DİLDESTE. Edebiyat-Kültür ve Sanat Dergisi MAYIS 2011 SAHİBİ. Fatsa Anadolu Lisesi Adına. Haluk BAYCAN GENEL YAYIN YÖNETMENİ. Zekiye ŞAHİN.



Benzer belgeler
VATAN ŞAİRİ MEHMET ÂKİF ERSOY

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

Azrail in Bir Adama Bakması

Sevgili dostum, Can dostum,

5 YAŞ VE HAZIRLIK SINIFI EKİM BÜLTENİ

Kazanım: : Vatanımız için mücadele eden insanların fedakarlıklarını öğrenerek vatanseverlik duygusunu artırır.

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş?

Başbakan Yıldırım, 39. TRT Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliği ne gelen çocukları kabul etti

Günaydın, Bana şiir yazdırtan o parmaklar. ( ) M. Mehtap Türk

M. Sinan Adalı. Eski zamanlarda yaşamış peygamberlerin ve ümmetlerinin başlarından geçen ibretli öyküler, hikmetli meseller

Bir$kere$güneşi$görmüş$ olan$düşmez$dara$

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Erbaa lı Genç Şair Muhammed Dikal Lisede edebiyatı gerçekten seven öğretmenlerim bana da Edebiyatı sevdirdiler

Berk Yaman. Demodur. Kırmızı yazılar sizin sipariş verirken yollamış olduğunuz yazılardır

Şiir. Kategori: Şiir Cuma, 23 Nisan :15 tarihinde yayınlandı. Gösterim: / 7 Phoca PDF 1. SEN (1973) Senden, senden, hep senden,

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ

Ramazan Alkış. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

SORU- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Bugüne kadar nerelerde görev aldınız?

Bir başka ifadeyle sadece Allah ın(cc) rızasına uygun düşmek için savaşmış ve fedayı can yiğitlerin harman olduğu yerin ismidir Çanakkale!..

Maksut Genç. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Müslim Uyğun. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Agape Kutsal Kitap - God's Love Letter Scriptures

HZ. PEYGAMBER (S.A.V) İN HOŞGÖRÜSÜ VE AFFEDİCİLİĞİ

En güzel 'Anneler Günü' şiirleri

Buse Akbulut. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Metin 1. Terkîb-i Bend. Bî-baht olanın bağına bir katresi düşmez Bârân yerine dürr ü güher yağsa semâdan

Rafet El Roman. Amerika. Rafet El Roman. A memo. Burasý New York Amerika. Evler karýþtý bulutlara. Nasýl bir zaman. Nasýl bir yaþam.

SORU-- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

Vakıfların toplumsal yaşamımızdaki hizmetlerini şöyle sıralayabiliriz. 1. Dini hizmetler. 2. Sağlık hizmetleri. 3. Eğitim ve öğretim hizmetleri

İsim İsim İsimlerin Tamamlanmış Hali

ÖZEL İSTANBUL ÜNİVERİSTESİ VAKFI ADIGÜZEL OKULLARI ÇEKMEKÖY ANAOKULU TAVŞANLAR SINIFI MAYIS AYI KAVRAM VE ŞARKILAR

İSMEK İN USTALARI SANATA ADANMIŞ BİR ÖMÜR ETEM ÇALIŞKAN ETEM ÇALIŞKAN KALİGRAFİ SERGİSİ

Mehmet Ali Aktar. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya

Selman DEVECİOĞLU. Gönül Gözü

TEOG 2. MERKEZİ ORTAK SINAVLAR DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ DERSİ BENZER SORULARI

GADİR ESİNTİLERİ -9- Şiir: İsmail Bendiderya

iki sayfa bakayım neler var diye. Üstelik pembe kapaklı olanıydı. Basından izlemiştim, pembe kapaklı bayanlar için, gri kapaklı olan erkekler içindi.

Cümlede Anlam TEST 38

AHMET ÖNERBAY GÖRELE'DE

Mehmet Aydın 5. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat


HÜRRİYET İLKOKULU EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMA PROGRAMI

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA

Insanı başa taç yaptım. Ne eğildim, ne de saptım. Acılardan ilaç yaptım. Aşık Şahturna Hayatı ve Şiirleri

KRAL JAMES İNCİLİ 1611 APOCRYPHA DUA AZARYA & üç Yahudi şarkı. Azarya ve şarkının üç Yahudi duası

DEĞERLER EĞİTİMİ SINIF İÇİ ETKİNLİK PLANI MAYIS-HAZİRAN AYI İŞLENEN DEĞER: AİLEMİZİ ARKADAŞLARIMIZI VE HAYVANLARI SEVMEK ARKADAŞ SEVGİSİ DOSTLUK

GÜZEL SÖZLER. (Derleyen; Veyis Susam) * Ne kadar çok olsa koyunun sürüsü, Ona yeter imiş kasabın birisi. * Alçak, ölmeden önce, birkaç kere ölür.

Akın Uyar. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

İBRETLİK GÖRSELLER 29 İÇİN GERÇEK VE İNSÂNÎ GÖRÜŞLER. Her görüşten insan, fikrî ve vicdanî nasibini bu görsellerden de alabilir.

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKAYESİ

Anlamı. Temel Bilgiler 1

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

Allah a Allah (ilah,en mükemmel, en üstün,en yüce varlık) olduğu için ibadet etmek

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir?

YIL DEDE'NİN DÖRT KIZI

Güzel Bir Bahar ve İstanbul

Hafta Sonu Ev Çalışması HAYAL VE GERÇEK

Yýldýz Tilbe 1 ADAM OLSAYDIN. Söz-Müzik: Yýldýz Tilbe. Sevdim olmadý yar, küstüm olmadý yar. Kendini arattý, beni bulmadý yar

Evren Nağmesinde Bir Gelincik Tarlası

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Cennet, Tanrı nın Harika Evi

1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar

Yusuf Bulut. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Cennet, Tanrı nın Harika Evi

Niğde Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Topluluğu Başkanı Okan Aktaş Toplulukta Görev almak bir İletişimci olarak bana çok faydalı oluyor

DDD. m . HiKAYE. KiTAPLAR! . CİN. ALİ'NİN. SERiSiNDEN BAZILARI. Öğ. Rasim KAYGUSUZ

ŞİİR, HİKÂYE, MAKALE. Ekim 2013 Sayı 1. Yazar; HARUN ŞEN

Yüreğimize Dokunan Şarkılar

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

Bahadın, 2 Ağustos 2014 Sevgili Yoldaşlar, Canlar, Yol Arkadaşlarım, Devrimciler Diyarı Bahadın da buluşan güzel insanlar,

Türkçe Dil Etkinlikleri Sanat Etkinlikleri Oyunlar Müzik Bilim Etkinlikleri

ilkokulu E-DERGi si 23 Nisan ın Önemi Sorumluluk Okulumuzda 23 Nisan Hedef Siir: Egemenlik Ulusundur 2017 Nisan Sayısı Bu Sayımızda:

Kadir Akel "Dert Etme Allah Yeter" diyor. Bunu da neden dediğini bize böyle açıklıyor.

Necip Fazıl ın Yaşamındaki Düşünce Labirentleri - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

(22 Aralık 2012, Cumartesi) GRUP A Türkçe Ortak Sınavı Lise Hazırlık Sınıfı


OKULUMUZUN SESİ ***DEĞERLERİMİZ*** Zübeyde Hanım Huzurevi nden Misafirlerimiz Geldi

Diğer müritlerin neşeyle elindekileri takdiminden sonra, Aziz Mahmut Efendi, boynunu bükerek bu kırık ve solmuş çiçeği üstadına takdim eder.

25. Aşağıdaki deyimlerle anlamca üçlü bir grup oluşturulduğunda hangisi dışta kalır? A) eli bol B) eli açık C) eli geniş D) eli kulağında

Onceki izlenimdeki sevgi titresimleri sevgili Ugurcan'in izleniminde devam ediyor...

Murat Çelebi 2. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

BAĞLAÇ. Eş görevli sözcük ve sözcük gruplarını, anlamca ilgili cümleleri birbirine bağlayan sözcüklere "bağlaç" denir.

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

Uğur Akkaş. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Samed Behrengi. Sevgi Masalı. Çeviren: Songül Bakar

Emine Aydın. Resimleyen: Sevgi İçigen. yayın no: 104 ÇOCUKLAR için islâm TARiHi

&[1 CİN ALİ'NİN HİKAYE KİTAPLAR! SERIS.INDEN BAZILARI. l O - Cin Ali Kır Gezisinde. Öğ. Rasim KAYGUSUZ


TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN. Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla

TİN SURESİ. Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ. 3 Bu güvenli belde şahittir;

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

MÜBDÎ. Allah MUHSÎ dir. MUHSÎ, her şeyin sayısını bilen demektir.

Transkript:

DİLDESTE Edebiyat-Kültür ve Sanat Dergisi MAYIS 2011 SAHİBİ Fatsa Anadolu Lisesi Adına Haluk BAYCAN GENEL YAYIN YÖNETMENİ Zekiye ŞAHİN Leyla ERİŞ YAYIN KURULU Zekiye ŞAHİN, Leyla ERİŞ, Betil İrem TEMİZ, Salisar ÇAMYAR, Beyza Nur ATEŞ YAZI İŞLERİ SORUMLUSU Zekiye ŞAHİN KAPAK ve İÇ TASARIM Cemal ŞAHİN Bu dergi Fatsa Anadolu Lisesi Kültür Edebiyat Kulübü ve Kütüphanecilik Kulübü öğretmenleri ve öğrencileri tarafından hazırlanmıştır.

İÇİNDEKİLER 1-Başyazı : Halük BAYCAN......2 2-Başlarken: Zekiye ŞAHİN...3 3- M.Akif ERSOY un Hayatı: Ersin YILMAZ.4 4- M.Akif ERSOY un Eserleri: Havva ERGÜL.5 5- Akif in Hayatından Çizgiler: Nazlıhan YALÇIN 6 6- M.Akif in Şiirlerinden Seçmeler: Betül İrem TEMİZ.7 7- Unesco, Doğumunun 400. Yıldönümünü Unutmadı: Edanur ZOROĞLU..8 8- Evliya ÇELEBİ Hakkında: Salisar ÇAMYAR 9 9- Seyahatnâme nin Özellikleri: Demet SELÇİ.10 10- Seyahatnâme den Seçmeler: Ayça YAHŞİ.11-12 11- Ballar Balı Yunus EMRE: Özgenur ATEŞ..13 12- İnsana Adanan Hayat: B. İrem TEMİZ 14 13- Kömürlükte KUKLA: Meryem SEZEN...14 14- Sensizlik: Burak DEMİRBAŞ..14 15- Merhamet PINARI: Nurcan ELSIKMA 15-16 16- Tut Elimden: Merve ÖLÇEK..16 17- Yarından Habersiz: Hanife ELİYATKIN 17 18- Hasret : Abdulkadir KURU.18 19- Gün Gelir Her Şey Biter: Öznur CAKSİ.19 20- Hayat: ÖzlemGÜNGÖR..20 21- Hep Sen: Damla Nur ŞAHİN..21 22- Kimya Hatun: Edanur AKYOL-Merve GÜLER.22 23- Çaremiz Muhabbet: Zekiye ŞAHİN 23-24 24- Geçmiş Zaman Olur Ki : ÖzlemSEÇMEN-Turgay YILDIRIM.. 25-26 25- Buradayız İşte: Songül MEMİŞ...27 26- Hayat Güzeldir: Şeyma Nur ACAR.27 27- Çıkarılması Gereken Dersler: Beyzanur ATEŞ 28 28- Bir Yazar, Bir Yazı: Berfin SARIOĞLU 29-30 29- Ünlü Anekdotlar: Mehmet Akif İLİŞİK...31 30- Hazır Cevaplar: Ayşenur ANLAYAN 32 31- Hayat: Eda Nur SÖZEN..33 32-Bulmaca: Fatma Nur KARAKUŞ 34-35 33- Ihlamurlar Çiçek Açtığı Zaman: Bahaddin KARAKOÇ.36 1

BAŞYAZI Değerli Öğretmen Arkadaşlarım, Sevgili Öğrenciler, 2010-2011 Eğitim- öğretim yılında göreve başladığım Fatsa Anadolu Lisesinde geleceğe umutla ve güvenle bakan gençler görmek beni çok mutlu etti. Elde edilen başarılar, sosyal faaliyetler, kültürel etkinlikler bizlerin yüzünü güldürdü. Bunun için öncelikle öğretmenlerime ve öğrencilerime teşekkürü bir borç bilirim. Eğitimin amacı dünü, bugünü ve geleceği sevgiyle bütünleştirebilen, kendisini ifade edebilen, kendisi ve çevresiyle barışık, milli değerler ile evrensel birikimleri kaynaştırmış bireyler olarak kişiyi hayata hazırlamaktır. Görüyorum ki bu amaca Fatsa Anadolu Lisesinde en iyi şekilde ulaşılmaya çalışılıyor. Çıkarılan bu dergi de bu amacın bir parçasıdır. 2 Başarı akıldan çıkartılmaması gereken bir kavram olmalıdır herkes için. Bunun için kendimize bir hedef koymalıyız ki başarıyı daha planlı bir şekilde yakalayalım. Vatan çalışkan insanların omuzlarında yükselir ve hayat bulur. özdeyişiyle özdeşleşelim ve vatan uğruna, milli değerler uğruna başarılı olalım. Mehmet Akif ERSOY, çalışmayan kişinin insan olmadığını söyler ve mutluluğun çalışmaktan, başarmaktan geçtiğine inanır. Sizler de Akif in azmini örnek alın, karamsarlığa düşmeyin. Evliya Çelebi gibi gezgin olun ki dünyanın kaç bucak olduğunu anlayın ve de çalışmayan milletlerin nasıl yok olduğuna şahit olun! Sevgili gençler, ne kadar büyük bir yükün sorumluluğuna talip olduğunuzu bilmeniz gerekir. Bu vatanı yükseltme, bayrağı nesilden nesile taşıma yarışında sizlere başarılar ve Dildeste yi okurken, Keşke ben de bu çalışmalara katılsaydım. pişmanlığını yaşamanızı diliyorum. Halük BAYCAN Fatsa Anadolu Lisesi Müdürü

Sevgili Öğrencilerim, Hayatımızı güzelleştiren, hayata anlam katan, yaşama sevincimiz kamçılayan, kendimizi bulmamızı sağlayan nedir acaba? Neden hep rüzgârlarda savruluruz, bir türlü rotayı doğru düzgün çeviremeyiz? Aslında bu sorunun cevabını çok iyi biliyoruz da hep kaçıyoruz. İnsan hedeflerinden kaçar mı hiç? Kaçar. Çünkü korkağız, çünkü güvensiziz, çünkü başarıyı hiç tatmamışız, çünkü 3 Gençler, bizler zayıfsak hedeflere ulaşmakta güçlük çekeriz. Silik kişilikli olmak, amaaan bana neci olmak, boşveeeeerci olmak, tembel davranmak bize asla yakışmaz. Ne zaman ki işinize dört elle sarılır ve tükenmez bir enerji ile dolu olursanız hiçbir şey sizi yolunuzdan döndüremez. Bu nedenle her ne olursak en iyisi olalım; kararı, azmi elden bırakmayalım. Bununla ilgili çok güzel bir manzume vardır. Hepiniz aslında bunu bilirsiniz de bir türlü nedense idrak edemezsiniz, hayatınıza uygulamazsınız. Ben bunu sizinle tekrar paylaşmak istiyorum ve en iyisi olmanızı canı gönülden diliyorum. Dağ tepesinde bir çam olamazsan Vadide bir çalı ol. Fakat oradaki en iyi küçük çalı sen olmalısın. Çalı olamazsan bir ot parçası ol, Bir yola neşe ver. Bir misk çiçeği olamazsan bir saz ol Fakat gölün içindeki en canlı saz sen olmalısın. Hepimiz kaptan olamayız, tayfa olmaya mecburuz Dünyada hepimiz için bir şey var. Yapacağımız iş, size en yakın olan iştir. Cadde olamazsan patika ol. Güneş olamazsan yıldız ol. Kazanmak yahut kaybetmek ölçü değildir Sen her neysen, onun en iyisi olmalısın Hayatın bize verdikleriyle yetinen, bu günü de kurtardık diyen mutsuz insanlardan olmayalım. Sevgiyle kalın. Zekiye ŞAHİN Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni

Mehmet Akif ERSOY UN vefatının 75. ve İstiklal Marşı'nın Kabulünün 90. Yılı olması nedeniyle 2011 yılını devletimiz Mehmet Akif ERSOY Yılı olarak ilan etti. Biz de Mehmet Akif i birazcık da olsa size tanıtabilir ve sevdirebilirsek ne mutlu bize Çünkü onu anlamak zalimin hasmı olmaktır, onu anlamak Asım ın neslini anlamaktır HAYATI 1873-1936 İstiklâl Marşı şâiri. Asıl adı Mehmet Ragif olan Mehmet Akif, 1873 yılında İstanbul'da doğdu. Annesi Emine Şerife Hanım, babası Temiz Tâhir Efendidir. İlk tahsiline Emir Buhâri Mahalle Mektebinde başladı. İlk ve orta öğrenimden sonra Mülkiye Mektebine devam etti. Babasının vefatı ve evlerinin yanması üzerine Mülkiye yi bırakıp Baytar Mektebini birincilikle bitirdi. Tahsil hayatı boyunca yabancı dil derslerine ilgi duydu. Fransızca ve Farsça öğrendi. Babasından Arapça dersleri.aldı. Ziraat Nezaretinde baytar olarak vazife aldı. Üç dört sene Rumeli, Anadolu ve Arabistan'da bulaşıcı hayvan hastalıkları tedavisi için bir hayli dolaştı. Bu müddet zarfında halkla temasta bulundu. Âkif'in memuriyet hayatı 1893 yılında başlar ve 1913 tarihine kadar devam eder. Memuriyetinin yanında Ziraat Mektebinde ve Dârulfünûn'da edebiyat dersleri vermiştir. 1893 senesinde Tophâne-i Âmire veznedârı M. Emin Beyin kızı İsmet Hanımla evlendi. Âkif okulda öğrendikleriyle yetinmeyerek, dışarıda kendi kendini yetiştirerek tahsilini tamamlamaya, bilgisini genişletmeye çalıştı. Memuriyet hayatına başladıktan sonra öğretmenlik yaparak ve şiir yazarak edebiyat sahasındaki çalışmalarına devam etti. Fakat onun neşriyat âlemine girişi daha fazla 1908'de İkinci Meşrutiyetin ilanıyla başlar. Bu tarihten itibaren şiirlerini Sırât-ı Müstakîm'de yayınlanır. 1920 tarihinde Burdur Mebusu olarak Birinci Büyük Millet Meclisine seçildi. 17 Şubat 1921 günü İstiklâl Marşı'nı yazdı. Meclis 12 Martta bu marşı kabul.etti. 1926 yılından îtibâren Mısır Üniversitesinde Türkçe dersleri verdi. Derslerden döndükce Kur'ân-ı kerîm tercümesiyle de meşgul oluyordu, fakat bu sırada siroza tutuldu. Önceleri hastalığının ehemmiyetini anlayamadı ve hava değişimiyle geçeceğini zannetti. Lübnan'a gitti. Ağustos 1936'da Antakya'ya geldi. Mısır'a hasta olarak.döndü. Hastalık onu harâb etmiş, bir deri bir kemik bırakmıştı. İstanbul'a geldi. Hastanede yattı, tedavi gördü. Fakat hastalığın önüne geçilemedi. 27 Aralık 1936 tarihinde vefat etti. Kabri Edirnekapı Mezarlığı ndadır. 4 Ersin YILMAZ / 9-D Sınıfı

Budur cihanda en beğendiğim meslek; Sözün odun olsun hakikât olsun tek. ESERLERİ Safahat, Mehmet Akif Ersoy un şiirlerini topladığı yedi kitaplık şiir külliyatının adıdır. İçinde 11.240 mısra tutan 108 şiir bulunmaktadır. Şair, İstiklal Marşı'nı Safahat'a koymamıştır. Nedenini ise şöyle açıklar: "Çünkü ben onu milletimin kalbine gömdüm. Safahat taki şiirlerinin konusu genellikle tarihten ve sosyal hayattan alınmadır. Siyasal olaylar, mistik duygular, dünyevi görevlerden bahsedilir. 44 şiir, 3084 mısra. Süleymaniye Kürsüsü nde Balkan Harbinin toplum üzerindeki etkisini silmek ve İslam birliği düşüncesini uyandırmayı amaçlıyordu. Süleymaniye Camisi'ne giden iki kişinin söyleşileri ile başlar, kürsüde Seyyah Abdürreşit İbrahim'in konuşturulduğu uzun bir bölümle devam eder. Bir şiir, 1002 mısra. Hakkın Sesleri nde ayet ve hadis yorumlarıyla İslam aleminin problemlerine çözüm getirmek istiyordu. Topluma İslami mesajı yaymaya çalışan on manzumedir. Ateizme, ırkçılığa, umutsuzluğa çatılmaktadır. 10 şiir, 482 mısra. Fatih Kürsüsü nde Batıcı aydınlara tuttukları yolun yanlış olduğunu, milletin kurtuluşunun İslam la olacağını anlatır. Fatih Camisi ne giden iki kişinin söyleşileri ile başlar, vaizin uzun konuşması ile devam eder. Tembellik, irtica (gericilik), batı taklitçiliği eleştirilir. Bir şiir, 1692 mısra. Hatıralarda sosyal problemlere ve cemiyet meselelerine Kur an ışığında çözüm arar. : Akif'in gezdiği yerdeki izlenimleri ve toplumsal felaketler karşısında Allah'a yakarışını içerir. 10 şiir, 1314 mısra. Asım da şair ümit ve azmini dile getirir. Hoca zade ile Köse İmam arasındaki konuşmalar şeklinde tasarlanmış tek parça eserdir. Eğitimöğretim, ırkçılık, savaş vurgunculuğu, batıcılık, gibi pek çok konudan bahseder. Bir şiir, 2292 mısra. Gölgeler kitap olarak çıkmıştır. 1918-1933 arasında yazılmış 41 adet manzumeyi içerir. 5 Havva ERGÜL / 9-B Sınıfı

Sahipsiz vatanın batması haktır, Sen sahip çıkarsan bu vatan batmayacaktır. AKİF İN HAYATINDAN ÇİZGİLER İkiyüzlülere garazdı. Fakat yaşı ilerledikçe İkiyüzlüleri artık sever oldum. Çünkü yaşadıkça yirmi yüzlü insanlar görmeye başladım. diyordu. Ve yaşlandıkça herkesten kaçıyordu. Daha yaşasaydı yalnız kalacaktı, cemiyetle karşı karşıya tek adam Kendi olmayanlara kızardı. Benzemek sinirlendiği şeydi, hayatının bir kısmı da bu sinirden ibarettir. İki adamı sevmezdi; fazla terbiyeli ve fazla terbiyesiz olanı. Gözünde fazla nazik olan gizli adamdı. Üstad çok mütevazı idi. Gösterişi hiç sevmezdi. Sıra gelmeyince ilmini bile açıklamazdı. Mükemmel Fransızca bildiği halde söz arasına Fransızca bir kelime karıştırdığı ömründe görülmemiştir. Akif, gençliğinde deniz yarışlarında, yaya koşularında, atlama müsabakalarında hep birinci oldu. Saatlerce kürek çeker, Boğaz ı yüzerek geçerdi. O iyi taş atardı. Ankara da bulunduğu zamanlarda tatil günlerini bu gibi idmanlarla geçirirdi. Onun müsamaha etmediği yalnız bir şey vardı: o da dini idi. Büyük şairin gazabına uğramak istemeyenler, onun şahsına değil, onun dinine saldırmalıydı. O vakit onun aklı, fikri yerinden oynar, artık düşmanına saldırmaktan çekinmezdi Çanakkale için ağlamadığı gün yoktu. Eyvah, son istinatgâhımız da yıkılırsa ne olur? diyerek çocuk gibi ağlardı. Kötü haber aldıkça canı sıkılırdı ve yine de ümidini kaybetmez: Bütün dünya toplanıp hücum etse yine Çanakkale sükût etmez! derdi. 6 ' Toprakta gezen gölgeme toprak çekilince Günler şu heyûlâyı da er geç silecektir Rahmetle anılmak, ebediyet budur amma Sessiz yaşadım, kim, beni nerden bilecektir?' Nazlıhan YALÇIN / 9-B Sınıfı

ŞİİRLERİNDEN SEÇMELER BÜLBÜL Basri Bey oğlumuza Bütün dünyâya küskündüm, dün akşam pek bunalmıştım; Nihayet, bir zaman kırlarda gezmiş, köyde kalmıştım. Şehirden kaçmak isterken sular zaten kararmıştı; Pek ıssız bir karanlık sonradan vâdiyi sarmıştı. Işık yok, yolcu yok, ses yok, bütün hılkat kesilmiş lâl... Bu istiğrâkı tek bir nefha olsun etmiyor ihlâl. Muhîtin hâli ' insâniyyet' in timsâlidir sandım; Dönüp mâzîye tırmandım, ne hicranlar, neden andım! Taşarken haşrolup beynimden artık bin müselsel yâd, Zalâmın sinesinden fışkıran memdûd bir feryâd, 0 müstağrak, o durgun vecdi nâgâh öyle coşturdu: Ki vâdiden bütün, yer yer, eninler çağlayıp durdu. Ne muhrik nağmeler, yâ Rab, ne mevcâmevc demlerdi; Ağaçlar, taşlar ürpermişti, gûya Sûr-i Mahşerdi! -Eşin var, âşiyanın var, baharın var, ki beklerdin; Kıyâmetler koparmak neydi, ey bülbül, nedir derdin? 0 zümrüd tahta kondun, bir semâvî saltanat kurdun; Cihânın yurdu hep çiğnense, çiğnenmez senin yurdun. Bugün bir yemyeşil vâdi, yarın bir kıpkızıl gülşen, Gezersin, hânümânın şen, için şen, kâinatın şen. Hazansız bir zemin isterse, şâyed rûh-i ser-bâzın, Ufuklar, bu'd-i mutlaklar bütün mahkûm-i pervâzın. Değil bir kayda, sığmazsın - kanadlandım mı - eb'âda; Hayâtın en muhayyel gayedir ahrâra dünyâda, Neden öyleyse mâtemlerle eyyâmın perîşandır? Niçin bir damlacık göğsünde bir umman hurûşandır? Hayır, mâtem senin hakkın değil... Mâtem benim hakkım: Asırlar var ki, aydınlık nedir, hiç bilmez âfâkım! Tesellîden nasîbim yok, hazân ağlar bahârımda; Bugün bir hânmansız serseriyim öz diyârımda! Ne husrandır ki: Şark'ın ben vefâsız, kansız evlâdı, Serâpâ Garba çiğnettim de çıktım hâk-i ecdâdı! Hayâlimden geçerken şimdi, fikrim herc ü merc oldu, Salâhaddîn-i Eyyûbî'lerin, Fatih'lerin yurdu. Ne zillettir ki: nâkûs inlesin beyninde Osman'ın; Ezan sussun, fezâlardan silinsin yâdı Mevlâ'nın! Ne hicrandır ki: En şevketli bir mâzi serâb olsun; O kudretler, o satvetler harâb olsun, türâb olsun! Çökük bir kubbe kalsın mâbedinden Yıldırım Hân'ın; Şenâatleri çiğnensin muazzam Kabri Orhan'ın! Ne heybettir ki: Vahdet-gâhı dînin devrilip, taş taş, Sürünsün şimdi milyonlarca me'vâsız kalan dindaş! Yıkılmış hânümânlar yerde işkenceyle kıvransın; Serilmiş gövdeler, binlerce, yüz binlerce doğransın! Dolaşsın, sonra, İslâm'ın harem-gâhında nâ-mahrem... Benim hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın değil mâtem! M. Akif ERSOY 7 Azmine sarıl Yeis öyle bir bataktır ki, Düşersen boğulursun. Azmine sarıl sımsıkı Bak ne olursun! Betül İrem TEMİZ / 11- Fen B

Kötüyle arkadaş olma, pişman olursun. E.ÇELEBİ UNESCO, DOĞUMUNUN 400'ÜNCÜ YIL DÖNÜMÜNÜ UNUTMADI UNESCO, ünlü gezgin Evliya Çelebi'nin 400'üncü doğum yılına rastlayan 2011'i, Evliya Çelebi Yılı ilan etti. Dil, halk bilimi, sanat tarihi, topografya, dinler tarihi, tasavvuf tarihi ve yerel tarih araştırmalarının en önemli kaynaklarından olan Seyahatname'siyle ünlü Evliya Çelebi, çeşitli etkinliklerle dünyada anılacak. 8 Öte yandan, Evliya Çelebi, Fransa'nın Strasbourg kentindeki Avrupa Konseyinde düzenlenen bir sergide, tarihe damga vuran 20 kişi arasında gösterildi. Evliya Çelebi, Türk medeniyetinin dünyaya açılan pencerelerinden biridir. İngiltere'nin Şekspir üzerinden yaptığı tanıtım ve propagandayı biz bu sene Evliya Çelebi üzerinden yapabilir, hatta daha da iyi sonuç alabiliriz. Çünkü Çelebi'mizin satırları yalnızca bizi değil, bütün bir doğu ve batı dünyasını ilgilendiriyor. Kaldı ki Türkiye'nin kendini kültür ile tanıtma zamanı gelmiş de geçmektedir. Bizi yeni dönemde dünya liginin üst sıralarına, ekonomimiz ve dış siyasetimiz kadar kültür politikaları da taşıyacaktır. diyen İskender PALA nın düşüncelerini Fatsa Anadolu Lisesi olarak biz de desteklemek istedik ve sizlere elimizden geldiğince Evliya ÇELEBİ yi tanıtmaya çalıştık. Edanur ZOROĞLU / 9-B Sınıfı

Daima ileri hedefin olsun, geriye takılıp kalma. E. ÇELEBİ EVLİYA ÇELEBİ HAKKINDA NERELERİ GEZDİ? Asıl adı Derviş Mehmed Zillî olan Evliya Çelebi, 1611 yılında İstanbul Unkapanı nda doğdu. Babası Derviş Mehmed Zillî, sarayda kuyumcu başıydı. Evliya Çelebi nin ailesi Kütahya dan gelip İstanbul un Unkapanı yöresine yerleşmişti. İlköğrenimini özel olarak gördükten sonra bir süre medresede okudu, babasından tezhip, hat ve nakış öğrendi. Musiki ile ilgilendi. Kuran ı ezberleyerek hafız oldu. Enderun a alındı, dayısı Melek Ahmed Paşa nın aracılığıyla Sultan IV. Murad ın hizmetine girdi. SEYAHAT YA RESULALLAH Evliya Çelebi Seyahatname nin girişinde seyahate duyduğu ilgiyi anlatırken bir gece rüyasında Sevgili Peygamberimiz Hazreti Muhammed i gördüğünü, ondan şefaat ya Resulallah diyerek şefaat isteyecek yerde, şaşırıp seyahat ya Resulallah dediğini, bunun üzerine Sevgili Peygamberimizin ona gönlünün uyarınca gezme, uzak ülkeleri görme imkânı verdiğini yazar. Evliya Çelebi bu rüya üzerine 1635 te, önce İstanbul u dolaşmaya, gördüklerini, duyduklarını yazmaya başladı. 1640 larda Bursa, İzmit ve Trabzon u gezdi, 1645 te Kırım a Bahadır Giray ın yanına gitti. Yakınlık kurduğu kimi devlet büyükleriyle uzak yolculuklara çıktı, savaşlara, mektup götürüp getirme göreviyle, ulak olarak katıldı. te 1645Yanya nın alınmasıyla sonuçlanan savaşta, Yusuf Paşa nın yanında görevli bulundu.1646 da Erzurum Beylerbeyi Defterdarzade Mehmed Paşa nın muhasibi oldu. Doğu illerini, Azerbaycan ın, Gürcistan ın kimi bölgelerini gezdi. Bir ara Revan Hanı na mektup götürüp getirmekle görevlendirildi, bu sebeple Gümüşhane, Tortum yörelerini dolaştı. 1648 te İstanbul a dönerek Mustafa Paşa ile Şam a gitti, üç yıl bölgeyi gezdi. 1651 den sonra Rumeli yi dolaşmaya başladı, bir süre Sofya da bulundu. 1667-1670 arasında Avusturya, Arnavutluk, Teselya, Kandiye, Gümülcine, Selanik yörelerini gezdi. 9 Salisar ÇAMYAR / 10-F Sınıfı

SEYAHATNAME NİN ÖZELLİKLERİ Evliya Çelebi 50 yılı kapsayan bir zaman dilimi içinde gezdiği yerlerde toplumların yaşama düzenini ve özelliklerini yansıtan gözlemler yapmıştır. Bu geziler yalnız gözlemlere dayalı aktarmaları, anlatıları içermez, araştırıcılar için önemli inceleme ve yorumlara da olanak sağlar. Seyahatname nin içerdiği konular, belli bir çalışma alanını değil, insanla ilgili olan her şeyi kapsar. Üslup bakımından ele alındığında, Evliya Çelebi nin, o dönemdeki Osmanlı toplumunda, özellikle Divan edebiyatında yaygın olan düzyazıya bağlı kalmadığı görülür. Divan edebiyatında düzyazı ayrı bir marifet ürünü sayılır, ağdalı bir biçimle ortaya konurdu. Evliya Çelebi, bir yazar olarak, bu geleneğe uymadı, daha çok günlük konuşma diline yakın, kolay söylenip yazılan bir dil benimsedi. Bu dil akıcıdır, sürükleyicidir, yer yer eğlenceli ve alaycıdır. Evliya Çelebi gezdiği yerlerde gördüklerini, duyduklarını yalnız aktarmakla kalmamış, onlara kendi yorumlarını, düşüncelerini de katarak gezi yazısına yeni bir içerik kazandırmıştır. Burada yazarın anlatım bakımından gösterdiği başarı uyguladığı yazma yönteminden kaynaklanır. Anlatım belli bir zaman süresiyle sınırlanmaz, geçmişle gelecek, şimdiki zamanla geçmiş iç içedir. Bu özellik anlatılan hikâyelerden, söylencelerden dolayı yazarın zamanla istediği gibi oynaması sonucudur. Evliya Çelebi belli bir süre içinde, özdeş zamanda geçen iki olayı, yerinde görmüş gibi anlatır, böylece zaman kavramını ortadan kaldırır. Seyahatname de, yazarın gezdiği, gördüğü yerlerle ilgili izlenimler sergilenirken, başlı başına birer araştırma konusu olabilecek belgeler ortaya konur. Bunlar arasında öyküler, türküler, halk şiirleri, söylenceler, masal, mani, ağız ayrılıkları, halk oyunları, giyim-kuşam, düğün, eğlence, inançlar, komşuluk bağlantıları, toplumsal davranışlar, sanat ve zanaat varlıkları önemli bir yer tutar Evliya Çelebi insanlara ilgili bilgiler yanında, yörenin evlerinden, cami, mescit, çeşme, han, saray, konak, hamam, kilise, manastır, kule, kale, sur, yol, havra gibi değişik yapılarından da söz eder. Bunların yapılış yıllarını, onarımlarını, yapanı, yaptıranı, onaranı anlatır. Yapının çevresinden, çevrenin havasından, suyundan söz eder. Böylece konuya bir canlılık getirerek çevreyle bütünlük kazandırır. Seyahatname nin bir özelliği de değişik yöre insanlarının yaşama biçimlerine, davranışlarına, tarımla ilgili çalışmalarından, süs takılarına, çalgılarına dek ayrıntılarıyla geniş yer vermesidir. Eserin bazı bölümlerinde, gezilen bölgenin yönetiminden, eski ailelerinden, ileri gelen kişilerinden, şairlerinden, oyuncularından, çeşitli kademelerdeki görevlilerinden ayrıntılı biçimde söz edilir. Evliya Çelebi nin eseri dil bakımından da önemlidir. Yazar, gezdiği yerlerde geçen olayları, onlarla ilgili gözlemlerini aktarırken orada kullanılan kelimelerden de örnekler verir. Bu örnekler, dil araştırmalarında, kelimelerin kullanım ve yayılma alanını belirleme bakımından yararlı olmuştur. Evliya Çelebi nin Seyahatname si çok ün kazanmasına rağmen, ilmi bakımdan, geniş bir inceleme ve çalışma konusu yapılmamıştır. 1682 de Mısır dan dönerken yolda ya da İstanbul da öldüğü sanılmaktadır. Demet SELÇİ / 10-B Sınıfı 10

SEYAHATNAMEDEN SEÇMELER Viyana da Bir Hastanın Ameliyatı Viyana da bir hastanın şakağına mermi girmişti. Doktor ve yardımcısı bu mermiyi çıkarmak için ameliyata başladılar. Ben de izin istedim ve sessizce onları izledim. Doktor öncelikle hastanın alnının ortasından başlamak üzere baştaki deriyi iki tarafa doğru soydu. Ardından başının yan tarafından bir delik açtı. Sonra bir demir parçasıyla kafatasını kaktırarak a-yırdı. Kafatasının tam ortası keserin dişleri gibi birbirine geçmiş olduğu için tam ortadan ikiye bölündü. Ben hastaya daha yakından bakmak için yaklaştım, bu arada mendille ağzımı kapattım. Doktor bana niçin ağzını bu şekilde kapattın deyince: Belki hapşırırım ve hastaya zarar verebilirim. deyince doktor: Sen doktor olmalıymışsın. dedi. Ardından doktor kurşunu çıkardı, kurşunun yerini de bir süngerle temizledi. Sonra da kemikleri eskisi gibi birleştirdi. Deriyi de kapattı. Ardından yüzlerce iri at karıncası getirdiler. Doktor karıncaları tek tek derinin bitiştiği yerlere yaklaştırıyordu. Karınca bu bitişen deriyi ısırır ısırmaz, doktor karıncayı belinden kesiyordu. Böylece deriyi baştanbaşa kapattılar. Birkaç hafta sonra adam iyileşti, karınca parçaları da kendiliğinden döküldü. Erzurum un Soğuğu Halkın ağzında şöyle bir fıkra vardır: Bir dervişe Nereden geliyorsun? demişler. O da Kar rahmetinden geliyorum. demiş. Bunun üzerine O ne diyardır? demişler. Derviş Soğuktan insana zulüm olan Erzurum dur. demiş. Orada yaz olduğuna rast geldin mi? demişler. Derviş Vallahi 11 ay, 29 gün sakin oldum. Halk hep yaz gelecek dedi. Ben göremedim. demiş. Bir diğer fıkra da şudur: Kedinin biri kara kışta bir damdan diğer dama sıçrarken havada donup kalmış. Sekiz ay sonra don çözülünce miyavlayarak yere düşmüş. Gerçekten de bir adamın eli yaş iken bir demir parçasına yapışsa derhâl donar. Elini demirden koparmak ihtimali olmaz. Ancak bir miktar derisi yüzülerek demirden kurtulabilir. İstanbul Hastaneleri nden Fatih Hastanesi 70 oda, 80 kubbe ve 200 memuru vardır. İpek altın işlemeli, bürümcük gecelikleri vardır. Birisi hasta olsa hastaneye götürüp ona bakarlar ve ilaç verirler. Günde iki defa türlü türlü güzel yemekler verilir. Vakıf kuralları öylesine sağlamdır ki şöyle denilmiştir: Eğer mutfakta keklik, turaç ve sülün kuşlarının eti bulunmazsa bülbül, serçe ve güvercin pişirilip hastalara bol bol verilsin. diye yazılıdır. Hastanelerde, akıl hastalarının hastalıklarının geçmesi için müzikçiler ve okuyucular tayin edilmiştir. İstanbul daki Marifet Sahibi Üstâdlar Hezarfen Ahmed Çelebi önce Ok Meydanı nın minberi üzerinde, rüzgârın sert olduğu sırada kartal kanatlarıyla sekiz dokuz kere havada uçarak talim etmiştir. Sonra Murad Han, Sarayburnu ndaki Sinan Paşa Köşkü nde boğazı seyrederken 11

Galata Kulesi nin ta tepesinden lodos rüzgârıyla uçarak Üsküdar a kadar uçabilmiştir. Lagarı Hasan Çelebi ve Bir Nükte Murad Han ın kızı dünyaya geldiği gece kurban keserek bayram ettiler. Bu Lagarı, elli okka barut macunundan yedi kollu bir fişek yaptı. Sarayburnu nda hünkârın huzurunda fişeğe bindi. Çırakları fişeği ateşlediler. Lagarı: Padişahım Allah a ısmarladık! İsa Peygamberle konuşmaya gidiyorum, diyerek göğe yükseldi. Yanında olan fişekleri ateşleyip deniz yüzünü aydınlattı. En yukarı çıkıp da barutu bitince kartal kanatlarını açıp denize indi. Oradan yüzerek padişahın huzuruna geldi ve: Padişahım İsa Peygamber size selam söyledi. diye şakaya başladı. İstanbul Beyanındadır Bu şehri Hazret-i Süleyman ın kurduğu söylenir. Ayrıca Türklerin bu şehri almaları yüce Kur an daki Kutlu Belde tamlamasıyla anlatılır. Sözün kısası Türk gümbürtüsü, Türk görkemi, Türk velvelesi, Türk debdebesi ve Türk ün zaferi olan bu beldenin yeryüzünde bir benzeri yoktur. Yunan ve öteki tarihçelerin İstanbul un kuruluşunda söz birliği ettikleri hikâye şöyledir. Hazret-i Peygamber in doğumundan 1600 yıl önce Hazret-i Süleyman, insanlara, cirilere, kuşlara, vahşi hayvanlara ve rüzgâra hükmederken, bir padişah ona isyan etti. Hazret-i Süleyman bu padişahın ülkesine varıp, onu tutsak etti. Ancak bu padişahın periler kadar güzel bir kızı vardı. Dul olan Süleyman Nebi padişahın kızıyla evlenince onu Rum illerine getirdi. Kız, şeytanın aldatmasıyla durmadan ağlamakta idi. Süleyman Peygamber eşinin ağlamasının ve kederinin nedenini sorunca: Ya Eminallah! Dilerim ki benim için burada büyük bir saray yaptırırsın, ben de geri kalan ömrümü orada daima ibadetle geçiririm. diyerek ricada bulundu. Hazret-i Süleyman uzun araştırmalardan sonra İstanbul toprağına geldi. Şimdi Hünkâr Bahçesi denilen Sarayburnu na gelip orada otağını kurdu, bir gecede su ve havasının güzelliğine vuruldu. Orada da büyük bir saray ve rengârenk bahçeler içinde köşkler yaptırdı. Daha sonra da İstanbul için şöyle bir duada bulundu: Bu şehir cihan yıkılıncaya değin bakımlı ve onarımlı kalsın. İstanbul un Adlarını Söyler İstanbul un ilk yapısı Makdonye adını taşır. Andan Yan-ko bina ettiği için Yankovice dediler. Sonra İskender tekrar kurduğundan bu kez adı Aleksandri oldu. Ondan sonra da bir zaman Pozant dediler, bir zaman da Zondovina, Yağfuriye dediler. Dokuzuncu kez Kostantin yaptırdığı için Yunan dilinde Pozantiyum ya da Kostantiniye dediler. Nemçeliler Kos-tantinopol derler. Rus dilinde ise Terkuriye derler. Buna göre Grekler Grandoza, Macarlar Zendovar, Lehliler Kanatorya, Çekler Albanar, İskoçlar Herakliyan, Felemenkliler Astagania, İspanyollar Agrandoza, Portekizler Kostia, Araplar Kostantiniye, İranlılar Kayser-i Rum-i Zemin, Hintliler Taht-i Rum, Moğollar Çarğrad, Tatarlar ve Sakalibe ile Âl-i Osman da yani Türkler de ise adı İslambol dur. Türk ün görkemi diye âleme ün salmıştır. Allah onu koruya! İyi adını kötüye çıkaracak davranışlarda bulunma. E. ÇELEBİ 12 Ayça YAHŞİ 11/FEN-A

ÖĞREN CİLERİM İZDEN BALLAR BALI YUNUS EMRE Ballar balını bulan, yaratılanı Yaratandan ötürü Hakkı gerçek sevenlere hoş gören, kalp kıranların ibadetlerinin dahi kabul olmayacağını haykıran, yetmiş iki millete bir gözle Cümle âlem kardeş gelir bakmayanı düşman belleyen, ilimin kendini bilmekten Yunus Emre Türk milletinin, Türk edebiyatının geçtiğini hafızalara kazıyan, el iki söylerse o bir söyleyen eşsiz bir incisidir. O gönül ummanından dünyaya düşmüş bir ve daha nice dile getiremediğimiz mevzuları dile getiren damladır. Bu damlanın kaç asır önce oluşturduğu bir gönül adamı, gönül adamlığı konusunda bir dava adamı titreşimleri bugün de hissetmekteyiz: Yunus Emre Her ne kadar Ben gelmedim dâvâ için/ Benim işim sevi için dese de ben onu bir dâvâ adamı olarak Yunus senin sözlerin ma nidir bilenlere görüyorum. Çünkü yaşamı boyunca insanları yola getirmek için uğraşmış; sözüyle, özüyle bizlerle bir bakıma kavga etmiştir! Söyleniser sözlerin devr-i zaman içinde Evet, bugün de Yunus un sözleri söylenmekte, Aslında Yunus u anlatmak, yazmak onu Yunus adı anılmakta; doğru. Ama Yunus bir halk şairidir diye kısırlaştırmak demektir. Onun hümanizmasını, inancını, doğruluğunu, gönlünü, tasavvufunu bugünün Türkçesiyle yazmak Yunus un Türkçesine, engin sevgisine, inancına hakaretmiş gibi geliyor. Çünkü Yunus un bıraktığı dil üzerinde o kadar çok oyunlar oynandı ki Türkçemiz, milli kültürümüz lime lime edildi. Bizler maalesef Yunus tanıtılmamalı biz gençlere. Çünkü o, sanatını halka hizmet, Hakk a hizmet anlayışıyla oluşturmuştur. Onun için onun şiirlerini şiir diye değil, alınması gereken dersler var diye okumalıyız, bizi,insanlığı sevdiği için okumalıyız, söz ustası nasıl olunurmuş öğrenmek için okumalıyız; çiğken pişmek için, Tabduk ların kapısına eğri bir dal parçası sokmamak kültürüyle değil Yunan, Avrupa, Hristiyan, Yahudi için,; kendi dilini,inancını, Türk ün manevi dünyasını, insanlık kültürleriyle yetişiyoruz. Bu yüzden Yunus un saf sevgisini anlattığı için okumalıyız. En önemlisi de AŞK için Türkçesini de, bu Türkçeye yüklediği derin manaları da göremiyoruz. İşte bunun için Yunus u anlatmanın onu kısırlaştırmak olduğunu düşünüyorum! Yunus bizi şiirleriyle hoşgörüye ve sevgiye çağırır. Onun sevgisi evrenseldir. O bütün dinleri ve ulusları bir okumalıyız. Aşk gelince bütün eksikler biter. der Yunus ve Gelin tanış olalım İşi kolay kılalım Sevelim sevilelim tutar: Dünya kimseye kalmaz Düşmanımız kindir bizim dizeleriyle bütün insanlığa barış çağrısı, Atatürk ün Yutta Biz kimseye kin tutmayız Kamu âlem birdir bize sulh, cihanda sulh sözüne kaynaklık yapar. Kısacası damladan derya oluşturur Yunus. 13 diyerek çağdaşı olan Mevlânâ nın, Gel, gel,ne olursan ol yine gel, İster kafir, ister Mecusi, ister puta tapan ol yine gel, sözlerini destekler, gönlü bir dergah olarak görür ve o gönlün gerçek sahibini gerçekten sevenlerin bu dünyada kardeş gibi yaşayacağını; savaş, haksızlık, zulüm olmayacağını savunur: Gönüllerin pasını ger sileyim der isen Şol sözü söylegil kim sözün hülâsâsıdır diyerek Yunus a kulak veriyorum ve sözlerimin Yunus gibi bilişleri yâd etmesini diliyorum. Özge Nur ATEŞ 10/F Sınıfı

ÖĞREN CİLERİM İZDEN İNSANA ADANAN HAYAT* Hayat Bize her şeyin acısını da tatlısını da sunan hayat! Yaşaması bir o kadar zor ve bir o kadar kolay olan hayat! Verdiğini alan, aldığını veren; tezatlarla dolu hayat Bir tarafım güven, bir tarafım güvensizlik İşte güven ve güvensizlik arasında hayatıma huzur vermeye çalışan, emin ellerde olduğumu düşünmeme neden olan, güzelliğin, korkusuzluğun, fedakârlığın, koruyuculuğun adresi, güvenin adı Türk Polisi Kendimize bu dünyada hep bir sığınak ararız. Kimimiz ailemize, kimimiz arkadaşımıza, kimimiz eşimize sığınırız. Fakat bu sığınakların en kaçınılmazı, en korunaklısı gecesini gündüzüne katan, canını dişine takan, varlığıyla gönüllerimizi rahatlatan Türk Polisi Bunun içindir ki huzuru sağlamak adına her şeyinden ödün veren, fedakârlık gösteren bu güzel insanları, polislerimizi, alkışlamak gerekir diye düşünüyorum. Zaman zaman işlerindeki yoğunluğu nedeniyle ailesine, çocuklarına veya kendisine vakit ayırmakta zorlansalar bile gece gündüz korucu kanatlarıyla hep yanımızdadırlar. Polislerimizin gün batımı yoktur; çünkü onlar her zaman insanlar için batmayan güneş gibidirler. Vatan için, güneş sıcaklığını gök kuşağındaki birçok rengin birleşimini ve yıldızların parlaklığını ifade ederler. Polis; düştüğümüzde uzanan bir el, soğukta kaldığımızda bizi ısıtacak ateş, çarelerimizin bittiği noktada bir ümit ışığı olan, yalnızlığımızı sona erdirecek olan bir dosttur. Polis kimi zaman bir doktordur yürekleri kanayanlara, bir avukattır belki doğruyu savunmaya, bir mimardır kardeşlikler kurmaya, bilim adamıdır belki kötülükleri atomlarına ayırmaya, bir bahçıvandır belki ümitleri yeşertmeye, bir kaptandır ya da insanlarla huzura açılmaya Hani Nasıl bir dünya? diye soruyorsunuz ya! İşte disiplinli, adaletli, sevgi, şefkat dolu bir dünya istiyorum. Ata mızın da dediği gibi ; Polis asker kadar disiplinli, hukukçu kadar hukuk adamı, bir anne kadar şefkatli olmalıdır. Polis görevlerin en kutsalını onurla taşıyan bir kahramandır. Polislik geçici olarak yanan mum değil, kendini insanlara adayan bir hayattır. Bitip tükenmeden, hiç yorulmadan ayakta duran bir lider gibidir ve hayatımı güvenli, huzurlu ve güzel yaşatacak olan polislerimize teşekkür ediyorum. Betül İrem TEMİZ 11 FEN/B Sınıfı *10 Nisan Polis Günü dolayısıyla düzenlenen kompozisyon yarışmasında ilçede 2. olan eser. KÖMÜRLÜKTE KUKLA Terk edilmiş bir kukla gibiyim. Bir köşede sahipsiz, yapayalnız Yalnızlığıma isyan ediyorum. Daha en başlarda ne kadar da yapmacıkmış meğer her şey. Ne kadar da masumca yaşamışım. Arkamda neler döndüğünü bilmeden. Yalnız değilim sanıyordum. Oysa öyle anlar oluyordu ki Yalnızlığımın aynasıymış meğer. Hepsi menfaat için dostummuş. Anlayamadım bunları. Hani derler ya altın suyuna bandırılmış diye. Bizim dostluğumuzda işlenmemiş kömür misaliydi. Görememişim işte. Üzgünken bulamadım kimseyi yanımda. Omzuna yaslanacağım bir dostum Yok İşte bu yüzden isyanım. İnsanların kendilerini düşünmeleri. Hiç mi düşünmüyorlardı acaba beni? Öyle sıkı dostluklar değilmiş amaçları, dünyalık şeyler. Eğlenmek için, boş vakitlerini doldurmak için kullandıkları bir kuklaymışım. Oysa ben o kadar ciddiye alıyordum ki her şeyi. Ne kadar da yıpratmışlar beni. Nereye başkam sahte dostluklarım geliyor aklıma. Ve diyorum ki kendi kendime İnsanların kendilerini düşünmeleri de ne böyle? Çocuklarım olduğunda en iyi bunları öğretmeliyim. Ne yaparlarsa yapsınlar, bencil olmasınlar, sıkı dostluklar kursunlar, sahte bir ömür geçirmesinler. Onlar da benim gibi yaşamasınlar, değil mi? Kömürlüğe atılmış bir kukla misali SENSİZLİK Bu beden bana dar geldi yine, Meryem SEZEN / 10-C Sınıfı Unutmaya çalıştım, bulamadım seni kimselerde. Razı mı olayım artık kaderime? Ağlamak mı benim kaderim sessizce? Kalbim de dayanmıyor artık bendeki sensizliğe Burak DEMİRBAŞ 10/B Sınıfı 14

ÖĞREN CİLERİM İZDEN MERHAMET PINARI* Müjdecim, kurtarıcım, efendim, peygamberim; Sana uymayan ölçü, hayat olsa teperim! Necip Fazıl KISAKÜREK "İmanın en büyük meyvesi merhamettir." Çünkü iman, merhameti sonsuz olan Allah(cc)'ın yoludur. Allah'a yaklaşmak isteyen, sevgisine kavuşmak isteyen; tüm benliğiyle O'na yönelmeli, Kur an ve peygamberin yolundan gitmelidir. Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de; "Ey iman edenler; eğer Allah'ı seviyorsanız, bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın." buyurarak Allah'ın sevgisini kazanmanın yolunun peygamberi örnek almak ve onu sevmekten geçtiğini vurgulamaktadır. Kişi ancak sevdiği kimseleri kendine model olarak kabul eder ve onun yaptıklarını hayatına nakış nakış işler. Sonsuz rahmet ve merhamet sahibi olan Rabb'imiz bizlere yol gösterici olarak Sevgilisini, rahmet ve merhamet peygamberini gönderdi. Bizden O'nun getirdiği emir ve yasaklara uymamızı emretti. En başta da O'nun o güzel ahlakını örnek almamızı istedi. Çünkü O'nun ahlakı Kur'an ahlakıydı ve ondan güzel bir ahlak timsali bulunamazdı. Çünkü O; rahmet peygamberiydi, insanların en güveniliriydi, sabırlıların en sabırlısıydı ve en önemlisi "merhametlilerin de merhametlisiydi". O, O'na taş atana gül atardı, O'na beddua edene dua ederdi. O, öyle merhamet sahibiydi ki; başına işkembe koyanlara, yollarına diken serenlere bile lanet etmezdi, Allah'tan onlar için rahmet isterdi. O, öyle merhametliydi ki; hayatta en sevdiği, kimsesizliğinin tek kimsesi olan amcası Hz. Hamza yı şehit eden Vahşi'yi bile affetmişti. Mekke de müşriklerin Hakk'a karşı duyarsızlıklarından bunalınca Taif'e gidip, orada yaşayanlara İslamiyeti anlatarak yeni bir açılım yapmak istiyordu. Fakat Taifliler Mekkeli müşriklerden daha gaddar ve daha zalim çıkmıştı. Çoluk çocuk bir olup O'nu taşlarla, sopalarla kovunca bir üzüm bağına sığındı ve halini kâinatın gerçek sahibi olan Rabb'ine arz etti: "Ey Rabb'im beni bu çöllerde kime bırakıyorsun?" sözü dilinden yeni dökülmüştü ki, dağlara malik olan melek karşısında belirdi: "Ey Muhammed! Allah'ın sana selamı var. Eğer istersen Taif'in altını üstüne getireyim." dedi. Bir anda yağmur bulutları gibi rahmet dökülmeye başladı mübarek dudaklarından: "Hayır Allah'ım! Hayır Allah'ım! Onların helak olmalarını istemiyorum. Zira sen beni alemlere lanet için değil, rahmet olarak gönderdin.". O, bütün alemlere rahmet olarak gönderilmişti. Bütün mahlûkat O'nun sevgi dolu rahmet pınarından besleniyordu. O, zaman geliyor çilelere göğüs geriyor, insanlığın kurtuluşu için gözyaşlarıyla Rabb ine yalvarıyordu. Zaman geliyor yetim çocukların başını okşuyor, kuşu ölmüş bir çocuğa başsağlığına gidiyordu. Hayvanlara eziyet edilmesine, ağır yük yüklenmesine, ağaçların meyvelerin kesilip yakılmasına karşı çıkıyor, bütün insanlara -hangi inançta olursa olsun- hoşgörüyle yaklaşıyor ve hayat veren soluklarını insanlığın kalbine üflüyordu. Bütün alem O'na aşık ve O na sevdalıydı. Ona duyulan sevgi başka hiçbir insana duyulmamış, O'nun ardından dökülen gözyaşları hiçbir fani için dökülmemişti. Dağlar, taşlar, ağaçlar, kuşlar, insanlar ve cinler hatta melekler O'nun sevdasıyla yanan birer kor haline gelmişti. Mescid-i Nebi'de yaslanarak hutbe okuduğu bir kütük vardı. 15

ÖĞREN CİLERİM İZDEN Sahabileri tarafından yeni bir minber yapılınca kütük mescidin bir köşesine bırakılmıştı. Kainatın Efendisi yeni yapılan minbere çıkıp hutbe okumaya başlayınca köşede duran kütükten ağlama sesleri duyulur. Belli ki Efendiler Efendisi iki cihan güneşi peygamberden ayrılığa dayanamamıştı kütüğün o yumuşak kalbi. Allah'ın Habibi minberden indi, kütüğün yanına geldi. "İster misin ahirette beraber olalım?" sözünü duyar duymaz duygu dolu bir insan edasıyla bir anda ağlaması ve gözyaşları durulmuştu. Bir kısım kalaslara nispeten, kütükler dahi O'na aşıktı. Çünkü O, Allah'ın Habibi yani biricik sevgilisiydi. Yüce Mevla kainatı O'nun sevgisi üzerine kurmuştu. O'na olan aşkı kainat ağacının bir tohumu haline gelmişti. Tohumu sevgi olan bu ağacın dalları sevgi meyvesine durmuştu. Kainat işte bu sevgiye muhtaç. Sevgi; bütün kötülüklerin ilacı, bütün kötülerin merhemidir. O ilaç ve merhem de Hz. Muhammed (sav)sevdasıdır. Toprak suya nasıl muhtaç ise bütün insanlık O'nun sunduğu hidayete muhtaç! Toplum Hz. Muhammed e yöneldikçe, O'nun hayatını örnek aldıkça daha mutlu ve ferah olacaktır. Peygamberimizin merhamet etmeye yönelik, insanlığa sunduğu zengin mirastan yararlanmalıyız. Çünkü insanlık onuru bunu gerektirir. İnsanlar mazluma, çocuklara, yetime, sevgisize, fakire, susamışa, üşümüşe yardım elini ancak peygamberimizin merhametini örnek alarak uzatabilir. Töre cinayetleri, kadına şiddet, iyiliklerin suiistimali, organ mafyası, çocuk kaçırma gibi olayların en aza inmesi, daha mutlu,daha sağlıklı bir toplum için peygamberimizin merhamet denizine girelim, o denizin tuzuyla olgunlaşalım.bebeklerimize, yavrularımıza gösterelim, öğretelim; ağacı yaşken eğelim!.. "Hadi Müslümanlar! Açları doyurma yarışına... Bu sayede Müslümanlığınız güzelleşecek ve kemale erecek..." diye çağlar ötesinden seslenen Efendimizin sesine ses, eline el verelim. Nefreti, kini bir yana bırakalım. Kardeş olalım, iyi olalım, diri olalım. Huriye Nurcan ELSIKMA 10/C Sınıfı * Fatsa Diyanet İşleri Başkanlığının açmış olduğu Hz. Muhammed ve Merhamet konulu yarışmada birinci gelen eser. TUT ELİMDEN! Nelere tutunmaz ki insan? Acılara tutunur, bir dala tutunur, eşine, dostuna, mutluluğa, güvene tutunur. Sürekli bir tutunma ihtiyacı içindedir yaradılış gereği. Korunmak, kollanmak, güvenmek, güvenilmek hoşumuza gidiyor. Yalnızlıktan ürküyor ve kendimize bir dostun sığınağında yer bulmaya çalışıyoruz. Hep istiyoruz, hep almak için uzatıyoruz elimizi. Peki vermek için elimizi uzatmayı denedik mi hiç? Verdikçe daha çok kazanacağımızdan haberimiz var mı? İnsanı insan yapan değerin karşılık beklemeden vermek olduğunu biliyor muyuz? Hayat Paylaştıkça çoğalan, çoğaldıkça anlamlanan hayat! Kimine gülen, kimini sırtından vuran; kimine veren, kiminden hep alan hayat; kimine sevdiren, kimine nefret ettiren; ağlatan, acıtan, kanatan, onulmaz yaralar açan, dünyanın dört bir yanından Kimse yok mu? çığlıkları attıran hayat! Japonya, Filistin, Libya, Afrika; kırk kapı ötemdeki aç komşum, kırk sokak ötedeki viran bağlar; köprü altındakiler, üstündekiler, tinerciler, alkolikler, okullular, okulsuzlar Hepsi bizden yardım bekliyor. Bize tutunmak, bize güvenmek; sevmek, sevilmek istiyor. Komşusu açken tok yatan bizden değildir. Kuralıyla yetişen bizler şimdi onlara elimizi uzatmaktan aciz miyiz? Hayır! Sadece yanlış değerler arasına sıkıştırılmış küçük dünyamız. Para, iktidar, mal mülk hırsı sarmış kararmaya yüz tutmuş kalplerimizi. Buna bir son vermenin zamanı geldiğini elbette biliyoruz ama doğru zaman değil yalanıyla oyalıyoruz kendimizi. O doğru zaman bugün diyerek başlayalım uzatmaya ellerimizi. Ve her el bir dal olsun muhtaçlara tutunacakları. Olur ya bir bebeğin karnı doyar, bir annenin yüzü güler Hele bir de şahit olduk mu buna bizim olur dünyalar. Haydi! Şimdi! Tamamen solmadıysa insaniyetimiz ve eğer yürekten istiyorsak, Tut elimden! diyen yalnız kalplerin sığınağı olalım. Merve ÖLÇEK 10 F Sınıfı 16

ÖĞRENCİLERİMİZDEN YARINDAN HABERSİZ İnsanlar kendilerine verilen değeri bazen unutabilir. Ve bir gün o değer veren insanlara ne kadar çok ihtiyacı olduğunu anlar. İyilik zor zamanda insanın derdine çare olmaktır. Peki insanlar iyilikten yana olmayıp da neden kötü olmak ister? Çünkü fedakârlık yapmaktan korkarlar. Elindekilerin azalacağını, kıskançlık yapıp başkalarının sahip olacağından korkarlar. İyiliği sadece iyilik yapan anlar. Çünkü onların felsefesi, Sana taş atana, sen ekmek at. düşüncesidir. Onlar insanları mutlu etmekten hoşlanır. Kendilerine yapılan iyilikleri unutmazlar, daima minnettar kalırlar. Böylece insanlık vazifelerini yerine getirdiklerine inanırlar ki bu gayet mantıklıdır. Ancak madalyonun diğer tarafında ise bencillik vardır. İnsanlar bencillik yapıp vefasız olabiliyorlar. İyilikten anlamayıp kalpsizleşiyorlar. Peki iyilik neden unutuluyor? İnsanlar işlerine geldikleri gibi davranıyor. Ne iyilikten anlıyor, ne de kötülükten. Amaçsız, hedefsiz, boş bir hayat sürüyorlar. Oysaki bir çocuğu sevindirmeyi, bir kediyi sevmeyi bilseler, bir ananın sesine ses verseler Belki de yaşadıkları her şey bambaşka olabilirdi. Yaşamları sevgi, mutluluk, sadakat ile sürerdi. Ama insanoğlu bu güzel manevi değerleri elleriyle bir kenara itip hiçmiş gibi davranıyor. Tek dertleri kendi çıkarları. Karşısındaki insanı adam yerine koymuyor, derdine deva olmuyor. Oysaki dünya yuvarlak. Kimse yarının ne olacağını bilir mi? Eğer bugün yükseklerdeyse yarın alçalmayacağına kim garanti verebilir? Belki de ondan yardım isteyen insana muhtaç olacak! Onların merhametine kalacaktır. Ama iyi olan böyle yapmaz. O iyiliği de kötülüğü de anlar. Onda çıkarcılık yoktur, fazla malda parada gözü yoktur,. Eğer bir dilim ekmeği varsa onu herkesle paylaşmasını bilir. Bilir ki bugün ona, yarın bana. 17 Her yapılanın bir bedeli vardır. Sonuç iyiyse mükâfatlandırılacaksın, kötüyse cezalandırılacaksın. Hepsi bu. Ama insan insanlığını unutmayıp her zaman iyiden yana olmalıdır. Çünkü insanlık sadece iyilikle, sevgiyle, huzurla sürdürülebilir. Bu yüzden çıkarlardan kaçınmalı yarınlar daha güzel olsun diye. Hanife ELİYATKIN 10/F Sınıfı BİR DANA BİNLERCE İNEK ARASINDA KENDİ ANASINI NASIL SEÇER VE BULURSA, İNSANIN YAPTIĞI İYİLİK VE KÖTÜLÜKLERDE ENİNDE SONUNDA GELİR ONU BULUR. PANÇANTRA

HASRET Can cana hasret, Can sana hasret, Bitki toprağa, toprak bitkiye, Can suya hasret. Hasret ki bir sonbahar da hala suya, Hasret ki bir güzel olup sonu olmayan uykuya, Hasret ki bir savaşta an be an güce, Hasret ki bir hürriyet için cihada. Ben ki cana dünyaya hasret, Hasret ki bir Güneş için insana hasret, 18 Ben ki insanoğlu hiç etmem kasvet, İşte bu da sevgiliye duyduğum hasret. Ben ki bazen yağmura benzer, Ben ki bazen yağmur gibi rahmet dağıtır, Ben ki bazen sel olur, Ben ki bazen sel gibi her şeyi yakıp yıkar, Ben ki bazen kışta açan hasret çiçeği ABDÜLKADİR KURU 10-F