Asiye Türkan MÜ MİNLERİN ANNESİ HZ. AİŞE
Ümmü'l-mü'minîn Âişe bint Ebî Bekr es-sıddîk el-kureşiyye (ö. 58/678) Hz. Ebû Bekir'in kızı ve Hz. Peygamberin hanımı. Babası Ebû Bekir b. Ebû Kuhâfe, es-sıddîk lakabıyla tanındığı için kendisine Âişe es- Sıddîka (es-sâdıka) binti's-sıddîk denilmiştir. Annesi, Kinâne kabilesinden Ümmü Rûmân bint Âmir b. Uveymir'dir.
Ebû Mûsa el-es'ârî: "Bizler, müşkül bir mesele ile karşılaştığımızda gider Hz. Âişe'ye sorardık." Atâ b. Ebî Rebâh; "Hz. Âişe, ashâb içinde en çok fıkıh bilen, isabetli rey bakımından en ileri gelen bir kimse idi." Tabiinden Mesruk; "Allah'a yemin ederim ki, Ashâb-i Kirâm ın ileri gelenlerden bir çoğu gelir Hz. Âişe'den Ferâiz'e ait sorular sorar ve öğrenirlerdi."
HZ. AYŞE NIN HAYATıNDA 3 ÖNEMLI HADISE ÖN PLANDADıR. - Evlilik yaşı - İfk hadisesi - Cemel vakası
EVLİLİK YAŞI Yaş meselesinde Hz. Aişe nin yaşı 9 mudur? 18 midir?zaman şartları ve gelenekler bilinmeden bilgisizliğin sonucu oluşan bu iftiralara verilecek cevabımız yoktur. Önemli olan Hz. Aişe nin yaşı değil, Hz. peygamberle bereketli geçen 9 yılın muhasebesi ve bizim bu mutlu çifti örnek almamızdır. Baba ocağında itibaren idealist bir müslüman olarak yetişen Hz. Aişe nin şahsiyeti ve mü minlere önderliliğidir.
CEMEL VAKASI --- Hz. Aişe nin zor bir imtihanıdır. Sosyal bir şahsiyet olmasından dolayı Hz.Aişe ilimde ve siyasi alanda her zaman sorumluluk almıştır.aldığı bu sorumlulukların neticesi ; Cemel olayı. Cemel olayının tam anlamı ile kavramak için Hz. Osman döneminin incelenmesi gerekmektedir. Hz. Aişe şahsiyet olarak Hz. Ebubekir, Hz.Ömer ve Hz.Osman zamanın da fetva makamlarından biriydi. Fetva merkezi ya da başvurulan Hz. Aişe hali onun sosyal sorumluluk bilinciyle açıklanabilir Bir çok bilgi ona sorulurdu. Çevresi ve müslümanlar üzerinde etkisi vardı.
İFK HADİSESİ Hazreti Âişe ( radıyallahü anha ) diyor ki: O gün ben durmadan ağlıyordum. Ensârdan bir hanım gelmiş o da ağlıyordu. Annem ve babam yanımda oturuyorlardı. Ansızın Resûlullah gelip selâm verdi. Yanımda oturdu. O zamandan beri yanıma hiç gelmemişti. Bir ay geçmişti. Hiç vahy inmemişdi. Resûlullah oturunca, Allahü teâlâya hamd ü sena eyledi. Şehâdet kelimesini okudu. Bana dönüp, Ey Âişe, senin için bana şöyle söylediler. Eğer sen, dedikleri gibi değil isen, Allahü teâlâ, yakında senin doğru olduğunu bildirir. Eğer bir günâh hâsıl oldu ise, tevbe istiğfar eyle! Allahü teâlâ, günâhına tövbe edenlerin tevbesini kabûl eder buyurdu.
Resûlullahın mübârek sesini işitince, ağlamakdan vazgeçdim. Babama dönüp, cevâb vermesini söyledim. Vallahi bilmem ki, Resûlullah a ( aleyhisselâm ) ne cevap vereyim. Bizim kavmimiz cahiliyet devrinde putperest idi. İnsan heykellerine tapınırlar, ibâdet etmesini bilmezlerdi. Hiç kimse bizim kadınlarımıza böyle birşey söyliyemezdi. Şimdi elhamdülillah kalblerimiz İslâm nûru ile parladı. Evimiz İslâm ışığı ile aydınlandı. Herkes bizim için böyle söylüyorlar. Ben, Resûlullaha ne diyeyim? dedi. Sonra anneme döndüm. Sen cevâb ver, dedim. O da, Ben şaşırdım kaldım. Ne söyliyeceğimi bilmiyorum. Sen söyle dedi. Sonra, ben söze başladım
Dedim ki: Allahü teâlâya yemîn ederim ki, mübârek kulağınıza gelmiş olan lâfların hepsi yalandır. Eğer onlara inanmış iseniz, temiz olduğumu ne kadar söylesem, bana inanmazsınız. Allahü teâlâ biliyor ki, benim birşeyden haberim yokdur. Yapmadığım birşeye evet dersem, kendime iftira etmiş olurum. Vallahi başka diyeceğim yokdur. Yalnız Yûsuf aleyhisselâmın dediğini derim ki, Sabr etmek iyidir. Onların söyledikleri şey için, Allahü teâlâdan yardım beklerim. Şaşkınlığımdan, Ya kûb aleyhisselâm diyeceğim yerde, Yûsuf aleyhisselâm dedim. Sonra yüzümü çevirip dayandım. Rabbimin beni temize çıkaracağını, Allah hakkı için hep bekliyordum. Çünkü, kendimden emîndim. Suçum yokdu.
Fakat, Allahü teâlânın benim için âyet-i kerîme göndereceğini sanmıyordum. Kıyâmete kadar her yerde, benim için âyet-i kerîme okunacağını aklıma sığdıramıyordum. Allahü teâlânın büyüklüğünü ve kendi aşağılığımı bildiğim için, benim için, âyet-i kerîme göndereceğini hiç ümîd etmiyordum. Yalnız günahsız olduğumu, kalbimin temizliğini Peygamberine rü yâda bildirir veya kalb-i şerîfine ilham eder diyordum. Allah hakkı için doğru söylüyorum ki, Resûlullah, oturduğu yerden daha kalkmamışdı ve kimse odadan dışarı çıkmamışdı.
Mübârek yüzünde vahy alâmetleri göründü. Oturanların hepsi, vahy geldiğini anladı. Babam bu hâli görünce, deriden bir yastık vardı. Yastığı Resûlullahın mübârek başının altına koydu. Bir yemeni çarşaf ile üzerini örtdü. Vahy gelmesi bitince, mübârek yüzünden örtüyü kaldırdı. Gül ile kırmızı yüzünden, inci gibi parlıyan terleri, mübârek elleri ile sildi. Gülümsiyerek Müjdeler olsun sana ey Âişe! Allahü teâlâ, seni temize çıkardı. Senin pak olduğuna şâhid oldu buyurdu. Babam hemen Kalk yâ kızım! Resûlullaha çabuk teşekkür et! dedi. Ben de, vallahi kalkmam, Allahü teâlâdan başkasına şükr etmem! Çünkü, Rabbim benim için âyet-i kerîme indirdi dedim. Sonra Resûlullah, sallallahü aleyhi ve sellem, Nûr sûresinin onbirinci âyetinden başlı yarak, on âyet-i kerîme okudu. Babam hemen kalkıp başımı öpdü.
Eğer Allah'ın sizin üzerinizde fazlı ve rahmeti olmasaydı ve Allah gerçekten tevbeleri kabul eden hüküm ve hikmet sahibi olmasaydı (ne yapardınız)? (Nur Suresi / 10) Doğrusu, uydurulmuş bir yalanla gelenler, sizin içinizden birlikte davranan bir topluluktur; siz onu kendiniz için bir şer saymayın, aksine o sizin için bir hayırdır. Onlardan her bir kişiye kazandığı günahtan (bir ceza) vardır. Onlardan (iftiranın) büyüğünü yüklenene ise büyük bir azab vardır. (Nur Suresi / 11) Onu işittiğiniz zaman, erkek mü'minler ile kadın mü'minlerin kendi nefisleri adına hayırlı bir zanda bulunup: "Bu, açıkca uydurulmuş iftira bir sözdür" demeleri gerekmez miydi? (Nur Suresi / 12) Ona karşı dört şahitle gelmeleri gerekmez miydi? Şahitleri getirmediklerine göre, artık onlar Allah Katında yalancıların ta kendileridir. (Nur Suresi / 13) Eğer Allah'ın dünyada ve ahirette sizin üzerinizde fazlı ve rahmeti olmasaydı, içine daldığınız dedikodudan dolayı size büyük bir azab dokunurdu. (Nur Suresi / 14)
O durumda siz onu (iftirayı) dillerinizle aktardınız ve hakkında bilginiz olmayan şeyi ağızlarınızla söylediniz ve bunu kolay sandınız; oysa o Allah Katında çok büyük (bir suç)tür. (Nur Suresi / 15) Onu işittiğiniz zaman: "Bu konuda söz söylemek bize yakışmaz. (Allah'ım) Sen yücesin; bu, büyük bir iftiradır" demeniz gerekmez miydi? (Nur Suresi / 16) Eğer iman edenlerden iseniz, bunun gibisine bir daha dönmemeniz için Allah size öğüt vermektedir. (Nur Suresi / 17) Allah size ayetleri açıklıyor; Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (Nur Suresi / 18) Çirkin utanmazlıkların (fuhşun) iman edenler içinde yaygınlaşmasından hoşlananlara, dünyada ve ahirette acıklı bir azab vardır. Allah bilir, siz ise bilmiyorsunuz. (Nur Suresi / 19) Eğer Allah'ın sizin üzerinizde fazlı ve rahmeti olmasaydı ve Allah gerçekten Rauf (şefkat eden ve) Rahim olmasaydı (ne yapardınız)? (Nur Suresi / 20)
Ebû Musa el-eş ari (radıyallahu anh) Biz Ashap arasında herhangi bir hadis-i şerifte tereddüt edip Hz. Aişe ye müracaat etsek, onun yanında mükemmel bir bilgi ile karşılaşırdık.
Peygamberimiz, bir gün Aişe ye şöyle dedi: Ben, senin bana dargın veya benimle barışık olup olmadığını bilirim. Hz. Aişe: Nasıl biliyorsunuz? diye sordu. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem): Bana dargın olduğun zaman İbrahim in Rabbine and olsun ki diye söze başlıyorsun. Barışık olduğun zaman da Muhammed in Rabbine and olsun ki diyorsun, dedi. Hz. Aişe; Anam babam sana feda olsun, ey Allah ın Resûlü doğru söylüyorsun. Ancak dilimden öyle dökülüyor, dedi.
Hz. Aişe, Resûlullah ın vefatından önce bir gece rüyasında üç tane ayın birer birer kırılıp kendi hücresine düştüğünü görmüştü. Bu rüyayı, babasına anlatmış; fakat o bir tabir yapmamıştı. Resûlullah vefat edince, Hz. Aişe nin odasına defnedildi. Ebû Bekr (radıyallahu anh), İşte bu üç kamerin biri ve en hayırlısıdır. dedi.diğer iki ayın, Hz. Ebû Bekr ve Hz. Ömer olduğu zaman içerisinde belli oldu. Çünkü her ikisi de aynı yere, Peygamberimiz in yanına defnedildiler.
Rivayet ettiği hadislerin sayısı 2210'dur. Bir kısım hadislerin baş veya son taraflarının, yahut esbâb-ı vürûdunun iyi bilinmemesinden kaynaklanan hataları düzeltirken Yanıldı, Unuttu, Hadisin baş tarafını nakletmeyip sonunu nakletti gibi ifadeler kullanarak İslâm dünyasında tenkit zihniyetinin gelişmesine öncülük etti.
Hz. Âişe'nin naklettiği hadislerin muhtevaları incelendiğinde, başta Resûlullah'ın peygamberliği, aile hayatı, günlük yaşayışı, savaşları, veda haccı, vefatı ve ahlâkı olmak üzere, câhiliye çağı tarihi, kadınlara dair hükümler, Mekke ve Medine devirlerindeki müslümanların çeşitli faaliyetleri, ibadetler ve ibadetler tarihi, rü'yetullah, gaybın bilinmesi, kıyamet, ölüm ve âhiret hayatına dair bazı kelâmı mesele ve haberleri ihtiva ettiği görülür.
Hz. Âise'nin naklettigi hadislerden bazıları: "Ey Âişe, Allah, kullarına lutuf ile muamele edicidir. Her işte yumuşak davranılmasını sever." "Resul-i Ekrem (s.a.s.) 'in en ziyade hoşlandığı ibadet, devamlı olanı idi, az olsa bile." "Sekir (sarhoşluk) veren her içki haramdır. " Hazret-i Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: "Cebrâil hiç durmaz komşu hakkına hürmet olunmasını bana tavsiye ederdi. Hatta ben yakında komşuyu mirascı kılacak sandım. "
Muaviye ye Hz. Aişe nin tavsiyesi; «Resulullah tan duydum ki bir adam insanların değil, Allah ın rızasını kazanmaya çalışırsa cenab-ı Hak O nu insanların rızasını kazanmadığı için gelecek her türlü kötülükten korur. Allah rızasını kazanmayı bırakıp da insanların rızasını kazanmaya çalışanları Allah da insanlara bırakır.»