TUZ ALISKANLIGINDAN 1 AYDA KURTULMAK MÜMKÜN (12.MARCH.2016)

Transkript

1 TUZ ALISKANLIGINDAN 1 AYDA KURTULMAK MÜMKÜN (12.MARCH.2016) Portal : İçeriği : Gündem Tarih : Adres : Tuz alışkanlığından 1 ayda kurtulmak mümkün (12.March.2016) Uzmanlar, sofraların olmazsa olmazı tuzu azaltarak tüketildiği takdirde 2 hafta ila 1 ay gibi kısa bir sürede bırakabileceğini belirtiyor. İstanbul Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Nefroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tevfik Ecder,. Uzmanlar, sofraların olmazsa olmazı tuzu azaltarak tüketildiği takdirde 2 hafta ila 1 ay gibi kısa bir sürede bırakabileceğini belirtiyor. İstanbul Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Nefroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tevfik Ecder, yaptığı açıklamada,hipertansiyonun çok önemli bir halk sağlığı sorunu olduğuna işaret ederek, ülkede her 3 kişiden birinde bu hastalığın bulunduğunu kaydetti.?bilinçsiz tuz tüketiminin önüne geçilmeli Hipertansiyonun, herkes tarafından bilindiği gibi, tuzla yakın bir ilişkisinin olduğunu, tuz tüketiminin mümkün olduğunca azaltılması gerektiğini vurgulayan Ecder, bilinçsiz tüketimin önüne geçilmesinin önemine değindi. Az tuzlu hayat Tuz alışkanlığından 2 haftayla 1 aylık süre içerisinde vazgeçilebildiğini belirten Ecder,?Tuza çok alışmış kişiler sadece 1 ay içerisinde bunu bırakabiliyor. Ağzımızdaki tat alıcılar buna çok güzel adapte oluyor. Sadece bir süreliğine buna katlanabilirlerse daha sonra zaten isteseler de tuzlu yiyemiyorlar. Herkesin tuzdan fakir beslenmesi çok sağlıklı bir şey, özellikle yetişme çağından itibaren çocuklarımızı az tuzlu yemeye alıştırırsak, hayatlarını daha sağlıklı şekilde sürdürmelerini sağlamış oluruz ifadelerini kullandı. Haberin Alındığı Kaynak»

2 SINAVSIZ GEÇIS NEDIR? KIMLER, HANGI ÖNLISANS BÖLÜMLERINE BASVU... Portal : İçeriği : Gündem Tarih : Adres :

3 700 BIN GÖRME ENGELLI ADAYDAN BIRI DE SIZ OLABILIRSINIZ Portal : İçeriği : Gündem Tarih : Adres : bin görme engelli adaydan biri de siz olabilirsiniz Dünyada 2020 yılında 80 milyon kişide glokom hastalığının görülmesi ve yine 2020 yılında 11.1 milyon kişinin glokomdan dolayı her iki gözde tamamen görme kaybına uğraması bekleniyor. Türkiye de yaklaşık 1.5 milyon glokom hastası bulunuyor. Ancak Türkiye de 700 bin kişi görme engelli adayı olarak, hastalığının farkında olmadan yaşıyor Tüm dünyada en sık kalıcı görme kaybına neden olan ve halk arasında Göz Tansiyonu ya da Karasu olarak da bilinen Glokom, kırk yaşın üzerindeki her 40 kişiden 1'inde görülebiliyor ve hastalığın ortaya çıktığı 10 kişiden 1'inde total körlüğe neden olabiliyor Mart Dünya Glokom Haftası olarak kabul ediliyor. Kalıcı görme kaybına sebep olan glokom hastalığının önemine dikkat çekmeyi ve belirti vermeden ortaya çıkan, görme kaybına neden olan hastalıktan korunabilmek için yapılması gerekenleri vurgulamayı amaçlayan Türk Oftalmoloji Derneği Glokom Birim Başkanı İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Belgin İzgi ve Türk Oftalmoloji Derneği Glokom Birimi Yönetim Kurulu Üyesi İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Nevbahar Tamçelik hayatı karartan hastalıkla ilgili bilgiler verdi. Ailede glokom varsa risk 8 kat artıyor Glokomun herkeste ve her yaşta görülebildiğinin altını çizen Türk Oftalmoloji Derneği Glokom Birimi Yönetim Kurulu Üyesi ve İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Nevbahar Tamçelik; '40 yaşın üzerinde olanlar, ailesinde Glokom bulunan kişiler, şeker hastalığı, hipertansiyonu, hipotansiyonu, yüksek derecede miyopisi ve damar hastalığı bulunanlar ve uzun süreli kortizon kullananlar glokomun daha sık görüldüğü grupta yer alırlar. Özellikle, glokom hastalığının ailesel geçişi önemli ve ailesinde göz tansiyonu bulunan kişileri bu hastalığın görülmesi açısından normale göre 8 kata kadar daha fazla risk altındadır' uyarısında bulundu. Belirti vermiyor, sinsi ilerliyor Glokom un en önemli özelliği sinsi seyirli olması ve genellikle hiçbir belirti vermeden yavaş yavaş çevreden merkeze doğru görme kaybı yaratabilmesidir. Bazı hastalarda baş ağrısı, çevrede bazı bölgeleri görememe ve göz önünde renkli ışık haleleri görme gibi bazı belirtilerin erken dönemde fark edilebilmesine karşın çoğu hastada belirgin görme kaybı yaratıncaya kadar hastalığın varlığı anlaşılamıyor. Bugün dünyadaki en ileri ülkelerde bile Glokom hastalarının yarısından çoğu hastalığından habersiz olarak yaşamakta, geri kalmış ülkelerde bu oranın yüzde 90 a kadar çıkabileceği düşünülmektedir. Tedavide amaç artık sadece tansiyonu kontrol altına almak değil Glokom istatistiklerine bakarsanız körlük görülme oranları endişe verici olabilir. Fakat doğru biçimde uygulanan erken tedavi ile herhangi bir görme kaybı olmadan önce körlük önlenebilir. Bunun için de glokom tedavisinde ilk 2 yılın son derece kritik önem taşıdığını belirten İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Belgin İzgi; 'İlk 2 yıl yakın takip ve tercih edilecek tedaviler hastanın ileriki dönemde görme fonksiyonlarını korumak için son derece önemlidir. Glokom da ilk 2 yılda tercih edilecek tedavi ile hastalığın ilerlemesinin değerlendirilmesi daha sonraki yıllarda uygulanacak tedavilerin başarısını da arttırır' dedi. Glokom da yakın geçmişe kadar tedavide tek hedefin göz içi basıncını düşürmek olduğunu söyleyen Prof. Dr. Belgin İzgi; 'Oysa artık en az göz içi basıncını düşürmek kadar önemli bir hedefimiz daha var; Nöroproteksiyon. Yani görme sinirlerinin korunması, en azından oluşabilecek hasarın geciktirilmesi veya mümkünse önlenmesi. Birçok hastada göz içi basıncını düşürmemize rağmen hastalığın ilerlediğinin görülmesi bizi bu tedaviye yönlendirmiştir. Şu anda nöroproteksiyon sağlayabilen yani görme sinirlerini koruyabilen ve hücrelerin sağ kalmasını sağlayan elimizde çok fazla seçenek yok. Bu ilaçların sayısının artmasını umut ediyoruz. Bu tedavilere ek olarak özellikle İlerlemiş glokomlu hastalarda antioksidan özelliği olan ilaçları da destekleyici tedavi olarak öneriyoruz dedi. En az iki yılda bir kontrol şart Bugün için önerilen, herkesin 40 yaşına kadar en az 3 yılda bir, 40 yaşından sonra ise en az 2 yılda bir Glokom yönünden kontrolden geçmesidir. Ailesinde göz tansiyonu bulunan ve bu nedenle hastalığın daha sık görüldüğü grupta olan kişiler ile şeker hastalığı, hipertansiyonu, hipotansiyonu, yüksek miyopisi ve damar hastalığı bulunanların ise yılda bir kez düzenli olarak kontrolden geçmesi önerilir. Bebeğiniz çok iri gözlü doğduysa dikkat!!! Sinsice ilerleyen ve yenidoğan bebekleri de tehdit eden glokomdaki tehlikeye değinen Türk Oftalmoloji Derneği Glokom Birimi Yönetim Kurulu Üyesi ve İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Nevbahar Tamçelik,her yaşta başlayabilen bir hastalık olan glokomun doğuştan da görülebildiğini söyledi. 'Bebeğiniz gözlerini ışıkta açamıyorsa dikkat!' uyarısında bulunan Tamçelik, 'Glokom, doğuştan ya da doğuştan bir süre sonra başlıyor. Bundan da önemlisi Türkiye de özellikle doğumsal glokom, akraba evliliği nedeniyle dünya ortalamasının üstünde. Yenidoğan bebeklerde 10 bin canlı doğumdan birinde görülüyor. İri gözlü olan bu bebeklerin gözlerinin saydam tabakaları bulanık veya gri olabiliyor. Bu bebekler ışıktan rahatsız oluyor, sulanma yaşıyor ve gözlerini açamıyorlar' dedi. Anne-babalara cetvelle muayene tavsiyesi Anne babaları yenidoğan glokomuna karşı dikkatli olmaları konusunda uyaran Prof. Dr. Nevbahar Tamçelik; 'Bebeğiniz gözleri çok iri doğduysa, korneası 10 mm nin üzerindeyse glokom muayenesi yapılması şart' dedi ve ekledi: 'Bebeğinizin korneasını kendiniz bir cetvel yardımıyla ölçebilirsiniz.' Dünyada 2020 yılında 80 milyon kişide glokom hastalığının görülmesi ve yine 2020 yılında 11.1 milyon kişinin glokomdan dolayı her iki gözde tamamen görme kaybına uğraması bekleniyor. Türkiye de yaklaşık 1.5 milyon glokom hastası bulunuyor. Ancak Türkiye de 700 bin kişi görme engelli adayı olarak, hastalığının farkında olmadan yaşıyor. Tüm dünyada en sık kalıcı görme kaybına neden olan ve halk arasında Göz Tansiyonu ya da Karasu olarak da bilinen Glokom, kırk yaşın üzerindeki her 40 kişiden 1'inde görülebiliyor ve hastalığın ortaya çıktığı 10 kişiden 1'inde total körlüğe neden olabiliyor Mart Dünya Glokom Haftası olarak kabul ediliyor. Kalıcı görme kaybına sebep olan glokom hastalığının önemine dikkat çekmeyi ve belirti vermeden ortaya çıkan, görme kaybına neden olan hastalıktan korunabilmek için yapılması gerekenleri vurgulamayı amaçlayan Türk Oftalmoloji Derneği Glokom Birim Başkanı İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Belgin İzgi ve Türk Oftalmoloji Derneği Glokom Birimi Yönetim Kurulu Üyesi İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Nevbahar Tamçelik hayatı karartan hastalıkla ilgili bilgiler verdi. Ailede glokom varsa risk 8 kat artıyor Glokomun herkeste ve her yaşta görülebildiğinin altını çizen Türk Oftalmoloji Derneği Glokom Birimi Yönetim Kurulu Üyesi ve İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Nevbahar Tamçelik; '40 yaşın üzerinde olanlar, ailesinde Glokom bulunan kişiler, şeker hastalığı, hipertansiyonu, hipotansiyonu, yüksek derecede miyopisi ve damar hastalığı bulunanlar ve uzun süreli kortizon kullananlar glokomun daha sık görüldüğü grupta yer alırlar. Özellikle, glokom hastalığının ailesel geçişi önemli ve ailesinde göz tansiyonu bulunan kişileri bu hastalığın görülmesi açısından normale göre 8 kata kadar daha fazla risk altındadır' uyarısında bulundu. Belirti vermiyor, sinsi ilerliyor Glokom un en önemli özelliği sinsi seyirli olması ve genellikle hiçbir belirti vermeden yavaş yavaş çevreden merkeze doğru görme kaybı yaratabilmesidir. Bazı hastalarda baş ağrısı, çevrede bazı bölgeleri görememe ve göz önünde renkli ışık haleleri görme gibi bazı belirtilerin erken dönemde fark edilebilmesine karşın çoğu hastada belirgin görme kaybı yaratıncaya kadar hastalığın varlığı anlaşılamıyor. Bugün dünyadaki en ileri ülkelerde bile Glokom hastalarının yarısından çoğu hastalığından habersiz olarak yaşamakta, geri kalmış ülkelerde bu oranın yüzde 90 a kadar çıkabileceği düşünülmektedir. Tedavide amaç artık sadece tansiyonu kontrol altına almak değil Glokom istatistiklerine bakarsanız körlük görülme oranları endişe verici olabilir. Fakat doğru biçimde uygulanan erken tedavi ile herhangi bir görme kaybı olmadan önce körlük önlenebilir. Bunun için de glokom tedavisinde ilk 2 yılın son derece kritik önem taşıdığını belirten İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Belgin İzgi; 'İlk 2 yıl yakın takip ve tercih edilecek tedaviler hastanın ileriki dönemde görme fonksiyonlarını korumak için son derece önemlidir. Glokom da ilk 2 yılda tercih edilecek tedavi ile hastalığın ilerlemesinin değerlendirilmesi daha sonraki yıllarda uygulanacak tedavilerin başarısını da arttırır' dedi. Glokom da yakın geçmişe kadar tedavide tek hedefin göz içi basıncını düşürmek olduğunu söyleyen Prof. Dr. Belgin İzgi; 'Oysa artık en az göz içi basıncını düşürmek kadar önemli bir hedefimiz daha var; Nöroproteksiyon. Yani görme sinirlerinin korunması, en azından oluşabilecek hasarın geciktirilmesi veya mümkünse önlenmesi. Birçok hastada göz içi basıncını düşürmemize rağmen hastalığın ilerlediğinin görülmesi bizi bu tedaviye yönlendirmiştir. Şu anda nöroproteksiyon sağlayabilen yani görme sinirlerini koruyabilen ve hücrelerin sağ kalmasını sağlayan elimizde çok fazla seçenek yok. Bu ilaçların sayısının artmasını umut ediyoruz. Bu tedavilere ek olarak özellikle İlerlemiş glokomlu hastalarda antioksidan özelliği olan ilaçları da destekleyici tedavi olarak öneriyoruz dedi. En az iki yılda bir kontrol şart Bugün için önerilen, herkesin 40 yaşına kadar en az 3 yılda bir, 40 yaşından sonra ise en az 2 yılda bir Glokom yönünden kontrolden geçmesidir. Ailesinde göz tansiyonu bulunan ve bu nedenle hastalığın daha sık görüldüğü grupta olan kişiler ile şeker hastalığı, hipertansiyonu, hipotansiyonu, yüksek miyopisi ve damar hastalığı bulunanların ise yılda bir kez düzenli olarak kontrolden geçmesi önerilir. Bebeğiniz çok iri gözlü doğduysa dikkat!

4 IÜ DEVLET KONSERVATUARI PANTOMIM SANAT DALI 10. YIL GÖSTERISI Portal : İçeriği : Kültür/Sanat Tarih : Adres : İÜ Devlet Konservatuarı Pantomim Sanat Dalı 10. Yıl Gösterisi Koç Üniversitesi Sevgi Gönül Oditoryumu, Rumelifeneri Dünya Pantomim Günü İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Pantomim Sanat Dalı öğrenci ve mezunlarının hazırladıkları pantomim oyunlarıyla birlikte bu sanatın büyülü dünyasına keyifli bir yolculuğa davetlisiniz... İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarının bünyesinde öğretim görevlisi ve pantomim sanatçısı Vecihi Ofluoğlu tarafından Türkiyede ilk kez 2006 yılında kurulan bölüm, 10. Yılında, efsanevi Fransız pantomim sanatçısı Marcel Marceaunun doğumuna denk gelen 22 Mart Dünya Pantomim Günü için hazırladığı özel bir repertuar ile seyircilerle buluşuyor.

5 ISTE TÜRKIYENIN ILK BASÖRTÜLÜ KAYMAKAMI Portal : İçeriği : İletişim Teknolojileri Tarih : Adres : İşte Türkiyenin ilk başörtülü kaymakamı Reklamlar Eskişehirin Sarıcakaya ilçesi Kaymakam Vekilliği görevine atanan Neslihan Kısa, görevine başladı. Kısa, Türkiyenin ilk başörtülü kaymakamı oldu. Sarıcakaya Kaymakamlığının resmi internet sitesinden yapılan açıklamada, Gölcük ve Altınova ilçelerinde kaymakam refikliği stajını tamamlayan ve İçişleri Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü tarafından Sarıcakaya Kaymakam Vekilliği görevine atanan Kısanın ilçeye gelerek görevinin başına geçtiği bildirildi. Kısanın özgeçmişi Kaymakam Vekili Neslihan Kısa, 1991 yılında Giresunda doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini İstanbulda tamamlayan Kısa, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesinden 2013 yılında fakülte birincisi olarak mezun oldu. İçişleri Bakanlığının açtığı Kaymakam Adaylığı sınavına katılan Kısa, 2015 yılında Kocaeli Kaymakam adayı olarak mesleğe başladı. Kocaelinin Gölcük ve Yalovanın Altınova ilçesinde kaymakam refikliği stajını tamamlayan Kısa, İçişleri Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğünün 1 Mart 2016 tarih ve 4173 sayılı yazısı ve bakanlık makamının 29 Şubat 2016 tarihli onayı ile Sarıcakaya Kaymakam Vekili olarak görevlendirildi.

6 MEVSIM GEÇISLERINDE HASTALIKLARDAN 'SOGAN KABUGU' TARZIYLA KOR... Portal : İçeriği : Haber Tarih : Adres : Mevsim geçişlerinde hastalıklardan 'soğan kabuğu' tarzıyla korunma İÜ Tıp Fakültesi Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Kızılay: - 'Hava sıcaklıklarının ani düşüp yükseldiği mevsim geçişlerinde kat kat giyinmek suretiyle hastalıklardan korunabiliriz. Hava sıcaksa en üstteki katı çıkarmak MALATYA (AA) - YETER ERDİNE - İnönü Üniversitesi (İÜ) Tıp Fakültesi Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Ahmet Kızılay, hava sıcaklıklarının ani düşüş ve yükselme gösterdiği mevsim geçişlerinde 'soğan kabuğu' tarzında kat kat giyinilerek hastalıklardan korunabileceğini bildirdi. Kızılay, AA muhabirine yaptığı açıklamada, insan sağlığının mevsimlerle yakından ilgili olduğunu belirtti. Araştırmaların, özellikle kışın insan sağlığının yüzde 15 oranında olumsuz yönde etkilendiğini ortaya koyduğunu ifade eden Kızılay, mevsim geçişlerinin bu açıdan en önemli bir dönem olduğuna dikkati çekti. Havaların yavaş yavaş ısınmaya başladığını anımsatan Kızılay, 'Hava sıcaklıklarındaki ani düşmesi ve yükselmesi sağlığımızı etkiliyor. En çok da kulak, burun ve boğaz bölgemiz etkileniyor. Sıcaklık ve soğukluk farkı, vücudumuzun ısısına olumsuz yansıyor. Bu durum enfeksiyona bağlı üst solunum yolu hastalıklıklarına neden olabiliyor. Havanın nemi ve kuruluğu da yine üst solunum yolları açısından bir problem oluşturuyor. Dolayısıyla mevsim değişikliklerinde viral enfeksiyon riski artıyor' diye konuştu. Kızılay, hastaların bu dönemlerde özellikle 'öksürüğüm geçmiyor' gibi şikayetlerde bulunduğuna işaret ederek, iklimdeki değişiklikliği telafi edecek tedbirler alınabileceğini vurguladı. Kızılay, şu önerilerde bulundu: 'İnsan kışa göre giyinip dışarıya çıkarsa ya da evde, iş yerinde hava birden ısınırsa terliyor. Yaza göre giyinince de bir anda üşütebiliyorsunuz. Burada bizim yaygın önerdiğimiz bir tarz var. Hava sıcaklıklarının ani düşüp yükseldiği mevsim geçişlerinde kat kat giyinmek suretiyle hastalıklardan korunabiliriz. Hava sıcaksa en üstteki katı çıkarmak, daha sıcaksa bir alt katı daha çıkarmak. Böyle soğan kabuğu gibi kat kat yani üst üste giyinmeyi öneriyoruz. Havanın soğukluğuna göre tedbirli çıkmak. 'Nasıl olsa bu gün hava sıcak' deyip paltonuzu, ceketinizi evde bırakmayın, yanınızda taşıyın. Bir kalın kazak, bir ince kazak giyilebilir. Hava sıcaksa en dış katını, çok sıcaksa birini daha çıkarabiliriz.' Kızılay, ev ve iş yerinde de 'iklimlendirme' tarzında bir hava sistemi oluşturulabileceğini bildirdi. - Alerji ve bahar yorgunluğu Sıcak havaya bağlı ağaçların da erken çiçek açtığını hatırlatan Kızılay, 'Dolayısıyla polen mevsimi erken başlayacak ve alerji hastalarımızın buna tedbir alması gerekiyor' ifadelerini kullandı. Hava basıncı nedeniyle tansiyon hastalarının burun kanaması şikayeti yaşayabileceğini dile getiren Kızılay, bunların da göz önüne alınması gerektiğini vurguladı. Sıcaklığa bağlı bahar yorgunluğu şikayetlerinin de biraz daha erken görülebileceğini belirten Kızılay, 'Bunda alerjinin çok büyük bir payı var. Alerjik bir bünyesi varsa bahar yorgunluğu hissedebilir. Genel olarak ülkemizin iklimi çok güzel, bölgelerimizin iklimi, bitki örtüsü çok güzel ama beklenmedik, alışılmışın dışında ani hava değişiklikleri sağlığımızı da çevremizi de çok etkiliyor' şeklinde konuştu. Kaynak: Etiketler: Malatya, mevsim geçişleri, sağlık, sıcaklığın değişmesi, sıcaklığın düşmesi, sıcaklığın yükselmesi

7 YÖK KÜLTÜR-SANAT SÖYLESILERI NIN ÜÇÜNCÜSÜ GERÇEKLESTIRILDI Portal : İçeriği : Gündem Tarih : Adres : YÖK Kültür-Sanat Söyleşileri nin üçüncüsü gerçekleştirildi Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Kültür-Sanat Söyleşileri'nin üçüncüsü Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi'nde gerçekleştirildi.üniversitenin konferans salonunda yapılan söyleşiye YÖK Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç, Nevşehir Valisi... Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Kültür-Sanat Söyleşileri'nin üçüncüsü Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi'nde gerçekleştirildi. Üniversitenin konferans salonunda yapılan söyleşiye YÖK Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç, Nevşehir Valisi Mehmet Ceylan, milletvekilleri Mustafa Açıkgöz, Murat Göktürk ve Ebubekir Gizligider, Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Filiz Kılıç, bazı YÖK üyeleri, üniversite rektörleri yanı sıra çok sayıda akademisyen ve öğrenci katıldı. Toplantıda konuşan YÖK Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç, YÖK Kültür-Sanat Söyleşileri'nin üçüncüsünü yaptıklarını belirterek, programı 'Yeni YÖK' anlayışıyla planladıklarını ve gerçekleştirdiklerini söyledi. Saraç, 'Yeni ve yenilikçi YÖK olarak üniversitelerle birlikte olmak, öğrencilerle yakından buluşmak amacıyla düzenledikleri bu toplantıların ilkini 19 Kasım 2015 tarihinde Bartın Üniversitesi nde `İki Ses Bir Dünya: Ümmü Gülsüm ve Feyruz-Ortadoğu da Müzik ve Toplum başlığı altında İstanbul Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Namık Sinan Turan tarafından gerçekleştirildi. İkinci söyleşimiz ise İstanbul da İstanbul Medeniyet Üniversitesi nde tarih konusunda Türkiye de yaptığı faaliyetlerle ilkleri gerçekleştiren gazeteci-yazar Murat Bardakçı tarafından 'Gençlik ve Tarih' başlığı altında yapıldı.' dedi. Üniversitelerin insan değerlerini yücelten, bireyin bütün yeteneklerinin geliştirilmesi amacını taşıyan kurumlar olduğunu vurgulayan Saraç, sözlerine şöyle devam etti: 'Üniversite eğitiminin insana, insani duygulara eşit değer verip adalet peşinde koşmayı size öğretmesini dileriz. Hep birlikte bunun için çalışıyoruz. Artık giderek daha fazla küreselleşen dünyamızda çok farklı kültürler ve yaşam tarzları ile baş etmek zorunda olan gençler yetiştirmek durumundayız. Üniversitelerimizin öğrencilere vereceği eğitim, yalnızca mesleki uzmanlık edindirmek için değildir. Günümüzün vatandaşlık değerleri ile de donatmak isteriz. Sadece kendi bölgemize, ülkeye ve yakın çevreye değil, tabi ki bunları önde tutarak aynı zamanda içinde yaşadığımız dünyanın bütününe karşı sorumluluk duymaktayız. Kendimizi başkalarının yerine koyabilmeyi ve dünyayı başkalarının gözüyle de görebilmeyi ve bunu kolaylaştıran edebi muhayyileyi öğrenmeliyiz. İçimizdeki ahlakî hisler, bir taraftan göklerin sonsuzluğu diğer taraftan bilginin sınırlılığı, ama insan olarak bizlerin sınırsızlığa duyduğumuz hayranlık ve coşku, gelecek yaşamımızın zenginleşmesini akılcı ve sorumlulukla yetişmemizi sağlayacaktır.' Edebiyatın, insanın sadece his, duygu ve hayal dünyasını değil maddî yönlerini de ele aldığını, insanı ve tarihi de konu edindiğini belirten Saraç, tarih, tarihî olaylar ve tarihî şahsiyetlerin edebiyatı besleyen en önemli kaynaklardan biri olduğunu dile getirdi. YÖK ÜN YENİ ATILIMLARI Yükseköğretim kurumu sayısının 193, öğrenci sayısının 6 milyon 800 bin, öğretim elemanı sayısının ise 150 bine ulaştığını belirten Saraç, bu zengin beşeri sermayeyi ülkenin sosyal ve ekonomik kalkınmasına başarı ile sunmak istediklerini belirtti. Kurdukları Yükseköğretim Kalite Kurulu ndan beklentilerinin çok yüksek olduğunu kaydeden YÖK Başkanı Saraç şöyle konuştu: 'Kalite kavramı, çalışmalarımızın en önemli sayfasını oluşturmaktadır ve asla ödün vermeyeceğimiz bir alandır. Çok yakın zamanda YÖK ten idari ve mali açıdan bağımsız bir yapıya kanuni dayanağı oluşturularak kavuşması beklentimiz. Geçtiğimiz hafta YÖKAKADEMİK i hizmete açtık. YÖKAKADEMİK, bilimsel verilere kolay ve güvenilir bir tarzda; kamu, üniversite hatta toplumun her kesiminin ulaşabilmesini sağlamaktadır. Kullanıcılar internete bağlı bilgisayarlarından ya da cep telefonlarından sisteme ulaşabilmektedir. YÖKAKADEMİK sistemi üzerinde yayınlanan bilgiler tüm yükseköğretim sisteminde, Türk bilim hayatında ortaya konulan bilimsel tüm çalışmaları, kitap, makale, bildiri, tercüme, sanatsal faaliyetler, patentler tüm çıktıları derli toplu sunan bir sistem. Yükseköğretim sistemimizin güçlü ve zayıf yönlerini ortaya koyan bir veri kaynağıdır. Sistemde hem Türkçe hem de İngilizce dilinde arama yapılabilmektedir. Dün de üniversite adaylarımız için hazırladığımız Yükseköğretim Program Atlası Projesi'ni hayata geçirdik. Bu proje YÖK tarafından derlenebilecek/paylaşılabilecek işlenmiş verilerin yer aldığı seçkin ve güvenilir referans kaynaktır. Yapılan bu programla öğrencilerimiz tercihlerini artık daha sağlıklı bir şekilde yapacaklar. YÖK Program Atlası nın fayda sağlayacağı kitle sadece yükseköğretime geçiş aşamasındaki öğrenciler, öğrenci aileleri değil; ortaöğretim seviyesindeki eğitimciler, eğitim yöneticileri, yükseköğretim seviyesinde akademisyen, araştırmacı ve yöneticiler ve hatta bu konuda bilimsel çalışma yapmak isteyen kişiler ve devlet kurumlarıdır.' Daha sonra edebiyat ve sanat tarihi alanında yaptığı başarılı çalışmalarla tanınan Prof. Dr. Gül İrepoğlu `Edebiyata İlham Veren Tarih konusunda söyleşi gerçekleştirdi. Gönül Paçacı Tunçay ın Müdürlüğünü ve şefliğini yürüttüğü Osmanlı Müziği Araştırma Merkezi(OMAR) tarafından Türk müziği dinletisi sunuldu.cihan

8 HER 100 ÇOCUKTAN BIRININ GÖZÜ TEMBEL Portal : İçeriği : Haber Tarih : Adres : Her 100 çocuktan birinin gözü tembel İnönü Üniversitesi (İÜ) tarafından 4-10 yaş grubu 7 bin çocuk üzerinde yapılan taramada 100 çocuktan birinde göz tembelliği tespit edildi. İÜ Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı, çocukluk döneminde gelişen ve ailelerin dış görünüşte fark edemediği göz tembelliği rahatsızlığı üzerinde araştırma yaptı. Kentteki 11 ilkokulda İÜ Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Başasistanı Uzman Dr. Selçuk Sinanoğlu tarafından yapılan çalışmada, 4-10 yaş grubu 7 bin çocuk göz tembelliği taramasından geçirildi. Modern cihazlarla gerçekleştirilen taramada 7 bin çocuktan 70'inde göz tembelliği tespit edildi. Taramada ayrıca 236 çocukta astigmat, miyop, hipermetrop gibi kırma kusurları, 12 de şaşılık belirlendi. İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cengiz Yakıncı, taramada önemli sonuçlara ulaştıklarını söyledi. Taramada her 100 çocuktan birinde göz tembelliğine rastlandıklarını belirten Yakıncı, toplumda yaygın olan ve özellikle çocuklarda görülen rahatsızlığın tespit edilemediği takdirde kalıcı görme kaybına neden olduğunu ifade etti. Dışardan normal görünür fakat 'görmez' Rahatsızlığın erken teşhis edilmesi halinde tedavisinin de bir o kadar kolay olabileceğini aktaran Yakıncı, şöyle devam etti: 'Görünüşte gözlerde herhangi bir problem olmadığı için tespit edilmesi çok zor olan göz tembelliği, 10 yaşından önce müdahale edildiği taktirde tedavisi mümkün olabilir. Daha sonra tespit edilse bile tedavisi çok güç veya mümkün değil. Göz dışarıdan tamamen normal görünür ama o göz görmez. Tek gözün kapatılarak muayene edilmesi gerekiyor. Bu çok önemli bir hastalık ve toplumda görülme sıklığı yüzde 1 ve 5 arasında değişiyor. Taramamızda yüzde 1 sonucuna ulaştık.' Çaresi erken teşhis ve tedavi Toplumda görülme sıklığı çok fazla olan bu hastalığı Sağlık Bakanlığının taraması gerektiğini vurgulayan Yakıncı, 'Çok kolay bir testle yarım dakikada tarama yapılabiliyor. Göz çok önemli bir organ, kurtulması için gereken her şey yapılmalı. Bunun da yolu erken teşhis ve tedavidir' diye konuştu. Yakıncı, ailelerin çocuklarındaki bu rahatsızlığı dışarıdan tespit etmesinin çok zor olduğunu anlatarak, 'Toplumda çok sık görülen bu hastalık körlüğe kadar ilerleyebiliyor. Ailelere, çocukları okula başlamadan bir hekime başvurmalarını öneriyorum' şeklinde konuştu. Kaynak : AA loading...