Yazmak ve Düşünmek. yaza çize. kültür, sanat ve edebiyat dergisi



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin

İsim İsim İsimlerin Tamamlanmış Hali

Rukia Nantale Benjamin Mitchley Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 5

Zeynep in Günlüğü. Hikaye Yazarı Sevinç DOĞAN ( Türkçe Öğretmeni ) Fatma BAŞA. Kapak Tasarımı ve Sayfa Tasarımı Ahmet ŞAMLI

AĞIR ÇANTA. Aşağıdaki soruları metne göre cevaplayınız. 1- Fatma evden nasıl çıktı? 2- Fatma neyi taşımakta zorlanıyordu?

Yazan : Osman Batuhan Pekcan. Ülke : FRANSA. Şehir: Paris. Kuruluş : Vir volt. Başlama Tarihi : Bitiş Tarihi :

Eskiden Amcam Başkötü ye ait olan Bizim Eski Yer,

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKAYESİ

Defne Öztürk: Atatürk ün herkes mutlu ve özgür olsun diye hediye ettiği bayramdır.

(22 Aralık 2012, Cumartesi) GRUP A Türkçe Ortak Sınavı Lise Hazırlık Sınıfı

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

de hazır değilken yatağıma gelirdi. O sabah çarşafların öyle uyandırmıştı; onları suratıma atarak. Kız kardeşim makas kullanmayı yeni öğrendi ve bunu

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS

Turkiye' ye dönmeden önce üniversiteyi kazandığımı öğrenmistim. Hayatımın en mutlu haberini de orada almıştım.

A1 DÜZEYİ B KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

.com. Faydalı Olması Dileklerimizle... Emrah&Elvan PEKŞEN

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş?

Herkese Bangkok tan merhabalar,

Ben gid-iyor-muş-um git-mi-yor-muş-um. Sen gid-iyor-muş-sun git-mi-yor-muş-sun. O gid-iyor-muş git-mi-yor-muş. Biz gid-iyor-muş-uz git-mi-yor-muş-uz

MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN!

Uzun Bir Köpek Hakkında Kısa Bir Öykü. Henry Winker. İllüstrasyonlar: Scott Garrett. Çeviri: Bengü Ayfer

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

ADIN YERİNE KULLANILAN SÖZCÜKLER. Bakkaldan. aldın?

ALTIN BALIK. 1. Genç balıkçı neden altın balığı tekrar suya bırakmayı düşünmüş olabilir?

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi.

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΞΙ ( 6 ) ΣΕΛΙΔΕΣ

6 Çocukla Ahır'da Yaşam Mücadelesi

&[1Ô A w - ' ",,,, . CiN. ALl'NIN. HiKAYE. KiTAPLAR! SERiSiNDEN BAZILARI Rasim KAYGUSUZ

Lesley Koyi Wiehan de Jager Leyla Tekül Turkish Level 5

HAYAT BİLGİSİ A TEMASI: OKUL HEYECANIM. Gözümüzün rengi Saçımızın rengi Okula gitmemiz Yukarıdakilerden hangisi fiziksel özelliğimiz değildir?

AHMET ÖNERBAY GÖRELE'DE

ESERLERLE BAŞ BAŞA KALMAK. Hayalinizde yarattığınız bir yerin sadece hayal olmadığının farkına vardığınız bir an

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

Benzetme ilgisiyle ismi nitelerse sıfat öbeği, fiili nitelerse zarf öbeği kurar.

SIFATLAR. 1.NİTELEME SIFATLARI:Varlıkların durumunu, biçimini, özelliklerini, renklerini belirten sözcüklerdir.

Cadı böyle diyerek süpürgesine bindi. Daha yüz metre uçmadan. paldır küldür yere düştü. Ağaçtaki kargalar Gak gak diye güldüler.

Başarı Hikayelerinde Söke Ekspress Gazetesi ve Cumhuriyet Ofset Matbaasının sahibi, 1980 yılından bu yana üyemiz olan Yılmaz KALAYCI ya yer verdik.

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ANTİKA SANDALYE

5 YAŞ VE HAZIRLIK SINIFI EKİM BÜLTENİ

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

Kazova: Patronsuz üretim devam ediyor; herkes mutlu, herkes çalışmak istiyor.

Adım-Soyadım:... Oku ve renklendir.

BİR ÇOCUĞUN KALBİNE DOKUNMAK

EZBERLEMİYORUZ, ÖĞRENİYORUZ. Hafta Sonu Ev Çalışması DAĞINIK ÇOCUK

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

SAKA (SAtır KApama) Ağustos Umut & Yeşim Uludağ SAKA V. 1.0

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

ÇiKOLATAYI KiM YiYECEK

Bu konuda daha kim bilir ne yöntemler bulunacak? Tüm Kişisel Gelişim Uzmanı Meslektaşlarımı ve dostlarımı WC-TERAPİ çalışmalarına bekliyorum!

Aşşk Kahve ve Laduree

SORU-- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

C A NAVA R I N Ç AGR ISI

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ. ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011 ΣΟ ΔΞΔΣΑΣΙΚΟ ΓΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΣΔΛΔΙΣΑΙ ΑΠΟ 8 (ΟΚΣΩ) ΔΛΙΓΔ. Τπογραφή καθηγητή:

Pirinç. Erkan. Pirinç (Garson taklidi yaparak) Sütlükahve söyleyen siz değil miydiniz? Erkan

Eylemlerin, eylemsilerin, sıfatların ve zarfların anlamlarını çeşitli yönden etkileyen sözcüklere zarf denir. Ör. Büyük lokma ye: büyük konuşma. Ör.

ISBN :

:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN

ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ. ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011 ΣΟ ΔΞΔΣΑΣΙΚΟ ΓΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΣΔΛΔΙΣΑΙ ΑΠΟ 6 (ΔΞΙ) ΔΛΙΓΔ. Τπογραφή καθηγητή:


25. Aşağıdaki deyimlerle anlamca üçlü bir grup oluşturulduğunda hangisi dışta kalır? A) eli bol B) eli açık C) eli geniş D) eli kulağında

Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin

Perşembe İzmir Gündemi

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

Elvan & Emrah PEKŞEN

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin.

GÜZELLER GÜZELİ BAYAN COONEY

DDD. m . HiKAYE. KiTAPLAR! . CİN. ALİ'NİN. SERiSiNDEN BAZILARI. Öğ. Rasim KAYGUSUZ

A1 DÜZEYİ A KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

Otistik Çocuklar. Berkay AKYÜREK 7-B 2464

Okula sadece dört dakikalık yürüme mesafesinde oturmama

ÇOCUKLAR İÇİN OYUN TERAPİSİ BİLGİLENDİRİCİ EL KİTABI. Oyun Terapisi Nedir? Oyun Terapisti Kimdir?

DEMET İN PAMUK DEDESİ İLE AŞÇI NİNESİ

ANOREKTAL MALFORMASYON DERNEĞİ

Mutlu Haftalar! Mutlu Ramazanlar! ilkokul1.com

Müşteri: Üç gece için rezervasyon yaptırmak istiyorum. Tek kişilik bir oda.

Herkes Birisi Herhangi Biri Hiç Kimse


Benimle Evlenir misin?

Edwina Howard. Çeviri Elif Dinçer

KURALLI VE DEVRİK CÜMLELER. --KURALLI CÜMLE: İş, hareket, oluş bildiren sözcükler cümlenin sonunda yer alıyorsa denir.

ABDULLAH ALİYE CAN ANAOKULU ÇİÇEKLER SINIFI OCAK AYI BÜLTENİ BELİRLİ GÜNLER VE HAFTALAR. Yeni yıl (31 Aralık-1 Ocak)

YİNE YENİ KOMŞULAR. evine gidip Billy ile oynuyordu.

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67)

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý.

ÇOCUK VE YETİŞKİN HAKLARI

Okuyarak kelime öğrenmenin Yol Haritası

SÖZCÜKTE ANLAM. Gerçek Anlam Yan Anlam Mecaz Anlam Terim Anlam Sözcükler Arasý Anlam Ýliþkileri Anlam Olaylarý Söz Öbeklerinde Anlam

Transkript:

kültür, sanat ve edebiyat dergisi...... yaza çize Yazmak ve Düşünmek Geçtiğimiz eğitim öğretim yılında Edebiyatın güzelliğine merhaba! diyerek yayın yaşamına başlayan Yaza Çize kültür, sanat ve edebiyat dergimizin bu yıl da sizlerle buluşmasının heyecanı ve mutluluğu içindeyiz. Okul, her yönü ile öğrencisini kucaklayabilmeyi başarmalıdır. Öğrencileri yaşama hazırlamak, geliştirmek; onlara yeni bilgi ve beceriler kazandırmak, onların yaşamın içine koşmalarını sağlamak biz eğitimcilerin en yüce görevlerindendir. Biz dergimizle Türkçenin anlamını, özgürlüğünü, zenginliğini yeniden ve yeniden yaşamak, yaşatmak; insanlığın tarih boyunca gereksinim duyduğu ilk temel gereksinimlerden olan okuma ve yazma eyleminin aslında bireylerin yaşamlarında ne büyük izler bıraktığını, onların yaşamlarını nasıl değiştirdiğini anlatan örneklerle süslemek istedik. Yazmak ve düşünmek Bu alanlarda kendisini sanatsal bir ahlâkla ifade etmek isteyen öğrencilerimize sunulan güven ifadesidir Yaza Çize Esen kalın. D. Selçuk DERECİ İTÜ GVO Özel Dr. Natuk Birkan İlkokulu ve Ortaokulu Müdürü 1

İ TÜ GVO Özel Dr. Natuk Birkan İ lkokulu ve Ortaokulu... İçindekiler İdil Büküşoğlu Kopenhag da Bir Gün - Sayfa 19 Umut Güngör Simay Özsoysal Çanakkale Türküsü - Sayfa 20 Kardeşliğin, Kardeşlerin Bayramı - Sayfa 4 Şiir Yiğit Özçelik Zaman Mağarası - Sayfa 5 Aykan Akyıldırım Yalnız Hayat - Sayfa 7 Defne İşler Sakın İnanma - Sayfa 10 Zehranur Dartar Danimarkalı Eskici - Sayfa 22 Ali Çaltepe Gelecekten Böcekler - Sayfa 25 Deniz Cangöz Gerçek Dostluk - Sayfa 27 Zeynep Bora Eğitim Sisteminde Reform Şart da... - Sayfa 18 Köşe Yazısı 2

kültür, sanat ve edebiyat dergisi...... yaza çize Eda Sansel Üstün Hançerli Gövde - Sayfa 31 Aykan Akyıldırım İstiklal Marşı ve Hissettirdikleri - Sayfa 34 Köşe Yazısı Seyyare Sıla Çelebi Seyyare Nene - Sayfa 35 Nehir Güzelkaya Atlı Balkız - Sayfa 37 Bahar - Sayfa 39 Defne Oktuğ Kaan Erdem Göçler ve Kökler - Sayfa 41 Haberler - Sayfa 44 Haber Buse Yaralıoğlu Soğuk Kış Günü - Sayfa 46 Naz Polat Her An Her Şey Değişir - Sayfa 47 3

İ TÜ GVO Özel Dr. Natuk Birkan İ lkokulu ve Ortaokulu... Umut Güngör Kardeşliğin, Kardeşlerin Bayramı Şiir Kardeşliğin, Kardeşlerin Bayramı 23 Nisan umudun, egemenliğin, çocuğun, çocukluğun bayramı, Bunu bilir tüm dünya çocukları. Yüce lider Atatürk sayesinde Onarıldı kardeşlik bağları. Bu özel gün şerefine, çocuklar hiç unutulmasın diye, Atatürk bizlere, tüm dünya çocuklarına, Bir bayram verdi; Barış olsun, umut olsun, kardeşlik olsun diye. 23 Nisan da meclisimiz, kuruldu vatanın bağrında. İşte o zaman özgürlüğü, egemenliği Kucakladı analar, babalar çocukları kucağında. Atıldı bağımsızlığın temelleri yurdun dört bir yanında. Her sene bu tarihte; anılar, şiirler, türküler, deyişler ile biz Atatürk ü anarız. Onun ışığında tutsaklığı tekrar tekrar sorgularız. Onun bağımsızlığa ve çocuklara ne kadar değer verdiğini her yerde anlatırız. 4 7-C Grup Çalışması

kültür, sanat ve edebiyat dergisi...... yaza çize Yiğit Özçelik Zaman Mağarası Zaman Mağarası Memleketim Rize ye yaz tatili için gitmiştim. İsmet amcamın yanında kalıyordum. Doğayı İsmet amcam gibi çok severdim. Karadeniz de yüzmek, dağlarda yürürken Rize nin havasını içine çekmek, Rize nin çayını içmek gibi bir şeydi ve benim için eşsizdi. Bir doğum günümde amcamın bana hediye ettiği İsviçre çakısı ile gezintilere çıkar, ağaçtan kurumuş bir dalı kesip baston yapardım. Amcam, Sen bu bastonları işleyip satarsan çok güzel para kazanırsın. demişti bir keresinde. O gün ne çok güldüğümü hâlâ hatırlarım. Her şeyin olduğu gün, temmuzun son günleriydi. Canım sıkılmıştı. Amcama sahilde yürüyüşe çıkıp çıkamayacağımı sormuştum. İzin vermişti ancak en geç üç saat sonra eve dönmemi istemişti. Çakımı ve fenerimi alıp evden çıktım. Yirmi dakika kadar yürüdükten sonra sahile ulaştım. Sahil kayalık bir yerdi. Bugün güneş dalgalara gülümsüyordu ama uzaktan kara bulutlar yaklaşıyordu. Sahilde yalnızdım, zaten sahilin bu kısmı da benim geçen yıl gezerken bulduğum, bana özel ufak bir koydu. Islak kumlar denizin dalgalarıyla birleşiyor, kumsalın etrafındaki bitkiler hafif bir yaz rüzgârıyla salınıyordu. Masmavi gökyüzü içime neşe salarak parlıyordu. Koyun etrafını gezdim, sudaki balıklardan yansıyan güneş ışığını izledim. Sonra ayağa kalktım, kıyının geldiğim yönün tersine yöneldim. O tarafa pek gitmezdim zira orada sadece kayalıklar vardı. Ne var ki bugün bir kâşif gibi hissediyordum. Bugün yeni bir şeyler yaşamak, yeni bir şeyler yapmak istiyordum. Yarım saat kadar yürüdükten ve birkaç kez tökezledikten sonra ilk kez ufak koyumdan bu kadar uzaklaştığımı fark ettim. Sarp kayalıklarla çevriliydim. Adımlarıma dikkat ederek ilerledim. Dikkatsiz bir adımla sağlam olmayan bir kayanın yanına bastım ve dengemi kaybettim. Görünüşe bakılırsa yıllardır, aslında büyük ihtimalle yüzyıllardır, gizli kalan bir mağaranın içine düşmüştüm. Mağara, içinde rahatça ayakta durabileceğim kadar yüksekti. Yavaşça düşürdüğüm kaya arkamda duruyordu. Üstüme düşüp beni ezmediği için çok şanslıydım. İçine düştüğüm delik, birkaç metre yukarıdaydı. Tünel bir tarafa doğru uzanıp gidiyordu. Karanlığın içinden küf ve eskilik kokan bir esinti geliyordu. Etrafta örümcek ağı yoktu, belli ki onlar bile burayı bulamamışlardı. İki seçeneğim vardı: Ya düştüğüm delikten geri tırmanmaya çalışacaktım ya da bu mağaranın derinliklerine gidip bana yardım edecek bir şey olup olmadığına bakacaktım. Mağaranın derinliklerinde dayanak olarak kullanabileceğim birkaç kaya bulabileceğimi düşünerek fenerimi açtım ve tünelin içine korkudan titreyerek ilerledim. Ayak seslerim tünelin içinde yankılanıyordu. Yak- 5

İ TÜ GVO Özel Dr. Natuk Birkan İ lkokulu ve Ortaokulu... laşık on beş dakikadır yürüyordum. Birden fenerim çok ilginç bir şeyi aydınlattı. Duvara yaslanmış bazı tuvallerde garip çizimler vardı. Duvara yaklaştım. Bunlar ilkel zamanlardan kalma sanat eserleriydi. Zamanında bu çizimlerle ilgili bir kitap okumuştum. Yanılmıyorsam, şu anda daha önce hiç kimsenin keşfedemediği Osmanlı tablolarına bakıyordum. Bu inanılmazdı. Osmanlı tarihiyle ilgili yılın keşfi olabilirdi. Ünlü olabilirdim. Sonra birden hayallerimden sıyrılıp bir mağarada mahsur kaldığımı hatırladım. Tünelde ilerlemeye devam ettim. Hava çok soğumuştu, tünelin girişi çok gerilerde kalmıştı. Ne var ki merakım alevlenmişti, mağaranın sonuna kadar gitmekte kararlıydım. Fenerimi duvarlarda gezdirerek sessizliğin içinde ilerledim. Yüreğim heyecanla çarpıyordu. Fenerim bu sefer de daha eski bazı resimlerin üzerinde geziniyordu. Bunlar atların üzerinde hükümdarları, meyveyle dolu bahçeleri, muhteşem sarayları resmediyordu. Bir hükümdar; hepsinden çok resmedilmiş, hepsinden daha özenli çizilmişti. Bunlar büyük ihtimalle Selçuklu zamanından kalmaydı, yani bu resimler Osmanlı dan daha yaşlıydı. Dokunursam zarar vereceğimden korkarak yoluma devam ettim. Artık birkaç kilometre yürümüş olmalıydım. Tünel ara sıra başka tünellere bağlanan bazı boş mağaralara açılsa da onun dışında dümdüz gidiyordu. Ana yoldan sapmamaya karar verdim. Üşümüştüm, fenerimin pili azalmıştı ve çok yorgundum ancak tünelin sonunda ne olduğuna dair merakım beni ayakta tutuyor, ilerlemem için bana güç veriyordu. Tuvaller yerini yavaşça heykele benzer yapılara ve tabletlere bıraktı. Göktürklerin, Türk soyunun dayandığı ulus yazıtları olabilirdi. Burada neler döndüğünü anlamaya başlamıştım. Burası büyük ihtimalle eskiden bir çeşit depoydu ve kaçakçılar sanat eserlerini kaçırıp buraya gizliyordu. Herhâlde alıcısı çıkınca da buradan alıyor, götürüp teslim ediyordu. Besbelli bu iş nesiller, yüzyıllar boyu sürmüştü. Burası bir zamanlar bir arı kovanı gibiydi, şimdi ise sadece bir kabuk. Bundan sonra pek ilerlemedim. İçimden bir ses mağaranın sonunda taş devrinden kalma birkaç çömlek bulacağımı ve sonra da geri dönemeyeceğimi söylüyordu. O sese hak verdim, eğer şimdi geri dönmezsem yolu hiç bulamayabilirdim. Geri dönmeye ve dışarı tırmanmaya karar verdim. Arkama dönüp yolu takip etmeye başladım. İlk başta bir sorun yokmuş gibiydi ancak sonra nereye gittiğimi bilmediğimi fark ettim. İçimdeki paniği bastırmaya çalıştım ancak o hep aklımın bir köşesinde beni rahatsız ediyordu. Sakin ol, dedim kendime. Sorun yok. Ne var ki kendimi buna bir türlü inandıramadım. Delirecek gibi hissediyordum. Amcamın adını sayıklayarak koridorlarda nereye gittiğime bakmadan koştum. Gözlerim sulandı. Koşmaya devam ettim ama yavaşlıyordum. Ağlamaya başladım. Koşmaya devam edemedim. Kendimi yere atıp sessizce ağladım ve o anda anladım: Bu tüneller, kaçakçıların işlerine karışanlara karşı kurduğu bir tuzaktı. Eğer meraklı biri olur da burayı keşfederse diye kördüğüm gibi bir ağ inşa etmişlerdi. Tarihten parçalar bulmuştum ama şimdi onun bir parçası olacaktım. Çıkışı aramaktan vazgeçip kaderimi kabullenerek oturup sonumu bekledim. 6

kültür, sanat ve edebiyat dergisi...... yaza çize Aykan Akyıldırım Yalnız Hayat Yalnız Hayat İdil İnanmış Mina, her zaman olduğu gibi eşarbını boynuna doladı, kabanını üzerine geçirdi, son derece şık ve aile yadigârı topuklu ayakkabılarını giydi ve evinin ahşap kapısını sertçe kapadı. Dışarısı yine buz gibiydi. Karın durmuş olmasına rağmen kuru bir ayaz devam ediyordu. Ne zaman kar yağsa aklına annesi gelirdi Mina nın. Mina, annesi ve babasının boşanmasından sonra annesi Eylem Hanım la Danimarka ya gitmişti. Başta farklı bir kültüre alışmak zor gelmişti ama hemencecik alışmıştı Mina, Danimarka ya. Ne yazık ki annesinin kaybolması hayatındaki her şeyi değiştirmişti. Annesi kaybolunca babasının yanına, İstanbul a dönmüş fakat babası altı yıl sonra ölünce Danimarka ya dönmüştü. Hayatında pek çok kötü badire atlatmış ve on dört yaşında kimsesiz kalmıştı. Yine de yılmamıştı Mina. Babasından kalan parayla Danimarka ya dönmüş, annesinin evine yeniden yerleşmiş ve kendine bir iş kurmuştu. Kopenhag da o gün otuzuncu yaşına basacak olan Mina, yine yalnızdı. Sokaklardaki aileler her sani- 7

İ TÜ GVO Özel Dr. Natuk Birkan İ lkokulu ve Ortaokulu... ye ona bir hüzün katıyordu. Bu yüzden yeterince hızlı yürümeye çalışıyordu. Ne var ki aceleci adımları biriyle çarpışmasına neden oldu. Mina nın çarptığı kişi eski bir kaban giymişti, patlak ayakkabılarıyla pek de sağlam bir bütçesi olmadığını belli ediyordu. Bir de el arabası vardı kadının önünde. Mina düştüğü yerden önce kendisi kalktı. Sonra da buz gibi karların içine, yolun ortasına düşürdüğü kadını kaldırdı. Kadına çarptığı için biraz utanıyordu. Bu nedenle biraz daha hızlandırdı adımlarını. Tam o sırada durmaya karar verdi ve olduğu yerde bir direk gibi dikilmeye başladı. İçinden, Acaba bu mümkün mü? dedi. Sonra el arabasıyla yürümekte olan kadına doğru seslendi. Kadın, Mina ya doğru dönünce Mina nın nefesi kesildi. Kadın annesine çok benziyordu. Annesini uzun zamandır görmemiş olsa da Mina annesini nerede görse tanırdı. Tam Annem! diye haykıracakken annesi önce davrandı ve Mina! diye kızına doğru seslendi. Mina şok olmuştu. Olanlara inanamıyordu. Rüyada olduğunu düşünmeye başladı ama bu bir rüya olamazdı çünkü hava çok soğuktu ve Mina da donmak üzereydi. Hemen uzun zamandır görmediği annesinin koluna girdi ve onu evlerine götürdü. Ev o kadar da uzakta değildi. Anılarının bulunduğu ve Mina henüz küçükken koridorlarında haylazlık yaptığı evi görünce annesinin gözleri doldu. Bozuk aksanıyla Anılarım canlandı. Zamanda yolculuk etmiş gibiyim. Her gece önünden geçtiğim evin yeniden içindeyim. Mina, yeniden bir hayat kurabiliriz! Artık Oliver e hizmet etme zorunluluğunda değilim. dedi. Çok mutlu gözüküyordu ama Mina onu böldü ve Oliver kim anne? dedi. Mina nın sorduğu sorudan sonra annesi Eylem in yüz ifadesi değişti ve Her şeyi anlatacağım. dedi. Ardından da başladı anlatmaya * * * Kaybolduğum günün sabahı bir kafede kahve içiyordum, sen de sufleni bitiriyordun. Tam kahvemi bitirdim, tuvalete gitmek için kalkmıştım ki tuvaletin olmadığını fark ettim. Acil bir şey olmadığından tuvalet aramamaya karar verdim. Sonra kafeden ayrıldık ve evimizin yakınında olmasına rağmen hiç gitmediğimiz deniz fenerine girdik. Sen önden girdin ve ben tam girecekken arkamdaki adam beni yakalayarak elindeki ilaç yardımıyla uyuttu. Sonrasını ben de hatırlamıyorum ama kaybolma nedenim bu. Fakat anlatacağım tek şey bu değil. Beni, kadınların ve çocukların oyuncak koleksiyonu misali toplandığı bir yere götürdüler. O kadar pis bir yerdi ki etrafta cesetler dahi vardı. Beni koydukları arabadan çıkardılar ve meydan adı verdikleri o yere bıraktılar. Sonrası çok acıydı. Meydanda adam toplamalarının amacı onları dilendirterek para kazandırmaktı. Meydandaki herkesi teker teker birtakım testlere tâbi 8

kültür, sanat ve edebiyat dergisi...... yaza çize tutuyorlardı. Eğer o kişi testi geçemezse üstündeki her şey alınıp herkesin ortasında öldürülüyordu. Sıra bana geldiğinde beni kabul etmediler ve beni soydular. Tam beni keseceklerken kalabalığın içinden liderleri çıktı: Sebastian Van Klaus. Yanında da oğlu Oliver vardı. Sebastian benim onun hizmetçisi olacağımı söyledi ve beni ölümden kurtardı. O zaman ona minnettardım ama beni Oliver ile evlendireceğini bana açıklayınca hissettiklerim bir anda yok oldu. Onunla evlendim ve bir yıl kadar önce boşandım. Beni aldattı. Bundan memnundum. Sonunda kaçabilirdim de. Öyle de yaptım. Ama bir süre bekledim Sebastian ın ölmesini. Onun öleceği, yakın bir zamanda öleceği belliydi ve öldüğü gün cenazesinde olay çıktı. Ben de o boşluktan faydalandım ve kaçtım. Oliver in cüzdanını da alarak. Böylece kendi ekmeğimi taştan çıkarmaya karar verdim ve İstanbul da yapıldığı gibi eskicilik yapmaya başladım. Bu sayede hem Oliver dan kaçabilir hem de para kazanabilirdim. Tahmin ettiğim gibi Oliver peşime düştü. İlk kez bu hafta peşime düşmedi, ben de istediğim her yeri gezmeye başladım. Buraya kazara geldim yeniden ama iyi ki geldim. Artık yeni bir sayfa açtım. Eylem, anlattıklarını bitirdikten sonra kıyafetlerini değiştirdi ve Mina nın yanına geldi. Mina da çok mutluydu. Annesinin elini tuttu ve boğuk bir sesle Seni özlemiştim. dedi. Tam o sırada kapıyı açık unuttuklarını fark ettiler. Eylem kapıyı kapatmak üzere oraya yöneldi. Kapı kapanmıyordu. Bir ayak vardı kapının kapanmasını engelleyen. Eylem, başını biraz daha kaldırdığında Oliver i ve alnının tam ortasına doğru tutulan silahı gördü. Oliver Du ville flygte! diye bağırdı. Bunun anlamı Kaçmayı sen istedin! idi. Oliver, tetiğe bastığı anda Mina ağlamaya başladı ama yine de ağlaması hemen yanındaki meyve tabağında bulunan bıçağı kavrayıp Oliver e fırlatmasını engellemedi. Hem Oliver hem de Eylem orada öldü. Mina yine kimsesiz kalmıştı. Polis hemen oraya geldi. Mina, tam dört yıl hapis yattı. Hapisten çıktığı gün doğum günüydü. Yine kar yağıyordu. Bu sefer sokakta pek çok el arabalı kadın vardı. Mina onlara doğru uzun uzun baktı. Uzun bir iç çekti ve yoluna devam etti. Evine vardığında dört yıl önce Oliver i öldüren bıçak yeniden Mina nın karşısında duruyordu. Mina ona da uzun uzun baktı. Sonra derin bir nefes aldı ve gökyüzüne baktı. Nefesini verdi ve bir daha derin bir nefes aldı. Nefesini verirken Uyuyakalmaktan daha hızlı diye seslendi kendine. Sonra da bıçağı eline aldı ve alnının tam ortasına sapladı. Artık kimsesiz değildi. Anne ve babasının yanına gitmişti. Artık üşümüyordu, artık yalnız geçen doğum günü olmayacaktı. 9

İ TÜ GVO Özel Dr. Natuk Birkan İ lkokulu ve Ortaokulu... Defne İşler Sakın İnanma Sakın İnanma Bildiğiniz üzere şirketimiz için enerjik olmak çok önemlidir. Hızlı çalışmak, pratik olmak... Uzun süredir fark ettiğimiz üzere beklenen performansı sergileyemiyorsunuz. İşlerinizde aksaklıklar oluyor. Bu artık şirketi de etkiler hâle dönüştü. Bu satırları okurken Bahar Hanım konunun nereye gideceğini çoktan anlamıştı ama okumaya devam etti: Bu sebeplerden dolayı sizi işten çıkarmak durumundayım. Şirketimize yıllardır verdiğiniz emeklerden ötürü size teşekkür ederiz. Ne kadar da kısaydı. Bu kadar kolay ve basit miydi işten çıkmak ya da çıkarılmak? Belki de kafasında bu olayı bu kadar büyütmemeliydi. Zaten emekli olmuştu, ayrılması belki de onun yararınaydı. Artık belki evine çekilip yaşlılığın tadını çıkarmalıydı. Aslında daha 53 yaşındaydı. Ne yaşlılığı? Kendini yaşlı hissetmiyordu. Sağlıklıydı da Belki seyahate çıkıp biraz kafasını dağıtmalıydı. Eşinden ve kızından ayrıldığı günden beri dağıtamadığı kafasını. *** On yıl kadar önce eşinden ayrılmıştı Bahar Hanım. Neler olduğunu da bilmiyordu, neden ayrıldıklarını da. Sadece bir gün Bahar Hanım akşamüstü evde uyuyordu, ne olduğunu anlamamıştı ama uyandığında her yer dağınıktı. Eşi Kemal Bey ona bağırıyordu: Ne diyorsun? Sence ben aptal mıyım? Az önce dediklerini unuttun galiba? Bahar Hanım: Az önce uyuyordum, ne diyorsun? diyordu. Sonra ne olduysa oldu, eşi o günden sonra bir daha onunla konuşmadı. Ne? Ne dedim? N oldu? diye uzun süre sormuştu Bahar Hanım eşine. Cevap alamayınca sinirlenmeye başlayan Bahar Hanım: Bu iş böyle yürümez. Niye konuşmuyorsun benimle? diye sorunca Kemal Bey, Bahar Hanım ın yapacaklarından korktuğunu asla ve asla onunla yaşayamayacağını söylemişti. Bahar Hanım tehlikeliydi Kemal Bey e göre. Kısa süre sonra Bahar Hanım la boşandılar. Mahkemede çocukları Mina nın Kemal Bey de kalması uygun görüldü. Bahar Hanım ın üç yıl boyunca kızını görmesi yasaktı. Neyle suçlandığını bilmeyen ve ne denirse densin inkâr eden Bahar Hanım, kızını bir gün büyüdüğünde onu tekrar tanıyabilmesi için bileğine adının yazılı olduğu bilekliği takmıştı. Küçük Mina o zamanlar sadece dokuz yaşındaydı. Neler olduğunu anlamıyordu. Annesinden ayrı kalma fikri hiç hoşuna gitmemişti. Bahar Hanım çocuk gibiydi, bu olayda hiçbir şey bilmiyor, hiçbir şey anlamıyordu. Neler oluyordu? Onun, kendi öz kızını öldürmek istediğini söylemişlerdi ona. O böyle bir işi nasıl yapabilirdi? Böyle bir şeyi hangi anne yapabilirdi? Anlamıyordu. Hem bu nereden çıkmıştı? 10

kültür, sanat ve edebiyat dergisi...... yaza çize Nasıl bir oyundu? Neden bu oyunun içindeydi? Mahkemede her şeyi öğrenen Bahar Hanım yine de hiçbir şey anlamıyordu. Eşi ona nasıl bir oyun oynuyordu böyle? *** Ayrıldıkları o günden beri Bahar Hanım işine sarılmıştı. Kitaplarına, piyanosuna... Açıkçası işinden olmak onu biraz sarsmıştı çünkü ne yapacağını, kendini neyle oyalayacağını bilmiyordu. O gün biraz eşyalarını topladı ve eve gitti. Ertesi gün zaten hepsini toplamaya gidecekti. Bahar Hanım son günlerde kendini iyice yorgun hissediyordu. Üstünde nedense çok ciddi bir stres vardı. Çok yemek yemiyordu zaten ama son iki gündür boğazından su dışında tek lokma bir şey geçmemişti. İncecik kalmıştı. Eve vardığında saat daha dört buçuktu. Dışarı çıkmaya, sahile gidip biraz yürüyüş yapmaya karar verdi. Üstüne rahat bir şeyler geçirdi. Çantasını hazırladı. Yanına defterini aldı, birkaç tane de kalem koydu çantasına. Bahar Hanım canı sıkkınken bazen resim yapardı bazen de yazı yazardı. Belki yürürken sahildeki banklardan birine oturur yazı yazar veya resim çizerdi. Evet, evet aynen bunu yapacaktı. Telefonunu evde bıraktı. Kimsenin sesini duymak istemiyordu. Şimdi durmadan birileri, işten çıkmışsın falan deyip iki saatlik konuşmalar yapmaya kalkışacaktı ki Bahar Hanım ın onları dinlemeye tahammülü yoktu. *** Evi sahile çokta uzak olmamasına rağmen dik bir yoldan inmesi gerekiyordu ve nitekim Bahar Hanım o yokuşu yürüyerek çıkmayı göze alamadığı için arabasıyla sahile inip İstanbul un güzelim deniz havasını kokladı. O denizin sakinleştirici kokusu... Hava serindi. Güneş de batıyordu ve o havanın soğuyacağını tahmin edip yanına montunu almıştı. Daha nisan ayıydı, o kadar da çabuk ısınmazdı hava. Bebek ten başlayıp Arnavutköy e yürümüştü. Biraz kendini sakinleştirdiğini hissediyordu sanki kafasındaki düğümler, yürürken aralardan kayarak denize akmıştı. Kafası boştu. Hem biraz üşümüş hem de acıkmıştı. Hemen durup yolda bir balıkçıya girdi. Biraz keyfi yerine gelsin istedi. Bir masaya oturdu ve güzel bir balık söyledi. Yemeğini beklerken defterini çıkardı. Yolda gelirken kulağına gelen sesleri şekillendirmeye çalıştı. Çok sakin bir deniz sesi vardı. Huzur veren Sanki bütün gün sakin denizin akşamüstü güneş batarken dalgalanmaya başlayıp çıkardığı ses gibi. Hani denize bakamazsın o saatlerde çünkü ufukta batan portakal rengi güneşin göz alıcı parlaklığı denize vuruyor ve yayılıyordur Aklına ne geliyorsa çizdi. Resim yapmak ona bir tür rehabilitasyon gibi geliyordu. O an sanki dünya duruyordu. Sadece o ve kalemi Tam o güzelim günbatımını çizmeyi bitirmişti ki karşı masaya üç kişi geldi. Ne kadar da hoş bir kızdı. Üç kişilik bir aileydiler. Adamla eşi çok samimi ve mutluydu, babayla kız aralarında şakalaşıyorlardı, son derece şirin bir aileydiler. Adam,Bahar Hanım ın onlara baktığını fark etmiş olmalı ki bir an Bahar Hanım ile göz göze geldiler. Adam ne kadar da tanıdıktı. Tam isabetli bir zamanda Bahar Hanım ın yemeği geldi. Adam bir an telaş etti. Eşine: Hemen buradan gidiyoruz! Hemen! Hemen! Ay, dur Kemalciğim! N oluyor yahu? Durun bir saniye. O kadın az önce Kemal mi demişti? Hayır, canım o Bahar Hanım ın eski eşi değildi herhalde. Dünya üzerinde başka Kemal olamaz mıydı? Ama neden bu adam Bahar Hanım la göz göze gelince telaşlanmıştı. Hayır, hayır; Bahar Hanım ın karşısında duran yeşil gözlü, kır saçlı adam Kemal Bey in ta kendisiydi! O zaman karşısında duran o güzel kız da küçük 11

İ TÜ GVO Özel Dr. Natuk Birkan İ lkokulu ve Ortaokulu... Mina olmalıydı. Ama bu nasıl olabilirdi ve neden şu an? Neden bu gün? Neden burada? Evet bu kesinlikle oydu. Bileklik? Evet, aynen yerinde duruyordu. Demek Mina onu hiç çıkarmamıştı. Bu sırada Bahar Hanım ağzı açık, şokta bir yüz ifadesiyle Kemal Bey i ve küçük kızını izliyordu. Aslında artık ona küçük demek pek de uygun değildi. Boyu Bahar Hanım ı çoktan geçmişe benziyordu. Neticede artık 19 yaşında genç bir kızdı o. *** Kemal,yeni eşi ve Mina hızla toparlanmış kapıya ulaşmışlardı bile. Bahar şoktan yeni çıkmıştı ve koşarak kızına gitti. Sarıldı, ağladı. Kemal: Çekil şuradan Bahar, diyerek Mina yı uzaklaştırdı. Bahar mı, dedi Mina. Evet yavrucuğum, karşında gördüğün kadın annen! Bu ne kadar da sert bir cümleydi. Mina m, diyip sarıldı kızına bir kez daha. Mina nın ağzından sadece cılız bir Anne... çıktı. Kim bu Bahar Kemal, dedi Nihal. Nihalciğim, şu kadın sana anlattığım Mina yı öldürmek isteyen kadın. Öldürmek mi? Aklını mı kaçırdın sen? Kendi kızımı mı? Baba, annemi görmem sadece üç yıl yasaktı. Bitti. On yıl oldu, biraz onunla vakit geçirmek istiyorum. Mina doğru söylüyor canım. Bırak da biraz vakit geçirsinler, dedi Nihal Hanım. Peki, tamam ama şurada sadece yemekte, biz de karşınıza oturacağız, kontrollü bir görüşme olacak bu, anlaştık mı? Ama baba... Bu kadar ya da hiç. Karar senin. Kemal, kızının hakkında karar veremezsin, üç yıllık süre doldu. O senin olduğu kadar benim de çocuğum, dedi Bahar. Kızımı öldüreceğini söyledin sen... Ah, uzatma lütfen Kemal! Kızıyla vakit geçirsin biraz n olacak, dedi Nihal. Bu şekilde Kemal susabilmişti. Kızıyla beraber vakit geçirmenin tadını çıkarıyordu Bahar. Masalarına geçtiklerinde Bahar Hanım ve Mina arasında önce bir sesizlik oldu, sonuçta ne diyebilirlerdi ki Birbirlerine uzun uzun baktılar. Kızına kavuşmanın yanı sıra Bahar Hanım ın kafasını kurcalayan sorular artmıştı. Öldürmek, kızını, deniz havası, yürüyüş, Nihal, Kemal, işten ayrılma, iç bulanıklık Ne kadar da zordu bütün bunları hazmetmek. Bunlar onun kafasını karıştırmaya devam ederken artık konuşmaya karar vermişti Bahar: Mina, asla seni öldürmek istemediğimi, bunun babanın uydurduğu bir saçmalık olduğunu biliyorsun değil mi? Sana asla böyle bir şey yapmam, zaten hangi anne yapar ki? Tabii ki anne ama ben bunu unutmayı tercih ediyorum. Babama çok uzun süre düşman kesildim, küstüm, onunla konuşamadım. Ama sonra bir gün karar verdim, niye babama küs kalayım ki ya da sana Ya da niye babama kızayım ki Bir süre önce olmuş bitmiş. Madem hiç kimse -babam dışında hiç kimse- neler olup bittiğini bilmiyor, o zaman ben hiçbir şey diyemem, yorum yapamam. O yüzden bu olay hiç yaşanmamış gibi davranmaya karar verdim. Ama hâlâ babamın niye sana böyle bir suç attığını bilmiyorum. Niye böyle bir şey yapsın ki açıkçası hiç aklım ermiyor. Benim de. Ben sadece uyuyordum sonra Sonra neler oldu da baban bana sinirlendi bilmiyorum, hatırlayamıyorum. Ama işin ilginç tarafı uyandığımda bir şey fark etmiştim, ben uyuduğum yerde değildim. Yani öteki koltukta uyuyordum ama bunun açıklaması olmayacağı için yanlış hatırladığımı düşünüyorum sadece. Yoksa... Yoksa işler daha çok karışıyor değil mi? 12

kültür, sanat ve edebiyat dergisi...... yaza çize Tam bu sırada Mina nın telefonuna bir mesaj geldi. Mesaj babasındandı. Konuşmanızı dinliyorum, annene soru sormaya devam et, buradan değişik şeyler çıkacak, annende bir hastalık olabileceğini düşünüyoruz, yapabiliyorsan konuşmayı kaydet. Nihal ona o günü anlatmasını söylemeni istedi. Mina ses kaydına başladı ve o günü anlatmasını istedi annesinden. *** Nihal aslında onun üvey annesi değildi. O uzman bir psikologdu. Şu ana kadar olan her şey planlıydı. Hepsi. Mina yla Kemal in tartışmasına kadar her detay. Davadan sonra Kemal bu olayda bir tuhaflık olduğunu hissetmişti. Bahar ın bu kadar çok masum rolü yapıp oyununu bu kadar iyi oynaması mümkün değildi. Olaydan sonra bir doktor ile görüşmüştü. Doktor ona eşini bir psikologla bir şekilde görüştürmesi gerektiğini söylemişti ama olaylar iyice unutulunca, yani Bahar ın hiçbir şekilde bir şeyleri reddetmesi gerekmediği bir zamanda Ardından bir polisle görüşen Kemal, polisten bir sürü benzer olay öğrenmişti. Bir kez bir adam yemek yaptığını sanarken eline bir bıçak almış ve arabasına atlayıp gitmiş gecenin bir yarısı, benzincinin tekine O kâğıt nerede? diye sormuş, adam Ne kâğıdı? demiş tam o kısmını bilmiyorlarmış çünkü adam hatırlamıyormuş. Sonra Sen biliyorsun, sana gelen kırmızılı dosyadaki kâğıt. demiş, adam cevap vermeyince adama bıçağı saplamış. Daha sonraları adamda Dissosiyatif Amnezi diye bir hastalık çıkmış. Kemal, eşinin her zaman iyi olmasını istiyormuş. Bahar ın iletişimi olan her yerle o da iletişime geçmiş, bankasından çalıştığı yere kadar her yeri aramış. Hatta peşine bir takipçi bile koymuş. Bugünü seçip onunla konuşmak istemesinin sebebi işten atılmasının onda büyük bir stres yaratmış olabileceğiymiş. Kemal yıllardır bu konu üzerinde çalışmalar yapmıştı. Eşinin ona düşman gözüyle baktığını biliyordu, onu alıp psikoloğa götüremezdi. Aynı zamanda kızını korumak zorundaydı. Yani en azından olayları Mina böyle biliyordu. *** Sana ne anlatabilirim ki? İşte o gün n aptın? Cevap vermekte tereddüt dahi etmedi Bahar. Aklına bile gelmezdi, kızı öğrenmek istiyorsa tabii de anlatırdı: O gün sıradan bir gün değildi açıkçası. Kendimi çok yorgun ve stresli hissediyordum. Aslında tüm işlerim bitmişti ucu ucuna, o yüzden kendimi gergin hissediyordum, eve erken geldim. Televizyonun karşısındaki koltuğa yattım ve uyudum. Çok çok iyi bir uykuydu, sanki uykuda değildim de o anlık ölmüş gibiydim. Çok iyi gelmişti fakat bir uyandım, kavga, gürültü patırtı ve sanki yattığım koltukta değil, bir başkasındaydım. Bunun uyurgezerlikle falan ilgisi olabileceğini düşündüm ve kendimi takibe aldım. Yattığım odaya kameralar koydum ama hayır, yok böyle bir şey. Teşekkürler anlattığın için, orada değildim ve merak ediyordum neler olduğunu. Evet, her şey kayıt altındaydı. Bir süre konuştuktan sonra gitme vakti nihayetinde gelmişti. Kemal, rolünü çok iyi oynuyordu. Nihal de öyle ama Mina ya bir şeylerde terslik var gibi geliyordu. Nihal ya çok iyi bir oyuncuydu ya da Nihal onun anne adayıydı. Sakince olayları beklemeye karar verdi. *** Biraz yürüyüş yapmaya ne dersiniz? Hep beraber, diye sordu Nihal. Ben çok sevinirim, dedi Mina. Madem istiyorsunuz tamam o zaman. Bahar sana da uyar değil mi, dedi Kemal. 13

İ TÜ GVO Özel Dr. Natuk Birkan İ lkokulu ve Ortaokulu... Bir şeyler vardı. Yanlış ve ters bir şeyler Bahar da Kemal in ve Nihal in sesindeki tedirginliği hissediyordu. Sanki bu yürüyüşün farklı bir anlamı vardı. Bu sefer sanki Kemal kendisi için istemişti. Onunla mı konuşacaktı acaba? Bahar, olur değil mi? Hı! Ne? Aaa, tabii ki olur! *** Bahar Hanım gittikçe evden uzaklaşıyordu. Biraz gergindi. Rüzgâr iyice kendini gösteriyordu. Deniz de bu kadar rüzgâr sakinliğini kaybetmişti. Dalgaların her vuruşu onu biraz daha geriyordu. Sanki yere düşecek ve boğazın serin sularında kayıp gidecekmiş gibiydi. Neyse, yürüyorlardı da yürüyorlardı. *** Bahar duuuur, yapmaa! Anne! Çığlık sesleri onu bir şekilde düşüncelerinden uzaklaştırmıştı ve yavaş yavaş sesleri yorumlayabiliyordu. Bir dakika, neler oluyordu şu an? Sanki yine yok olmuştu. Kavgaları gibi bir trajedi daha. Etrafına bakındı. Gözleri sanki yeni açılmıştı. Elindeki şu şey de neydi? Kırmızı bir sopa eriyor mu? Dali nin resmindeki saatler gibi. Dikkatlice baktığında elindekinin, üzerinden kanlar akan bir bıçak olduğunu fark edebilmişti ve bilinçsizce saplıyordu, kime? Nihal miydi bu elinden denize doğru sarkan kadın, hayır bu o değildi. O anda bunun Mina olabileceği gerçeği aklına geldi. O anda kız denize düştü. Kemal kaçtı. Baktı, baktı şok oldu ve bayıldı. Bahar ın neler olduğunu anlamak ve açıklamak için zamana ihtiyacı vardı. Gerçeklerden ve yaşanmışlardan koşarak kaçmak istiyordu. Ya intihar edecekti ya da oturup önce depresyona girecek sonra da bir şekilde hayatını askıda sürdürecekti. İkinci seçenek daha mantıklıydı ve onu seçti tabii ki. *** Kendimi boğulacak gibi hissediyorum. Kızımı öldürdüm. Hangi annenin ağzından çıkmıştır bu laf? Ama bana bir şeyler ters geliyor. Ne bilmiyorum. Sanki geçmişim siliniyor. Hayatımdaki bir sürü şeyi hatırlamıyorum, sadece aklımda bilgiler var ama hiç görüntü yok. Yarın ilk işim bir psikologla görüşmek. Dissosiyatif bir hastalık olmasından korkuyorum. Alzheimer değil orası kesin ama... Bunlar aklından geçerken Bahar, evine gelmişti. Eve girer girmez tuvalete gitti, yüzünü ve ellerini yıkadı. Az sonra polisler evine gelebilir ve insan öldürmeye teşebbüsten hapse atabilirlerdi onu. Ama bütün bu olanlara karşı çok sakin olduğunu hissediyordu. Hatta uykusu bile gelmişti. Bu sırada telefonuna baktı. Telefonunda bir yığın mesaj vardı. Banka, banka, Şevval, Ali, Müştak, Ayşe, Gül, bilinmeyen numara İlgisini en çok, bilinmeyen numara çekmişti. İlk mesaj Bahar Hanım, o kızı öldürmediniz. Ben son üç aydır Kemal Bey in asistanıyım fakat bana bir tür ajan da diyebilirsiniz çünkü onun için çalışmıyorum, aslında tamamen emniyet müdürlüğü ile ortak bir çalışma. Siz işten çıktıktan sonra Kemal Bey, fırsat bu fırsat diyerek işe koyuldu. Bu adamın amacının ne olduğunu bilmiyoruz. Emniyet Müdürlüğünün araştırma ve çalışmalarına göre sadece psikopat olduğu düşünülüyor. Artık size ihtiyacımız var. Bu da neydi şimdi? Bugün ne saçma sapan bir gündü. Şok üstüne şok... Bu mesajı okuduktan sonra nabzı hızlanmıştı Bahar ın. Şimdi kafasının bir an önce sakinleşmesi gerekiyordu. Zaten kafasını zor toplayan Bahar ın aklı bir saç örgüsüne benziyordu; kafasını karıştıran sorular üç farklı olaya ayrılmıştı ve üst üste binmiş, bütünleşmişti. 14

kültür, sanat ve edebiyat dergisi...... yaza çize *** Zor ve rahatsız edici bir geceydi ama kendini uzun süredir olmadığı kadar huzurlu hissediyordu. Elinde bir sürü iş vardı. Gece uyumak bayağı zor olur diye düşünse de çok şahane bir uyku çekmişti Bahar. Kendine tam anlamıyla muntazam bir kahvaltı hazırladı. Hava da muntazamdı. Yani her şey şahaneydi. Bahçede etti kahvaltısını. Kahvaltısını ederken yaşadıkları gelişmeler hakkında notlar aldı. Her şeyi problem olarak yazarak sonuca nasıl ulaşacağı hakkında stratejiler oluşturdu. Neyi nasıl yapacağına, planlayacağına dair her şeye çok hâkimdi. Kahvaltısını bitirdikten sonra ilk basamağa geçti. Dün onun kafasını karıştıran adamı aradı. Az sonra sahilde, dünkü restoranın önünde buluşacaklardı. Adamın açıklayacak bir şeyleri olmak zorundaydı. Buluşma saat 12.30 daydı. Bir güzel duşunu yaptı ve karar aldı Bahar. Banyodayken kararlar verdiğinde karar verdiği konulardaki eski ve kötü fikirler suyla beraber akıyormuş gibi geliyordu. Kafamı karıştıracak kadar düşünmeyeceğim. Şu ana kadar bildiğim hiçbir şey tam anlamıyla doğru değil. Bir tür hipnoz yoluyla fikirlerim veya hayatım yönlendirilmiş olabilir. Her seçeneği göze almalıyım. Her şeye inanmalıyım. Bu görüşmeden bütün sorularıma cevap bulmadan ayrılmayacağım. Saat 12.00 olmuştu bile. En uzun, hangi kıyafetle kalabileceğini düşünüyorsa onu giydi. Saçlarını, upuzun sarı saçlarını, arkadan sıkı bir atkuyruğu yaptı. Bu şekilde yüzündeki küçük kırışıklıklar fark edilmeyecekti. Yaşına azıcık takıntılıydı. Yaşı büyüktü ama kendini çok daha genç hissediyordu. Sanki 53 değildi. Belki 45, aslında bunu çok abartmamak için söylüyordu 38 falan da olabilirdi. Arabasına bindi. O sırada dün olanları gözden geçirdi. Dün olan her şeyi bir kenara bırakmaya karar verdi çünkü olaylarda bir sürü bilinmeyen vardı. Mesela Bunların hepsi yıllar önceden başlayan bir oyun muydu? Dünden beri aklına takılanlar vardı. Eskiden olmuş hiçbir şeyi, bilgiler dışında hiçbir şeyi resim olarak bile hatırlayamıyordu. Kızı, 29 Mayıs 1994 te, Bahar bir Avrupa seyahatindeyken doğmuştu. İtalya da ama nasıl doğmuştu, nereye gitmişti, neler olmuştu? Çok iyi hatırlayamıyordu. Bu sırada balıkçıya gelmişti ama herhalde görüşmeyi burada yapmayacaklardı. Bir an adama güvenmemeliymiş gibi geldi, adam sadece dün akşam bir mesaj atmıştı. Ne olabilirdi ki en kötü, bugün ölürdü. Umurunda mıydı sanki bütün bunlar? Evet, kaybedecek bir şey olmadığına göre görüşmekten zarar gelmez. Belki de adam çok güvenilir, iyi ve ona yardımcı olabilecek biriydi, hem dün akşam eski işinden bahsetmişti diye düşünürken Eski işim mi? diye kendine sordu. Bahar, üniversiteden sonra direkt olarak... Gerçekten üniversiteden sonra direkt olarak ne yapmıştı? Tam hatırlayamıyordu. Olaylar aklına bir anlığına geliyor ancak sonra sanki düşüncelerinin üstüne koskoca bir sis bulutu iniyor, dolayısıyla düşünceleri tam olarak okunamıyordu. *** Bahar, sahildeki banklardan birine oturmuştu. Bu sırada arkasından biri omzuna dokundu. O an onun kim olduğunu biliyordu ama yine de ödü kopmuştu: Bahar Hanım? Evet, bilinmeyen numara? Evet, şey aslında ismim Emir. Biliyordunuz değil mi? Hayır. Bilmem gerekiyor muydu? Yıllarca beraber çalıştık yani bilmeniz gerekirdi. Bak, ne biliyorsun ve neyden söz ediyorsun, hiçbir şeyden haberdar değilim. Bana yardımcı olacak mısın yoksa kafamı karıştırmaya devam mı edeceksin? Eğer kafamı karıştırmaya geldiysen gidebilirsin çünkü yeterin- 15

İ TÜ GVO Özel Dr. Natuk Birkan İ lkokulu ve Ortaokulu... ce karışık. Hayır, sadece neyi bildiğinizi bilmiyorum. Hiçbir şey, hiçbir şey bilmiyorum ya da hatırlamıyorum. Anladın mı? Aslında bir sürü şey biliyorum ama bunların hiçbiri tam değil ya da şu an işime yarar durumda değil. Peki, tamam size her şeyi anlatacağım. Her şeyi ama sizin bütün konuşmalarım sırasında bana yargısız bakmanızı ve bana inanmanızı istiyorum çünkü olayları herkes yorumlamakta zorlanıyor. Adamın bu sözlerine inanmalıyım, karar veriyorum çünkü... Çünkü geçerli bir nedeni yok sadece inanmak istiyorum. Sanırım yorulmamak için. Bir an önce kurtulmalıyım, derhal her şeyin nedenini sorgulamaktan kurtulmalıyım. Her şeyin bir nedeni olmak zorunda mı? Aaaaah! Hâlâ sorguluyorum, en iyisi düşünmemek... Tamam. Sana inanıyorum yani inanacağım ama her şeyi baştan anlat. Peki, baştan anlatacağım fakat gerçekten HİÇBİR ŞEY mi hatırlamıyorsunuz? Bak, ne hatırlamam gerektiğini bilmiyorum! Peki (!) Sizin kim olduğunuzdan başlayalım. Yok artık o kadar da değil, kim olduğumu biliyorumdur. Ben Bahar, tanışalım mı? Ben kimim? Güzel soru ama felsefe yapma olur mu? Felsefe mi? Hayır tabii ki. Baştan. Siz Bahar Demir. Siz Bahar Demir i eşiniz olarak kabul ediyor musunuz? Ayy! Ne saçmalıyorum ben? Ben Bahar Demir. 53 yaşındayım. İstanbul da doğdum. İstanbul da büyüdüm. Evet, bir süre edebiyat okudunuz. Üniversiteyi bitirmeden anne ve babanızın ölümü üzerine okuldan ayrıldınız. Sonrasında sizinle İtalya ya giden uçakta tanıştık. Konuşurken arkamızdaki ikililerin konuşmalarını duyduk. Kayıt altına aldık. Biliyorum biraz fantastik ama... Sonra onların uyuşturucu kaçakçısı olduğunu ortaya çıkardık. Üzerine bir dedektiflik bürosu açtık Nişantaşı nda. Bir sürü işte ortak çalıştık. Peki, Kemal le ne zaman evlendim ki ben? İtalya ya giderken hamile olmam lazım, gerçi bir daha gitmiş de olabilirim. Hayır, bir kez daha gitmedin. Artık siz li konuşmasam. Tamam. Ama bir an önce anlat neler oluyor? Zaten son gidişinin üstünden sadece beş yıl geçti. Şaka gibi... Beş yıl mı? Eee, o zaman... Kemal le evlenmedin. Mina diye bir kızın yok. Yani hiç olmadı. Adam deha, hepsini kendi yarattı. Bu sadece adamın hazırladığı kusursuz bir proje daha. Bir proje daha? Off! Bak adamın adı Kemal ama senin için, sadece senin projen için yani seni öldürmek için. Dün öldürdüğünü sandığın kız senin gibi yanıltılmış yani yanlışa inandırılmış biriydi. Senin kızın değildi, hiçbir zaman kızın olmadı. Adamın gerçek adının ne olduğunu, kaç yıldır bu saçmalığı sürdürdüğünü bilmiyoruz. Adamın nerede olduğunu, hangi projenin içinde olduğunu bilmiyoruz. Sadece bildiğimiz şeyler; adam bir psikopat, aynı zamanda dâhi; muazzam ve kusursuz projeler tasarlayarak insanlarla oyun oynuyor. Karmaşıkmış. Bunca şey anlattım, sadece karmaşık olduğunu mu söylüyorsun? Nihal var ya o da onun kardeşi, ortak çalışmaya başladılar; siz, yani Mina ve sen onun kaçıncı projesisiniz kim bilir? Neden yakalamıyoruz? Devletle beraber çalışıyoruz fakat adamın nasıl yaptığını bilmiyoruz, normal şartlarda imkânsız. Parmak izi 16

kültür, sanat ve edebiyat dergisi...... yaza çize işe yaramıyor çünkü adam bir şekilde değiştiriyor, hiçbir olayda aynı değil mesela dün akşamki yemekle sopanın üzerindeki tutmuyor. Beş bilinmeyenli denklem gibi. Tamam, ben bu işlerden anlıyor muyum? Evet, evine beni götürebilir misin? İnceleme odana gider çalışırız biraz. Ne odası? İnceleme. Yok artık bu kadar da aklını silmiş olamaz. -Hipnoz, yüzde yüz hipnoz. Şu an aklıma her şeyi yapmış olabilir. Şu an belki de kendi kendime konuşuyorum. Hayır, ben buradayım. Gidelim mi? Nereye? Eve. Az önce dedin ya! Yok artık bu kadar da unutkan olamazsın. Gülüşürlerken arabaya varmışlardı. Ev de yakındı. Çok çabuk vardılar. Yine aklına bir şey takılmıştı: Madem adam bu kadar muazzam ve kusursuz projeler hazırlıyor neden ben ölmedim? Amacı başka olabilir mi? Bilemiyorum. Evde bu konuda düşünebilir ve bir şeyler elde edebiliriz. Neden şimdi düşünemiyoruz? Çünkü böyle düşünürken kafamız karışabilir. Evde not alarak senaryolar oluşturabiliriz. Dur tahmin edeyim: Eskiden böyle mi çalışıyorduk? Aynen. Bu sırada eve gelmişlerdi.odanın yerini Bahar bilmiyordu fakat Emir, yolu gösterdi; oda kilitliydi. Anahtar yoktu: Ne yapacağız? Ben bilmiyorum zaten bunca zamandır odayı fark etmedim. Zaman. Güzel nokta Hipnoz dan -yani öyle sanıyoruz- sonra zaman kavramı senin için yok oldu. Sadece bir haftadır. Bir hafta kadar önce çalışıyorduk. Ne hakkında? Hatırlayamıyorum. LÜTFEN HATIRLA! HAYIR, BU KADAR YOL GELMİŞ- KEN BAŞA DÖNEMEYİZ. SEN DE Mİ? Sonrasında neler olduğunu hatırlayamıyoruz. Kendimizi İtalya ya giden uçakta bulduk. Hepsi planlıymış. Bizim o noktaya gelmemizi meğerse o istemiş. Kesinlikle adam deha. Her şeyi planlamış. Konuşmaları bile. Buraya nasıl geldiğimiz dışında tüm olay akışını biliyoruz.ya yakında öleceğiz ya da bu olayı çözeceğiz. İkinci seçenek daha mantıklı. Eğer niyeti bizi delirtmekse beceremeyecek. Uçakta bana her şeyi anlattı, her günümüzü. Neler yapabileceğimizi biliyoruz. Şu andan itibaren her şeyi bu deftere yazacağız. Bu şekilde hiçbir nokta atlanmamış olacak. Ama kim bu adam? Ne bağımız var ki bana böyle bir proje hazırladı? Belki de herkese böyle şeyle hazırlıyor. Aman Tanrım, bu adam durdurulmalı! -SON- 17

İ TÜ GVO Özel Dr. Natuk Birkan İ lkokulu ve Ortaokulu... Zeynep Bora Eğitim Sisteminde Reform Şart da (*) Köşe Yazısı Eğitim Sisteminde Reform Şart da (*) Eğitim sistemimizde sorunlar bitmek bilmiyor. Sürekli değişiklikler, yönetmelikteki oynamalarla sağlam yapılı bir sistem kurulamıyor. Aklına esen, yeni bir sistem getiriyor. Birbirini tamamlayacak reformlar yapılamıyor. Belki bu şikâyetler onlarca yıldır yapılıyor ama şikâyetlerin, sorunların sonu gelmek bilmiyor. Peki, bunun zararı sadece içinde bulunan dönemleri mi etkiliyor? Hayır, hem de kocaman bir hayır. Bir değil onlarca nesli yani bir ulusun geleceğini etkiliyor. Dediğim gibi sistemdeki sorun bir tane değil ki! Nüfusumuz yaklaşık 72 milyon ve öğrenci sayımız on sekiz Avrupa ülkesinin toplam nüfusu ndan daha fazla ama öğretmen sayımız sadece 600 bin. Yani sadece malzemeden değil, öğretmen açısından da yetersiziz. Gerçi en donanımlı okulda bile eğitim yeterli düzeyde değil ki öğrenciler bir kursa gitme ihtiyacı duyuyorlar. Hem de onca para döktükleri bir okula giderken bile. Çünkü eğitim sistemimiz yeterince doğru değil. Öğretmenlerimiz her ne kadar ışık veren ampullere benzeseler de unutmayalım ki bu sistemin başındakiler de elektrik idaresine benzer. Her şey onların elinde. O ampulü yakmak da patlatmak da... Eğitim sistemi -ne denirse densin- ezbercilikten öteye gidemiyor. Çünkü kurumlar arasındaki geçiş sınavlarında ne yazık ki yaratıcılığın, zekâ ve öğrenme stilinin bir önemi yok. Ezberci olmayanın ya da çok zeki olmayanların işi zor. Üstelik ülkenin her yerinde oturmuş, tek ve eşit bir sistem var gibi tek bir sınavla ölçülüyoruz her yaşta. Sadece bunlarla da sınırlı değil. Bize yürümeden, engelli koşu öğretiliyor okullarda. Ancak pek çok Avrupa ülkesinde ve Amerika da her okul kendi sınavını yapmakta. Belki de bu, öğrenciler için çok daha rahatlatıcı bir yöntem olabilir. Çünkü her öğrenci, aynı okulu istemeyebilir ayrıca her okul kendine has bir sınav uygulamak da isteyebilir. Benim görüşüme göre bu sistem Türkiye de denenmeli ve sonuçları uzmanlar tarafından gözlenmelidir. Öğrenciler sadece sınav odaklı okudukları için kültürlerini geliştirebilecekleri bir zaman yaratamıyorlar. Kültür sadece tiyatro, sinema gibi paralı aktivitelerle sınırlı değil elbette. Ücretsiz ve halka açık olan kültür merkezleri, tarihi eserler vb. yerler sayesinde de öğrenciler kültürlerini ve bununla beraber geçmişten bugüne gelen zihniyeti de kazanmış oluyorlar. Devlet okulları başta olmak üzere, tüm okulların öğrencilerini planlı ve öğrenciye katacağı donanımın hesaplandığı geziler yapacağı bir dönemde karşımıza çıkan şey nedir: Sınav hazırlıkları. Resim, müzik, beden dersleri özellikle sınav kurbanları için test çözme dersi hâline geliyor çünkü öğrencilere birer at gözlüğü takılıyor. Sırtlarında jokey yerine gelmiş sorumluluk ve baskı ile ha babam final kürsüsüne koşuyorlar. İddia sever anne babalar birbirleriyle yarışıyorlar. Oysa sınıfta incelediğimiz bir romanda bir köy okuluna giden çocuğun her alanda nasıl eğitim aldığını, nasıl zevkle geliştiğini, o okuldan yeni nesli yetiştirecek bir öğretmen olarak nasıl mezun olduğunu, böylece eğitimin tüm topluma nasıl yayıldığını okumuştuk. Keşke o gerçek eğitim ve öğretim ortamına geçebilsek. Dedim ya sorun bir değil diye, daha neler var neler! Ülkede okuyan nüfusun bir bölümü bu sorunlar içinde debelenirken bir kesimi de 4+4+4 okyanusunda bir o yana bir bu yana savruluyor. Düşünsenize bir çocuk daha hayal kurmaya yeni başlarken eline kalem ve kâğıt veriliyor ama karalasın, çizsin diye değil. Alfabeyi ezberlesin de o ezberi boş sayfalara döksün diye. Onları nasıl bir gelecek bekliyor çok merak ediyorum. Bu da zaten başlı başına bir yazı konusu. İşte bunca neden yüzünden Eğitim sisteminde reform şart! Şart da bunca yerinden defosu olan bir sistem nasıl sağlam ve dayanıklı bir bütüne dönüşecek. İşte asıl sorun bu! * Özel Darüşşafaka Ortaokulu, 2012-2013 Eğitim-Öğretim Yılı İstanbul Ortaokullar Arası, 6. Ahmet Rasim Yaşıyor Köşe Yazısı Yarışması nda üçüncülük ödülü almıştır. 18

kültür, sanat ve edebiyat dergisi...... yaza çize İdil Büküşoğlu Kopenhag da Bir Gün Kopenhag da Bir Gün Etraf bembeyazdı. Yerlerde, satıcı kadınların arabalarının tekerleklerinin izlerine, insanların ayak izleri karışıyordu. Kilisenin çanları insanların seslerini bastırıyordu. Kış boyunca, geçimini sağlamak için yollarda üşüyenler de vardı. Kimi ulaşıma yardımcı olur, kimi bir şeyler satardı. Neyse ki kar durmuştu da yürümek kolay oluyordu fakat buna rağmen yürüyemeyenler, yürümekte zorluk çekenler de vardı. Karda yürümeye çalışan yaşlı adama bakıyordu Johanna. Arabasını sürdü ama bugün kimse ondan bir şey almamıştı. Mum satıyordu. Kar yağmadığı günler satmalıydı çünkü mumların ıslanmaması gerekiyordu. Her gün mum alan çıkardı, zaten Kopenhag da hemen her akşam elektrik kesilirdi. O gün kar yağmıyordu lakin işler yine de iyi gitmiyordu. Yürüdü, yürüdü, bitkin düştü ve bir binanın önüne çömeldi. Arabasını yanına çekti ve gözlerini kapattı. Güzel günleri hayal ediyordu, mutlu mesut yaşanacak günleri. Yanına bir kadın yaklaştı, kürklü mantosu, simsiyah çizmeleri ve deri eldivenleri vardı. Belli ki zengindi. Kadın ona elli kron uzattı ve beraber yemeğe gidip gidemeyeceklerini sordu. Johanna gülümsedi ve ayağa kalktı. Kadına turuncu, çiçek desenli bir mum armağan etti ve teşekkür etti. Adının Margrethe olduğunu söyleyen kadın, yemekten sonra ona bir kart verdi ve onu ertesi gün bu adresten bulmasını tembihledi. Yemek bitince, Johanna yola düştü ve evinin olduğu mahalleye vardı. Oğulları Frederick, Louritz ve Christer, kar oynadıkları için annelerine ıslak ıslak sarıldılar. Johanna onları öptü ve beraber evlerine doğru yürüdüler. Çocuklar giysilerini değiştirdiler Johanna sobayı yaktı. Sohbete dalmışken kapı çalındı. Gelen Klint yani evin babasıydı. Klint sürücüydü, fayton sürücüsü. O da ekmeğini kazanmak peşindeydi. Hep beraber sohbet ettiler, birkaç kestane yediler ve yattılar. Johanna ertesi gün işlerin iyi gitmesini ve sıcak bir yerde, iyi insanlarla çalışmayı umarak, gelecek güzel günlerin hayaliyle uykuya daldı. 19

İ TÜ GVO Özel Dr. Natuk Birkan İ lkokulu ve Ortaokulu... Simay Özsoysal Çanakkale Türküsü Çanakkale Türküsü Çanakkale İçinde Aynalı Çarşı ya da kısa adıyla Çanakkale Türküsü, Çanakkale Savaşları sırasında yakılmasına rağmen, o günün şartları ve teknolojik imkânsızlıklar nedeniyle halk arasında dilden dile söylenerek yayılmıştır. Kastamonulu Âşık İhsan Ozanoğlu 1948 yılında Çanakkale Türküsü nün sözlerini kaleme alarak TRT arşivlerine kazandırmış, türkünün notaya dökülmesini ise Mustafa Sarısözen yapmıştır. Kastamonu, Çanakkale Savaşı nda en çok şehit veren üçüncü 5. Sınıf Grup Çalışması ilimizdir. Çanakkale Türküsü nün, Çanakkale Savaşı nda kaybettiğimiz şehitlerin yarattığı acı ve üzüntü üzerine Kastamonu da yakılmış olduğu da söylenmektedir. Çanakkale Türküsü nün Emrullah Nutku nun Çanakkale Şanlı Tarihine Bir Bakış adlı eserinde yer alan bir mektuptan yola çıkılarak yazıldığı da söylenmektedir. Mektubu yazan Emrullah Nutku nun kardeşi Seyfullah tır. Seyfullah 1903 doğumlu olup savaştan önce Çanakkale Sultanisi (Lisesi) 1. sınıf öğrencisi olarak öğrenimini sürdürmektedir. Seyfullah ın, ağabeyi Emrullah a Çanakkale den gönderdiği ve üzerinde 29 Eylül 1914 tarihi yazılı olan mektubunda şunlar yazmaktadır: Sevgili Anneciğim, Canımıza tak diyen iki yıllık gurbet hayatından artık kurtuluyoruz. Sana ve aileme kavuşacağım için seviniyorum. Mektebimizi alıyorlar, hastane olacakmış, bizi de İstanbul daki mekteplere dağıtacaklarmış. Hocalarımızın 20