortaya çıkmasını beraberinde getirdi. Papa elçisi Da Burgio nun notları bu endişeleri yansıtmaktadır: Osmanlılar serflere özgürlüklerini vaad edebilirler, büyük bir gücün askeri desteğini alacaklarından Dózsa ayaklanmasından çok daha sert bir ayaklanmanın fitili ateşlenir Feodallerle ters düşmek istemeyen Macar Sarayı ise köylülerin durumunu iyileştirmeye cesaret edemedi. Da Burgio Macar idaresi ve askeri gücü hakkında şu satırları kaydetmekte:...macarların orduları her zaman böyle oldu. Kanunlara göre askerleri sadece on beş gün silah altında kalırlar, bu ise ordunun ancak kral 80 Féja, Dózsa György, s Dudás, A szabad hajdúk története a XVI. és XVII. században, s Age., s Berta Nagy, Parasztháború 1514-ben, s Lajos Tokay, Magyarország kormányzata a Jagelló-korban, Petőfi Nyomda, Békés 1932, s Gyula Szvák, Magyarország uralkodói, Pannonica Kiadó, Budapest 2003, s Károly Kis Tamás Katona, Mohács emlékezete, Európa, Budapest 1979, s. 112.

149 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 131 tarafından idare edilmesi durumunda geçerli....savaşmaya keyifleri, cesaretleri olsa da topları, komutanları, gemileri, yiyecekleri, silahları yok; neyle karşı karşıya olduklarının farkında değiller, nasıl savunma yapacaklarını bilmiyorlar Mohaç tan önce toplanan Macar Meclisi köylülerden askeri güç olarak yararlanmanın planlarını yapmaktaydı. Soylular, kendi çıkarlarının garanti altında tutulması ve köylü ordularının kurulması arasında tekrar bir seçim yapmak zorunda kaldı yılında yürürlüğe giren kanun soyluların kendi menfaatleri yanında karar verdiklerini göstermektedir: Kanun maddesi 10:...ihtiyaç durumunda köylülere silah vermek gerekir......savaşta bütün köylülerin seferber edilmesi ancak son ihtimaldir. 88 II. Ulászló idaresinin zayıflığı ve hanedanlığın Çek asıllı olması nedeniyle János Szapolyai feodallerden destek alarak devletin başına geçmeyi planlamaktaydı. 89 Dózsa ayaklanmasının önünü alması János Szapolyai ye beklediği fırsatı sundu. Mohaç hezimeti bu anlamda Szapolyai için ikinci önemli fırsat oldu. János Szapolyai, Mohaç tan sonra 11 Kasım 1526 da Macar kralı seçildi. Osmanlıların müttefiki olarak kabul edilmiş, yıllık vergi ödemesine gerek görülmemişti; 90 bununla beraber Osmanlılar için yalnızca güvenilir bir hükümetti yılında Buda nın Osmanlılar tarafından ele geçirilmesiyle birlikte Szapolyai nin krallığı yürürlükten kaldırıldı ve Osmanlı egemenliğine giren Macar toprakları üç sancak beyliğine bölündü. SONUÇ Macar siyasetinin iç dinamiklerinde mevcut bulunan zıtlıklar, Kral II. Ulászló devrinde belirginleşerek toplumsal birliği tehdit eden en büyük öğe haline geldi. Bu anlamda biri Jagello Dinastisi nin başında olduğu merkezi idare, diğeri ise toprak sahipleri olmak üzere birbiriyle sürekli sürtüşme halinde olan iki güç kendini gösterdi. Toprak sahipleri gerçek anlamda ülke ekonomisini sırtlayan köylü ve serfleri politik yaşamdan tamamen dışladı, buna karşılık vergi ve iş yükünü sürekli arttırdı. Osmanlı İmparatorluğu nun Macaristan için önemli bir tehlike olarak ortaya çıktığı andan itibaren Macar idarecileri daimi ordu kurulmaksızın ülke savunmasının mümkün olmayacağını biliyordu. Başpiskopos Tamás Bakócs un planı Osmanlılara karşı bir halk ordusunun kurulması olsa da bu deneme ayaklanmayla, Macar tarihinin en radikal köylü hareketinin ortaya çıkmasıyla sonuçlandı: Ellerine silah verilen köylüler beylerinden hesap soracaktı. Orta Çağ Avrupası nın büyük köylü hareketlerine nispetle Macar köylü ayaklanmasının ayrı bir yeri vardır. Ayaklanma köylüler tarafından önceden planlan- 87 Kis Katona, Mohács emlékezete, s Magyar Törvénytár: évi törvényczikkek, s Ágnes Várkony, Három évszázad Magyarország történetében, K. 1, Korona Kiadó, Budapest 1999, s Bethlen Farkas, Erdély története a mohácsi csatától a váradi békekötésig, K. 1, Enciklopédia Kiadó, Erdélyi Múzeum Egyesület, Budapest 2000, s. 16.

150 132 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 mamıştır. Haçlı birlikleri en basit anlamda Osmanlılara karşı savaşmak için bir araya gelmiş, bu durum kendilerine istek ve beklentilerini gerçekleştirebilmek için bir fırsat yaratmıştır. Ayaklanmacılar maddi ve manevi anlamda bağımsızlık talep edip, feodaller tarafından yön verilen ekonomiye ve onların köylüler üzerindeki haklarına son verilmesini istemiştir. Dózsa önderliğindeki birlikler merkezi bir kilise kurarak bütün rahipleri bu kiliseye bağlamayı da planlamışlardır, onlara göre bir ülkeye bir kral bir de kilise yeterlidir. Bu ise mücadelenin reformcu yanını yansıtmaktadır. Köylü ayaklanması 1514 yılında bastırılsa da ardında bıraktığı iz, Rákóczi bağımsızlık savaşına kadar Macar istiklal mücadelelerinin mihenk taşı haline gelmiştir. Bununla birlikte başkaldırı sonrası yapılan kanunlarla feodallerin gücü o denli artmıştır ki Macar ekonomisi, Orta Çağ ın katı sosyopolitik ve iktisadi çarklarına yeniden dahil olmuştur. Daimi ordunun kurulması yönündeki planlar hayata geçirilememiş, toprak sahipleri bütün enerjilerini köylüleri tekrar hizaya sokmak için harcamıştır.

151 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 133 KAYNAKÇA -Bán Péter, Magyar történelmi fogalomtár, K. 1, Gondolat, Budapest Berta Gábor Nagy Antal Fekete, Parasztháború 1514-ben, Gondolat, Budapest Bertényi Iván Gyapay Gábor, Magyarország rövid története, Maecenas Könyvkiadó, Budapest Draskóczy István, A tizenötödik század története, Pannonica Kiadó, Budapest Dudás Gyula, A szabad hajdúk története a XVI. és XVII. században, Engel A., Szeged Elekes Lajos, Hunyadi hadserege, Századok, LXXXIV/1, Január 1950, ss Farkas Bethlen, Erdély története a mohácsi csatától a váradi békekötésig, K. 1, Enciklopédia Kiadó, Erdélyi Múzeum Egyesület, Budapest Féja Géza, Dózsa György, Mefhosz Könyvkiadó, Budapest Frankl Vilmos, Adalékok az 1514-dik évi pórlázadás történetéhez, Századok, VI/7, Szeptember 1872, ss Geréb László, A magyar parasztháborúk irodalma , Hungária, Budapest Gergely Jenő, Pápaság története, Kossuth Kiadó, Budapest Glatz Ferenc, A magyarok krónikája, Officina Nova, Gütersloh Mahndruck Honvári János, Magyarország gazdaság története (A honfoglalástól a 20. század közepéig), Aula Kiadó, Budapest Hóman Bálint Szekfű Gyula, Magyar történet, K. 2, Királyi Magyar Egyetemi Nyomda, Budapest Ikvai Nándor, Cegléd története, Studia Comitatensia, Pest Megyei Múzeumok Igazgatósága, Budapest Imreh István, Székelyek a múló időben, Magvető Könyvkiadó, Budapest Juhász László Székely György, Szerémi György Magyarország Romlásáról, Magyar Helikon, Budapest Kardos Tibor, Huszita mozgalmak és Hunyadi Mátyás szerepe a magyar nemzeti egyház alakulásában, Századok, LXXXIV/1, Január 1950, ss Kenyeres Ágnes, Magyar életrajzi lexikon, K. II., Akadémiai Kiadó, Budapest Kis Károly Katona Tamás, Mohács emlékezete, Európa, Budapest Kovács Péter, Matthias Corvinus, Officina Nova, Budapest Kristó Gyula Barta János Gergely Jenő, Magyarország története előidőktől 2000-ig, Pannonica Kiadó, Budapest Kubinyi András, A középbirtokos nemesség Mohács előestéjén, Ferenc Szvircsek, der., Discussiones Nogradienses 1., Salgótarján 1984, ss Kubinyi András, A parasztság hétköznapi élete a középkori Magyarországon, Veszprém Megyei Múzeumok Közleményei, XXI/17, Január 1984, ss Kubinyi András, A Jagelló-kori Magyarország történetének vázlata, Századok, CXXVIII/2, Március 1994, ss Magyar törvénytár: évi törvényczikkek, Márkus Dezső, der., Corpus Juris Hungarici, Franklin, Budapest Mályusz Elemér, A mezővárosi fejlődés, Székely György, der., Tanulmányok a parasztság történetéhez Magyarországon a 14. században, Akadémiai Kiadó, Budapest 1956, ss Mályusz Elemér, Az évi jobbágyháború okai, Társadalomtudomány, VI/5, Május 1926, ss Márki Sándor, Dósa György , Dézsi Lajos, der., A Magyar Történelmi Társulat, Budapest Márosi Endre, Dózsa György parasztháborúja, Hadtörténelmi Közlemények, XIX/3, Szeptember 1972, ss Mezey Barna, Werbőczi István, Rubicon, X/7, Július 1990, ss

152 134 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 -Molnár Erik, A magyar társadalom története az Árpad kortól Mohácsig, Szikra, Budapest Monumenta Ungarica, Johann Christian Engel, der., Vienna Nemeskürty István, Önfia vágta sebét, Magvető Kiadó, Budapest Pamlény Ervin Székely György, Magyarország története, K. 1, Gondolat Könyvkiadó, Budapest Rácz Lajos, Egyház állam közigazgatás a feudalizmus idején, Gergely Jenő Izsák Lajos, der., A Magyar államiság ezer éve, ELTE Eötvös Kiadó, Budapest 2001, ss Rhoads Murphey, Ottoman Warfare ( ), UCL Press Limited, London Rugonfalvi István Kiss, Székely nemzet története, Attraktor, Máriabesnyő Gödöllő Rugonfalvi István Kiss, A nemes székely nemzet kép, Kráter Műhely Egyesület, Pomáz Soós József, Az 1514 évi parasztháború jellegének és ideológiájának fő vonásai, Hadtörténelmi Közlemények, XIX/3, Szeptember 1972, ss Szabó Károly, Egy adat Dózsa György életére, Századok, X/1, Január 1876, ss Szekfű Gyula, Nép, nemzet, állam; válogatott tanulmányok, Osiris Kiadó, Budapest Székely György Geréb László, A magyar parasztháborúk irodalma , Századok, LXXXIV/3, Július 1950, ss Szűcs Jenő, A ferences obszervancia és az évi parasztháború. Egy kódex tanúsága, Levéltári Közlemények, XLIII/1, Január 1972, ss Szűcs Jenő, A Dózsa parasztháború ideológiája, Valóság, XV/11, November 1972, ss Szvák Gyula, Magyarország uralkodói, Pannonica Kiadó, Budapest Tokay Lajos, Magyarország kormányzata a Jagelló-korban, Petőfi Nyomda, Békés Tringli István, Az újkor hajnala , Vince Kiadó, Budapest Tringli István, Magyarország története (Mohács felé ), K. 8, Kossuth Kiadó, Budapest Varga Beáta, Önállóság, autonómia vagy alávetettség, Bölcsész Konzorcium Jate Press, Szeged Várkony Ágnes, Három évszázad Magyarország történetében, K. 1, Korona Kiadó, Budapest Verancsics Antal, Memoria Rerum: Magyarországon legutóbbi László király fiának, legutóbbi Lajos királynak születése óta esett, (sajtó alá rendezte: Bessenyei József) Magyar Helikon, Budapest Werbőczi István, Tripartitum. A dicsőséges Magyar Királyság szokásjogának hármas könyve, latinmagyar nyelvű kiadás, Gazda István, der., (çev. Csiky Kálmán), Téka, Budapest 1990.

153 TARİHİN PEŞİNDE -ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ- Yıl: 2011, Sayı: 6 Sayfa: THE PURSUIT OF HISTORY -INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY AND SOCIAL RESEARCH- Year: 2011, Issue: 6 Page: CUMHURİYET İN İLK YILLARINDA AKSARAY IN ÖNEMLİ MÜTEŞEBBİSİ: VEHBİ (ÇORAKÇI) BEY İN HAYATI, SİYASİ ve İKTİSADİ FAALİYETLERİ Mustafa Fırat GÜL Özet Cumhuriyetin ilk yıllarında Aksaray da iktisadi yönden çok önemli işler yapılmıştır. Ülkenin büyük bir bölümü karanlıktayken, Aksaray da hidroelektrik santral kurularak halk elektrikle tanıştırılmıştır. Elektrik teknolojisiyle son sistem Azmi Milli Un Fabrikası faaliyete geçirilmiştir. Kara borsada ürünlerini az karla satmak zorunda kalan Aksaraylılar, açılan bu un fabrikası sayesinde emeklerinin karşılığını almışlardır. Yine aynı yıllarda faaliyete geçen Aksaray Halk İktisat Bankası nın sağladığı kolaylıklarla tarımda ve ticarette yarınlara güvenle bakabilmişlerdir li yıllarda Anadolu nun ortasındaki Aksaray da bu etkili faaliyetlere imza atan Mustafa Vehbi Çorakçı dan başkası değildir. Kurtuluş Savaşı nın yaşandığı zor günlerde vatanseverliği ve cömertliği ile tanınan Vehbi Bey, aynı zamanda etkin bir iş adamıdır. Anahtar Kelimer Aksaray, Vehbi Bey, Azmi Milli, Elektrik, Un. THE LIFE, POLITICAL AND FINANCIAL ACTIVITIES OF VEHBI (CORAKCI) BEY, THE DISTINGUISHED FIGURE OF AKSARAY IN THE FIRST YEARS OF THE REPUBLIC Summary The important developments are carried out in the first years of the republic in Aksaray in terms of ecomomy. When a large of the country was lack of electricity, the electricity was introduced to the public by establishing a hydroelectric power plant in Aksaray. The Flour Factory, called Azmi Milli was founded by using high electrical technology.the people in Aksaray who had to sell their corps cheaper than of deservation on the black market gained the real value of their work by the means of that factory. Moreover, the inhabitance of Aksaray got the sense of confidence for futures in the fields of agriculture and trade by the facilities gained by Aksaray Public Bank that started its operations within the same years of the flour factory foundation. This isn t someone else but Mustafa Vehbi Çorakçı who signs such effective and useful activities like these above in Aksaray city, in the middle of Anatolia, in the years of 1920s. Vehbi Çorakcı, known as his patriotism and generosity in the difficult days of Independent War also was an active businessman in that times. Key Words Aksaray, Vehbi Bey, Azmi Milli, Electricity, Flour. Yüksek Lisans Öğrencisi. Niğde Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yakın Çağ Tarihi Bilim Dalı. mustafafiratgul@hotmail.com

154 136 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 GİRİŞ Siyasal bağımsızlık savaşından, ekonomik bağımsızlık savaşına giden yolda, Milli Mücadeleyi gerçekleştiren kadro, kurtuluşun ancak iktisadi zaferin kazanılmasıyla mümkün olacağı bilincindeydi. Başta Mustafa Kemal olmak üzere, İstiklal Savaşını kazanan kadrolar ve önder bunu her vesile ile açıklamıştır. Daha 1923 te zaferden hemen sonra, Mustafa Kemal, Türkiye Devlet-i İktisadiye olacaktır. diyerek bundan sonraki temel amacını öz bir biçimde açıklıyordu1. Cumhuriyetin ilk yıllarında iktisadi alandaki en önemli gelişmelerden birisi İzmir İktisat Kongresi dir. İzmir iktisat Kongresi, Lozan Barış Konferansı na ara verildiği zaman 17 Şubat - 4 Mart 1923 tarihleri arasında, sanayici, toprak sahipleri, tüccar ve isçi sektörlerinin oluşturduğu 4 gruptan; 1135 delege ile toplanmıştır2. Tarım alanında aşar vergisi kaldırılmış, çiftçiye tarım makinaları ve kredi konusunda destekler sağlanmış, ulaştırma politikaları ile tarımsal ürünlerin pazarlanma imkanı artmış ve ekilen tarım arazisi 6 milyon hektardan 8 milyon hektara çıkmıştır. Sanayi alanında dönemindeki durgunluk 1934 den itibaren devletçi uygulamalarla atlatılarak büyük yatırımlar başarı ile tamamlanmıştır. Atatürk döneminde sanayi sektörü GSMH dan aldığı payın % 13.2 den % 16.4 e çıkmasıyla en fazla gelişme kaydeden sektör olmuştur3. Türkiye Cumhuriyeti nin ilk on yılında özel sektör önderliğinde, sanayileşmeye öncelik veren bir politika izlenmiştir. Özel sektör, sanayiye yatırım yapması amacıyla teşvik edilmiştir. Fakat özel sektörün elinde yeterli sermaye bulunmamaktadır, girişimci tecrübesi ise yok denecek kadar azdır. Sanayileşme için gerekli alt yapı çok yetersizdir. Bu nedenlerle mevcut ticari sermayeyi sanayiye aktarmak oldukça zor olmuştur4. Cumhuriyetin ilk yıllarında Aksaray sanayisi geri durumdaydı yılında Azmi Milli T.A.Ş. nin kurulmasına kadarki dönemde imalat sanayi, küçük ölçekli ve tarıma dayalıydı. İl genelinde üretilen ürünler bu küçük imalathanelerde değerlendirilmekteydi. İl dışına pazarlanan ürünler sınırlıydı. İlin ihtiyaç fazlası olarak diğer illere satılabilen ürünleri buğday ve tiftik gibi tarım ürünleriyle büyük baş hayvanlardı. İlin sanayisi gelişmediğinden, sanayi ürünleri sayılabilecek üretim kendi ihtiyacını karşılamaktan uzaktı. Bu türden sanayi ürünleri genellikle İstanbul, Ankara, İzmir gibi imalat sanayisi gelişmiş illerden, esnaf ve tüccarlar tarafın- 1 Serdar Sarısır, Atatürk Dönemi Milli Hava -Harp Sanayii İçinde Kayseri Tayyare Fabrikasının Yeri, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Kayseri 1998.s Ayhan Duman, Cumhuriyet Döneminde Türkiye de Demir Çelik Sanayi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2008.s Salih Erceyes, Tarihî Açıdan Atatürk Dönemi İktisat Politikaları ( ), Erciyes Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü. Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Kayseri 2005, s Dilek Acar, Cumhuriyet Dönemi Devletçilik Politikası, Maltepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul s. 26.

155 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 137 dan getirilerek, her türden ürünün bir arada bulunduğu dükkânlarda satılmaktaydı5. I. VEHBİ BEY İN HAYATI ve KİŞİLİĞİ Mustafa Vehbi (Çorakçı), H.1922/M yılında Aksaray ın Paşacık Mahallesi nde 7 Alibuçukzade Hacı Hasan 8 ve Fatma 9 çiftinin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir.aksaray ın köklü, muhiti geniş ve sevilen ailelerinden birisine mensup 10 olan Vehbi Bey, Aksaray Rüştiyesi nde ilk ve orta öğrenimini 11 tamamladıktan sonra Cedidiye Medresesi nde 12 tahsiline devam etmiştir. Hususi tahsilini Konya da yapmıştır 13. Öğrenim hayatından sonra atıldığı ticaret hayatında da çok başarılı olduğu hem faaliyetlerinden hem de kayıtlardan anlaşılmaktadır 14. Konya dan döndükten sonra amcasının büyük kızı Fatma 15 ile evlenmiştir 16. Bu evlilikten Ali Servet, Düriye, Hacı Hasan, Ata ve Mehmet Ruhi isimli beş 17 çocuğu olmuştur 18. Vehbi Bey in babası Hacı Hasan Efendi ile amcası Hacı Efendi barutun anası olan güherçile elde etmek için hükümetten müsaade almışlardı. Aksaray da güherçile ocakları, kalhaneleri vardı. Kalhaneleri işletenlere Çorakçı derlerdi. İşte bu yüzden bu aile Çorakcılar/Çorakcızade ler şeklinde meşhur olmuşlardı 19. Vehbi Bey başta olmak üzere Çorakçılar zengin ve cömert insanlardı. Özellikle Kurtuluş Savaşı nın yaşandığı günlerde Vehbi Çorakçı nın fedakârlığı, Aksaray ın vilayet yapılmasındaki gayretleri, Azmi Milli gibi bir müesseseyi şehre kazandır- 5 Osman Tekeli, Aksaray Vilayet Gazetesi ne Göre Aksaray ın Sosyal, Kültürel ve Ekonomik Durumu , Niğde, Aksaray ve Nevşehir Tarihi Üzerine, İstanbul s Nüfus Kayıt Örneği, Aksaray Merkez, Taşpazar Mahallesi, Cilt: 32, Hane No 10.;TBMM Arşivi, 363 NSD, Tercüme-i Hâl Kâğıdı; TBMM Albümü (1. cilt ), TBMM Basın ve Halkla İlişkiler Yayınları no:1, Ankara 2010.s. 54,82.;Milli Mücadelede Niğde, Niğde İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü yayınları, Niğde 2009.s. 58.; doğum tarihi ile ilgili olarak Konyalı 1875 tarihini belirtmektedir. (Konyalı, age., II, s. 2692)., A. Tunga Oruç hazırlamış olduğu yüksek lisans tezinde doğum tarihini -yanlış olarak olarak vermektedir. Alper Tunga Oruç, Aksaray Milletvekilleri ve Faaliyetleri, Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Konya 2006.s. 17,; F.Zeki Perek in eserinde de 1879 verilmektedir. Faruk Zeki Perek, Büyük Devrim Çağında Aksaray ( ), İstanbul 1998, s Konyalı, age. s Nüfus Kayıt Örneği, Aksaray Merkez, Taşpazar Mahallesi, Cilt: 32, Hane No 10; Konyalı, age. s Nüfus Kayıt Örneği, Aksaray Merkez, Taşpazar Mahallesi, Cilt: 32, Hane No 10; Ölümü: Konyalı, age., s Milli Mücadelede Niğde, s. 54.; Selma Çamur, Birinci Dönem Niğde Milletvekilleri ve Siyasi Faaliyetleri, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Niğde Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Niğde s Çamur, agt., s. 48.; Konyalı, age., s Vehbi Bey in Rüştiye den sonra medrese eğitimi aldığı bilgisi Dursun Gök ün doktora tezinde bulunmamaktadır. Dursun Gök, İkinci Büyük Millet Meclisi Dönemi ( ), Konya 2002, s Konyalı, şehir ismi zikretmeden hususi tahsil yaptığını belirtirken, cumhuriyetin ilk yıllarında delikanlılık çağlarını Aksaray da yaşayan F. Zeki Perek, Vehbi Bey in hususi tahsili için Konya şehrinin ismini vermektedir. F.Z.Perek,age., s TBMM Arşivi, 363 NSD, Tercüme-i Hâl Kâğıdı; Konyalı, age., s Vehbi Çorakçı nın Eşi Fatma Hanım, Hacı Ali ve Ümüş çifti nin kızı olup, tarihinde doğmuş, tarihinde vefat etmiştir. Nüfus Kayıt Örneği, Aksaray Merkez, Taşpazar Mahallesi, Cilt: 32, Hane No 10; Konyalı Kütüphanesi ndeki 4 Aralık 1972 tarihli belge. 16 Z.Perek,age., s Faruk Zeki Perek eserinde Vehbi Bey in çocuk sayısını yanlış olarak- iki kız dört oğul olmak üzere 6 göstermiştir. F.Z.Perek,age., s TBMM Arşivi, 363 NSD, Tercüme-i Hâl Kâğıdı; Çamur, agt., s Konyalı, age., s ; Çamur, agt., s. 48.

156 138 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 masındaki liderliği Vehbi Çorakçı nın Aksaray halkının gönlünde taht kurmasını sağlamıştır 20. İstiklal Savaşı nın yaşandığı o zor günlerde bütün varlığı ile ulusal direniş cephesinde yer aldığından Atatürk ile İnönü nün teveccühlerini kazanmıştır yaşında iken TBMM nin birinci dönemine Niğde den Milletvekili seçilerek 28 Nisan 1920 de Meclise katıldı Mayıs 1920 tarihinde aralarında seçim mazbatası Mecliste onaylanarak kabul edilmiştir 23. Mecliste büyük itibar kazanmış, sözü geçenler arasına girmiştir. Çok kuvvetli ve isabetli görüşleri olduğu anlaşılmaktadır. Meclisin kabul ettiği 1336 tarihli ve 40 sayılı kanun ile Aksaray kazasını Aksaray Müstakil sancağı halinde teşkilatlandırmaya muvaffak olmuştur. Bu muvaffakiyeti Aksaraylıları çok sevindirmiş, kendisine bağlılıklarını artırmıştır 24. İstiklal Savaşı nın başlarında askeri nakil işlerinde kullanılmak için deve satın alınmaktaydı. Niğde mebusu Vehbi Bey in (Çorakçı) de develeri vardı. Vehbi Bey in adamlarının develeri devlete satmak istemediğini öğrenen Başkumandan Mustafa Kemal Paşa 26 Şubat 1922 tarihinde B.M.M. Riyaseti Kalemi Müdürlüğünden 2/23 sayılı bir mektup göndermiştir. Bu mektupta şöyle denilmektedir: Garb Cephesi nin müstacel harekât-ı askeriyesi için deve mübayaa edilmektedir. Mübayaasına tevessül edilen bazı develerin zat-ı âlinize aidiyeti cihetiyle furuhtundan(satışından) içtinab edildiği anlaşıldı. Bu mümanaata zat-ı alilerince muvafakat edilmeyeceği ve hatta bu develeri ianeten orduya vereceklerinde şüphem yoktur. Binaenaleyh ordudan mübayaa için vukubulan talebe mümanaat eden adamlarınıza ihtaratta bulunmanızı ve neticenin bildirilmesini rica ederim. 25 Bu gelişme üzerine Vehbi Bey istenilen develeri orduya bağışlamıştır. Vehbi Bey e İstiklal Madalyası takdim edilmiştir. Madalyanın vesikası kaybolduğu için tarihinde oğlu Ata Çorakçı yeniden verilmiştir 26. Vehbi Bey, halkın daima içinde olan birisidir. Aksaray da kıyılan ilk resmi nikâhta 27 şahitlik yapmıştır. Özellikle fakirlere ve öğrencilere cömertliği ile tanınan Vehbi Bey e Aksaray Vilayet Gazetesi nde alenen teşekkür edilmiştir 28. Yine, mec- 20 Mahir Südemen le da yapılan görüşme.; M.Rauf İnan, Aksaray da yaptığı bir gezideki Vehbi Bey ve Azmi Milli ile ilgili izlenimlerini şöyle aktarır ten beridir Aksaray a elektirk ışığı, fabrika kuvveti ve hareketi getiren ve bu hizmetinden hiçbir zaman ayrılmayacağını belli eden bir irad ve vakarla dikilir. Geniş ve her çeşit tesisatı ile günde 40 ton un öğütür. Müteşebbisini Aksaraylılar her zaman rahmetle anıyorlar, eski milletekillerinden Vehbi Bey dir. M.Rauf İnan, Aksaray da Kısa Bir Gezi, Hasandağı, Yıl:3, S. 11, s TBMM Arşivi, 363 NSD, Tercüme-i Hâl Kâğıdı.; Osman Tekeli, Aksaray Vilayeti Tarihi , Aksaray, s Devletimizi Kuranlar/Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi, Ankara, Ajans-Türk Matbaacılık Sanayi, 1985, s TBMM, ZC., D. I, C. 1, s Konyalı, age., II, s F.Z.Perek,age., s. 128;Konyalı, age., II, s Konyalı, age., II, s ; Oruç, agt., s. 17.; Çamur, agt., s. 50.; Perek, age., s Aksaray da Sofular Mahallesi nden Mehmet Hoca kızı Sıddıka ile Ahmet Usta nın oğlu Abdullah Hilmi nin 2 Kasım 1926 da kıyılan ilk resmi nikahta Hilal-i Ahmer Müfettişti ve Hakimiyet-i Milliye Muhabiri Mazlum Rasim de hazır bulunmuştur. Aksaray Vilayet Gazetesi, Nr. 5 ( 17 Kasım 1926) numaralı gazetenin birinci sayfasında Aksaray Maarif Memuru Hakkı imzalı Teşekkür başlığı altındaki ilan/haberde aynen şu ifadeler yer almaktadır: Çocuk Bayramı münasebetiyle yetim ve bikes (kimsesiz) çocuklarımızın ihtiyacatına

157 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 139 liste Aksaray ın vilayet yapılması kararı çıkınca, Vehbi Bey; söz alarak Heyeti Celilenin şerefine, nöbet bekleyen asker arkadaşlarımıza beş yüz lira bağışlıyorum diyerek cömertliğini göstermiştir 29. F.Zeki Perek, Vehbi Bey İn, Aksaray ın vilayet yapılmasının heyecanı ve sevinciyle Ankara Dikmen deki bağını Hasan Saka ya hediye ettiğini yazmaktadır 30. Vehbi Bey, 1932 yılının 1 Şubatında 53 yaşındayken İstanbul da vefat etmiş, Zincirli Kuyu Mezarlığı nda toprağa verilmiştir 31. Aksaray Vilayet Gazetesi, Vehbi Bey in vefatı ile ilgili yayınladığı Müessif bir irtihal başlıklı taziyesinde şöyle yazıyordu: Esbak mebusumuz Alibuçukzade Vehbi Bf. İstanbul da fücceten (aniden, birdenbire) vefat etmiştir. Birinci ve ikinci devrede vilayetimiz mebusluğunu yapmış olan merhumun Aksarayımız da Azmi Milli Şirketi nin, elektriğin, Halk İktisat Bankası nın tesislerinden meşkûr (şükre layık) faaliyet ve mesaisi sebketmiştir. Merhuma Tanrı dan rahmet ve mağfiret diler, vefatından dolayı teessürlerimizi kaydederken, kederdide efradı ailesine taziyelerimizi beyan eyleriz 32. Vehbi Bey in vefatından büyük bir üzüntü duyan İmam Mustafa, yazdığı Yüksek Vehbi nin Muazzez Ruhuna başlıklı şiirinde Vehbi Bey e duyduğu sevgiyi şöyle dile getirmiştir. Azminle yükselen milli fabrikatarihler yazılsa ali şanına Gurur isar eder siney-i halkanurdan kefen biçilse gül endamına Nurunla sende gir Cenab-ı Hakk aaltun heykel yapılsa yüksek namına Kabrinde pür nur ol muhterem Vehbi!..Ödemez hakkını muhterem Vehbi!.. İmam Mustafa(Şubat 932) 33 II. SİYASİ FAALİYETLERİ Vehbi Bey, 41 yaşında iken TBMM nin birinci dönemine Niğde den milletvekili seçilerek 28 Nisan 1920 de Meclise katılmış 34 ve 4 Mayıs 1920 tarihinde seçim mazbatası Mecliste onaylanarak kabul edilmiştir te Aksaray dan ikinci dönem milletvekili seçilerek yasama görevini dönem sonuna kadar sürdürmüştür yılında yapılan seçimde meclis dışında kalmıştır 37. tasarruf edilmek üzere Muhterem Aksaray Mebusu Vehbi Bey Efendi nin yüz lira vermek suretiyle şefkat ve ulvi cenabiyeden dolayı kendilerine alenen arz-ı teşekkür eylerim. Aksaray Vilayet Gazetesi, Nr. 28 ( 27 Nisan 1927) 29 TBMM, ZC.., D. I, C. 5, s F.Z.Perek,age., s TBMM Arşivi, 363 NSD, Tercüme-i Hâl Kâğıdı; F.Z.Perek, age., s. 125.; Çamur, agt., s. 51.; Oruç, agt., s. 17; İ.Hakkı Konyalı, Maçka mezarlığını göstermektedir. (Konyalı, age., s. 2696). 32 Aksaray Vilayet Gazetesi, Nr: 269 (17 Şubat 1932) 33 Şiirin tamamı 16 kıtadır. Konyalı, age., s. 2696, 2697, 2698.; İstanbul/Üsküdar daki Konyalı Kütüphanesi ndeki 1972 tarihli bir belgeye göre İmam Mustafa nın öğretmen Mustafa Naci Dellaloğlu belirtilmektedir. 34 TBMM Albüm,.s. 54,82; Milli Mücadelede Niğde, s. 58.; F.Z. Perek, age.,s. 124.; TBMM Arşivi, 363 NSD, Tercüme-i Hâl Kâğıdı 35 TBMM, ZC., D. I, C 1, s Fahri Çoker, Türk Parlamento Tarihi, Milli Mücadele ve TBMM I. Dönem , I, Ankara, TBMM Vakfı Yayınları, 1995, s. 814; TBMM Albüm, s. 41.

158 140 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 Vehbi Bey in Aksaray Kazası nın vilayet haline getirilmesine dair kanun teklifi ile buğday resmi hakkında iki kanun teklifi bulunmaktadır. Bunlardan Aksaray ın vilayet haline gelmesi kanunlaşmıştır. Ancak buğday resmi hakkında verdiği kanun teklifiyle ilgili zabıt ceridelerinde yaptığı teklife ait kayıt dışında bir bilgiye rastlanmamıştır. Değişik kanunlar üzerine verdiği 3 takrir, 8 değişik konuda yaptığı konuşmalar bulunmaktadır. İki kez de izinlerle ilgili takrir tespit edilmiştir. III. AKSARAY KAZASI NIN VİLAYET OLMASI HUSUSUNDA YAPTIĞI FAALİYETLER Meclisin 22 Eylül 1920 tarihindeki bileşiminde Niğde Mebusu Vehbi Bey in Aksaray Kazasının vilayet haline getirilmesine dair kanun teklifi (2/97) üzerine Reis Bey; Efendim Aksaray Kazasının vilayet haline dönüştürülmesi hakkında Niğde Mebusu ve arkadaşlarının bir kanun teklifi var. Layiha Encümenine, Sonra Dâhiliye ve Muvazene-i Maliyeye. Bunun üçüne de gitmesi lazımdır. Önce Layihaya, sonra Dâhiliye ve ondan sonra da Muvazene-i Maliye Encümenlerine havale olundu şeklinde karar vermiştir. Bursa Mebusu Emin Bey ise; İlk önce Layiha Encümenine gitmesi lazımdı şeklinde görüş bildirmiştir 38. Merkezi Aksaray Kasabası olmak üzere Aksaray, Arabsun ve Koçhisar kazalarından Aksaray adıyla müstakil bir vilayet oluşturulmasına dair Dahiliye Vekaletince hazırlanan kanun tasarısı ve gerekçe mazbatası Vekiller Heyetinin 7 Ekim 1920 tarihli toplantısında aynen kabul edilmiş, 11 Ekim 1920 tarihli toplantıda da Muvazene-i Maliye Encümenine havale olunmuştur Ekim 1920 tarihinde Aksaray Kazasının müstakil vilayet haline dönüştürülmesine dair kanun teklifi ve Muvzene-i Encümen Mazbatası nın müzakeresi yapılmıştır 40. Önce layiha gerekçesi okunmuştur. Bu gerekçede; Aksaray ın Niğde ye bağlı olduğu halde Niğde ile ekonomik ilişkilerinin çok sınırlı olduğu, çok önemli bir mevkide olan Aksaray ın vilayet olmasıyla çok önemli menfaatler sağlanacağı belirtilmiştir. Bir senelik ödenek olan onbin liranın ise halk tarafından temin edileceği taahhüt edilmiş nüfusa sahip Aksaray, Arabsun ve Koçhisar ın Aksaray Merkez vilayet olmak üzere müstakil hale getirilmesi hususu üç maddelik kanun teklifi olarak Büyük Millet Meclisine sunulmuştur 41 ifadeleri yer almaktadır. Sonra Muvazene-i Maliye Encümeni mazbatası okunmuş ve üç maddelik 42 layiha ve mazbata üzerinde yapılan müza- 37 TBMM Arşivi, 363 NSD, Tercüme-i Hâl Kâğıdı. 38 TBMM, ZC, D. I, C 4, s TBMM, ZC, D. I, C5, s TBMM, ZC, D. I, C5, s TBMM, ZC, D. I, C5, s BCA, Madde 1. Merkezi Aksaray Kasabası Olmak ve Aksaray ve Arapsun ve Koçhisar kazalarından mürekkep bulunmak üzere Aksaray namıyla müstakil bir liva teşkil olunmuştur. Madde 2. İşbu kanu tarihi neşrinden itibaren mer iyülicradır. Madde 3. İşbu kanunun icrasına Heyeti Vekile Memurdur. 14 teşrinievvel 1336 tarih ve 40 sayılı kanun. Bu kanun Ceridei Resmiye ile neşir ve ilanı 21 Mart 1337 tarih No. 7. (Konyalı, age., s. 2695).

159 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 141 kere sonucunda Aksaray ın müstakil vilayet haline dönüştürülmesine karar verilmiştir 43. Bu karar üzerine Niğde Mebusu Vehbi Bey söz alarak Heyeti Celilenin şerefine, nöbet bekleyen asker arkadaşlarımıza beş yüz lira bağışlıyorum 44 demiştir. Aksaray ın vilayet haline dönüştürülmesinden dolayı Aksaray Müftüsü İbrahim Bey ve Belediye Reisi Ahmet Bey tarafından Büyük Millet Meclisine bir teşekkür telgrafı gönderilmiş ve bu telgraf 30 Ekim 1920 tarihinde Reis Bey tarafından Mecliste okunmuştur 45. Aksaray 14 Ekim 1920 tarihinde müstakil vilayet haline dönüştürülmesine rağmen 46 ; 11 Aralık 1920 tarihinde Dâhiliye Encümeni Aksaray ın bir vilayet olmasına lüzum olmadığına dair bir mazbata vermiştir. Bu mazbata ile ilgili olarak Reis Bey; Aksaray da bir vilayet gerekli olmadığına dair Dâhiliye Encümeni Mazbatası vardır. Fakat bu gelmeden evvel Heyeti Celileniz bu meseleye ait olan kanunu kabul etmekle bu konu bitirilmiş demektir. Alelusul bu muameleli evrakı hıfzedeceğiz, değil mi efendim şeklinde açıklama getirmiştir. Sonrasında meselenin müzakere edilmesine gerek olmadığına karar verilerek Dâhiliye Encümeni mazbatası okunmamıştır 47. Buğday resmi hakkında kanun teklifi 48, genel gelirler ve devletin vergi gelirlerine mahsus beş aylık geçici bütçe kanunu layihası ve Muvazene-i Maliye Encümeni Mazbatası na sunulan takrirleri kayıtlı olan Vehbi Bey in ayrıca müsakkafat vergisinin 49 ve ağnam resmiyle 50 gümrük tarifesinin tadili hakkında ve izin talebine dair takrirleri 51 de bulunmaktadır. Vehbi Bey in ayrıca şimendiferlerde kömürün mevcut olup olmadığına dair Nafıa Vekâleti nden şifahi sual takriri 52, Adliye ve Maarif Vekâleti ne yapılacak seçimler, Konya Valisi Haydar Bey hakkında takibatı kanuniye icra edilmesine dair takrir 53, Hıyaneti Vataniye den mahkûm olan Aksaray da Eskil Karyesi nden Hacı Recep Bey ve arkadaşları hakkında 54 yaptığı konuşmalar vardır. Bütçede tevazünü temine matuf takrir 55, Lozan Konferansı nda devam eden müzakerelerle ilgili olarak verdiği takrir 56 ise kayıtlı diğer konuşmalarıdır. 43 TBMM, ZC, D. I, 5, s TBMM, ZC, D. I, 5, s TBMM, ZC., D. I, C. 5, s tarihin tarihinde ve 40 sayılı kanun ile Aksaray kazası Müstakil Sancak halinde teşkilatlandırılmıştır. (Konyalı, age., s. 2695). 47 TBMM, ZC., D. I, C. 6, s TBMM, ZC., D. I, C. 26, s Müsakkaf, üstü dam veya tavanla örtülmüş demektir.müsakkafat vergisi ise; meşrutiyetle birlikte emlak vergisinde görülen eksiklikleri gidermek üzere bina ve arazi vergilerini ayıracak şekilde bir değişiklik yapılması isteğinden doğan vergidir. 50 Ağnam resmi:küçükbaş hayvanlardan alınan vergi. 51 TBMM, ZC., D. I, C. 1, s TBMM, ZC., D. I, C. 1, s TBMM, ZC., D. I, C. 6, s TBMM, ZC., D. I, C. 12, s TBMM, ZC., D. I, C. 18, s TBMM, Zb. C., D. I, c.26, s. 182; Çoker, age., II, s. 484.

160 142 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 IV. İKTİSADİ FAALİYETLERİ Çorakçı soyadından da anlaşılacağı üzere, ticaret ehli bir ortamda yetişen Vehbi Bey 1928 yılından itibaren ailece İstanbul da, Kars ta ve Aksaray da daha geniş çapta ticaret işlerine atılmış ve başarılar elde etmiştir 57. TBMM kayıtlarına göre; İstanbul da Şark Değirmenleri Şirketi 58, ayrıca İzmir (İzmir Mezbahaları) 59 ve Bursa (Ticari ve Sınai Türk Anonim Şirketleri) da Ticaret ve Sanayi Şirketleri tesis etmiş ve bu şirketlerin yönetim kurulu başkanlıklarını yapmıştır yılları arasında kesintisiz yayınlanan Aksaray Vilayet Gazetesi nden öğrendiğimize göre Halk İktisat Bankası nı 61 da Vehbi Bey açmıştır 62. V. AKSARAY HALK İKTİSAT BANKASI 6 Mart 1926 tarihinde Aksaray milletvekili büyük müteşebbis Mustafa Vehbi Çorakçı ile Aksaray müftüsü İbrahim Hilmi Kadıoğlu'nun önderliğinde halktan tüccar ve arazi sahiplerinin katılımıyla TL sermayeli Aksaray Halk İktisat Bankası "Metelik Bankası" kurulmuştur 'de sermaye miktarı artırılarak TL ye çıkartılmıştır. Ancak sermayesi bankalar kanunu 8. maddesinde öngörülen miktardan aşağı olduğu gerekçesiyle İktisat Vekâleti nce mevduat kabul edemeyeceği bankaya bildirilmiştir. 1947'de bankanın yeterli sermayesi kalmadığı bildirilmiş, 14 Mart 1953 tarihinde yapılan son genel kurul toplantısıyla ana sözleşmede değişikliğe gidilmiştir. Ancak yapılan bu yenileşmenin Türk ticaret kanununca yeterli görülmemesi sebebiyle bankanın feshi için dava açılmış ve banka münfesih sayılmıştır yılında Türk Lirası sermaye ile kurulan bu bankanın Türkiye nin herhangi bir yerinde şubesi yoktur. Bankanın mevduatı 1930 da TL, 1932 de TL ve 1934 de ise TL dir 65. Kredisi; 1930 da TL, 1932 de TL ve 1934 de ise TL dir 66. Bilânço kârı ise (bin TL); 1930 da 7, 1932 de 0,4, 1934 de 3 dür Konyalı, age., II, s Faruk Zeki Perek e göre, İstanbul Şark Değirmenleri nin büyük bir kısmını satın alarak, Halkanlı Hüseyin Efendi ile birlikte işletmiştir.f.z.perek,age., s İzmir Ticaret ve Sanayi Odası na 20 Şubat 2011 de elektronik posta ile Vehbi Çorakçı hakkında kayıt olup-olmadığı sorulmuş, 22 Şubat 2011 tarihinde İzmir Ticaret ve Sanayi Odası Genel Sekreterliği nden İlgili şahsın, kaydına rastlanılmamıştır. açıklama gelmiştir. 60 TBMM Arşivi, 363 NSD, Tercüme-i Hâl Kâğıdı.; Çoker, age., s Naci Yılmaz, Dönemi Türk Bankacılık Tarihi, İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul, 2007.s. 216, 217, 291, 293, 295, 297, 299, 301, 303, 305, Aksaray Vilayet Gazetesi, Nr: 269 (17 Şubat 1932) 63 Aksaray Vilayet Gazetesi, Nr: 161 (15 Ocak 1930); Yurt Ansiklopedisi, s ;F.Z.Perek,age., s Arif Yavuz, Aksaray Tarihi ve Etnografyası, Basılmamış Kitap, Aksaray, 2006.s N. Yılmaz, Türk Bankacılık Tarihi, s N. Yılmaz, Türk Bankacılık Tarihi, s N. Yılmaz, Türk Bankacılık Tarihi, s. 301.

161 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 143 VI. AKSARAY AZMİ MİLLİ T.A.Ş. Azmi Milli, Kurtuluş Savaşı yıllarında Kuvayı Milliye nin organizesinde, Aksaraylı idareciler ve halkın gayretleriyle kurulan cemiyetin adıdır 68. Aksaray da sanayinin gelişmesinde lider bir kuruluş olan Azmi Milli T.A.Ş. nin şehrin gelişimine her yönden katkıda bulunmak, savaşlar sebebiyle perişan olan halkın asli ihtiyaçlarının karşılanmasında öncü olabilmek birinci vazifesidir. Azm-i Milli Türk Anonim Şirketi ismiyle 1924 yılında kurulan şirketin amacı nizamnamesinde şöyle ifade edilmektedir: Dakik ve Mensucat ve Tenvirat-ı Elektirikiyye Fabrikası tesir ve sair mahsusatı icra etmek 69. Teşkilat unvanı Aksaray Azmi Milli Şirketi olacak ve tabiiyeti itibariyle bilcümle muamelatı hakkında Türkiye Cumhuriyeti nin kavanin ve nizamat hazre ve müstakbelesi tatbik edilecektir. Şirket esas maksat ve tedvir muamelatı için eşhas hükmiyenin emval, gayr-ı menkuliye tasarruflar hakkındaki kanun ahkâmına tevfikan emval gayr-ı menkule tefri (şubelendirme) ve tasarruf edebilir 70. Şirketin sermayesi kuruluş yılı itibariyle Türk Lirası dır ten kapandığı 2002 senesine kadar sermayede azalma ve artmalar olmuştur. Şirketin sermayesi ve hisse senetleri hakkında nizamnamede altı madde (5-10.) bulunmaktadır. Özellikle beşinci maddede 72 sermayenin artırılmasının (belli şartlar dâhilinde) caiz olmadığı vurgulanmaktadır. 68 İzzet Gener, Büyük Kurtuluş Savaşı nda Aksaray, Hasandağı, S. 2.s. 3, Birinci Madde.Aksaray Azm-i Milli T.A.Ş., Nizamname-i Dahilisidir, Çituris Biraderler Matbaası, Dersaadet (İstanbul), 1340 (1924).s İkinci Madde. Nizamname-i Dahilisidir, s Ticaret Vekâleti, İstatistik Müdüriyeti nin 1926 yılı, 5 numaralı cetveli. Aksaray Belediyesi Azmi Milli özel arşivi; Azmi Milli T.A.Ş, Aksaray Vilayet Gazetesi, Nr: 20 (2 mart 1927); Aksaray Vilayet Gazetesi, Nr: 161 (15 İkinci Kanun 1930); Aksaray Vilayet Gazetesi, Nr: 241 (29 Temmuz 1931); Aksaray Vilayet Gazetesi, Nr: 325 (18 Nisan 1933); Azmi Milli T.A.Ş Yılı Raporu, Ankara, 1965, s. I.; Nizamname-i Dahilisidir, s. 5.; Konyalı, Aksaray, s. 1758; Selma Çamur, Birinci Dönem Niğde Milletvekilleri ve Siyasi Faaliyetleri, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Niğde Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Niğde s. 50.; Tekeli, Aksaray Vilayeti Tarihi, s. 111; Hasan Hüseyin Altınpınar, Cumhuriyet Döneminde Aksaray, Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Konya 2001.s. 132; s. 71.; Arif Yavuz, Aksaray Tarihi ve Etnografyası, Basılmamış Kitap, Aksaray, 2006.s ; Osman Tekeli, Aksaray Vilayet Gazetesi ne Göre Aksaray ın Sosyal, Kültürel ve Ekonomik Durumu , Niğde, Aksaray ve Nevşehir Tarihi Üzerine, İstanbul s. 235.; Yüksel Uğur, Aksaray 1. Ulusal Mimari Örneklerinden İdari ve Kültürel Yapılar, Konya Mimarlık ve Mühendislik Akademisi, Basılmamış Yeterlilik Çalışması, Konya s. 11.; Azmi Milli T.A.Ş Senesi İdare Meclisi ve Murakıp Raporları ile Bilânço ve Kar ve Zarar Hesapları, Ankara, 1930.; Azmi Milli T.A.Ş, 1930 Senesi İdare Meclisi ve Murakıp Raporları ile Bilânço ve Kar ve Zarar Hesapları, Ankara, 1931.; Azmi Milli T.A.Ş, 1931Senesi İdare Meclisi ve Murakıp Raporları ile Bilânço ve Kar ve Zarar Hesapları, Ankara, 1932.; Azmi Milli T.A.Ş, 1935 Senesi İdare Meclisi ve Murakıp Raporları ile Bilânço ve Kar ve Zarar Hesapları, Ankara, 1936.; Azmi Milli T.A.Ş. Muhasebe Müdürü M. Hazım Şişman nın tarihli raporu.; Azmi Milli T.A.Ş. Fabrika Müdürü Şevki Terlemez in 1999 yılına ait raporu; Azmi Milli T.A.Ş. Genel Müdürü Halil Sönmez in 1999 yılına ait raporu. Mektupçu Hilmi, sermaye için TL diye yazar ama bu kayıt yanlıştır. Muhtemelen kendisinden önce eser kaleme alan Aksaray Ortaokul muallimlerinden Sapancalı Hüsnü nün un fabrikası lira mal oldu bilgisini esas almıştır. Mektupçu Hilmi, Aksaray Tarihçesi, Aksaray Vilayet Matbaası, 1931, s. 36. Muallim Sapancalı Hüsnü, Hasan Dağı nda İlmi Cevelan,, Aksaray vilayet matbaası, 1928, s Beşinci Madde: Şirketin sermayesi iki yüz elli bin liradan ibaret olup beheri beş bin Türk lirası kıymetinde elli bin hisseye münkasımdır (bölünmüştür). Birinci maddede esamisi muharrir müessisler iş bu sermayenin tamamının mütesaviyen (eşit olarak) imza ve iştirasını teyid ederler. Heyet-i umumiye nin iş bu sermayeyi bir misli tezyid etmekle salahiyeti olacaktır. Tezyid sermayeye karar verileceği zaman hükümete malumat verilecektir. Sermayenin bir mislinden fazla tezyidi evvel emirde hükümetin muvafakatinin istihsaline mütevakkıftır. Gerek ibtidai sermayeye ve gerek bilahire usul-i dairesinde yapılacak tezyitlere ait olarak şirketin mevki tedavülde bulunan hisse senetleri bedelleri tesviye edilmiş olmadıkça

162 144 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 Faaliyete başladığı 1926 yılından 1935 yılına kadar şirket kesintisiz olarak zarar etmiştir 73. Doğal olarak hissedarlar hiçbir temettü (kâr) alamamışlardır Türk Lirası üzerinde olan bu zararın ortakların moralini bozduğu, şirketin itibarını sarstığı aşikârdır yılında yapılan çok cüzi bir kar neticesinde şirket hissedarları fevkalade toplantıya çağrılarak nispeten mali vaziyeti düzeltmeye çalışmış ve amortisman masraflarının da hafifletildiği bildirilmiş, şirket zararlarının kapatılması için sermayede % 40 indirim yapılarak TL olması kararlaştırılmıştır 76. Şirket faaliyetlerinin günden güne artması ve diğer fabrikalarla rekabet, ikinci bir un fabrikasının açılmasına zemin hazırlamıştır.65 ton/gün kapasiteli yeni bir un fabrikası için İngiliz Symon Şirketi ile anlaşılmıştır.1957 yılında şirket hissedarlarının vermiş olduğu karar neticesinde sermeye TL ye çıkartılmıştır 77. Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi nin Mayıs sayılı nüshasında yayımlanan ilanına göre, Türk Ticaret Kanunu nun mer iyet ve tatbik şekli hakkındaki kanunun amir hükümlerine tevfikan, aksiyonların beheri 50 liraya ve sermaye de 1, liraya yükseltilmiştir. Bu kere arttırılan Türk Lirası beheri Türk Lirası kıymetinde 700 adet ve 500 Türk Lirası kıymetinde adet aksiyona ayrılmış olup tamamen taahhüt ve dörtte biri de nakden ödenmiştir. Geri kalan dörtte üçü de İdare Meclisi nce verilecek karara göre ödenecektir 78. hiçbir cihetle sermayenin tezyidi caiz değildir. Şirketin ihraç eyleyeceği hisse senedatının numuneleri lacel tasdik ticaret vekâletine tevdi edilecektir. Nizamname-i Dahilisidir, s Azmi Milli T.A.Ş. 1929, , 1935, 1936 Senesi İdare Meclisi ve Murakıp Raporları ile Bilânço ve Kar ve Zarar Hesapları. 74 Azmi Milli T.A.Ş. Muhasebe Müdürü M. Hazım Şişman nın tarihli raporu. 75 Daha fabrikanın hizmete geçtiği ilk yıllarda halk arasında Azmi Milli T.A.Ş. nin zararlarının konuşulduğunu Muallim Sapancalı nın eserinden öğreniyoruz: Üç sene evvel büyük şevk ve hevesle meydana getirilen Aksaray ın bu şaheseri bugün nim muattal (yarı kullanılmaz) bir haldedir. Bu acı noktayı alakadarının affını rica ederek kaydedeceğim: Yüz binlerce lira sarfla meydana getirilen fabrikalar, Azmi Milli Şirketinin, dolayısıyla Aksaray halkının malıdır. Şirketin başına bu güne kadar tahsil görmüş ihtisas peyda etmiş, faal bir müdür getirilmemiştir. Her şey idare heyetindeki bir iki aza ile kâtibin himmetine kalmış ve neticede fabrikaya kiracı aranmıştır. Kudretli eller yakında imdada yetişmese fabrikanın akıbeti iyi değildir. Bu acıklı vaziyet halkın hissiyat ve lisanından öğrenilmiş bir hakikattir. Sapancalı, İlmi Cevelan, s ; Muallim Sapancalı Hüsnü, Hasan Dağı nda İlmî Cevelan, Haz. Nevzat Topal, Kömen Yayınları, Konya 2009.s Azmi Milli T.A.Ş. Muhasebe Müdürü M. Hazım Şişman nın tarihli raporu. Yurt Ansiklopedisi, sermayenin tenzili için yanlış olarak 1940 yılını kaydeder. Yurt Ansiklopedisi, C.8, s ; İ.Hakkı Konyalı, sermaye tenzilinin tarihini yanlış olarak 1940 vermektedir. Konyalı, Aksaray, s Aksaray Ticaret ve Sanayi Odası Azmi Milli T.A.Ş. Dosyası ( tarihli ve sayılı belge); Sefer Aykut, Aksaray Azmi Milli T.A.Ş., Devrim, Turizm Özel Sayısı (1965), s ; Aksaray Azm-i Milli T.A.Ş, Statüsü, Ankara, 1959.s. 4.; Azmi Milli T.A.Ş. Muh. Müd. M. Hazım Şişman nın tarihli raporu. 78 Statüsü, s. 4-5.

163 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 145 Tablo Yılı Aksaray Azmi Milli Hissedarlarının Sermaye Durumu 79 Müessese Ortaklarının İsmi Sermayeye İştirak Miktarı Toprak Mahsulleri Ofisi Ziraat Bankası Umum Müdürlüğü Aksaray Belediye Reisliği Sümerbank Umum Müdürlüğü Halk Yekûn Şirketin sermayesi 1975 yılında TL 80, 1983 yılında TL 81, 1993 yılında TL 82 olmuştur. Tablo Yılı Aksaray Azmi Milli Hissedarlarının Sermaye Durumu 83 HİSSEDARLAR Hisse Adedi % Sermayesi Toprak Mahsulleri Ofisi T.C. Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Bşk. Aksaray Belediyesi Özel Şahıslar Toplam Azmi Milli T.A.Ş. nin kuruluşu ve kurucuları hakkında bilgi veren tüm kaynaklarda müessisler genel olarak Vehbi Çorakçı, Aksaray Valisi Yusuf Ziya Günar ve Belediye Reisi Mehmet Sueri nin müşterek çalışmaları neticesi 1924 yılında, Ziraat Bankası, Sanayi Maden Bankası 84, Aksaray Belediyesi, Aksaray Özel İdare teşkilatı ve Aksaray halkı olarak zikredilir Aksaray Ticaret ve Sanayi Odası Azmi Milli T.A.Ş. Dosyası ( tarihli ve 2-92 sayılı evrak) 80 Aksaray Azmi Milli T.A.Ş.1960 Yılı Raporu, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu, Gürsoy Basımevi, Ankara Azmi Milli T.A.Ş. Fabrika Müdürü Şevki Terlemez in 1999 yılına ait raporu. 82 Şirket sermayesinin 5 milyar liraya yükseltildiği tarih ve 3453 sayılı Türkiye Ticaret Sicili Gazeetsi nde yayınlanmıştır. Azmi Milli T.A.Ş Yılı Raporu, s. 67.; Azmi Milli T.A.Ş. Fabrika Müdürü Şevki Terlemez in 1999 yılına ait raporu. 83 Azmi Milli T.A.Ş., 1994 Raporu. s Sümerbank ın nüvesi diyebileceğimiz ilk banka Türkiye Sanayi ve Maadin Bankası dır. Bu banka 19 Nisan 1925 tarihli 633 sayılı yasa ile askeri fabrikalar hariç olmak üzere devlete ait fabrikaları işletmek, finanse etmek, yönetmek ve bunlara ilişkin her türlü ticari ve mali işlemleri yapmak ve ayrıca özel sanayi teşvik amacı ile kurulmuştur. Naci Yılmaz, Dönemi Türk Bankacılık Tarihi, İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul, 2007, s. 155.; Salih Erceeys, Tarihî Açıdan Atatürk Dönemi İktisat Politikaları ( ), Erciyes Üniversitesi / Sosyal Bil. Enst. Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Kayseri 2005, s Sefer Aykut, Azmi Milli, s. 49. Tekeli, Aksaray Vilayeti Tarihi, s. 111.; Konyalı, Aksaray, s ; Hasan Hüseyin Altınpınar, Cumhuriyet Döneminde Aksaray, Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Konya 2001.s. 132, Alper Tunga Oruç, Aksaray Milletvekilleri ve Faaliyetleri, Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Konya 2006.s. 10.; Yurt Ansiklopedisi, C.8, s Azmi Milli T.A.Ş. Fabrika Müdür Şevki Terlemez in 1999 yılına ait raporu; Azmi Milli T.A.Ş. Genel Müdürü Halil Sönmez in 1999 yılına ait raporu; Azmi Milli T.A.Ş. Muhasebe Müdürü M. Hazım Şişman nın tarihli raporu. Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu Raporları 1960, yılları.

164 146 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 Türkiye de ilk un fabrikası, II. Abdülhamid döneminde İstanbul- Ayvansaray da 1885 yılında faaliyete geçmiştir 86. Cumhuriyetin ilanından sonra ilk kez Aksaray da kurulan un fabrikası, insanların her zaman muhtaç olduğu ve Cumhuriyet Türkiyesi nin üretimine öncelik verdiği üç beyazdan birini, yani unu üretecekti. İç Anadolu da önemli bir ticaret ve hububat merkezi 87 olan Aksaray ın buğday deposu, öncekilerin ifadesiyle zahire ambarı olduğu tüm Türkiye ce bilinmektedir 88. Üretilen bu kaliteli buğdayların kırıldığı, un haline getirildiği önemli merkezlerden birisi de yine Aksaray dır. Nehir yönünden şanslı olan Aksaray da un fabrikası açılmadan önce Mektupçu Hilmi ye göre ; Atina Küçük Asya Araştırma Enstitüsü araştırmacılarından Eleni Karaca ya göre ise 116 değirmen bulunmaktaydı 90. Azmi Mili Türk Anonim Şirketi ismiyle (1924) tarihinde 91 kurulmasına onay verilen şirketin un fabrikası, bir Cumhuriyet Bayramı günü 29 Ekim 1926 tarihinde 92 açılması planlanmış olmasına rağmen, gecikmeli olarak 13 Kanunı Evvel 1926 da coşkulu bir törenle açılmıştır senesi yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti açısından fevkalade önemli gelişmelerin olduğu bir senedir 94. Özellikle savaşlardan dolayı yoksun, yoksul düşen halkın iktisadi yönden ilerleme çabaları karşısında, umutlandığını, moralinin yükseldiğini tahmin etmek hiç de zor olmasa gerektir. Şehir merkezinde, Zinciriye Medresesi karşısında muntazam kesme taştan dört katlı, dikdörtgen planlı olarak inşa edilen metre yüksekliğindeki 96 binada Türkler ve Almanlar çalışmıştır Dursun Gök, İkinci Büyük Millet Meclisi Dönemi ( ), Konya 2002, s Selahattin Çoruh, Turizm Bakımından Aksaray, Hasandağı, S. 11, (Ocak 1952), s. 3,17.Hami Perek, Aksaray ın İktisadi Durumu, Hasandağı, S. 7-8, s ; Bozis, Kapadokya, s. 14. Vatan Gazetesi nin 1953 yılında yayımlanan, Vatan Memleket ilaveleri C.2. Niğde İlavesi nde Vilayet olduğu devirlere hasret kaza: Aksaray başlığı altında şehrin iktisadi ve zirai hayatı hakkında epeyce bilgi vermektedir. 89 Hilmi, Aksaray Tarihçesi, s Bozis, Kapadokya, s Nizamname-i Dahilisidir, s Ekim 1926 tarihinde yayınlanan vilayet gazetesi ndeki haberde şöyle denilmektedir: dakik fabrikası işlemesi merasimi cumhuriyet bayramında yapılacağı anlaşılmıştır. Fabrikanın bir an evvel ikmaline, geceli-gündüzlü mesai ibraz buyuran Azm-i Milli Şirketi Heyet-i İdare reisi alisi muhterem mebusumuz Vehbi Bey Efendi ye çok teşekkürler ederiz. Aksaray Vilayet Gazetesi, Nr: 2 (27 Ekim 1926) Kanun-ı Evvel 1926 tarihindeki açılışta AEG firması tarafından çekilen fotoğraflardan anlaşıldığına göre, açılışa çok büyük bir katılım olmuş, fabrikanın giriş kısmı gelinlik kız gibi süslenmiş, kurbanlar kesilmiştir yılında yaşanan bazı gelişmeleri sıralayacak olursak: 22 Nisan da Borçlar Kanunu kabul edildi. 29 Mayıs ta Türk Ticaret Kanunu kabul edildi. 11 Eylül de Ankara da Otomatik Telefon Santrali işletmeye açıldı. 6 Ekim de Kayseri Uçak Fabrikası açıldı. 26 Kasım da Alpulu Şeker Fabrikası açıldı. Anadolu Ajansı (AA), Türkiye nin 90 Yılı ( ), Ankara 2010, s. 44. Yine aynı yıl, 17 Aralık ta Uşak Şeker Fabrikası açıldı. Mehmet Karayaman, Nuri Şeker ve Uşak Şeker Fabrikası nın Kuruluşu, Uşak Akademi Kitabevi, Uşak Aksaray Kültür Envanteri 2010, Aksaray İl Turizm Müd. Yay., s. 27.; İ.Hakkı Konyalı, Azmi Milli Un Fabrikası inşa edilirken Hadi Arıbaş ın Aksaray da bugün ismini dahi bilmediğimiz bazı türbeleri yıktırdığını ve bu türbelerin tuğlalarını ve taşlarını belediyenin muhtelif inşaatında ve un fabrikasında kullandığını kaydeder. Konyalı, Aksaray, s Aksaray Vilayet Gazetesi, Nr: 9 (15 Aralık 1926)

165 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 147 Açılışa Reis-i cumhur Gazi Mustafa Kemal Paşa, Başvekil İsmet Paşa ve Ticaret Vekili Rahmi Beyefendi başta olmak üzere birçok kişi, kurum ve kuruluş davet edilmiştir. Açılışa katılamayan Gazi, İsmet (İnönü) Paşa ve Ticaret Vekili Mustafa Rahmi (Köken) birer telgraf yollamışlardır. Mustafa Kemal Paşa, telgrafında Aksaray da meydana getirilen bu fabrika ve kurucuları hakkında şöyle diyordu: Aksaray Azm-i Milli Şirketi Müdürü Vehbi Bey e un fabrikasının resmi küşadı münasebetiyle hakkımda izhar buyrulan samimi hissiyata teşekkürler ederim. Müteşebbislerini takdir ve muvaffakiyetler temenni eylerim, efendim. 97 Reis-i Cumhur Gazi Mustafa Kemal İsmet Paşa da telgrafında: Un fabrikasının resmi küşadı münasebetiyle hakkımda izhar buyrulan samimi hissiyata teşekkür ederim efendim 98 demiştir. Un Fabrikası nın açılmasıyla halkın elindeki tahılın kıymeti artmış, buğday başta olmak üzere ürünlerin kalitesi yükselmiştir. Üretilen unlar başta askeri birlikler (Hatay 41. Alay, Mersin 23. Alay, İslâhiye 2. Piyade Alayı, Niğde ve Bor Askerlik Şubesi) olmak üzere Kızılay gibi ülkenin köklü kurumlarına ve çeşitli vilayetlere gönderilmiştir. Un gönderilen vilayetlerden bazıları şunlardır: İstanbul, Ankara, Konya, Adana, Mersin, Kırşehir, Niğde, Kayseri, Erzincan 99, Diyarbakır, Zonguldak, Malatya, İzmir, Hatay, Yozgat, Samsun, Amasya, Antalya dır 100.Unların koyulduğu çuvallar, kaliteli olması için İstanbul dan temin edilmiştir 101. Azmi Milli T.A.Ş. nin en önemli faaliyetlerinden birisi de şüphesiz elektriktir. Bilindiği gibi buhar makinesinin bulunması ile Avrupa'da modern anlamda başlayan sanayileşme, 1880'lerde elektriğin sanayiye uygulanması ile çok hızlanmıştır yüzyılın sonlarında Belçika nın Lauvain şehrinde Minckelaers isimli bir eczacının kömürden havagazı üretmesinden sonra İngiltere de bir fabrikada havagazı üretilmiş ve 1812 yılında Londra nın bir caddesi aydınlatılmıştır. Londra da 1812 yılında kurulan Gas Light and Coke Co. Şirketi ilk büyük havagazı şirketidir yılında ABD nin Baltimore, 1820 yılında Fransa nın Paris şehirleri havagazıyla aydınlatılmış ve gelişmeler daha sonra tüm dünyaya yayılmıştır lü yılların başında Almanya da 175 adet elektrik fabrikası bulunmaktaydı. 19. yüzyılda elektrikle ilgili yoğun teknolojik gelişmeler yaşanmıştır Aksaray Vilayet Gazetesi, Nr: 10 (22 Kanun-ı Evvel/Aralık 1926) 98 Aksaray Vilayet Gazetesi, Nr: 10 (22 Kanun-ı Evvel/Aralık 1926) 99 Aksaray Belediyesi Azmi Milli Özel Arşivi. 100 Aksaray Belediyesi Azmi Milli Özel Arşivi. 101 İstanbul-Sirkeci, Köprülü han No:37-38 de faaliyet gösteren Akağa zade Abdullah, Mustafa Arif ve Nemci Biraderler Zahir, afyon, tiftik, yapağı komisyoncusu isimli bu işyeri ile ticari faaliyetlerin başında un çuvalı geliyordu. Çuvalların üzerine Azmi Milli markası basılıyor ve Aksaray a gönderiliyordu. Aksaray Belediyesi Azmi Milli Özel Arşivi. 102 Nurettin Artel, Elektrik Enerjisi Üretiminde Kömür, Elektrik Mühendisliği Dergisi, 232. sayı. 1976, s R.Sertaç Kayserilioğlu, Osmanlı dan Günümüze Havagazının Tarihçesi, Cilt I. Nisan 1999, İGDAŞ Genel Müdürlüğü, s. 30, Emine Erol, Türkiye de Elektrik Enerjisinin Tarihi Gelişimi: , İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul 2007.s. 63.;Sertaç Kayserilioğlu, Dersaadetten İstanbul a Tramvay, Cilt.I. 1998, s. 143.

166 148 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/ yılında Tarsus taki ilk üretimden 105 sonra 1904 yılında Şam ve 1906 yılında da Beyrut gibi şehirlerde elektrik üretimine başlanmıştır. II. Meşrutiyet sonrası ise İstanbul, İzmir, Bağdat, Bursa ve Konya şehirleri verilen imtiyazlarla kurulan şirketler tarafından aydınlatılmıştır yılında bugünkü adıyla "Kamu Yararına Ayrıcalıkları Düzenleyen" yasanın çıkartılması ile yabancı ortaklıkların elektrik enerjisi üretiminde etkinliği artmıştır. İstanbul kentinin elektriklendirilmesi yine aynı yıllarda açılan Macar Ganz ElektrikAnonim Ortaklığına 50 yıl isletme ayrıcalığı ile verilmiştir 106. Azmi Milli T.A.Ş. elektrik işletmesini AEG Türk Anonim Elektrik Şirketi Umumiyesi ile anlaşarak hayata geçirmiştir 107. Tablo Yılına Kadar Elektrik Santralı Kurulan Yerleşme Merkezlerinden Bazıları 108 Faaliyet yılı Elektrik Santralinin kurulduğu yerleşimler 1924 Ankara Adana, Akşehir, Artvin, İnebolu, İzmir, Mersin, Trabzon 1926 Aksaray, Ayvalık, Bursa, İzmit, Konya, Kütahya, Malatya, Sivas 1928 Afyon, Antalya, Çorum, Eskişehir, Giresun, Kırkağaç, Kırklareli, Nazilli, Samsun, Yozgat 1929 Bafra, Bandırma, Biga, Milas, Ordu 1930 Balıkesir, Kastamonu, Tekirdağ, Urfa, Edirne Şirket elektrik ve un üretimi haricinde soğuk hava deposu ve buz işletmesi, kara değirmen işletmesi ile kamyon işletmesi (nakliyatçılık) alanlarında faaliyet göstermiştir. SONUÇ Cumhuriyet ilan edildikten sonra Türkiye nin her yerinde başlayan iktisadi kalkınma hamlelerinin en önemlilerinden birisi Aksaray da 1926 yılında faaliyete 105 Erol, Türkiye de Elektrik, s Çiğdem Zağra, Edirne Elektrik Fabrikası ve Semt Kuleleri Koruma - Kullanma Önerisi, Trakya Üniversitesi-Fen Bilimleri Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Edirne, 2008.s Boğaz mevkisi denilen ve bugün Gücünkaya Köyü sınırlarında bulunan elektrik işletmesinde yapılan çalışmalar başta olmak üzere 1926 yılındaki fotoğrafların tamamının üzerinde Arap Harfleri ile AEG yazılıdır. Yakın zamanda müze olacağı günü bekleyen tarihi un fabrikasının zemin ve üçüncü katında bulunan iki ayrı AEG patentli dinamodan, Aksaray Belediyesi Azmi Milli Arşivi ndeki belgelerden, yazışmalardan AEG firmasının Aksaray daki faaliyetlerini öğrenebiliyoruz. 108 N. Artel, Elektrik Enerjisi Üretiminde Kömür, s İ.Hakkı Konyalı nın, Azmi Milli nin elektrik üretimini anlatırken O tarihlerde Türkiye de yalnız Tarsus ile İzmir ve İstanbul un bir kısım semtlerinde elektrik mevcut olup Ankara dahi havagazı ve petrol lambaları ile aydınlanırken, Aksaray a 16 kilometre mesafedeki boğaz mevkiinde inşasına başlanan hidroelektrik santralı Aksaray ı nura kavuşturacaktı bilgisi, bir çok çalışmada doğruymuş gibi ve de övünme sebebi gibi kullanılmıştır. Halbuki, yukarıdaki listeden de anlaşılacağı üzere Ankara 1924 yılında elektriğe kavuşmuştur. Ayrıca bkz: Mahmut Yüzer, Enerji Sektöründe Yap-İşlet-Devret Modelinin Diğer Finans Modelleri ile Karşılaştırılması, Gazi Üniversitesi, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2007, s. 24.

167 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 149 geçen Aksaray Azmi Milli. T.A.Ş. dir. Bu şirket yeni kurulan devletin iktisadi kalkınmaya önem verdiğinin bir göstergesi olmuştur. Yine bu şirket Aksaraylıların 1920 li yıllarda önemli bir projeyi gerçekleştirmede birlikte hareket edebildiğini göstermiştir. Kurulan şirketin özellikle elektrik üretimi civarda bulunan birçok ilin tatlı bir kıskançlıkla izlediği gelişmelerden birisi olmuştur. Mumlarla, gaz lambalarıyla zor bir hayat süren Anadolu nun ortasındaki Aksaraylılar, Azmi Milli T.A.Ş. sayesinde büyük nimete kavuşmuşlardır.şirketin nizamnamesindeki hedefleri arasında mensucat da bulunmaktadır. Fakat mensucat sektörüne hiçbir zaman girilmemiştir. Şirketin ürettiği unlar Türkiye nin her yerinde rağbet görmüş, arasında Azmi Milli markasını duymayan kalmamıştır. Ürettiği kaliteli unlar özellikle askeri birlikler başta olmak üzere Kızılay gibi önemli kurumlar tarafından tercih edilmiştir. Şirketin faaliyete açtığı soğuk hava deposu, buzdolabının olmadığı yıllarda Aksaray halkının ürettiği ürünlerin muhafazasını kolaylaştırmıştır. Aksaray, Niğde ye bağlı bir ilçe iken bile vilayet genelinde Teşvik-i Sanayi Kanunu ndan uzun süre faydalanan tek şirket Aksaray da kurulan bu şirkettir. Birçok insana iş imkanı sağlayan şirketin en büyük katkılarından birisi de, hububat merkezi olan bir şehrin ürünlerinin istikrarlı bir alıcıya kavuşturulmasıdır. Yine Azmi Milli T.A.Ş. sosyal anlamda da etkin bir şirkettir. Sivil toplum örgütlerine, sportif faaliyet gösterenlere yardım etmiştir 110. Alman şirketlerin ( AEG, MIAG) elektrik ve un fabrikasının yapımındaki katkısından dolayı Türk-Alman dostluğunun anıtsal sembolü olarak tanınan şirketin tarihi binası Aksaray Belediyesi tarafından müzeye dönüştürülecektir. Aksaray Azmi Milli Sanayi Müzesi ve Kültür Merkezi ismiyle devam eden bu projenin 2012 yılında faaliyete geçeceği Aksaray Belediyesi İmar ve Şehircilik Müdürlüğü tarafından duyurulmuştur. 110 S. Aykut, Azmi Milli, s. 50.

168 150 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 KAYNAKÇA 1-ARŞİV BELGELERİ Aksaray Belediyesi Azmi Milli T.A.Ş. Arşivi Aksaray İl Nüfus Müdürlüğü Başbakanlık Osmanlı Arşivleri Cumhuriyet Arşivleri Daire Başkanlığı - BCA, RESMİ YAYINLAR - Devletimizi Kuranlar (1985), Ankara, Ajans-Türk Matbaacılık Sanayi - TBMM Zabıt Ceridesi (1962), Ankara, TBMM Basımevi 3-SÜRELİ YAYINLAR - Aksaray Vilayet Gazetesi ( ) - Devrim Dergisi - Hasandağı Dergisi 4-KİTAPLAR / TEZLER -ACAR, Dilek, Cumhuriyet Dönemi Devletçilik Politikası, Maltepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul AKTAŞ, Erkan, Türkiye de Un Sanayi Sektörünün Analizi Çukurova üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Adana ALTINPINAR, Hasan Hüseyin, Cumhuriyet Döneminde Aksaray, Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Konya AZMİ MİLLİ T.A.Ş, Nizamname-i Dâhilîsidir, Çituris Biraderler Matbaası, Dersaadet (İstanbul), 1340 (1924). -AZMİ MİLLİ T.A.Ş., 1929 Senesi İdare Meclisi ve Murakıp Raporları ile Bilânço ve Kar ve Zarar Hesapları, Ankara, AZMİ MİLLİ T.A.Ş, 1930 Senesi İdare Meclisi ve Murakıp Raporları ile Bilânço ve Kar ve Zarar Hesapları, Ankara, AZMİ MİLLİ T.A.Ş, 1931Senesi İdare Meclisi ve Murakıp Raporları ile Bilânço ve Kar ve Zarar Hesapları, Ankara, AZMİ MİLLİ T.A.Ş, 1935 Senesi İdare Meclisi ve Murakıp Raporları ile Bilânço ve Kar ve Zarar Hesapları, Ankara, AZMİ MİLLİ T.A.Ş, 1936 Senesi İdare Meclisi ve Murakıp Raporları ile Bilânço ve Kar ve Zarar Hesapları, Ankara, AZMİ MİLLİ T.A.Ş, 1937 Senesi İdare Meclisi ve Murakıp Raporları ile Bilânço ve Kar ve Zarar Hesapları, Ankara, AZMİ MİLLİ T.A.Ş, 1946 Senesi İdare Meclisi ve Murakıp Raporları ile Bilânço ve Kar ve Zarar Hesapları, Ankara, AZMİ MİLLİ T.A.Ş, 1958 Senesi İdare Meclisi ve Murakıp Raporları ile Bilânço ve Kar ve Zarar Hesapları, Ankara, AZMİ MİLLİ T.A.Ş, 1959 Senesi İdare Meclisi ve Murakıp Raporları ile Bilânço ve Kar ve Zarar Hesapları, Ankara, AZMİ MİLLİ T.A.Ş, 1960 Senesi İdare Meclisi ve Murakıp Raporları ile Bilânço ve Kar ve Zarar Hesapları, Ankara, AZMİ MİLLİ T.A.Ş, 1962 Senesi 39. Hesap Devresi Müdürler Kurulu Çalışma Raporu, Bilânço ve Kar ve Zarar Hesabı ve Murakıplar Raporu Ankara, AZMİ MİLLİ T.A.Ş, 1962 Senesi 39. Hesap Devresi Müdürler Kurulu Çalışma Raporu, Bilânço ve Kar ve Zarar Hesabı ve Murakıplar Raporu Ankara, 1962.

169 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 151 -AZMİ MİLLİ T.A.Ş, 1994 Yılı Raporu, Ankara, AZMİ MİLLİ T.A.Ş, Işık ve Ev İhtiyaçları ile Sınaî Tatbikatta Kullanılan ve Sayıcı İle Ölçülen Elektrik Kuvvetinin Genel Şartları, İstanbul, AZMİ MİLLİ T.A.Ş., Statüsü, Ankara, ÇAMUR, Selma, Birinci Dönem Niğde Milletvekilleri ve Siyasi Faaliyetleri, Yüksek Lisans Tezi, Niğde Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Niğde DUMAN, Ayhan, Cumhuriyet Döneminde Türkiye de Demir Çelik Sanayi, Marmara Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul ERCEYES, Salih, Tarihî Açıdan Atatürk Dönemi İktisat Politikaları ( ) Erciyes Üniversitesi / Sosyal Bil. Enst. Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Kayseri EROL, Emine, Türkiye de Elektrik Enerjisinin Tarihi Gelişimi: , İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul GENER, İzzet, Büyük Kurtuluş Savaşı nda Aksaray, Hasandağı, S.2.s.3,12. -GÖK, Dursun, İkinci Büyük Millet Meclisi Dönemi ( ), Konya KARAYAMAN, Mehmet, Nuri Şeker ve Uşak Şeker Fabrikası nın Kuruluşu, Uşak Akademi Kitabevi, Uşak KAYSERİLİOĞLU, R. Sertaç: Dersaadet ten İstanbul a Atlı Tramvay I, İstanbul, İETT Yayınları, KAYSERİLİOĞLU, R. Sertaç: Osmanlı dan Günümüze Havagazının Tarihçesi, İstanbul, İGDAŞ Genel Müdürlüğü, I. Cilt, Nisan KOMİSYON, Milli Mücadelede Niğde, Niğde İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü yayınları, Niğde KONYALI, İ. Hakkı, Abideleri ve Kitabeleri İle Niğde Aksaray Tarihi, C. I-III, İstanbul MEKTUPÇU Hilmi, Aksaray Tarihçesi, Aksaray MUALLİM Sapancalı Hüsnü, Hasan Dağı nda ilmî Cevelan, Aksaray MUALLİM Sapancalı Hüsnü, Hasan Dağı nda İlmî Cevelan, Haz. Nevzat Topal, Kömen Yayınları, Konya ORUÇ, Alper Tunga, Aksaray Milletvekilleri ve Faaliyetleri, Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Konya PEREK, Faruk Zeki, Büyük Devrim Çağında Aksaray , SARISIR, Serdar, Atatürk Dönemi Milli Hava -Harp Sanayii İçinde Kayseri Tayyare Fabrikasının Yeri, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Kayseri TBMM Albümü (1. cilt ), TBMM Basın ve Halkla İlişkiler Yayınları no:1, Ankara TEKELİ, Osman, Aksaray Vilayeti Tarihi ( ), Aksaray, YAVUZ, Arif, Aksaray Tarihi ve Etnografyası, Basılmamış kitap, Aksaray YILMAZ, Naci, Dönemi Türk Bankacılık Tarihi, İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul, YÜKSEL, Uğur, Aksaray 1. Ulusal Mimari Örneklerinden İdari ve Kültürel Yapılar, Konya Mimarlık ve Mühendislik Akademisi, Basılmamış Yeterlilik Çalışması, Konya ZAĞRA, Çiğdem, Edirne Elektrik Fabrikası ve Semt Kuleleri Koruma - Kullanma Önerisi, Trakya Üniversitesi-Fen Bilimleri Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, 2008-Edirne 5-MAKALELER -ARTEL, Nurettin, Elektrik Enerjisi Üretiminde Kömür, Elektrik Mühendisliği Dergisi, S , -AYKUT, Sefer, Aksaray Azmi Milli T.A.Ş., Devrim, Turizm Özel Sayısı (1965), s İNAN, M. Rauf, Aksaray da Kısa Bir Gezi, Hasandağı, Yıl:3, S.11, (Ocak 1952), s

170 152 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 -KARACA, Murat Sukuti, Aksaray Tarihi ve Abideleri Hakkında Düşündüklerimiz, Hasandağı, Yıl:3, S.11. Ankara, 1952, s KAYSERİLİOĞLU, R. Sertaç: Dersaadet ten İstanbul a Atlı Tramvay I, İstanbul, İETT Yayınları, KAYSERİLİOĞLU, R. Sertaç: Osmanlı dan Günümüze Havagazının Tarihçesi, İstanbul, İGDAŞ Genel Müdürlüğü, I. Cilt, Nisan TEKELİ, Osman, Aksaray Vilayet Gazetesi ne Göre Aksaray ın Sosyal, Kültürel ve Ekonomik Durumu , Niğde, Aksaray ve Nevşehir Tarihi Üzerine, İstanbul s

171 TARİHİN PEŞİNDE -ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ- Yıl: 2011, Sayı: 6 Sayfa: THE PURSUIT OF HISTORY -INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY AND SOCIAL RESEARCH- Year: 2011, Issue: 6 Page: SOĞUK SAVAŞ ÖNCESİNDEN GÜNÜMÜZE İRAN IN HAZAR DENİZİ SİYASETİ Mustafa GÖKÇE Özet Hazar Denizi bugün Azerbaycan, Türkmenistan, Kazakistan, Rusya ve İran arasında yer alan önemli bir su alanıdır. Türklerin İslamiyet i kabulünden kısa bir süre sonra Hazar Denizi nin güneyinde Türk hanedanları hüküm sürmeye başlamış, bu durum 20. yüzyıla kadar devam etmiştir. Rusya nın Kafkasya ve Türkistan ı işgaline kadar bu sahada bulunan devletlerin siyasi faaliyetlerinde önemli bir yere sahip olmayan Hazar Denizi; ilk defa Gülistan ve Türkmençay anlaşmaları ile uluslar arası ilişkilerde söz konusu olmuş, bu durum daha sonraki dönemde Sovyet Rusya ve İran arasında yapılan anlaşmalarda da devam etmiştir. Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarının önemli nedenleri arasında yer alan enerji rekabeti nedeniyle İran; Sovyetler Birliği, İngiltere ve ABD gibi devletlerin nüfuz mücadele alanı olmuştur. Soğuk Savaş Döneminde Sovyetler karşısında Hazar da önemli bir varlık gösteremeyen İran, Sovyetlerin çöküşünden sonra sahip olduğu jeopolitik konumun sunduğu avantajlardan yararlanarak Hazar enerji kaynaklarından etkin bir şekilde yararlanmaya çalışmıştır. Ancak coğrafi, siyasi ve ekonomik nedenlerle bu konuda kendisinden beklenen başarıyı gösterememiştir. Anahtar Kelimeler Enerji Kaynakları, Hazar Denizi, İran, Soğuk Savaş, Rekabet. THE CASPIAN SEA POLICY OF IRAN FROM PRE-COLD WAR TO THE PRESENT Abstract The Caspian Sea is an important body of water situated between Azerbaijan, Turkmenistan, Kazakhstan, Russia and Iran today. A little while after the Turks acceptance of Islam, the Turkic dynasties started to rule in the south of the Caspian Sea and this situation continued until the 20 th century. Initially, the Caspian Sea didn t have a key position in the political activities of the states located around it until the Russian invasion of Caucasia and Turkistan. Then, at first it was stated in the Treaties of Gulistan and Turkmenchay and took its position in the international relations and this characteristics also continued in the agreements signed between Soviet Russia and Iran in the next period. Due to the energy competition that was one of the most important causes of the World Wars I and II, Iran became the struggle area for influence of the states like Soviet Union, England and USA. Iran, which couldn t make its presence felt in the Caspian Sea against Soviets during the Cold War, tried to actively benefit from the energy resources of Caspian by utilizing the advantages provided by its geopolitical position after the collapse of the Soviets. Yrd. Doç. Dr., Aksaray Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi. gokce17@gmail.com

172 154 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 However, due to geographical, political and economical reasons, Iran couldn t accomplish the success expected from it. Key Words Energy Resources, Caspian Sea, Iran, Cold War, Competition.

173 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 155 GİRİŞ Tarihin ilk devirlerinden itibaren ticaret yolları güzergâhında bulunmasından dolayı stratejik bir öneme sahip olan Hazar Denizi tarihi kaynaklarda Acem, Bab el-ebvâb, Hazar, Cîl (Gîl), Deylem, Cürcan, Bakü, Bulgar ve Taberistan 1 denizi gibi isimlerle anılmaktadır. Günümüzde Rusya Federasyonu, Azerbaycan, İran, Türkmenistan ve Kazakistan a kıyısı bulunan Hazar, denizler ve okyanuslarla nehir-kanal şebekesi dışında herhangi bir doğal bağlantısı bulunmayan bir tuzlu su kitlesidir. İtil ve Ten nehirlerinin kollarına eklenen kanallar aracılığıyla Karadeniz ve Baltık Denizi ne bağlanmıştır 2. Coğrafi özelliklerinin yanı sıra zengin hidrokarbon kaynaklarına sahip olması Hazar Denizi nin son iki asırda stratejik önemini arttırdı. Özellikle Sanayi İnkılâbı ile birlikte hammadde talebi artan sanayisi gelişmiş ülkeler için petrolün milli gücün bir simgesi haline gelmesi; Hazar Denizi ni 20. asrın başından itibaren sanayisi gelişmiş devletler için bir cazibe merkezi haline getirdi. Birinci Dünya Savaşı ndan itibaren Hazar Denizi Havzası nda yer alan ülkeler gibi zengin kaynaklara sahip olan ya da bu kaynakların bulunduğu sahalarla bağlantısı bulunan devletlerin diğer devletlerle olan ilişkilerinde enerji kaynaklarından yararlanma ve enerji güvenliği konuları her zaman önemli bir yere sahip oldu. Bu nedenle 20. yüzyılın en mühim olayları arasında yer alan Dünya savaşlarının yanı sıra Soğuk Savaş sonrası yaşanan ilk bunalımda, yani Kuveyt in işgalinde de petrol başroldeydi 3. Petrolün bu kadar önemli olduğu bir dönemde Basra Körfezi ve Hazar Denizi gibi iki stratejik bölge arasında bulunan İran, 20. yüzyılda Ortadoğu siyasetinin önemli aktörlerinden biri oldu. İdeolojik çatışmaların etkin olduğu bu dönemde, İslam Devrimi ile birlikte Batı yı özellikle ABD yi karşısına alan İran, uyguladığı Şii politikaların yanı sıra petrol ve doğalgaza ilişkin meselelerde aktif olarak rol aldı. Soğuk Savaş ın sona ermesi ile birlikte İran ın siyasi ve ekonomik nüfuz sahasına girebilecek, uluslar arası alanda ilişkili olduğu bölgeler arasına Hazar Havzası da eklendi. 1. İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI NA KADAR İRAN VE HAZAR DENİZİ Hazar Denizi, Rusya nın Kafkasya ve Türkistan ı işgaline kadar çevresinden genellikle Türk veya İran kökenli devletlerin hüküm sürdüğü bir sahadır. İslam fetihlerine kadar denizin güneyinde İran hanedanları hüküm sürmüştü. Türklerin İslamiyet i kabulünden sonra İran ve Kafkasya sahasına Türk hanedanlarının hâkim olmasıyla kısa süreli bir Moğol dönemi dışında 20. yüzyıla kadar Hazar Denizi nin güneyinde Türk hanedanları hüküm sürdü. 1 Mesudi, Murûc ez-zeheb, Çevr. Ahsen Batur, Selenge Yayınları, İstanbul 2004, s.37; Josaphat Barbaro, Anadolu ya ve İran a Seyahat, Çevr. Tufan Gündüz, Yeditepe Yayınları, İstanbul 2005, s Hatem Cabbarlı, Hazar ın Hukuki Statüsü, ; Sinan Oğan, Yeni Global Oyun ve Hazar ın Statüsü, Daniel Yergin, Petrol, Çevr. Kamuran Tuncay, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul 2009, s.12; Hasan Işık, Yirminci Yüzyıldan Yirmi Birinci Yüzyıla Enerji Sorunu, Günümüz Dünya Sorunları, Pegem Yay., Ankara 2011, s.228.

174 156 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 Türkistan veya İran merkezli hanedanların kontrolünde olduğu dönemde Hazar Denizi devletlerarası siyasi ilişkilere mevzu olmadı. Bu durum I. Petro, Rusya nın başına geçinceye kadar devam etti. İlk hedefi Türkistan hanlıklarından Buhara ve Hive yi işgal etmek olan Petro, 1717 de Hive ye gönderdiği ordusu mağlup olunca, Kafkasya ve İran sahasına yöneldi. Petro, İran ı Hindistan a giden yolda bir basamak olarak görüyordu. Osmanlı Devleti nin Viyana kuşatmasından sonra bozguna uğraması ve Kafkasların güneyindeki İran ın Afganların saldırısına maruz kalması Rusya nın işini kolaylaştırmıştı. Ruslar, 1722 yılında Safevilerin içinde bulunduğu sıkıntılardan yararlanarak Bakü, Derbend gibi Hazar kıyısındaki önemli şehirleri işgal ettiler. Rusya nın bu harekâtına karşı Kafkasya ve İran sahasına ordu sevk eden Osmanlı Devleti, Rusların Hazar ın batı sahillerini ele geçirmesini engelleyemedi. Rusya, Şah II. Tahmasb döneminde Safeviler ile yaptığı anlaşma ile Bakü ve Derbend şehirlerinin yanı sıra Gilan, Mazendaran ve Astarabad gibi Hazar Denizi nin güneyindeki bölgeleri ele geçirdi. Böylece Hazar ın tüm güney ve batı kıyılarını hâkimiyet alanına katan Rusya, 1724 yılında Osmanlı Devleti ile imzaladığı İstanbul Antlaşmasıyla da Hazar sahillerindeki egemenliğini sağlamlaştırdı. Ancak İran da Nadir Şah ın iktidara gelmesiyle birlikte durum İran lehine değişmeye başladı Reşt ve 1735 Gence Antlaşması ile Rusya işgal ettiği yerleri tahliye etti 4. I. Petro nun yayılmacı politikalarını devam ettiren Çarlık Rusyası 19. asrın başında Hazar Havzası hâkimiyeti açısından ciddi ilerlemeler kaydetti. Aras Nehri civarında Aslanduz da Rusya ile Kaçar Hanedanı arasında gerçekleşen savaş neticesinde 1813 yılında Gülistan Antlaşması imzalandı. Bu antlaşma ile Kaçar Hanedanı; Karabağ, Dağıstan, Şirvan, Gürcistan ve Taleş in bir kısmı ile Gence ve Bakü şehirlerinin Rus hâkimiyetine girmesini kabul etti. Ayrıca bu anlaşma ile ilk defa Hazar Denizi hâkimiyeti müzakere edildi. Anlaşmanın beşinci maddesi ile Kaçarlar, Hazar Denizi nde sadece Rus donanmasının bulunmasını kabul ederek kendi kıyılarını her türlü saldırıya açık hale getirdi yılında Feth-Ali Şah ın Rusya dan intikam alma girişimi sonuçsuz kaldığı gibi Kaçarların Kafkasya sahasındaki toprakları tamamen Ruslara terk etmesi ile neticelendi. Savaş sırasında Rus ordularının Tebriz e kadar girmeleri üzerine Şah, barış istemek zorunda kaldı. 10 Şubat 1828 de iki taraf arasında imzalanan Türkmençay Antlaşması ile İran, Aras ın kuzeyindeki toprakları terk etti. Anlaşmanın sekizinci maddesi ise Hazar Denizi ndeki faaliyetlere ilişkindi. Buna göre Hazar Denizi nde Rus ve İran ticaret gemileri serbestçe dolaşabilecek, ancak denizde 4 Ayrıntılı bilgi için Bkz. Mucteba Demirçilu, Nigâh-ı İrânî be Seyr-i Tahavvulat-ı Rejim-i Hukuki-i Derya-yı Hazer, Muta âlat-ı Avrasya-yı Merkezî, Sal 1, Şomare 1, Zemistan-Behar, ,s.25-26; Mehmet Saray, Rusya nın Orta Asya da Yayılması, İ.Ü Edebiyat Fakültesi Tarih Enstitüsü Dergisi, Sayı İstanbul 1981, s.283; Tofiq T. Mustafazade, 18.Yüzyılda Osmanlı-Azerbaycan İlişkilerinin Başlıca Merhaleleri, _mustafazade.pdf, , s.24; Akdes Nimet Kurat, Rusya Tarihi, TTK Yayınları, Ankara 1999, s.262; George Vernadsky, Rusya Tarihi, Çevr. Doğukan Mızrak- Egemen Ç. Mızrak, Selenge Yayınları, İstanbul 2009, s Clements R. Markham, General Sketch of the History of Persia, Longmans, London 1874, s.550; Mohammad Reza DJalili-Thierry Kellner, İran ın Son İki Yüzyıllık Tarihi, Çevr. Reşat Uzmen, Bilge Kültür Sanat Yay., İstanbul 2011, s.17.

175 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 157 sadece Rus savaş gemileri bulunabilecekti. Buna göre denizdeki genel hâkimiyet Ruslara aitti 6. Gülistan ve Türkmençay anlaşmaları Hazar Denizi ne ilişkin ilk ciddi anlaşmalardır. Rusya, Kafkasya yı ele geçirdiği gibi Kaçar Dönemi nde Hazar Denizi nde başka bir devletin faaliyet göstermesini de sınırlandırarak Hazar ı Rusya nın hâkimiyetindeki bir deniz haline getirmiştir. Bu dönemde yaşanan gelişmeler göstermektedir ki Rusya nın gerçekleştirdiği işgal faaliyetleri; İran ın sadece Hazar Denizi nin batı sahillerindeki hâkimiyetini etkilememiş, aynı zamanda deniz sahasındaki haklarını da sınırlandırmıştır. 19. yüzyılın sonlarına doğru, 1873 yılında, General Kaufmann komutasındaki Rus birliklerinin gerçekleştirdiği Hive seferi ile Türkistan sahasında devam eden Rus işgali Hazar ın doğu sahillerinin Çarlık Rusyası nın kontrolüne geçmesini sağladı. Bu dönemde Rusya nın Hazar Denizi hâkimiyeti güçlenmeye devam ederken denizin güneyinde pek faaliyet gösteremeyen Kaçar Hanedanı nın hâkimiyeti zayıfladı Ahal Antlaşması ve sonrasında 1894 yılında iki ülkenin Hazar ın doğusundaki sınırlarının belirlenmesi ile denizin doğusundaki Rus hâkimiyeti pekişti. Hazar Denizi nin üç tarafı Rusların kontrolüne geçti yüzyılın ikinci yarısından itibaren Hazar Denizi nde neredeyse tamamında Ruslar denizcilik faaliyetleri gerçekleştiriyordu. İran ın faaliyetleri yok denecek kadar azdı. Hazar Denizi limanlarında da Ruslar yatırım yapıyordu. Mesela tarihleri arasında gerçekleştirdikleri Enzeli nehir ağzı altyapısını iyileştirme faaliyetleri sonucunda 1914 lerde denizin İran sahillerindeki iyileştirilmiş tek liman Enzeli oldu. 8 Rusya, Tebriz, Mazenderan gibi şehirlerdeki demiryolu ve telgraf hatları ile ilgili elde ettiği imtiyazların yanı sıra 20. yüzyılın başında İran ın kuzey sahasındaki petroller ve Hazar Denizi ndeki balıkçılık faaliyetlerine ilişkin imtiyazlar elde etti. 9 Kaçar Hanedanlığı nın Hazar Denizi sahillerinde yatırımlar yapamamasının yanı sıra İran ın kuzey sahalarındaki madenler ve alt yapı hizmetlerine ilişkin Rusya ya imtiyazlar vermesi bölgenin tamamen Rus hâkimiyetine geçmesine neden oldu. 20. yüzyılın başında Hazar Denizi Havzası ndaki hâkimiyet mücadelesinin ana mevzusu petrol oldu. Çarlık Rusyası nın gerçekleştirdiği petrol üretiminin büyük bir bölümü Bakü petrollerinden oluşmaktaydı te Rusya da üretilen petrol dünya genelindeki toplam üretimin %27 sini oluşturuyordu 10. Almanya, İngiltere, ABD gibi sanayi üretiminde dünyanın önde gelen ülkelerinin İran ve Hazar sahasına yönelmesi sonucunda yaşanan rekabette; 1920 yılında Bakü yü 6 Markham, age., s.553; Kamyar Mehdiyoun, Ownership of Oil and Gas Resources in the Caspian Sea, The American Journal of International Law,Vol. 94, No.1, Jan. 2000, s ; Mahmud Hekîmî, Tarih-i Muasır-ı İran, Tahran 1386, s.72; Demirçilu, agm., s.26; Kurat, age., s Vernadsky, age., s.282; Demirçilu, agm., s Djalili-Kellner, age., s Chahrokh Vaziri, Neft ve Gudret der İran, Tahran 1380, s Vernadsky, age., s.303.

176 158 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 işgal ederek bir avantaj elde eden Sovyet Rusya nın bir sonraki hedefi İran ın kuzeyindeki petrol kaynakları oldu 11. Sovyet Rusya, İran ın kuzeyindeki petrol sahalarını kontrol edebilmek için sık sık İran daki muhalif grupları destekledi yılında Beyaz Rusları takip bahanesiyle Hazar ın güneyindeki Enzeli limanını işgal eden Sovyetler, Cengelî hareketi sonucunda Mirza Küçük Han liderliğinde, Gilan da 4 Haziran 1920 de kurulan İran Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ni kendi çıkarları doğrultusunda destekledi 12. Sovyet Rusya yöneticileri devrimden kısa bir süre sonra bir yandan komşu ülkelere doğru yayılma politikası başlatırken diğer yandan geçmişte yapılan antlaşmaların iptal edilerek yeni anlaşmalar yapılması konusunda girişimlere başladılar. Bu çerçevede 1921 yılında İran ile Sovyet Rusya arasında Dostluk ve İşbirliği Anlaşması yapıldı. 26 Şubat 1921 tarihli bu anlaşmanın ikinci maddesine göre Çarlık Rusyası döneminde yapılan sömürü içerikli anlaşmalar ilga edildi anlaşması ile Çarlık Rusyası döneminde yapılan anlaşmaların Rusya ya sağladığı imtiyazlar ortadan kalktı. Her iki ülkeye seyrüsefer serbestisi getirildi. Hazar Denizi ndeki balıkçılık faaliyetleri hariç, Ruslar daha önceki dönemlerde İran da elde ettikleri ulaşım ve iletişim imtiyazlarından vazgeçtiler 13. Moskova, İran ile dostluk ve işbirliği anlaşması yapmasına rağmen İran ın kuzeyindeki petrol sahalarına ilişkin emellerinden vazgeçmedi yılında İran, Azerbaycan, Gilan, Horasan, Astarabad ve Mazenderan eyaletlerindeki petrollerin imtiyazını Amerikan Standard Oil e verince Moskova, İran Sovyet Sosyalist Hükûmeti ve Sovyet Rusya nın Tahran Büyükelçisi Theodor Rothstein aracılığıyla bu imtiyazlara karşı çıktı. Moskova bu duruma itirazında iki hususu dayanak noktası olarak kullandı. Birincisi Standard Oil e imtiyaz olarak verilen bölgeler 1919 yılında Rus vatandaşı olan Gürcü Hoştarya ya verilmiş olup 1920 de İran ile İngiltere arasında yapılan anlaşma ile kurulan Kuzey İran Petrol Şirketi nde Hoştarya yüzde yirmi beşlik bir paya sahipti. Moskova vatandaşının haklarını koruma bahanesiyle ABD şirketine verilen imtiyazlara karşı çıkıyordu. İkinci dayanak noktası ise bu imtiyazların 26 Şubat 1921 tarihli anlaşmanın on iki ve on üçüncü maddelerine uymamasıdır. Sovyetler, Çarlık Rusyası dönemindeki imtiyazlardan vazgeçmeyi, başka devletlere aynı imtiyazların verilmemesi koşuluyla kabul etmişti. Ayrıca yapılan anlaşma dostluk ve işbirliği anlaşması olmasına rağmen herhangi bir tehdit unsuru olması durumunda Sovyet Rusya ya İran topraklarına ordu sevk etme serbestisi veriyordu. Sovyet Rusya nın bu girişimleri, özellikle Mirza Küçük Han ı desteklemesi, karşısında İngiltere nin desteğini alan Tahran yönetimi anlaşmanın onaylanmasını 15 Aralık 1921 e kadar geciktirdi. Dönemin 11 Fehimi, age., s Michael P. Zirinsky, Imperial Power and Dictatorship: Britain and the Rise of Reza Shah, International Journal of Middle East Studies, Cambridge 1992, s. 642; Vaziri, age., s.154; Mikhail Volodarsky, Soviet Unions and Its Southern Neighbours, Oregon 1994, s.61 vd. 13 Djalili-Kellner, age., s.63; Demirçilu, agm., s.27; Sinan Oğan, Hazar Sorunu, ; Vaziri, age., s.154.

177 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 159 Hükûmeti anlaşmanın Sovyetlere İran ın iç işlerine karışmasına fırsat veren bölümlerini kaldırarak meclis tarafından onaylanmasını sağladı 14.. Birinci Dünya Savaşı ndan sonra Sovyetler, ABD ve İngiltere arasında yaşanan rekabet nedeniyle İran, ülke bütünlüğünü korumak dışında Hazar Denizi gibi sahalara ilişkin aktif politikalar yürütebilecek konumda değildi sonrasında Sovyetlerle yapılan anlaşmalarda resmiyette iki ülke eşit haklara sahip olmasına rağmen İran ın kuzeyi her zaman Sovyet tehdidi altında olduğundan İran bu sahada pek varlık gösteremedi. Sovyetler ile yapılan 1927 tarihli Güvenlik ve Tarafsızlık Anlaşması nda Hazar, Sovyet-İran Denizi olarak tanımlanmıştır. 15 Bunun dışında iki ülke arasında 1929, 1931 ve 1935 tarihlerinde ticaret ve seyrüsefer konularına dair anlaşmalar yapıldı. Sovyetler Birliği ve İran arasında imzalanan 27 Ağustos 1935 ve 25 Mart 1940 tarihli ticaret ve gemicilik hakkındaki anlaşmalar ile Hazar Denizi nin uluslararası hukuki statüsüne biraz daha açıklık getirilmiştir. Sovyet döneminde yapılan bu anlaşmalarda Hazar da sınır tespitine ilişkin hiçbir hüküm olmamasına rağmen, 1921 tarihli anlaşmasının yedi ve on ikinci bölümleriyle 1940 tarihli Ticaret ve Seyrüsefer Anlaşması nın 4. bendinin 12. maddesi her iki taraf için balıkçılık faaliyetlerinde 10 millik bir sınırlama getirmiştir. Ayrıca 1935 ve 1940 anlaşmalarında Hazar ın Sovyet-İran Denizi olduğu vurgulanmıştır. SSCB ve İran ın, Hazar ı sadece iki ülkeye ait bir su parçası olarak tanımlamalarındaki esas amaç Hazar ı dış müdahalelere kapatmak olmuştur yılında imzalanan anlaşma Hazar Denizi nin statüsü ile ilgili konulara referans kaynağı oluşturmaktadır. Bu anlaşmada kullanılan Sovyet-İran Denizi tabiri önemli bir dayanak noktasıdır. İran ın, Sovyet sonrası dönemde denizin statüsü ile ilgili tartışmalarda Hazar ın bir göl olduğunu ileri sürmesine rağmen referans gösterdiği anlaşmalarda deniz ifadesi geçmesi statü sorununun çözümünde sağlam hukuki gerekçeler yerine tarafların çıkarlarının ön planda olduğunun göstergesidir. Sovyet Rusya ve İran arasında 1954, 1957, 1963, 1964 ve 1969 yıllarında Hazar Denizi ni ilgilendiren kara sınırının düzenlemesi, ekonomik ve teknik işbirliği, hava sahasının tayini gibi anlaşmalar yapılmasına rağmen bunların hiçbirinde deniz sınırının belirlenmesine ilişkin hüküm yer almamıştır 17. Yapılan anlaşmalarda bir sınırlamama olmamasına rağmen 1935 yılında Stalin in emri ile yapılan sınır belirleme çalışması sonucunda Astara (Azerbaycan)-Hasan Kuli (Türkmenistan) hattı Sovyet yönetimi tarafından sınır olarak kabul edilmiştir Zirinsky, agm., s. 642; Vaziri, age., s.154; Volodarsky, age., s.61vd.; Edvard Hallet Carr, Bolşevik Devrimi, Cilt 3, Çev. Tuncay Birkan, Metis Yayınları, İstanbul 2004, s , Şeyhnuri, age., s.49; Ervand Abrahamian, Modern İran Tarihi, Çevr. Dilek Şendil, Türkiye İşbankası Yay., İstanbul 2008, s Demirçilu,agm., s.27; Sinan Oğan, Hazar Sorunu, Demirçilu, agm., s.27-28; Sinan Oğan, Hazar Sorunu, , 17 Demirçilu, agm., s.28; Sinan Oğan, Hazar Sorunu, ; Mehdiyoun, agm., s ; Alaaddin Yalçınkaya, Kafkasya da Siyasi Gelişmeler, Lalezar Yay., Ankara 2006, s.225; Gülnar Nugman, Hazar Denizi nin Hukuki Statüsü, Avrasya Etüdleri, Sayı 13, Ankara 1998, s Sinan Oğan, Hazar Sorunu,

178 160 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 İmzalanan anlaşmalara göre resmiyette Sovyetlerle eşit haklara sahip olmasına rağmen fiiliyatta İran ın Hazar daki gemicilik ve balıkçılık faaliyetleri hayli sınırlı olmuştur. Bu durumda denizin kuzeyindeki Sovyet Rusya nın baskın olması gibi siyasi hususlara ilaveten İran ın yeterli teknik imkânlara sahip olmaması da etkilidir. Hazar da bir donanmaya ve ticari gemilere sahip olan Sovyetler, denizin kaynaklarından İran a göre daha fazla yararlanma fırsatı bulmuştur SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ NDE İRAN VE HAZAR DENİZİ İkinci Dünya Savaşı Döneminde İngiltere, ABD ve Sovyetlerin müttefik olmalarına rağmen rekabet ettiği sahalar arasında İran topraklarının bulunmasından dolayı dönemin yöneticileri Hazar Denizi sahasındaki enerji kaynaklarına ilişkin politika geliştirme imkânı bulamadı. Dönemin büyük güçleri petrol kaynaklarından yararlanmak için İran topraklarını işgal etmenin yanı sıra İran içindeki etnik grupları destekleme gibi farklı yolları denediler. Bu çerçevede Moskova, ilk olarak İran da komünist partinin kurulmasını destekledi de Sovyetlerin desteği ve himayesiyle İran da komünist bir parti olan Tûde (Kitle) Partisi kuruldu. Bu partinin güçlenmesi, komünizm hareketlerinin İran da yeniden canlanmasında ülkenin kuzeyindeki Sovyetler Birliği nin varlığının ve propaganda çalışmalarının etkisi büyüktür yılında Kuzey İran petrollerine ilişkin imtiyaz talebi Tahran tarafından savaş bitinceye kadar imtiyazların hiçbir şekilde görüşülmeyeceği cevabı ile reddedilen Sovyet Rusya, Tûde üyeleri aracılığıyla İran hükûmetine baskı yaptı yılında İkinci Dünya Savaşı sona erdiğinde, yapılan anlaşma gereği, İran topraklarını terk etmesi gereken Sovyet Rusya nın yöneticileri, İran petrolleri ile ilgili İngilizler gibi imtiyazlar elde etmeden işgal ettikleri yerlerden çekilmek istemediler. Zaten İkinci Dünya Savaşı sırasında Sovyetlerin, İran topraklarını işgal etmesinin arkasında Kuzey İran petrollerine hâkim olma düşüncesi yatıyordu. Amacına ulaşmadan İran ı terk etmek istemeyen Moskova yönetimi, Sovyet Azerbaycan ını bir köprü, Cafer Pişeveri yi ise maşa olarak kullanarak İran Azerbaycan ındaki Azerbaycan Demokrat Partisinin (ADP) faaliyetlerini destekledi. Sovyet Azerbaycan ı Komünist Partisi Sekreteri Cafer Bağırov un çalışmaları ile Temmuz 1945 te Bakü ye davet edilen Cafer Pişeveri öncülüğünde Güney Azerbaycan Türklerinin ADP yi kurmaları için çalışmalar yapılmıştı. 3 Eylül 1945 yılında kurulan partinin başına getirilen Cafer Pişeveri ve diğer yöneticileri daha önce Tûde ye üyeydiler. ADP nin kuruluşundan kısa bir süre sonra da Tûde nin Tebriz deki bölge teşkilatı bu partiye katıldı. 27 Kasım- 3 Aralık 1945 tarihinde yapılan seçimlerden sonra Tebriz merkezli kurulan ADP Hükûmeti, Moskova nın da desteğiyle bir yıl boyunca Güney Azerbaycan da kontrolü elinde tuttu. Sovyet 19 Demirçilu, agm., s Cemil Hasanlı, Soğuk Savaşın İlk Çatışması İran Azerbaycanı, Çevr. Ekber N. Necef, Bağlam Yayınları, İstanbul 2005, s.102; Djalili-Kellner, age., s.81; Vaziri, age., s.179,185.

179 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 161 Rusya petrol imtiyazları hususunda Tahran da yapılan görüşmeler sırasında baskı aracı olarak Güney Azerbaycan ı kullandı 21. İran, Sovyetlerin Azerbaycan daki faaliyetleri nedeniyle Milletler Cemiyeti Güvenlik Konseyi ne başvurdu. İran ın bakısıyla 28 Ocak 1946 da Güney Azerbaycan meselesi Birleşmiş Milletler gündemine taşındı yılında İran topraklarını terk eden ABD ve ondan kısa bir süre sonra çekilen İngiltere, bu meselede İran ın yanında yer alınca Soğuk Savaş ın ilk krizi patlak verdi. Bu dönemde İngiltere Basra Körfezi ndeki konumunu korumaya çalışırken ABD, İran yönetimine yaptığı danışmanlık faaliyetleri ile İran da daha özgür bir ortamın oluşmasını ve ekonomik yatırımlar için fırsatlar doğmasını bekliyordu. Eylül 1946 da Başkan Harry Truman a gönderilen bir raporda ABD nin çıkarları için Sovyetlerin Basra Körfezi ndeki petrol sahalarından uzak tutulması gerektiği vurgulanıyordu. Sovyetlerin İran daki faaliyetleri ABD çıkarları açısından bir tehdit olarak algılanıyordu. Bu çerçevede daha önce de Sovyet Rusya dan askerlerini İran dan çekmesini talep eden ABD ve İngiltere, Birleşmiş Milletlerde İran tarafını destekledi. Güvenlik Konseyi nin 30 Ocak 1946 yılında aldığı uzlaşı kararı doğrultusunda Stalin in çağrısı ile Başbakan Ahmed Kavam ın 19 Şubat- 7 Mart 1946 tarihleri arasında Moskova da ve 8-10 Mart tarihleri arasında Bakü de gerçekleştirdiği görüşmeler sırasında Kavam ın İran tahtını ele geçirmesine karşılık Sovyet Rusya nın iki önemli talebi vardı. Birincisi Azerbaycan ın özerkliğinin kabulü, ikincisi ise ülkenin kuzeyindeki petrol kaynaklarını işletmek üzere kurulacak şirketin %51 hissesi idi. Mart ayında Tahran yakınlarındaki ordularını çeken Sovyetler, Güney Azerbaycan dan çekilmeyince İran 26 Mart ta tekrar Birleşmiş Milletlere başvurdu. İki taraf arasında 4 Nisan 1946 da, Kızıl Ordu nun en geç bir buçuk ay içinde çekilmesini ve en geç yedi ay içinde karma petrol şirketinin kurulmasını içeren bir anlaşma imzalandı. Ancak İran Meclisi nin süresi 11 Mart ta dolmuş ve yasaya göre yeni bir seçimin yapılabilmesi için ülkenin düşman askerleri tarafından boşaltılması gerekiyordu. Başbakan Ahmed Kavam anlaşmanın yürürlüğe girebilmesi için Sovyet ordusunun bir an önce çekilmesini istedi. İngiltere ve ABD baskısıyla Kızıl Ordu 9 Mayıs ta İran topraklarından çekilmeyi tamamladı. Tahran, Güney Azerbaycan a Aralık 1946 da hâkim oldu. Pişeverî ve bazı yöneticiler SSCB ye kaçtı yılında İran da yapılan seçimler sonrasında ise Meclis, petrol anlaşmasını reddederek yabancıların ülkedeki faaliyetlerini sınırlandırdı. Böylece Moskova, Kuzey İran petrolleri hususunda amacına ulaşamadı Yervand Abrahamyan, İran beyn-i do İnkılab,Tahran 1388, s ; Hamid Ahmedi, İran Ulusal Kimlik İnşası, Çevr. Hakkı Uygur, Küre Yayınları, İstanbul 2009, s.150; İsmail Mehmetov, Türk Kafkası nda Siyasi ve Etnik Yapı, Yayına Hazr. Ekber N. Necef-Şamil Necefov, Ötüken Yayınları, İstanbul 2009, s. 741; Vaziri, age., s.189; Hasanlı, age., s.102 vd. 22 Djalili-Kellner, age., s.83-85; ; Ahmedi, age., s.194; Mehmetov, age., s ; Perviz-i İktişâfi, Türk ve Fars ile İran ın Çok Ulusluluğu Meselesi, Çevr. Mehmet Kanar, Nüsha, Yıl II, Sayı 7, Güz 2002,( ), s.65; David S. Painter, Oil, Resoruces and the Cold War, Cold War, Cambridge University Press, Cambridge 2010, s ;tayyar Arı, Ortadoğu, MKM Yay., Bursa 2008, s.196; Vaziri, age., s ; Şeyhnuri, a.g.e, s.55.

180 162 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 İkinci Dünya Savaşı sırasında topraklarında meydana gelen olaylar nedeniyle Hazar Denizi çevresine hâkim olamayan İran, Soğuk Savaş Döneminde çok ciddi girişimler olmasa da Hazar Denizi ve enerji kaynaklarına ilişkin bazı adımlar attı. Sovyetler Birliği ile yapılan anlaşmalara göre iki tarafın eşit haklara sahip olmasına rağmen İran ın Hazar daki denizcilik ve balıkçılık faaliyetleri İslam İnkılabı na kadar oldukça sınırlı kaldı. Bu durumda siyasi etkenlerin yanı sıra İran ın teknik açıdan yetersizlikleri de etkili oldu. Buna karşılık Sovyetler ise Hazar da oldukça büyük bir ticari filoya sahipti. Ayrıca denizdeki petrol kaynaklarından yararlanmak için ciddi yatırımlar yapmıştı. İslam İnkılâbı ndan sonra İran ın Hazar a olan ilgisi artmaya başladı li yıllarda Hazar da bir denizcilik şirketinin yanı sıra bir petrol platformu kurularak denizin İran sahillerinde tarihleri arasında üç kuyunun açılması İran ın denizin kaynaklarından yararlanma konusuna olan ilgisinin artmasının göstergesidir 23. Sovyet Döneminde Hazar ın durumu göz önünde bulundurulduğunda görünüşte iki devlet eşit haklara sahipken uygulamada bir eşitsizlik olduğu görülür. Bu durum Sovyetlerin kazandığı haklardan çok İran ın tutumuna bağlıdır. Anlaşmalar göstermektedir ki denizde herhangi bir sınır çizimi veya taksimat yapılması söz konusu değildir. Aksine balıkçılık ve taşımacılık faaliyetlerinde iki devlet için eşitlik söz konusudur 24. Hazar Denizi yaklaşık iki asır ağırlıklı olarak Rusların hâkimiyetinde olmakla birlikte İran ile Ruslar arasında paylaşılan bir deniz olarak kaldı. Sovyetlerin dağılması ile birlikte Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan ın bağımsızlıklarını elde etmeleri Hazar a kıyısı olan devletlerin sayısını arttırdığı gibi bu sahada yaşanan mücadeleleri ve sorunları da arttırdı. 3. SOVYETLERİN ÇÖKÜŞÜNDEN SONRA İRAN IN HAZAR DENİZİ SİYASETİ Sovyetlerin çöküşü ile birlikte Soğuk Savaş Döneminde çatışmaların odak noktasını oluşturan ideoloji, yerini ekonomik rekabetlere, bölgesel ve etnik çatışmalara bıraktı. Bu Yeni Dünya düzeninde petrol ise stratejik meta olmaya devam etti. 25 Ortadoğu da Basra Körfezi ve Hazar Havzası gibi dünyanın en önemli petrol kaynaklarının bulunduğu sahalar arasında yer alan İran, bu dönemde de enerjiye dayalı uluslar arası siyasetten etkilenen ülkelerin arasında yerini aldı. Suudi Arabistan dan sonra OPEC'in ikinci büyük petrol üreticisi ve dünyanın bilinen petrol rezervlerinin yaklaşık yüzde onuna sahip olan İran; Kafkasya, Orta Asya, Güney Asya, Basra Körfezi ve Ön Asya daki ülkelerle ortak sınırı olmasının yanı sıra bu coğrafyadaki ülkelerle tarihi ve kültürel bağlara sahiptir. İran ın bu özelliği 23 Demirçilu, agm., s Demirçilu, agm., s.28; Mehdiyoun, agm., s Yergin, age., s.12.

181 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 163 enerji güvenliği ve dünya enerji fiyatlarının belirlenmesi gibi konularda Tahran a mühim bir rol oynama fırsatı vermektedir 26. Jeopolitik açıdan stratejik bir konuma sahip olan İran, Sovyetler Birliği nin dağılışının ardından bölgede nüfuzunun artması beklenen ülkelerin arasında yer aldı. Basra Körfezi ndeki zengin kaynaklarının yanı sıra Hazar Denizi ne yakınlığı, Rusya nın kontrolündeki Sibirya enerji kaynakları sahasına ve Türkistan ile Uzak Doğu ya ulaşım açısından sahip olduğu imkânlar göz önünde bulundurulduğunda yeni dönemde İran oldukça önem arz ediyordu 27. Kafkasya ve Türkistan da kurulan ülkelerle olan sınırına ilaveten bu ülkelerle olan tarihi ve kültürel bağları İran için bir avantaj olarak görülüyordu. Bulunduğu coğrafyanın jeopolitiği, tarihi ve kültürel faktörler ile ideolojik unsurlar gibi İran ın dış siyasetinde etkili olan faktörler değerlendirildiğinde Sovyetlerin çöküşünün İran a büyük fırsatlar sunduğunu göstermektedir. Sovyetler Birliği dağılıncaya kadar, İran için kuzeyde önemli bir tehditti. Ayrıca İslam Devrimi nden sonra uyguladığı politikalar açısından İran için Sovyetler bir rakipti. Her ne kadar Sovyet sınırları içinde Müslüman gruplar bulunsa da İran bu dönemde Sovyetlere karşı ülke bütünlüğünü koruma pozisyonunda olduğundan bu sahaya ilişkin ideolojik anlamda yayılmacı bir siyaset güdememişti. Bu açıdan Sovyetlerin çöküşü İran için bir fırsat olarak görüldü. Hem güçlü bir rakipten kurtulmuş hem de ekonomik ve ideolojik anlamda faaliyetlerde bulunabileceği yeni ülkeler ortaya çıkmıştı ların başında kurulan yeni Türk Cumhuriyetleri ile İran ın tarihi, kültürel bağlarının olduğu hususundan yola çıkan İranlı yöneticiler bu ülkelerle yakınlaşma yolları aradılar. Aynı zamanda bölgedeki iki mühim aktör olan Rusya ve Türkiye ile siyasi ve ekonomik alanlarda rekabete giriştiler 28. Yeni Dünya düzeninde Hazar Havzası na biçilen rol Basra Körfezi enerji kaynaklarına alternatif olmaktı. Bu nedenle bölgede rekabete girişen devletler için enerji ile ilgili konular ön planda yer almaktadır. İran ın da bu sahaya ilişkin politikalarının başında ideolojik yayılmadan çok enerji kaynaklarından yararlanmaya ilişkin konular gelmektedir. Zaten Türkistan ve Kafkasya daki Türk Cumhuriyetlerinin yönetim yapısı İran ın bu sahada faaliyet gerçekleştirmesine uygun değildir. Sovyet döneminde komünizm İran için nasıl bir tehdit olarak algılanıyorsa bu dönemde de Türk Cumhuriyetleri tarafından İran rejimi bir tehdit olarak algılanmaktadır. Ayrıca İran ın etnik yapısı Tahran ı siyasi alanda ihtiyatlı davranmaya sevk etmektedir. Özellikle ülke nüfusunun önemli bir bölümünün kuzeydeki Azerbaycan Cumhuriyeti nin vatandaşları ile akraba olması ve bu durumun ra- 26 Kayhan Barzegar, Mıntıka Girâyi-i Der Siyâset-i Haricî-i İran, Mutâla ât-ı Avrasya-yı Merkezi, Sal 2, Şomare 5, Zemistan 1388, 31; ; Gobad Fehihimi; Si Sal-ı Neft-i İran, Mehrandiş Yayınları, Tahran 1387, s. 89; John Tirman, A New Approach to Iran, web.mit.edu/cis/publications/iran-tirman_2009.pdf Gobad Fehihimi; Si Sal-ı Neft-i İran, Mehrandiş Yayınları, Tahran 1387, s Kayhan Barzegar, Mıntıka Girâyi-i der siyâset-i haricî-i İran, Mutâlaat-ı Avrasya-yı Merkezi, Sal 2, Şomare 5, Zemistan s, 27-31; Muhammed Rıza Celili, Transkafkasya ve Orta Asya daki Gelişmeler Karşısında İran, Unutkan Tarih, Ed. Semih Vaner, Metis Yayınları, İstanbul 1997, s.239; Zbigniew Brezezinski, The Grand Chessboard, Washington 1997, s. 47.

182 164 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 kipleri tarafından kullanılma ihtimali Tahran ın bu sahaya ilişkin siyasetine yön vermektedir. 20. yüzyılın sonuna kadar kuzeyde Sovyetler gibi güçlü bir devletin bulunması, Hazar Denizi nin İran sahillerinin dalgalı oluşu ve yeterli teknik imkânlara sahip olmaması gibi etkenler İran ın bu sahadaki faaliyetlerini sınırlandırmıştı 29. Sovyetlerin çöküşü ile birlikte İran ın elde ettiği fırsatlardan birincisi Hazar Denizi sahasında daha serbest faaliyet gösterebilmektir. Ancak Hazar Denizi ndeki enerji kaynakları çok zengin olmayan İran ın bu sahadaki 15 milyar varil civarındaki petrol rezervinden istifade edebilmek için açık denizde, derin sularda arama ve petrol çıkarma faaliyetleri için ciddi yatırımlar yapması gerekmektedir. Ayrıca yüzeydeki su akımı da İran ın aleyhinedir. Akım nedeniyle kuzeyde ve batıda oluşan kirlilikler güney sahillerini daha çok etkilemektedir. Bu şartlar altında İran ın Hazar Denizi hidrokarbon kaynaklarına ilişkin gerçekleştirdiği faaliyetler Hazar Neft Şirketi aracılığıyla yapılmaktadır 30. Hazar Denizi ne ilişkin coğrafi sorunların yanı sıra hukuki sorunlar da mevcuttur. Denizin statüsünün belirlenememiş olması burada yapılacak olan faaliyetleri sınırlandırmaktadır. Sovyetlerin çöküşü Hazar a sahili olan ülkelerin sayısını arttırdığı gibi denizin hukuki rejimi hususunda da farklı görüşlerin ortaya çıkmasına neden oldu. Hazar ın statüsü ile ilgili ilk görüşme 19 Şubat 1991 tarihinde Tahran da ECO toplantısının yapıldığı dönemde İran ın adımıyla başkanlar düzeyinde, denize sahili olan devletlerin katılımıyla gerçekleşti. İran ve Türkmenistan liderleri, Azerbaycan cumhurbaşkanı vekili, Kazakistan başbakan yardımcısı ve Rusya elçisinin katılımıyla gerçekleşen toplantıdan sonra yapılan açıklamada; Hazar konusunda kıyıdaş ülkelerin bir örgüt kurmasının gerekliliği vurgulandı. Ayrıca deniz konusunda beş komitenin oluşturulması öngörüldü. Bunlar hukuki rejim, ilmi araştırmalar, taşımacılık, Hazar ın biyolojik kaynakları isimli balıkçılık komitesi ve Hazar muhitindeki yaşamın korunması komitesi idi. İktisadi ve hukuki komitelerden sonra Hazar a kıyısı olan devletler tarafından bir haber ajansı oluşturuldu. Hazar a kıyısı olan devletlerin işbirliği örgütünün kurulması fikri İran ve Rusya öncülüğünde ortaya atılmışsa da diğer ülkelerin özellikle Azerbaycan ın muhalefetiyle faaliyete geçmemiştir. Hukuki komite dışındaki komitelerin çalışmaları ihtilaflar nedeniyle ertelenmiştir. Haber ajansı da bazı üyelerin ayrılmasıyla faaliyete geçememiştir 31. Hazar a kıyıdaş ülkeler statü sorununu çözmek için başkanlar, dışişleri bakanları, dışişleri bakan yardımcıları gibi çeşitli düzeylerde müzakereler gerçekleştirdilerse de kesin bir sonuç elde edemediler Zehra Ahmedipur, İhsan Leşgerî, Çalışhâ-yı Jeopolitikî İran der Behreberdari ez menâfi-i hod der Hazer, Mutâla ât-ı Avrasya-yı Merkezi, Sal 3, Şomare 6, Bahar-Tabistan, 1389, Tahran, s. 8; Şeyhnuri, age., s.47; Brezezinski, age., s Ali Usuli, Hidrathâ-yı Gazi Der Deryâ-yı Hazer, ; Ahmedipur-Leşgeri, agm., s.16; Kamyar Mehdiyoun, Ownership of Oil and Gas Resources in the Caspian Sea, The American Journal of International Law, Vol. 94, No. 1, January 2000, Demirçilu, agm., s Demirçilu, agm., s.29.

183 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 165 Hazar ın statüsünü belirlemeye yönelik çalışmalar yapan hukuk komitesi kıyıdaş ülkelerin dışişleri bakanları temsilcilerinden oluşturulmuştu ve 1995 te iki toplantı gerçekleştiren komite bir netice elde edemeyince 1996 da Aşkabat ta bakanlar düzeyinde yapılan toplantıda komitenin dışişleri bakan yardımcıları düzeyinde görüşmelere devam etmesi kararlaştırıldı. Yine aynı toplantıda komite, Hazar ın Hukuki Rejimi Konvansiyonu adını aldı yılından beri on dokuz toplantı gerçekleştiren komisyon Hazar Deniz tabanının altındaki kaynaklardan yararlanma, denizin milli sahalarının belirlenmesi gibi konularda bir çözüm üretememiştir Ekim 2007 de başkanlar düzeyinde gerekleştirilen zirvede de öncekilerde olduğu gibi statü konusunda somut bir sonuç elde edilemedi. Vladimir Putin burada yaptığı konuşmada denizi bölmek yerine, Hazar a kıyısı olan ülkelerin ortak hareket etmesi gerektiğini vurguladı. Ancak deniz tabanının sınırlarının belirlenmesi ve maden kaynaklarının kullanılması konusunda anlaşma yapmak için de Hazar ın statüsünün belirlenmesini beklemeye gerek olmadığını vurguladı. Hatta Kazakistan, Azerbaycan ve Rusya nın denizin kuzeyi için yaptığı bu tip anlaşmaların güneyde de gerçekleştirilerek bir bütünlük sağlanabileceğini vurguladı 34. Statü sorunu dışında, gemicilik, balıkçılık, denizdeki yaşamın korunması, su ve hava sahası ile ilgili çalışan komisyonlardan bazıları başarıya ulaştı. Hazar Denizi ndeki Yaşamın Koruması Konvansiyonunun 5 ülke tarafından 2003 yılında Tahran da imzalanması buna bir örnektir 35. İran ın Hazar Denizi politikalarını belirleyen etkenlerden biri Azerbaycan ın 1994 yılında imzaladığı Asrın Anlaşması ve ABD nin baskısı ile İran ın bu anlaşmadan pay alamaması oldu. İran a daha önceden verilmesi planlanan yüzde beşlik pay, ABD etkisi ile verilmeyince Tahran, Hazar Denizi ile ilgili sorunlarda çözümsüzlük yolunu tercih etti. Azerbaycan ın daha sonra gerçekleştirdiği iki anlaşmada İran a pay verilmesine rağmen İran, Hazar Denizi ile ilgili konularda Bakü nün karşısında yer almaya devam etti. Asrın Anlaşması ndan sonra İran, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri ne Azerbaycan ın Hazar Denizi ile ilgili yatırımlarını şikâyet ettiği gibi Batılı şirketlerin bu bölgedeki etkinliğini kırma hususunda Rusya ile işbirliğine gitti. Hazar Denizi nin statüsü ile ilgili sorunlarda Sovyet döneminde yapılan 1921 ve 1940 anlaşmalarını referans gösteren İran; Rusya nın yılları arsında Kazakistan ve Azerbaycan ile yaptığı deniz yatağının bölünmesi ve sınırlara ilişkin anlaşmalardan sonra, denizin yüzde yirmilik paylar şeklinde bölünmesini ve deniz kaynaklarının ortak kullanımını talep etmeye başladı. Bu politikalarında başarılı olamayan İran, Azerbaycan ile ikili görüşme- 33 Demirçilu, agm., s.30; Xəzərin Hüquqi Statusu Anlayşının Meydana Gəlməsi Community/_ CaspianStatus/_caspianStatus_a.html, Faik Ertan, Yine Sonuç Yok, Zaman Gazetesi, ; Caspian States to Hold Summit, Tehran Times, ; Speech at the Opening of the Second Caspian Summit, Demirçulu, agm., s.30.

184 166 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 ler yaparak uzlaşı aramaya çalıştı. Ancak bu görüşmelerden de bir netice elde edilemedi 36. Ülkelerin tek taraflı, özellikle petrol ve doğalgaz kaynakları ile ilgili yaptığı girişimler bölgedeki gerilimleri arttırmıştır. Siyasi ve iktisadi alanda yaşanan bu rekabetler meseleleri daha karışık hale getirmiş, hatta Hazar da küçük çaplı çatışmaların yaşanmasına neden olmuştur Temmuz ayında Hazar ın güneyinde İran ile Azerbaycan arasında yaşanan gerginlik bu duruma bir örnektir. Asrın Anlaşması ndan itibaren Azerbaycan ın Hazar da yaptığı faaliyetlerden rahatsız olan İran ın savaş gemileri BP nin Alov (Elburz) sahasında petrol arama çalışmaları yapan gemilerini taciz etti. Bu olayla ilk defa Hazar krizinde askeri unsurlar devreye girmiş oldu 37. İran ın Hazar Denizi ne ilişkin bu tutumunun ülke içindeki politik yapı ile de ilgisi bulunmaktadır. Hazar daki gelişmelerden etkilenen İran daki çeşitli gruplar statü sorununa ilişkin görüşler ileri sürerek yönetimi eleştirmektedir. İran daki bazı araştırmacılar denizin statüsü ile ilgili konularda 1921ve 1940 tarihli anlaşmaların dayanak noktası olması gerektiğini ve bu durumda İran ın Hazar da yüzde elli hissesinin olduğunu ileri sürmektedirler. Ancak bu anlaşmalar denizin temel rekabet alanı olan petrol ve enerji kaynakları ile ilgili herhangi bir düzenlemeyi içermemektedir. Anlaşmalardaki eşitlik ilkesinden yola çıkan İran bu kaynakların kullanımında da aynı oranda hak sahibi olduğunu ileri sürmektedir. Ayrıca yeni kurulan Türkmenistan, Azerbaycan ve Kazakistan ın Alma Ata Beyannamesi ile Sovyet dönemindeki yapılan anlaşma ve sözleşmelerden kaynaklanan yükümlülüklerini kabul ettiklerini bildirmeleri İran tarafından bir koz olarak kullanılmaktadır. Çünkü Sovyet döneminde İran, Hazar Denizi ne kıyısı olan iki ülkeden biriydi. Diğer ülke Sovyet Rusya çökünce mirasçı olarak dört ülke ortaya çıkmıştır. Buna göre yeni doğan cumhuriyetler Sovyetlerin mirasını istedikleri gibi komşuların haklarına da göz dikmektedirler. Onlara göre İran, güneyden kuzeye, batıdan doğuya denizde yüzde elli hakka sahiptir. Bu görüşün taraftarları sadece balıkçılıktaki on millik sınırlamanın geçerli olması gerektiğini savunarak deniz yüzeyinde ya da yatağındaki her türlü kaynakların kullanımında İran ın yüzde ellilik bir paya sahip olması gerektiğini ileri sürmektedirler ve 1940 anlaşmalarında herhangi bir ülkeye ait haklar ya da imtiyazlar açık olarak belirlenmediği gibi Sovyet döneminde yapılan anlaşmaların hiçbirisi Hazar ın sınırlarının tespitine ilişkin hükümler içermediğinden, ortak kullanım ya da deniz hisselerinin paylaşılması hususuna hukuki temel teşkil edemez. İran daki bu görüşün taraftarlarına göre denizdeki faaliyetlerle ilgili bir örgüt kurulursa İran 36 Nasib Nasibli, İran s Caspian Policy, ; Demirçilu, agm., 31; Gökçe, Sovyet Sonrası Dönemde Hazar Çevresinde Yaşanan Rekabet, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi (The Journal Of International Social Research), Vol. 1, Is. 3, s.184 vd. 37 Sami Kohen, Hazar Huzursuz, Milliyet Gazetesi, ; Yalçınkaya, age., s.226; Demirçilu, agm., s.31,37; Gökçe, agm., s Demirçilu, agm., s.32-33: Mehdiyoun, agm., s.182.

185 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 167 yüzde elli hisseye sahip olacakken geri kalan yüzde elli dört ülke arasında paylaşılacaktır. Bu görüşlerin eşitlik ilkesi açısından kabul edilmesi mümkün değildir. Ortaklığın kabul edilmesi halinde de İran ın yüzde elli paya sahip olduğu anlamına gelmez. Sovyetlerin dağılmasından sonra denize kıyısı olan ülkelerin sayısı beşe çıkmıştır. Ayrıca tarihi sürece baktığımızda ne Çarlık Rusyası ne de Sovyet döneminde denizdeki faaliyetler açısından bir eşitlik söz konusu değildir. Sovyetlerin denizcilik ve petrolle ilgili yatırımları karşısında İran ınkiler yok denecek kadar azdır 39. İran daki bir diğer görüş ise Sovyetler tarafından Hüseyin Kuli Limanı ndan Astara istikametine çizilen bir hatla denizdeki sınırın belirlendiği ve statü meselesinde bu hattın kabul edilmesi gerektiğidir. Ancak bu görüş pek makbul değildir. Çünkü bu hattın resmi bir dayanağı olmadığı gibi böyle bir paylaşım sonucunda İran denizin kaynaklarından yeteri kadar yararlanamaz. İran daki Hazar ın statüsüne ilişkin en makul görüşse eşitlik esasına göre faaliyetlerin gerçekleştirilmesi ve herhangi bir yüzdelik payının zikredilmemesidir. Bu görüşe göre deniz yatağının paylaşılması kabul edilerek İran ın denizdeki uluslar arası haklarının artmasını sağlamak gerekir. Uluslar arası hukuk normları da göz önünde bulundurularak orta bir hattın çekilerek denizden adil bir şekilde yararlanılması en uygun çözümdür 40. Hazar Denizi ile ilgili konular daha çok siyasi gelişmelere bağlıdır. Sovyetlerin dağıldığı yıllarda Hazar la ilgili konular genellikle Hazar enerji kaynaklarından yararlanma ve bu kaynakların nakli ile ilgili idi. Gün geçtikçe meselenin içtimai ve iktisadi yönleri konuşulmaya başlanmaktadır. İran ın Hazar politikalarında müessir olan etkenlerden biri de İran daki rejim muhaliflerinin tutumlarıdır. Doğal olarak muhalifler hedeflerine ulaşmak için her türlü araçtan istifade etmektedirler. Bu kişilerin ya da grupların amaçları açısından kullanılabilir gördükleri unsurlardan biri dış siyaset ve diplomatik faaliyetlerdir. Bu açıdan tarihi süreçte İran toplumunun zihninde olumsuz bir yere sahip olan Hazar Denizi ile ilgili meseleler yönetimi eleştirmek ve sisteme saldırmak için iyi bir malzemedir. Mesela muhaliflerin söylemlerinden birisi İslam Devrimi nden önce İran ın Hazar denizinde daha fazla hakları olduğu ama İslam Devrimi nden sonra bu hakların korunamadığıdır. Muhalifler İran ın menfaatlerini koruyacak güce sahip olmadığı fikrine sahiptir. Bu çerçevede İran ın deniz ile ilgili uyguladığı politikalarının İran ın tarihi çıkarlarına uymadığı ve Dışişleri Bakanı Kemal Harrazi nin bu konuda başarısız olduğuna ilişkin bazı eski yöneticiler de açıklamalarda bulundular 41. Örneklerde görüldüğü gibi İran ın denizle ilgili siyasetini iç ve dış siyasi unsurlar belirlemektedir. 20 yıllık süreçte yaşanan gelişmeler göstermektedir ki İran 39 Cynthia M. Croissant-Michael P., Croissant, Hazar Denizi Statüsü Sorunu: İçeriği ve Yansımalar, Avrasya Etüdleri, Sayı: 4, Kış 1996/97, s.27; Nugman, agm., s.81-82; Demirçilu, agm., s Demirçilu, agm., s Nasibli, agm., s.184 vd.

186 168 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 genel olarak ya kaynaklardan ortak olarak istifade edilmesi ya da İran ın denizin yarı hissesine sahip olduğu fikrini politik nedenlerle savunmaktadır yılındaki Asrın Anlaşması na dâhil edilmeyen İran 1996 yılında Şah Deniz Projesi nde yer alarak aslında Azerbaycan ın Hazar Denizi nde yaptığı faaliyetleri onaylamıştır. Ancak ABD nin politikaları yüzünden Hazar enerji kaynaklarının işletilmesi ve transferinde söz sahibi olamayan İran, Hazar ın statüsü konusunda çözümsüzlük formülünü uygulamaya devam etmektedir 42. Bu konuda Rusya ile işbirliği yapmaya çalışan İran ın Dışişleri Bakanlığı temsilcisi Mehdi Akhunzade ile Rusya nın Hazar Denizi ile ilgili işlerden sorumlu özel temsilcisi Alexsander Golovin arasında Ocak 2011 de Moskova da gerçekleştirilen görüşmeler neticesinde yapılan açıklamalarda iki ülkenin işbirliğinin önemi ve Hazar Denizi ile ilgili sorunlarda iki ülke arasındaki bağların güçlenmesinin önemine vurgu yapıldı 43. Hazar Denizi ile ilgili mevzularda statü sorununu önemli bir koz olarak kullanmaya çalışan İran için Kafkasya ve Türkistan da kurulan ülkelerin açık denizlere sınırları bulunmaması, denizin güney sahasında sahip olduğu kısıtlı yatırım alanlarından daha önemli bir fırsattır. Ortadoğu daki karışıklıklar nedeniyle kendilerine alternatifler arayan birçok ülke Hazar Havzası ndaki devletlere ilişki kurmak için çaba sarf etmektedir. Bu devletlerin İran, Türkiye, Rusya, Çin ve Afganistan yollarını kullanmadan Hazar Havzası ndaki yeni devletlerle irtibat kurma şansları yoktur. Türkiye nin bölgeye doğrudan kara bağlantısı olmadığı gibi Kafkasya nın karışık yapısı, PKK sorununun bazı devletler tarafından koz olarak kullanılmaya çalışılması Hazar Denizi sahasındaki enerji kaynaklarına ulaşma açısından sıkıntılar yaratmaktadır. Buna rağmen bölge ülkelerinin Rusya ya olan bağımlılığını azaltmak ve İran ı saf dışı bırakmak isteyen ABD nin desteğiyle Türkiye, Hazar enerji kaynaklarının uluslar arası pazara naklinde önemli bir güzergâh konumuna gelmiştir. Bu sahaya ilişkin en ciddi yatırımın Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı nın olması gerçeği de Türkiye nin bu sahadaki jeopolitik öneminin bir göstergesidir. Hazar Denizi hidrokarbon kaynakları açısından Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Afganistan ile ortak sınıra sahip olan Çin önemli bir duraktır. Ancak bu sınırların dağlık alanda bulunması ve Hazar a olan mesafenin uzun olması Çin için bir dezavantajdır. Afganistan ise 11 Eylül 2001 den sonra Dünya nın en istikrarsız bölgeleri arasında yer almasının yanı sıra açık denizlere sınırı olmadığı için enerji nakil hatları konusunda pek tercih edilmemekle birlikte ABD nin stratejik planlarında yer alan önemli bir ülkedir. Rusya, Kafkasya ve Türkistan daki ülkelerle ortak sınıra sahip olmanın yanı sıra Sovyet döneminde inşa edilen demiryolları ve boru hatları sayesinde Hazar Havzası nda yaşanan rekabette önemli bir avantaja sahiptir. Rusya, Karadeniz ve 42 Cumhuriyet Gazetesi, ; Nasibli, agm

187 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 169 Avrupa ile olan bağlantıları nedeniyle uluslar arası ulaşım ve enerji nakil hatları açısından da ciddi imkânlara sahiptir. Ancak Hazar a kıyısı olan Türk Cumhuriyetlerinin temel politikaları arasında Rusya ya olan bağımlılıklarını azaltmak yer aldığından bölge devletlerinden bazıları Rusya ile işbirliği yapma konusunda istekli değildir. 44 Özellikle Putin döneminden itibaren eski Sovyet Cumhuriyetlerini arka bahçesi olarak kabul eden Rusya nın Ukrayna, Gürcistan, Beyaz Rusya örneklerinde görüldüğü gibi enerji kaynaklarını devletlerarası ilişkilerde tehdit unsuru olarak kullanması, komşu ülkelerin yanı sıra doğalgaz açısından Rusya ya bağımlı hale gelen AB ülkeleri için de Moskova ya karşı güven sorunu oluşturmaktadır 45. Kafkas ve Türkistan ülkelerinin uluslararası pazara açılmasında coğrafi açıdan İran iyi bir yol olarak görünmektedir. Hazar ve Basra körfezi arasında bulunan İran kara, deniz, demir ve hava yolları açısından Kafkasya, Türkistan, Güney Asya, Basra Körfezi ve Ön Asya daki ülkelerle bağlantısı olan önemli bir ülkedir. Azerbaycan ve Türkmenistan bu imkânlardan yararlanmak için İran ile irtibat halindedir 46. Ancak İran için durum göründüğü kadar kolay değildir. Amerika nın Soğuk Savaş sonrası Yeni Dünya düzeni senaryosunda enerji kaynaklarını kontrol edenlerin dünya siyasetini de kontrol edebileceği öngörülmektedir 47. Bu nedenle Amerika nın Hazar daki jeopolitik mücadeledeki hedefi İran ı Hazar enerji kaynaklarından mahrum bırakmaktır. ABD, Hazar ile ilgili boru hatları gibi uluslararası projelerde de İran ı saf dışı bırakmak için çaba sarf etmektedir. ABD Kongresi nin 1996 yılında kabul ettiği İran ve Libya yaptırım kararlarıyla İran ın uluslararası alandaki yatırımları sınırlandırılmaktadır. Bu kararlar nedeniyle İran da yatırım yapmak isteyen şirketler ağır yaptırımlarla karşı karşıya kalmaktadır 48. İran, Kafkasya ile karşılaştırıldığında Hazar petrollerinin uluslararası pazara ulaştırılması açısından daha güvenli ve düşük maliyet gerektiren bir konuma sahiptir. Ancak ABD yaptırımları bu hatta şu an için izin vermemektedir. Ayrıca İran üzerinden Hazar petrollerinin nakledilmesi demek İran ın enerji piyasasındaki konumunu güçlendirirken Kafkas ülkelerini de ekonomik açıdan zor duruma düşürmek demektir. 49 Amerika ve Batı, İran ın boru hatları ve Hazar a sınırı olan ülkelerle işbirliği yapmak suretiyle bölgedeki nüfuzunun arttırarak ekonomik gelirler elde etmesini istememektedir. Amerika nın bu tarz adımları Rusya ve İran ın yakınlaşmasına neden olmaktadır. İran ın ABD hamlelerine karşı bölgede var olma mücadelesinde izleyebileceği iki politika vardı. Birincisi ideoloji merkezli 44 Ahmedipur-Leşgeri, agm., s.8-9; Gökçe, agm., s Gökçe, agm., s ; Ahmedipur-Leşgeri, agm., s Ahmedipur-Leşgeri, agm., s.8-9; Cevad Etaat, İran ve Hutût-ı İntikâl-i Enerji-i Hovze-i Hazer, Mutâlaât-ı Avrasya-yı Merkezi, Sal 2, Şomare 3, Tahran 1387, s Ahmedipur-Leşgeri, agm., s.10; Barzegar, agm., s Emmanuel Karagiannis, The US Iranian Relationship After 11 September 2001 and the Transportation of Caspian Energy, Central Asian Survey, June/September, (2/3), s.152; Etaat, ag.m., s Karagiannis, agm., s.157.

188 170 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 bir politika olup yeni cumhuriyetlerdeki kendine yakın unsurları destekleyerek nüfuz kazanmaktır. Bu politika ile Türkiye ve Suudi Arabistan gibi devletlerin bölgede ideolojik olarak nüfuz kazanmasını da engelleyebilirdi. Ancak Güney ve Kuzey Azerbaycan ın birleşmesi gibi etnik ve siyasi durumlar göz önünde bulundurulduğunda İran ın bu alandaki politikaları yayılma merkezli olmaktan çok savunma merkezi olmak zorundadır. Tahran ın ikinci politikası ise daha pragmatist, özellikle ekonomik alanlarda yeni cumhuriyetlerle işbirliği yapmaya dayanmaktadır ki, İran buna yönelik olarak 1992 yılında Kazakistan, Türkmenistan ve Azerbaycan ın ECO ya katılması için çaba sarf etmiştir. İran bu adımla Amerika ve diğer devletlerin politikalarına karşı bölgedeki çıkarlarını korumayı hedeflemiştir 50. Muhammed Hatemi döneminde ABD-İran ilişkileri yumuşamış gibi görünse de 11 Eylül 2001 saldırılarından sonra daha da gerildi. ABD tarafından yapılan açıklamalarda, İran terörist saldırıları ve grupları desteklemekle suçlandı. Buna rağmen İran, ABD nin Afganistan da yaptığı harekâtta ABD nin çok karşısında yer almadı. Çünkü Taliban rejimi İran için de bir güvenlik sorunu oluşturuyordu. Ancak daha sonraki süreçte ABD nin Afganistan, Pakistan daki askeri varlığı İran ı endişelendirmeye başladı. Kafkasya, Irak ve Arap ülkeleri ile birlikte İran, ABD tarafından kuşatılmış bir konuma gelmiştir Eylül sonrasında ortaya çıkan yeni durum; İran ın hem güvenlik politikalarını ilgilendirmekte hem de ABD nin Hazar enerji kaynaklarının nakli hususunda Afganistan üzerinden güneye bir boru hattı inşa etme düşüncesini gündemde tutması, Tahran ın enerji politikalarını etkilemektedir. İran ın politikalarını etkileyen bir diğer nokta ise Bakü-Ceyhan Boru Hattı nın açılmasıdır yılına kadar geçen süreçte Rusya eskiden beri sahip olduğu nüfuzla İran ise kuzey-güney eksenindeki konumuyla rekabette önemli avantajlara sahipken doğu-batı ekseninde bir enerji nakil hattının açılması bu iki ülkenin önemini azalttı. Coğrafi açıdan sahip olduğu avantajlara rağmen hala Hazar Denizi petrollerini Basra Körfezi ne taşıyacak bir nakil hattının bulunmayışı İran ın Hazar enerji kaynakları pastasından ciddi bir pay almasını engellemektedir 52. ABD nin İran ı uluslararası camiada yalnız bırakma girişimlerinin etkisiyle Hazar enerji kaynaklarından yeteri kadar yararlanamayan İran; yine de nakil hatları ve enerji güvenliği hususundaki stratejik önemini korumaktadır. Bakü-Tiflis- Ceyhan, Tengiz-Novorossisk boru hatlarının Azerbaycan ve Kazakistan petrollerini nakletme açısından yakın gelecekte yetersiz kalma ihtimali bulunmaktadır. İran ise Tebriz den 100 km lik bir boru hattı ile Azerbaycan petrollerini İran ın hali hazırdaki boru hatlarına ulaştırabilir. Bu petroller, Tahran ve Tebriz deki tesisler aracılığıyla rafine edilerek İran da kullanılabilir ya da Basra Körfezi ndeki Harg 50 Ahmedipur-Leşgeri, agm., s.12; Celili, agm., s.243; Brezezinski, age., s Karagiannis, age., s ; Barzegar, agm., s Ahmedipur-Leşgeri, agm., s.10-13; Fehimi, age., s.430.

189 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 171 Adası vasıtasıyla Güney Asya ve Uzak Doğu daki tüketim merkezlerine nakledilebilir. Kazakistan petrolleri de Türkmenistan üzerinden inşa edilecek boru hattıyla Orta İran a nakledilebilir. Fransız Total Final Elf şirketi Kazak petrollerini İran vasıtasıyla Körfez e aktarma konusunda fizibilite çalışmaları yapmaktadır yılında İran ve Kazakistan arasında bu konuda görüşmeler yapıldı. Bu hat aslında Türkmenistan ın enerji kaynaklarını da taşıyabilir. Ancak Türkmenistan ın siyasi durumu nedeniyle bu hattın gerçekleştirilmesi pek de kolay değildir 53. İran ın Hazar petrollerinin nakli konusunda bir diğer dezavantajı ise güvenlik meselesidir. Ülkenin doğu komşusu olan Afganistan da istikrarsız bir yapının olmasının yanı sıra İran da faaliyet gösteren terör örgütü PJAK enerji nakil hatlarının güvenliğini tehdit etmektedir. PJAK ın son dönemde Bazargan civarında Türkiye ye doğalgaz nakleden boru hattını sabote etmesi, nakil hatları meselesinde Türkiye nin PKK sorunu nedeniyle güvenli bir bölge olmadığını ileri süren İran ın da benzer sorunlara sahip olduğuna bir kanıt olmuştur 54. Hazar kaynaklarına ilişkin yatırımlar yapmak için İran ın uluslar arası camiada desteğe ihtiyacı vardır. ABD nin yaptırımları nedeniyle güvenebileceği ve işbirliği yapabileceği en önemli ülke Rusya dır. Çünkü her iki ülkede ABD nin politikalarından mağdur olma özelliğine sahiptir. Özellikle İran a uygulanan yaptırımlar Tahran ı nükleer enerji, uçak ve silah temini gibi konuların yanı sıra Hazar Denizi nin statüsü ile enerji nakil hatları gibi mevzularda Moskova ya yaklaştırmaktadır. İran ın Rusya ya olan bağımlılığının artması Tahran ın Kafkas ve Türkistan sahasındaki devletlere ilişkin politikalarında da temkinli davranmasına neden olmaktadır. Sovyetlerin çöküşüyle yeni Müslüman devletlerin kurulduğu 1990 lı yıllarda İran bölgede en etkili olabilecek devletlerin başında gelmesine rağmen bölgedeki yeni devletlere nüfuz etme potansiyelini beklendiği şekilde kullanamamıştır. Yeni oluşan düzende stratejik ortağı olan Rusya yı kaybetme korkusu İran ı rejim ve mezhep temelli politikalar üretmekten men etmiştir 55. İran ın Hazar Havzası ndaki ülkelerle olan ilişkilerinde bir diğer eksikliği de bu ülkelerin teknolojik ve ekonomik beklentilerine cevap verebilecek bir yapıya sahip olmamasıdır. Yeni ülkelere örnek olacak bir iktisadi yapısı olmayan İran, Türkiye gibi bölgede ekonomik yatırımlar yapabilecek bir duruma sahip değildir lı yılların başında yeni cumhuriyetlerin tarım ve sanayi alanındaki makine ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik girişimlerde bulunan İran, bu sahaya Türkiye ve Çin gibi diğer ülkelerin girmesiyle bu alanda da bir ilerleme kaydedemedi. Özellikle Çin mallarının maliyetlerinin düşük olması İran ve Türkiye nin bu alandaki payını her geçen gün azaltmaktadır Karagiannis, agm., s Howard, age., s.154; Ahmedipur-Leşgeri, agm., s Ahmedipur-Leşgeri, agm., s

190 172 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 Bütün olumsuzluklara rağmen İran, Hazar Havzası petrollerinden istifade etme hususunda bazı somut adımlar atmıştır yılında Rusya ile Türkmenistan ın doğalgaz fiyatları konusunda sorun yaşaması üzerine Türkmenistan, doğalgaz boru hattı için farklı alternatifler aramaya başladı. Bu sorun İran için bir fırsat haline geldi yılında İran ile Türkmenistan arasında 135 km lik bir doğalgaz boru hattı projesi gerçekleştirildi. Bu proje ile Türkmenistan, İran ın kuzeyine doğalgaz nakletme fırsatı buldu 57. İran ın Hazar petrollerine ilişkin ilk ciddi girişimi 2004 yılında gerçekleşen Neka-Rey Petrol Boru Hattı dır. Bu hat ile İran; Türkmenistan, Kazakistan, Rusya ve Azerbaycan petrollerini Tebriz ve Tahran daki rafinerilere aktarmayı, bunun karşılığında da Basra Körfezi kaynaklarından aynı miktarda ham petrolü uluslar arası pazara satmayı planlamıştır. Bu hat ile günlük yaklaşık 370 bin varil petrol İran rafinerilerine ulaşmaktadır 58. İran, Kazakistan ve Azerbaycan ile bu ülkelerdeki petrolün boru hatlarıyla İran a getirilmesi ve buradaki tesislerde rafine edilmesi hususunda anlaşmalar imzaladı. Teknolojik ve iktisadi açıdan bölgede yeteri kadar var olamayan İran ın uluslar arası camiadaki en önemli fırsatı Kazakistan ın Kaşgan Havzası ndan başlayarak Türkmenistan ve Azerbaycan ın doğalgazını İran, Türkiye, Bulgaristan üzerinden uluslararası pazara ulaştıracak olan Nabucco Hattı dır. Toplamda 3300 km uzunluğa sahip olacak olan bu projeyi, enerjide Rusya ya olan bağımlılıkları her geçen gün artan Avrupa Birliği ülkeleri desteklerken ABD bu projeye de sıcak bakmamaktadır 59. Rusya ve ABD nin tutumlarına karşılık İran ile Türkiye arasında Türkmenistan ın doğalgazını Türkiye ye taşımaya yönelik bir ön anlaşma yapılması Nabucco için önemli bir adım olarak görülmektedir. Türk-İran anlaşması Rusya nın son dönemde Bulgaristan ile yaptığı Karadeniz den geçecek olan Güney Akım Boru Hattı ve Kazakistan ve Türkmenistan ile yaptığı anlaşmalara karşı atılan bir adım olarak görülmüştür. Ancak İran ile Türkiye arasında son yıllarda yaşanan doğalgaz kesintisi sorunu ve Türkmenistan ın hem Rusya ya hem de bu hatta doğalgaz sağlayacak üretim kapasitesinin olmaması ayrıca ön anlaşmanın Türkmenistan olmadan yapılması gibi nedenler bu hamlenin doğruluğu konusunda akıllarda soru işaretleri oluşturmaktadır 60. Yaşanan her türlü olumsuzluğa rağmen Nabucco projesi Türk Cumhuriyetleri, İran, Türkiye ve AB ülkeleri için Rusya ya olan bağımlılığın azalmasına katkı sağlamasına ilave olarak Hazar Havzası nda yaşanan enerji rekabetinde yer alma açısından önemli bir fırsattır. Bu nedenle Basra Körfezi ve Moskova merkezli enerji kaynaklarına alternatif olması açısından Kazakistan- Türkmenistan-İran-Türkiye-Avrupa güzergâhlı boru hatları 57 Elnur Soltan, Türkmenistan ve Rusya: Gaz Üzerinde Kurulan İlişkiler, Avrasya Dosyası, C.7, S.2, Ankara 2001, s ; Karagiannis, agm., s Karagiannis, agm., s Ahmedipur-Leşgeri, agm., s.15; Etaat, agm., s Milliyet Gazetesi, ; Sinan Oğan, Enerji Stratejisinden Mahmrum Bir Ülke,

191 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 173 konusunda çalışmalar devam etmektedir 61. Buna karşılık Rusya nın doğalgaz alanında OPEC e benzer bir birlik oluşturma çabaları ve bu konuda sistemli bir politika izlemesi farklı boru hatları projelerinin gerçekleşme olasılığını oldukça azaltmaktadır. Mayıs 2007 de Türkmenistan'da bir araya gelen Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev, Türkmen Cumhurbaşkanı Gurbangulı Berdimuhammedov, Türkistan enerji kaynaklarının Rusya üzerinden uzun vadeli olarak pazarlanmasını sağlayacak yeni doğalgaz boru hattı ile ilgili ortak deklarasyonu imzaladı. Özbek lider İslam Kerimov'un da 9 Mayıs'ta imzaladığı anlaşmaya göre Türkmenistan'dan başlayacak olan yeni hat Hazar Denizi kıyısınca uzanarak Kazakistan'a oradan da Rusya'ya ulaşacak. Anlaşma, ABD, AB ve Çin'in Türkmenistan ın enerji kaynaklarına doğrudan ulaşma ümitlerine büyük darbe olarak değerlendirilmektedir 62. Doğalgaz konusunda sistemli politikalar uygulayan Rusya, Hazar Havzası nda yaptığı yatırımları bu şekilde devam ettirirse bu sahadaki enerji kaynaklarının nakli konusunda Moskova ya rakip görülen İran ve Türkiye nin desteklediği projelerin sonuca ulaşma ihtimali azalacaktır. SONUÇ 2008 rakamlarına göre dünyanın dördüncü büyük petrol ihracatçısı olan İran da yaklaşık kırk kadar petrol üretim sahası bulunmaktadır. Ayrıca Rusya dan sonra dünyanın ikinci büyük doğalgaz rezervlerine 63 sahip olmasına rağmen Hazar Havzası ile ilgili uluslararası projelerde yer alma hususunda çaba sarf etmektedir. Hazar Denizi ve Basra Körfezi arasında bulunması nedeniyle önemli jeopolitik fırsatlara sahip olan İran, Sovyetlerin çöküşünden sonraki süreçte bu imkânlardan yeteri kadar yararlanamamıştır. Bu durumda İran ın iç siyasi faktörlerinin yanı sıra ABD yaptırımları gibi uluslar arası faktörler de etkili olmuştur. Açık denizlere bağlantıları olmayan Türkistan ve Kafkasya ülkelerinin mevcut siyasi yapıları nedeniyle İran a pek ılımlı bakmamaları, İran ın kuzeyindeki vatandaşları ile yeni cumhuriyetlerin vatandaşları arasında akrabalık bağlarının bulunmasının İran için bir tehdit oluşturabilecek konumda olması gibi nedenlerle Tahran, siyasi olarak Hazar Havzası nda kendisinden beklenen atılımı gösterememiştir. Hazar Denizi nin güneyindeki coğrafi şartların olumsuzluğu ve enerji kaynaklarının zengin olmayışı nedeniyle enerji nakil hatları konusuna odaklanan İran, Hazar a kıyısı olan diğer ülkelerle bazı anlaşmalar gerçekleştirmiştir. Özellikle Basra Körfezi ndeki zengin enerji kaynaklarını bu ülkelerle yaptığı anlaşmalarda değiş-tokuş unsuru olarak kullanma imkânı olan İran ın boru hatlarına ihtiyaç 61 Commission of the European Communities Green Paper, Brussels, 2006, s.15; European Union Supports Trans- Caspian Pipeline, ; EU Energy Comissioner Backs Trans-Caspian Pipeline, ru/business/ news/6104, Faik Akkan, Putin'den Batı'ya Bir Enerji Çalımı Daha Zaman Gazetesi, 13 Mayıs 2007; Nerdun Hacıoğlu, Putin Vanayı Kaptı Hürriyet Gazetesi, ; RIA Novosti,

192 174 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 duymadan bu sahada yatırım yapma şansı bulunmaktadır. Ancak dış baskıların yanı sıra, Türkiye, Rusya ve Çin gibi devletlerin nakil hatları konusunda ciddi girişimlerde bulunması ve bölge ülkelerinin büyük devletlerin ekonomik desteği olmadan sahip oldukları kaynakları işletecek imkânlarının bulunmaması Hazar sahasındaki uluslar arası yatırımları ABD, AB gibi bölge dışı güçlere bağımlı hale getirmektedir. Bu nedenle İran açısından en önemli projeler arasında yer alan Nabucco nun faaliyete geçmesi için de ciddi anlamda uluslar arası desteğe ihtiyaç vardır. Son yirmi yılda yaşanan gelişmeler göstermektedir ki İran ın Hazar Havzası nda sahip olduğu jeopolitik konumdan gereği gibi istifade edebilmesi için doğusundaki Afganistan ın istikrara kavuşması, Kafkasya ve Türkistan daki ülkelerin siyasi ve ekonomik açıdan istikrarlı bir yapıya sahip olması, ABD gibi küresel güçlerin İran a olan baskı politikalarından vazgeçmesi ve İran ın enerji nakil hatları konusunda maddi ve teknik imkânlarının çok iyi olması gerekmektedir. Bu şartlar sağlanıncaya kadar İran, son iki asırda olduğu gibi Hazar Denizi kaynaklarından yeteri kadar yararlanamayacaktır.

193 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 175 KAYNAKÇA -Abrahamyan,Yervand, İran Beyn-i do İnkılab,Tahran Abrahamian, Ervand Modern İran Tarihi, Çevr. Dilek Şendil, Türkiye İş Bankası Yay., İstanbul 2008, s.86. -Abrahamian, Ervand, Modern İran Tarihi, Çevr. Dilek Şendil, Türkiye İşbankası Yay., İstanbul 2008, s.86. -Ahmedi, Hamid, İran Ulusal Kimlik İnşası, Çevr. Hakkı Uygur, Küre Yayınları, İstanbul Ahmedipur, Zehra, Leşgerî, İhsan, Çalışhâ-yı Jeopolitikî İran der Behreberdari ez Menâfi-i Hod der Hazer, Mutâla ât-ı Avrasya-yı Merkezi, Sal 3, Şomare 6, Bahar-Tabistan, 1389, Tahran, s Akkan, Faik, Putin'den Batı'ya Bir Enerji Çalımı Daha Zaman Gazetesi, Arı, Tayyar, Ortadoğu, MKM Yayınları, Bursa Barbaro, Josaphat, Anadolu ya ve İran a Seyahat, Çevr. Tufan Gündüz, Yeditepe Yayınları, İstanbul Barzegar,Kayhan, Mıntıka Girâyi-i Der Siyâset-i Haricî-i İran, Mutâla ât-ı Avrasya-yı Merkezi, Sal 2, Şomare 5, Zemistan Brezezinski, Zbigniew, The Grand Chessboard, Washington Cabbarlı, Hatem, Hazar ın Hukuki Statüsü, ; -Carr,Edvard Hallet, Bolşevik Devrimi, Cilt 3, Çev. Tuncay Birkan, Metis Yayınları, İstanbul Caspian States to Hold Summit, Tehran Times, Celili, Muhammed Rıza, Transkafkasya ve Orta Asya daki Gelişmeler Karşısında İran, Unutkan Tarih, Ed. Semih Vaner, Metis Yayınları, İstanbul 1997, s Commission of the European Communities Green Paper, Brussels, Croissant, Cynthia M. Croissant, Michael P., Hazar Denizi Statüsü Sorunu: İçeriği ve Yansımalar, Avrasya Etüdleri, Sayı: 4, Kış 1996/97, s Cumhuriyet Gazetesi, Demirçilu, Mucteba, Nigâh-ı İrânî be Seyr-i Tahavvulat-ı Rejim-i Hukuki-i Derya-yı Hazer, Muta âlat-ı Avrasya-yı Merkezî,Sal 1, Şomare 1, Zemistan-Behar, ,s DJalili, Mohammad Reza -Thierry Kellner, İran ın Son İki Yüzyıllık Tarihi, Çevr. Reşat Uzmen, Bilge Kültür Sanat Yay., İstanbul Ertan, Fikret, Yine Sonuç Yok, Zaman Gazetesi, Etaat, Cevad, İran ve Hutût-ı İntikâl-i Enerji-i Hovze-i Hazer, Mutâlaât-ı Avrasya-yı Merkezi, Sal 2, Şomare 3, Tahran 1387, s EU Energy Comissioner Backs Trans-Caspian Pipeline, ru/business/ news/6104, European Union Supports Trans-Caspian Pipeline, Fehihimi, Gobad, Si Sal-ı Neft-i İran, Mehrandiş Neşr., Tahran Gökçe, Mustafa, Sovyet Sonrası Dönemde Hazar Çevresinde Yaşanan Rekabet, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi (The Journal Of International Social Research), Vol. 1, Is. 3, s Hacıoğlu, Nerdun, Putin Vanayı Kaptı Hürriyet Gazetesi, Hasanlı, Cemil, Soğuk Savaşın İlk Çatışması İran Azerbaycanı, Çevr. Ekber N. Necef, Bağlam Yayınları, İstanbul 2005, -Hekîmî, Mahmud, Tarih-i Muasır-ı İran, Tahran Işık, Hasan, Yirminci Yüzyıldan Yirmi Birinci Yüzyıla Enerji Sorunu, Günümüz Dünya Sorunları, Ed.Kenan Arıbaş, Pegem Yay., Ankara Karagiannis, Emmanuel, The US Iranian Relationship After 11 September 2001 and the Transportation of Caspian Energy, Central Asian Survey, June/September, 2003, pp

194 176 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 -Kohen, Sami, Hazar Huzursuz, Milliyet Gazetesi, Kurat, Akdes Nimet, Rusya Tarihi, TTK Yayınları, Ankara Markham, Clements R., General Sketch of the History of Persia, Longmans, London Mehdiyoun, Kamyar, Ownership of Oil and Gas Resources in the Caspian Sea, The American Journal of International Law, Vol. 94, No. 1, January 2000, pp Mehmetov, İsmail, Türk Kafkası nda Siyasi ve Etnik Yapı, Hazr. Ekber N. Necef-Şamil Necefov, Ötüken Yayınları, İstanbul Mesudi, Murûc ez-zeheb, Çevr. Ahsen Batur, Selenge Yayınları, İstanbul Milliyet Gazetesi, Mustafazade, Tofiq T., 18. Yüzyılda Osmanlı-Azerbaycan İlişkilerinin Başlıca Merhaleleri, Nasibli, Nasib, İran s Caspian Policy, Nugman, Gülnar, Hazar Denizi nin Hukuki Statüsü, Avrasya Etüdleri, Sayı 13, Ankara 1998, s Oğan, Sinan, Enerji Stratejisinden Mahrum Bir Ülke, Oğan, Sinan, Hazar Sorunu, -Oğan, Sinan, Yeni Global Oyun ve Hazar ın Statüsü, Painter, David S., Oil, Resoruces and the Cold War, Cold War, Cambridge University Press, Cambridge Perviz-i İktişâfi, Türk ve Fars ile İran ın Çok Ulusluluğu Meselesi, Çevr. Mehmet Kanar, Nüsha, Yıl II, Sayı 7, Güz 2002, ( ), s Saray, Mehmet, Rusya nın Orta Asya da Yayılması İ.Ü Edebiyat Fakültesi Tarih Enstitüsü Dergisi, Sayı , İstanbul Soltan, Elnur, Türkmenistan ve Rusya: Gaz Üzerinde Kurulan İlişkiler, Avrasya Dosyası, C.7, S.2, Ankara Speech at the Opening of the Second Caspian Summit, Şeyhnuri, Muhammed Emir, Tarih-i Neft der İran ve Havermeyane, Danişgah-ı Peyam-i Nur Neşr., Tahran Tirman, John, A New Approach to Iran, Tirman_2009.pdf, Usuli, Ali, Hidrathâ-yı Gazi Der Deryâ-yı Hazer, Xəzərin Hüquqi Statusu Anlayşının Meydana Gəlməsi Community/_ CaspianStatus/_caspianStatus_a.html, Vaziri, Chahrokh, Neft ve Gudret der İran, Tahran Vernadsky, George, Rusya Tarihi, Çevr. Doğukan Mızrak- Egemen Ç. Mızrak, Selenge Yayınları, İstanbul Volodarsky, Mikhail, Soviet Unions and Its Southern Neighbours, Oregon Yalçınkaya, Alaaddin, Kafkasya da Siyasi Gelişmeler, Lalezar Yay., Ankara Yergin, Daniel, Petrol, Çevr. Kamuran Tuncay, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul Zirinsky, Michael P., Imperial Power and Dictatorship: Britain and the Rise of Reza Shah, International Journal of Middle East Studies, Cambridge 1992, pp

195 TARİHİN PEŞİNDE -ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ- Yıl: 2011, Sayı: 6 Sayfa: THE PURSUIT OF HISTORY -INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY AND SOCIAL RESEARCH- Year: 2011, Issue: 6 Page: DUVARLAR ARASINDA ANTALYA YAHUDİ CEMAATİ-II Mustafa ORAL * Özet Antalya Yahudi cemaati, İstanbul un fethinden sonraki dönemde Rabbanî grubunun yeni başkente taşınması üzerine Karaim grubunun oluşturduğu küçük bir azınlık haline gelmiştir. Fatih ten muafnâme sahibi olan bu küçük cemaat gümrük eminliği, vakıf işletmecisi, ticaret ve saire gibi işlerle iştigal ediyor, Türk-İslâm ahaliyle yakın ilişkiler içinde bulunuyordu. Genelde Osmanlı kentlerinde olduğu gibi Antalya şehrinde meskûn Yahudiler de Tanzimat la birlikte milliyetçilik akımından etkilenmeye başladılar, kendilerine bir dayanak olmak üzere Batılı emperyal güçlerle yakın temasa geçtiler ve gerektiğinde onların himayesine girdiler. Meşrutiyet ve Mütareke döneminde ise Akdeniz de ve bu arada Antalya da Roma nın vârisi olarak nüfuz sahibi olmak isteyen İtalyan misyonu ile çeşitli alanlarda işbirliği yaptılar. Türk ulus-devletinin yapılanma sürecine girdiği savaştan sonraki dönemde ise Rodos a göçmeye başladılar. Geriye kalan diğer cemaat mensupları 1945 ten sonraki dönemde Antalya şehrini tümüyle terk ettiler. Anahtar Kelimeler Antalya, İtalyan, Karaim, Y. Mizrahi, Yahudi, Yusufaki. ANTALYA S JEWISH COMMUNITY WITHIN THE WALLS-II Abstract The Jewish community in Antalya has become a small minority consisting of Karaites, following the migration of the Rabbinic people to the new capital after the conquest of İstanbul. Having received muafnâme. (letter of exemption) from Fatih Sultan Mehmed, members of this small community held the occupations such as customs officer, charity management, merchant, and maintained close relations with the Turkish- Muslim population. The Jews living in Antalya soon began to go under the influence of the nationalist movement following the Tanzimat Reforms in a similar vein to the Jews inhabited in the other Ottoman cities. They turned to the Western Imperialist powers for support, and at times for protection. During the periods of Constitutional Monarchy and Armistice, they cooperated in various fields with the Italian mission, who was at that time trying to exert its influence on Antalya as the heir of Rome. During the post-war period in which the structure of the Turkish nation-state took place, they started migrating to Rhodes and the remaining community members completely abandoned the province of Antalya after Key Words Antalya, Italian, Karaite, Y. Mizrahi, Jewish, Yusufaki. * Doç. Dr., Akdeniz Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi. must.oral@gmail.com

196 178 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 GİRİŞ 15. yüzyıl itibariyle İslâm dünyasında üç Yahudi grubu vardır: Afganistan ile Orta Asya da yayılmış, kültürel olarak Doğuya bağlı ve Fars dili ve kültürüne bağlı Farsça konuşan Yahudiler (Mizrahi); Irak tan Fas a kadar İran ın batısında yer alan ve Arapça konuşan Yahudiler (Musta riba), Anadolu ve Balkanlarda bulunan ve Bizans Yahudilerinin oluşturduğu, çoğunun Yunanca konuştuğu ve Osmanlı Türklerinin bölgeye egemen olmasıyla Türkçe ve Yunanca konuşan Yahudiler (Romaniot). Bu son küçük Yahudi topluluğu zaman içinde diğer Yahudiler arasında eriyip gitmiştir 1. Yunanca konuşan ve Roma örfünü izleyen Batı Anadolu şehirlerinde yaşayan Yahudi cemaati (Romaniot) ile Bursa nın fethinden sonraki günlerde tanışan Osmanlı padişahları arasında bu din mensupları ile diğer zımmîlere hukukî bir statü veren Fatih Sultan Mehmet, İstanbul un fethinden sonraki dönemde bir fermanla Balkanlardan ve Anadolu şehirlerinden çok sayıda Yahudiyi getirterek başkent İstanbul a yerleştirir. Bu zorunlu iskân sonucunda Anadolu da âdeta tek bir Yahudi bile kalmaz 2. Fetihten sonraki günlerde yeni başkent İstanbul un yeniden imar ve iskânı amacına yönelik olarak Antalya sancağında meskûn Yahudiler de İstanbul a sürgün edilir. Antalya Yahudi cemaatinin İstanbul un hangi semtinde iskân edildiği meçhuldür, ancak cemaat adına birer sinagog kurdukları 3 biliniyor. I. MUAFNAME SAHİBİ YAHUDİLER Antalya Yahudi cemaatinin tümü İstanbul a sürgün edilmedi, bir miktarı şehirde bırakıldı tahririnde Antalya şehrinde yapılan tahririn defteri yıpranmış olduğundan bu döneme ilişkin bilgiler eksiktir tahririnde ise Antalya da 20 mahalle bulunuyor, Cami-i Cedid, Baba Doğan ile Makbul Ağa mahallerinde oturan Hıristiyanlar (Cemaat-i Gebran) ile Yahudiler (Cemaat-i Yahudiyân) 123 haneden ve 8 mücerret ten (bekâr) ibarettir. Yahudiler 18 hane ile 2 mücerret i oluşturuyordu tahririnde Antalya Yahudi cemaati 4 hane (9 kişi) görünüyor de 4000 i aşkın nüfusu (3500 kadarı Müslüman) olan şehirde Yahudiler 30 kişiden ibarettir yılında avarız tespiti için yapılan tahrirde ise şehirde 1500 kadar gayri-müslim bulunuyor, bunların tamamı Kaleiçi ndeki mahallelerde oturuyorlardı 5. Gayri-müslimlerin oturduğu Kaleiçi ndeki bu mahallelerde Müslümanlar da bulunuyordu. Antalya Yahudi cemaati vakıf işletmeleri ile sosyal hayatta oldukça etkindiler tarihli Defter-i Evkâf-ı Livâ-i Teke de Yahudi cemaatinden Şaban İstanos un (Korkuteli) Bayat köyündeki Alâeddin Halife Camii ne ait bir zemini, Arslan 1 Lewis, İslam Dünyasında Yahudiler, s Lewis, İslam Dünyasında Yahudiler, s Galanti, Türkler ve Yahudiler, s Behset Karaca, XV. ve XVI. Yüzyıllarda Teke Sancağı, Isparta, Fakülte, 2002, s Emecan, Antalya, İslâm Ansiklopedisi, C.III, s

197 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 179 adında biri de Antalya da İmirzâde hamamına ait bir zemini icara olarak tasarruf ediyordu 6. Bu adları kullanan Antalya Yahudi cemaatinin Hazar-Karaim kökenli ve Karaim/Karait mezhebi mensubu olabileceği ihtimalinin oldukça kuvvetli olduğunu düşünebiliriz te İstanbul a gönderilen ve oraya yerleştirilen Yahudilerin ise Rabbanî mezhebi mensupları olması pekâlâ mümkündür, ancak bu iddialı olasılığı destekleyecek nitelikte adların yanısıra başka tarihsel kayıtlar ve kanıtlar aradığımızda sonraki döneme ait olsa da Karamanlı Türkçesinde Tevrat ı görüyoruz (h. 1017) tarihli Yahudi Cizyelerinin Tespiti Defteri nde, Antalya Yahudilerine Fatih tarafından muafnâme verildiği belirtiliyor ve Yahudi cemaati şu şekilde kayıt altına alınıyordu 7 : Der-beyân-ı âlâ neferen (zengin) 6, der-beyân-ı evsât neferen (orta halli) 20, der-beyân-ı ednâ (fakir) neferen 11. Kısacası, 17. yüzyılın başlarında Antalya da 37 kişiden ibaret gayet küçük bir Yahudi cemaati otuyordu. Yahudiler İmparatorlukta ticaret yapan Batılı tacirler karşısında hükümet temsilcileri, özellikle 17. yüzyılın ilk yarısında İzmir de gümrük tahsildarı (eminler) olarak görev yaparlardı. Batılılar Osmanlı hükümeti ile etkili anlaşmalar yapabilmek için bu eminlerin dindaşlarını yanlarında istihdam etmek zorunda kalıyorlardı de bazı kişiler İzak adlı Yahudi nin Antalya da ticaret yapan Batılı tacirlerin tercümanlığı görevinden alınmasını talep etmişler, Fransız tacirler ise bu baskıya direnmiş ve İzak ın görevinde kalmasını sağlayan bir emir çıkartmayı başarmışlardı 8. Tercümanlığın yanı sıra Antalya Yahudilerinin iştigal ettikleri meslekler arasında her türlü malın ticareti vardır 9. Doktorluk ve eczacılık da bir başka meslek türüdür. Alanyalı Vasos Voyacoglu, 20. yüzyılın başlarında Antalya dan Alanya ya çalışmaya gelen, ancak Rumların beğenmeyip acemi dediği iki Yahudi doktordan bahsediyor. Doktorlar Alanya da çalıştıkları sırada şehirdeki bir handa kalırlarmış 10. Rumların Yahudi doktorları beğenmeme nedeni biraz dinsel, biraz da görenek gereği gibidir; çünkü Yahudi karşıtı tutum ve davranışlarını, Paskalya kutlamaları sırasında dinsel bir vecibe gibi yerine getirirler. Aslında Osmanlı toplumunda yaygın Yahudi karşıtı tutumun tezahürü sayılan Kan İftirası olayıdır. Alanya da Kutsal Cuma günü Hz. İsa nın çarmıha gerilişinden sorumlu tuttukları Yudas ı 6 M. Akif Erdoğru, Antalya ve Havalisi Tarihi İçin Bir Kaynak: Defter-i Evkâf-ı Livâ-i Teke, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih İncelemeleri Dergisi, Nu.X, İzmir, 1999, s. 93, Karaca, XV. ve XVI. Yüzyıllarda Teke Sancağı, s Daniel Goffman, Osmanlı İmparatorluğu nda İngilizler ( ), İstanbul, Sabancı, 2001, s Dr. Hasan Moğol, 1800 lü yılların başlarında Antalya reayalarına ve ekmekçilere un dağıtımı yapan Tuturuş adında bir Yahudi nin köylere sattığı unun bozuk çıkması nedeniyle konunun mahkemeye taşındığını belirtiyor (Antalya Tarihi, Ankara, Mehter, 1997, s.205, 207), ancak bunun için kaynak gösterdiği kendi eseri I. Nolu Antalya Şer iyye Sicili nde bu ismin Tuturus olduğunu okuyor, zımmî Tuturus un Yahudi olduğuna ilişkin hiçbir kayıt geçmiyor (Teke Sancağı Şer iyye Sicili, Ankara, Mehter, 1996, s.97, 199; 286, 325). 10 Voyacoglu, Alanya, s. 43.

198 180 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 temsil eden bez bir kukla yapıp içini samanla doldurur, bir sırığa diker, erkek elbiseleri giydirir, sonra kilise avlusunun ortasına koyarlar. Bu sırada Rumlara olan saygılarından dolayı dışarıdan üç atlı Türk (Osmanlı) jandarması gelirmiş. Rum erkekler İsa nın haksız öldürülüşünün intikamını almak için bezden adama ateş açarlar. Bu görevi yerine getiren Rumlar evlerine dağılır, kutlamaya devam ederler. Kendileri de Yahudileri sevmeyen yetkili Türkler de buna karşı önlem almazlar, seyirci kalırmış 11. II. KALEİÇİ YAHUDİ CEMAATİ 19. yüzyılın başlarında yoğun olarak Makbule mahallesinde oturan Rumların, başka mahallelerde de Müslümanlarla barış içinde bir arada yaşadıkları belirtiliyor 12. Onları birbirlerinden ayıran duvarlara Tanzimat ın getirdiği yeni millet anlayışının da etkisiyle 1860 lı yıllarda gerek duyulmaz olmuştur 13. Bununla birlikte, kent surlarının ve mahalle duvarlarının işlevlerini 1910 lara kadar koruduğunu görüyoruz 14. Antalya Kalesi surları İttihat ve Terakki devrinde, 1914 de kısmen yıkılmış, 1934 te ise Karakaş Hüsnü nün Belediye Başkanlığı yaptığı sırada Selanik muhaciri Çingene Hasan adında birine yıktırılmış, ancak bu tehlikeli görevi bir çengelle yapan kişinin göçük altında kalmasıyla 15 birazı kendini kurtarmıştır. Bu ise gerek şehir ve toplum, gerekse millet anlayışının değişmesi ile koşutluk içindedir. Fransız gezgini Paul Lucas ( ), 1706 yılında gezdiği Antalya şehrinin üç bölüme ayrılmış, âdeta üç ayrı şehrin birleşmesinden oluşmuş görüntü sunduğunu, bu üç bölümün her birine ait ve birbirleri arasında bağlantı kurulmasını engelleyen surlar ile büyük demir kapılar olduğunu belirtiyor ve devamında şunları anlatıyor 16 : Cuma günleri Satalia'nın [Antalya] tüm kapıları öğleyin saat on ikiden bire kadar kapanıyor. Böyle bir uygulamayı görünce şaşırdım ve sebebini sordum: Şehrin sakinleri, Hıristiyanların Cuma günü öğleyin saat on ikiyle bir arasında kenti ele geçirecekleri şeklinde bir kehanete inanıyor. Aynı inanıştan dolayı Musevi bile olsa şehrin kenar mahallelerinde ölen kişilerin cenazesi kent merkezine sokulmuyor. Eğer bir ölü defnedilecekse, mezarlığa ulaşmak için tabutun tüm şehrin çevresinde dolaştırılması gerekiyor. İngiliz Amirali Sir Francis Beaufort, 1812 baharında Bodrum üzerinden geldiği Likya kıyılarını anlatırken Musa Dağı ndaki eski bir rivayeti Buradakilerin [Tah- 11 Age, s Moğol, Antalya Tarihi, s Antalya nın bayındırlık işleriyle ilgili bazı isteklerinin Şûrâ-yı Devlet e sunulduğu 1869 senesi Konya Vilâyet Meclisi toplantısında Antalya İskelesi limanının iki tarafında bulunan kalelerin duvarlarına kadar denizin molozlarla doldurulup geminin barınabileceği bir liman yapılabileceği, bunun içinse Kaleiçi ndeki duvarın yıkılarak taşlarının satılması, elde edilecek para ile liman işinin halledileceği belirtiliyor; bundan başka şehrin kalesinin tek kapısının yeterli olmadığı ve uygun yerlerinden üç yeni kapı açılması için izin isteniyordu (Musa Çadırcı, Tanzimat Döneminde Anadolu Kentlerinin Sosyal ve Ekonomik Yapısı, Ankara, TTK, 1991, s.263). 14 Halk arasında Kale Kapusu denilen ve Evliya Çelebi nin birbirine geçme yedi kat eğri büğrü, kimi şarka kimi garba nazır kapular diye anlattığı kalenin tek kapısı Şahrâh Antalya Belediyesi tarafından 1918 de yıktırılmıştır (Süleyman Fikri Erten, Antalya Tarihi, C.III, Antalya, 1948, s.69 dn 3). 15 Adnan Selekler, XX. Yüzyılda Antalya ve Antalyalılar, Antalya, 2000, s Kayhan Dörtlük-Remziye Boyraz, Gezginlerin Gözüyle Antalya, Antalya, AKMED, 2008, s. 34.

199 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 181 talı-deliktaş] bir inancı da, Musa Peygamberin Mısır dan kaçtığı zaman bu dağın yakınında yaşadığı, bu nedenle ona Musa Dağı dendiğidir. Bu dağ, Deliklitaş ta alevinin neredeyse sık bir çalılığın ortasından çıktığı söylenebilecek olan Yanar dan sadece birkaç mil ötededir. diye aktarıyor, onun ile Hareb Dağı nda yanan çalılar arasında kurulan yakıştırma bir çağrışım, Musa Peygamberin Tahtalı da yaşadığı biçimindeki bir hayali geleneğin doğuşuna yol açmış olabilemez mi? 17 diye soruyor. Bu bölgede, yani Likya nın Tahtalı (Olimpos) dağında eskiden Yahudilerin yaşayıp yaşamadığını bilmiyoruz, ancak buraya yakın Antik Phaselis ile Myra (Demre) kentlerinde birer Yahudi cemaatinin oturduğunu makalenin ilk kısmında yazmıştık. Tanzimat döneminde Antalya Yahudi cemaatinden Haim Avadja adında bir tüccara ilişkin İngiltere nin İzmir deki ilk konsolosluk tercümanı Lübnanlı Şarkiyatçı Nassif Mallouf tarafından kaleme alınan Antalya şehriyle yazışmaları içeren İngiliz konsolos belgelerinde bilgiler vardır. İngiliz Konsolos yardımcısı Frederick Gadaleta, 1859 yılında Antalya da görevine başladığı sıralarda Costentaki adında bir hekimden, Francesco adında bir ekmekçiden bazı değerli eşyalar (bir altın saat, iki gümüş kaşık, iki gümüş fincan, bir ipek şemsiye) ile Haim Avadja adında bir Yahudiden bir miktar emlak satın almış ve bu kişileri himayesi altına koymuştur 18. Konsolos yardımcısı Frederick Gadaleta nın himayesinde bulundurduğu ve güvenilir bir Yahudi olarak gördüğü tüccar Haim Avadja nın buradaki bazı kişilerin zorbalığını kışkırtması sonucunda kelepçelenerek tutuklandığını ve haksız yere mahkûm ve sürgünle tehdit edilmiş olduğunu duymuştu. Bu Yahudi tüccarı yalnızca Gadaleta nın temsilcisi olması sonucunda kurtarılmıştı. Teke (Antalya) Kaymakamı Mustafa Paşa, Gadaleta nın Avadja ya ilişkin sorusunu şöyle yanıtlar 19 : Benim selefim * zamanında bu Yahudi pek çok İngiliz ve Yunan unsurlarını tahkir etmiştir. Kendisine şikâyetler yöneltilmiş, yargılanmış ve suçlu bulunmuştur. Bu durum Babıâli ye yazılmış ve Sadrazamlık talimatına göre, suçlu adam teslim edildikten sonra usul gereğince hapse atılmıştır. Adamın sürgünle tehdit edildiği doğru değildir. Burada beyan ettiğim şeylerin doğrusunu ve gelişmeleri bilen şehrin Ticaret Meclisi üyeleri ve birçok tüccar vardır. Selefim zamanında olanlar hakkında Gadaleta nın bana yönelttiği şikâyetler yerinde değildir. Bu durum yanlıca Antalya kentinde oturan Yahudiler mahsus bir durum değildir de Elmalı da bir Rum un evinde konuk olan İngiliz gezgini Edvin John Davids, Elmalı Rumlarının Yahudilerin Fısıh Bayramı nda bir Hıristiyan çocuğunu kaçırıp öldürdükleri yolundaki söylentiye inandıklarını, Yahudiler aleyhinde 17 Sir Francis Beaufort, Karamanya, çev. Ali Neyzi-D. Türker, Antalya, AKMED, 2002, s Nassif Mallouf, Gadaleta s Affair Adalia 1859, İstanbul, Isis, 2002, s Age, s * Kaymakam Mirimiran Mustafa Paşa nın ( ) selefi Kapıcıbaşı Hayri Bey dir ( ).

200 182 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 her türlü provakosyonlara açık olduklarını, Yahudiler aleyhinde olduklarını anlatıyor te Pamfilya bölgesine yaptığı seyahat gözlemlerinin sonuçlarını 1890 yılında yayınlayan Avusturyalı arkeolog Karl Graf Von Lanckoronski, Antalya şehrinin simgelerinden olan dört köşeli kuleleri ile surların, şehri hem dış mahallelerden hem de şehrin merkezinde, yani Kaleiçi nde oturan Türk (Müslüman), Rum (Hıristiyan) ve Yahudi semtlerini birbirinden ayırdığını, Antalya şehrinde 1890 itibariyle aşağı yukarı 4500 hanenin, toplamda 25, 26 bin nüfusun oturduğunu, bunların 7000 ini Rumların oluşturduğunu, 50 Ermeni ile 250 Yahudiden başkasının Müslüman olduğunu, Müslümanların çoğunluğunu da Türklerin oluşturduğunu, 10 caminin yanı sıra 8 Rum (Ortodoks) ile 1 Ermeni kilisesinin bulunduğunu aktarıyor 21. Bu rakamı temel alırsak ileriki yıllarda Yahudi nüfusunun artacağına, gittikçe azaldığını görüyoruz. 1899/1900 tarihli Konya Vilâyeti Salnâmesi nde Antalya şehrinin toplam nüfusu kişi olup, ayrımı şöyledir: Müslüman, Rum 4.270, 51 Ermeni, 235 Yahudi, 278 Ecnebi. Bu salnamede Antalya kazasının, şehir merkezi dışında hiç gayri-müslim nüfusun bulunmadığı belirtilir /1906 yılında Osmanlı İmparatorluğu nda yapılan son genel nüfus sayımında Antalya sancağının nüfusu şöyledir: Miladi 1906/1907 (1322) tarihli Konya Vilayeti Salnamesi ne göre ise Antalya kazasının genel nüfusunun kişiye ulaştığı, bunlardan Rum, 401 Kıptî (Çingene), 58 Ermeni, 155 Yahudi, geri kalan kişi ise Müslüman dır 23. II. Meşrutiyet döneminde Antalya Yahudi cemaatinin sayısının yeniden arttığını görüyoruz. Konya Vilayetine bağlı Teke (Antalya) sancağı 23 Temmuz 1914 tarihli Padişah iradesiyle müstakil liva haline getirilmiş, bundan sonra aynı sene içinde yapılan nüfus sayımına göre Antalya sancağının toplam nüfusu şu şekilde ortaya çıkmıştır: Müslümanlar , (Hıristiyan) Rumlar , Ermeniler 630, Yahudiler 250, Çingeneler (Kıptîler) 621, Sırplar 38 olmak üzere toplam kişi E. J. Davids, Anadolu-Anatolica:19. Yüzyılda Karya, Frigya, Likya ve Pisidya Kentlerine Yapılan Bir Gezinin Öyküsü, çev. F. Yılmaz, İstanbul, Arkeoloji ve Sanat, 2006, s I. Dünya Savaşı öncesinde Elmalı da 5 hane kadar Yahudi bulunuyordu, ancak bunlar savaştan önce Elmalıdan ayrılmıştılar. Burada oturan Yahudilerden biri eczacıdır (Abdullah Ekiz, Dünden Bugüne Elmalı, Antalya, 2001, s.57, s. 60). 21 Karl Graf Von Lanckoronski, Pamphylia ve Pisidia Kentleri, C.I, Antalya, AKMED, 2005, s. IX Konya Vilâyet Salnamesine Antalya sancağının tümünde 99 kadın, 101 erkek olmak üzere 200 Yahudi vardır ( Antalya, Yurt Ansiklopedisi, C.II, ed. T. Parla, C.II, İstanbul, Anadolu Yayıncılık, 1982, s ) 22 Tuncer Baykara, 20. Yüzyıl Başlarında Antalya, 20. Yüzyılda Antalya Sempozyumu (Antalya, Kasım 2007), Yay. Haz. Mustafa Oral, Antalya, Akdeniz Üniversitesi, Güven Dinç, 20. Yüzyılın İlk Yarısında Antalya Nüfusu, 20. Yüzyılda Antalya Sempozyumu (Antalya, Kasım 2007), Yay. haz. Mustafa Oral, Antalya, Akdeniz Üniversitesi, Kemal H. Karpat, Osmanlı Nüfusu ( ), İstanbul, Tarih Vakfı, 2003,s

201 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 183 III. İTALYAN YANLISI YAHUDİLER 20. yüzyılın başlarında Antalya Yahudi cemaati sayıca azalmasına karşın, gerek ticaret ilişkileri gerekse Batılı güçlerle bağlantıları yönünden şehrin ekonomik hayatında etkili bir unsur haline gelmeye başladı. Bu bağlantılar arasında, yönetici sınıf arasında sömürgecilik coşkusunu yaymak amacıyla Parti Colonial in Fransız Millet Meclisi nde yaptığına benzer biçimde, 1906 da İtalyan Sömürge Enstitüsü nü kurduktan sonraki dönemde, özellikle Trablusgarp Savaşı ndan sonra Ochi de imzalanan anlaşmadan sonraki günlerde Roma nın varisi olarak Antalya bölgesine yönelen İtalyanlar faaliyetlerini kolaylaştırmak için tabiiyetlerine aldıkları Sakız kökenli bir Rum ile biri İtalyan kökenli iki Yahudi ailesinin yerleri önemlidir. İtalyanlar, Nisan 1912 de Rodos u işgal ettikten sonra gözlerini Antalya ya çevirdiler ve yoğun bir Yahudi nüfusunun oturduğu Rodos u bir atlama tahtası olarak kullanarak Antalya bölgesinde bir çıkar alanı oluşturmak için genç ve enerjik bir adam olan Agostini Ferrante yi Türkleri tatlı sözlerle kandırması için Antalya ya konsolos olarak atadılar 25. İtalyan konsolosu Agostini Ferrante, 1913 baharında ilk sivil İtalyan kafilesinin başında Rodos Belediye Başkanı ile birlikte Antalya ya geldi, 31 Mayıs 1913 te de konsolos atandı. Bu sırada şehirde İtalyan tebaası Sakız kökenli bir Rum ile iki Osmanlı Yahudisi aile vardır. Macit Selekler e göre bu iki Yahudi ailesi, nüfus yazımında kütüğe kaydedilmemiş, kapitülasyon haklarından yararlanıp vergi yükünden kurtulmak için İtalyanlık iddiasında bulunmuşlardı; meseleyi tahkike bile lüzum görmeksizin talepleri kabul edilmiş, ecnebî muamelesi görme imtiyazını kazanmışlardı. 26 Zaman içinde Antalya ile ilişkileri sıklaştıran İtalyanlar, bir vakit sonra önce İngiliz konsolosuna vermiş oldukları vekâleti geri aldılar, sonra da Antalya Ticaret Odası Başkanı Hacı Hatip Osman Efendi den kiraladıkları bir binayı İtalyan Konsolosluğu haline getirdiler. Ve Osmanlı tebaası olan ve şehirde itibarlı bir konumu olan Yusufaki nin * oğlu Yomtov Mizrahi yi * tercüman olarak istihdam ettiler. Bir süre sonra Ferrante nin yerine yeni bir konsolos atandıysa da I. Dünya Savaşı nın çıkması üzerine şehirdeki İtalyan misyonu çekilip gitmiş, ancak geride bıraktıkları tesisler ile binalarına bakmaları için İtalyan vapurlarının acenteliğini yapan Huçeti yi bırakmıştılar. Savaş yıllarında İngiliz konsolosu ile Yomtov Mizrahi enterne edilmişler, İngiliz konsolosu enterne edildiği İstanbul da ölmüştü R. J. Bosworth, İtalya ve Osmanlı İmparatorluğu nun Sonu, Osmanlı İmparatorluğu nun Sonu ve Büyük Güçler, ed. Marian Kent, çev. Ahmet Fethi, İstanbul, Tarih Vakfı, 1999, s İtalyanlar Antalya yı Nasıl İşgal Etti, Hayat Tarih Mecmuası, Nu.II/8 (1 Ağustos 1977), s * Yeni Sabah muhabiri Dâniş Remzi Korok, Yusufaki nin asıl isminin Yasef olduğunu, işgal sırasında Yasefaki ye dönüştüğünü, Millî Mücadele sırasında Antalya dan İtalyanlar çekilince Yusufaki olduğunu, sonra zamanla Yusuf haline geldiğini belirtiyor, fakat eski bilenler ve devre yetişenler; bugünkü koyu Türkçü Yusuf un aslen neslen Yasefaki olduğunu bildikleri için Yusuf demeye dilleri varmamakta, fakat hatır için olsun Yusufaki demektedirler. diye yazıyor ( 18 Ay İtalyan İşgali Altında, Yeni Sabah, 8 Nisan 1941, s. 3.) * Osmanlı okullarında okumuş olan Yomtov Mizrahi, tahsilini İzmir de bir Osmanlı idadisinde tamamlamış, birkaç lisan öğrenmiş ve sonra Osmanlı Bankası nın Antalya şubesinde çalışmaya başlamıştır. 27 Selekler, İtalyanlar Antalya yı Nasıl İşgal Etti, s

202 184 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 Mondros Mütarekesi nden sonraki yeni dönemde İtalyanlar, dört yıldır boş kalan eski binayı yeniden konsolosluk binası haline getirdikleri gibi, Agostini Ferrante yi yeniden konsolos, Yomtov Mizrahi yi de yeniden tercüman atadılar. Üstelik yine Rodos tan hareketle Rodos Belediye Başkanı da taşıyan bir İtalyan vapuru Antalya ya yanaştı ve Rodos ile Antalya arasında alış-verişe başladılar. Bu dönemi yaşayan Macit Selekler, onlar aç, biz çıplaktık diyerek Rodos ile Antalya arasındaki ticaretin niteliğini açıklıyor; bu ticarette Rodoslu Yahudi bir tüccar ailesinin konumu hakkında ise şunları yazıyor 28 : Başta giyecek maddeleri olmak üzere, Antalya nın pek çok ithal malına ihtiyacı vardı. Rodos taki Elhadef ler, bu çeşit ticaretle uğraşırlardı. Esasen derhal Antalya ya gelerek bir mağaza açtılar. Ancak Elhadefler ziraat âletleri, demir, vs. dahil olmak üzere sayısız mal getirecekleri için, Antalya liman tahliye vasıtaları kâfi gelmeyecekti. Mavnalar azdı ve mevcutlar da çürümüştü; gelecek tonlarca malın vapurlardan gecikmeksizin boşaltılması için büyük mavnalar, dubalar lâzım gelecekti. IV. BİRKAÇ YAHUDİ AİLESİ Mondros mütarekesinden sonraki yeni dönemde bu ilişkilerde başat roller üstlenen Yusufaki ailesi 28 Mart 1919 da İtalyanların Antalya yı işgalleri sırasında İtalyanların yanında bulunmuşlar, onlara kılavuzluk etmişler, tezlerini destekleyici tarzda konuşmalar yapmışlardır. Bu dönemde açıkça İtalyanların yanında bulunan birçok azınlık mensubu arasında bir diğer aile de Antalya şehrindeki iki sinema işletmesinden birine sahip olan ve aslen İtalyan Yahudisi olan Noçeta ailesidir 29. Azınlıkların tutumu milliyetçi gençleri tahrik edici etkilerde bulunmuş, bir gece sinemacı Noçera/Noçeta sarhoş iki gemici tarafından feci şekilde dövülmüş, ertesi günün akşamı Yontof Mizrahi meçhul biri tarafından evinde öldürülmüştür 30. Nisan 1919 başlarında cereyan ettiği anlaşılan bu iki olayın sorumlusu olarak görülen kişiler İtalyan Konsolosu Ferrante tarafından şehrin en yüksek makamları nezdinde bu cinayetten Girit kökenli bir tüccar olan Emin (Adıson) Bey in sorumlu olduğunu belirtir, Kumandan Albay Şefik Aker ile Mutasarrıf Vekili Talât (Kişmir) Bey nezdinde protesto eder, hatta olayı müttefikleri İngilizler ile Osmanlı Dahiliye Nezareti ne kadar yansıtır, onun gibi ateşli bir milliyetçi olan şehrin İttihat ve Terakki murahhası Giritli Remzi ile birlikte Antalya dışına sürülmesi talebinde bulunur. Nezaretin İtalyanlara teslim ediniz talimatı sonucunda 5 Nisan 1919 da bir İtalyan vapuruyla Rodos a sürülürler, şehre ancak savaştan sonra dönebilirler Selekler, İtalyanlar Antalya yı Nasıl İşgal Etti, s Macit Selekler, İtalyanlar Antalya yı Nasıl İşgal Etti, Hayat Tarih Mecmuası, Nu.II/8 (1 Ağustos 1977), s ; Dâniş Remzi Korok, 18 Ay İtalyan İşgali Altında 26-27, Yeni Sabah, 7-8 Nisan 1941, s Dâniş Remzi Korok, 18 Ay İtalyan İşgali Altında 43, Yeni Sabah, 24 Nisan 1941, s Dâniş Remzi Korok, 18 Ay İtalyan İşgali Altında 44, Yeni Sabah, 25 Nisan 1941, s. 2; Süleyman Fikri Erten, Milli Mücadelede Antalya, Antalya, Antalya Müzesi, 1996, s. 12.

203 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 185 Bu olayın Antalya nın Türk ahalisi üzerinde bazı karşı etkileri olduğunu D. R. Korok şöyle yazıyor 32 : Emin beyin ilk tevkifi, sürgün ve menfi gönderildiği sıralarda yerli ekalliyet (azınlık) halkı ile İtalyan elbisesi taşıyan diğer halka karşı biraz insafsızlığa kalkışmışlarsa da bu çok sürmemiştir. Çünkü halk ilk önce biraz mutasarrıflığı sever ve sayar olduklarından mukabele etmiyor, gürültü çıkmasına meydan vermiyorlardı. İtalyan pasaportu taşıyan ancak Osmanlı vatandaşı bazı Rodos Yahudilerinin Finike de ticaret yaptıklarını görüyoruz. 28 Şubat 1922 tarihli Bakanlar Kurulu (Heyet-i Vekile) kararında Finike de ticaretle uğraşan Rodos nüfusuna kayıtlı olup İtalyan pasaportu taşıyan Osman tebaasından Elyakin Kohen, Abraham Sidis ve Jakob Leon adındaki kişilerin İtalyanlar tarafından Rodos a gitmelerine müsaade edilmesinin talep edildiği, bu kişilerin Osmanlı tabiiyetini terk etmek arzusunda bulundukları ve bu konuda yazılan üç parça Fransızca yanıtın gönderildiği Teke (Antalya) mutasarrıflığından belirtiliyor, eşhâs-ı merkumenin alelâde tabiiyet-i Osmaniye yi terk etmek isteyenlerden farkı olmadığı cihetle terk-i tabiiyet eylemelerine esas itibariyle Hükümetçe muvafakat edildiği takdirde yerlerinden memâlik-i Osmaniye ye bir daha avdet etmeyeceklerine ve avdet ederlerse bir devlet-i ecnebiye mümessili tarafından himâye edilmeyeceklerine ve aksi takdirde tard ve te dibe râzı olacaklarına dair bir taahhüt senedi alınarak azimetlerine müsaade ifâsı mümkün olmayacağı önemle bildiriliyordu Ağustos 1922 itibariyle Antalya Ticaret ve Sanayi Odası na (ATSO) kayıtlı Antalya Yahudileri şu şekildedir 34 : ATSO nun 12 kişiden oluşan Heyet azası arasında Mısır malları ticareti ile iştigal eden Osmanlı tabiiyetinde ikinci sınıf tüccar Yako Mizrahi ile aynı aileden olup komisyonculukla iştigal eden Osmanlı tabiiyetinden ikinci sınıf tüccar Yusuf Mizrahi; merkezi Rodos ta bulunan İtalyan uyruklu Elhadef ailesinin Antalya da kurduğu birinci sınıf şirketlerden biri manifatura ve hırdavat ticaretiyle iştigal eden Salamon Elhadef Şubesi, diğeri Mısır malları ticareti ile iştigal eden İsak Elhadef Şubesi; yine merkezi Rodos ta bulunan ve manifatura ticareti ile uğraşan İtalyan uyruklu birinci sınıf Notrika Şubesi; zahire ticareti ile iştigal eden Osmanlı tabiiyetinden ikinci sınıf İsak Marko, hırdavat ticaretiyle iştigal eden İtalyan uyruklu ikinci sınıf tüccar Nesim Matalon, manifatura ticareti ile iştigal eden İtalyan uyruklu ikinci sınıf Matalon ve Gomil Efendiler 35. Aynı belgede Antalya da iki sinemanın bulunduğu da belirtiliyor, ancak herhangi açıklama yapılmıyor. Bu sinemanın Noçeta ailesinin olduğu anlaşılıyor. 32 Dâniş Remzi Korok, 18 Ay İtalyan İşgali Altında 45, Yeni Sabah, 26 Nisan 1941, s BCA BKK / Antalya, Yurt Ansiklopedisi, ed. T. Parla, C.II, İstanbul, Anadolu Yayıncılık, 1982, s ; M. Güçlü, Antalya nın Ticari Durumuna İlişkin Bir Belge, Toplumsal Tarih, Nu.II/19 (Temmuz 1995), s sonlarına ilişkin anılarında İngiliz Kemal, Antalya da bir sinemanın bulunduğunu, bunu yapanın İtalyan Oteli nin sahibi bir İtalyan olduğunu, ancak yaptığına pişman olduğu anlatıyor ki, diğeri bu İtalyan sineması olmalıdır (M. Oral, Akdeniz in Diliyle Antalya Tarihinden Sayfalar, İstanbul, Kavis, 2009, s. 122).

204 186 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 Balibey de Oturan Yahudiler Kışlahan ın karşısındaki sokağın sağında merkezi Rodos ta olup Antalya da şubesi bulunan, çalışanları arasında Rumlar da olan Salamon Elhadef in oğullarına ait çok katlı bina vardır ile binanın arkasında Yahudilerin oturduğu evler vardır. Fener Kayalığı ndan çekilen eski bir fotoğrafta eski un değirmeni ile ileride Sekiz denilen yer ve iki şelalenin denize düştüğü yerdeki un değirmenleri, ileride sağda Urumkuş un meyve bahçeleri görünür. Sağda deniz, solda meyve bahçeleri. Yolun solunda Zerdalilik sokağından sonra Yahudi Mezarlığı ve güreşlerin yapıldığı Develik, karşıda ise Sekiz denilen yer bulunur 36. H. Çimrin e göre Yahudi Mezarlığı eskiden Atatürk Caddesi üzerindeki Akbank binasının arkasında bulunan Ekşili Bahçe denilen yerdedir tarihli 1/ ölçekli Antalya şehrinin umumî yerleşim planını gösteren haritada ise Bahçe Çavuş mahallesi ile dönerciler çarşısı arasında görünüyor. Demek ki, Antalya Yahudi cemaati surların dışına çıkmıştır, geleneksel yerleşim yerleri olan Kaleiçi nde değildir. Bu mahalleye ilişkin bir çalışmalarda Balibey de bir Yahudi cemaatinin meskûn olduğuna ilişkin açıklama olmadığı gibi en eski ve tipik bir Türk-İslâm mahallesi olduğu vurgulanır. Bununla birlikte, Antalya örneğinde görüldüğü üzere, Selçuklu ve Osmanlı toplum (millet) düzeni 16. yüzyılda terk edilir. 19. yüzyıl sonları ile 20. yüzyıl başlarında Kaleiçi nde oturan milletleri birbirinden ayıran duvarlar kaldırılır. Dolayısıyla tam anlamıyla olmasa da birbirlerine yaklaşmaya, kaynaşmaya başlarlar. İşte bu değişim ve dönüşümün yaşandığı 1920 yıllarında Antalya şehrinde 70 ailelik bir Yahudi cemaati meskûndur ve de Adalia ve Talmud Tora adında iki havra vardır 38. Yahudi Havrası ise Balibey mahallesinde Kavaklı Mescit ile Kesik Minare arasında Sasson Efendi nin evinin altında bulunurdu 39. Antalya daki resmi dairelerde Ermeni veya Yahudilerden çalışan kimse yoktur. Bunlar daha çok ticaretle uğraşmayı yeğlerlerdi ve nüfusları da oldukça azdır. Her iki azınlığa mensup 25 Yahudi, 25 Ermeni olmak üzere 50 aile vardır. Macera kitapları okumaya düşkün olan halkın tercih ettiği kitaplar arasında Seyyar Yahudi adında bir kitap vardır. Karamanlıca Tevrat da okunan kitaplar arasındadır 40. Bu bilgi bir kere daha Antalya Yahudi cemaatinin Karaim-Hazar kökenli olduğuna işaret ediyor. Karamanlı Hıristiyan Türklerinin zaman içinde Yunanîleşmesi gibi Antalya nın Yahudi Türklerinin de zaman içinde İbranîleşmiş olduğunu düşünebiliriz. Bizim elimizde Karamanlı Türkçesinde basılmış Tevrat 41 ve diğer eserleri olmadığından cemaatin kültürel ve düşünsel niteliği meçhulümüzdür. 36 George P. Pehlivanidis, Unutulmayan Antalya, C.I, Atina, 1989, 37 Bir Zamanlar Antalya: Tarih Gözlem ve Anılar, Antalya, ATSO, 2002, s George P. Pehlivanidis, Unutulmayan Antalya, C.II, Atina, H. Çimrin, Bir Zamanlar Antalya: Tarih, Gözlem ve Anılar, C.I, Antalya, ATSO, 2006, s Age, 41 Gazanfer İbar, Anadolulu Hemşehrilerimiz, İstanbul, Kültür, 2010, s

205 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 187 Gençliğinde Antalya nın iyi tüccarlarından biri olan ve Takor Kostis adıyla tanınan Kostis Hacı Apostoloğlu, 1910 lu yıllarda Antalya ya yerleşen Yahudi tüccarı Notrica ailesinin büyük kumaş dükkânlarında baş tezgâhtar olarak çalışıyordu 42. Pehlivanidis anlatıyor 43 : 1922 nin Ekim ayının ilk günlerinde şehrin merkezindeki Hıristiyan dükkânlarının kapılarını kırarak, içindeki malı çaldılar. İpek kumaşların sahip değiştirdiklerini ve Türk dükkânlarına transfer olduklarını gördük. Bazen de bir top kumaşı paylaşamayan iki kişi, bunu ikiye bölerek paylaşırlardı. Tüm bunlar daha sonra olacak olayların yanında hiçbir şey değildi. Çarşıdaki Türk ve Yahudi tüccarlar kendi dükkânlarını korumak için mağazaların kapılarına büyük levhalar asmışlar ve Bu dükkân Türk dükkânıdır, Bu dükkân Musevi dükkânıdır. yazılarını yazmışlardı. Türkler Yahudilerle iyi oldukları dönemlerde Yahudilere Musevi derler, iyi olmadıkları zaman Yahudi derlerdi. Yunan işgaline maruz kalan Aydın ve Manisa gibi illerdeki bazı Yahudilerin Yunan karşıtı ve Türk yanlısı bir tutum takındıkları görülüyor. Örneğin Söke Mal Müdürü Albert Kadranel, toplanan vergiyi İstanbul a değil, Ankara ya göndereceğini açıklamıştır. Buradaki vergileri Yörük Ali Efe tahsil edilmiş, Demirci Mehmet Efe ye göndermiştir 44. Nazilli de bulunan Demirci Mehmet i ziyaret edenler arasında Rum, Yahudi ve Ermeni temsilcilerin bulunduğunu, Musevi Hahamı nın ziyaretçiler arasında olduğunu 24 Kasım 1919 tarihli Tasvir-i Efkâr da okuyoruz 45. Yunan ordusunun işgali altındaki Türkler için olduğu kadar azınlıklar için de kadife eldivenli İtalyan işgalciler âdeta bir sığınaktır. İzmir ve başka yerler konusunda müttefikleri Fransızlar ve İngilizler ile Yunanlılar ile bozuşan İtalyanların milliyetçi Türkleri desteklemeye başlamaları önemlidir. Antalya ahalisi de ulusal harekete cılız bir sempati duyuyor; Malta, Girit, Dimyat ve diğer yerlerden gelip yerleşen Müslüman eşrafın arasında genel bilincin, hatta vatandaşlık bilincinin yerleşmediği, İtalyan ajanlarının, halktan kendilerini istediklerine ilişkin yazılar toplamalarına ilişkin Türk ve İngiliz raporları bunun kanıtları ile doludur. Raporlarda kadife eldivenleri ile okşayıcı bir emperyalist politika izleyen İtalyanların esas amaçlarının büyük ticaret ve sanayi girişimlerinin temellerini atmak şeklinde açıklanıyordu 46. Antalya tarihçisi S. Fikri Erten in yazdığına göre İtalyanların Antalya yı işgal ettikleri günlerde Antalya konsolosu Agostini Ferrante ile aslen bir İtalyan olan M. Torfani nin marifetiyle ve propaganda neticesi olarak Yahudiler ile Rumların iskeleye inerek İtalyan donanmasını gidip gezdiklerini, İtalyanların bu türdeki gezileri Türkler aleyhinde bir propaganda malzemesi olarak kullandıklarını belirtiyor George P. Pehlivanidis, Unutulmayan Antalya, C.II, Atina, Age, 44 Çetin Yetkin, Türkiye nin Devlet Yaşamında Yahudiler, İstanbul, Gözlem,, 1996, s Yücel Özkaya, Millî Mücadele de Ege Çevresi, Ankara, Kültür Bakanlığı, 1994, s D. Avcıoğlu, Millî Kurtuluş Tarihi (1838 den 1995 e), C.III, İstanbul, Tekin, 1997, s S. Fikri Erten, Milli Mücadelede Antalya, Antalya, Antalya Müzesi, 1996, s. 7-8.

206 188 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 Erten bu bilgiyi verdiği kitabını 1960 lı yıllarda yazarken olayın aslını unutmuş gibidir. Aslında İtalyan donanmasını gezip gören kişiler şehrin eşraf/esnaf sınıfıdır Dâniş Remzi Korok ise 1941 yılında Antalya ve çevresinden derlediği notlarda, bunu takiben Rum ve Ermeni patrikler ile Yahudi hahamının da parlak nutuklar irat etmiş olduklarını, en ziyade taraftarlık gösterenlerin ise Ermeniler ile Yahudiler olduğunu belirtiyor; şehrin İtalyanlar tarafından işgal edildiği sırada başta Mutasarrıf vekili Talât (Kişmir) Bey bulunduğu halde memleketin bütün ahalisinin bu işgal hadisesini resmen protesto ettiklerini, protestoya bir ihtiraz-ı âdemi kabul ile Rum, Ermeni ve Yahudi halkının iştirak etmediklerini anlatıyor Tümen Komutanı Albay Şefik Aker, Osmanlı Yahudilerinin Türklüğün ve Yönetimin ne dostu ne de düşmanı olduklarını, zamana ve duruma göre davrandıklarını, örneğin I. Dünya Savaşı ve Mütareke döneminde işgalci güçleri alkışlamaktan ve Türkler aleyhinde casusluk yapmaktan çekinmediklerinin görüldüğünü, çoğunun ise bu tarz hareketler içinde bulunmadığını belirtiyor Nisan 1923 tarihli Antalya gazetesinde yayınlanan Ömer Selahattin imzalı Kaç Mebus Çıkaracağız? başlıklı yazısında, livamızın son tahakkukattaki umumî nüfus kaydı: İslam, Rum, 625 Ermeni, 240 Yahudi olmak üzere yekûn kişi idi. Bu nüfus içinde henüz rey vermek ve mebus olmak hakkı olmayan kadın nüfusu da dâhildir ki bu da dişi ehlidir. diye yazıyor, bunun içindeki erkek nüfusun olduğunu belirtiyor ve toplam nüfusun kazalara göre dökümünü ise şöyle veriyordu: Antalya kazası, Alanya, Elmalı, Akseki, Kaş, Manavgat, Korkuteli, Finike kazaları ki, yekûnu ise dır. Cumhuriyet döneminde Antalya Yahudi cemaatinin oldukça küçüldüğü, âdeta bir elin parmakları kadar kaldığı, geriye kalanların da II. Dünya Savaşı sırasında buradan ayrılıp Rodos a göçtüğünü, cemaatin tümüyle tarihsel bir hatıra olarak kaldığını görüyoruz. İşte bu son kopuşlar Şarampol yolunda büyük bir mağaza sahibi olan Elhadef ailesi, bu mağazayı Finikeli Şekerci ailesine devrettikten sonra Yusufaki nin önceden çocuklarının gidip yerleştikleri Rodos a göçmesi ile olmuştur 50. Bu dönemde iki sinemadan birinin (diğeri Yenikapı da Halim Bey in işlettiği Leyla Sineması) işletmesine sahip Noçeta ailesinin sonunu ise bilmiyoruz. Seyfeli Ali Yıldız anlatıyor 51 : Çalışmamız esnasında aslen Karaözlü eski Yivli Minare Camii imamı Musa Deniz ile görüştük. Babası, Antalya Değirmenönü nden olmakla birlikte, İtalyanlar Antalya yı işgal edince babasının iş bağlantılarından dolayı iyi bildiği Karaöz e kaçmışlar. Musa Deniz, 28 Mart 1919 da Antalya yı işgal eden İtalyanların şehre gelir gelmez, değirmenleri ele geçirmek istemişler, bunun için şehirdekilerle birlikte Karaöz deki değirmenleri eski sahiplerinden Ay İtalyan İşgali Altında 11, 27, Yeni Sabah, 22 Mart 1941, s. 3; 8 Nisan nci Tümen ve Aydın Millî Mücadelesi ( ), Ankara, ATASE, 2006, s Adnan Selekler (Antalya, 1917) ile 5 Haziran 2009 tarihinde yapılan telefon konuşmasından. 51 Gazipaşa Tarihi müellifi Seyfeli Ali Yıldız tarafından 30 Haziran 2010 tarihinde tarafıma aktarıldı.

207 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 189 baskı ile satın aldıklarını veya el koyduklarını nakletmesi ilginç idi. Bunlara kılavuzluk edense Yusufaki adındaki bir Rodoslu dur. Yusufaki nin diğer işleri yanında İtalyanların değirmenleri ele geçirme işine de öncülük etmesi buraları iyi bildiğine delalet ediyor lı yıllarda Korkutelili bir kabadayı tarafından öldürülmesi ile hayatı sona eriyor. Sonuç olarak, 15. yüzyıl başlarında Antalya şehrinde etrafı duvarla çevrili müstakil bir mahallede Rumlar ile Türkler arasında oturan Yahudi cemaati, İstanbul un fethinden sonra yeni başkentin yeniden imar ve iskânı amacıyla payitahta nakil ve iskân edilmiştir. Geriye kalan şehrin küçük Yahudi cemaatinin Türkçe adlar taşıdığına ve Karamanlı Türkçesi ile yazılmış Tevrat okuduğuna bakılırsa, Hazar-Karaim kökenli Yahudi Türkleri olduğunu düşünmek mümkündür. Fatih Mehmet ten muafnâme sahibi olan şehrin Yahudi cemaati, önceleri Batılı tacirlerle ticaret yaparken Tanzimat la birlikte Batılı güçlerle, özellikle İngiliz ve İtalyanlar ile işbirliği yapmaya başladılar. Mütareke ve Kurtuluş devrindeki ilişkiler sonraki devirde Antalya Yahudi cemaatinin sonunu getirmiştir.

208 190 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 KAYNAKÇA - Antalya, Yurt Ansiklopedisi, C.II, ed. T. Parla, C.II, İstanbul, Anadolu Yayıncılık, AKER, M. Şefik; 57nci Tümen ve Aydın Millî Mücadelesi ( ), Ankara, ATASE, AVCIOĞLU, Doğan; Millî Kurtuluş Tarihi (1838 den 1995 e), C.III, İstanbul, Tekin, BAYKARA, Tuncer; 20. Yüzyıl Başlarında Antalya, 20. Yüzyılda Antalya Sempozyumu (Antalya, Kasım 2007), yay. Haz. Mustafa Oral, Antalya, Akdeniz Üniversitesi, BEAUFORT, Sir Francis; Karamanya, çev. Ali Neyzi-D. Türker, Antalya, AKMED, BOSWORTH, R. J.; İtalya ve Osmanlı İmparatorluğu nun Sonu, Osmanlı İmparatorluğu nun Sonu ve Büyük Güçler, ed. Marian Kent, çev. Ahmet Fethi, İstanbul, Tarih Vakfı, ÇANDIRCI, Musa; Tanzimat Döneminde Anadolu Kentlerinin Sosyal ve Ekonomik Yapısı, Ankara, TTK, ÇİMRİN, Hüseyin; Bir Zamanlar Antalya: Tarih Gözlem ve Anılar, Antalya, ATSO, ; Bir Zamanlar Antalya: Tarih, Gözlem ve Anılar, C.I, Antalya, ATSO, DAVIDS, E. J.; Anadolu-Anatolica:19. Yüzyılda Karya, Frigya, Likya ve Pisidya Kentlerine Yapılan Bir Gezinin Öyküsü, çev. F. Yılmaz, İstanbul, Arkeoloji ve Sanat, DİNÇ, Güven; 20. Yüzyılın İlk Yarısında Antalya Nüfusu, 20. Yüzyılda Antalya Sempozyumu (Antalya, Kasım 2007), yay. haz. Mustafa Oral, Antalya, Akdeniz Üniversitesi, DÖRTLÜK, Kayhan-BOYRAZ, Remziye; Gezginlerin Gözüyle Antalya, Antalya, AKMED, EKİZ, Abdullah; Dünden Bugüne Elmalı, Antalya, EMECAN Feridun; Antalya, İslâm Ansiklopedisi, C.III, -ERDOĞRU, M. Akif; Antalya ve Havalisi Tarihi İçin Bir Kaynak: Defter-i Evkâf-ı Livâ-i Teke, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih İncelemeleri Dergisi, Nu.X, İzmir, ERTEN, S. Fikri; Milli Mücadelede Antalya, Antalya, Antalya Müzesi, ; Antalya Tarihi, C.III, Antalya, GALANTİ, Avram; Türkler ve Yahudiler, İstanbul, Tan Matbaası, GOFFMAN, Daniel; Osmanlı İmparatorluğu nda İngilizler ( ), İstanbul, Sabancı, GÜÇLÜ, Muhammet; Antalya nın Ticari Durumuna İlişkin Bir Belge, Toplumsal Tarih, Nu.II/19 (Temmuz 1995). -İBAR, Gazanfer; Anadolulu Hemşehrilerimiz, İstanbul, Kültür, KARACA, Behset; XV. ve XVI. Yüzyıllarda Teke Sancağı, Isparta, Fakülte, KARPAT, Kemal H.; Osmanlı Nüfusu ( ), İstanbul, Tarih Vakfı, KOROK, Dâniş Remzi; 18 Ay İtalyan İşgali Altında 43, Yeni Sabah, 24 Nisan ; 18 Ay İtalyan İşgali Altında 26-27, Yeni Sabah, 7-8 Nisan ; 18 Ay İtalyan İşgali Altında 44, Yeni Sabah, 25 Nisan ; 18 Ay İtalyan İşgali Altında 45, Yeni Sabah, 26 Nisan ; 18 Ay İtalyan İşgali Altında-27, Yeni Sabah, 8 Nisan ; 18 Ay İtalyan İşgali Altında 11, 27, Yeni Sabah, 22 Mart LANCKORONSKI, Karl Graf Von; Pamphylia ve Pisidia Kentleri, C.I, Antalya, AKMED, LEWIS, Bernard; İslam Dünyasında Yahudiler, Ankara, İmge, MALLOUF, Nassif; Gadaleta s Affair Adalia 1859, İstanbul, Isis, MOĞOL, Hasan; Antalya Tarihi, Ankara, Mehter, ; Teke Sancağı Şer iyye Sicili, Ankara, Mehter, ORAL, Mustafa; Akdeniz in Diliyle Antalya Tarihinden Sayfalar, İstanbul, Kavis, ÖZKAYA, Yücel; Millî Mücadele de Ege Çevresi, Ankara, Kültür Bakanlığı, PEHLİVANİDİS, George P; Unutulmayan Antalya, C.II, Atina, SELEKLER, Adnan; XX. Yüzyılda Antalya ve Antalyalılar, Antalya, SELEKLER, Macit; İtalyanlar Antalya yı Nasıl İşgal Etti, Hayat Tarih Mecmuası, Nu.II/8 (1 Ağustos 1977)

209 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 191 -VOYACOGLU, Vasos; Alanya, Alanya, DAKTAV, YETKİN, Çetin; Türkiye nin Devlet Yaşamında Yahudiler, İstanbul, Gözlem, 1996.

210 192 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 EKLER

211 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 193

212 194 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6

213 TARİHİN PEŞİNDE -ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ- Yıl: 2011, Sayı: 6 Sayfa: THE PURSUIT OF HISTORY -INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY AND SOCIAL RESEARCH- Year: 2011, Issue: 6 Page: AÇIKSÖZ GAZETESİNDE SAKARYA SAVAŞI Mücahit ÖZÇELİK Özet İstanbul basınının baskı ve sansür altında bulunduğu dönemde Milli Mücadeleye ve Mustafa Kemal e destek veren Anadolu basının en önemlilerinden birisi Kastamonu da çıkan Açıksöz gazetesiydi. Milli Mücadeleyle ilgili gelişmeleri anbean okuyucularına duyuran Açıksöz gazetesi Savunma Bakanlığı nın savaşla ilgili her gün yayımladığı resmi tebligatı, ajanslardan gelen haberleri ve Avrupa basınında Türk-Yunan savaşıyla ilgili yayımlanan haberleri sayfalarına taşımıştır. Sakarya Savaşı nın başladığı 24 Ağustos tarihinden itibaren savaşla ilgili tüm gelişmeleri duyuran gazete Türk halkının hislerine de tercüman olmuştur. Gazete ayrıca Türk ordusu Başkumandanı Mustafa Kemal Paşa nın savaşla ilgili beyanatlarına da yer vermiştir. Açıksöz gazetesinde Sakarya Savaşı ile ilgili başyazar İsmail Habib in makaleleri ve ayrıca çok önemli değerlendirmelerin yapıldığı isimsiz makaleler yayımlanarak savaşın gidişatı ve sonuçları değerlendirilmiştir. Açıksöz de yayımlanan makalelerde, Sakarya Savaşı Türk milleti için bir dönüm noktası olarak görülmüş ve Yunanlıların Bizans hayallerinin sona erdiği dile getirilerek Yunanlıların Anadolu dan atılma vaktinin geldiğine vurgu yapılmıştır. Anahtar Kelimeler Açıksöz Gazetesi, Milli Mücadele, Sakarya Savaşı, Türk-Yunan Savaşı, Mustafa Kemal. THE BATTLE OF SAKARYA IN THE AÇIKSÖZ NEWSPAPER Abstract Açıksöz newspaper, printed in Kastamonu, was one of the most important media which supported the National struggle and Mustafa Kemal during the oppression and the censorship period that covers the İstanbul press. Açıksöz newspaper announced the developments related to the National struggle to its readers, published the daily official notification of Ministry of Defense, the news from the agencies and the news published in European press related to the Turkish-Greek war in its pages. Since the date of the beginning of war, 24th August, and the following years, Açiksöz newspaper announced any developments about war and published also the war-related declarations of Supreme commander Mustafa Kemal. In Açıksöz news, the articles of İsmail Habib, editor in chief, the anonymous articles with important evaluations were published and the direction of war and its results were evaluated. In the articles which were published in Açıksöz newspaper, the Battle of Sakarya was considered as a turning point for Turkish army and it was stressed that Greeks Byzantium dreams came to an end and it was time for us to throw out Greeks from Anatolia Yrd. Doç. Dr., Erciyes Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi. mucahitozcelik@hotmail.com

214 196 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 Key Words Açıksöz News, National Struggle, Battle of Sakarya, Turkish-Greek War, Mustafa Kemal.

215 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 197 GİRİŞ Osmanlı Devleti nin Mondros Ateşkes Antlaşması ile Birinci Dünya Savaşı ndan çekilmesi İtilaf Devletleri nin emellerini gerçekleştirmeleri için fırsat oluşturmuştu. 1 İtilaf Devletleri nin 13 Kasımda İstanbul u fiilen işgal etmeleri sadece İstanbul hükümeti ve Padişahı değil gazeteleri de kontrol altına alarak Türk kamuoyunu kendi istekleri doğrultusunda yönlendirme imkânı sağlamıştı. 2 Mondros Ateşkes Antlaşması sonrasında İstanbul basını üzerinde de ciddi sansür uygulanmaya başlanmıştı. Milli Mücadeleden yana olan bazı İstanbul gazeteleri başlangıçta padişah sansürüyle, İstanbul un işgalinden sonra ise işgal kuvvetlerinin sansür ve baskılarından dolayı Anadolu daki milli mücadeleye tam olarak destek verememişti. 3 İstanbul basınında Tasvir-i Efkâr, Vakit, İleri, İkdam, Akşam, Tanin, Vatan, Sebilü r- Reşat ve Hadisat gazeteleri Milli Mücadeleyi destekleyen gazeteler arasında gösterilebilirdi. 4 İstanbul basını arasında İstanbul, Alemdar, Peyam-ı Sabah ve Aydede gibi Anadolu da başlayan Milli Mücadele nin karşısında açıkça yer alan ve yayınlarıyla yeni harekete muhalefet eden gazete ve dergiler de vardı. 5 İstanbul basınının durumunu gören Mustafa Kemal ve arkadaşları daha Sivas Kongresi sırasında halka Milli Mücadele yi anlatabilmek ve kamuoyu desteği alabilmek için İrade-i Milliye gazetesinin çıkarılmasına karar vermişlerdi. 6 Temsil Heyetinin Ankara ya gelmesinden sonra ise ilk sayısı 10 Ocak 1920 de çıkan Hâkimiyet-i Milliye gazetesi Ankara da Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Temsiliyesi adına Mustafa Kemal tarafından kurulmuştur. 7 Anadolu basını ise padişah baskısından uzak olması ve işgal altında olmayan yerlerde basılması nedeniyle, Milli Mücadeleyi başlatan Mustafa Kemal ve arkadaşlarına destek olarak kamuoyunu yönlendirmeye çalışmaktaydı. Bölgesel olan ve halk üzerinde etkili olan bu gazeteler zor şartlar altında bir iki sayfa ve haftada bir iki sayı çıkmaktaydı. Bunların en önemlileri Anadolu da Milli Mücadele sırasında çıkan İrade-i Milliye, Hâkimiyet-i Milliye, Ses, İzmir e Doğru, Ahenk, Babalık, Yeni Gün ve Açıksöz gazeteleriydi. 8 Batı Karadeniz bölgesinde etkili olan Açıksöz gazetesi ise 15 Haziran 1919 da Kastamonu da yayın hayatına başlamıştır. Açıksöz gazetesi Milli Mücadele Döneminde, Milli Mücadele nin halka anlatılmasında, işgallere tepki gösterilmesinde, milli mücadeleye maddi destek sağlanmasında, ordunun cephelerde elde ettiği 1 Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkılabı Tarihi, C.III, Kısım IV, Ankara 1994, s Mehmet Okur, İtilaf Devletleri nin İstanbul daki Faaliyetleri, Osmanlı Hükümetleri Üzerindeki Etkileri ve Hükümetlerin Tutumu, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Sayı 57, Cilt: XIX, Ankara Kasım 2003, s E. Semih Yalçın, age., s İzzet Öztoprak, Türk ve Batı Kamuoyunda Milli Mücadele, Ankara, 1989, s. XIV-XVI. 5 İzzet Öztoprak, age., s. XVII. 6 Mehmet Önder, Milli Mücadele nin Gazetesi Hakimiyet-i Milliye Nasıl Çıkarıldı, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Sayı:20, C.VII, Mart 1991, s E. Semih Yalçın, Türkiye Cumhuriyeti Tarihinin Kaynakları, Ankara 2003, s E. Semih Yalçın, age., s

216 198 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 başarıların halka duyurulmasında Tekâlif-i Milliye Emirleri nin yayınlanmasında ve uygulamasında TBMM nin yanında yer almıştır. Gazete ayrıca Türk devlet adamlarının ve elçilerinin beyanlarını yayınlayarak Milli Mücadeleye büyük destek vermiş ve her zaman Mustafa Kemal ve TBMM yi destekleyici yayınlar yapmıştır MİLLÎ MÜCADELEDE SAKARYA SAVAŞI ÖNCESİNDEKİ GELİŞME- LER Birinci Dünya Savaşı ndan sonra Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması nın 7. maddesi ile İtilaf Devletleri Türkiye de istedikleri yerleri işgal etme fırsatına kavuşmuşlardı. Paris Barış Konferansı ndan sonra İngiltere nin desteğini alan Yunanistan da Mondros Ateşkesi ne dayanarak 15 Mayıs 1915 te İzmir i işgal etmişti. 10 İzmir le yetinmeyen Yunan ordusu, Türk ordusunun terhis edilmesini fırsat bilerek Ege içlerine kadar işgallerini genişletmişti. 11 TBMM nin Sevr Anlaşmasını kabul etmemesi üzerine ise Yunanlılar Ankara ya yürümeye karar vermişlerdi. Türk halkı Yunan işgaline karşı önce Kuvayi Milliye ile mücadele etse de istenilen sonuçların alınamaması üzerine Ağustos 1920 den itibaren düzenli orduya geçilmiştir. 12 TBBM tarafından kurulan düzenli ordu İnönü Savaşları nda Yunan ilerleyişini durdurmuştu. 13 Fakat Türk ordusunun hazırlıksız olduğunu düşünen İngilizlerin teşvikiyle tekrar harekete geçen Yunan ordusu Eskişehir-Kütahya Savaşı nda Sakarya Irmağı nın doğusuna ulaşmayı başarmıştı. 14 Yunan ordusunun Eskişehir ve Kütahya yı işgal etmesi Yunanistan da heyecanla karşılanmış ve Yunan gazeteleri Eskişehir den sonra yolun Ankara ya değil İstanbul a uzandığını yazmaya başlamışlardı. Yunan basınında İstanbul konusunda İngilizlerin Yunanistan a sorun çıkarmayacağı düşünülmekteydi. Yunan Genelkurmayı ise Türk ordusunun savaş aracı olarak değerini büyük ölçüde yitirdiğine inanıyordu. 15 Yunan ordusunun ilerleyişi üzerine TBMM üyelerinin isteği doğrultusunda Mustafa Kemal Paşa Türk Ordusu Başkomutanlığına getirildi. TBMM, sahip olduğu yetkileri, şahsında toplamak ve meclis adına uygulamak üzere Mustafa Kemal Paşa ya üç ay süreyle Başkomutanlık yetkisi veren kanunu 5 Ağustos 1921 tarihinde kabul etti. Bu kanunun amacı olağanüstü olan bu dönemde çabuk kararlar almak ve bu kararları uygulamaktı. Mustafa Kemal Paşa, Başkomutan olduk- 9 Faruk Söylemez, Milli Mücadele de Kastamonu Basını, Atatürk Yolu, C.III, Sayı.12, s Salahi R. Sonyel, Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1995, s ; Fahri Belen, age., s Mustafa Turan, Yunan Mezalimi, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara 1999, s Kazım Özalp, Milli Mücadele, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1998, s Türk İstiklal Harbi-Batı Cephesi, Genelkurmay ATESE Yayınları, Ankara 1994, C.II, Kısım III, s Türk İstiklal Harbi-Batı Cephesi,, Genelkurmay ATESE Yayınları, Ankara 1994, C.II, Kısım III, s Salahi R. Sonyel, age., s

217 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 199 tan sonra ilk iş olarak Türk ordusunun ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla 8 Ağustos ta Tekâlif-i Milliye Emirleri ni yayınlamıştır SAKARYA SAVAŞI NIN BAŞLAMASI Milli Mücadele için bir dönüm noktası olan Sakarya Savaşı tüm dünyanın ve Türk kamuoyunun acaba dediği bir anda başlamıştı. Başkumandan Mustafa Kemal in Türk ordusunun ihtiyaçlarını karşılamak için 8Ağustos 1921 tarihinde yayınladığı Tekâlif-i Milliye Emirleri nin uygulanmasına başlanıldığı bir dönemde Yunanlılar Kral Venezilos başkanlığında Eskişehir de yaptıkları askeri şurada Türk ordusunu güçlenmeden yok etmek düşüncesiyle büyük bir taarruza geçilmesine karar vermişlerdi. 17 Türk ordusunu güçlenmeden yok etmeyi düşüne Yunanlılar 13 Ağustos 1921 de harekete geçmişler ve Ağustos tarihlerinde Türk ordusuyla ilk temaslarını gerçekleştirmişlerdi. Fakat Türk ordusunun beklendiğinden daha güçlü olduğunun anlaşılması üzerine Yunan ordusu 23 Ağustos tarihine kadar mühim bir harekâta girişmemiştir. Yunan ordusunun amacı Türk ordusunu sol taraftan kuşatarak imha etmek ve daha sonra Ankara ya gelip TBMM yi ve hükümetini dağıtmak ardından bütün Anadolu ya hâkim olmaktı. 18 Birinci İnönü Savaşı ndan beri Milli Mücadeleyle ilgili gelişmeleri yakından takip eden Açıksöz gazetesi Türk-Yunan savaşlarıyla ilgili gelişmeleri birinci sayfasından ayrıntılı bir şekilde okuyucularına duyurmaktaydı Ağustos 1921 tarihinden itibaren Yunanlıların yeni büyük bir taarruz hazırlığı içerisinde olduğuna dair haberlerin çıkmaya başladığı Açıksöz gazetesinde 20 her gün mutlaka savaşın gidişatıyla ilgili resmi tebligata yer verilmekte ayrıca bazı günler ajanslardan alınan savaşla ilgili özel gelişmeler de kamuoyuna duyurulmaktaydı. 21 Yunan kralı ve hükümetinin kararıyla Ankara yı ele geçirmek için harekete geçtiği düşünülen Yunan ordusu hazırlıklarını tamamladıktan sonra 21 Ağustosta Türk ordusunu sol kanadından çevirmek için taarruza başlamıştı. Yunanlılar Türk ordusunun sol tarafını yarmaya yönelik bu ilk saldırılarında başarılı olamamıştır. 22 Yunan ordusu daha ilk temasta karşısındaki ordunun tahmininden daha güçlü olduğunu anladığı için üç dört gün cephe boyunca yayıldı. Türk ordusunu sağdan ve soldan çevirme hareketiyle uğraştı fakat bu planında başarılı olamadı. Gazetelerin askerî sözcülerinin ifadelerine göre Yunanlıların başarılı olamamasındaki sebep Türk Başkumandanı Mustafa Kemal in orduya gayet merkezi ve müsait bir 16 Fahri Belen, Türk Kurtuluş Savaşı, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 1983, Ankara, s On Bir Gün (isimsiz makale), Açıksöz, 4 Eylül 1921, s TBMM Zabıt Ceridesi, 1. Dönem, 12. Cilt 79. Birleşim, s Açıksöz, 21 Ağustos- 26 Eylül 1921, s Açıksöz, 22 Ağustos 1921, s Açıksöz, 29 Ağustos 1921, s Açıksöz, 21 Ağustos 1921, s. 1.

218 200 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 vaziyet verdirmesiydi. İşte Sakarya harbinde Türk ordusunun ilk üstünlüğü yerleştirilme planından kaynaklanmış oluyordu. 23 İlk saldırılarını sağ ve sol taraflardan gerçekleştiren Yunan ordusu Sakarya Savaşı nda 24 Ağustos Çarşamba gününden itibaren bütün cephede taarruza kalktı. Bu ilk harp kesintisiz yirmi saat, gece gündüz devam etmiştir. Yunan ordusu asıl saldırısını ise 26 Ağustosta tüm cephede büyük bir taarruza girişerek gerçekleştirmiştir. 24 Sakarya Savaşı nın başladığının Türk kamuoyu tarafından öğrenilmesinden sonra Türk halkının tepkisi de basına yansımaya başlamıştı. Halk tarafından Bafra, Amasya, Gümüşhane, Kayseri, Elbistan gibi Anadolu nun değişik yerlerden Ankara ya gönderilen telgraflarda Türk halkının memleket için her türlü fedakârlığı yapmaya hazır olduğu dile getiriliyordu. 25 Sakarya Savaşı nda Türk ordusunun Yunanlılar karşısındaki savunma mücadelesinin başarıyla devam ettiğinin Anadolu basınında yer alması ise Türk halkını galeyana getirmiş ve orduya destek amacıyla Anadolu nun değişik yerlerinde mitingler yapılmaya başlanmıştır. 26 Konya, Samsun, Düzce, Söke, Trabzon gibi yerlerde muazzam kalabalıkların katıldığı bu gösteri ve mitingler Açıksöz gazetesinde ayrıntılı bir şekilde yer almaktaydı. 27 Asıl çarpışmaların başladığı 24 Ağustostan itibaren Sakarya Savaşı nda Türk ve Yunan orduları arasındaki mücadeleler geceli gündüzlü devam etmekte ve Yunanlılar Türk siperlerini geçmeye çalışmakta fakat ağır zayiatlar vermekteydi. 30 Ağustosta Türk tarafınca yayınlanan resmi tebliğde: Bir haftadır çelikten hiç farkı olmayan cephemize çarpan düşman ordusu vadilerde yığın yığın ölü bırakıyor. Yunan kralı çoğunluğu Türkiyeli Rumlardan oluşan ordusunu sürekli taarruz ettirerek kırdırıyor. 28 ifadeleri kullanılmıştır. 31 Ağustos tarihli gazetelerde Yunanlıların barışı düşünmeye başladıkları ve İngiliz ve İtalyan kamuoyunun savaşla ilgili düşünceleri gazete haberlerine konu olmaya başlamıştı. 29 Bu haberler savaşın Yunan ordusu aleyhine gelişmekte olduğunu açıkça göstermekteydi. Savaşın her anında Türk Karargâh-ı Umumiyesi nde müstesna ve fevkalade bir faaliyet hüküm sürmekteydi. Türk milleti için bir ölüm kalım mücadelesi olan bu savaşta Mustafa Kemal Paşa gece geç vakitlere kadar harekât ile meşgul olmakta kumandanlarla müzakere yapmaktaydı. 30 Türk Başkomutanı nın ordusuna 23 On Bir Gün (isimsiz makale), Açıksöz, 4 Eylül 1921, s Açıksöz, 27 Ağustos 1921, s Açıksöz, 29 Ağustos 1921, s Açıksöz, 28 Ağustos 1921, s Açıksöz, Ağustos 1921, s Açıksöz, 30 Ağustos 1921, s Açıksöz, 31 Ağustos 1921, s Açıksöz, 31 Ağustos 1921, s. 1.

219 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 201 verdiği taktiği Hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır o satıh bütün vatandır. sözleri özetlemekteydi. 31 Düşmanın Ankara ya girmek için bütün kuvvetini ve bütün ihtiyatını sarf edeceğini bilen Türk kumanda heyeti, düşmana müthiş kayıplar verdirmekle beraber düşmanın ümidini kesmemesi için bazı yerlerde geri çekilerek düşmanı merkezden içeri alarak yıpratıp daha sonra kuzeyden ve güneyden inen kuvvetler ile Yunan ordusunu çembere alarak imha etme taktiğini uygulamaktaydı YUNAN TAARRUZUNUN BAŞARISIZ OLMASI VE TÜRK TAARRU- ZUNUN BAŞLAMASI 1921 yılının Eylül ayına gelindiğinde Yunan ordusunun taarruzunun başarılı olamayacağının anlaşılmaya başlanmasıyla birlikte Yunan karargâhından resmi tebligat yapılmamaya başlanmıştı. Yunan basını da harbin olumlu sonuçlanmayacağını anlayınca kral ve hükümet yanlısı olarak ikiye ayrılmış ve başarısızlığın sebeplerini tartışmaya başlamıştı. Hükümet yanlısı gazeteler Kral Venezilos u İngiliz politikalarının peşinden gitmekle suçlamakta ve Yunan ordusunun maceraya sürüklendiğini düşünmekteydi. 33 İngiliz gazetelerinin Atina dan aldığı telgraflara dayanarak yayınladığı haberlere göre Türk ordusunun tahmin edildiğinden çok kuvvetli olduğu, Türk ordusunu yerinden oynatabilmenin pek büyük fedakârlıklarla mümkün olacağı düşünülüyordu. 34 Açıksöz başyazarı İsmail Habib Kral Hasta Olmuş başlıklı makalesinde, Yunan kralı ordusu iyi olunca sahnede, ordusu fena bir vaziyette olunca yastadır. Yunanlılar Haymana Ovası nda yedi gündür Türk cephesini yarmak için çırpınıyor. Yunan ordusu gerilemek imkânsız, durmak mümkün olmadığı için ilerlemeye uğraşıyor fakat o zamanda ölümün tırpanı var. 35 ifadeleriyle Yunan kralının kamuoyunda görünmemesini Yunan ordusunun başarısız olduğunun kanıtı olarak görmekteydi. Anadolu Ajansının 3 Eylül 1921 tarihinde yayımladığı 9 günlük harp raporundaki, Dokuz günden beri düşmanın ordumuz cephesine tüm imkânlarıyla yaptığı saldırıları her tarafta kendisine pek çok zayiat verdirilerek püskürtülmüş, mühim başarılar bekleyen düşman artık kendisi için akıbeti müthiş felaketler oluşmasından endişe etmeye başlamıştır. Düşman birliklerinde özellikle subay kaybı çok fazladır. Düşman askerleri bin türlü tazyiklerle hatlarımızın önüne sürülmekte ve burada müessir ateşlerimizle ve süngülerimizle erimektedir. Subaylarımızın savaşma arzusu ve fedakârlıkları her türlü övgünün üstündedir. Yaralı 31 İzzet Öztoprak, age., s Torba Bükülüyor(isimsiz makale), Açıksöz, 19 Eylül 1921, s Açıksöz, 1 Eylül 1921, s Açıksöz, 3 Eylül 1921, s İsmail Habib, Kral Hasta Olmuş, Açıksöz, 30 Ağustos 1921, s. 1.

220 202 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 asker ve komutanlarımızdan birçoğu harp bölgesini terk etmemişlerdir. Kayıplarımız düşmana göre azdır. Düşman gerilerindeki saldırılarımız akıncı kıtaatımızın yılmaz baskınlarıyla her gün muvaffakiyetlerle devam etmektedir. Ele geçirilen Yunan esirleri fena bir haldedir. Bunlar düşmanın Müslüman ahaliye reva gördüğü zulümleri gizlememektedirler. Askerin güzergâhındaki birçok köyler yakılmıştır. 36 açıklaması Türk ordusunun Yunanlılara geçit vermediğini göstermekte ve harbin gidişatını özetler nitelikteydi. 4 Eylül tarihine gelindiğinde Sakarya harbi on birinci gününü bitirmişti. Açıksöz gazetesinde 11 Gün başlıklı yayımlanan isimsiz makalede, İşte on bir günlük harpte düşman üç suretle harp etti ve bu üç safhalı harbin birinci safhasında düşman çevirme hareketiyle uğraştı. Muvaffak olamadı. İkincide umumi cephe taarruzu yaptı. Söktüremedi. Üçüncü safhada mevziî taarruzlara kalktı. Para etmedi. Artık bundan sonra ne yapacak? Bir kere bundan sonra düşman ne çevirme harbi yapabilir, ne de umumi ve mevziî taarruz harpleri. Çünkü ilk hızla ve ilk kuvvetle yapıp da beceremediği şeyi, düşmanın kuvveti gittikçe kırıldıktan ve bizim mütemadiyen gelen takviye kıtaatıyla güçlenmemizden sonra hiç yapamaz ve hiç yapamayacaktır. On bir günlük mütemadi ve kanlı bir harpten sonra anlaşılan en kati ve açık hakikat şudur: Düşman bir tehdit olmaktan çıktı, düşman yalnız bir tehdit olmaktan çıksaydı belki bir şey değildi fakat ondan çıkan tehdit olmak kabiliyeti bize geçti. Düşman artık korkutmuyor, korkuyor; işte bu son dört kelimelik cümle harbin özetidir. 37 ifadeleriyle harbin bugüne kadarki safhalarını özetlemekte ve Yunan taarruzlarının kesin olarak başarısızlıkla neticelenmesinden dolayı artık savaşta taarruz sırasının Türk ordusuna geldiği dile getirilmekteydi. On bir gün kesintisiz saldıran Yunan ordusu taarruzlarında başarılı olamayınca silahlar 2 Eylülde ilk kez susmuştu. Fakat iki günlük sükûnetten sonra Yunanlılar 4 Eylülde tekrar taarruza başlamışsa da, büyük kayıplar vererek geri çekilmişti. Yunanlıların hem çevirme harekâtı hem de umumi cephe taarruzları sonuçsuz kalınca Türk ordusu ve kamuoyu tarafından Yunanlıların bir tehdit olmaktan çıktığı yavaş yavaş düşünülmeye başlanmıştı. 38 Ajans haberlerine göre Yunan taarruzu tamamıyla kırılmıştı. Askeri vaziyet Türk ordusunun lehine neticelenmek üzereydi. 39 Ayrıca dış basında Müttefikler arasındaki itilafın bozulduğuna dair haberler de çıkmaya başlamıştı. 40 Ecnebi basınına göre Yunanlıların tüm planları başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Anadolu da birçok yerde halk İntikam deyip gösteri yapıyordu Açıksöz, 3 Eylül 1921, s On Bir Gün (isimsiz makale), Açıksöz 4 Eylül 1921, s Açıksöz, 5 Eylül 1921, s Açıksöz, 6 Eylül 1921, s Açıksöz, 6 Eylül 1921, s Açıksöz, 6 Eylül 1921, s. 2.

221 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 203 Anadolu Ajansının telgraflarına dayanılarak verilen haberlerden Köyceğiz, Mut, Alanya, Bodrum, Antalya ve Mersin gibi değişik yerlerde yapılan mitinglerle bütün Anadolu nun büyük bir asabiyetle Yunanlılara karşı yapılan mücadelenin daha ziyade şiddetlenmesini teenni ettiği ve Türk milletinin ordusu için her türlü fedakârlığı yapmaya hazır olduğu anlaşılmaktaydı. Ayrıca Antalya da yapılan mitingde Rasih Efendi (Kaplan) gibi önemli şahsiyetlerin konuşmalarıyla halkın galeyana geldiği belirtilmiştir. 42 Yine Açıksöz gazetesinde 6 Eylül tarihinde isimsiz olarak yayımlanan Yamama Taarruzu başlıklı makalede, Yunanlılar 5 Eylülde öğleden sonra oldukça mühim kuvvetler tahsis ederek cephenin merkezinden büyük bir taarruz yapmıştı. Böyle bir kuvvetle düşmanın bir iki kilometre olsun ilerlemesi lazımdı hâlbuki bir karış ilerleyemedi ve bu taarruz pek kolay sonuçsuz bırakıldı. Bu taarruz epeyce mühim bir kuvvet ile yapıldığı halde pek kolay akim bıraktırılmasından anlaşılıyor ki düşman kuvvetleri yeni getirtmedi. Çünkü düşmanın artık yaptığı bu son taarruz, cephenin diğer bölgelerinden hissedilmeyecek şekilde bazı askerleri merkeze yığarak yapmasından dolayı yamama taarruzudur. İşte düşmanın işi nihayet buna döküldü. Ve işte düşman buna dökülecek kadar bittiği içindir ki ajansta bize yakında mühim haberler vereceğini müjdeliyor. Ve biz de artık düşmanın ne hâle geldiğini epeyce bildiğimiz için bu müjdenin verilmesini gün değil saat sayarak bekliyoruz. 43 ifadesi Yunan ordusunun artık taarruz gücünün kırıldığını ve her an geri çekilme ihtimalinin olabileceğini dile getirmiştir. 7 Eylül 1921 tarihli Açıksöz gazetesinde Türk halkı tarafından beklenen müjde düşman taarruzlarının tamamen kırıldığı ve bazı düşman kıtalarının geri çekilmeye başladıklarının görüldüğü şeklinde bir haberle yayımlanmıştı Eylülde Açıksöz de çıkan başka bir makalede, Artık düşman çevirme hareketleri akamete uğradıktan, umumi cephe taarruzları suya düştükten, taze kuvvetler getirerek mevzi yarma taarruzları yapabilmek imkânını kaybettikten sonra son yapacağı iş cephenin muhtelif yerlerinden bölük ve tabur halinde perakende olarak toplayabileceği kıtaatı taarruza sevk etmekti. Bu üç günlük son muharebe evvelki gün geç vakte kadar devam etti. Bu taarruzlarda bugünkü tebliğ-i resminin dediği gibi tamamen kırıldı lakin bu sefer kırılan yalnız düşmanın taarruzu değil bütün ümitleri ve emelleridir. Düşman dün öğleden sonra taarruz etmek değil topçu ve piyade ateşi bile yapamadı. Dün öğleden sonra akşama kadar bütün cephede bir sükûnet hüküm sürdü. Bu düşmanın geri çekileceği anlamına geliyordu. Zaten düşman için, evvelce de birkaç defa söylediğimiz vecihle ya kaçmak ya kaçırılmaktan başka çare yoktu. Düşman bulunduğu şimdiki mevzilerde uzun müddet bir siper harbi yapamazdı. O kadar müsait olmayan şartlar içinde bulunuyor ki buradan ya ileriye 42 Açıksöz, 10 Eylül 1921, s Yamama Taarruzu (isimsiz makale), Açıksöz 6 Eylül 1921, s Açıksöz, 7 Eylül 1921, s. 1.

222 204 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 geçmek ya geri gitmek mecburiyetindeydi. Bunları düşünmeye lüzum yok: düşmanı durdurmasını bilen ve kaçtığını gören ordu kaçan düşmana ne yapmak lazım geleceğini de tabii bilecektir! 45 şeklindeki bir yorumla artık Türk ordusunun taarruz etme zamanının geldiği dile getiriliyordu. 8 Eylülde yayımlanan resmi tebligatta, Taarruz sırası bize geldi. Cephenin muhtelif noktalarında düşman mevzilerine yapılan taarruz ve baskınlarda bazı mühim noktalar düşmandan geri alınmıştı. Her iki taraftan düşman gerilerine akın yapan süvarilerimiz düşmana taarruz ederek bir hayli zayiat verdirmiş ve esirler almışlardır. 46 ifadelerinden Türk ordusunun taarruza geçtiği anlaşılmaktaydı. Anadolu Ajansı da aynı gün, Türk ordusunun sağ ve sol cenahta taarruza başladığını, ilerleyen Türk kuvvetlerinin Yunan askerlerini esir aldığı ve Yunanlıların boşalttığı cephelerde önemli miktarda mühimmat ve silah ele geçirdiğini, ele geçirilen Yunan siperlerinin üç hattan oluştuğunu ve içerisinin İngiliz bombalarıyla dolu olduğunu kamuoyuna duyurmuştur. 47 İsmet Paşa nın cepheden gönderdiği telgrafına göre Türk ordusunun taarruzu karşısında Yunan kuvvetlerinin geri çekileceğinin anlaşılması üzerine Türk ordusu taarruza geçmiş ve Yunanlılar tüm cephede geri çekilmeye başlamıştı. 48 Bunun üzerine birkaç gündür merkez mıntıkasında başlayan Türk ordusunun taarruzu 10 Eylülde bütün cepheye yayılmıştı. 49 Başyazar İsmail Habib, Biliyoruz ki Yunanlıların artık ilerleme imkânı yoktur. Düşman artık geri çekilmeyi düşünüyor. Düşman bir kış harbine katlanacak durumda değildir. Düşman Sakarya da tüm gücüyle son kozunu oynadı. Biz bundan sonra kuvvetleneceğiz. 50 ifadeleriyle Sakarya Savaşı nın gidişatının Türkler lehine döndüğünü söylüyordu. Gerçekten de 11 Eylülde Yunan kolordularına geri çekilmeleri için emir verilmişti. 51 Sakarya Savaşı nda Türk ordusunun taarruza geçtiğinin kamuoyunda duyulması Türk halkını galeyana getirmişti. Anadolu nun değişik yerlerinde yapılan toplantılarda Yunanlıları Anadolu dan atmak için her türlü fedakârlığa katlanmaya razı olduğunu dile getiren halk kitleleri Tekâlif-i Milliye Emirleri gereği üzerine düşeni derhal yerine getirmeye başlamıştı. Türk milleti Misak-ı Milli ye uygun bir barış anlaşması yapılana kadar ne gerekiyorsa yapacaklarını dile getiriyordu Eylülde yayımlanan resmi tebliğde: Birkaç günden beri devam eden devamlı taarruzlarımızla Sakarya bölgesindeki düşman ordusu, binlerce maktul verdirilerek tamamıyla mağlup edilmiş ve tayyarelerimizin dahi katılımıyla her 45 İlk Sukuneti (isimsiz makale), Açıksöz, 7 Eylül 1921, s Açıksöz, 8 Eylül 1921, s Açıksöz 8 Eylül 1921, s Açıksöz, 11 Eylül 1921, s Açıksöz, 12 Eylül 1921, s İsmail Habib, Zafer Yolu, Açıksöz, 11 Eylül 1921, s Selahattin Tansel, Mondros tan Mudanya ya Kadar III, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 1991, s Açıksöz, 13 Eylül 1921, s. 1.

223 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 205 taraftan icra edilen bir takip neticesinde muharebe meydanında ve geri çekilme yolları üzerinde birçok silah, harp malzemesi ve otomobili terk ederek ve hatta yaralılarını taşımaya fırsat bulamayarak perişan bir surette çekilmeye başlamıştır. Yalnız ricatı himaye için Beylikköprü şarkında terk ettiği takriben iki fırkalık bir kuvveti bu gün dahi mevzilerini muhafaza etmek istemiş ise de kıtalarımızın şiddetli taarruzlarıyla düşman kuvvetleri de tabiaten pek kuvvetli olan mevzilerinden kovulmuş ve bu suretle 23 Ağustos tan beri aralıksız 21 gün devam eden Sakarya Meydan Muharebesi ordumuzun tam bir zaferiyle nihayet bulmuştur. 53 ifadeleri Kamuoyuna Sakarya Savaşı nın neticesini bildirmekteydi. Türk ordusunun 8 Eylülde başlayan taarruz harekâtının tüm cephelerde başarıya ulaştığı ve bütün düşman ordusunun mağlup edilerek Sakarya Irmağı nın batısına itildiği yayımlanan bir beyanname ile Başkomutan Mustafa Kemal Paşa tarafından kamuoyuna duyuruldu. Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa da: 23 Ağustostan beri devam eden Sakarya Meydan Muharebesi TBMM ordusunun kesin zaferi ile neticelenmiştir. Üç gündür devam eden umumi taarruzlarımızın tesiriyle 13 Eylül öğleden evvel bütün düşman ordusu mağlup olarak nehrin batısına atılmış bulunuyor 54 şeklinde bir açıklama ile Sakarya Zaferi nin kazanıldığını Türk halkına müjdelemiştir. Yunan ordusu Sakarya Irmağı nın doğusundan çekilmişse de Türk ordusunun çekilen Yunan ordusunu takip ettiği Erkan-ı Harbiye Reisi Fevzi Paşa nın 15 Eylülde yayımladığı bir rapordan anlaşılmaktaydı. 55 Köşesinde, Türk ordusu Birinci Dünya Savaşı nda yıpranmasına karşılık Yunan ordusu Birinci Dünya Savaşı nda yıpranmamış ve Mütarekeden sonra daha kuvvetlenmişti. Yunanlıların arkasında bütün Avrupa vardı. Bu şartlar altında Yunanlılarla 2,5 sene çarpıştık. Yunanlılar işgal ettikleri yerlerdeki yerli Rumları da kullanmaktaydı. İngiltere nin tüm imkânları Yunanlıların emrindeydi. Yunanlıların ulaşım ve haberleşme imkânları bize göre çok iyiydi. Bu şartlara rağmen biz nasıl galip ve muzaffer olduk? Bunun bütün sırrı tek bir kelimedir. Ruhun Kuvveti!. Düşman her şeyi hesap etti fakat Türk ruhundaki enginliği ve o enginlikteki kudreti hesap edemedi. Bu harp maddiyat ile maneviyatın bir harbi oldu. 56 sözleriyle İsmail Habib Yunanlıların elindeki maddi güce rağmen Türk ordusunun sahip olduğu değerlerle savaşı kazandığını belirtiyordu. Açıksöz gazetesinde yayınlanan Büyük ve İlahi Bir Zafer başlıklı makalede, Nihayet düşman tamamen mağlup ve tamamen bozguna uğramış oldu. On beş gün akıllara durgunluk veren bir celadetle gece gündüz harp eden ordumuz on beş gün sonra yer yer taarruzlara başlamış ve üç gün evvel taarruzlarımız bütün cepheye yayılmıştı. On günlük kanlı ve amansız bir harpten sonra ordumuzun 53 Açıksöz, 13 Eylül 1921, s Açıksöz, 14 Eylül 1921, s Açıksöz, 17 Eylül 1921, s İsmail Habib, Ruhun Kuvveti, Açıksöz, 15 Eylül 1921, s. 1.

224 206 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 taarruza geçmesi çok yüksek ve inanılmaz bir harikaydı fakat ordu on beş günlük yorgunluğa on beş gündür gece gündüz uğraşmaya bakmadı, bütün cepheden düşmana taarruz etti. Çünkü düşman kaçmak ve muntazaman çekilmek istiyordu. Ordumuz buna meydan vermedi. Artık düşmanın geri çekilişi bir bozulma ve dağılmaya dönüştü. Yollarda silahlarını, eşyalarını, harp malzemelerini bırakan düşman otomobillerini bile götüremiyor, yaralılarını bile taşıyamıyor, işte onun içindir ki tebliğ-i resminin dediği gibi Yirmi bir gün kesintisiz devam eden Sakarya Meydan muharebesi ordumuzun tam bir zaferiyle nihayet bulmuştur. Bize büyük günü gösterdiği için Cenab-ı Hakka şükranlar, bize büyük zaferi kazandırdıkları için kahraman gazilerimize minnetler ve düşmanı bu hale getirmek için mübarek kanlarıyla vatanın topraklarını yoğuran aziz şehitlerimize rahmetler olsun! İftihar et, bayram et. Fedakâr necip milletim, işte bütün fedakârlıklarının mükâfatını gördük: Artık dün akşamdan itibaren önünde yeni bir tarih ve yeni bir fecir açıldı. 57 sözleriyle Sakarya Savaşı nın Türk milleti için önemine vurgu yapılmıştır. Yunan ordusu çekilirken geride çok miktarda malzeme, mühimmat, tüfek ve top bırakmıştı. Ayrıca düşmanın çekildiği yerde bıraktığı ölüler kaybın büyük olduğunu gösteriyordu. 58 Başkumandan Mustafa Kemal in Büyük Millet meclisine gönderdiği telgraftan anlaşıldığına göre Sivrihisar da elde edilen malzemeler arasında Yunan Başkumandanı Papulos un beş adet nişanı da vardı. 59 TBMM hükümeti, Sakarya Savaşı nın kazanılması üzerine Başkumandan Mustafa Kemal nezdinde tüm kumandan ve askerlerimizi tebrik eden bir beyanname yayımlamıştı. 60 TBMM, ayrıca Mustafa Kemal ve tüm ordu mensuplarına Sakarya Savaşı nın kazanılmasından dolayı minnet şükranlarını bildiren bir telgraf göndermiştir. 61 Türk ordusunun Yunanlılar karşısındaki zaferi tüm yurtta olduğu gibi Ankara ve Kastamonu da da fener alayı ve şenliklerle kutlanmıştı. 62 Ankara daki kutlamalarda Hamdullah Suphi Bey ve Refet Paşa tarafından konuşmalar yapılmıştı. 63 Açıksöz gazetesinin çıktığı yer olan Kastamonu şehrinde Sakarya Savaşı nın kazanıldığının duyulmasıyla birlikte ortaya çıkan his ve manzara, Dün Kastamonu için üç yüz senedir en çok sevindiği bir gün oldu. Dün sabahleyin İsmet Paşa nın yirmi bir gün devam eden Sakarya Meydan Muharebesi nin kesin zaferimizle neticelendiğini bildiren tebliği neşr edilir edilmez bütün Kastamonu beş dakika içinde cezbeli bir saadetle titredi. Herkes birbirini tebrik ediyor, herkes yekdiğerini öpüyor, kendini tutamayanların gözlerinden sevinç gözyaşları dökü- 57 Büyük ve İlahi Zafer (isimsiz makale), Açıksöz, 13 Eylül 1921, s Açıksöz, 17 Eylül 1921, s Açıksöz, 18 Eylül 1921, s Açıksöz, 15 Eylül 1921, s Açıksöz, 20 Eylül 1921, s Açıksöz, 14 Eylül 1921, s Açıksöz, 17 Eylül 1921, s. 2.

225 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 207 lüyordu. Bütün daireler, bütün resmi binalar, bütün evler ve bütün dükkânlar baştanbaşa derhal bayraklarla donatılmıştı. Sanki bayraklarımız bile bugünün ne sevinçli bir gün olduğunu biliyormuş gibi tebessüm ediyor gibiydi. On bin kişiden fazla kalabalığı istiap edecek kadar büyük olan namazgâh meydanı ağzına kadar dolmuştu. 64 sözleriyle gazete köşesine yansımıştı. Yunanlıların Sakarya Savaşı nda yenilmesi üzerine Avrupa basınında Şark Meselesi nin silahla halledilemeyeceği şeklinde beyanlar çıkmaya başlamıştı. Yunanistan da ise muhalefet ve basın barış yapılmasını gündeme getirmeye başlamıştı. 65 Bazı Yunan devlet adamları Türk-Yunan anlaşmazlığına Cemiyet-i Akvam ın müdahalesini davet etmek için teşebbüslerde bulunmuşlardı. 66 İsmail Habib e göre Yunanlılar yenilgiden sonra ordularından ümidi kesince büyük devletlerin Anadolu daki duruma müdahalesi için çalmadık kapı müracaat etmedik devlet başvurmadık matbuat bırakmamışlardı. 67 Yunan ordusu Sakarya Savaşı nı kaybettikten sonra Sakarya Irmağı nın doğusundan tamamen çekilmiş ve Eskişehir-Afyon bölgesinde yeni bir savunma hattı oluşturmaya çalışıyordu. Türk ordusunun takip ettiği Yunan ordusu geri çekilirken köyleri yakmakta ve İslam ahalisine zulüm yapmaktaydı. 68 Türk ordusu, çekilen Yunan ordusunu Afyonkarahisar a kadar takip ederek Bolvadin, Çay ve Sandıklı dan Yunan ordusunun çekilmesini sağlamıştı. 69 Türk kuvvetlerinin 14 Eylül de başlayan Sakarya dan çekilen Yunan ordusunu takip hareketi ve muharebeleri 8 Ekim 1921 günü sona erdi. Böylelikle 9 Temmuz 1921 de Yunanlıların taarruzuyla başlayan çarpışmalar 3 ay sonra sona ermiş oluyordu. Bu uzun süreç iki tarafı da yıpratmıştı. Mustafa Kemal Paşa bir taarruz düşüncesi içinde olsa da Türk ordusunun cephane ve silah durumu büyük bir taarruzu gerçekleştirecek durumda değildi. 70 Bundan dolayı Türk ordusu hazırlıklarını tamamlayıncaya kadar ileri harekâtını durdurdu. 71 Başyazar İsmail Habib e göre daha önce Eskişehir de gazetecilerin Ankara ya gidecekmisiniz? sorusuna Bu ordu ile cehenneme kadar giderim! diyen Yunan Kralı kendisini 12. Konstantin olarak görerek hedefinin Bizans olduğunu dile getirmiş oluyordu. Habib, Kral değil ama ordusu cehenneme gitti. Kralın Ankara dan ileride sandığı cehennem Ankara ile Eskişehir arasındaymış. Kral haklı, canilerin gideceği yer zaten cehennemdir. Kralın ordusu cehenneme girdi fakat o Bursa ya kaçtı. Ölüm cehenneminden kaçtı fakat hicap ve zillet cehennemine gitti. 72 diyerek Yunan Kralı nın hayallerinin sona erdiğini belirtiyordu. 64 Dünkü Zaferimiz, (isimsiz makale), Açıksöz, 14 Eylül 1921, s Açıksöz, 17 Eylül 1921, s Açıksöz, 22 Eylül 1921, s İsmail Habib, Yeni Yaygara, Açıksöz, 28 Eylül 1921, s Açıksöz, 18 Eylül 1921, s Açıksöz, 25 Eylül 1921, s Sabahattin Selek, Anadolu İhtilali, Kastaş Yayınları, İstanbul, 2000, C. II, s Kazım Özalp, age., s İsmail Habib, Cehenneme Kadar, Açıksöz, 18 Eylül 1921, s. 1.

226 208 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 4- SAVAŞ SONRASI DEĞERLENDİRMELER Türk Milli Mücadelesi nde bir dönüm noktası olan Sakarya Savaşı, askeri, siyasi ve moral üstünlüğünün Türk tarafına geçmesini sağlamıştı. Yunan ordusunun geri çekilmesi Yunanistan da büyük bir hayal kırıklığına neden olmuş ve Yunan ve Batı kamuoyunda barış yapılması fikri güçlenmeye başlamıştı. 73 Göğüs göğse çarpışmaların yaşandığı bu savaşta iki tarafında kayıpları fazla olmuştu. Türk ordusu şehit verirken Yunanlıların kaybı ise askerdi. 74 Sakarya Savaşı yla birlikte ilk kez Türk ordusunu komuta eden Mustafa Kemal, savaşın kazanılmasıyla birlikte Ankara ya gelişinden önce Harp karargâhında Sakarya Savaşı yla ilgili Türk milletine bir beyanname yayımlamıştır. Millete Beyanname; Mukaddes topraklarımızı çiğneyerek Ankara ya girmek ve istiklal-i memleketin fedakâr muhafızı olan ordumuzu imha etmek isteyen Yunan ordusu yirmi bir gün devam eden pek kanlı muharebelerden sonra Hakk ın yardımıyla mağlup edilmiştir. Ordumuzun mukabil taarruzu üzerine yüz geri etmek suretiyle kahraman Türk askerinden kurtulmak isteyen düşman ordusuna geri çekilme esnasında aman verilmemiş ve mühim kuvvetlere Sakarya şarkında imha olunmuştur. Sakarya dan geçerek şaşkın ve gayr-i muntazam garba teveccüh eden kısımlarının da arkasını bırakmayarak masum Türk milletine hayat ve istiklaline canavarca tecavüz edenlere layık bu cezayı vermek için ordumuz sönmez bir azim ve gayretle vazifesini ifaya devam ediyor. İstanbul da o zaman kendisine Türk hükümeti namını veren ve fakat ecnebilere hoş görünmek gayretiyle Türk milletinin en mukaddes menafini ayaklar altına alan vatan muhabbetinden mahrum birtakım ricalin caniyane müsamahasından bil istifada İzmir e çıkan düşman ondan evvel dahi İnönü nde ve Dumlupınar da mükerreren Türk azim ve imanı karşısında makhur ve mağlup edilmiş idi. Ancak bu derslerden ibret almayan ve hiçbir hakka istinat etmeyerek mübarek vatanımıza tecavüz etmekte ısrar eden Yunanlılar bu defa Kral Kostantin in hırsı saltanatını tatmin için memleketlerinin bütün kaynaklarını açtılar. Ve para, asker, malzeme hususunda hiçbir fedakârlıktan çekinmeyerek aylarca hazırlandılar. Ayrıca şarkta siyasi menfaatlerini muhafaza etmek için masum kanların dökülmesini arzu eden bazı ecnebi dostlarının gizli ve açık yardımlarına, teşviklerine istinat ettiler. Bu suretle vücuda getirdikleri muntazam ve mücehhez büyük bir ordu ile pervasızca Anadolu içerlerine saldırdılar; düşünmediler ki Türklerin vatan sevgisiyle dolu olan göğüsleri kendilerinin mağrur ihtiraslarına karşı daima demirden bir direk gibi yükselecektir. Filvaki milletimiz düşmanın hazırlıklarına mukabele için hiçbir fedakârlıktan çekinmedi ordumuzu takviye için para, insan, hayvan, araba velhasıl her ne lazımsa büyük bir arzuyla bol bol verdi. Avrupa nın en mükemmel vasıtalarıyla donatılmış olan Kostantin ordusundan 73 Fahri Belen, age., s İzzet Öztoprak, age., s. 478.

227 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 209 ordumuzun teçhizat itibariyle de geri kalmaması ve hatta ona tefevvuk edebilmesi gibi inanılmaz mucizeyi Anadolu halkının fedakârlığına medyundur. Milli maksat uğrunda milletin hususi menfaatlerini hazır etmek emrinde gösterdikleri harikalar nesillerimizin ve insanlarımızın sonsuza dek övünme vesilesi olacaktır. Bu umumi gayretler sayesindedir ki ordumuz ölüme atılmak için bir dakika tereddüt etmeyecek surette yüksek bir kuvve-i maneviye ile düşman üzerine atıldı. Canımızı ve namusumu almak üzere Haymana Ovası na kadar gelen düşman efradı esir düştükleri zaman âlicenap askerlerimizden ilk istirham olarak bir parça ekmek istemeleri manzarası mağrur düşmanlarımızın akıbetini gösteren manidar bir levhadır. Bu derece azim bir hiss-i fedakârlıkla topraklarını müdafaa eden milletimiz ne kadar iftihar etse haklıdır. İstiklal mücadelemizde inayet-i samadaniyeti Türk milletinden esirgemeyen Cenab-ı Hakk a hamd ve sena etmeyi asla unutmayalım. Bizler esasen meşru olan davamızda inayet-i ilahiyeden hiçbir zaman ümidimizi kesmedik. Hiç kimsenin hakkına tecavüz etmek istemediğimiz gibi diğerleri tarafından hakk-ı hayat ve istiklalimize riayet olunmasından başka bir davamız yoktur. Hudud-u millimiz dâhilinde müdahale-i ecnebiyeden azade olarak her medeni millet gibi hür yaşamaktan başka bir gayesi olmayan Türk milletinin meşru hakları nihayet âlem-i insaniyet ve medeniyet tarafından teslim olunacaktır. Ancak silahlarımızı maksadımızı elde ettikten sonra bırakacağımızdan pek garib olan bu mesut ana kadar eskisi gibi bütün millet fertlerinin azamî gayret ve fedakârlık göstermesini intizar eylerim. Cenab-ı Hakk tevfikat-ı samadaniyesini idâme buyursun, amin. Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Başkumandan Mustafa Kemal Eylülde cepheden Ankara ya gelen Başkumandan Mustafa Kemal Paşa 76 burada da Türk ordusuna bir beyanname yayınlamıştır. Orduya Beyanname Arkadaşlar! Milletimizi yabancıların elinde köle olmuş görmemek için giriştiğimiz bu muharebede Sakarya muzafferiyeti gibi adı daima anılacak yeni ve büyük bir zafer kazandınız. Benim gibi ömrünü senelerden beri saflarınızın yanında geçirmiş olan bir silah arkadaşınız ezilmiş kahredilmiş düşmanın ricatından sonra hakkınızda duyduğum takdir ve hayreti, minnet ve şükranı ordunun her ferdi ve memleketin her tarafından duyulacak kadar yüksek sesle söyleye lüzum gördüm. Sakarya boyunda verdiğiniz muharebe birçok tehlikeye düşüyordu orada biz bütün mem- 75 Açıksöz, 17 Eylül 1921, s Açıksöz, 19 Eylül 1921, s. 1.

228 210 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 leket, bütün varlığımız ve istiklalimiz pahasına denecek kadar ehemmiyetli büyük bir muharebeye giriştik. 21 gün 21 gece bir milletin istiklal fikriyle bir milletin istila ve yağma fikri birbiriyle boğuştu. Sizin başını eğmeye razı olmayan istiklal fikriniz mağrur ilerleyen düşmanı geri çekilmeye mecbur etti. Kızgın bir ufum üzerinde tüten ve yanan yüzlerce köylerimizi arkasında bırakarak düşman ordusu ceza önünde kaçan bir cani gibi geldiği yerlere gidiyor. Halbuki o bir muharebe değil yalnız bir akın düşünüyordu. Fikir ve imanın kadir ve mutlak kuvvetiyle kazandığımız zafer kadar büyük bir delil olamaz. Mazlum milletimizin tarihin en mühlik bir zamanında yeniden ışığa ve necata kavuşturan bu muharebe de sizin Başkumandanınız olmaktan dolayı bir insan kalbi için mukadder olabilecek en derin saadet ve iftiharı duydum. Kumandanlara tehlike büyüdükçe yükselen azim ve tedbiriniz, derin ve hassas zekâlarınızla muharebenin muvaffak bir surette sevk ve idaresinde gösterdiğiniz harikulade liyakat için zabitlere Trablusgarp, Balkan ve Cihan harbinden henüz çıkmış iken bir ateşten diğerine geçerek milletin istiklal mücadelesinde tuttuğumuz mevki genç ve aziz başlarınız üzerinde dönen yeni ölümü küçük görmeniz ve kalplerimizde ışıldayan millet aşkı bütün bir heyecanla seyir ettiğim sayısız kahramanlıklarınız için neferlere kurtuluş için yaptığımız bu savaştan çok daha evvel sizi başka muharebe meydanlarında tanımıştım. Dünyanın hiçbir tarafında ve ordusunda yüreği seninkinden daha temiz ve daha sağlam bir askere rast gelinmemiştir. Her zaferin mayası sendedir. Her zaferin en büyük payı senindir. Hayatınla, imanınla, itaatinle hiçbir korkunun yıldıramadığı demir gibi pak kalbin ile düşmanı nihayet alt eden büyük gayretin için minnet ve şükranımı söylemeyi nefsime en aziz bir borç bildim. Sizin gibi kumandanları, zabitleri, neferleri olan bir millet yâd elleri altında köle olmak mümkün değildir. Bu defa Büyük Millet Meclisinin hakkında yeni bir rütbe unvanıyla tecelli eden iltifat ve teveccühü doğrudan doğruya size aittir. Milletin verdiği bu rütbe ile yükselen ordu en şerefli, en ulu bir gaza ile mümtaz olan yine odur. Sizin kahramanlığınızla sizin gösterdiğiniz nihayetsiz fedakârlık pahasına kazanılan büyük zaferinin millet tarafından takdirine delalet eden ve rütbe ve unvanı ancak size izafe ederek bütün askerlik hayatımın en büyük sermaye-i iftiharı olarak taşıyacağım. Cenab-ı Hakk giriştiğimiz kurtuluş mücadelesinde şerefli silah arkadaşlarıma kendilerini temyiz eden asaletin, civanmertliğin, kahramanlığın hakkı olan kesin kurtulmayı da nasip etsin. Başkumandan Mustafa Kemal 77 Kastamonu Valisi Rafet Bey 13 Eylülde Başkumandan Mustafa Kemal ve Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa ya Sakarya Zaferi dolayısıyla tebrik telgrafı göndermişti. Mustafa Kemal Paşa ve İsmet Paşa da Valiye bir cevabi telgraf gönder- 77 Açıksöz, 22 Eylül 1921, s. 1.

229 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 211 miştir. 78 Mardin de bulunan Şey Sunusi Hazretleri Sakarya Zaferi dolayısıyla Başkumandanlık Makamı Celilesine tebrik telgrafı çekmiştir. 79 Mustafa Kemal Paşa 18 Eylülde Ankara ya gelişinden sonra TBMM de Sakarya Savaşı yla ilgili bir konuşma yapmıştır. TBMM de Mustafa Kemal Paşa ya 19 Eylül 1921 tarihindeki oturumunda Gazilik unvanı ve Mareşallik rütbesi veren kanunu kabul etmiştir. 80 Mustafa Kemal, Ankara dan 25 Eylülde Müdafaa-i Milliye ve Dahiliye Vekili Refet Paşa ile birlikte tekrar cepheye hareket etmiştir. 81 Mustafa Kemal in tekrar cepheye hareketi savaşın devam edeceği yorumlarına neden olmuştu. Bundan sonra neler olacaktı? Türk ordusu taarruza devam edecek miydi yoksa barış görüşmeleri başlayacak mıydı? Tüm kamuoyu bu soruların cevabını merak etmekteydi. Açıksöz gazetesinde Hâkimiyet-i Milliye gazetesinden alınarak yayımlanmış bir makalede: Askerimizin gözü ocak başında değil düşman başındadır. İcap ederse nasıl bir kış harbi yapacağımızdan şüphe edenler geçenki kış ortasında Ermenistan a karşı kazanılan zaferi düşünsünler. ifadesiyle Türk ordusunun gerekirse taarruza devam edebileceği dile getirilmiştir. 82 Yunanlılar ise son yenilgiden sonra bütün kuvvetlerini propagandaya vermişlerdi. Açıksöz gazetesi Türk ordusunun Sakarya Zaferi nden sonra Avrupa ve Yunan basınında başlayan tartışmaları da sayfalarına taşıyarak okuyucularına duyurmaktaydı. 83 Paris gazeteleri Yunanlıların açıkça yenildiğini yazıyordu. Yunan gazeteleri ise Yunan ordusunun gayesi Ankara yı ele geçirmek değil Türk kuvvetlerini imha olduğundan maksada göre hazırlanmak üzere askerlerin geri çekildiğini yazıyordu. 84 Yunan yenilgisi 24 Eylülde Bursa da yayımlanan Ankara ya, Ankara ya diye haykırdığınızı duydum, ama sizi oraya giderek yeni zorluk ve fedakârlıklara katlanmaya bırakmak istemedim, çünkü bugüne dek başardıklarımız, kendi amaçlarımız için yeterlidir. şeklindeki Yunan Kraliyet bildirgesiyle de gizlenmek isteniyordu. 85 İsmail Habib Yapılan İşin Azameti başlıklı makalesinde, Harplerin ehemmiyeti yalnız çarpışan kuvvetlerin adedi ve akan kanların miktarıyla değil o harplerin yaptığı neticelerin derecesiyle ölçülür. Bu savaş zırha bedel göğsü, tanka bedel kağnının çarpıştığı bir savaştı. Sakarya da ilk kez göğsün zırha, kağnının tanka galebesini gördük. Sakarya da yenilseydik Bizans hortlayacak Pontus dirilecekti. Onun için Sakarya tarihimizin en önemli zaferlerinden birisidir. Bu zaferle Eskişehir ve Bursa nın değil İzmir ve Edirne nin yolu açıldı. Bu zaferle bütün dünya 78 Açıksöz, 26 Eylül 1921, s Açıksöz, 22 Eylül 1921, s TBMM Zabıt Ceridesi, 1. Dönem, 12. Cilt, 79. Birleşim, s Açıksöz, 29 Eylül 1921, s Açıksöz, 27 Eylül 1921, s Açıksöz, 27 Eylül 1921, s Açıksöz, 19 Eylül 1921, s Salahi R. Sonyel, age., s. 181.

230 212 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 anladı ki Bizans ın gömüldüğü mezar ebedi bir mezardır. 86 ifadesiyle Sakarya Savaşı nın Türkiye adına önemine ve anlamına vurgu yapmıştır. Mustafa Kemal Paşa, Türk ordusunun kazandığı Sakarya Meydan Muharebesi ni tarihte misli olmayan bir muharebe olarak görmekteydi. Mustafa Kemal Paşa ya göre Sakarya Savaşı nın her noktasında gece ve gündüz bulunarak büyük hizmetler vermiş olan ve savaşın her safhasında daima moral kaynağı olan Erkân-ı Harbiye Reisi Fevzi Çakmak, Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa ve diğer komutanlar her türlü fedakârlığı yaparak üzerine düşen görevleri fazlasıyla yerine getirmişlerdi. Savaş sonrasında TBMM de yaptığı konuşmasında Milli Savunma Bakanı Refet Paşa hazretlerine de savaş sırasında ordunun ihtiyacı olan her şeyi zamanında yetiştirmesinden dolayı teşekkürlerini dile getiren Mustafa Kemal erlerin yaptığı fedakârlıkların ise sözle anlatılamayacağını ve hiçbir şeyle kıyaslanamayacağını belirtmiştir. Mustafa Kemal konuşmasının devamında Efendiler böyle evlatlara ve böyle evlatlardan mürekkep ordulara malik olan bir millet elbette hakkını ve istikbalini bütün manasıyla muhafaza etmeye muvaffak olacaktır. sözleriyle Türk milletine seslenmiştir. Mustafa Kemal meclisteki konuşmasında; Biz milli sınırlarımız içinde hür ve müstakil yaşamaktan başka bir şey istemiyoruz. Ordumuz, vatanımız dâhilinde tek bir düşman neferi bırakmayıncaya kadar takip, tazyik ve taarruzuna devam edecektir. İfadesiyle Avrupa ya da mesaj vermiştir. 87 SONUÇ Kastamonu da çıkarılan Açıksöz gazetesi İstanbul basınının baskı ve sansür altında bulunduğu dönemde Milli Mücadeleye ve Mustafa Kemal e açıkça destek vermiştir. Açıksöz gazetesi Savunma Bakanlığının savaşla ilgili her gün yayımladığı resmi tebligatı ve ajanslardan gelen haberleri sayfalarına taşıyarak Sakarya Savaşı ile ilgili gelişmeleri anbean okuyucularına duyurmuştur. Gazetede ayrıca Türk ve Avrupa basınında Türk-Yunan savaşıyla ilgili yazılanlara da yer verilerek iç ve dış basının Sakarya Savaşı na ve Milli Mücadeleye bakışı ortaya konmaya çalışılmıştır. Açıksöz gazetesi Sakarya Savaşı nın başladığı 24 Ağustos 1921 tarihinden itibaren Anadolu nun değişik şehirlerinde yapılan gösteri ve mitinglerle ilgili haberleri de sayfalarına taşıyarak Türk milletinin hislerine tercüman olmuştur. Açıksöz gazetesinde Sakarya Savaşı ile ilgili olarak savaş haberlerinin yanı sıra çok önemli makaleler de yayımlanarak savaşın gidişatı ve sonuçları da değerlendirilmiştir. Yayımlanan bu makalelerde, Sakarya Savaşı Türk milleti için bir dönüm noktası olarak görülmüş ve Bizans hayallerinin sona erdiği düşünülen Yunanlıların Anadolu dan atılma vaktinin geldiğine vurgu yapılmıştır. 86 İsmail Habib, Yapılan İşin Azameti, Açıksöz, 26 Eylül 1921, s TBMM Zabıt Ceridesi, 1. Dönem, 12. Cilt, 79. Birleşim, s

231 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 213 KAYNAKÇA - Büyük ve İlahi Zafer (isimsiz makale), Açıksöz, 13 Eylül Dünkü Zaferimiz, (isimsiz makale), Açıksöz, 14 Eylül İlk Sükûneti (isimsiz makale), Açıksöz, 7 Eylül Onbir Gün (isimsiz makale), Açıksöz, 4 Eylül Torba Bükülüyor (isimsiz makale), Açıksöz 19 Eylül Yamama Taarruzu (isimsiz makale), Açıksöz, 6 Eylül Bayur, Yusuf Hikmet, Türk İnkılâbı Tarihi, C.III, Kısım IV, Ankara Belen, Fahri, Türk Kurtuluş Savaşı, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara İsmail Habib, Cehenneme Kadar, 18 Eylül İsmail Habib, Kral Hasta Olmuş, Açıksöz, 30 Ağustos İsmail Habib, Ruhun Kuvveti, Açıksöz, 15 Eylül İsmail Habib, Yapılan İşin Azameti, Açıksöz, 26 Eylül İsmail Habib, Yeni Yaygara, Açıksöz, 28 Eylül İsmail Habib, Zafer Yolu, Açıksöz, 11 Eylül Okur, Mehmet, İtilaf Devletleri nin İstanbul daki Faaliyetleri, Osmanlı Hükümetleri Üzerindeki Etkileri ve Hükümetlerin Tutumu, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Sayı 57, Cilt: XIX, Ankara Kasım Önder, Mehmet, Milli Mücadele nin Gazetesi Hâkimiyet-i Milliye Nasıl Çıkarıldı, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Sayı:20, C.VII, Mart Özalp, Kazım, Milli Mücadele, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara Öztoprak, İzzet, Türk ve Batı Kamuoyunda Milli Mücadele, Ankara Selek, Sabahattin, Anadolu İhtilali, Kastaş Yayınları, C. II, İstanbul Sonyel, Salahi R., Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika, Türk Tarih kurumu Yayınları, Ankara Söylemez, Faruk, Milli Mücadele de Kastamonu Basını, Atatürk Yolu, C. III, Sayı.12, Ankara Tansel, Selahattin, Mondros tan Mudanya ya Kadar III, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul TBMM Zabıt Ceridesi, 1. Dönem, 12. Cilt 79. Birleşim. -Turan, Mustafa, Yunan Mezalimi, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara Türk İstiklal Harbi-Batı Cephesi, C.II, Kısım III, Genelkurmay ATESE Yayınları, Ankara Yalçın, E. Semih, Türkiye Cumhuriyeti Tarihinin Kaynakları, Ankara Açıksöz Gazetesi, 21 Ağustos 1921, 22 Ağustos 1921, 27 Ağustos 1921, 28 Ağustos 1921, 29 Ağustos 1921, 30 Ağustos 1921, 31 Ağustos 1921, 1 Eylül 1921, 3 Eylül 1921, 5 Eylül 1921, 6 Eylül 1921, 7 Eylül 1921, 8 Eylül 1921, 10 Eylül 1921, 11 Eylül 1921, 12 Eylül 1921, 13 Eylül 1921, 14 Eylül 1921, 15 Eylül 1921, 17 Eylül 1921, 18 Eylül 1921, 19 Eylül 1921, 20 Eylül 1921, 22 Eylül 1921, 25 Eylül 1921, 26 Eylül 1921, 27 Eylül 1921, 29 Eylül 1921.

232 214 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6

233 TARİHİN PEŞİNDE -ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ- Yıl: 2011, Sayı: 6 Sayfa: THE PURSUIT OF HISTORY -INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY AND SOCIAL RESEARCH- Year: 2011, Issue: 6 Page: MANDALI GÜNLER: THE NEW YORK TIMES GAZETESİNE GÖRE ABD SENATOSU NUN ERMENİ MANDASINI REDDETMESİ SÜRECİNDEKİ GELİŞMELER Necmi UYANIK - Mustafa ZENGİNBAŞ Özet I. Dünya Savaşı ardından, savaş sonrası yapılandırılacak barışın önemli bir unsuru olarak geniş bir Ermenistan ın projelendirilmesi ve Amerika Birleşik Devletleri mandası altına konulabilmesi fikri ve girişimleri, ilgi çekici bir tarihî meseleyi oluşturur. Konunun sebebini ve sonucunu tayin eden etkenler içerisindeki ana faktörlerden birisi ise, Amerikan Başkanı Wilson un ideallerle gerçeklikler arasında sıkışan duruş ve girişimleridir. Manda konusu Paris Barış Konferansında gündeme gelmiş, bir süre çeşitli uğraş ve girişimlerin parçası olarak şekli ve boyutları şekillendirilmeye çalışılmış, sonunda Türk Barışı nı yapılandıran San Remo Konferansı nda boyutu ve sorumluluğu Birleşik Devletlere havale edilen bir Ermenistan şeklinde somut ifadesini bulabilmiştir. Ancak Ermenistan hususunda manda ile muhatap kılınan Amerikan hükümeti ve Başkan Wilson, böyle bir yükümlülükle yüzleştiklerinde, bunu gerçekleştirebilmek için gereken siyasi yeterliklerini kaybetmiş durumdadırlar. Buna rağmen Başkan Wilson, 24 Mayıs 1920 de mandayı Amerikan Kongresi nin gündemine getirmiş, ancak bu girişim 1 Haziran günü Senato tarafından reddedilmiştir. Bu makale, The New York Times gazetesinde yayınlanan haberler ekseninde manda teklifinin Amerikan Kongresi tarafından geri çevrilmesi sürecinde yaşanan gelişmeleri ve yansımalarını değerlendirmektedir. Anahtar Kelimeler Ermeni Mandası, Amerika Birleşik Devletleri, Wilson, ABD Senatosu, The New York Times. THE MANDATE DAYS:, THE DEVELOPMENTS OF THE PERIOD IN WHICH THE US SENATE REJECTS THE ARMENIAN MANDATE BASED ON THE NEW YORK TIMES NEWSPAPER Abstract The projectionf of a wide Armenia and the thoughts and the attemps concerning being the mandate of the USA after the World War I, formed an attractive historical matter. One of the main factors that assigns the reasons and the results of the subject is the attempts and the positions of American President Wilson pressed between ideal and realities. Doç. Dr., Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi. necmiuyanik@hotmail.com Okutman, Selçuk Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölümü Öğretim Elemanı, mzenginbas@selcuk.edu.tr

234 216 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 The mandate subject become an agenda in Paris Peace Conference; its shape and dimensions are tried to be formed as a part of various efforts and attempts for a while; and at last, an Armenia profile was emerged whose responsibility and shape assigned to the USA in San Remo Conference that constructed the Turkish Peace. But, the USA government and the President Wilson, assigned with a mandate system regarding the Armenia issue, lost their required political competence to perform this matter when they confronted with this responsibility. Despite of this fact, President Wilson brought the mandate to the agenda of American Congress on 24 May 1920, but this attempt was rejected by the senate on 01 June. This article evaluates the developments and the reflections that were experienced within the period of rejecting the mandatory offer by the US Senate in the light of the news published at the New York Times. Key Words Armenian mandate, the United States of America, Wilson, U.S. Senate, The New York Times.

235 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 217 GİRİŞ I. Dünya Savaşı sona erdiğinde Kafkaslarda fiilî olarak bir Ermenistan Cumhuriyeti oluşmuş durumdadır 1. Ancak, gerek bu yeni devletin güçsüzlüğü ve bulunduğu alanda komşularıyla yaşadığı ve yaşayabileceği sorunlar; gerek Osmanlı Devletinin yenilgisinin, Ermeni tehcirinin gerçekleştiği çeşitli sahalarda değerlendirilebilecek yeni fırsatlar doğurduğu kanaati; gerek Ermenilerin galip devletler nezdinde ortaya koyduğu girişim ve çabalar; gerekse bölgede Batı etkileşiminde bir saha ve set yaratma yolundaki siyasi kurgular, savaş sonrası düzeninin yapılandırılması evresinde Ermeni ülkesi konusunu da barışın gündemine taşımıştır. Birinci Dünya Savaşı nın gerekçelerini ortadan kaldırmak için Paris Barış Konferansı toplandığında, savaş galiplerince tasarlanan çeşitli kurguların hayata geçirilebilmesinin bir yolu olarak manda sistemi de gündeme gelmiş; 28 Nisan 1919 da Milletler Cemiyeti Misakı nın konferansta kabulüyle, misakın 22. maddesi kapsamında bu sistem benimsenmiştir 2. Manda sistemi, savaştan yenilgiyle çıkan devletlerden ayrılacak ülkelerin kendi kendilerini yönetebilecek konuma gelinceye kadar galip devletler tarafından vekâleten idare edilmelerini öngörmektedir 3. Böylece Paris te, savaşın mağlubu Osmanlı Devletinin coğrafyasına yönelik manda kapsamında bir çözüm arayışı da başlatılarak, bu çerçevede ABD nin mesele ile muhataplığı gündeme gelmiştir. Söz konusu muhataplık; Paris Konferansı nda, özellikle Ermenilerin korunmasını dikkate alan geniş çaplı bir manda olarak ortaya çıkarken, ilerleyen süreçte yaşanan pek çok gelişmenin tesiriyle, San Remo Konferansı sonunda Ermenistan mandaterliği teklifi şeklini almıştır. Bu inceleme, Birleşik Devletler in Ermenistan mandaterliğini üstlenmesi yolundaki çeşitli uğraşların sonunda Amerikan Senatosu nun mandayı reddedişi konusuna odaklanmakta; bu konunun Amerikan basınından bir örnek olarak seçilen The New York Times gazetesinde ne şekilde bir iz düşümü yarattığını gözler önüne sermeye çalışmaktadır.1851 yılında kurulmuş olan The New York Times gazetesinin; 1918 de ortaya konan Pulitzer Gazetecilik Ödülü nü ilk kez kazanmış olması ve 1920 lerde tirajlı bir günlük yayın organı potansiyeline sahip bulunması 4, incelemenin temel materyali yapılmasının gerekçesidir. Çalışmanın kapsamı; Amerikan Senatosu nun mandayı reddetmesi sonucunu doğuran koşul ve gelişmelerin kısaca gözden geçirilmesini müteakip, manda talebinin Amerikan Başkanı tarafından 24 Mayıs 1920 de 5 Kongre ye sunuluşundan, 1 1 Osmanlı-Rus mücadele alanı olan Kafkaslar bölgesinde Dünya Savaşı nın sonuna doğru oluşan siyasi boşluk sonucunda 26 Nisan 1918 de Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan dan müteşekkil Mavera-yı Kafkas Cumhuriyeti ortaya çıkmış, 26 Mayıs 1918 de bu teşekkül dağılınca aynı gün Ermenistan Cumhuriyeti kurulmuştur. Bk., Halil Ersin Avcı, İngiliz Ermeni İttifakı, Paraf Yay., İstanbul 2010, s Kadir Kasalak, Milli Mücadele de Manda ve Himaye Meselesi, Genelkurmay Basımevi, Ankara 1993, s Mim Kemal Öke, Ermeni Sorunu , TTK. Yay., Ankara 1991, s Osman Ulagay, Amerikan Basınında Türk Kurtuluş Savaşı, Yelken Matbaası, İstanbul 1974, s Gotthard Jaeschke, Türk Kurtuluş Savaşı Kronolojisi Mondros tan Mudanya ya Kadar (30 Ekim Ekim 1922), TTK Yay., Ankara 1989, s. 105.

236 218 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 Haziran 1920 de 6 konunun Senato da reddi ve akabinde 5 Haziran da Kongre nin kapanışına 7 kadar geçen evreyi içermektedir. Bu evrede yaşanan gelişmelerin söz konusu gazeteye yansıyan akisleri ele alınarak, mandanın reddedilişi süreci gazete haberlerinden gözlemlenmeye çalışılmıştır. İnceleme üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, Birleşik Devletler Senatosu nun manda teklifini reddetmesini hazırlayan çeşitli sebepler kısaca ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bu bölüm her ne kadar incelemenin giriş kısmında ve çok daha dar bir boyutta değerlendirilebilecek idiyse de; Amerikan Kongresi ndeki manda tartışmaları sırasında gazeteye yansıyan haberlerde sıkça geçmişe göndermeler söz konusu olduğundan ve Senato da mandanın reddini bu gelişmeler hazırladığından böyle bir metoda gereksinim duyulmuştur. İkinci bölüm, Başkan Wilson un manda üstlenilmesi teklifini Kongre ye sunduğu mesajı ile Senato nun kararını ortaya koyacağı bir haftalık gelişmelerin basın yansımalarını ve gazetede yer bulan Ermenilerle alakalı diğer haberleri gözden geçirmiştir. Üçüncü bölüm ise Senato oylamasını ve bunun ardından Temsilciler Meclisi ndeki gelişmeleri Kongre nin kapanışına kadarki süreçte gözlemlemeye gayret etmiştir. Elde edilen veriler sonuç bölümünde değerlendirilmeye çalışılmıştır. İnceleme, ele alınan zaman dilimi içerisinde gazeteye yansıyan gelişmelerin analizini yapmaktan ziyade, bu gelişmeleri ortaya koymayı öngörmektedir. Bu sebepten, gazeteye bağlı olarak gözlemlenen evrede neler olup bittiği ve ne şekilde olduğu dikkate alınırken, bunların nedensellikleri ve evreyi oluşturmadaki rolleri hakkında çözümlemelere girişilmeyecektir. Gelişmeler gazeteye dayalı ve gazetede haber konusunu teşkil ettiği şekliyle ele alınacak ve çıkarımlar buna bağlı olarak oluşturulacaktır. Konu her ne kadar gerçekleşmemiş bir tasarının kabul görmemiş bir boyutu şeklinde tezahür etmiş olsa da, konunun ortaya konulması ile tarihî perspektifinin anlaşılırlığına katkı sağlanabileceği öngörülmektedir. I. SORUMLULUK VE ZORUNLULUKLAR: SAN REMO TEKLİFİNİN AMERİKAN SENATOSU NA GELİŞİNİ VE REDDİNİ HAZIRLAYAN BAZI SEBEP VE GELİŞMELER Paris Konferansı nda Amerika Birleşik Devletlerine, Osmanlı coğrafyasına dönük olarak geniş kapsamlı bir manda önerisinin 21 Mayıs tarihinde sunulduğu görülmektedir. Bu tarihte İngiliz Başbakanı Lloyd George kapsamlı bir Yakın Doğu çözümü sunmuş, konferansa katılan Birleşik Devletler Başkanı Wil- 6 Jaeschke, age., s Mart Mart 1921 tarihleri arasında görev yapmış olan 66. Amerikan Kongresi; 19 Mayıs Kasım 1919 arasında I. Devresini, 1 Aralık Haziran 1920 arasında II. Devresini, 6 Aralık Mart 1921 arasında da III. Devresini gerçekleştirmiştir. Bk., Andrew R. Dodge, Biographical Directory of the United States Congress, , U. S. Govt Printing Office, Washington 2006, s Jaeschke, age., s. 35; Kasalak, age., s. 79.

237 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 219 son a 9 ; İstanbul, Boğazlar, Kilikya ve Ermenistan üzerinde tümüyle bir Amerikan mandasının sağlanmasını önermiştir 10. Bu öneri karşısında Başkan Wilson ve danışmanları ise, Amerikan halkının ve Senatosunun, Yakın Doğu da gereksiz sorumluluklar altına girmeyi onaylayacağını ummanın düşük bir ihtimal olduğunu belirtmişler 11, şayet ABD nin manda üstlenmesi gerekirse, halkın ikna edilmesinin zorunlu olacağını ve bunun tamamlanabilmesinin zaman alacağını da dile getirmişlerdir 12. Bunun üzerine konferansta Türk sorunu, Amerika nın manda hakkındaki kesin kararı öğrenilinceye kadar ertelenmiştir 13. Görülmektedir ki Birleşik Devletler Paris te, manda konusunda resmi bir teklif almadığı gibi, kendisini resmi olarak bağlayan bir garanti içine de girmemiştir 14. Bununla birlikte, konu her ne kadar resmi olarak üstlenilmese de, Wilson Paris ten Amerika ya dönerken, kendisine yapılmış olan öneriyi benimsemiş vaziyettedir 15. Ülkesine döndükten sonra da, özellikle genişletilmiş Ermenistan perspektifinden bir manda konusunda çeşitli girişimlerde bulunmuştur. Mandanın fizibilite çalışmaları olarak değerlendirilebilecek adımlardan olan King-Crane 16 ve Harbord 17 Heyetlerinin faaliyetleri bu yöndeki önemli girişimler olarak burada vurgulanmalıdır. Temmuz 1919 da Paris Konferansı tarafından Müttefikler adına Ermenistan a Yüksek Komiser olarak Amerikan Ordusundan Albay W. H. Haskell in atanması 18 da dikkate değer bir tercihtir. Bunlardan ayrıca önemli bir siyasi hamle olarak Eylül 1919 ortalarında Amerikan hükümeti, Ermenistan bölgesine Fransız birlikle- 9 Thomas Woodrow Wilson ( ): Birleşik Devletlerin 28. Başkanıdır da Princeton Üniversitesinde Siyasal Bilimler profesörü olmuş, arası bu üniversiteyi yönetmiştir de New Jersey valisi olmuştur. 5 Kasım 1912 de Demokrat Parti adayı olarak başkan seçilmiş ve 4 Mart 1913 ten 3 Mart 1921 e kadar iki dönem başkanlık yapmıştır da Nobel Barış Ödülü nü almıştır. Bk., The Encyclopedia Americana Volume 29, Americana Corporation Press, New York-1977, s Öke, age., s Lloyd George un Paris te okunan muhtırası: İstanbul ile Boğazlar ve Ermenistan ile Kilikya için tam bir USA mandası (a full mandate), Anadolu nun bakiyesi için hafif bir manda (a light mandate). Bk., Jaeschke, age., s Kasalak, age., s.79; Lloyd George un teklifine Wilson un cevabı: Anadolu için imkânsız, Ermenistan için çok güçtür. İstanbul şehrinin Anadolu dan ayrılması kötüdür. Bk., Jaeschke, age., s Laurance Evans, Türkiye nin Parçalanması ve ABD Politikası (Türkçesi: T. Alaya, N. Uğurlu, Ö. Uğurlu), Örgün Yayınevi, İstanbul 2004, s Erol eserinde; Paris teki müzakerelerin birinde Lloyd George un: Bu yükü kimin alacağı ve Ermeniler için kimin ordu yollayacağı nı sorduğunda Wilson un sessiz kaldığını; yüzünü Wilson un danışmanı House a çeviren İngiliz başbakanının ondan: Amerika nın buna hevesli olmadığı fakat halkın İstanbul u ve Ermenistan ı manda altına almaya hazırlanabileceği cevabını aldığını belirtmektedir. Bk., Mine Erol, Türkiye de Amerikan Mandası Meselesi , İleri Basımevi, Giresun-1972, s Harry N. Howard, Paris-San Remo-Sevr de Türkiye yi Yok Etme Planları, (Çev: Müge Yılmaz), Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, Dün/ Bugün/ Yarın, Sayı 79, Ağustos 2003, s Türklerle barışı şekillendiren І. Londra Konferansı nın 4 Mart 1920 müzakerelerinde Fransa temsilcisi B. Berthelot ile İngiltere yi temsilen Lord Curzon demeçlerinde; manda kabulü konusunda daha önce hiçbir resmi girişimde bulunulmayıp, yapılan şeyin Türkiye işlerinde Birleşik Devletler in ne ölçüde sorumluluk kabulüne hazır bulunduğunu soruşturmak olduğunu vurgulamışlardır. Bk., Osman Olcay, Sevr Andlaşmasına Doğru (Çeşitli Konferans ve Toplantıların Tutanakları ve Bunlara İlişkin Belgeler), Ankara Ünv. SBF Yay. Ankara 1981, s Seçil Akgün, Kurtuluş Savaşı Başlangıcında Türk Ermeni İlişkilerinde ABD nin Rolü, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni İlişkileri Sempozyumu, Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü Yay, (Kurtuluş Ofset Basımevi), Ankara 1985, s Ağustosunda raporunu sunan King-Crane Heyeti, faaliyetleri ve raporu hakkında geniş bilgi için bk., Metin Ayışığı, Kurtuluş Savaşı Sırasında Türkiye ye Gelen Amerikan Heyetleri, TTK Yay., Ankara 2004, s General James Guthrie Harbord, heyeti, faaliyetleri ve raporu hakkında geniş bilgi için bk., Seçil Akgün, General Harbord un Anadolu Gezisi Ve (Ermeni Meselesine Dair) Raporu (Kurtuluş Savaşı Başlangıcında), Tercüman Tarih Yay., İstanbul 1981, s Avcı, age., s. 324.

238 220 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 riyle ya da müstakil olarak Amerikan birlikleri gönderilmesi için kendisine yetki verilmesini isteyen bir karar taslağını Senato ya sunmuş, fakat Dış İlişkiler Komitesi bunu onaylamadığından öneri uygulamaya konulamamıştır. Buna karşılık Amerika daki Ermenilerin, Ermeni ordusuna katılabilmelerine izin verilmiştir 19. Bu türden çalışmalar, Paris sonrası Başkan Wilson un niyet ve gayretinin göstergeleri olarak değerlendirilebilir. Ancak süreç içerisinde: barışın tasarlayıcısı müttefikler arasındaki siyasi rekabet ve menfaat uyuşmazlıkları; manda tasarımıyla girişimlerde bulunulan sahada dikkate alınması gereken etkin güç odakları haline gelen Türk ve Rus unsurlarının yükselen aktiviteleri; özellikle de savaş sonrası ABD nin iç dinamiklerinde yaşanan gelişmeler, böyle bir tarihî oluşumun gerçekleşmesi önünde büyük engeller oluşturmuş ve Wilson un bütün idealizmine 20 rağmen Birleşik Devletleri manda konusunda bir sorumluluk üstlenmekten uzak bir konumda tutmuştur. Manda üstlenilmesi konusunda bölge koşullarından ayrıca, belki de en kısıtlayıcı engeller, doğrudan Birleşik Devletler yönetimi ve Başkan ın bizatihi kendisi ile ilgili olanlarıdır. Wilson ülkesine dönüp Paris Konferansı nda hazırlanan Versay Anlaşması ve Milletler Cemiyeti Tüzüğü ne Senato nun onayını kazanmak amacıyla girişimlere başladığında kariyerinin en zorlu göreviyle yüzleşmiştir. Çünkü Amerika da 1918 de yapılan seçimlerde halk, yıllardır süren Demokrat Parti üstünlüğünü sonlandırıp hem Senato hem de Temsilciler Meclisi ne Cumhuriyetçi çoğunluk göndererek, Kongre yi Cumhuriyetçi Parti nin kontrolüne vermiştir 21. Bu durum, savaş sonrası Birleşik Devletlerin, Cumhuriyetçi Parti nin o dönem güttüğü politika olan Monreo Doktrini ne 22 yöneldiği ve kendi kabuğuna çekilerek ülke dışı sorumluluklardan kaçındığının ifadesidir. Paris Barış Konferansı nda Başkan Wilson ve Amerikan temsilcilerini manda teklifi karşısında çekimser davranmaya ve ülkelerinin onay güçlüğünü dile getirmeye iten faktör de Amerika da 1918 seçimleri sonucu oluşan bu yeni durumdan kaynaklanmıştır. Öyle ki, Wilson daha barış görüşmelerine katılmak için Paris e hareket ederken bile, bu Cumhuriyetçi güç meydan okumuş ve eski Başkan Roosevelt, Wilson un Amerikan halkı adına konuşmak için herhangi bir otoriteye sahip olmadığını hatırlatmıştır 23. Nitekim halkın gücünü arkasına alan bu Cumhuriyetçi irade, savaşın ardından Wilson un dış politikadaki tüm ideallerini ve yönelişlerini engelleyerek onu etkisizleştirecektir. 19 Evans, age., s Wilson daha I. Dünya Savaşı sürerken 1917 deki bir konuşmasında: Ermenilerin bir daha asla Müslüman yönetimine döndürülmeyeceği ifadelerini dahi dile getirebilmektedir. Bk., 3 Mayıs 1920, Wilson un Ermeni Sözü Anlatılıyor, The New York Times, s Richard Hofstadter, William Miller, Daniel Aaron, The United States- The History of a Republic, Prentice-Hall İnc., New Jersey-1957, s Avrupa yı Amerika kıtasının işlerinden uzak tutarak Avrupa nın kendi işlerine de karışmamak şeklinde özetlenebilecek bu doktrinin, ABD nin 5.Başkanı James Monreo ( ) tarafından 1823 te Kongreye sunulan ve tasvip edilen esasları hakkında Bk., Hasan Tahsin Fendoğlu, Modernleşme Bağlamında Osmanlı-Amerika İlişkileri ( ), Beyan Yayınları, İstanbul 2002, s Allan Nevins, Henry Steele Commager, ABD Tarihi (Çev: Halil İnalcık), Doğu Batı Yay., İstanbul 2008, s. 376.

239 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 221 Wilson un Amerika ya dönüşü ardından, Demokrat Başkan ile onun katı muhalifi Cumhuriyetçi lider Lodge 24 arasındaki şiddetli rekabetin bir sonucu olarak Versay Barış Anlaşması ve Milletler Cemiyeti Tüzüğü ilk olarak Kasım 1919 da, sonra da Mart 1920 deki oylamada Senato tarafından reddedilmiştir 25. Senato nun Milletler Cemiyeti ne katılımı reddedişi kararı ise esasen Birleşik Devletlerin inzivaya çekilişinin ilanıdır 26 ve Anlaşma ile Cemiyet Tüzüğü nü reddetmiş olan bir ülkenin, bunların oluşturduğu manda esasını benimsemesi ise şüphesiz beklenebilecek bir politik tutum değildir. Paris Barış Konferansı dönüşü Başkan Wilson un sağlık durumunun bozulması da Birleşik Devletler in iç ve dış siyasetindeki gelişmelere etki eden başlıca problemlerden birisi olmuştur. Versay Anlaşması ve Milletler Cemiyeti nin tartışıldığı süreçte davasını halka anlatmak için ülke çapında bir geziye çıkan Başkan başarı kazanamamış 27, üstelik Eylül 1919 da felç geçirmiş ve bir daha hiçbir zaman iyileşememiştir 28. Bu durum Başkan ı öylesine etkilemiştir ki, Türk barışının ayrıntılı görüşmelerinin yapıldığı І. Londra Konferansı günlerinde Wilson artık karar verememeye ve kendisiyle görüşülememeye başlanmıştır. Türk barışı ve manda konusunda başvurularına cevap bekleyen Müttefikler artık Washington büyükelçilerinden, sadece kendilerinin değil, Amerikan Dışişleri Bakanı nın ve hükümet üyelerinin bile Başkan ı görme olanağı bulamadığını bildiren yazılar almaya başlamışlardır 29. Amerika da, Demokrat Başkan a rağmen Cumhuriyetçi irade olarak ifade edebileceğimiz bu politik oluşumun sonucunda ülke Avrupa siyasetinden uzaklaşacak, Paris sonrası süreçte Türk barışını yapılandıracak olan Londra ve San Remo Konferansları nda da yer almayacaktır 30. San Remo Konferansı öncesi değinilmesi gereken bir diğer gelişme de Başkan Wilson un mensup olduğu parti olan Demokrat cephede yaşanan olumsuzluklardır. Kasım 1919 da Demokrat lider Thomas Martin in ölümü, Demokratlar arasında çatışma ve derin bir bölünmenin açığa çıkmasına yol açmıştır. 15 Ocak 1920 de Senato Demokrat Parti Yönetim Kurulu üyeleri, yeni bir Parti Grup Başkanı seçmek için toplanmışlar ancak seçim bir kördüğüm haline gelerek gerçekleşememiştir 31. Adaylardan Nebroska dan Senatör Gilbert Hitchcock 32 ve Alabama dan Os- 24 Manda teklifinin reddedilmesinde Senato nun en etkin kişiliği ve Amerikan siyasetinde Wilson un en katı muhalifi olan Cumhuriyetçi Parti lideri Senatör Jr. Henry Cabot Lodge ( ); Harward Üniversitesi hukuk fakültesinden mezun olmuş, yine bu okulda Amerikan Tarihi hocalığı yapmış, Senato ya 1893 te girmiş ve ölümüne kadar hizmet etmiştir Kongreler döneminde Senato Dış İlişkiler Komitesi başkanı olan Lodge, ayrıca arasında Cumhuriyetçi birlik liderliği yapmıştır. Bk., Dodge, age., s Nevins, Commager, age., s Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi Cilt I: , T. İş Bankası Yay., Ankara 1992, s Armaoğlu, age., s Nevins, Commager, age., s Olcay, age., s. XVI ve XXXI. 30 Akgün, agm., s (Erişim: 24 Kasım 2010). 32 Senato daki manda tartışmalarının etkin simalarından biri olan Demokrat liderlerden Senatör Gilbert Monell Hitchcock ( ); Michigan Üniversitesi Hukuk Fakültesi nden mezun olmuş, bir süre kurucu ve yayıncı olarak basın işiyle uğ-

240 222 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 car Underwood 33 arasındaki çekişme aylar boyunca sürmüş ve nihayet Demokrat Parti Meclisi Nisan 1920 de toplandığında Hitchcock un mücadeleden çekilmesiyle Underwood seçilebilmiştir 34. Ermeni mandası teklifinin hemen öncesi, Senato da manda kabulü için çok önemli bir faktör olan Demokrat Parti de yaşanan bu ağır krizin de, mandanın reddinde etkisinin olacağı gözden uzak tutulmamalıdır seçimleri sonucu oluşan tabloda Senato da zaten 49 a 47 şeklinde bir Cumhuriyetçi üstünlüğü varken 35 ve manda kabulü için Cumhuriyetçi senatörlerin de oyuna mutlak gereksinim duyulurken, Demokrat kanatta yaşanan bu kaos, olumsuzlukları daha da derinleştirmiştir. Gözden uzak tutulmaması gereken bir önemli faktör ise, San Remo teklifi yapılırken, Birleşik Devletlerin artık seçim atmosferine girmekte ve Başkanın da kariyerinin son dönemlerini yaşamakta olduğudur 36. Amerikan Kongresinin döneminin sonlarında ve ülkenin de seçimlere yürümekte olduğu bir evrede sunulacak olan manda teklifi; yönetimin yeniden yapılandırılmasına yaklaşılan bir evrede, maliyeti yüksek bir sorumluluğun kabulü konusunda tüm Kongre üyelerinde tereddütler oluşturmuş olsa gerektir. Amerika da mandaya karşıtlığın bir cephesini de, mandanın fizibilite araştırması olarak ortaya konulmuş olan Harbord Heyetinin raporu oluşturmuştur. Heyetin 16 Ekim 1919 tarihli raporu; Manda konusunda olumlu ve olumsuz faktörleri ortaya koymuş, mandanın getireceği ekonomik maliyeti gözler önüne sermiş ve temelde ayrı bir Ermenistan kurulmasına karşı çıkarak sınır ayırmadan Türk İmparatorluğu ile Kafkaslar ötesinin tek bir manda halinde toplanmasını önermiştir 37. Heyetin ortaya koyduğu bu rapor, ekonomik ve askeri külfetler nedeniyle mandaya karşı çıkılmasının en önemli dayanaklarından birini oluşturacaktır. Görülmektedir ki, San Remo Konferansı öncesi Amerika da, bir manda kabul etmeme yönünde pek çok olumsuzluk birikmiş ve pek çok neden oluşmuş durumdadır. Amerika da tüm bu olup bitişler yaşanırken ve mandaya karşıtlık kesin bir durum arz ederken, savaş galibi Müttefikler de bu evrede Türk Barışı nı yapılandırma uğraşı içerisindedirler. Paris Konferansı sonrası Türklerle nihai barışı oluşturmak için Londra ve San Remo Konferansları düzenlenirken, yaşanan süreç içerisinde artık Birleşik Devletler barış görüşmelerinden çekildiği gibi, Müttefik Devletler de Paris te Wilson a raşmış, 58. Kongre ye ( ) Demokrat olarak seçilmiş ve birkaç dönem dışında 1923 e kadar hizmet vermiştir. Bk., Dodge, age., s Oscar Wilder Underwood ( ); Virginia Üniversitesi nde hukuk okumuş, 1894 te Demokrat olarak Temsilciler Meclisi ne seçilmiş, arasında Meclis Çoğunluk liderliği yapmıştır. Sonra Senato ya da seçilmiş, arası Demokratların Azınlık Liderliğini yapmıştır. Bk., Dodge, age., s (Erişim: 24 Kasım 2010). 35 Murat Sarıca, Birinci Dünya Savaşından Sonra Avrupada Barışı Kurma Ve Sürdürme Çabaları ( ), İ. Ü. Siyasal Bilimler Fakültesi Yay., İstanbul 1982, s Wilson un büyük ve önemli bir referandum olarak ilan ettiği yaklaşan 1920 seçiminde, Demokrat Partinin çıkardığı başkan adayı James M. Cox ağır bir mağlubiyet alacak ve 2 Kasım 1920 de başkanlığa seçilecek olan Cumhuriyetçi aday Warren Gamaliel Harding, 4 Mart 1921 de törenle görevine gelecektir. Bk., Alan Brinkley, Davis Dyer (Edited by), The Readers Companion to the American Presidency, Houghton Mifflin Company, New York-2000, s Akgün, age., s

241 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 223 önerdikleri projelerini çoktan terk etmiş durumdadırlar. Birleşik Devletlerin kararının beklenmesi zorunluluğundan dolayı Türk Anlaşması görüşmelerinde gecikme yaşanmışken 38, bir aralık Amerika nın manda üstleneceği düşünülmüşse de, şimdi bunun imkân dâhilinde olmadığının görüldüğü artık Konferans görüşmelerinde sıkça zikredilir hale de gelmiştir 39. Sonunda ABD nin katılmadığı San Remo Konferansı nda Müttefikler Sevr Anlaşması nın nihai koşullarını oluştururken; ellerindeki güç oranında bir erişim ve etkinlik alanını hesap ederek anlaşmayı yapılandırmaya çalışmışlar, uygulamada karşılaşacakları sorunları hafifletebilmek için de, aslında hiçbir zaman çok fazla dâhil olmak istemedikleri Ermenistan meselesini göz ardı etmişlerdir 40. Ermenistan konusunda ise, uzun süredir Birleşik Devletlerin bir Ermeni mandası üstlenmeyeceğine neredeyse kesin gözüyle bakılmakla birlikte, Ermenistan ın kapsamı ve statüsü konusunda müttefiklerce üstlenilmiş nihai bir çözümleme müzakerelerde oluşturulamayacaktır 41. Nihayet Konferans; Amerikan Başkanı nın, kaderini kendi belirlediği bir ülkenin geleceğiyle ileriki dönemlerde nasıl olsa ilgilenmeye mecbur kalacağı umularak 42 ve yeni seçilecek bir Başkanın belki bu konuda daha aktif olabileceği de düşünülerek 43, Sevr Anlaşması nın Ermenistan la ilgili hükmünü yapılandıracak 44, sorumluluğu Birleşik Devletler ve Amerikan Başkanı na bırakacaktır. Ayrıca Müttefikler Yüksek Konseyi, 27 Nisan da Başkan Wilson a gönderdiği mesajla; Ermenistan üzerinde manda kabul edilip edilmeyeceğini sorarak, Ermenistan ın Türkiye ile olan sınırlarının sorumluluğunu üzerine almasını da ondan isteyecektir 45. Aslına bakılırsa Başkan Wilson, ülkesindeki Ermeniler ve onlara taraftar misyonerlerin sürdürdükleri propaganda tesiriyle Dünya Savaşı bitiminde geniş bir 38 Erol, age., s. 15. I. Londra Konferansı nın 14 Şubat 1920 müzakerelerinde Lord Curzon bu duruma işaret etmektedir. Bk., Olcay, age., s I. Londra Konferansı nda Lord Curzon ve B. Berthelot un; San Remo Konferansı nda yine Lord Curzon un bu konudaki beyanatları için bk., Olcay, age., s. 25, 91, 134 ve Paul C. Helmreich, Sevr Entrikaları, Büyük Güçler, Maşalar, Gizli Anlaşmalar ve Türkiye nin Taksimi (Çev: Şerif Erol), Sabah Kitapları, İstanbul 1996, s Bu konudaki çeşitli girişim ve gelişmeler The New York Times gazetesi haberlerinden takip edilebilmektedir. Birkaç örnek için bk., 9 Ocak 1920,...- Ermeni Mandası Norveç e, s. 1; 15 Mart 1920, Başbakanlar Milletler Cemiyetini Ermenistan Mandasını Üstlenmeye Davet Ediyor, s. 15; 2 Nisan 1920, Ermenistan İçin Manda Cemiyete Teklif Edildi, s. 8; 22 Nisan 1920,...- Küçük Asya Problemleri Çözümsüz Kaldı, s. 1; 22 Nisan 1920, Hollanda Ermeni Mandasını Üstlenebilir, s. 3; 23 Nisan 1920, Kanada Ermenistanın Mandasını Almayı Öneriyor- Curzon San Remoda Eğer Norveç Reddederse Dominyonun Harekete Geçeceğini Bildiriyor, s. 1, vd. 42 Öke, age., s San Remo Konferansı müzakerelerinde Ermenistan konusu müttefiklerce tartışılırken, bu konuda belki ileride seçilecek bir Amerikan Başkanı nın aktif olabileceği yolunda değerlendirmeler de yapılmıştır. Bk., Olcay, age., s. 541 ve Sevr Anlaşması nın Ermenistan ile ilgili hükümlerini içeren Kesim VI., Madde bölümü için bk., Seha L. Meray& Osman Olcay, Osmanlı İmparatorluğunun Çöküş Belgeleri (Mondros Bırakışması, Sevr Andlaşması, İlgili Belgeler), Ankara Ünv. Basımevi, Ankara 1977, s Evans, age., s Sevr Anlaşması nın 89. maddesinde Türk-Ermeni sınır hükmü şöyledir: Öteki Bağıtlı Yüksek Taraflar gibi, Türkiye ile Ermenistan da, Erzurum, Trabzon, Van ve Bitlis illerinde, Türkiye ile Ermenistan arasındaki sınırın saptanması işini Amerika Birleşik Devletleri Başkanı nın hakemliğine sunmayı ve... Ermenistan ın denize çıkışı ile... ileri sürebileceği bütün hükümleri kabul etmeyi kararlaştırmışlardır.. Bk., Meray, Olcay, age., s. 74.

242 224 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 Ermenistan Devleti kurulmasını destekler durumdadır 46. Onun ünlü prensiplerinin 12. maddesi bu desteği açıkça ortaya koyduğu gibi 47, 15 Şubat 1919 da Paris Barış Konferansı na katılmak için ülkesinden ayrılırken, çantasında harita destekli bir Büyük Ermenistan projesi de rapor taslağı halinde mevcuttur 48. Hatta burada vurgulanmalıdır ki, geniş bir Ermenistan aslında kendisinin de projelendirerek konferansa taşıdığı bir olgudur 49. Dolayısıyla, San Remo Konferansı kendisine Ermenistan mandaterliği talebini ilettiğinde, ülkesinin bu talebi karşılamasını içtenlikle ister vaziyettedir. Fakat Dünya Savaşı ardından ABD de yaşanan pek çok gelişme, gerek Paris Konferansı sonrası ülkenin yönelişlerini, gerekse San Remo Konferansı sonrası manda teklifinin reddini hazırlayan bir tarihî birikimi öylesine pekiştirmiştir ki; Başkan manda talebini Amerikan Kongresinin huzuruna getirdiğinde, orada onaylanmama önceden bilinen bir kesinliktir ve Onun yaptığı bu hareket, hem hazin bir saflık, hem de şımarık bir alaycılık gibi görülmüştür 50. II. ÜMİT VE HAYAL KIRIKLIĞI: BAŞKAN WİLSON UN KONGREYE MESAJI İLE MANDA TALEBİNİN SENATO DA REDDİ ARALIĞINDAKİ GELİŞMELER 26 Nisan 1920 günü sona eren San Remo Konferansı nda Osmanlı Devleti ile yapılacak barışın nihai çözümlemelerini hazırlayan Müttefik Devletler, uzun tartışmaların sonunda Ermeni Meselesini Birleşik Devletler ve Başkanı nın yükümlülüğüne havale etmeye karar vermişler; bu durumu ertesi günkü mesajlarıyla Wilson a ileterek, Onu Türk-Ermeni sınırlarının hakemliğine ve Ermeni mandasının kabulüne davet etmişlerdir. Müttefiklerin söz konusu mesajının 4 Mayıs ta alınması 51 ardından da Başkan Wilson, sınırlar konusunda hakemliği Mayıs ta 46 Ercüment Kuran, Amiral Bristol Raporu ve ABD de Türk Aleyhtarı Ermeni Propagandasının Tarihçesi, Osmanlıdan Günümüze Ermeni Sorunu, Yeni Türkiye Yay., Ankara 2000, s Wilson 12. maddede Şimdi Türk hâkimiyetinde bulunan diğer milletlere tam bir yaşama emniyeti ve muhtar bir gelişme imkânı sağlanacak. derken, Türk olmayan milletlerin imparatorluk yönetiminden çıkarılacağını ifade etmektedir. Hatta Wilson aynı maddede Ermeniler, Suriye, Irak, Filistin ve Arabistan adlarını da koymak istemiş fakat danışmanı Mendell House buna engel olmuştur. Bk., Erol, age., s Bu konu ve söz konusu taslak hakkında bkz; Erol, age., s Londra ve San Remo Konferanslarında bu husus, müttefiklerin biraz da taraftar olmadıkları bir durum halinde demeçlerine yansımıştır. І. Londra Konferansı nda 16 Şubat 1920 de B. Berthelot şu konuşmayı yapmaktadır: Bu koşullar altında Fransa, bir Büyük Ermenistan kurulmasını göze alamaz Bu düşünce sadece incelemeye bile değmeyecek savlara dayanılarak Başkan Wilson un çevresinden çıkmıştır Olcay, age., s. 28. San Remo Konferansında ise Lloyd George şu sözleri sarf etmektedir: Ermenilerin şimdi ellerinde tuttukları çok sınırlı alanı bile zorlukla elde tuttukları bir sırada, kendilerinden geniş toprakları fethetmelerini beklemek pek olağanüstü bir öneriye benziyor Hiç kuşkusuz Başkan Wilson bir büyük Ermenistan ister, ama.... Olcay, age., s Samuel A. Weems, Armenia, Secrets of a Christian Terrorist State, St. John Press, Dallas, TX-2002, s Türk Barış Anlaşması nın özeti ve Müttefikler Yüksek Konseyi nin Birleşik Devletlerin Ermenistan üzerinde manda kabul etmesi talebi bugün Dışişleri Bakanlığı tarafından teslim alındı. Ermenistan ile ilgili talep, Onun kararı için Başkan Wilson a sevk edilecek. Amerikan yönetiminin tutumu herhangi bir mandanın kabulüne karşı durumda.... Bk., 5 Mayıs 1920, Manda Teklifi Teslim Alındı, The New York Times, s. 2. (Washington 4 Mayıs). 52 Uluslararası ilişkilerde tarafların bilgi ve onayı olmadan herhangi bir sorumluluk üstlenmeye davet edilmeleri söz konusu olmasa gerektir. Uluslararası anlaşmazlıkların hakem yöntemine başvurularak sonuçlandırılabileceği düşüncesi ve uygulamalarının, Wilson un Dışişleri Bakanlığını yapmış olan Bryan a ait olduğu; Her türlü ihtilafı hakeme sunma esasının da, yine Wilson un mimarı olduğu Milletler Cemiyeti Tüzüğü nde yer aldığı burada hatırlanmalıdır. Bu konuda bk., Nevins-Commager, age., s. 369, 370 ve 377.

243 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 225 kabul etmiş 53 ve bu durumu Paris e duyurmuştur 54. Müttefiklerin Ermenistan konusundaki manda talebini de 24 Mayıs 1920 de Kongre ye mesajıyla sunmuştur. Başkan Wilson un manda kabulü konusunda böyle bir yola başvurmasının sebebi; Birleşik Devletler anayasasının yasa yapma ve bunun yanı sıra çeşitli konularda kararlar (resolutions) çıkarma yetkilerini, Senato ve Temsilciler Meclisi nden oluşan Amerikan Kongresi nin yetki alanı içinde toplamış olmasındandır 55. Bu yetkiye sahip olan Amerikan Kongresi nde görüşülen metinler kabaca, yasa ve yasa niteliğinde olan metinler ile böyle bir özelliğe sahip olmayıp genel görüş ve kanaat bildiren karar metinleri olmak üzere iki gruba ayrılmaktadır 56. Bu yönüyle değerlendirildiğinde Ermeni Mandası konusunun, Kongre nin yetki alanındaki bahsedilen ikinci grup işlevlerden biri olduğu görülmektedir. İnceleme alanımız olan The New York Times Gazetesi, Başkan Wilson un Kongre ye Ermenistan üzerinde bir manda kabul edilmesi konusunda idari yetkinin onayı için sunduğu mesajı 25 Mayıs günü çok uzun bir haber içeriği halinde aynen yayınlamıştır. Wilson söz konusu mesajında Kongreyi, Birleşik Devletlerin üstleneceği bir Ermeni mandasını yürütme yetkisini onaylamaya çağırırken, aynı zamanda Türkiye ve Ermenistan arasındaki sınırlar meselesinin arabuluculuğu vazifesi hakkında bilgiler vermektedir 57. Gazete, Wilson un mesajını sunmadan önce, yaşanmakta olan gelişmeler ve yaşanabilecekler hakkında kısa bir değerlendirme yapmaktadır. Başkan ın izlediği rotanın, Ermeni halkının ulusal emellerinin gerçekleşmesi ve Amerikan hayat ve servetlerinin korunması için Batum Limanı na bir savaş gemisi yollanmasını öngören bir önergenin ayın başında kabul edildiği Senato nun faaliyetini takip ettiğini 58 vurgulayan haber; Başkan ın San Remo Konferansı ndan, Ermeni mandasının kabulü için Amerikan hükümetine başvuran ve bunun sonucu ne olursa olsun Ermeni sınırlarını belirlemeye onu davet eden bir çağrı aldığını; birkaç gün önce 53 John A. DeNovo, American Interests and Policies in the Middle East, , University of Minnesota Press, Minneapolis-1963, s. 26. Başkan ın bu kabulü ardından görevlendirdiği Westermann Komitesi çalışmalarını tamamlayıp, Wilson 23 Kasım 1920 de neredeyse yok olmak üzere olan Ermenistan için sınır hükmünü Yüksek Konsey e bildirdiğinde; bu hüküm Yakın Doğu uzlaşısı içindeki en ütopik adımlardan biri değerini taşıyacaktır. Bk., Joseph L. Grabill, Protestant Diplomacy and The Near East Missionary Influence on American Policy , Lund Press, Minneapolis-1971, s Başkan Wilson un Ermeni sınırları konusunda hakemliği kabul ettiğini bildiren ve Amerikan Büyükelçisi Hugh C. Wallace tarafından Paris te Barış Konferansı başkanı Fransız Başbakan Millerand a gönderilen resmi mesaj, 23 Mayıs günü gazetede aynen yayınlanmıştır. Bk., 23 May 1920, Başkan Yeni Ermenistan ın Sınırlarını Belirlemeyi Kabul Ediyor, The New York Times, s. 1. (Paris- 22 Mayıs, Edwin L. James tarafından). 55 Şaban Tanıyıcı, Birol Akgün, Amerikan Cumhurbaşkanlığı Cumhuriyetten İmparatorluğu, Orion Kitabevi, Ankara 2008, s. 52 ve Tayyar Arı, Amerika da Siyasal Yapı Lobiler ve Dış Politika (Türk, Yunan, Ermeni, İsrail ve Arap Lobilerinin ABD nin Dış Politikasına Etkileri), Alfa Yay., İstanbul 1997, s Mayıs 1920, Wilson Ermeni Mandasını Almamızı İstiyor; Ulusun Tercihinin Yardım Göndermek Yönünde Olduğu Söyleniyor: Kongre Muhtemelen İktidarı Onaylamayı Reddedecek The New York Times, s. 1. ( Washington 24 Mayıs) Mayıs ta Cumhuriyetçi Senatör Warren G. Harding in (1920 Kasımındaki seçimlerde ABD Başkan ı olacaktır) Senato ya sunduğu, Ermeni bağımsızlığını destekleyerek Başkan ın Batum Limanı na bir savaş gemisi göndermesini isteyen önerisini Senato kabul etmişti. Bkz; Jr. John Milton Cooper, Breaking the Heart of the World, Woodrow Wilson and the Fight for the League of Nations, Cambridge Unv. Press, New York-2001, s. 379.

244 226 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 yapılan duyuruya göre de hakemlik çağrısını kabul etmiş durumda olduğunu ilan etmektedir 59. Haber, Başkan ın mesajının Senatörlerin büyük çoğunluğu tarafından sessizlik içinde dinlendiğini, Cumhuriyetçi Senatörlerin pek çoğunun aleyhte olduğunu, bir kısım Demokratın da sorun hakkında ikna olmayıp, bir manda benimsenmesine karşı olduklarını ifade ettiklerini dile getirmektedir. Titiz bir inceleme yapılması durumunda, bir manda uygulamak için Başkan ın peşinden koştuğu yetkiyi Kongrenin onaylamayacağının görüleceğini vurgulayan haber, bunu Kongrenin masraf ve sorumluluk üstlenmek istememesine bağlamakta ve şu çarpıcı tespiti de ortaya koymaktadır 60 : Başkan ın Kongrenin bir Ermeni mandasını destekleyeceği beklentisi veya herhangi bir gerçek ümidi olduğuna inanılmıyor. Fakat bu, Kongreyi razı etmek için uğraşmayı sonuna kadar sürdürme kararlılığından onu alıkoymayacak. Görülmektedir ki Başkan Wilson Kongre ye mesajını sunarken dahi, mandanın kabul edilmeyeceği bilinen bir durumdur. Bu durum, inceleme alanımız olan The New York Times gazetesinin San Remo Konferansından beri süregelen yayınlarında da açıkça görülebilmektedir 61. Kaldı ki, manda esasını yapılandıran Milletler Cemiyeti Tüzüğü nün en son Mart 1920 deki oylamada da reddedilmiş olması, aslında Birleşik Devletler in sınırları dışında bir sorumluluk almayacağının birkaç ay önceki önemli bir işaretidir. Buna rağmen Wilson için Bağımsız Ermenistan konusu, siyasal kaderini bağladığı bir tutku niteliğinde halen sürmektedir 62. Gazetenin bazı Demokrat ve Cumhuriyetçi Senatörlerin mandayı desteklemeyen çeşitli ifadelerini ortaya koyan söz konusu 25 Mayıs haberi, Başkan Wilson un Kongresel çözüm isteyen mesajını aynen yayınlamıştır. Başkan ın bahsi geçen mesajında dikkat çeken bazı hususları burada kısaca özetlemek yerinde olacaktır. Wilson mesajında, Ermenistan adına manda kabulü için hükümetlerine açık bir müracaatın, San Remo Konferansı nda ele alındığı ve resmen karara bağlandığını; müttefiklerin, Eski Dünya nın tarafgirliklerine bulaşmamış bir gücün olay yerinde görünmesinin daha geniş bir etki uyandıracağına inandıklarından, bu üstlenmeyi Amerikan hükümetinden resmen istediklerini ifade etmiştir. Sınır meselelerinde hakemlik konusunun da karara bağlandığını bildirmiştir. Uzun mesajını: Amerikan halkı arasındaki Ermenistan a duyulan sempati; Ermenilerin rezil bağımlılıklarından kurtarılması; Birleşik Devletler e derin bir güvenle bakan Hristiyan bir halkın beklentilerini Kongre nin cömertçe karşılaması gerektiği; Osmanlı İmparatorluğunun çeşitli parçalarının tekrar Türk yönetimine 59 Aynı haber; 25 Mayıs 1920, Wilson Ermeni Mandasını Almamızı İstiyor; Aynı haber, 25 Mayıs 1920, Wilson Ermeni Mandasını Almamızı İstiyor; Bu konuda birkaç örnek için bk., 11 Nisan1920, s. 18., Ermeni Mandasından Korkuluyor- Hoover Bunun Bizi Avrupalı Entrikaya Maruz Bırakacağını Söylüyor ; 26 Nisan 1920, s. 2., Başkan Ermenistan İçin Arabulucu Olabilir. Fakat Mandanın Reddedileceği Düşünülüyor ; 27 Nisan 1920, s. 2. Kongre Ermeni Cumhuriyetine Karşı Çıkıyor- Genel Kanı Yeni Cumhuriyet İçin Sorumluluk Üstlenilmesine Karşı vd. 62 Fahir Armaoğlu, Atatürk Döneminde Türk-Amerikan İlişkileri, Atatürk Dönemi Türk Dış Politikası (Yay. Haz. Berna Tükdoğan), A.A.M. Yay., Ankara 2000, s. 284.

245 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 227 döndürülmemesi gibi pek çok ilgi uyandırıcı cümlelerle donatan Wilson sonunda, San Remo Konferansı nın çağrısına karşılık olarak acilen Kongre nin idari yetkiyi onamasını talep etmiştir 63. Başkan ın Kongre ye mesajını tam metin halinde yayınlayan gazete 64, haberin devamında, üstlenilecek bir mandanın maliyetini, 13 Nisan 1920 de Başkan tarafından Senato ya arz edildiğini belirttiği General James G. Harbord un başkanlığındaki Amerikan Heyeti nin raporuna dayalı olarak ortaya koymuştur. Manda lehinde ve aleyhindeki bazı sebepleri yine bu rapora dayalı olarak değerlendiren haber Harbord un; 16 Ekim 1919 da rapor hazırlandığı zaman yapılmış olan planların, koşulların çok hızlı değişmesi sebebiyle altı ay içerisinde eskimiş olduğunu söylediğini de belirtmiştir 65. Aynı gün gazetenin ayrı bir haber başlığı altında, İngiltere de yayınlanan çeşitli gazetelerin mevcut gelişmelerle ilgili değerlendirmelerini ortaya koyduğu da görülmektedir. Manda nın Kongre ye teklifinin İngiltere de büyük ilgi uyandırdığı, ancak gazetelerin Kongre nin onayı konusunda kuşkulu olduğunu vurgulayan haber, bazı gazetelerin dikkat çekici yorumlarını özetle şu şekilde sunmaktadır 66 : The London Times, Washington dan alınan son haberlerin, Birleşik Devletler halkının şu an tüm dış sorumluluklar hakkında güçlü bir isteksizlik içinde olduğunu işaret ediyor. The Daily News, mandanın kabulünün aslında Milletler Cemiyeti tüzüğünün onayını ve Cemiyete üyeliği gerektirdiğinden, Kongrenin Başkan ın arzusu ile aynı çizgide yer almasının güçlükle düşünülebileceğini belirtiyor. Gazete, Başkan ın faaliyetlerinin kuşkusuz, başlamak üzere olan seçim kampanyası ile ilgili taktiksel davranış olduğunu, bu seçim yoluyla barış anlaşması ve ondan doğan sorunların büyük ölçüde şekilleneceğini ilave ediyor. Görüldüğü kadarıyla daha Başkan Kongre ye talebini sunarken İngiliz basını Kongre nin bu talebi karşılamayacağı yönünde yorumlar yapmaktadır. Gazetelerde Milletler Cemiyeti ne üyeliği reddeden Amerika nın mandayı kabul etmesinin çok zor olduğu vurgulanırken, manda konusunun Kasım ayında yapılacak başkanlık seçiminin taktiksel bir unsuru olarak değerlendirilmesi ise dikkat çekicidir. Hatırlanmalıdır ki Türk Barış Anlaşması nın müzakerelerinde, Birleşik Devletlerin manda üstlenmek konusundaki isteksizliğinden de bahsedilerek, belki yeni seçilecek başkanın bunu arzulayabileceği değerlendirilmiştir. Ertesi gün gazetede yine İngiliz basınının konuya yaklaşımı geniş bir çerçevede ele alınmıştır. Bunlardan ilgi çekici olan The Daily Chronicle nin yorumunda; Ermenistan için bir mandater gücün desteği zaruri görülürken, Başkan ın tavsiye 63 Aynı haber; 25 Mayıs 1920, Wilson Ermeni Mandasını Almamızı İstiyor; Başkan ın söz konusu mesajının tam metni için Bkz; Akgün, age., s Aynı haber; 25 May 1920, Wilson Ermeni Mandasını Almamızı İstiyor;... ; Harbord Raporu nun mandanın maliyeti ile olumlu ve olumsuz değerlendirmeleri hakkında Bk., Akgün, age., s Mayıs 1920, Londra Faaliyeti Olanaksız Görüyor, The New York Times, s. 1. ( London- 24 Mayıs, Associated Press).

246 228 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 mektubuna göre hareket edileceğine dair hiçbir şans olmadığı bildirilmektedir. Daha büyük bir sorun olarak, Azerbaycan Tartar Devleti, Genç Türkler ve Rus Bolşevikleri arasındaki ihtilafın kaygı verici ihtimaller sunduğu dile getirilmektedir 67. Aynı haberde ayrıca The Daily News, The Westminster Gazette, The Pall Mall Gazette nin editoryal değerlendirmelerinin de geniş bir perspektifte ele alındığı görülmektedir. Bunlardan The Pall Mall Gazette nin Wilson un mesajını; cevabın en önemli ahlaki sonuçlar ile yüklü olması için, uluslar arası vazifeleri konusunda vatandaşlarına ve Kongreye, Başkan ın dramatik bir meydan okuması 68 olarak yorumlaması, yaşanacakların öncül bir öngörüsü olarak değerlendirilebilir. 26 Mayıs günü gazetede yer alan bir diğer haberin, Ermenistan ın Bağımsızlığı için Amerikan Komitesi nden 69 Senato Dış İlişkiler Komitesi ne gönderilen bir telgrafı gündeme getirdiği görülmektedir. Telgraf, Amerikan mandasının en zengin şehirleri Ermenistan dan koparacağını savunmakta; Ermenistan ile Türkiye arasında Erzurum, Trabzon, Van ve Bitlis vilayetlerindeki sınırlar sorununda Başkan ın hakem olması durumunun, Ermenistan ın en verimli bölgeleri olarak tarif edilen Harput, Diyarbakır, Sivas ve özellikle Kilikya dan onu mahrum edeceği anlamına geldiğini vurgulamaktadır. Söz konusu telgraf ayrıca, şayet Ermenistan ın tüm hakları tanınmazsa Amerikan mandasının sadece; kendi miraslarını elde etmekten Ermenileri alıkoymak adına Amerikan askerlerinin, Fransızlarla onların himayesindeki Türklere ve İngilizlerle onların himayesindeki Kürtlere katılacakları anlamına gelen bir işlev göreceğini deklare etmektedir 70. Mandanın tartışıldığı günlerde görüşlerini dile getirerek bir etki oluşturmak arzusunda görülen bu örgütün, haberde yer alan taleplerine bakılırsa, mevcut olan durumun bile Ermeniler için çok yetersiz bulunduğu anlaşılmaktadır. Haberde bahsi geçen derneğin telgrafını Dış İlişkiler Komitesi ne göndermesindeki keyfiyet şuradadır ki; Birleşik Devletlerde yasama organı olan Kongre nin gerek yasama gerekse denetim faaliyetleri, Kongre nin her iki kanadında da bulunan komiteler aracılığıyla yürütülmektedir. Kongre ye sunulan öneri ve istekler incelenmek üzere ilgili komitelere gönderilmektedir ve yasa ya da karar taslaklarının oluşturulduğu bu komiteler, yasama süreci açısından son derece önemli bir konumda bulunmaktadırlar. Zira komitelerin raporları doğrultusunda son şeklini alan tasarıların Senato ve Temsilciler Meclisi nde oylanması çoğu zaman bir for Mayıs 1920, İngiliz Gazetesi Ermenilerin Bizden Beklentisini Yansıtıyor, The New York Times, s. 2. (London- 26 Mayıs). 68 Aynı haber; 26 Mayıs 1920, İngiliz Gazetesi Ermenilerin Bu dernek önemli bir Ermeni propaganda aygıtı olarak gazetede pek çok kez haberlerde boy göstermektedir da misyonerlerin girişimleriyle kurulan bu örgütün (American Committee for İndependence of Armenia) önderi ABD nin eski Almanya büyükelçilerinden James W. Gerard, yardımcısı da Vahan Gardashian dır te Lozan Barışı imzalanınca dernek adını Lozan Anlaşması na Muhalif Amerikan Komitesi olarak değiştirecektir. Bkz; Haluk Selvi, Amerika Birleşik Devletlerinde Ermeni Faaliyetleri, Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim, (Editör: Berna Türkdoğan), Nisan 2003, Özel Sayı, Sayı:38, s. 126 ve Öke, age., s Mayıs 1920, Yeni Ermenistan İçin Tüm Haklar Talep Ediliyor, The New York Times, s. 2.

247 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 229 maliteden ibaret kalmaktadır. Dış İlişkiler Komiteleri ise Kongre nin her iki kanadında da politikaların uygunluğuna karar verildiği birimler olarak dikkat çekici bir öneme sahiptir 71. Gazetede yine 26 Mayıs günü, Wilson un Kongre den talebiyle ilgili gelişmeleri değerlendiren bir haber yayınlanmıştır. Haber, Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi nin, Wilson un talebiyle meşgul olmak için Başkan Porter tarafından toplantıya çağrılmış olduğunu duyurmaktadır. Başkan Porter ve William J. Byran ın mandaya karşı olan görüşlerini uzun bir metin halinde ortaya koyan haber, Komite de Wilson un isteğini ivedilikle ele almayı düşünen bir belirti olmadığını vurgulamaktadır. Komite, oturumunu sonlandırmadan önce Wilson un istediği yetkiyi düzenlese bile, Kongre nin, yakında kapanacağından dolayı kararın kabulünü sağlayacak elverişli bir zamana sahip olamayacağını değerlendirmektedir. Mandaya karşıtlıklarını ortaya koymaktan çekinmeyen bazı Demokratların ise, Komite nin toplantıya çağrılmasını; Cumhuriyetçilerin faaliyete geçerek, Başkan ın isteğinin kabul edilmesini engellemek amacıyla gerçekleştirilmiş bir gelişme olarak yorumladıklarını ifade etmektedir Haziran da dönemini tamamlayacak olan Kongre nin, kararın kabulünde başarısız olması ve seçimler ardından yeniden açılacağı Aralık ayına kadar oturumun ertelenmesi durumunda Başkanın, önerisinin göz önüne alınması için onu özel bir oturuma çağırabileceğini bildiren haber; Cumhuriyetçi liderlerin bu ihtimalin aleyhinde olduklarının bilindiğini, Senato ile Temsilciler Meclisi nin düşüncesinin de bilinmekte olduğunu ve Cumhuriyetçi liderlerden birinin yapılacak en iyi şey, manda sorununu unutmaktır dediğini bildirmektedir 73. Bu arada, manda uygulanacak bölgedeki karışıklıklar ve mandanın zorluklarını dile getiren editoryal bir yazının yine 26 Mayıs ta gazetede boy gösterdiği görülmektedir. Dikkat çekici tespitler yapılan bu yazının değerlendirmelerine bakılırsa; Şayet Ermenistan mandası ateşkesten hemen sonra Birleşik Devletlere teklif edilmiş olsaydı, hem Kongre hem de halk bunu kabule hazırdır. Fakat son on sekiz ayda ülke ve ülke dışında pek çok gelişme olmuştur ve şu an düzenlenmek istenen farklı bir vazife, teklif edilen halk da farklı bir halktır. Ateşkesten bu yana Kafkaslar ve Ermenistan ın politik ve ekonomik düzensizliği artmış, Ermeniler düşmanları tarafından kuşatılmış durumdadır. Müttefikler askerî güçlerini bölgeden geri çekmiş 74, Mustafa Kemal liderliğindeki güçlü Türk dirilişi, Ermenistan için bir mandaterin birtakım savaşlar yapması gerekeceğini apaçık hale getirmiştir. Ne kadar vuruşulacağı da belirsizdir. Mustafa Kemal in Har- 71 Arı, age., s. 29, 50 ve Mayıs 1920, Ermeni Mandası Bugün Önce Temsilciler Meclisi Komitesine Gidiyor, The New York Times, s. 1. (Washington, 25 Mayıs). 73 Aynı haber; 26 Mayıs 1920, Ermeni Mandası Bugün Mart ında, İngiliz birliklerinin Kafkaslara gönderilmesi üzerinden daha üç ay geçmeden Lloyd George hükümeti bölgeden çekilme kararı almış ve 1919 sonuna kadar Batum daki bir garnizon dışında bütün birlikler Kafkasya dan geri çağrılmıştır. Bk., Bülent Gökay, Bolşevizm İle Emperyalizm Arasında Türkiye ( ), (Çeviren: Sermet Yalçın), Tarih Vakfı Yurt Yay., İstanbul 1997, s. 76.

248 230 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 bord a gönderdiği mektup 75, Türk ün tamamen yenilmesi dışında ikna edilmiş olamayacağına herkesi inandırmış durumdadır. 76. Ermenilerin talep ettiği bölgenin yarısı, Başkan ı Türk-Ermeni sınırını düzenlemeye çağıran çıkarcı güçlerin etkisi altındadır. Denize çıkış verilecek Rum Trabzon, kendi ulusal isteklerinin peşindedir. Bu nedenle manda görevi, birkaç yıl önce ihtiyaç duyulandan çok daha yüksek bir efor gerektirmektedir ve o zamanlar öngörülemeyen karmaşıklıklar ve zorluklar içermektedir. Bu artık sempati ifade edilen ve bir miktar para verilen bir sorun değildir. Sorumluluk ve uzun süreli koruma gerektirmektedir. 77. Yukarıda yer alan ifadeler, Dünya Savaşı nın ardından şartların ne kadar değiştiğini ve manda uygulamasının önündeki güçlüklerin ne kadar çetin olduğunu açık bir şekilde gözler önüne sermektedir. Gerçekten de manda teklif edilen sahadaki küçük Ermeni Devleti nin komşularıyla sorunları bitmemektedir. Sevr Anlaşması nda çözümü Wilson un hakemliğine bırakılan Doğu Anadolu daki topraklar Türk hâkimiyet sahasıdır ve buralarda Ermenistan a katılım gerçekleşebilmesi için Mustafa Kemal öncülüğündeki Türk gücünü sahadan çıkarabilmek ve bölgeyi koruyabilmek gerekmektedir. Diğer taraftan Rusya da yükselen Bolşevik gücü, göz ardı edilemeyecek ölçüde bir potansiyel ortaya koymakta ve yayılma eğilimi göstermektedir 78. Üstelik müttefikler de bölgeden birliklerini çekmişken, bu zorlukların tamamını Amerika üstlenmelidir. Yani gazetedeki yazının ifadesiyle Başkan ın teklifi Amerika nın fedakârlığının testi niteliğindedir ve görülecektir ki Birleşik Devletler yönetimi bu teklifi derhal geri çevirecektir. Gazetenin 27 Mayıs tarihli, bir önceki günün gelişmelerini yansıttığı nüshasında, Senato ve Temsilciler Meclisi nin Dış İlişkiler Komiteleri üyelerince Wilson un talebinin rafa kaldırılabileceği ve belki bir oylamaya eriştirilmeyeceği; Komitenin 27 Mayıs itibariyle düzenli toplantılarını yapacağı ve Başkan ın mesajının ele alınacağı duyurulmaktadır 79. Mandaya karşıtlığın Cumhuriyetçilerle sınırlı olmayıp Senatör Hitchcock dâhil pek çok Demokratın da ona karşı olduklarını duyuran haber, İllonis den Temsilci Mason un manda konusunda Başkan Wilson a on iki soru yönelten önergesindeki şu çarpıcı sözleriyle son bulmaktadır 80 : Şayet Başkan sonunda Büyük Britanya ile mandaları değişmek için bir çaba ortaya koyacaksa; Birleşik Devletler, İran petrol sahaları için bir manda üstlenebilir ve Büyük Britanya ya Ermenistan için bir manda onuruna imkân sağlayabilir. Temsilci Mason un bu sözleri; Ortadoğu petrol bölgesinde etkinlik oluşturan ve Amerikalı jeologların buradaki araştırmalarını engelleyen İngiltere nin, Ameri- 75 Mustafa Kemal in Harbord a gönderdiği 24 Eylül 1919 tarihli muhtıra hakkında bk., Atatürk ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, C.IV, AAM Yay., Ankara 1991, s Mayıs 1920, Fedakârlığımız Test Ediliyor, The New York Times, s Aynı haber; 26 Mayıs 1920, Fedakârlığımız Amerika da bu Bolşevik etkisi 1919 yılı boyunca ülke içinde bir Kızıl korku yaşanmasına neden olmuştur. Bk., Ana Hatları İle Amerikan Tarihi, Uluslararası Enformasyon Programları Ofisi ABD Dışişleri Bakanlığı (Editör: Howard Cincotta), Produced by:regional Program Office, Vienna-2002, s Mayıs 1920, Manda Talebi Rafa Kaldırılabilir The New York Times, s. 1. (Washington, 26 Mayıs). 80 Aynı haber; 27 Mayıs 1920, Manda Talebi....

249 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 231 ka yı hayal kırıklığına uğratmasının bir yansıması olarak değerlendirilebilir. Zira bu durum, Senato da bir petrol lobisi yaratmış, Wilson karşıtlarının manda tasarısına karşı tavır almalarını beraberinde getirmiştir 81. Öte yandan bu sözlerin, etkin bir Amerikan-İngiliz uyuşmazlığının varlığını yansıttığı da ayrıca vurgulanmalıdır. İngiltere nin, önceden yapılan gizli anlaşmalardaki Rusya ya verilecek bölgelere Amerika yı bulaştırmak ve Bolşevikliğe karşı güçlü bir devleti sınır yapmak arayışı 82 Birleşik Devletler yönetiminde rahatsızlık uyandırmış olsa gerektir. Bu arada, manda üstlenilmesi konusunda Amerika da çeşitli gelişmeler yaşanırken, başka bir bölgede ortaya çıkmış bir ümidin de gazete haberlerine yansıdığı görülmektedir. Gazetenin yine 27 Mayıs günü ortaya koyduğu bir başka habere bakılırsa Fransa, Amerika nın mandayı üstlenmesini ümitle beklemektedir. Zira böylesi bir kararın benimsenmesi, Fransa yı Yakın Doğu da birçok sıkıntıdan kurtaracaktır 83. Manda kabulünün yaratacağı etkileri geniş bir şekilde ele alan söz konusu haber; bunun İtilaf Devletleri için cennetten gelen bir lütuf gibi olacağını, ABD nin prestijiyle bölgeye bin askerin yerleşmesinin Türk sorununun durgunlaştırılmasında küçümsenmeyecek bir etki yaratacağını ve bunun da Türk Anlaşması nı çalışır hale getirecek yegâne şey olduğunu belirtmektedir. Ermenistan üzerinde bir Amerikan mandası olmadan, Başkan ın Ermeni safında hakemliğe soyunmasının gereksizlik olacağını vurgulayan haber ayrıca; Wilson un Ermeni toprağı olarak gördüğü ülkeden Mustafa Kemal in çıkarılmasının, bu lidere müttefikler karşısında prestij kaybettireceğini, Amerikan askerî barikatının Bolşeviklerin Türkiye ye girmesini engelleyeceğini, ve nihayet mandanın müttefiklerin dirilttiği dengesiz bir ülkeyi dengeye kavuşturacağını değerlendirmektedir 84. Görülmektedir ki manda konusunun Kongre serüveni sırasında gerek Amerika da gerekse müttefikler kanadında Bolşevikler ve özellikle Mustafa Kemal, endişelerin merkezî figürünü oluşturmaktadır. Tekrar Amerika ya dönülecek olursa, Başkan Wilson un Kongre ye yaptığı manda önerisi ardından, gazetenin 28 Mayıs günü bu konuda çok önemli bir gelişme hakkında kamuoyunu bilgilendirdiği görülmektedir. Gazetenin haberine göre Senato Dış İlişkiler Komitesi, Başkan ın manda teklifini önceki gün yani 27 Mayıs ta yaptığı oylama sonucunda 11 e 4 oyla reddetmiştir. Başkanın teklifinin reddedilmesi için Connecticat dan Cumhuriyetçi Senatör Brandegee tarafından komiteye sunulan önergenin bu şekilde oylanması ardından, Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Senatör Lodge benimsenen kararı Senato ya rapor etmiştir Akgün, agm., s Kenan Kırkpınar, Ulusal Kurtuluş Savaşı Dönemi İngiltere ve Türkiye ( ), Phoenix Yay., Ankara 2004, s Mayıs 1920, Paris Amerika nın Mandayı Üstlenmesini Umuyor, The New York Times, s. 1. ( Paris, 25 Mayıs). 84 Aynı haber; 27 Mayıs 1920, Paris Amerika nın Mayıs 1920, Ermenistan Hakkında Komite Oylamasında Manda 11 e 4 Reddedildi, The New York Times, s. 1. ( Washington, 27 Mayıs). Komite kararının isim listesi haberde şu şekilde verilmiştir:

250 232 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 Senatör Lodge nin, Komite de yer alan eski Cumhuriyetçi Dışişleri Bakanı Senatör Philander C. Knox un hazırladığı karar metnini 86 Senato ya bildiren raporu haberde şu şekilde ortaya konmuştur 87 : Dış İlişkiler Komitesi, Birleşik Devletler Başkanı nın 24 Mayıs 1920 tarihli mesajını göz önüne alarak şu çözümü hazırladı: Senato tarafından kararlaştırılan (Temsilciler Meclisi nin mutabık olduğu); Başkanın 24 Mayıs 1920 tarihindeki mesajında talep edilen; Ermenistan üzerinde bir manda kabul etme yetkisini yönetimin onaylaması isteğini, Kongre saygılı bir şekilde reddediyor. Haberden de anlaşılmaktadır ki, Senato Dış İlişkiler Komitesi ndeki oylama sonucunda kararlaştırılan karar metni, Ermenistan adına bir mandanın kabul edilmesini değil, tam tersine Kongre nin her iki kanadının da mutabakatıyla 88 reddedilmesini talep etmektedir. Ancak ileride de görüleceği gibi, Komite nin önergesi, Kongre nin Senato kanadında oylanacak, Temsilciler Meclisinde ise işlemi tamamlanmadan Kongre dönemini bitirip tatile girecektir. Söz konusu 28 Mayıs tarihli haber, Senato Dış İlişkiler Komitesinin bu yönde davranacağının beklendiğini ve sonuca herhangi bir çatışma olmaksızın ulaşıldığını ifade ederek; benimsenen yönelişe tek karşı çıkışın Demokrat Senatör Hitchcock tarafından ortaya konulduğunu, diğer bazı Demokratlar gibi Hitchcock un da aslında manda kabulüne karşı olduğu fakat Başkan ın teklifinin çok aceleye getirilmiş bir işlem olduğunu düşündüğünü vurgulamaktadır. Haber ayrıca, Dış İlişkiler Komitesi nin kararlaştırdığı çözümün Senato tarafından çoğunluk oyuyla benimseneceğinin ifade edildiğini de bildirmektedir 89. Yine 28 Mayıs ta gazetenin, Washington da yaşanan gelişmeleri yansıttığı bu haberinden ayrıca, söz konusu gelişmelerin Londra yansımasını da okuruna aktardığı görülmektedir. Habere göre The Daily Chronicle de Senato Dış İlişkiler Komitesi nin faaliyeti hakkında yayınlanan editoryal bir yazı şu çarpıcı değerlendirmeyi yapmaktadır 90 : Böylece, Başkan ın oluşturduğu dünya meselelerine bir başka katılım planı, param parça yere yuvarlandı. Washington da egemen olan politik etkilenmeler sonucunda Amerika kendi içine kapandı ve bu onun savaşta ortaya koyduğu çabaları kıymetsiz hale getirdi. Yıllardır Türkiye de hayırsever işlerde dikkat çeken bir halka sahip olan Amerika nın, Er- Senatör Brandegee nin önergesinin lehinde olanlar: Cumhuriyetçilerden; Lodge, McCumber, Borah, Brandegee, Fall, Knox, Harding, Johnson, New, Mases ve Demokratlardan; Shields. Karara karşı çıkanlar: Demokratlardan; Hitchcock, Pittman, Williams, Smith. 86 Lloyd E. Ambrosius, Woodrow Wilson and the American Diplomatic Tradition: The Treaty Fight in Perspective, Cambridge Unv. Press, New York 1987, s. 258 ; Cooper, age., s Aynı haber; 28 Mayıs 1920, Ermenistan Hakkında Komite Amerikan Kongresi nde, Kongrenin her iki kanadını da ilgilendiren bir konuda görüş ve düşünce ortaya konulması veya politikaları yönlendirmek amacıyla kabul edilen karar metinlerine Concurrent Resolution denilmektedir. Kongrenin yalnızca bir tarafını ilgilendiren, sadece Senato ya da Temsilciler Meclisi nde kabul edilen karar tasarıları ise Simple Resolution adını almaktadır. Bk., Arı, age., s. 59 ve Aynı haber; 28 Mayıs 1920, Ermenistan Hakkında Komite Mayıs 1920; İzolasyon Bulguları Giderek Artıyor, The New York Times, s. 1. (London, 28 Mayıs).

251 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 233 menistan a ayakları üzerinde durması için yardım etmesi, aşırı yüksek bir maliyet gerektirmiyordu. İngiliz basınının bu eleştirel yorumuna benzer bir şekilde gazetenin 29 Mayıs nüshasında da bir kişisel eleştiri kendini göstermektedir. Bu haber, Harput ta bulunan Fırat Koleji Müdürü Ernest W. Riggs in, Ermeni mandasına karşı çıkan William Jennings Bryan a gönderdiği mektubun gazeteye de ulaştırılan bir kopyasını ortaya koymuştur. Riggs bu uzun mektubunda Bryan ı eleştirirken özetle; mandanın aslında Ermenistan ın şu an Türk hâkimiyetindeki sahası için önerildiğini; şayet manda reddedilirse, Türklerin bunu bir özel işaret olarak değerlendirip, Wilson tarafından sınır düzenlemesi yapılacak bölgelerde katliama girişeceklerini; dünyayı kötülükten kurtarmak için savaşa giren Amerika nın, çok pahalı bir maliyet diye mandayı geri çevirmesi durumunda, büyük yeniden inşanın kendisine devredilen eşsiz parçasını reddetmiş olacağını vurgulamaktadır 91. Görülmektedir ki Amerika da güncel olarak manda tartışmaları yaşanırken, gazetede bu konudan ayrıca Ermenilerin durumu hakkında kamuoyuna bilgiler sunan haberler de yayınlanmaktadır. Bu çerçevede 29 Mayıs günü yayınlanan bir diğer haber, Ermenilerin Erivan da hükümete karşı bir Bolşevik ayaklanmasını bastırdıklarını, İstanbul dan Associated Press haber ajansı kanalıyla duyururken, Ermenistan ın içerisine sürüklendiği bir zorluğu gözler önüne sermektedir 92. Boston dan ulaşan bir başka haber ise, Amerika-Ermeni Halkı Birliği adına General Antronig in Senato Askeri İşler Komitesi huzuruna çıkarak, bir Ermeni ordusunun donatılması amacıyla Amerika ve İngiliz hükümetlerinden yardım sağlamayı hedefleyen bir program sunmak istediğini duyurmaktadır. Boston da toplanan birliğin Senato ya arz edilmek için hazırladığı bildiriye bakılırsa, Ermenler askerlik bir savaş gücü toplayabileceklerini iddia etmektedirler Mayıs tarihinde yayınlanan haberler içinde en ilgi çekicisi, Ermeni sınırlarının hakemliği konusunda Başkan Wilson un, yeni devletin denize Batum yoluyla ulaşması için ısrar edeceğidir. Batum un konumu ve Wilson un hakemlik pozisyonu hakkında bilgiler veren haberin sonunda ise, çok önemli bir güncel gelişme duyurulmuştur. Bu gelişme Senatör Lodge nin; Ermenistan üzerinde bir manda kabulüne yetki için Wilson un isteğini reddetmeyi öneren Senato Dış İlişkiler Komitesi kararının 30 Mayıs ta Senato ya gelmesini sağlamaya çalışacağını bildirmesidir. Onun, Cumhuriyetçi Senatörler tarafından konu hakkında fazlaca tartışma yapılmayacağını söylediğini de haber ilave etmektedir Mayıs 1920; Mr. Bryan ve Ermenistan, The New York Times, s. 14. (Walter J. Turney tarafından) Mayıs 1920; Ermeniler Komünist Ayaklanmayı Ezdi, The New York Times, s. 17. (İstanbul, 25 Mayıs- Ass. Press) Mayısında Ermenistan da Daşnak yönetimine karşı Sovyet iktidarı kurulması için başlatılan ayaklanmalar hakkında bk., A. M. Samsutdinov, Mondros tan Lozan a Türkiye Ulusal Kurtuluş Savaşı Tarihi (Çev: Ataol Behramoğlu), Epsilon Yay., İstanbul 2007, s Mayıs 1920; Ermeni Ordusu İçin Yardım Aranıyor, The New York Times, s. 17. (Boston, 28 Mayıs) Mayıs 1920; Wilson Batum un Ermenistan ın Limanı Olmasını İstiyor The New York Times, s. 17. (Washington, 28 Mayıs- Ass. Pres).

252 234 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 Birleşik Devletlerde Ermeni mandası hakkında karar aşamasına gelindiği Mayıs ayının son günlerinde, Ermenistan ın içinde bulunduğu güncel koşullar hakkında gazetede yine çok yoğun bir haber sunumu gerçekleşmiştir. Bunlardan, Fransız Dışişleri Bakanlığı ndan ulaşan bilgiye dayanılarak verilen bir haberde özetle: Zikredilmeye değer bir orduya sahip olmayan Ermenistan ın, Türk Milliyetçileri ve Azeriler karşısında varlığının tehlikede bulunduğu; Amerika nın manda üstlenmeyeceği görülürken, hakemliği kabul eden Wilson un Trabzon u Ermenilere vermeyi düşünmekte olduğu, fakat Türklerin oradan çıkarılması sağlanmadan Trabzon un Ermenilerce muhafaza edilemeyeceği; Moskova nın görüşme için delegasyon göndermeleri talebini kabul eden Ermenistan da başbakanın bunu protesto ederek istifa etmiş bulunduğu; Bolşevikliğe yönelinmekle birlikte, müttefikleri uzakta olduğundan Ermenilerin Sovyet şartlarını dinlemenin en iyi şey olduğuna hükmettikleri bilgileri verilmektedir. Fransız uzmanların, Ermenistan ın mevcut gidişatı sürerse, özgürlüğünün kısa olacağını düşündüklerini vurgulayan bu haber, şu şekilde sonlanmaktadır 95 : Bu ezilen insanlar için dünyadaki büyük ulusların tüm adil planları hiçliğe doğru yuvarlanıyor. Çünkü büyük ulusların hiçbiri, bu insanlara yardım etme görevini üstlenmek istemiyor. Görüldüğü kadarıyla gazete, manda konusunun Amerika da gündemi meşgul ettiği bir esnada, Ermenistan ın yaşamakta olduğu zorlukları da gündeme taşımakta ve bu konudaki gelişmeleri de okurun dikkatine sunmaktadır. Bu kapsamda olmak üzere 30 Mayıs günü gazeteden takip edilen bir diğer haberde de, 1878 den beri süregelen Ermeni sorununun, uluslar arası platformdaki gelişmeleri oldukça uzun bir değerlendirmeye tabi tutulmakta; bu gelişmeler içinde özellikle Rusya nın oynadığı merkezi role ve Ermenilere yapılan vaatlere değinilmekte; Almanya nın kışkırtmasıyla Türklerin, ülkelerindeki tüm Ermeni halkını tahliyeye karar vermesi sonucu yaşanan ölümlere vurgu yapılmaktadır 96. Söz konusu haberde ayrıca, 27 Mayıs Perşembe günü Senato Dış İlişkiler Komitesi tarafından manda üstlenilmesine karşıt bir önergenin kabulünün, Washington daki diplomatik muhitlerde sürpriz olarak görülmediği ve bunun önceden tahmin edildiği de dile getirilmiştir. Buna karşın mandanın reddedilmesiyle, Amerika tarafından Ermenistan ın bağımsızlığının tanınmış olmasının 97 sembolik bir Mayıs 1920; Ermenistan ın Yıkımla Karşı Karşıya Olduğu Düşünülüyor, The New York Times, s. 9. (Paris, 29 Mayıs- Edwin L. James tarafından) Mayıs 1920, Ermenistan ın Geçmişinde Hüzünlü İbret Görünüyor, The New York Times, s. 9. (Washington, 29 Mayıs). 97 Birleşik Devletler, Ermenistan Cumhuriyeti ni 23 Nisan 1920 de resmen tanımıştır. The New York Times gazetesinde 25 Nisan günü yayınlanan bir haberde, Amerikan Dışişleri Bakanı Colby tarafından Washington da bulunan Ermenistan temsilcisi Dr. G. Pastemadjian a gönderilen resmi bildiri şu şekilde yer almıştır: Beyefendi, Birleşik Devletler Hükümeti tarafından hükümetinizin tanınması konusunda sizden daha önce alınan başvuruya istinaden, sizi ve vasıtanızla hükümetinizi bilgilendirmekten memnuniyet duymaktayım ki; Başkan ın talimatıyla Birleşik Devletler Hükümeti, Ermeni Cumhuriyeti nin fiilî hükümetini bugünden itibaren tanıyor. Bu eylem gerçekleşti ancak, bu tanımanın hiçbir surette daha sonraki sınırlandırmaların konuları olan bölgesel sınırları saptamadığı bilinmeli. Beyefendi, bu belgeyi en yüksek saygılarımla kabul ediniz. Bainbridge Colby, Dışişleri Bakanı. Bk., 25 Nisan 1920, Ermenistan Tanımamızı Haber Alıyor, The New York Times, s. 3. (Washington, 24 Nisan).

253 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 235 hale geleceği ve müttefikler başkaca ve etkili düzenlemeler yapmadıkça, gerçekte Ermeniler için çok az ümit olacağı değerlendirilmektedir 98. Aynı gün gazetede Henry W. Jessup tarafından ortaya konan bir yazıda, Başkan ın manda talebinin müttefikleri harekete geçirdiği vurgulanarak, Amerika nın Liberia da sergilediği siyaset örnek olay olarak ele alınıp, manda olmaksızın da Ermenistan ın desteklenebileceği dile getirilmiştir 99. Yazıda fiili olarak tanınan Ermenistan Cumhuriyeti ve Batı Ermenistan olarak ifade edilen sahanın yetkili temsilcileri ile; gereksinimi karşılayacak yeterlikte bir sözleşmeyi Dışişleri Bakanlığı nın müzakere etmesine şu an müsaade edildiği ifade edilmekte ve maddeler halinde müzakerede ele alınan şartlar sıralanmaktadır 100. Ayrıca Başkan Wilson un Osmanlı hükümetine gönderdiği sert notayı da ortaya koyan 101 bu yazı, Near East Relief 102 sisteminden ve Ermenistan ın Bağımsızlığı için Amerikan Komitesi ile türdeşi organizasyonlardan yararlanılabileceği; kamuoyunun harekete geçirilerek bunun, olayın yürütülmesi amacıyla tahsisatlar yapması için Kongre ye yöneltilebileceği değerlendirmelerini yapmaktadır 103. Ermeni mandasının kabulü konusunda Kongresel faaliyetlerle ilgili olarak önemli bir gelişmenin yine 30 Mayıs tarihinde gazetede kendini gösterdiği görülmektedir. Haber, Dış İlişkiler Komitesi nde mandanın reddedilmesi yönünde hazırlanan önergenin önceki gün, yani 29 Mayıs ta Senato ya getirildiğinde, Başkan ın önerisinin hem Cumhuriyetçiler hem de Demokratlar tarafından ağır şekilde eleştirildiğini dile getirmektedir. Bununla birlikte Demokrat kanattan Senatör Hitchcock tarafından, Ermenistan ın ekonomik inşasında Amerikan yardımını artıran bir hüküm ilave edilerek, önergeyi yumuşatmak için bir teklif getirilmiş; bu öneri, Amerikalı ve Ermenilerden oluşan bir ortak komisyonun 50 milyon dolarlık bir tahvili idare etmek için yetkilendirilmesi, buradan doğacak gelirin ise demiryolları, tarım teçhizatları ve bir Ermeni banka sisteminin kurulmasına katkı sağlaması koşulunu öngörmüştür. Dış İlişkiler Komitesi tarafından bildirildiği şekliyle önergenin Ermeni halkında hayal kırıklığı yaratacağını dile getiren Senatör 98 Aynı haber; 30 Mayıs 1920, Ermenistan ın Geçmişinde Mayıs 1920, Mandasız Ermenistan İçin, The New York Times, Magazine Features, s. XX16. (New York, 25 Mayıs- Henry W. Jessup tarafından). 100 Maddeleri kısaca şu şekilde özetleyebiliriz: Bir kısım silah, cephane, demiryolu, para ve krediyi içeren malzemeler gönderilecek; Türk Hükümeti nin iyi niyetinden ümit kesiliyor. Birleşik Devletler Ermenileri desteklemek istiyor; Sınırlar konusunda hakemliği kabul etmiş olan Başkan, parçaları bir araya getirmek için gecikmeden faaliyete geçmeli; Eğitim vermek ve Ermeni ordusunu geliştirmek için yeteri kadar subay gönderilecek ve yüksek subaylar kadrosu sağlanacak;ermeni ordusuna katılacak Amerika daki Ermenilerin ulaşım ihtiyacı karşılanacak;. Bk., Aynı haber; 30 Mayıs 1920, Mandasız Ermenistan. 101 Bu nota gazetede şu şekilde yer almıştır: Ermenistan Cumhuriyeti nin bölgesel sınırları belirleninceye ve onun nihai sahası Yüksek Konsey tarafından belirlenen hakem tarafından tayin edilinceye kadar bu hükümet; Cumhuriyetin bir dostu olması durumunda yakın alaka ile karşılanacak; yetki alanının herhangi bir sahasında bulunan uyruklarına dostluğa yakışmayan herhangi bir saldırgan davranış durumunda Türk hükümetinin makamı işgal edilecek Bk., Aynı haber; 30 Mayıs 1920, Mandasız Ermenistan. 102 Bu kuruluş, 1915 te The American Committee for Syrian and Armenian Relief adıyla çalışmalara başlamış, Near East Relief (Yakın Doğu Yardım Heyeti/ Şark-ı Karib Muavenet Cemiyeti) adıyla Türkiye ye geldiği 1919 dan, geri çekildiği 1923 e kadar yardım işlerine yaklaşık 40 milyon dolar harcamıştır. Yakın Doğu da misyonerlik faaliyetleri de yürütmüş ve Amerikan çıkarlarına hizmet etmeye çalışmıştır. Bk., Ayışığı, age., s. 5 ve Aynı haber; 30 Mayıs 1920, Mandasız Ermenistan.

254 236 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 Hitchcock un bu teklifi Cumhuriyetçilerce de müzakereye değer görülmüş, ancak oylama konusunda bir mutabakat sağlanamadığından, ertesi güne ertelenmesi hususunda anlaşılmıştır 104. Buna karşı Cumhuriyetçi lider Lodge, Ermenistan a yardım için önerilerin, grubu tarafından büyük sempatiyle kabul edilmekte olduğunu beyan ederken; Hitchcock dahil pek çok Demokrat Senatör de Başkan ın manda teklifini onaylamadıklarını belirtmişlerdir. Bir eleştiri olarak Senatör Jones in, aslında komitenin yazılmış bir raporu bulunmadığına 105 dikkat çekmesi üzerine ise Senatör Lodge nin; meselenin aylardır görüşülmekte olduğu ve resmi bir raporun bulunmamasının sadece zaman eksikliği ve mandanın reddedilmesi konusundaki sebeplerin bir çocuğun bile anlayabileceği açıklıkta olduğu karşılığını verdiğini haber ilave etmiştir 106. Söz konusu haberin sonunda Georgia dan Demokrat Senatör Smith in manda kabulüne karşı çıkarak; Böyle bir amaç için halkın parasını kullanmaya Kongre nin anayasal yetkisi olmadığı ve Ermenistan ın komşularının durumları bilinmeden mandanın kabulünün Ermenileri öncekinden daha kötü bir duruma sevk edeceği şeklinde ortaya koyduğu sözler, sadece Cumhuriyetçiler değil, pek çok Demokratın da mandaya karşıtlıklarını göstermesi bakımından burada zikredilmelidir 107. Manda konusunun Senato da karara bağlanması öncesi 31 Mayıs Pazartesi günü gazetede yayınlanan haberlere bakılırsa, bir haftadan beri süregelen haberlerde olduğu gibi, bu konuda kesin olan akıbetin yeniden ve son kez deklare edildiği görülecektir. Gazetede bugün yayınlanan bir editoryal yazının, Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Porter in, Ermenistan ya da diğer yabancı ülkelere Amerikan askeri göndermenin saçmalığını dile getirerek, bunu yapmaktansa Meksika konusunda fedakârlık gösterilmesini öneren görüşlerini yansıttığı ve şu çarpıcı soruyu gündeme getirerek irdelediği göze çarpmaktadır: Mandanın imkânsızlığının aşikâr olması bir yana, acaba Ermenistan için neler yapılabilir? 108. Söz konusu yazı bu soruya özetle, ülkedeki Ermeni dostlarının önerileri olarak belirttiği şu cevapları vermektedir: Hükümet, Ermenistan a yaklaşık askerlik donanım ve silahlar satabilir, kaldı ki Amerika da Ermenistan için gönüllü asker olmak isteyen Ermenilere izin verilmişti ve Ermenistan dakiler yeterli silahlara sahip olursa iyi askerlik yapabilirler; Erivan a malzemeler gönderilebilir; Batum daki demiryolu hala onarımda ve denizin kontrolü güvenli dağıtımı sağlayabilir; kısmen Amerika dan zirai dona Mayıs 1920; Komite Ermenistan İçin Borç Vermemiz Planını Öneriyor ; The New York Times, s. 1. (Washington, 29 Mayıs). 105 Önerge hazırlanırken, Harbord Raporu nda yer alan olumsuzluklara dayalı olarak çeşitli temel itirazları dile getiren tartışmalar yaşandı ise de, Senato da kararlaştırılacak eylem için rapor halinde resmî nedenler ileri sürülmemişti. Bk., Phillip Marshall Brown, The Mandate Over Armenia, The American Journal of International Law, Vol.14, No. 3, July 1920, s Aynı haber; 30 Mayıs 1920; Komite Ermenistan İçin Aynı haber; 30 Mayıs 1920; Komite Ermenistan İçin Mayıs 1920, Ermenistan İçin Ne Yapılabilir?, The New York Times, s. 10.

255 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 237 nımlar ve makinalar satın almak, kısmen de bir Ermeni para biriminin temelini oluşturmak için, bir Ermeni-Amerikan komisyonunca idare edilecek olan 75 milyon dolarlık bir Ermeni kredisi için Amerika da yardımlar toplanmalı; Amerikan finansal ve idari uzmanları Ermeni hükümeti için ödünç verilmeli ve bir kısım Amerikan subayı Ermeni ordusunun organizasyonuna yardım için görevlendirilmeli Yine 31 Mayıs tarihli bir diğer haberin, Ermenistan ın bağımsızlığının ikinci yıldönümünü kutlamak için Ermeni Tümgenerali Newton Khan başkanlığında yapılan bir kilise halk toplantısında yer alan eski Amerikan büyükelçisi ve Ermenistanın Bağımsızlığı için Amerikan Komitesi lideri James W. Gerard ın görüşleri ve tavsiyelerini ön plana çıkardığı görülmektedir. Kongreye sunduğu tavsiye mektubunun Senato Dış İlişkiler Komitesi tarafından reddedilmesine rağmen Başkan ın çeşitli yollarla Ermenistan a yardım sağlayabileceğini düşünen Gerard konuşmasında; Ermenistan ın Amerika dan özellikle ekonomik ve moral destek istediğini, 50 ila 100 milyon dolar arasında borç almayı arzuladığını ve ordusu için malzeme ile cephane talep ettiğini dile getirmektedir. Birleşik Devletler in Liberia da uyguladığı gibi, Başkan ın Ermenistan ı Amerikan koruması altına alabileceği, ya da 1912 de Şili de yapıldığı gibi, Başkan ın Ermenistan Cumhuriyeti ne danışman olarak pek çok yetkiliyi gönderebileceğini salık vermektedir 110. Dünya Savaşı nda Ermenistan uğruna savaşan insanlar olmasa idi Kafkaslarda Türklerin Rusları yenilgiye uğratacaklarına dikkat çeken Gerard, konuşmasını şu çarpıcı ifadelerle sonlandırmaktadır 111 : Bağımsız bir Ermenistan olmazsa, Türkler mantıksal kanaatlerini Turancılık akımı aracılığıyla sürdürecekler. Sonra da Avrupa ve Amerika yı haçın mı yoksa hilâlin mi dünyanın hâkimi olacağının kararının belirleneceği bir savaşa sürükleyeceklerdir. O sırada Washington da bulunan ve aynı toplantıda yer alan Ermenistan Hükümeti Bakanı Dr. Garo Pastermajian da; Ermenistan ın Amerika dan ordu istemediğini, sadece yeni ülkelerini savunmak ve bağımsızlıklarını sürdürmek için silah, cephane ve para yardımına ihtiyaç duyduğunu belirtmektedir 112. Gazete haberinden de anlaşıldığı üzere, manda konusunun Amerikan Kongresi nde görüşüldüğü evrede Amerika da bazı kişi ve gruplar; manda üstlenilmesi ve Ermenistan ın desteklenebilmesi yolunda çeşitli girişimlerde bulunmakta ve gayretler ortaya koymaktadırlar. Ancak tarihî şartlar, bu türden gayretlerin Kongre üyelerinin kanaatlerini etkileyebilecek ve Birleşik Devletleri Ermenistan bölgesinde etkin konuma taşıyabilecek bir yönelişin oluşmasına engel teşkil etmektedir. Gazetede yayınlanan haberlerden takip edilebildiği kadarıyla, Başkan ın manda önerisi henüz Senato da bir oylamaya tabi tutulmadan önce bile Ermeni mandasının kabul edilmeyeceği yönündeki kanı oldukça yaygındır. Senato Dış İlişkiler 109 Aynı haber; 31 Mayıs 1920, Ermenistan İçin Mayıs 1920; Gerard Wilson un Ermenistan a Yardım Edebileceğini Söylüyor, The New York Times, Busines & Finance, s Aynı haber; 31 Mayıs, 1920, Gerard Wilson un Ermenistan a Yardım. 112 Aynı haber; 31 Mayıs, 1920, Gerard Wilson un Ermenistan a Yardım.

256 238 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 Komitesi nin mandanın reddedilmesi doğrultusundaki görüşünün ortaya konması ardından da, gazeteye yansıyan haberlerde, mandanın kabul edilip edilmemesinden ziyade Ermenistan ın başka hangi yollardan desteklenebileceği konusundaki arayışlar ön plana çıkmaktadır. Bütün bunların akabinde Senato nun 1 Haziran 1920 de manda konusunda alacağı karar ise, aslında bilinen ve aşikâr olanın ilanından öte bir anlam ifade etmeyecektir. III. REDDEDİLİŞ VE KAPANIŞ: ERMENİ MANDASININ SENATO DA REDDİ İLE AMERİKAN KONGRESİ NİN KAPANIŞI ARALIĞINDAKİ GE- LİŞMELER Birleşik Devletler Senatosu, Başkan Wilson un Kongre ye 24 Mayıs 1920 tarihinde sunduğu mesajında, Ermenistan üzerinde bir manda kabulü için talep ettiği idari yetkiyi, 1 Haziran 1920 günü görüşerek karara bağlamıştır. Senato nun bu oturumunun yapıldığı gün The New York Times gazetesinin bir önceki gün, 31 Mayıs ta Washington da yaşanan gelişmeleri sütunlarına taşıyarak okurlarına sunduğu görülmektedir. Bu konuda, Senato Dış İlişkiler Komitesi tarafından hazırlanan Ermenistan üzerinde bir manda yetkilendirmesini reddeden önergenin, sağlam bir çoğunluk tarafından benimsenecek vaziyette 1 Haziran da Senato da bir oylamaya getirileceği duyurulmaktadır. Karar konusunda yazılı mutabakatın 1 Haziran günü saat 4 ü geçmeyeceği ve her Senatör için konuşmanın 45 dakika ile sınırlanacağının müttefîken kabul edildiğini dile getiren gazete, pek az Senatörün konuşma talep ettiğini ve tartışmaların çoğunun; Ermenistan adına bir ekonomik iyileştirme programı düzenlemek için bir karma komisyon öngören, Dış İlişkiler Komitesi nin kıdemli Demokratı Hitchcock un sunduğu değişiklik önergesi etrafında gerçekleşeceğe benzediğini vurgulamaktadır 113. Gazetede bu gelişmeleri yansıtan söz konusu haber ayrıca, manda münakaşası liderler tarafından artık bir kenara konulmuş olsa da, konu hakkında tek geniş konuşmanın Demokrat Senatör Reed tarafından yapıldığını duyurmaktadır. Manda önerisini şu yeni çılgınlık olarak tarif eden Senatör Reed in bu geniş konuşmasında: Oraya Harbord Askeri Komisyonu nun önerdiği gibi asker göndermek, onların katledilmesi anlamına gelecek şeklinde dikkat çekici bir değerlendirme de yaptığı görülmektedir 114. Senato da Cumhuriyetçi kanat Başkan ın önerisine zaten karşı çıkarken, Başkan ın kendi partisinden bir Senatörden gelen bu çarpıcı değerlendirme, aslında yapılacak karar oylamasının akıbetini de önceden haber verir gibidir. Kaldı ki, gazetenin aynı günkü nüshasında yer alan bir başka sayfadaki haber, sanki senatörün konuşmasındaki haklılığı deklare edercesine, Ermenistan ın içinde bulunduğu zor şartları gözler önüne sermektedir. Haber, Türk demliği kaynı Haziran 1920; Senato Ermenistan ı Bugün Oyluyor, The New York Times, s. 1. (Washington, 31 Mayıs) 114 Aynı haber; 1 Haziran 1920, Senato Ermenistan ı....

257 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 239 yor vurgusuyla; Ermenistan ın, Mustafa Kemal in Türk Milliyetçileri, Azeriler ve Kürtlerin atak teşebbüsleriyle karşı karşıya bulunduğunu dile getirmekte, yaklaşan saldırıları önlemek için cephane arayışında olduğunu duyurmaktadır 115. Yani senatörün bölgeye asker gönderilmesine neden karşı olduğunun bir nevi açıklamasını yapmaktadır. Birleşik Devletler Senatosu nda mandanın reddedilişi, The New York Times gazetesinin 2 Haziran 1920 tarihli nüshasında oldukça kapsamlı bir haber metni halinde yayınlanmıştır. Haber, manda için Kongresel yetki isteğini Cumhuriyetçi liderler tarafından tasarlanan haliyle saygılı bir şekilde geri çeviren önergenin 23 e 52 oy ile kabul edildiğini duyurmaktadır. Önergenin, son kabul yoklamasında blok halinde 39 Cumhuriyetçi ile 13 Demokrat Senatör olumlu oy kullanırken, 23 Demokrat ise kararın kabulüne karşı çıkmışlardır 116. Wilson un başvurusunu reddeden bu kararın, Temsilciler Meclisi ne 2 Haziran Çarşamba günü gönderileceğini ve oradaki liderlerin de bir değişiklik yapmadan perşembe günü bu kararı benimsemeyi planladıklarını da söz konusu haber ilave etmektedir 117. Görülmektedir ki, Başkan ın manda konusundaki yetki talebinin reddedilmesini öngören Senato Dış İlişkiler Komitesi nin hazırladığı öneri, sadece Senato daki Cumhuriyetçi senatörler tarafından değil, Demokratlar tarafından da desteklenmiştir. Kararı oturuma iştirak eden 39 Cumhuriyetçi Senatör blok halinde desteklerken, 3 uzlaşmaz ve diğer 10 Demokrat da onlara katılmışlardır 118. Bu durum, Demokrat Başkan a rağmen Senato daki Cumhuriyetçi gücün etkinliğini gösterdiği gibi, Demokratların dönem içerisinde yaşadıkları bölünme ve etkisizliğin bir örneğini sunması bakımından da dikkat çekicidir. Başkan Wilson un talebine kendi partisinden pek çok senatörün karşı çıkması ise, manda konusunda Demokratların da tamamen ikna olmadıklarının göstergesi olsa gerektir. Gazetenin aynı haberde verdiği bilgilere bakılırsa, gün içinde yapılan müzakerelerde Demokrat Senato liderleri kararın ertelenmesini istemişler, çeşitli değişiklik tasarıları ile alternatif öneriler getirmişler ve çalışma dönemi son bulmak üzere olan Kongre nin, Aralık ayında başlayacak bir sonraki oturumuna kadar konunun Haziran 1920; Ermenistan Üç Taraftan Tehdit Altında- Yaklaşan Saldırıları Karşılamak Adına Cephane ve Malzeme İçin Fransa ya Müracaat Ediliyor, The New York Times, s. 4. (Paris, 31 Mayıs- Edwin L. James tarafından) Haziran 1920; Senato 23 e 52 Oyla Mandayı Reddediyor, The New York Times, s. 1. (Washington, 1 Haziran). Senato da görüşülen önergenin kararlaştırılışının isim yoklaması haberde şu şekilde verilmiştir: Kararın lehinde olanlar - 52 Senatör: Cumhuriyetçilerden 39 Senatör: Ball, Borah, Brandegee, Calder, Capper, Colt, Curtis, Dillingham, Edge, Elkins, Fall, Fernald, France, Frelinghuysen, Hale, Harding, Jones (Wash.), Kenyon, Keyes, Knox, Lenroot, Lodge, McCormick, McCumber, Mclean, Mcnary, Nelson, New, Norris, Page, Phipps, Poindexter, Smoot, Spencer, Sterling, Sutherland, Townsend, Wadsworth, Watson. Demokratlardan 13 Senatör: Beckham, Chamberlain, Dial, Gerry, Harris, Myers, Nugent, Pomerene, Reed, Shields, Smith (Ga.), Thomas, Walsh (Mass. ). Kararın aleyhinde olanlar - 23 Senatör: Cumhuriyetçilerden: Hiç kimse Demokratlardan 23 Senatör: Ashurst, Gay, Harrison, Henderson, Hitchcock, Kendrick, King, Mckellar, Phelan, Pittman, Ransdell, Robinson, Sheppard, Simmons, Smith (Ariz.), Smith (Md.), Smith (S. C.), Stanley, Trammell, Underwood, Walsh (Mon.), Williams, Wolcott. 117 Aynı haber; 2 Haziran 1920, Senato 23 e 52 Oyla Cooper, age., s. 380.

258 240 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 üstesinden gelmeyi boşuna denemişlerdir. Bu çabalardan biri olarak, önergenin düzeltilip Kongre den istenen manda yetkisinin verilmesi için ortaya konan bir çalışmada sadece 12 Senatör olumlu oy kullanmış, 39 Cumhuriyetçi ile birlikte 23 Demokrat da bu harekete karşı gelmiştir 119. Önergeyi bir başka savuşturma çabası olarak, Dış İlişkiler Komitesi nin aldığı kararı Merkezi Güçlerle barış anlaşmasının onaylanmasından sonra ifadesiyle belirtilen bir yönergeyle Komite ye geri göndermek için yapılan bir teklif, neredeyse tüm Demokratların desteğini sağlamış ama 34 e 43 kaybetmiştir. Bu konuda mücadele yürüten Alabama lı Demokrat lider Underwood; barışın detayları tasarlanıncaya kadar mandayı kabul ya da reddetmenin uygunsuz olacağını, Milletler Cemiyeti ne katılıp katılmayacağına nihaî kararını verinceye kadar, ulusun böyle bir yükümlülük üstlenilmesine uygun bir karar veremeyeceğini savunmuştur 120. Haberde, Montanalı Senatör Walsh ve diğer pek çok Demokratın bir eleştiri olarak, Dış İlişkiler Komitesi nin önergeyi aceleyle hazırladığı ve tasarlanan mandanın kapsamıyla alakalı birçok sorunun cevaplanmadığını dile getirmesine karşın, Cumhuriyetçi Lider Lodge nin, alt komitenin gereken incelemeleri yaptığını savunarak şu karşılığı verdiği görülmektedir: 121 Ben bu ülkenin dünyaya, Ermeni halkını desteklemediği izlenimi vermesini arzu etmiyorum. Onlar cesur insanlar ve yardımı hak ettiklerini düşünüyorum. Fakat Birleşik Devletleri bu olaya bulaştırmadan onlara yardım edebilmenin pek çok yolu vardır. Yine Demokratların bir karşı hamlesi olarak, Senatör Hitchcock un sunduğu karar değişikliği teklifinin de bu habere yansıdığı görülmektedir. Hitchcock un, ekonomik olarak Ermeni Cumhuriyeti ni rehabilite etmek adına Ermeni-Amerikan Ortak Komisyonu sağlayan ve kendisi için Senato ya gelen önergeyi kabul edilebilir yapacağını söylediği bu değişiklik teklifi, iki Cumhuriyetçi Senatörün desteğine rağmen 34 e 43 oyla reddedilmiştir. Ayrıca bir başka hamle olarak, Utah lı Demokrat Senatör King tarafından kararın yerine geçmesi için hazırlanan; Ermenistan da tam koruma adına büyük güçler tarafından uluslar arası müzakereler yapılmasına yetki verilmesini isteyen bir yedek öneri de 28 e 46 oyla reddedilmiştir. Nevada lı Demokrat Senatör Pittman ın sunduğu, askeri güçler yerleştirilmeksizin Ermenistan a idari kılavuzluk yapması için Başkan a yetki tanınması nı öngören bir diğer yedek çözüm ise üzerinde oylama yapılmadan yenilgiye uğramıştır 122. Senato da gün boyu süren müzakereleri yansıtan bu ayrıntılı haberin önemli bir detayı olarak karşımıza bir de Cumhuriyetçi kanattan yapılan karşıt önerge hamlesi çıkmaktadır. Connecticut lı Cumhuriyetçi Senatör Brandegee tarafından, mandanın kabulü konusunda Başkan ın yetkilendirilmesi için kararın değiştirilmesi yönünde verilen bu önerge aslında biraz da Demokratların mandaya karşıt- 119 Aynı haber; 2 Haziran 1920, Senato 23 e 52 Oyla Aynı haber; 2 Haziran 1920, Senato 23 e 52 Oyla Aynı haber; 2 Haziran 1920, Senato 23 e 52 Oyla Aynı haber; 2 Haziran 1920, Senato 23 e 52 Oyla....

259 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 241 lıklarını gözler önüne serme çabası olsa gerektir. Zira Brandegee bu önergesini sunarken, onun lehinde oy kullanılmasını beklemediğini ancak sadece mandanın reddini Demokratlar üzerinde kayda geçirmek istediğini belirtmiştir. Bu kanun değişikliği lehinde 12 Senatörün oy vermesine karşılık, Demokrat lider Underwood un da olumsuz yönde oy kullananlar arasında olduğu görülmektedir 123. Manda konusunda Senato da ortaya konulan bütün bu tartışma ve girişimler göstermektedir ki, Cumhuriyetçi Senatörler manda karşıtlığında kesin bir tutum sergilemişler, Demokratlar ise Başkan ın talebi yanında bütünüyle yer almamışlardır. Aslına bakılırsa, manda konusunda Wilson un siyasi tutumunun çok aktif olmadığı da bir gerçektir 124. Gazetede mandanın reddedilişi ile ilgili yukarıdaki gelişmeleri ortaya koyan haberin yayınlanmasının ertesi günü 3 Haziran da, Washington da bir önceki gün yaşanan gelişmeleri yansıtan bir haberin okurlara sunulduğu görülmektedir. Ermenistan Konusunda Bugün Temsilciler Meclisi Faaliyeti Planlanıyor başlığıyla sunulan bu haberin alt başlıkları; Meclis Dış İlişkiler Komitesi ndeki Cumhuriyetçilerin Senato çözümünü kabul ettirme niyeti taşıdıkları, Demokratların ise gecikmeye neden oldukları bilgilerini vermektedir. Mecliste 2 Haziran günü yaşanan gelişmeleri gözler önüne seren haberin detaylarına bakılacak olursa, Başkan ın önerisini reddeden Senato kararının 3 Haziran da Meclis te de karara bağlanması için Cumhuriyetçi Meclis liderleri tarafından bugün planlar yapılmıştır. Ancak söz konusu faaliyet, Senato kararının lehindeki resmi raporu engelleyen Dış İlişkiler Komitesi ndeki Demokratlar tarafından bloke edilmiştir. Meclis Komite sinin rütbeli Demokratı Virginia lı Temsilci Flood un, Komite nin yetkileri konusunda gündeme getirdiği kibar bir manevrası sonucu, Komite Başkanı Porter onu desteklemiş ve Komite nin ertesi gün toplanacağı, meclis faaliyetinin de bunun ardından hemen devam edeceğini duyurmuştur 125. Söz konusu haberde, Temsilciler Meclisi Komitesi ndeki Demokratlar, Senato aslında bir manda ihtimalini tamamen bitirdiğinden, Senato nunkinin aynısı olan Temsilciler Meclisi faaliyetinin bütünüyle gereksiz olduğunu belirtmişlerdir. Bununla birlikte Cumhuriyetçiler, Meclisin Senato ile aynı fikirde olması gerektiği ve kararın dışarıya duyurulması lüzumunda ısrar etmişlerdir 126. Ermeni mandası konusunda Washington da 3 Haziran günü meydana gelen gelişmelerin, Temsilciler Meclisi faaliyetinde yeni boyutlar ortaya çıkardığı da görülmektedir. Gazeteye 4 Haziran da yansıyacak olan bu gelişmelere bakılacak 123 Aynı haber; 2 Haziran 1920, Senato 23 e 52 Oyla Weems in eserinde bu konu özetle şu şekilde dile getirilmektedir: Başkan manda konusunda kamuoyunu etkilemek için ulusal bir kampanya organize etmemiş, Harbord Raporu nun tavsiyelerini ve çeşitli olumlu argümanları Kongre ye mesajında doğrudan sunmamıştır. Kongre ye partizan olmayan bir yaklaşımı denemediği gibi, kendisi de belirsiz ve kararsızdır. Öyle ki, Kongre ye mesajı muhalefet için, Onun kabiliyetsizliği ve savunmasızlığının bir örneği gibi görünmüştür. Bk., Weems, age, s Haziran 1920; Ermenistan Konusunda Bugün Temsilciler Meclisi Faaliyeti Planlanıyor, The New York Times, Real Estate, s. 32. (Washington, 2 Haziran). 126 Aynı haber; 3 Haziran 1920, Ermenistan Konusunda Bugün.

260 242 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 olursa, bugün Temsilciler Meclisi Cumhuriyetçileri, Senato kararı konusundaki nihai hareketi çabuklaştırmak için yolu açmışlardır. Meclis Dış İlişkiler Komitesi ndeki Cumhuriyetçi çoğunluk, kabul edilmiş olan davranış bir tavsiye kararıyla değiştirilmeden Senato kararına uyulmasını talep etmiş; Komite deki Demokratlar ise, karar hakkında Temsilciler Meclisi faaliyetlerine bugün tekrar boş yere karşı çıkmışlardır. Senato kararı kesin olduğundan, aslında bunun hiç de gerekli olmadığını ilan etmişlerdir. Demokratlar tarafından; Kongre, Merkezi Güçlerle barış anlaşmaları onaylanana kadar, Ermenistan üzerinde bir manda kabul etmek için idari yetki vermenin makul olmadığına inanıyor şeklinde; Başkan ın teklifini Kongre nin reddedememesini sağlamaya yönelik, Senato kararında bir değiştirme teklif edilmiş, fakat bu yine reddedilmiştir. Komite toplantısına iştirak eden bazı Demokratlar, Senato kararının lehindeki takrire karşı oy vermişler ve nihayet yenilgileri ardından da Senato kararının Temsilciler Meclisi tarafından olumlu görülmesine karşı bir azınlık bildirisi sunacaklarını belirtmişlerdir 127. Gelinen noktada gazete 5 Haziran tarihinde, aynı günün sabahı yaşanan gelişmeleri şu şekilde sütunlarına taşımıştır 128 : Temsilciler Meclisi ndeki Cumhuriyetçi liderler bu sabah, Ermenistan üzerinde bir mandayı kabul için Başkan ın yetkilendirilmesini onaylamayı reddeden Senato kararının, Kongrenin tatile girmesi öncesi gündeme gelmemesi yönündeki kararlarını değiştirdiler. Ve Dış İlişkiler Komitesi nin Başkanı Porter, gün içinde çözümün oylanmış olacağını bildirdi. Bu haberin devamında gazete, daha önceki gün Demokratların vereceklerini bildirdikleri azınlık takririnin de 4 Haziran da Meclise sunulduğu bilgisini vermektedir. Temsilciler Flood, Linthicum ve Stedman ın imzaladığı bu bildiri; Manda talebindeki fazla aceleci faaliyete karşı ortaya konan Senato kararının, Başkan Wilson a yönelik kasti ve haksız bir aşağılama olduğunu belirtmektedir 129. Gazetenin oldukça uzun bir metin halinde bir kısmını okurlarına sunduğu bu azınlık bildirisi; bazı dikkat çekici nüanslar ortaya koyduğu için burada birkaç satırla üzerinde durmak yerinde olacaktır. Bildiri; Ermeni mandasını reddeden uyuşma kararının (concurrent resolution), sadece Wilson un yetkisini kısıtlamadığını, aynı zamanda barış ve medeniyet için önemli olan bir meselenin içine politik partizanlık ruhunu yerleştirdiği ve Başkan ı küçük düşürücü bir hareket oluşturduğunu dile getirmektedir Haziran 1920; Temsilciler Meclisi Ermeni Mandasını Reddetmeye Davet Ediliyor, The New York Times, s. 15. (Washington, 3 Haziran) Haziran 1920; Meclis Liderleri Ermenistan Konusunda Harekete Geçmeye Karar Verdi, The New York Times, s. 9. (Washington, 5 Haziran). 129 Aynı haber; 5 Haziran 1920, Meclis Liderleri Ermenistan Konusunda Aynı haber; 5 Haziran 1920, Meclis Liderleri Ermenistan Konusunda... Manda teklifinin Kongre ye getirilmesi öncesinde Cumhuriyetçi kanatta Başkan Wilson un politikaları ve bizzat şahsına karşı oldukça katı bir tavrın oluşmuş olduğu görülmektedir. Öyle ki, Milletler Cemiyeti Misakı nın Mart 1920 de reddedilmesi evresinde, Senato da misakın kusurlarını ortaya koymak ve Başkan ın önemli kararları alırken yardımcılarına danışmadığını ispatlamak amacıyla Senato Komisyonu soruşturma açmış, altmışa yakın tanık dahi dinlenmiştir. Bk., Sarıca, age, s. 117.

261 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 243 Manda yönetiminin Ermenistan a yönelik olumlu etkiler yapacağı ve Amerikan halkının itibarını artıracağını vurgulayan bildiri, mandaya karşıtlığın Harbord Raporu ndan kaynaklanan yanlış kanılara dayandığına dikkat çekmektedir. Bildiriye göre Harbord Raporu, Transkafkasya ve Suriye nin dışında Filistin, Mezopotamya, Hicaz ve Trakya yı içeren tüm Osmanlı İmparatorluğu kapsamında yaklaşık mil kareyi göz önüne alan bir bakış inşa etmiştir. Manda tasarlanan Ermenistan ise mil karelik şu anki Ermeni Devleti nin kontrolü altındaki bölge ile Türk Anlaşması yla bırakılacak Van, Erzurum, Bitlis ve Trabzon vilayetlerinin oluşturduğu mil kareyi kapsamaktadır 131. Demokratların ortaya koyduğu azınlık bildirisinde de görülmektedir ki, Harbord Raporu, mandanın reddedilmesi kararının oluşumunda merkezî bir konum sergilemiş ve en etkin gerekçe olmuştur. Demokratların bildirilerinde, Harbord Raporu nun geniş bir manda tasarımıyla hesaplar ortaya koyduğu ve bunun gerekçe gösterilerek Ermeni mandasının reddinin doğru olmadığı yönündeki eleştirileri gerçekçidir. Ancak kanaatimize göre Harbort Raporu, mandanın reddedilmesi tutumunu oluşturan temel faktör değil, pek çok farklı nedenle oluşmuş bir tavrın aradığı gerekçedir. Grabill eserinde mandanın reddedilmesi sürecini ve gerekçelerini değerlendirirken, özetle şu çarpıcı ifadeleri kullanmaktadır 132 : Senato daki tartışmalar gösterdi ki, pek çok Senatör Harbord Raporu nu okumamıştı. Neredeyse hiç kimse, onun bir Ermeni mandası değil, Anadolu ve Kafkasları bir mandada birleştirmeyi göz önünde tuttuğunu dikkate almamıştı. Pek çok Senatör raporun elverişsiz yönlerini topladı ve izolasyonalizm, onun elverişli tavsiyelerini kimsenin dikkate almadığını gösterdi. Manda karşıtı ifadeler; Monreo Doktrini nin parçalanması korkusunu, yasanın çiğnenmesi korkusunu, Türkiye ile savaş korkusunu, Bolşevizm korkusunu, finansal harcama korkusunu içeriyordu. Demokratların gazete haberinde konu olan azınlık bildirisinin, Türk Anlaşması nın oluşturduğu şartları sıralayarak, bunun mandayı oldukça kolaylaştıracağını vurgulayıp, şu çarpıcı öngörüyü ortaya koyduğu da görülmektedir: 133 Kongrenin onayına sunulan manda teklifi, Harbord Raporu nun gösterme eğiliminde olduğu büyük giderlere girişileceği anlamına gelmiyor. Ermenistan ı genişletecek olan askeri destek, iddia edildiği gibi böylesi ürkütücü olmayacak. Aksine, Ermenistan daki bir miktar Amerikan askerinin varlığı ve Amerikan bayrağının orada gösterilmesi, şüphesiz Ermenistan ın komşuları üzerinde sınırlayıcı etki yaratacak ve herhangi bir savaşın olmasını önleyecek. Burada şu husus vurgulanmalıdır ki, aslında İngilizler de bu deklarasyonda ortaya konduğu gibi, aynı yönde düşünmüşler ve bir süre, az bir askerle fazlaca bir etkinliği bölgede oluşturabileceklerini tasarlamışlardır. Ancak Mustafa Kemal 131 Aynı haber; 5 Haziran 1920, Meclis Liderleri Ermenistan Konusunda Grabill, age., s Aynı haber; 5 Haziran 1920, Meclis Liderleri Ermenistan Konusunda....

262 244 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 öncülüğündeki Türk gücü ve Rusya daki Bolşevik yükselişi bu tür tasarıları bir müddet sonra daha gerçekçi olmaya yöneltecektir 134. Amerika da tüm bu olup bitişler yaşanırken, 5 Haziran günü gazetede dikkat çeken bir haberin de, manda muhatabı Ermenistan da yaşanan bir yeni gelişmeyi duyurduğu görülmektedir. Habere göre Ermenistan da bu sırada bir kabine değişikliği yaşanmaktadır ve Ermeni Cumhuriyeti nin Başbakanı Alexander Khatissiyan ın yerine, barış konferansında Ermeni delegasyonunun bir üyesi olan Dr. Chandjian geçmiştir 135. Nihayet 6 Haziran Pazar günü gazetenin yayınladığı bir haber, Washington da süregelen gelişmeleri tamamlamıştır. Haber, 5 Haziran Cumartesi günü öğleden sonra, Birleşik Devletler 66. Kongresinin, ikinci dönem faaliyetlerini tamamlayarak sona erdiğini ve 6 Aralık a kadar tekrar toplanmayacağını ilan etmiştir 136. Haber, Cumhuriyetçi liderlerin, Başkan Wilson un Ermenistan üzerinde bir manda kabulü için yetki isteyen talebini reddeden Senato kararı hakkında bir Temsilciler Meclisi oylaması isteyen planlarını terk ettiklerini duyurmaktadır. Zira karar zaten Senato tarafından çoktan benimsenmiştir. Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Stephen G. Porter da, resmi bir beyanıyla; Temsilciler Meclisi nin Demokrat üyelerinin, kararı tamamlanmış olan diğer pek çok konunun da muamelatını engellemiş olduklarını dile getirerek 137, konuya son noktayı koymuştur. Kongrenin kapanması ardından da bütün Demokrat ve Cumhuriyetçi Senatörler ve Meclis üyeleri, partilerinin Chicago ve San Francisco da yapılacak olan kurultaylarına yönelmişlerdir. Çünkü Birleşik Devletler artık seçim atmosferine girmektedir ve yapacak ve konuşacak daha pek çok konu onları beklemektedir 138. Reddedilmiş olan Ermeni mandası konusunda ise, Amerika da bundan sonra gerek parti kurultaylarında birçok söz söylenmeye devam edilecek; gerekse manda konusunda gazete haberleri sürüp gidecektir 139. Görüldüğü gibi Amerikan Başkanı nın 24 Mayıs ta Kongre ye sunduğu Ermeni mandasının üstlenilmesi konusunda idarî yetki talebi, Kongre tatile girene ka- 134 İngiliz hükümeti, Osmanlı Devleti ile mütarekenin imzalandığı Ekim 1918 den, Kafkasların boşaltma kararının alındığı Mart 1919 a kadar, geniş Türkiye ve Kafkasya topraklarının bir arada kontrolünün imkânsızlığını görmüştür. Londra daki, zaferin ödülü olarak kolay bir siyasi çözüm yönündeki ilk beklenti, bir süre sonra, bölgede sınırlı ama etkin bir rol oynamaya çalışma şeklinde daha gerçekçi bir yaklaşımla yer değiştirmiştir. Bk., Gökay, age., s Haziran 1920; Ermenistan da Yeni Hükümet Başkanı Seçildi, The New York Times, s. 15. Ermenistan kuruluşundan Sovyet idaresine geçinceye kadar, tamamı Daşnaksütyun Partisinden olan dört idareci tarafından yönetilecektir. İlk Başbakan bağımsızlık ilanından Nisan 1919 a kadar Hovhannes Kachaznouni dir. Sonra Aleksandr Hadisyan 1920 Mayıs ına; Hamo Ohanjanyan 1920 Kasım ına; 23 Kasım dan Sovyet idaresinin kurulduğu 2 Aralığa kadar da Simon Vratsiyan görev yapmıştır. Bk., Avcı, age., s Haziran 1920; Kongre Paydos Ediyor; Bütçe Yasa Tasarısı Ölüyor, The New York Times, s. 9 (Washington, 5 Haziran). 137 Aynı haber; 6 Haziran 1920, Kongre Paydos Ediyor Aynı haber; 6 Haziran 1920, Kongre Paydos Ediyor Bu konuda gazetenin Haziran ve sonrası aylardaki yoğun haber akışı takip edilebilir. Birkaç örnek olarak bk., 22 Haziran 1920, - Yunanlar Ermeni Mandası İstiyor, s. 1; 24 Temmuz 1920, Harding ve Ermenistan, s. 8; 12 Haziran 1920, Ermenistan Silahsız Kasaplarla Yüzleşiyor, s. 17; 11 Haziran 1920, Ermenistan Ağır Yük, s. 12. vd.

263 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 245 dar geçen süreçte Başkan ın önerdiği doğrultuda bir çözüme kavuşmamıştır. Bu konuda Kongre nin her iki kanadında da çeşitli girişim ve gelişmeler yaşanmış; Senato, Başkanın talebine karşıt bir çözümü onaylarken, bu karar ardından mesele Temsilciler Meclisi ne getirilmiş fakat burada karara bağlanmadan Amerikan Kongresi ikinci yasama dönemini tamamlayarak kapanmış ve ülke seçim atmosferine girmiştir. Böylece Wilson un manda talebi Kongre nin her iki kanadının da onayladığı bir ortak karar niteliğine büründürülmese de, Senato nun konuya karşıt olarak onadığı bağlayıcı kararı, meselenin Temsilciler Meclisi nde çok da tartışılmasına gerek bırakmamış ve Kongre nin Başkan ile mutabık olmadığını net olarak ortaya koymuştur. Kasım 1920 de gerçekleşen seçimin sonunda ise Cumhuriyetçiler büyük bir zafer elde edecek, Birleşik Devletlerin yeni başkanı Warren G. Harding olacak ve Amerika nın 1918 ara seçimlerinde ortaya koyduğu kendi kıtasına dönme tercihi, Demokratlar için ağır bir yenilgiyi temsil eder nitelikte perçinlenecektir. SONUÇ Birinci Dünya Savaşı sonrası barışın yapılandırılması evresinde gündeme gelen önemli meselelerden birisi de, savaş öncesi bağımsızlığını ilan eden genç Ermeni Cumhuriyeti ile ona katılacak topraklardan oluşacak Büyük Ermenistan talep ve projeleridir. Ancak bu konuda ortaya konan idealler ve çabalar, gelişmeler ve realiteleri aşamamış, barışın önemli bir unsuru olarak gerçekleştirilmesi arzulanan geniş ve korunaklı bir devletleşme; Ermeniler için kısa süreli bir beklenti, savaş galipleri için ise sahip bulunamamış bir sorumluluktan öteye geçememiştir. I. Dünya Savaşı bitiminde Paris Barış Konferansı ile başlayan ve ardından Londra ve San Remo da devam eden süreçte galip devletler, Türk Barışı nın yapılandırılması kapsamında Ermenistan çözümlemesini tam olarak netleştirememiş ve nihayet Türk-Ermeni sınırının hakemliğini Başkan Wilson a havale ederek, Birleşik Devletleri de Ermenistan mandaterliğine davet etmiştir. Böylece, Müttefiklerin barışı tasarlayan müzakereler boyunca ortaya koydukları bütün tartışmalar ve çekincelere rağmen, Büyük Ermenistan devletleşmesi yine de San Remo Konferansı sonunda aradığı zemini ve açıkçası Müttefik Devletleri yükten kurtaran sorumluyu bulmuştur. Ancak bu sorumlunun Birleşik Devletleri adına Başkan Wilson olduğunu söylemek herhalde yanlış bir tespit olmasa gerektir. Zira Ermeni mandasını üstlenmesi talep edilen devlet, Türk Barışı müzakerelerine iştirak etmemiştir. Savaşın ana problemini çözümlemek adına oluşturulan Versay Anlaşması nı reddetmiş ve manda esasını şekillendiren Milletler Cemiyeti Tüzüğü nü onaylamamıştır. Savaş sonrası halkının Kongre çoğunluğunu sunduğu Cumhuriyetçi muhalefet vasıtasıyla iktidarın ve Wilson un tüm girişim ve ideallerini kısıtlayan bir platform oluşturmuş, Monroe Doktrini nin kapalılığına yönelmiştir. Bütün bunlara ilaveten ülkesinin dış sorumluluklar üstlenmedeki isteksizliğini gidermek adına oldukça

264 246 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 yoğun bir performans göstermesi gereken Başkan Wilson da, iştirak ettiği Paris Barış Konferansı dönüşü sağlığını kaybetmiş ve buna bağlı olarak aktivitesini yitirmiştir. San Remo Konferansı nda alınan karar gereğince Müttefiklerin manda üstlenilmesi konusunda yönelttiği çağrıyı 4 Mayıs ta teslim alan ve ardından Türk Barış Anlaşması nda belirtilen hakemliği de kabul ettiğini duyuran Başkan Wilson, 24 Mayıs tarihinde manda konusunu Amerikan Kongresine taşımış ancak manda üstlenilmesi için istediği idarî yetki Senato tarafından uygun bulunmamıştır. The New York Times gazetesinin haber akışına bakılırsa, 1918 seçimlerinin oluşturduğu Cumhuriyetçi çoğunluğun etkinliğiyle Versay Anlaşması ve Milletler Cemiyeti Tüzüğü nü onaylamamış olan bir Kongrenin, böyle bir yetkiye onay vermesinin olası olmadığı da önceden bilinen bir gerçektir. Başkan Wilson, bir yurtdışı yetkilendirmesi konusundaki talebini Kongre ye ilettiğinde, konu hakkında karar oluşturulması süreci başlamış ve mesele Senato ya getirilmiştir. Kararın oluşturulması adına başlayan resmî prosedür gereğince, Senato da oylanacak bir karar teklifi hazırlanması için Senato Dış İlişkiler Komitesi 27 Mayıs tarihinde toplanmış; fakat bu komitedeki Cumhuriyetçi çoğunluğun etkinliğiyle çözüm 11 e 4 gibi açık bir farkla Wilson un talebi aleyhine oluşturulmuştur. Senato da oylanması için hazırlanan ve dört Demokratın karşı çıkmasına rağmen on Cumhuriyetçi ile birlikte bir de Demokratın desteklediği bu çözüm: Başkan Wilson un manda konusundaki idarî yetki talebinin Senato ve Temsilciler Meclisi nin uyuşumuyla saygılı bir şekilde reddedilmesi esasını ortaya koymuştur. Senato da 1 Haziran 1920 günü bu çözümü oylamış ve 52 ye 23 oyla onaylamıştır. Bu kararın kabul edilişinde Senato oturumuna katılan Cumhuriyetçi Senatörler bir bütün halinde hareket ederek 39 oyla kararı desteklemişlerdir. Başkan Wilson un partisi olan Demokratlarda ise bir bölünme yaşanmış, 23 Demokrat önergeye karşı oy kullanırken, 13 ü ise Cumhuriyetçilerle birlikte hareket etmiş ve manda yetkilendirmesine karşı çıkan kararı desteklemiştir. Senato da sağlam bir çoğunluk oyuyla bu kararın onaylanması ardından bazı Demokratların, kararı ertelemek ya da değiştirmek yönündeki çeşitli teklifleri ise yapılan oylamalarda kabul görmemiştir. Senato nun kararı ardından, bu kararın yeterince bağlayıcı olduğu ve artık Temsilciler Meclisinde aynı kararın tekrardan ele alınarak onanmasına gerek kalmadığı yönündeki görüşlere rağmen, Kongre nin Cumhuriyetçi Parti liderleri konunun Temsilciler Meclisince de onanması için girişimlerde bulunmuşlar; ancak Demokratların çeşitli manevraları ile süreç uzatılmış ve Cumhuriyetçilerin yine çoğunluğu teşkil ettiği Meclis in onayı sağlanmadan Kongre nin ikinci yasama dönemi kapanmıştır. Sonuçta ABD Senatosu 1 Haziran 1920 Salı günü Ermeni mandasını reddetmiştir. Ancak bu cümleyi belki şu şekilde ifade etmek daha yerinde olacaktır: Birleşik Devletler Senatosu, Ermenistan mandasının kabulü konusunda, Başkan ın

265 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 247 idarî yetki talebinin reddedilmesini öngören karar tasarısını onaylamıştır. Zira gelişmelerden de görüldüğü gibi Senato nun karşısına oylanması için getirilen karar tasarısı, Ermeni mandasını üstlenmek için Wilson un talebini kabul etmeyi değil, Başkan ın talebine rağmen reddetmeyi onaylamasını Senato dan istemektedir. Talebin bu şekilde Senato ya sunulması ve Senato dan da istenildiği şekilde karar çıkmasını sağlayan faktör ise artık Amerika da Demokrat Başkan a rağmen yönetim yetisini eline geçirmiş olan Cumhuriyetçi Partinin gücüdür. Bu güç kısa bir süre sonra da Başkanı ve Kongresi ile birlikte Birleşik Devletlerin müstakbel iktidarı olacaktır. ABD nin I. Dünya Savaşı sonunda Ermeni mandasının muhatabı olması: Osmanlı Devleti ve coğrafyası ile münasebetlerinin oluşturduğu tarihi birikim; Hristiyanlık inancının yol göstericiliği; Başkan Wilson un idealizmi; Dünya Savaşı süreci sonunda ortaya çıkan yıkımlar ve fırsatlar; Ermenilerin çabaları; savaş galiplerinin tasarı ve politik kaygılarının ortaya çıkardığı bir sonuçtur. Ancak Birleşik Devletler bu muhataplığın oluşturduğu sonucu benimsememiş ve reddetmiştir. Ardından da kısa bir evrede Türk Barışı nın uygulanabilirliği olmadığı kesinleşmiş, Ermenistan Sovyetleşmiş, Başkan Wilson siyaset sahnesini terk etmiş ve manda yönetiminin tasarlandığı sahada başkalarının belirlediği farklı şartlar yaşanmaya başlamıştır.

266 248 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 KAYNAKÇA KİTAPLAR -AKGÜN, Seçil, General Harbord un Anadolu Gezisi Ve (Ermeni Meselesine Dair) Raporu (Kurtuluş Savaşı Başlangıcında), Tercüman Tarih Yay., İstanbul AMBROSİUS, Lloyd E., Woodrow Wilson and the American Diplomatic Tradition: The Treaty Fight in Perspective, Cambridge Unv. Press, New York Ana Hatları İle Amerikan Tarihi, Uluslararası Enformasyon Programları Ofisi ABD Dışişleri Bakanlığı (Editör: Howard Cincotta), Produced by:regional Program Office, Vienna ARI, Tayyar, Amerika da Siyasal Yapı Lobiler ve Dış Politika (Türk, Yunan, Ermeni, İsrail ve Arap Lobilerinin ABD nin Dış Politikasına Etkileri), Alfa Yay., İstanbul ARMAOĞLU, Fahir, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi Cilt I: , T. İş Bankası Yay., Ankara Atatürk ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, C.IV, AAM Yay., Ankara AVCI, Halil Ersin, İngiliz Ermeni İttifakı, Paraf Yay., İstanbul AYIŞIĞI, Metin, Kurtuluş Savaşı Sırasında Türkiye ye Gelen Amerikan Heyetleri, TTK Yay., Ankara BRİNKLEY, Alan, Dyer, Davis (Edited by), The Readers Companion to the American Presidency, Houghton Mifflin Company, New York COOPER, Jr. John Milton, Breaking the Heart of the World: Woodrow Wilson and the Fight for the League of Nations, Cambridge Unv. Press, New York DENOVO, John A., American Interests and Policies in the Middle East, , University of Minnesota Press, Minneapolis DODGE, Andrew R., Biographical Directory of the United States Congress, , U. S. Govt Printing Office, Washington EROL, Mine, Türkiye de Amerikan Mandası Meselesi , İleri Basımevi, Giresun EVANS, Laurance, Türkiye nin Parçalanması ve ABD Politikası (Türkçesi: T. Alaya, N. Uğurlu, Ö. Uğurlu), Örgün Yayınevi, İstanbul FENDOĞLU, Hasan Tahsin, Modernleşme Bağlamında Osmanlı-Amerika İlişkileri ( ), Beyan Yayınları, İstanbul GÖKAY, Bülent, Bolşevizm İle Emperyalizm Arasında Türkiye ( ), (Çeviren: Sermet Yalçın), Tarih Vakfı Yurt Yay., İstanbul GRABİLL, Joseph L., Protestant Diplomacy and The Near East Missionary Influence on American Policy , Lund Press, Minneapolis HELMREİCH, Paul C., Sevr Entrikaları, Büyük Güçler, Maşalar, Gizli Anlaşmalar ve Türkiye nin Taksimi (Çev: Şerif Erol), Sabah Kitapları, İstanbul HOFSTADTER, Richard, Miller, William, Aaron, Daniel, The United States- The History of a Republic, Prentice Hall, İnc., New Jersey JAESCHKE, Gotthard, Türk Kurtuluş Savaşı Kronolojisi Mondros tan Mudanya ya Kadar (30 Ekim Ekim 1922), TTK Yay., Ankara KASALAK, Kadir, Milli Mücadele de Manda ve Himaye Meselesi, Genelkurmay Basımevi, Ankara KIRKPINAR, Kenan, Ulusal Kurtuluş Savaşı Dönemi İngiltere ve Türkiye ( ), Phoenix Yay., Ankara MERAY, Seha L., Olcay, Osman, Osmanlı İmparatorluğunun Çöküş Belgeleri (Mondros Bırakışması, Sevr Andlaşması, İlgili Belgeler), Ankara Ünv. Basımevi, Ankara NEVİNS, Allan, Commager, Henry Steele, ABD Tarihi (Çev: Halil İnalcık), Doğu Batı Yay., İstanbul OLCAY, Osman, Sevr Andlaşmasına Doğru (Çeşitli Konferans ve Toplantıların Tutanakları ve Bunlara İlişkin Belgeler), Ankara Ünv. SBF Yay. Ankara ÖKE, Mim Kemal, Ermeni Sorunu , TTK. Yay., Ankara-1991.

267 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 249 -SAMSUTDİNOV, A. M., Mondros tan Lozan a Türkiye Ulusal Kurtuluş Savaşı Tarihi (Çev: Ataol Behramoğlu), Epsilon Yay., İstanbul SARICA, Murat, Birinci Dünya Savaşından Sonra Avrupada Barışı Kurma Ve Sürdürme Çabaları ( ), İ. Ü. Siyasal Bilimler Fakültesi Yay., İstanbul TANIYICI, Şaban, Akgün, Birol, Amerikan Cumhurbaşkanlığı Cumhuriyetten İmparatorluğu, Orion Kitabevi, Ankara The Encyclopedia Americana Volume 29, Americana Corporation Press, New York ULAGAY, Osman, Amerikan Basınında Türk Kurtuluş Savaşı, Yelken Matbaası, İstanbul WEEMS, Samuel A., Armenia, Secrets of a Christian Terrorist State, St. John Press, Dallas, TX MAKALELER -AKGÜN, Seçil, Kurtuluş Savaşı Başlangıcında Türk Ermeni İlişkilerinde ABD nin Rolü, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni İlişkileri Sempozyumu, Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü Yay, (Kurtuluş Ofset Basımevi), Ankara ss ARMAOĞLU, Fahir, Atatürk Döneminde Türk-Amerikan İlişkileri, Atatürk Dönemi Türk Dış Politikası, (Yay. Haz. Berna Tükdoğan), A.A.M. Yay., Ankara-2000, ss BROWN, Phillip Marshall, The Mandate Over Armenia, The American Journal of International Law, Vol.14, No.3, July 1920, ss HOWARD, Harry N., Paris-San Remo-Sevr de Türkiye yi Yok Etme Planları, (Çev: Müge Yılmaz), Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, Dün/ Bugün/ Yarın, Sayı 79, Ağustos 2003, ss KURAN, Ercüment, Amiral Bristol Raporu ve ABD de Türk Aleyhtarı Ermeni Propagandasının Tarihçesi, Osmanlıdan Günümüze Ermeni Sorunu, Yeni Türkiye Yay., Ankara-2000, ss SELVİ, Haluk, Amerika Birleşik Devletlerinde Ermeni Faaliyetleri, Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim, (Editör: Berna Türkdoğan), Nisan-2003, Özel Sayı, Sayı: 38 ss The New York Times; 9 Ocak 1920,...Ermeni Mandası Norveç e, s.1.; 15 Mart 1920, Başbakanlar Milletler Cemiyetini Ermeni Mandasını Üstlenmeye Davet Ediyor, s.15.; 2 Nisan 1920, Ermenistan İçin Manda Cemiyete Teklif Edildi, s.8.; 22 Nisan 1920,...Küçük Asya Problemleri Çözümsüz Kaldı, s.1.; 22 Nisan 1920, Hollanda Ermeni Mandasını Üstlenebilir, s.3.; 23 Nisan 1920, Kanada Ermenistanın Mandasını Almayı Öneriyor- Curzon San Remoda Eğer Norveç Reddederse Dominyonun Harekete Geçeceğini Bildiriyor, s.1.; 25 Nisan 1920, Ermenistan Tanımamızı Haber Alıyor, s.3.; 3 Mayıs 1920, Wilson un Ermeni Sözü Anlatılıyor, s.17.; 5 Mayıs 1920, Manda Teklifi Teslim Alındı, s.2.; 23 Mayıs 1920, Başkan Yeni Ermenistan ın Sınırlarını Belirlemeyi Kabul Ediyor, s.1.; 25 Mayıs 1920, Wilson Ermeni Mandasını Almamızı İstiyor; Ulusun Tercihinin Yardım Göndermek Yönünde Olduğu Söyleniyor: Kongre Muhtemelen İktidarı Onaylamayı Reddedecek, s.1.; 25 Mayıs 1920, Londra Faaliyeti Olanaksız Görüyor, s.1.; 26 Mayıs 1920, Yeni Ermenistan İçin Tüm Haklar Talep Ediliyor, s.2.; 26 Mayıs 1920, Fedakârlığımız Test Ediliyor, s.10.; 26 Mayıs 1920, Ermeni Mandası Bugün Önce Temsilciler Meclisi Komitesine Gidiyor, s.1.; 26 Mayıs 1920, İngiliz Gazetesi Ermenilerin Bizden Beklentisini Yansıtıyor, s.2.; 27 Mayıs 1920, Manda Talebi Rafa Kaldırılabilir, s.1.; 27 Mayıs 1920, Paris Amerika nın Mandayı Üstlenmesini Umuyor, s.1.; 28 Mayıs 1920, Ermenistan Hakkında Komite Oylamasında Manda 11 e 4 Reddedildi, s.1.; 28 Mayıs 1920, İzolasyon Bulguları Giderek Artıyor, s.1.; 29 Mayıs 1920, Mr. Bryan ve Ermenistan, s.14.; 29 Mayıs 1920, Ermeniler Komünist Ayaklanmayı Ezdi, s.17.; 29 Mayıs 1920, Ermeni Ordusu İçin Yardım Aranıyor, s.17.; 29 Mayıs 1920, Wilson Batum un Ermenistan ın Limanı Olmasını İstiyor, s.17.; 30 Mayıs 1920, Ermenistan ın Yıkımla Karşı Karşıya Olduğu Düşünülüyor, s.9.; 30 Mayıs 1920, Ermenistan ın Geçmişinde Hüzünlü İbret Görünüyor, s.9.; 30 Mayıs 1920, Mandasız Ermenistan İçin, Magazine Features, s.xx16.; 30 Mayıs 1920, Komite Ermenistan İçin Borç Vermemiz Planını Öneriyor, s.1.; 31 Mayıs 1920, Ermenistan İçin Ne Yapılabilir?, s.10.; 31 Mayıs 1920, Gerard Wilson un Ermenistan a Yardım Edebileceğini Söylüyor, Busines & Finance, s.18.; 1 Haziran 1920, Senato Ermenistan ı Bugün Oyluyor, s.1.; 1 Hazi-

268 250 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 ran 1920, Ermenistan Üç Taraftan Tehdit Altında- Yaklaşan Saldırıları Karşılamak Adına Cephane ve Malzeme İçin Fransa ya Müracaat Ediliyor, s.4.; 2 Haziran 1920, Senato 23 e 52 Oyla Mandayı Reddediyor, s.1.; 3 Haziran 1920, Ermenistan Konusunda Bugün Temsilciler Meclisi Faaliyeti Planlanıyor, Real Estate, s.32.; 4 Haziran 1920, Temsilciler Meclisi Ermeni Mandasını Reddetmeye Davet Ediliyor, s.15.; 5 Haziran 1920, Meclis Liderleri Ermenistan Konusunda Harekete Geçmeye Karar Verdi, s.9.; 5 Haziran 1920, Ermenistan da Yeni Hükümet Başkanı Seçildi, s.15.; 6 Haziran 1920, Kongre Paydos Ediyor; Bütçe Yasa Tasarısı Ölüyor, s.9.; 11 Haziran 1920, Ermenistan Ağır Yük, s.12.; 12 Haziran 1920, Ermenistan Silahsız Kasaplarla Yüzleşiyor, s.17.; 22 Haziran 1920, Yunanlar Ermeni Mandası İstiyor, s.1.; 24 Temmuz 1920, Harding ve Ermenistan, s.8. İNTERNET SİTELERİ (ABD Senatosu İnternet Sitesi, Erişim: 24 Kasım 2010).

269 TARİHİN PEŞİNDE -ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ- Yıl: 2011, Sayı: 6 Sayfa: THE PURSUIT OF HISTORY -INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY AND SOCIAL RESEARCH- Year: 2011, Issue: 6 Page: BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI NDA TRABLUSGARP CEPHESİ VE AFRİKA GRUP- LARI KOMUTANI NURİ PAŞA ( KİLLİGİL ) Nejdet KARAKÖSE * Özet Etkileri halen günümüze kadar devam eden Birinci Dünya Savaşı nda, Osmanlı Devleti 10 cephede savaşarak; insan gücü, ekonomik ve askeri bakımdan büyük zararlar görmüştür. Savaşılan bu cephelerden birisi de Trablusgarp Cephesi dir. Osmanlı Devleti, 18 Ekim 1912 de İtalyanlara verdiği Trablusgarp ı, Birinci Dünya Savaşı na girdikten sonra tekrar ele geçirmek istemiştir. Bu cephenin birinci özelliği; Trablusgarp vilayetinden başka Mısır, Cezayir, Sudan, Nijer ve Tunus sınırlarında da İngiliz, İtalyan ve Fransızlara karşı savaşılmasıdır. İkinci özelliği ise bu cephenin komutanlığını, genç yaşına ve asıl rütbesi Yüzbaşı olmasına rağmen Fahri Ferik Nuri Paşa nın yapmasıdır. Bu makalede, Birinci Dünya Savaşı nda Trablusgarp Cephesi ndeki olaylar ile Afrika Grupları Komutanı Nuri Paşa nın faaliyetleri anlatıldı. Anahtar Kelimeler Nuri Paşa, Şeyh Ahmet, Şeyh İdris, Şehzade Osman Fuat, Trablusgarp. THE BATTLE FRONT OF TRIPOLI AND THE AFRICAN GROUPS COMMANDER NURİ PASHA ( KİLLİGİL ) IN THE FIRST WORLD WAR Abstract The manpower of the Ottoman Empire has been witnessed great damages in terms of the economic and military perspectives during the activities of the 10 fronts in the First World War whose effects still carry on to the present days. The front of Tripoli was one of them. Within the participation of the First World War, the Ottoman Empire wanted to regain Tripoli, which was captured by Italy on 18 October The primary characteristics of the Tripoli front based on the wars against the English, Italian and French army waged at the borders of Egypt, Algeria, Sudan Nigerand and Tunis aside from the province of Tripoli. As for the next characteristics, the commander position of this front carried out by the Honorary Lieutenant General Nuri Pasha in spite of his young age and bearing the military rank as captain. In this paper, the facts at the front of Tripoli and activities of Nuri Pasha, the African Groups Commander, are presented. Key Words Nuri Pasha, Sheikh Ahmet, Sheikh İdris, Prince Osman Fuat, Tripoli. * Dr., Gediz Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Öğretim Görevlisi. nejdet.karakose@gediz.edu.tr

270 252 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 GİRİŞ Osmanlı- İtalyan Savaşı sonunda 18 Ekim 1912 tarihinde imzalanan Ouchy Antlaşmasıyla Osmanlı Devleti, Trablusgarp Vilayetini İtalya ya verdi. Trablusgarp halkı Ouchy Antlaşmasından ve Osmanlı askerinin bölgeyi terk etmesinden hoşlanmadılar. Antlaşma şartlarını kabul etmektense mücadeleye devam etmeyi ve gerekirse ölmeyi kabul ettiler. Ouchy Barış Antlaşmasının imzalanmasından kısa bir süre sonra Osmanlı Hükümeti barış haberlerine karşı tepkiyi hafifletmek için Şeyh Ahmet Senusi 1 ( Seyit Ahmet ) ye hediyeler gönderdi. Hediyelere karşı memnuniyetini belirten Şeyh Ahmet, Osmanlı Devleti ne bağlılığını bildirdi. Mücadelenin devamı için silah ve mühimmat yardımının devam etmesini istedi. Osmanlı Hükümeti, Trablusgarp Vilayetindeki muntazam kuvvetlerini çekmesine rağmen, yerli kabileler bölgede kalan bir kısım Türk subay ve erleri ile İtalyanlara karşı mücadeleye devam etmişlerdir. İtalyanlar, Türk subaylarının gidişini fırsat bilerek işgal ettikleri alanları genişletmeye gayret göstermelerine rağmen, Şeyh Ahmet in İtalyanlara karşı mücadelesi ve onlara büyük zayiat vermesi, kendisinin ününü artırmıştır. Şeyh Ahmet İtalyan baskısından başka salgın hastalık, kuraklık ve kıtlıkla da mücadele etmek durumunda kalmıştır. Ayrıca, Enver Bey in gönüllü subay ve askerlerinden kalanların başında bıraktığı Mısırlı Osmanlı subayı Binbaşı Aziz- el Mısrî nin ( Aziz Ali Bey ) İstanbul dan aldığı iddia olunan emre uyarak, pek çok Osmanlı askerini, paranın ve topların çoğunu alarak Mısır a çekilmesi, kendisini mücadelesinde zor durumda bırakmıştır 2. Osmanlı Devleti 2/3 Kasım 1914 te Almanya ve Avusturya nın yanında savaşa katıldıktan sonra, Padişahın 11 Kasım 1914 te Halife sıfatıyla Mukaddes Cihat ilan etmesine ilk iştirak eden yine Trablusgarp taki Müslümanlar olmuştur. Zira Fizan da başlattıkları ayaklanma ile İtalyanlara büyük zayiat verdirerek İtalyan garnizonlarını ele geçirmişlerdir. Bölgedeki İtalyan komutanı Albay Miyani kalan kuvvetleriyle Mısrata ya çekilmek zorunda kalmıştır 3. Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı na girdikten sonra İngiltere, Fransa ve Rusya ya savaş ilan etmesine 1 Seyit Ahmet Şerif es Senusi; Türk Libya müşterek tarihinin son safhasında, en seçkin ve daima saygıyla anılmaya layık büyük bir şahsiyet olarak geçmiştir yılında Cağbub da doğdu. Babası Es-Seyit Muhammet Şerif, Senusi ailesinin en büyüğü olan Es-Seyit Muhammet Bin Ali-es Senusi nin ikinci oğlu idi. Kendisinden başka dört erkek kardeşi daha vardı. Senusi tarikatının lideri olan amcası Es-Seyit Muhammet-el-Mehdi nin 1902 yılında ölmesinden sonra yerine geçmesi icap eden oğlu Es- Seyit Muhammet İdris in henüz küçük yaşta olması nedeniyle geçici olarak, Senusilerin başına geçti. Seyit Ahmet, orta boylu, dinç, koyu esmer, azimli ve kararlı, karşısındakine güven ve saygı telkin eden bir yapıya sahipti. 1911yılından itibaren İtalyanlarla, 1915 yılından itibaren de İngilizlerle savaştı. Savaşın sonlarına doğru İstanbul a gitti. Padişah Vahdettin e kılıç kuşandırdı. Mondros Mütarekesinden sonra Ankara ya Mustafa Kemal Paşa nın yanına gitti. Türkiye Büyük Millet Meclisi onu Irak Tahtına aday olarak ilan etti. Cumhuriyet döneminde Türkiye yi terk ederek Medine ye gitti ve orada 10 Mart 1933 yılında vefat etti. Bkz. Celal Tevfik Karasapan, Libya Trablusgarp, Bingazi ve Fizan, Resimli Posta Matbaası, Ankara 1960, s Celal Tevfik Karasapan, age., s ; Lisa Anderson, The State and Social Transformation in Tunisiaand Libya, , Princeton University Press, Princeton, New Jersey, 1989, s ; Philip H. Stoddart, Teşkilât-ı Mahsusa, ( Çev.: Tansel Demirel ), Arba Yayınları İstanbul 1994, s Celal Tevfik Karasapan, age., s. 222; Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi, VI ncı Cilt, Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı, , Gnkur. Basımevi, Ankara, 1978, s

271 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 253 rağmen; savaşın başında tarafsızlığını koruyan İtalya ya karşı savaş ilan etmemiştir. Fakat yerli kuvvetleri desteklemek üzere Trablusgarp a subay kafileleri göndermiştir. Mücahitler bu destekle İtalyanlara karşı büyük başarı sağlamışlardır. Almanların Süveyş Kanalı na harekât yapılarak İngiliz Ordusunun burada tutulması, isteklerine karşılık olarak Osmanlı Harbiye Nazırlığınca Kanal Harekâtının yapılmasına karar verildi. Enver Paşa, Süveyş Kanalı istikametinde yapılacak taarruzla koordineli olarak, İngiliz kuvvetlerini bölerek Kanal yönünde yapılacak taarruzun yükünü hafifletmek amacıyla; Şeyh Ahmet in de Sollum üzerinden Mısır a taarruz etmesini istiyordu. Şeyh Ahmet ve kuzeni Şeyh İdris 4 Mısır a saldırma fikrine karşı idiler. Enver Paşa tarafından kardeşi Yüzbaşı Nuri Bey 5 ( Nuri Paşa- Killigil ), Fahri Ferik rütbesiyle ve olağanüstü yetkilerle Afrika daki kuvvetlerin başına gönderilerek, Şeyh Ahmet in Mısır istikametinde taarruz etmesi sağlanmıştır. Nuri Paşa nın yetki alanı Trablusgarp tan başka Mısır batı hududu, Sudan, Fizan, Tunus, Cezayir sınır bölgelerini de kapsıyordu. Nuri Paşa nın Şeyh Ahmet ile birlikte Mısır batı hududunda İngilizlerle çatışması Şubat 1915 ten Mart 1917 e kadar devam etti. Sonuçta İngilizler mağlup edilemese de büyük kuvvetlerini Mısır batı hududunda ve Nil vahalarında tutması sağlandı. İtalya, 26 Nisan 1915 tarihinde imzaladığı antlaşma ile kendisine daha fazla toprak vermeyi vaat eden İtilaf Devletleri safında Birinci Dünya Savaşı na girdi. Bilhassa İngiltere nin baskıları sonucunda 24 Mayıs 1915 te Avusturya ya; 20 Ağustos 1915 te ise Osmanlı Devleti ne savaş ilan etti 6. Savaş ilan ettikten sonra İtalya nın Anadolu sahillerine herhangi bir taarruzu olmadı. Sadece İtalyan donanması Akdeniz ve Ege sahillerinde abluka uyguladı. Alman denizaltıları sebe- 4 Seyit İdris; Seyit Ahmet in amcasının oğludur. 12 Mart 1890 yılında Cağbûb da doğdu. Babası Mehdî es-senusi 1902 de vefat ettiğinde henüz 12 yaşında olduğu için tarikatın şeyhlik makamına amcasının oğlu Ahmet Şerif es- Senusi geçti. Seyit Ahmet in İstanbul a gitmesinden sonra Osmanlı Devleti, İdris i onun halefi olarak kabul etti. İdris tarikatın başına geçince İtalyan ve İngilizlerle anlaşma yoluna gitti. Seyit İdris 1922 de ülkesini terk ederek Mısır a gitti. İtalyanlarla mücadeleyi Ömer Muhtar sürdürdü. Ömer Muhtar da 1931 yılında İtalyanlar tarafından yakalanıp idam edildi. Seyit İdris 1943 yılında İngilizlerin izniyle ülkesine döndü. 25 Kasım 1950 yılında Libya Kralı ilan edildi. 25 Aralık 1951 de de Bağımsız Libya Krallığı kuruldu. 01 Eylül 1969 yılında Albay Muammer Kaddafi nin başında bulunduğu 62 subay tarafından devrildi. İhtilal olduğunda Türkiye de bulunuyordu. Mısır a geçti ve buranın vatandaşı oldu. 25 Mayıs 1983 yılında Kahire de vefat etti. Seyit İdris, zayıf bünyeli, ince zekâlı, uzak görüşlü, savaş yapabilecek cesareti olmayan mutedil bir kişiliğe sahipti. Bkz. İslam Ansiklopedisi, Cilt 21, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul, 2000, s Nuri Paşa ( Killigil ); ( ); Enver Paşa nın kardeşi ve Halil Paşa nın yeğenidir. 23 Nisan 1306 ( 1890 ) yılında Manastır da doğdu. İlk ve orta tahsilini Manastır da yaptıktan sonra Kuleli Askeri Lisesine; daha sonra Harp Okuluna girdi. Harp Okulunda sicil numarası ile piyade teğmeni olarak mezun oldu. Makedonya daki 3. Ordu ve İstanbul daki Padişahın Maiyyet Bölüğündeki görevlerinden sonra gönüllü olarak 1911 yılında Trablusgarp a gitti. Balkan Harbine katıldı. Birinci Dünya Savaşı nın çıkması ile Enver Paşa tarafından Afrika Grupları Komutanı olarak tekrar Trablusgarp a gönderildi. Burada yerli kuvvetleri teşkilatlandırarak İngiliz, İtalyan ve Fransız kuvvetleriyle savaştı. Savaşın sonlarına doğru Kafkas İslam Ordusu Komutanı yapılarak, Azerbaycan da ve Dağıstan da Ermeni, Rus ve İngiliz kuvvetleriyle savaştı. Mondros Mütarekesinden sonra İngilizler tarafından tutuklandı. Batum daki hapishaneden kaçarak Dağıstan a ve Karabağ a gitti. Burada Bolşevik Kuvvetleriyle çarpıştı. Anadolu ya geçerek Milli Mücadeleye iştirak etti. Daha sonra Almanya ya gitti. Türkiye ye döndükten sonra ticaretle uğraştı. Zeytinburnu ve Sütlüce fabrikalarını kurarak silah ve mühimmat imal etti. İkinci Dünya Savaşı esnasında Sovyet toprakları üzerinde bağımsız Türk Devletleri kurmak ve Türk asıllı esirlerden ordu kurmak için Almanlarla görüşmeler yaptı. Fakat başarılı olamadı. 2 Mart 1949 günü sebebi bilinmeyen bir patlama yüzünden fabrikası yok oldu. Nuri Paşa nın birkaç parçalanmış eşyası dışında cesedi bulunamadığından öldüğüne karar verildi. ( Daha fazla bilgi için Bkz. Nejdet Karaköse, Askeri Siyasi ve Silah Sanayicisi Kişiliği ile Nuri Paşa ( Killigil ), Doktora Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü, İzmir, ) 6 İsrafil Kurtcephe,Türk - İtalyan İlişkileri ( ), T.T.K. Basımevi, Ankara, 1995, s. 239,

272 254 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 biyle bunda da başarılı olamadı. İtalyanlarla kara savaşı Trablusgarp ta yapıldı. İtalya savaş ilan ettikten sonra Osmanlı Meclisi toplanarak Ouchy Antlaşmasının feshine dair karar aldı. Trablusgarp vilayetini tekrar topraklarına kattığını ilan etti. Nuri Paşa nın İtalyanlarla savaşı İngilizlere mağlup olduktan sonra İtalyan işgal bölgesine geçerek Mısrata ya karargâhını kurmasıyla başlamıştır. Nuri Paşa, Nisan 1917 den Ocak 1918 tarihine kadar, bölgedeki aşiret kuvvetleriyle İtalyanlara karşı başarılı mücadele vermiştir. Trablusgarp ve Mısır batı hududundaki muharebelerden başka; Nuri Paşa nın emrindeki kuvvetler, bölgedeki aşiret kuvvetleriyle birlikte Sudan da İngilizlerle; Tunus, Cezayir ve Nijer sınırlarında da Fransızlara karşı savaşmıştır. Nuri Paşa, Afrika Grupları Komutanlığı Karargâhında çıkan anlaşmazlık sebebiyle Ocak 1918 tarihinde İstanbul a dönmüş; bilahare Kafkas İslâm Ordusu Komutanlığı na atanmıştır. Yerine Şehzade Osman Fuat, Afrika Grupları Komutanlığına atanmıştır. Bundan sonra Birinci Dünya Savaşı nın sonuna yaklaşılmış; Mondros Mütarekesinden sonra da Şehzade Osman Fuat ve beraberindeki subaylar önce Fransızlara; sonra İtalyanlara teslim olarak İstanbul a dönmüştür. I- NURİ PAŞA NIN TRABLUSGARP A GELMESİ VE İNGİLİZLERE KARŞI MISIR BATI HUDUDUNDA HAREKÂTA GİRİŞMESİ A- İngilizlerle Mısır Batı Hududunda Yapılan Muharebelere Kadar Meydana Gelen Olaylar Almanlar, Kanalın kapatılması ve İngiliz Ordusunun Mısır da tutulması isteklerine karşılık olarak; Harbiye Nazırı Enver Paşa tarafından Ağustos 1914 te Kanal Harekâtının yapılmasına karar verildi. Harekâtı icra etmek üzere 4. Ordu Komutanlığı na getirilen Cemal Paşa 1914 Aralık ayı başlarında Şam a geldi; hazırlıklara başladı. Cemal Paşa nın bütün ümidi İngilizleri gafil avlayarak İsmailiye yi ele geçirmek, daha sonra Mısırlı vatanseverlerin isyanı ile koordineli olarak Mısır ı ele geçirmekti 7. Harbiye Nazırı Enver Paşa, Cemal Paşa nın Süveyş Kanalı istikametinde yapacağı taarruzla koordineli olarak, İngiliz kuvvetlerini bölerek Kanal yönünde yapılacak taarruzun yükünü hafifletmek amacıyla Şeyh Ahmet in de Sollum üzerinden Mısır a taarruz etmesini de istiyordu. Şeyh Ahmet ve kuzeni Seyit İdris Mısır a saldırma fikrine karşı idiler. Enver Paşa nın emriyle, kardeşi Yüzbaşı Nuri Bey Afrika daki kuvvetlerin başına komutan olarak görevlendirildi. Yüzbaşı Nuri nin başlıca görevi Şeyh Ahmet i Mısır istikametinde taarruz etmeye ikna etmek ve Trablusgarp taki kuvvetleri emir ve komuta altına almaktır 8. 7 Muzaffer, ( E. Miralay ), Büyük Harpte Mısır Seferi Çerçevesi İçerisinde Birinci Kanal Akını, 92 Sayılı Askeri Mecmua nın Tarih Kısmı, Sayı: 33, İstanbul Askeri Matbaası, 1 Mart 1934, s. 12; Ş. Süreyya Aydemir, Makedonya dan Orta Asya ya Enver Paşa, Cilt 3, İstanbul, 1970, s ; İsmet Görgülü, On Yıllık Harbin Kadrosu, , Balkan- Birinci Dünya ve İstiklal Harbi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1993, s. 131; Philip H. Stoddart, age., s Philip H. Stoddard, age., s. 81.

273 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 255 Yüzbaşı Nuri Bey, 15 Ağustos 1914 tarihinden beri İstanbul da Harbiye Nezareti Makam Yaverliğini yapmaktadır 9. Enver Paşa tarafından Afrika Gruplar Komutanlığına görevlendirilen Nuri Bey 10, bir Yunan kaçakçı gemisiyle Şubat 1915 te Bingazi nin Tobruk - Sollum arasındaki Defne kıyısına çıkar. Nuri Bey in yanında Binbaşı Cafer el-askeri ile mücahit lider Süleyman el-baruni ve para olarak da altın bulunmaktadır 11. Olayın içinde olan Cafer el-askeri hatıralarında, Nuri Bey ile birlikte Trablusgarp a gidişlerini şu şekilde anlatmaktadır: Daha önce bahsettiğim üzere Enver Paşa ile yakınlığım kişisel dostluk ve güvenden kaynaklanıyordu. Çünkü Almanya da, Balkan Harbinde ve Birinci Dünya Savaşı nın başlarında birlikte resmi görevlerde bulunmuştuk. Üst düzey Alman komutanların benim hakkımda söylediği güzel şeylerden sonra hakkımdaki itimadı daha da artmıştı. Bana, Senusi cephesinin desteklenmesinin ve bu kuvvetleri kullanarak İtilaf devletlerine ait güçlerin mümkün olduğunca parçalanmasının zaruri olduğunu söylerdi. Enver Paşa nın, Osmanlı Ordusunun gayretli subaylarından biri olan kardeşi Nuri Bey de Senusi nin talebi üzerine Kuzey Afrika ya gitmeye istekli görünüyordu. Böylece, ne olursa olsun Senusi ye gitmeye karar verdik. Bu kararı, ulaşımın kesildiğini ve oraya varmanın güç olduğunu bile bile verdik. Çünkü bütün denizler İtilaf devletlerinin kontrolü altındaydı. Mısır a giden karayolları da Süveyş Kanalı na yerleşen İngiliz kuvvetleri tarafından kesilmişti. Böyle bir işe girişmek, birçok tehlikeyi ve başarısızlığı göze almak demekti. Bu yüzden, hedefimize ulaşmak için en iyi yolun ne olduğunu düşünürken, o dönemde tarafsız durumda bulunan ve Kaiser II. Wilhelm in akrabası olan Kral Kostantin in etkisiyle Almanlara katılma eğilimi gösteren Yunanistan a gitmeye karar verdik. Nuri Bey ile gerekli hazırlıkları yapıp yeteri kadar resmi yazı ve parayı da yanımıza alarak 5 Aralık 1914 te İstanbul dan Atina ya doğru yola çıktık. Yanımızdaki belge ve paraların Bulgar ve Yunan gümrüklerinde ele geçirilmemesi için, Yunanistan ın başkenti Atina da bulunan Osmanlı Orta Elçiliğine giden diplomatlar sıfatıyla yola çıkmıştık. Atina da bizi Osmanlı Ataşesi karşıladı ve işlerimizi yoluna koymamız için hatırı sayılır bir yardım yaptı. Sonra Pire deki Osmanlı elçisiyle bağlantı kurduk ve Muhyiddin Şatilla isimli Beyrutlu bir silah kaçakçısıyla anlaştık. Anlaşmamıza göre, Sadedin Şatilla nın kardeşi olan bu kaçakçı, üç bin Osmanlı altını karşılı- (Trablusgarp ta imkânlar kısıtlı olduğundan, Şeyh Ahmet Mısır Batı Hududunda harekât başlayıncaya kadar, İngilizlerle dost geçinerek onlardan Sollum a deniz yolu ile getirilen erzaktan yardım alıyordu. İngilizler de bu yardımı isteyerek yapıyorlardı. Bununla Senusi kuvvetlerinin Sollum dan Mısır a beklenen taarruzlarını önleyebileceklerini tahmin ediyorlardı. Hatta bunu emniyet altına alabilmek için Şeyh Ahmet e bazı vaatlerde bulunuyorlardı. Bkz. Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı, s ) 9 M.S.B. Arşivi Nuri Killigil in Şahsi Dosyası. 10 Afrika Grupları Komutanı olarak Nuri Bey in sorumluluk sahasına Fransız müstemlekeleri olan Tunus, Cezayir ve Fas da bulunan Müslümanlarla meşgul olmak da dâhildir Yüzbaşı Nuri Bey in emrindeki subaylar Mısır, Habeşistan ve Sudan a gönderilmiştir. Bunların görevi oradaki Müslümanları cihada davet etmektir. Ayrıca, Mısır da Nil üzerindeki su depoları, baraj ve mahzenleri havaya uçurarak, Nil in mecralarını değiştirmek gibi gizli görevleri de vardır. Bkz. Samih Nafiz Tansu, İki Devrin Perde Arkası ( Anlatan: Emekli Süvari Albayı Hüsamettin Ertürk, Teşkilatı Mahsusa Başkanı ), Ararat Yayınevi, İstanbul, 1969, s Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı, s. 111, 641.( Nuri Bey ile gelen Cafer el-askeri beraberinde getirdiği Osmanlı Padişahı nın fermanı ile Seyit Ahmet e vezaret (Bakanlık) rütbesinin verildiğini duyurur. Seyit Ahmet bu rütbeyi az bulsa da kabul eder. Onun istediği Afrika da Halife nin vekili olmaktır. Bkz. Age.,s )

274 256 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 ğında bize küçük bir gemi satacak, sonra bu gemiyle bizi Afrika sahiline ulaştıracak, işi bitince de ödül olarak gemi tekrar kendisinin olacaktı. Yunanistan da kaldığımız sırada son derece düşük fiyatla bir miktar silah ve mühimmat almaya muvaffak olduk. Bunlar Balkan Harbinde Yunanlılar tarafından ele geçirilmiş olan Türk askerlerine ait silahlardı. Geceleyin, yolda ve gideceğimiz yerde ihtiyaç duyacağımız mallarla gemiyi doldurmaya başladık. Hiçbir gümrük memuru bizi rahatsız etmedi. Gemiyi doldurduktan sonra Girit adasına doğru yola çıktık, oradan Tobruk ile Sellum arasındaki bir yer gidecektik. Deniz dalgalı olduğundan yaklaşık bir hafta kadar Girit adası yakınlarındaki küçük ve terk edilmiş bir adaya sığınmak zorunda kaldık. Bu yolculukta yanımızda bulunanlardan biri, Enver Paşa nın Trablusgarb da olduğu dönemlerde büyük hizmetleri geçen Bingazi eşrafından Muhammed el-cabânî Bey di. Yanımızda ayrıca, Nuri Bey in arkadaşlarından olan ve bu görevde gönüllü olarak bize katılan Hacı Kâmil el- Bundukî Efendi de vardı. Sellûm un yaklaşık yirmi kilometre batısına düşen bir yerden Derne sahiline çıktık ve bu bölgeye yerleşmiş bulunan Menfe aşiretine konuk olduk. Büyük es-seyyid Ahmet es Senûsî ye bir haberci gönderip geldiğimizi bildirdik. İki gün sonra Sellûm a üç mil uzaklıktaki Bir-i Vâir e doğru yola çıktık. Bir-i Vâir, Sellûm Kalesi ne bir mil ötede çadır kuran Seyyid Ahmed es-senûsî nin karagâhı olarak kullanılıyordu. 12 Nuri Bey in Sollum a çıktığı tarihlerde Çanakkale Savaşı da yeni başlamış; Doğuda Sarıkamış Harekâtı ve Cemal Paşa nın yaptığı Birinci Kanal Harekâtı 13 başarısızlıkla sonuçlanmış, İkinci Kanal Harekâtının hazırlıklarına başlanmıştır. Seyit Ahmet Birinci Kanal Harekâtı esnasında Mısır a doğru İngilizlere taarruz etmemiştir. Fakat İngilizler, Alman ve Osmanlı Genelkurmaylarının niyetlerini sezinlediğinden, Şeyh Ahmet in de Sollum yakınlarında 2000 mücahidi toplamasından kuşkulanmışlar ve Binbaşı Royle yi Şeyh Ahmet in yanına göndermişler- 12 Cafer el- Askerî, İsyancı Arap Ordusunda Bir Harbiyeli, ( Hazırlayan: Necdet Fethi Safvet, Tercüme: Halit Özkan ), Klasik Yayınları, İstanbul, 2008, s. 40, 41. ( Sellûm un yaklaşık yirmi kilometre batısına düşen bir yerden Defne sahiline çıktık, diye yazılması gerekirken Derne sahili yazılmıştır. Derne, Tobruk unda batısında olduğundan burası olması imkânsızdır. Defne sahiline çıkıldığını Gnkur. Yayını da yazmaktadır. Bu nedenle Defne sahilinin doğru olduğu değerlendirilmektedir. Bkz. Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı, s. 111, 641. Yüzbaşı Selahattin Bey hatıralarında 22 Aralık 1914 günü öğleden sonra saat te Haydarpaşa dan kalkan ve Halep e giden, Beşinci Kuvve-i Seferiye karargâhını taşıyan özel trende Enver Paşa nın kardeşi ve Halil ( Kut ) Bey in yeğeni Yüzbaşı Nuri Bey in de bulunduğunu; hatta kendilerine tepeden baktığını, bu üslupla konuştuğunu ve Trablusgarp taki kahramanlıklarını anlattığını yazmaktadır. Nuri Bey in Halep te kendilerinden ayrılarak Trablus a gittiğini belirtmektedir. Bkz. İlhan Selçuk, Yüzbaşı Selahattin in Romanı, Birinci Kitap, Remzi Kitabevi, İstanbul s , Fakat daha sonraki yolculuğu hakkında bilgi vermemektedir. Halep ten sonra Suriye sahillerinden bindiği bir Alman denizaltısı ile de gitmiş olabileceği değerlendirilebilir. Ayrıca, Cafer el- Askerî nin belirttiği 5 Aralık 1914 tarihi ile de uyumsuzluk bulunmaktadır. Lawrence de, Seven Pillars of Wisdom adlı eserinde Cafer el-askerî nin Libya ya bir denizaltı ile gittiği şeklindeki söylentiyi yazmaktadır. Bkz. Cafer el- Askeri, age., s. 46 Fakat Nuri Bey in Trablusgarp a gidişi ile ilgili tam ve doğru bilginin, faaliyetin içinde olan Cafer el Askerî tarafından verildiği değerlendirilmektedir. 13 Birinci Kanal Harekâtında Cemal Paşa, hazırlıklarını bitirdikten sonra, kişilik kuvvetiyle 14 Ocak 1915 tarihinde Süveyş Kanalı istikametinde ileri yürüyüşüne başlar. 1 Şubat ta Kanalın Doğusunda toplanılır. 2 / 3 Şubat 1915 gecesi planlanan taarruz, ancak 3 Şubat sabahı güneş doğduğunda başlar. İngilizler su üstündeki ve karşıya geçen birlikleri topçu ve makineli tüfek ateşiyle şehit ederler. Bir kısmını esir alırlar. Dubaları ve tombazları batırırlar. Birinci Kanal Harekâtında Türk Kuvvetleri 1000 şehit 2000 yaralı ve 150 esir verir. Cemal Paşa 4 Şubat günü birlikleri geriye çeker. Bkz. Emekli Miralay Muzaffer, age., s ; Ş. Süreyya Aydemir, Makedonya dan Orta Asya ya Enver Paşa Cilt 3, s

275 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 257 dir. Şeyh Ahmet her ne kadar İngilizlere karşı kötü niyeti olmadığını temin etmiş ise de İngiliz Kumandanlığı bu bölgedeki garnizonlarını takviye etmiştir. Hatta İngilizler Mayıs 1914 te Hac yapmaya giden Şeyh İdris in ( Şeyh Ahmet in amcaoğlu, daha sonra Libya Kralı ) Şubat 1915 te memleketine dönüşünde özel bir motorla Sollum a götürüp yolculuğunu kolaylaştırmışlardır 14. Nuri Bey, Sollum limanına çıktıktan sonra, Bir-i Vaar daki Şeyh Ahmet in karargâhına gider. İngilizlerin öğrenmemesi için Cafer el- Askerî ile beraber, Şeyh Ahmet ile görüşmelerini gece vakti yaparlar. Yaptıkları bu gizli görüşmelerde, Nuri Bey ve Cafer el- Askerî, Şeyh Ahmet i sakinleştirmek için birçok mevzudan bahsederler. Fakat Şeyh Ahmet her zaman şüpheci davranır ve geleceğinden endişe eder 15. Görüşmelerin amacı, yapılacak olan İkinci Kanal Harekâtı nda Şeyh Ahmet i İngilizlere karşı taarruza ikna etmektir 16. Bu suretle İngilizlerin Çanakkale ve Avrupa Cephelerine kuvvet kaydırmaları önlenmiş olacaktır. Yüzbaşı Nuri Bey e Araplar üzerinde etkisinin daha fazla olmasını sağlamak amacıyla, Padişah fermanı ile önce 16 Mayıs 1331 ( 29 Mayıs 1915 ) de Mirlivalık rütbe ve yetkileri; daha sonra 15 Ağustos 1331 ( 28 Ağustos 1915 ) de yaverlik kordonunu taşıması dâhil Fahri Ferik rütbesi ve yetkileri verilir 17. Yüzbaşı Nuri ( Nuri Paşa ) beraberinde getirdiği harp silah, araç ve gereçleriyle Senusi ordusunun yeniden teşkiline başlar. Ateş gücüne önem verilerek ağır makineli tüfek ve topçu birlikleri kurulmaya başlanır. Nitekim 31 Mayıs 1915 te birer subay komutasında üç tüfekli bir ağır makineli tüfek kıtası ve 13 Haziran 1915 te de dört toplu bir dağ bataryası ( 109 mevcutlu ) teşkil edilerek muharebeye hazır hale sokulur. Bu arada Cafer el-askeri örgütlenmeye gerekli olan subay ve bazı harp silah araç ve gereçlerini getirmek üzere Suriye kıyılarına gider ve tekrar Bingazi ye döner. Beraberinde getirdiği silah ve malzeme ile Yüzbaşı Emin komutasında bir piyade Numune Taburu teşkil edilir. Şeyh Ahmet in izniyle kurulan bu tabura elde mevcut birkaç Türk eri de öğretmen olarak verilir Celal Tevfik Karasapan, age., s Cafer el- Askerî, Senusi kuvvetleri için tek kaynak olan Mısır yolunun kapanmaması için Şeyh Ahmet in, İngilizlerle iyi ilişkiler içinde olmak ve bu durumda iki zıt taraf olan İngilizler ve Osmanlıları idare etmek zorunda kaldığını; buna rağmen şüphesiz Osmanlıları desteklediğini yazmaktadır. Bkz. Cafer el- Askerî, age., s. 41, Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı, s M.S.B. Arşivi Nuri Killigil in Şahsi Dosyası; Kazım Orbay Arşivi KO B. IV-37; İsrafil Kurtcephe, age., s Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı, s. 111, 642. ( Nuri Paşa, Bir-i Vaar a vardıktan iki ay sonra, Şeyh Ahmet tarafından Osmanlı Hükümeti nin kendisini mali ve askeri açıdan desteklemesi için ısrarlı isteklerine maruz kalır. Şeyh Ahmet, aksi halde hiçbir eylemde bulunmayacağını, özellikle de İngilizlerle mücadeleye girmeyeceğini belirtir. Bu durumun Enver Paşa ya derhal haber verilmesi gerekmektedir. Zira Doktor Abdüsselam gibi bazı Trabluslu subaylar Nuri Paşa ve diğer Türk subaylarını İngilizlere teslim etmesi için Seyit Ahmet i ikna etmek üzeredir. Vaziyet son derece nazik olduğundan, Nuri Paşa ve Cafer el- Askerî, birlikte uzun uzun düşünürler. Osmanlı Hükümeti nin Senusi hakkında kesin tavrını belirleyebilmesi için bu haberleri Türkiye ye ulaştıracak subay olarak Cafer el- Askerî gönüllü olur. Hacca giden Senusi tarikatına mensup biriymiş gibi yanına verilen iki kişi ile beraber, önce Mısır ın İskenderiye şehrine; sonra da Suriye nin Yafa şehrine gider. Buradan Kudüs e geçerek durumu Cemal Paşa ya anlatır. Gerekli olan yardımı, Cemal Paşa nın verdiği emirler sayesinde Halep ve Beyrut valilerinden temin eder. Bu arada İstanbul ile haberleşir. Yardım yapılacağı teminatlarını alır. Cafer el- Askerî temin ettiği silah, malzeme ve erzakı bir yelkenliye yükleyerek, Beyrut tan hareket eder. Alanya ya varır. Buradan hareketle Rodos ve Girit adalarını sağına alarak, Sellum un batısındaki Port Süleyman a varır. Nuri Paşa ile görüşür. Yardım malzemelerini ve Enver Paşa nın telgrafını verir. Telgrafta yardım için denizaltı tahsis edileceği yazmaktadır. Cafer el- Askeri sonra Şeyh Ahmet ile görüşür. Osmanlı Hükümetinin ve özellikle Enver Paşa nın kendisi hakkında iyi

276 258 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 Numune Taburu nun dışında kalan kuvvetlerin tamamı yerli halktan meydana geliyordu. Birliklerin başında subaylar ve kabile reisleri veya onların çocukları bulunuyordu. Askeri eğitim Türk Ordusundaki gibiydi. Emirler de Türkçe veriliyordu 19. Bingazi de bu hazırlıklar devam ederken İstanbul da Teşkilat-ı Mahsusa dan kurulan mürettep bir piyade taburu ( üç piyade bölüğü, bir ağır makineli tüfek takımı, bir istihkâm takımı ), bir Alman denizaltısı ( U-35 ) eşliğinde olmak üzere, iki yelkenli gemi ile Bodrum dan Trablusgarp a 19 / 20 Ekim 1915 tarihinde hareket ettirildi. Kafile, Akdeniz de maceralı bir yolculuktan sonra nihayet 22 Ekim 1915 te Sollum batısında karaya çıktı. Tabur ertesi gün buradan Sollum yakınlarında Bir-i Vaar yöresinde bulunan Senusi ordugâhına intikal etti. Yüzbaşı Nuri Bey ( Nuri Paşa ) 24 Ekim de tabur subaylarını Senusi lideriyle tanıştırdıktan sonra onlarla yaptığı görüşmede Burada komutan olarak yalnız kendisi olduğu ve emirlerinin aynen uygulanmasını istedi. Türk subaylarının yaptığı çalışmalar sonucunda, Bingazi deki Senusi kuvvetleri, Genel Komutanlığa bağlı dokuz piyade ve bir menzil komutanlığından ibaret bir kuruluş haline getirildi. Mısır Ordusundan, 17 ve 21 Kasım 1915 tarihlerinde toplam sayısı 81 kişi olan hecinsüvar birliği de katıldı. Çeşitli tarihlerde gelen subay ve astsubaylar, kabilelerden teşkil edilen birliklerin başına getirildi. Ayrıca Şeyh Ahmet in koruyucusu olarak da 150 kadar siyahî silahlı köle ile yaklaşık olarak 200 mücahit bulunuyordu. Bunlardan başka cephane ihtiyacını karşılamak üzere günde 1000 fişek yapabilen bir de küçük fabrika vardı 20. Sonuçta, Bingazi bölgesinde, Senusi kuvvetlerinin toplam mevcudu kadardı. Trablus bölgesinde örgütlenme parasızlık yüzünden zor şartlarda yapıldığından, kuvvet miktarı daha azdı. Düzenli birkaç bölük, iki top, jandarma ve yerli kuvvetlerden ibaretti 21. Sollum bölgesinde İngiliz kuvveti olarak, Yarbay C. L. Snow komutasında kıyı koruma birliği bulunmaktaydı. Bu birliğin görevi Mısır batı sınırını korumak ve Senusilerin hareketlerini kontrol etmekti 22. Sollum doğusunda Bakbak ve Sidi Barani de birer küçük İngiliz kuvveti vardı. Senusilerin düşmanca tavırlarından sonra İngilizler Mısır Batı Hududundaki kuvvetlerini merkez Matruh olmak üzere iki tugaylı bir tümen seviyesine çıkardılar. Ocak 1916 dan itibaren Nil batısındaki niyetlerini ikna edici bir dille anlatır. Enver Paşa nın kendisine önem vermemiş olsa kardeşini hizmetine göndermeyeceğini söyler. Her şeye rağmen Şeyh Ahmet i, elindeki güçlerle İtalyanlara, Fransızlara ve İngilizlere karşı savaşmaya yetmediğini bildiğinden, endişeli ve şüphe içinde görür. Bkz. Cafer el- Askerî, age., s ) 19 Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı, s , 642; Cafer el- Askerî, age., s Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı, s , 642. ( Şeyh Ahmet, kendisini tam güvende hissetmediğinden Yüzbaşı Emin komutasındaki Numune Taburunu kendi ordugâhına aldığı gibi adamlarından birini de bu taburun komutan yardımcılığına atadı. Bundan başka Cafer el-askeri ye de paşalık rütbesi vererek onu Yüzbaşı Nuri ye karşı elinde tutmak istedi. Bkz. Age., s. 111, 642. ) 21 Age., s. 114, George Macmunn Cyril Falls, History of The Great War Military Operations Egyptand Paletsine ( From The Outbreak of War with Germany to June 1917 ), The Battery Press, Nashville - Tennessee, ( Orjinal Basımı, Londra, ), s. 104; Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı, s. 117.

277 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 259 vahalar da Senusiler tarafından tehdit edilmeye başlayınca, İngilizler buradaki kuvvetlerini takviyeli bir tugay seviyesine çıkardılar 23. İtalyanların kuvveti ise, Osmanlı İtalyan Savaşında mevcutlu iki kolordu halinde iken, Birinci Dünya Savaşı nın başlamasıyla bir kısım kuvvetlerini Avrupa da Avusturya Cephesine kaydırdığından Trablusgarp ve Bingazi cephelerinde toplam kadar bir kuvveti bulunuyordu 24. Şeyh Ahmet, Sollum yöresindeki ordugâhında bir yandan Türklerle işbirliği yaparak kuvvetlerini hazırlarken, diğer yandan İngilizlerle bağlantısını sürdürmeyi devam ediyordu. İngilizler, Yüzbaşı Nuri nin ( Nuri Paşa ) Şeyh Ahmet in yanına gelmesinden sonra büyük bir kuşku içine düşmüşlerdi. Nuri Bey de Şeyh Ahmet i bir an önce İngilizlere saldırmak için ikna etmeye çalışıyordu. Enver Paşa da bu konuda acele ediyordu. Bu konuda Şeyh Ahmet e mektup gönderdi. Fakat Şeyh Ahmet, kuvvetlerinin az olduğunu ve İngilizlerden yiyecek aldığını, hazır olunca İngilizlere taarruz edeceğini söyledi 25. Bu arada Almanlar da boş durmuyorlardı. Trablusgarp a gönderilen Alman ajanı Manisman ( Kuzey Afrika Konsolosu ), Senusileri İngilizler üzerine taarruz ettirmek için şeyhler üzerinde faaliyetlerine devam ediyordu. Hatta Almanlar, Şeyh Ahmet e Mısır ele geçtiğinde buranın sultanı olması yönünde destek vermişler; para, silah ve cephane yardımı yapmışlardır. Enver Paşa, Almanların desteğini alan Senusilerin bağımsız bir devlet kurmalarından korktuğu için kardeşi Nuri Paşa dan Almanlarla Senusilerin irtibat kurmalarına engel olmasını tir 26.Nuri Paşa, Cafer el-askeri ve Süleyman el-baruni 1915 yılının yazında Şeyh Ahmet in İngilizlere karşı taarruz etmesi için ikna etmeleri sonuçsuz kalınca; Cafer el-askeri, Şeyh Ahmet in çadırını havaya uçurmayı ve olayı Senusi tarikatının düşmanlarına yıkarak yerine daha ılımlı bir lideri geçirmeyi dahi düşündü. Şeyh Ahmet bu komploları haber aldıktan sonra Süleyman el-baruni dâhil birçok kişiyi tutuklattı. Mısır a saldırı başlayınca da serbest bıraktı 27. Fakat Nuri Paşa ve beraberindeki Türk mücahit subaylar, Senusilerin bir an önce İngilizlere karşı harekete başlamalarını istiyorlardı. Bu istek ve telkinlerin neticesi olarak Trablusgarp ile Mısır hududunda İngilizlerle Senusilerin arasını açabilecek nitelikte bazı olaylar geçmeye başladı. Şöyle ki; 17 Ağustos 1915 Salı günü Sollum un kuzey - batısındaki Merise Limanı na gelen bir İngiliz denizaltısından gönderilen ve kıyıya gelmekte olan sandala açılan ateş sonucu bir İngiliz eri ölür, denizaltıdan açılan ateşle de bir kaç Arap mücahit yaralanır. İngilizler, olayla ilgili açıklama isterler. Seyit Ahmet in verdiği cevaba da ilişkilerin bozulmaması için inanır gibi görünür- 23 Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı, s Age., s Age., s (Seyit Ahmet, İngilizlerle bir çatışma çıkmaması için kontrolü elinde bulundurma istiyordu. Bunun için Arap kabile önderlerine ve subaylara gönderdiği kesin ve gizli emirde; Nuri Paşa tarafından verilen emirlere uymamalarını istemiştir. Bkz. Cafer el- Askerî, age., s. 58. ) 26 İsrafil Kurtcephe, age., s. 252; Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı, s Philip H. Stoddard, age., s. 8.

278 260 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 ler. İngilizlerin kuşkularını artıran diğer olaylar ise, Senusi kuvvetlerinin Sollum daki kale çevresinde gece eğitimleri yapmaları, ellerine Seyit Ahmet in imzası bulunan Arabistan ve Hindistan daki Müslümanlara gönderdiği Cihat bildirilerinin geçmesi olmuştur. İngilizler bu sıralarda Mekke Şerifi ile görüşmeler yaptıklarından, Arapların düşmanlığını çekmemek için Şeyh Ahmet ile ilişkilerini bozmamışlardır. Ekim 1915 te Çanakkale Savaşı ile ilgili İngilizlerin kendi lehlerinde yayınlar yapabilmesi ihtimaline karşı Türk subayları, yerli askerlerden kurdukları kişilik ekiplerle, iki gecede bir Sollum daki İngilizlerin Mısır ile olan telefon ve telgraf bağlantısını kesiyorlardı. Bu hareketler gece yarısından sonra, Seyit Ahmet ten saklı yapılıyor ve gün geçtikçe artıyordu. İngilizler bu olayları şikâyet ve protesto ediyorlardı. Fakat Cafer el-askeri nin Şeyh Ahmet e yalvararak, ağlayarak ellerini öpmesi, Ayet ve Hadisler okuması neticesinde Şeyh Ahmet in yumuşaması ile geçiştiriliyordu 28. Kasım 1915 te olaylar ilişkilerin daha da gerginleşmesine sebep olur. İlk hafta içinde, bir Alman denizaltısı tarafından Tara adlı İngiliz kruvazörü ile Moorina adlı nakliye gemisi Sollum açıklarında batırılır. Kurtulan personel kıyıya çıkarılarak, Senusi kuvvetlerine teslim edilir. İngilizler olayı şiddetle protesto ederler. Şeyh Ahmet yine olaydan haberi olmadığını söyler. İngilizler barışın korunması için resmi olarak görüşme yaparlar. Şeyh Ahmet e para karşılığı Türk subaylarını dağıtması önerisini sunarlar fakat başarılı olamazlar. Ayrıca İngilizler kurtulan denizcilerin teslim edilmesini isterler. Şeyh Ahmet kabul etmez. Alman denizaltılarının bu faaliyetleri de Senusilerin tavrını cesaretlendirir. Bu arada Alman denizaltıları da boş durmazlar. 6 Kasım 1915 te iki Mısır sahil koruma botlarına saldırırlar. Abbas adlı bot batar, Nuhr-el-Bahr adlı bot ise hasar görür 29. İngilizler meydana gelen olaylardan gelecekte Senusilerle çatışmanın kaçınılmaz olduğunu anlarlar. General A. Wallace komutasındaki kuvvetleri Matruh ta toplarlar. Sınırda bazı tedbirler alırlar. Bölgedeki kuvvetlerini top ve uçakla taviye ederler 30. Nuri ve Cafer Paşa lar Seyit Ahmet i İngilizlere karşı savaşmaya ikna edemeyince, işi oldubittiye getirmek için Sollum un77 km. doğusundaki Sidi Barani ye Şeyh Ahmet ten habersiz baskın düzenlemeye karar verirler. Bu iş için Numune taburundan Trabluslu Teğmen Ahmet Muhtar Efendiyi, beraberinde Bingazi Zaviyesi Şeyhi ve Seyit Ahmet in yakın çalışma arkadaşlarından Seyyid el- Îsevî nin oğlu SeyyidEbi l Kasım ı ikna ederek görevlendirirler. Teğmen Muhtar Efendi müfrezesiyle 21 Kasım 1915 te yola çıkar. 22 Kasım da baskını başarılı bir şekilde 28 Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı, s Massey,W. T. Massey, < Official Correspondent of London Newspapers with The Egyptian Expeditionary Force >, The Desert Campaigns, < With Illustrations from Drawings by James Mc Bey >, < Official Artist with theegyptian Expeditionary Force >, The Knickerbocker Press, New York, 1918, s s. 133; Macmunn Falls, age., s.106; Cafer el- Askerî, age., s. 58. ) 30 Macmunn Falls, age., s. 107; Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı, s. 646.

279 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 261 icra eder. Buradaki İngiliz kuvveti Matruh a çekilir. Bu baskından telaşa düşen İngilizler, Binbaşı Rovel i Seyit Ahmet e gönderirler. Rovel şimdiye kadar meydana gelen olayları ve en son Sidi Barani ye yapılan baskını anlatır. Senusi askerlerinden kurulu bölüğün halen orada bulunduğunu anlatır, sebebini sorar 31. Kendisinden habersiz yapılan bu faaliyetlere sinirlenen Şeyh Ahmet Binbaşı Rovel e bunların kesinlikle önüne geçileceğine söz verir. Nuri ve Cafer Paşalarla Numune Tabur Komutanını yanına çağırır ve azarlar. Onur kırıcı davranış karşısında Nuri Paşa memleket menfaatini dikkate alarak bir şey yapmaz ve sineye çeker. Senusi lideri kendisinden habersiz bu tür hareketlerin yapılmaması konusunda uyarılarda bulunmak üzere bütün subay ve erlerin toplanması için silah başı borusu çaldırır. İngilizler bu hareketin Senusiler Sollum a saldıracak diye algılarlar. Sollum u boşaltarak gemilerine binip uzaklaşırlar. Durumdan telaşlanan Şeyh Ahmet, İngiliz Komutanı na bir heyet göndererek olayın doğrusunu anlatmak istese de başarılı olamaz. Zira İngilizlerin Sollum u boşalttığını duyan Araplar, İngilizlere ait her şeyi yağmalarlar. Gemiden olan biteni seyreden İngilizler bölgeden tamamen uzaklaşırlar. Böylesine ilginç geçen olaydan etkilenen Şeyh Ahmet, en güvendiği subay komutasında hazırlattığı bir kuvveti Teğmen Ahmet Muhtar Efendi yi cezalandırmak üzere Sidi Barani ye gönderir. Teğmen Ahmet Muhtar Efendi öldürülür ve cesedi bir mağaraya atılır. Sollum da İngilizlerden ele geçen silah, malzeme, araç ve dosyalara el konur. Sollum ve civarında görev yapan Mısırlı subay ve erler ile birçok birlik Senusi kuvvetlerine katılır 32. Şimdiye kadar meydana gelen olayların akışı Şeyh Ahmet i İngilizlere karşı harekete geçmeğe adeta zorlar bir mahiyet alır. Aslında İngilizlerle savaşmak istememesine rağmen, Kutsal Savaş taraflısı oluşu ve Kuzey Afrika da bu hareketin lideri olması, İslamların gözünden düşmemek çabası, onu ister istemez böyle bir harekete iter. Buna göre Şeyh Ahmet in emriyle yerli kabile kuvvetleri, Numune Taburu, makineli tüfek ve topçu birlikleri Cafer Paşa nın emrinde 25 Kasım1915 gününden itibaren intikale başlayarak, birer günlük yürüyüşlerden sonra Sidi Barani batısına varırlar ve emniyet düzenlerini alırlar. Şeyh Ahmet de, Nuri Paşa ile birlikte 6 Aralık 1915 te iki makineli tüfek ve iki topla takviyeli kuvvetleriyle hareket eder ve akşama doğru Bakbak a varırlar. Cafer el Askeri den gelen habere göre İngilizlerin Matruh un güney batısındaki Macit kuyusunu tuttukları öğrenilir. Seyit Ahmet, Cafer Paşa ya Macit Kuyusu istikametinde hareket etmesini emreder. Cafer Paşa, 7 Aralık 1915 te Sidi Barani den Matruh istikametinde hareket 31 Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı, s. 646; İsrafil Kurtcephe, age., s. 253; Cafer el- Askerî, age., s Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı, s. 647, 648; Cafer el- Askerî, age., s (Nuri ve Cafer Paşaların Sollum u ele geçirmelerinden sonra Batı Sahra daki Mısırlı garnizonlarının çoğu, Yüzbaşı Salih Harb in 145 kişilik birliği dâhil, saflarını terk ederek Osmanlı Senusi kuvvetlerine katıldılar. Bundan dolayı, Mısır daki bazı İngiliz yetkilileri, Mısır halkının Senusi savaşçılarını kurtarıcı olarak karşılayabileceklerini düşündüler. Mısırlıların sadakatine duydukları kuşku, İngilizleri yüzlerce millik Nil vadisinde askeri devriyeler bulundurma yüküne maruz bıraktı. Ayrıca Senusi kuvvetlerinin Yukarı Mısır a saldıracağı korkusuyla Asyut ve Minya bölgelerine iki tümen kaydırdılar. Bkz. Philip H. Stoddard, age., s. 81.)

280 262 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 eder. Şeyh Ahmet ve Nuri Paşa, 8 Aralık 1915 te Sidi Barani ye gelir. Burada İngilizlerden mektup getiren Mısırlı Şeyh Ömer Zahir kendisine katılır. Ayrıca İngiliz kuvvetleri hakkında bilgi verir. İngilizler, 10 Aralık 1915 te Mısır ileri gelenleriyle bir mektup daha gönderirler. Mektupta hem okşayıcı hem de tehdit dolu sözler bulunmaktadır. Şeyh Ahmet bunları ertesi gün Matruh a geri gönderir 33. B- İngilizlerle Mısır Batı Hududunda Yapılan Muharebeler Cafer Paşa, 11 Aralık 1915 tarihinde Matruh önlerine; daha sonra kendilerini İngiliz zırhlı otomobillerine karşı daha iyi koruma sağlayan Vadi-i Macit e 14 Aralık 1915 te gelir. Aynı gün Seyit Ahmet ve Nuri Paşa da beraberindeki kuvvetlerle birlikte gelerek Vadi-i Macit in güneyindeki Abidiye ye yerleşir. Burada hazırlıklar yapılır. Keşif faaliyetlerinde bulunulur. Fakat Seyit Ahmet ise anlamsız bir tutum içerisine girerek İngilizlerle çarpışmak istemez. Bundan sonra Nuri ve Cafer Paşalar ile Şeyh Ahmet in Mısır batı hududunda İngilizlerle yaptıkları muharebeler özet olarak şöyle cereyan etmiştir. - İngilizler, üç piyade taburu ve iki süvari alayı ( İngiliz resmi kaynağına göre bir süvari bölüğü ), ve bir batarya kuvvetiyle 25 Aralık 1915 saat te Vadi-i Macit teki Senusi kuvvetlerine karşı kuşatıcı tarzda taarruz ettiler. İngilizler, zırhlı otomobil, uçak, makineli tüfek, topçu, deniz ateş desteği ve süvari üstünlüğünden dolayı çatışmalarda galip geldiler. Şeyh Ahmet, Nuri ve Cafer Paşalar kuvvetleriyle Matruh un 36 km. güneybatısındaki Bir-i Ebu Tunus a ( Halazin ) çekildiler Şeyh Ahmet, İstanbul dan gelen üç mektupta paradan ve hediyeden söz edilmemesine ve özellikle Afrika da Naip Sultanlığına dair istediği cevabı alamayışına pek üzülüyordu. O bu üzüntüsünü Kendisi için Mısır a ilerlemenin kabil olamayacağını, durum ve mevkiini tamamıyla bilmeden hiç bir yere gitmeyeceğini her yerde söylemeye başlamıştı. Şeyh Ahmet in olumsuz tutumuna rağmen mücahitlerle beraber savaşan Türk subayları, asla umutsuz görünmüyorlar, sabır, sebat ve azimle her güçlüğü yeneceklerine inanıyorlardı. İngilizlere karşı daha güneyde bir harekette bulunmak üzere Mısırlı Yüzbaşı Salih Harb komutasında hecinsüvar müfrezesinin bir kısmı ( birkaç yüz Bingazili Mücahit ), iki makineli tüfek ve top ile teşkil edilen kuvvet 18 Ocak 1916 da Siva ya hareket etti İngilizler, Halazin bölgesindeki Senusi kuvvetlerine karşı 23 Ocak 1916 günü saat te kuşatıcı tarzda taarruz ettiler. Muharebeler 24 Ocak 1916 günü saat a kadar sürdü. Nuri ve Cafer Paşaların birliklerin başında bizzat savaşmalarına rağmen İngilizlerin üstün kuvvetlerinin yanında; mücahitlerin mermilerinin bitmesi ve tüfeklerinin arızalanması nedeniyle fazla zayiat verdiler. Senusi kuvvetleri daha batıdaki Bir-i Kelab a çekildiler Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı, s. s Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı, s ; Cafer el- Askerî, age., s Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı, s Massey, age., s ; Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı, s ; Cafer el- Askerî, age., s

281 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE Cafer ve Nuri Paşalar daha sonra en iyi savunma imkânı sağlayan Agagir ( Agagiye ) bölgesine birliklerini çektiler. Burada erzak ve cephane ikmali yapılmaya çalışıldı. Şeyh Ahmet ise yanına bir kısım kuvvetleri alarak 30 Ocak 1916 tarihinde Siva ya hareket etti. Şeyh Ahmet bu kritik dönemde Türk mücahit subaylara karşı olumsuz bir tavır takınmaya başladı. Bir yandan adamlarına Nuri Paşa yı terk ederek kendisine katılmalarını telkin ediyor; bir yandan da İngilizlere haber göndererek Bu harekete Türkler sebep oldu. Ben kendileri ile birlikte değilim; işte gidiyorum diyordu. 01 Şubat 1916 da Avagir Bölüğünden 40 kadar mücahidin silahlarıyla birlikte kaçmaları üzerine, kendisine bu konuda görüşmeye giden Nuri Paşa ya da Haberi olmadığını, Allahın izniyle her şeyin iyi olacağını söylüyordu. İngilizler karşısındaki başarısızlık ile Şeyh Ahmet in olumsuz propagandası etkisini göstererek; bir kısım mücahitler çeşitli bahanelerle silahlarıyla birlikte Nuri Paşa yı terk ettiler. Şeyh Ahmet te Siva da hurma ikmalini engellediği gibi; Sollum a gelen erzaka da el koymaya çalıştı İngilizler Matruh taki birliklerini çölde hareket yeteneği yüksek araçlar ve silahlar ile takviye ettiler. İngilizlerin asıl hedefi Sollum u ele geçirmekti. İngiliz kuvvetleri, 23 Şubat1916 da Agagir önlerine geldiler. Kuvvetlerin başında General Lukin vardı. Lukin, 26 Şubat 1916 sabahı başlattığı taarruzda, cepheden piyade kuvvetleriyle taarruz ederken; batıdan ve doğudan süvarilerle Nuri ve Cafer Paşa kuvvetlerini kuşatmaya çalışıyordu. Mücahitlerin etkili ateşleri süvari kuvvetlerini yavaşlatıyordu. Fakat İngilizlerin zırhlı otomobilleri ve ateş gücündeki üstünlükleri Senusilerin üzerinde etkili oluyordu. Nuri ve Cafer Paşalar, birliklerinin başında makineli tüfekleri sevk ve idare ederek süvari taarruzlarını durdurmaya çalışmalarına rağmen başarılı olamadılar. Muharebenin sonunda Cafer el-askeri Paşa ile makineli tüfek komutanı Yüzbaşı Nihat ve Teğmen Mümtaz İngiliz süvarileri tarafından esir edildiler. Nuri Paşa ile Numune Tabur Komutanı Yüzbaşı Emin atlarına binip kurtulmayı başardılar. İngilizler ileri hareketlerine devam ederek, 28 Şubat 1916 da Sidi Barani yi işgal ettiler. Senusi kuvvetleri Sollum yakınındaki Bir-i Vaar ordugâhına çekilmeyi başardılar Agagir yenilgisinden sonra Nuri Paşa nın İngilizlere karşı taarruz edebilme imkân ve kabiliyeti kalmadı. Bir-i Vaar a çekilen kuvvetlerde her an İngilizlerin baskısına maruz kalabileceğinden İtalyan bölgesindeki Seydi Aziz e geçmeye ka- 37 Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı, s (Cafer Paşa bu konu ile ilgili 1925 yılında Londra da şunları söylemiştir: Büyük Senusi ( Şeyh Ahmet ) İngiltere ye karşı savaşmaya gerçekten istekli değildi. O, Tripoli de ( Trablus ta ) İtalyanlarla ve güneyde Fransızlarla olan sorunlarla uğraşmak zorunda olduğunu biliyordu. Alman parası, bununla birlikte Alman ajanları, İstanbul dan Enver in kuvvetli çaba harcayarak etkilemesi, onu savaşın içine sürükledi. Bkz. Macmunn -Falls, age.,s ) 38 Massey, age., s ; Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı, s ( Cafer el-askeri, esir olduktan sonra İngilizlerin tarafına geçer; Mekke Emiri Şerif Hüseyin ve Emir Faysal ın yanında Osmanlı Ordusuna karşı isyancı kuvvetlerin başında savaşır. Birinci Dünya Savaşı ndan sonra yeni kurulan Irak Devletinde Başbakanlık görevine kadar yükselir yılı sonlarında Savunma Bakanı iken yapılan darbe sonucu öldürülür. Bkz.Philip H. Stoddard, age., s. 80; Cafer el-askerî, age., s )

282 264 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 rar verildi. İngiliz keşif uçaklarının keşif uçuşları nedeniyle burada da fazla kalınmadı ve güneye intikal edildi. İngilizler ise 2 Mart 1916 dan itibaren yaptıkları keşifler sonucu ileri hareket ederek 14 Mart 1916 tarihinde Sollum u ele geçirdiler İngilizler Sollum u ele geçirdikten sonra Nuri Paşa ve kuvvetlerini yolda yakalayarak yok etmek amacıyla; ağırlıklı olarak zırhlı otomobillerden teşkil ettikleri birlikleriyle 15 Mart 1916 tarihinde ileri harekâta başladılar. İtalyan bölgesine geçerek Seyd-i Aziz den güneye doğru giden Nuri Paşa kuvvetlerini yolun bir buçuk km. güneyinde yakalayarak taarruz ettiler. Nuri Paşa elindeki top ve makineli tüfeklerle karşı koymak istediyse de etkili olamadı. Çok sayıda şehit ve yaralı verilmeye başlandı. Bir müddet sonra herkes başının çaresine bakmaya başladı. Nuri Paşa da atına binip güneye doğru uzaklaştı. Diğer subaylarda kum tepelerinden istifade ederek uzaklaştılar. İki top, bir makineli tüfek ve bütün cephane İngilizlerin eline geçti 40. İngilizler, Nuri Paşa ya karşı kazandıkları zaferden sonra İtalyanlarla işbirliğine giderek, Senusiler üzerinde baskılarını devam ettirmeye çalıştılar. Birlikte teşkil ettikleri zırhlı otomobil kollarıyla etki alanlarını kıyı kesiminden 270 km. uzaklıktaki Cerabup a kadar uzattılar. Nuri Paşa, kurtulabilen subay ve mücahitlerle birlikte önce Tobruk güney batısındaki Akroma ya sonra Cidabiye ye, daha sonra da Mısrata ya giderek burada karargâhını kurdu ve yeniden hazırlıklara başladı. Nuri Paşa kuvvetleri kıyı boyunca İngilizlere taarruz ederken, Seyit Ahmet in 18 Ocak 1916 da görevlendirdiği Mısırlı Yüzbaşı Salih Harb de Siva dan itibaren Nil Güneydoğu vahalarına yönelmişti. Bu hareketin amacı Güney Mısır da beklenen bir ayaklanma hareketini desteklemek ve bunun Kuzey Mısır a yayılmasını sağlayarak İngilizleri Mısır dan uzaklaştırmaktı. Yüzbaşı Salih Harb, Mart 1916 a kadar önemli vahaları ele geçirdi. Senusiler bölge halkı tarafından da iyi karşılandı. İngilizler bölgeye iki tugay kaydırmak zorunda kaldılar. Bu tarihlerde Sollum u ele geçirmeye çalıştıklarından başlangıçta savunmada kaldılar. Senusiler için kuzeydeki harekât başarısız olmaya başlayınca, güneyde de moral bozuldu. Ayrıca, bölgenin olumsuz iklim koşulları, susuzluk ve hastalık ile İngilizlerin taarruz için hazırlığa başladıklarına dair haberlerin alınması sonucu; Salih Harb, kuvvetlerini Siva ya kadar geri çekti. Buraya gelmiş olan Şeyh Ahmet in kuvvetlerine katıldılar. İngilizler de Senusiler in boşalttığı Herga yı 15 Nisan 1916 da işgal ettiler ve hazırlıklara başladılar 41. Yüzbaşı Salih in kuvvetleri Şeyh Ahmet in kuvvetleriyle birleştikten sonra, bu sefer Şeyh Ahmet komutasında tekrar Nil Vahalarına doğru harekât başladı. Hiç 39 Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı, s Massey, age., s ; Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı, s. 669; (İngilizler, Sollum u aldıktan sonra Kasım 1915 in ilk haftasında batırılan Tara ve Moorina gemilerinden alınan 91 İngiliz esirinin hapsedildiği Bir-il Hekim e zırhlı otomobillerle harekât düzenleyerek esirleri kurtarırlar. Bkz. Macmunn- Falls, age., s. 133; Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı, s ) 41 Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı, s

283 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 265 direnişe rastlamadan 24 Nisan 1916 da Vahatı Bahariye, 8 Mayıs 1916 da Farfara, Haziran 1916 ortalarında Dahle vadisi ele geçirilir. Ekim 1916 ya kadar buralar işgal altında tutuldu 42. Şeyh Ahmet in bu harekâtıyla aynı zamanda, Sina Filistin Cephesinde, 4. Ordunun İkinci Kanal Harekâtı başlar Nisan 1916 da Türk ve İngiliz Kuvvetleri arasında Ağrantina ve Katya muharebeleri yapılır. İngilizler çok sayıda ölü ve yaralı verirler 43. Daha sonra yapılan muharebelerde İngilizler kazanır. İngilizlerin ilerlemesi 25 Ekim 1918 tarihinde Halep in elden çıkmasına kadar devam eder. İngilizler 1916 yılının Mart ayından Ekim ayına kadar Güneydeki Nil vahalarında yapacakları harekât için hazırlandılar. Bu bölgedeki İngiliz Batı Kuvvetleri Komutanlığı, başlattığı harekât ile sırasıyla; 4 Ekim 1916 da Vahatı Bahariye,17 Ekim 1916 da Dahle yi ele geçirdiler. İngilizler Siva da bulunan Şeyh Ahmet i zırhlı otomobil kollarıyla kuşatıp ele geçirmek istiyordu. Bu nedenle, üç hafif zırhlı oto bölüğü 21 Ocak 1917 de Matruh tan hareket etti. 5 Şubat 1917 de Siva yı ele geçirdi. Fakat Seyit Ahmet daha önce Siva dan Gırba ya çekilmişti. Aynı gün Carabub a geldi. Amcaoğlu Seyit İdris in onun burada kalmasına izin vermemesi üzerine, 7 Mart ta Calu ve 9 Mart ta Acula ya ve buradan da hareketle Marada üzerinden 15 Mayıs 1917 de Sirt e vararak, karargâhını kurdu 44. C- Diğer Bölgelerde Yapılan Muharebeler İngilizlerle Afrika kıtasında savaşılan diğer bir bölge de Darfur dur. Sudan Mısır a bağlıydı. Darfur da, Batı Sudan da yarı bağımsız bir devletti. Darfur Sultanı Ali Dinar, Osmanlı Padişah ve Halifesi nin Kutsal Savaş çağrısına uyarak İngilizlere karşı isyan etti. Bağımsızlığını ilan etti. Fakat Osmanlı Devletinin gönderdiği subaylar ve yardımlar zamanında yetişemedi. İngilizler bu bölgede yaptıkları bir seri harekâtla Ali Dinar kuvvetlerini yendiler. Son yaptıkları 6 Kasım 1916 daki Cebel-i Cuba muharebesinde Ali Dinar da şehit oldu. İngilizler böylece Kasım 1916 da ayaklanmayı tamamen bastırdılar 45. Tunus bölgesinde ise Fransa, Trablusgarp sınırında fazla kuvvet bulundurmuyordu. İtalyanlar kıyı şeridine çekilince Fransızlar da bu durumdan olumsuz etkilendiler. Halife-ibn- Asker adlı mücahit 5000 adamı ve 30 Türk subayı ile Tunus un Dehibat şehrine saldırdı. Aynı zamanda halk üzerinde propaganda faaliyeti yürütüldü. Bazı çatışmalar dışında Tunus genel olarak savaş boyunca sakin kaldı 46. Fransızlarla yapılan diğer çatışma ise Fransız Sudan ı olarak adlandırılan, Nijer e karşı yapılan harekâttır. Sınır bölgesinde Osmanlı Hükümeti nin komutanı olan Tevarekli Kösen, emrindeki kuvvetlerle Gat tan hareket ederek Fransızlara 42 Age., s Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkılâbı Tarihi, Cilt III, Kısım III, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1983, s Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı, s Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı, s ; Philip H. Stoddard, age., s Philip H. Stoddard, age., s. 83.

284 266 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 saldırdı. Nijer in, Air ve Zinder bölgeleri istikametinde ilerleyerek karşılaştığı Fransız kuvvetlerini yenerek bu bölgeleri ele geçirdi. Tekrar Gat a döndü 47. II- NURİ PAŞA NIN İTALYAN İŞGAL BÖLGESİNE GEÇMESİ VE İTAL- YANLARA KARŞI MÜCADELE ETMESİ Nuri Paşa, İngilizlerin Seyd-i Aziz baskınından sonra dağılan kuvvetlerini Tobruk Güneybatısındaki Akroma da toplayabildi. Hazırlıklarını daha iyi yapabilmesi için karargâhını önce İngazali ye; daha sonra da Şeyh İdris in bulunduğu Cidabiye ye taşıdı. Şeyh İdris in kendisine ve Türk subaylarına karşı müdahaleci tutumu yüzünden bir müddet sonra karargâhını Mısrata ya taşıdı 48. Nuri Paşa nın Mısır a saldırıları başarısız olup, İngilizler Sollum u tekrar ele geçirdikten sonra; birinci plana çıkan Şeyh İdris, İngiliz ve İtalyanlara Temmuz 1916 da görüşme teklifinde bulunur. Bingazi güneyindeki Zuveytina da görüşmeler başlar. Nuri Paşa nın bütün engellemelerine ve görüşmelerin sık sık kesilmesine rağmen; Şeyh İdris 14 Nisan 1917 de İtalyanlarla; 17 Nisan 1917 de İngilizlerle anlaşma imzalar 49. Şeyh İdris, Hicaz Emiri Şerif Hüseyin in ve Asir deki Seyit İdris in de yayınladıkları olumsuz bildiriler ile bazı eski Osmanlı Ordu mensuplarının kötü telkinleriyle ve Mısır gazetelerinde yayımlanan aleyhte yazıların etkilemesiyle, Osmanlı Hükümetine karşı düşmanca tavırlar takınmaya; İngiliz, İtalyan ve Fransızlarla anlaştıktan sonra da kendini daha güçlü görmeye ve uygulamalarında ileri gitmeye başlar. Yanındaki Osmanlı subay ve memurlarının bir kısmını çöllere sürerek oralarda iki sene hapsettirir. Daha sonra İtalyanlara teslim eder. Bunlardan bir kısmı zindanlardan kaçmayı başararak Nuri Paşa ve Şeyh Ahmet in yanına dönerler. Bir kısmı da ıssız çöllerde kaybolup gider. Ayrıca Şeyh İdris halka da zulmetmeye başlar. Zaten halkın çoğunluğu İngiliz ve İtalyan çıkarlarına hizmet ettiği için kendisinden nefret eder Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı, s Nuri Paşa İngazali ye geldiğinde İtalyanlardan gönderilen bir mektupta; uğranılan bozgundan üzülmemelerini ve İtalyan topraklarında oldukları hatırlatılarak, isterlerse bir İtalyan harp gemisiyle İstanbul a nakillerinin mümkün olacağı bildiriliyordu. Aslında İtalyanlar da Nuri Paşa yı istemiyorlar ve onu nazik sözlerle uzaklaştırmaya çalışıyorlardı. Bunu anlayan Nuri Paşa ise, Kut-ülAmmara da Türk kuvvetlerine esir düşen İngiliz Generali Townshend in İtalyan gazetesinden kesilen bir resmini göndererek cevap verdi. Bkz. Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı, s İtalyanlarla yapılan anlaşma maddelerinde; 1) Çatışmanın derhal kesilmesi, 2) Berka da Senusilerle İtalyanların kontrolünde bulunan bölgeler arasında sosyal ve ticarî münasebetlerin serbest bırakılması, 3) Her iki tarafın kendi bölgelerinde güvenlikten sorumlu olması, 4) Yeni karakol ve mevziler yapılmaması, 5) Bir bölgeden diğerine akınlara müsaade olunmaması, 6) Ahalinin ileride silahsızlandırılması ve tahrikçilerin gerilere sürülmesi, 7) Askeri maksatlar dışında işgal edilmiş Senusi zaviyelerinin boşaltılması ve vergiden muaf tutulması, 8) Zaviye şeyhlerinin aylıklarının İtalyanlar tarafından ödenmesi ve halkla irtibatın bu şahıslar vasıtasıyla yapılması, 9) İtalyan kontrolündeki bölgelerde bulunan mahkemelerde dini kanunların ve okullarda dini eğitimin uygulanması kabul edilmekteydi. Bkz. Celal Tevfik Karasapan, age., s. 228; Hicaz, Asir,Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı, s. 673; Jamil M. Abun-Nasr, A History of The Maghrib in The Islamic Period, Cambridge University Press, 1987, s Şeyh İdris in İngilizlerle yaptığı anlaşmada ise şu maddeler kabul edilmekteydi: 1) Senusilerin elinde bulunan esirlerin geri verilmesi, 2) Bütün Türk ve diğer muhasım devlet tebasından subay ve ajanların İngilizlere teslim edilmesi veya Afrika dışına gönderilmesi, 3) Mısır topraklarında hiç bir silahlı Senusinin bulundurulmaması ve bunun karşılığında Sollum un Senusiler için açık bulundurulması, 4) Mısır daki Şeyh İdris e ait mülklere riayet edilmesi, 5) Mısır a ait olmakla beraber Carabub vahalarının Şeyh İdris tarafından idare olunması şeklindeydi. Bkz. Celal Tevfik Karasapan, age., s Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı, s

285 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 267 Nuri Paşa Trablusgarp ta İtalyanlara karşı taarruz hazırlıklarını yaparken, Osmanlı Hükümeti de Trablusgarp ı tekrar Osmanlı topraklarına katmak için karar aldı. Zaten hem Trablus bölgesinde hem de Şeyh İdris e rağmen Bingazi bölgesindeki halk Osmanlı yönetiminde kalmak istiyordu. Osmanlı Hükümeti, İstanbul da bulunan Süleyman el- Baruni yi de 21 Eylül 1916 tarihinde vali olarak tayin etti. Süleyman el- Baruni hükümet işlerinde tecrübesi olmadığı için yanına Kurmay Binbaşı Abdurrahman Nafiz Bey ( Orgeneral Gürman ) bir üst rütbe ile sivil ve asker müşavir sıfatıyla Trablusgarp Bağımsız Kuvvetleri Kurmay Başkanlığına getirildi. Hükümet kendisine 22 Eylül 1916 da görev ve yetkilerini belirten bir yönerge verdi. Bu yönergede görevler; Sivil İdare, Askeri İdare ve İcraat başlıkları altında belirlenmişti. Nuri Paşa ile ilişkisi İcraat bölümünde; Afrika daki askeri hareketlerin bir elden düzenlenmesi için Afrika Grupları Komutanı Nuri Paşa ile bağlantı kuracak ve temasta bulunacaktır. cümlesi ile belirtilmişti. Vali Süleyman el- Baruni 28 Eylül 1916 tarihinde İstanbul dan hareket ederek Viyana üzerinden Trablusgarp a geldi. Mısrata da halk tarafından coşkuyla karşılandı. Cadde ve sokaklar Osmanlı bayrakları ile donatıldı 51. Kıyı şehirlerinde tahkimatlarını geliştirmeye çalışan İtalyanlara karşı mücadele eden Mücahitlerin kendi aralarında iç çekişme ve mücadele vardı. Bölgenin en güçlü liderlerinde Mısrata Mutasarrıfı Ramazan Bey ile Batıdaki Tarhuneliler ve Doğudaki Senusiler savaş halindeydiler. Bunları önlemek için Süleyman el-baruni, Osmanlı zamanındaki askeri ve sivil örgütlenmeyi kurmaya çalıştı. Çatışmalı aşiretleri barıştırdı. Senusilerin üzerine kuvvet gönderildi. İkmal işleri düzene sokulmaya çalışıldı. Askeri örgütlenmenin çabuk yapılabilmesi için para ve ikmal maddeleri İstanbul a bildirildi. Bunların iki ayda bir gönderilecek denizaltı ile sağlanması istendi. Fakat Almanlar kışın sefer yapamayacaklarını belirterek denizaltıları göndermediler. Bu sebeple İtalyanlara karşı harekât 1917 yılı baharına ertelendi 52. Nuri Paşa nın batıya gelişi ile birlikte emir komuta ilişkilerinde bazı değişiklikler yapıldı. Vali yanında müşavir sıfatıyla bulunan Yarbay A. Nafiz Gürman Afrika Grupları Kurmay Başkanı adıyla Nuri Paşa nın karargâhına geçti, Vali de bu komutanlık emrine girdi. Birlikler de Sudan, Fizan, Bingazi ve Trablusgarp Grupları olarak teşkil edildi. Bunların içinde Mücahit Kolları ile Nizamiye ve Mücahit Karışık Kolları bulunmaktaydı 53. Nuri Paşa, Afrika Grupları Komutanı olarak 51 Age., s Age., s Kazım Orbay Arşivi, KO B. IV- 247; Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı, s. 692, Nuri Paşa, Bingazi den Mısrata ya geçtikten sonra yeni karargâhında aşağıdaki personel bulunmaktaydı: - Afrika Grupları Komutanı: Nuri Paşa - Afrika Grupları Kurmay Başkanı: Kurmay Yarbay Abdurrahman Nafiz Gürman - Afrika Grupları Karargâh Bölük Komutanı: Yüzbaşı Bilal - Afrika Grupları Muhafız Bölük Komutanı: Binbaşı Halil Uras - Afrika Grupları Ağır Makineli Tüfek Komutanı: Veli Çavuş - Afrika Grupları Telsiz İstasyon Komutanı: Teğmen İhsan ( General Aksoley ) - Afrika Grupları Harekât Şube Müdürü: Üsteğmen Muharrem Veli Dağlı

286 268 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 Afrika daki bütün askeri birliklerinin komutanlığını yürütürken, Trablusgarp Valisini de kendisine bağlayarak, askeri yönüne ilave olarak siyasi sorumluluk da yüklenmiş oluyordu. Böylece Afrika da hem askeri hem de siyasi yönden en büyük makamı taşıyordu. Bu arada Nuri Paşa, Trablusgarp ve Bingazi bölgelerinde şimdiye kadar göstermiş olduğu yararlı çalışmalarından dolayı, 29 Temmuz 1916 da Almanya İmparatoru tarafından Birinci Rütbeden Demir Salip Madalyasıyla, 09 Teşrinisani 1332 ( 22 Kasım 1916 ) da Padişah tarafından Osmanlı Altın Liyakat Madalyasıyla taltif edildi. Asıl rütbesi Yüzbaşı olduğundan 11 Kânunuevvel 1332 ( 24 Aralık 1916 ) tarihinde rütbesi Binbaşılığa yükseltildi. 15 Şubat 1332 ( 28 Şubat 1917 ) tarihinde de bir sene kıdem verildi 54. Nuri Paşa nın Batı bölgesine gelişinden sonra İtalyanlarla yapılan muharebeler genel olarak İtalyanların, varlıklarını hissettirmek ve mücahitlerin hazırlıkların bozmak amacıyla, yaptıkları çıkış ve temizlik hareketleri ile Trablusgarplıların bunlara karşı koyma ve baskın hareketleri şeklinde geçmiştir. İtalyanlar, Homs, Trablus ve Zuvara kıyı kesiminde üç grup halinde tahkimli mevzilerde yerleşmişlerdi. Trablusgarplı mücahitler ise İtalyanların karşısında tedbir aldıkları gibi, halen çatışma halinde oldukları Sirt bölgesinde Senusilerin karşısında da tedbir almak zorunda kalmışlardı. İtalyanlarla yapılan muharebeler özet olarak şöyle meydana gelmiştir: - İtalyanlar, birinci çıkış hareketini 4 Ocak 1917 de ve ikinci çıkış hareketini 10 Ocak 1917 de Kırkarış bölgesinden; üçüncü çıkış hareketini ise 27 Şubat 1917 de Trablus bölgesinden yapmışlardır. İtalyanların zayiatı fazla olmuştur Ocak 1917 tarihinde Acilat bölgesinde yapılan muharebede; İtalyanlar galip gelerek Acilat ı işgal ettiler. Mücahitler aldıkları takviyelerle Acilat ı tekrar ele geçirdiler. İtalyanlar, 05 Nisan 1917 de Acilat üzerine tekrar saldırıya geçmelerine rağmen fazla zayiat vererek Zuvara ya çekildiler Mücahitler, İtalyanların Acilat a yaptıkları taarruzun intikamını almak için Mayıs 1917 de Zuvara ya taarruz ettiler. Batıdan takviyeye gelen İtalyan süvari birliği de mağlup edildi. İtalyanlara büyük zayiat verdirildi yılı başından beri Acilât ve batısındaki Trabluslu mücahitlerin taarruz ve baskılarından kurtulamayan İtalyanlar Zuvara da topladıkları üstün kuvvetlerle, Eylül 1917 de doğu yönünde yeniden ileri harekete geçtiler. Mücahitleri mağlup ederek Acilât, Sorman, Zaviye ve Zanzur hurmalıklarını ele geçirdiler. Bunu - Afrika Grupları İkmal Şube Müdürü: Yüzbaşı Vasfi Bunlardan ikmal şubesine bağlı olarak, fişek ve barut yapım evleri, silah onarım evi, donatım ve giysi yapım evleri faaliyette bulunuyordu. Bunlardan başka Komutanlık Karargâhı yardımcı kadrosu olarak Pertev Tevfik ve Mısırlı Abdurrahman Azam bulunuyordu. Her ikisi de Nuri Paşa ya sadık, kendi fikirlerinden ziyade onun görüşünü benimserlerdi. Bu nedenle Kurmay Başkanı ile arasında daha ilk günlerde fikir ayrılıkları göze çarpıyordu. Bkz. Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı, s M.S.B. Arşivi Nuri Killigil in Şahsi Dosyası. 55 Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı, s A.g.e, s

287 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 269 haber alan Nuri Paşa, Mısrata ve Homs taki yeni teşkil edilerek yetiştirilen dört piyade bölüğü ile bir makineli tüfek bölüğünü ve 3,7 cm. lik iki toplu bir topçu takımını yanına alarak batıya yöneldi. 20 Eylül 1917 de General Cassini nin komuta ettiği İtalyan kuvvetlerinin bütününün Zanzur dan sonra Süvani bin Adem de toplandıklarını öğrendi. Nuri Paşa, Eylül 1917 tarihleri arasında General Cassini kuvvetleri ile Süvani bin Adem de yaptığı çatışmada; İtalyan kuvvetlerine fazla zayiat verdirerek mağlup etti. Cassini, 22 Eylül 1917 tarihinde kuvvetlerini Trablus a çekti. Çok çetin geçen bu muharebede Trablusgarplıların da kayıpları çok oldu. Bunun nedeni, İtalyanların muharebe esnasında işgal ettikleri yerlerde silahsız ve suçsuz halka saldırıp, kadın, çocuk ve yaşlı demeden öldürmeleridir. Muharebenin sonunda Süvani bin Adem hurmalıkları, baştan başa günahsız ve çaresiz insanların cesetleriyle dolmuştur 57. Nuri Paşa bu muharebelerde gösterdiği başarılarından dolayı 23 Eylül1333 (1917) de Osmanlı Padişahı tarafından Altın İmtiyaz Madalyasıyla taltif edilir 58. Bu çatışmalardan başka 1917 yılı içerisinde, Mücahit kuvvetler ve İtalyanlar arasında keşif ve gözetleme faaliyetleri sürdürüldü. İtalyanlar uçaklarıyla keşif ve gözetleme yaptıkları gibi, mücahit mevzilerini ve sivil halkı da bombaladılar. Bu uçaklar, mücahitler tarafından vurularak düşürülemedi. Ancak iki tanesi Şubat 1917 de Cafare ve Aziziye bölgelerinde zorunlu iniş yaptılar. Her iki uçak da halk tarafından parçalandı. Personeli esir edildi. Trablusgarplı mücahitler, İtalyanlarla mücadele ettikleri gibi, Senusilerle de hasım durumda idiler. Seyit Ahmet ten sonra birinci plana geçen Seyit İdris, kuvvetleriyle Sirt ten batıya doğru taarruzu planlıyordu. Nuri Paşa, bunu önlemek için, Mısrata daki kuvvetleriyle 10 Mayıs 1917 de Sirt e doğru hareket etti. Seyit İdris in önceden buraya gönderdiği 800 kişilik kuvvetiyle irtibat kurdu. Bu kuvvete komuta eden aşiret reislerinden bir kısmını ikna ederek 400 kişilik bir kuvvetin kendi tarafına geçmesini sağladı. Nuri Paşa nın bu başarısı, doğudan batıya hareket etmiş olan Seyit İdris in, planını uygulamaktan vazgeçmesini sağladı 59. Nuri Paşa nın diğer bir başarısı da Fizan da isyan eden Seyit Abit in isyanını bastırmasıdır. İtalyanlar Fizan ı 3 Mart 1914 tarihinde işgal etmişlerdi. Burada yaşayan Koloğlu aşiretleri İtalyanlara isyan ederek, 1914 yılı sonlarında bu bölgeyi İtalyanların elinden kurtarmışlardı. Bu kurtarma harekâtında Senusi ileri gelenlerinden Seyit Ahmet in kardeşi Seyit Abit in de rolü büyük olmuştu. Seyit Abit, Osmanlı yönetimine karşı idi. Fizan da duruma egemen olduktan sonra kendisini Trablus, Tunus ve Cezayir Sultanı ilan ettirmeye kalkıştı. Kötü yönetiminden dolayı halk tarafından sevilmiyordu. Trablusgarp üzerine kuvvet gönderip yenilince halk üzerindeki baskısı daha çok arttı. Fizan dan Mısrata ya devamlı şikâyetler gitmeye başladı. 57 Age., s M.S.B. Arşivi Nuri Killigil in Şahsi Dosyası. 59 Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı, s. 703.

288 270 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 Nuri Paşa buraya gönderdiği Yüzbaşı Sakıp ile durumu yerinde inceletti. Mart 1917 yılında tekrar Mısrata ya dönen Yüzbaşı Sakıp, Fizan daki karışıklıkları ve Seyit Abit in kötü yönetimini ve alınacak tedbirleri Nuri Paşa ya anlattı. Bunun üzerine Nuri Paşa kendisini asayişi ve hükümet otoritesini tesis etmek için bir kısım kuvvetle tekrar Fizan a gönderdi. Yüzbaşı Sakıp aldığı akıllıca önlemlerle Fizan ı Seyit Abit ten ve Seyfettin Nasır dan ( Seyfettin Nasır başlangıçta Osmanlı Hükümet yanlısıdır. Daha sonra karşı duruma geçmiştir.) kurtardı. Bu başarısından dolayı Fizan Mutasarrıf ve Komutanlığına atandı. İyi yetiştirilmiş disiplinli 300 mevcutlu bir bölükle iki ağır makineli tüfek ve bir toptan ibaret kuvvetiyle Mütarekeye kadar Fizan ın merkezi Murzuk ta hükümet otoritesini korudu 60. Şeyh Ahmet, Nil Batı vahalarında İngilizlerle yaptığı mücadeleden sonra Siva Carabub Calu Ucla Marada Marduma Kasrızafran Sirt yolunu takip ederek 15 Mayıs1917 de Sirt e gelerek burada karargâhını kurmuştu. Nuri Paşa ve adamları, halen Sirt te bulunan Şeyh Ahmet in Mısrata ya gelmesini ve kendisiyle birlikte çalışmayı istiyorlardı 61. Nuri Paşa bu tarihlerde ağabeyi Enver Paşa ya Trablusgarp taki genel durumu ve alınacak tedbirleri ve düşüncelerini açıklayan aşağıdaki mektubu yazdı. Dersaadet, Harbiye Nazırı Enver Paşa Hazretlerine Muhterem Ağabey, On gün evvel yazdığım mektupta Şark ile Garp arasındaki meseleyi hal etmek üzere hareket edeceğimi yazmıştım. Bugün mesele hal edildi. Sirte deki Senusi kuvvetinin kısmi küllisi bana iltihak etti. Fakat Senusi ailesinde bir hareket olarak değil. Seyit Ahmet Vahat dan avdet etti. İdris ten korktuğu için Garb a gelmek istiyordu. Bu sefer de içerilerde dolaşmaktadır. Yakında kendisiyle görüşeceğim. Senusilik bütün vatanda tehlikede ise de bendeniz atiyi düşünerek icabı vechile hareket ediyorum. Ati vaziyetimizin pek mükemmel olacağını tahmin ediyorum. İdris in İngiliz ve İtalyanlarla yaptığı sulhu bozacağım. İki tahtelbahirin ( Denizaltı ) aynı zamanda gelmesi kuvve-i maneviyeyi pek artırdı. Ağabey, buraya icrası mümkün fedakârlığı yaparsanız Harbi Umumiyeye mutlak tesir yapacağına kanaatim vardır. Elbise ve kasatura, matara vesaireyi buradan temin için imalâthane yapıldı. Cephane, silah, para lazım. Şark kuvvetini takviye ile İngilizlere karşı tekrar hareket pek kâbildir. Bunun için otomatik topa ihtiyaç olabileceği; erzaka fevkalâde lüzum vardır. Garp az zaman için kendisini idare edebilecektir. Şarkta İtalyan dan çıkan cüzi erzakı insanları ölmekten muhafaza ediyor. Artık vazifesi kalmayan deryalardaki bir tahtelbahirin üç - dört yol yapması gayrı mümkün müdür? Bu vasıta ile Afrika yüzünüzü ak edecektir. Ve bunu namusumla temin ederim. Sizlere katıksız üç buçuk senedir ettiğim sabrın mükâfatını bana göstermeyecek misin? Bir İngiliz otomobilinin kırıldığını görmek bizim için büyük mükâfat olacaktır. 60 Age., s Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı, s. 680, 707, Kroki: 79a.

289 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 271 Tunus, Cezayir belki üç ay zarfında Fransızlardan temizlenir. Mezkûr tahtelbahirlerden birinin temini mümkün olursa her şeyi esaslı görüşmek ve hazırlamak üzere on beş gün müsaade ediniz yanınıza geleyim. Kabul olmazsa yanınıza gelmeme lüzum yoktur. Hasretle ellerinizden öper, babalığınızdan dolayı tebrik eylerim. Kardeşin Nuri Sultan Efendi Hazretlerine tebrikât ve ihtirâmâtımı takdim eylerim 62. Nuri Paşa nın mektubu incelendiğinde aşağıda belirtilen sonuçlara ulaşılmaktadır: - Mektubun yazıldığı tarih belli olmamasına rağmen Şeyh Ahmet in Sirt e geldiği tarih olan 15 Mayıs 1917 ile Enver Paşa nın ilk çocuğu olan Mâhpeyker Hanımın doğum tarihi olan 17 Mayıs dikkate alındığında; mektubun Mayıs 1917 son haftalarında veya Haziran 1917 ilk haftalarında yazıldığı değerlendirilmektedir. - Senusi meselesinin halledildiğini belirtmesiyle, Seyh İdris in Trablus üzerine yapacağı saldırıyı Nuri Paşa nın bizzat kendisinin giderek 10 Mayıs 1917 de önlemesi ve aşiret reislerini ikna ederek kendisine katılmalarını sağladığını açıklamaktadır. - Şeyh Ahmet in, Şeyh İdris ile arasının iyi olmadığını ve bu yüzden batıya gelmek istediğini, Sirt e geldiğini ve mücadele için kendisi ile görüşeceğini belirtmektedir. Nuri Paşa nın bu girişimi karargâhındaki fikir ayrılığının ve anlaşmazlığının temelini teşkil edecektir. - Şeyh İdris in İngiliz ve İtalyanlarla anlaşması, Bingazi bölgesinde ayrı bir devlet kurmak ve buna Şeyh Ahmet i karıştırmamak istemesi, gerekirse Tobruk ve kuzeyini İngilizlere bırakarak karşılığında da mali destek sağlamak düşüncesi, Trablus bölgesini de hâkimiyeti altına alma isteği, Nuri Paşa nın nazarında Senusilik bir tehlike olarak da görülmektedir. Bunun için Nuri Paşa, Şeyh Ahmet e destek sağlayarak Seyit İdris e karşı dengeyi sağlamayı düşünmektedir. Fakat bu fikir de karargâhı tarafından benimsenmemiştir Mayıs 1917 de Avusturya nın Adriyatik teki Pola limanından kalkan Gebesli Mehmet Kaptan Gemisi ile UC -73 Alman denizaltısının Mısrata limanına Kazım Orbay Arşivi, KO B. V Yılmaz Öztuna, Devletler ve Hanedanlar Türkiye ( ), Cilt 2, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Öncü Basımevi, Ankara 2005,s Gebesli Mehmet Kaptan Gemisi ile 1000 tüfek ve cephanesi; UC -73 Alman denizaltısı ile Telsiz istasyonu, cephanesi ile beraber top ve makineli tüfek getirilmiştir. Bkz. Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı, s. 816 ( Akdeniz de İngiliz ve İtalyan Donanmasının üstünlüğü Osmanlı Devleti nin deniz yolu ile Trablusgarp ı ikmalini güçleştirmiştir. Akdeniz limanlarında yüklenen bazı gemiler daha limandan kalkmadan veya seyir halinde iken batırılmıştır. Bu nedenle deniz yolu ile ikmalde Alman denizaltıları silah ve malzeme taşıdıkları gibi, yük taşıyan gemilere de refakat etmiştir. Almanlarla yapılan anlaşma gereğince yapılan denizaltı seferleri, başlangıçta Kiel limanından başlamıştır. Almanya nın Kiel limanından hareket eden UC -20 Denizaltısının Komutanı Franz Becker bir hatıra yazısında şöyle demektedir: UC- 20 Denizaltı gemisinin ilk komutanı idim. Bu denizaltı gemisi, Afrika da savaşan Türk müttefiklerimize savaş gereçleri taşımak için özel olarak tadil edilmişti. Bizim ilk seferimiz Kiel den başladı. İngiltere yi dolaşarak Güney Fas a geldik. Bu seferimizde bazı subayları ve savaş gereçlerini karaya çıkarmak zorunda idik ( ajan anlamında ). Bundan sonra Cebel-i Tarık tan geçtik ve Pola ya geldik. Bu seyir 55 gün sürdü ve denizaltı gemileri için bu bir rekordu. Bundan sonraki seferimizi silah ve mühimmat yüklü olarak Pola dan Libya ya yaptım. Silah ve mühimmatı, Türk subaylarının komutasında İtalyanlara karşı savaşan Araplara götürdük. Mühimmatı Mısrata yöresinde Sirt e getirdik. Karaya çıktım ve oranın en yüksek komutanı olan General Nuri yi tanıdım.

290 272 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 aynı zamanda getirdiği silah, cephane ve malzemeler kastedilerek, bu ikmalin morallerini yükselttiği belirtilmektedir. - Trablusgarp ın takviye edilerek İngilizlere tekrar taarruz edilmesini teklif etmektedir. İngiliz zırhlı otomobillerine karşı savaşmak için başta otomatik top olmak üzere silah ve cephane takviyesi istemektedir. Böyle bir teklif, Nuri Paşa nın Seydi Aziz de İngiliz zırhlı otomobillerinin taarruzunun etkisini unutmadığını ve bunun karşılığını vermek istediğini ortaya koymaktadır. Ancak, sadece Alman denizaltılarının seyrek olarak yaptığı ikmalle ve bölgedeki aşiret kuvvetleriyle; teknoloji, ateş ve zırh gücüne sahip İngiliz Ordusuna karşı böyle bir taarruzun başarı şansı olmayacağı aşikârdır. - Nuri Paşa bölgede yiyecek sıkıntısının da çekildiğini Enver Paşa ya söylemektedir. Bilhassa Doğu dediği Bingazi bölgesindeki Senusilerin, İngilizlerle çatışmadan sonra, Sollum limanına gelen erzaktan istifade edememeleri, yiyecek sıkıntısını artırmıştır. Türkiye den yiyecek ve malzeme getiren gemilerin yolda İtilaf Devletleri Donanması tarafından batırılması da sıkıntının nedenlerindendir. Hatta her türlü tedbire rağmen yiyecek sıkıntısı önlenemediği için Nalut taki ve Cebel-i Garbi deki halkın bir kısmı Tunus a göç etmek zorunda kalmıştır. - Nuri Paşa para sıkıntısını da dile getirmektedir. Türkiye den gönderilemeyen bazı maddelerin bölgeden satın alınması için paraya ihtiyaç duyulmaktadır. Subay, astsubay ve erlerin iki senedir maaşları bile ödenememiştir. Bu yüzden Türk mücahit subaylar parasızlık nedeniyle şeyhlere sığınmak ve onların verdiği erzak ile geçinmek zorunda kalmışlardır. İstanbul dan para gelmediği zamanlarda zengin şeyhlerden borç para bile alınmıştır Nuri Paşa, bir denizaltı ile İstanbul a gelmek için izin istemektedir. Enver Paşa ile Afrika daki durumu ve bilhassa Kurmay Başkanı A. Nafiz Gürman ile arasındaki fikir ayrılığını daha açık bir şekilde konuşmak istediği anlaşılmaktadır. Zaten 1917 yılının sonunda Nuri Paşa bu görevinden alınarak İstanbul a çağırılacak; bilahare Kafkas Cephesine görevlendirilecektir. Daha sonra Akdeniz limanlarından kalkan denizaltılar, bu limanların bakım ve onarım imkânsızlığı nedeniyle Avusturya nın Pola limanından hareket etmeye başlamıştır. Tasarlanan plan ve programa göre Trablusgarp a dört-altı haftada bir denizaltı göndermek gerekiyordu. Fakat gerek Akdeniz de yapılan denizaltı muharebelerinin artması, gerek kış aylarının elverişsiz koşulları ve sefer için ayrılan iki denizaltının, bazen uzun süren onarımları yüzünden, bu program düzenli ve peryodik uygulanamamıştır. Bkz. Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı, s. 809, 815, 819, 822. ) 65 Vali Süleyman el- Baruni nin yanında askeri danışman olan Kurmay Yarbay A. Nafiz Gürman çekilen para sıkıntısını ve Türk mücahit subaylarının acıklı, fakat gerçek durumlarını şöyle anlatmaktadır: Bütün subaylarımız senelerce bir şeyhe yanaşarak onun ekmeği ile yemeğiyle karınlarını doyurmuşlar, yine bu şeyhlerin verdiği üç beş kuruşla tütünlerini ve çamaşırlarını tedarike çalışmışlardı. Hiç birisinin üzerinde elbise kalmamıştı. Birer Arap abasına bürünmüşler, başlarına beyaz bir takye geçirmişlerdi. Çünkü oralarda bulunabilen, şeyhlerin de kendilerine verebileceği eşya ancak bu idi. Bu kadar yoksunluğa karşı yine bu arkadaşlar, vatanın menfaati ve mensup oldukları ordunun şerefi uğrunda kendilerini düşünmeyerek çalışmaktan ve ölmekten geri durmamışlardı. Bu gayretli insanlar ne kadar takdir edilse azdır. Biz bunlara İstanbul dan getirdiğimiz para ile ilk maaşlarını, bir miktar altın para olarak verdik. Bunların paraları alınca heyecanlarının insanı müteessir etmemeleri kabil değildi. Bazılarının bu Türk paralarını yüzlerine sürerek sevinçlerinden ve bu günleri gördüklerinden dolayı ağladıklarını işittim. Çok yazık ki bu insanlara Avrupa dan gelirken hiç olmazsa çamaşır ve lüzumlu eşya getirmemiş olduğumuza biz de acıdık. Bkz. Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı, s. 828.

291 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 273 III- NURİ PAŞA NIN KARARGÂHINDA ÇIKAN ANLAŞMAZLIK VE NURİ PAŞA NIN İSTANBUL A DÖNMESİ Nuri Paşa, Şeyh Ahmet in Mısrata ya gelmesini istiyordu. Nuri Paşa ya sadık olan karargâhta asıl görevleri bulunmayan Pertev Tevfik ve Abdurrahman Azam da durmadan bu fikri savunuyorlardı. Kurmay Yarbay A. Nafiz ise bu fikre karşı idi. Çünkü batıda Mısrata, Zıliten, Müsellata ve Urfele bölgelerine egemen olan Ramazan Bey, Senusilerle evvelden beri anlaşmazlık halindeydi. Kendisinin Tarhunelilerle savaştığı bir sırada Senusilerin kendi üzerine kuvvet gönderdiğini unutmamıştı. Vali Süleyman el-baruni de vaktiyle kendisini hapsederek kötü muamele yapan Şeyh Ahmet i istemiyordu. Kendisinin uysal mizacı bunu kabul etse bile Ramazan Bey ve onu destekleyen halk kitlesi reddederdi. Ramazan Bey in karşı çıkmasına rağmen, Senusi kuvvetlerinin batıya gelerek Ramazan kuvvetlerini bastırma fikri ortaya atılınca; Kurmay Başkanı, karargâhta bu konuda çıkan her tartışmada bu tehlikeli oyuna karşı çıkmaktaydı. Yarbay A. Nafiz in, bu tartışmalarla ilgili ve Nuri Paşa ile arasında geçen son konuşmaları ve görevinden ayrılışını anlatan hatırası şöyledir: Karargâhta resmi bir görevleri olmayan yardımcı arkadaşların ( Nuri Paşa nın adamları iki sivil memur ) bu işi, parmaklarına dolamaları ve her vesileden yararlanarak bu sorunu ileri sürmeleri benim sabrımı tamamen tüketmişti. Bir gün akşam yemeğinden sonra Ramazan Bey in yanına gitmiştim. Mısır vahalarından dönen Seyit Ahmet in Sökene taraflarına geldiğinden, Fizan a veya kuzeye doğru gelmesi ihtimali olduğundan ve gelen aldığı haberlerden Ramazan Bey sözediyordu. Karargâh arkadaşlarından birisi de gelmişti. Biz de dinledik. Ertesi sabah dairede masamın başında çalışırken, Nuri Paşa geldi. Seyit Ahmet ten laf açtı. Sözü, benim akşam Ramazan Beyin yanında bulunmaklığıma getirdi. Seyit Ahmet hakkında Ramazan ı dinlemenin doğru olmadığını, bu gibi hareketlerin Ramazan ı teşvik yerine geçtiğini söyledi. Bu sözden ben son derece üzüldüm. Kendisine bu sorunun tartışma zamanının geçtiğini, benim bu koşullar altında burada çalışmaklığımın mümkün olmadığını, İstanbul a dönmeme izin vermesini söyledim. Kabul etti. Bu suretle benim Afrika daki görevimde sona ermiş oldu 66. Kurmay Yarbay A. Nafiz Gürman, 29 Temmuz 1917 de bir Alman denizaltısı ile Trablusgarp tan ayrılmıştır. Kurmay Yarbay A. Nafiz, Trablusgarp tan ayrıldıktan 15 gün sonra ( 13 Ağustos 1917 ), Nuri Paşa, Enver Paşa ya özel bir mektup yazar. Yazdığı mektupta Burada Kurmay Başkanı Yarbay A. Nafiz Bey yorulmuş, ufak bir vesile ile İstanbul a gitmeyi arzu etti. Gönderildi. diye belirtir 67. Nuri Paşa, Trablusgarp tan ayrılmadan önce 19 Ekim 1917 tarihinde Başkomutanlığa o dönemdeki durumu açıklayan raporunda; 66 Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı, s Age., s

292 274 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 Askeri durumun iyi, iç siyasi durumun ise karışık olduğunu, Mısrata Mutasarrıfı Ramazan Bey in tehdit edici durum aldığını, kendisinin sivrilme tutkusuna kapıldığını, Trablusgarp ın yiyecek kaynağının elinde oluşunu bir silah bilerek bütün Trablusgarp a egemen olmak istediğini, Tarhunelilerle barışta görünmekte ise de, bunun uzun sürmeyeceğini, izlediği siyasete karşı çıktığını, Seyit İdris in İngiliz ve İtalyanlarla anlaşmasına karşılık kendisinin de Seyit Ahmet i elinde tuttuğunu, bu itibarla Seyit Ahmet e Mısrata dan gönderdiği yardım kafilesinin ( Lira, bir top ve bir kısım donatım ), Ramazan Bey tarafından yolu kesilerek yok edildiğini bildirmektedir. Nuri Paşa, Şeyh Ahmet i tutan ve Mısrata Mutasarrıfı Ramazan Bey i kötüleyen raporunun sonunda, İstanbul dan bir kısım kuvvetle ( Bir piyade ve bir ağır makineli tüfek bölüğü, 10,5 luk bir topçu müfrezesi, bir istihkâm müfrezesi, bir bando takımı ) takviyesini istiyordu. Vali Baruni nin bir Türk Valisi ile değiştirilmesini ve bir Trablus Kumandanı gönderilmesini öne sürüyordu. Ayrıca, Ramazan Bey ve onu destekleyen Trablusgarplı ileri gelenler ile Şeyh Ahmet in bir sebeple İstanbul a çağrılmalarını istiyordu 68. Önerilerinden de anlaşılacağı üzere, Nuri Paşa Trablusgarp ta en çok anlaşabileceği Şeyh Ahmet ile çalışmayı düşünüyor; Buna engel olmayacak sözünü geçirebileceği bir Türk valisini istiyordu. Şeyh Ahmet e karşı olan Ramazan Bey ile adamlarını uzaklaştırmaktan geri durmuyordu. Böylece, İngiliz ve İtalyanlarla anlaşan Şeyh İdris karşısında bir iş yapamaz durumda olan Şeyh Ahmet i destekleyerek yeniden ön plana çıkarmak istiyordu. Fakat Senusilerle mücadele halinde olan Ramazan Bey, Nuri Paşa nın bu niyetini anladıktan sonra kendisiyle anlaşmazlığa düşmüş oluyordu. Bu durum ise Trablusgarp ta aşiretler arasındaki anlaşmazlığı gidererek bugüne kadar sağlanan Osmanlı Hükümetine bağlılık düzenini yıkacağı gibi, bundan sonraki faaliyetler için de büyük zararlar doğurabilirdi. Bu nedenle, alınan raporlardan bu sakıncalı durumu anlayan Başkomutanlık, Nuri Paşa yı buradan alarak yerine, Afrika Grupları Komutanlığına Sultan Murat ın torunu olan Şehzade Osman Fuat ı atayarak Trablusgarp a gönderdi. Nuri Paşa, Kurmay Yarbay A. Nafiz Gürman ın ayrılışından beş ay sonra, ( Ocak 1918 başlarında ) bir Alman denizaltısı ile Trablusgarp tan ayrılarak, Mısrata Pola yolu ile İstanbul a döner. Daha sonra Kafkas İslam Ordusu Komutanlığına atanır. Nuri Paşa İstanbul a döndükten sonra Trablusgarp bölgesindeki çalışmaları dikkate alınarak, 06 Şubat 1334 ( 1918 ) de Üçüncü Rütbeden Kılıçlı Osmanî Nişanıyla taltif edilir Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı, s M.S.B. Arşivi Nuri Killigil in Şahsi Dosyası.

293 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 275 VI- ŞEHZADE OSMAN FUAT IN TRABLUSGARP A GELMESİ VE Bİ- RİNCİ DÜNYA SAVAŞI NIN SONUNA KADAR MEYDANA GELEN OLAY- LAR Nuri Paşa nın, İstanbul a dönmesiyle birlikte Afrika Grupları Komutanlığına Şehzade Osman Fuat atandı. Sultan Murat ın torunu olan Osman Fuat, orduda süvari yüzbaşısı idi. Bu göreve atanmasıyla birlikte kendisine Fahri Ferik rütbesi verildi. Enver Paşa, Osman Fuat a yardımcı, hatta gözetmesi için Kurmay Yarbay A. Nafiz Gürman ı Kurmay Başkanı olarak görevlendirdi. Şehzade Osman Fuat yeni teşkil edilen komuta heyeti ile 2 Nisan 1918 de hareket ederek Viyana ya gitti. Burada hazırlıklar tamamlandıktan sonra 9 Mayıs 1918 de Pola ya gelindi. 11 Mayıs 1918 de buradan UC -73 denizaltısı ile hareket edildi. 17 Mayıs 1918 de Mısrata ya varıldı. Şehzade Osman Fuat, Mısrata ya geldiğinde Batı Cephesi Komutanlığında Fahri Livalık rütbesi ile Emekli Süvari Yarbayı İshak, Kurmay Başkanlığında da Yüzbaşı Neşet, Vali olarak ta Süleyman el-baruni bulunuyordu 70. Şehzade Osman Fuat, Trablusgarp a geldiğinde; bölgedeki aşiret liderlerinin birbirleriyle, bazı aşiret liderlerinin de bir kısım Türk subayı ile husumeti vardı. Bölgede genel olarak yiyecek sıkıntısı çekilmekteydi. Şeyh İdris in İngiliz ve İtalyan çıkarlarına hizmet eder şekilde uygulamaları; Bingazi halkı üzerinde nefret uyandırmıştı. Şehzade Osman Fuat, Trablusgarp a geldikten sonra, 31 Mayıs, 14 Haziran ve 4 Ağustos 1918 tarihlerinde Enver Paşa ya bölgedeki durumu açıklayan mektuplar yazar. Bu mektuplarında; İstanbul a gelmek isteyen Şeyh Ahmet in ayrılmasında sakınca olmadığı, Şeyh İdris tarafından tehdit edilmesi nedeniyle, Şeyh Ahmet e silah ve cephane yardımı yapılması gerektiği; Türk subaylarının her birinin başka bir şeyhe bağlandıkları, Şeyhlerin arası bozulduğunda, subayların da arasının bozulduğunu, bu durumda olanların değiştirilmesi gerektiği; Kurmay Yarbay A. Nafiz Bey in bazı ileri gelenleri ön planda tuttuğu için tarafsızlığını kaybettiğini, belirtmektedir 71. Şehzade Osman Fuat ı 18 Haziran 1918 tarihinde Vali Süleyman el Baruni, yanında ayan üyeleri olduğu halde saygılarını sunmak üzere Mısrata ya gelerek ziyaret etti. Ertesi gün de düzenlenen bir törenle Padişahın 28 Mart 1918 tarihini taşıyan Fermanı okundu. Fermanda şöyle deniyordu: İtalyan Harbinden beri düşmanlarımızın şiddetli hücumlarına karşı Allah ın yardımıyla İslâmlık şanına layık surette direnerek İslâm Dininin ve kutsal vatanın korunması için, gösterdiğiniz dindarane celadet ve bu uğurda halisane her türlü zorluklara göğüs 70 Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı, s. 709, Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı, s ( Kurmay Yarbay A. Nafiz Gürman, Şehzade Osman Fuat ın yazdıklarına iştirak etmemektedir. Türk subaylarının, senelerce buralarda yaptıklarını örnek göstererek, aksine Şeyhler arasındaki kavgada barıştırıcı ve birleştirici rol oynadıklarını söylemektedir. Şehzadeye bunları yazdıranların etrafındaki bazı menfaat peşinde koşan kurnaz kimseler olarak belirtmektedir. Ayrıca, Şeyh Ahmet in de Şehzadeye sokularak, onu etkisi altına almak istediğini ve Şehzade vasıtasıyla Batı yı ele geçirmek düşüncesinde olduğunu, Şehzade nin de tatlı dillere kandığını açıklamaktadır. Böylece, çıkarcı şeyhler ve özellikle Şeyh Ahmet in yeni karargâhta görüş ayrılıkları çıkarmaya başladıklarını belirtmektedir. Bkz. Age., s. 718.

294 276 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 gererek sebat ve hamiyetseverlikle yaptığınız çalışmalar pek büyük ve kıymetli olduğundan, size muhabbet ve teveccühüm daima yüksektir. Bu iyilik ve sevgimin delili olmak üzere gönderdiğim Ferik Nuri Paşa ya karşı gösterilen iyi muamele ve tam itaat dahi başkaca beni hoşnut eylemiştir. Nuri Paşa Kafkasya daki İslâmlara memur edilip gönderildiği cihetle halkımızdaki eğilimlik ve teveccühatı şahanemin delili olmak üzere bu kere de hanedanı saltanatımızın yüksek erkânından evladım Şeyhzade Osman Fuat Efendiyi memur edip gönderdim. Bu Şeyhzade kesin vekilim olarak orada beni temsil ve ilerideki savaşlarımızda ve İslâmlığın yüksek çıkarlarını kazanmak için, yapılacak her türlü tedbirlerde adıma sizinle birlikte çalışacaktır. Şimdiye kadar İslâm Halifeliği ve Osmanlı Sultanlığı hakkında gösterdiğiniz sadakat ve tam bir bağlılığı bundan sonra da gösterecek, Osman Fuat Efendi ile birlikte savaşlarda bulunarak İslam dininin mübarek bir kıtası ve Osmanlı Ülkesinin bir parçası olarak Trablusgarp ve Bingazi ile bu il dolaylarının büyük bir cesaretle düşmandan temizlenmesine seve seve çaba göstereceğinizden eminim 72. Şehzade Osman Fuat, 15 Temmuz 1918 de Başkomutanlıktan, Tunus ta Fransızlara karşı yeniden alevlenen isyanın desteklenmesi için emir alır. Bunun üzerine Trablus ve çevresindeki birlikleri yakından görmek ve Tunus üzerinde yapılacakları kararlaştırmak için yaptığı gezi 25 Temmuz 1918 de başlar; 13 Eylül 1918 de sona erer. Bu geziden İtalyanlar kuşkuya düşerler ve tepki gösterirler. Uçak taarruzları ve bazı çıkış hareketleri yaparlar. Fakat başarılı olamazlar 73. Şehzade Osman Fuat gezide olduğu sırada Şeyh Ahmet te İstanbul Hükümeti nin izni ile İstanbul a hareket eder. 30 Ağustos 1918 de İstanbul a varır ve törenle karşılanır. Enver Paşa tarafından Şeyh Ahmet, İngiliz işgaline girmemiş Arap topraklarında propaganda yapması için de düşünülmüştür. Müslüman Arapların gözünde büyütülmesi için de yeni Padişaha Eyüp Camii nde kılıç kuşanma onuru Şeyh Ahmet e verilmiştir 74. Enver Paşa, Şehzade Osman Fuat a 10 Ekim 1918 tarihinde son kez bir talimat gönderir. Bu talimatta, Şeyh Ahmet in İstanbul a geldiği ve en iyi şekilde karşılandığı; Şeyh İdris için de iyi şeyler söylenerek, kendisine silah ve cephane gönderildiği; Abdülkadir Bey in de Sirt e gönderildiği ve Doğu da iş görebilecek kuvvet toplayarak Şeyh İdris ile iyi ilişkiler kurmaya çalışacağı; Abdülkadir Bey e şimdilik 1500 Lira verildiği belirtilmekte ve Senusilerle meydana gelen ilişkilerin hangi safhaya geldiğinin bildirilmesi istenmektedir 75. Şehzade Osman Fuat, Enver Paşa nın talimatını almadan 24 Ekim 1918 tarihinde Harbiye Nezaretine gönderdiği şifrede rahatsızlığından dolayı gelecek denizaltı ile İstanbul a dönmesine izin verilmesini istedi. Olaylar çabuk gelişti. İstan- 72 Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı, s Age., s Age., s. 721; Philip H. Stoddard, age., s ) 75 Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı, s. 724.

295 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 277 bul da hükümet istifa etti. Enver Paşa Harbiye Nazırlığından çekildi. Müşir Ahmet İzzet Paşa hükümeti kuruldu. 31 Ekim 1918 de UC -73 Alman denizaltısı Mısrata ya gelmesine rağmen, denizaltı komutanının Pola ya dönmeyeceğini, tarafsız bir ülke olan İspanya ya gideceğini bildirmesi üzerine Şehzade Osman Fuat ın İstanbul a dönmesi mümkün olmadı Ekim 1918 de Mondros Mütarekesi imzalandıktan sonra, mütareke şartlarına göre Şehzade Osman Fuat ile Trablusgarp ve Bingazi deki bütün Osmanlı subayları en yakın İtalyan makamlarına teslim olması gerekiyordu. Fakat Şehzade Osman Fuat ve Osmanlı subayları hemen teslim olmadılar. Trablusgarp ta İtalyanlar karşısında söz sahibi olacak, bağımsızlığını savunacak bir hükümetin kurulması için başta Yarbay A. Nafiz Bey in çabaları ile bir çalışma başlatıldı. Trablusgarp ın ileri gelenleri bir araya getirilerek Meclis-i Mebusan açıldı. Anayasa yapıldı. Milli Hükümet kuruldu. Yeni kurulan Cumhuriyet idaresi İtalyanlara bildirildi. Fakat İtalyanlar tanımadı. Daha sonra İtalyanlara karşı mücadeleyi sürdürecek milli ordu kuruldu 77. Bu arada İtalyanlar, Şehzade Osman Fuat a devamlı haber göndererek, Osmanlı subayları ile birlikte Alman ve Avusturyalı subayların da kendilerine teslim olmaları yönünde baskı yaptılar. Fakat Şehzade Osman Fuat hemen teslim olmayarak Trablusgarp ta yeni kurulan hükümetin ve ordunun hazırlanması için zaman kazandı. İtalyanlar bu arada Osmanlı Hükümeti ne de bu konuda baskı yaptıklarından, İstanbul dan Şehzade Osman Fuat a teslim olması için emirler geliyordu. Nihayet Şehzade Osman Fuat heyeti ile birlikte 8 Mart 1919 tarihinde Tunus ta Dehibat şehrinde Fransızlara teslim oldu. Fransızlar, Mütareke şartlarına göre kendilerinin yerine İtalyanlara teslim olunması gerektiğinden; Şehzade Osman Fuat ve heyetini 24 Mart 1918 tarihinde Trablusgarp Tunus sınırında Alvet el Gunna da İtalyanlara teslim ettiler. İtalyanlar, Türk Heyetini 26 Haziran 1919 da Napoli yakınındaki Ischia adasına götürdüler. Heyet, 2 Ekim 1919 da Napoli den, önce trenle Brendizi ye ve ertesi gün de buradan vapurla Pire üzerinden, İstanbul a hareket etti. 7 Ekim 1919 da İstanbul a varıldı. Böylece Osmanlı İmparatorluğu nun Üşi Antlaşmasıyla İtalyanlara kaptırdığı bu topraklarda, 1914 yılında yeniden giriştiği hazin macerası, Şehzade Osman Fuat ve heyetinin böyle bir sonuçla İstanbul a dönmesiyle sona erdi 78. SONUÇ Nuri Paşa nın Mısır batı hududunun kuzeyinde yaptığı harekât ( Şubat 1915 Mart 1916 ) ile Şeyh Ahmet in Güneyde Nil vahalarında yaptığı harekât ( Şubat 1916 Mayıs 1917 ) ve Darfur harekâtı bir seneden fazla bir zaman sonra sona 76 Age., s Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı, s ; Abun -Nasr, age.,s Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı, s ,

296 278 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 ermiştir. İngilizler söz konusu bölgelerde fazla kuvvet bulundurma pahasına ancak buraların kontrol ve güvenliğini sağlayabilmişlerdir. İngilizler, teknolojik üstünlüklerini kullanarak ( zırhlı otomobiller, uçak, deniz gücü, otomatik top, v.b. ) Nuri Paşa ve Şeyh Ahmet kuvvetlerine karşı galip gelmişlerdir. Nuri Paşa ve Şeyh Ahmet bölgenin geniş arazisi ve bölge halkının kendilerini desteklemesi imkânlarını kullanarak küçük kuvvetlerle kendisinden daha büyük kuvvetlere karşı başarılı muharebeler vermişlerdir. İstanbul dan zamanında ve yeterli silah, mühimmat, yiyecek ve malzeme gelmeyişi, mücadeleyi menfi yönde etkilemiştir. İkmalin büyük ölçüde denizaltılara dayandırılması da yeterli olmamıştır. Bu mücadeleden İtalyanlar kazançlı çıkmıştır. Kıyı şeridinde bir kaç merkezde sıkışıp kalmalarına ve zor durumda olmalarına rağmen, Nuri Paşa nın başlangıçta İngilizlere saldırması kendilerine bir yıl zaman kazandırmıştır. Nuri Paşa, kuvvetli olduğu 1915 yılında İtalyanlara taarruz etmeye başlasaydı, belki de Birinci Dünya Savaşı içinde İtalyanlar Trablusgarp ı terk etmek zorunda kalacaklardı. Nuri Paşa nın bu şekilde bir hareket tarzını uygulayamamasının nedeni, Almanların baskısıyla ve Enver Paşa nın emriyle Mısır a taarruz edilmesidir. İngilizler, Nuri Paşa ve Şeyh Ahmet e kesin darbe indirememişlerse de Mısır topraklarından uzaklaştırmışlardır. Ayrıca, Şeyh Ahmet in nüfuzunu azaltmışlardır. Şeyh Ahmet i ikinci plana iterek, Şeyh İdris e yanaşmışlar ve onu Senusilerin gerçek lideri olarak tanımışlardır. Bunu fırsat bilen amcaoğlu Şeyh İdris in isteğiyle İngiliz ve İtalyanlarla ayrı anlaşma imzalanmıştır. Dr. Philip H. Stoddard, Afrika daki savaşın sonucu ile ilgili olarak şunları yazmaktadır: Enver Paşa nın ve Teşkilat-ı Mahsusa nın önce İtalyanlara, sonra İngiliz ve Fransızlara karşı Kuzey Afrika da verdiği mücadele gerçi sonuçsuz kalmıştır, ama azimli Osmanlı subaylarının komutasında, Almanların yardımıyla bir grup inançlı kişinin nasıl bir tehlike yaratabileceğini de göstermiştir. Ancak, bu mücadele, İngiltere ve Fransa için savaşın genelinde pek büyük bir endişe kaynağı olmamıştır, çünkü Mısır ve Tunus a ciddi bir tehdit oluşturmamıştır. Birçok yazar, girişilen mücadelenin yararlı, son derece düşük maliyetli bir operasyon ve döneminde türünün en başarılı örneği olduğunu kabul ederler. Örneğin, Batı Sahra yı savunma harekâtı, İngiltere nin in üzerinde askerini ( çoğu sömürgeli ve Mısırlıydı ) bağladı. Öte yandan, sadece yaklaşık 300 ile 500 arasında Türk subayı ve askeri ile birkaç Alman bölgeye giderek faaliyette bulunmuştur. Bu da Osmanlı Devleti nin buraya katkısının sayıca ne kadar küçük olduğunu göstermektedir. İtalya da pek başarılı olmadı. Dünya Savaşı na katıldığı süre boyunca Trablusgarp sahilinde asker tuttu. İngilizlerin verdiği kayıplar gerçi önemsizdi, ama savaş koşulları bir hayli çetindi. İngiltere sadece 1916 yılına kadar bu harekât için 80 milyon sterlin harcamak zorunda kalmıştı. İtalya ve Fransa nın yüklendiği maliyeti saymıyoruz. Operasyonun ilk evresi, daha sonraki Teşkilat-ı Mahsusa operasyonlarının prototipini oluşturuyordu ve Enver Paşa nın kafasında şu düşünceyi yaratmıştı: << Bedevilerin Cihat a gitmeye duyduk-

297 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 279 ları istek, Müslümanların yabancı saldırganlığına nefretiyle birleştirilir ve doğru yönlendirilirse, Osmanlı Devleti için Dünya Savaşı nda bir güç kaynağı oluşturabilirdi. >> Olaylar bu düşünceyi haklı çıkardı 79. Fransız harp tarihi yazarı Larşer, Osmanlı Devleti nin Libya üzerindeki savaş amaçları ve buna erişilme derecesini kısaca şöyle ifade etmektedir: Toplanan kuvvetler ( organize edilen yerli güçler anlamında ) Trablus u, Berka yı ve Libya yı fethe ve Mısır ı istilaya, Tunus u isyana tahrike ayrılmıştı. Türkler, harp maksatlarını, da kısmen elde etmişlerdi 80. Şeyh Ahmet in yanında İngilizlere karşı savaşan Mısırlı Yüzbaşı Salih Başa Harb Kuzey Afrika da 1911 den 1918 e sürdürülen operasyonları; Yirminci Yüzyılda Arap Türk işbirliğinin genellikle pek iç açıcı olmayan tarihinde en parlak sayfa olarak açıklamaktadır. Keza bir İngiliz gözlemci de şöyle yazmıştır: Bu, kimi yönlerden, düşmanlarımızın savaştaki en başarılı stratejik hareketiydi, çünkü bu son derece zararlı birkaç bin Arap bir yıldan uzun bir zaman başka yerlerde çok ihtiyaç duyulan askeri bu bölgeye bağlamış, ayrıca çöl demiryollarına, çöl arabalarına, ulaşıma, vs. o kadar çok harcama yapmamıza neden olmuştur ki, bu harcamalar yüzünden, yeni nesil ömür boyu kişi başına 2 pens daha fazla gelir vergisi ödemek zorundadır 81. Birinci Dünya Savaşı nda Osmanlı Devleti nin savaştığı diğer cephelerde orduların başında general seviyesinde Türk veya Alman yüksek rütbeli kumandanlar bulunmaktaydı. İstanbul a en uzak ve ulaşımı imkânı oldukça kısıtlı ve zor olan Trablusgarp Cephesi nde ise Nuri Paşa genç yaşına ve küçük rütbesine ( esas rütbesi yüzbaşı, sonra binbaşı ) rağmen bütün Afrika Cephesi nin ( bunu içinde, Trablusgarp, Bingazi, Sudan, Fizan ve Tunus hududu vardır ) askeri ve siyasi sorumluluğunu almıştı. Almanların menfaati doğrultusunda İstanbul dan gönderilen yanlış emirlere rağmen Nuri Paşa, elindeki az sayıdaki kuvvetlerle ve kısıtlı ikmal imkânlarıyla; personel, silah, araç, gereç ve teknolojik imkânları fazla olan İngiliz, İtalyan ve Fransız kuvvetlerine karşı kahramanca savaşmıştır. Bu orduları yenmese de karşısında büyük kuvvetleri tutarak, diğer cephelerin yükünü hafifletmiştir. Bölge halkına verdiği teşkilatçılık, askeri eğitim ve savaşma ruhu sayesinde buradan ayrıldıktan sonra da, bölge halkı mücadelesine devam etmiştir. Trablusgarp Cephesi nde Nuri Paşa için söylenecek söz; teşkilatçı, cesur, kahraman ve mücadeleci bir liderliğe sahip olmasıdır. 79 Philip H. Stoddard, age., s Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı, s Philip H. Stoddard, age., s. 86.

298 280 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 KAYNAKÇA Arşiv Belgeleri Milli Savunma Bakanlığı Arşivi -Nuri Killigil in Şahsi Dosyası T.T.K. Kazım Orbay Arşivi -KO B IV- 37; KO B. V Kitaplar, Makaleler, Anılar ve Ansiklopediler -ABUN-NASR, Jamil M., A History of The Maghrib In The Islamic Period, Cambridge University Press ANDERSON, Lisa, The State and Social Transformation in Tunisia and Libya, , Princeton University Press, Princeton, New Jersey, ARMAOĞLU, Fahir, ( Prof. Dr. ), 20 Yüzyıl Siyasî Tarihi ( ), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara AYDEMİR, Şevket Süreyya, Makedonya dan Orta Asya ya Enver Paşa, Cilt: III, İstanbul, BAYUR, Yusuf Hikmet, Türk İnkılâbı Tarihi, Cilt III, Kısım 3, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi, Deniz Harekâtı, Cilt VIII, Genelkurmay Basımevi, Ankara Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi, VIncı Cilt, Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı, , Gnkur. Basımevi, Ankara, Cemal Paşa ( Bahriye Nazırı ve 4. Ordu Kumandanı ),Hatıralar, Tamamlayan ve Tertipleyen: Behçet Cemal, Selek Yayınları, İstanbul, EL - ASKERİ, Cafer, İsyancı Arap Ordusunda Bir Harbiyeli, ( Hazırlayan: Necdet Fethi Safvet, Tercüme: Halit Özkan ), Klasik Yayınları, İstanbul, GÖRGÜLÜ, İsmet, On Yıllık Harbin Kadrosu ( Balkan - Birinci Dünya - İstiklal Harbi ), Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, İslam Ansiklopedisi, Cilt 21, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul, KARAKÖSE, Nejdet, Askeri, Siyasi ve Silah Sanayicisi Kişiliği İle Nuri Paşa Killigil Doktora Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü, İzmir, KARASAPAN, Celâl Tevfik, ( Büyükelçi ), Libya Trablusgarp, Bingazi ve Fizan, Resimli Posta Matbaası, Ankara KURTCEPHE, İsrafil ( Doç. Dr.), Türk İtalyan İlişkileri ( ), Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, MACMUNN, George ( Lieut. General Sir ) FALLS, Cyril, ( Captain ), History of The Great War Military Operations Egypt and Palestine ( From The Outbreak of War with Germany to June 1917 ), The Battery Press, Nashville - Tennessee, ( Orjinal Basımı, Londra, ) -MASSEY, W. T. ( Official Correspondent of London Newspapers with The Egyptian Expeditionary Force ), The Desert Campaigns, ( With Illustrations from Drawings by James McBey ), (Official Artist with the Egyptian Expeditionary Force ), The Knickerbocker Press, New York, Muzaffer, ( E. Miralay ), Büyük Harpte Mısır Seferi Çerçevesi İçerisinde Birinci Kanal Akını, 92 sayılı Askerî Mecmuanın Tarih Kısmı, Sayı: 33, Askerî Matbaa, İstanbul, ÖZTUNA, Yılmaz, Devletler ve Hanedanlar Türkiye ( ), Cilt 2, Kültür ve -Turizm Bakanlığı Yayınları, Öncü Basımevi, Ankara SELÇUK, İlhan, Yüzbaşı Selahattin in Romanı, Remzi Kitabevi, İstanbul, STODDARD, Philiph H.,Teşkilât-ı Mahsusa, ( Çev.: Tansel Demirel ), Arba Yayınları İstanbul TANSU, Samih Nafiz, İki Devrin Perde Arkası ( Anlatan: Emekli Süvari Albayı Hüsamettin Ertürk, Teşkilatı Mahsusa Başkanı ), Ararat Yayınevi, İstanbul, 1969.

299 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 281 EK 1 Afrika Grupları Komutanı ve Kafkas İslâm Ordusu Komutanı Nuri Paşa ( Killigil ) ( Kordonlu ve işaretli olan ) Şeyh Ahmet Senusi ( Seyit Ahmet ), Türk Mücahit Subaylarıyla Bir Arada

300 282 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6

301 TARİHİN PEŞİNDE -ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ- Yıl: 2011, Sayı: 6 Sayfa: THE PURSUIT OF HISTORY -INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY AND SOCIAL RESEARCH- Year: 2011, Issue: 6 Page: OSMANLI MALİ DENETİMİNDEN BİR KESİT: DİVAN-I MUHASEBAT REİS-İ EVVELİ VE SANİLERİ ( ) Salih KIŞ * Özet Divan-ı Muhasebat, 29 Mayıs 1862 de kuruluş iradesi ile hem Osmanlı maliyesinden ödenek alarak bunu harcayan hem de gelir elde ederek hazineye kaynak yaratan kurumları denetlemesi, ayrıca bütçenin oluşturulmasında söz sahibi olması için kuruldu. Divan-ı Muhasebat, kuruluş yıllarında birçok Avrupa Sayıştaylarının aksine modern devletin bir gereği olan denetleme görevinin yanı sıra yargılama yetkisine de haizdi. Kuruluşunda nizamnamelerden aldığı yetkiyi kullanan ve gereğini yapan divan, 1876 tarihli Kanun-i Esasi ile birlikte Anayasal temelli bir kuruluş hüviyetine büründü. Divan-ı Muhasebat, II. Meşrutiyet e kadar kurum yapısını korumakla birlikte görev ve yetkilerini artırarak, Osmanlı maliyesi içinde söz sahibi bir kurum haline gelmişti. Kurumu, kuruluşundan alıp hedeflerin ötesine taşıyan da divan çalışanları idi. Bu çalışanlar içinde, idare ve işleyişin ana unsurlarından biri olan başkanın yeri ayrıdır. Bu çalışma da başkanın Divan-ı Muhasebat bürokrasisindeki yeri birinci el kaynakları olan, arşiv belgelerinden elde edilen bilgiler ışığında aydınlatılmaya çalışılacaktır. Anahtar Kelimeler Divan-ı Muhasebat, Sayıştay, Başkan, Osmanlı Devleti, Maliye. AN OUTLOOK OF THE OTTOMAN FINANCIAL AUDIT: THE FIRST AND THE SECOND CHAIRMANS OF AUDIT COURT ( ) Abstract On 29 May 1862, Divan-ı Muhasebat (Audit Court) was founded in order to audit the institutions both getting allowance from the Ottoman finance and generating income for the treasury. Getting the position in the budgeting process is one of the other impulse of its foundation. During it s foundation years Divan-ı Muhasebat, unlike many Europe audit courts, had the authority of judging as well as supervising. Divan, exercising the authority obtained from the regulations, became a constitutionally-protected institution with Kanun-i Esasi dated Until II. Meşrutiyet (Constitutional Monarchy), Divan-ı Muhasebat increased it s duties and authorities and had a voice in the Ottoman finance thanks to it s own personnel. The staff of Divan contributed its development and surpass the expected points. The position of the chairman, as the primary person of the management and process, is noteworthy among the occupations. By all means, first and second chairmans had a crucial role in this success. In this study, the importance of first and second chairmans in the burea- * Arş. Gör., Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Elemanı. salihkis@yahoo.com

302 284 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 ucracy of Divan-ı Muhasebat is going to be analyzed in the light of the information received from archival documents. Key Words Divan-ı Muhasebat, Audit Court, Chairman, Ottoman Empire, Finance.

303 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 285 GİRİŞ Tanzimat Dönemi, Osmanlı İmparatorluğu yönetim sisteminin idarî, malî ve askerî yönden merkezileştirildiği bir dönem olmuştur. Malî yönden merkezileştirildiği bu dönemde, Divan-ı Muhasebat gibi yeni ve gerekli bir kurumun devlet yönetiminde etkin rol alması gerekli kılınmıştır. Bu kurum ile birlikte buna bağlı bürokratik yapı da, malî sisteme entegre olabilme kabiliyeti dâhilinde, oluşturulmuştur. Gerek Divan-ı Muhasebat ta bulunan üst düzey görevliler, gerekse bürokratik yapıda artan iş hacmine paralel olarak istihdam edilen kadrolar, geniş bir memur sınıfının doğmasına yol açmıştır. Osmanlı malî sistemi içinde, kuruluşundan II. Meşrutiyet in ilanına kadar geçen süreçte, önemli bir konuma sahip olan Divan-ı Muhasebat ve onun bürokratik yapısının nitelikleri ağırlıklı olarak birinci el kaynakları olan arşiv belgelerinden elde edilen bilgiler ışığında aydınlatılmaya çalışılacaktır. A-DİVAN-I MUHASEBAT REİSİ a) Seçimi Divan-ı Muhasebat ın başkan, üyeler, mümeyyizler ve Müdde-i Umumi den oluşan sürekli bir kadrosu bulunmaktaydı. Divan-ı Muhasebat Heyeti Umumiye si olarak, haftanın belirli günlerinde çalışan, toplandığı zamanlardaki bu asıl kadrosu Osmanlı maliyesine vâkıf bir başkanın yönetiminde çalışmaktaydı 1. Divan-ı Muhasebat reisi, denilen, vezirlik ve müşirlik rütbesinde bulunan devlet adamları arasından seçilen başkan aynı zamanda hükümetin bir üyesiydi 2. Divan-ı Muhasebat ın reisinin hükümet üyesi olması, kurumun Bâb-ı Âlî nin kontrolünde olduğunun bir kanıtıydı. Başkanlığa yapılacak atama için, Divan-ı Muhasebat ın kurulduğu ilk yıllarda Maliye Nazırı tarafından Sadarete sunulan teklife Padişahın onayı gerekmekteydi 3. Divan-ı Muhasebat ın devlet içindeki statüsü göz önünde bulundurularak, riyaset makamına kıdemli ve saygın devlet adamları atanmaktaydı 4. Atanacak kişilerde aranan en önemli özellik, mâli tasarruf tedbirleri politikasının sürekliliğini sağlama hususunda muktedir olabilmesiydi. Başkan olacak kişi divana getirilecek işlerin lâyıkıyla ele alınmasını ve sonuçlanmasını sağlayacak kişiler arasından seçiliyordu 5. Divana başkan olacak kişilerde ehliyet ve kabiliyetlerinin dışında da bazı özellikler aranmaktaydı. Bu makam için, kişi, karakter olgunluğunun başı kabul 1 Sayıştay Arşivi, Divan-ı Muhasebat Zabıt Ceridesi, 1 Numaralı Defter, Karar Nr. 1, 10 Kasım 1879, s.1. 2 BOA, İ.DH, Nr , 29 Mayıs BOA, İ.DH, Nr , 19 Eylül 1872, lef 1. 4 BOA, İ.DH, Nr. 574/40024, 30 Nisan 1868; Mehmet Zeki Pakalın, Maliye Teşkilâtı Tarihi ( ), C.III, Maliye Bakanlığı Tetkik Kurulu Yayınları, Ankara 1978, s.447, Ayrıntılı bilgi için bkz. BOA, A.MKT. MHM, Nr. 317/91, 13 Kasım 1864; BOA, İ.DH, Nr.1343/1314 B 61, 23 Aralık 1896; BOA, Y.PRK. BŞK, Nr. 66/58, 13 Nisan 1902; BOA, Y.PRK. BŞK, Nr.66/70, 26 Nisan 1902, lef 1; Sayıştay Arşivi, Divan-ı Muhasebat Zabıt Ceridesi, 4 Numaralı Defter, Karar Nr. 455, s.43; Tercüman-ı Ahvâl, Nr. 356, 8 Temmuz 1863, s.1; Ruzname-i Ceride-i Havadis, Nr.4577, 8 Mayıs 1869, s.1.

304 286 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 edilen, 30 yaşından gün almalıydı 6. Ancak bu şekilde Divan-ı Muhasebat Riyaseti ne atanabilirdi. Başkan, ataması yapıldıktan sonra ise bazı görev kabul işlemlerini yerine getirmek zorundaydı. Bunların ilki, Divan-ı Muhasebat riyasetine ataması yapılan başkanın, Bab-ı Âlî de sadrazamın huzurunda yemin ederek göreve başlaması idi 7. İkincisi ise, göreve başladıktan sonra, bir nezaket işareti olarak kabul gören, padişahın huzuruna çıkıp teşekkürlerini sunmaktı 8. Bu atamalarda bazen geri adımlar da atılabiliyordu. Riyaset makamı için yapılan seçimde padişahın iradesi ile kesinleşen karar daha sonra hükümsüz sayılarak ikinci bir iradenin de düzenlendiği görülüyordu 9. Bunun yanısıra padişahın sadarete geri yolladığı Divan-ı Muhasebat reisliğine ait atama tezkiresine bir müddet sonra onay verdiği de oluyordu 10. Öte yandan padişah, atanmasına onay verdiği divan başkanını bir müddet sonra görevden alarak bir başka memuriyet ile taşraya sürgüne de gönderebiliyordu 11. Divan-ı Muhasebat ın kurulduğu ilk yıllarda riyaset makamına doğrudan atamaların yanında dolaylı yollardan da görevlendirilmeler yapılırdı. Bu atama usulüne en iyi örnek, becayiş yoluyla görevlileri değiştirmekti 12. Bu uygulama ile Divan başkanı, başka bir kurumdan gelebileceği gibi farklı bir kuruma da atanabilirdi. Islahat Fermanı nın ilanından sonra Osmanlı Devleti nde bürokratik anlamda birçok yenilik hayata geçmiştir. Bu yeniliklerden birisi de, Osmanlı devlet yönetimine gayrimüslimlerin memur olarak kabul edilmeye başlanmasıdır. Değişim hareketine katılan kurumlardan birisi de Divan-ı Muhasebat Riyaseti 6 BOA, İ.DUİT, Nr. 59/3, 10 Aralık 1878, lef 1. 7 Divan-ı Muhasebat ın 1863 tarihli kuruluş nizamnamesinin 10. maddesinde Divan-ı Muhasebat ın kâffe-i me mûrîni tahlif olunur ibaresi vardır. Kurumun yeniden tanzim edilen 1865 tarihli nizamnamesinde ise, divan reisinin göreve başlaması ile ilgili bir kayıt yoktur. Fakat divanın 1879 tarihli kararnamesinin 4. maddesi hükmünde, reisin Kanun-u Esasi nin 46. maddesi uyarınca Bab-ı Âlî de sadrazamın huzurunda yemin ederek göreve başlaması ibaresi mevcuttur. BOA, İ.DUİT, Nr. 59/3, 10 Aralık 1878, lef 1. 8 Mehmet Tevfik Biren, Bürokrat Tevfik Biren in II.Abdülhamit, Meşrutiyet ve Mütareke Hatıraları, Yay. Haz. Fatma Rezan Hürmen, Pınar Yayınları, İstanbul 2006, s Münhal olan Divan-ı Muhasebat Riyaseti için bir kaç kişinin ismi Sadaret e gönderilmiş olmakla birlikte, listeye sonradan eklenen Memuriyet-i Mülkiye Komisyonu azasından Hüseyin Hamid Bey de karar kılınmış ve padişahın iradesi ile bu görev adı geçen kişiye tevdi edilmişti. Fakat bu göreve gelecek kişilerin ehliyet, kabiliyet ve meziyetlerinin dikkate alınması gerektiğinin göz önünde bulundurulması ve ayrıca devletin içinde bulunduğu hesap işlerinin de yoğunluğundan dolayı bu irade geçersiz kılınarak ikinci bir irade ile görev Divan-ı Muhasebat 2.Daire Reis-i Sanisi Hilmi Efendi ye tevdi edilmişti. BOA, Y.A.HUS, Nr.427/63, 21 Nisan 1902, lef Divan-ı Muhasebat Riyaseti için adı geçen Asım Bey in daha önceden de Divan-ı Ahkâm-ı Adliye azalığı için yapılan başvurusu reddedilmişti. Divan başkanlığı için yapılan başvurusuna olumlu yönde görüş bildiren Hariciye ve Maliye Nazırlarına rağmen padişah tezkireyi sadarete geri göndermişti. Fakat bir süre sonra aynı şahsın atamasına onay vermişti. Ayrıntılı bilgi için Bkz. BOA, İ.DH, Nr.40024, 30 Nisan Divan-ı Muhasebat Reisi Ahmet Zühdü Bey, 15 Aralık 1896 tarihinde Zor Mutasarrıfı olarak taşraya sürgüne gönderilmiştir. II. Meşrutiyet in ilanından sonra yapılan genel aftan yararlanarak 4 Eylül 1908 tarihinde yeniden Divan-ı Muhasebat Riyaseti ne atanmıştır. Ayrıntılı bilgi için Bkz. BOA, İ.ML, Nr C 3, 4 Eylül 1908; Sayıştay Arşivi, Divan-ı Muhasebat Zabıt Ceridesi, 10 Numaralı Defter, Karar Nr.1360, 15 Aralık 1896, s.94; Sayıştay Arşivi, Divan-ı Muhasebat Zabıt Ceridesi, 14 Numaralı Defter, Karar Nr.1655, 8 Eylül 1908, s.1 12 Ahmet Lütfi Efendi, Vakanüvis Ahmet Lütfi Efendi Tarihi, C.X, Yay. Haz. M. Münir Aktepe, TTK Basımevi, Ankara 1988, s.124.

305 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 287 olmuştur. Kurumun gayrimüslim olan ilk reisi Çamiç Ohannes Efendi dir 13. Ayrıca Ohannes Efendi, divanın ikinci kuruluşunun ilk başkanı olma ayrıcalığına da sahiptir 14. Bu durum, Osmanlı vatandaşı olan gayrimüslimlerin devlet yönetimine üst düzeyde katılınımlarına örnek gösterilebilir. Divan-ı Muhasebat reisi, haftanın altı günü riyaset makamında çalışıyor olmasına rağmen, zaruret halinde izin kullanmaktaydı. Riyaset makamından kendi izni için yazmış olduğu tezkire sadaret kanalıyla huzura arz edilirdi. Padişahın iradesi ile kendisine olumlu yada olumsuz yanıt verilirdi. Divan başkanlarının izin için geçerli sebebleri ağırlıklı olarak sağlıkları ile ilgili sorunlarıydı 15. Bunun yanında hac farizasını gerçekleştirmek için de kısa süreli izin talebinde bulundukları görülmekteydi. Divan-ı Muhasebat başkanlığına yılları arasındaki 46 yılda 23 kez atama yapılmıştır. Atanan başkanların büyük çoğunluğu köken itibariyle maliye ve mülkiye memurları sınıfından gelmektedir. Divan-ı Muhasebat a sekiz mülkiye,bir askeriye ve dokuz maliye kökenli başkan atanmıştır. Bu başkanlardan Ahmet Vefik Paşa daha sonra iki kez sadrazamlık görevinde bulunmuştur. Ahmet Vefik ve Hüseyin Tevfik Paşalar bir, Ahmed Zühdü Paşa, Ohannes Efendi, İsmail Zühdü ve Mehmet Rasih Beyler iki kez Divan-ı Muhasebat başkanlığı yapmışlardır. Ayrıca Divan-ı Muhasebat a başkanlık edenlerin haricinde, tarihleri arasında bu makama vekalet eden üç başkan daha vardır. Bu vekil başkanlardan Mehmed Mucib Bey Divan-ı Muhasebat Riyasetinde iki kez bulunmuştur. Bu başkan vekillerinin hepsi mülkiye kökenli memurlardır 16. Bu istatistiksel bilgilerden de anlaşılacağı üzere Divan-ı Muhasebat yönetiminde büyük ölçüde mülkiye ve maliye kökenli başkanlar faaliyet göstermişlerdir. II. Mahmut döneminde kurulan nezaretlerin alt kadrolarında yetişen bu elemanlar, Divan-ı Muhasebat ın her kademesinde sorumlu mevkilere gelmişler, mali programın sürdürülebilirliğinin yürütücüsü olmuşlardır. b) Görev ve Yetkileri Divan-ı Muhasebat başkanı son derece zor ve çok yönlü görevleri olan yüksek bir bürokrattı. Bu bakımdan Hazâinin umûr-ı Hesâbiyyesini rü yet ve tetkik için kurulan Divan-ı Muhasebat ın başkanlığına sadrazamlık veya nâzırlık yapmış 13 Çamiç Ohannes Efendi, Divan-ı Muhasebat Riyaseti ne iki kez atanmıştır. İlk olarak 6 Şubat Kasım 1878 tarihleri arasında görev yapmıştır. İkinci kez riyaset makamında bulunması ise 8 Kasım Kasım 1884 tarihlerinde olmuştur. Kendisi vefat edinceye kadar divan başkanlığında bulunmuştur. 14 Kevork Pamukciyan, Biyografileriyle Ermeniler, Ermeni Kaynaklarından Tarihe Katkılar, C.IV, Aras Yayınları, İstanbul 2003, s ; Rahip G. Çarkcıyan, Türk Devleti Hizmetinde Ermeniler, Kesit Yayınları, İstanbul 2006, s Divan-ı Muhasebat reisi Rasih Efendi, yakalandığı hastalığın tedavisi için 3 ay müddetle bugün Çek Cumhuriyeti sınırları içerisinde olan Karlsbad Kaplıcalarına gitmek amacıyla sadarete bir tezkire yazmıştır. Huzura arz edilen bu tezkirenin iradesi olumlu olup kendisine talep ettiği süre izin verilmiştir. Başkan, bir yıl sonra, tedavisi yarım kaldığından hareketle, aynı yer için bu sefer 1,5 aylık izin talebinde bulunmuştur. BOA, İ.HUS, Nr. 154/1325 r 66, 4 Haziran 1907; BOA, İ.HUS, Nr. 145/1324 b 41, 16 Eylül Ahmet Akgündüz, Arşiv Belgeleri Işığında Sayıştay Tarihi, Sayıştay Yayınları, Ankara 1997, s

306 288 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 deneyimli kişiler atanmışlardır 17. Bu kurumun başında bulunan kişi, Osmanlı hükümetinin önde gelen üyelerinden birisi konumundaydı. Divan-ı Muhasebat başkanı Meclis-i Vükelâ azası sıfatıyla ülke yönetimine en üst düzeyde iştirak ediyordu. Bu bakımdan Bâb-ı Âlî ile Divan-ı Muhasebat arasındaki ilişkileri yürütmekteydi. Başkan aynı zamanda Maliye Nezareti Müsteşarlığı görevini yürütmekle de mükellef idi 18. Bundan dolayı, Divan-ı Muhasebat ın kuruluşundan Kanunu Esasi nin ilanına kadar olan süreçte Maliye Nezareti nin alt kademesinde görev yapması neticesinde, hükümet tarafından alınan bir karar veya Divan-ı Muhasebat ça görüşülmesi istenen konular, Maliye Nezareti aracılığıyla başkana iletilerek uygulanması sağlanıyordu. Başkan; hükümet, Maliye Nezareti ve Divan arasında, çalışmaların uyumlu olabilmesi amacıyla koordinasyonu sağlayan kişiydi. Bu yönüyle Osmanlı yönetiminde, mali konularda karar verme yetkisi olan, kurumların birbirleriyle ilişkilerini düzenlemek ve gerçekleştirmek divan başkanının görevleri arasındaydı. Bunun yanısıra hükümet, başkan aracılığıyla Divan-ı Muhasebat ı denetimi altında bulundurmaktaydı. Divan-ı Muhasebat başkanı, istifa etmedikçe veya kanunen azledilmelerini gerektirecek bir durum söz konusu olmadığı müddetçe hayatının son anına kadar bu makamda çalışmaya devam edecekti 19. Divanın tarihleri arasında başkanlık makamında bulunan şahıslardan hiçbiri, görevinden istifa etmemiş ve kanunen azledilmemişti. Bunun haricinde reislerden sadece iki tanesi görevlerinin başında vefat etmişlerdi 20. Fakat kabiliyetinden dolayı devlet tarafından başka bir memuriyet için görev değişikliği mümkün olacaktı 21. Görev değişikliği divan reisi 17 BOA, İ.DH, Nr.85823, 16 Ağustos Divan-ı Muhasebat Riyaseti ne üst düzey bürokratların yanı sıra, kurum içinden gelen görevlilerin de atandığı görülmektedir. Bu kişiler başkanlık görevinden sonra devletin değişik üst organlarında görevlendirilmeye devam ettirilmektedirler. BOA, İ.DH, Nr , 11 Aralık 1875; Tercüman-ı Hakikat, Nr. 2152, 30 Ağustos 1885, s Tercüman-ı Ahvâl, Nr. 358, 13 Temmuz 1863, s.2; Tercüman-ı Ahvâl, Nr. 370, 10 ağustos 1863, s.2; BOA, İ.DH, Nr.44853, 30 Ocak 1872; Mehmet Zeki Pakalın, Maliye Teşkilâtı Tarihi ( ), C.III, s. 366, 387, 408, 435. Divan-ı Muhasebat ın ilk başkanı Ahmet Vefik ile 10. başkanı olan İbrahim Edib Efendiler hariç, bu iki başkanlık dönemi arasında farklı tarihlerde görev yapan sekiz reis, Divan-ı Muhasebat Riyaseti ile Maliye Nezareti Müsteşarlığı görevlerini uhdelerinde bulundurmuşlardır. 19 BOA, Y.PRK. ML, Nr. 12/61, 17 Ekim 1877, lef Divan-ı Muhasebat reisi Ohannes Efendi yakalandığı hastalıktan kurtulamayarak 29 Ekim 1884 tarihinde İstanbul Arnavutköy de öldü. Reisin rahatsızlığından dolayı divana 1. Daire reisi sanisi Hacı Akif Efendi başkanlık etti. Ohannes Efendi, hastalığından ölümüne kadar ki geçen süreçte divan başkanlığı görevini fiilen olmasa bile yürütmüştü. Cenazesi evinden alınıp, deniz yolu ile Kabataş İskelesi ne çıkarılıp, Taksim de bulunan Ermeni Katolik Kilisesi ne getirildi. Burada yapılan ayinden sonra cenazesi Feriköy de bulunan aile mezarlığına defnedildi. Tercüman-ı Hakikat, Nr. 1845, 9 Ağustos 1884, s.1; Tercüman-ı Hakikat, Nr. 1912, 31 Ekim 1884, s.1; Tercüman-ı Hakikat, Nr. 1913, 1 Kasım 1884, s.1. Divan-ı Muhasebat reisi Mehmed Hilmi Efendi, hac farizasını yerine getirmek maksadıyla izinli olarak Hicaz a gitmişti. Burada vefat eden reisin cenazesi İstanbul a getirtilmişti. Divan reisi, izinli bile olmuş olsa, aktif görevde bulunmasından dolayı, görevi başında vefat eden ikinci başkandı. BOA, İ.HUS, Nr. 139, 1324 m Divan-ı Muhasebat ın 7 Kasım 1863 tarihli nizamnamesinin 9. maddesi ve 29 Nisan 1865 tarihli nizamnamesinin de 4. maddesi, başkanın görev süresi ile ilgili ayrıntıları ihtiva etmektedir ve 1865 tarihli nizamname içeriklerinin hemen hemen aynı olması nedeniyle, divanın kuruluşundan itibaren 3. hukukî düzenlemesi olan 18 Kasım 1879 tarihli kararnamesinden ayrılmaktadırlar tarihli kararnamenin diğerlerinden farkı, başkanın kayd-ı hayat şartının olması ve gerekli durumlarda başka bir memuriyete nakledilme uygulamasının yer almamasıdır. Ayrıntılı bilgi için Bkz. BOA, İ.DUİT, Nr. 59/3, 10 Aralık 1878, lef 1.

307 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 289 için sıklıkla uygulanan bir işlemdi 22. Divan-ı Muhasebat reisi için başka bir makama geçici görevlendirmelerin yanı sıra asaleten atamaların da yapıldığı görülmekteydi. Görev değişikliği işlemine tabi tutulan divan reisleri, bazen iki farklı makama bile başkanlık yapabiliyorlardı. Divan-ı Muhasebat reisinin, divan üzerindeki yetkisi ve otoritesi tamdı. Bununla birlikte başkanın divan üzerindeki tasarruflarının yürütülmesi devlet teşkilatının her kurumunda olduğu gibi sadaretin ve nihayet padişahın onayına bağlıydı 23. Yani Divan-ı Muhasebat çalışanlarının atanması, terfisi veya görev yeri değişikliği başkan tarafından sadaret kanalıyla arza sunulabilirdi. Bir başka ifadeyle başkan kararlarını üst makama teklif edebilirdi. Divan-ı Muhasebat azalığı için adayların isimleri başkan tarafından sadarete önerilirdi. Üyelerin nizamnamelerle belirlenmiş olan çalışma kurallarına uyup uymadıklarının kontrolü başkan tarafından yürütülürdü. Divan üyelerinin toplantılara düzenli bir biçimde katılmaları ve gerekli hallerde izin kullanabilmeleri başkan tarafından sağlanırdı 24. Divan-ı Muhasebat reisi toplantılara başkanlık eder, müzakerelerin usulüne uygun olarak yapılmasını sağlardı 25. Bu çerçevede Divan-ı Muhasebat ile ilgili sorunları belirleyerek hükümete götürebilirdi. Bu amaçla layihalar kaleme alarak veya hükümetten ve Maliye Nezareti nden gelen layihaları Divan-ı Muhasebat genel kurulunda müzakereye açarak divanın daha iyi işlemesini sağlamak üzere Meclis-i Vükelâ ya tasarılar sunabilirdi. Başkan divanın sistemli ve gayretli çalışması için büyük çaba sarfederdi. Kurumun başı olması hasebiyle iç düzen ile ilgili bazı kararları uygulamakla mükellefti. Başkan divanın iki daireye ayrılmış olmasından dolayı, buralarda görev alacak azaların taksimini ve icabında birinin veya bazılarının bir daireden diğerine naklini sağlamak yetkisine haizdi. Bu taksimat ve becayiş yetkisine ek olarak bizzat kendisi gerekli gördüğü takdirde dairelerden birine başkanlık etme hakkına sahipti 26. Divan-ı Muhasebat reisi aynı zamanda divanın yazışmalarını yürüten katipler ve kalemlerin de başı durumundaydı 27. Bu kalemlerle ilgili tasarruf ve düzenlemeler başkanın yetki ve görevleri arasında bulunuyordu. 22 BOA, İ.DH, Nr , 30 Nisan 1868; BOA, İ.DH, Nr. 1343/1314 b 59, 12 Aralık 1896; BOA, İ.RSM, Nr l 20, 23 Mart 1897, lef 2; BOA, İ.DH, Nr. 1394/1319 z 24, 25 Mart 1902; BOA, İ.ŞE, Nr m 28, 24 Mart 1905; BOA, İ.ML, Nr b 11, 11 Ekim 1905; Mehmet Tevfik Biren, Bürokrat Tevfik Biren in II.Abdülhamit, Meşrutiyet ve Mütareke Hatıraları, s BOA, A.MKT. MHM, Nr.406/82, 6 Mayıs 1868; BOA, İ.HUS, Nr.96/1320 M 27, 18 Nisan 1902; BOA, İ.ML, Nr.1324 Ra 28, 15 Mayıs 1906; BOA, İ.ML, Nr.1324 M 30, 22 Mart Divan çalışanlarının hiçbirisi izin almadan görevinin başından ayrılmayacaktı. Geçerli nedenlerle izin isteyen şahıslara divan başkanı, bir ayı geçmemek şartıyla izin verme yetkisine haizdi. Başkan, bu sürenin üstünde izin talebinde bulunanlar için, izin isteyen şahsın geçerli mazeretinin olduğuna inandığı takdirde, durumu bir tezkire ile huzura bildirirdi. BOA, İ.DUİT, Nr. 37-2/13-6, 7 Kasım 1863, lef Sayıştay Arşivi, Divan-ı Muhasebat Zabıt Ceridesi, 1 Numaralı Defter, Karar Nr. 1, 10 Kasım 1879, s BOA, İ.DUİT, Nr. 59/3, 10 Aralık 1878, lef BOA, İ.DUİT, Nr. 37-2/13-6, 7 Kasım 1863, lef 2.

308 290 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 Divan-ı Muhasebat başkanına, sadaretin bilgisi ve yetkisi dahilinde devlet kurumlarında oluşturulan bazı komisyonlarda geçici olarak görev verilirdi. Malî yada hukukî konulardaki sorunların çözümü için oluşturulan komisyonlarda bilgi ve tecrübelerinden istifade edilmek amacıyla Divan-ı Muhasebat reisi görevlendirilirdi 28. Bu görevlendirme sadaretin teklifi ile huzura arz olunmaktaydı. Padişah iradesi ile görevlendirilen başkan bazı komisyonların riyasetinde bulunurken bazıların da ise sadece üye olarak çalışmaktaydı 29. Öte yandan Divan-ı Muhasebat Riyaseti ne ilaveten bu komisyonlarda geçici olarak bulunan divan başkanı, komisyonun işlerini tamamlamasından evvel görevden affını isteyebilmekteydi 30. Başkanın görevi bırakması veya işten el çektirilmesi yine padişahın onayı ile mümkün olmaktaydı. Divan başkanının izinli veya hasta olduğu durumlarda, riyaset makamına Divan-ı Muhasebat 1. veya 2. Daire Reisi Sanilerinden biri vekalet etmektedir 31. Başkan, riyaset makamına vekalet edecek kişinin seçimini, divandan ayrılmadan önce veya ayrıldıktan sonra sözlü veya yazılı yapmakla mükelleftir. Eğer başkan vekalet görevi için herhangi bir tercihte bulunmaz ise, divan genel kurulunda görevli bulunan azaların ve müdde-i umuminin ortak kararıyla başkan vekili belirlenmektedir 32. Bu ortak kararın neticesi genellikle divanın 1.daire reisi sanisi yönünde olmaktadır 33. Çünkü Divan-ı Muhasebat 1. daire reisi sanisi, başkandan sonra divandaki en yetkili kişi konumunda bulunmaktadır. Divan-ı Muhasebat genel kurulunda yapılan müzakerelerde ele alınan konular, oylama sonucunda karara bağlanmaktadır. Bu oylama süreci sonunda taraflar arasında eşitlik bozulmaz ise, başkanın oy verdiği tarafın kararı kabul edilmektedir. Bir başka ifade ile, Divan-ı Muhasebat başkanı, müzakereleri karara bağlarken eşit oy dağılımın ortaya çıkması durumunda, iki oy hakkına sahiptir. Başkanın divan genel kurulunda gerektiğinde kullandığı bu yetki, onun kurumdaki diğer görevlerilerden farklı ve üstün bir statüde olduğunun en açık kanıtıdır. 28 BOA, A.MKT. MHM, Nr. 687/9, 10 Nisan 1897, lef 3; BOA, İ.MMS, Nr. 69/3235, 20 Temmuz 1881, lef 1-2; BOA, BEO, Ayn. Def., Nr.1552, 28 Ekim 1882, s.183; BOA, Y.PRK.ZB, Nr. 26/73, 21 Nisan 1900; BOA, Y.PRK. ZB, Nr.28/11, 18 Haziran 1901; BOA, Y.PRK. ZB, Nr.28/51, 16 Temmuz Yunan Hükümeti ile anlaşma yapmak üzere oluşturulan komisyona aza tayin edilen Divan-ı Muhasebat Reisi Hasan Fehmi Efendi ye Divan-ı Hümayun tarafından bir ruhsatname verilmişti. Ayrıntılı bilgi için Bkz. BOA, İ.MTZ 01, Nr.21/997, 17 Ekim Tercüman-ı Hakikat, Nr. 6934, 15 Ağustos 1900, s Divan-ı Muhasebat Reisi Hüseyin Tevfik Paşa,, Divanda ki işlerinin yoğunluğu ve Rüsumat Emaneti Riyaseti ne vekâlet etmesi sebeplerinden dolayı Anadolu İane Komisyonu azalığından affını istemiştir. Bkz. BOA, A.MKT. MHM, Nr.687/9, 10 Nisan 1897, lef BOA, İ.DUİT, Nr. 37-2/13-3, 17 Kasım 1879, lef 2; Sayıştay Arşivi, Divan-ı Muhasebat Zabıt Ceridesi, 2 Numaralı Defter, Karar Nr. 195, 12 Kasım 1881, s.143; BOA, İ. DH, Nr , 30 Ekim 1884; BOA, DH. MKT, Nr.1051/68, 10 Şubat 1906, lef Sayıştay Arşivi, Divan-ı Muhasebat Zabıt Ceridesi, 4 Numaralı Defter, Karar Nr.435, 2 Ağustos 1884, s BOA, İ.DUİT, Nr. 59/3, 10 Aralık 1878, lef 2.

309 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 291 c) Maaşları Osmanlı memurlarına hizmetleri karşılığı maliye hazinesinden maaş ödenmesi uygulamasına II. Mahmut döneminde başlandı. Maaş sistemi, Divan-ı Muhasebat ın kurulduğu 1862 de yaklaşık çeyrek asırlık bir geçmişe sahipti 34. Bu nedenle divan çalışanları da bu sistemden yararlandı. Divan-ı Muhasebat ın kurulduğu sırada kurumu oluşturacak personelin maaşları başkan hariç belli değildi. Divanın kuruluş iradesinde başkanın maaşı aylık kuruş olarak belirlenmişti. Meclis-i Muhasebe-i Maliye nin varlığından dolayı divana gerek kalmadığı ifade edilerek Sultan Abdülaziz in mali ıslahat reformu yarıda kaldı. Tasarruf tedbirleri uygulanırken yeni bir kurumun oluşturulması ve başkanına yüksek meblağlar ödenmesinin tezatlığı ikinci bir neden olarak gösterilerek divan reisinin maaşında indirime gidildi. Yeni kurulan bir kurumun hazineye böyle ekstra yükler getirmesi ilk başlarda düşünülemediğinden Divan-ı Muhasebat reisinin maaşı kuruşa indirildi. Divanın kurulmasından yaklaşık bir yıl sonra kurumun yeni nizamnamesinde düzenlemeler yapılmış yetki, görev ve sorumlulukları artırılmıştı. Bu çerçevede üyelik ve maaşlar da düzenlenmişti. Osmanlının diğer kurumlarında maaşlar memur bulunan kişinin rütbe derecesine göre belirleniyorken, Divan-ı Muhasebat ın ilk yıllarında bu durum biraz farklılık göstermişti. Maaşlardaki standartlar üyelerin haiz olduğu rütbeye göre değil, divan üyeliğine göre belirlenmişti 35. Tanzimat döneminde mülkiye sınıfına mensup devlet memurlarının sınıflandırılması aşağıdan yukarıya doğru şu şekilde açıklanmıştı 36. Mülkiye Sınıfı Sadrazam Rütbe-i ûlâ sınıf-ı evveli Rütbe-i ûlâ sınıf-ı sânîsi Rütbe-i sânî sınıf-ı evveli Rütbe-i sânî sınıf-ı sânîsi Rütbe-i sâlîs sınıf-ı evveli Rütbe-i sâlîs sınıf-ı sânîsi Rütbe-i Râbi Bu rütbelere ek olarak, 1846 da rütbe-i ûlâ sınıf-ı evveli derecesinin üstünde rütbe-i bâlâ denilen kişiye bağlı yeni bir rütbe daha oluşturuldu 37. Maaşlar bu rütbelere göre verilmekle birlikte, divanın yeni oluşturulmasından dolayı ilk yıllarda bu kural uygulanmadı. 34 Osmanlı devlet memurlarına maaş bağlanması hakkında daha geniş bir bilgi için bkz. Ali Akyıldız, Tanzimat Dönemi Osmanlı Merkez Teşkilatında Reform, , Eren Yayınları, İstanbul 1993, s Sayıştay Arşivi, Divan-ı Muhasebat Zabıt Ceridesi, 5 Numaralı Defter, Karar Nr. 677, 16 Temmuz 1887, s Mehmet Seyitdanlıoğlu, Tanzimat Devrinde Meclis-i Vâlâ ( ), TTK Yayınları, Ankara 1999, s Aynı yer.

310 292 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 Rütbe-i bâlâ kuruş Rütbe-i ûlâ sınıf-ı evveli kuruş Rütbe-i ûlâ sınıf-ı sânîsi kuruş Rütbe-i sânî kuruş 38 Divan-ı Muhasebat başkan ve üyelerinin maaşları da bu çerçevede ödenmesi gerekirken, mali tasarruf tedbirlerinden dolayı gerçekleştirilemedi. Divana atanan başkan hariç üyelere sahip oldukları rütbelerin karşılığı olan maaşlar yerine daha alt kademeden ücretler ödendi. Şöyle ki, rütbe-i ûlâ sınıf-ı evveline sahip olan bir çok üyeye sahip oldukları rütbenin karşılığı olan aylık kuruş yerine bir alt dilime giren kuruş aralığında maaş bağlandı 39. Buna karşılık, Divan başkanı, rütbesine karşılık gelen kuruşu eksiksiz bir biçimde aldı. Genellikle divan üyeleri, rütbe göz önünde bulundurulmadan belirlendiği için, sahip olunan farklı rütbelere rağmen bunların hepsine standart ücret ödemesi yapılmasına gayret ediliyordu 40. Aynı maaşı alan üyelerin yükselebilecekleri en yüksek rütbe de rütbe-i ûlâ sınıf-ı evveli olarak belirlendi. Kuruluşundan Kanun-i Esasi nin ilanına kadar ki süreçte, Divan-ı Muhasebat azası olarak görev yapan şahıslar en fazla sınıf-ı evveli rütbesiyle taltif ediliyordu. Divan-ı Muhasebat ın yeniden teşekkül edildiği 1879 tarihinden sonra azalar da en yüksek rütbe olan rütbe-i bâlâ ile taltif edilmeye başlandı 41. Divan başkanları, hizmetleri nispetinde, memurların sınıflandırılma sisteminde en yüksek rütbe olan rütbe-i bâlâ ile ödüllendiriliyorlardı 42. B-DİVAN-I MUHASEBAT REİS-İ SANİSİ a- Seçimi Divan-ı Muhasebat riyasetinde bulunan reisten (Reis-i Evvel) sonra, kurumun 2. yetkili kişisi Divan-ı Muhasebat reis-i sanisidir. Bu kişi, divanın teşkil edildiği 1862 yılında, kurumun ikinci başkanı sıfatına haizdir. Reis-i sani, Divan-ı Muhasebat ın ehliyetli ve kabiliyetli azaları arasından seçilmektedir 43. Reis-i sanilik, Divan-ı Muhasebat ın 1865 tarihli nizamnamesinde yeniden düzenlenmiştir. Bu nizamnamede divan, Maliye ve Muhakeme isimleriyle iki daireye 38 Cevdet Paşa, Tezakir, C.I, Yay. Haz. Cavid Baysun, TTK Yayınları, Ankara 1991, s Divan-ı Muhasebat azalarına 1864 tarihinde ödenen aylık maaş kuruş idi. Ayrıntılı bilgi için bkz. BOA, İ.DUİT, Nr.59/5, 25 Ocak 1864, lef BOA, A.MKT.MHM, Nr. 450/61, 23 Mart Hafız Said Efendi rütbe-i bâlâ ya terfi eden ilk Divan-ı Muhasebat azası idi. Divanın yeniden kurulduğu 1879 tarihinden 1908 e kadar geçen sürede 10 Divan-ı Muhasebat azası bu rütbeye terfi etmişti. Divan-ı Muhasebat azası Kirkor Efendi, tek gayrimüslim üye olarak bu rütbeye sahipti. Sâlnâme-i Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye, 1297, s.105; 1300, s.161; 1302, s.362; 1307, s.316; 1313, s.398; 1315, s.256; 1316, s.276; 1317, s.312; 1320, s Mustafa Nuri Paşa bâlâ rütbesine sahip ilk Divan-ı Muhasebat reisidir. Onu sırasıyla; Çamiç Ohannes Efendi, Hacı Akif Efendi, İsmail Zühdü Bey ve Mehmet Rasih Bey izlemiştir. Divan-ı Muhasebat reislerinden bu rütbeye sahip sadece beş kişi vardır. Çamiç Ohannes Efendi, bu rütbeye sahip tek gayrimüslim divan reisi olarak göze çarpmaktadır. Sâlnâme-i Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye, 1287, s.36; 1297, s.105; 1302, s.362; 1307, s.316; 1325, s BOA, İ.DUİT, Nr. 37-2/13-6, 7 Kasım 1863, lef 1.

311 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 293 ayrılmıştır. Divan reisinin yönetimi altında, bu dairelere birer reis-i sani atanmıştır 44. Bu kişiler, divan azalarının tecrübeli ve kabiliyetli olanları arasından divan reisi tarafından seçilmişlerdir. Divan-ı Muhasebat ın 1879 tarihli kararnamesinde kurum, daire düzeninde yeniden dizayn edilmiştir. Divanda, maliye ve muhakeme daireleri şeklindeki düzen terk edilerek, yerlerine birinci ve ikinci daireler kurulmuştur. Divan reisi tarafından bu dairelere, kurum azalarından birer reis-i sani ataması yapılır. Divanı Muhasebat reisi, gerek gördüğü takdirde reis-i sanilerin birinin yerine o daireye riyaset eder. Divan dairelerinden birine başkanlık eden reis-i saninin bu makama atanabilmesi için 30 yaşından gün almış olması gerekmektedir 45. Aksi takdirde kararnamede belirtilen şartlara haiz olmadığı gerekçesi ile bu göreve atamanın yapılması mümkün olmamaktadır. Daire başkanlıkları yani reis-i sanilikleri özellikle 1879 divan kararnamesinden sonra belli bir düzene sokulmuştur. Bu hukukî düzenlemeden sonra kararnamede belirtilmemesine rağmen reis-i saniliğe atama konusunda yeni bir temayül oluşmuştur. Buna göre; birinci ve ikinci daire reis-i saniliklerine yapılacak atamalarda öncelik birinci daire azalarına tanınmaktadır 46. Birinci daire, Divan-ı Muhasebat ın öncelikli dairesi olduğu için reis-i saniliğe atama hususunda pozitif anlamda bir ayrıcalığa sahiptir. Ayrıca reis-i sanilikler divan içinde bir sıçrama noktası olarak dikkat çekmektedir. Bu makamda bulunan şahısların bir sonraki görev yerleri bürokratik anlamda daha yukarılardadır. II. Meşrutiyet in ilanından sonra Divan-ı Muhasebat daire reis-i saniliklerine kurum azalarının dışından da atamaların yapıldığı görülmektedir 47. Aranılan kriterlerin başında malî konulara hakim ve bu alanda çalışan kişiler tercih edildiği görülmüştür. b-görev ve Yetkileri Divan-ı Muhasebat reis-i sanisinin görev ve yetkileri hukukî anlamda düzenlenmişti. Divanın kuruluşundan sonra yürürlüğe giren 1863 tarihli nizamnamesinin beşinci maddesinde; reis-i saninin ismine, altıncı maddesinde ise; kurum içindeki pozisyonuna açıklık getirilmişti. Divan-ı Muhasebat bir reis ve yedi üyeden müteşekkil olacak ve bu üyelerden birisi de reis-i sani görevini icra edecekti. Reis-i saninin diğer üyelerden tek farkı, divan başkanının olmadığı durumlarda kuruma 44 BOA, İ.DUİT, Nr.37-2/13, 29 Nisan 1865, lef BOA, İ.DUİT, Nr. 59/3, 10 Aralık 1878, lef Divan-ı Muhasebat 2. Daire reis-i sanisi Raif Efendi, sağlık problemlerinden dolayı görevini ifa edemediğinden, bu görevden affını istemiştir. Bu nedenle boşalan reis-i sanilik görevine, birinci daire azalarından birinin atmasının yapılması gerekmektedir. Birinci daire kıdemli azalarının sağlık sorunlarından dolayı bu görevi ifa etmelerine olanak bulunmamaktadır. Dolayısıyla 2. Daire reis-i saniliğine, 2. Daire azalarından kıdem ve ehliyetli Hamdi Bey in tayin edilmesi, Divan-ı Muhasebat riyaseti tarafından Sadaret e teklif edilmiştir. Bu tezkireye sultanın iradesi olumlu olmuştur. BOA, İ. ML, Nr. 33/1321 S 19, 17 Nisan 1903, lef BOA, DH. MUİ, Nr Ş 29, 14 Eylül 1909.

312 294 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 başkanlık edecek, onun dışında diğer üyelerin haiz olduğu aynı görev ve yetkilere haiz olacaktı 48. Kurumun daha teferruatlı 1865 tarihli nizamnamesinde reis-i saniliğe doğrudan bir atıfta bulunulmamıştır. Dolaylı olarak; divan başkanının bulunmadığı genel kurul toplantılarında müzakere edilen meselenin sonuca kavuşturulması için yapılan oylamada eşitlik çıkması halinde reis vekilinin reyi iki oy itibarında olacaktır ifadesi yer almaktadır 49. Divan-ı Muhasebat ın 1865 tarihli nizamnamesinde maliye ve muhakeme adıyla iki daireye taksimi neticesinde, bunlarında birer reis-i sanisi olması gerekirken, detaylı bir düzenleme yapılmamıştır. Reis-i sanilik hakkında en ayrıntılı düzenleme divanın 1879 tarihli kararnamesidir. Bu kararnamenin; dördüncü, altıncı, yedinci, 11., 12. ve 16. maddelerinde reis-i saninin görev ve yetkileri düzenlenmiştir 50. Divanın 1865 tarihli nizamnamesinin aksine 1879 tarihli kararnamesinde, kurum maliye ve muhakeme adıyla değil sadece rakamsal bazda iki daireye ayrılmış ifadesi mevcuttur. Dolayısıyla bu dairelerin reis-i saniliklerine de yine divan başkanı tarafından ehliyetli ve kabiliyetli azalardan atama yapılmıştır 51. Divan reis-i sanileri 30 yaşında olmaksızın bu makama getirilmemektedir. Daire ikinci başkanlıkları için düşünülen şahısların sadece ehliyetli ve kabiliyetli olmaları yeterli olmayıp, atanmaları için yaş kriterine de sahip olmaları gerekmektedir. Böylece reis-i sani, divan başkanının bulunmadığı zamanlarda kuruma başkanlık yapma hak ve selahiyetine haiz olmaktadır. Ayrıca başkanın ve reis-i sanilerin bulunmadığı zamanlarda da divana en kıdemli aza başkanlık etmektedir 52. SONUÇ İmparatorluğun en uzun yüzyılı olarak adlandırılan XIX. yüzyılda Osmanlı Devleti, en sıkıntılı günlerini yaşamaktaydı. Uzun soluklu savaşların da etkisiyle bozulan mali sistemin denetim altına alınıp yeniden yapılandırılması, devletin bekası açısından zaruri bir hal almıştı. Günümüz Sayıştay ının temelini teşkil eden Divan-ı Muhasebat, mali reformlar çerçevesinde gelir ve giderleri denetlemek ve bu konuda devleti zarara uğratanları yargılamak amacıyla kuruldu. İncelediğimiz dönem itibariyle, Divan-ı Muhasebat ın kuruluşundan II.Meşrutiyet e kadar geçen süreçte başkan, kurumun bürokratik yapısı içerisinde önemli bir mevkide bulunmaktadır. Başkanın seçimindeki hassasiyet, Osmanlı Devleti nin bu kuruma ne kadar önem verdiğinin en açık ispatıdır. Divan da görev alan başkanların, ehliyet ve kabiliyetleri bu kuruma atanmalarında önemli rol oynamaktadır. Riyaset makamında bulundukları süre zarfında haiz oldukları 48 BOA, İ.DUİT, Nr. 37-2/13-6, 7 Kasım 1863, lef BOA, İ.DUİT, Nr.37-2/13, 29 Nisan 1865, lef Bu maddelerin bir kısmı Divan-ı Muhasebat reisinin görev ve yetkileri kısmında detaylı olarak incelendiğinden tekrar edilmeyecektir. 51 BOA, BEO, Ayn. Def., Nr.1695, 30 Nisan 1893, s.743; BOA, İ.ML, Nr. 15/1320 Ca 19, 23 Ağustos 1902, lef BOA, İ.DUİT, Nr. 59/3, 10 Aralık 1878, lef 8.

313 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 295 görev ve yetkileri, atandıkları kurumun önemine binaen, teferruatlı olmasının yanı sıra büyük bir öneme sahiptir. Üstün ve ayrıntılı yetkilere sahip bu başkanlar, görevlerinde en ince ayrıntıyı bile gözden kaçırmayarak, sorumlu oldukları vazifeleri lâyıkıyla yerine getirmektedirler. Bu görevlerini ifa ederlerken de, nizamname veya kararnamenin ilgili maddelerinden aldıkları yetkilerini sonuna kadar kullanmaktadırlar. Kanunların çizmiş olduğu çerçevenin dışına çıkmadan, görevlerinin bilincinde olarak, Osmanlı mali sisteminin denetimini ve sürdürülebilirliğini sağlamaya çalışmaktadırlar. Denetleme ve yargılama açısından bakıldığında, Osmanlı mali sisteminin devamlılığı, Divan-ı Muhasebat ın bürokratik yapısı içindeki başkanın sorumluluğundadır.

314 296 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 BİBLİYOGRAFYA A-Başbakanlık Osmanlı Arşivi -Bâb-ı Âlî Evrak Odası Ayniyat Defterleri (BEO.Ayn.D): 1552, Dahiliye Mektubi (D.MKT): 1051/68. -Dahiliye Muhaberât-ı Umumiye (DH.MUİ): 1327 Ş 29. -İrade Dahiliye (İ.DH): 33173, 45690, 1343/1314 B 59, 1343/1314 B 61, 1394/1319 Z 24, 40024, 49820, 85823, 44853, İrade Dosya Usulü İrade Tasnifi (İ.DUİT): 59/3, 59/5, 37-2/13, 37-2/13-3, 37-2/ İrade Eyâlât-ı Mümtâze (İ.MTZ 01): 21/997. -İrade Hususi (İ.HUS): 427/63, 96/1320 M 27, 139/ 1324 M 26, 145/1324 b 41, 154/1325 r 66. -İrade Maliye (İ.ML): 15/1320 Ca 19, 1323 B 11, 1324 M 30, 1324 Ra 28, 1326 C 3, 33/1321 Ş 19. -İrade Mesâil-i Mühimme (İ.MMS): 69/ İrade Rüsûmât (İ.RSM): 1314 L 20. -İrade Şehremaneti (İ.ŞE): 1324 M 28 -Yıldız Sadaret Hususi (Y.A.HUS): 427/63. -Yıldız Perâkende Başvekalet (Y.PRK.BŞK): 66/58, 66/70. -Yıldız Perâkende Maliye (Y.PRK.ML): 12/61. -Yıldız Perâkende Zabtiye (Y.PRK.ZB): 26/73, 28/11, 28/51. -Sadaret Mektubi Mühimme (A.MKT.MHM): 317/91, 406/82, 450/61, 687/9. B-Gazeteler -Ruzname-i Ceride-i Havadis -Tercüman- Ahvâl -Tercüman-ı Hakikat C-Divan-ı Muhasebat Zabıt Cerideleri -1 Numaralı Defter -2 Numaralı Defter -4 Numaralı Defter -5 Numaralı Defter -10 Numaralı Defter -14 Numaralı Defter D-Devlet Salnameleri -Sâlnâme-i Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye: 1287, 1297, 1300, 1302, 1307, 1313, 1315, 1316, 1317, 1320, E-Tetkik Eserler -Ahmet Lütfi Efendi, Vakanüvis Ahmet Lütfi Efendi Tarihi, C.X, Yay. Haz. M. Münir -Aktepe, TTK Basımevi, Ankara Akgündüz, Ahmet, Arşiv Belgeleri Işığında Sayıştay Tarihi, Sayıştay Yayınları, Ankara Akyıldız, Ali, Tanzimat Dönemi Osmanlı Merkez Teşkilatında Reform, , Eren Yayınları, İstanbul Biren, Mehmet Tevfik, Bürokrat Tevfik Biren in II.Abdülhamit, Meşrutiyet ve Mütareke Hatıraları, Yay. Haz. Fatma Rezan Hürmen, Pınar Yayınları, İstanbul Cevdet Paşa, Tezakir, C.I, Yay. Haz. Cavid Baysun, TTK Yayınları, Ankara Çarkcıyan, Rahip G., Türk Devleti Hizmetinde Ermeniler, Kesit Yayınları, İstanbul Pakalın, Mehmet Zeki, Maliye Teşkilâtı Tarihi ( ), C.III, Maliye Bakanlığı Tetkik Kurulu Yayınları, Ankara 1978.

315 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 297 -Pamukciyan, Kevork, Biyografileriyle Ermeniler, Ermeni Kaynaklarından Tarihe Katkılar, C.IV, Aras Yayınları, İstanbul Seyitdanlıoğlu, Mehmet, Tanzimat Devrinde Meclis-i Vâlâ ( ), TTK Yayınları, Ankara 1999.

316 298 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6 EKLER Ek I Divan-ı Muhasebat Kuruluş İradesi (BOA, İ.DUİT, Nr. 59/3, 23 Kasım 1863.)

317 3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 299 Ek II Divan-ı Muhasebat ın İlk Reisi Ahmet Vefik Efendi (Sayıştay Başkanlığı Müzesi)

YIL: 1 SAYI: 2 EK M 2009

YIL: 1 SAYI: 2 EK M 2009 I THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH YIL:1 SAYI:2 EKM2009 YEAR:1 ISSUE:2 OCTOBER2009 II THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL

Detaylı

YIL: 3 SAYI: 5 NİSAN 2011

YIL: 3 SAYI: 5 NİSAN 2011 I THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH YIL: 3 SAYI: 5 NİSAN 2011 YEAR: 3 ISSUE: 5 APRIL 2011 II THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and

Detaylı

YIL: 4 SAYI: 7 NİSAN 2012

YIL: 4 SAYI: 7 NİSAN 2012 I T HE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH YIL: 4 SAYI: 7 NİSAN 2012 YEAR: 4 ISSUE: 7 APRIL 2012 II THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and

Detaylı

YIL: 7 SAYI: 13 NİSAN 2015

YIL: 7 SAYI: 13 NİSAN 2015 I THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH YIL: 7 SAYI: 13 NİSAN 2015 YEAR: 7 ISSUE: 13 APRIL 2015 II THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY

Detaylı

YIL: 7 SAYI: 13 NİSAN 2015

YIL: 7 SAYI: 13 NİSAN 2015 I THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH YIL: 7 SAYI: 13 NİSAN 2015 YEAR: 7 ISSUE: 13 APRIL 2015 II THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY

Detaylı

YIL: 9 SAYI: 17 NİSAN 2017

YIL: 9 SAYI: 17 NİSAN 2017 I THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH YIL: 9 SAYI: 17 NİSAN 2017 YEAR: 9 ISSUE: 17 APRIL 2017 II THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY

Detaylı

DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ YAYINLARI

DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ YAYINLARI DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ YAYINLARI ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ ENSTİTÜSÜ ÇAĞDAŞ TÜRKİYE TARİHİ ARAŞTIRMALARI DERGİSİ Cilt: XII Sayı: 24 Yıl: 2012/Bahar Yayın No: ISSN NO: 1. Baskı Derginin Sahibi:

Detaylı

YIL: 6 SAYI: 12 EKİM 2014

YIL: 6 SAYI: 12 EKİM 2014 I THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH YIL: 6 SAYI: 12 EKİM 2014 YEAR: 6 ISSUE: 12 OCTOBER 2014 II THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY

Detaylı

YIL: 8 SAYI: 16 EKİM 2016

YIL: 8 SAYI: 16 EKİM 2016 I THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH YIL: 8 SAYI: 16 EKİM 2016 YEAR: 8 ISSUE: 16 OCTOBER 2016 II THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY

Detaylı

YIL: 9 SAYI: 18 EKİM 2017

YIL: 9 SAYI: 18 EKİM 2017 I THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH YIL: 9 SAYI: 18 EKİM 2017 YEAR: 9 ISSUE: 18 OCTOBER 2017 II THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY

Detaylı

Tablo 6. Toplam Akademik Performans Puan

Tablo 6. Toplam Akademik Performans Puan Tablo 6. Toplam Akademik Performans Puan ÜNİVERSİTE Makale Atıf Toplam Yayın Doktora Ogretim Uyesi/Ogrenci TOPLAM PUAN 1 HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ 156.44 184.57 195.39 155.32 46.65 738.39 2 ORTA DOĞU TEKNİK

Detaylı

FIRAT ÜNİVERSİTESİ HARPUT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ

FIRAT ÜNİVERSİTESİ HARPUT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ T.C. FIRAT ÜNİVERSİTESİ HARPUT UYGULAMA ve ARAŞTIRMA MERKEZİ FIRAT ÜNİVERSİTESİ HARPUT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ JOURNAL OF HARPUT STUDIES Cilt/Volume: I Sayı/Number: 2 Eylül/September 2014 Harput Araştırmaları

Detaylı

YIL: 7 SAYI: 14 EKİM 2015

YIL: 7 SAYI: 14 EKİM 2015 I THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH YIL: 7 SAYI: 14 EKİM 2015 YEAR: 7 ISSUE: 14 OCTOBER 2015 II THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY

Detaylı

FIRAT ÜNİVERSİTESİ HARPUT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ

FIRAT ÜNİVERSİTESİ HARPUT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ T.C. FIRAT ÜNİVERSİTESİ HARPUT UYGULAMA ve ARAŞTIRMA MERKEZİ FIRAT ÜNİVERSİTESİ HARPUT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ JOURNAL OF HARPUT STUDIES Cilt/Volume: III Sayı/Number: 2 Eylül/September 2016 Harput Araştırmaları

Detaylı

ATATÜRK DERGİSİ (Journal of Atatürk)

ATATÜRK DERGİSİ (Journal of Atatürk) ISSN: 1302-7549 ATATÜRK DERGİSİ (Journal of Atatürk) ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ ENSTİTÜSÜ 2013 (TEMMUZ) CİLT: II SAYI: 1 ATATÜRK DERGİSİ (Journal of Atatürk) 2013 (TEMMUZ)

Detaylı

5 ADIYAMAN ÜNİVERSİTESİ http://www.adiyaman.edu.tr/ 6 ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ http://www.adu.edu.tr

5 ADIYAMAN ÜNİVERSİTESİ http://www.adiyaman.edu.tr/ 6 ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ http://www.adu.edu.tr LIST OF UNIVERSITIES IN TURKEY No University name Web addresses 1 ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ http://www.ibu.edu.tr 2 ABDULLAH GÜL ÜNİVERSİTESİ http://www.agu.edu.tr 3 ACIBADEM ÜNİVERSİTESİ http://www.acibadem.edu.tr

Detaylı

YIL: 10 SAYI: 20 EKİM 2018

YIL: 10 SAYI: 20 EKİM 2018 I THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH YIL: 10 SAYI: 20 EKİM 2018 YEAR: 10 ISSUE: 20 OCTOBER 2018 II THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY

Detaylı

2015-2017 YATIRIMLARI VİZE TABLOSU KURULUŞ: ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ (BİN TL)

2015-2017 YATIRIMLARI VİZE TABLOSU KURULUŞ: ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ (BİN TL) KURULUŞ: ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ (BİN TL) 2015 2016 2017 800 0 800 884 0 884 975 0 975 A) DEVAM EDEN PROJELER I 800 0 800 a) 2015'den Sonraya Kalanlar 800 0 800 1998H050080 Açık ve Kapalı Spor

Detaylı

2011 - TABLO 7: TÜM ÜNİVERSİTELERİN GENEL PUAN TABLOSU

2011 - TABLO 7: TÜM ÜNİVERSİTELERİN GENEL PUAN TABLOSU 2011 - TABLO 7: TÜM ÜNİVERSİTELERİN GENEL PUAN TABLOSU Puanlarla ilgili açıklamalar tablonun sonunda verilmektedir. SIRA ÜNİVERSİTE 1 2 3 HACETTEPE ORTA DOĞU TEKNİK İSTANBUL 2010 Yılı Makale Puanı 1 Toplam

Detaylı

T.C. ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ Genel Sekreterlik. Sayı : E /08/2018 Konu : Sempozyum Duyurusu DAĞITIM YERLERİNE

T.C. ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ Genel Sekreterlik. Sayı : E /08/2018 Konu : Sempozyum Duyurusu DAĞITIM YERLERİNE T.C. ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ Genel Sekreterlik Sayı : 26331761-000-E.1800021619 29/08/2018 Konu : Sempozyum Duyurusu DAĞITIM YERLERİNE Üniversitemiz İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi ile Ekonomik

Detaylı

FIRAT ÜNİVERSİTESİ HARPUT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ

FIRAT ÜNİVERSİTESİ HARPUT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ T.C. FIRAT ÜNİVERSİTESİ HARPUT UYGULAMA ve ARAŞTIRMA MERKEZİ FIRAT ÜNİVERSİTESİ HARPUT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ JOURNAL OF HARPUT STUDIES Cilt/Volume: II Sayı/Number: 2 Eylül/September 2015 Harput Araştırmaları

Detaylı

T.C. FIRAT ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ Genel Sekreterlik

T.C. FIRAT ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ Genel Sekreterlik Sayı :11611387/824.02/ Konu :Dergi UŞAK ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ Üniversitemiz İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi bünyesinde 2017 yılında "Uluslararası İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi" yayın hayatına

Detaylı

2016-2018 YATIRIMLARI VİZE TABLOSU KURULUŞ: ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ (BİN TL)

2016-2018 YATIRIMLARI VİZE TABLOSU KURULUŞ: ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ (BİN TL) KURULUŞ: ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ (BİN TL) 2016 2017 884 0 884 999 0 999 1.110 0 1.110 2018 A) DEVAM EDEN PROJELER I 884 0 884 a) 2016'den Sonraya Kalanlar 884 0 884 1998H050080 Açık ve Kapalı Spor

Detaylı

JOURNAL OF ATATÜRK RESEARCH CENTER

JOURNAL OF ATATÜRK RESEARCH CENTER JOURNAL OF ATATÜRK RESEARCH CENTER VOLUME: XXVII NOVEMBER 2011 NUMBER: 81 Mart, Temmuz ve Kasım Aylarında Yayımlanan Hakemli Dergi Peer Reviewed Journal Published in March, July and November ATATÜRK KÜLTÜR,

Detaylı

FARABİ KURUM KODLARI

FARABİ KURUM KODLARI FARABİ KURUM KODLARI İstanbul 1. Boğaziçi D34-FARABİ-01 2. Galatasaray D34-FARABİ-02 3. İstanbul Teknik D34-FARABİ-03 Eskişehir 1. Anadolu D26-FARABİ-01 2. Eskişehir Osmangazi D26-FARABİ-02 Konya 1. Selçuk

Detaylı

YIL: 11 SAYI: 21 MART 2019

YIL: 11 SAYI: 21 MART 2019 I THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH YIL: 11 SAYI: 21 MART 2019 YEAR: 11 ISSUE: 21 MARCH 2019 II THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY

Detaylı

T.C. MERSİN ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ Genel Sekreterlik Yazı İşleri Şube Müdürlüğü DAĞITIM

T.C. MERSİN ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ Genel Sekreterlik Yazı İşleri Şube Müdürlüğü DAĞITIM T.C. MERSİN ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ Genel Sekreterlik Yazı İşleri Şube Müdürlüğü Sayı : 15302574 Konu : Tuje Dergi Tanıtımı DAĞITIM İlgi : 12.06.2017 tarihli ve 42220545-441200 sayılı yazı. Üniversitemiz

Detaylı

FIRAT ÜNİVERSİTESİ HARPUT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ

FIRAT ÜNİVERSİTESİ HARPUT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ T.C. FIRAT ÜNİVERSİTESİ HARPUT UYGULAMA ve ARAŞTIRMA MERKEZİ FIRAT ÜNİVERSİTESİ HARPUT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ JOURNAL OF HARPUT STUDIES Cilt/Volume: I Sayı/Number: 2 Eylül/September 2014 Harput Araştırmaları

Detaylı

T.C. FIRAT ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ Genel Sekreterlik

T.C. FIRAT ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ Genel Sekreterlik Sayı :11611387/051.04/ Konu :Sempozyum UŞAK ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ Üniversitemiz İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü tarafından Üniversitemizin ev sahipliğinde

Detaylı

MUSTAFA REŞİD PAŞA NIN İKİNCİ LONDRA ELÇİLİĞİ VE TANZİMAT REFORMLARINA DAİR MEMORANDUMU

MUSTAFA REŞİD PAŞA NIN İKİNCİ LONDRA ELÇİLİĞİ VE TANZİMAT REFORMLARINA DAİR MEMORANDUMU TARİHİN PEŞİNDE -ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ- Yıl: 2011, Sayı: 6 Sayfa: 1-20 THE PURSUIT OF HISTORY -INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY AND SOCIAL RESEARCH- Year: 2011, Issue: 6

Detaylı

YIL: 10 SAYI: 19 NİSAN 2018

YIL: 10 SAYI: 19 NİSAN 2018 I THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH YIL: 10 SAYI: 19 NİSAN 2018 YEAR: 10 ISSUE: 19 APRIL 2018 II THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY

Detaylı

En Küçük Puanı. Puan Türü. Kont. YGS- 2. Fatih Üniversitesi Hemşirelik (Tam Burslu) 5 422,34389 441,05042. Hacettepe

En Küçük Puanı. Puan Türü. Kont. YGS- 2. Fatih Üniversitesi Hemşirelik (Tam Burslu) 5 422,34389 441,05042. Hacettepe Üniversite Adı Programın Adı Puan Türü Kont. En Küçük Puanı En Büyük Puanı Şifa (Tam Burslu) MF-3 7 439,55166 464,54450 Şifa (%50 Burslu) MF-3 7 44,17197 437,58960 Fatih (Tam Burslu) Hacettepe Koç İstanbul

Detaylı

DEVLET ÜNİVERSİTELERİ Öğretim Üyesi Sayıları

DEVLET ÜNİVERSİTELERİ Öğretim Üyesi Sayıları ÜNİVERSİTE ADI DEVLET ÜNİVERSİTELERİ Sayıları Tarihi PROFESÖR Dolu Kadro Yüzdelik ı Doçent DOÇENT DOKTOR ÖĞRETİM ÜYESİ Doktor ABDULLAH GÜL ÜNİVERSİTESİ 21.07.2010 11 13,41 15 18,29 56 68,29 ADANA ALPARSLAN

Detaylı

FIRAT ÜNİVERSİTESİ HARPUT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ

FIRAT ÜNİVERSİTESİ HARPUT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ T.C. FIRAT ÜNİVERSİTESİ HARPUT UYGULAMA ve ARAŞTIRMA MERKEZİ FIRAT ÜNİVERSİTESİ HARPUT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ JOURNAL OF HARPUT STUDIES Cilt/Volume: II Sayı/Number: 1 Mart/March 2015 Harput Araştırmaları

Detaylı

"Farabi Değişim Programı" olarak adlandırılan Yükseköğretim Kurumları Arasında Öğrenci ve Öğretim Üyesi Değişim Programı, üniversite ve yüksek

Farabi Değişim Programı olarak adlandırılan Yükseköğretim Kurumları Arasında Öğrenci ve Öğretim Üyesi Değişim Programı, üniversite ve yüksek 212 "Farabi Değişim Programı" olarak adlandırılan Yükseköğretim Kurumları Arasında Öğrenci ve Öğretim Üyesi Değişim Programı, üniversite ve yüksek teknoloji enstitüleri bünyesinde ön lisans, lisans, yüksek

Detaylı

Bu sayının Hakemleri

Bu sayının Hakemleri Bu sayının Hakemleri Doç. Dr. Osman Aydınlı (Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi) Doç. Dr. Metin Bozkuş (Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi) Doç. Dr. İbrahim Görener (Erciyes Üniversitesi İlahiyat

Detaylı

T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği KİLİS 7 ARALIK ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜNE

T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği KİLİS 7 ARALIK ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜNE Evrak Tarih ve Sayısı: 08/03/2018-E.10778 T.C. Sayı : 84093193-051.04- Konu : IV. Uluslararası Alevilik ve Bektaşilik Sempozyumu KİLİS 7 ARALIK ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜNE İlgi : 28/02/2018 tarihli ve 22261011-010.07.02-35615

Detaylı

JOURNAL OF ATATÜRK RESEARCH CENTER

JOURNAL OF ATATÜRK RESEARCH CENTER JOURNAL OF ATATÜRK RESEARCH CENTER VOLUME: XXVII JULY 2011 NUMBER: 80 Mart, Temmuz ve Kasım Aylarında Yayımlanan Hakemli Dergi Peer Reviewed Journal Published in March, July and November ATATÜRK KÜLTÜR,

Detaylı

MAKALE YAZIM KURALLARI

MAKALE YAZIM KURALLARI YAYIN KURALLARI Dergimizde, özgün araştırma ve inceleme makalesi, derleme makalesi, çeviri, arşiv belgeleri, kitap eleştirisi ve tanıtımı, ölüm ve sempozyum vb. haberleri yayınlanır. Yazıların başka bir

Detaylı

YIL: 6 SAYI: 11 NİSAN 2014

YIL: 6 SAYI: 11 NİSAN 2014 I THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH YIL: 6 SAYI: 11 NİSAN 2014 YEAR: 6 ISSUE: 11 APRIL 2014 II THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY

Detaylı

T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği UŞAK ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜNE

T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği UŞAK ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜNE Sayı : 84093193-051.01- Konu : II. Uluslararası İnsan ve Toplum Bilimleri Kongresi UŞAK ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜNE İlgi : 20/03/2018 tarihli ve 69392216-051.01-46290 sayılı yazı. Gazi Üniversitesi koordinatörlüğünde

Detaylı

ERSOY ve. Bakıslar. Genc. Mehmet Akif. İstiklal Marşı na. Sempozyumu 1 2-1 3 M a r t 2 0 1 1 / B A R T I N. İstiklal Marşı nın Kabulünün

ERSOY ve. Bakıslar. Genc. Mehmet Akif. İstiklal Marşı na. Sempozyumu 1 2-1 3 M a r t 2 0 1 1 / B A R T I N. İstiklal Marşı nın Kabulünün İ B A R T I N Ü N İ V E R S İ T E S BARTIN ÜNİVERSİTESİ İstiklal Marşı nın 90 Kabulünün Yılında Mehmet Akif ERSOY ve İstiklal Marşı na Genc Bakıslar Ulusal Öğrenci Sempozyumu 1 2-1 3 M a r t 2 0 1 1 /

Detaylı

TÜRKİYE SİYASET BİLİMİ VE KAMU YÖNETİMİ KAMU YÖNETİMİ BÖLÜMLERİ SIRALAMASI 2017 SBKY / KY İNDEKSİ 2017

TÜRKİYE SİYASET BİLİMİ VE KAMU YÖNETİMİ KAMU YÖNETİMİ BÖLÜMLERİ SIRALAMASI 2017 SBKY / KY İNDEKSİ 2017 KAYFOR 15 02 KASIM 2017 ISPARTA TÜRKİYE SİYASET BİLİMİ VE KAMU YÖNETİMİ KAMU YÖNETİMİ BÖLÜMLERİ SIRALAMASI 2017 SBKY / KY İNDEKSİ 2017 HM KİRİŞ & H GÜL SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER

Detaylı

2012 ÖSYS TAVAN VE TABAN PUANLARI

2012 ÖSYS TAVAN VE TABAN PUANLARI ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ (BOLU) Sınıf Öğretmenliği TM-2 113 113 371,81 391,92 348,99 353,41 ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ (BOLU) Kamu Yönetimi TM-2 82 82 332,89 366,36 284,58 284,58 ABANT İZZET

Detaylı

FIRAT ÜNİVERSİTESİ HARPUT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ

FIRAT ÜNİVERSİTESİ HARPUT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ T.C. FIRAT ÜNİVERSİTESİ HARPUT UYGULAMA ve ARAŞTIRMA MERKEZİ FIRAT ÜNİVERSİTESİ HARPUT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ JOURNAL OF HARPUT STUDIES Türkçe ve İngilizce yayımlanan uluslararası hakemli sosyal bilimler

Detaylı

2012 ÖSYS TAVAN VE TABAN PUANLARI

2012 ÖSYS TAVAN VE TABAN PUANLARI ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ(BOLU) İlköğretim Matematik Öğretmenliği MF-1 62 62 382,96 457,21 259,14 305,59 ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ(BOLU) Matematik (İngilizce) MF-1 72 72 279,93 372,86 ABANT

Detaylı

28 Kasım 2016 Fırat Üniversitesi 26 Akademik Personel Alacak 11 Ocak Aralık 2016 Abant İzzet Baysal Üniversitesi 23 Akademik Personel Alacak

28 Kasım 2016 Fırat Üniversitesi 26 Akademik Personel Alacak 11 Ocak Aralık 2016 Abant İzzet Baysal Üniversitesi 23 Akademik Personel Alacak 28 Kasım 2016 Fırat Üniversitesi 26 Akademik Personel Alacak 11 Ocak 29 Aralık 2016 Abant İzzet Baysal Üniversitesi 23 Akademik Personel Alacak 12 Ocak 29 Aralık 2016 Abdullah Gül Üniversitesi 2 Akademik

Detaylı

SEMPOZYUMU II ORTA ANADOLU VE AKDENİZ BEYLİKLERİ TARİHİ, KÜLTÜRÜ VE MEDENİYETİ ULUSLARARASI Ekim 2015 KARAMANOĞULLARI BEYLİĞİ

SEMPOZYUMU II ORTA ANADOLU VE AKDENİZ BEYLİKLERİ TARİHİ, KÜLTÜRÜ VE MEDENİYETİ ULUSLARARASI Ekim 2015 KARAMANOĞULLARI BEYLİĞİ ULUSLARARASI ORTA ANADOLU VE AKDENİZ BEYLİKLERİ TARİHİ, KÜLTÜRÜ VE MEDENİYETİ SEMPOZYUMU II KARAMANOĞULLARI BEYLİĞİ 23-25 Ekim 2015 Karamanoğlu Mehmet Bey Üniversitesi Kampüs Yerleşkesi Karaman Detaylı

Detaylı

MAKALE YAZIM KURALLARI

MAKALE YAZIM KURALLARI YAYIN KURALLARI Dergimizde, özgün araştırma ve inceleme makalesi, derleme, çeviri, arşiv belgeleri, nekroloji, kitap eleştirisi ve tanıtımı, sempozyum vb. haberleri yayınlanır. Yazıların başka bir yerde,

Detaylı

T.C. FIRAT ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ Genel Sekreterlik

T.C. FIRAT ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ Genel Sekreterlik Evrak Tarih ve Sayısı: 25/05/2017-15469 T.C. Sayı :11611387/051.01/ Konu :Kongre KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ 5. Ulusal Kimya Eğitimi Kongresi 7-9 Eylül 2017 tarihleri arasında Üniversitemiz Eğitim

Detaylı

FIRAT ÜNİVERSİTESİ HARPUT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ

FIRAT ÜNİVERSİTESİ HARPUT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ T.C. FIRAT ÜNİVERSİTESİ HARPUT UYGULAMA ve ARAŞTIRMA MERKEZİ FIRAT ÜNİVERSİTESİ HARPUT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ JOURNAL OF HARPUT STUDIES Cilt/Volume: III Sayı/Number: 1 Mart/March 2016 Harput Araştırmaları

Detaylı

YIL: 8 SAYI: 16 EKİM 2016

YIL: 8 SAYI: 16 EKİM 2016 I THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH YIL: 8 SAYI: 16 EKİM 2016 YEAR: 8 ISSUE: 16 OCTOBER 2016 II THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY

Detaylı

Sahibi. Afyon Kocatepe Üniversitesi adına Rektör Prof. Dr. Ali ALTUNTAŞ. Editörler Prof. Dr. A.İrfan AYPAY Doç. Dr. Mehmet KARAKAŞ

Sahibi. Afyon Kocatepe Üniversitesi adına Rektör Prof. Dr. Ali ALTUNTAŞ. Editörler Prof. Dr. A.İrfan AYPAY Doç. Dr. Mehmet KARAKAŞ 1992 SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ Cilt IX, Sayı 2, Aralık 2007 Afyon Kocatepe University Journal of Social Sciences Vol. IX, Issue 2, December 2007 Sahibi adına Rektör Prof. Dr. Ali ALTUNTAŞ Editörler Prof.

Detaylı

e-imza Prof. Dr. Hüsamettin İNAÇ Dekan Vekili

e-imza Prof. Dr. Hüsamettin İNAÇ Dekan Vekili Evrak Tarih ve Sayısı: 14/06/2017-70696 T. C. Sayı :72754420-051.01- Konu :Kongre TRAKYA ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜNE Fakültemiz Kamu Yönetimi Bölüm Başkanlığı tarafından 26-27-28 Ekim 2017 tarihlerinde "18.Yüzyıldan

Detaylı

TÜRK DİLİ EDEBİYATI ve ÖĞRETMENLİĞİ BAŞARI SIRALARI genctercih.com tarafından 2017 ÖSYS tercihleri için hazırlanmıştır.

TÜRK DİLİ EDEBİYATI ve ÖĞRETMENLİĞİ BAŞARI SIRALARI genctercih.com tarafından 2017 ÖSYS tercihleri için hazırlanmıştır. TÜRK DİLİ EDEBİYATI ve ÖĞRETMENLİĞİ 2012-2016 BAŞARI SIRALARI genctercih.com tarafından 2017 ÖSYS tercihleri için hazırlanmıştır. Üni Adı TÜRÜ PROGRAM ADI 2017 kont 2016 kont 2012 2013 2014 2015 BOĞAZİÇİ

Detaylı

Tarih Araştırmaları Dergisi Yazım Kuralları

Tarih Araştırmaları Dergisi Yazım Kuralları Tarih Araştırmaları Dergisi Yazım Kuralları Tarih Araştırmaları Dergisi nde özgün araştırma, inceleme, deneme ve çeviri yayınlarına yer verilmektedir. Yayınlanmak üzere gönderilen yazıların, hakem değerlendirmesine

Detaylı

2009 ÖSYS'de LİSANS PROGRAMLARINA OKUL BİRİNCİLİĞİ KONTENJANINDAN YERLEŞENLER Hazırlayan: Burak KILANÇ, Tercih Bülteni TV Programı Akademik Danışmanı

2009 ÖSYS'de LİSANS PROGRAMLARINA OKUL BİRİNCİLİĞİ KONTENJANINDAN YERLEŞENLER Hazırlayan: Burak KILANÇ, Tercih Bülteni TV Programı Akademik Danışmanı 2009 ÖSYS'de LİSANS PROGRAMLARINA BİRİNCİLİĞİ NDAN LER TÜRÜ LİSANS PROGRAMI EK LA EK DİL 1 Amerikan Kültürü ve Edebiyatı EGE ÜNİVERSİTESİ 2 1 1 1 4921 DİL 1 İngiliz Dili ve Edebiyatı BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ

Detaylı

YAYIM İLKELERİ VE MAKALE YAZIM KURALLARI. Yayım İlkeleri

YAYIM İLKELERİ VE MAKALE YAZIM KURALLARI. Yayım İlkeleri YAYIM İLKELERİ VE MAKALE YAZIM KURALLARI Yayım İlkeleri 1. Türkiyat Mecmuası, İstanbul Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü tarafından Bahar ve Güz olmak üzere yılda iki sayı çıkarılan hakemli

Detaylı

1.7 BÜTÇE GİDERLERİNİN FONKSİYONEL SINIFLANDIRILMASI TABLOSU

1.7 BÜTÇE GİDERLERİNİN FONKSİYONEL SINIFLANDIRILMASI TABLOSU 26 GENEL KAMU HİZMETLERİ 53.19.275.439,60 Yasama ve Yürütme Organları, Finansal ve Mali İşler, Dışişleri Hizmetleri 2.212.20.612,74 Yasama ve yürütme organları hizmetleri 532.56,17 Yasama ve yürütme organları

Detaylı

Üniversitelerin Elektrik, Elektronik, Bilgisayar, Biyomedikal Mühendislikleri Bölümlerinin. Alfabetik Sıralaması (2005 ÖSYM Puanlarına Göre)

Üniversitelerin Elektrik, Elektronik, Bilgisayar, Biyomedikal Mühendislikleri Bölümlerinin. Alfabetik Sıralaması (2005 ÖSYM Puanlarına Göre) Sıra No Üniversitelerin Elektrik, Elektronik, Bilgisayar, Biyomedikal Mühendislikleri Bölümlerinin Üniversite 1 Sabancı Üniversitesi (İSTANBUL) Vakıf Alfabetik Sıralaması (2005 ÖSYM Puanlarına Göre) Bölüm

Detaylı

TIP FAKÜLTESİ - Tıp Lisans Programı Sıra No Üniversite Program Puan T. Kont. Taban Tavan 1 İstanbul Üniversitesi Tıp (İngilizce) Cerrahpaşa MF-3 77

TIP FAKÜLTESİ - Tıp Lisans Programı Sıra No Üniversite Program Puan T. Kont. Taban Tavan 1 İstanbul Üniversitesi Tıp (İngilizce) Cerrahpaşa MF-3 77 TIP FAKÜLTESİ - Tıp Lisans Programı Sıra No Üniversite Program Puan T. Kont. Taban Tavan 1 İstanbul Üniversitesi Tıp (İngilizce) Cerrahpaşa MF-3 77 526,60898 572,2366 2 Hacettepe Üniversitesi (Ankara)

Detaylı

T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ Genel Sekreterlik KİLİS 7 ARALIK ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜNE

T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ Genel Sekreterlik KİLİS 7 ARALIK ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜNE Evrak Tarih ve Sayısı: 03/05/2018-E.19545 T.C. Sayı : 82642947-051.04- Konu : ISVET2018 KİLİS 7 ARALIK ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜNE İlgi : 02/05/2018 tarihli ve 38628632-051.04-69735 sayılı yazı. Üniversitemiz

Detaylı

Tercih yaparken mutlaka ÖSYM Kılavuzunu esas alınız.

Tercih yaparken mutlaka ÖSYM Kılavuzunu esas alınız. 4 HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ Devlet ANKARA Fen Fak. Aktüerya Bilimleri MF-1 411,216 337,320 72 66.100 4 ANKARA ÜNİVERSİTESİ Devlet ANKARA Fen Fak. Astronomi ve Uzay Bilimleri MF-1 241,591 197,251 72 315.000

Detaylı

FIRAT ÜNİVERSİTESİ HARPUT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ

FIRAT ÜNİVERSİTESİ HARPUT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ T.C. FIRAT ÜNİVERSİTESİ HARPUT UYGULAMA ve ARAŞTIRMA MERKEZİ FIRAT ÜNİVERSİTESİ HARPUT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ JOURNAL OF HARPUT STUDIES Türkçe ve İngilizce yayımlanan uluslararası hakemli sosyal bilimler

Detaylı

KASIM 2009 DA YÖK ÜN 2008 YAYIN SAYILARI VE LİSTEYE YENİ EKLEDİĞİ ÜNİVERSİTELERLE İLGİLİ VERİLER DE KULLANILARAK YENİ SIRALAMA İLAN EDİLECEKTİR

KASIM 2009 DA YÖK ÜN 2008 YAYIN SAYILARI VE LİSTEYE YENİ EKLEDİĞİ ÜNİVERSİTELERLE İLGİLİ VERİLER DE KULLANILARAK YENİ SIRALAMA İLAN EDİLECEKTİR TÜRK ÜNİVERSİTELERİ NİN AKADEMİK PERFORMANSA GÖRE SIRALAMASI TOPLAM PUAN TABLOLARI (HAZİRAN - 2009 ) Tabloların hazırlanmasında kullanılan 9 indikatörle ilgili tüm verilere www.uralalkbulut.com.tr adresindeki

Detaylı

YIL: 5 SAYI: 10 EKİM 2013

YIL: 5 SAYI: 10 EKİM 2013 I THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH YIL: 5 SAYI: 10 EKİM 2013 YEAR: 5 ISSUE: 10 OCTOBER 2013 II THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY

Detaylı

Tercih yaparken mutlaka ÖSYM Kılavuzunu esas alınız.

Tercih yaparken mutlaka ÖSYM Kılavuzunu esas alınız. TABLO ÜNİVERSİTE Tür ŞEHİR FAKÜLTE/YÜKSOKUL PROGRAM ADI AÇIKLAMA DİL 4 BAKÜ DEVLET ÜNİVERSİTESİ YDevlet BAKU Filoloji Fak. Azerbaycan Dili ve Edebiyatı TS-2 273,082 232,896 10 301.000 4 BAKÜ SLAVYAN ÜNİVERSİTESİ

Detaylı

KARADENİZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ. Yıl: 5 Sayı: 9 Haziran 2015

KARADENİZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ. Yıl: 5 Sayı: 9 Haziran 2015 KTÜ SBE Sos. Bil. Derg. 2015, (9): 9-23 1 KARADENİZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ Yıl: 5 Sayı: 9 Haziran 2015 KARADENIZ TECHNICAL UNIVERSITY INSTITUTE of SOCIAL

Detaylı

TARİH BÖLÜMÜ 2012-2013 YILLARI BAŞARI SIRASI VE TABAN PUAN KARŞILAŞTIRMASI.

TARİH BÖLÜMÜ 2012-2013 YILLARI BAŞARI SIRASI VE TABAN PUAN KARŞILAŞTIRMASI. TARİH BÖLÜMÜ 2012-2013 YILLARI BAŞARI SIRASI VE TABAN PUAN KARŞILAŞTIRMASI. ÜNİVERSİTE ADI TÜRÜ PROGRAM Açıklaması Öğrenim T. OGR. SÜRE PUAN TÜRÜ 2012 BAŞARI SIRASI (0,12) 2013- BAŞARI SIRASI (0,12) 2013

Detaylı

HAKEMLER KURULU. bilimname. düşünce platformu XXX, 2016/1

HAKEMLER KURULU. bilimname. düşünce platformu XXX, 2016/1 HAKEMLER KURULU Prof. Dr. A. Kamil CİHAN (Erciyes) Prof. Dr. Adil YAVUZ (Konya) Prof. Dr. Ali İhsan KARATAŞ (Uludağ) Prof. Dr. Atilla ARKAN (Sakarya) Prof. Dr. Celalettin ÇELİK (Erciyes) Prof. Dr. Halim

Detaylı

BAŞVURU BASLANGIÇ BAŞVURU BİTİŞ ÜNİVERSİTE

BAŞVURU BASLANGIÇ BAŞVURU BİTİŞ ÜNİVERSİTE ÜNİVERSİTE YIL 2015_2016 YATAY GE BAŞVURU BASLANGIÇ BAŞVURU BİTİŞ ACIBADEM ÜNİVERSİTESİ 2015_2016 01.02.2016 ADIYAMAN ÜNİVERSİTESİ 2015_2016 18.01.2016 ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ 2015_2016 01.01.2016

Detaylı

International Journal of Language Education and Teaching (IJLET) is an online international refereed journal that is published quarterly.

International Journal of Language Education and Teaching (IJLET) is an online international refereed journal that is published quarterly. International Journal of Language Education and Teaching (IJLET) is an online international refereed journal that is published quarterly. Volume 1 December ISSN: 2198-4999 2013 International Journal of

Detaylı

Hacettepe Üniversitesi Atatürk ilkeleri ve inkllap Tarihi Enstitüsü. Tarihi Arastirmalari Dergisi

Hacettepe Üniversitesi Atatürk ilkeleri ve inkllap Tarihi Enstitüsü. Tarihi Arastirmalari Dergisi Hacettepe Üniversitesi Atatürk ilkeleri ve inkllap Tarihi Enstitüsü Cumhuriyet Tarihi Arastirmalari Dergisi Dergi Yazisma Adresi Hacettepe Üniversitesi Atatürk ilkeleri ve inkilap Tarihi Enstitüsü Beytepe-

Detaylı

FIRAT ÜNİVERSİTESİ HARPUT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ

FIRAT ÜNİVERSİTESİ HARPUT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ T.C. FIRAT ÜNİVERSİTESİ HARPUT UYGULAMA ve ARAŞTIRMA MERKEZİ FIRAT ÜNİVERSİTESİ HARPUT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ JOURNAL OF HARPUT STUDIES Türkçe ve İngilizce yayımlanan uluslararası hakemli sosyal bilimler

Detaylı

Sıra No. Yükseköğretim Kurumu Adı

Sıra No. Yükseköğretim Kurumu Adı Yükseköğretim Kurumları Staj Hareketliliği Faaliyeti Süre Hibe sine Talep 1 2015-1-TR01-KA103-019704 ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ 50 100 0 50.000,00 20.200,00 20.200,00 20.000,00 141,04 20.100,00 20

Detaylı

1.7 BÜTÇE GİDERLERİNİN FONKSİYONEL SINIFLANDIRILMASI TABLOSU

1.7 BÜTÇE GİDERLERİNİN FONKSİYONEL SINIFLANDIRILMASI TABLOSU 26 GENEL KAMU HİZMETLERİ 46.581.31.864,62 Yasama ve Yürütme Organları, Finansal ve Mali İşler, Dışişleri Hizmetleri 2.6.921.129,4 Yasama ve yürütme organları hizmetleri 45.3,18 Yasama ve yürütme organları

Detaylı

T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği ANKARA ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜNE

T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği ANKARA ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜNE Sayı : 84093193-821.05- Konu : Gazi Siber Güç CFT Yarışması ANKARA ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜNE İlgi : 21/03/2018 tarihli ve 45844397-774.03-47247 sayılı yazı. Gazi Üniversitesi bünyesinde, sahip olduğu bilgi

Detaylı

TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI BÖLÜMÜ YILLARI BAŞARI SIRASI VE TABAN PUAN KARŞILAŞTIRMASI.

TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI BÖLÜMÜ YILLARI BAŞARI SIRASI VE TABAN PUAN KARŞILAŞTIRMASI. TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI BÖLÜMÜ 2012-2013 YILLARI VE TABAN PUAN KARŞILAŞTIRMASI. ÜNİVERSİTE ADI TÜRÜ PROGRAM Açıklaması Öğrenim T. OGR. SÜRE PUAN TÜRÜ 2012 2013-2013 T. Puan kont. yerleşen Boğaziçi Ü. İstanbul

Detaylı

Ankara 1996 PUAN TÜRÜ TABAN PUAN ÜNİVERSİTE ADI BÖLÜM ADI KONTENJAN SIRALAMA

Ankara 1996 PUAN TÜRÜ TABAN PUAN ÜNİVERSİTE ADI BÖLÜM ADI KONTENJAN SIRALAMA KOÇ ÜNİVERSİTESİ (İSTANBUL) Fizik (İngilizce) (Tam Burslu) 8 MF-2 449,007 12.600 KOÇ ÜNİVERSİTESİ (İSTANBUL) Kimya (İngilizce) (Tam Burslu) 8 MF-2 427,353 21.400 BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ (İSTANBUL) Fizik

Detaylı

DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ (İZMİR) Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği 21 TS-2 418,

DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ (İZMİR) Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği 21 TS-2 418, TOBB EKONOMİ VE TEKNOLOJİ ÜNİ. (ANKARA) Tarih (Tam Burslu) 5 TS-2 459,604 1.450 KOÇ ÜNİVERSİTESİ (İSTANBUL) Tarih (İngilizce) (Tam Burslu) 8 TS-2 459,245 1.480 BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ (İSTANBUL) Tarih (İngilizce)

Detaylı

DUMLUPINAR ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ DUMLUPINAR UNIVERSITY JOURNAL OF SOCIAL SCIENCES DPUJSS. KÜTAHYA ÖZEL SAYISI Kasım 2014

DUMLUPINAR ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ DUMLUPINAR UNIVERSITY JOURNAL OF SOCIAL SCIENCES DPUJSS. KÜTAHYA ÖZEL SAYISI Kasım 2014 SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ DUMLUPINAR UNIVERSITY JOURNAL OF SOCIAL SCIENCES DPUJSS KÜTAHYA ÖZEL SAYISI Kasım 2014 SPECIAL ISSUE OF KÜTAHYA November 2014 Sahibi / Owner Prof. Dr. Ahmet

Detaylı

ATATÜRK DERGİSİ (Journal of Atatürk)

ATATÜRK DERGİSİ (Journal of Atatürk) ATATÜRK DERGİSİ (Journal of Atatürk) ISSN: 1302-7549 ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ ENSTİTÜSÜ 2016 (ARALIK) CİLT: V SAYI:2 ATATÜRK DERGİSİ (Journal of Atatürk) 2016 (ARALIK) CİLT:

Detaylı

YIL: 8 SAYI: 15 NİSAN 2016

YIL: 8 SAYI: 15 NİSAN 2016 I THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH YIL: 8 SAYI: 15 NİSAN 2016 YEAR: 8 ISSUE: 15 APRIL 2016 II THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY

Detaylı

Bu sayının Hakemleri

Bu sayının Hakemleri Bu sayının Hakemleri Prof. Dr. Ramazan Altıntaş (Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi) Prof. Dr. Ahmet Turan Aslan (Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi) Doç. Dr. Osman Aydınlı (Gazi Üniversitesi

Detaylı

Tercih yaparken mutlaka ÖSYM Kılavuzunu esas alınız.

Tercih yaparken mutlaka ÖSYM Kılavuzunu esas alınız. TABLO ÜNİVERSİTE Tür ŞEHİR FAKÜLTE/YÜKSOKUL PROGRAM ADI AÇIKLAMA DİL 4 ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ Devlet ADANA Ziraat Fak. Bahçe Bitkileri MF-2 280,446 255,689 47 192.000 4 ANKARA ÜNİVERSİTESİ Devlet ANKARA

Detaylı

EN BÜYÜK PUAN PUAN TÜRÜ EN KÜÇÜK PUAN

EN BÜYÜK PUAN PUAN TÜRÜ EN KÜÇÜK PUAN KAMU YÖNETİMİ YEDİTEPE ÜNİV. (İST.) Kamu Yönetimi (Tam Burs) TM- 2 399.70925 405.83489 İSTANBUL ÜNİV. (İST.) Kamu Yönetimi TM- 2 393.22890 433.71128 GAZİ ÜNİV. (ANKARA) Kamu Yönetimi TM- 2 383.63500 429.91429

Detaylı

2015BAŞARISIRALARIDEĞİŞİMİTAHMİNLERİ

2015BAŞARISIRALARIDEĞİŞİMİTAHMİNLERİ 2015BAŞARISIRALARIDEĞİŞİMİTAHMİNLERİ YÖNTEM Buçalışma,DoğruTercihAnalizEkibitarafındanhazırlanmışveKariyerPlanlamaDerneğiÜyelerilebirlikteyorumlanmıştır. Geçtiğimizyılardakontenjanartışveazalmalarınabakıldığında,çoğunluklaazalmanınbaşarısırasınınyükselmesine,artışlarındabaşarısırasındadüşüşe

Detaylı

genctercih.com tarafından 2017 ÖSYS tercihleri için hazırlanmıştır.

genctercih.com tarafından 2017 ÖSYS tercihleri için hazırlanmıştır. TARİH ve ÖĞRETMENLİĞİ 2012-2016 BAŞARI SIRALARI genctercih.com tarafından 2017 ÖSYS tercihleri için hazırlanmıştır. Üni Adı TÜRÜ PROG KODU PROGRAM ADI 2017 kont 2016 kont 2012 2013 2014 2015 2016 İSTANBUL

Detaylı

YAZI TESLİM KURALLARI. 1. Dergiye gönderilecek yazılar, Word (6.0 ve üstü versiyon, IBM Uyumlu) programında yazılmış olmalıdır.

YAZI TESLİM KURALLARI. 1. Dergiye gönderilecek yazılar, Word (6.0 ve üstü versiyon, IBM Uyumlu) programında yazılmış olmalıdır. YAZI TESLİM KURALLARI 1. Dergiye gönderilecek yazılar, Word (6.0 ve üstü versiyon, IBM Uyumlu) programında yazılmış olmalıdır. 2. Yazılar, Times New Roman karakterinde, 12 punto ve bir buçuk satır aralığıyla

Detaylı

TABLO-1 Tercih Edilebilecek Pedagojik Formasyon Eğitimi Sertifika Programları

TABLO-1 Tercih Edilebilecek Pedagojik Formasyon Eğitimi Sertifika Programları 100150077 ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ 5007 Biyoloji 50 SAY 100150110 ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ 5011 Çocuk Gelişimi ve Eğitimi 10 EA 100150137 ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ 5013 Din Kültürü

Detaylı

1.7 BÜTÇE GİDERLERİNİN FONKSİYONEL SINIFLANDIRILMASI TABLOSU

1.7 BÜTÇE GİDERLERİNİN FONKSİYONEL SINIFLANDIRILMASI TABLOSU 25 GENEL KAMU HİZMETLERİ 42.0.624.09,5 Yasama ve Yürütme Organları, Finansal ve Mali İşler, Dışişleri Hizmetleri 2.249.56.920,6 Yasama ve yürütme organları hizmetleri 445.82,86 Yasama ve yürütme organları

Detaylı

Tercih yaparken mutlaka ÖSYM Kılavuzunu esas alınız.

Tercih yaparken mutlaka ÖSYM Kılavuzunu esas alınız. 4 KOÇ ÜNİVERSİTESİ Vakıf İSTANBUL İnsani Bilimler ve Edebiyat Fak. Arkeoloji ve Sanat Tarihi İNG TS-1 449,145 446,594 8 3.550 4 ANADOLU ÜNİVERSİTESİ Devlet ESKİŞEHİR İletişim Bilimleri Fak. Basın ve Yayın

Detaylı

YÜKSEKÖĞRETİM TEMEL GÖSTERGELERİ

YÜKSEKÖĞRETİM TEMEL GÖSTERGELERİ YÜKSEKÖĞRETİM TEMEL GÖSTERGELERİ 1 Nisan 2014 Tablo 1. Yükseköğretim Temel Göstergeler Temel Göstergeler Devlet Üniversiteleri Vakıf Üniversiteleri Vakıf MYO TOPLAM / ORAN Sayı Yüzde Sayı Yüzde Sayı Yüzde

Detaylı

2012 ÖSYS TAVAN VE TABAN PUANLARI

2012 ÖSYS TAVAN VE TABAN PUANLARI ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ (BOLU) Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık TM-3 52 52 416,64 463,57 412,35 412,42 ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ (BOLU) Psikoloji TM-3 62 62 415,67 454,89 408,47 410,20

Detaylı

ÖZEL BÜTÇELİ İDARELERİN FİNANSAL SINIFLANDIRMAYA GÖRE ERTESİ YILA DEVREDİLEN ÖDENEKLER CETVELİ

ÖZEL BÜTÇELİ İDARELERİN FİNANSAL SINIFLANDIRMAYA GÖRE ERTESİ YILA DEVREDİLEN ÖDENEKLER CETVELİ BÜTÇELİ İN FİNANSAL SINIFLANDIRMAYA GÖRE ERTESİ YILA DEVREDİLEN CETVELİ BÜTÇELİ 3801 YÜKSEK ÖĞRETIM KURULU 3802 ANKARA ÜNIVERSITESI 3.002.149,28 624,05 3.002.773,33 3803 ORTADOĞU TEKNIK ÜNIVERSITESI 159.780,73

Detaylı

140 Y AZARLARA B İLGİ YAZARLARA BİLGİ

140 Y AZARLARA B İLGİ YAZARLARA BİLGİ 140 Y AZARLARA B İLGİ YAZARLARA BİLGİ Nüfusbilim Dergisi nde nüfus ve nüfusla ilgili konularda bilimsel makaleler yayımlanmaktadır. Dergi yılda bir kez Aralık ayında basılmaktadır. Nüfusbilim Dergisi ne

Detaylı

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ DERGİSİ Sayı: 27 Eylül 2012 ISSN 1300 4921 KONYA SELÇUK ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ DERGİSİ JOURNAL OF FACULTY OF LETTERS Yılda iki defa yayınlanan ulusal hakemli

Detaylı

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERGİSİ (TDED) NİN YAYIN İLKELERİ VE MAKALE YAZIM KURALLARI

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERGİSİ (TDED) NİN YAYIN İLKELERİ VE MAKALE YAZIM KURALLARI İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERGİSİ (TDED) NİN YAYIN İLKELERİ VE MAKALE YAZIM KURALLARI A. Yayın İlkeleri 1. TDED, İÜ Rektörlüğü nün ilân ettiği dört yayın döneminin

Detaylı

Hemşirelik (MF-3) ÜNİVERSİTE

Hemşirelik (MF-3) ÜNİVERSİTE Hemşirelik (MF-3) ÜNİVERSİTE D/Ö 2015 2014 2015 2014 2015 2015 2014 2014 B.SIRA B.SIRA T.PUAN T.PUAN KON. YER. KON. YER. ACIBADEM Ünv. (İSTANBUL) (TB) Özel 40800 48700 389,6254 380,2946 6 6 6 6 ŞİFA Ünv.

Detaylı