HAÇLI SEFERLERİ TARİHİ 10.Ders Dr. İsmail BAYTAK III. vd. HAÇLI SEFERİ
SELAHATTİN EYYUBİ Selahattin Eyyübi, 1138 senesinde Tikrit te doğdu. Baalbek ve Şam da büyüyen Selahattin, medrese eğitiminin yanında askeri eğitim de aldı. Sanat ve ilimle uğraştı. Selâhaddin, büyük Türk Hâkanı Nureddin Mahmud Zengi nin yanında yetişti. Sonra da askeri yaşamı Zengi'nin oğlu ve ardılı Emir Nureddin'in komutanlarından, amcası Şirkuh'un hizmetine girmesiyle başladı. Şirkuh'un, Mısır'ın I. Haçlı Seferi sonucunda kurulan Latin-Hıristiyan devletlerinin eline geçmesini önlemek amacıyla düzenlediği üç sefer sırasında, Kudüs'ün Latin kralı I. Amalricus, Mısır'ın Fatımi halifesinin güçlü veziri Şavar ve Şirkuh arasında karşılıklı bir mücadele gelişmişti. Selahaddin Şirkuh'un ölümünden ve Şavar'ın öldürülmesinden sonra, henüz 30 yaşındayken hem Suriye birliklerinin komutanlığına, hem de melik unvanıyla Mısır vezirliğine 1169 yılında atandı. 1171 de Mısır daki Şii Fatımi halifeliğine son vererek İslâm dünyasındaki iki başlılığı sona erdirdi. Artık İslâm dünyasında tek (Abbasîler) bir halife vardı. Bu hâdise Müslümanların Haçlılara karşı birleşmesinde tarihi dönemeçlerden birisi oldu.
MISIR SEFERLERİ I. Haçlı Seferi sonucunda kurulan Kudüs Krallığı gözünü Mısır'a dikmişti. O dönemde Mısır'ın alınabilmesi için oldukça elverişliydi. Mısır'daki Fatımiler devletinin iç siyaseti karışıklıklar içindeydi. Mısır veziri Şaver, bir saray darbesi sonucu rakibi olan diğer vezir Dırgam'a yenilip vezirlikten olunca gizlice Şam'a, Nureddin Mahmud Zengi'nin yanına gitti ve yardım istedi (1164). Nureddin Zengi bu olayı fırsat bilerek İslam dünyasındaki iki başlılık problemini halledebileceğini ve Müslümanları yeniden tek çatı altında birleştirip Haçlılar'la mücadele konusunda güçleneceğini hesaplayarak Şaver'e olumlu yanıt vermiştir.
I. MISIR SEFERİ Sultan Nureddin, Mısır'da Şaver'e yardım etme görevini Esedüddin Şirkuh'a verdi. Şirkuh bu görevi; kardeşinin oğlu Selahaddin'i yanında götürmek karşılığında kabul etti. Selahaddin ise, inzivaya çekilmekten ve ilim meclislerinde bulunmaktan büyük bir zevk duyardı. Bu yüzden savaşa gitme tekliflerini bin bir ricayla kabul etti. Selahaddin'in askeri hayatı bu noktada, amcası Esedüddin Şirkuh un hizmetine girmesiyle başladı. Bu arada Mısır'da işler iyiden iyiye karışmıştı. Şaver, rakibi Dırgam'ı mağlup etmeyi başarmıştı ve Sultan Nureddin'den gelecek desteğe ihtiyacı kalmamıştı. Nureddin'e bağlı askerlerin müdahalesinden korkan Şaver, cizye karşılığında Kudüs Krallığı'ndan yardım istedi ve deniz yoluyla bir Haçlı ordusu, kendisine yardım için gönderildi. Haçlı ve Mısır ordusu, Afrika ile Asya'nın birleştiği noktada buluştular ve savunmaya geçtiler. Bu durum karşısında çok şaşıran Selahaddin ve Şirkuh, yanlarındaki az bir kuvvetle ne yapacaklarını bilemediler. Daha sonra Selahaddin, ordunun komutasını ele aldı ve Sultan Nureddin'den gelecek yardımı bekleme fikrini beyan etti. Ardında ustaca bir manevrayla Belbis kalesini ele geçirdi. Sultan Nureddin ise, Selahaddin ve Şirkuh'a doğrudan yardım yerine Haçlı topraklarına yürüyürek onları geri çekilmeye zorladı. Müttefiklerinden ümidi kesen Şaver, Sultan Nureddin'in hücum etmesinden korkarak Şirkuh'un ordusuyla sulha mecbur oldu. Selahaddin, barış şarlarını bizzat kendi tespit etti. Sulh yapıldıktan sonra Şam'a dönen Selahaddin, can dostu olarak gördüğü ilim ve irfan sohbetlerine yeniden katılmaya başladı. Bu seferle beraber Selahaddin, askeri alanda ilk maharetini gösterdi. Önceleri Selahaddin bir ilim adamı olmak istiyordu, yönetici olmak gibi bir niyeti yoktu. Nureddin Mahmud, Selahaddin'in bütün karşı çıkmalarına rağmen askeri sahada Selahaddin'den faydalanmak istemişti.
II. MISIR SEFERİ Sultan Nureddin, Şirkuh'un ifadelerinden Mısır'ın fethinin kolay olacağını anlamıştı ve bu yüzden Şirkuh'u bir kez daha Mısır üzerine gönderdi. Şirkuh, Selahaddin'in yeniden kendisiyle gelmesi şartıyla bunu kabul etti. Selahaddin, Sultan Nureddin'in ricasına dayanamayarak sefere çıktı. Sultan Nureddin'e bağlı bir ordunun üstüne geldiğini duyan Şaver, cizye vaadiyle Haçlılar'dan yardım istedi. Kudüs'ten hareket eden Haçlı ordusu, Asya ile Afrika'nın birleştiği yerde Şaver ve ordusuyla buluştu. Bunların toplam sayısı 30.000'e baliğ oluyordu. Şirkuh ve Selahaddin'in yanındaysa 2.000 asker vardı. Selahaddin, ordunun kumandasını eline aldı ve kısa bir sürede Sina Çölü'nü aştılar. Kendilerinin 15 misli olan düşmanlarını mağlup etmeyi başardılar ve İskenderiye'ye gelip bu kaleyi ele geçirdiler. Selahaddin, kısa bir sürede kale halkının saygısını kazandı. İskenderiye'nin düştüğü haberini alan, Mısırlılar ve Haçlılar, önceki mağlubiyetin etkisinden çıkıp, çok önemli bir mevki ve doğu ile batının ticaret merkezi olan İskenderiye üzerine yürüdüler. Şirkuh ve bazı askerler, şehir dışında mühim bir mevkiyi tutarak Sultan Nureddin'den gelecek yardımı beklemeye koyuldular. Selahaddin ve yanındakilerse şehri müdafaaya koyuldular. Selahaddin, kaleyi üç ay boyunca başarıyla savundu. Fakat Haçlılar'a desteğe gelen bir Rum donanmasının deniz yolunu kesmesi sebebiyle umduğu yardımı bulamayan Şirkuh, zaten erzak sıkıntısı çeken kalenin kurtarılmasını mümkün görmeyerek hiç olmazsa maiyetindeki askerleri selamete çıkarmak düşüncesiyle tuttuğu mevkiyi bıraktı ve çekilmeye başladı. Selahaddin, Şirkuh ve askerlerinin gitmesinden sonra sulh istemekten başka çare bulamadı. Sulh şartı olarak askerleri ve silahlarıyla beraber Suriye'ye dönmeyi istiyordu. Sulh yapıldıktan sonra Selahaddin ve askerleri kaleden çıktılar. Kudüs kralı, büyük bir ordu beklerken 100 kadar yaralı askerin kaleden çıktığını görünce çok şaşırdı. Zaten böyle kahramanlıklara hayran olan Kudüs kralı, üç gün süreyle Selahaddin ve askerlerini ordugahında misafir etti. Selahaddin, bu üç gün içinde Hristiyanlar'ın ordu tertibatına ve Hristiyan kumandanlar arasındaki çekişmelere vakıf oldu. Bu bilgiler ilerideki mücadelelerde çok işine yarayacaktı. Misafirlikten sonra Suriye'ye dönen Selahaddin, kendini tekrar ilime adadı.
III. MISIR SEFERİ Yardıma gittiği Fatımi hükümetinin aciziyetini gören Kudüs kralı, savaş ilanına daha lüzum görmeyerek sınırı geçti ve Kahire civarına kadar geldi. Bunun üzerine Sultan Nureddin'e mektuplar gönderen Fatımi halifesi, yardım talep ediyordu. Sultan Nureddin bu talebi kabul etti ve Şirkuh'u yeniden Mısır üzerine gönderdi. Selahaddin'de bin bir rica ile üçüncü sefere gitmeyi kabul etti. Selahaddin, adeti olduğu üzere büyük bir süratle emrindeki öncü kuvvetlerle önüne tesadüf eden tüm düşman birliklerini perişan etti ve Şirkuh ile esas ordunun, kılıç çekmesine dahi lüzum kalmadan Kahire civarına kadar gelmelerini temin etti. Şaver'in cizye vaadi ve laf kalabalığıyla oyaladığı Haçlı ordusu, bu hücumu haber alır almaz dağılıp firar etti. Kudüs kralının geri dönmesinden sonra Sultan Nureddin'e bağlı kumandanların varlığından hoşnut olmayan Şaver, bir ziyafet tertib edip hepsini ortadan kaldırmaya karar verdi. Şaver'in bu teşebbüsünü öğrenen Şirkuh büyük ıstıraplara düştü. Selahaddin ise Şaver'den önce davranıp çölde bir ziyafet düzenledi ve ziyafete Şaver'i de davet etti. Ziyafet mahaline yaklaşan Şaver'i karşılamak için yanına giden Selahaddin, yanındaki muhafızlardan çekinmeksizin Şaver'i kolundan tutup çekti ve atından düşürdü. Hadiseyi gören dalkavuklar derhal dağıldı. Zaten Şaver'in iktidar mücadelelerinden bıkmış olan Fatımi halifesi, Şaver'i ortadan kaldırmak için fırsat kolluyordu. Bu olayı duyunca Şaver'i idam ettirdi ve boşalan vezirlik makamına, Sultan Nureddin'den korktuğu için Şirkuh'u getirdi. Fakat bir-iki ay sonra Şirkuh vefat etti.
Önem : Ortadoğu, Mısır, Hicaz, Yemen ve Kuzey Afrika da hüküm süren bir Türk devleti Kurucusu : Selahaddin Yusuf b.eyyüb Kuruluş : 1171 Yıkılış : 1462 En önemli Hükümdar : Selahaddin Eyyubi İslam Toprağı Kudüs'ün Fethi ve Selahaddin Eyyübi
EYYUBİ DEVLETİNİN KURULMASI 1171 yılında Mısır'da Şii Fatımi halifeliğine son vererek Sünniliğe dönüldüğünü ilan eden Selahaddin Eyyubi böylece Mısır'ın tek yöneticisi durumuna geldi. Şiîliğin yerine Sünnî mezhebini yaymaya başladı. Bir süre için kağıt üzerinde Emir Nureddin'in vasalı olarak kaldıysa da bu ilişki Suriye emirinin 1174 yılında ölmesiyle sona erdi. Selahaddin, Nureddin'in dul eşi İsmedüddin Hatun ile evlendi. Mısır'daki zengin tarım topraklarını mali dayanak olarak kullanan Selaheddin, Nureddin'in çocuk yaştaki oğlu adına naiplik talebinde bulunmak üzere küçük, ama çok disiplinli bir orduyla Suriye'ye hareket etti. Ama çok geçmeden bu talebinden vazgeçerek, 1174'ten 1186'ya değin Suriye, Kuzey Mezopotamya, Filistin ve Mısır'daki tüm Müslüman topraklarını kendi bayrağı altında birleştirmeye girişti. Zamanla sahtekarlık, ahlaksızlık ve gaddarlıktan uzak, cömert, erdemli, ama kararlı bir hükümdar olarak ünlendi. O zamana değin iç çekişmeler ve yoğun rekabet yüzünden Haçlılara direnmede güçlük çeken Müslümanların maddi ve manevi açıdan güçlenmelini sağladı.
HITTİN SAVAŞI 1098-1099 yıllarında Doğu Akdeniz kıyılarında Haçlı devletlerinin kurulmasından sonra buradaki müslümanların en büyük hedefi bölgeyi onlara karşı korumak ve işgal ettikleri toprakları kurtarmak olmuştur. Selâhaddîn-i Eyyûbî, selefi Nûreddin Zengînin ölümünden sonra bir taraftan Haçlılar la mücadele ederken bir taraftan da onun tesis etmiş olduğu birliği yeniden sağlamak için çalıştı. 574 te (1179) önce Merciuyûn Savaşı nı kazanıp arkasından Beytülahzân Kalesi ni geri alarak Haçlılar a karşı bir üstünlük elde etti. Bundan sonra Haçlılar müdafaaya çekilirken Selâhaddin devamlı taarruz durumuna geçti. Bu taarruzlar esnasında onun bir meydan savaşına girmek istemesine rağmen karşı taraf bunu hiçbir zaman göze alamamıştır. Selâhaddin, 579 (1183) da Halep i ele geçirmek ve 582 (1186) yılında Musul u hâkimiyet altına almak suretiyle ülkede birliği temin etti ve böylece kendini tamamen Haçlılar la mücadeleye verdi. Bu arada Kudüs Haçlı Krallığı tahtına Guy de Lusignan geçmiş ve kendisine bağlı olan Kerek-Şevbek Prinkepsi Renaud de Chatillon ile birlikte Selâhaddin le bir antlaşma yaparak ticaret kervanlarına saldırmayacaklarına dair söz vermişti. Fakat Renaud de Chatillon, Selâhaddin in Musul dan Dımaşk a döndüğü sıralarda Mısır dan Suriye ye giden bir kervana saldırdı ve bütün ticaret mallarını Kerek Kalesi ne götürdü. Selâhaddin bunu öğrenince hem Renaud dan hem Kral Guy den kervanın iadesini istedi. Guy, Renaud ya karşı teşebbüse geçtiyse de sonuç alamadı. Bunun üzerine Selâhaddin, Kerek-Şevbek Prinkepsliği üzerine sefer açmaya karar verdi ve çeşitli bölgelerdeki emîrlerine mektuplar yazarak askerlerini cihada çağırdı.
HITTİN SAVAŞI 1 Muharrem 583te (13 Mart 1187) hassa askerleriyle Dımaşk ın güneyindeki Re1- sülmâ ordugâhına çıkan Selâhaddin, burada birkaç gün kaldıktan sonra büyük oğlu el- Melikü l-efdal i gelecek askerleri beklemesi için bırakıp kendisi hassa birliğiyle güneydeki Busrâ şehrine doğru İlerledi ve Renaud de Chatillon un hacıların yolunu kesmesini önlemek için safer ayı başına kadar Kasrıselâme -de konakladı. Daha sonra hassa birliğiyle Kerek üzerine yürüyerek Renaud de Chatillon un topraklarını yağmaladı; Şevbek e bağlı Karyeteyn denilen yerde Mısır ordusunun kuvvetlerine katılması üzerine geri dönüp Kerek topraklarını tahribe devam etti. Bu arada Musul, Diyarbekir, el-cezîre ve Halep kuvvetleri de Re sülmâ da bulunan el- Melİkü l-efdal in yanında toplanmıştı. Efdal babasının emri gecikince el-cezîre. Diyarbekir, Musul askerlerinden seçtiği bir birliğin başına Harran ve Urfa hâkimi Muzafferüddin Kökböri yi, Halep askerlerinden seçtiği bir birliğin başına Bedreddin Duldurum el-yârûkî yi, Dımaşk askerlerinden seçtiği bir birliğin başına da Sârimüddin Kaymaz ı kumandan tayin ederek bu kuvveti 20 Safer S83 te (1 Mayıs 1187) Saffûriye ve Akkâ İstikametinde bir keşif seferine göndjerdi. Gece harekete geçen Kökböri ve arkadaşları, her ne kadar sabahleyin Saffûriye ye hücuma kalktıklarında karşılarında Raimond tarafından haberdar edilen Dâviyye ve İsbitâriyye şövalyelerinden meydana gelmiş seçkin bir düşman gücü buldularsa da yapılan savaşta galip geldiler. Bu savaşta İsbitâriyye nin reisi Roger des Moulin ile pek çok şövalye öldürüldü; Dâviyye nin reisi Gerard de Ridefort ise kaçmayı başardı.
Selâhaddin bu zaferden haberdar olunca Kerek ten dönerek Taberiye gölünün kuzeydoğusundaki Aşterâ mevkiinde karargâh kurdu; el- Melikü l-efdal de askerleriyle birlikte babasının yanına geldi. Bir av tadar sonra. Ermeni ve Antakya Prinkepslıği sınırlarında tedbir almak için Halep e gitmiş olan sultanın yeğeni Takıyyüddin Ömer de onlara katıldı. Yeterince askerin toplanması üzerine 15 Rebîülâhir de (24 Haziran) orduyu teftişe çıkan Selâhaddin her emîri tek tek görevlendirdi; her birlikten özel hücum müfrezeleri çıkardı ve bütün birliklere yanındakilerle iş birliği yapmaları direktifini verdi. Bu arada askerlere teçhizatın yanı sıra bol miktarda bahşiş dağıttırdı ve zafer kazanıldığında çok daha fazlasını vereceğini vaad etti. İktâlı ve maaşlı askerlerin sayısı 12.000 süvariydi. Yayalar ise Sıbt İbnü l-cevzfnin ifadesine göre çoktu. Selâhaddin, merkezî kuvvetlerin kumandasını kendi üzerine alıp sağ kanadı Takıyyüddin e, sol kanadı Kökböri ye verdi. 17 Rebîülâhir de (26 Haziran) Aşterâ dan Hısfîn e gelen ordu. ertesi sabah oradan yola çıkıp Ukhuvâne denilen yerde konakladı. Burada harp divanı toplandı ve alınan savaş karan değerlendirildi: ayrıca sultan, kardeşi I. el-melikü l- Âdil e de bir mektup yazarak Mısır da kalan askerlerin başında Haçlı hakimiyetindeki topraklara girmesini emretti.
Beş bin yıllık geçmişi olan Kudüs 829 yıl önce 2 Ekim 1187 Selahaddin Eyyubi tarafından teslim alındı. Selahaddin'in Kudüs Kuşatması 20 Eylül tarihinde başlar ve on iki gün sürer. Şehri savunan Haçlı Komutanı İbelinli Balian'ın kuşatmaya daha fazla dayanamaması ile şehri bütün Hristiyan toplumuyla birlikte terk etmesiyle Kudüs Müslüman yönetimine geçer.
3.HAÇLI SEFERİ (1189-1192) 1187 yılında Selahattin Eyyubi nin Hıttin Savaşı nda Küdus Kralı nı yenmesi ve şehri ele geçirmesi üzerine Avrupa da papanın organizasyonu ile yeni bir haçlı seferi düzenlenmesine sebep olmuştur. Kralların hazırlanması 3 yıl sürdü. Bu sefere Fransa Kralı Philippe Auguste, Alman Kralı Friederich Barbarossa, İngiltere Kralı Arslan Yürekli Richard Kudüs e gidebilmek için İngiliz ve Fransız kralları deniz yolunu kullanırken, Alman imparatoru Friederich Barbarossa karayolunu tercih etti. Bu durumda Alman haçlı ordusunun selçuklu ülkesinden geçmesi gerekiyordu. Nihayet 1189 yılında sayısı 100.000 kadar olan Haçlı ordusu Alman imparatoru Friedrich Barbarossa nın idaresinde Kuduse doğru yola çıktı.
Alman imparatoru Friederich Barbarossa, III. Haçlı ordusu başında 1190 yılında Selçuklu sınırına geldiği zaman II. Kılıç Arslan 70 yaşını almış ve eski Türk geleneğine uyarak ülkesini oğulları arasında paylaştırmış onlara hükmetmeye çalışıyordu. Ve daha kendisi hayatta iken oğulları birbirleri ile taht kavgalarına başlamışlardı. II.Kılıç Arsla nın içinde bulunduğu vaziyet onun Friederich Barbarossa ile antlaşmasını zorunlu kılıyordu. Bunun içindir ki, Alman İmparatoru nun karşısına hazırlıklı bir Selçuklu ordusu çıkartılamamıştı. Kılıç Arslan ve oğlu Kutbeddin Melik şah ın elçileri Friederich Barbarossa ya Edirne de ulaşmış ve iki taraf arasında Alman ordularının selçuklu topraklarından serbestçe gezmesi erzak ve diğer ihtiyaç maddeleri satın alması hususunda antlaşma yapılmıştı.(şubat 1190) Başlangıçta her şey normal gitmiş, Türkmenler Haçlı ordusuna saldırmamış, hatta onlara yiyecek maddeleri ve hayvan satmıştı. Ama bu çok uzun sürmedi. Bir müddet sonra Haçlılar Uluborlu bölgesinde Türkmenlerin saldırısına uğradı. Türkmenler Haçlı ordusuna epeyce zayiat verdirmişti.
İstanbul yolu ile Anadolu ya geçen Alman İmparatoru, ilk Selçuklu ordusu ile Akşehirde karşılaşmıştı. Burada, Aksaray Melik i Kutbeddin Melik Şah, Kılıç Arslan ın Almanlarla yapılacak savaşa razı olamamasına rağmen Ankara Melik i Muhiddin Mesud ve muhtemelen Uluborlu Meliki Giyaseddin Keyhüsrev in başında bulunduğu Selçuklu kuvvetleri, birden haçlı ordusunun karşısına çıktı. Fakat, Akşehir ovasında yapılan savaşta başarılı olmadılar. Haçlı ordusu karşısında duramayan Selçuklu kuvvetleri 1190 yılı Mayıs ayında, Ilgın dan Konya ya doğru çekilmeye ve son müdafayı Konya önünde yapmaya karar verdi. Almanlar da Melik Şahın idaresindeki Selçuklu kuvvetlerini takiple ilerliyor ve Sultanın oğulları ile savaşarak Konya ya yaklaşıyorlardı. Alman ordusu Konya ya geldiğinde Meram bağlarında karargah kurdu. Konya da kahramanca yapılan savunmada Haçlı ordusu tarafından çarşı ve dükkanları yağma edilerek şehir tahrip edildi. Aldıkları erzak ve ganimetlerle ihtiyaçlarını giderdiler ve çok insan öldürdüler. Hayatının en büyük darbesini yemiş olan Kılıç Arslan, bu zor durum karşısında barış istemek zorunda kaldı. Antlaşmayı kabul eden Alman İmparatoru elde ettiği ganimetlerle birlikte haziran ayı ortalarında Konya dan ayrılarak Karaman istikametinde Antakya ya hareket etti. Lakin hedefine varamadan yolda Silifke Suyu nu geçerken attan düştü ve boğuldu. Alman imparatorunun ölümü ile ordusu dağıldı. Alman Haçlı ordusunun bu şekilde erimesi Selahaddin Eyyubi nin daha büyük bir orduyla karşılaşması ihitmalini ortadan kaldırdı.
Deniz Yolundan hareket eden Fransız ve İngiliz Kralları, Kıbrıs yolu ile Suriye ye geldiler. Burada Selâhaddin in savunduğu Akka Kalesi ni kuşattılar. Selâhaddin, Haçlılar la başa çıkamayacağını anlayınca kaleyi boşaltarak Kudüs e çekildi. İngiltere Kralı Arslan Yürekli Richard, Kudüs ü almak için Selahattin Eyyubi ile savaştı ancak başarılı olamadı. III. Haçlı Seferi sonucunda Hristiyanlar Müslümanları yakından tanıma fırsatını buldular. Kudüs müslümanların elinde kaldı. Bundan sonra devam eden uzun savaşlarda her iki taraf da kesin sonuç elde edemedi.
4.HAÇLI SEFERİ III. Haçlı Seferi nin sonuçsuz kalması üzerine, Papa nın gayretleriyle yeni bir Haçlı ordusu hazırlandı. Hazırlanan bu yeni orduya yalnızca senyör ve şövalyeler katıldı. Venedik te toplanan Haçlı ordusu, buradan gemilerle hareket etmek üzere iken, Bizans ta taht kavgası yapılıyordu. Tahtından indirilen İmparator oğlunu, Venedik e göndererek yardım talebinde bulundu. Papa nın itirazlarına rağmen Haçlılar, İstanbul a gitmeyi tercih ettiler. Haçlılar İmparator a yardım edecekleri yerde İstanbul u işgal ettiler ve burada bir Lâtin Krallığı kurdular (1204) ve şehri de üç gün üç gece yağmaladılar. Böylece, IV. Haçlı Seferi gayesinden uzaklaşmış bir sefer olarak sona erdi. Böylelikle Haçlılar, 1261 yılına kadar Bizans üzerindeki hâkimiyetlerini sürdürerek İstanbul a sahip oldular.
DİĞER HAÇLI SEFERLERİ Dördüncü Haçlı seferinden sonra hazırlanan 5., 6., 7. ve 8. Haçlı seferlerinde Haçlılar, Mısır, Suriye ve Tunus üzerine saferler düzenlendiler. Beşinci sefere Macar Kralı Andre (1217), altıncı sefere Alman İmparatoru II. Frederic (1288), yedinci ve sekizinci sefere Fransa Kralı Sen Lui (1248-1270) katıldılar. Fakat, bu seferlerin hiç biri gayesine ulaşamadı. Suriye de kalan Haçlı prenslikleri ve kontluklarına da Türk Memlûk Sultanı Baybars son verdi. Baybars Moğollar ı Ayn-ı Calût Savaşı nda yendikten sonra Hayfa, Yafa, Antakyai Trablusşam ve Akkâ daki bütün kale ve şehirleri zapt etti. Burada bulunan son Haçlı kalıntıları da temizlenmiş oldu (1291).
Kaynak (Source): Altan, Ebru; İkinci Haçlı Seferi (1147-1148), Ankara 2003, Altınay, Ahmet Refik; Haçlılar (1095-1291), Haz. Güray Kırpık, İstanbul 2007, s. 126. I. Ve II. Haçlı Seferleri Vekayinamesi, Çev. Vedii İlmen, İstanbul 2005, s. 96. Breuers, Dieter; Kudüs İçin Ölmek, Şövalyeler, Rahipler, Müslümanlar Ve I. Haçlı Seferi, Çev. Yasemin Bayer, İstanbul 2003, s. 318. Demirkent, Işın; Haçlı Seferleri, İstanbul 2004, Demirkent, Işın; Urfa Haçlı Kontluğu Tarihi (1098-1118), I. Cilt, Ankara 1990, Demirkent, Işın; Urfa Haçlı Kontluğu Tarihi (1118-1146), II. Cilt, Ankara 1994, Holt, P. M.; Haçlı Devletleri Ve Komşuları, Çev. Tanju Akad, İstanbul 2007, s. 127. Morrison, Cécile; Haçlılar, Çev. Nermin Acar, Ankara 2005, s. 143. Nomiku, H. A.; Haçlı Seferleri, Çev. Kriton Dinçmen, İstanbul 1997, s. 80 + 16 Resim. Runciman, Stevan; Haçlı Seferleri Tarihi, 1. Cild, Birinci Haçlı Seferi Ve Kudüs Krallığı nın Kuruluşu, Çev. Fikret Işıltan, Anlara 1986 Runciman, Stevan; Haçlı Seferleri Tarihi, 2. Cild, Kudüs Krallığı ve Frank Doğu 1100-1187, Çev. Fikret Işıltan, Anlara 1987 Runciman, Stevan; Haçlı Seferleri Tarihi, 3. Cild, Akkâ Krallığı Ve Daha Sonraki Haçlı Seferleri, Çev. Fikret Işıltan, Anlara 1986 Uluslararası Haçlı Seferleri Sempozyumu (23-25 Haziran 1997, İstanbul), Ankara 1999