Azınlık Eğitimi. Gülünç duruma düşmek pahasına

Benzer belgeler
gerek- + zaman eki mecburiyetinde + kişi eki

Başvuru Motivasyon Mektubu / Ön Yazı

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

YABANCI DİL BİLGİSİ SEVİYE TESPİT SINAVI (YDS) (İlkbahar Dönemi) YUNANCA 6 NİSAN 2014

azınlıkça 75 SELANİK TEKİ ALACA İMARET CAMİİ Nİ BAYRAM NAMAZI İÇİN TAHSİS EDECEĞİM Selanik teki Yeni Camii de 90 yıl sonra namaz kılındı

azınlıkça Harun Molla Yunanistan şampiyonu Batı Trakyalı Azınlıkça 79 u cep telefonuna indir: Azınlıkça 1 ΤΕΥΧΟΣ 79 ΙΑΝΟΥΑΡΙΟΣ 14 ΤΙΜΗ 3

KASIM - ΝΟΕΜΒΡΙΟΣ 2009 Sayı: 52 Fiyatı: 3

Kişisel Dilekler Dilekler - Evlilik Türkçe Yunanca Συγχαρητήρια. Σας ευχόμαστε όλη την ευτυχία του κόσμου.

AKPM raportörü Michel Hunault, hazırladığı Yunanistan ve Türkiyede ki

T.C. Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi

EYLÜL - ΣΕΠΤΕΜΒΡΙΟΣ 2011 Sayı: 66 Fiyatı: 3

Krize inat SANAT Krize inat SANAT

İş E-Posta. E-Posta - Giriş. Αξιότιμε κύριε Πρόεδρε, Son derece resmi, alıcının ismi yerine kullanılabilecek bir ünvanı var ise

Dimostenis Yağcıoğlu yazdı Mâli Uçurum, Memorandumlar ve Yunanistan daki Ekonomik Kriz

İş sağlığı ve güvenliği için AB mevzuatı. Tartışmacı 2: Stavros Lambrou, Başkan, Kıbrıs Güvenlik ve Sağlık Derneği

MART - ΜΑΡΤΙΟΣ Sayı: 45 Fiyatı: Azınlıkça

azınlıkça Seydan Mahmut Hayallerini Gerçekleştirmek İçin Koşuyor YA SİZ? Σε πλήρη εξέλιξη η ευλογιά στη Θράκη Ιδού η ανακοίνωση!

Başvuru Referans Mektubu

OCAK - ΙΑΝΟΥΑΡΙΟΣ 2010 Sayı: 54 Fiyatı: 3

azınlıkça Yerel Seçimler Azınlıkça 80 i cep telefonuna indir: Azınlıkça 1 ΤΕΥΧΟΣ 80 ΑΠΡΙΛΙΟΣ 14 ΤΙΜΗ 3 SAYI 80 NİSAN 14 FİYATI 3

Göç Barınma. Barınma - Kira. Θα ήθελα να ενοικιάσω ένα. Bir şey kiralamak istediğinizi belirtmek. Konut türü. Konut türü

EKİM - ΟΚΤΩΒΡΙΟΣ 2010 Sayı: 60 Fiyatı: 3

TEMMUZ - ΙΟΥΛΙΟΣ 2010 Sayı: 58 Fiyatı: 3

Kişisel Mektup. Mektup - Adres. Κυρ. Ιωάννου Οδ. Δωριέων 34 Τ.Κ 8068, Λάρνακα

Demokratik Oluşum (Dimokratiki Simparataksi) koalisyonu Rodop Milletvekili İlhan Ahmet e önemli görev verdi.

Dinişleri Genel Sekreteri Yorgos Kalentzis: İnsanlar cins köpeklerle aynı seviyede tutulmaz

Islık çalsam şiir olur mu!

OCAK - ΙΑΝΟΥΑΡΙΟΣ 2012 Sayı: 67 Fiyatı: 3

azınlıkça VASİYETİMDİR! Azınlığa tercih hakkı... Azınlıkça 1 SAYI 82 KASIM 14 FİYATI 3 ΤΕΥΧΟΣ 82 ΝΟΕΜΒΡΙΟΣ 14 ΤΙΜΗ 3

Θέμα: : Εκθέσεις α) Eurasia Packaging και β) 6 th Food Technology Fair στην Κωνσταντινούπολη της Τουρκίας Σεπτεμβρίου 2011

azınlıkça 26 ya yükseldi! Batı Nil Virüsü vakaları Στα 26 τα κρούσματα από τον ιό του Δυτικού Νείλου İsrail doğalgazı Gümülcine ye gelebilir mi?

3647 SAYILI ve 2008 (3647/2008) TARİHLİ YUNANİSTAN VAKIFLAR YASASI VE UYGULAMALARI

PCL 10. Robert Bosch GmbH Power Tools Division Leinfelden-Echterdingen Germany A 0J3 (2013.

Mr. Adam Smith Smith's Plastics 8 Crossfield Road Selly Oak Birmingham West Midlands B29 1WQ

''Yanlış anlaşılıyorum''

Yeni Göç Yasas Tecrübeleri

EKİM - ΟΚΤΩΒΡΙΟΣ 2009 Sayı: 51 Fiyatı: 3

TEMMUZ - ΙΟΥΛΙΟΣ 2011 Sayı: 65 Fiyatı: 3

ΕΘΝΙΚΟ ΚΑΙ ΚΑΠΟΔΙΣΤΡΙΑΚΟ ΠΑΝΕΠΙΣΤΗΜΙΟ ΑΘΗΝΩΝ ΣΧΟΛΗ ΟΙΚΟΝΟΜΙΚΩΝ

Αιτήσεις Συστατική Επιστολή

Αιτήσεις Συστατική Επιστολή

Cumhuriyet Halk Partisi

Milli Devlete Yönelik Tehdit Değerlendirmesi

Θέμα: Το Λεξικό Ρήμα, Η «τροπικότητα» 1 GENİŞ ZAMAN - Θαμιστική ( συμβαίνει συνήθως ) / Επιστημική ( ενδέχεται να, θα πρέπει να...

GÜMÜLCİNE DE KURBAN PAZARI VE KESİMİ HAKKINDA HALKIMIZIN GERÇEKLERİ BİLMESİ GEREKİR Perşembe, 23 Ağustos :16

Devlet Dil Sertifikası

Müşteri: Üç gece için rezervasyon yaptırmak istiyorum. Tek kişilik bir oda.

BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BATI TRAKYALI GENÇLERLE YTB DE BULUŞTU Cuma, 13 Nisan :47

Türkiye de üniversiteye giremeyen öğrenciler Fas ta üç dil öğreniyor

GBH 2-20 D Professional

MAYIS - ΜΑΪΟΣ 2010 Sayı: 57 Fiyatı: 3

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

HAKAN ÇAVUŞOĞLU: YUNANİSTAN İÇİN ELİMİZİ TAŞIN ALTINA KOYMAYA HER ZAMAN HAZIRIZ" Cumartesi, 04 Kasım :31

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k

Üsküdar dünya güzeli bir şehir Kültür ve sanatımızın kök saldığı, hayat bulduğu bir şehir güzeli, bir altın şehir Tarihi dokusu, insana huzur veren

YURTDIŞINDAKİ İSTANBULLU RUMLARIN EVRENSEL FEDERASYONU. Korkunç 6-7 Eylül 1955 Olaylarının 60. Yıl Dönümü

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

LÜTFEN KAYNAK GÖSTEREREK KULLANINIZ 2013

Türkiye de Zorunlu Din Dersi Uygulaması

MART - ΜΑΡΤΙΟΣ Sayı: 74 Fiyatı: 3. Dr. İbram Onsunoğlu yazdı PROFESYONEL. Azınlıkça 1

T.C. SAMSUN VALİLİĞİ İl Millî Eğitim Müdürlüğü EĞİTİM ÖĞRETİM YILI ÇALIŞMA TAKVİMİ

ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ 6 (ΕΞΙ) ΣΕΛΙΔΕΣ

LÜTFEN KAYNAK GÖSTEREREK KULLANINIZ 2013

SORU ve CEVAPLARLA 12 YILLIK (4+4+4) ZORUNLU EĞİTİM SİSTEMİ

Bölge Uzmanı Nihai Form

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz

Batı Trakya dan 22 kuruluş ve dernekler Cumhurbaşkanı ve Başbakana Erdoğan ın Trakya Ziyaretine Hayır içerikli açık mektup gönderdiler.

Öğrencilerin çektiği fotokopiye yasal formül şart!

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI ÇALIŞMA TAKVİMİ

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS

AHMET YILDIZ: İYİ NİYET VE AKLISELİM İLE BUNLARIN ÜZERİNE GİDERSEK, ÇÖZÜMLENMEYECEK SO Pazartesi, 29 Mayıs :30

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu..

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu

frekans araştırma

DİN VEYA İNANCA DAYANAN HER TÜRLÜ HOŞGÖRÜSÜZLÜĞÜN VE AYRIMCILIĞIN TASFİYE EDİLMESİNE DAİR BİLDİRİ

Yaptığım şey çok acayip bir sır da değildi aslında. Çok basit ama çoğu kişinin ihmal ettiği bir şeyi yaptım: Kitap okudum.

ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ YABANCI DİLLER YÜKSEKOKULU EĞİTİM ÖĞRETİM VE SINAV YÖNERGESİ. BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

ÇAĞDAŞ EĞİTİM KOOPERATİFİ ÖZEL 3 MART İLKÖĞRETİM OKULU

ÇEVRENİN GENÇ SÖZCÜLERİ

ILKADIM'DA BÜYÜK BALKAN KONGRESI

Hocam Prof. Dr. Nejat Göyünç ü Anmak Üzerine Birkaç Basit Söz

Yaz l Bas n n Gelece i

Hızlı Başlangıç Kılavuzu Γρήγορος Οδηγός Χρήσης Краткое руководство по эксплуатации Gyors útmutató Instrukcja obsługi HL-890

ANAYASAL ÖZELLİKLER. Federal Devlet

İLKÖĞRETİM ve LİSELERDE DİNDARLIK ÜZERİNE KARŞILAŞTIRMALI BİR ARAŞTIRMA (DİYARBAKIR ÖRNEĞİ)

TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ. 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri

DÜNYADA DİN EĞİTİMİ UYGULAMALARI

Türkiye de azınlık olmak Anket Çalışması

Gençlerin Doğu Ekspresi keyfinde usulsüzlük iddiası

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

This paper was presented in International Energy and Security Congress that took place at Kocaeli University, Turkey on September 23 24, 2014.

T.C. MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI TEBLİĞLER DERGİSİ DESTEK HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜNCE AYDA BİR ÇIKARILIR. İlk Çıkış Tarihi: 09/01/1939

ULUSAL VEYA ETNİK, DİNSEL VEYA DİLSEL AZINLIKLARA MENSUP OLAN KİŞİLERİN HAKLARINA DAİR BİLDİRİ

TOEFL Hakkında Herşey!

Takdim. Bu, Türkiye nüfusu göz önüne alındığından her 90 kişiden birinin aday olması anlamına geliyor (TV, Haberleri, ).

E-KİTAP SATIŞLARINIZLA, SÜREKLİ BİR GELİRE NE DERSİNİZ? By Alia RİOR. Alia RİOR

Yüz Nakli Doktorları Birbirine Düşürdü

OCAK 2012 FAALİYET RAPORU. Prof.Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

T.C. MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI TEBLİĞLER DERGİSİ DESTEK HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜNCE AYDA BİR ÇIKARILIR. İlk Çıkış Tarihi: 09/01/1939


Transkript:

ARALIK - ΔΕΚΕΜΒΡΙΟΣ 2008 Sayı: 42 Fiyatı: 3 Gülünç duruma düşmek pahasına Azınlık Eğitimi -Yunanistan da grev ve işgaller... Aydın Bostancı -Birikenler... Elçin Macar -Okullarda Din Dersi ve Dini Bayram Tatilleri Herkül Millas -Siyasî Bunalımı Gidermeye Yönelik Bazı Öneriler Dimostenis Yağcıoğlu -Ο πειρασμός του εθνικισμού στην εκπαίδευση Γιώργος Δούδος 40 Azınlıkça

BU AY AZINLIKÇA AZINLIKÇA BATI TRAKYA AYLIK HABER YORUM DERGİSİ ARALIK 2008 YIL: 4 SAYI: 42 www.azinlikca.net ΑΖΙΝΛΙΚΤΣΑ ΜΗΝΙΑΙΟ ΤΟΥΡΚΟΕΛΛΗΝΟΦΩΝΟ ΠΟΛΙΤΙΚΟ ΠΕΡΙΟΔΙΚΟ ΤΗΣ Δ. ΘΡΑΚΗΣ ΔΕΚΕΜΒΡΙΟΣ 2008 ΕΤΟΣ:Δ NO:42 SAHİBİ-SORUMLUSU ΙΔΙΟΚΤΗΤΗΣ-ΕΚΔΟΤΗΣ- ΔΙΕΥΘΥΝΤΗΣ EVREN DEDE GENEL KOORDİNATÖR ΓΕΝΙΚΟΣ ΣΥΝΤΟΝΙΣΤΗΣ AYDIN BOSTANCI YAYIN YÖNETMENİ ΣΥΜΒΟΥΛΟΣ ΕΚΔΟΣΗΣ İBRAM ONSUNOĞLU ADRES Marathonos Neoktista 3/A 69100 Komotini Email: azinlikca@yahoo.com Tel: +30 6947866196 +30 6944749374 Fax: +30 25310 29866 ΕΤΗΣΙΕΣ ΣΥΝΔΡΟΜΕΣ Ιδιώτες. : 36 Τραπεζες, Οργανισμοί: 98 Ν.Π.Δ.Δ, Α.Ε: 98 Δήμοι: 98 Euro Κοινότητες: 72 BU SAYIDA YAZARLAR Aydın Bostancı Aslı Bilge Γιώργος Δούδος Dimostenis Yağcıoğlu Evren Dede Elçin Macar Hakan Mümin Hatice Sali Herkül Millas Rıdvan Köse Samim Akgönül Elçin Macar Birikenler... Anaokulu sorunu bir süredir Batı Trakya da gündemi belirliyor. Anaokulu, çocukları eğitime hazırlayan ilk aşama olduğuna göre, çocuklar da azınlık okullarında Türkçe tedrisat gördüklerine göre, anaokullarında Türkçe talebinden daha doğal bir talep olamaz. Lozan dan Yunanistan ın imzaladığı diğer uluslararası sözleşmelere kadar hukukî dayanağı da mevcuttur. Hatta günümüzde, böyle olmasaydı bile, talep edilebilir bir haktır. İçindekiler 2 5 7 9 11 16 17 21 23 25 27 29 30 35 36 Γιώργος Δούδος Ο πειρασμός του εθνικισμού στην εκπαίδευση Ο εθνικισμός όταν εμφανίστηκε στο ευρωπαϊκό προσκήνιο των ιδεών προς το τέλος του 18ου αιώνα, αναδείχθηκε ως ένα ιδιαίτερα αποτελεσματικό όργανο για την κατάλυση των αυταρχικών πολυεθνικών αυτοκρατοριών που μοιράζονταν τα εδάφη της Ευρώπης, καταδυναστεύοντας τους λαούς της. πίσης, Azınlıkça42 Evren Dede Gülünç duruma düşmek pahasına azınlık eğitimi Her ne kadar eğitsel açıdan bir eksiği olmasa da, azınlığın anadiline ve kimliğine saygı noktasında Eğitim Bakanlığı nın hazırladığı yeni program eskisini aratacak gibi gözüküyor. Keşke Müslüman Çocukların Eğitimini Destekleme Programı nı eleştiren ve olumsuz tavır sergileyenler, hiç değilse ne kadar yanlış yaptıklarını Pontuslu ve Yabancı Uyruklu Çocukların Katılımı ve Müslüman Çocukların Eğitimi adlı yeni programın ihalesini görünce itiraf edebilselerdi. Gülünç duruma düşmek pahasına azınlık eğitimi Evren Dede Yunanistan da grev ve işgaller... Aydın Bostancı Birikenler... Elçin Macar Okullarda Din Dersi ve Dini Bayram Tatilleri Herkül Millas Ο ΠΕΙΡΑΣΜΟΣ ΤΟΥ ΕΘΝΙΚΙΣΜΟΥ ΣΤΗΝ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗ ΓΙΩΡΓΟΣ ΔΟΥΔΟΣ Bahar, yağmur ve özlem... Hakan Mümin Siyasî Bunalımı Gidermeye Yönelik Bazı Öneriler Dimostenis Yağcıoğlu Fransa da tarih, toplumsal hafıza ve yasama Samim Akgönül Batı Trakya da genç olmak... Hatice Sali Rus Patriği Alexy II nin Ardından Aslı Bilge Yaratma gücüne sahip olmayan, yok etme gücüne de sahip değildir Rıdvan Köse ΒΡΕΤΑΝΙΚΑ ΜΟΥΣΟΥΛΜΑΝΙΚΑ ΙΕΡΟΔΙΚΕΙΑ Θεσσαλονίκη 1839-1912 Κωνσταντίνος Τσιτσελίκης Değerler krizi Herkül Millas Ayın içinden AZINLIKÇA - BATI TRAKYA AYLIK HABER YORUM DERGİSİ ΑΖΙΝΛΙΚΤΣΑ - ΜΗΝΙΑΙΟ ΤΟΥΡΚΟΕΛΛΗΝΟΦΩΝΟ ΠΟΛΙΤΙΚΟ ΠΕΡΙΟΔΙΚΟ Azınlıkça ΤΗΣ Δ. ΘΡΑΚΗΣ 39 www.azinlikca.net

2009 a girerken Uzun bir aradan sonra sayın Elçin Macar tekrar aramızda. E. Macar bu sayımızdaki makalesinde üç farklı ve önemli konuya birden değiniyor. Türkiye Savunma Bakanı Vecdi Gönül ün açıklamaları üzerine gelişen olaylar, ekim ayında İnsani Yardım Vakfı nın İstanbul da düzenlediği Balkanlarda Gelecek Tasavvuru başlıklı sempozyumda söylenenler ve Batı Trakya da Türkçe eğitim olmazsa Hıristiyanlaşanların sayısının hızla artacağı iddiası ile ilgili Macar ın yorumlarına ve analizlerine dikkat etmekte yarar var. * Azınlıkta Frangudaki Programı şeklinde bilinen Müslüman Çocukların Eğitimini Destekleme Programı yakın zaman önce son buldu. Program yetkilileri kiraladıkları ofisleri ancak boşaltabildiler. Bizler Frangudaki programı yerine ne olacak, yeni bir program karşımıza çıkacak mı diye düşünürken, Eğitim Bakanlığı kasım ayında yeni bir programın ihalesini ilan etti bile. Evren Dede bu ay makalesinde Eğitim Bakanlığı nın yeni programından bahsediyor sizlere, eski programı çok arayacağımızı belirterek. * 15 yaşındaki bir gencin bir polis memuru tarafından öldürülmesiyle başlayan şiddet eylemleri ve protestolar yeni değil; yıllardır küçük çaplı eylemlerle yaşamaya alışmıştık zaten. Fakat son olaylardaki şiddet eylemlerinin dozajı herkes için yeni ve ürkütücü. Başta siyasiler olmak üzere herkes ülkedeki siyasi sistemin artık iyiden iyiye çıkmaza girdiğini görüyor. Fakat çözüm önerilerine geldiğimiz zaman iş tekrar başa dönüyor. Yazarımız Dimostenis Yağcıoğlu makalesinde yaşanan krizi ve siyasî bunalımı gidermeye yönelik bazı önerilerle karşımıza çıkıyor. * Bu sayımızda yayın danışmanımız İbram Onsunoğlu ve Fatih Bostancı maalesef yazılarıyla aramızda olamadılar. İ. Onsunoğlu, meslekî bir çalışması nedeniyle İstanbul da bulunduğundan makalesini bizlere gönderemedi. F. Nazifoğlu da yurtdışında olan bir diğer yazarımız; önümüzdeki sayı tekrar sizlerle aramızda olacaklar. editör Azınlıkça 1

Vitrin Evren Dede evrendede@gmail.com Gülünç duruma düşmek pahasına azınlık eğitimi Eğitim Bakanlığı, Pontuslu ve Yabancı Uyruklu Çocukların Katılımı ve Müslüman Çocukların Eğitimi adlı programın ihalesini kasım ayında ilan etti. Anlaşılan o ki, 21 Kasım da ilan edilen eğitim programı, Frangudaki ekibinin 1997 Eylül ünden 2008 yılına kadar sürdürdüğü Müslüman Çocukların Eğitimini Destekleme Programı nın (PEM) yerini alacak. 1997 yılında iktidarda Pasok hükümeti vardı. Dolayısıyla Anna Frangudaki ve Thalia Dragona başkanlığında Atina üniversitesince yürütülen Müslüman Çocukların Eğitimini Destekleme Programı nı dönemin Pasok iktidarı başlatmıştı. Avrupa Birliği fonlarından ayrılan kaynak dışında, Eğitim Bakalığı ndan da mali destek alan program, Pasok iktidarının ardından ND hükümetiyle aynı şekilde ve süresi bitince de uzatılarak devam etti. Oysa yeni hükümet Atina üniversitesinin dışında Trakya üniversitesinin de talip olduğu bu programı ikinci döneminde pekala Trakya üniversitesi sorumluluğundaki bir ekibe teslim edebilirdi. Hele hele Müslüman Çocukların Eğitimini Destekleme Programı nın başında sol görüşlü ve Pasok partisine yakın akademisyenler varken ND hükümetinin kendi görüşüne yakın akademisyenlerle bu işi yürütmesi, belki de partizanlık açısından, en makul tercih olmalıydı. Fakat ND iktidarı bu yolu seçmedi, programı aynı ekibin yürütmesini istedi. Programın mimarlarından olan Thalia Dragona, bugün Pasok partisinin Meclis teki milletvekillerinden biri. Atina üniversitesindeki akademik kariyerine ve programdaki görevine ara veren Dragona nın son genel seçimlerde Pasok partisinden milletvekili olarak adaylığını koyması, ND partisi tarafından şaşkınlıkla karşılanmamıştı elbette; beklenen bir olaydı bu. Fakat ND iktidar olduğu dönemde, Pasok yanlısı akademisyenlerle programın ikinci dönemine devam kararı aldığında, bu elbette herkes tarafından şaşkınlıkla karşılandı. Yunanistan daki partizanlık o derece insanların kanına işlemiştir ki, bu tür bir tercihin kolay kolay gerçekleşmesi mümkün değildir. Dolayısıyla ND hükümetinin Frangudaki ekibiyle devam etme kararı Yunanistan açısından başarı ile doğru orantılı bir tercihin yapıldığı, partizanlığın galebe çalamadığı ender vakalardan biri olarak kayda geçmeli. Programın değerlendirmesi birçok defa yetkili ağızlardan yapıldı. Çoğunluk basınının bile mesafeli yaklaştığı program, azınlık basınında da, neredeyse her zaman, olumsuz yorum ve haberlerle gündeme geldi. Azınlık basının program ile ilgili en fazla rağbet ettiği haber Anna Frangudaki nin azınlık okulları hakkındaki düşüncelerini ifade ettiği bir beyanatıydı. Frangudaki, daha sonra Azınlıkça ya verdiği röportajında da tekrar ettiği gibi, Azınlık okullarının ne denli düzelse de iyi okul olamayacağını ve dolayısıyla gerekli düzenlemeler yapılması kaydıyla azınlığın devlet okullarında çoğunlukla birlikte eğitim görmesinin doğru olduğunu söylüyordu. Ayrıca Anna Frangudaki bu görüşlerine dayanak olarak, ikidilli 2 Azınlıkça

eğitim konusunda uzman olan Jim Commins in Gümülcine deki incelemelerini ve bunun neticesinde azınlık okullarının yetersiz olduğu ile ilgili açıklamasını hatırlatıyor ve başka devre ait olan azınlık okulları yerine bütün derslerin devletin dilinde yapılacağı, aynı zamanda sistemli olarak Türk dili ve edebiyatının seçmeli ders olarak okutulacağı devlet ilkokulu, ortaokulu ve lisesi öneriyordu. Alternatif olarak sunulabilecek özel okul bahsine hiç girmeden ve ayrıca eğitim açısından doğruluğu bir yana, maalesef Frangudaki nin azınlık okulları ile ilgili açıklamaları Müslüman Çocukların Eğitimini Destekleme Programı nın tamamlandığı son güne kadar aleyhinde bir argüman olarak kullanıldı. Eklemekte fayda var, program Yunanca öğretiminde yararlanmak üzere Pomakça birkaç sözcüğü müfredatına alınca da tepkiyle karşılaşmış ve hemen bu kelimeleri programdan çıkarmıştı. Ayrıca program hakkında olumsuz bir görüş olarak azınlık öğrencilerine neden sadece Yunanca öğretildiği, esas sorunun Türkçe olduğu şeklinde nakarat haline gelmiş itirazı da eklemekte yarar var. 10 yıl boyunca Azınlık ileri gelenleri, siyasetçileri, öğretmenleri ve pek çok dernek yetkilileri Müslüman Çocukların Eğitimini Destekleme Programı na karşı olumsuz bir tavır sergilemiş olsa da, azınlık içerisinde azınlığı oluşturan bir çağdaş kesim bahse konu programı destekledi, açık destek verdi ve programın azınlığın menfaatine olduğunu savundu. Azınlık içerisinde azınlığı oluşturan bu entellektüel zümrenin programa verdiği desteğin nedenini iki üç ana madde halinde özetlemek mümkün: I: Frangudaki programı Yunanca öğretiminde Türkçeyi kullanmıştır. Programın yürürlükte olduğu 10 yıl boyunca iki tane Yunanca-Türkçe sözlük yayınlanmış, 8-12 yaş arası için bilgisayar programı şeklinde Türkçe karşılıklarını bulabilecekleri bir sözlük hazırlanmıştır. Program Türkçeyle barışık ve anadile saygılı yaklaşmıştır. Program Yunanca nın öğrenimini, destekleyici dil olarak Türkçe ye dayandırmıştır. II: Frangudaki programı sayesinde azınlık öğrencileriyle iletişim kurmak isteyen, öğrencilere daha fazla yararlı olmak isteyen Yunan öğretmenler Türkçe öğrenmeye başlamışlardır. Program Yunan öğretmenler için Türkçe kursları düzenlemiştir. III: Yunanca öğrenimi için azınlıkta ciddi bir talep ve istek vardır. Frangudaki programı azınlığın kimliğini reddetmeden Yunanca öğretmiş, pedagojik açıdan azınlık çocuklarının anlayabileceği çağdaş yöntemlerle ve kültürlerarası eğitim ilkelerine dayanarak ders kitapları hazırlamıştır. IV. Kapsama alanına girmemesine rağmen Program, tamamı İstanbul ve Batı Trakya azınlık bireylerinden oluşan bir heyet tarafından ve devlet okullarında okutulması amacıyla ve belki de alanındaki en cesuru olan yardımcı Türkçe ders kitabını hazırlamıştır. * Program yetkililerinin 10 yıllık serüvenlerinin mühasebesini yaptıklarında hayıflandıkları noktalar da vardır. Anna Frangudaki, hem çoğunluk hem de azınlık karşısında, doğrudan siyasî bir karşıtlık ve sürtüşmeden kaçınmak için siyasî baskılar karşısında geri adım atmış olmalarından hayıflanmaktadır mesela. Kitaplarından ve eğitsel araç gereçlerden çeşitli şeyleri çıkarmayı kabul etmelerinden, kimi zaman bir fotoğrafı, kimi zaman birkaç sözcüğü çıkardıklarından dolayı pişmandır. Bunu yaptıkları hata olarak değerlendirmektedir. * Eğitim Bakanlığı nın Pontuslu ve Yabancı Uyruklu Çocukların Katılımı ve Müslüman Çocukların Eğitimi adlı programın ihalesini yaptığından ve anlaşılan bu yeni programın Frangudaki ekibinin 2008 yılına kadar sürdürdüğü Müslüman Çocukların Eğitimini Destekleme Programı nın yerini alacağından bahsediyorduk. Bu yeni programın azınlığa bakan kısmı kısaca şu şekilde: _Ortaokul öncesi veya azınlık okulundan devlet okuluna geçiş yapan öğrencilere destek amaçlı yaz kursları. _Azınlığın yaşadığı bölgelerde 10 adet kalıcı veya gezici Müslüman Çocukların Eğitimini Destekleme Merkezleri nin yapılandırılması ve merkezlerde Yunanca, matematik ve bilgisayar Azınlıkça 3

derslerinin verimesi. _Başta Yunanca olmak üzere derslerle ilgili ek destek programları. _Anadili Yunanca olmayan öğrencilerin eğitim sistemine dahil edilebilmeleri için okul harici destek birimlerinin faaliyete geçirilmesi. _Bahse konu merkezlerde öğrencilere ek eğitim malzemesi ve kitap temin edilmesi, öğrenci, veli ve eğitimcilere internet olanağı. _Başta ders kitapları olmak üzere yeni eğitsel materyallerin hazırlanması Her ne kadar eğitsel açıdan bir eksiği olmasa da, azınlığın anadiline ve kimliğine saygı noktasında Eğitim Bakanlığı nın hazırladığı yeni program, eski programı aratacak gibi gözüküyor. Keşke azınlık içerisinde 10 yıl boyunca Müslüman Çocukların Eğitimini Destekleme Programı nı eleştiren, beğenmeyen ve olumsuz tavır sergileyenler, hiç değilse ne kadar yanlış yaptıklarını Pontuslu ve Yabancı Uyruklu Çocukların Katılımı ve Müslüman Çocukların Eğitimi adlı programın ihalesini görünce itiraf edebilselerdi. Ama nerede!.. Amacı çözüm değil de, sorunların devamı olan azınlık yetkililerinin bu yeni programdan daha da hoşnut olacaklarını şimdiden söyleyebiliriz. Çünkü şimdi daha fazla itiraz edebilecekleri, daha fazla azınlık eğitimi ihlalleri adına bağırabilecekleri bir ortam oluşmakta Zaten dikkat edilirse azınlık adına dile getirilen talepler, azınlık çocuklarının birey olarak düzgün eğitimi ile ilgili değil, azınlık eğitiminin statüsü ile ilgilidir. * Ben mi yanlış görüyorum, azınlık eğitimindeki sorunların ve çözüm önerilerinin tartışılması için Yüksek Kurul un toplanmasını önerenler, Türkiye ile Yunanistan arasındaki anlaşmalarla kararlaştırılan ve azınlık eğitimini düzenleyen maddeler dışında hiçbir inisiyatifi kabul etmeyenler değil mi? O halde neyin çözüm önerilerini tartışacaklar? Lozan da temeli oluşturulan, 1951 Kültür anlaşması ve 1968 protokolleri ile hitama erdirilen azınlık eğitiminin çerçevesi dışında ne tür bir öneri getirebilirler ki? Bu çerçeve dışında hiçbir çözüm önerileri olamayacağına göre bahse konu antlaşma, anlaşma ve protokolde yer alan maddeleri alt alta sıralamak ve bunları öneri diye Keşke azınlık içerisinde 10 yıl boyunca Müslüman Çocukların Eğitimini Destekleme Programı nı eleştiren, beğenmeyen ve olumsuz tavır sergileyenler, hiç değilse ne kadar yanlış yaptıklarını Pontuslu ve Yabancı Uyruklu Çocukların Katılımı ve Müslüman Çocukların Eğitimi adlı programın ihalesini görünce itiraf edebilselerdi. Ama nerede!.. sunmak mı çözüm önerisi oluyor? Anna Frangudaki, azınlık öğrencilerinin %25 inin azınlık ortaokullarında, %75 inin ise devlet ortaokullarında okuduğunu ifade ediyor. Benim elimdeki verilere göre de, azınlık öğrencilerinden 2008-2009 yılında Türk üniversitelerinde okumaya hak kazananların yaklaşık %25, Yunan üniversitelerini kazanların ise %75 olduğu gözüküyor. Dolayısıyla, açık açık azınlığın eğitim sürecindeki son durumu, sınırlı alana kapatılmış azınlık eğitimi yerine, azınlık bireylerinin kişisel çözüm bulmalarını ön şart koşuyor. Mesela yabancı dil kursları azınlık eğitiminin kapsama alanına girmiyor, ama alternatif arayışların arasında kendisine yer bulabiliyor. * Not: Cemil Beyin ifade buyurduğu gibi, azınlık eğitimi konusunda daha fazla gülünç duruma düşmek ve daha fazla rezil olmak pahasına sorumu tekrarlayayım: Gündemciler arasında çocuğunu devlet anaokuluna, yuvasına, kreşine veya ilkokuluna gönderen var mı? Eğer varsa acaba daha fazla gülünç duruma düşmüş ve daha fazla rezil olmuş kişi ben mi olurum, yoksa sizler mi? 4 Azınlıkça

Genç bakış Aydın Bostancı bostanciaydin@yahoo.com Yunanistan da grev ve işgaller Dünyada belkide en çok konuşulan ve tartışılan kavramlardan birisi de demokrasidir. Siyasilerden eğitim çevrelerine herkes demokrasi kavramını kendine göre yorumlamakta ve demokrasi etrafındaki hak ve özgürlükleri de buna göre belirlemektedir. Ülkemiz Yunanistan daki özellikle demokrasiye geçiş sonrası yetişen nesil incelendiğinde modern demokrasi anlayışının nasıl şekillendiği biraz olsun görülebilir. 6 Aralık tarihinde Aleksis Grigoropulos adlı 16 yaşında bir gencin polis kurşunuyla hayatını yitirmesinin ardından tüm ülkeyi saran ve 10 güne yakın süren çatışma şiddet ve yağmalama olayları hala etkisini sürdürmeye devam ediyor. Aleksis Grigoropulos un yaşamını yitirmesi sonucu gelişen olaylar başta Atina ve Selanik olmak üzere Kuzey Yunanistan, Mora ve adalara sıçradı. Olaylarda binlerce gösterici polis karakolları, kamu binaları ve ülke geneli 50 ye yakın bankayı ateşe vererek ülke milyonlarca evro zarara uğratıldı. Hükümet çevrelerinden yapılan açıklamalara göre ülke genelinde meydana gelen tahribatın 50 ile 60 milyon evro civarında olduğu tahmin ediliyor. Olaylar esnasında zarara uğrayan her bir dükkan sahibine hükümetin 10 bin evro para yardımında bulunacağı açıklanırken zararları 10 bin evrodan 200 bin evroya kadar olanlara 30 yıllığına faizsiz olarak kredi verileceği belirtildi. Fakat henüz protestolar sona ermiş değil. Bununla birlikte orta öğretim ve üniversite öğrenci grupları ise proresto gösterilerini Noel e kadar sürdüreceklerini, derslere girmeyerek okulları ve yolları işgal etmeye devam edecklerini belirtiyorlar. Aleksis Grigoropulos un ölümüne sebep olan mermi üzerinde yapılan verilerin, doku mikro zerreleri dışında beton örneğine de rastlandığı bunun ise kurşunun Grigoropulos a saplanmadan önce çevredeki binalardan birine çarpmış olma ihtimalini gündeme getirdiği belirtiliyor. Olayın aydınlatılması prostestoların belki belirli bir oranda azalmasına sebep olabilir. Değerli Profesör ve aynı zamanda dergimiz yazarlarından sn. Herkül Millas ın konuyla ilgili 11 Aralık 2008 tarihli Zaman Gazetesinde çok güzel bir yorum yazısı yayımlandı, okumayanlar mutlaka okumalılar. Çünkü Millas olayların gelişim sürecini çok güzel analiz etmiş. Ülkemizde işçilerin, memurların ve öğrencilerin grev işgal ve miting eylemleri artık her yıl alışılmışın da ötesinde adeta bir gelenek halini almış durumda. Bu olay ister istemez yapılması gereken grev eylemlerinin de ciddiyetini düşürüyor. Mesela her yeni eğitim ve öğretim yılında öğrencilerin okul işgalleri buna en güzel örnek. Eğer bir okulda öğrenciler eğitim ve öğretim yılına okullarını işgal etmekle başlamıyorsa, bilin ki orada bir şeyler ters gidiyor demektir. Çünkü okulları işgal etmek için sadece yürütülen eğitim politikaları gibi önemli mevzuların yanısıra okul kantinindeki böreklerin üçgen değil dörtgen olması bile okulun öğrenciler tarafından işgal edilmesine sebebiyet verebiliyor. Nitekim geçen yıl Dedeağaç ta bazı lise öğrencileri okul kantinindeki böreklerin üçgen olmasını protesto ederek okullarını işgal etmişlerdi. Sn. Herkül Millas ın yazısında da belirttiği gibi bugün her isteyen her istediği yerde ve saatte yolları kapatarak gösteriler düzenleyebiliyor ve diğer vatandaşların günlük hayatı bir an için altüst olabiliyor. Bu sadece kamu hizmetleri trafik veya ulaşım sorunuyla sınırlı kalmayıp bazen elektriksiz, susuz, hatta marketlerden ürünler boşaltılabiliyor. Bütün bunları daha geçen sene tüm ülke yaşadı. Şimdi de Azınlıkça 5

Çünkü okulları işgal etmek için sadece yürütülen eğitim politikaları gibi önemli mevzuların yanısıra okul kantinindeki böreklerin üçgen değil dörtgen olması bile okulun öğrenciler tarafından işgal edilmesine sebep oluyor. sorumsuz bir polis memurunun 16 yaşında bir gence ateş etmesi sonucu ortaya çıkan olaylar ülkeyi adeta bir kaosun eşiğine getirdi. Halk ve özellikle genç kitlelerin demokrasi ve insan haklarına sahip çıkmaları bir ülke için gurur ve övünç kaynağıdır. Fakat gösterilen tepki ve hak arama mücadelesi yakıp yıkarak yağma ederek değil en demokratik yol olan seçim sandığında gösterilmelidir. Yoksa insanların mal ve mülklerini yağma ederek mitingler düzenlemek, ülkeyi sadece kaosa sürüklemekten öteye gidemez. Yağmalama olaylarında kütüphaneler bile ateşe verildi; bu dünyanın hiç bir yerinde görülmüş şey değil. Bu gösterileri düzenleyenlerden bir çoğu belki öğrenci bile değil, fakat yakıp yağmalayarak tepki göstermek haklı mücadeleyi haksız kılar. Şiddet şiddeti doğuruyor. Olaylar ile ilgili siyasi partilerin tutumlarına bakıldığında hükümet partisi Yeni Demokrasi ve anamuhalefet partisi PASOK, birbirlerine sorumluluk isnad ederken Komunist Partisi Genel Sekreteri Aleka Papariga hiç bir şekilde şiddetten yana olmadıklarını defaatle dile getirdi. Göstericilere destek vermek ile eleştirilen Sol İttifak Siriza Partisi Meclis Grubu Başkanı Alekos Alavanos ise şiddetten yana olmadıklarını, fakat sokaklara ve yollara dökülen bu gençlerin de anlaşılması gerektiğini söyledi. Elbetteki gençlerinde anlaşılması gerekli, son dönemlerde ardı arkası kesilmeyen Siemens ve Vatopedio skandalları, siyasilerin isimlerinin bu skandallara karışması ve ardından gelen istifalar, yolsuzluk olayları, işsizlik, ekonomik kriz ve bütün bu geçmiş yılların da biriktirmiş olduğu olumsuzluklar genç insanları yollara dökmüş olabilir ve tepkilerini gösterilerle protestolarla dile getirmeleri en doğal haklarıdır. Ama yıkarak, dökerek yağmalayarak değil; seçim sandığında siyasileri oylarıyla terbiye ederek. Ευχές του Γενικού Γραμματέα της ΠΑΜ-Θ κ. Δημήτρη Σταμάτη για το Κουρμπάν Μπαϊράμ Ο Γενικός Γραμματέας της Περιφέρειας Ανατολικής Μακεδονίας- Θράκης κ. Δημήτρης Σταμάτης εν όψει της εορτής του Κουρμπάν Μπαϊράμ εύχεται στους μουσουλμάνους συμπολίτες μας Χρόνια Πολλά, με προσωπική και οικογενειακή ευτυχία. ΕΛΛΗΝΙΚΗ ΔΗΜΟΚΡΑΤΙΑ ΠΕΡΙΦΕΡΕΙΑ ΑΝΑΤΟΛΙΚΗΣ ΜΑΚΕΔΟΝΙΑΣ-ΘΡΑΚΗΣ ΓΡΑΦΕΙΟ ΤΥΠΟΥ Ταχ. Δ/νση: Γ. Κακουλίδη 1 Τ.Κ.: 69 100 Κομοτηνή Τηλ: 25310-81853 / 81891 FAX: 25310-81849 Email: gr_typou@remth.gr 6 Azınlıkça

Yolcu Elçin Macar elcinmacar@yahoo.com Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül ün millî devletin yaratılması ve milletin inşa edilmesi ile ilgili olarak söyledikleri, bir süredir Türkiye gündeminde yer bulan bir tartışmaya yol açtı. Bakan ın, bir yandan ulusçuluğu ulusla değil de ulus-devletle açıklayanlara ait bir kavram olan nation building den (ulus inşası) söz ederken bir yandan da ulusçu anlamda milli devlet ten söz etmesi manidardı. Birilerinin kendisine, onun bulunduğu yerden, nation building kavramını kullanmasının kötü bir şey olduğunu hatırlatması gerekiyor. Çünkü bu kavrama göre ulus; olmayan, inşa edilen kurgusal bir şey... Öte yandan, Bakan ın etnik temizliği savunduğu anlaşılıyor. Çünkü mübadele de bir etnik temizliktir; öldürerek de yapılabilir, zorla göç ettirerek de... O zaman Bakan ın 10-15 yıl kadar önce milli devletlerini kurmaya çalışan Sırplara da söyleyecek bir sözünün olmaması gerekir... Bu sözlerin ortaya çıkardığı bir başka gerçek ise, devletin resmi söylemi olan, Türk ulusal kimliğinin etnik bir kimlik olmadığı, ülkedeki tüm farklı alt kimlikleri de kapsayan bir üst ulusal kimlik olduğuna devlet ricalinin bile inanmadığıdır...ayrıca, hani tehcir savaş zorunluluğundan olmuştu. Meğer millîlikle de ilgisi varmış Hrant Dink in oğlu Arat Dink, enfes bir cevap verdi kendisine: Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül soruyor: Bugün eğer Ege de Rumlar devam etseydi ve Türkiye nin pek çok yerinde Ermeniler devam etseydi, bugün acaba aynı milli devlet olabilir miydi? (...) Hayır, aynı olmazdı. Süper olurdu.(...) Bütün ülke üç noktaya birikmez, kırk küsur merkez olurdu. Yirmi, otuz yıllık fidan hayatlarımız değil, kadim bir orman gibi Birikenler kültürümüz olurdu. Anasının doğduğu yerde doğabilirdi herkes, işte o zaman ülke, memleket olurdu. (...) Çok ciddi bir önerim var. Hani göz bebeklerimizi, civcivlerimizi her pazartesi sabahı, torna-tesviye sıralarına oturtmadan önce, beton bahçelerde topluyoruz ya, hani onlara şuur aşılayıp, tekleştirip, kutsal amaçlara kanalize edip, dar borulardan geçiriyoruz ya. Hani hep bir ağızdan ant içtiriyoruz ya: Varlığım Türk varlığına armağan olsun diye... Azınlık okullarında şöyle dedirtelim çocuklara mesele kapansın: Yokluğum Türk varlığına armağan olsun. (14 Kasım 2008, Taraf gazetesi) *** Ekim ayında, İnsani Yardım Vakfı, İstanbul da, Balkanlarda Gelecek Tasavvuru başlıklı bir sempozyum düzenledi. Sempozyumda sunulan tebliğler de, bir kitapta toplanmış olarak, sempozyumda davetlilere sunuldu. Kitapta yer alan bazı ifadeler dikkatimi çekti. Makedonya Merhamet Derneği Başkanı Adnan İsmaili şöyle diyor: Milliyetçilik akımı, İslam dünyasının bir araya gelmesiyle sonuçlanmadı, aksine bu kavram İslam dünyasında siyasal çözülmeye ve dağılmalara sebebiyet verdi. Toplumumuzun zehirlenmesi bu ulus devlet sürecinde meydana geldi Halifeliğin kaldırılması İslam dünyasında genelde olumsuz neticeler ve etkiler meydana getirdi. (s. 231-232) Sırbistan İslam Toplumu Başmüftüsü Muammer Zukorliç e göre bugün Balkan topraklarında yaşayan Müslüman halk; Boşnaklar, Arnavutlar, Türkler, Pomaklar, Romenler, Torbeşler ve diğer küçük bazı topluluklardan oluşmaktadır. (s. 51) Yıldırım Ağanoğlu ise, Türk soyu ve Türk kültüründen gelen Arnavut, Boşnak, Çerkez, Po- Azınlıkça 7

mak ve Yunanistan Türk ü nden söz ediyor. (s. 167) İbrahim Şerif müftülüğünün amacını şöyle özetliyor: Müftülüğümüz, özellikle Kur an kursu hizmetleriyle gençlere dinî ve millî şuur aşılamayı hedeflemektedir. (s. 69) Kitapta yer alan İngilizce çevirisine baktım; millî şuur, ulusal bilinç (national consciousness) olarak yazılı. Bunları niye aktardım? Balkanlardan gelenlerin kafasının ne kadar karışık olduğunu göstermek için Sempozyumun kitabının arkasında, ülkeler ve bölgeler başlığı altında, ülkelerin bayrakları ve bazı bilgileri yer alıyor. Batı Trakya ya da ayrı bir yer ayrılmış, bir de bayrak konmuş; yeniden moda olan, Türkiye de bazı internet sitelerinde ısrarla kullanılan, 1913 tarihli bayrak. Batı Trakya daki etnik gruplar başlığında ise aynen şu bilgiler var: Türkler, Pomaklar, Romenler ve Yunanlılar! (s. 308) Batı Trakya bölgesinde yaşayan en büyük azınlık grubu oluşturan Müslüman Türkler, Yunanistan yönetimi ülkede azınlık yaşadığını reddetmektedir gibi ifadeler de cabası. (s. 309) *** Anaokulu sorunu bir süredir Batı Trakya da gündemi belirliyor. Anaokulu, çocukları eğitime hazırlayan ilk aşama olduğuna göre, çocuklar da azınlık okullarında Türkçe tedrisat gördüklerine göre, anaokullarında Türkçe talebinden daha doğal bir talep olamaz. Lozan dan Yunanistan ın imzaladığı diğer uluslararası sözleşmelere kadar hukukî dayanağı da mevcuttur. Hatta günümüzde, böyle olmasaydı bile, talep edilebilir bir haktır. Ancak bu haklı talep savunulurken, bazı iddialar var ki, aklım havsalam almıyor. Örneğin Cengiz Ömer in Millet gazetesinin 145. sayısında yazdığına göre, Türkçe eğitim olmazsa, Hıristiyanlaşanların sayısı hızla artacak mış. Peki azınlık okulları dışındaki okullara gidenlerde böyle bir eğilim gözlenmiş mi? Bir istatistik var mı? Hadi istatistiği bırakalım, bir Müslüman öğrencinin okul sürecinde Hıristiyan olduğunu duyan var mı? Ömer e göre, anaokullarında eğitim dili Hıristiyan ca olarak dayatılmakta, diğer okullarda da yabancı dil ve beden eğitimi dersleri bile Hıristiyanca öğretilmektedir. Yani kendisi Müslümanca eğitim istiyormuş. Bizler, Yunanistan da Türk yoktur diyen Yunanları eleştirirken, peki o insanlar nece konuşuyorlar, Müslümanca mı diyorduk. Meğer öyleymiş! Ömer devam ediyor: Milletimize bir kez daha seslenmek istiyorum: Çocuklarınızın Müslüman kalmasını istiyorsanız, Yunan (ana)okullarına göndermeyin! Aksi halde ne Müslümanlık kalır, ne de Türklük! Bunu böyle bilin!(...) Çocuklarınız okumuş, meslek sahibi olacaklardır belki, fakat Hıristiyan/Yunan kafalı okumuş olacaklardır. Anaokulunda Türkçe talebi böyle mi savunulacak? Çocuklar Hıristiyan olmasın diye mi istiyorsunuz yani Türkçeyi? O zaman azınlık okulu olmayan okullarda okuyanlar, üniversitelerde okuyanlar gizli Hıristiyan da haberimiz mi yok? Bu ne pespayeliktir? Ömer, aynı yazısında cemaatinden de şikayet ediyor ve neden söylediklerimiz tesir etmiyor diye soruyor. Çok basit değil mi? Çünkü çok saçma! 8 Azınlıkça

Algı(lamak) Herkül Millas millas@otenet.gr Okullarda Din Dersi ve Dini Bayram Tatilleri Bu iki konu arada gündeme gelmekte ve tartışılmaktadır. Din dersi konusunda başlıca dört öneri söz konusu: a) Okullarda ülkenin yaygın ya da egemen dini bütün öğrencilere öğretilsin, b) Okullarda isteyen bu dersi alsın istemeyen almasın, c) Okullarda belli bir din öğretilmesin, bunun yerine bütün dinler için bilgi verilsin ve ahlak konuları vurgulansın, d) Din dersleri okullarda hiç okutulmasın ve isteyen dinini kendi din adamlarından öğrensin. Her önerinin ayrıntılı varyasyonları da var. Örneğin, bu dersi seçmek istemeyen, nedeni de bildirecek mi, başvurmayı öğrenci mi yapacak yoksa anne babası mı, gibi. Ama şimdilik bu ayrıntılara girmeyeyim. Dini bayramlardaki tatiller konusunda da tartışmalar var. Azınlıklar kendi tatillerini yapsın, her dini cemaat kendi bayram gününde tatil hakkı olsun deniliyor. Türkiye de bir yanda bu yaklaşıma sıcak bakılıyor bir yanda da bu hakkın hangi azınlık guruplarını içereceği tartışma konusu oluyor. Bütün bu tartışmaların berisinde bir varsayım ve anlayış gizli. Gizli diyorum çünkü bu varsayımlar tartışılmıyor, gündeme gelmiyor. Sanki bazı konularda toplum içinde bir konsensüs sağlanmış ve tartışılacak bir konu yokmuş gibi davranılıyor. En başta bazı kimseler din gurupları derken akıllarındaki şemaları kastediyorlar. Onlar din olarak ne algılıyorlarsa, gerçeğin de bu olduğuna inanmaktadırlar. Bu insanlar ülke yönetiminde söz sahibi iseler, sonunda da kendi görüşlerini bütün topluma kabul ettirmek istemektedirler. Aslında bu insanların hakkını yememek de gerek, çünkü samimi olarak dinlerin kafalarındaki şemaya göre sınıflandırılmasının gereğine inanıyorlar. Bu düşüncelerinin berisinde ne kötü niyet, ne de iki yüzlülük vardır (Hoş, böyleleri de vardır kuşkusuz). Buna örnek olarak Türkiye deki tartışmalara bakalım. Söz dönüp dolaşıp azınlıkların din eğitimine ya da bayramlarında yapacakları tatile gelince Ermeniler, Yahudiler, Rumlar diye sınıflamaları duyuyor ve okuyoruz. Oysa din grupları resmi antlaşmaların, hukuki metinlerin, nüfustaki kayıtların lafzına göre sınıflamak yeni haksızlıklar doğurmaktadır. Örneğin bütün Rumların aynı dini bayramları izlediklerini kim ve hangi yetki ile kararlaştıracak? Örneğin, Rumlar arasında Eski Takvimi izleyen ve bayram günlerini ona göre saptayan bir kesim vardır. Eğer resmi ve çoğunluğu temsil edenlere sorulursa bu kez de azınlığın azınlığı olan bu kesimin hakkı ihlal edilecek. Bildiğim kadarıyla Ermeniler arasında da farklı mezhepte insanlar var. Müslümanlar da (bunlara da Gayri Gayri-Müslimler diyebiliriz) keza, bir çok guruptan oluşur. Örnek bile vermek istemiyorum çünkü bu konuda konuşmak bile sorun. Devlet yetkililerinin ya da egemen güç kaynaklarının insan guruplarını kendi anlayışlarına göre sınıflamaları ve ona göre dini eğitim vermeleri ya da tatil bağışlamaları keyfi olması bir yana haksızlıktır da. Hiçbir yetkili kimin hangi inanç gurubunda olduğuna karar veremez, vermemelidir ve hele verememelidir. İnanç ve inancın toplumca tanınması devlet ve otorite işi değildir. Hoşgörü ya da laiklik diye dövünenlerin de bunu anlamaları ve ona göre davranmaları gerekir. Dini tercih kişisel bir haktır. Hangi dini cemaate dahil olunacağı da kişisel bir hak olduğu gibi. Bu konularla ilişkili ikinci ilke, kimseden inan- Azınlıkça 9

cını açıklaması da istenemez olduğudur. İnancını söyle, eğitimini ve tatilini ayarlayayım anlayışı da çok sorunludur. İnancın açıklanmasını gerektiren her uygulama insan haklarının ihlalidir (en azından AB çerçevesinde). Bundan dolayı din eğitimi ve dini tatiller konusunda çelişkiler içermeyen uygulamalara gitmek gerekmektedir. Örneğin Yunanistan da uygulanmak istenen, dini farklılığını söyle seni din dersinden muaf tutalım anlayışı düpedüz insan hakları ihlalidir. Bir kimsenin (öğrencinin ya da anne babanın) günümüzde inancını açıklama durumunda kalması toplumsal bir ayıptır da. Bütün bunların ışığında yapılabilecekler bellidir. Din dersleri konusunda en radikal çözüm din eğitimini her din gurubuna bırakmak ve devlet okullarının ve devletin aradan çıkmasıdır. Yok eğer din dersleri okullarda okutulması devam edecekse, bu kez de her öğrencinin (reşit olamadığı durumda da anne babasının) okulların sunduğu din dersini alıp almaması konusunda, hiçbir gerekçe göstermeden, isteğini beyan etmesinin yeterli sayılmalıdır. Dindarların tatilleri konusu daha kolay halledebilir. Yetkililer bütün öğrenciler için bayram tatili olarak belli sayıda tatil gününü saptayabilir. Öğrenciler yıl içinde hangi günlerde bu tatillerini kullanacaklarını belirlerler. Birkaç günlük tatil haklarını kullanırlar. Bu uygulama ile ne dinlerini ve inançlarını ne de dinsizliklerini beyan etme durumunda da kalmazlar. Doğal olarak bu yol seçildiğinde ve ilan edilen ilkelerle tutarlı olmak için, laik devletin okulları ayrıca resmi (her ne demekse) dini bayramlarda bütün ülke çapında tatil yapmamaları gerekir. Bu çözümlerin uygulanmasının karşısında engel olarak iki yüzlülük ve samimiyetsizlik vardır. Kimi yetkililer bahaneler uydurarak bu tür köklü çözümlere karşı çıkıyorlar. Çünkü onların kafasında ya belli anlayışları ve inancı çocukların kafasına yerleştirme niyeti vardır, ya yurttaşlara ve azınlıklara haklar tanımak istememektedirler, ya da çoğunluğu rahatsız edip oy kaybetme kaygısı içindedirler. Nispeten kolay olan çözümlere gitmek yerine döne dolaşa aynı şeylerin tartışılıyor olmasının nedeni de budur. Yine bu yüzden, herhalde bu konular uzun süre tartışılacak, yarım yamalak çözümlere gidilecektir. Bu tür tutuma eskiden idare-i maslahat denirdi. Şimdi göz boyamak deniyor galiba. www.azinlikca.net 10 Azınlıkça

ΜΕ ΓΝΩΣΗ και ΜΕ ΤΟΛΜΗ Γιώργος Δούδος Συγγραφέας και δικηγόρος από τη Θεσσαλονίκη g_doudos@yahoo.com Ο ΠΕΙΡΑΣΜΟΣ ΤΟΥ ΕΘΝΙΚΙΣΜΟΥ ΣΤΗΝ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗ Ο εθνικισμός όταν εμφανίστηκε στο ευρωπαϊκό προσκήνιο των ιδεών προς το τέλος του 18ου αιώνα, αναδείχθηκε ως ένα ιδιαίτερα αποτελεσματικό όργανο για την κατάλυση των αυταρχικών πολυεθνικών αυτοκρατοριών που μοιράζονταν τα εδάφη της Ευρώπης, καταδυναστεύοντας τους λαούς της. Επίσης, αποτέλεσε όχημα για την προώθηση των δημοκρατικών και φιλελεύθερων ιδεών, αναιρώντας τον σκοταδισμό σε όλες τις εκφάνσεις του. Η δυναμική του εθνικισμού ταυτίστηκε μεταξύ των άλλων με τη δυναμική της αστικής τάξης, η οποία ανέλαβε πρωτοβουλίες για την αναδιαμόρφωση των πολιτικών, κοινωνικών και οικονομικών πραγμάτων κατ αρχάς στην Ευρώπη και λίγο αργότερα στη βόρεια Αμερική. Ο εθνικισμός και οι δημοκρατικές φιλελεύθερες ιδέες συνέβαλαν στην επικράτηση της νεοτερικότητας έναντι της συντηρητικής αγκύλωσης που χαρακτήριζε τα απολυταρχικά καθεστώτα των πολυεθνικών μοναρχιών, ενώ προκάλεσαν βαθειές ρωγμές στις κατεστημένες δομές των κοινωνιών της Ευρώπης. Στα πλαίσια αυτών των ανατροπών δόθηκε η ευκαιρία να κάνουν έστω αμυδρά αισθητή την παρουσία τους τάξεις της κοινωνίας, που όπως το προλεταριάτο και οι κολλήγοι, βρίσκονταν «υπό απαγόρευση». Ο Giuseppe Manzini (1805-1872), ένθερμος υποστηρικτής της «αρχής των εθνοτήτων» και για μερικούς ο «πατέρας» αυτής της αρχής, είχε διατυπώσει τη θέση, ότι υπέρτατη αποστολή κάθε έθνους ήταν η αποτίναξη του ζυγού του. Ότι κάθε έθνος όφειλε να διεκδικεί την ελευθερία και την ανεξαρτησία του, εφόσον αυτή είναι η φυσική ή θεϊκή ισορροπία των πραγμάτων. Παράλληλα, μιλούσε για μια ένωση ελεύθερων και ίσων ανθρώπων, που σχετίζονται μεταξύ τους με αδελφική ομόνοια. Η «αρχή των εθνοτήτων», υπήρξε καρπός των εν γένει ζυμώσεων του ευρωπαϊκού Ρομαντισμού. Η Γαλλική Επανάσταση υιοθέτησε τον εθνικισμό και συνέβαλε σημαντικά στη διαμόρφωση του νέου πολιτικού χάρτη της Ευρώπης. Με το πέρασμα των ετών ο εθνικισμός αποκάλυψε τη χθόνια πλευρά του. Αποδείχθηκε πως αυτή η ιδεολογία κυοφορούσε ένα απρόβλεπτων διαστάσεων καταστροφικό «βουβό κύμα», που γέννησε το Ρατσισμό και στη συνέχεια τον Φασισμό και το Ναζισμό. Όλη η Ευρώπη πληγώθηκε μέχρι θανάτου εξαιτίας του εθνικισμού και των παραγώγων του. Όπως άλλοτε οι φοβερές επιδημίες πανώλης και τύφου έσπερναν το θάνατο στους λαούς που έπλητταν, ο εθνικισμός υπήρξε η βασική αιτία των δύο μεγάλων παγκόσμιων πολέμων, πρώτου και δευτέρου. Ιδίως στα Βαλκάνια, οι λαοί του υπήρξαν θύτες και θύματα μιας ανελέητης αλληλοεξόντωσης μεταξύ τους. Ένα από τα πλέον τραγικά επακόλουθα του εθνικισμού σε όλη την Ευρώπη, με ιδιαίτερα σκοτεινό προσωπείο στην περιοχή μας υπήρξαν οι εθνοκαθάρσεις. Με το μέτρο αυτό οι άνθρωποι αντιμετωπίζονταν σαν πράγματα, δίχως ψυχή και αισθήματα και μετακινούνταν βίαια από τόπο σε τόπο, με σκοπό να επιτευχθεί σε συγκεκριμένες περιοχές, εθνική «καθαρότητα» στη σύνθεση του Azınlıkça 11

πληθυσμού. Πολιτική εθνοκάθαρσης του ελλαδικού χώρου ενέπνευσε στον Ελευθέριο Βενιζέλο την επιλογή της ανταλλαγής πληθυσμών μεταξύ Ελλάδος και Τουρκίας μετά το 1922 και το τραγικό επακόλουθο της προσφυγιάς, τόσο εδώ, όσο και στην άλλη πλευρά του Αιγαίου. Πολιτική εθνοκάθαρσης κατά τη διάρκεια του μεσοπολέμου, υπήρξε η αποψίλωση της Μακεδονίας από χιλιάδες εντόπιους κατοίκους της, σλαβικής καταγωγής, που εξαναγκάσθηκαν οι πιο πολλοί απ αυτούς να καταφύγουν στη Βουλγαρία και είχε ως συνέπεια να αλλοιωθεί ριζικά η σύνθεση του πληθυσμού. Η εθνοκάθαρση υπήρξε η αιτία του φοβερού, εμφύλιου ουσιαστικά, πολέμου στη Βοσνία-Ερζεγοβίνη, αλλά και της σερβικής τρομοκρατίας στο Κοσσυφοπέδιο, με κατάλοιπα ομαδικούς τάφους αθώων πολιτών και την καταγραφή εγκλημάτων κατά της ανθρωπότητας από όλους όσους είχαν εμπλακεί στο μακελειό, με βαρύνουσα την ευθύνη των Σέρβων, που χαρακτηρίζονται για το συλλογικό εγκλωβισμό τους σε εθνικιστικές φαντασιώσεις. Τέλος, η συνεχιζόμενη κατάτμηση της Κύπρου, είναι ο πικρός καρπός του εθνικιστικού οίστρου των ηγετών του κυπριακού λαού, Ελλήνων και Τούρκων, που έχουν καταφέρει να αλλοιώσουν και το φρόνημα του απλού λαού του νησιού. Η ελληνοκυπριακή πλευρά είχε δημιουργήσει τους περιβόητους θυλάκους στο βόρειο τμήμα του νησιού, όπου είχαν αποκλεισθεί οι πιο πολλοί Τουρκοκύπριοι, προετοιμάζοντας έτσι πολύ πριν από το 1974 τη σημερινή κατάσταση. Η ελληνοκυπριακή πλευρά επικρότησε ή έστω ανέχθηκε τους ομαδικούς τάφους των Τουρκοκυπρίων, που άνοιξαν ο Σαμψών και οι όμοιοί του. Οι ίδιοι κύκλοι αργότερα κατέλυσαν, όπως είναι γνωστό, τη συνταγματική τάξη της Κυπριακής Δημοκρατίας, παρέχοντας νόμιμο έρεισμα, σύμφωνα με τη συνθήκη ίδρυσης του νησιωτικού κράτους, επέμβασης των τουρκικών δυνάμεων,. Το πιο τραγικό βέβαια όλης αυτής της κατάστασης είναι οι αγνοούμενοι της Κύπρου, Έλληνες και Τούρκοι, που παρά το πέρασμα του χρόνου παραμένουν αγνοούμενοι, βουβά θύματα του εθνικισμού και της πολιτικής των εθνοκαθάρσεων στη γειτονιά μας. Τελικά ο εθνικισμός αποδείχθηκε μια καρικατούρα της αγάπης και της φροντίδας μας για τον γενέθλιο τόπο μας και του συναισθήματος αλληλεγγύης για τους συνανθρώπους μας, που σκορπά πόνο, γεννά εξαρτήσεις από φαντασιακά κατασκευάσματα, που οι κρατούντες μεριμνούν για τη μετάδοσή τους ως μιμιδίων 1, μέσω ενός δικτύου προπαγάνδας με σκοπό την οικοδόμηση νοητών τειχών απομόνωσης κυρίως γειτονικών λαών μεταξύ τους ή διαφορετικών κοινοτήτων λόγω θρησκείας, γλώσσας ή καταγωγής που μοιράζονται με απόλυτα όμοιες αξιώσεις τον ίδιο τόπο. Γιατί θα πρέπει να ειπωθεί εμφαντικά, ότι ο εθνικισμός σ ένα προχωρημένο στάδιο ιδεολογικής εξέλιξης κατακρατεί στον πυρήνα του την πίστη περί της ανωτερότητας του δικού μας έθνους έναντι των υπολοίπων και ως επακόλουθο αυτής της φαντασίωσης καλλιεργείται ολοφάνερα ή σε λανθάνουσα μορφή ένας επεκτατισμός του ζωτικού χώρου του δικού μας έθνους, γενεσιουργός της κατάρας του πολέμου. Το Σεπτέμβριο που πέρασε ο Massimo Peri, Ελληνιστής, Καθηγητής στο Πανεπιστήμιο της Padova, έδωσε την εξής απάντηση όταν ρωτήθηκε από Ελληνίδα δημοσιογράφο, πώς προσδιορίζει το περιεχόμενο της έννοιας της ελληνικότητας: «Την ελληνικότητα δεν την αναγνωρίζω ούτε ως αίσθημα, ούτε ως συνείδηση. Όπως η ιταλικότητα, η ισπανικότητα, η γερμανικότητα, η ελληνικότητα είναι ουσιαστικά ένα ιδεολόγημα εθνικιστικού χαρακτήρα, που μπορεί να συγκινούσε τον Περικλή Γιαννόπουλο, αλλά που κατά τη γνώμη μου θα έπρεπε σαν όρο να τον καταργήσουμε για λόγους διανοητικής υγιεινής». Προσυπογράφω ανεπιφύλακτα τη θέση του καθηγητή Peri. Ο εθνικισμός χωρίς καμιά πλέον αμφιβολία και χωρίς οποιαδήποτε επιφύλαξη είναι επικίνδυνος για τη διανοητική υγεία λαών και ατόμων. Στην Ευρώπη, η μόνη χώρα που διακηρύττει επίσημα στο προοίμιο του Συντάγματός της (1982), ότι ο εθνικισμός αποτελεί την επίσημη κρατική ιδεολογία της είναι η Τουρκία. Μπορεί άλλες χώρες της γειτονιάς μας να μη διακηρύσσουν ότι ασπάζονται τον εθνικισμό ως επίσημη ιδεολογία τους, όμως η εθνικιστική πανώλης ενδημεί στις περισσότερες χώρες των Βαλκανίων και χρησιμοποιείται πονηρά και σκόπιμα, ανάλογα με τις περιστάσεις, από τους πολιτικούς ηγέτες αυτών των χωρών για να αποπροσανατολίζει τους λαούς από ζωτικά κοινωνικά και οικονομικά προβλήματα και άλλες δυσλειτουργίες 12 Azınlıkça

του κράτους. Πρόσφατα η πολιτική ηγεσία της Δημοκρατίας της Μακεδονίας (κατά τη συνταγματική επωνυμία της) έδωσε ένα πλούσιο «ρεσιτάλ» εθνικιστικής φρενίτιδας φθάνοντας ως την έσχατη γελοιότητα, διεθνώς υποθέτω. Η φιλοξενία στα Σκόπια του φυλάρχου από το Πακιστάν ή κάπου απ την περιοχή, που ισχυρίζεται ότι είναι απόγονος του Μεγάλου Αλεξάνδρου, η υποδοχή στο αεροδρόμιο από μασκαρεμένους αρχαίους Μακεδόνες, και όλα αυτά, προκειμένου να ενισχύσουν το σαθρό μύθο της εθνικιστικής τους φαντασίωσης περί κατ ευθείαν καταγωγής από τους αρχαίους Μακεδόνες. Η Σερβία, υπό τον Μιλόσεβιτς, καθοδηγούμενη από τον φαντασιακό μύθο ενός μεγάλου και κυρίαρχου σερβικού έθνους, ενθάρρυνε τον Καράτζιτς και τον Μλάντιτς, κατηγορούμενους σήμερα για εγκλήματα κατά της ανθρωπότητας στο αιματοκύλισμα της Βοσνίας-Ερζεγοβίνης. Υπήρξε επίσης ο μόνος υπεύθυνος για τη συρρίκνωση της επικράτειας της χώρας του μετά την απώλεια του Κοσσυφοπεδίου για τη Σερβία. Η χώρα μας δυστυχώς, παρά την πολιτισμική πρόοδο που έχει κάνει, παρά την ενεργό συμμετοχή της από το 1981 και μετά στις διαδικασίες ενοποίησης της Ευρώπης, εντούτοις, δεν τολμά να συλλαβίσει ορισμένες αναγκαίες αλήθειες, εξαρτημένη από εθνικιστικές φαντασιώσεις, που προκαλούν αγκυλώσεις στο συλλογικό τρόπο σκέψης μας. Η πεισματική άρνηση της επίσημης Ελλάδας να αποδεχθεί την πραγματικότητα πως σε τούτο τον τόπο ζουν και Έλληνες, που αυτοπροσδιορίζονται ως Μακεδόνες σλαβικής ταυτότητας, ότι υπάρχει μια γλώσσα, διεθνώς αναγνωρισμένη και διδασκόμενη σε αρκετά πανεπιστήμια κύρους, που είναι γνωστή ως μακεδονική γλώσσα και ανήκει στην οικογένεια των νοτιοσλαβικών γλωσσών. Η φοβία της επίσημης Ελλάδας να αναγνωρίσει πως εντός της επικράτειάς της υπάρχουν Έλληνες που αυτοπροσδιορίζονται εθνοτικά ως Τούρκοι, χωρίς με τούτο να καθίστανται εκ των προτέρων εθνικά ύποπτοι, έχει αναδείξει την Ελλάδα, όπως είναι γνωστό, παραβάτη διατάξεων της νομοθεσίας που ισχύει στη χώρα. Και επιτέλους, αξίζει να τονισθεί για άλλη μια φορά, πως το επίσημο ελληνικό κράτος, επί κυβερνήσεως Παπάγου, κατά τη δεκαετία του πενήντα, είχε υποχρεώσει όλους τους Μουσουλμάνους της Θράκης να δεχθούν την τουρκική ταυτότητα, βιάζοντας συχνά τη βούλησή τους και αδιαφορώντας για τη φυλετική καταγωγή τους! Είμαι πεπεισμένος ότι η συλλογική διανοητική νόσος του εθνικισμού, είτε αφορά την Ελλάδα, είτε οποιαδήποτε άλλη χώρα του κόσμου, μαρτυρεί έλλειψη παιδείας και πολιτισμική φτώχεια. Η κρατική εξουσία χάριν της εθνικής συνοχής επιστρατεύει συχνά μεθόδους προπαγάνδας, για να στηρίξει το πλέγμα των μύθων που συνδέονται με την ιδέα του έθνους και των εθνικών αξιών. Στα πλαίσια αυτά καλλιεργούνται ένα σωρό συνήθως αβάσιμες προκαταλήψεις έναντι άλλων λαών, που χαρακτηρίζονται σαν προαιώνιοι εχθροί. Το μάθημα της ιστορίας στα πλαίσια της βασικής εκπαίδευσης είναι το κύριο όχημα αυτής της «εθνικής» προπαγάνδας. Στον τόπο μας, ιδίως παλιότερα, η διδακτική της ιστορίας στο σχολείο, ήταν το θύμα απαράδεκτης κακοποίησης πάνω σ ένα προκρούστειο κρεβάτι και μεταλλασσόταν σε προπαγάνδα εθνικής μυθολογίας. Σήμερα στα σχολικά εγχειρίδια της ιστορίας υπάρχουν αρκετές αναλαμπές φωτός που αποδυναμώνουν το σκότος των εθνικιστικών ανοησιών. Παρόλα αυτά δεν σημαίνει πως οι σύγχρονοι Έλληνες έχουμε απαλλαγεί από τις αγκυλώσεις των γελοίων εμμονών περί «ανάδελφου έθνους», περί δήθεν μιας υποχθόνιας παγκόσμιας συνωμοσίας με σκοπό να εξανδραποδισθούμε ή στην πιο ήπια μορφή του σκοτεινού σχεδίου να αλλοτριωθούμε και από Έλληνες να γίνουμε «γραικύλοι», όπως ανέφερε συχνά στους κενούς νοήματος, αλλά στεντόρειους λόγους του ο αρχιεπίσκοπος Αθηνών Χριστόδουλος Παρασκευαΐδης. Ο πειρασμός του εθνικισμού στην εκπαίδευση παραμένει ένας ορατός κίνδυνος δυστυχώς. Δεν μπορεί να λησμονηθεί η περιπέτεια του εγχειριδίου της Ιστορίας για την έκτη Δημοτικού 2. Όλος ο θόρυβος κατά του συγκεκριμένου διδακτικού βιβλίου είχε δημιουργηθεί γιατί θεωρήθηκε ότι παρέκκλινε από τον καθιερωμένο τρόπο εξιστόρησης ορισμένων συμβάντων που σχετίζονται με τις ελληνοτουρκικές σχέσεις. Στοίχισε εν πολλοίς την εκλογή στη Βουλή της κυρίας Γιαννάκου, ενώ η απόσυρσή του υπήρξε η πρώτη «γενναία» πολιτική απόφαση του κ. Ευρυπίδη Στυλιανίδη ως υπουργού Παιδείας. Η πραγματικότητα, κατά τη γνώμη μου είναι αλλού. Κάποιες εξιστορήσεις της νεότερης ιστορίας μας, στο εγχειρίδιο τούτο, εί- Azınlıkça 13

χαν απεκδυθεί από την επιρροή του μανιχαϊσμού, που θέλει ο κόσμος να παραμένει μοιρασμένος σε δικούς μας και εχθρούς, χωρίς προοπτική ανατροπής της κατάστασης χάριν της φιλίας και της αμοιβαίας κατανόησης. Και μια τέτοια πρόταση κατανόησης των ιστορικών γεγονότων, που είναι νωπά ακόμα δεν άρεσε σε πολλούς. Πριν λίγο καιρό διάβασα μια συνέντευξη του κ. Ελευθερίου Γείτονα, γενικού διευθυντή των Εκπαιδευτηρίων Γείτονα στην Αθήνα. Συγκράτησα στη μνήμη μου την επισήμανση του έμπειρου παιδαγωγού ότι στα παιδιά του Δημοτικού ορισμένα μαθήματα θα πρέπει να διδάσκονται κατά τρόπο συναφή προς τις προσλαμβάνουσες παραστάσεις του παιδιού. Ένα παιδί της ορεινής Ροδόπης λόγου χάρη δεν είναι δυνατό να έχει τα ίδια ενδιαφέροντα και τις ίδιες παραστάσεις μ ένα παιδί του κέντρου της Αθήνας ή της Θεσσαλονίκης. Ένα παιδί που ζει και μεγαλώνει σ ένα αγροτικό περιβάλλον σίγουρα κεντρίζεται από προκλήσεις διαφορετικές από εκείνες που μπορεί να διεγείρουν το ενδιαφέρον ενός παιδιού που μεγαλώνει σ ένα περιβάλλον έντονα αστικό. Η Ελλάδα, παρά τη μικρή της έκταση, διαθέτει ποικιλία πολιτισμικών ιδιαιτεροτήτων, ενώ η νεότερη ιδίως ιστορία στα διάφορα γεωγραφικά διαμερίσματα του τόπου μας διαθέτει το δικό της πλούτο.. Λόγου χάρη η Θράκη ενσωματώθηκε ειρηνικά στην ελληνική επικράτεια το 1922 και τούτο επιτεύχθηκε μετά από άτυπο δημοψήφισμα που έγινε υπό τη συμμαχική διοίκηση (γαλλική για την ακρίβεια) της περιοχής κατά το οποίο η μεγάλη πλειοψηφία των Θρακιωτών επέλεξε ένωση με την Ελλάδα. Τότε, την πλειοψηφία των κατοίκων αποτελούσαν οι Μουσουλμάνοι. Νομίζω πως τούτο το σημαντικό περιστατικό δεν γίνεται όσο θα έπρεπε γνωστό ιδίως στις επετείους της «ένωσης της Δυτικής Θράκης με την Ελλάδα». Κάποια στιγμή πριν λίγα χρόνια, μια δασκάλα σε μειονοτικό χωριό του ορεινού Έβρου, προγραμμάτισε γιορτή στο σχολείο με τους μικρούς μαθητές της. Τους είπε να φέρουν τοπικές ενδυμασίες, ώστε να δοθεί το αναγκαίο «εθνικό» χρώμα στην εκδήλωση. Συνομιλώντας μαζί της μου εξέφρασε την κατάπληξή της, γιατί οι μικροί μαθητές έφεραν ενδυμασίες που δεν είχαν καμιά σχέση με «τσολιαδάκια» και «αμαλίες», αλλά παρέπεμπαν στο οθωμανικό παρελθόν του τόπου. Δυστυχώς, πριν αναλάβει τα καθήκοντά της η καλή δασκάλα, είναι ολοφάνερο πως δεν είχε ενημερωθεί σχετικά με την πολυπολιτισμικότητα του ελλαδικού χώρου, ιδίως στην ελληνική Θράκη. Κανένας δεν της είπε, ούτε φρόντισε να το πληροφορηθεί η ίδια, πως η φουστανέλα καθιερώθηκε σαν «εθνική» ενδυμασία των Ελλήνων εκ των άνω, όταν το 1835 ο βασιλέας Όθων την επέλεξε ως ένδυμα της αυλής του και ότι η πραγματικότητα ελάχιστα συνηγορεί υπέρ της φουστανέλας σαν ελληνικής τυπικής «εθνικής» ενδυμασίας. Δεν πρόσεξε ποτέ η καλή εκπαιδευτικός τα σαλβάρια στις ποντιακές ενδυμασίες των γυναικών, που είναι όμοια με όλες σχεδόν τις ενδυμασίες γυναικών της Ανατολίας και της Μικράς Ασίας, ανεξαρτήτως θρησκεύματος και φυλετικής καταγωγής; Ανέφερα σκόπιμα την περίπτωση των ποντιακών γυναικείων ενδυμασιών, γιατί δυστυχώς, δεν είναι λίγοι οι Πόντιοι που κομπάζουν, συχνά με περισσήν ύβρη, για την δήθεν αμόλυντη ελληνικότητά τους. Με θλίψη πληροφορήθηκα από τον τύπο της Θράκης, όσα συνέβησαν στο Μεγάλο Δέρειο την 28η Οκτωβρίου. Εθνικιστικοί κύκλοι από όλη την Ελλάδα επιχείρησαν να κάνουν στο ορεινό χωριό του Έβρου προκλητικά φανερή την παρουσία τους, στο πλευρό δήθεν κατ αυτούς της δασκάλας που υπηρετεί εκεί και κατά ποίων, αναρωτιέμαι! Κανένας δεν μπορεί και δεν νομιμοποιείται να αμφισβητήσει το γεγονός ότι το Μεγάλο Δέρειο είναι ένα ακριτικό ελληνικό χωριό. Αλλά κανένας δεν νομιμοποιείται να προκαλέσει τους Μουσουλμάνους κατοίκους τούτου του χωριού με εθνικιστικές πομφόλυγες. Η Θράκη ανήκει το ίδιο στους Χριστιανούς κατοίκους της, όσο και στους Μουσουλμάνους. Η Ελλάδα είναι μια χώρα με πολίτες τόσο Χριστιανούς, όσο και Μουσουλμάνους, όπως και Ισραηλίτες. Η Ελλάδα έχει έναν πλούτο πολιτισμού υπέροχο και κανένας δεν δικαιούται, χάριν και στο όνομα οποιασδήποτε φαντασίωσης να τον καταστρέψει προκειμένου η χώρα να ομογενοποιηθεί ή να καθαρθεί από δήθεν ξένα φυλετικώς στοιχεία, όπως έχει συμβεί σε άλλες εποχές. Αξίζει να θυμηθούμε όλοι και ιδίως όσοι κατ επάγγελμα πατριδοκάπηλοι συνέρευσαν στο Μεγάλο Δέρειο στις 28 Οκτωβρίου 2008, ότι ο πρώτος ανώτερος αξιωματικός που σκοτώθηκε στο αλβανικό μέτωπο το 1940 ήταν ο Συνταγ- 14 Azınlıkça

ματάρχης Μαρδοχαίος Φριζής, Ισραηλίτης στο θρήσκευμα. Πολλοί Θρακιώτες Μουσουλμάνοι, ως απλοί στρατιώτες κατά τον πόλεμο του 1940, είτε άφησαν τα κόκκαλά τους στα βουνά του μετώπου κατά των Ιταλών, είτε ακρωτηριάστηκαν, είτε τραυματίστηκαν, όπως και τόσοι Χριστιανοί συμπατριώτες τους που στρατεύτηκαν για να αντιμετωπίσουν τον εισβολέα της κοινής πατρίδας. Ο εθνικισμός θα πρέπει να εξοβελισθεί από την εκπαίδευση που παρέχει το ελληνικό κράτος στο Δημοτικό και στο Γυμνάσιο, αλλά και στο Λύκειο. Η διδακτική της ιστορίας, ιδίως στη βασική εκπαίδευση θα πρέπει κατά τη γνώμη μου να εμπνέεται έμπρακτα από το υπέροχο λόγιο του Διονυσίου Σολωμού, ότι το έθνος πρέπει να θεωρεί εθνικόν ό,τι είναι αληθές. Σε μια χώρα όπως η Ελλάδα, που ως μέλος της Ευρωπαϊκής Ένωσης συμμετέχει ενεργά, ή οφείλει με βάση συμβατικές και πολιτικές δεσμεύσεις να συμμετέχει, στην ολοκλήρωση της ευρωπαϊκής ενοποίησης, η εκπαίδευση ως φορέας της λαϊκής παιδείας και πυρήνας της πολιτιστικής καλλιέργειας των παιδιών και των νέων, και όχι μόνο, αντί του εθνικισμού ως διχαστικής ιδεολογίας των λαών, θα όφειλε να μεταδίδει την αναγκαία καλλιέργεια ενός καινούργιου σε ήθος πατριωτισμού, του συνταγματικού πατριωτισμού. Θα όφειλε να εμπνέει στους μαθητές και σε όλους τους κατοίκους αυτής της χώρας την κοινωνική αλληλεγγύη, χωρίς προαπαιτούμενα και διακρίσεις. Θα όφειλε σε ένα περιβάλλον παγκοσμιοποίησης, η εκπαίδευση, διαφυλάσσοντας την πολιτιστική ιδιοπροσωπεία των κατοίκων της Ελλάδος, χωρίς ισοπεδώσεις και διανοητικές ή ψυχολογικές «εθνοκαθάρσεις» να καλλιεργεί τη συνείδηση του Ευρωπαίου και του Οικουμενικού Πολίτη. Άλλωστε η μελέτη της αρχαίας ελληνικής σκέψης και ιστορίας συνηγορεί υπέρ αυτής της πρότασης. Οι Έλληνες στην αρχαιότητα ήταν πολίτες του κόσμου, ενώ δυστυχώς στη σύγχρονοι εποχή έχομε καταντήσει μίζεροι επαρχιώτες της Ευρώπης και του Κόσμου. Μας αξίζει να αποβάλλουμε την πολιτιστική μιζέρια από την ψυχή μας. Η εκπαίδευση, οι δασκάλες και οι δάσκαλοι έχουν το βαρύ φορτίο να μας απαλλάξουν ως χώρα από τον επαρχιωτισμό, που στ αλήθεια κρίμα, αλλά μας χαρακτηρίζει. Σε μια χώρα όπως η Ελλάδα, που ως μέλος της Ευρωπαϊκής Ένωσης συμμετέχει ενεργά, ή οφείλει με βάση συμβατικές και πολιτικές δεσμεύσεις να συμμετέχει, στην ολοκλήρωση της ευρωπαϊκής ενοποίησης, η εκπαίδευση ως φορέας της λαϊκής παιδείας και πυρήνας της πολιτιστικής καλλιέργειας των παιδιών και των νέων, και όχι μόνο, αντί του εθνικισμού ως διχαστικής ιδεολογίας των λαών, θα όφειλε να μεταδίδει την αναγκαία καλλιέργεια ενός καινούργιου σε ήθος πατριωτισμού, του συνταγματικού πατριωτισμού. 1. Τα μιμίδια αποτελούν θεμελιώδεις μονάδες-φορείς πολιτισμικής κληρονομιάς (τραγούδια, τρόποι συμπεριφοράς, μόδα, επιστημονικές ιδέες, θρησκευτικές πεποιθήσεις, δοξασίες, κ.λπ.), οι οποίες μεταδίδονται από τον ένα εγκέφαλο στο άλλο. Ο όρος εισήχθη από τον κοινωνιοβιολόγο Richard Dawkins το 1976. κατ αναλογία προς το γονίδιο, τη βασική μονάδα γενετικής πληροφορίας. Ο πολιτισμός εξελίσσεται και μεταδίδεται από γενιά σε γενιά, όπως ακριβώς συμβαίνει και με τα γονίδια στο φυσικό κόσμο. Τα μιμίδια δεν κληρονομούνται μέσω του αίματος αλλά μέσω της επικοινωνίας, των εθίμων, της γλώσσας, της κουλτούρας γενικότερα, από τα γηραιότερα προς τα νεότερα μέλη κάθε κοινωνίας. (Λήμμα από την Βιβκιπαίδεια). Πέραν των παραπάνω τρόπων μετάδοσης των μιμιδίων, αυτά μεταφέρονται από γενιά σε γενιά και μέσω προπαγάνδας της εκάστοτε κρατούσας κρατικής ιδεολογίας, θεματοφύλακα του έθνους. 2. Συγγραφείς του οι Μ. Ρεπούση, Χ. Ανδρεάδου, Α. Πουταχίδης και Α. Τσίβας. Azınlıkça 15