El sanatları nedir? İşleme, süsleme gibi daha çok el emeği ile yapılan ve incelikle işlenen eserlerdir. Güzel sanatların bir kolu olan el sanatları

Benzer belgeler
Hand Arts KENDİRCİLİK

USTAMIZ MUSTAFA YEŞİLKAYA ya göre kürkçülük; Hayvan kürklerinin işlenerek giysi haline getirilmesi insanlık tarihinin en eski sanatlarından biridir.

Şanlıurfalı culha ustalarımızdan Mehmet KARATAŞ a göre culhacılık; Pamuk ipliği ve floş iplikten yapılır.bunlar bobin haline gelir.

YÖRESEL EL SANATLARI LİSTESİ

GÖRSEL SANATLAR. Mehmet KURTBOĞAN

SÜRE (SAAT) GENEL TOPLAM S.N. ALAN (FOET KODU) / PROGRAM SEVİYE EL SANATLARI TEKNOLOJİSİ (FOET KODU: 215)

AHŞAP İŞİ. Ahşap işi mimariyle ilişkili olarak ahşap işi iki gruba ayrılır. Ahşap, sehpa, çekmeceler, sandıklar, kaşıklar, bastonlar,

BEK 274 Arşiv Malzeme Bilgisi ve Bozulmaları

ADANA İLİ KARAİSALI İLÇESİ EL SANATLARINDAN ÖRNEKLER. Prof.Dr. Taciser ONUK. Yrd. Doç.Dr. Feriha AKPINARLI

-AYSEL KİBAROĞLU nun çeyizinden..

DANTEL BASKILI TABAK MERVE KUTLU

2015 YILI YAYGIN KÜLTÜREL EĞİTİM FAALİYET PLANI İL ADI KURSUN ADI SÜRESİ

BULDAN BEZİ ÜRETİLEBİLİR TASARIMLARI ve UYGULAMALARINDAN ÖRNEKLER

ŞANLIURFA GELENEKSEL HALK OYUNLARI KADIN VE ERKEK GİYSİSİ. Halk oyunları Araştırmacısı ŞÜKRÜ ÜZÜMCÜ

Ahşap İşçiliğinin 700 Yıllık Şaheseri: Eşrefoğlu Camii [Beyşehir/KONYA]

EBRU YAPIMINDA KULLANILAN MALZEMELER VE EBRU TEKNİKLERİ Asiye Yaman

İÇİNDEKİLER 1.BÖLÜM: TASARIM ELEMANLARI

SULTAN IZZETTIN KEYKAVUS TÜRBESİ, 1217, SİVAS

Yarışma Sınavı. 5 Takı modeli seçerken hangi kaynaklardan

No: 228 Mahreç işareti AYANCIK GÖYNEK YAKASI AYANCIK HALK EĞİTİM MERKEZİ VE AKŞAM SANAT OKULU MÜDÜRLÜĞÜ

ÜLKER (OKÇUOĞLU) MUNCUK MÜZESİNDE BULUNAN HAVLULARDAN ÖRNEKLER

ŞANLIURFA ARKEOLOJİ MÜZESİ

MERZİFON DOKUMASI. Dokuma Tezgahları Merzifon Bez Dokuma Ürünleri Bağlama Çeşitleri.

EYYÜBİYE HALK EĞİTİM MERKEZİNDE İYİ ÖRNEKLER UYGULAMALARI

Kürk yapımında kullanılan kuzu derilerinin %5-10 u Urfa dan, %90 ı Tokat, Afyon ve Isparta illerinden sağlanmaktadır.

MÜREKKEP İs Mürekkebi

Metal kalıplar Tabanı plastik enjeksiyonla üretilen, sayası ısı ile form alması istenilen (Rok ) ayakkabıların imalatında kullanılmaktadır.

Muhteşem Pullu

CAM TUĞLA DUVAR. Celal Bayar Üniversitesi Turgutlu Meslek Yüksekokulu İnşaat Bölümü. Öğretim Görevlisi Tekin TEZCAN İnşaat Yüksek Mühendisi

EL SANATLARI TEKNOLOJİSİ

ARALIK AYI +3 YAŞ ÖZEL YAKACIK BALKANLAR KOLEJİ Eğitim Öğretim Yılı AYIN TEMASI

Ülkeye özgü el sanatları teknikleri ve malzemeleri vaka çalışmaları

İZMİR ETNOGRAFYA MÜZESİ

Çelikle Çay Üretimi. Ayhan Haznedar -Ziraat Mühendisi

MAĞARALARI VE YERLEŞİM ALANI

1-) MANGAL GÖVDESİNİN YAPIMI:

Güzel Ülkem Kültürümüz Bayramlarımız Atatürk İnkılapları Atatürk İlkeleri

Tekstil Liflerinin Sınıflandırılması

T.C. MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürlüğü EL SANATLARI TEKNOLOJİSİ ALANI

3.KABARTILI DİRENÇ KAYNAĞI Dr.Salim ASLANLAR 1

No: 248 Mahreç işareti HATAY İPEĞİ HATAY BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ

Çalgı Müziği. Çalgı Çeşitleri

İsim İsim İsimlerin Tamamlanmış Hali

Kurşun Kalemlerin Teknik ve Mesleki Resimde Kullanıldığı Yerler

Helena Center Helena Wood Art. Elegance of The Wood

Roma ve Bizans Dönemi Tarihi Eserleri. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı


Fırça Ucu Şekilleri. KEDİ DİLİ Yuvarlak fırça ucu yapraklar ve çiçekler gibi yuvarlak hatlı çizimlerde kullanılır.

MASTARLAR MASTAR ÇEŞİTLERİ. 1 - Tampon Mastarlar. 2 - Vida Mastarları. 3 - Çatal Mastarlar. 4 - Johnson Mastarları. 5 - Prizmatik Mastarlar

30/12/15 SERİGRAFİ BASKI TEKNİĞİ

İSTANBUL DA, XIX. YÜZYIL OSMANLI MİMARLIĞINDA GÖRÜLEN AMPİR ÜSLUPTAKİ MADENİ ŞEBEKELER

Doç.Dr.Reyhan ERDOĞAN

ÇATI KAPLAMASI. Celal Bayar Üniversitesi Turgutlu Meslek Yüksekokulu İnşaat Bölümü. Öğretim Görevlisi Tekin TEZCAN İnşaat Yüksek Mühendisi

COĞRAFİ YAPISI VE İKLİMİ:

FOTOĞRAF PLANI TARİH KONU AÇIKLAMA Atölye Atölyenin sokaktan görünüşü Atölye Atölyenin girişinde bulunan vitrin

T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ SÜREKLİ EĞİTİM UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİ KLASİK TÜRK BEZEME SANATLARI ATÖLYESİ

SURUÇ İLÇEMİZ. Suruç Meydanı

MADDENİN ÖZELLİKLERİ

T.C. ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM YON GRUBU FAKÜLTESİ PEDAGOJİK FORMAS ÜNİTE PLANI (ÖRME MAMULLERİN ÖN TERBİYESİ)

2. SINIF İŞİTME ENGELLİ ÖĞRENCİLERİ İÇİN TEST ÇALIŞMASI. Hazırlayan Engin GÜNEY İşitme Engelliler sınıf Öğretmeni

Bildiri olarak sunulmuştur: Uluslararası Türk Halı ve Düz Dokumaları (Kilim, Cicim, Zili, Sumak) Sempozyumu, Alanya 1-4 Kasım 2010.

KÜTAHYA GEDİZ İLÇESİ İĞNE OYALARI 1

T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ SÜREKLİ EĞİTİM UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİ KLASİK TÜRK BEZEME SANATLARI ATÖLYESİ

Porsuk. Şube : Gymospermae Sınıf : Coniferae Takım : Taxoideae Familya : Taxaceae Cins : Taxus L. Tür : Taxus baccata L.


Makine Elemanları. Sökülemeyen Bağlantı Elemanları

Fırça Ucu Şekilleri. KEDİ DİLİ Yuvarlak fırça ucu yapraklar ve çiçekler gibi yuvarlak hatlı çizimlerde kullanılır.

Duvarlar ve Duvar Malzemeleri


T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ SÜREKLİ EĞİTİM UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİ KLASİK TÜRK BEZEME SANATLARI ATÖLYESİ

Ahlat Arkeoloji Kazı. Çini Örnekleri ve EL SANATLARI KATALOĞU

EL SANATLARI TEKNOLOJİSİ

ARAÇ GEREÇLER BÖLÜM Araç ve Gereçler

ALÇI İȘLERİ İÇİN DEKORASYON PROFİLLERİ

Alaşımların Ergitilmesinde Kullanılan Gereçler Eritme ocakları Potalar ve maşalar Tel ve plaka şideleri

Üç Şerefeli Camii. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı

Vakıflar Genel Müdürlüğü Vakıf Medeniyeti 2011 Takvimi

SÜRE (SAAT) GENEL TOPLAM S.N. ALAN (FOET KODU) / PROGRAM SEVİYE EL SANATLARI TEKNOLOJİSİ (FOET KODU: 215)

ALÇI DUVAR. Celal Bayar Üniversitesi Turgutlu Meslek Yüksekokulu İnşaat Bölümü. Öğretim Görevlisi Tekin TEZCAN İnşaat Yüksek Mühendisi

EK II. TR83 Bölgesi nde Uygulanan Anket Formları ve Analizi

İNŞAAT TEKNOLOJİSİ UYGULAMALARI I ÇATI TEKNİKLERİ

İÇİNDEKİLER

VİDA VE DÜBELLER ALLEV ALLEV ALLEV. borazan. vida 25. borazan. vida 38. borazan. vida 45

Bozkır hayatının başlıca ekonomik faaliyetleri neler olabilir

.. EĞİTİM VE ÖĞRETİM YILI EV TEKSTİLİ ÜRÜNLERİ HAZIRLAMA PROGRAMI ÜNİTELENDİRİLMİŞ YILLIK DERS PLANI HEDEF VE DAVRANIŞLAR

ÇEV 4021: Endüstriyel Kaynaklı Hava Kirliliği

/ 73 İNDİRİMLİ ORANA TABİ TEKSTİL ÜRÜNLERİNİN KAPSAMI

İşitme Engelli Öğrenciler için Tek Kart Resimler ile Kelime Çalışması. Hazırlayan Engin GÜNEY Özel Eğitim Öğretmeni

SERVİS DEPARTMANINDA KULLANILAN TEKSTİL ÜRÜNLERİ

AFYON KOCATEPE ÜNİVERSİTESİ AÇIK SPOR SAHALARI MAHAL LİSTESİ

ZEHİRSİZ DOĞA MANTARLARI. Yrd.Doç.Dr. Halil DEMİR

ANKARA KECİSİNİN TANIMLAYICI ÖZELLİKLERİ. Prof. Dr. Okan ERTUĞRUL Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Genetik Anabilim Dalı

geleneksel silah üretimi

Proje Adı. Projenin Türü. Projenin Amacı. Projenin Mekanı. Medeniyetimizin İsimsiz Taşları. Mimari yapı- anıt

Deniz Canlıları Seti Kod: L9012. Eğlenceli Şekiller Seti Kod: L9010. Sevimli Araçlar Seti Kod: L9008. Yol İnşaatı Seti Kod: L ADET 10 ADET

Yrd. Doç. Dr. DENİZ GÜNEY ( GÜZ DÖNEMİ)

MADDENİN ÖZELLİKLERİ MADDEYİ NİTELEYEN ÖZELLİKLER

MAK-204. Üretim Yöntemleri. (8.Hafta) Kubilay Aslantaş

MAK-204. Üretim Yöntemleri

İNŞAAT TEKNOLOJİLERİ VE UYGULAMALARI ÇATI TEKNİKLERİ

Transkript:

El sanatları nedir? İşleme, süsleme gibi daha çok el emeği ile yapılan ve incelikle işlenen eserlerdir. Güzel sanatların bir kolu olan el sanatları göz nurunun, ince zevkin, uzun sabrın, gönüllerde yatan düşüncelerin, sanat olarak ortaya dökülmesidir. Tahta oymacılığından sedef kakmacılığına, iğne oyası ve dantelaya kadar hepsi el sanatlarıdır. Ağaç, maden, cam işçiliği, çinicilik, yaldız, bezeme, tezhip, minyatür ve süsleme sanatlarının tamamı el sanatlarının içinde mütalaa edilirel sanatları Çeşitli medeniyet ve kültürlerin gelişme ve geçit yeri olan Anadolu da el sanatlarının çok eski bir geçmişi vardır. Burada pek çok çeşitleri yapılan sanatlarda, zevkin, renk anlayışının, geçmişe olan bağlılığın örnekleri görülür. El sanatlarının yapımı her ne kadar ekonomik ve iklim şartlarına bağlanırsa da Anadolu el sanatları, gelenek ve görenekleriyle maziye olan bağlılıkları ortaya koyar. Günümüzde her şeyin makineleşmesi, tekniğin ilerlemesi, ince zevklerin yok olmaya doğru gitmesi, el sanatlarına olan rağbeti kısmen de olsa azalttı. Ülkemizde bilhassa küçük kasaba ve köylerde el sanatları geçerliliğini hala devam ettirmektedir. Bilhassa gelinlik kızlar, göz nurlarını dantela, oyalara ve diğer el işlerine döküp sabrın, zevkin eserlerini işlemektedirler. Diğer el sanatlarına rağbet olmadığı halde iğne oyası, iğne danteli, tığ danteli, gergef, kanaviçe, yün örgü işlerinin her çeşitli birbirinden güzel örnekler vererek devam etmektedir. Türkiye deki El Sanatları Teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin el sanatlarına her zaman ihtiyaç vardır. Her ülkenin kendine özgü geleneksel el sanatları bulunmaktadır. Türkiye nin de kendine özgü el sanatları bulunmakta. Dokumacılıktan Bakırcılığa kadar birçok geleneksel el sanatları yapımı hala devam etmektedir. Örneğin dünyaca ünlü Uşak halıları ve Uşak ilinin ilçesi olan Eşme ye ait Eşme Kilimleri. 21. yüzyılda olmamıza rağmen hala bu geleneksel el sanatlarının devam etmesi sevindirici bir durum. Türkiye de yapılmaya devam eden geleneksel el sanatlarından bazıları; Dokumacılık Bakırcılık Çorap örme Çakı ve bıçak yapımı Gümüş işçiliği El sanatları ile ilgili illerimiz, illerimizin el sanatları SİVAS GELENEKSEL EL SANATLARI Sivas'ta geleneksel el sanatları oldukça gelişmiştir. Dokumacılık, bakırcılık, gümüş işçiliği, çubukçuluk, çorap örücülüğü, ve çakı-bıçak yapımcılığı en köklü el sanatlarıdır. Bunlardan çorap örücülüğü giderek önemini yitirirken, diğerleri günümüzde de sürdürülmektedir. Sivas'ın çok zengin kompozisyonlu ve renkli dokumaları ile kara kemik saplı bıçakları ünlüdür. Dokumacılık : Selçuklular döneminde başlayan dokumacılık sonraki yüzyıllarda gelişmiştir. Bunlardan bir dönem çok ünlü olan şal dokumacılığı günümüzde yapılmamaktadır. Sivas halılarının en önemli özellikleri tümüyle yün, sık dokulu ince havlı olmasıdır. Halının sık dokulu olması için kirkit oldukça sert vurulur. Bu arada esnekliği sağlamak için ilmikler iki tarandıktan sonra özel ayarlı makaslarla kesilerek hav yüksekliği ayarlanır. "Eriş" denilen çözgü ipliği çok bükümlü ve incedir. Bu yüzden halılarda düğüm sayısı oldukça yüksektir. Selçuklu halılarındaki geometrik bir düzenle yerleştirilmiş motiflerin oluşturduğu kompozisyonlar, geliştirilmiş biçimleriyle günümüz Sivas halılarında da görülmektedir. "Çeşmi bülbül, çamurlu, kuçlu, lalezar, yılanlı" bunlar arasındadır. Desenlerin kimileri kent adları, kimileri de sayılarla anılır. Sivas halılarının bir başka özelliği de zıt renklerden özenle kaçınılmasıdır. Halılarda en az 12 renk görülür. Başlangıçta çok mat olan bu renkler kullanıldıkça canlılık kazanır. Lacivert, al ve tonları yaygındır. Kilim dokumacılığı daha çok köylerde gelişmiştir. Seccade, divan, taban ve duvar tipi kilimler çok yaygındır. Ayrıca 6-7 m kare büyüklüğünde kilimlere rastlanır. Geçmişte Gürün, Şarkışla, Yıldızeli ve Kangal'da dokunan kilimler renk ve desen açısından farklılık göstermekteydi. Bunlarda geometrik motiflerin yanında çeşitli figüratif motiflerde kullanılırdı. Teknik kaygılarla kilimlerde çoğunlukla geometrik motifler yeğlenir. Al, yeşil, mavi, kara ve turuncu en yaygın renklerdir. Çorap Örücülüğü : Geçmişte Gürün'de çok gelişmiş olan çorap örücülüğü günümüzde yitmeye yüz tutmuştur. Burada tiftikten ince görünümlü çorap örülürdü. Kullanılan sitilize bitki, hayvan ve insan motifleri dokuyanın iç dünyasını yansıtacak biçimde işlenirdi. "Yandım alamadım, yarimi eller aldı. Kakül ergen bıyığı, eli mektuplu, elif-be, aşık kirpiği, gönül kilidi, katip çimciği ve civan kaşı" en yaygın motiflerdir. Çubukçuluk (Ağızlık Yapımcılığı) : Çubukçuluk köklü el sanatlarından biridir. Kişisel kullanım yada satış için yapılan çubuklar günümüzde turistik bir değer kazanmıştır. Ağızlık yapımında yörede germişek yada karamuk denilen bir ağaç kullanılır. Germişek çubukları istenilen boyda kesilir, bunlar uzunluklarına göre "Lüleli, topcık başlı, yanma başlı, ufak ağızlık, ufak lüleli ağızlık, arabalı ağızlık (birbirine geçmeli)" gibi çeşitli adlar alır. Tomruk makinesinde kabukları soyulan çubuklar tornaya bağlanır, keski yatay yada dikey tutularak desenin dış çizgileri (konturlu) çizilir. Sonra kalemle (ince uçlu işleme ve kakma gereci) desenler oluşturulur. Bu işleme "nakış keskisi" denir. İşlemleri bitirilen ağızlık kezzaba batırılır. Ateşe tuttuktan sonra zımparalanır. Yeniden tornaya bağlanır ve matkapla ağız bölümü (sigara konulan yeri) açılır. Çakıyla yassılaştırılan bu bölümde kezzaba batırma, kızartma ve cilalama işlemlerinden geçirilir. Süslemede uygulanan bir başka teknikte ekin saplarının üzerine ibrişim yada ipek sarılmasıdır. uzunlamasına kesilmiş ekin sapları süslemenin yapılacağı bölümlere yerleştirilir. Alt ve üstlerden renkli ibrişim (yada ipek) sarılarak süslemeler oluşturulur. Bu teknik çoğunlukla yazı yazmada uygulanır. İlde ilk ağızlığı Şeyh Aziz Baba'nın yaptığı söylenir. Bakırcılık : Bakırcılık eski yaygınlığını yitirmiştir. İl bakırcılığının en eski örnekleri Sivas müzelerinde sergilenmektedir. Külçe bakır önce küçük parçalar halinde silindirden geçirilerek inceltilir, sonra biçimlendirilir. Biçimlendirmede kazan ve sinilerde dövme, küçük kaplarda çekme tekniği kullanılır. Dövme tekniğinde bakır, ağaç tokmakla dövülür; çekme tekniğindeyse istenilen tahta kalıplara göre tornada çekilir. Süslemeler kakma yada çalma tekniğiyle yapılır. Kakma tekniğinin iki uygulama biçimi vardır. Birinde motifler kap üzerine kazılarak yada oyularak işlenir. Diğerinde ise kabın üzeri bal mumuyla sıvanır, motifler kalemle çizildikten sonra açılan oyuklara asit dökülür. Asidin bakır üzerinde oluşturduğu karalanmalardan yararlanılarak motif işlenir. Çalma tekniğinde motifler demir zımparalarla baskı yapılarak işlenir. Yazılar, bitkisel ve geometrik motifler en yaygın süslemelerdir. Geometrik motiflerde geçmeli daireler, üçgenler, dörtgenler; bitkisel motiflerde yaprak, lale, nar, nar çiçeği ve servi kullanılır.ustaların yapıtlarına adlarını, bir din

büyüğünün adını yada ayeti yazması gelenektir. Ancak yazıyı motifler arasına yerleştirmek güç olduğundan bu gelenek giderek kaybolmaktadır. Bu tür süslemelere en çok Osmanlı dönemi yapıtlarında rastlanmaktadır. Çakı-Bıçak Yapımcılığı : Geçmişin gözde kılıçları, kılınççılar çarşısında yapılırdı. Kılıcın yerini giderek daha güçlü silahlar alınca, kılıç ustaları çakı-bıçak yapımına yöneldiler. Günümüzde de sürdürülen çakı-bıçak yapımı, eski yaygınlığını yitirmiştir. Kentte bulunan bıçakçı atölyelerinde; genellikle kılıç tipli bıçaklar, bağ bıçakları, büyük ekmek bıçakları, bir iki üç ağızlı yada ustura ağızlı bıçaklar yapılır. Kentin özellikle kara saplı bıçakları ünlüdür. Çakı ve bıçakların "namlu" denilen ağızları çelikten sapları boynuzdan yapılır. Ocakta kızdırılan çelik, örste dövülerek namlu biçimi verilir. İlk düzenlemeden sonra oluğu (tırnak oyuğu) açılır. Yeniden düzenlenir, su verip parlatılır. Böylece namlu sapa takılacak hale gelir. Sap için çoğunlukla öküz, keçi ve koç boynuzu kullanılır. Boynuz istenilen boyutta kesilir, ısıtılarak mengenede düzeltilir, kalıplanır. Sonra içi testereyle oyulur. Bıçak ustalarının "elde resim yapma" dedikleri son düzenlemeden geçirilir. Rendelendikten ve zımparalandıktan sonra namluya takılacak duruma gelir. Namlu sapın uç bölümünde açılan oyuğa yerleştirilir, delinerek çivilenir. Çivi başları birer pul konduktan sonra ezilir, çarkta parlatılır. GELENEKSEL EL SANATLARI: İşleme Hammaddesi Hayvansal Deri vb. Olan Geleneksel El Sanatları Hammaddesi Ağaç-Ahşap Olan Geleneksel El Sanatları Hammaddesi Taş Olan Geleneksel El Sanatları Hammaddesi Toprak Olan Geleneksel El Sanatları Hammaddesi Metal Olan Geleneksel El Sanatları El Sanatları insanoğlu var olduğundan beri tabiat şartlarına bağlı olarak ortaya çıkmıştır. İnsanların ihtiyaçlarını karşılamak, örtünmek ve korunmak amacı ile ilk örneklerini vermiştir. Daha sonra gelişerek çevre şartlarına göre değişimler gösteren el sanatları, ortaya çıktığı toplumun duygularını, sanatsal beğenilerini ve kültürel özelliklerini yansıtır hale gelerek "geleneksel" vasfı kazanmıştır. Geleneksel Türk El Sanatları, Anadolu'nun binlerce yıllık tarihinden gelen çeşitli uygarlıkların kültür mirasıyla, kendi öz değerlerini birleştirerek zengin bir mozaik oluşturmuştur. Bakanlığımız Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğü nce her yıl belirlenen illerde yapılan alan araştırmalarında el sanatları ustaları ile derleme çalışmaları yapılmakta, fotoğraf ve video çekimleri ile tespit edilmeye çalışılmaktadır. Edinilen bu bilgiler Halk Kültürü Bilgi ve Belge Merkezine kaydedilmekte, bu konuda çalışan bilim adamı, uzman ve öğrencilerin kullanımına sunulmaktadır. Genel Müdürlüğümüzce beş yılda bir düzenlenen ve maddi kültür seksiyonunda yer alan "Uluslararası Halk Kültürü Kongresi"nde ve çeşitli üniversitelerle ortaklaşa düzenlenen bilimsel toplantılarda sunulan bildiriler yayın haline dönüştürülmektedir. Ayrıca el sanatları konusunda yapılan çalışmaların basımı gerçekleştirilerek yayın haline dönüştürülmektedir. GELENEKSEL EL SANATLARI Bugün dünyadaki bilimsel ve teknolojik gelişmeye paralel olarak sosyal ve kültürel alanlarda görülen hızlı değişimi, geleneksel sanatlarda da görmek mümkündür. Ülkemiz açısından da söz konusu olan bu değişimi, Kozan da da görmek mümkündür. Önceleri yörede çok yaygın ve gelişmiş olan el sanatları 20. yy da eski önemini kaybetmeye başlamıştır. Ev dokumacılığı şeklinde yapılan geleneksel dokumacılık (halı, kilim, çul, çuval) günümüzde unutulmaya yüz tutmuştur. Dokumacılık alanında görülen gerileme ve ilgisizlik diğer el sanatlarında da görülebilmektedir. Bu el sanatlarının başında bakırcılık, kalaycılık ve oymacılık gelmektedir. Sivas ta geleneksel el sanatları oldukça gelişmiştir. Dokumacılık, bakırcılık, gümüş işçiliği, çubukçuluk, çorap örücülüğü, ve çakı-bıçak yapımcılığı en köklü el sanatlarıdır. Bunlardan çorap örücülüğü giderek önemini yitirirken, diğerleri günümüzde de sürdürülmektedir. Sivas ın çok zengin kompozisyonlu ve renkli dokumaları ile kara kemik saplı bıçakları ünlüdür. Dokumacılık : Selçuklular döneminde başlayan dokumacılık sonraki yüzyıllarda gelişmiştir. Bunlardan bir dönem çok ünlü olan şal dokumacılığı günümüzde yapılmamaktadır. Sivas halılarının en önemli özellikleri tümüyle yün, sık dokulu ince havlı olmasıdır. Halının sık dokulu olması için kirkit oldukça sert vurulur. Bu arada esnekliği sağlamak için ilmikler iki tarandıktan sonra özel ayarlı makaslarla kesilerek hav yüksekliği ayarlanır. Eriş denilen çözgü ipliği çok bükümlü ve incedir. Bu yüzden halılarda düğüm sayısı oldukça yüksektir. Selçuklu halılarındaki geometrik bir düzenle yerleştirilmiş motiflerin oluşturduğu kompozisyonlar, geliştirilmiş biçimleriyle günümüz Sivas halılarında da görülmektedir. Çeşmi bülbül, çamurlu, kuçlu, lalezar, yılanlı bunlar arasındadır. Desenlerin kimileri kent adları, kimileri de sayılarla anılır. Sivas halılarının bir başka özelliği de zıt renklerden özenle kaçınılmasıdır. Halılarda en az 12 renk görülür. Başlangıçta çok mat olan bu renkler kullanıldıkça canlılık kazanır. Lacivert, al ve tonları yaygındır. Kilim dokumacılığı daha çok köylerde gelişmiştir. Seccade, divan, taban ve duvar tipi kilimler çok yaygındır. Ayrıca 6-7 m kare büyüklüğünde kilimlere rastlanır. Geçmişte Gürün, Şarkışla, Yıldızeli ve Kangal da dokunan kilimler renk ve desen açısından farklılık göstermekteydi. Bunlarda geometrik motiflerin yanında çeşitli figüratif motiflerde kullanılırdı. Teknik kaygılarla kilimlerde çoğunlukla geometrik motifler yeğlenir. Al, yeşil, mavi, kara ve turuncu en yaygın renklerdir. Çorap Örücülüğü : Geçmişte Gürün de çok gelişmiş olan çorap örücülüğü günümüzde yitmeye yüz tutmuştur. Burada tiftikten ince görünümlü çorap örülürdü. Kullanılan sitilize bitki, hayvan ve insan motifleri dokuyanın iç dünyasını yansıtacak biçimde işlenirdi. Yandım alamadım, yarimi eller aldı. Kakül ergen bıyığı, eli mektuplu, elif-be, aşık kirpiği, gönül kilidi, katip çimciği ve civan kaşı en yaygın motiflerdir. Çubukçuluk (Ağızlık Yapımcılığı) : Çubukçuluk köklü el sanatlarından biridir. Kişisel kullanım yada satış için yapılan çubuklar günümüzde turistik bir değer kazanmıştır. Ağızlık yapımında yörede germişek yada karamuk denilen bir ağaç kullanılır. Germişek çubukları istenilen boyda kesilir, bunlar uzunluklarına göre Lüleli, topcık başlı, yanma başlı, ufak ağızlık, ufak lüleli ağızlık, arabalı ağızlık (birbirine geçmeli) gibi çeşitli adlar alır. Tomruk makinesinde kabukları soyulan çubuklar tornaya bağlanır, keski yatay yada dikey tutularak desenin dış çizgileri (konturlu) çizilir. Sonra kalemle (ince uçlu işleme ve kakma gereci) desenler oluşturulur. Bu işleme nakış keskisi denir. İşlemleri bitirilen ağızlık kezzaba batırılır. Ateşe tuttuktan sonra zımparalanır. Yeniden tornaya bağlanır ve matkapla ağız bölümü (sigara konulan yeri) açılır. Çakıyla yassılaştırılan bu bölümde kezzaba batırma, kızartma ve cilalama işlemlerinden geçirilir. Süslemede uygulanan bir başka teknikte ekin saplarının üzerine ibrişim yada ipek sarılmasıdır. uzunlamasına kesilmiş ekin sapları süslemenin yapılacağı bölümlere yerleştirilir. Alt ve üstlerden renkli ibrişim (yada ipek) sarılarak süslemeler oluşturulur. Bu teknik çoğunlukla yazı yazmada uygulanır. İlde ilk ağızlığı Şeyh Aziz Baba nın yaptığı söylenir. Bakırcılık :

Bakırcılık eski yaygınlığını yitirmiştir. İl bakırcılığının en eski örnekleri Sivas müzelerinde sergilenmektedir. Külçe bakır önce küçük parçalar halinde silindirden geçirilerek inceltilir, sonra biçimlendirilir. Biçimlendirmede kazan ve sinilerde dövme, küçük kaplarda çekme tekniği kullanılır. Dövme tekniğinde bakır, ağaç tokmakla dövülür; çekme tekniğindeyse istenilen tahta kalıplara göre tornada çekilir. Süslemeler kakma yada çalma tekniğiyle yapılır. Kakma tekniğinin iki uygulama biçimi vardır. Birinde motifler kap üzerine kazılarak yada oyularak işlenir. Diğerinde ise kabın üzeri bal mumuyla sıvanır, motifler kalemle çizildikten sonra açılan oyuklara asit dökülür. Asidin bakır üzerinde oluşturduğu karalanmalardan yararlanılarak motif işlenir. Çalma tekniğinde motifler demir zımparalarla baskı yapılarak işlenir. Yazılar, bitkisel ve geometrik motifler en yaygın süslemelerdir. Geometrik motiflerde geçmeli daireler, üçgenler, dörtgenler; bitkisel motiflerde yaprak, lale, nar, nar çiçeği ve servi kullanılır. Ustaların yapıtlarına adlarını, bir din büyüğünün adını yada ayeti yazması gelenektir. Ancak yazıyı motifler arasına yerleştirmek güç olduğundan bu gelenek giderek kaybolmaktadır. Bu tür süslemelere en çok Osmanlı dönemi yapıtlarında rastlanmaktadır. Çakı-Bıçak Yapımcılığı : Geçmişin gözde kılıçları, kılıççılar çarşısında yapılırdı. Kılıcın yerini giderek daha güçlü silahlar alınca, kılıç ustaları çakı-bıçak yapımına yöneldiler. Günümüzde de sürdürülen çakı-bıçak yapımı, eski yaygınlığını yitirmiştir. Kentte bulunan bıçakçı atölyelerinde; genellikle kılıç tipli bıçaklar, bağ bıçakları, büyük ekmek bıçakları, bir iki üç ağızlı yada ustura ağızlı bıçaklar yapılır. Kentin özellikle kara saplı bıçakları ünlüdür. Çakı ve bıçakların namlu denilen ağızları çelikten sapları boynuzdan yapılır. Ocakta kızdırılan çelik, örste dövülerek namlu biçimi verilir. İlk düzenlemeden sonra oluğu (tırnak oyuğu) açılır. Yeniden düzenlenir, su verip parlatılır. Böylece namlu sapa takılacak hale gelir. Sap için çoğunlukla öküz, keçi ve koç boynuzu kullanılır. Boynuz istenilen boyutta kesilir, ısıtılarak mengenede düzeltilir, kalıplanır. Sonra içi testereyle oyulur. Bıçak ustalarının elde resim yapma dedikleri son düzenlemeden geçirilir. Rendelendikten ve zımparalandıktan sonra namluya takılacak duruma gelir. Namlu sapın uç bölümünde açılan oyuğa yerleştirilir, delinerek çivilenir. Çivi başları birer pul konduktan sonra ezilir, çarkta parlatılır. Ağaç İşleri Oymacılığı Barınma gereğinden doğan mimari, bölgelerin coğrafi koşullarına göre biçimlenmiş, çeşitlenmiştir. Buna bağlı olarak gelişen Ahşap işçiliği Anadolu da Selçuklu döneminde gelişip, kendine özgü bir niteliğe ulaşmıştır. Selçuklu ve Beylikler dönemi ağaç eserler daha çok mihrap, cami kapısı, dolap kapakları gibi mimari elemanlar olup üstün işçilik içermişlerdir. Osmanlı döneminde sadeleşerek daha çok sehpa, kavukluk, yazı takımı, çekmece, sandık, kaşık, taht, kayık, rahle, Kur an muhafazası gibi gündelik kullanım eşyaları ve pencere, dolap kapağı, kiriş, konsol, tavan, mihrap, minber, sanduka gibi mimari eserlerde uygulanmıştır. Ağaç işçiliğinde kullanılan malzeme daha çok ceviz, elma, armut, sedir, abanoz ve gül ağacıdır. Kakma, boyama, kabartma-oyma, kafes, kaplama, yakma gibi tekniklerle işlenen ahşap eşyalar günümüzde de kullanılmaktadır. Bu teknikler İlimizde halen devam eden hammaddesine göre değer kazanan baston ve asaların kullanımı yüzyıllar boyunca sürmüş, 19. yüzyılda iyice yaygınlaşmıştır. Müzik aleti olarak Kemençe, Akyazı İlçesi-Altındere Beldesi nde, Davul ise Geyve ilçesinde yapılmaktadır. Bu aletler ağaç, bitki ve hayvanların; deri, bağırsak, kıl, kemik ve boynuzlarından yararlanılarak yapılmaktadır. Akyazı İlçemizde ağaç işlerinde geçme tekniği kullanılır. Geçme; diğer adıyla Kündekari, sekizgen, baklava, yıldız ve benzeri geometrik şekillerin bir çatma tekniği ile birbiriyle bağlanmasıyla oluşturulur. Ağaç parçaları oluklu ağaç kirişleri ile iç içe geçirilerek bağlanır. Bunları bağlamak için çivi veya tutkal kullanılmaz. Malzeme olarak en çok ceviz, armut, çınar, ıhlamur ve meşe ağacının kullanılır. Dokumacılık Türk El Sanatları Hakkında Anadolu da çok eskiden beri yapıla gelen çoğu yörede geçim kaynağı olmuş ve olmaya devam eden bir el sanatıdır. El sanatlarımızın zarif örneklerinden olan oyalar süslemek, süslenmek amacından başka taşıdıkları anlamlarla bir iletişim aracı olarak da kullanılmaktadır. Günümüzde Anadolu da tığ iğne mekik, firkete-filkete gibi araçlarla yapılan oyaların ya bordür ya da bir motif olarak tasarlanmış olanları, kullanılan araç doğrultusunda ve tekniklerine göre değişik adlar almaktadır. Bunlar iğne, tığ, mekik, firkete filkete, koza, yün, mum, boncuk ve kumaş artığı olarak sıralanabilir Kastamonu-Konya Elazığ Bursa Bitlis Gaziantep İzmir Ankara, Bolu Kahramanmaraş Aydın İçel Tokat Kütahya gibi şehirlerimizde daha yoğun olarak yapılmakta ancak eski önemini kaybederek çeyiz sandıklarında varlığını korumaya çalışmaktadı Kaşıkçılık Taraklı İlçesi nde yüzyıllardan bu yana sürdürülen çok yaygın geleneksel bir el sanatıdır. İlçenin Alballar, Kemaller, Esenyurt ve Uğurlu köylerinde yaşatılan bu gelenek, bugün halen onlarca Kaşık Evi/Kaşık Odası nda sürdürülmektedir. Bu köylerimizde özellikle kış aylarında yoğun bir üretim yapılmaktadır. İki yüze yakın aktif ustası ile kaşıkçılık, ilin en yaygın geleneksel el sanatları arasındadır. Daha önceki yıllarda Taraklı İlçe merkezi ve tüm köyler kaşık, kepçe, yaba, maşa, semer ve tarak işleriyle uğraşırken, son zamanlarda ham madde bulmak zorlaşınca bu işleri meslek edinen köylerin dışında uğraşan insan sayısı oldukça azalmıştır. Kaşıklar, özel olarak inşa edilmiş kaşık evlerinde/odalarında yapılır. Kaşık Evi/Odası, kaşık yapımı için evlerin bitişiğine, 1,5 metre yüksekliğinde ve 3 m² genişliğinde kaşık odaları yapılır. Bu kaşık odasında 3 kaşık ustası birlikte çalışır. Kaşık ustaları haftanın 6 günü çalışıp yalnızca cumartesi günü dinlenirler. Kaşık yapımında çeşitli bıçak ve keskiler kullanılır. Kaşıklar kepçe, yemek kaşığı ve mama kaşığı olarak üç boyda imal edilir. Kaşık imal aşamaları şöyledir: * Birinci safha: Ağaç iki kaşık boyunda tomsak halinde kesilir. Tomsak halindeki ağaç nacakla taslak haline getirilip kaşık formuna sokulur. Bu işe taslama denir. * İkinci safha: Nacakla baş ve sap kısımları düzeltilir. Bu safhaya iğinnek denir. * Üçüncü safha: Kaşık yapımı için özel olarak yapılmış kaşık tezi üzerinde keserle ağız kısmının içi oyulur. Bu işleme keserlek denir. * Dördüncü safha: Özel olarak yapılmış bıçakla sapı ve arkası düzeltilir. * Beşinci safha: Kaşığın içi iğdi denen özel bıçakla keser izleri düzeltilip, inceltilir. Bu safhaya yasaklama denir. * Altıncı safha: Törpü ile kaşığın dışı düzeltilerek bıçak izleri kaybedilir. * Yedinci safha: Bu aşamada kaşık zımparalanıp, yün veya keçe ile perdahlanır. Bu aşamadan sonra kaşık kullanıma hazırdır. Kaşık yapımında şimşir ve kayın ağacı kullanılır. Şimşir ağacından yapılan kaşık diğer ağaçların kaşıklarına göre daha değerlidir. Kaşık odalarında, kaşığın yanında kepçe, şekerlik, çerezlik ve çeşitli hayvan figürleri (at, deve, kartal, fil) de yapılır. Yani çeyiz sandığı, sehpa, telefonluk, resim çerçevesi, tepsi, rahle (sini), mihale (altlık), abajur, ekmek sepeti, peçetelik vb. ev, kullanım ve süs eşyası, bu geleneksel sanatçılarının ürünleri arasında yer almaktadır. Tamamen el emeği göz nuru olan ve başta Taraklı, Akyazı ilçeleri ve Kayalar Memduhiye Köyü nde olmak üzere yaşatılan bastonculuk, özellikle Akyazı da yapılan geçme ağaçlı ve çok motifli baston çeşitleri ile Kayalar Memduhiye Köyü nde biçim ve işleme zenginliği bakımından nitelikli bir biçimde baston üretimi yapılmaktadır. Hammadesinin tamamı ya da büyük bir bölümü ağaçtan imal edilen bu bastonlarda Yılan baş, Kurtbaş, atbaşı, Balıkbaşı,Kartal başı ve Arslan başı gibi

motifler yer almaktadır. Baston ve asaların sap kısımları; gümüş, altın, kemik, sedef gibi malzemelerden, gövde kısımları ise gül, kiraz, abanoz, kızılcık, bambu, kamış vb. ağaçlardan yapılmaktadır. Günümüzde değişik biçim ve malzemeden yapılmış, sapları ve gövdesinde boya, metal işlemeli motifler, elle tutulan bölümünde birçok farklı materyal kullanılan değişik amaç için bastonlar yapılmaktadır. Bastonlara, yerli ve yabancı turistlerin özel bir ilgi göstermesi el sanatlarına olan ilginin yurtdışına da sıçraması Baston Ustalarını özel siparişler hazırlanma yoluna sevk etmiştir. İlimizde de baston yapımı, gelenek ve göreneklerine bağlı olmakla birlikte zamanın gerektirdiği tüm yeniliklere açık ve bu yeniliklere çok kısa zamanda uyum sağlayabilen bir yapıya dönüşmüştür. Ağaç, bu ustaların elinde ağaç olmaktan çıkmakta, bir hanım parmağına dolanan iplik misali, her defasında bir benzeri daha olmayan bastonlar üretilmektedir. Bu bastonlar el sanatları ustalarının işine olan sevgi ve saygısını simgelemektedir. Sakarya Kayalar Memduhiye deki Nihat ÇAKINER yörede yaşayan en önemli baston ustasıdır. Semercilik Sakarya da 30-40 yıl öncesine kadar At ve Eşek gibi hayvanların binek ve yük taşıyıcı olarak önemli bir yeri vardı. Tarlalardaki ürünler eşeklerle ile kente getirilirdi. Tarlada el ile biçilen buğday sapları, diğer ürünler eşeğin üzerinde toparlanıp bağlanarak harman yerine getirilirdi. Önceden şehir içerisinde her çeşit yük taşımacılığı da Eşeklerle ya da At Arabaları ile yapılırdı. Günümüzde taşımacılığın motorlu araçlarla yapılması, yani traktörlerle kente ulaştırılması neticesinde at ve eşek gibi hayvanlar önemini yitirmiş, dolayısıyla Semercilik zanaatı 3-5 dükkan dışında hemen hemen terk edilmiştir. Bu sanat günümüzde Geyve, Taraklı ve Pamukova daki 2-3 dükkanda yaşatılmaktadır. Yük ve binek hayvanı olarak kullanılan at, eşek ve katır gibi hayvanların taşıyacaklar yükün hayvanın sırtına zarar vermemesi için ağaç iskelet üzerine deri ile keçe arası kamış otları ile doldurulup sarılarak dikilen semer çok özen isteyen bir sanat dalıdır. Dengesiz yapılmış bir semer hayvanın sırtının yaralanmasına neden olur. Taraklı, Geyve ve Pamukova ilçelerinde eski geleneksel anlayışla (usta-çırak ilişkisiyle) yetişmiş birkaç usta tarafından halen sürdürülen semer yapımı; günümüzde turistik amaç kapsamında minyatür biçimde de üretilmektedir. Süpürgecilik 93 Harbi sırasında (1877-1878 yıllarında), başta Balkanlar ve Rumeli nden gelen Muhacirler (göçmenler) tarafından yöreye taşınmış bir geleneksel el sanatıdır. Süpürge gelişen teknoloji karşısında temizlik aracı olarak önemini yitirmekte olup geleneksel bir sanat ürünü olarak değerini korumaktadır.nişan ve düğün geleneklerinde aynalı veya süslü süpürge diye de anılan çeşidiyle birlikte farklı ebatlarda ve aksesuarlarla üretilen süpürgeler, Türkiye nin dört bir yanında rağbet görmektedir. 1957 de Süpürgeciler Borsası nın ilde faaliyete geçmesi ile birlikte daha örgütlü bir yapıya kavuşmuştur. Günümüzde hem geleneksel, hem de modern araç ve gereçlerle üretimi yapılmaktadır. Geçmişte küçük dükkanlarda süpürge üreten esnafı bugün, daha modern bir üretim tekniğiyle belli alanlarda (Eski garajlar ve Ticaret Borsası içindeki bölgede) üretim yapmaktadır. Geleneksel süpürge üretiminde; tarladan toplanan süpürge telleri süpürge yapımına uygun uzunlukta kesilir. Tohumları ve yaprakları ayıklanıp demetler haline getirilerek üretici tarafından Borsada satışa çıkarılır. Üreticinin belirlediği fiyatlar üzerinden açık arttırma ile süpürge yapımcıları tarafından satın alınan süpürge telleri, yumuşak olması ve kükürdün kolay ıslanması için su ile ıslatılır. Islatılan teller küçük kapalı ve bir ocağı bulunan penceresiz bir odaya konarak kükürtle ağartılır. Ağartılan bu süpürge telleri ayıklayıcı diye anılan kişi tarafından bıçakla ayıklanır. Kalın, dolgun ve etli olanlar tepelik, ince ve cılız tellerde işlik olarak ayrılır. Kısa, kırık, koyu renkte düzgün olmayan teller ayıklanarak küçük el süpürgeleri ve top süpürge yapımında kullanılır. Teller sarıcı larca (taslakçı) temizlenir. 4-9, ya da daha çoğu bir araya getirilip, yavru demetler yapılır. Bunların ikisi birleştirilir, pamuk ipliğiyle bağlanarak, süpürge taslağı oluşturulur. Bağlayıcı larca (tepeci) bu taslağın sapına 4-5 tel yerleştirilerek, tepelik yapılır. Ayakcak denilen ayak mengenesinden yararlanılarak sap, üç ya da daha çok yerinden galvanize telle bağlanır. Süpürge taslağına el mengenesi (falaka) yardımıyla süpürge biçimi verilir. Tokmakla vurularak bu biçim pekiştirilir. Üç ya da daha çok yerinden çuvaldızla dikilir. Evlenme geleneklerinde önemli yer tutan ve sapına kabara denilen iri başlı özel bir çivi çakıldığında kullanan bayanın kız olduğunun göstergesi; evin kapısı dışına asıldığında ise burada evlenecek çağda kız bulunduğunu belirten simge olan ve aynalı şekliyle evlenen kızın çeyiz eşyaları arasında vazgeçilemez konumdaki süpürge, yukarıda sözü edilen işlemlerden sonra kullanıma sunulmak üzere satışa çıkarılır. Çömlekçilik Yörede Roma ve Bizanslılar, dönemi kalıntılarda çok sayıda çömlek bulunmuştur. Ancak Çömlekçilik sanatı Adapazarı na 93 Harbi nde (1877-1878 yıllarında) gelen Muhacirler tarafından getirilmiş ve yerleştirilmiştir. Sakarya Poyrazlar Gölü çevresinde toprak, çömlek ve tuğla yapımına çok elverişlidir. Çömlek imalinde kullanılan Cimil çamurun Poyralar Gölü ve çevresinde bulunuşu, Adapazarı ndaki tek çömlek atölyesinin de Karasu- Kaynarca yol ayrımında Dağ dibi Mahallesi nde (Köyü nde) olmasında etkili olmuştur. Yılın 8 ayı faaliyet gösteren bu atölyede, Aralık, Ocak, Şubat, Mart aylarında çalışmazlar. Nedeni ise, kışın çömlek üretiminin yapılamamasıdır. Yapılışı ve Çeşitleri:Çevreden alınan çamur, çamur yalağına koyulur. Buradan çıkarılarak, silindirden geçirilir ve yabancı maddelerden arıtılır. Daha sonra çırak alır ustanın önünde topaç yapar ve usta çamura işler.işlenen çamurun hava Şartlarına göre bekleme süresi ortalama 20 gündür. Daha sonra fırına istif olunur. 3 gün 3 gece odunla yanar. Ayar deliklerinden bakılarak, pişip pişmediği kontrol edilir. Piştikten sonra kapıları açılır, 2 gün soğumaya bırakılır ve ocak boşaltılır. Bu esnada ıskartalar sağlamlarından ayrılır. Normal de bir fırında 1500-2000 parça malzeme çıkar. Bakırcılık İnsanoğlunun bakırı bulması ve işlemesini öğrenmesi M.Ö. 5000-3000 tarihlerinde Kalkolitik Çağ denilen Bakır Çağı ile başlamıştır. Şanlıurfa il sınırları içindeki Hassek Höyük, Kurban Höyük, Lidar Höyük gibi höyüklerde yapılan arkeolojik kazılarda kalkolitik çağa ait bakır kaplar, ok ve mızrak uçları ile iğnelere bol sayıda rastlanılmıştır. Ayrıca Harran da 1950 yıllarında yapılan Türk-İngiliz ortak kazılarında, içkale içerisindeki bir odanın tavanının tesadüfen çökmesi sonucu bulunan, 11. yüzyıl sonu ve 12. yüzyıl Eyyûbiler dönemine tarihlenen 199 parça nadide madeni eser bakırcılık sanatının bu bölgede ileri bir düzeyde olduğunu vurgulamaktadır. Ankara Etnografya Müzesi nde muhafaza edilen bu eserler; işlemeli havanlar, siniler, kazanlar ve çeşitli kaplardan oluşmaktadır. Geçtiğimiz yıllarda Harran Kazıları Başkanı Dr. Nurettin Yardımcı nın girişimleri sonucunda bu eserlerin çok az bir bölümü Şanlıurfa Müzesi ne getirtilebilmiş ve teşhire sunulmuştur. Urfa daki tarihi geçmişi bu kadar eskilere dayanan bakırcılık sanatı 1960 lı yıllara kadar önemini korumuş, Kazancı Pazarı ve Hüseyniye Çarşıları ndaki dükkânlarda çok sayıda usta tarafından sürdürülmüştür. 1960 lı yıllarda alüminyum, plastik ve daha sonraları çelikten imal edilmiş fabrikasyon türü mutfak gereçlerinin piyasaya hakim olması ile bu sanat önemini yitirmiştir. 1950 li yıllarda 100 iş yerinde 300 usta ve kalfa ile sürdürülen bakırcılık sanatı günümüzde 10 işyeri ve 30 civarında usta ile sürdürülmeye çalışılmaktadır. Şanlıurfa bakır işleri dövme çekiç tekniğiyle ün salmıştır. Urfalı

bakırcı ustalarının bu teknikteki maharetlerinin tartışılmaz olduğu söylenmektedir. Son zamanlarda bazı genç ustalar tarafından Kabartma Çekiç tekniğine yönelinerek turistik amaçlı, tarihi yerleri ve özel amblemleri konu alan kabartmalı tepsiler, cezveler yapılmaya başlanmıştır. Bakırcılık Ürünleri 0.70 mm. İle 1.5 mm. Arası kalınlıklardaki düz ya da disk (yuvarlak) pirinç veya bakır levhalar işlenerek çeşitli formlarda şekillendirilmektedir. Şanlıurfa ve çevresi mutfağının zengin olması, bulgur kaynatma, pekmez ve şire yapma (üzüm suyunun kaynatılması ile yapılan bastık (pestil), çekçek, kesme, sucuk ve benzeri tatlıların genel adı şire dir), süpha yemeği, hacı yemeği, tirit (fakirlere verilen bir çeşit yemek) gibi 300-500 kişiye verilen ziyafetler bakırdan yapılan mutfak gereçlerinin zengin bir çeşitlilik göstermesine neden olmuştur. Yemek çeşitlerinin zengin olması, her yemek türü için ayrı bir kazan, ayrı bir tencere, ayrı bir sahan türünün gelişmesine neden olmuştur. Mesela, Tas Kebabı yemeği için özel bir tas biçimi geliştirilmiştir ki sadece bu yemeğin yapımında kullanılır. Sac kavurma yemeği için özel saclar, pilav çeşitleri için özel lengerler imal edilmiştir. Yine aynı şekilde Bulgur Kazanı, Köfte Leğeni, Hamur Teşti, Ges Teşti (Çamaşır Teşti) gibi amacına uygun olarak üretilmiş kaplar vardır. Sadece bulgur ve pekmez kaynatmada kullanılan ve Kollu Tas denilen tas çeşidi de özel amaçla üretilmiş bakır gereçler arasında yer almaktadır. Çulhacılık (Bez Oymacılığı) Uygarlığın Doğduğu Şehir: Şanlıurfa Şanlıurfa El Sanatları Yün ipliği, pamuk ipliği ve floş un kamçılı tezgâhının tek ayakla çalışan çeşidi olan çakarlı ve 2-4 ayakla çalışan çeşidi olan çekmeli tezgâhlarda dokunarak Yamşah ( Neçek - Çefiye ) ve Puşu gibi baş örtüsü, Ehram gibi kadın boy örtüsü haline getirilmesi sanatına Urfa da Cünhacılık denilmektedir. Cülha tezgâhlarının kamçılı olmayan, yani mekiği el ile atılan çeşitlerinde Aba (kadın ve erkek boy örtüsü) ve Çaput Çul (Kilim) dokunmaktadır. 30-40 yıl öncesine kadar Kamberiye Mahallesi nde 100 e yakın kamçılı tezgâhta icra edilen Yamşah ve Neçek dokumacılığı (Cülhacılık) son zamanlarda önemini yitirmiş, tezgâh sayısı 5-6 ya düşmüştür. Hekim Dede Mahallesinde Kumaşhane denilen evdeki 10 a yakın tezgâhta 100 yıldan beri cülhacılık yapılmaktaydı. Ancak son yıllarda bu sanata olan ilginin azalması neticesinde bu tarihi imalathanedeki tezgâhlar 1991 yılında dağıtılmış, imalathane konuta dönüştürülmüştür. Günümüzde Hacı Elagöz, Hüseyin Acı, Hacı Ramazan Çatkın, Mahmut Karataş ve Emin Tek adlarındaki ustalar tarafından sürdürülen bu sanatın, adları bilinen ve bugün hayatta olmayan başlıca ustaları şunlardır: Eyyüp Narnur, İstanbullu Mahmut (aslen Urfa lı olup lakabı İstanbullu dur.), Hacı Abdullah Kırıkçı, Muhittin Bayraktar, Yusuf Kaplan, Abdullah Tek, Ramazan Topal, Emin Çiftçi, Hacı İbrahim Cömert, Şıh Müslüm Kırmızı, Müslüm Demirel ve Hacı Sinan. 1650 yıllarında Urfa yı ziyaret eden Evliya Çelebi, Urfa da pamuk ipliğinden kapı gibi sağlam bez dokunduğunu, bunun Musul bezinden daha güzel ve temiz olduğunu söylemektedir. Evliya Çelebi nin sözünü ettiği bu bez, Urfalılar ın Kâhke Bezi dedikleri bez olmalıdır. 1883 tarihli Halep Vilâyet Salnâmesi nde Urfa da 221 adet kumaş tezgâhının varlığından söz edilmiş olması dokumacılığın bu ilde çok önemli bir sektör olduğunu vurgulamaktadır. Keçecilik Uygarlığın Doğduğu Şehir: Şanlıurfa Şanlıurfa El Sanatları Bu tarihi ata sanatı, Şanlıurfa da Keçeci Pazarı denilen eski çarşıda ve çevresindeki hanlarda sürdürülmektedir.eyvana serdim keçe Nêçe bir ömrüm geçe Acep o gün olur mu Yarim elime geçe,dizeleriyle Şanlıurfa türkülerine konu olan keçe, çocuk oyunlarına da Ya şundadır, ya bundadır, keçe külah şunun bunun başındadır tekerlemesiyle geçmiştir. Fakçı Mustafa, Deveci Abo, Deveci İsa, İsa Karcı adları bilinen ve bugün hayatta olmayan en eski keçeci ustalarıdır. Horasanlı Hacı, Hayati Usta ve Hacı Osman günümüzün yaşlı ustalarıdır. Keçenin Doğuş Öyküsü Şanlıurfalı genç keçeci ustalarından Salih Karcı, bu sanatın mucidinin Ebu Said Libadid (Libadid: Arapça Keçenin çoğuludur) adında bir zat olduğunu ve bu keçeyi nasıl icad ettiğini şöyle anlatmaktadır: Ebu Said Libabid bugün bizim yaptığımız gibi keçeciliğin bütün işlemlerini yerine getirmiş, ayakla tepme işleminden sonra açtığı keçenin yünlerinin birbirine kaynaşmadığını ve çabuk dağıldığını görmüş tepme süresinin az olduğu kanaatine vararak tepmeye devam etmiş. Ancak bir daha açtığında yünlerin kaynaşmadığını yeniden gözlemiştir. Tepme işine 40 gün devam eden Ebu Said, yine başaramayınca üzüntüsünden ağlamaya başlamış. Hem ağlayıp hem tepmeye devam ediyormuş. Keçeyi açtığında göz yaşlarının düştüğü yerlerdeki yünlerin kaynaştığını büyük bir sevinçle fark etmiş ve böylece tepme işlemi sırasında yüne su vermek gerektiğini öğrenmiştir. Keçenin Yapılışı Sulak yerlerde büyüyen kuzuların yünlerinin keçe yapımında iyi netice vermediği, çöl kuzularının yünlerinin daha makbul olduğu, bilhassa Harran Ovasında büyüyen 3-4 aylık kuzuların yünlerinden yapılan keçelerin ideal olduğu ustalar tarafından söylenmektedir. Keçeci dükkânına getirilen siyah renkli yünler nakış işinde, beyaz yünler keçenin alt ve üst yüzeylerinde, kirli renkliler ise orta tabakaya gizlenerek değerlendirilmek üzere ayrılırlar. Bu yünler dut dalından yapılmış yaya takılan kirişe annep ağacından yapılmış tokmağın Hallaç tarafından vurulmasıyla atılır (kabartılır). Yere serilen Life-kâhke Bezi (Amerikan Bezi) üzerine Basta dan kesilen nakışlar ve Fitle ler dizilir. Boşluklara Boya tabir edilen kabartılmış renkli yünler yerleştirilir. Üzerine keçenin üst yüzeyini oluşturacak kabartılmış yün Sepki ile eşit kalınlıkta serilir. Bunun üzerine işe yaramayan kirli renkli yünler, en üste ise keçenin tabanını oluşturacak yünler serilir. Bazen ilk serilen birinci tabaka yün kalın tutularak ikinci ve üçüncü tabakanın serilmesine gerek duyulmaz ve bu şekilde yapılan keçe daha kaliteli olur. Bez üzerine serilen yünler el ile sulanarak bez ile birlikte ağaç direğe rulo yapılmak suretiyle yerde sarılır. Rulonun her iki ucu ve çevresi kendir ile iyice bağlanır. Ayakla tepme işlemi başlar. Keçenin büyüklüğüne göre iki veya beş kişi ile yapılan bu işlemde rulo ayakla bir ileri bir geri hareket ettirilerek vurulur. Yarım saat süren bu ilk tepme işleminden sonra rulo açılır. Bu safhada keçenin kenarları saçaklı ve dağınık bir durumdadır. Düzlemek amacıyla kenarlar Pevantlanır. Keçe üzerine tekrar su serpilerek ağaç direğe sarılır. Bir saat kadar sürecek ikinci tepme işlemi başlar. Bütün bu işlemler esnasında ustalar tarafından karşılıklı olarak Şanlıurfa folklorunun zengin kaynaklarından olan hoyratlar ve türküler söylenir. Keçeci Pazarına yolu düşen her Şanlıurfalı nın kulağında bu ezgilerden bir iz vardır. İkinci tepme işleminden sonra yünler sıkışmış ve ham tabir edilen keçe türü elde edilmiştir. Sıra ham keçenin pişirilmesine gelmiştir. Bu amaçla Keçeci Hamamı na götürülen keçe, bir insanın kucaklayıp göğüsle dövebileceği şekilde katlanır, hamamdaki seki üzerinde çevrilmek suretiyle göğüsle dövülür. Keçeyi göğüsleyenin teri, hamamın sıcaklığı ve su yünün birbirinden ayrılmaksızın kenetlenmesini sağlar. Beş saat kadar süren bu işlem çok yorucu olup

sanatın en zor yanıdır. Keçeci Hamamı, Sultan Hamamı nın doğusuna bitişik olup Kuzey-güney istikametinde beşik tonozla örtülüdür. Soğukluk ve sıcaklık bölümleri olan hamamın iki yanı boydan boya taş sekilidir. Evliya Çelebi nin seyahatnamesinde, bu hamamdan bahsetmiş olması hamamın XVII. yüzyılda mevcut olduğunu göstermektedir. Hamamdan çıkarılan keçenin eğrilmiş kenarları düzlenir, tekrar direğe sarılarak Direkbaşı Tepilme denilen ve 15-20 dakika kadar süren son tepme işlemine geçilir. Bundan sonra hazır duruma gelen keçe açılarak gölge ya da güneşe kurumaya bırakılır. Günümüzde fabrika türü yaygıların üretilmesiyle bu tarihi sanat önemini kaybederek can çekişme safhasına girmiştir. Sandalye minderi, duvar halısı, seccade, heybe, külah, çizme, patik gibi taşınabilecek ve turistlerin ilgisini çekebilecek türde çok renkli keçe ürünlerinin yapımına geçilmesiyle bu sanata canlılık kazandırılması mümkün olabilecektir Abacılık Aba, el mekikli cülha tezgâhında deve yününden dokunan ve elbise üzerine giyilen bol bir giysidir. Aba, biçim olarak kürkü andırmaktadır. Erkek ve kadınlar için ayrı modellerde olan bu giysiler günümüzde kullanılmadığından dokunması da terk edilmiştir.harran Kapısı, Kaleboynu, Eyyûbiye mahallelerindeki tezgâhlarda icra edilen bu sanatın en eski ustaları Abacı Mustafa, Abacı İbrahim, Halil Yücetepe, Bakır Yücetepe, Said Baba, Bakır Bostancı, Mehmet Boz ve Mehmet Apaydın dır. Başlıca Aba Çeşitleri I. İnce Abalar 1. Haçiya: İnce örülmüş deve yünü ile dokunur. Süslemesizdir. Erkekler tarafından kürkün üzerine giyilir. Kadınlar da giymektedir. II. Kaba Abalar 1. Sa dûni: Kaba ipten dokunur. Arkası düz, ön tarafı nakışlı olur. 2. Meşleh: Kaba ipten dokunur. Sa duni abanın nakışsız modelidir. Kadın ve erkekler tarafından kullanılır. 3. Siyah Aba: Kaba ipten dokunan bu abaya, Azap Abası da denilmektedir. Kısa ve uzun kollu çeşitleri vardır. Önü nakışlı, arkası düzdür. Zengin kimseler tarafından giyilir. 4. Kırmızı Aba: Siyah abaya benzer. Daha çok hamallar ve işçiler tarafından giyilir. 5. Kev: Al renkte yünden dokunur. Ön tarafı nakışlı, arka yüzü ve kolları düzdür. Yünü nadir olarak bulunduğundan değerli bir aba türüdür. Kürkçülük Hayvan kürklerinin işlenerek giysi haline getirilmesi insanlık tarihinin en eski sanatlarından biridir. Ana rahminde ölen, ya da en fazla 5 aylık iken ölen kuzuların tüylü derilerinden yapılan düz yakalı (yakasız), dış kısmı Şakaf denilen siyah kumaşla kaplı aba gibi bolca giysiye Urfa da Kürk denilmektedir. Urfa ya has olan bu giysi, Anadolu da Urfa dışında başka bir yerde yapılmamaktadır. Bilhassa kış aylarında yaşlı ve orta yaşlı kimseler tarafından giyilir. Dükkânlarında camekân bulunmayan esnafın büyük bir kısmı kürklerine sarılarak soğuktan korunmaktadırlar. Kürk yapımında kullanılan kuzu derilerinin %5-10 u Urfa dan, %90 ı Tokat, Afyon ve Isparta illerinden sağlanmaktadır. Kürkler kalite bakımından; İnce Kürk, Orta Kürk ve Kaba Kürk olmak üzere üç kısma ayrılmaktadır. İnce Kürk ana rahminde ölen kuzunun yününden, orta kürk 1-2 aylık iken ölen kuzunun yününden, kaba kürk ise 4-5 aylık kuzunun yününden yapılmaktadır. Kuzunun yaşı büyüdükçe kürkün kalitesi ve değeri düşmektedir.kürk yapımında siyah, beyaz ve alaca renkte tüyleri olan üç çeşit deri kullanılmaktadır. Her rengin kıvırcık türü daha makbuldür. Ancak bunların en değerlisi siyah tüylü deridir. Nadir bulunan bu deri cinsi ancak beyaz ve alaca kürklerin yakaları, kol ağızları ve eteklerinin ihtiyacını karşılayabilmektedir. Bu nedenle esnaf kendi arasında siyah renkte kürk imal etmemeyi kararlaştırmıştır ve bu karara titizlikle uyulmaktadır. Siyah tüylü deriler Anadolu da Tokat tan, yurtdışından ise Afganistan dan temin edilmektedir. Kürk derileri tüy cinsleri bakımından Kıvırcık, Çakmaklı (beyaz tüy dalgalı bir şekildedir) ve düz (tüyler beyaz renkte ve dalgasızdır) olmak üzere üç gruba ayrılır. 1970 li yıllardan bu yana Şanlıurfa da kürk yelek yapımına başlanmıştır. Gayet ince deriden kıvırcık tüylü olan bu yelekler kaba olmadıklarından ceket altına giyilebilmekte, mide, böbrek ve bel ağrıları olanlar tarafından bilhassa tercih edilmektedir. Şanlıurfa da imal edilen kürklerin %25 i il merkezinde ve çevre illerde, %75 i ise kış geceleri soğuk çöl iklimine sahip Suriye, Irak, Kuveyt, Katar, Suudi Arabistan ve İran gibi ülkelere ihraç edilmektedir. Bazen bu ülkelerden gelen tüccarlar, kürkleri toptan olarak satın alıp ülkelerine götürmektedirler. Böylece bu ata sanatı canlılığını korumakta ve ülkemize döviz kazandırmaktadır. Saraçlık Kösele denilen kalın deri ve normal ince deri ile hayvan koşum takımları, kemer, silah kılıfı, mermi kılıfı, çanta gibi avcı gereçlerinin yapıldığı sanata Saraçlık, bu işle uğraşanlara da Saraç denilmektedir.atçılık ve At a verilen önem dolayısıyla Saraçlığın eski Türk sanatları arasında önemli bir yeri vardır. Şanlıurfa da ünlü Arap atlarının yetiştirilmiş olması, saraçlık sanatının önemini arttırmış ve bu sanata büyük ilgi duyulmasına sebep olmuştur. 1650 yıllarında Urfa yı ziyaret eden Evliya Çelebi, Urfa daki saraçlıktan bahsederek saraçhanesini şu cümlelerle anlatmaktadır:. Saraçhanesi İbrahim Halil Irmağı kıyısındadır. Onun için Bağdat serdabı gibi soğuk su ile sulanmış anayolun iki tarafı ma mur ve güzel, mevsiminde türlü çiçeklerle süslü olup geçenlerin içini açar. Oralarda bütün bilgi sahiplerinin toplandığı, dinlendiği yerler vardır. Evliya Çelebi nin sözünü ettiği saraçhanenin yeri kesin olarak bilinmemektedir. Bu sanat, günümüzde Hüseyniye Çarşıları yakınındaki Saraç Pazarı denilen çarşıda sürdürülmektedir. Eskiden 15-20 dükkânın yer aldığı bu çarşıda günümüzde 3-4 dükkân bulunmaktadır. Bilhassa At ın toplum hayatındaki yerini kaybetmiş olması saraçlık sanatının gerilemesine neden olmuştur. Bu sanatın bilinen en esk ustaları Hacı Mahmut Sedef, Sadık Basmacı, Ahmet Zılfo, Toşo Usta, Abdülkadir Nahya, Ahmet Sedef, Hacı Mehmet Nimetoğlu dur. İmam Bakır Nahya ve Ali Kaşıkçıoğlu günümüzün en tanınmış saraç ustalarıdır.saraçlıkta kullanılan kalın deriler, düz kösele, sabunlu kösele, yağlı kösele ve glase (kundura derisi-ince deri) olmak üzere dört sınıfa ayrılır. Bu deriler, eskiden Urfa daki Debbağhâneden sağlanırdı. Urfa Debbağhânesi nin kapanması üzerine malzemeler günümüzde başka illerden sağlanmaktadır.kaba işlerde; Tosun (Öküz) ve Manda derisi, ince işlerde; Dana derisi (glase deri) kullanılmaktadır. Saraçlık sanatında deri malzeme yanında toka, düğme, çıt çıt, gem, üzengi, zincir, çapraz (maşa) gibi metal malzemelerde kullanılmaktadır. Bel kemeri, eğer, livan başlığı, üzengi takımları sabunlu kösele ve düz kösele ile yapılmaktadır. Sabunlu kösele daha sağlam olduğundan tercih edilmektedir. Dizgin ve benzeri koşum takımları da yağlı kösele ile üretilmektedir. Glase denilen deri ile tabanca kılıfı ve tüfek rahtı yapılmaktadır. Tarakçılık Şanlıurfa nın geleneksel el sanatlarından olan tarakçılık, günümüzden 50-60 yıl öncesine kadar Eski Arasa Hamamı ile Hoca Abdülvahit Camii arasında kalan çarşıdaki 20 kadar dükkânda icra edilirdi. Fabrika türü plastik tarakların imal edilmesiyle önemini yitiren bu sanatın son ustası Şıh Müslüm Özbal dır. Tarakçı, Bakır, Tarakçı Mehmet ve Tarakçı İmam, bu sanatın 30-40 yıl öncesinin tanınmış ustalarından idi. Bugün bu sanatı terk etmiş olan Şıh Müslüm Özbal Usta,