Doğuran Kazan. sevinmiş. Kazanı da tencereyi de alıp gitmiş. -Hocam, kazan. Hocaya sormuş: bana şaka yaptın. işi için kazan gerekiyormuş.



Benzer belgeler
TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým.

NASRETTİN HOCA. Mehmet KILIÇLAR Eskişehir Valisi. Sevgili Çocuklar,

Ramazan Manileri // Ramazan Manileri. Editors tarafından yazıldı. Cuma, 25 Eylül :55

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

OKUMA ANLAMA ANLATMA. 1 Her yerden daha güzel olan yer neresiymiş? 2 Okulda neler varmış? 3 Siz okulda kendinizi nasıl hissediyorsunuz?

Eşeğe Dönüşen Kabadayı Makedonya Masalı (Herşeyin bir bedeli var)

ABDULLAH ALİYE CAN ANAOKULU ÇİÇEKLER SINIFI ARALIK AYI BÜLTENİ

&[1Ô A w - ' ",,,, . CiN. ALl'NIN. HiKAYE. KiTAPLAR! SERiSiNDEN BAZILARI Rasim KAYGUSUZ

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

Asker hemen komutanı süzerek cevap vermiş; 1,78! Komutan şaşırmış;

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý.

Soðaným da kar gibi Elma gibi, nar gibi Kim demiþ acý diye, Cücüðü var bal gibi

3 YAŞ BİRİMİ EKİM BÜLTENİ

İLK OK UMA KİT APLARI

Dört öğrenci sabahleyin uyanamamışlar ve matematik finalini kaçırmışlar, ertesi gün hocalarına gitmişler, zar zor ikna etmişler. Arabaya bindik yolda

yemyeşil bir parkın içinden geçerek siteye giriyorsunuz. Yolunuzun üstünde mutlaka birkaç sincaba rastlıyorsunuz. Ağaçlara tırmanan, dallardan

- Yahu Hoca Efendi, hem eşeğin üzerindesin, hem çuvalı sırtında taşıyorsun. Nasıl bir iş bu?

Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKAYESİ

Derleyen: Yücel Feyzioğlu Resimleyen: Mert Tugen

Bir akşam vakti, kasabanın birine bir atlı geldi. Kimdir bu yabancı diye merak eden kasabalılar, çoluk çocuk, alana koştular. Adam, yanında atı,

HEM DÜŞÜNECEĞİZ, HEM ÖĞRENECEĞİZ HEM DE SÜRPRİZ HEDİYELER KAZANMA ŞANSINA SAHİP OLACAĞIZ.

Bu kitabın sahibi:...

Umutla, harabelerde günlük turuna çıkmış olan bekçi Hilmi Efendi yi aramaya koyuldu. Turist kalabalığı Efes sokaklarına çoktan akmaya başlamıştı.

ÇiKOLATAYI KiM YiYECEK

Hafta Sonu Ev Çalışması HAYAL VE GERÇEK

ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΠΤΑ (7) ΣΕΛΙΔΕΣ

Çok Mikroskobik Bir Hikâye


Pirinç. Erkan. Pirinç (Garson taklidi yaparak) Sütlükahve söyleyen siz değil miydiniz? Erkan

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu

ÖN OYUN Yer, ağustos böceklerinin yuvası. Cici ve Mimi aynanın karşısında son hazırlıklarını yapmaktadır.

Mehmet Yaşar. Resimleyen: Gülşen Arslan. Yayın no: 167 BİR SORUM VAR NEDEN?

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

Bu testi yapın, kendinizi tanıyın!

DENEYLERLE BÜYÜYORUZ

MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN!

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

Tekirdağ Seyirlik Köy Oyunları ( Gelin Verme Oyunu- Kimde Kabahat Oyunu)

Eskiden Amcam Başkötü ye ait olan Bizim Eski Yer,

İÇİNDEKİLER FARE İLE KIZI 5 YUMURTALAR 9 DÜNYANIN EN AĞIR ŞEYİ 13 DEĞİRMEN 23 GÜNEŞ İLE AY 29 YILAN 35 ÇINGIRAK 43 YENGEÇ İLE YILAN 47

CİN ALİ İLE BERBER FİL

5.SINIF TÜRKÇE (GENEL DEĞERLENDİRME TESTİ) almıştır?

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

ÖYKÜLERİ Yayın no: 170 ADALET VE CESARET ÖYKÜLERİ

&[1 CİN ALİ'NİN HİKAYE KİTAPLAR! SERIS.INDEN BAZILARI. l O - Cin Ali Kır Gezisinde. Öğ. Rasim KAYGUSUZ

ŞEHİT İLHAN ÇAYLAN ANAOKULU ŞİRİNLER SINIFI 3.BÜLTENİ

Eylemlerin, eylemsilerin, sıfatların ve zarfların anlamlarını çeşitli yönden etkileyen sözcüklere zarf denir. Ör. Büyük lokma ye: büyük konuşma. Ör.

TİLKİ İLE AYI Bir varmış bir yokmuş, Allah ın günü çokmuş. Zamanın birinde bir tilki ile bir ayı yaşarmış. Bir gün bunlar ormanda karşılaşmışlar ve ar

Bir Ayakkabı Hikayesi - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

Birinci kadın; Oğlunun çok hareketli olduğunu, ellerinin üzerinde dakikalarca yürüyebileceğini söyledi.

Tam Ekran İçin f5 basınız.

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi YILDIZLAR GRUBU ARALIK

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. FARE NİN DERS VEREN ÖYKÜSÜ

HADİ BAKALIM KOLAY GELSİN ORTAK ÖZELLİK. O halde, A, B, C, D, E, F sayılarını kolayca bulacağınızı sanıyoruz. 3 A 6 B 2 6 C 10 5 D E F MUZİP BİR SORU

ŞEHRİBAN : Şeyy, bilmem ki. ABUZİTTİN : Neresinden bilecekler, tabi ki çenelerinden. ŞEHRİBAN : Çenelerinden mi? Nasıl yani?

Müşteri: Üç gece için rezervasyon yaptırmak istiyorum. Tek kişilik bir oda.

Derleyen: Nezir Temur Resimleyen: Mert Tugen

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΞΙ ( 6 ) ΣΕΛΙΔΕΣ

YOKSUL ODUNCU. Yoksul bir oduncu, ıssız bir ormanın kıyısındaki küçük bir kulübede karısı ve üç kızıyla birlikte oturuyormuş.

ABDULLAH ALİYE CAN ANAOKULU PAPATYALAR SINIFI ARALIK AYI BÜLTENİ

Derleyen: Halide Karaarslan / Uzman Pedagog Görsel Tasarım: Semra Bolat / Sanat Dersleri Zümre Başkanı

Şimdi Okullu Olduk İlkokul 1. Sınıf

Adım-Soyadım:... Oku ve renklendir.

ÝÇÝNDEKÝLER. Diyalog Tamamlama Haftanýn Testi...25

Bilgin Adalı HEYECANLI KİTAPLAR. Serüven. Resimleyen: Mustafa Delioğlu SÜMBÜLLÜ KÖŞK

Vakti zamanında bir padişahın üç kızı varmış. Padişah bir gün vezirini -anma alarak geziye çıkmış.

ÜRÜN KATEGORİSİYLE İLGİLİ:

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

ŞAHISLAR: Anne:Zişan, Baba:Orhan, Abla:Fehiman, Abla:Güzin, Abi:Osman, Küçük Kardeş:Fikret

NASRETTİN HOCA HİKAYELERİ ORHAN VELİ KANIK Bu kitapta, Nasreddin Hoca nın hikâyeleri, şiir şeklinde (manzum hikâye) yazılmıştır.

DESTANLAR VE MASALLAR. Muhsine Helimoğlu Yavuz HILE İLE DILE. Masal. KÜRT MASALLARI Resimleyen: Claude Leon

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları

Bahar Ateşi Evet! Hayır! Belki? Ne? Merhaba.

T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI (T.M.K. 10. MADDE İLE YETKİLİ) TUTANAK

sınıf a s Bilmeceler Deneyler Okuma Anlama Metinleri Şifreli işlemler Bulmacalar Fıkralar

Bazen tam da yeni keþfettiðiniz, yeni tanýdýðýnýz zamanda yitirirsiniz güzellikleri.

MODERN BARBARLAR. Bu kısım hikayenin ortasından alınmıştır. (86 sayfalık hikayenin 52'inci sayfası)

Okul günüm. Anne-babalar ve çocuklar için için okula başlama rehberi. Niedersächsisches Kultusministerium

Uzun Bir Köpek Hakkında Kısa Bir Öykü. Henry Winker. İllüstrasyonlar: Scott Garrett. Çeviri: Bengü Ayfer

Yönetici tarafından yazıldı Çarşamba, 09 Eylül :41 - Son Güncelleme Çarşamba, 09 Eylül :10

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA

6 Çocukla Ahır'da Yaşam Mücadelesi

SÖZCÜKTE ANLAM. Gerçek Anlam Yan Anlam Mecaz Anlam Terim Anlam Sözcükler Arasý Anlam Ýliþkileri Anlam Olaylarý Söz Öbeklerinde Anlam

Ö.Ç BİLFEN ANAOKULU 5 YAŞ GRUBU GÜNLÜK EĞİTİM PROGRAMI 20 EKİM EKİM 2014

* * * Mevsim tatilini fırsat bilip, Cemre ile birlikte hem Yunan adaları turu yaptık, hem de Bodrum'd an Kekova 'ya kadar denizden dolaştık.

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

1.Aşağıdaki isimlere uygun sıfatkarı getiriniz.(büyük, açık, tuzlu, şekerli, soğuk, uzun,güzel, zengin)

Rukia Nantale Benjamin Mitchley Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 5

Engin arkadaşına uğrar, eve gelir duşunu alır ve salona gelir. İkizler onu salonda beklemektedirler.

Kulenizin en üstüne koşup atlar mısınız? Tabii ki, hayır. Düşmanınıza güvenip onun söylediklerini yapmak akılsızca olur.

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

TEST. 7. Dişer ne zaman fırçalanmalıdır? A. Yemeklerden sonra B. Okuldan gelince C. Evden çıkmadan önce

ÖZEL GÜNLER. Doğum günü/kadınlar günü/anneler günü/babalar günü/sevgililer günü/ Öğretmenler günü

ÇANKIRI-ILGAZ (19-20 Şubat 2011)

Bir Tadımlık Fransa /Aix

:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN

Transkript:

Doğuran Kazan Bir gün hocaya, işi için kazan gerekiyormuş. Komşusu, kazanın içinde tencereyi görünce şaşırmış ve hocaya sormuş: Komşusu, hocanın söylediklerine sevinmiş. Kazanı da tencereyi de alıp gitmiş. Komşusu şaşırmış. Hocaya sormuş: -Hocam, kazan ölür mü? Umarım, bana şaka yaptın. Komşusuna gitmiş. Onun kazanını istemiş. İşini bitirince de kazanın -Hocam, ben size bir kazan verdim. Siz bana, kazanla birlikte bir tane de tencere veriyorsunuz. Bunun nedenini anlayamadım, demiş. Aradan bir süre geçmiş. Hoca kazanı komşusundan bir kez daha istemiş. Hoca başlamış gülmeye: -Benim kurnaz komşum. Kazan doğurdu dedim inandın. Yavrusu olan içine bir tane tencere koyarak vermiş ve teşekkür etmiş. Hoca hemen: -Bak komşum. Senin kazan yavrulayacakmış. O gece yavruladı. Yavrusu da bu tencere. Kazan senin olduğu için yavrusu da senindir, Hoca kazanı vermekte gecikmiş. Bu kez komşusu kazanı almak için hocaya gitmiş. tencereyi aldın gittin. Şimdi kazanın öldüğüne neden i- nanmıyorsun? diye yanıt vermiş. Hoca, komşusunu karşısında görünce hemen: -Komşum, senin kazan öldü, demiş.

Bu da Düşünür pazar yerine gitmiş. Konuşmaları duyan Hoca meraklanmış, kendi kendine: - Küçücük kuşa ne kadar çok para istiyor, demiş. Papağanın yarı fiyatını bile vermemişler. Hoca kızmış ve: İnsan gibi konuşur. Senin hindinin ne becerisi var? diye sormuş. Etrafa bakınırken bir papağan satıldığını görmüş. Hemen pazar yerinden ayrılmış. Koşa koşa evine gitmiş. - Yumruk kadar kuşa çok para istiyorlar. Benim hindiye neden az para veriyorsunuz? Hoca alıcının bu sorusuna daha da kızmış. Evinde beslediği hindiyi tuttuğu gibi pazar yerine getirmiş. deyince, alıcı olanlardan birisi Hoca ya yaklaşmış. - Arkadaş! O konuşursa, benim hindi de düşünür, demiş. Papağanı satan adam alıcıdan çok para istiyormuş. Pazarda bulunanlar hindiye çok az para vermişler. - Hocam. O yumruk kadar kuşa papağan derler.

Parayı Veren Düdüğü Çalar - Getirdim, getirdim, demiş. pazara gitmek üzere yola çıkmış. Yol üstünde oyun oynayan çocuklar Hoca yı görmüşler. Bunun üzerine tüm çocuklar hep bir ağızdan bağrışmışlar: - Bana da düdük getir Hoca Amca! - Bana da getir! - Ben de düdük isterim Hoca Amca! Bir süre sonra pazara gelmiş. Pazar yeri çok kalabalıkmış. Alışverişini yapmış. Sonra da çocukların düdüklerini satın almış. Heybesinden birkaç tane düdük çıkarmış. Daha önce para veren çocuklara dağıtmış. Çocuklar düdüklerini çalmaya başlamışlar. Çocuklardan biri sormuş: - Nereye gidiyorsun Hoca Amca? : - Pazara gidiyorum, diye yanıt vermiş. : - Peki, getiririm çocuklar. Yalnız düdük paralarını verin bakalım, demiş. İşi bittikten sonra kasabadan ayrılmış. Akşamüzeri köye dönmüş. Çocuklar köy girişinde dört gözle Hoca yı bekliyorlarmış. Düdük alamayan öteki çocuklar bağırmaya başlamışlar: - Hoca Amca, hani bizim düdüklerimiz? - Bize niye getirmedin? Başka bir çocuk: - Bize pazardan düdük getirir misin? diye sormuş. : - Elbette getiririm, demiş. Çocuklardan kimileri ellerini ceplerine sokmuşlar, para çıkarmışlar. ya vermişler. Ama birçoğu para mara vermemiş. nın geldiğini görünce hemen çevresini almışlar: - Hoca Amca düdüklerimizi getirdin mi? diye sormuşlar., çocuklara, düdük çalan arkadaşlarını göstererek şöyle demiş: - Ne bağırıyorsunuz çocuklar? Parayı veren düdüğü çalar! düdük paralarını aldıktan sonra pazara gitmek üzere yeniden yola koyulmuş. sevinç ve merakla kendisine bakan çocuklara gülerek:

Ye Kürküm Ye! nın oturduğu mahallede düğün varmış. Düğün sahibi Hoca yı da davet etmiş. Düğün evinin önüne gelmiş. İçeriden çalgı sesleri geliyormuş. Kapıyı çalmış. Açmışlar. içeri girmiş. Kendi evine gelmiş. Dolaptan yeni kürkünü çıkarmış, giymiş. Sonra yeniden düğün evine gitmiş. Sofradakiler bunu görünce çok şaşırmışlar. Sormuşlar: - Aman Hocam. ne yapıyorsun? Niye kürkünü yemeklerin içine sokuyorsun? İçerisi çok kalabalıkmış. Çalgılar, şarkılar ortalığı çınlatıyormuş. Herkes sofra başına kurulmuş, yemek yiyormuş. duymazlıktan gelerek kürkünün ucunu hala yemeklere uzatıp: - Buyur kürküm buyur! Ye kürküm ye! diyormuş. bu davete çok sevinmiş. - Sağ olsunlar, beni unutmadılar, demiş kendi kendine. Hemen hazırlanmaya başlamış. yı eski giysiler içinde görünce kimse ses çıkarmamış. - Hoşgeldin! Hocam sofraya buyur! diyen olmadığı gibi ilgilenmemişler bile. Ziyafet hala sürüyormuş. Düğün evindekiler yı böyle çok güzel bir kürk içinde görünce ayağa kalkmışlar. - Buyur Hocam, hoş geldin, sefalar getirdin! demişler. Sofradakiler niye böyle yaptığını sorduklarında, alaycı bir şekilde gülmüş ve şöyle demiş. Her zamanki giysilerini giymiş. Giysileri biraz eskiymiş ama tertemizmiş. Düğün evine gitmek üzere yola çıkmış. bir köşeye oturmuş. Ama eski giysiler yüzünden kendisiyle ilgilenilmediğini görünce canı sıkılmış. Az sonra yerinden kalkmış. Kimseye sezdirmeden düğün e- vinden ayrılmış. yı sofranın baş köşesine oturtmuşlar. Hoca sofraya oturmuş ama yemeklere hiç el sürmemiş. Bir ara yeni kürkünün eteğini sofradaki yemeklerin içine doğru uzatarak: -Hadi bakalım. Ye kürküm ye! demiş. - Az önce eski ama temiz giysilerle geldim. Hiç kimse yüzüme bakmadı. Hoş geldin bile demediniz. Ama yeni kürkümle gelince sofranın baş köşesine oturttunuz. Demek ki sizin konukseverliğiniz bana değil kürküme! Eh, mademki ikram kürkedir, yemeği de o yesin bari!

Tavşanın Suyu köylünün demişler. köylüsüyüz, çok konuksever bir insanmış. Nerde bir aç görse, gücü oranında doyururmuş. Nerde bir çıplak görse, elinden geldiğince giydirirmiş. Kapısı herkese açıkmış. : - Buyur. Hay hay! Başım üstünde yerin var, demiş ve konuğu içeri buyur etmiş. Köylü getirdiği tavşanı kulaklarından tutup Hoca ya göstermiş: - Hocam, şu tavşanı pişirelim de bir güzel yiyelim, demiş. onları da içeri buyur etmiş. Konuk umduğunu değil bulduğunu yer. derler ya, onlar da allah ne verdiyse yiyip yatmışlar. Sabahleyin de gitmişler. Sabah olmuş, öğle olmuş, akşam olmuş... Adamlar hiç de gideceğe benzemiyorlarmış. Yiyip içip, yan gelip yatıyorlarmış. bakmış ki adamların gideceği yok, sofranın ortasına kocaman bir tas su koymuş: - Hadi, buyrun, afiyetle için! demiş. Bunu bilen bir köylü Hoca nın evine konuk olmak istemiş. Gelirken de yanında bir tavşan getirmiş. Hoca nın karısı tavşanı kesmiş, güzelce pişirmiş. Hep birlikte sofraya oturup ağız tadıyla yemişler. Aradan birkaç gün daha geçmiş. Hoca nın kapısı yine çalınmış. Hoca bakmış. Kapıda üç adam var. Adamlar: - Hoca m, biz sana geçenlerde tavşan getiren köylünün komşularıyız, demişler. Adamlar bir Nasrettin Hoca ya bakmışlar, bir sofradaki suya... Merakla sormuşlar: - Hoca m, kusura bakma ama, bu su da neyin nesi böyle? nın kapısını çalmış. Hoca pencereden sormuş: - Kim o? Köylü yanıt vermiş: - Benim Hoca m! Acaba beni bu gece tanrı konuğu olarak kabul eder misin? Sabahleyin köylü teşekkür ederek ayrılmış Hoca nın evinden. Birkaç gün sonra iki köylü daha çalmış Hoca nın kapısını: - Biz geçen gün sana tavşan getiren çok kızmış bu işe ama sesini çıkarmamış. O akşam yine elinden geldiğince ağırlamış konukları. Yedirmiş, içirmiş, yatırmış., o zaman taşı gediğine koyuvermiş: - Bu suyu mu soruyorsunuz? Hani sizin o köylünüzün getirdiği tavşan vardı ya? Bu su, işte o tavşanın suyunun suyunun suyudur!

Hırsız Kedi Bir ara burnuna yanık kokusu gelmiş. şına gelenleri. Bizim kedi eti kapıp yedi! nın canı et yemek istemiş. Hemen çarşıya çıkmış. Kasaptan iki kilo et alıp eve gelmiş. Hemen mutfağa koşup bakmış ki ne görsün? Ocaktaki tencere simsiyah olmamış mı? Etlerin hepsi yanmış, kömür gibi olmuş. aç kaldığına mı kızsın, etin gittiğine mi? Çok kızmış kediye: -Vay nankör kedi vay! Şimdi sorarım ben ona! demiş. bu durumdan kuşkulanmış. Hemen bir terazi bulmuş. Kediyi kulaklarından tuttuğu gibi terazinin bir kefesine koymuş. Öbür kefeye de gramları yerleştirmiş. Eve gelince karısına: -Hanım, al şu eti. Bir güzel yahni pişir. Akşama doyasıya yiyelim, demiş. Karısı etlerle yahni yapmış. Yahni tenceresini pişmesi için ocağın üstüne koymuş. Yemek ocakta pişerken kendisi de komşu kadınlarla konuşmaya dalmış. Zamanın nasıl geçtiğini anlayamamış. Kadıncağız çok üzülmüş bu işe ama ne yapsın? Olan olmuş bir kez. Hoca gelince, kedi yedi derim diye düşünmüş. Akşam olmuş, eve gelmiş. Karnı çok açmış. -Hadi hanım, getir şu yahniyi yiyelim, karnım çok a- cıktı, demiş karısına. Kadın üzüntüyle yanıt vermiş: -Ah efendi ah! Sorma etin ba- O öfkeyle eline bir sopa almış. Kediyi aramaya başlamış. Kedi o sırada bir köşeye kıvrılmış yatıyormuş. Tarttığı zaman kedi tam iki kilo gelmiş. şaşırmış: -İki kilo ağırlığında bir kedi iki kilo eti nasıl yer? diye düşünmüş. kediyi yakalamış. Kedi bir deri bir kemik denilecek kadar zayıfmış. Hiç de iki kilo eti gövdeye indirmişe benzemiyormuş. Karısına dönüp sormuş: -Söyle bana hanım! Şu tarttığım et ise kedi nerde? Yok eğer bu elimdeki kediyse et nerde?

Düşmeseymiş nın acele bir işi varmış. Çabuk gitmek i- çin eşeğini dört nala kaldırmış. Eşek var gücüyle koşmaya başlamış. Bir süre düştüğü yerde öylece kalmış. Şaşkın şaşkın çevresine bakınmış. -Şuna bakın, Hoca Amca eşekten düştü! Başka bir çocuk şöyle demiş: -Hem de pat diye düştü! eşeğinin üstünde hoplaya zıplaya giderken, birden pat diye yerde bulmuş kendini. Eşekten düştüğünü görünce mahallenin çocukları Hoca nın başına toplanmış. Her kafadan bir ses çıkmaya başlamış: Çocuklar kahkahayla gülmeye başlamışlar. yerinden doğrulmuş. Çocuklara şöyle demiş: -Bunda gülecek ne var çocuklar? Düşmeseydim de inecektim zaten!

Ya Tutarsa? -Çok büyük bir işle uğraşıyorum, bildiğin gibi değil! Göle yoğurt çalıyorum. E- ğer göl maya tutarsa, yoksullar yaşadı! bir yolculuğa çıkmış. Akşehir Gölü yakınından geçerken yemek yemek için durmuş. Bir ağacın altına oturup yiyeceğini çıkarmış. O sırada yoldan bir adam geçiyormuş. yı elinde yoğurt tabağıyla görünce merak edip sormuş: Adam hem şaşırmış, hem gülmüş bu yanıta: -Hay aklınla bin yaşa emi Hoca m. Kimi kandırıyorsun sen! Koskoca göl maya tutar mı hiç? -Hayrola Hoca m, ne yapıyorsun öyle, suyu ne diye karıştırıp duruyorsun? Yemeğini yedikten sonra yoğurt tabağını yıkamak için göl kıyısına çömelmiş. Tabağı suda çalkalamaya başlamış. Nasrettin gülmüş: Hoca kıkır kıkır gülmüş: -Evet, bunu ben de biliyorum, koskoca göl maya tutmaz elbette. Ama düşün bir: Ya tutarsa?

Ya İçinde Olsaydım? bir gece eve geç dönmüş. Ortalık çok karanlıkmış. Karısının gündüz yıkayıp, kurusun diye bahçedeki çamaşır ipine astığı cüppeyi görünce seslenmiş: -Hanım! Çabuk okumla yayımı getir! Bahçede hırsız var! Karısı okla yayı getirmiş. yayı germiş, oku fırlatmış. Ok hedefini bulmuş. Cüppe oku yiyince ipten düşüp yere serilmiş. okla vurduğu şeyin neyin nesi olduğuna bakmadan eve girmiş, yatağına yatmış, uyumuş. Sabah olmuş. Uyanır uyanmaz, gece karanlığında okla vurduğu hırsızı hatırlamış. Elini yüzünü yıkamadan hemen bahçeye koşmuş. Bir de bakmış ki ne görsün? Hırsız sanıp okla vurduğu şey kendi cüppesi değil mi? Çok şaşırmış bu işe. Cüppeyi yerden almış. Üstüne saplanan oku çıkarmaya çalışmış. Bir yandan da kendi kendini avutucu sözler söylüyor, şükürler ediyormuş. Karısı neden şükrettiğini sorunca Nasrettin Hoca: -Ben şükretmeyeyim de kimler şükretsin? Karanlıkta okla vurduğum şey benim kendi cüppemmiş. Düşünsene hanım. Ya içinde ben de olsaydım, o zaman ne o- lurdu halim! demiş.

Hırsız Karga ile karısı birlikte çamaşır yıkamak için, kirli çamaşırları toplayıp dere kenarına gitmişler. Birdenbire kapkara bir karga belirmiş. Kaşla göz arasında sabunu kapmış. Sonra da pırr diye havalanıp gitmiş. karısına: -Ne üzülüyorsun hanım? Kaparsa kapsın. Baksana karganın üstü başı bizimkinden daha kirli! demiş. Hoca nın karısı dere kıyısına çömelmiş, çamaşır yıkamaya başlamış. Nasrettin Hoca da yıkanan çamaşırları kurusun diye çalıların üstüne seriyormuş. nın karısı hemen bağırmaya başlamış: -Aman çabuk yetiş. Karga sabunu kaptı, kaçıyor!

Vermeye Gönlüm Olmayınca Komşusu bir gün yine Nasrettin Hoca nın kapısını çalmış, ip istemiş. : -Kusura bakma komşum; veremem, ipe un serdim. der. nın bir komşusu varmış. Sık sık Hoca dan ödünç bir şeyler istermiş. Ama aldığı şeyleri bir daha geri vermezmiş. Komşusu çok şaşırmış: -Aman Hoca m, ipe un serilir mi hiç! diye gülmüş. Nasrettin Hoca yanıtı yapıştırmış: -Vermeye gönlüm olmayınca serilir elbet! demiş.

Eşeğin İstediği Yere bir gün eşeğine binmiş, çarşı içinden geçiyormuş. Eşeğin dolu dizgin koştuğunu gören bir adam ya sormuş: -Hocam, nereye gidiyorsun böyle? Nasıl olduysa eşek birden bire ürkmüş. Dört nala koşmaya başlamış. eşeği durdurmak istemiş ama durduramamış. düşmemek i- çin eşeğe sıkı sıkı yapışmaya çalışırken yanıt vermiş: -Nereye olacak, eşeğin canı nereye gitmek isterse oraya!