1
Korunaksız İstihdam-Vulnerable employment (Çalışan Yoksulluğu-Working Poverty) ILO Genel direktörü Juan Somavia nın 1999 yılında ILO gündemine getirdiği ve Türkiye de işverenler tarafından DÜZGÜN İŞ, hükümet tarafından SAYGIN İŞ şeklinde ifade edilen decent work yani İNSAN ONURUNA YAKIŞIR İŞ kavramı, İşçilerin kendileri ve aileleri için kabul edilebilir bir geçim düzeyine kavuşmalarını da kapsayacak şekilde «kadın ve erkek için özgürlüğün, eşitliğin, güvenliğin ve insana değer veren koşulların sağlandığı bir ortamda saygın ve üretken iş olanakları» şeklinde tanımlanmaktadır. 2
Gelişmiş ülkelerde decent work şeklinde istihdam sağlanırken, Azgelişmiş ülkeler vulnerable employment kapsamında çalışma sağlanmaktadır. Yani tehlikeli çalışma koşullarında ve genelde herhangi bir sosyal güvenlik ve sağlık sigortasının bulunmadığı, her an işten atılma endişesinin taşındığı, çok düşük ücretlerle çalışan işçiler için kullanılan bir kavramdır. 3
4
Çalışan Yoksulluğu ILO tarafından geliştirilen ÇALIŞAN YOKSULLUĞU kavramı, çalışan ancak, kendilerini ve ailelerini 1dolar, 1.25 dolar veya 2 dolarlık yoksulluk sınırının üstüne çıkaracak kadar para kazanamayan kişileri tanımlamaktadır. 2007 yılı itibariyle, dünyada, kendilerini ve ailelerini günde 2 dolarlık yoksulluk çizgisi üstüne çıkaracak kadar ücret kazanamayan 1.21 milyar işçi vardır. 5
6
7
KUZNETS TERS U EĞRİSİ 1963 yılındaki bir çalışmasında, çok düşük kişi başına gelir düzeylerinde gelir eşitsizliği artışının durduğunu belirtmiştir. Simon Kuznets yine aynı çalışmasında, iktisadi büyüme sürecinin, düşük kişi başına gelir düzeylerinde, Gini katsayısı ile ölçülen gelir dağılımı eşitsizliğini arttırdığını ANCAK kişi başına gelir düzeyinin belirli bir eşiği aşmasıyla birlikte gelir dağılımı eşitsizliğini azalttığını belirtmiştir. Dolayısı ile, ekonomilerin geçimlik bir düzeyden sanayi toplumlarına kapitalist bir yoldan dönüşümü sırasında ilk başlarda gelir dağılımındaki eşitsizliğin çoğalması eşlik etmektedir. 8
Grafikte, eşik kişi başına gelir düzeyi olan A noktasına kadar iktisadi büyümeye artan Gini katsayısı eşlik katsayısı eşlik ederken, A noktasından itibaren iktisadi büyümeye düşen Gini katsayısı eşlik etmeye başlamaktadır. Kuznets Ters U Eğrisi ne göre, kısa dönemde iktisadi büyüme ile gelir eşitsizliği arasında bir değiş tokuş yani trade off ilişkisi vardır. Başka bir anlatımla, gelir dağılımındaki eşitsizliğin kısa dönemde iktisadi büyüme ile artması, iktisadi büyüme için gerekli bir çeşit değiş-tokuş maliyetlerini yani trade off costs içermektedir. Bununla birlikte, uzun dönemde bu ilişki tersine dönmekte ve iktisadi büyüme gelir eşitsizliğinde azalmayı da içeren kalkınma sürecinin gerçekleşmesine katkıda bulunmaktadır. 9
Aynı konuyu ele alan Cyper ve Dietz, ülkelerin eşit kişi başına gelir düzeyini aştıktan sonra, sağlık, sosyal, güvenlik, eğitim vb. insan sermayesini geliştirici ve böylece gelecekteki büyümeyi hızlandırıcı faaliyetlere yönelik harcamalarını artırma eğilimine girdiklerini ve sonuçta daha kapsayıcı bir kalkınma sürecini başlattıklarını belirtmiştir. Ancak, örneğin, Brezilya da olduğu gibi eşik gelir düzeyine erişilmiş olsa bile iktisadi büyümeye eşitsizlikteki artışın eşlik ettiği veya Sri Lanka da olduğu gibi daha eşik gelir düzeyine gelmeden iktisadi büyümeyle birlikte gelir eşitsizliğinin azaldığı örnekler de mevcuttur. 10
Ayrıca, iktisadi büyüme ile gelir dağılımı eşitsizliği arasında bir değiş tokuş ilişkisinin olmadığı ülkeler de mevcuttur. Bu bağlamda, Latin Amerika da yüksek olan gelir eşitsizliği büyümeyi engelleyici bir kısıt oluştururken, Doğu Asya ülkelerinde düşük gelir eşitsizliği büyümeyi uyaran bir etken olmuştur. Doğu Asya hükümetlerinin özellikle yüksek kaliteli eğitim başta olmak üzere toprak reformu, kırsal altyapının geliştirilmesi vb. ne yönelik yatırımları, hem eşitsizliğin azalmasını hem de verimliliği artırarak iktisadi büyümenin yükselmesini sağlamıştır. 11
Gelir dağılımı ile iktisadi büyüme ilişkisi konusunda iki farklı görüş vardır: 1.Büyümeyi fiziki sermaye birikimine ve dolayısıyla tasarruflara dayandırarak, gelir dağılımındaki eşitsizlik ile iktisadi büyüme arasında pozitif bir ilişkinin bulunduğunu belirten çalışmalar, Bu gruba giren çalışmaların dayandığı temel düşünce, eşitsizliğin sermaye birikimini arttıracağıdır. Çünkü zengin sınıfın yüksek marjinal eğilime sahip oldukları, bunun da iktisadi büyümeyi destekleyeceği iddiasıdır. 12
2.Büyüme sürecini insani sermaye birikimine dayandırarak, gelir dağılımındaki eşitsizlik ile iktisadi büyüme arasında negatif bir ilişkinin bulunduğunu belirten görüşler. Bu gruba giren çalışmaların dayandığı temel düşünce ise, gelir dağılımındaki eşitsizliğin sermaye birikimini engelleyeceğidir. Gelir dağılımındaki bozukluk, işgücünün beslenme, eğitim ve sağlık gibi harcamalarını kısmasına ve bu da insani sermaye birikiminin yeterli etkinlikte gerçekleşmemesine yol açacaktır. Bu ise, emek verimliliğin düşmesine ve sonuçta iktisadi büyümenin düşük düzeyde gerçekleşmesine yol açacaktır. 13
3.Tarım Hakimiyeti Genel olarak azgelişmiş ülke ekonomilerinde hakim sektör tarımdır. Toplam üretimin büyük kısmı tarımdan elde edilir ve toplam çalışanların da en büyük bölümü yine tarım sektöründe istihdam edilir. O halde, bu ülkelerin iktisadi yönden büyüme ve kalkınmaları tarımdaki genel gelişmeyle çok yakından ilişkilidir. Bununla beraber, çoğu azgelişmiş ülkede tarım ihmal edilmiş ve sanayileşme sürecindeki katkıları yeterince dikkate alınmamıştır. Oysa, sanayileşme süreci sırasında tarım sektöründeki gelişmelerin de ihmal edilmemesi gerekir. Çünkü ücret malları ihtiyacının karşılanması, ülkenin döviz olanaklarının artırılması yönünden son derece önemlidir. 14
Üstelik gelişen tarımın sanayi sektörü için yaratacak olduğu efektif talep artışlarının sanayileşme süreci sırasında hiçbir zaman gözden kaçırılmaması gereklidir. Kaldı ki, tarımdan meydana gelen verimlilik artışları buradaki fazla nüfusun, sanayileşme süreci sırasında ihtiyaç duyulan emeğin kentlerde istihdam edilmelerine olanak tanır. Çoğu azgelişmiş ülkede tarımsal kesimin temel özelliği, toprak üzerinde yoğun nüfus baskısının bulunması, geri teknolojilerin kullanılması, düşük tasarruf, düşük yatırım ve bu yüzden de düşük verimliliklere sahip olmasıdır. Bu ülkelerde çok fazla sayıdaki köylü nüfus yoksulluk içinde yaşarken, okur-yazar oranları da bir hayli düşüktür. 15
Ayrıca, birçok durumda toprak sahipliğinin dağılımı gelişi güzeldir. Nitelikli tohum ve kimyasal gübre gibi modern üretim girdilerinden yararlanmak çoğu yerde bilinmemektedir. Birçok azgelişmiş ülkedeki tarımının geliştirilmesinde yeterli suyun sağlanamaması da önemli bir darboğaz olarak durmaktadır. O halde, azgelişmiş ülkelerde kalkınma stratejilerini oluşturanlar, sanayileşme süreci sırasında tarım sektörlerini bir şekilde geliştirmenin yollarını aramak ve bulmak zorundadırlar. 16
17
DIŞ TİCARET Dış ticaret, çoğu azgelişmiş ülkede milli gelirin oldukça küçük bir bölümünü oluşturmaktadır. Birçok azgelişmiş ülkede dış ticaret modeli, hala eskinin kolonyal ilişkilerinin bir devamı halindedir. Eskiden kolonilerin merkezdeki ülkelere birincil mal ve hammaddeleri ihraç edip, oralardan nihai sanayi mallarını ithal etmesi gibi; bugün de azgelişmiş ülkeler esas olarak birincil malların net ihracatçıları ve sanayi mallarının net ithalatçılarıdır. 18
19
Genellikle birkaç tür malın ihracatında yoğunlaşan azgelişmişler ülkeler, çoğu zaman ihracatlarını yaptıkları pazarlar olarak da ancak birkaç ülkede odaklanmaktadırlar. Örneğin Etiyopya nın yıllardır değişmeyen ana ticaret partneri malların yarısını sattığı Avrupa dır. Etiyopya nın Avrupa ya gerçekleştirdiği ihracatın %85 i Almanya, İtalya, Fransa, Belçika ve B. Krallık tarafından paylaşılmaktadır. Dolayısıyla, ihraç gelirleri, ihraç edilen birkaç ürünün, ürün devrelerinde meydana gelen değişmelere oldukça duyarlı ve ihracatın yöneldiği piyasa koşullarında ortaya çıkan değişmelerden kolayca etkilenebilmektedir. 20
İhraç ettikleri ürünlerin fiyat ve gelire karşı esnekliklerinin düşmesi olması da, bu ülkelerin ihraç gelirlerini arttırmada önemli bir engel oluşturmaktadır. Sonuçta, dış ticaret hadleri son yüzyılda düzenli olarak azgelişmiş ülkelerin aleyhine gelişmektedir. Son 20 yılı aşkın bir süredir, dünya tarımsal ürün pazarlarında ilginç gelişmeler yaşanmaktadır. 1981-2000 arasındaki dönemde birincil tarımsal ürünler ihracatı ancak %3,3 oranında artarken, işlenmiş tarımsal ürünler ihracatı bundan çok daha yüksek bir oranda (%6) artış göstermiştir. Sonuç olarak, işlenmiş ürünlerin toplam dünya tarımsal ürünler ticaretinde 1981-1990 döneminde %60 olan payı, 1991-2000 döneminde %66 ya çıkmıştır. 21