Kütahyalı Bilge Şair Sunullah-ı Gaybi ve Dönemi

Benzer belgeler
5. SINIF DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ

Tefsir, Kıraat (İlahiyat ve İslâmî ilimler fakülteleri)

AYP 2017 ÜÇÜNCÜ DÖNEM ALIMLARI

Editör. Din Eğitimi. Yazarlar Doç.Dr. Hacer Aşık Ev. Doç.Dr. Hasan Dam

Tel: / e-posta:

Ck MTP61 AYRINTILAR. 5. Sınıf Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi. Konu Tarama No. 01 Allah İnancı - I. Allah inancı. 03 Allah İnancı - III

Kütahyalı Bilge Şair Sunullah-ı Gaybi ve Dönemi

Yahudiliğin peygamberi Hz. Musa dır. Bu nedenle Yahudiliğe Musevilik de denir. Yahudi ismi, Yakup un on iki oğlundan biri olan Yuda veya Yahuda ya

6. SINIF DERS: DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ ÜNİTE:1 KONU: DEĞERLENDİRME SORU VE CEVAPLARI

TOKAT IN YETİŞTİRDİĞİ İLİM VE FİKİR ÖNDERLERİNDEN HAYREDDİN TOKÂDÎ NİN DÜŞÜNCE DÜNYASI. (Panel Tanıtımı)

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS

T.C. KARADENİZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ İlâhiyat Fakültesi Dekanlığı. REKTÖRLÜK MAKAMINA (Öğrenci İşleri Daire Başkanlığı)

MANİSA'DAN KUDÜS İZLENİMLERİ

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ

ve Manisa Muradiye Kütüphanesi nde iki nüshası Bursalı Mehmet Tahir Efendi

İLÂHİYAT FAKÜLTESİ DERGİSİ

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür

ÖZEL BİLFEN İLKÖĞRETİM OKULU ÖĞRETİM YILI 8. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ

ELMALILI M. HAMDİ YAZIR SEMPOZYUMU

O, hiçbir sözü kendi arzularına göre söylememektedir. Aksine onun bütün dedikleri Allah ın vahyine dayanmaktadır.

Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları Yayın No. 756 İSAM Yayınları 202 İlmî Araştırmalar Dizisi 90 Her hakkı mahfuzdur.

SAHABE2 İSLÂM MEDENİYETİNİN KURUCU NESLİ PROGRAM - DAVETİYE NİSAN SAHABE VE RİVAYET İLİMLERİ- TARTIŞMALI İLMÎ TOPLANTI

2014 YILI KUTLU DOĞUM HAFTASI SEMPOZYUMU HZ. PEYGAMBER VE İNSAN YETİŞTİRME DÜZENİMİZ

Revak Kitabevi, 2015 Tüm hakları Revak Kitabevi ne aittir. Sertifika No: Revak Kitabevi: 30 Bektaşîlik Serisi: 4. Fakrnâme Vîrânî Abdal

EDİRNE İL MÜFTÜLÜĞÜ 2015 MERKEZ 4. DÖNEM VAAZ (EKİM, KASIM, ARALIK) VE İRŞAT PROGRAMI

1. BÖLÜM TASAVVUFA GİRİŞ

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...7

YALOVA ÜNİVERSİTESİ - SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

Prof. Dr. Ahmet ÖGKE

İçindekiler. Giriş Konu ve Kaynaklar 13 I. Konu 15 II. Kaynaklar 19

1-Anlatım 2-Soru ve Cevap 3-Sunum 4-Tartışma

İSLAM AHLAK ESASLARI VE FELSEFESİ

T.C. BİLECİK ŞEYH EDEBALİ ÜNİVERSİTESİ İSLAMİ İLİMLER FAKÜLTESİ İSLAMİ İLİMLER BÖLÜMÜ EĞİTİM-ÖĞRETİM PROGRAMI

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ İSLÂMÎ İLİMLER FAKÜLTESİ LİSANS PROGRAMI 1. Yıl / I. Dönem Ders. Kur'an Okuma ve Tecvid I

Ardından Kütahya Belediye Başkanı Kamil Saraçoğlu şehrimizin kültür hazinelerinden bir değerin ve bir dönemin daha anlaşılması, tanınması ve gelecek

Buyruldu ki; Aklın kemali Allah u Teâlâ nın rızasına tabi olmak ve gazabından sakınmakladır.

Kur an-ı Kerim i Diğer Kutsal Kitaplardan Ayıran Başlıca Özellikleri

İLÂHİYAT FAKÜLTESİ DERGİSİ

tarafından yazıldı. Pazartesi, 13 Ağustos :33 - Son Güncelleme Pazartesi, 13 Ağustos :52

1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar

Edirne Camileri - Eski Cami. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı

7.SINIF SEÇMELİ KUR AN-I KERİM DERSİ ETKİNLİK (ÇALIŞMA) KÂĞITLARI (1.ÜNİTE)

İÇİNDEKİLER İTİKAD ÜNİTESİ. Sorular

Hac ve Umre İle İlgili Mekânlar

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

GEREDE MÜFTÜLÜĞÜ 2014 YILI IV. ÜNCÜ DÖNEM (EKİM-KASIM-ARALIK AYLARI) VAAZ PROGRAMI

Doç.Dr. NİZAMETTİN PARLAK

İSLAM UYGARLIĞI ÇEVRESINDE GELIŞEN TÜRK EDEBIYATI. XIII - XIV yy. Olay Çevresinde Gelişen Metinler

MÂTÜRÎDÎ KELÂMINDA TEVİL

İLÂHİYAT FAKÜLTESİ DERGİSİ

İSLÂM YORUMLARI PROGRAM - DAVETİYE GELENEK VE MODERNİTE ARASINDA MAYIS 2016 Cuma Cumartesi TARTIŞMALI İLMÎ TOPLANTI

Muhammed Nûru l-arabî Hayatı, Eserleri ve Tasavvufî Görüşleri Ali Bolat H Yayınları, İstanbul 2015, 275 s. Oğuz Yılmaz *

İLAHİYAT FAKÜLTESİ I. VE II. ÖĞRETİM FORMASYONLU İLAHİYAT MÜFREDATI (ILY)

Mehmet Akif Ersoy; Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? Gömelim gel seni tarihe desem, sığmazsın! Mısralarını şehitlerimize, gazilerimize, en

Avrupa İslam Üniversitesi İSLAM ARAŞTIRMALARI. Journal of Islamic Research البحوث االسالمية

Ömer Yılmaz, Geçmişten Günümüze Tasavvuf ve Tarîkatlar, Akçağ Yayınları, Ankara 2015, 1. Baskı, 431 sayfa. ISBN:

SEMPOZYUM DAVETİYESİ ve PROGRAMI

Yayın Değerlendirme / Book Reviews

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

İSLÂM TARİHİ VE SANATLARI BÖLÜMÜ. Doç. Dr. HÜSEYİN AKPINAR Türk Din Mûsikîsi Anabilim Dalı

5 Peygamberimiz in en çok bilinen dört ismi hangileridir? Muhammed, Mustafa, Mahmud, Ahmed.


TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN. Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla

İbni Arabi ve Ekberi Mektebi Salı, 05 Ocak :49

Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesin olarak inanırlar. Bakara suresi, 4. ayet.

Ramazan: Hicri takvimin dokuzuncu ayıdır. Ramazan-ı Şerif veya Oruç Ayı da denilir.

İLÂHİYAT FAKÜLTESİ DERGİSİ

DİNÎ SÖYLEMİN ÖNEMİ. Tartışmalı İlmî Toplantı PROGRAM - DAVETİYE 16/18 EKİM 2015 TOPLUMSAL BİRLİĞİN GÜÇLENDİRİLMESİNDE

T.C. BAŞBAKANLIK Diyanet İşleri Başkanlığı. (İl Müftülüğü)

KUR AN I KERİM HAKKINDA KISA BİLGİLER. Soru 2 : Allah(c.c.) ın dilediği şeyleri Peygamberlerine bildirmesine ne denir? Cevap : Vahy denir.

İslamî bilimler : Kur'an-ı Kerim'in ve İslam dininin doğru biçimde anlaşılması için yapılan çalışmalar sonucunda İslami bilimler doğdu.

Merkez / Bitlis Temel İslam Bilimleri /Tasavvuf Ana Bilim Dalı.

KELAM DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI

Meâni l-esmâi l-ilâhiyye

İÇİNDEKİLER. Takdim... 9 İTİKAD ÜNİTESİ. I. BÖLÜM Din Din Ne Demektir? Dinin Çeşitleri İslâm Dini nin Bazı Özellikleri...

KİTAPLARA İMAN. 1 Vahiy nedir? Allah Teâla nın Cebrail (aleyhisselam) vasıtasıyla peygamberlerine bildirdiği ilahî emirlerdir.

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS

İLÂHİYAT FAKÜLTESİ DERGİSİ

TOPLANTI & GEZİ. İlahiyat Araştırmaları Dergisi / Journal of Divinity Studies Sayı / No. 5, Haziran / June 2016 Gezi / Travel: TUĞBA ASLAN *

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS ÇAĞDAŞ DİNİ AKIMLAR İLH

13 MAYIS 2016 CUMA OSMANCIK BELEDİYESİ KÜLTÜR SALONU Çorum-Osmancık İlçesine Hareket AÇILIŞ KONUŞMALARI

Yard.Doç. Aralık 2000 İstanbul Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi. Doktora Ekim 1998 M.Ü.S.B. E. Temel İslam Bilimleri Hadis Anabilim Dalı

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Fakülte Kurulunun tarih ve 2018/02 1 sayılı karar eki İSTANBUL 29 MAYIS ÜNİVERSİTESİ ULUSLARARASI İSLAM VE DİN BİLİMLERİ FAKÜLTESİ

AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ İLAHİYAT FAKÜLTESİ DEKANLIĞI EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI DERSLER KATALOĞU. Dersin Optik. Kredi AKTS. Ulus.

AMASYA ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ

ÖNCESİNDE BİZ SORDUK Editör Yayınevi LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Yeni Tarz Sorular Nasıl Çözülür? s. 55

İSMAİL DURMUŞ PROFESÖR

Gençlik Eğitim Programları 7. SINIF SİYER-İ NEBİ

BANDIRMA MÜFTÜLÜĞÜ 2014 YILI RAMAZAN AYI VAAZ VE İRŞAT PROGRAMI (27 Haziran - 28 Temmuz)

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 9. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Erhan tarafından yazıldı. Çarşamba, 31 Ekim :03

Değerli öğrencilerimiz, Fakültemiz hazırlık sınıflarının 2. vize, diğer sınıfların final ve bütünleme sınav programının son hali sunulmuştur.

TEMEL İSLAM BİLİMLERİ BÖLÜMÜ

İLAHİYAT FAKÜLTESİ I. VE II. ÖĞRETİM HAZIRLIKSIZ İLAHİYAT MÜFREDATI

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS

İmam Humeyni'nin vasiyetini okurken güzel ve ince bir noktayı gördüm ve o, Hz. Fatıma

SOSYOLOJİSİ (İLH2008)

Transkript:

Kütahyalı Bilge Şair Sunullah-ı Gaybi ve Dönemi

DUMLUPINAR ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ Dumlupınar Üniv. Merkez Kampüs Kamu Yönetimi Bölümü Binası Tavşanlı Yolu 10. km KÜTAHYA Tel: 0 (274) 265 22 29 Faks: 0 (274) 265 22 30 e-mail: ilahiyat@dpu.edu.tr Kütahyalı Bilge Şair Sunullah-ı Gaybi ve Dönemi Editör: Bilal Kemikli Ergin Ögcem ISBN 978-605-9955-86-7 1. Basım Mayıs 2016 Yayına Hazırlık: EMİN YAYINLARI Fethiye Mah., Kırlangıç Sok. No:2 16140 Nilüfer / BURSA Tel: (0224) 242 28 98, Fax: (0224) 241 25 69 www.eminyayinlari.com Baskı: Stüdyo Star Ajans Matbaacılık Ltd. Şti Nilüfer Ticaret Merkezi Bursa Sertifika No:15366

Halvetî ve Melâmî Geleneği Bağlamında Gaybî Süleyman Uludağ 1 Öncelikle Sayın Valimize, Belediye Başkanımıza, Rektörümüze, çok değerli meslektaşlarıma ve sevgili talebelerime en derin, en kalbî sevgilerimi ve saygılarımı arz ediyorum. Bu vesileyle bu sempozyumu düzenleyen ekibe teşekkür ediyor ve böyle güzel faaliyetlerin devam edebilmesi için de Rabbime dua ediyorum. Geçmişimizde var olan değerler günümüzde de meydana getirilmeye, gelecek nesiller için birtakım hazırlıklar yapılmaya çalışılmaktadır. Kütahya buna fazlasıyla lâyıktır. Kütahya nın şanlı bir geçmişi vardır ve bundan dolayı ben geleceğinin de daha parlak olacağını düşünüyor ve ümit ediyorum. Sayın Dekanımız Prof. Dr. Bilal Kemikli ile dostluğumuz epey eskilere dayanmaktadır. Bu vesile ile burada yapmış olduğu üç yıllık hizmetinden dolayı da kendisine teşekkür ediyorum. Buraya dekan olarak tayin edileceği sırada kendisi ile yaptığımız görüşmelerde, kuruluş döneminde bulunan bir fakülte de görev almanın o fakülteyi kurma adına çok önemli olduğunu söyleyerek kendisine tavsiyelerde bulunmuştum. O da bu istişarelerimize uyarak gerek Ahterî gerek Ergun Çelebi sempozyumları ile güzel faaliyetlerde bulundu. Düzenlediği sempozyumların üçüncüsü olan Sunullah-ı Gaybî de daha önce katılmış olduğum Ergun Çelebi gibi benim çalışma alanıma dâhildir. Bu ayrıntıyı göz önünde bulundurup beni davet ettikleri için kendisine teşekkür ediyor bundan sonraki ilmî faaliyetlerinde de başarılar diliyorum. Sun ullah-ı Gaybî hakkında geniş bilgiler verildiği için ben bunun üzerinde çok durmayacağım. Çeşitli vesilelerle sempozyumun diğer oturumlarında arkadaşlar belki yine temas edeceklerdir. Ancak İslâm âleminde, başlangıçtan bugüne kadar geçen bir zamanda yani Hz. Peygamber e (s.a.v) vahyin geldiği milâdî 610 tarihinden bugüne kadar geçen 1405 senelik bir zaman içerisinde İslâm âlemindeki dinî, ilmî, fikrî 1 Prof. Dr., Emekli Öğretim Üyesi. 35

KÜTAHYALI BİLGE ŞAİR SUNULLAH-I GAYBİ VE DÖNEMİ ve sanatsal faaliyetler hakkında çok özet bazı konulara temas etmek istiyorum. Böylece Gaybî yi ve Ergun Çelebi yi ortaya çıkaran bu çevrenin tarihsel arka planını, geçmişini, gelişme seyrini ve bu yola girildikten sonra aşama aşama nasıl mesafe kat edildiğini kısaca ifade etmek istiyorum. Öncelikle bir âlimin yetişmesi için sosyal ortamın müsait olması ve geçmişinden gelen sağlam bir geleneğinin bulunması gerekmektedir. Sunullah-ı Gaybî için bu durum mevcuttur. Evvela iyi bir geçmişi vardır. Yaşadığı dönem ise Sunullah-ı Gaybî gibi birinin yetişmesi için son derece müsaittir. Şunu söylemek istiyorum ki Hz. Peygamber (s.a.v) 13 ü Mekke de 10 senesi ise Medine de olmak üzere 23 sene Cenâb-ı Hakk ın kendisine gönderdiği vahyi insanlara tebliğ etti. Sonrasında yerine halifeler geldi ve otuz sene İslâm ümmeti halifeler tarafından idare edildi. Daha sonra Emeviler, Abbasiler, Selçuklular, Osmanlılar şeklinde günümüze kadar geldi. Fakat ilmî, fikrî ve sanat faaliyetleri birdenbire olmadı. İslâm âleminde başlangıçta olmayan birtakım ilimler ikinci asırdan itibaren ortaya çıkmaya başladı. Bu ilimler ana hatlarıyla Kur an ile ilgili olmak üzere tefsir ve kıraat ilmi; hadis ile ilgili olmak üzere hadis ve usûl ilmi; İslâm hukuku dediğimiz fıkıh ilmi; inançlarla ilgili olmak üzere kelâm ilmi; bunun dışında ahlak ve siyer gibi ilimler ortaya çıktı. Bunlar tamamıyla İslâmî ilimlerdir. Bu ilimlerin kaynağı ise Kur an-ı Kerim, Hz. Peygamber in (s.a.v) hadisleri ve hayatıdır ki bunlar zamanla gelişerek ilim halini almışlardır. Nakle dayanan bu ilimler için referans kaynağı Kur an ve hadislerdir. Bu ilimlerden biri de tasavvuftur. Tasavvufta aynı ilim grubunun bir dalıdır. Fıkıh, tefsir, hadis ve kelâm ilmi ne kadar İslâmî ise tasavvuf ilmi de o derece İslâmî dir. Bu ilimler arasında zıddıyet yoktur aksine uyum vardır ve bu ilimler birbirini desteklemektedir. Yukarıda saydığımız ilimlere zâhirî ilimler derken tasavvufa ise bâtınî ilim denilmektedir. Çünkü tasavvuf sadece bir ilim olmaktan ibaret değildir. Tasavvuf aynı zamanda ahlak ve edebi de içeren bir yaşam şeklidir. Hz. Peygamber in (s.a.v) yaşadığı mânevî hayatın ümmeti arasında belli kişiler tarafından devam ettirilmesidir ki onun vârisleri de Hz. Peygamber in (s.a.v) mânevî mirasçılarıdır. Sun ullah-ı Gaybî den hangi vesile ile bahsedilse özellikle Halvetî ve Melâmî iki tarikat isminin ön plana çıktığını görürüz. Bu konuya biraz temas etmek gerekirse evvela şu husus dile getirmek gerekir: Tarikatlar tasavvufun gelişimiyle birlikte ortaya çıkmış yapılardır. Bu yapıların ortaya çıkmasının ardından tekke ve zaviye dediğimiz birtakım müesseseler de ortaya çıktı. Yine Sunullah-ı Gaybî den bahsedilirken tasavvuf, irfan, bilge gibi kavramlar kullanıldı. Halvetî ve Melâmî gibi 36

HALVETÎ VE MELÂMÎ GELENEĞİ BAĞLAMINDA GAYBÎ kavramlara da değinilerek Melâmet meşreb bir zât olduğu ve Halvetî yolunu benimsediğinin bilgisi verildi. Ben önce Melâmet kavramından bahsetmek istiyorum. Arapça bir kelime olan Melâmet kavramını en iyi karşılayabilecek Türkçe kelime kınamaktır. Yani Melâmet kelime anlamı itibariyle kınamak demektir. Bu manada Melâmet kelimesi Kur an-ı Kerim de nefsi levvâme (Kıyame, 75/2.) şeklinde geçmektedir. Yani her insanda bir nefis vardır ve bu nefsin çeşitli fonksiyonları vardır. Bunlardan biri de nefsin insanı kınamasıdır ki buna özeleştiri de diyebiliriz. Veya başka bir ifade ile başkaları tarafından bu nefsin kınanması yani eleştirilmesidir ki insanların buna tahammül göstermesi lazımdır. Başka bir ayette, Allah yolunda yürüyen müslümanlardan bahsedilirken Bunlar Allah yolunda cihat ederler ve kınayıcının kınamasından korkmazlar. (Maide, 5/54.) deniliyor ki bu da kınamanın bir şeklidir. İnsanın dinî ve ahlakî görevlerini yerine getirirken başkalarının kendisini kınamasına dair duyduğu korku İslâm da makbul değildir. İnsan dinî ve ahlakî faaliyetlerine o korku olmadan devam etmelidir. Başkası ne derse desin hak olan yolda yürümelidir. Hak olan yolda yürürken başkalarının dediklerini, manipülasyonlarını dikkate almamalıdır. Bunun en güzel örneği de Hz. Peygamber (s.a.v) dir. Hz. Peygamber (s.a.v) İslâm ı tebliğ etmeye başladığı zaman Mekke deki müşriklerin hepsi Bu dini nerden çıkardın, atalarımızın dinini niye kötülüyorsun, bu dini sana cinler mi şeytanlar mı öğretti? şeklindeki ifadelerle onu kınadılar. Kendisine bu yoldan vazgeçmesini tavsiye eden amcasına Hz. Peygamber (s.a.v) bir elime güneşi bir elime ayı verseniz yine de vazgeçmem diyerek karşılık verdi. Hz. Peygamber (s.a.v) bu sözleriyle kınayıcıların kınamasından korkmadığını dile getirmiştir. Melâmet yolu işte budur. Melâmet yolunun üç aşaması vardır. Bunlardan birincisi teşkilatlanmaya yönelik bir meşrep olarak karşımıza çıkıyor ki zaten ilk sûfilerde bunu görüyoruz. İslâm toplumunda melâmete öncelik vermek suretiyle ortaya çıkan bu gruba ehl-i Melâmet, Melâmiyye veya Melâmiyyûn gibi isimler verilmiştir. Fudayl b. Iyâz ile başlamış bir yol olmasına rağmen Melâmîliğin kurucusu olarak hicrî 272 tarihinde vefat eden Hamdûn el- Kassâr gösterilir. Bu dönemde, dine adeta dört elle sarılmış, kendini bu yolda feda eden, ahlaka ve ibadete öncelik veren insanlar tarafından oluşturulan bir Melâmîlik anlayışı mevcuttur. Bunlara Horasan Melâmîleri ya da ilk Melâmîler denilmektedir. Bu arada her iyinin taklidi olduğu gibi Melâmet ehlinin de mukallitleri ortaya çıkmıştır. Melâmet ehli olduğu iddiasında bulunup Melâmîlik ile hiçbir ilgisi bulunmayan birtakım zümrelerinde Horasan 37

KÜTAHYALI BİLGE ŞAİR SUNULLAH-I GAYBİ VE DÖNEMİ tarafında ortaya çıktığı bilinmektedir. Bu durum Hacı Bayrâm-ı Velî dönemine kadar devam etmiştir. Hacı Bayrâm-ı Velî vefat ettiğinde yerine geçecek birtakım halifeler bırakıyor ki bunlardan iki isim önemlidir. Bunlardan birisi İstanbul un fethinde Fatih Sultan Mehmet ile birlikte olduğuna dair menkıbelerin bulunduğu Akşemsedin dir. İkincisi ise Bıçakçı Ömer Dede diye anılan Ömer Sikkînî Dede dir. Hacı Bayrâm-ı Veli nin vefatıyla birlikte biri Akşemseddin in temsil ettiği Şemsiyye kolu, diğeri ise Bıçakçı Ömer Dede nin temsil ettiği Melâmiyye-i Bayrâmiyye kolu olmak üzere iki grup karşımıza çıkmaktadır. Bayrâmî- Melâmî dediğimiz bu kol, Bayrâmî tarikatının esaslarını taşımakla birlikte aynı zamanda Melâmet ehlinin de yoludur. İşte böyle başlayan bu yol daha önce de bahsedildiği gibi Oğlanlar Şeyhi İbrahim Efendi, onun şeyhleri veya halifeleri vasıtasıyla Sunullah-ı Gaybî ye kadar gelmiştir. Dedesinden, babasından ve Oğlanlar Şeyhi diye adlandırdığımız hocası İbrahim Efendi den Sunullah-ı Gaybî ye intikal eden bu Melâmet anlayışı XIX. asra kadar devam etmiştir. XIX. yüzyılda Muhammed Nuru l- Arabî isimli bir zât ortaya çıkmış ve Melâmîliğin üçüncü dönemini başlatmıştır. Hacı Bayrâm-ı Velî den bu zamana kadar olan Melâmîlik anlayışına, Melâmeti Bayrâmiyye veya Hamzeviyye denilmektedir. İşte Sunullah-ı Gaybî de bu grupta yer alarak bu zincirin bir halkasını oluşturmaktadır. Muhammed Nuru l- Arabî ise nakşî olması dolayısıyla Melâmîlik ile Nakşilik birleşerek günümüze kadar gelmiştir. Hâlâ Balkanlar da, Bursa da ve İstanbul da bu yolu devam ettirenler mevcuttur. Sunullah-ı Gaybî açısından ikinci yol Halvetîlik tir. Halvetîlik hicrî 800 tarihinde vefat etmiş olan Ömer Halvetî tarafından Harezm bölgesinde kurulmuş olan bir tarikattır. Bu tarikat Yahya Şirvânî vasıtasıyla Anadolu ya intikal etmiştir. Birçok kolu bulunan bu tarikat Anadolu ve Balkanlarda yayılmakla kalmamış Suriye, Mısır ve Kuzey Afrika ya kadar ulaşmıştır. Halvetîlik dediğimiz zaman Sunullah-ı Gaybî ile alakası bulunan Elmalılı Ümmî Sinan da akla gelmektedir. İstanbul daki Halvetîlerin Sümbüliye kolunun kurucusu olan Sümbül Sinan vasıtasıyla bu hareket Sunullah-ı Gaybî ye intikal etmiştir. Bir taraftan Halvetîlik diğer taraftan Melâmîlik intisabında bulunan Sunullah-ı Gaybî, bu iki hareketin temsilcisidir. Az önce Melâmîlikten bahsederken hatırlanacağı üzere Kur an ve hadisteki kaynağını gösterdik. Şimdi de Halvetîliğin Kur an ve hadisteki kaynağına kısaca değinelim. Öncelikle halvet kelimesinin ne olduğu üzerinde duracak olursak; halvet kelime manası olarak yalnızlık demektir. İnsanın toplumdan ayrılıp kendi başına kalmasıdır. Bu da karşımıza iki şekilde çıkar. Bunlardan birincisine değinecek olursak; öyleleri vardır 38

HALVETÎ VE MELÂMÎ GELENEĞİ BAĞLAMINDA GAYBÎ ki toplumdan ayrılıp bir köşeye çekilir ve ömür boyu tek başına yaşar. İkinci olarak ise Halvetiyye tarikatında olduğu gibi toplumda yaşayan ama senenin belli günlerinde veya bu yolda bulunduğu sürece kırk gün kendini toplumdan soyutlar. Bu tarikatın tek başlarına yaşadığı küçük hücre şeklinde halvethaneleri vardır. Bu hücrelerde kırk gün çile çıkarırlar ve buna erbain çıkarma derler. Bu süreç de bir şeyhin nezaretinde gerçekleştirilir. Anadolu da birçok yerde tekkelerin bitişiğinde bu hücreler vardır. Çile çekme yeri olan bu hücreler Bursa da İsmail Hakkı Bursevî de, İstanbul da ve Kastamonu da Şâbâniye tarikatının çilehanelerinde de vardır. Halvet meselesine tekrar dönecek olursak, geçici olarak zaman zaman insanın kendini toplumdan soyutlayıp kendini dinlemesi ve kendini ibadete, tefekküre ve nefs muhasebesine yöneltmesi bütün tarikatlarda var olan bir durumdur. Halvetîliğin diğerlerinden farkı ise bunun bir esasa bağlanmış olmasıdır. Bunun dindeki yerine baktığımızda ise Hz. Peygamber in (s.a.v) kendisine henüz vahiy gelmeden önce zaman zaman Mekke de toplumu terk edip hira mağarasında günlerce tefekkür ve tezekkür ettiğini biliyoruz. Bu durumu ele alan hadis kitaplarında ona yalnızlık sevdirildi şeklinde ifadeler geçmektedir. Bunun neticesinde Hz. Peygamber (s.a.v) e orada vahiy gelmiştir. O dönemde henüz vahiy gelmediği için kendisi de nasıl ibadet edileceğini bilmediği halde kendisini halvette tefekküre, ibadette ise taate veriyordu. İşte Hz. Peygamber (s.a.v) bu şekilde kendisini Allah a vermesi ve tefekküre yönelmesi sebebiyle vahye nail olmuştur. Böyle bir halvet var mı? diye soracak olursak, Hz. Peygamber in (s.a.v) hayatında var. İkinci bir örnek verecek olursak; daha sonraki dönemlerde Hz. Peygamber (s.a.v) Mekke de veya Medine ye geldiğinde ramazan ayının son on gününde dünya ile olan ilişkisini zaruret miktarına indirir mescidin bir köşesine çekilip orada tefekkür ve tezekkürle meşgul olurdu. Burada ibadet ve taate yönelir ve bütün vaktini namaz, oruç ve Kur an okumakla geçirirdi ki buna itikâf adı verilmektedir. İtikâf bütün hadis kitaplarında geçen bir kavramdır. Hz. Peygamber (s.a.v) halvet hayatını başkalarına da tavsiye ederdi. Kur an-ı Kerim de de Hz. Musa dan bahsederken kırk gün mikatta kaldı (Araf, 7/142.) şeklinde buna işaret eden bir ayet vardır. Buradan halvetin de dinde bir temeli olduğunu anlıyoruz. Ayrıca böyle bir toplumda yaşayan insan olarak düşündüğünüz zaman, gereğinden fazla toplum içerisinde kalırsanız toplumun insanı boş şeylerle meşgul ettiğini görürsünüz. Bu sebeple gereğinden fazla toplum içerisinde kalınmaması bütün tarikat ehli tarafından kabul edilir ve İslâm dini tarafından da teşvik edilir. İşiniz olmadığı zaman bir köşeye çekilin ve kendinizi dinleyin şeklindeki bu teşvik kitap okuyarak, Kur an okuyarak, vaz din- 39

KÜTAHYALI BİLGE ŞAİR SUNULLAH-I GAYBİ VE DÖNEMİ leyerek, tefsir okuyarak ve hadis okuyarak insanın kendini geliştirmesine yapılan bir vurgudur. Bahsettiğimiz bu halvet meselesi de Ömer Halvetî tarafından tarikatın bir esası haline getirilmiştir. Yahya Şirvânî tarafından ise Anadolu ya yayılmış ve gerek Ümmî Sinan veya Sümbül Sinan vasıtasıyla Sunullah-ı Gaybî ye intikal etmiştir. Burada asıl söylemek istediğim hususlardan birisi ise, Muhyiddin İbn-i Arabî den sonra vahdeti vücut diye ifade ettiğimiz tasavvufun farklı bir yüzü ortaya çıkmış ve İslâm âleminde hızlı bir şekilde yayılmıştır. Halvetîlik ve Melâmet ehli de dâhil olmak üzere bütün tarikatler vahdeti vücut dediğimiz bu düşüncenin etkisi altına girmiştir. Farklı bir yaklaşım tarzı olan bu düşünceye kendini kaptıran tarikatler coştukları ve sekr halinde oldukları zaman ilahî aşkın etkisiyle başkaları tarafından garip karşılanan birtakım aşırı beyanlarda bulunmuşlardır. Bu durum Gaybî de de, İbrahim Maşûkî de de, Hamza Balî de de vardır. Bu zâtlardan biri şeyhulislâm Kemal Paşazâde nin, diğeri ise Ebus-suûd Efendi nin fetvasıyla idam edilmiştir. Toplumda birtakım çekişmelere sebebiyet verdiği için bu hocalar bu şekilde fetva vermişlerdir. Bu konuda tenkit edilen ve dine uzak kalmakla, zındık olmakla suçlananlardan biri de Sunullah-ı Gaybî dir. Bu ne ilktir ne de sondur. Tasavvuf tarihinde böyleleri çoktur. Zamanla bunlar daha doğru anlaşılmıştır. Son olarak eklemek gerekirse, Sunullah-ı Gaybî tasavvuf tarihi açısından önemli bir şahsiyettir. İster şiirleri isterse nesir olarak yazdığı eserler bakımından olsun başta Sohbetname olmak üzere diğer eserleri ile birlikte ihmal edilmemesi ve istifade edilmesi gereken büyük tasavvuf şairlerinden birisidir. Yaşadığı dönem olan 17. asırdan itibaren günümüze gelinceye kadar özellikle Anadolu ve Balkan Müslümanları kendisinden geniş ölçüde istifade etmişlerdir. 40