Yaz aylarýný bitkin bir aðaç gibi geçirmiþtim. Serüvenci bir aðaç. Annem yaz boyunca



Benzer belgeler
Gökyüzündeki milyonlarca yýldýzdan biriymiþ Çiçekyýldýz. Gerçekten de yeni açmýþ bir çiçek gibi sarý, kýrmýzý, yeþil renkte ýþýklar saçýyormuþ

Evvel zaman içinde, eski zamanlarýn birinde, zengin bir ülkenin gösteriþ meraklýsý bir kralý varmýþ. Kralýn yaþadýðý saray çok büyükmüþ.

O gün televizyonda ve radyoda, Antalya da fýrtýna çýkacaðý her saat baþý duyurulmuþtu. Ben, sonuçlarýný düþünmeden sevinçle karþýladým bu haberi.

BİZ VE DEĞERLERİMİZ. 3. Ayþe yeni okulunda okuyacaðý için hangi duyguyu yaþýyormuş? A) B)

ünite1 3. Burcu yla çocuk hangi oyunu oynayacaklarmýþ? A. saklambaç B. körebe C. evcilik (1, 2 ve 3. sorularý parçaya göre yanýtlayýn.

karayý göstermek isterdi. Kýyý burada, bu tarafa gelin, der gibiydi. Kasabalýlara da gemilerin geldiðini haber verirdi. Ýþi çok çok önemliydi

Soðaným da kar gibi Elma gibi, nar gibi Kim demiþ acý diye, Cücüðü var bal gibi

Üzülme Tuna, annem yakýnda gelecek, biliyorum ben. Nereden biliyorsun? Mektup mu geldi? Hayýr, ama biliyorum iþte. Postacýya telefon edip not

Gelin Bir Yolculuða Çýkalým Birlikte


Benim adým Evþen, annem bana bu adý, evimiz hep þen olsun diye vermiþ. On yaþýndayým, bir ablam bir de aðabeyim var. Ablamla iyi geçindiðimizi pek

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Adım Tomas Porec. İlk kez tek boynuzlu bir at gördüğümde sadece sekiz yaşındaydım, bu da tam yirmi yıl önceydi. Küçük bir kasaba olarak düşünmeyi

Mine Haným sevinçliydi, mutluydu. Ýçinden gülmek, türkü söylemek, oynamak geliyordu. Bilmediði, ayrýmýnda olmadýðý bir coþku vardý içinde.

DDD. m . HiKAYE. KiTAPLAR! . CİN. ALİ'NİN. SERiSiNDEN BAZILARI. Öğ. Rasim KAYGUSUZ

2. Kazlarýn bulunduklarý gölü terk etmelerinin nedeni aþaðýdakilerden. A. kuraklýk B. þiddetli yaðýþlar C. soðuklarýn baþlamasý

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

ünite SÖZCÜK ANLAM 3. Aþaðýdaki cümlelerin hangisinde altý çizili sözcük gerçek anlamý dýþýnda kullanýlmýþtýr?

Ýlksiz zaman içinde, kalbur saman içinde... Yazarlar çizer, çizerler yazar iken; ben annemin beþiðini, týngýr mýngýr sallar iken, ayný zamanda daðda

Botti nin Anısına. Sevgili Botti,

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým.

ünite1 3. Aþaðýdaki altý çizili sözcüklerden hangisi yan anlamda kullanýlmamýþtýr? A. Terazinin dili yaklaþýk 300 kg gösteriyordu.


Yolcusu. J a l e S a n c a k

Bekir Sýtký Erdoðan ELLÝNCÝ YIL MARÞI. Þiir : Bekir Sýtký Erdoðan. Müzik : Necil Kâzým Akses. Müjdeler var yurdumun topraðýna, taþýna;


BİLMEN LAZIM BİTKİLERİN VE HAYVANLARIN DÜNYASINA TEFEKKÜR PENCERESİNDEN BAKALIM

Hafta Sonu Ev Çalışması HAYAL VE GERÇEK

Azıcık şundan, azıcık bundan, Azıcık yumurta kabuğundan; Bir çanak yaptım a dostlar Ne bulgur kazanı ne hamsi tavası, Görenler sanır bülbül yuvası.

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi 2018 ARALIK AYI EĞİTİM BÜLTENİ

Ülkü Tamer DESTANLAR VE MASALLAR ŞEYTANIN ALTINLARI. Masal-Şiir. Resimleyen: Mustafa Delioğlu

KUNDUZ KAFALI KRAL ÇOCUK ROMANI. Ahmet YOZGAT

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. Pavlus un. Seyahatleri

Bir an hangisini giyeceðinin kararsýzlýðý içinde kaldýktan sonra miki fare desenli pembe tiþörtüyle mavi kot pantolonunu çýkardý. Çabucak giyindi.

Kanguru Matematik Türkiye 2015

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

Adım-Soyadım:... Oku ve renklendir.

Kýrmýzý çatýlarýn, kararmýþ yüksek bacalarýn üstünden geçiyordu. Nereye gittiðini bilmiyordu. Kafesinden çýkýp gökyüzünün maviliðine dalalý çok zaman

17 ÞUBAT kontrol

Kanguru Matematik Türkiye 2017

Ayakkabýlarýný çýkardýktan sonra sevindirici bir yüz anlatýmýyla bir elindeki pakete baktý, bir içeriye. Sonra oðluna seslendi: Murat, Murat!..

Uður Tok ÇOK SEVMÝÞSÝN. Sen onu çok sevmiþsin, Daha da seveceksin, Sen onunla aðlayýp, (sen onunla var olup,) Onunla güleceksin. (Onunla öleceksin.

İÇİNDEKİLER FARE İLE KIZI 5 YUMURTALAR 9 DÜNYANIN EN AĞIR ŞEYİ 13 DEĞİRMEN 23 GÜNEŞ İLE AY 29 YILAN 35 ÇINGIRAK 43 YENGEÇ İLE YILAN 47

HAYALLERÝMÝZ Cumartesi, 08 Aralýk 2012

Ebru Yiðit x. Hala üye olmamýþsýnýz..! Üye olun yolumuza devam edelim...! SEN BÝR GÜNAH ÝÞLEDÝN. Tek aþkýn bendim senin. Senin en çok sevenim

FSAYT ÇORUM GAZETESÝ NÝN KATKISIZ ORGANÝK SPOR-MAGAZÝN-MÝZAH EKÝDÝR. FÝYATI: Okuyana Beleþ

* Okuyalım: * Akıl Oyunları: * Matematik: * El Becerisi: * Alıștırma-Bulmaca: * Bilim ve Teknoloji: * Gezelim-Görelim:

* Okuyalım: * Akıl Oyunları: * Matematik: * El Becerisi: * Alıștırma-Bulmaca: * Bilim ve Teknoloji: * Gezelim-Görelim:

ünite1 Kendimi Tanıyorum Sosyal Bilgiler 1. Resmî kimlik belgesi Verilen kavram ile aþaðýdakilerden hangisi iliþkilendirilemez?

Çevreyi Benim Ýçin. Güvenli Hale Getirebilir misin? MUTLU ÇOCUKLAR DERNEÐÝ MUTLU ÇOCUKLAR DERNEÐÝ

Cornelia, şarkı söylemek isteyen kaz

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin

ISO 9001:2008 ÜRÜN FÝYAT KATOLOÐU

HİKÂYELERİMİZ FEN VE MATEMATİK ETKİNLİĞİ

Bir akşam vakti, kasabanın birine bir atlı geldi. Kimdir bu yabancı diye merak eden kasabalılar, çoluk çocuk, alana koştular. Adam, yanında atı,

5.SINIF FEN VE TEKNOLOJİ DERSİ

MUTLU HAFTALAR. Emrah&Elvan PEKŞEN

MUTLU HAFTALAR. Emrah&Elvan PEKŞEN

YİNE YENİ KOMŞULAR. evine gidip Billy ile oynuyordu.

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý.

Rafet El Roman. Amerika. Rafet El Roman. A memo. Burasý New York Amerika. Evler karýþtý bulutlara. Nasýl bir zaman. Nasýl bir yaþam.

7. SINIF TÜRKÇE KAZANIM ODAKLI SORU BANKASI

BİZE KATILIR MISINIZ?

Cümle içinde isimlerin yerini tutan, onları hatırlatan sözcüklere zamir (adıl) denir.

çene altýna kadar ulaþan on on beþ santimlik bir burun. Baþý da, sonu da ayný kalýnlýkta.

TEK TEK TEKERLEME. Havada bulut Sen bunu unut

ANOREKTAL MALFORMASYON DERNEĞİ

A y þ e S a r ý s a y ý n Kuþlarla Giden

EZBERLEMİYORUZ, ÖĞRENİYORUZ. Hafta Sonu Ev Çalışması BEZELYE TANESİ

Tuğrul Tanyol. Beyaz at. Sönmüş kentleri dolaştım sessizlikte Boş meydanları, kirli sokakları Herkes kendi yankısının peşinde

ÝÇÝNDEKÝLER 1. TEMA OKUL HEYECANIM Kazaným Testi Fiziksel Özelliklerim Duygularým Haftanýn Testi...

Kahraman Kit Misafirlikte

C c. D d B b. G g. J j. O o. Y y Z z

ALTIN BALIK. 1. Genç balıkçı neden altın balığı tekrar suya bırakmayı düşünmüş olabilir?

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları

Saman-i Viran-i Evvel Camii (Çukur Çeþme Camii)

de hazır değilken yatağıma gelirdi. O sabah çarşafların öyle uyandırmıştı; onları suratıma atarak. Kız kardeşim makas kullanmayı yeni öğrendi ve bunu

Bölüm 1. Bruno Keþif Yapýyor

Arkamdan yürüme, ben öncün olmayabilirim. Önümde yürüme, takipçin olmayabilirim. Yanýmda yürü, böylece ikimiz eþit oluruz. (Ute Kabilesi Atasözü) BÜRO

Nejat Yavaþoðullar. Ankara Sokaklarý. Söz - Müzik: Nejat Yavaþoðullarý. Yürüyordum. Yürüyordum ay ýþýðýnda. Adým seslerim.

OHIO DOĞAÇLAMASI (OHIO IMPROMPTU)

sýndan sonra yatarmýþ. Bir küçük sürüsü varmýþ. Bu sürüyü alýr, kýra bayýra otlatmaya götürürmüþ. Ekili dikili yerlerden uzak dururmuþ hep.

Ekmek sözcüğü, sözlüklerde yukarıdaki gibi tanımlanıyor. Aşağıdaki görselin yanında yer alan tanımlar ise birbirinden farklı. Tanımları incele. 1.

AYLIK BÜLTEN MAYIS 2012 OKUL ÖNCESİ EĞİTİM SINIFI

KAÇ AVCI KAÇ ÇOCUK ROMANI. Ahmet YOZGAT

Bir Kuþ Havalandý. Cenazesine pek fazla gelen olmamýþtý. Tanýdýklarýnýn haberi mi olmadý acaba, yoksa. E d d i A n t e r.

SU HALDEN HALE G İ RER

Asker hemen komutanı süzerek cevap vermiş; 1,78! Komutan şaşırmış;

Suyun yeryüzünde, buharlaşma, yağış, yeraltına süzülme, kaynak ve akarsu olarak tekrar çıkma, bir göl veya denize akma vs gibi hareketlerine su

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Tanrı Herşeyi Yarattığı Zaman

Eze meze Yýllar geçti geze geze. Neler gördüm neler! Daðlar gördüm yerden biter, gökte yiter. Daðlar gördüm kayalý, kayalarý oyalý.

Kahraman Kit Misafirlikte

KAVRAMLAR RENK KAVRAMI SAYI KAVRAMI ZIT KAVRAMLAR DUYU KAVRAMLARI. Geometrik Şekil. Yön Mekanda Konum BELİRLİ GÜN VE HAFTALAR.

MÜBDÎ. Allah MUHSÎ dir. MUHSÎ, her şeyin sayısını bilen demektir.

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

Sertab Erener. Acýt Canýmý. Söz: Sertab Erener. Müzik: Demir Demirkan, Sertab Erener. En gizli bahçelerim. Islandý yaðmurunla. Açýldý her damlada

Çok Mikroskobik Bir Hikâye

5. 2x 2 4x + 16 ifadesinde kaç terim vardýr? 6. 4y 3 16y + 18 ifadesinin terimlerin katsayýlarý

Transkript:

F a r u k D u m a n Çatý Yaz aylarýný bitkin bir aðaç gibi geçirmiþtim. Serüvenci bir aðaç. Annem yaz boyunca domates tepsilerinin baþýnda nöbet tutmuþ, gözümde korkusuz bir süvariye dönüþmüþtü. Kalesinin önünde, gururla. Ben de aðaçevimin tepesinde oturup. Tek gözlü bir kertenkele gibi uyuklamýþtým. Böyle zamanlarda ben kýlýcýmý çeker, düþmanýmý ansýzýn yere çalardým. Bunda annem domates tepsileriyle neredeyse bütünleþir, elinde ince uzun bir kaþýk, kendi denizini köpükler içinde býrakýrdý. Güneþi kollardý bir yandan da. Güneþ gökyüzünde bir hacýyatmaz gibi dolaþýr. Yapraklarýn arasýnda ýþýldardý. Gece yarýsý yaðan o yaralý yaðmurdan kalýrdý sanki, þýpýrtýlar içinde. Yapraklarýn ucundan damlardý. O zaman bu damlalar ipek böceklerini de sýrtlanýr. Böcekler annemin iflahsýz tepsilerine düþerdi. Kaynayarak düþerdi hem; güneþin kýzgýn kýlýçlarýyla parça parça. Sonra domatesin o tatlý denizine. Gerçi annem salçasýna ipek böceklerinin karýþtýðýný bilmezdi. Uzak memleketler gibi kokardý salça. Ama yaprak uçlarýndan kimi zaman. Kertenkeleler de damlardý bu tepsilere. Kimi aðaç kovuklarýnda saklanýrdý bunlarýn. Kimi evlerin çatýlarýndan sarkar. Bunda kýþ mevsiminin buzdan kýlýçlarýna benzerdi. De tepside yüzmeye çalýþýrlardý. Köpüðü köpük bilirlerdi; ama çok geçmez, devasa kýskaç ele geçirirdi onlarý. Masanýn ucunda bir elmakurdu gibi söylene söylene. Nöbetçinin elinde hendeði boylarlardý. Ama bu binde bir olurdu tabii. Sonra annem yine tepsi baþýndaki nöbetine döner, salçasýný karýþtýrmaya devam ederdi. Tepsinin içinde yükrüþürdü domates. Ben bunda yine aðaçevimde olurdum. Yapraklarýn gölgesi yüzümde çýrpýnýrdý. Sýkýntýyý uzak bir atlýya benzetir, toz bulutunun gittikçe uzaklaþtýðýný düþünürdüm. Günümü, akasyama týrmanýr, aðaçevimin altýn kollarýnda geçirirdim. Gerçi bana serüvenler vaat etmiþ bu ev düþmandan azade idi. Yastýklarýmla þemsiyemi yüklenerek çýkardým ÝMGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 2, NÝSAN-MAYIS 2005 19

FARUK DUMAN oraya. Bu gururlu, devasa aðaç burada, okyanusun bu tuzlu kýyýsýnda korkusuz bir nöbet eri gibi kök salarak kollarýný iki yana açmýþtý. Sanki bir okyanus saldýrýsý; evin önüne geçerek kaþlarýný çatmýþ, denizlerin uzak gemilerini, iþ edinmiþti gözetlemeyi. Ben de yukarýdaki gizli aðaçevimde gözlerimi kýsarak ufka bakardým. Bunda aðaç gýcýrtýlar çýkararak sallanmaya baþlar, rüzgâr celladýn kýrbacý gibi yüzümü döverdi. Yelken bezi patpatlar çýkararak gerilip açýlýr, yaðmur yeri dövdükçe yerden toprak deðil, þarap kokusu yükselirdi. O vakit dönüp kýyýdaki eve bakardým. Titrek ýþýklar belirirdi pencerelerde. Derken kahkahalar yükselir, þarap kokusu bu garip kahkahalarla birleþince evin alnýndaki yeni tabelayý açýklardý: JOHN SILVER'ÝN YERÝ. Çok geçmeden barýn kapýsý açýlýr, geceyi orada içerek geçirmiþ bir korsan eskisi çýkardý içeriden. Yüzünü seçemezdim ama o tek bacaðýyla usul usul uzaklaþýr, yaðmura karýþýp giderdi. Yaðmur, bir at yarýþýdýr. Ben böylece aðaçevimin gýcýrtýsý içinde bir baþýma kalýr, çevremde beni oyalayacak bir baþka þey arardým; yaðmurdan, sisten ve rüzgârdan baþka. Babam, devlete baðlý bir fabrikada çalýþýrdý. Ben sabah vakitlerinin þen kahvaltýlarýna katýlabilmek için onunla birlikte kalkar, yüzümü bahçedeki tulumbada yýkardým. O sýrada babam kravatýný baðlamakla meþgul olurdu. Annemse nasýlsa çok kýsa sürede, neredeyse okuyup üfleyerek hazýrladýðý kahvaltý masasýnýn baþýna geçerek bizi beklerdi. Kuyu neredeyse bir buz yuvasýydý; kahvaltýya baþladýðýmýz zaman yüzüm soðuktan kýzarmýþ olurdu. Yüzümü çayýn buharý ile ýsýtýrdým, babam kalkýp zeytinyaðýný getirir, bunun içine karabiber ekerek limon sýkardý. Annemse yaz kýþ sofradan reçel kavanozlarýný eksik etmezdi. Sonra ben gidip aðaçevime týrmanýrdým. Aðacým sallanmaya baþlar, babam evden sabah mahmurluðuyla çýkarak yaz sabahlarýna özgü sisin içinde kaybolup giderdi. Yaz aylarýný bitkin bir aðaç gibi geçirmiþtim. Eylül ayýnda hava bozmaya baþlamýþ, rüzgârýn içinde yaðmur kokularý belirmiþti. Ama kýþ aylarýný aðaçevimden uzakta geçirmek düþüncesi, benim, olsa olsa, kâbusum olabilirdi. Heyulam. Annem cennetmekân, bana ne heyula hikâyeleri anlatmýþtý. Hayal kýrýklýðýna uðramýþ bu eski zaman beyleriydi. Kimi bir aðaç kovuðunu yurt edinmiþ, kimi çadýrýný izbe kömürlüklerle karanlýk maðaralara kurmuþtu. Kimi elektrik direklerinin çevresinde dolanýp durmuþ, kimi her kapý arkasýnda yüz yýl dinlenmeye mahkûm edilmiþti. Ulan, demiþti bana -o vakit aðaçevime bir çatý yapmaya karar vermiþtim- akasya heyulasý mý olucan? Bir akasya heyulasý. Yerle baðýný koparmýþ bir eski dünyalý; sonra, yaðmur denen kýþ belasý kendi bayramýný ilan etmiþ, su evimizin oluklarýndan akmaya baþlamýþtý. Bir sabah korkunç bir gök gürültüsü ile uyanýnca çatýnýn zamanýnýn gelip de geçmekte olduðunu anladým. Pencerenin buðusunu sildim, su bahçeyi bir bostan gölüne çevirmiþ, 20 ÝMGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 2, NÝSAN-MAYIS 2005

ÇATI yapraklar aðaçlarda yumuþamýþtý. Kalkýp yüzümü yýkadým, yaðmurluðumu, çizmelerimi giyinerek dýþarýya çýktým. Gidip halat merdivenimin yardýmýyla akasyaya týrmandým. Yastýklar su içinde kalmýþ, ev su çekmiþ, tahtalar ýslanýp þiþmiþti. Aþaðýya bakýnca yine JOHN SILVER'ÝN YERÝ'ni gördüm. Hava kararmaya yüz tutmuþ, pencere camlarýnda kýrmýzý ýþýklar belirmiþti. Konuklara -barýn daracýk odalarý gelip geçen yolcularýn konaklamasýna açýlmýþtý nicedir- hizmet etsin diye Julia adýnda genç, iri yarý bir kýzý iþe almýþlardý. Julia'nýn sesi geliyordu; kadýn orta yaþlý serüvenci erkeklerin gönlünü hoþ tutmada ustaydý anlaþýlan. El ayak çekilince yabancýlardan biri geminin halatlarýný çözmüþ olacak; aðaçev sallanmaya baþladý. Yastýklarý kucaklayýp aþaðýya bakýnca gerçek bir heyula gördüm. Heyula benim zamansýz hareketimle dengesini yitirdi, kuleden aþaðýya düþtü. Hançerini diþlerinin arasýna sýkýþtýrmýþtý. Evin arka tarafýnda sýrt sýrta iki odacýk yapmýþtýk babamla. Birini kümes, birini kömürlük olarak kullanýyorduk. Kömürlüðün bir yaný hareket alanýmýzdý, öbür yanýysa doluydu týka basa. Bir çatý için gerekli her þey vardý orada. Bu yüzden kömürlükteki tahtalarla muþambayý aðaçeve taþýyacaktým, ama yaðmurun dinmesini bekleyecektim önce. Eve gidip yastýklarý annemin çamaþýr sepetinin içine koydum. Sonra oturdum pencere kenarýna. Hava iyice kararmýþtý. Tutsaklýðýmýzýn deðerini bilmemiz gerekir. Kimi zaman doðanýn ya da kötü ruhlarýn saldýrýsýna karþý bir sýðýnak ararýz. Kar, böyle bir sýðýnak olabilir. Karda ne güzellikler saklý ayrýca; bunu orada, o yaðmur uykusunda görmüþtüm; kar kurdu rüyasýydý bu. Kar kurdu, eski kar yýðýnlarýnýn içinde göveren bir kurtçuktu. Karýn doðurduðu bu kurtçuk çýð altýnda sanki soluk almaya baþlar, ansýzýn kýpýrdayýp açýlýrdý. Bir parmak büyüklüðünde, beyaz, boðum boðum bir kurtçuk. Bu zararsýz, tuhaf hayvan uykusundan uyanýp da kendi kýsa ömrünü yaþamaya baþladýðý zaman, ýrktaþlarýný görebilmek için kar altýnda yol almaya baþlar. Karda kendi büyüklüðünde tüneller açarak ilerler. Geride kesiþen, birbiri içinde çoðalan, bir araya gelip büyüyen labirentler býrakýr. Ama geçtiði yerlerde kendinden parçalar býraktýðýndan olacak, tünellerin içinde baþka kar kurtlarý türemeye baþlar. Kýþ uzun sürerse, ayak izinden yoksun yerlerde bu kurtlar büyür, kimisi bir kol büyüklüðüne de ulaþýr hatta. Kýzaðým bir kar çukuru felaketine uðradýðý zaman kendimi ansýzýn kar altýnda bulmuþtum. Devasa bir çukura gömülmüþ. Ama Allah'tan umut kesilmez. Kurtarmýþtým canýmý. Orada bir kar kurduna rastlamýþ, hayvaný cebime koyarak eve getirmiþtim. Ama eridiðinden, kimse görememiþti onu. Hayýrdýr, demiþti annem, kötü bir haber gelecek herhalde, ama asýlsýz çýkacak. Uyandýðýmda yaðmur hâlâ yaðýyordu. Kýþ baþlangýcýnda bu kadar yaðmur görülmüþ þey midir? Hava ansýzýn buz kesmeye baþlar, ayaz insanýn yüzünü yakar, sonra kar gelir. Çatýyý kömürlükte yapar, sonra halatlar yardýmýyla yukarýya çekerim, diye düþündüm; çýktým dýþarý. ÝMGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 2, NÝSAN-MAYIS 2005 21

FARUK DUMAN O, hâlâ oradaydý. Ýyice zayýflamýþ, kümese sýrtýný vermiþ, kirli yorganýnýn altýnda titriyordu. Ocaðý yakmana yardým edeyim mi, diye sordum. Evet, dedi, soðudu iyice. Gazlý sobayý tutuþturdum, tabureye oturup onu izlemeye baþladým. Sakallarý uzamýþtý. Saçlarý da öyle. Uzadýkça kývýrcýklaþmýþtý. Konuþmakta güçlük çekiyordu. Böyle zamanlarda onun gizli kalmýþ bir gelin; olduðunu bile düþünüyordum. Bunda gelinlerin saklandýðýna, kendilerini ele veren bir durum karþýsýnda da sözcükleri yan yana getirmekte zorlandýklarýna inanýrdým. Kömürlük gelini de böyleydi iþte. Taburenin altýndan su sesleri gelmeye baþlayýnca ürktüm, ama babamýn buluþu geldi aklýma; bu küçük kulübeye temel yapamayacaðýz, hiç deðilse ayak yapalým, demiþti. Tavuklar için de iyi olmuþtu bu. Kulübeler yerden iki karýþ yüksekte duruyordu. Suyun akýþýný görüyordum. Kýþ geliyor, dedim geline, delikleri kapatalým, yoksa ýsýnamazsýn. Gerek yok, dedi gelin, zaten yakýnda gideceðim buradan. Deyince yorganý baþýna çekti. Uzamýþ sakallarý kirli örtünün altýnda kaldý. Sonra daracýk sedirinin üstünde sýrtýný döndü bana. Çok yorgunum, dedi, kestireceðim biraz. Yaðmur yaðýyordu. Benim bir çatý yapmam lazým, dedim. Kümesten tavuklarýn sesi geliyordu. Kanat seslerini duyuyordum. Sonra horozun vakitsiz ötüþünü. Çok sürer mi, diye sordu gelin. Yardým ister misin? Sonra güçlükle doðrulup kollarý sývadý. Geleli çok olmamýþtý, ama onun burada yaþlandýðýný düþünüyordum. Çatý bir buçuk metre büyüklüðünde olacak, dedim. Ev çatýsý gibi olursa daha iyi olur -yani eksik üçgen. Dýþýný da muþambayla kaplayacaðýz. Sonra durup onun gergin bekleyiþini izledim. Hareketlerinde bir sürü gariplik vardý. Çekingen gelin. Korkusu, kararsýzlýðý, soluk alýþýna yansýrdý. O vakit kesik kesik solumaya baþlar. Baþýndan geçenleri düþünürdü. Ama bunlarý bana söylememiþti. Böyle zamanlarda beleren gözleri gelinin, gözümün önüne ansýzýn gelir, bunda onu bir giz kuyusu zannederdim. Oysa onun o kara, kocaman aðzýydý asýl kuyu. Bu, günde iki öðün yemek taþýrdým ona; çatalý aðzýna götürdüðünde ortaya çýkar, uðultusuyla devasa bir ayýyý hatýrlatýrdý. Kara sakallarýydý onun, kuyunun aðzýnda bir arapsaçý gibi kýrçýllaþmýþtý. Gelin -bir zaman sonra böyle seslenmeye baþlamýþtým ona- bunlar pek umurunda deðildi onun. Babam gece geç vakit, yorgun bir atlý gibi dönerdi eve. At köpükler içinde akasyaya baðlanýr, baþýna geçirilen yem torbasý ile geçip gördüðü yerleri unutsun istenirdi. O zaman yol bozukmuþ, çýkýp geldiði yerlerde tepe tepe üstüneymiþ fark etmezdi. Vakit gece yarýsýný geçer, babam torna sesleri arasýnda deliksiz bir uykuya dalar, at dýþarýda, akasyanýn yanýnda sabaha dek solurdu. Ben onun uyuyup uyumadýðýný bilmezdim. Ama geceleri sanki baþka bir sahibi 22 ÝMGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 2, NÝSAN-MAYIS 2005

ÇATI vardý da bu herkesin uykuya dalmasýný bekler. Sonra gecenin ortasýnda ansýzýn ortaya çýkardý. Adam elinde kamçýsýyla belki bir aðaçtan iner. Usul adýmlarla babamýn sevgili atýna yaklaþýrdý. Uzun, siyah paltosu olurdu üzerinde. Kollarý azrailin kollarýný andýrýr. Parmaklarý devasa birer pençe gibi gecenin içinde asýlý dururdu. Sonra karanlýk bu adam atýn aðzýndaki yulaf torbasýný indirir. Ýpi çözer. Atýn boynunu okþar. Sonra gül aðacýna týrmanýr gibi hayvanýn sýrtýna otururdu. Böylece önce evin çevresinde dönmeye baþlardý. Burnundan ikisinin de buhar püskürür. Atýn karný evin duvarlarýný yalardý. Sonra atlý evin bilmem kapýsýndan, bilmem penceresinden girer, odalarda sabaha dek dolaþýp dururdu. Ben de onun gelip beni bulmasýný. Burnunu alnýma deðdirerek. Saçlarýmý koklamasýný beklerdim. Atlý kýlýcýný çeker, kýlýç havada kutsal bir ýþýltý gibi çýnlardý. Eylül ayýnýn baþlarýnda bir gece silah sesleriyle uyanmýþtýk. Uzakta kurþunlar atýlmýþtý. Sonra ayak tapýrtýlarý, baðýrtýlar iþitmiþtik. Dýþarýya çýkmayacaksýnýz, demiþti babam. Kapýnýn önü. Uzaklaþmak yok. Geceleri de evde, pencerelerden uzak duracaksýnýz. Sonra bize evde nasýl yürüyeceðimizi göstermiþti. Böyle. Örümcek gibi. Sonra akvaryumun baþýna geçmiþti. Balýk, bir törendi onun için. Sanki balýðýn çevresinde ipekten bir að örer. Aðýn arkasýnda huzurla beklerdi. Kimi zaman evin gizli odalarýndan birinde sessizce oturur, babamý akvaryumun baþýnda izlerdim. Kiminde babam dev kavanozun arkasýnda irileþmiþ gözleriyle gülümseyerek anneme bakardý. Gerçi benim durduðum yerden annem görünmezdi ama bilirdim; uzun saçlarýný yüzüne akýtmýþ tarardý. Elinde beyaz bir tarak. O zaman o da saçlarýnýn arasýndan babama bakar. Saçlarýn içinde kýrmýzýlý pembeli balýklar dolaþýr. Arada belli belirsiz yosun yapraklarý boy gösterirdi. Yýkandýktan sonra daha saatlerce tüterdi annem. Üzerinden buhar deðil de sabun kokusu yükselirdi. Sonra bu koku kývrýmlar çizerek odanýn içinde gravürler oluþturur. Kayalýklarýn içinde balýklar için oyuklar býrakarak babama ulaþýrdý. Ama ben orada -sanki günah iþlemiþim- duramazdým daha fazla. Birkaç gün hepimiz yer yataðýnda yatacaðýz, demiþti annem. Ama ikisi yer yataðýna nasýl sýðacaktý, anlayamamýþtým. Çatýyý bugün bitiremeyeceðiz, dedim geline. Yarýn devam ederiz, hem ben gidip yiyecek bir þeyler getireyim sana. Deyince son zamanlarda sýk sýk yaptýðý þeyi yaptý gelin. Konuþmak yerine garip, anlamsýz bir uðultu çýkardý. Bununla ben onun iyice acýktýðýný anladým. Annem nohut piþirecekti bugün. Bulgur pilavý da yapmýþtýr þimdi, bulgur çok bu sene. Hýðð, dedi gelin. Yaðmur sularý kulübenin altýndan akýp duruyordu. Kendimi garip bir köprünün üzerinde hissediyordum. Kapalý bir köprüydü bu. Bir ev köprüsüydü. Sonra kýyýya çýktým. Gidip ÝMGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 2, NÝSAN-MAYIS 2005 23

FARUK DUMAN geline yemek torbasýný getirdim. Dikkatli ol, dedi annem -her zamanki gibi. Gelin konuþmayý unutuyor, dedim. Hýðð -böyle konuþuyor. Tavuklardan öðrenmiþtir, dedi annem. Pilavý önüne koydum -nohutlar üzerindeydi- gelin aç kurtlar gibi saldýrdý yemeðe. Saldýrdý, bunda hýðð'lar belirginleþti iyice. Sýklaþtý, ben de soluk alamadýðýný düþünerek, yavaþ ye biraz, dedim, boðulacaksýn. Bunu duyunca güldü, çatýnýn yarým kalmýþ inþaatýna bakarak neredeyse hüzünlendi. Yarýna yaðmur diner, dedim ben de, sabah erkenden bitiririz. Sonra ben tutup aðaca taþýrým onu. Nasýl bir aðaç, diye sordu gelin. Bayaðý, dedim. Kocaman bir akasya aðacý iþte. Evin hemen önünde. Üç tane dev gibi dalý var. Üçü de ayrý yönlere doðru uzamýþ. Kulübeyi bu dallarýn üzerine... Kalkýp kömürlüðün deliklerinden dýþarýya baktý. Hava iyice kararmýþ, yaðmurun etkisiyle göz gözü görmez olmuþtu. Gelin sanki o deliklerden dýþarýya çýkabilecekmiþ gibi gövdesini kulübeye iyice yaslamýþ. Parmaklarýný duvardaki deliklere sokmuþtu. Gözleri yetmiyordu sanki. Parmak uçlarý da yetmeyince çenesini dayamýþ. Sakalý tahtalarýn arasýna girmiþti. Aðaç öbür tarafta, dedim. Göremezsin buradan. Burada ne var, dedi. Burasý bir tepe, dedim. Aþaðýda bir asfalt yol var. Sürüyle araba geçer oradan. Yüksek mi, diye sordu. Çok yüksek, dedim. Dönünce yarým kalmýþ yemeðini gördü. Sanki yemek için yeni bir sevinç duydu. Oturup kalaný da silip süpürdü. Bitirince tabaðý ve kaþýðý aldým, torbanýn içine koydum. Çýkarken, dikkatli ol, dedim, yanýp gidersin burada. Gitmem, dedi, söner þimdi o. Ýyi geceler, dedim. Hýðð, dedi. Yaðmurluðumu baþýma çekip çýktým. Tavuklar kuðurdamaya baþlamýþtý. Dýþarýya çýkýnca, neden bilmem, aðacýma yöneldim. Gövdenin yanýna vardým. Halat ýslanmýþ, ama çözülmemiþti. Sanki aðacýmdan çaðrý almýþtým. Yaðmura aldýrmadan halatýma tutunmuþ, bir çýrpýda aðaçeve týrmanmýþtým. Yukarýda her þey bambaþkaydý. Uzakta, yüksek binalarýn, ýþýklý direklerin olduðu yerde þimdi belli belirsiz, soluk bir ýþýk görülüyordu. Sanki ay yeryüzüne yaklaþmýþtý. Ben de yükseldikçe. Yüzüme rüzgârýn kýrbacý inmiþti. Denizin tuzu gözlerimi yakýyordu. Erken sayýlýrdý; akþamüzeri babam -artýk sokakta da böyle yürüyorduiki büklüm gelmiþti eve. Sinerek, neredeyse elleriyle yeri yoklayarak. Bir zaman böyleydi. Kapý açýlýnca içeriye bir örümcek gibi girer. Bizi yakalayacaklar. Bizi de oraya götürecekler, derdi. Sanki saklanmýþýz. Oysa JOHN SILVER'ÝN YERÝ onun için epey güvenli sayýlýrdý. Barýn küçük pencerelerinde Julia'nýn turuncu ýþýklarý yanmaya baþladýðý zaman girip taburesinde oturur. Caný isterse tatlý romunu içerdi. O zaman Julia upuzun saçlarýný geriye atarak konuðunun gözlerinin içine bakar. Ona hanýn gizli güzelliklerinden söz ederdi. Dalgalar vurunca direðin tepesinde sallanmaya baþladým. Ufukta en ufak bir kýpýrtý bile yoktu. Zaten olsa olsa karanlýðý görecektim. Bu havada okyanusa açýlmak delilik olurdu. 24 ÝMGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 2, NÝSAN-MAYIS 2005

ÇATI Kaptanýn beni buraya niçin hapsettiðini düþündüm. Düþününce aþaðýya, JOHN SILVER'ÝN YERÝ'nin pencerelerine baktým. Barýn üst katýnda yan yana üç oda vardý. Bu taþ odalardan birinde þimdi titrek bir mum alevi belirmiþti. Pencerede bir gölgenin bir taraftan bir tarafa geçtiðini gördüm. Gölgenin elinde bir hançer vardý. Görünce korkuya kapýldým. Julia'nýn sesini duydum. Sonra halatýma tutunarak aþaðýya kaydým. Dalgalar gemiyi bir beþik gibi sallýyordu. Rüzgârýn kýrbacý yüzümü yara etmiþti. Gidip kaptana haber vereyim, dedim. Barýn önüne geldiðim zaman, hanýn uzaktan ne kadar küçük göründüðünü anladým. Tabelayý okumak için baþýmý iyice kaldýrmam gerekti: JOHN SILVER'ÝN YERÝ'ne girince kaptaný barda oturur gördüm. Sanki dört bacaðý vardý kaptanýn, yere öyle saðlam basmýþtý. Julia ise barýn arkasýndan uzanarak kaptaný bir ahtapot gibi sarmýþtý. Gidip karþýsýnda telaþla durdum ve ona yukarýda bir hançer gölgesinin dolaþmakta olduðunu söyledim. Kaptan kýrmýzý gözlerini çevirerek bana Julia'nýn kollarýnýn arasýndan baktý ama, anlaþýlmaz sesler çýkardý. Sonra tilki ile ilgili rüyayý gördüm. Zamanýn birinde avýný karanlýk ormanlarda deðil de köylülerin kümeslerinde arayan bir tilki varmýþ. Babam bu gençlik anýsýný anlatmaya bu cümleyle baþlardý hep. Ona göre tilkinin kolaycýlýðý, bu hikâyenin ana fikriydi. Zaten böyle bir kolaycýlýk olmasaydý, böyle bir deney, böyle bir hikâye kimin aklýna gelirdi? O vakit ben babamýn anlattýðý bu kýsa hikâyenin, bu parlatýlmýþ gösterinin bir taç olduðunu düþünmüþtüm. Taç, anlatýcýnýn elinde yapýlmýþ, sonra deðerli yaðlarla ovularak parlatýlmýþtý. Babamýn yoksunluðunun tacýydý bu. Gece yarýlarý çýðlýklar içinde uyanýr. Sesin kümesten geldiðini anlar. Elde tüfek, bahçeye çýkardý. Bahçede tüyler uçuþur. Gecenin içinde puhu kuþlarý öter. Su dere yataklarýnda kendi kendisiyle kucaklaþarak akardý. Babam bir zaman kan izlerini takip ederek ilerler. Çok sürmez, az ilerde tavuðun ölüsüyle karþýlaþýr. Durup baþýnda bir zaman garip, hüzünlü bir sessizlikle beklerdi. Bilmem tilkiydi bunu yapan, bilmem gelincik. Ama tavuðu yemezdi. Kendi tutkulu içgüdüsüne kulak verir, korunmasýz hayvanlarý yok eder. Onlarý güçlü çenelerinin arasýnda ezerek alýp yürümeye baþlardý. Tilki kümesteki hayvanlardan birini aðzýna aldýðý zaman, öbürleri için tehlike bitmiþtir artýk, derdi babam. Ses kesilir. Sonra onu yerden alýr. Gözyaþlarý içinde gömer. Sonunda bir gece bir kale nöbetçisi gibi geçip kümesin baþýnda beklemeye koyulur. Beklemiþ, beklemiþ ama, sonunda da muradýna ermiþ, der, burada hafifçe gülümsemeye baþlardý. Sonunda yakalamýþ onu. Götürüp zincire vurmuþ. Hem de öyle bir vurmuþ ki. Hayvanda kýpýrdayacak hal kalmamýþ. Nasýl kalsýn, ayaklarý gövdesine öyle bir yapýþmýþ ki bu zincirler sayesinde. Sanýrsýn tilkide ayak yok. Kuyruðunu da kývýrýp zincire sýkýþtýrmýþ. Artýk ona tilki mi dersin, kütük mü dersin, iþte bu garip hayvaný götürüp sonra da tavuklarýn kümesine baðlayývermiþ. ÝMGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 2, NÝSAN-MAYIS 2005 25

FARUK DUMAN Öyle sanýyormuþ ki ertesi sabah kalkýp baktýðýnda, tilkinin yerinde yeller esecek. Daha doðrusu bir kemik yýðýný görecek orada. Ki tavuklar hayvaný didik didik edip yiyecekler. Ama öyle olmamýþ, aradan günler, haftalar geçmiþ. Geçince de tabii hayvan açlýktan ölecek deðil ya. Tavuklardan göre göre denlemeye baþlamýþ. Baþlayýnca da buðdayý sevmiþ, alýþmýþ. Sonunda bir sabah tilkinin bet sesiyle uyanmýþlar. Gece yarýsý ben bu kütük-tilkinin rüyasýndan uyandým. Ertesi sabah yaðmur dinmiþ, babam çoktan çýkýp fabrikadaki iþine gitmiþti. Annemse koltukta deðil de nedense yerde oturmuþtu, ayaklarýný altýnda toplamýþ. Kalkýp bir þeyler atýþtýrdým. Adamýn yiyeceðini hazýrladým, dedi annem, torbanýn içinde. Yanýnda fazla kalma. Kulübeye çatý yaptýk beraber, dedim, onu tamamlayacaðýz, çok sürmez. Böylece çýkýp kömürlüðe gittim. Dün geceki yaðmurda uykusu kaçmýþ olacaktý gelinin; çatýyý tamamlamýþtý. Sað ol, dedim, harika olmuþ. Yanýt vermedi. Yüzünü kömürlüðün duvarýna yaslamýþ, uyumaya çalýþýyordu. Yorganý çenesine kadar çekmiþti. Ama ayaklarý dýþarýda kalmýþtý. Ayaklarýndan birini düzenli bir biçimde sallýyordu. Ayrýca ayak parmaklarýný da oynatýp duruyordu. Sýkýldýn burada deðil mi, diye sordum. Karný inip kalkýyordu. Yüzünü yasladýðý duvarýn arkasýndan, kümesten, tavuklarýn sesi geliyordu. Gelinin ayaklarý tavuklarýn sesi ile uyumlu bir biçimde sallanýyordu. Tuhaf sesler çýkarýyordu gelin. Çok yorgunum, dediði zaman, onu asýl bu iki sözcüðün yorduðunu anladým. Çatýyý güçlükle kaldýrarak kömürlükten çýkardým. Götürüp halata baðladým. Sonra aðaca týrmanarak yukarýya çektim, yerine oturttum. Çatý aðacýn üzerinde o kadar güzel durdu ki, soluðum coþkuyla týkandý. Baþkalarýnýn ne diyeceði umurumda deðildi. Yakýnda aðaçevimin çevresini de duvarlarla örecek, belki bir zaman sonra burada yatýp kalkmaya baþlayacaktým. Zaten, týpký gelin gibi, babamda da konuþacak hal kalmamýþtý. Gün geçtikçe daha bitkin görünüyordu. Gece yarýlarýna doðru eve neredeyse sürünerek geliyor, zili çalacak gücü kendinde bulamadýðýndan, kapýnýn altýndaki aralýktan içeriye süzülerek giriyordu. O zaman annem onun geldiðinin farkýna hüzünle varýyordu. Belki o zaman babamýn o eski atý da gecenin içinde peyda oluyor. Üzerinde kara peleriniyle yeni binicisi. Kayýp yüzüyle sýrýtarak, atýn irileþmiþ karnýyla. Bu tuhaf karný evin duvarlarýna sürterek. Sonra ayak uçlarýnýn dokunuþuyla. Bunda sabahýn ilk ýþýklarýna kadar dolanýyordu. Annemse küçülen babamý. Ýkinci çocuðu olarak, koruyayým, diye. Namazgâhýný yere sererek nöbette. Gecenin içinde öylece bekliyordu. Ýlk kar düþtüðünde gelinin vakitsiz öttüðünü duydum. Soðuktan korunmak için aðaçevimi bir kürk yuvasýna çevirmiþ, Julia'nýn yorgun bir aðaç gibi uyanmasýný bekliyordum. 26 ÝMGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 2, NÝSAN-MAYIS 2005