FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ Kumarbaz



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Pirinç. Erkan. Pirinç (Garson taklidi yaparak) Sütlükahve söyleyen siz değil miydiniz? Erkan

BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe

İletişim Yayınları 2472 Çağdaş Türkçe Edebiyat 426 ISBN-13: İletişim Yayıncılık A. Ş. 1. BASKI 2017, İstanbul

FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ Ezilmiş ve Aşağılanmışlar

FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ Yaz İzlenimleri Üzerine Kış Notları

BÖCEK ORKESTRASININ MUHTEŞEM SINIFI

KEREM ASLAN Her Şey Dahil

WILHELM SCHMID Arkadaşlıktaki Saadete Dair

İletişim Yayınları SERTİFİKA NO Κρατύλος

ŞEBNEM İŞİGÜZEL Eski Dostum Kertenkele

ISBN :

BURCU ŞENTÜRK Bu Çamuru Beraber Çiğnedik

FYODOR M. DOSTOYEVSKİ. Kumarbaz. Türkçesi Hazal Ungan

ŞEBNEM İŞİGÜZEL Sarmaşık

Zengin Adam, Fakir Adam

PELİN BUZLUK Deli Bal ve Kanatları Ölü Açıklığında

MATBAACILIK OYUNCAĞI

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

YİNE YENİ KOMŞULAR. evine gidip Billy ile oynuyordu.

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým.

Administrator tarafından yazıldı. Çarşamba, 27 Temmuz :46 - Son Güncelleme Cuma, 19 Ağustos :53

Edwina Howard. Çeviri Elif Dinçer

Yönetici tarafından yazıldı Pazartesi, 24 Ağustos :42 - Son Güncelleme Çarşamba, 26 Ağustos :20

ECE ERDOĞUŞ Tuhaf Hikâyeleri Sever misiniz?

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Refik Durbaş. Öykü KURABİYE EV. Resimleyen: Burcu Yılmaz

Bir akşam vakti, kasabanın birine bir atlı geldi. Kimdir bu yabancı diye merak eden kasabalılar, çoluk çocuk, alana koştular. Adam, yanında atı,

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

YIL DEDE'NİN DÖRT KIZI

Ben gid-iyor-muş-um git-mi-yor-muş-um. Sen gid-iyor-muş-sun git-mi-yor-muş-sun. O gid-iyor-muş git-mi-yor-muş. Biz gid-iyor-muş-uz git-mi-yor-muş-uz

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67)

ALİ ARTUN Sanatın İktidarı

MELİKE UZUN Soğuk ve Temiz

SEDEF BETİL Kısa Karanlıklar

ŞEBNEM İŞİGÜZEL Kirpiklerimin Gölgesi

İletişim Yayınları 2462 Çağdaş Türkçe Edebiyat 423 ISBN-13: İletişim Yayıncılık A. Ş. 1. BASKI 2017, İstanbul

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin.

AĞIR ÇANTA. Aşağıdaki soruları metne göre cevaplayınız. 1- Fatma evden nasıl çıktı? 2- Fatma neyi taşımakta zorlanıyordu?

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

Bir gün Pepe yi görmeye gittim ve ona : Anlayamıyorum her zaman bu kadar pozitif olmak mümkün değil, Bunu nasıl yapıyorsun? diye sordum.

Bu testi yapın, kendinizi tanıyın!

FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ Öteki

meslek seçmişim kendime! Her gün dolaş dur! Masa başında çalışmaktan beter sıkıntıları var bu işin; yolculukların çilesi de işin cabası: Değiştirilen

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

TOPLANTI BİLGİLERİ MUTLU GÜNLERİMİZ KONUKLARIMIZ

MERAKLI KİTAPLAR. Alfabe

Ekmek sözcüğü, sözlüklerde yukarıdaki gibi tanımlanıyor. Aşağıdaki görselin yanında yer alan tanımlar ise birbirinden farklı. Tanımları incele. 1.

AŞKI, YALNIZLIĞI VE ÖLÜMÜYLE CEMAL SÜREYA. Kalsın. Mutsuz etmeye çalışmayacak sizi aslında, sadece gerçekleri göreceksiniz Cemal Süreya nın

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

Şimdi olayı şöyle düşünün. Temel ile Dursun iddiaya giriyor. Temel diyor ki

Babamın Sihirli Küresi AYTÜL AKAL

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

ÇiKOLATAYI KiM YiYECEK

Anna Branford. Violet Mackerel in Küçük Sürprizler Teorisi

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Eziyet Eden Birinden Vaaz Eden Birine

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Betül Tarıman. Öykü GÖKYÜZÜ PRENSİ PO İLE KÜÇÜK KIZ. 2. basım. Resimleyen: Uğur Altun

Perşembe İzmir Gündemi

DESTANLAR VE MASALLAR. Samed Behrengi KÜÇÜK KARA BALIK. Masal. Çeviren: Haşim Hüsrevşahi resimleyen: Mehmet Sönmez

Kahraman Kit Misafirlikte

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý.

SEN SURAT OKUMAYI BİLİR MİSİN?

UFACIK TEFECİK KURBAĞACIK

Tanrı dan gönderilen Adam

BARIŞ BIÇAKÇI Baharda Yine Geliriz

ALTIN BALIK. 1. Genç balıkçı neden altın balığı tekrar suya bırakmayı düşünmüş olabilir?

Umutla, harabelerde günlük turuna çıkmış olan bekçi Hilmi Efendi yi aramaya koyuldu. Turist kalabalığı Efes sokaklarına çoktan akmaya başlamıştı.

ANOREKTAL MALFORMASYON DERNEĞİ

TÜLİN KOZİKOĞLU - UĞUR ALTUN Mıstık, seni anlamıyoruz! Noktalama İşaretlerinin Öyküsü

Eskiden Amcam Başkötü ye ait olan Bizim Eski Yer,

Birinci kadın; Oğlunun çok hareketli olduğunu, ellerinin üzerinde dakikalarca yürüyebileceğini söyledi.

BİZİM SOKAKTA ŞENLİK VAR

Haydi Deniz Kıyısına! Şimdi okuyacağınız hikâye Limonlu Bayır

ÇOCUK VE YETİŞKİN HAKLARI

:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN


AİLE & YETİŞTİRME KONULU SORU LİSTELERİ

Cadı böyle diyerek süpürgesine bindi. Daha yüz metre uçmadan. paldır küldür yere düştü. Ağaçtaki kargalar Gak gak diye güldüler.

Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin

EDEBİYATIN İZİ 86. İZMİR ENTERNESYONAL FUARI NA DÜŞTÜ

Dünya Onlarla Daha Renkli

Okula sadece dört dakikalık yürüme mesafesinde oturmama

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

BARIŞ BIÇAKÇI Seyrek Yağmur

Gülmekten Öldüren Fıkralar - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

MENEKŞE TOPRAK Temmuz Çocukları

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Ülkü Tamer. Öykü PULLAR SAVAŞI. Kapak Resmi: Gözde Bitir

Güzel Bir Bahar ve İstanbul

Bilgin Adalı HEYECANLI KİTAPLAR. Serüven. Resimleyen: Mustafa Delioğlu SÜMBÜLLÜ KÖŞK

Bunu herkes yapıyor! -Gerçekten herkes mi? Nasıl korunmam gerektiğini biliyorum! -Kalbini, gönlünü nasıl koruyacaksın?

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. İsa nın Doğuşu

Samed Behrengi. Sevgi Masalı. Çeviren: Songül Bakar

SARIGÖZLER ORMAN DEDEKTİFLİK AJANSI

Transkript:

FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ Kumarbaz

İletişim Yayınları, Dünya Klasikleri, 2001-2013 (15 baskı) 2001 İletişim Yayıncılık A. Ş. Игрок Önsöz: Joseph Frank, The Gambler. Dostoevsky: A Writer in His Time, Princeton University Press, 2010. Aslı Karasuil Telif Hakları Ajansı aracılığıyla Georges Borchardt, Inc. den alınmıştır. İle ti şim Ya yın la rı 748 İletişim Kla sik le ri 11 ISBN-13: 978-975-05-1547-7 2014 İletişim Yayıncılık A. Ş. 1. BASKI 2014, İstanbul DİZİ YAYIN YÖNETMENİ Murat Belge YAYINA HAZIRLAYANLAR Bahar Siber, Güneş Akkor, Emrah Serdan KAPAK Suat Aysu KAPAK RESMİ Edvard Munch, Monte Carlo da Rulet Masası, 1892 UYGULAMA Hüsnü Abbas DÜZELTİ Beyza Altay BASKI ve CİLT Sena Ofset SERTİFİKA NO. 12064 Litros Yolu 2. Matbaacılar Sitesi B Blok 6. Kat No. 4NB 7-9-11 Topkapı 34010 İstanbul Tel: 212.613 03 21 İletişim Yayınları SERTİFİKA NO. 10721 Binbirdirek Meydanı Sokak, İletişim Han 3, Fatih 34122 İstanbul Tel: 212.516 22 60-61-62 Faks: 212.516 12 58 e-mail: iletisim@iletisim.com.tr web: www.iletisim.com.tr

FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ Kumarbaz Игрок RUSÇADAN ÇEVİREN Ergin Altay JOSEPH FRANK İN ÖNSÖZÜ VE GÜNDÜZ VASSAF IN SONSÖZÜYLE

FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ doktor bir babanın oğlu olarak, 11 Kasım 1821 de Moskova da doğdu. Çocukluğunu Moskova daki Marya Hastanesi nin bir lojmanında, zorba ve alkolik bir baba ile hasta bir anne arasında geçirdi. Küçük yaştan itibaren edebiyatla ilgilenmeye başladı ve Puşkin, Goethe, Cervantes gibi yazarlarla tanıştı. 1837 de annesini kaybetti ve ertesi yıl St. Petersburg daki Askerî Mühendislik Okulu na gönderildi. Babasının ani ve şüpheli ölüm haberini burada aldı. Bu kayıp üzerine bunalıma giren Dostoyevski, 1839 yılında ilk sara nöbetini geçirdi. 1844 te edebiyatla daha yakından ilgilenebilmek için askerlik mesleğinden istifa etti. 1846 da ilk romanı İnsancıklar yayımlandı ve edebiyat çevrelerinde büyük ilgiyle karşılandı. Ne var ki ardından gelen çalışmaları Öteki (1846), Ev Sahibesi (1847), Beyaz Geceler (1848) aynı başarıyı sağlayamadı ve ilk romanında kendisine destek veren ünlü eleştirmen Belinski nin alaylarına hedef oldu. Aşırı duyarlı ve sinirli bir kişiliğe sahip olan Dostoyevski bunun üzerine ruhsal çöküntü yaşayarak hastalandı. 1849 da Çar I. Nikola nın baskıcı yönetimine karşı faaliyetlerinden dolayı tutuklandı ve ölüm cezasına çarptırıldı. İnfazın uygulanmasına dakikalar kala, cezası Sibirya da dört yıl kürek mahkûmiyetine çevrildi. Hapiste okumasına izin verilen tek eser İncil di. Bu süre boyunca etrafını kuşatan, horlanan ve ezilen kesimi yakından tanıma fırsatı buldu. 1854 te serbest bırakıldıktan sonra Semiapalatinsk te zorunlu kışla hizmetine gönderildi ve subaylığa kadar yükseldi. 1857 de yoksul ve dul Marya Dimitriyevna İsayeva ile kendisine mutluluk getirmeyen bir evlilik yaptı. Edebiyata dönüşü Amcanın Rüyası (1859) isimli, mizah öğeleri barındıran Gogolvari öyküyle oldu. Aynı yıl yayımladığı kısa romanı Stepançikovo Köyü ve Sakinleri (1859) de istediği ilgiyi göremedi. 1860 ta tefrika edilen ve toplum dışına itilmiş kişilerin anlatıldığı Ölü Bir Evden Hatıralar ile kendini edebiyat çevrelerine tekrar kabul ettirdi. Tolstoy ve Turgenyev in övdüğü eser Sibirya daki mahkûmiyetinden derin izler taşıyordu. 1861 de ağabeyiyle birlikte Vrenja (Zaman) adlı dergiyi çıkarmaya başladı. Bu dergide Batı karşıtı Slavcı düşüncelerini savunduğu tartışma yazıları yayımladı. Ardından, eleştirmenlerin sert tepkilerine sebep olan fakat okur tarafından beğeniyle karşılanan Ezilmiş ve Aşağılanmışlar yayımlandı. Yoğun çalışma temposu nedeniyle sağlığı bozulan Dostoyevski, doktorunun tavsiyesi üzerine 1862 de hayalini kurduğu Avrupa seyahatine çıktı. Fransa, İngiltere ve İtalya yı kapsayan bu kısa gezinin ardından, 1863 te Batı kültürünü eleştirdiği Yaz İzlenimleri Üzerine Kış Notları nı kaleme aldı. Aynı yıl yayımlanan bir yazı sebebiyle dergisi kapatılınca yeniden mali krize sürüklendi. Maddi sıkıntılarından kurtulma umuduyla Almanya, Wiesbaden e kumar oynamaya ve bir süredir ilişki yaşadığı Polina Suslova ile buluşmaya gitti. Birkaç yıl sonra yayımladığı Kumarbaz bu dönemde yaşadığı büyük yıkımları anlatır. 1864 te Rusya ya döndükten sonra ağabeyiyle Epoha (Çağ) adında yeni bir dergi çıkardı ve Yeraltından Notlar ı burada tefrika etmeye başladı. Aynı yıl karısını ve ağabeyini kaybetti. Bunu izleyen on yıl boyunca, Dostoyevski art arda Suç ve Ceza (1866), Kumarbaz (1867), Budala (1868), Cinler (1872), Delikanlı (1875) gibi başyapıtlarını kaleme aldı. Sürekli borç baskısı altında yaşayan ve alacaklıları tarafından sıkıştırılan yazar, daha hızlı çalışmak için işe aldığı yirmi yaşındaki sekreteri Anna Grigoriyevna Snitkina yla, karısının ölümünden üç yıl sonra, 1867 de evlendi. Bu evlilikten doğan kızı üç aylıkken ölünce derin bir sarsıntı yaşadı ve deliliğin eşiğine kadar sürüklendi. Bu dönemde yoksulluk, sara nöbetleri ve kumar tutkusuyla boğuştu. 1874 te solunum yetmezliği tedavisi için bir süreliğine Almanya ya gitti. 1880 de Puşkin anıtının açılışında konuşma yapmak üzere Moskova ya davet edildi; konuşması hem halk üzerinde hem de edebiyat çevrelerinde büyük yankı uyandırdı. Yazarlık hayatı boyunca işlediği önemli temaları bir araya getirdiği Karamazov Kardeşler i ölümüne üç ay kala tamamladı. Dostoyevski 9 Şubat 1881 de St. Petersburg da hayatını kaybetti. Kalabalık bir halk kitlesinin katıldığı cenaze töreninin ardından, Tikhvin Mezarlığı na defnedildi.

İÇİNDEKİLER ROMANA DAİR GÖRSELLER...7 KRONOLOJİ... 13 ÖNSÖZ KUMARBAZ / JOSEPH FRANK... 25 Kumarbaz SONSÖZ KUMARBAZ / GÜNDÜZ VASSAF...227

Kumarbaz ın yayımlanacağına dair basın duyurusu (St. Petersburg, 1866).

Baden-Baden de bir rulet masası. Wiesbaden de bir kumar salonu (1871).

19. yüzyılın ikinci yarısında Bad Homburg daki meşhur kumarhane. 19. yüzyılın ikinci yarısında Palais Royal (Paris).

Château des fleurs (Paris, 1867). Paris in ünlü dans salonu Bal Mabille (Jean Béraud).

Dostoyevski nin Anna Grigoryevna ya Kumarbaz ı dikte ettirdiği ev (St. Petersburg).

Anna Grigoryevna nın yazdığı stenografiden bir sayfa.

I İki haftalık ayrılıktan sonra döndüm sonunda. Bizimkiler üç gündür Roulettenburg dalar. Beni büyük bir sabırsızlıkla beklediklerini sanıyordum, oysa yanılmışım. General in pek kibirli bir görünüşü vardı. Biraz yukarıdan bile konuştu benimle. Kız kardeşinin yanına yolladı hemen. Bir yerden para buldukları belliydi. Ama General yüzüme bakmaktan utanıyor gibime gelmişti. Marya Filippovna telaşlıydı. Ayaküstü konuştu benimle. Ama parayı aldı. Dikkatle saydı. Anlattıklarımı sonuna dek dinledi. Akşam yemeğine Mezentsov la Fransız ı, bir de bir İngiliz i bekliyorlardı. Para bulunca ilk iş akşam yemeği vermek Moskovalıların âdetidir zaten. Polina Aleksandrovna beni görünce, bunca zaman nerelerde kaldığımı sordu. Yanıtımı beklemeden de çıkıp gitti odadan. Bunu özellikle yaptığı belliydi. Oysa konuşmalıydık. Anlatacak öyle çok şey birikmişti ki!.. Otelin dördüncü katında küçük bir oda verdiler bana. General in yakını olduğumu biliyorlar burada. Bizimkilerin kendilerini ağırdan satmayı iyi başardıkları anlaşılıyor. General i çok zengin bir Rus soylusu sanıyorlar. Gelir 37

gelmez, başka işler arasında bir de, bozdurmam için bir bin franklık verdi bana. Parayı otelin kasasında bozdurdum. Bu, bize, en azından bir hafta, milyoner gözüyle bakılmasını sağlayacaktır... Mişa yla Nadya yı alıp şöyle biraz dolaştırmak istemiştim, tam merdivenleri iniyorduk ki, General in beni çağırdığını bildirdiler. Çocukları nereye götürdüğümü merak etmiş! Ama hâlâ gözlerimin içine bakamıyordu. Kendini zorlayıp birkaç kez bakınca, bakışına her seferinde öylesine dik, küstah bir karşılık verdim ki, bozuldu. Süslü, uzun tümceleri peş peşe getirerek bir hayli konuştuktan sonra ne söyleyeceğini iyice şaşırdı, çocuklarla gara yaklaşmamamı, parkta dolaşmamı söyledi. Sonunda öfkeyle: Biliyorum, söylemesem gara, rulete götürürsünüz onları, diye ekledi. Bağışlayın, farkındayım, henüz çok toysunuz, şeytana uyup oynayabilirsiniz. Gerçi akıl hocanız değilim, böyle bir sorumluluğu üzerime almak istemem ama hiç değilse, nasıl söylesem, beni küçük düşürücü davranışlardan kaçınmanızı isteyebilirim. Hakkım var buna... Sakince: Param yok zaten, dedim. Oyunda vermek için önce parası olmalı insanın. General biraz kızardı. Şimdi olacak, dedi. Çalışma masasının gözünü bir süre karıştırdı. Defterinde birtakım hesaplar yaptı. Bana yüz yirmi ruble borçlu çıkardı kendini. Nasıl görelim hesabı? dedi. Yüz yirmi rubleyi talere çevirmek gerek. Şimdilik yuvarlak hesap üç yüz taler alın, gerisini sonra veririm. Bir şey söylemeden aldım parayı. Böyle söyledim diye gücenmeyin lütfen. Çok alıngansınız çünkü, biliyorum... Sizi uyardıysam, nasıl söylesem, kulağınızı çektiysem, buna az da olsa hakkım vardır kuşkusuz... 38

Akşamüzeri çocuklarla gezintiden dönüşte bir grup atlıyla karşılaştım. Bizimkiler bilmem neredeki bir harabeyi görmeye gidiyorlardı. Pırıl pırıl iki kupa arabası, güzel mi güzel atlar! Matmazel Blanche, Marya Filippovna ve Polina yla aynı arabaya binmişti. Fransız, İngiliz ve bizim General atlıydılar. Herkes dönüp onlara bakıyordu. Gelgelelim, General in keyfi yerinde değildi. Getirdiğim dört bin frankla yedi sekiz bin frangı bulan toplam parasının Matmazel Blanche için az olduğunu biliyordum. Matmazel Blanche annesiyle bizim otelde kalıyordu. Fransız da aynı oteldeydi. Otel hizmetçileri ona Kont, Matmazel Blanche ın annesineyse Kontes diyorlardı. Kim bilir belki gerçekten comte et comtesse diler. 1 Yemekte karşılaştığımızda Kont un beni tanımayacağını biliyordum. General de bizi tanıştırmayı, hiç değilse beni ona takdim etmeyi düşünemezdi kuşkusuz. Oysa Kont Rusya da bulunmuştu, outchitel 2 dedikleri şeyi az çok bilirdi. Aslında, tanımasına bal gibi tanırdı beni. Ama doğrusunu söylemek gerekirse, yemeğe çağrılmadan gitmiştim. Sanırım unutmuştu beni General, yoksa table d hôte a 3 kesin çağırılırdım. Beni karşısında görünce birden şaşırdı General. İyi yürekli Marya Filippovna hemen yer gösterdi bana. Ne var ki, Bay Astley in orada bulunması kurtardı beni. Yadırganmadan girdim aralarına. Bu tuhaf İngiliz le ilk kez Prusya da karşılaşmıştım (bizimkilerin peşinden giderken trende karşılıklı oturmuştuk). Bu son iki hafta içinde de bir Fransa ya girerken, bir de İsviçre de olmak üzere iki kez daha karşılaşmıştık. Şimdi de Roulettenburg da görüyordum onu. Ömrümde onun kadar sıkılgan insan görmedim. Budalaca bir çekingenliği var. 1 (Fr.) Kont ve kontes. 2 (Rus.) Öğretmen. 3 (Fr.) Konuk masası. 39

Kendi de farkında bunun. Hiç aptal değil çünkü. Bununla birlikte, çok canayakın, uysal bir insan. Prusya daki ilk karşılaşmamızda zorla konuşturmuştum onu. O yazı Nord-Cape de geçirdiğini, Nijegorodski panayırına gitmeyi çok istediğini söylemişti. General le nasıl tanıştığını bilmiyorum. Ama Po lina ya sırılsıklam âşık olduğundan kuşkum yok. Kızın içeri girdiğini görünce birden kulaklarına kadar kızarmıştı. Masada yanına oturmam çok sevindirdi onu. Beni candan bir dost saydığı belli. Yemekte Fransız hayli kasıldı. Herkese karşı kibirli, mağrurdu. Oysa anımsıyorum, Moskova da boş gezenin boş kalfasıydı. Rusya nın iktisadi durumundan, politikasından söz ederdi durmadan. General in bazen itiraz ettiği olurdu ona. Ama alçakgönüllü bir tavırla yapardı bunu, üstünlüğünü büsbütün kaybetmemeye çalışarak... Tuhaf bir ruhsal durum içindeydim. Yemeğin daha yarısı olmadan, kendi kendime her zaman sorduğum soruyu gene sormuştum: Niçin sürtüp duruyorum şu Gene ral in peşinde. Niçin ayrılmıyorum onlardan? Arada bir Polina Aleksandrovna ya bir göz atıyordum. Umursadığı bile yoktu beni. Sonunda sinirlerim bozuldu, kabalık etmeyi koydum kafama. Durup dururken, benimle hiç ilgisi olmayan bir söze, bana bir şey sorulmadan karıştım. Asıl amacım Fransız la takışmaktı. Birden General e döndüm, oldukça yüksek sesle, kuşkusuz, sözünü keserek, sözcüklerin üzerine basa basa: Bu yaz biz Ruslar için otellerde tabldottan yemek olanaksız, dedim. General başını çevirip şaşkın şaşkın baktı yüzüme. Sürdürdüm konuşmamı: Kendinize saygınız varsa, bir sürü hakarete katlanmak, küstahlıklara göz yummak zorunda kalacaksınız. Paris te, Reyn de, hatta İsviçre de otel tabldotlarında öylesine çok 40

Leh ve onlarla aynı kafada Fransız var ki, Rus sanız ağzınızı açıp bir sözcük söylediniz mi yandınız. Fransızca söylüyordum bunları. General şaşkınlık içinde, kendimi böylesine kaybettiğim için kızsın mı, üzülsün mü bilemeden bakıyordu yüzüme. Fransız dudak bükerek, beni küçümser bir tavırla: Anlaşılan iyi bir papara yediniz bir yerde, dedi. Önce Paris te bir Leh le kavga ettim, dedim, sonra Leh i savunan bir Fransız subayla. Oysa onlara, bir gün monsinyorun kahvesinin içine tükürmek istediğimi anlatınca Fransızların yarısı benden yana geçti. General mağrur bir şaşkınlıkla, sağına soluna bakınarak: Tükürmek mi? diye sordu. Fransız, bana inanmıyormuş gibi bakıyordu yüzüme. Evet efendim, dedim. İşlerimiz gereği kısa bir süre için Roma ya gitmek zorunda kalabileceğimi bildiğimden, pasaportuma vize almak için Vatikan ın Paris Büyükelçiliği ne gitmiştim. Orada elli yaşlarında, kara kuru, soğuk mu soğuk bir papazcık karşıladı beni. Dileğimi kibarca, ama son derece ilgisiz bir şekilde dinledi, beklememi söyledi. Çok acelem olmasına karşın oturup beklemeye koyuldum kuşkusuz. Cebimden Rusya ya karşı korkunç küfürlerle dolu Opinion Nationale i çıkarıp okumaya başladım. Bu arada birisinin, bitişik odadan monsinyorun yanına geçtiğini duydum. Benim papazcık yerlere kadar eğilerek selamladı adamı. Ne istediğimi bir kez daha söyledim ona. Öncekinden daha bir soğuk, beklememi söyledi gene. Biraz sonra başka bir adam geldi. Bir Avusturyalıydı bu. İş için gelmişti. Ne istediğini sorup hemen alıp yukarı çıkardılar onu. Bu duruma canım çok sıkılmıştı. Ayağa kalkıp papazın yanına gittim, kararlı bir tavırla, monsinyor ziyaretçi kabul ettiğine göre benim işime de bakabileceğini söyledim. Papaz hayretle geri çekildi birden. Değersiz bir Rus un ken- 41

dini monsinyorun konuklarıyla nasıl bir tuttuğunu anlayamamıştı. Bana hakaret etme fırsatının eline geçtiğine sevinmiş gibi, küstah bir bakışla tepeden tırnağa süzdü beni. Monsinyorun sizin için kahvesini yarım bırakacağını mı sanıyorsunuz? dedi. Ondan daha yüksek sesle bağırdım ben de: Şunu bilesiniz ki, sizin monsinyorunuzun kahvesinin içine tükürürüm ben! Pasaportuma hemen şimdi vize vermezseniz kendim çıkarım yanına! Papazcık dehşet içinde geriye çekilerek Nasıl! diye haykırdı. Hem de yanında kardinal varken ha! Kapıya koştu, kollarını iki yana açarak kesti yolumu. Yüzünden, beni bırakmaktansa ölmeye razı olduğu belliydi. O zaman que je suis hérétique et barbare, 4 piskopostu, kardinaldi, monsinyordu umursamadığımı söyledim. Anlayacağınız, öyle kolay kolay gerilemeyeceğimi belli ettim. Papaz sınırsız bir öfkeyle baktı gözlerimin içine, pasaportumu çekip aldı elimden, yukarı çıkardı. Bir dakika sonra vize edilmişti. Buyrun bakın isterseniz. Pasaportumu çıkarıp gösterdim. General: Ama doğrusu, siz bunu... diye başlamıştı. Fransız gülümseyerek kesti sözünü: Kendinizi tanrıtanımaz, barbar olarak tanıtmanız kurtarmış sizi. Cela n était pas si bête. 5 Bizim Ruslar öyle mi ya? Burada oturuyor, her türlü hakarete katlanıyorlar. Seslerini çıkarmaya cesaretleri yok. Rus olduklarını bile inkâra hazırlar! Papazla aramda geçen kavgayı önüme gelene anlattıktan sonra, Paris te kaldığım otelde bana herkes daha bir dikkatli davranmaya başlamıştı. Tabldottaki can düşmanım şişko Leh ikinci plana itilmişti. İki yıl önce bir adamla tanıştığımı, bu adama, daha on yaşında bir çocukken, bin sekiz yüz on iki yılında, bir Fransız 4 (Fr.) Tanrıtanımaz ve barbar olduğumu. 5 (Fr.) Bu hiç de o kadar aptalca değilmiş. 42

lejyonerinin sırf tüfeğini boşaltmak için ateş ettiğini anlattığımda Fransızlar bile ürperdiler. Fransız: Olamaz böyle bir şey, dedi, bir Fransız askeri çocuğa ateş etmez! Ama oldu, diye karşılık verdim. Saygıdeğer bir emekli yüzbaşıydı bunu bana anlatan. Yanağındaki kurşun izini de gördüm. Fransız heyecanlı heyecanlı konuşmaya başlamıştı. General de onu savunuyordu. Kendisine, bin sekiz yüz yılında Fransızların eline tutsak düşen General Perovski nin anılarından hiç değilse birkaç satır okumasını salık verdim. Bu konuyu kapatmak için Marya Filippovna karıştı söze. General bana pek kızmıştı. Çünkü Fransız la bağıra bağıra konuşmaya başlamıştık. Ama Fransız la takışmam Bay Astley in hoşuna gitmişti galiba. Masadan kalktığımızda, onunla birer kadeh şarap içmeye buyur etti beni. Her zamanki gibi, hava karardıktan sonra on beş dakika konuşma fırsatı buldum Polina Aleksandrovna yla. Hep birlikte dolaşmaya çıkmıştık. Garın yanındaki parktaydık. Polina havuzun kenarındaki kanepede oturuyordu. Nadya yı bırakmıştı, biraz ötede çocuklarla oynuyordu. Ben de Mişa yı yollamıştım. Böylece baş başa kalmıştık. Önce şundan bundan konuşmaya başladık. Sonra çıkarıp yedi yüz gulden verdim Polina ya. Çok sinirlendi. Paris ten ona en azından iki bin, belki de daha fazla gulden getireceğimi düşünüyordu. Pırlantalarını rehine vermiştim orada. Ne pahasına olursa olsun, para bulmalıyım, dedi, yoksa mahvolurum. Ben yokken neler olup bittiğini sordum. Petersburg dan iki haber geldi, o kadar: Önce, büyükannenin çok hasta olduğu, iki gün sonra da ölmek üzere olduğu haberi. 43

Polina bir an sustuktan sonra ekledi: Timofey Petroviç yolladı haberi. Güvenilir bir insandır. Son, kesin haberi bekliyoruz şimdi. Herkes bekliyor öyleyse? diye sordum. Elbette! Altı aydır hep buna bağlamıştık umutlarımızı. Siz de mi? Aslında hiçbir şeyim olmuyor. General in üvey kızıyım, o kadar. Ama vasiyetnamesinde beni de unutmayacağını biliyorum. Kararlı bir tavırla: Sanırım hayli para düşecek payınıza, dedim. Doğru, çok severdi beni. Ama niçin öyle sanıyorsunuz? Sorusuna soruyla karşılık verdim: Söylesenize, ailenin bizim markizden gizlisi saklısı yok galiba? Polina yüzüme soğuk soğuk baktı. Bu niçin ilgilendiriyor sizi? diye sordu. Nasıl ilgilendirmez? Yanılmıyorsam General borç para aldı ondan. Yanılmıyorsunuz. Babulenka dan haberi olmasa verir miydi hiç? Farkında mıydınız, yemekte büyükanneden söz ederken birkaç kez baboulenka, la baboulinka 6 dedi. Bu ne yakınlık, bu ne sevgi! Evet, haklısınız. Mirastan bana da bir şeyler kalacağını öğrendikten sonra evlenmek ister oldu benimle. Bunu mu öğrenmek istiyordunuz? Daha yeni mi evlenmek istiyor sizinle? Oysa çoktan beri istiyor sanıyordum. Polina duygulu bir sesle: Öyle olmadığını çok iyi biliyorsunuz! dedi. Gene bir an sustuktan sonra ekledi: Şu İngiliz i nereden tanıyorsunuz? 6 (Rus.) Büyükanneye sevimli ve içten hitap şekli. 44

Bana onunla ilgili sorular soracağınızı biliyordum. Bay Astley le olan karşılaşmalarımızı anlattım. Çekingen, duygulu bir insandır, dedim, galiba tutkun da size? Polina: Evet, dedi. Tutkun. Hem sanırım Fransız dan da on kat zengin. Sahi, Fransız ın bir şeyi var mı dersiniz? Hiç kuşkulanmıyor musunuz ondan? Hayır. Bir château su 7 var. Dün General söyledi bunu bana. Yeterli buluyor musunuz bu kadar bilgiyi? Ben sizin yerinizde olsaydım İngiliz le evlenirdim. Neden? Fransız, yakışıklı olmasına daha yakışıklı, ama daha da alçak. Oysa İngiliz in çok daha dürüst olması bir yana, on kat da zengin. Polina durgun bir tavırla karşılık verdi: Öyle ama Fransız da marki, üstelik daha da akıllı. Sahi mi? Evet. Polina nın sorularımdan hiç hoşlanmadığının, tavrıyla, yanıtlarının dikliğiyle beni kızdırmak istediğinin farkındaydım. Hemen söyledim ona bunu. Ne yapayım, dedi, kızmanız hoşuma gidiyor. Bana bu çeşit sorular sormanıza izin vermemin bedelini ödemelisiniz. Sakin bir tavırla: Size böyle sorular sormaya hakkım olduğu kanısındayım, dedim. Kaldı ki bu bedeli nasıl olursa olsun ödemeye de hazırım. Artık yaşamın bile önemi yok benim için. Polina kahkahalarla gülmeye başladı. Son kez Schlangenberg de, bir sözümle kendinizi oradan aşağı atmaya hazır olduğunuzu söylemiştiniz. Sanırım bin 7 (Fr.) Büyük köşk, şato. 45

fut filandı yüksekliği. Bir gün çıkacak ağzımdan o söz. Sırf bana borcunuzu nasıl ödeyeceğinizi görmem için çıkacak... İnanın, yapacağım bunu. Nefret ediyorum sizden. Bu nefretimin tek nedeni de çok şeyinize izin vermemdir. Bana böylesine gerekli olmanız daha da artırıyor nefretimi. Şimdilik ihtiyacım var size... yaşamalısınız. Kalkmaya hazırlanıyordu. Sinirlenmişti. Son zamanlarda her konuşmamızın sonunda böyle sinirleniyor, öfkeleniyordu. Her şeyi açığa kavuşturmadan bırakmak istemiyordum onu. İzninizle sorabilir miyim, dedim, şu Matmazel Blanche da neyin nesi oluyor? Neyin nesi olduğunu biliyorsunuz. Bu konuda bir şey söylemeyeceğim artık size. Matmazel Blanche, General in karısı olacağa benziyor. Büyükanne nin ölüm haberi doğru çıkarsa kuşkusuz. Çünkü Matmazel Blanche da annesi de cousin 8 markiz de, parasız pulsuz olduğumuzu çok iyi biliyorlar. General abayı iyice yakmış durumda mı? Şimdi önemli olan bu değil. Beni dinleyin, söyleyeceklerimi de hiç unutmayın. Şimdi bu yedi yüz guldeni alın, gidip oynayın. Rulette kazanabildiğiniz kadar para kazanın benim için. Ne pahasına olursa olsun, bir yerden para bulmalıyım. Sözünü bitirdikten sonra Nadya ya seslendi. Onunla garın yakınında bir yerde topluca oturan bizimkilerin yanına gitti. Bense dalgın dalgın yürüdüm. Sola dönen ilk yola saptım. Kafamın içi karmakarışıktı. Polina rulet oynamamı söylediği anda bir balyoz inmişti kafama sanki. Çok tuhaftır, düşünmem gereken çok şey olmasına karşın, Polina ya olan duygularımın analizine dalmıştım. Doğrusunu söylemek gerekirse, Polina dan uzaklarda bulunduğum bu iki hafta, şimdi onun 8 (Fr.) Kuzen. 46

yanında olduğumdan çok daha rahattım. Oysa yolda hep onu düşünmüştüm, onu özlemiştim. Düşlerimde bile hep o vardı. Bir gün, İsviçre de olmuştu bu, uykumun arasında Polina yla konuşmuş olacağım, kompartmandakiler gülmüşlerdi bana. Şimdi bir kez daha soruyorum kendime aynı şeyi: Seviyor muyum onu? Bir kez daha yanıt vermeye cesaret edemedim bu soruya. Daha doğrusu, yüzüncü kez Nefret ediyorum ondan dedim kendi kendime. Evet, nefret ediyorum ondan. Onu boğabilmek için ömrümün yarısını seve seve verebileceğim anlarım oluyor bazen, özellikle her konuşmamızın sonunda. Yemin ederim, bir hançeri göğsüne yavaş yavaş batırmama izin verseler, sanırım sevinçle kapardım hançeri. Gelgelelim, Schlangenberg de gerçekten atlayın aşağı deseydi, hiç düşünmeden, dahası seve seve atardım kendimi uçuruma. Buna da bütün kutsal varlıklarımın üzerine yemin edebilirim. Kuşkum yok bundan. Ama ne olursa olsun, kesin bir karar vermeliyim artık. Bunu o da biliyor. Onun benim için erişilmez olduğunu, umutlarımın asla gerçekleşemeyeceğini çok iyi anladığım düşüncesinin ona sonsuz haz verdiğine inanıyorum. Yoksa onun gibi zeki, saygın bir kız benimle böylesine içten olur muydu? Bana hâlâ, eski çağlarda yaşamış o imparatoriçenin, adam yerine koymadığı için önünde soyunduğu tutsağına baktığı gözle baktığını sanıyorum. Evet, çok kez adam yerine koymamıştır beni... Ama bir görev vermişti bana şimdi: Ne pahasına olursa olsun, rulette para kazanacaktım. Niçin kazanmam gerektiğini, her zaman içten pazarlıklı bu kızın kafasında ne planlar kurduğunu düşünecek zamanım yoktu. Üstelik bu iki hafta içinde, benim henüz bilmediğim birçok şey olmuştu. Bunların hepsini bir bir öğrenmem, anlamam gerekiyordu. Hem de elden geldiğince çabuk. Ama şimdi zamanım yoktu. Hemen rulete gitmeliydim. 47