Çeviri Deniz Hüsrev
4
Jiggy kahramanımızın asıl adı değil, lakabıdır. Ve kıpır kıpır, yerinde duramayan anlamına gelmektedir. 5
6
Jiggy kitaplarını seven bütün öğrencilere, öğretmenlere, kütüphanecilere ve anne babalara... 7
8
BÖLÜM BİR Rüyanda kalabalığın ortasındayken birdenbire çırılçıplak kaldığını gördün mü hiç? Etrafında onca insan var ve sen çıplaksın, bir düşünsene. Hem de üzerinde hiçbir şey yok. Çırılçıplaksın. Yalnızca sen çıplaksın, etrafındakilerin böyle bir derdi yok. Bu yalnızca bir rüya olduğu için kendini şanslı say. Böyle bir şeyin gerçek hayatta başına geldiğini düşünsene. Tıpkı benim başıma geldiği gibi. Her şey Tony Baloney nin okula geldiği gün başladı. Tony Baloney onun gerçek adı değil. Gerçek adını sana söyleyemem, çünkü o, oldukça ünlü biri. Bir televizyon dizisinde oynuyor, hani şu Yok, en iyisi bunu da söylemeyeyim ben, yoksa kim olduğunu tahmin edebilirsin. Tony Baloney, gerçek adıyla, bir zamanlar Ranting Lane Okulu na gidiyormuş. Ranting Lane den mezun olan tek ünlü o, gerçi başkalarının yazdıklarını okuyarak ve ona söyledikleri şekilde davranarak ünlü olmuş. Düşünebiliyor musun? Sen, konuşabilen, 9
yürüyebilen, kaşınıp kendi tırnaklarını yine kendisi kesebilen insanlardan biriyken sana söylenenleri yaparak ünlü oluyorsun. Kanlı canlı bir kukladan ibaretsin ve bu işin karşılığında sana bir servet ödüyorlar, gazetelerde resimlerin çıkıyor ve sen kalkmış eski okulunu ziyaret edip çocuklara para ve şöhretin özenilecek şeyler olmadığını anlatıyorsun. Bu aynı zamanda kötü bir yalancı olduğun anlamına da geliyor. Peki, kimin annesi bu adamın büyük bir hayranı, bir düşün bakalım. Hem de o kadar büyük bir hayranı ki tek oğluna, yani bana, babamın Yaşlılara Yardım Edin isimli kitabı için ondan bir imza almazsam, yemek yemeyi aklımdan çıkarmam gerektiğini ve hayatımda bir daha asla ütülü gömlek giyemeyeceğimi söylüyor. İşte ben de, öğle tatilinde, ana bina merdivenlerinin dibinden ayrılmayan diğer kızlarla beraber bekliyorum. Tony Baloney ise merdivenlerin en üst basamağında durmuş, hayranlarının kendisine uzattığı küçük kitapları ve kâğıt yığınlarını imzalıyor. Yıldızımızın saçları, oyuncak kutulardan fırlayan kırmızı saçlı palyaçoları andırıyor, teni ise tıpkı yeni cilalanmış ayakkabı gibi pırıl pırıl. Dişleri de karanlıkta parlayıp güveleri şaşırtacak kadar beyaz. 10
Seni görmek çok güzel, diyor kendisini görmeye gelen her hayranına. Sonra, Programı izlemeye devam edin, diyerek onları uğurluyor. Merdivenlerin başında Baloney in gömleğini parçalayıp ardından göğüs kıllarını (büyük ihtimalle sahte) yok edebilecek kadar yakınında duran bir isim, müdür yardımcısı, Bayan Weeks bulunuyor. Çekingen bir genç kız gibi parmaklarını büküyor, ona dokunamazsa sanki parmakları düşecek. Orada bulunan tek erkek benim. Tek erkek. Orada bulunma sebebimi bilmeyen biri benim de tıpkı diğerleri gibi bu aptalın hayranı olduğumu düşünür. Keşke Pete ile Angie de burada olsaydı, o zaman bu kadar kötü olmazdı. Tüm bu olanlarla dalga geçer, eğlenirdik. Fakat onlara para teklif etmeme rağmen, gelmek istemediler. Dayanışma da bir yere kadarmış. Bayan Weeks beni görüp, Demek sen de bu adamın hayranısın! der gibi gülümsedi. İşte o anda içimden keşke yer yarılsa da içine girsem diye geçirdim. O an birisi çıkageldi ve Bayan Weeks i telefona çağırdı, o da özür dileyip içeri gitti. Müthiş hayranlarla baş başa kaldım. Oyalanacak bir şeyler bulurum umuduyla etrafa bakındım ve yanımda daha bir dakika öncesine kadar orada olmayan birini gördüm. Bu kız, Ranting Lane öğrencisi değildi. Yetiş- 11
kindi, kısa diken diken saçları ve sivri bir burnu vardı. Üzerine dizleri yırtık bir kot pantolon ile önünde HAYIR DE yazan ama neye hayır diyeceğini söylemeyen bir tişört giymişti. Kafasını kaldırıp yüzünde garip bir ifadeyle merdivenlerin başında duran o Büyük Televizyon Yıldızı na baktı. Sanki ekmek bıçağını kalbine saplamak ister gibiydi. Gözlerimin onun üzerinde olduğunu fark etmiş olmalıydı ki bakışlarını bana çevirdi. Bakışları beni yerimden sıçrattı. Gözleri hem çok karanlık hem de ışıl ışıldı. Eğer cadılar gerçek olsaydı, bu baş kazan karıştırıcı olurdu diye düşündüm. Boğazımı temizleyip Hayranı mısın? dedim. Bu cana yakın soruma cevap vermek yerine bir bakış atıp ardından kızları itip kakarak merdivenin en üst basamağına çıktı. Tony Baloney karşısında bir yetişkini gördüğüne şaşırmıştı fakat herkese dediği gibi ona da, Merhaba, dedi. Ben Tony Baloney, ya siz? İki numaralı hayranınım, diye yanıtladı kız. Ophelia. Bir anlığına TB nin gözlerinde bir telaş belirdi. Çok geçmeden kendini toplayıp, Seni gördüğüme sevindim Ophelia, dedi. Hım demek iki numaralı hayranım ha? Seninle şahsen tanışmak güzel, diye cevap ver- 12
di kız. Bir numaralı hayranının yine sen olduğunu biliyorum. Tony Baloney gülümsedi, ama bu kararsız bir gülümseme. Benden imzalamamı istediğin bir şey var mı? Hayır, dedi kız. Sana bir hediyem var. Hediye mi? Kız ona mavi, uzunca bir kutu uzattı. Gönderdiğim diğer şeyleri kabul etmedin, dedi. O yüzden Ranting Lane e geleceğini duyduğumda kendi ellerimle bunu sana vermek istedim. Ancak bu şekilde eline geçtiğinden emin olacaktım. Emin olacaktım cümlesini söyleme şeklinde bir gariplik vardı, garipliği fark eden diğer hayranlar aniden sustu. Tony Baloney kaşlarını çattı. Başka şeyler de mi gönderdin? Siyah ipek bir gömlek, süslü terlikler ve bir pervane, dedi Ophelia. Pervane mi? Yalnızca şaka yapmak istedim. Etrafında pervane olan birinden pervane, nasıl ama? Ah, evet. Ha-ha. Güzel espri. Bunları aldığını bile hatırlamıyorsun, değil mi? dedi Ophelia. Tabii diğerlerini de. Elbette hatırlıyorum, dedi Tony Baloney. Ama hayranlarımdan o kadar çok hediye alıyorum ki 13
Evet, şimdi bir hediye daha aldın, dedi kız buz gibi bir sesle; koca bir buzdağını yutmuş gibi soğuktu sesi. T-Bal gözlerini kırpıştırarak mavi, uzun kutuyu açtı. Sanki gördüklerine inanamıyormuş gibi elindekine öylece bakakaldı. Kalem, diye açıklamada bulundu Ophelia. Harika, dedi Tony. Teşekkür ederim. Ona çok iyi bakacağım. Çok iyi bakmana gerek yok, diye cevabı yapıştırdı diken kafa. Onunla yazman gerek. Sesi çok kızgın geliyordu. Öyle yapacağım, dedi Tony, kendine özgü Baloney gülüşüyle. Kullanmakta olduğum kalemin mürekkebi biter bitmez. Ah, tabii yazarsın, dedi Ophelia arkasını dönüp etrafındakileri iterek merdivenlerden aşağı indi. Hızlıca bahçeden geçerek kapıya ilerledi. Tony B mavi uzun kutuyu kapatıp ceketinin cebine koyarken, onun Ucuz şey, diye mırıldandığını duydum sanki ama yanılmış olabilirim. Işıl ışıl Baloney dişleriyle elinde zarf tutmakta olan sıradaki küçük hayranını karşıladı. Zarfı karalamak üzereyken aniden durdu. Lanet olsun. Kalemin mürekkebi bitti. Çattığı kaşlarının arasından çevresine bakındı. Kalemi olan var Sonra yüzü 14
eskisi gibi parıldadı. Ah, zaten fazladan var, öyle değil mi? Kendisine hediye edilen mavi, uzun kutuyu almak üzere elini cebine götürdüğü anda, akıl dediğim bu teneke kutuya saçma sapan bir fikir geldi. Ona kalemini ver. Annen, bu aptal adamın imzasını atarken bu kalemi kullandığını duyunca çok sevinecek! Hemen harekete geçtim. Benimkini kullan, benimkini! Tony Baloney ellerini cebine götürdü ve dondu kaldı. Tekrar cebinden çıkardığında ise elleri boştu. Tamam, teşekkürler. Hayranlarının üzerinden eğilip elimdeki kalemi aldı. Tam o esnada öğle tatilinin bittiğini duyuran zil çaldı. Merdiven basamaklarında bekleyen hayranlar telaşlandı. Okul zilinin çalması DERHAL SINIFA GİDİN anlamına geliyordu. BÜYÜK YILDIZ- DAN İMZA ALIR ALMAZ SINIFA GİDİN değil. Zilin çalması Tony Baloney i rahatsız etmemişti. Aynı hızla benim kalemimi kullanarak imza üstüne imza atmaya devam ediyordu. İmzayı alan her öğrenci koşarak sınıfına gidiyordu. Ben de aynı şeyi yapabilirdim koşmayacaktım tabii, koşmak pek de havalı bir şey değil fakat kalemim ondaydı. Ona ödünç vermiştim. Artık geri alamazdım. Dakikalar geçiyordu. Okul bahçesi sessizliğe bürünmüştü. Geriye yalnızca iki kız hayran kalmıştı 15
ama bunlar epey büyüklerdi, öğretmenlere kafa tutabilirlerdi. Tony ile sanki onu kaçırıp, fidye gelene kadar da lokumlarla beslemeyi düşünüyorlarmış gibi sohbet etmeyi sürdürdüler. Fakat en sonunda onlar da gitti. Artık sıra bana gelmişti. Tam ona Yaşlılara Yardım edin kitabını uzatıyordum ki Muhteşem Baloney hızlı davrandı ve elini cebine götürüp, mavi uzun kutuyu cebinden çıkardı. Al bakalım, dedi. Sana hediyem olsun. Anlaşılan o ki Diken Kafa kendisine bu kalemi verirken benim de orada olduğumu unutmuştu. Hayır, gerek yok, dedim. Gerçekten. Israr ediyorum, dedi. Ardından sanki tuvaletten bulup çıkardığı bir şeymiş gibi kimsenin görmeyeceği şekilde kutuyu elime tutuşturdu. Şimdi gitmem gerek. Ardından göz kırptı. Bu çöplüğe kendi isteğimle geldiğime inanamıyorum. Böyle söylediğimi kimseye söyleme! Koşmadı, ama oyalanmadı da. Hızla merdivenlerden inip okul bahçesini geçti. Öğretmenler otoparkında bulunan kırmızı spor arabasına bindi. Ben de merdivenlerin tepesinde durup gidişini izledim. Bunca olan bitenden sonra, düşündüğüm tek şey vardı. Annemin benden yapmamı istediği şeyi yerine getirememiştim. O baş belasının imzasını almayı 16
Yorgun düşmüş halde tam binaya girecektim ki kapılar üzerime açıldı. Bayan Weeks o hızla kollarıma atıldı. O da bu durum karşısında epey şaşırmıştı. Bu hoşça kal kucaklaşması belli ki benim için değildi. Yıldızın araba egzozunun ardında bıraktığı dumanı uzaktan izlerken yaşadığı hayal kırıklığı yüzünden okunuyordu. Yüzü ekşi elma yemiş gibi buruş buruştu. Yine de Bayan Weeks şanslıydı. Belki bu yakışıklıyı öpme fırsatını kaçırmıştı, ama imza alamadığı için annesinden azar işitmeyecekti. Kısa bir süre sonra kendine gelecek ve hayatına kaldığı yerden devam edecekti. Bayan Weeks, benim aksime, birkaç gün içinde hayatının en utanç verici anını yaşamayacaktı. Bense birçok şeyle uğraşmak zorundaydım. Dahası kalemimi bile geri alamamıştım! 17
18