Jean-Paul Sa r tre ÖZGÜRLÜK YOLLARI 3 YIKILIŞ @89 FRANSIZCA ASLINDAN ÇEVİREN GÜ LSEREN DEVRİM



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

JEAN-PAUL SARTRE ÖZGÜRLÜK YOLLARI 3 YIKILIŞ

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

Eşeğe Dönüşen Kabadayı Makedonya Masalı (Herşeyin bir bedeli var)

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe

Bahar Ateşi Evet! Hayır! Belki? Ne? Merhaba.

C A NAVA R I N Ç AGR ISI

ALTIN BALIK. 1. Genç balıkçı neden altın balığı tekrar suya bırakmayı düşünmüş olabilir?

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

de hazır değilken yatağıma gelirdi. O sabah çarşafların öyle uyandırmıştı; onları suratıma atarak. Kız kardeşim makas kullanmayı yeni öğrendi ve bunu

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

GÖKYÜZÜNDE KISA FİLM SENARYOSU

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý.

ADIN YERİNE KULLANILAN SÖZCÜKLER. Bakkaldan. aldın?

Güzel Bir Bahar ve İstanbul

Şiir. Kategori: Şiir Cuma, 23 Nisan :15 tarihinde yayınlandı. Gösterim: / 7 Phoca PDF 1. SEN (1973) Senden, senden, hep senden,

Bilinen hikayedir. Adamın biri, akıl hastanesinin parmaklıklarına yaklaşmış. İçeride gördüğü deliye:

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi

MATBAACILIK OYUNCAĞI

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

EZBERLEMİYORUZ, ÖĞRENİYORUZ. Hafta Sonu Ev Çalışması DAĞINIK ÇOCUK

yeni kelimeler otuzsekizinci ders oluyor gezi genellikle hoş geldin mevsim hoş bulduk ilkbahar gecikti ilkbahar mevsiminde geciktiniz kış mevsiminde

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Refik Durbaş. Öykü KURABİYE EV. Resimleyen: Burcu Yılmaz

Herkese Bangkok tan merhabalar,

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS

Samed Behrengi. Püsküllü Deve. Çeviren: Songül Bakar

ORTA HAZIRLIK TÜRKÇE ORTAK SINAVI Açıklamalar GRADE. (20 Aralık 2015, Pazar)

.com. Faydalı Olması Dileklerimizle... Emrah&Elvan PEKŞEN

Ben gid-iyor-muş-um git-mi-yor-muş-um. Sen gid-iyor-muş-sun git-mi-yor-muş-sun. O gid-iyor-muş git-mi-yor-muş. Biz gid-iyor-muş-uz git-mi-yor-muş-uz

Bir sözcüğün zihinde uyandırdığı ilk anlama gerçek anlam denir. Kelimelerin sözlükteki ilk anlamıdır. Bu yüzden sözlük anlamı da denir.

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

KEREM ASLAN Her Şey Dahil

Babamın Sihirli Küresi AYTÜL AKAL

Benzetme ilgisiyle ismi nitelerse sıfat öbeği, fiili nitelerse zarf öbeği kurar.

yuvarlak masa yeşil erik üç kalem ihtiyar adam

Bir Ayakkabı Hikayesi - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

&[1 CİN ALİ'NİN HİKAYE KİTAPLAR! SERIS.INDEN BAZILARI. l O - Cin Ali Kır Gezisinde. Öğ. Rasim KAYGUSUZ

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu

Birbirimize anlatacağımız ne çok şey var; düşündünüz mü? İşte bu yazma nedenlerimden biri. İlki...

ISBN :

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

YİNE YENİ KOMŞULAR. evine gidip Billy ile oynuyordu.

UFACIK TEFECİK KURBAĞACIK


Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış

KÜÇÜK UYKULAR BAHÇESİ

1. Bölüm. Uçağın kalkmasına bir saat vardı. Birkaç dakika içinde kapıya çağırılacaklardı. Eğer yapacaksa, şimdi yapması gerekiyordu.

Haydi Deniz Kıyısına! Şimdi okuyacağınız hikâye Limonlu Bayır

MERAKLI KİTAPLAR. Alfabe

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi YILDIZLAR GRUBU ARALIK

3 YAŞ AYIN TEMASI. Cinsiyetim, adım, özelliklerim, görünümümdeki değişiklikler nelerdir?

Bir akşam vakti, kasabanın birine bir atlı geldi. Kimdir bu yabancı diye merak eden kasabalılar, çoluk çocuk, alana koştular. Adam, yanında atı,

ÖZEL GÜNLER. Doğum günü/kadınlar günü/anneler günü/babalar günü/sevgililer günü/ Öğretmenler günü

Esrarengiz Olaylar. Dangg Dongg Dangg

Çok Mikroskobik Bir Hikâye

ŞEBNEM İŞİGÜZEL Sarmaşık

ÖN OYUN Yer, ağustos böceklerinin yuvası. Cici ve Mimi aynanın karşısında son hazırlıklarını yapmaktadır.

Şehirdeki Yeni Hayatımız Başlıyor

Jake mektubu omzunun üstünden fırlatır. Finn mektubu yakalamak için abartılı bir şekilde atılır.

HAKAN BIÇAKCI. Karanlık Oda

6. Sınıf sıfatlar testi testi 1

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin

DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Kasım 2009 DİKKAT

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým.

Jiggy kahramanımızın asıl adı değil, lakabıdır. Ve kıpır kıpır, yerinde duramayan anlamına gelmektedir.

Okula sadece dört dakikalık yürüme mesafesinde oturmama

tellidetay.wordpress.com

tellidetay.wordpress.com

AHMET ÖNERBAY GÖRELE'DE

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süleyman Bulut. Bilmece ŞİPŞAK BİLMECELER DEYİM VE ATASÖZLERİ. 2. basım. Resimleyen: Ferit Avcı

Seçelim ve yerleştireli. Kutlu : Merhaba. Sophie : Kutlu :. Kutlu... e?

kanaryamın öyküsü Ayla Çınaroğlu Resimler: Yaprak Berkkan

SAGALASSOS TA BİR GÜN

Muzaffer Asiltürk. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

YIL DEDE'NİN DÖRT KIZI

Yukarıda numaralanmış cümlelerden hangisi kanıtlanabilirlik açısından farklıdır?

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. İsa nın Doğuşu

ESERLERLE BAŞ BAŞA KALMAK. Hayalinizde yarattığınız bir yerin sadece hayal olmadığının farkına vardığınız bir an

ÇiKOLATAYI KiM YiYECEK

Rafet El Roman. Amerika. Rafet El Roman. A memo. Burasý New York Amerika. Evler karýþtý bulutlara. Nasýl bir zaman. Nasýl bir yaþam.

3. Yazma Becerileri Sempozyumu. Çağrışım: Senden Kim Çıkacak?

YOL AYRIMI SENARYO ALĐ CEYLAN

HEM DÜŞÜNECEĞİZ, HEM ÖĞRENECEĞİZ HEM DE SÜRPRİZ HEDİYELER KAZANMA ŞANSINA SAHİP OLACAĞIZ.

Uzun Bir Köpek Hakkında Kısa Bir Öykü. Henry Winker. İllüstrasyonlar: Scott Garrett. Çeviri: Bengü Ayfer

Her hakkı saklıdır. Ticarî amaç ile basılamaz ve çoğaltılamaz. Copyright

ANKARA ÜNİVERSİTESİ GELİŞTİRME VAKFI OKULLARI ÖZEL LİSESİ ÖĞRETİM YILI I. DÖNEM 11-A SINIFI MF GRUBU DİL VE ANLATIM DERSİ I

Orhan benim için şarkı yazardı


Asker hemen komutanı süzerek cevap vermiş; 1,78! Komutan şaşırmış;

Cem Akaş BUMBA İLE BİBU. Resimleyen: Reha Barış

Transkript:

Jean-Paul Sa r tre ÖZGÜRLÜK YOLLARI 3 YIKILIŞ @89 FRANSIZCA ASLINDAN ÇEVİREN GÜ LSEREN DEVRİM

Jean-Paul Sartre ÖZGÜRLÜK YOLLARI 3 YIKILIŞ @89

Can Yayınları: 885 M odern K lasikler: 92 Les chemins de la liberté III: La mort dans l ame, Jean-Paul Sartre Editions Gallimard, 1938 Can Sanat Yayınlan Ltd. Şti., 1994 Bu eserin Türkçe yayın hakları Onk Ajans Ltd. Şti. aracılığıyla alınmıştır. 1. basım: 1998 3. basım: Ağustos 2008 Kapak Tasarımı: Erkal Yavi Kapak Düzeni: Semih Özcan Dizgi: Gülay Yıldız Düzelti: Nurten Sönmezcan Kapak Baskı: Çetin Ofset İç Baskı ve Cilt: Eko Matbaası ISBN 978-975-510-727-1 CAN SANAT YAYINLARI YAPIM, DAĞITIM, TİCARET VE SANAYİ LTD. ŞTİ. Hayriye Caddesi No. 2, 34430 Galatasaray, İstanbul Telefon: (0212) 252 56 75-252 59 88-252 59 89 Rıx: 252 72 33 http://www.canyayinlari.com e-posta: yayinevi@ canyayinlari.com

Jean-Paul Sartre ÖZGÜRLÜK YOLLARI 3 YIKILIŞ ROMAN Fransızca aslından çeviren G Ü LSEREN DEVRİM CAN YAYINLARI

JEAN-PAUL SARTRE IN CAN YAYINLARI NDAKİ ÖTEKİ KİTAPLARI AYDINLAR ÜZERİNE / denem e BULANTI / roman DUVAR / öykü EDEBİYAT NEDİR / denem e SÖZCÜKLER / özyaşam öykiisü AKIL ÇAĞI (Özgürlük Yolları 1) / roınan YAŞANMAYAN ZAMAN (Özgürlük Yolları 2) / roman

Jean-Paul Sartre, 1905 te Paris te doğdu. École Normale Supérieure de (Yüksek Ö ğretm en Okulu) Raymond Aron, Maurice Merleau- Ponty, Simone Weil, Claude Lévi-Strauss gibi geleceğin ünlü yazar ve düşünürleriyle tanıştı. Öğrencilik yıllarında Simone de Beauvoir ile başlayan birlikteliği yaşam ı boyunca sürdü. Le H avre da öğretmenlik yaptığı 1938 yılında, sonradan geliştireceği birçok felsefi konuya yer veren B ulantı adh rom anını yayınladı. Felsefe alanındaki asıl yeteneğini, 1943 te Varlık ve H içlik adlı kitabında ortaya koydu. Bireyin özgürlüğünün felsefî savunusundan sonra toplum sal sorum luluk konusuna yöneldi ve 1945-49 arasında Özgürlük Yollan adlı üç ciltlik rom anını kalem e aldı. İnsanı eylem içinde en iyi gösterecek tü rü n tiyatro olduğuna karar vererek, Sinekler, Gizli Oturum, Kirli Eller, Şeytan ve Yüce Tann, Nekrasov ve Altona M ahpuslan gibi oyunlar yazdı. Bu arada Simone de Beauvoir ile birlikte kurup yönettikleri Les Temps Modernes dergisinde birçok yazısı yayınlandı. Kendine özgü M arksizm anlayışını, 1960 ta D iyalektik A klın Eleştirisi adlı yapıtında ortaya koydu. 1964 te değer görüldüğü Nobel Edebiyat Ödülü nü reddetti. 20. yüzyılın en etkili düşünürlerinden biri olan Sartre, bireyin kökten özgürlüğünü vurgulayan varoluşçuluğun sözcülüğünü üstlendi, rom anları ve oyunlarıyla dünya görüşünü çok geniş bir kitleye aktardı. 1960 lardan sonra olgunlaştırdığı özgün M arksist anlayışıyla, Fransa nın güncel siyasal olayları içinde etkin rol aldı. 1980 de Paris te ölen Sartre m cenazesine 25 binden fazla kişi katıldı. Gülseren Devrim, 1928 de İstanbul da doğdu. İstanbul Kız Lisesi ni, ardından İstanbul H ukuk Fakiiltesi nı bitirdi. 1960 lı yıllardan başlayarak pek çok çeviri yaptı. Jean-Paul S artre m Özgürlük Yolla n üçlemesi, Jean Cormier nin Che Guevera biyografisi, Mihail Şolohov un Vatan İçin Dövüştüler, Alexander Soljenitsin in Ma,triona n m Evi, Nathalie Sarraute un Çocukluk, Em m anuel Berl in A tilla dan Tim ur'a Avrupa ve Asya, Gao Xingjian m Ruh Dağı ve Yalnız Bir Adam ın Kitabı başlıklı kitapları başta olmak üzere birçok önem li yapıtı dilimize kazandırdı.

New York, 15 Haziran 1940, Cumartesi, Sabah, Saat 09.00 Ahtapot! Bıçağına davrandı, gözlerini açtı, düşm üş. Hayır! Ahtapot oradaydı, üzerinde, vantuzlarıyla emiyor, sömürüyordu: Sıcak! Terliyordu. Gece bire doğru uyuyabilm işti, ikide sıcak uyandırm ıştı, kendini soğuk suyla doldurduğu banyoya atm ış, sonra öylece, kurulanm adan gelip yatm ıştı; hem en ardından dem irci körüğü derisinin altına sıcak soluğunu üfürm eye başlam ıştı gene, başlam ıştı, yeniden terlem eye başlam ıştı. Ortalık ağarırken biraz dalmıştı, düşünde bir yangın görm üştü; şim di güneş tepede olmalıydı, Gomez hâlâ terliyordu: Kırk sekiz saatten beri durm adan terliyordu. Terli avucunu ıslak, yapışkan göğsünde dolaştırarak soludu: Allah kahretsin! Sıcak değildi bu, atm osferin hastalığıydı: Hava hastaydı, ateşi vardı, hava terliyordu, insanlar bu terde boğuluyor, terliyorlardı. Kalkm ak. Bir gömleğin içinde terlem eye koyulmak. Birden doğruldu: Hombre! Gömleğim de kalm adı. Sonuncuyu da, maviyi de kirletm işti, günde iki kez gömlek değiştirm ek zorunda kalmıştı. Şimdi, bitmişti: Temizler çam aşırcıdan gelinceye dek bu ıslak, ekşi kokulu paçavrayı sırtında taşım ak zorundaydı. Usulca, dikkatle, am a terin şakır şakır akm asına engel olamadan ayağa kalktı, tanecikler, binlerce bit gibi sırtından aşağı indi, bütün bedeni kaşınıyordu. B um buruşuk, bin yerinden kırış kırış gömlek koltuğun üzerine atılıydı. Elini uzattı baktı: Bu Allahın belası m em lekette hiçbir şey kurum azdı. Yüreği hızlı hızlı atıyordu, sanki gece, sabaha kadar içmiş gibiydi, ağzı, gırtlağına kadar tahta kesilmişti, kupkuruydu. Pantolonunu giydi, pencereye yürüdü, perdeleri çekti. Sokakta bir felaket gibi bembeyaz aydınlık; daha on üç saat sürecek aydınlık. Sokağa öfke ve korkuyla baktı. Aynı dehşet verici felaket:

Orada, uzakta, bereketli, esm er topraklarda dum anın, sisin altında kan ve çığlık; burada, kırm ızı tuğla duvarlar arasında aydınlık, yalnızca kör edici aydınlık ve ter. Ama bu gene de o felaketti, aynı kahredici felaketti. İki zenci gülüşerek gelip geçtiler, bir kadın drugstore lardan birine girdi. Gomez, Allah kahretsin! diye inledi. Allah kahretsin. B ütün bu renklerin çılgın haykırışına baktı: Zamanım olsaydı, hatta kafam da yerinde olsa, kıvam ında olsaydım, bu aydınlıkta nasıl resim yapabilir insan! Allah kahretsin! dedi. Allah kahretsin! Kapı vuruldu, Gomez yürüdü, kapıyı açtı. R itchi ydi. Bu düpedüz cinayet, dedi Ritchi. Gomez irkildi: Ne? Bu sıcak: Bu sıcak düpedüz cinayet. Sonra Gomez e azarlayan gözlerle bakarak sordu: Sen hâlâ giyinm edin mi? Ramon saat onda bizi bekliyor. Gomez omuz silkti: Gece çok geç uyudum. Ritchi gülüm seyerek bakıyordu, Gomez acele ekledi: Hava çok sıcak. Uyuyam adım. Ritchi yum uşak bir sesle, İlk zam anlar öyledir, dedi. Alışırsın. Gomez e dikkatle bakıyordu. Tuz haplarım alıyor m usun? Alıyorum. Ama hiç fayda etmiyor. Ritchi başını salladı, iyi niyetli yum uşaklığı bir anda inatçı bir katılığa dönm üştü: Tuz haplarının fayda etm esi, terlem eyi önlem e si gerekti. Gomez i etkilem iyorsa bu, Gomez in herkes gibi olm adığı anlam ına gelirdi. Kaşlarını çatarak söylendi: Bana bak, dedi, senin sıcağa alışkın olman gerek: İspanya en azından burası kadar sıcak yapar. Gomez M adrid in o kupkuru ve m üthiş sabahlarını, Alcala nın üzerinde üm idi dile getiren o soylu, gururlu aydınlığı düşündü, başını salladı: Aynı sıcak değil. Ritchi bir çeşit övünmeyle, Daha az nemli, ha? dedi. Evet. Ve daha insanca. Ritchi nin elinde bir gazete vardı; Gomez gazeteyi almak için elini uzattı, am a cesaret edemedi, el usulca düştü. Ritchi neşeyle, Önemli bir gün bugün, dedi: Delaware in bayramı. Ben oralıyım, biliyorsun, değil m i? G azetenin on üçüncü sayfasını açtı; Gomez bir resim gördü;

La Guardia şişm an bir adam ın elini sıkıyordu, ikisi de alabildiğine gülm üşlerdi. Solcudur bu adam, dedi Ritchi. Delaware Valisi. La Guardia dün onu World Hall da kabul etti. M üthiş bir şey bu. Gomez gazeteyi R itchi nin elinden çekip alm ak ve birinci sayfaya bakm ak için delice bir istek duydu, ama, Vızgelir artık, diye düşündü, banyoya geçti. Soğuk su m usluğunu açtı, çabucak tıraş oldu. Soğuk su dolu banyoya girerken R itchi seslendi: Ne haldesin sen? Sıfırı tüketm ek üzereyim. Bir tek gömleğimle on sekiz dolarım kaldı. Sonra M anuel de pazartesiye dönüyor, apartm anı ona bırakm ak zorundayım. Ama hâlâ gazeteyi düşünüyordu: Ritchi beklerken okuyordu herhalde: Gomez onun sayfalan çevirdiğini duyuyordu. Dikkatle, uzun uzun kurulandı; boşuna: Havlu suyu emmiyor, kusuyordu. Titreyerek ıslak gömleğini sırtına geçirdi, yatak odasına döndü. Devler maçı alm ış, dedi Ritchi. Gomez R itchi ye anlam adan baktı. D ünkü maç, beysbol. Devler almış maçı... Ha! Beysbol, evet... Ayakkabılarını bağlam ak için eğildi. Öylece, aşağıdan yukarı bakarak birinci sayfayı görmeye, bir şeyler okumaya çalışıyordu. Sonunda sordu: Ya Paris? Radyo dinlem edin mi? Radyom yok. Ritchi yorgun bir sesle, Tamam, dedi. Dün gece girmişler Paris e. Gomez pencereye doğru yürüdü, alnını ateş gibi yanan cama dayadı, sokağa, bu yarasız, amaçsız güneşe, yararsız, amaçsız güne baktı. B undan böyle yalnızca yararsız amaçsız günler olacaktı hep. Döndü, geldi, kendini yatağın üzerine attı. Hadi artık, acele et, dedi Ritchi. Ramon bekletilm ekten hoşlanm az. Gomez kalktı. Gömleği şim diden sırılsıklam dı. Aynanın önünde durarak kravatını bağladı: Peki dedi m i? Prensip olarak, evet, dedi Ritchi. Sanat hareketlerini yazacaksın, haftada altm ış dolar. Ama bir kez seni görüp konuşm ak is- 'or. G örsün bakalım, dedi Gomez, görsün bakalım.

Sonra birden dönerek sordu: Avans alm am gerek, dedi. Verir mi dersin? Ritchi omuz silkti, bir an sustu, sonra, Ona İspanya dan geldiğini söyledim; senin Franco dan pek hoşlanm adığını düşünüyor. Anladın ya? Tabii ben tu tu p onlara senin... kahram anlık hikâyelerini anlatm adım. Sen de general olduğunu falan söyleme: Ne olur ne olmaz, onun gerçekte ne düşündüğü bilinm ez çünkü. General! Gomez eskim eye yüz tutm uş buruşuk pantolonuna, gömleğine yer yer siyah lekeler halinde yayılmış tere baktı. Acı bir sesle, Korkm a, dedi, övünmeye hiç niyetim yok. İspanya da savaşmış olm anın burada insana neye mal olduğunu öğrendim artık: Altı aydır işsizim. Ritchi rahatsız olm uştu. Kuru bir sesle, Am erikalılar savaştan hoşlanmazlar, diye anlattı. Gomez ceketini kolunun altına almıştı, Gidelim, dedi. Ritchi telaşsız hareketlerle gazeteyi katladı, ayağa kalktı. M erdivende sordu: K arınla oğlun Paris teler, değil m i? Gomez heyecanla, Paris te olmadıklarım umuyorum, dedi. Sarah nın M ontpellier ye kapağı atacak kadar zeki olduğunu um uyorum. Sonra devam etti: Haziran başından beri hiç haber alm adım. İşi ayarlayabilirsen, onları da buraya getirtebilirsin, dedi Ritchi. Evet, dedi Gomez, evet, öyle ya. Bakalım, düşüneceğiz. Sokak, pencerelerin tutuşan aydınlığı, kararm ış tuğlalarıyla yayvan, çatısız binalar üzerinde güneş. Her kapının önünde beyaz m erm er basam aklar; East River den yükselen sıcak buğu; kent uyuşm uş gibi, uyukluyor gibi. En küçük, küçücük bir gölge yok: D ünyanın hiçbir sokağında insan kendini böylesine yalnız, böylesine çıplak hissetm ezdi. Akkor halindeki binlerce, binlerce bem beyaz iğne gözlerine batıyordu; gözlerini saklam ak için elini kaldırdı, ıslak göm lek sırtına yapıştı. Ürperdi: Cinayet bu! Dün, dedi Ritchi, zavallı bir adam önüm e yere yığılıverdi: G üneş çarpm ası tabii. Brrr! Genç adam yüzünü buruşturdu: Ölülerden hiç hoşlanm am. Öyleyse Avrupa ya git, diye düşündü Gomez. Ritchi, Kırkıncı blokta, diyordu. Şuradan bir otobüse atlayalım.

S an boyalı bir direğin önünde durdular. Bir genç kadın bekliyordu. Keyifsiz, profesyonel gözlerle iki erkeğe baktı, sonra sırtını döndü. Ritehi bir okul çocuğu heyecanıyla, Ne güzel kız, diye fısıldadı. Gomez kinle, Ü stünden orospuluk akıyor, dedi. Bu bakışın karşısında kendini pis, iğrenç, yapış yapış hissetmişti. Kız terli değildi. Ritehi de terli değildi; terlem iyordu, beyaz güzel gömleğiyle temiz, taptaze, pem be pem beydi, ucu kalkık burnu parlam am ıştı bile. Güzel, yakışıklı General Gomez. Yakışıklı General Gomez, uzun kirpiklerin örttüğü baygın, güzel gözlere, yeşil, mavi, siyah, arzu dolu gözlere doğru eğiliyordu; bu boyalı orospu, karşısında, ucuz, hazır elbiseleri içinde terleyen, haftada elli dolara fit olmuş bir zavallı, alelade Akdenizli görm üştü yalnızca. Adam yerine koyup bakm adı bile! Ama gene de dolgun, biçimli bacaklara baktı ve birden sırtından ter fışkırdı. Dört aydır kadın yüzü görmedim. Eskiden arzu, kam ının içinde hissettiği kuru, yakıcı bir güneşti. Şim di yakışıklı General Gomez in yalnızca bakışlarıyla doyan bir sapığa özgü kaçak ve utanç dolu arzuları vardı. Ritehi, Bir sigara al, dedi. Hayır. Boğazım yanıyor. Soğuk bir şey içmeyi tercih ederim. Zamanımız yok, dedi Ritehi. Sonra acemi bir hareketle Gom ez in om zuna vurarak ekledi: Gülümsemeye çalış! Ne dedin? Gülüm sem eye çalış. Ram on bu suratla görürse korkar senden. Gomez in bir el hareketini görerek telaşla devam etti: Sana herife dalkavukluk yap, demiyorum. Yalnızca kapıdan girerken hiçbir anlam ı olmayan, kişiliksiz bir gülüm sem e yapıştırırsın du daklarına, sonra unutursun gülüm sediğini anladın mı? Üst yanı, sen kendi kendine cam nın istediğini düşün ürsü n. Gülüm serim, dedi Gomez. Ritehi gizlemeye çalıştığı bir şaşkınlıkla bakıyordu: Oğlun için mi dertleniyorsun? diye sordu. Hayır. Ritehi düşünebilm ek için ıstırap verecek bir çabayla beynini zorladı: Paris için mi? Gomez hırsla, Yerin dibine batsın Paris! dedi. Um urum da değil.

Ama, dövüşm eden aldıkları daha iyi oldu, değil m i? Gomez renksiz bir sesle, Fransızlar Paris i savunabilirlerdi, dedi. Yok canım! Avuç içi gibi düm düz bir kent... Savunabilirlerdi. M adrid iki buçuk yıl dayandı. Ritchi iç sıkıntısıyla gelişigüzel bir hareket yaptı: Madrid... dedi. Sonra sesini yükselterek: Hem, ne diye savunsunlar? dedi. Bu öyle ahm akça bir şey ki. Herifler Louvre u, Opera yı, Notre-Dame ı yerle bir edeceklerdi. Zarar ne kadar az olursa, o kadar iyi. Sonra rahat bir gülüm sem eyle Gomez e baktı: H em böyle olunca savaş çabuk biter. Gomez alayla, Ona kuşku yok, dedi. Bu gidişle üç aya kalmaz Nazi barışı Avrupa ya egem en olur. Barış, dedi Ritchi, ne dem okrat olabilir, ne nasyonal sosyalist. Barış, barıştır kardeşim. Sen de bilirsin ki ben H itlercilerden hiç hoşlanmam. Ama ne olursa olsun, Hitlerci de olsalar onlar da insan sonuçta; değil mi? Avrupa ya el koyduklarını farz edelim, bir ay geçti mi bütün o geçm işteki zorluklar, belalar yeniden baş gösterecek ve sonunda onlar da şaraba su katm ak zorunda kalacaklar. Eğer on paralık akılları varsa bir Avrupa federasyonu içinde her ulusun kendi kendini idare etm esine razı olacaklardır. Bizim Birleşik Devletler cinsinden bir şey. Yavaş yavaş, dikkatle, özenerek konuşuyordu. Devam etti: Eğer bu sizin her yirmi yılda bir savaşa kalkışm anıza engel olacaksa, yalnız bu kadarı bile kazanç sayılır Avrupa için. Gomez, Ritchi ye öfkeyle bakıyordu: Genç adam ın griye çalar mavi gözlerinde sonsuz bir iyi niyet vardı. Neşeliydi, insanları, çocukları, kuşları, çağdaş sanatı seviyordu; iki kuruşluk sağduyu ile bü tü n kavga dövüşlerin, bü tü n anlaşm azlıkların hallolup gideceğini düşünüyordu. Latin ırkından gelme göçm enlerden pek de hoşlanmıyor, Almanlarla daha rahat anlaşıyordu. P aris in işgali, aslında ne ifade eder onun için? Gomez başını çevirdi ve gazetecinin küçük vitrinindeki renk renk sergiye baktı: Ritchi birden katı, acım ak bilmez bir yabancı olm uştu gözünde. Ritchi, Siz AvrupalIlar sembollere sımsıkı yapışırsınız hep, diyordu. Daha sekiz gün öncesinden Fransa nın savaşı kaybettiği biliniyordu. Anladık, haklısın: Sen Avrupa da doğdun, orada yaşadın, anılarını orada bıraktın, şimdi dertlenm en çok doğal. Ama Paris in işgali! Paris in işgali seni neden dertlendirsin? Madem kente el sürülmemiştir... Savaş bitince gene gidebiliriz Paris e.

Gomez birden içinde sıcak sıcak, kocam an bir sevincin kabardığım duydu; Dertlendiriyor m u? dedi. Yok canım! Aksine... Zevk veriyor bana, hem de nasıl! Franco Barcelona ya girdiği zaman onlar başlarını iki yana sallayarak: Çok yazık, dem işlerdi, ama biri çıkıp bu uğurda küçükparm ağını bile kım ıldatm adı. Eh, işte, şimdi sıra onlarda! Şim di onlar tadına bakacaklar bu işin. Kaldırıma doğru hızla yaklaşan otobüsün gürültüsü içinde kaybolan sesini yükselterek deli gibi bağırdı: Zevk veriyor bana! Zevk veriyor! Genç kadının arkasından otobüse bindiler. Gomez kadının etekleri içinde kalan bacaklarım görebilmek için iki adım geride kalm ıştı. Sonra bindiler ve ayakta durdular. Altın çerçeveli gözlüklü bir adam birden çekilerek uzaklaştı: Kötü kokuyorum m utlaka, diye düşündü Gomez. Önlerinde oturan bir adam gazetesini açmıştı. Gomez adam ın omzu üzerinden uzanarak okudu: Toscanini elli dört yıldan beri ilk kez konser verdiği Rio da çılgınca alkışlandı. Daha altta: New York ta prömiyer. Loretta Young la Ray Milland başrollerini paylaştıkları Doktor Evleniyor adlı komedinin pröm iyerinde bulunm ak için bu sabah New York a geldiler. Şurada burada gazeteler peş peşe kanatlarını açıyorlardı: La Guardia Delaware Valisini kabul etti; Loretta Young; Illinois te korkunç yangın; Ray Milland; Pitts krem ini kullandığım günden beri kocam beni daha çok seviyor; Chrisargil kullanın, Chrisargil halayındaki genç evlilerin kolonyasıdır; pijamalı bir erkek genç karısına gülümsüyor, La Guardia Delaware Valisine gülümsüyor; Buddy Smith: M aden işçisine pasta yok! dedi. Okuyorlardı; siyahlı beyazlı kocam an sayfalar onlara kendilerinden, kendi kaygılarından, kendi sevinçlerinden söz ediyordu, onlar Buddy S m ith in kim olduğunu biliyorlardı, Gomez bilmiyordu; bir Paris düştü!, bir M ontm artre alevler içinde! cüm lesinin iri, siyah harflerini gelişigüzel, yere doğru ya da şoförün sırtına doğru çeviriyorlar, kendi haberlerini okuyorlardı. Okuyorlardı ve gazeteler parm aklarının arasında işitilmeyen feryatlarıyla haykırıyordu. Gomez kendini yorgun ve yaşlı hissetti. Paris çok uzaktaydı ve yüz elli milyonluk insan kalabalığı arasında Paris için kaygılanan yalnız oydu, yalnızdı, tek başına; bu yalnızca onu ilgilendiren, kişisel bir küçük kaygıdan başka bir şey değildi, boğazını kavuran susuzluktan biraz daha önemli bir küçük, kişisel kaygı. Gazeteyi versene, dedi R itchi ye. A lm anlar Paris i işgal ediyor. Güneye yapılan baskı. H avre m işgali. M ajino hattında çöküş.

Harfler haykırıyordu, am a arkasında konuşan üç zenci bu haykırışı duym uyorlardı. Konuşuyorlar, gülüyorlardı. Fransız ordusu başarıyla çekiliyor. İspanya Tanca y ı aldı. Altın çerçeveli gözlüklü adam çantasını açtı, dikkatle, sistem a tik bir araştırmayla uzun uzun karıştırdı, bir yale anahtarı çıkardı, m em nun gözlerle anahtarı seyretti. Gomez utanm ıştı, en gizli, en m ahrem sırları ortaya dökülüyormuşçasına utanm ıştı, birden canı gazeteyi ortadan kaldırmak, yok etm ek istedi. Ellerini titreten bu korkunç haykırış, bu yardıma çağıran ses, bu can çekişen insan hırıltısı, bü tü n bunlar bu m utlu kalabalığın düzenine aykırı, yakışıksız, kocaman ayıplardı, tıpkı onun o affedilmez, yabancı teri, onun haşin, kuvvetli kokusu gibi. Hitler in sözleri kuşkuyla karşılandı; Başkan Roosewelt bu d u rumda... Birleşik Devletler müttefiklere yardım konusunda bütün olanaklarını kullanacak; İngiltere hüküm eti Çek lere yardım konusunda bütün olanaklarını kullanacak; Fransa, İspanyol Cum huriyetçilerine yardım konusunda bütün olanaklarını kullanacak. Sargı bezi, ilaç, konserve süt. Sefalet! Cebelitank m İspanya ya geri verilm esini isteyen üniversiteliler M adrid de gösteri yürüyüşü yaptı. Gomez Madrid kelim esini gördü ve daha fazla okuyamadı artık. İyi oldu, çok iyi oldu, namussuzlar! Paris i dört bucağından ateşe versinler, yaksınlar, kül etsinler. Tours (Özel muhabirimizden): Savaş aralıksız devam ediyor, Fransızlar düşm an saldırısının püskürtüldüğünü bildiriyorlar, A lm an kuvvetleri ağır kayıplara uğratıldı. Evet, kuşkusuz, düşm an saldırısı püskürtülüyor, evet, Fransızların son gününe, son Fransız gazetesine kadar püskürtülm eye devam edecek; ağır kayıplar, zavallı, bahtsız iki kelime, artık kimseyi kandıram ayan son um ut sözleri; Tarragone yakınlarında faşist birlikleri ağır kayıplara uğratıldı; düşm an baskısı azalıyor; Barcelona dayanıyor... ve ertesi gün um utsuz çılgın bir kaçıştı başlayan. Berlin (Özel m uhabirim iz Brook Peters bildiriyor): Fransa bütün endüstri merkezlerini peş peşe kaybediyor; M ontmedy Alm an işgalinde; M ajino hattı son sa ld ın sırasında birçok noktadan aşıldı, Alm an birlikleri Fransa içlerine doğru ilerliyor; zafer şarkıları, m adenî uğultularıyla zafer şarkıları, güneş; Berlin de zafer şarkıları söylüyorlar, üniformalarıyla, M adrid de zafer şarkıları söylüyorlar; Barcelona, Madrid, Valencia, Varşova, Paris, yarın Londra. Tours da siyah ceketli mösyö ler otellerin koridorlarında koşuşuyorlar. İyi oldu, çook iyi oldu! Alsınlar, hepsini alsınlar, Fransa yı, İngiltere yi; gemileriyle New York a yanaşsınlar; çok iyi oldu!

Altın çerçeveli gözlüklü adam dikkatle Gomez e bakıyordu. Gomez utandı, sanki bağırmıştı. Zenciler gülüm süyorlardı, genç kadın gülüm süyordu, biletçi gülüm süyordu, not to grin is a sin. R itchi gülüm seyerek, İneceğiz, dedi. Afişlerde, dergi kapaklarında Amerika gülüm süyordu. Gomez Ramon u düşündü ve gülüm sem eye koyuldu. Saat on, dedi Ritchi. En çok beş dakika gecikmiş oluruz. Saat on, Fransa da saat üç: Bu denizaşırı ülke sabahının ardında bir öğle sonu gizliydi, ölüm ün rengiyle solgun, sapsarı, um utsuz bir öğle sonu. Fransa da saat üç. Şim di şapa oturduk işte, dedi adam. O turduğu yerde şaşkın, bakakalm ıştı. Sarah adam ın ensesinden süzülen terlere bakıyor, artlarında kopan klakson fırtınasını dinliyordu. Benzin bitti. Kapıyı açtı, çıktı, arabanın önüne doğru yürüdü. Otomobilini yum uşak gözlerle seyrederek dişlerinin arasından küfretti: Tü Allah kahretsin! Allah belasını versin! Eliyle ateş gibi yanan kaputu okşuyordu. Sarah cam ın ardından, kulaklarına dolan bütü n o karm akarışık gürültü içinde parlak, ışıltılı göğe yaslanm ış gibi görünen adam a bakıyordu; sabahtan beri peşleri sıra yol aldıkları otomobiller toz bulutları arasında gözden kaybolm uştu. A rkalarında kornalar, ıslıklar, düdük sesleri: Çelikten dev kuşların ötüşm esi, bir kin ve nefret korosu. Pablo, Neden kızıyorlar bize? diye sordu. Yolu kapatıyoruz da ondan. Arabadan dışarı çıkacaktı, am a um utsuzluk om uzlarına abanıyor, onu oturduğu yerde eziyordu sanki. Adam başını kaldırdı, sinirli bir sesle, İnsenize! dedi. Duymuyor m usunuz herifleri? Yardım edin, itelim şunu. İndiler. Adam S arah ya, Siz arkaya geçin, dedi. Sıkıca itin bakalım. Ben de itm ek istiyorum, dedi Pablo. Sarah arabaya boylu boyunca yaslandı ve gözleri kapalı, bir korkulu düş içinde bütün gücüyle itti. Ter bluzundan dışarı fışkırıyor, kapalı gözkapaklarınm altından gözlerini yakıyordu. Sonra gözlerini açtı baktı: Adam önünde kapının kenarını kavrayan sol

eliyle itiyor, sağ eliyle direksiyonu çeviriyordu Pablo arka çam urluğa iki eliyle dayanmış, vahşi çığlıklar atarak koşuyordu. Yuvarlanacaksın, dedi Sarah. Otomobil yolun kenarına doğru usul usul aktı. Tamam; tam am! diye bağırdı adam. Oldu, oldu, hay Allah! Kornalar susm uştu; nehir akm aya başlam ıştı bile. Otomobiller yolda kalan arabayı sıyırarak yanından gelip geçiyordu, cam lara yapışm ış yüzler vardı; Sarah bu bakışlar karşısında utançlı yüzüne kan hücum ettiğini duydu ve arabanın arkasına doğru gizlendi. İri, zayıf bir adam Chevrolet siyle geçerken başını pencereden çıkararak küfretti: Hayvanoğlu hayvan! Kamyonlar, kamyonetler, lüks otomobiller, yanlarında dalgalanan siyah bayrakçıklarıyla taksiler, kaputlu eski, köhne otomobiller. Yanlarından gelip geçen her otomobille Sarah nın um utsuzluğu, korkusu biraz daha artıyor, Gien biraz daha uzaklaşıyordu. Sonra sıra at arabalarına geldi, Gien gıcırdayarak, sarsılarak ağır ağır uzaklaşm akta devam ediyordu. Sonunda yayaların siyah, yapışkan seli katran gibi yayıldı, yolu kapladı. Sarah hendeğin kenarına sığınmıştı, kalabalık korkuturdu onu. İnsanlar ağır adımlarla, yavaş yavaş yürüyorlardı, ıstırap hepsinin yüzüne, aynı ana babadan gelmişlere özgü ortak çizgiler oym uş, hepsini birbirine benzetm işti: Aralarına katılan herkes onlara benzerdi sonunda. İstemiyorum. Onlara benzem ek istem iyorum. İnsanlar ona bakm ıyorlardı, arabanın yanm a gelince gözlerini çevirm eden yana çekiliyor, yürüyüp gidiyorlardı: Gözleri yoktu artık. Hasır şapkalı genç bir dev, iki elinde iki çanta, arabaya sürtünürcesine geldi, çam urluğa olanca hızıyla çarptı, kendi üzerinde yarım döndü, duraladı, sonra sendeleyerek yoluna devam etti. Çantalardan birinde çok renkli etiketler vardı: Sevilla, Kahire, Sarajevo, Stresa. Yorgunluktan ölecek, diye bağırdı Sarah. Şim di yığılıp kalacak bir yerde. Genç dev yığılıp kalmıyordu: Sarah şapka denizinin üstünde neşeyle dalgalanan kırmızı-lacivert kurdeleli hasır şapkayı gözleriyle kovaladı. Çantanızı alın, bensiz devam edin artık. Sarah tepeden tırnağa titredi, yanıt verm edi; kalabalığa dehşet dolu bir tiksintiyle bakıyordu. Size söylüyorum, duym adınız m ı? Sarah adam a döndü, Benzin isteyebileceğimiz bir araba geçe

ne kadar bekleyemez miyiz? dedi. Bu kalabalığın ardından gene otomobiller gelir. Adam kötü kötü güldü: Benzin istem ek mi? Bir deneyin bakalım! Neden, neden istem eyelim? Adam küçüm seyen gözlerini Sarah nm gözlerine dikm işti, kabaca yere tükürdü, sonra, Görmediniz m i? dedi. Birbirlerine yapışacak gibi peş peşe gidiyorlar. İçlerinden birinin yol ortasında durabileceğini sanır m ısınız? Ama ya dururlarsa? Ya bulabilirsem benzini? Size bulamazsınız, diyorum. Sizin hatırınız için yolda durup, sıralarını kaybetm eyi göze alırlar m ı zannediyorsunuz? Adam gizli bir alayla bakarak devam etti: Hadi güzel olsanız, şöyle yirm i yaşında falan olsanız, neyse! Ama... Sarah duym azlıktan geldi. Israr etti: Peki ya bulursam ya benzin bulursam? Adam inatla başını sallıyordu: Yok, bu iş burada bitti. Bir yere gidem em artık. Yirmi litre benzin bulsanız, yüz litre bulsanız gene gitmem. Anladım ben... Kollarını göğsünün üzerinde kavuşturm uştu. Gördünüz, dedi. Sesi haşindi. Fren yap gaza bas, yirmi m etrede bir fren yap gaza bas; vites değiştir: Bir arabanın anasını ağlatm ak için bundan iyi çare bulunm az! Arabanın aynasında sarı lekeler vardı. M endilini çıkardı ve dikkatle aynayı silmeye koyuldu. Hiç buralara kadar sürüklenm eyecektim, dedi. Yetecek kadar benzin alabilirdiniz! Adam yanıt vermedi, başını salladı; Sarah adam ın suratına bir tokat patlatm ak arzusuyla kıvranıyordu. Kendini zorlayarak sakin bir sesle konuştu: Eee? Ne yapacaksınız şim di? B urada kalıp bekleyeceğim. Neyi bekleyeceksiniz? Adam yanıt vermedi. Sarah onun kocaman eline sarılarak bütü n gücüyle sıktı: Burada kalacak olursanız, neler olur, düşünm üyor musunuz? Almanlar eli ayağı tutan kim i görürlerse alıp götürecekler. "Ibbii! Sonra piçinizin ellerini kesecekler, sizin de üstünüze binecekler, ha? Cesaret edebilirlerse tabii... Bu laflara karnımız tok bizim: Söylendiğinin çeyreği kadar kötü olmadıklarına bahse girerim. Yıkılış 17/2

Sarah m n boğazı kurum uştu, dudakları titriyordu. Renksiz bir sesle, Pekâlâ! dedi. Neredeyiz şim di? Gien e yirmi dört kilom etre yol var buradan. Yirmi dört kilometre! Bu hayvanın önünde ağlamayacağım. Arabaya girdi, çanta elinde çıktı, Pablo nun elini yakaladı: Gel Pablo! Nereye? Gien e. Uzak m ı? Daha epey yol var, yorulursan kucağıma alırım, dedi Sarah. Sonra açık bir suçlamayla ekledi: Hem yolda bize yardım edecek cesur insanlar buluruz elbet. Adam önlerine doğru yürüm üş, yolu kesm işti. Kaşlarını çatmıştı, yüzünde tatsız anlam larla başını kaşıyordu. Sarah sertçe, Ne istiyorsunuz? diye sordu. Adam ne istediğini bilmiyordu. Bir Sarah ya, bir Pablo ya bakıyor, düşünüyordu. Ne istediğini arıyordu kafasında. Ya, dedi, dem ek başınızı alıp gidiyorsunuz, öyle mi? Bir teşekkür bile etm eden... Sarah çabucak, Mersi, dedi. Çok m ersi. Adam ne aradığını bulm uştu: Öfkeyi arıyordu. Birden öfkelendi ve yüzü kıpkırm ızı oldu. Ya bizim iki yüz frank? Ondan ne haber? On para borcum yok size, dedi Sarah. İki yüz franga pazarlık etm edik mi? Daha bu sabah? Melun da? G arajda? Evet, ama beni Gien e götürm eniz için verecektim size iki yüz frangı: Siz beni elim de çocukla yol ortasında bıraktınız. Sizi ben bırakm adım : Araba yolda kaldı. Başını sallıyordu adam, şakaklarında dam arları iri iri m eydana çıkmıştı. Gözleri tuhaf bir m em nuniyetle parlıyordu. Sarah korkm adı. İki yüz frangı istiyorum. Sarah çantasını açtı: Alın, yüz frank veriyorum. B unu da verm ek zorunda değilim, am a vereceğim, cebinizde benim kinden kat kat fazla para olduğunu da biliyorum. Yüz frangı sizinle uğraşm am ak için veriyorum, anladınız m ı? Adam parayı aldı, cebine attı, sonra yeniden elini uzattı, dü şünceli gözleri, kocam an açık ağzıyla, yüzü hâlâ kıpkırm ızı, bakıyordu:

Yüz frank daha vereceksiniz! Bir kuruş bile vermem. Çekilin önüm den! Adam kımıldadı, öfkesinin elinde tutsaktı artık. Yüz frangı gerçekten istediği yoktu aslında: Belki de küçük oğlan yola düşm e den gelsin, ona sarılsın öpsün istiyordu, bu isteği kendi lehçesiyle dile getiriyordu. İki adım daha attı ve Sarah onun çantayı elinden alacağım anladı. Dokunm ayın bana! Ya yüz frangım ı verirsiniz ya da çantanızı alırım. B irbirlerinin gözlerinin içine baktılar. Adam ın cam çantayı almak istemiyordu, hiç istemiyordu, apaçık belliydi istem ediği ve Sarah öylesine yılgın, öylesine duygusuzdu ki şu anda çantayı hemen bırakabilirdi adama. Ama oyunu sonuna kadar oynam ak ve bitirm ek gerekti. Öylece, karşı karşıya durdular, rollerini unutuverm işler gibi, sonra Sarah konuştu: Ya, öyle mi? Deneyin bakalım! Adam çantayı yakaladı, çekmeye başladı. İstese bir çekişte Sarah nın elinden koparıp alabilirdi çantayı, am a başını yana döndürmüş, gelişigüzel çekm ekte devam ediyordu; Sarah da sapı sımsıkı tutm uş, çantayı kendine doğru çekiyordu, birden Pablo ağlamaya başladı. Yaya sürüsü uzaklaşıp gitmiş, otomobil resm î geçidi gene başlamıştı. Sarah kendini acınacak kadar gülünç hissediyordu. Çantanın sapını m üthiş bir öfkeyle çekiyordu; adam da kuvvetle çekti ve çantayı elinden aldı. Sonra bir Sarah ya, bir elindeki çantaya baktı, yüzünde derin bir şaşkınlık vardı; belki de çantayı alm ak aklına bile gelmemişti, hiç istem em işti, ama olan olm uştu bir kez: Çanta elindeydi, parm aklarının ucunda sallanıyordu. Çantayı verin, dedi Sarah. Adam yanıt vermiyordu; yüzünde budala bir inat vardı. Sarah öfkeden boğulacağını sandı ve bir an otomobillere dönerek bütün öfkesini kusarcasm a haykırdı: Hırsız vaaar! Kocaman, siyah bir Buick yanlarından geçiyordu. Kesin, dedi adam, sersem lik istem ez. Sarah m n om zunu yakaladı, kadın şiddetle silkinerek iki adım geri attı ve kelimeler, hareketler büyük bir rahatlık ve kesinlikle bir anda benliğinden dışarı taştı: Buick in basam ağına sıçradı, kapının tokm ağına sım sıkı yapıştı. Hırsız! Hırsız var! Buick in cam ından bir kol uzandı, olanca kuvvetiyle S arah yı itti:

D elirdiniz mi? İnin, parçalanacaksınız! Sarah aklını kaybettiğini sandı, çıldırmıştı: Nefis bir şeydi bu. Elleri kapının tokm ağında kenetli, Durun! diye haykırdı. Durun! Hırsız var! Hırsız... İnin diyorum! Duramam, arkadaki arabayla çarpışacağım. Görmüyor m usunuz? Sarah çılgın öfkesinin bir anda söndüğünü duydu. Kendini koyverdi, yere atladı, tekerlendi; adam tam zam anında elini uzatmıştı, genç kadım yakaladı, ayağa kaldırdı. Pablo bağırıyor, ağlıyordu. Şenlik sona ermişti: Sarah ölmek istiyordu. Çantasını açtı, bir yüz franklık çıkardı, adam a uzattı: Alın! Beş dakika sonra kendinizden utanacaksınız. Adam, gözlerini kaldırm adan parayı aldı, çantayı yere bıraktı. Şim di çekilin yolum dan! Adam kenara çekildi. Pablo hâlâ hıçkırıyordu. Sarah şefkatsiz bir sesle, Sus Pablo, ağlama, dedi. Hadi hadi, geçti, ağlama... Uzaklaştılar. Adam kapalı dudaklarının arasından söyleniyordu: Benzin param ı kim verecek? İnce uzun, esm er karıncalar bütün yola yayılmıştı, Sarah birkaç saniye yanları sıra yürüm eyi denedi, ama kornaların m üthiş feryadı onu hendeğe doğru sürükledi. Arkam dan gel, dedi Pablo ya. Ayağı burkuldu, durdu. O tur şuraya. Çim enlerin üzerine oturdular. Böcekler, kocam an, ağır hareketli, esrarlı böcekler önlerinden geçip gidiyordu; adam sırtını onlardan tarafa dönm üştü, neye yarayacaklarını bilmediği, yararsız, gereksiz yüz franklıklar hâlâ sım sıkı kapalı avucundaydı; otomobiller, dev ıstakozlar gibi gıcırdayarak yürüyor, ağustosböceklerininkine benzer seslerle inliyordu. İnsanlar iri böceklere dönüşmüşlerdi. Sarah korkuyordu. Kötü adam o, dedi Pablo. Kötü, kötü... Sarah ihtirasla, Kimse kötü değildir, dedi. N eden ki çantayı kaptı öyleyse? Neden ki, denmez: Çantayı neden kaptı? Çantayı neden kaptı? Sarah, Korkuyordu, dedi. Şimdi niye bekliyoruz? diye sordu Pablo.