Necefbey Vezirov ( Şuşa, 1854 - Şamahı, 1926 )



Benzer belgeler
Ebdürrehim Haqverdiyev (Şuşa, Bakı, 1933)

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

X - Letif eler - Fıkralar

Asker hemen komutanı süzerek cevap vermiş; 1,78! Komutan şaşırmış;

Ramazan Manileri // Ramazan Manileri. Editors tarafından yazıldı. Cuma, 25 Eylül :55

Hesenbey Zerdâbi (Zerdab, 7 Haziran Bakı, 28 Kasım 1907)

Qurbani. Naşı tebib derde derman etmedi, Canan gelip göz evimden ötmedi, '-- Hesret öldüm, elim yara yetmedi, Vezir de menim tek kâmın almasın!

Anlamı. Temel Bilgiler 1

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

Aşıq Qerib (Azerbaycan Dastanları, Baku, 1977, s )

Yakup Şakir Ali MEKTEP VE MİLLİ DİL. Parlaq fikir, teren aqıl qazanılır mektepte, Bundan maxrum qalan adam aqir olur elbette.

Uzun Bir Köpek Hakkında Kısa Bir Öykü. Henry Winker. İllüstrasyonlar: Scott Garrett. Çeviri: Bengü Ayfer

Şiir Anadan Örnekler. Köyden ayrılalı nice yıl oldu Yıkıldı evimiz selinen doldu Hani bacı kardeş nerede kaldı özlüyorum ben seni güzel Alvar

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

Filmin Adı: Şaban Oğlu Şaban. Oyuncular: Kemal Sunal, Halit Akçatepe, Adile Naşit, Şener Şen. Filmin Yönetmeni: Ertem Eğilmez. Senaryo: Sadık Şendil

Neriman Hesenzâde (Kazak 1931)

Cefer Cabbarlı (Baku, Baku, 1934)

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

yemyeşil bir parkın içinden geçerek siteye giriyorsunuz. Yolunuzun üstünde mutlaka birkaç sincaba rastlıyorsunuz. Ağaçlara tırmanan, dallardan

Ateş Ülkesi'nde Ateşgâh Ateşgâh ı anlatmak istiyorum bu hafta sizlere. Ateş Ülkesi ne yolculuk ediyorum bu yüzden. Birdenbire pilot, Sevgili yolcular

PİNOKYO EĞİTİM KURUMLARI MART AYI AYLIK EĞİTİM PROGRAMI 1. HAFTA

Ünite 01: Arapçada Kelime ve Cümle Çeşitleri

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

DENEYLERLE BÜYÜYORUZ

Recep in İlk Üç Orucunun Fazileti

tellidetay.wordpress.com

Engin arkadaşına uğrar, eve gelir duşunu alır ve salona gelir. İkizler onu salonda beklemektedirler.

Evlenirken Nelere Dikkat Edilmeli?

ÖN OYUN Yer, ağustos böceklerinin yuvası. Cici ve Mimi aynanın karşısında son hazırlıklarını yapmaktadır.

Rafet El Roman. Amerika. Rafet El Roman. A memo. Burasý New York Amerika. Evler karýþtý bulutlara. Nasýl bir zaman. Nasýl bir yaþam.

ŞAHISLAR: Anne:Zişan, Baba:Orhan, Abla:Fehiman, Abla:Güzin, Abi:Osman, Küçük Kardeş:Fikret

Bir gün Hz. Ömer (r.a) camiye giderken bir çocuğun da acele acele camiye gittiğini görür. Hz. Ömer (r.a):

Cadı böyle diyerek süpürgesine bindi. Daha yüz metre uçmadan. paldır küldür yere düştü. Ağaçtaki kargalar Gak gak diye güldüler.

ISBN :

MATEMATİK ÖYKÜLERİ BİLGİÇ İLE SAYGIÇ NEŞELİ

Derleyen: Yücel Feyzioğlu. Resimleyen: Serap Deliorman

Memmed Arif (Bakû, Baku, 1975)

Birinci kadın; Oğlunun çok hareketli olduğunu, ellerinin üzerinde dakikalarca yürüyebileceğini söyledi.

Maksut Genç. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Bu kitabın sahibi:...

Her hakkı saklıdır. Ticarî amaç ile basılamaz ve çoğaltılamaz. Copyright

Mehmet Ali Aktar. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

6 Çocukla Ahır'da Yaşam Mücadelesi

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI UÇAN BALONLAR VE SİHİRLİ ELLER SINIFLARI NİSAN AYI EĞİTİM PROGRAMIMIZ

ELAZIĞ - TUNCELİ ZİYARETİ

BİR BAYRAK RÜZGÂR BEKLİYOR

tellidetay.wordpres.com

Üzeyir Hacıbeyli (Ağcabedi, 18 Eylül Baku, 23 Kasım 1948)

Samed Behrengi. Sevgi Masalı. Çeviren: Songül Bakar

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi

DDD. m . HiKAYE. KiTAPLAR! . CİN. ALİ'NİN. SERiSiNDEN BAZILARI. Öğ. Rasim KAYGUSUZ

AVUKAT Skeç-Komedi Tiyatro Metni

SATILMAZ EĞİTİM AMAÇLI KULLANILMAK İÇİN ÇOĞALTILMIŞTIR

Qabil (Baku, 1926-) Saysız şer içinde adi şe'rsen Ancaq ne şeriyin, ne ortağın var. Böyük bir axında üzüb gedirsen, Xırdaca gemisen, öz bayrağın var.

Dört öğrenci sabahleyin uyanamamışlar ve matematik finalini kaçırmışlar, ertesi gün hocalarına gitmişler, zar zor ikna etmişler. Arabaya bindik yolda

ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ. ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011 ΣΟ ΔΞΔΣΑΣΙΚΟ ΓΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΣΔΛΔΙΣΑΙ ΑΠΟ 8 (ΟΚΣΩ) ΔΛΙΓΔ. Τπογραφή καθηγητή:

OKUMA ANLAMA ANLATMA. 1 Her yerden daha güzel olan yer neresiymiş? 2 Okulda neler varmış? 3 Siz okulda kendinizi nasıl hissediyorsunuz?

AİLEYE MUTLULUK YAKIŞIR! HAYAT SEVİNCE VE SEVİLİNCE GÜZEL

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

Memmed Araz (Nahcıvan-Şahbuz, 14 Ekim 1933)

5.SINIF TÜRKÇE (GENEL DEĞERLENDİRME TESTİ) almıştır?

tellidetay.wordpress.com

M VE NAZARDAN KORUNMA VE KURTULMA YOLLARI. lar aha beteri. dir veya 7 2. Y. 4. a bakarak " " dersek h 6. olarak sadaka verme.

Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış

Benzetme ilgisiyle ismi nitelerse sıfat öbeği, fiili nitelerse zarf öbeği kurar.

Doğuştan Gelen Haklarımız Sadece insan olduğumuz için doğuştan kazandığımız ve tüm dünyada kabul gören yani evrensel olan haklarımız vardır.

HADDİNİ BİLMEMEK YA DA İSTİDRAC

ÖZEL KIRAÇ ORTAOKULU EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI DEĞERLER EĞİTİMİ RAPORU (NİSAN 2015) KARŞILIKSIZ İYİLİK YAPMAK

Bu testi yapın, kendinizi tanıyın!

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi YILDIZLAR GRUBU ARALIK

ABDULLAH ALİYE CAN ANAOKULU ÇİÇEKLER SINIFI OCAK AYI BÜLTENİ BELİRLİ GÜNLER VE HAFTALAR. Yeni yıl (31 Aralık-1 Ocak)

İntikam. Ölüm Allah ın Emri

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΞΙ ( 6 ) ΣΕΛΙΔΕΣ

6. Sınıf sıfatlar testi testi 1

ABDULLAH ALİYE CAN ANAOKULU UĞUR BÖCEKLERİ SINIFI KASIM AYI BÜLTENİ

Eşeğe Dönüşen Kabadayı Makedonya Masalı (Herşeyin bir bedeli var)

Bir$kere$güneşi$görmüş$ olan$düşmez$dara$

Başarı Hikayelerinde Söke Ekspress Gazetesi ve Cumhuriyet Ofset Matbaasının sahibi, 1980 yılından bu yana üyemiz olan Yılmaz KALAYCI ya yer verdik.

Samed Behrengi. Püsküllü Deve. Çeviren: Songül Bakar

(December 23, 2014, Tuesday) SECONDARY PREP TURKISH COMMON EXAM. General Revision Test

bez gez sez tez biz çiz diz giz boz roz koz poz toz yoz çöz göz köz söz buz muz tuz büz düz güz

Neriman Nerimanov (Tiflis, 14 Nisan Moskova, 19 Mart 1925)

ÖZEL GÜNLER. Doğum günü/kadınlar günü/anneler günü/babalar günü/sevgililer günü/ Öğretmenler günü

Müslim Uyğun. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67)

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI

XIII - Efsaneler ve Revayetler

Soðaným da kar gibi Elma gibi, nar gibi Kim demiþ acý diye, Cücüðü var bal gibi

ÇAYLAK. Çevresinde güzel bahçeleri olan bir villaydı.

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

Selman DEVECİOĞLU. Gönül Gözü

1) Aşağıdaki cümlelerin hangisinde yazım yanlışı yapılmamıştır?

&[1 CİN ALİ'NİN HİKAYE KİTAPLAR! SERIS.INDEN BAZILARI. l O - Cin Ali Kır Gezisinde. Öğ. Rasim KAYGUSUZ

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým.

Akhisarlı Hakkı Baba, 1934 yılında Akhisar da doğdu. Ailesi Aslen Makedonya nın PİRLEPE şehrinden gelmiş Arnavut kökenli bir ailedir.

HAC YÜCE ALLAH IN (c.c) EMRİDİR.

Veda Hutbesi. "Ey insanlar! " Sözümü iyi dinleyiniz! Biliyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım.

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

Transkript:

Necefbey Vezirov ( Şuşa, 1854 - Şamahı, 1926 ) M.F.Ahundzâde'den sonra onun edebî geleneğini devam ettiren ikinci Azerbaycan dram yazarıdır. 1854'te Şuşa'da, asilzade ailesinde doğdu. Azerbaycan kültürüne ve sosyal hayatına, onlarla tanınmış şahsiyetler vermiş Vezirovlar neslindedir. Dedesi Kulubey ve babası Fetelibey, Karabağ'ın yoksullaşmış beylerindendi. Ailenin esas ağırlığı anası Mina Hanım'm omuzlarmdaydı. 1866'da molla mektebine gitti. Üç ay zarfında okur-yazarlığı öğrendi. Bir yıl sonra Şuşa Mülkiyye Mektebine verildi. Lakin öğretmenin hakaretlerine dayanamayarak okulu ter ketti. Akrabalarının birinin yardımıyla Rus dilini kısmen öğrendikten sonra, 1868'de tek başına Bakü'ye geldi ve burada sınavlardan başarı ile geçerek fen mektebine dahil oldu. Necef Bey, Rusça eğitim veren bu mektepteki ilk Türk öğrencilerden biriydi. 1873'te mektepdeki Türk öğrenciler burada öğretmenlik yapan Hesenbey Zardâbi'nin başkanlığıyla M.F. Ahundzâde'nin "Hacı Kara" piyesini sahneye koymuş ve bununla da millî tiyatronun temel taşını atmışlardı. Oyunda esas rolleri Necefbey Vezirov ve sonralar Azerbaycan kültür tarihinde belli bir yeri olan Esgerağa Adıgözelov-Goranı (1854-1910) oynamıştılar. Fen mektebinin sonuncu sınıfında okurken "Eti Senin, Kemiği Menim" ve "Kara Günlü" adlı iki komedi yazmışsa da, bu eserlerin el yazmaları günümüze kadar ulaşmamıştır. 1874'te fen mektebini gümüş madalya ile bitirmiş, sınavlardan geçerek Petersburg Üniversitesine kaydedilmişti. Lakin Petersburg'un rutubetli iklimine dayanamadığmdan birkaç aydan sonra Moskova'ya gelmiş ve buradaki Petrovski- Razumovski Ziraet Akademesi'ne dahil olmuştu. Rusya'da tahsil yıllarının başlangıcında maddî durumu çok fena idi. Sonraki yıllarda, hayatının bu dönemiyle ilgili olarak; "Havası soyuk Moskvada üstüme örtecek bir yorganım da yok idi. Gece üstüme bu dünya malından bir tekçe gümanım gelen palazımı örtürdüm. Bu palaz da menim hal-i perişanım gibi bir halda idi ki, onun ancak Öküzlerin üstüne örtülmeye leyakatı vardı. Palaz altında yatdığım üçün tehellüsüm "Derviş" kaldı. Lakin Moskvada olağanüstü bir başarı ile imtihan verdiyim için Akademiya mene tekaüd verdi. Yalnız şimdi kendimi dörd il müddetine te'min olunmuş saydım" demiştir. 1874-1878'de, Ziraet Akademisi'nde okurken "Ev Terbiyesinin Bir Şekli" (1875), "Gemi Lövbersiz Olmaz" (1876) vb. komedilerini kaleme aldı. Hocası H.Zerdâbi'nin başyazarlığı ile Bakü'de yayınlanan ilk Azerî-Türk gazetesi "Ekinci"ye makaleler yazdı.

1878-1890'da Gence ve Dilican'da orman mühendisi olarak çalıştı. Bu sürede Kafkas ormanlarının Özelliklerine ve buradaki ağaç türlerine dair bir ilmi araştırma da yazdı. Aynı zamanda "Daldan Atılan Taş Topuğa Deyer", "Sonraki Peşimançılık Fayda Vermez", "Adı Var, Özü Yok" gibi komedilerini de bu dönemde yazıb bitirdi. 1885'te Azerbaycan asilzadelerinden biri olan Abbasbey Hakverdiyev'in kızı, iyi eğitim görmüş Hurşid Hanımla evlendi. 1891'de politik nedenlerle görevinden alındıktan sonra, mesleği ile ilgili olmayan alanda hizmet eder. 1892-1894'te "Dad Yarımçık Elinden" ve "Güzeşt" adlı komedilerini yazar. 1895'te ekstern yolla imtihan vererek avukat olur ve Bakü'ye göçüp, yerli mahkemelerde çalışmaya başlar. "Yağışdan çikdık, Yağmura Düştük" komedisi, Azerî Edebiyatı tarihinde trajedinin ilk örneği olan "Müsibet-i Fahretdin" eseri ve "Pehlevanan-i zemane" mizahî piyesi Baku döneminde, XIX yy. sonlarına doğru yazılmıştır. Azerbaycan'da kültür hayatının hızla geliştiği 1905-1920'de Necefbey Vezirov "Derviş" mahlası ile Bakü'de yayınlanan "Heyat", "İrşad" "Taze Heyat", "Mir'at", "Yeni İrşad", "Açık Söz" vb. gezetelerde, "Küçük Müteferrikeler" genel adı altında, dövrün siyasî, sosyal vs. alanlardaki hayatını açıklayan, onlarca yazı yazdı. 1902'de Jan Batist Molyer'in "Hasis" piyesini "Ağa Kerim Han Erdebili" adı ile Azerî Türkçesine tercüme etti. 1907'de ise ünlü Rus yazarı A.K.Tolstoy'un "İvan Grozni'nin Ölümü" eserini Azerî Türkçesine aktardı. 1908-1912 arasında ayrıca "Vay Şelekküm, Melekküm", "Ne Ekersen, Onu da Biçersen", "Keçmişde Kaçaklar" gibi eserlerini yazdı. Tiyatro eserlerinin büyük bir kısmı Azerbaycan tiyatrolarında başarıyla sahnelendi. 1913'te edebî hayatının 40. yılı geniş şekilde kutlandı. Rusya imparatorluğunun çöküşünü büyük bir sevinçle karşıladı. Aynı zamanda objektif bir tavırla, yeni kurulan Millî Azerbaycan Hükümeti'nin de noksanlarını göstermekten çekinmedi. 1920'de Bolşevik devriminden sonra, Ziraet Yüksek Okulu'nda öğretmen olarak çalıştı. Hiç bir meziyyeti ile tanınmayan ve bedii değeri olmayan "Yeni Esrin İhtidası" piyesini yazdı. 1926'da Şamahı şehri yakınlarındaki Çukuryurt adlı yaylakta öldü ve Bakü'de Fexri Xıyaban'da toprağa verildi. Yaşadığı dönemin Rus tiyatro aleminde "Müslüman Ostrovskisi" diye isim yapan Necefbey Vezirov, 50 yıldan fazla devam eden sanatkârlık hayatı boyunca yazdığı eserlerde, çağdaş Azerbaycan muhitini bütün yönleri ve konularıyla, en farklı insan tipleri açısından göstermeve çalışmıştır. Onun eserlerinde Azerbaycan köylüsü de, asilzadesi de, aydını da meydana çıkan burjuvazisi de görmeye değer ve dikkati çeken bir şekilde gösterilmişdir. Eserleri: Daldan Atılan Daş Topuğa Deyer, Şuşa, 1893; Tesnifat, Bakı, 1901; Müsibet-i Fexreddin, Bakı, 1929; Eserleri, Bakı, 1935; Eserleri, I cilt, Bakı, 1953; Eserleri, II cilt, Bakı, 1954; Mekale ve Felyetonlar, Bakı, 1961; Eserleri, Bakı, 1977, Piyesler, Baxı, 1984. Sonraki Pişmanlık Fayda Vermez, Susa - 1893, Vay Şeleküm Meelleküm, Bakı- 1911, Ağa Kerim Han Erdebilİ, Bakı-1911. Kaynakça: Azerbaycan Edebiyatı Tarixi, c.il, Baxı, 1960, s.317-357; Tercümeyi-hal kitabı, Bakı, 1913; Feyzulla Qasımzade. Necefbey Vezirov'un Heyat ve Yaradıcılığı, Necefbey Vezirov, Eserleri, Bakı, 1935 neşrine müqeddime, s.5-34; Feyzulla Qasımzade, Necefbey Vezirov, Bakı, 1954;; S. Xelilov, Necefbey Vezirov'un Eserlerinin dili, Bakı, 1954; Mirze İbrahimov, Necefbey Vezirov'un Yaradıcılığında Azadlık ve Hümanizm İdeyaları, Bakı, 1956, Azerbaycan Bilimler Akademisi Nizami adına Edebiyyat ve Dil İnstitutumın Eserleri, c.ix, Bakı, 1956; Kamran Memmedov, Necefbey Vezirov. Bakı, 1963; Yaşar Qarayev. Facie ve Gehreman, Bakı, 1963; Ali Sultanlı, Azerbaycan Dramaturgiyasmın İnkişaf Tarifinden, Bakı, 1964; Qulam Memmedli. Azerbaycan Teatrının Salnamesi, Bakı, 1975; Feyzulla Qasımzade. XIX. Esr. Azerbaycan Edebiyatı Tarixi, Bakı, 1974, s.451-485; Zaman Esgerli, Necefbey Vezirov'un "Musibet-i Fexreddin" Faciesi, Bakı, 1976; Ebdülvahab Yurtsever. Azerbaycan Dram Edebiyatı, Ankara, 1950; M. Kamran. Necefbey Vezirov'un eserlerine ön söz, Bakı, 1977, s.3-47.

KONU: Tacir Hacı Qeraber'İn Rusiya'ya mal aparan gemisi denizde batır. Bu xeberi alan xesis Hacı Qember ağlını itirir. Şeriki Hacı Salman ve eşi Dilber Xamm'm bacısı oğlu, Rusiya'da üniversite bitirmiş Eşref Bey onu ne qeder inandırsalar da ki, mallar sigorta edilib ve onların deyeri mal sahiblerine qaytarilacaq, Hacı Qember sakitleşmir. Onun müflis olduğunu duyan borçlular qapısmı kesirler. Eşref Bey onların borçlarını qaytarır. Ele bu zaman Hacı Salman da malların deyerinin gemicilik şirketi terefinden ödenilmesi hâresinde teleqraf getirir. Pullarının batmadığını gören Hacı Qember bu defe başqa xeyallara düşür: QIZI Cevahir Xamm'i Eşref beye verdikden sonra özü de 16 yaşlı qulluqçuları Yeter'e evlenmek fikrine düşür. Eşi Dilber Xanım onu bu ağılsız addımdan çekindirmeye çalışsa da, teşebbüsleri semeresiz- qahr. Lakin komedinin finahnda her şey Hacı Qember'in istediyinin eksine olur.yeter Eşref Bey'in xidmetçisi Mahmud'a qoşulub qaçır, Hacı Qember yeniden gülünç veziyyete düşür. HACI QEMBER (tek) - Paho, vay... Axır ki, Cevahir'i yola saldım getdi. İndi görüm men ne qaymram?... Doğru deyibler, bir cahülıqda, bir de qocalıqda baş germ olar. Göz qızışıb, gece yuxusuz, gündüz el amanda... Bele rûzigarı uzun çekmek olmaz... Her bir saat, her bir deqiqe, vaxt-bîvaxt Yeter durub gözümün qabağmda... iş düzeler, bir nece müddet istirahet ederik... Dünya beş gündür, beşi de qara... Süleyman'a qalmayan dünya kime qalacaq? (Cebi dâxil olur) He, Cebi, nece oldu? CEBİ- Cebini Allah yer üzünden götürsün... Cebİ'ni buyurursuz bitmez işe, adını qoyursuz yarıtmaz. Cebi neylesin? Ne qeder elleşirem, ne qeder çalışıram, qancıq tora girmir ki, girmir..'. Deyirem, ay qız, axmağm balası, bele dövletden, cah-celâldan kim el çek er... İndiye kimi, qulluqçuluq elemisen, bundan sonra xanımliq ele... Ye, iç, yat, gez... Allah'a da günde min kere şükür ele... İlaç olmur. Çox da berke çekende, deyir vallah gedib Dilber Xanım'a deyerem... Dahi saqqalımda yer qalmayibdır ki, lomba ile tüpürmemiş olsun. HACI QEMBER - Get, onu beri çağır görüm (Cebi gedir). Nâinsafın balası nâinsaf, gör nece nemekbeherâmdır. Bir mene deyen gerek ne düşmüsen Cebi'nin üstüne, çağır mollanı, kebini kesdir, qurtarsm getsin... Yeter'in harayı onda görek hara çatır? DRAM ESERLERİ YAGIŞDAN ÇIXDIQ, YAĞMURA DÜŞDÜK (Komedi, 4 meclisde) (Necıjbey Vezirov, Eserleri, Bakı-1977, s.123-125) DÖRDÜNCÜ MECLİS (Vaqe olur kemin otaqda) KONU: Tüccar Hacı Kamber'in Rusya'ya mal götüren gemisi denizde batar. Bu haberi alan cimri Hacı Kamber, aklını yitirir. Ortağı Hacı Salman İle eşi Dilber Hanım'ın bacısının oğlu olan ve Rusya'dan üniversite bitirmiş Eşref Bey, onu ne kadar malların sigortalı olduğunu, onların değerinin mal sahiplerine geri verileceğini söylerlerse de Hacı Kamber sakinleşmez. Onun iflas ettiğini duyan borçlular kapısına gelirler. Eşref Bey onların borçlarını verir. Hacı Salman da malların değerinin gemicilik şirketi tarafından ödenilmesi hususunda bir telgraf getirir. Paralarının batmadığını gören Hacı Kamber, bu defa başka hayâllere düşer. Kızı Cevahir Hanım'ı Eşref Bey'le evlendirdikten sonra kendisi de 16 yaşındaki hizmetçileri Yeter'le evlenmek ister. Eşi Dilber Hanım onu bu akılsız adımdan vazgeçirmeye çalıştısa da teşebbüsleri sonuçsuz kalır. Ancak komedinin sonunda her şey Hacı Kamber'in düşündüklerinin tersi şeklinde gerçekleşir. Yeter, Eşref Bey'in hizmetçisi Mahmut'la birlikte kaçar. Hacı Kamber, yeniden komik duruma düşer. HACI KAMBER (Yalnızdır) -Vay!... Son olarak Cevahir'i yolladım gitti. Şimdi ben ne yapacağım, bakalım? Doğru demişler; bir cahillikte, bir de ihtiyarlıkta insanm başı sıcak olur. Gözlerim kızardı, gece uyku yok, gündüz korku içindeyim... Böyle hayatı uzun süre çekmek mümkün değil... Her saat, her dakika, vakitii vakitsiz gözümün önüne Yeter geliyor. Biraz istirahat edelim bakalım, durum düzelir... Dünya beş gündür, beşi de kara... Sultan Süleyman'a kalmayan dünya kime kalacak? (Cebi, içeriye girer). Ha, Cebi, nasıl oldu? CEBİ -Allah Cebi'yi dünyadan alsın. Cebi'yi olmayacak işe gönderirsiniz, ondan sonra da adına "yaramaz" dersiniz. Cebi ne yapsın? O kadar yalvarıyorum, o kadar gayret ediyorum; kadın tuzağa girmiyor. "Ey kız, ahmağın kızı! Böyle mutluluktan, böyle makamdan, güçten vazgeçilir mi? Şimdiye kadar hizmetçilik ettin, bundan sonra, bari hanımlık yap... Ye, iç, yat, gez. Her gün Allah'a bin kere şükür et..." diyorum, yine çâre olmuyor. Fazla ısrar edince de "Vallahi, gidip Dilber Hanım'a söylerim" diyor. Sakalımda onun tükürmediği yer kalmadı. HACI KAMBER -Git, onu buraya çağır, bakalım! (Cebİ gider.) İnsafsızın kızı insafsız! Namkorlük ne demek, gör bakalım. Cebi'nin üzerine neden gidiyorsun. Bir de bana desin de hocayı, kadıyı çağırıp nikâhı kıydır, bitir gitsin. Yeter'in çığlıkları bakalım nereye kadar ulaşacak?

DİLBER XANIM (dâxü olur, acıqh ve teeccüblü. Hacı Qember'e xeyli baxıb) - Yağışdan çıxdıq, yağmura düşdük. Ay bîheya oğlu bîheya, tur senin bîheya saqqalma. Bu saqqaldan utanmırsan mı heç? HACT QEMBER - Başına at tepibdir mi, nedir arvad? Neden ötrü ve ne cür'et edib bu föhşleri mene deyirsen, he? DİLBER XANIM - Ne cür'et eleyirem? Neden ötrü? Bilinirsen, ay bîheya? Vallah, bu saat bu eve bir od qoyaram, bir oyun oynayaram, inqirâz-i âlemecen damşılar. Bir gözümün içine dürüst bax. Tezeden deli olmusan ay mürted, ay mel'un? Tuf senin saqqalma. HACI QEMBER - Senin cür'etin yoxdur ki, ona "buradan dur, orada otur" deyesen. Murdarın qızı murdar, sürük gözümün qabağmdan. DİLBER XANIM - Çaxır içmisen, yoxsa. qarga beyni yemisen, meni evden qovursan? Bcxtever başıma, altmış yaşımda sahibim tezeden eşqe düşüb... Boyunu yere soxum... HACI QEMBER - Dine-farağat otur, heç atlanıb-düşme, yoxsa âxırda peşimân olarsan. Meni yaxşı tanı. DİLBER XANIM - Yeter! Yeter! Buraya gel, ay qiz. Buraya gel görüm, indiye kimi sene "qızım, qızım" deyen, seni ne tövr zer-zibâya münevver eleyib bu evde xanım qayırır. Tuf senin saqqalına. HACI QEMBER - Bîheyanın qrzi, şerietden çıxıb üzüme ağ olursan? Menim cinimi bilirsen ki. Bu saatda bu evden seni iti qovan kimi govaram. DİLBER XANIM - Bu saat qaçaram bazara başıaçiq, ayaqyalın, çağırram âlemi, tökerem başıma ki, camaat, "Hacı Qember tezeden deli olub, meni, beş uş.aq anasını, Ferhad kimi otuz il külüng çalanı Öz evinden qovur. Seni bir saatda rüsvâ-yi cahan ederem. HACI QEMBER - Estağfurullah. Le'net sene kor şeytan ha. Sözün nedir, gözüne dönüm, menden ne isteyirsen, menden ne isteyirsen, ay deli Xudaverdi'nin nevesi? DİLBER XANIM - Senden ne isteyirem, ay pineçi Kâzim'm oğlu? Ay dünenecen çerçilik eleyen? Yeteri buraya çağır, onda sene deyerem. HACI ÇjEMBER - Esteğfürullah. Xataya düşdük camaat da. DİLBER XANIM - Âxır deyirem ne üçün Cevahir'i başından tez redd eledi, qızişıb eyş-işrete meşgul olmaq isteyirmiş... Tuf, mel'un. Heç utanmırsan mı? Yeter Xanım, Nazlı Xanım, Növreste Xamm, gel. Tuf, bîqeyret. HACI QEMBER - Yeter senden pisdir? Yeter'i senin kimi yüz arvada vermerem. Yavaş, onu Xanım eleyende görek men ne şeriete mugayir iş DİLBER HANIM (içeriye girer, öfkeli ve şaşkın bir şekilde uzun müddet Hacı Kamber'c bakarak) - Yağmurdan kaçtık, doluya tutulduk. Ey utanmaz oğlu utanmaz, tüh senin utanmaz sakalına. Hiç bu sakalından utanmıyor musun? HACI KAMBER -Kafana at mı tekla vurdu, ne oluyor avrat? Neden ve hangi cesaretle bu sözleri bana söylüyorsun? DİLBER HANIM -Neden söylüyorum, nasıl cesaret ediyorum? Bilmiyorsun, öyle mi? Utanmaz. Vallahi şimdi bu evi ateşe veririm, bir oyun oynarım, kıyamete kadar konuşulur. Gözümün içine bak! Ey dinsiz, ey melun! Yeniden delirmişsin sen. Tüh senin sakalına!... HACI KAMBER - Hayasızın kızı, şeriatden çıkıp, yüzüme çıkıyorsun! Benim Öfkemi bilirsin ki, bu saatde bu evden seni iti kovar gibi kovarım. DİLBER HANIM - Çok mu içtin, karga beyni mi yedin ki, beni evden kovuyorsun? Vah benim başıma, altmış yaşından sonra kocam yeniden aşka düşmüş... Toprağa giresice... HACI KAMBER - Oturduğun yerde rahat otur, ortalığa düşme, yoksa sonunda pişman olursun. Beni iyi tanı... DİLBER HANIM - Yeter, yeter! Buraya gel ay kız! Buraya gel göreyim. Şimdiye kadar sana "kızım, kızım" diyen, seni süsleyip, püsleyip bu eve hanım yapıyor. Tuu, senin sakalına... HACI KAMBER -Senin ona "hurdan kalk, şuraya otur" diyecek kadar bile cesaretin yok. Murdarın kızı murdar! Çekil git gözümün Önünden. DİLBER HANIM -Şimdi baş açık, ayak yalın, herkesi çağırıp bazara çıkarım, başıma toplarım. "Hacı Kamber yeniden delirmiş, beni beş çocuk annesini, Ferhat gibi otuz yıl külünk sallayanı kendi evinden kovuyor" derim. Seni bir saatte dünyaya rezil ederim. HACI KAMBER -Estağfirullah! Lanet olsun sana, kör şeytan! Ey deli Hudaverdi'nin kızı! Sen ne diyorsun, gözüne kurban olduğum, benden ne istiyorsun? DİLBER HANIM -Ey kunduracı Kâzım'ın oğlu! Senden ne istiyorum, öyle mi? Ey daha düne kadar çerçilik yapan! Yeter'i buraya çağır, o zaman sana söylerim. HACI KAMBER -Estağfirullah! Cemaatte hataya düştük. DİLBER HANIM -Neden Cevahiri başından çabucak savdı, diyordum. Meğer gülüp eğlenmek istiyormuş. Tüh, melun! Hiç utanmıyor musun? Yeter Hanım, Nazlı, Hanım, Nevreste Hanım gelin. Tüh, namussuz! HACI KAMBER -Yeter senden kötü mü? Yeter'i senin gibi yüz kadına değişmem. Yavaş ol, onu hanımım yapınca gör bakalım, ben şeriata aykırı

görürem? Eğer xoşun gelmir, gözüm üste yolun var, buyur, teşrif apar. Buyur, ele bu saat buyur... DİLBER YANIM - Sen bu eve qan salmaq isteyirscn, qan, qan, qan. Vesselam, Abrı yeyib ismeti atmısan dalma. HACI QEMBER - Axmağm qızı axmag. Birce onu başa düş ki, Yeter'in on beş, ya on altı yaşı var, biz olmuşuq nâmehrem, isteyirsen ki, meni günaha batırıb cehennem odu ile yandırasan? DİLBER XANIM - Bîheyanm üzrüne bax, üzrüne. Xeyr, ele deyil, sene bele dikmeme qız gerekdir, Novreste. Tuf saqqahna, tuf e'tibarına. HACI ÇEMBER - Dexi besdir, kifayet eder. Dur itil gözümün qabağmdan, yoxsa vallah sürsümüyünü ezerem. Dur deyirem sene... Sen meni lap bîgeyret eledin, dur sürük. (Cebi dâxii olur) 1895 hangi işi yapmışını? Eğer hoşuna gitmiyorsa buyur git, başımın gözümün üstüne!... Buyur, şimdi git... DİLBER HANIM -Sen bu evi kana bulamak istiyorsun. Kan, kan, kan, vesselam! Ar perdesini kaldırmış namusu bir kenara atmışsın. HACI KAMBER -Ahmağın kızı ahmak! Sadece şunu anla: Yeter on beş on altı yaşındadır, biz ise namahrem olmuşuz. Sen beni günaha sokup cehennem ateşinde yanmamı mı istiyorsun? DİLBER HANIM -Edepsizin özrüne bak, özürüne!... Hayır, öyle değil, sana şöyle dik memeli bir kız lâzım, Nevreste gibi... Tüh sakalına, tüh senin şerefine... HACI KAMBER -Yeter artık, yeter!... Kalk, gözümün önünden yok ol. Yoksa vallahi seni ezerim. Kalk diyorum sana. Sen beni çok suçladm, kalk git. (Cebi, içeriye girer). MUSİBET-İ FEXREDDİN (Altı meclisde fâcie) KONU: Fâcie öten yüzilin sonlarında Azerbaycan muhitinde yayılan qan düşmençiliyine hesr edilmişdir. Fâcienin qehremanı Fexreddin Almaniya'da universitet bitîrîb vetenine dönmüşdür. O, gözel arzularla yaşayır-mekteb, qiraetxana, xestexana açmaq, eğitimi yaymaq, hemvetenlerini tereqqiye qovuşdurmaq isteyir. Onların qan düşmeni Rüstem Bey Fexreddin'in vetene dön-düyünü eşidib oğlu Reşidin qanını almaq, Fexreddin'i öldürmek qerarma gelir. Bu iki aile arasındaki qan düş-mençiliyinin uzun bîr tarixi var. Neticede Rüstem Bey'in oğlu Reşid Bey, Fexreddin'in atası Heyder Bey öldürülmüş, Fexreddin'in bacısı Gülbahar ise zorakılıqla Rüstem Bey'in o birisi oğlu Mahmud'a arvad edilmişdir. Rüstem Bey'in yegâne qızı, eğitim görmüş Seadet ise Fexreddin'i sevir, onlar biri- biri ile ehd-peymân bağ-layıblar. Her iki ailede qan düşmençiliyine son qoymağı teleb eden qüvveler var-bunlar bir terefden Fexreddin ve bacısı Gülbahar, o biri terefden ise Mahmud ve Seadetdir. Lâkın yaşlı neslin nümâyendeleri- Fexreddin'in anası Melek Xanım ve Rüstem Bey qan düşmençifiyini daha da alovlandınrlar. Eserin sonunda onlar öz qanh niyyetlerinin behrelerini görürler-mahmud Bey ve Fex-reddin öldürülür, her iki aile fâcie ve musibetle üzleşir. KONU: Bu trajedi, geçen yüzyılın sonlarında Azerbaycan civarında yaygın olan kan davası konusunu işletmektedir. Trajedinin kahrammı Fahreddin, Almanya'da üniversiteyi bitirip vatanına dönmüştür. O, güzel hayallere sahip birisidir. Okullar, kütüphaneler, hastaneler açmayı; eğitimi yaygınlaştırmayı; vatandaşlarının ileri bir seviyeye gelmesini arzu ediyordu. Onların kan düşmanı Rüstem Bey, Fahreddin'in ülkesine döndüğünü İşitip oğlu Reşid'in öcünü almak için Fahreddîn'in öldürmeye karar verir. Bu iki aile arasında kan davasının uzun bir geçmişi vardır. Sonuçta Rüstem Bey'İn oğlu Reşid Bey île Fahreddin'in babası Haydar Bey öldürülmüş, Fahreddin'in bacısı Gülbahar ise zorla Rüstem Bey'in diğer oğlu Mahmut'la evlendiril mistir. Rüstem Bey'in tek kızı olan ve iyi bir eğitim görmüş olan Saadet ise Fahreddin'i sevmektedir. İki genç birbirleriyle sözleşmişlerdir. Her iki ailede de kan davasına son vermeyi isteyenler vardır. Bunlar bir tarafta Fahreddin ve bacısı Gülbahar, diğer tarafta ise Mahmut ile Saadet'tir. Ancak yaşlı neslin temsilcileri olan Fahreddin'in annesi Melek Hanım ile Rüstem Bey kan davasını daha da alevlendirmektedirler. Eserin sonunda onlar kendi kanlı niyetlerinin neticesini alırlar. Mahmut Bey ile Fahreddin öldürülür. Her iki aile de acı ve felâketle tekrar tanışır. ALTINCI MECLİS (Vâqe olur Fexreddİn Bey'in menzilinin qabağında olan bağçada) (s. 153-157) EHMED (Etrafa baxa-baxa gelir) - Ay bîvefa, puç dünya. Bu az müddetde gör nece gözel oğlanlar bâda gedib. Reşid Bey getdi, Mahmut Bey getdi, Veli kimi ejdeha qalada âxırmcı yaradan telef oldu... Cahangir Bey'in yurd-yuvasmi dağıtdıbr, canı dustagxanada çürüyür. Rüstem Bey kimi peh- AHMET (Etrafa baka baka gelir) -Ey vefasız, kötü dünya! Şu kısa sürede nice güzel gençler ölüp gitti. Reşit Bey gitti, Mahmut Bey gitti. Veli gibi bir ejderhaya benzeyen adam, kalede aldığı son yaradan öldü. Cihangir Bey'in yurdunu yuvasını dağıttılar, kendisi de zindanlarda çürüyor. Rüstem Bey gibi

levanın beli bükülüb, özü dönüb yumağa... Bu ne gündür men özüm çekirem, bu ne candır men özüm saxlayıram? Yurdum itib, yuvam dağılıb, olmuşam qaçag, gece-gündüz bir saat bir yerde oturabilmirem. Derd bilenler getdi, dost-âşna getdi, men tek qalıb ne olacağam? Ehdime vefa elerem, ondan sonra Göz dolu yaş, üzüm tutmuş vetene, Ciğer dağlı âh-nâle ederem. Külfeti tapşınb Haqq dâdine, Baş götürüb biyâbana gederem. FEXREDDİN BEY (gelir bağçnya) - Hacı Murad, bu gün gelen qezetleri getir buraya... Heç bele yorulmamışdım ki, bu gün yorulmuşam; bizim bu camaat ile meğer iş görmek olar. Gün- be,- gün, saatbazaat ne geder yaxm beled oluram bunların xasiyyetlerine, bir o qeder aşkar görürem ki, bir gül ile bahar olmaz. Dexi meni tenge getiribler, ovqatun olub telx, elelxüsus bîçare Mahmud'un musibeti meni her şeyden artıq yandırır. Ay kişi, bele de murdar vilayet olar? Tuf. Menim bu heyvan qardaşima ne qeder yalvardım, teveqqe eledim ki, xeta olmasın, nâhaqqan tökülmesin, gene olmadı... Kimdir müqessir? Müselman qardaşm vehşi nadanlığı... Bîçare, yazıq Mahmud, heç nâhaq yere telef oldu getdi. Allah Rüstem Beye le'net elesin, üzün her iki dünyada qara elesin (Hacı Murad bir sendel getirir, bir cüt şam ve bir miz) Hacı Murad, Xelil necedir, yarası sağalıbdır mı? HACI MURAD - Yaxşıdır indi ağa... Gede az qalmışdi ki, ölsün qoçaq hekim eceb kömek eledi. Bir-iki gün olubdur ki, azarxanadan çıxıbdır. FEXREDDİN BEY - Çox şadam. Hacı Murad, seher tezden gedersen Ehmed Bey'in yanma ve bir araba da apararsan, teheng çubuğu verecek, getirersen. Elave bağbanlara deyersen ki, aşağı bağı tamam kelleser elesinler. Özüm de geleceyem. HACI MURAD - Beli ağa, baş üste. FEXREDDİN BEY (qezete baxıb) - Gede bilersen. (Hacı Murad baş vurub gedir) - Vallahi, billahi, doğru yazıblar, haqları var... Bizim kimi vehşî tayfanın gerek dünya üzünde yeri olmasın. Mollalar bizim âxırımızı yetirdiler... Hara baxırsan, heç bir könül şâd eden şey görmürsen... Bundan artıq bedbextlik olabiler mi ki, sen öz evinde bir saat qorxusuz rahat oturabilmeyesen, küçelerde, yollarda qorxusuz gezebilmeyesen. Heyf sene, gözel şeriet, heyf sene, gözel İslâm, biz ki, vehşî olub qedr-qiymetini qanmırıq. (Tüfeng atılır, Fexreddin Bey yıxılıb tez qalxtr, Hacı Murad telesik gelib onu qucaqlayır) bir pehlivanın beli büküldü, ip yumağına döndü. Böyle bir günde neden yaşıyorsun, bu dertleri neden çekiyorum? Yurdum yuvam dağılmış, kaçak hâle düşmüşüm, gece gündüz bir an bile bir yerde duramıyorum. Dertten anlayanlar, dostlar ve tanıdıklar gitti, ben yalnız kalıp da ne yapacağım? Sözüme sâdık olurum, ondan sonra; Gözlerim yaşla dolu hâlde vatınam doğru yönelmişim. Ciğerim yaralandı, ağlayıp inlerim. Sıkıntıları Allah'ın adaletine bırakıp başımı alarak çöllere giderim. FAHREDDİN BEY (Bahçeye gelir) -Hacı Murat! Bugünkü gazeteleri buraya getir. Hiç böyle yorulmamıştım. Bugün çok yorulmuşum, bizim bu halkımızla iş yapmak meğer ne zormuş. Günden güne her an bunların özelliklerini daha yakından tanıyorum. Bir gülle bahar olmadığını daha açık anlıyorum. Beni daha çok sıkıyorlar, keyfim kaçıyor, en çok da Mahmut'un felâketi, beni her şeyden fazla yakıyor. Ey insanoğlu! Böyle pis, kötü bir vilâyet olur mu? Tüh!... Şu hayvan kardeşime ne kadar yalvardım, rica ettim; hata yapmayın, boş yere kan dökülmesin, dedim. Gene olmadı. Hatalı olan kim? Müslüman kardeşlerimizin vahşi cahilliği... Zavallı, çaresiz Mahmut! Boş yere öldü. Allah Rüstem Bey'e lanet etsin, yüzünü iki dünyada da kara çıkarsın. (Hacı Murat bir sandalye, bir çift mum ve bir masa getirir). Hacı Murat! Halil nasıl, yarası iyileşti mi? HACI MURAT -Ağam, şimdilik iyidir. Az kalsın ölüyordu, yiğit bir doktor gelip yardım etti. Bir kaç günden beri komadan çıkmış durumda... FAHREDDİN BEY -Çok mutluyum. Ey Hacı Murat! Sabahleyin erkenden Ahmet Bey'in yanma git, bir de araba götür, bağ çubuğu verecek, getir. Daha sonra bağcılara aşağıdaki bağı tamamen keleser cihsi üzüm eksinler. Ben de geleceğim. HACI MURAT -Peki ağam, baş üstüne. FAHREDDİN BEY (Gazeteye bakıp) -Gidebilirsin (Hacı Murat başıyla selâm verip çıkar). Vallahi! billahi doğru yazmışlar, hakları var. Bizim gibi ilkel ve vahşi bir topluluğun yeryüzünde yeri olmamalıdır. Hocalar, mollalar bizini sonumuzu getirdiler. Nereye bakarsan bak, gönül ferahlatan hiç bir şey göremezsin. Bundan daha fazla bedbahtlık olabilir mi? Sen kendi evinde bir saat olsun korkusuzca, rahatça oturamıyorsun; yollarda korkusuzca gezemiyorsun. Yazık sana! Güzel şeriat. Yazık sana, güzel İslâm. Biz ki, vahşileşip senin kadrini kıymetini anlamıyoruz. (Tüfek atılır, Fahreddin Bey yıkılıp yeniden kalkar. Hacı Murat aceleı/lc gelip onu kucaklar)

HACI MURAD - Ay başınıza dönüm, aman günüdür gelin... Ne oldu, ay ağa? Ne oldu, başına dönüm? FEXREDDİN BEY - Bîmürvet oğlu, bîinsaf oğlu... HACI MURAD - Ay dâd! Ay feryâd! Amandır, gelin, ay başınıza dönüm. Gelseniz mi Şahmar Bey,Xelil. FEXREDDİN BEY - Meni oturt, hekim çağır... Xudâ'ya şükür. Çjeribe müsibetdir müsibet-i Müselmanm. Vehşîlik, elmsizlik, nâdanlıq. Beli, neylemek, qeza işidir... (Şahmar Bey elinde tüfeng, Melek Xanim, Gülbahar Xe!il CJOÎU boynundan asılı telesik gelirler. Hacı Mıtrad Şahmar Bey'den tüfengi ahb qaçır) ŞAHMAR BEY (Fezreddin'i qucaqlayıb) - Xelil. Hekim, tez... Qorxma, başına dönüm, qorxma, canım sene qurban. (Hacı Murad'ın çölden sesi gelir) HACI MURAD - Ay nâmerd oğlu nâmerd, hara qaçırsan, qamnı içeceyem... Qaçma, ay gede, vallah senden el çekmeyecem (Tüfeng açılır) MELEK XANIM - Allah amandır, Allah amandir. Allah özün rehm ele. Qorxma, gözlerine qurban olum. (oturur Fezreddin'in yanında) Uy, uy, Fexreddin, bu ne iş idi, biz düşdük? GÜLBAHAR XANIM (Fexreddin'in ayaklarını aucaalayır) - Uy, qardaş uy, yazıq qardaş. FEXREDDİN BEY - Qorxmaym, qorxmaym... Çıxart (libasın gösterir), hergâh ağ ciyere deymemiş olsa, ümid var... ŞAHMAR BEY - Burada ağ ciyer ne qayırır, a başına dönüm? sen birce qorxma (soyundurur). Qorxma, canım sene qurban, bu saat... Gülbahar, bir yayhq, tez. Bir de bir yastıq, tez (Gülbahar gedir). FEXREDDİN BEY - Darıxmaym. MELEK XANIM - Atam-anam o tökülen qanma qurban, oğul. Çırağımı söndürme, Fexreddin. Uy yandım, Allah. ŞAHMAR BEY - Tez ol, ay qiz, yaylıq... FEXREDDİN BEY - Danxma, Şahmar, Allah'a penah... ŞAHMAR BEY - Şahmar adlı qardaşm olmayaydı, Fexreddin ve bele musibeti görmeyeydi (Gülbahar Xamtn yayhq ve yaztıq getirir) Qoy buraya. Ha bele... Uzan, uzan, canım sene qurban (Yaranı bağlayır). HACI MURAT -Hey, kurban olduklarım, yardım zamanıdır, gelin! Ne oldu ağam? Ne oldu, kurban olduğum!... FAHREDDİN BEY -İnsafsızın oğlu, şerefsizin oğlu!... HACI MURAT - İmdat! Yardım edin! Aman gelin, kurban olduklarım. Şahmar Bey, Halil! Çabuk gelin. FAHREDDİN BEY -Beni oturt da doktor çağır. Allah'a şükür. Müslümanm Müslümana yaptığım kimse kimseye yapmaz. Vahşilik, bilgisizlik, cahillik. Ne yapalım, kader... (Şalımar Bey elinde tüfekle gelir. Melek Hanım, Giilbahar ve kolu boynunda asılı olan Halil aceleyle gelirler. Hacı Murat, tüfeği Şahmar Bey'den alıp çıkar.) ŞAHMAR BEY (Fahreddin'i kucaklayıp) -Halil, çabuk doktor! Korkma, sana yalvarırını korkma, canım sana kurban olsun. (Dışarıdan Hacı Murat'ın sesi gelir) HACI MURAT -Ey namert oğlu namert! Nereye kaçıyorsun, kanım içeceğim. Kaçma, erkeksen kaçma! Seni bırakmayacağım (Tüfek patlar). MELEK HANIM -Allah'ım, aman Allah'ım! Allah'ım! Allah'ım acı, merhamet et. Korkma, gözlerine kurban olduğum. (Fahreddin Bey'in yanına oturur.) Âh, âh! Fahreddin'im, bu ne biçim, iş biz ne hâllere düştük? GÜLBAHAR HANIM (Fahreddin'in ayaklarına kapanır) -Vay kardeşim vay! Zavallı kardeşim! FAHREDDİN BEY -Korkmayın, korkmayın. (Elbisesini gösterip) Çıkar. Eğer kurşun akciğere deymemişse ümit var. ŞAHMAR BEY -Burada akciğer ne arar, kurban olduğum? Sen hiç korkma! (Soyunmasına yardım eder). Korkma, canım sana kurban olsun! Gülbahar, çabuk bir mendil getir; bir de yastık, çabuk... (Gülbahar gider). FAHREDDİN BEY -Sinirlenmeyin. MELEK HANIM -Anam babam o dökülen kanlarına kurban olsun, oğlum! İşığımı söndürme, Fahreddin! Ah yandım Allah!... ŞAHMAR BEY -Çabuk ol kız, mendil!... FAHREDDİN BEY -Şahmar, sinirlenme, Allah'a sığın!... ŞAHMAR BEY -Ah keşke Şahmar adlı kardeşin olmasaydı da senin basma gelen bu felâketi görmeseydi! (Gülbahar Hanım mendil ve yastık getirir.) Koy şuraya, hah şöyle... Uzan, uzan, canım sana kurban... (Yarayı bağlar).

FEXREDDİN BEY - Hekim nece oldu? Nefesim danxır... GÜLBAHAR - Darıxan nefesine günüqara, bedbext bacın qurban, Fexreddin. Uy yazıq qardaşim... HÜRÜ (telesik dâxil olur) - Gülle kime deyib, a başınıza dönüm? Bu nedir, Allah, bu nedir? Fexreddin, Fexreddin. Men seni bu emceklerimle beslemişem. Fexreddin, aman günüdür, Fexreddin. Evin yıxılsın, Melek Xanım. Başına elleme düşsün, Melek Xanım, dinceldin mi, dinceldin mi? MELEK XANIM - Ay camaat, meğer ciyerimden çıxan tüstünü görmürsünüz? Yanının Allah. Dilim lâl olaydı, Fexreddin. Gözlerim kor olaydı, Fexreddin. GÜLBAHAR - Uy, Şahmar, bir bele de qan geder mi? Qoyma basma dönüm, amandi vallah. Amandı... Dilim lâl olaydı, Fexreddin. Gözlerim kor olaydı, Fexreddin. Allah, sen özün rehm ele, bize yazığın gelsin. FEXREDDİN BEY - Hekimin kömeyindcn keçibdir, mene bir az su... MELEK XANIM - Su vermek olmaz, Şahmar, Şahmar. Dur qebirden Heyder, dur qebirden özünü mene yetir, Heyder. Heyder, gel. Heyder, gel, gör eziz balan ne gündedir? Ne haletdedir, Heyder. Uy, ciyerim yandı (Qeşş eleyir). HÜRÜ (Yaraya baxıb) - Can, can Fexreddin... Ellerin quruyaydı, düşmen. Bele çevir qan içeri dolmasın, Şahmar. Dinceldin, Melek Xanım. FEXREDDIN Macal vermedi... Bîvaxt... Heyf... GÜLBAHAR XANIM - Ay başına dönüm, hekim nece oldu? Ay ata, ay ata, evine od düşeydi, ay ana. Yurdun târ-mâr olaydı, ay ata. (Fexreddin'e baxır) Hekim nece oldu? Başınıza dönüm. Hekim, hekim, hekim (qaçır çöle). ŞAHMAR BEY - Üreyin incidir mi, qardaş? O gülje menim sağ gözüme deyeydi, Fexreddin. FEXREDDİN BEY - Mektebxana, azarxana menden sonra tek nişanedir, dağıtma. Seadete hörmet eleyin, düşmeni bağışlayın... FEXREDDİN BEY - Şahmar. ŞAHMAR - Can Şahmar. Başına dönüm, sözünü de. FEXREDDİN BEY - Seadet... FAHREDDİN BEY -Doktor nerede kaldı? Nefesim daralıyor... GÜLBAHAR -Daralan nefesine kara bahtlı bacın kurban olsun, Fahreddin. Vay zavallı kardeşini. HÜRÜ (Aceleyle girer) -Kurşun kime atıldı, a başınıza kurban olayım? Bu nedir, Allah'ım bu nedir? Fahreddin, Fahreddin! Ben seni şu göğüslerimle besledim. Fahreddin, kötü günlere kaldık, Fahreddin! Evin yıkılsın, Melek Hanım. Başına doktorlar toplansın, Melek Hanım! Rahatladın mı? MELEK HANIM -Ey cemaat! Benim ciğerimden çıkan dumanı görmüyor musunuz? Yanıyorum Allah'ım. Dilim lâl olaydı Fahreddin! Gözlerim kör olaydı Fahreddin! GÜLBAHAR -Oy Şahmar, böyle kan kaybedilir mi? Bırakma, kurban olayım. Aman, vallahi aman! Dilim lâl olaydı Fahreddini Gözlerim kör olsaydı Fahreddin! Allah'ım sen bize acı, merhamet et! FAHREDDİN BEY -Doktordan vazgeçtim, bari bana biraz su verin... MELEK HANIM -Su vermek olmaz. Şahmar, Şahmar! Kalk kabrinden Haydar, buraya gel. Haydar, Haydar! Gel! Haydar, gel de oğlun ne hâldedir gör. Flaydar, bu ne hâldir. Oy, ciğerim yandı. (Kendini kaybedip bayılır) HÜRÜ (Yaraya bakarak) -Canım Fahreddin! Ellerin kuruyaydı, düşman! Şöyle çevir, kan içeri dolmasın, Şahmar. Rahatladın Melek Hanım!... FAHREDDİN - Mecalim kalmadı... Vakit yok... Yazık! GÜLBAHAR HANIM -Hey basma kurban olduğum, doktor nerede kaldı? Ey baba, ey baba! Evine ateş düşeydi, hey ana! Yurdun yuvan dağılıydı, hey baba. (Fahreddin'e bakar) Doktor nerede kaldı? Kurbanınız olayım. Doktor, doktor, doktor!... (Dışarı çıkar). ŞAHMAR BEY -Kardeşim, yüreğin sızlıyor mu? Fahreddin! O mermi benim sağ gözüme deyeydi... FAHREDDİN BEY -Okul ve hastane benden sonra tek hedefiniz olsun, unutmayın! Saadet e saygı gösterin, düşmanı bağışlayın. FAHREDDİN BEY -Şahmar! ŞAHMAR -Canım Şahmır! Kurban olayım, söyle! FAHREDDİN BEY -Saadet...

ŞAHMAR BEY - Hürü nene, canım sene qurban, Seadet Xanım qonşuluqda dayısı evindedir, çağır gelsin, ciyerim odlanır, Fexreddin. (Hacı Murad, Xelü dâxil olurlar) HACI MURAD - Ağa, seni bu hala salanı cehenneme vâsil eledim. Amma heyif sene, kâş o gülle mene deyeydi... Ölüm Allah emridir, Ağa ancaq... (Ağlamacj qoymur danışmağa) XELİL (yaraya baxıb) - Üç atlı gönderdim hekim dalınca, hekim gelib bu yaraya neylesin? O gülle mene deyeydi... Kâş bu yaradan öleydim, seni bu haletde görmeyeydim, yazıq ağa, mezlûm ağa. FEXREDDİN BEY - Eşhedü-en-lâilâhe-illellâh, eşhedü-en-mü hemmeden-resûlillâh... MELEK XANIM (ayılıb) - Heyder nece oldu? Onu buraya çağır, indi bu saat buraya gelmişdi... Heyder, Heyder, aparın meni salın quyuya, atamanam size qtırban. Fexreddin vay, cavan oğlum vay. Heyder, gel, Heyder, gel, gör ne güne düşmüşük, gel oğluna toy ele, Heyder (qeşş eleyir). SEADET XANIM (daxil olur Hürü ile) - Bele dur (Hürüyc. oturur. Fexreddin 'in yanında. Xelil, Hacı Murad çöle çıxırlnr) ŞAHMAR BEY - Fexreddin Bey (Seadetin elinden tutub) - Ağlama, merdane ol, geza işidir, teze bağda defn eleyin, qan tökmek kifâyetdir. SEADET XANIM - Menim bu yanan ciyerimi göz yaşı söndürmez, (elinden öpür). Fexreddin, nece gözel arzularımız qaldı, Fexreddin... Bu dünya nece puç dünya imiş, Fexreddin. Heyf sene, heyf, heyf. Bu pis, murdar ömrü Müselman qardaş dexi bedter eleyib. Bu musibet meğer nâdanlıqdan elmsizlikden deyil? HÜRÜ - Fexreddin. Ne qayınrsan? Ay başuva dönüm. Ay başınuza dönüm, qoymaym, aman günüdür. Fexreddin koçür. Vay eyim yıxılsm Melek Xanım, yurdun itsin Melek Xamm. MELEK XANIM (deli sifetinde qalxıb) - Yanıram vallah, yamram billâh, üstüme su tökün, başınıza dönüm. Heyder, Heyder, gel, gel, gel. Şahmar, qoyma, evimize od düşüb. Ay aman yandıq. Yandım, yandım, yandım, Allah (qeşş eleyir). ŞAHMAR BEY (diqqet ile baxıb) - Belimi sındırdın, gardaş. Ümid yerimi kesdin, qardaş. (Gedir ağlaya-ağlaya). SEADET XANIM - Hürü nene, Melek Xanım'ı apar çöle, bîçâre deli olacaq. ŞAHMAR BEY -Hürü nene, canım sana kurban, Saadet Hanım dayısının evinde komşuluğa gitti. Çağır gelsin. Ciğerim yanıyor Fahreddin. (Hacı Murat ile Halil girerler) HACI MURAT -Ağam, seni bu hâle koyanı cehenneme gönderdim. Ama sana yazık, keşke o kurşun beni vuraydı. Ölüm Allah'ın emridir. Ama ağam... (Ağlamaktan konuşamaz). HALİL (Yaraya bakıp) -Doktorun peşine üç atlı gönderdim. Ama doktor gelip bu yaraya ne yapabilir? Keşke o mermi beni vuraydı... Keşke bu yaradan ben öleydim de, seni bu hâlde görmeyeydim. Zavallı ağam, mazlum ağam! FAHREDDİN BEY -Eşhedü-en-lâilâhe-illâllah, eşhedü-enne-muhammeden Resûlüllah... MELEK HANIM (Ayıhp) -Haydar ne oldu? Onu buraya çağırın, şimdi buraya gelmişti... Haydar! Haydar! Götürün beni kuyuya atın, anam babam size kurban olsun. Vay Fahreddin'im, vay civan oğlum! Haydar, gel! Haydar, gel! Gör ne hâle düştük! Haydar, gel oğlunun düğününü yap (Yine bayılır). SAADET HANIM (Hürü ile birlikte içeri girer) - Şöyle kalk. (Hürü, Fahreddin'in yanına oturur. Halil ile Hacı Murat dışarı çıkarlar). ŞAHMAR BEY -Fahreddin Bey!... (Saadet 'in elinden tutup). Ağlama, metin ol, bu Allah'ın takdiri... Yeni bağda defnedin, kan dökmek yeterlidir. SAADET HANIM -Benim şu yanan yüreğimi gözyaşı söndürme. (Elinden öper). Fahreddin! Ne güzel arzularımız vardı, Fahreddin!... Bu dünya ne kötü dünyaymış Fahreddin! Yazık sana, yazık, yazık... Bu kötü, mundar hayati müslüman kardeşin daha da beter etmiştir. Bu felâket cahillikten, bilgisizlikten değil mi? HÜRÜ -Fahreddin! Ne yapıyorsun? Hey kurban olduğum!... Kurbanınız olayım, bırakmayın, yardım edin. Fahreddin ölüyor. Vay evin yıkılsın Melek Hanım! Yurdun yuvan dağılsın Melek Hanım! MELEK HANIM (Deli gibi kalkıp) -Vallahi yanıyorum, billahi yanıyorum! Üstüme su dökün, kurbanınız olayım. Haydar! Haydar! Gel, gel, gel! Şahmar, bırakma, evimize ateş düştü. Ay aman yandık. Yandım, yandım, yandım Allah! (Bayılır). ŞAHMAR BEY (Dikkatle bakarak) -Belimi kırdın kardeşim! Ümidimi söndürdün kardeşim! (Ağlaya ağlaya gider). SAADET HANIM -Hürü nene! Melek Hanım'ı al dışarı çıkar, zavallı deli olacak.

HÜRÜ (Melek Xanım'ı durğuzub aparır) - Dur gedek yurdu basma uçmuş, xânimanı dağılmış, dur gedek, dur... Öz elinle öz evini yıxdm. MELEK XANIM - Apar meni sal quyuya, atam-anam sene qurban, Hürü. Fexreddin balam vay. Cavan oğlum vay. Heyder, gel balamın sevgilisi yanındadır, gel toy ele. Heyder, gel, gel, gel (gedirler). SEADET XANIM (tek) - Bele nâmerdlik olmazdı ki, sen eledin, Fexreddin. Uff. Üreyime bir dağ çekdin, ölenecen yandiracaq. Fexreddin. Men seni bu mertebede istemeşeydim, bir deqiqe bu dünyada sağ qalmazdnn. Ölsem eziyyctden xilas ollaın, Fexreddin, onu istemirem... Ne qeder canım sağdır, sene te'ziyedâr qalacağam, günde beş vaxt qebrinin basma dolanıb azarxananda, mektebxananda mücâvirlik eîeyecenı. Senden sonra ömrüm uzun olabilmez, Fexreddin. Vesiyyet edeceyem, qebrimizi bir etsinler... Heyf sene Fexreddin, bu vehşî nadanlar senin qcdrini qiymetini bilmediler... İndiye kimi heya qoymayıb elini öpüm, amma indi üzünden Öpeceyem, ayrılıqdır / Fexreddin. (Qucacjlayıb öpür) Nefesim gelmir... Bismi'llâhir Rehmân 'ir- Rehim... Xuda'ya. Men nece bedbext yaranmışam ki, gör kimlerin üstünde Qur'an oxuyuram... Meğer bele musibet çekmek olar? Dağlanmış sinemi pâre-pâre eledin, Fexreddin. Bismi'llâhir- Rahmâni'r- Rehim.. Ciyerim dağlandı, Fexreddin (Fexreddin'i qucaqlayıb qeşş eleyir) HÜRÜ (Melek Hanım 'ı kaldırıp götürür) -Kalk gidelim, yurdu yuvası dağılmış, kalk gidelim. Kendi elinle kendi evini yıktın. MELEK HANIM -Götür beni kuyuya at! Anam babam sana kurban olsun, Hürü! Vay Fahreddin oğlum, vay! Vay civan oğlum vay! Haydar, gel oğlunum sevgilisi yanında, gel düğün yap. Haydar, gcl,gel, gel! (Giderler) SAADET HANIM (Yalnızdır) -Böyle namertlik yapılır mı? Sen yaptın Fahreddin! Üff... Yüreğimde bir yara açtın, ölene kadar yakacaksın. Fahrettin! Seni ben o kadar çok istemeseydim bir dakika bile bu dünyada kalmazdım. Fahrettin'im, ölsem bu eziyetten kurtulurdum, ama onu istemiyorum. Ne kadar yaşarsam, hep seni anacağım, günde beş vakit kabrini ziyaret edeceğim. Okulunda, hastanende çalışacağım. Fahreddin, ben senden sonra çok yaşamam. Vasiyet edeceğim, kabrimizi birlikte yapsınlar. Yazık sana Fahreddin, bu vahşi ve cahiller senin kadrim kıymetini bilemediler. Şimdiye kadar utancımdan elini bile öpmedim, ama şimdi yüzünden öpeceğim. Ayrılık zamanı geldi Fahreddin! (Kucaklayıp öper). Nefesim daralıyor... Bismi'llâhi'r-Rahmâni'r-Rahim.. Allah'ım, ben ne kadar kötü talihli yaratılmışım, gör kemin üstünde Kur'an okuyorum?... Böyle bir eziyet çekilir mi? Yaralanmış sinemi parça parça ettin Fahreddin? Bismi'llâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm... Ciğerim dağlandı, Fahreddin!... (Fahreddin'i kucaklayıp bayılır). (Sedâ-yi qâyihâne oxuyur) Vâ hesreta qoydu felek bîneve seni, Alemde derd çekmeye gördü reva seni. Dünya evinde olmadı bir yaxşı gün nesib, Övretler içinde eyledi bextiqera seni. PERDE 1896 (Gaipten gelen bir ses şu dörtlüğü okur): Âh ayrıldı! Felek seni çaresiz bıraktı. Dünyada sana dert çekmeyi reva gördü. Dünya evinde bir iyi gün görmek bize nasip olmadı. Kadınlar içinde seni bahtı kara eyledi. PERDE KEÇMİŞDE QAÇAQLAR (s. 213-274) (Beş meclisde pyes) Konu: Pyesde namuslu Azerbaycan beylerinin çarlıq rejimine qarşı mübârizesinden behs edilir. Camal Bey Müselman ehalini soyub talayan İvan Bey ve onun elaltıları olan İskender Bey, İsmayıl Bey kimi zalim ve insafsız dövlet me'murlarına qarşı çıxır, bütün ailesi ile birlikde dağlara çekilib hökumete qarşı mübârizeye başlayır. Camal Bey'in qenaeti beledir ki, eğer beyler Bey olsalar, heç bir Rus me'muru qanunsuz iş görebilmez. Eserin sonunda Camal Bey'in ve onun Konu: Piyeste namuslu Azerbaycan beylerinin çarlık rejimine karşı mücadelelerinden bahsedilmektedir. Cemal Bey, müslüman halkı soyan İvan Bey ve onun işbirlikçileri olan İskender Bey ile ismayıl Bey gibi zalim ve insafsız devlet memurlarına karşı çıkar, bütün ailesiyle birlikte dağlara çıkıp hükümete karşı mücadeleye başlar. Cemal Bey'in düşüncesine göre eğer beyler bey olsaydı hiç bir Rus memuru kanunsuz iş yapamazdı. Eserin sonunda Cemal Bey'in ve onun

destesinin İran'a keçdiyi aydınlaşır. Müellif bu eserinde hemin dövrde bütün Qafqaz'da meşhur olan ve haqqinda Gürcü yazıcılarının bir nece eser yazdıqları Azeri Qaçaq Kerem'in suretini yaratmış dır. takımın İran'a geçtiği ortaya çıkar. Yazar, bu eserinde aynı devirde bütün Kafkasya'da meşhur olan ve hakkında Gürcü yazarlarının bir çok eser verdikleri Azer~ Kaçak Kerem tipini ortaya çıkarmıştır. Vâqe olur İvan Bey'in evinde. Otaq xahlar ile bezenmiş, mizler, stullar düzülmüş, îvan Bey sendeî üste eyleşib defterxana kağızlarım bir-bir oxuyub qol çckib atır kenara. İsmayıl Bey ve İbrahim Bey eyleşibler. İskender qapının yanında ayaq üste dayanıb. BİRİNCİ MECLÎS (s. 213-214) Olay, İvan Bey'in evinde meydana gelir. Oda halılarla süslenmiş, masalar ve sandalyeler dizilmiş, İvan Bey ayakkabılarını giymiş makama gelen kâğıtları bir bir okuyarak bir kenara atmaktadır. İskender, kapının yanında ayakta durmaktadır. İVAN BEY - Daha ne var, ne yox? İSMAYIL BEY - Ve gene bele danışırlar ki, güya Ivanov'u qulluqdan kenar edibler, hetta işini de veribler mehkemeye, yalan mı, doğru mu? İVAN BEY - Doğrudur. Sizin beyleriniz ölünü de qoymazlar qebirde dinç yatsın, danos danos da- İmca verdiler, yazığı elediler bedbext. İBRAHİM BEY - Men bilmirem o kime yamanlıq ctmişdi? Bîçare lap nâhaq yere bedbcxt oldu. İSMAYIL BEY - O yazıq idi? Yalansa, Allah ona qezeb elesin. Gözünü yumub elini açmışdı. Qaraca puldan da keçmirdi. Elebcüsus onun herem-i möhteremesi. Elbette, âxırı bele olacaq idi. İBRAHİM BEY - Başdan ayağa yalandır. O, gözel adamların birisi idi ve çox yaxşı yoldaş idi. Beyler onu ycherleyebilmediler, başladılar donosbazhğa, vesselam. İSMAYIL BEY - Onun haqqmda elbette bele danışacaqsan, çünki günorta eyleşib gece yarısmadek vururdunuz, o senin sağlığına, sen onun. İBRAHİM BEY - Sen de elbette, gerek onu pisleyesen, çünki ona balta vuranlardan biri de siz cenablar oldu. İSMAYIL BEY - Doğrudur, men eqreb cinsindenem. Her kim menimle kecreftâr oldu, onu ele çalaram, heç özü de bilmez iş haradan toxundu. İVAN BEY - Her halda danos, danosbazlıq yaxşi şey deyil, onu da sen Özüne senet edibsen... İSMAYIL BEY - Güc çatmayanda danosdan başqa bir elac olmur... Metleb düşmeni yıxmaqdır / hankı yol ile bacarırsan, o yol ile yıx, vesselam. İBRAHİM BEY (saata baxıb) - Bu söhbetden sonra, ağamız, erz olsun qulluğ-i şerifinize ki, saat oldu on iki, hele biraz da artıq. İVAN BEY -Daha ne var, ne yok? İSMAYIL BEY -Güya Ivanov'u memuriyetten azletmişler ve hatta onu mahkemeye vermişler, diye bir söylenti var, Doğru mu, yalan mı? İVAN BEY -Doğrudur. Sizin beyleriniz ölüyü bile kabrinde rahat bırakmazlar, arkasından ispiyon ettiler, zavallıyı bedbaht ettiler. İBRAHİM BEY -Onun kime kötülüğü dokundu, bilmiyorum? Biçâre boş yere bedbaht oldu. İSMAYIL BEY -O zavallı mıydı? Yalansa Allah ona gazap etsin. Gözlerini kapayıp elini açmıştı. Paradan da vazgeçmiyordu. Özellikle muhterem hanımı! Elbette ki, sonu böyle olacaktı. İBRAHİM BEY -Baştan sona yalan. O iyi bir adamdı ve İyi bir arkadaştı. Beyler onu çekemeyip ihbar ettiler, vesselam!... İSMAYIL BEY -Onun hakkında elbet böyle konuşursun. Çünkü öğle vaktinden gece yansına kadar içki içerdiniz. O senin sağlığına, sen de onun... İBRAHİM BEY - Sen de elbet onu kötüleyeceksin. Çünkü ona balta vuranlardan biri de sizdiniz. İSMAYIL BEY -Doğrudur, ben akrep cinsindenim. Kim benimle aykırı, ters giderse onu öyle bir sokarım ki, kendisi de nereden geldiğini bilemez. İVAN BEY -Her ne olursa olsun ihbar ve ispiyonculuk iyi bir şey değil. Sen de bunu kendine sanat edinmişsin. İSMAYIL BEY -Gücümüz yetmeyince ispiyon etmekten başka çare kalmıyor. Amaç düşmanı yenmekse hangi yolla becerebilirsen o yolla yeneceksin, vesselam... İBRAHİM BEY (Saate bakarak) -Bu sohbetten sonra hizmetçilerinize emredin de, biraz... Saat on iki oldu.

İV AN BEY - Ağa İbrahim Bey, sonra ne olsun? İBRAHİM BEY - Ye'ni qelyanalh lâzımdır... İskender, özün bilirden de. Bir parça çörek, biraz... biraz da o zehrirnardan. Tez, qadası... İVAN BEY - Sen qeribe xoşbext adamsan, vallah. Derdin yox, qemıin yoq, ancaq bir qelyanaltı olsun, qurtardı getdi, vesselam. İBRAHİM BEY - Bes buyur görek, senin derdin nedir, a bizim hakım-ı vilayet? İVAN BEY - Qaçaqlarm quldurlarm elinden camaat tenge gelib. Pristavlar başlarını itirmişler. Bundan artıq ta ne isteyirsen, canım? İBRAHİM BEY - Bu canım üçün, ne qeder çalışsan, ne qeder vuruşsan bizim ehalinin arasında emin-amanlıq olmayıb ve olmayacaq. Sen özüne nâhaq yere heç zehmet verme. İVAN BEY - İskender, gel bu kağızları apar ver defterxanaya... (İskender kağızları alıb çıxır) İSMAYIL BEY - Doğrudur, mahalda bedhesablıq o qeder artıbdır ki, ehalinin nâlesi âsimana bülend olubdur ve bu bedhesabhğa bâis bizim beylerdir... Bax ele o Camal Bey'i götürünüz. Evleri olub qaçaqlar yatalqası. Nökerİeri geceler quldurluqda, gündüzler yeyib-yatmaqda. İBRAHİM BEY - Üç-dörd gün bundan eqdem bizim emioğlu Sefer Bey öz gözü ile görüb Keçel Qulu'nu destesi ile Camal Bey'in evinde. Bele işlerde Camal Bey'e şerik iş görenlerden biri de o Hacı Qurban le'netullahdır ki, bu saat qapida gördüm. Mel'ûn hesered dünya velâxire... İSMAYIL BEY - Hacı Qurban me'lûn etraf kendlerî eleyib özüne borçlu... Qılıncının dalı da kesir, qabağı da... Deyir Bey de menem, Ağa da menem, heç kim de qabağmıda durabilmez. İVAN BEY - Hacı Qurban bâresinde men size yaxşı chval söylevim. Bu keçen günlerde oğlunun qabağma yüz erkek qoyun saldırıb gönderir sehere, satmağa. O qoçaq da kendden kenara çıxan kimi qoyunları tapşırıb çobanlara, özü qoştılur qaçaqlara. Axşamdan dörd saat keçmiş tökülürler Hacı Mehemmed'in evinin üstüne. Özünü öldürürler, evini qaret edirler. İSKENDER (elinde paclnos qehjanaltı getirib apyuv mizin üstüne) -Ağa, Hacı Çjurban'ı, o Bekir gedeni, bir de Camal Bey'i ve oğlunu pristav gönderib. Ne buyurursunuz, onları damlayaq, yoxsa danışdiracaqsınız? İVAN BEY -İbrahim Bey, sonra biraz ne olsun? İBRAHİM BEY -Yani kahvaltı lâzım... İskender! Kendin bilirsin de... Bir parça ekmek, biraz da o zıkkımdan, içkiden... Çabuk!... İVAN BEY -Sen acayip hoş bir adamsın, vallahi. Derdin yok, üzüntün yok. Sadece bir kahvaltı olsun, bitti gitti, vesselam. İBRAHİM BEY -Peki buyur bakalım, senin derdin nedir? A bizim vilâyetin hâkimi!... İVAN BEY -Kaçakların, hırsızların elinden halk sıkıntıya düşmüş durumdadır. Polis komiserleri kendilerini kaybettiler. Canım, bundan başka ne istiyorsun? İBRAHİM BEY -Ne kadar çalışırsan çalış, ne kadar savaşırsan savaş, bizim halkımızın arasında emniyet olmamıştır, olmayacaktır da... Sen kendini boş yere üzme... İVAN BEY -İskender, gel bu kağıtları götürüp yazıhaneye ver! (İskender kağıtla?! alıp çıkar) İSMAYIL BEY -Doğrudur, memlekette kötülük o kadar artmıştır ki, halkın sızlanışı göklere yükseliyor. Bu kötülüklerin sebebi de bizim beylerdir. Şimdi Cemal Bey'e bakın, evi kaçak yatağı olmuştur. Adanılan gece hırsız, gündüz ise işçi gibidir. İBRAHİM BEY -Bundan üç dört önce bizim amca oğlu Sefer Bey kendi gözüyle Keçel Kulu'nu takımıyla birlikte Cemal Bey'in evinde görmüş. Böyle işlerde Cemal Bey'le ortak çalışanlardan biri de lanet olası Hacı Kurban'dır. Şimdi kapıda gördüm. Melun, dünyaya ve her şeye zararlı... İSMAYIL BEY -Hacı Kurban adındaki bu melun, çevre köyleri kendine borçlandırmış. Kılıcının arkası da kesiyor, önü de. Diyor ki; Bey de, Ağa da benim. Hiç kimse de önümde duramaz. İVAN BEY- Hacı Kurban hakkında ben size iyi haberler vereyim. Geçen günlerde oğlunun önüne yüz koç katıp satması için şehre gönderir. O yiğit de köyden dışarı çıkar çıkmaz koçları çobanlara verip kendisi de kaçakların arasına karışır. Akşam vaktini dört saat geçtiğinde de Hacı Mehemmed'in evini basarlar, kendisini öldürüp evini yağmalarlar. İSKENDER (Elinde tepsiyle kahvaltı getirip masanın üzerine koyar). Ağa! Hacı Kurban'ı, Bekir adındaki oğlanı ve bir de Cemal Bey ile oğlunu polis komiseri buraya göndermiş. Ne buyurursunuz? Hapsedelim mi? İfadelerini mi alacaksınız?

İVAN BEY - Hacı Qurban'i çağır gelsin (İskender gedir, İbrahim Bey mize yaxın!aşıb ayaq üste yeyib-içir) İBRAHİM BEY - Hacmin ehvali bu saat çox yamandır...--yeğin ki, saqqalı yırğalana-yırğalana titretmeye düşübdür... Titreyeceksen, hacı, hele harasıdır, titreyeceksen. İSMAYIL BEY - Xeyr ha... Hacı min bele telelerden -çıxıbdır. O, bir ele deleduzdur ki, yer üzünde beraberi yoxdur. İndi gör ne dil tökecek, ne dcsgâh açacaqdır. Ona Hacı Qurban deyerler. 1912 İVAN BEY: Hacı Kurban'ı çağır gelsin. (İskender gider. İbrahim Bey masaya yaklaşarak ayak üstü Mrşeyler yer). İBRAHİM BEY: Şimdi Hacının hali çok kötüdür. Muhakkak sakalları titremeye başlamıştır. Titreyeceksin, Hacı, şimdi zamanı geldi, titreyeceksin. İSMAYIL BEY: Hayır ha!... Hacı böyle bin tuzaktan kurtulmuştur. O öyle bir sansardır ki, yeryüzünde dengi yoktur. Şimdi bak ne diller dökecek, ne tezgâhlara başvuracaktır? Ona Hacı Kurban derler BEDİİ NESRİ MENİM VÂGİEM (s. 330-331) -Ay ağa, Allah'a bax. Ay Bey, Allah'a bax. A sövdeğer, Allah'a bax. Molla amandır. Bu nefesler ile yuxudan ayıldım. Bir nece deqiqe fikrimi başımda cem edebilmedim. Âxırda me'lûm oldu ki, vaqicde Ş. seherine seyahete teşrif aparmışam. tttifaqen xan qapısma rast düşmüşem. Gördüm ki, xan öz oğlanları ile bir xam terlan quşa uçurtma verirler. Yanlarında bir nece xanhg tula. Xanm eğlini (ne danışırsan?), sözünü, terbiyetini kenara qoyaq. Biz öz xanlarımızı yaxşı tanıyınq. "A gede, o qırqovulları apar İvan İvanoviç'e, deynen ağam klans eleyir. Dünen arvadı meni şekelüde qonaq eleyib, ona gerek bir yaxşı şey bağışlayanı, xecâletinden çıxam. Bizim Müsclmanm handa bir yaxşısmdan İvan İvanoviç mene xoşdur. Arvadı ne, özü ne? Kişilerde edeb var, hörmet var. O günleri balaca qizları gelib elimden öpüb "diyada, diyada" deye-deyc... Bu sözleri xanm öz dilinden eşitdim. Merheba, nece yumşaq ürekli adamdır. Xanm bu sözlerini eşidib menim üreyim de naziklendi, Xah-i nexâhi, zendim düşdü xanm balalarmm üstüne. Mezlum balalar... Atanız xam quşa uçurtma verir, sizi pervazlandırır. Niye Allah sizi bir senetkâr oğlu yaratmadı ki, heç bir fehlelik size eyib getirmesin? Halal, rahat bir qeder çörek sahibi olardınız ve men size mezlûm d emezdim... Xan merhum olandan sonra mülkü on yere bölünür. Bu götür-götürü görmeyeceksiniz. İndi sizin tevafütünüz bir çobandan odur ki, sizin üstünüzde qızıl tekbend var, amma çoban beline kendir bağlayıb ve onun üstünde yarpaq kimi esmir. Bir nece müddetden sonra sizin övlâdınız sizden artıq mezlûm olacaq. Elmsiz, edebsiz, terbiyesiz, qarnı ac... - Ey ağa, Allah'a bak! Ey bey, Allaha bak! Ey tüccar, Allah'a bak! Hocalardan el aman!... Bu şekilde uykudan uyandım. Birkaç dakika aklımı başıma topla yamadım. Sonunda anladım ki, rüyamda Ş. şehrine gezmeye gitmişim. Tesadüfen sarayın kapısına gelmişim. Hanın oğullarıyla bir acemi şahini uçurmaya çalışırlar. Yanlarında da hanın birçok köpeği... Hanın aklım (sen ne söylüyorsun?), sözünü ve görgüsünü bir tarafa bırakalım. Biz kendi hanlarımızı iyi tanırı. "Ey oğlum! O sülünleri İvan İvanoviç'e sürün, bak ağam işaret yapıyor. Dün karısı beni Şekelü'de misafir etti. Ben de utanmamak için ona iyi birşey bağışlamak istiyorum. Bizim Müslümanların en iyisinden bile bu İvan İvanoviç iyidir. Kendisi nasıl, karısı nasıl? Adamlarda edep var, saygı var. O gün küçük kızları gelip "Amca, amca" diyerek elimden öptü... Bu sözleri hanın kendi ağzından işittim. Bu han ne kadar yumuşak ve yufka yürekli adamdır. Harun bu sözlerini duyunca benim yüreğim de hassaslaştı. İster istemez gözüm hanın çocuklarının üzerine düştü. Zavallı çocuklar... Babanız acemi kuşa uçmayı öğretirken sizi de uçuruyor. Allah sizi neden bir sanatkar oğlu olarak yaratmadı, böylece hiçbir işten utanmazdınız, helal ve rahat rahat yetecek kadar ekmek sahibi olurdunuz ve ben de size zavallı demezdim. Han öldükten sonra malı mülkü on parçaya bölünecek ve siz bu paylaşma kavgasını göremeyeceksiniz. Şimdi sizin bir çobandan farkınız üstünüzde bulunan altın kemerdir. Ancak çoban beline kendinden kuşak bağlamıştır ve onun üstüne yaprak gibi titremez. Bir müddet sonra sizin çocuklarınız sizden fazla zavallı hale düşecek. İlimsiz, edepsiz, terbiyesiz ve karınları aç...

Bu ağıllar elbette menim xeyalımdan keçdi. Eğer xan menden bu bîheyalığı eşitseydi, yeqîn ki, xan kimi cûşe gelerdi. Feda olum sene, xan, men o kesin oğluyam ki, senin qapma bir çuval buğda temennasına çox gelibdir. Deme ki, çöreyim sene haram olsun, çünki o çörek senin deyil. Onu alnında ter, milçek uda-uda qazanan reiyyetdir ki, men ona borçluyam. Xan, zemâne qeyr-i zemânedir. Menim atam bedbextlerin biri idi ki, dilencilik edirdi. Zemâne ağıl ve elm zemânesidir. Men de on beş ildir ki, gâhi ac, gâhi tox elm oxuyuram ve eîm meni öyredibdi nifret ile baxim o keşlere ki, hemişe öz xeyirlerine çahşalar, qeyrilerinin başından basıb, elini bir işe vurmayıb tula ile gününü keçireler. Bedbext, senin kömeyini millet istemir. Rehm ele öz uşaqlarma, elm ve ağıl dalınca gedib müftexor olmasınlar. Lâyiq insan olsunlar ve men onlara nifret ile baxmayım, nece ki, senin üzüne artıq tâb ede bilmeyib nifret ile baxıb düşdüm yola... Xanhq qapidan fikre piçide, bilmerre çıxdım bazara. Ses doğraması meni fikirden ayıltdı, açdım gözümü, sağa ve sola baxıb bir ecâibat gördüm ki, her kes onu görüb, gülmese bir böyük ecâibatdır: tamam sövdeger, e'la şişpapaq hacılar şirin yuxuya bülend olublar. Birisi ayağı bura, başı ora, ya ki, qarnı üste tirleme. Birisi xoruldayır, birisi mürgüleyir, birisi fısqırırdı. Bu güne millet ve mezheb qardaşlarmı görüb men de güldüm. Amma menim gülmeyimde qem çox idi, neinki şadlıq. "Ekinci" isteyir ki, bu şexsler ayılıb gözlerini açsınlar... 1876 Elbette ki bu düşünceler sadece benini hayalimden geçmişti. Eğer han benim bu kötü sözlerimi duysaydı, muhakkak ki han gibi kızıp öfkelenirdi. Ey han, sana feda olayım. Ben, bir çuval buğday için senin kapma defalarca gelen adamın oğluyum. "Ekmeğim sana haram olsun" deme, çünkü o ekmek senin değil. Onu alnında teriyle sinek yuta yuta kazanan halktır ve ben onlara borçluyum. Ey han! devir başka devirdir. Benim babam kötü talihli biriydi ve dilencilik yapıyordu. Devir, akıl ve ilim devridir. Ben de onbeş yıldan beri bazen aç- bazen tok ilim tahsil ediyorum. O ilim bana daima kendi çıkarları için çalışanlara, başkalarına baskı yapıp ellerini hiçbir işe vermeyerek köpek beslemekle zaman geçirenlere nefretle bakmayı öğretti. Ey bedbaht han! Millet senin yardımını istemiyor. Kendi çocuklarına acı, ilim ve akim arkasından gidip bedavacı olmasınlar. Değerli insanlar olsunlar ve ben de onlara nefretle bakmayayım. Nasıl ki, senin yüzüne daha fazla dayanamayıp, nefret ile bakarak yola düştüm... Saray kapısından aklım karışarak ve bir çırpıda çıkıp pazara gittim. Gürültü beni düşüncelerimden ayılttı, gözümü açıp sağa sola baktım, öyle garip bir hâl gördüm ki, görenlerin bu hale gülmemesi şaşılacak şeydir. Bütün tüccarlar, güzel ve yüksek papaklı hacılar tatlı bir uykuya dalmışlar. Birisinin başı o tarafta, ayağı bu tarafta, karnı üstü yıkılmış. Bir diğeri horluyor, öbürü uyukluyor, diğeri ise sigarasını tüttürüyordu. Bu tıp millet ve mezhep kardeşlerini görüp ben de güldüm. Ama benim gülüşümde üzüntü daha çoktu, sadece mutluluk değil. "Ekinci" gazetesi bu insanların ayılıp gözlerini açmasını istiyor. Ucadan damşmaq da yegîn cehaletin bir nişânesidir. Ömrümde her ne şikayetim var ise menim, hamisi o meni teng eleyen cehâletdendir. Xudâ'ya, ne vaxt biz zülmden xilas olacağıq? Sübhden gözümü açmamış dalandar cenab Kerbelâyî Şefi bağıra-bağıra menzilime dâxil oldu. - Nedir, balam ne üçün bele bağınrsan? Yoxsa karvansaraya od düşüb? - Xayr ele şey yoxdur. Ancaq senin adına kâğız var. - Vay, xânexerab, ele bundan öteri bağınrsan? Ovqatım oldu telx..açdım kağızı, bele çevirdim, ele çevirdim. Beli, gördüm ki, Nuxuda üç nefer cenablarm sohbeti olub, şkol açmaq bâresinde. Metlebi hacı başlayıb, meşedî min manat ve'de eleyib. Pul adı çekilende hacı giriz vurub: "Men ömrümün evvelinden çalışıb bu güne kimi BALACA MÜTEFERRİQELER (s. 345) Büyük konuşmak da şüphesiz cehaletin bir göstergesidir. Benim hayatımda ne kadar şikayetim varsa hepsi beni bıktıran cehalettendir. Ey Allah'ım! Biz bu zulümden ne zaman kurtulacağız? Sabahleyin daha gözlerimi açmamışken Kerbelâlı Safi hazretleri bağıra bağıra benim evime geldi. - Yavrum, neden öyle bağırıyorsun? Yoksa kervansaraya ateş mi düştü? - Hayır, öyle bir şey yok. Yalnız senin adına bir kâğıt gelmiş. - Vay evi harap olası! Bunun için mi ba ğırıyorsun? Keyfim kaçtı. Kağıdı açtım; bir o yana bir bu yana çevirdim. Baktım ki, üç tane muhterem kişi Nuhu'da okul açma konusunda sohbet ediyorlar. Sohbete hacı başlamış ve bu okul için bin manat para vaat etmiş. Para adı geçince Hacı kaçış yolu arayarak "Ben gençliğimden beri çalışıp bu güne

pul cem elemişem ki, birden işkola min manat verem?" - deyib... Bey buyurubdur ki, "pul feqeresi ortaya gelende menim ele de xoşuma gelinir". Xülâse, kâr-i xeyre iqdam boş sohbet ile qurtanb. Cenab muhabir yazır ki, bele söhbetden sükût yaxşıraqdır. Bu kâğız hâresinde dervişin bir sözü ola bilmez, ancaq bilmek isterdi ki, o cenab hacının nece sinni var ve kim üçün dövleti qoyub o dünyaya teşrif buyuracaqîar?.. Cenab hacı! İnsanın ömründe iki tesellisi var: biri yuxu, biri ümid geleceye. Ve hemçinin camaatm: Gene biri yuxudur, biri de elm oxuyan cavanlar. Camaatm elm oxuyan cavanlara birce tesellisi qahr: yuxu. Nece bedbext yuxu. Vay balalarımızın halına. Sen istirahet ele, hacı... Hayat Gazetesi N.40.1905 kadar para biriktirdim, şimdi birden okul için bin manat mı vereceğim?" dedi. Bey ise "para meselesi ortaya gelince benim de hoşuma gitmiyor" dedi. Özetle hayırlı iş için yapılan toplantı boş sözlerle biter. Sayın muhabir "Böyle konuşmaktansa sükût iyidir" diye yazmış. Bu kâğıt hakkında Derviş'in bir diyeceği olamaz. Ancak o hacı efendinin ne kadar ömrü olduğunu ve zenginliğini kimse bırakıp öbür dünyaya gideceğini bilmek isterdim. Sayın Hacı! İnsanın ömründe iki tesellisi olur: Bir uyku birisi de geleceğe olan ümidi. Aynı şekilde halk da "Biri uyku, biri de ilim okuyan gençler" demiştir. Halkın ilim tahsil eden gençlere bir tesellisi vardır: Uyku. Hem de bedbaht bir uyku? Vay çocuklarımızın haline. Ey hacı, sen istirahat et. TEBRİKNÂME (s, 355-358) - Ağa Derviş, sene bir dügüşâd, ruhperver müjde versem, inene ne şefâet edersen, de görüm? - Her ne ki, senin kefindir, Kerbelâyî, buyur, bax menim bu gözlerim üste. - Bes ele ise di çıxart... tez. Hmm. - Kerbelâyî, yoxsa Mekke yolu tamam olub? - Xeyr, o deyil. - İran'da qanunbüsatı... - İran'da qanun büsatı? Ne söyleyirsen, Ağa Derviş. Qelem çek. - Yapon İslâmı qebul edib? - Allah elesin, amma o deyil. - Osmanlı'da meclis-i içtimai açıhb... - Uzaq getme, tez ol görüm. Hnunm. - Belke, Kerbelâyî, hürriyyetden xeyir xeber var? - Top, tüfengden xeber var. Hürriyyet deyesen giriz vurur. - Efsûs... - Kifâyetdir, Ağa Derviş, çıxart görüm... - Bildim Ağa Kerbelâyî, "Irşad"... - Elhemdülillah ki, bildiniz... di çıxart. İncitme, çıxart deyirem. - Kerbelâyî, sürüşdür keşkülüme. Dinme, qalanı qurbandır sene. - Yerde dexi ne qaldı, xanexerab? Bir hesir, bir Memmednesir... - Könlünden deyesen, lotu, zağlı manat keçir. Buyur. - Sexâvetine feda, Ağa Derviş... Urra. -Urra, Kerbelâyî, urra... İndi bilirsen ne var, kerbelâyî? Men dua eleyeceyem, sen de "âmin" de. - Nece âmin deyeceyem, meğer üreyimin or tasından. - Derviş Ağa! Sana bir gönül açan, ferahlık veren müjde versem, bana ne vitirsin, söyle de gö reyim? - Senin bu sevincinin sebebi nedir? Ey ker belâyî, buyur, benim gözlerime bak. - Peki öyle ise haydi çıkar, çabuk! Hımmm... - Ey Kerbelayi! Yoksa Mekke yolu mu ta mamlandı? - Hayır, o değilb. - İran'da kanun bayramı, şenliği mi var? - İran'da kanun şenliği mi? Ağa Derviş! Sen ne söylüyorsun? - Japonlar İslam'ı mı kabul etmişler? - Keşke öyle olsa, ama değil. - Osmanlı'da meclis mi açılmış? - Uzak gitme! Çabuk ol bakalım. Hımmm... - Ey Kerbelayı! Belki de hürriyet konusunda hayırlı haberler vardır? - Toptan tüfekten haber var. Hürriyet dersen bizden kaçar. -Yazık!... - Yeter Ağa Derviş! Çıkar da göreyim. - Şimdi bildim Kerbelayi "İrşad" gazetesi? - Elhamdülillah, bildiniz. Haydi çıkar! Beni kırma, çıkar diyorum. - Ey Kerbelayi! Şu çanağıma bir şeyler at, ka lanı sana yeter. - Yerde daha ne kaldı, evi harap olası adam? Bir hasır, bir de Kur'an... - Seni hilekâr! Desene gönlünden yine para ge çiyor!... Al, buyur. - Derviş Ağa! Cömertliğine kurban olayım, yaşa!... - Yaşasın, yaşasın ey Kerbelayi! Şimdi ben dua edeceğim, sen de amin de!... - Hem de yüreğimin tam içinden amin di yeceğim?

- Xudâ'ya, perverdigâra, "İrşad" kendlerimizde oxunsun. - Amin! - Şad elesin bizleri, gün-günden ucalsin. - Âmin! - Sünnî şie sohbetini aralıqdan götürsün. - Âmin! - Müselmam ayıltsm, cehaletden qurtarsm. - Âmin! - Qcyrilere yetirsin, metlebine çatdirsm. - Âmin! - Kifâyetdir, Kerbelâyî. Getdim dövre, tâb getirebilmirem. - Get, derviş, Allah sene yâr olsun. - Sagi ne olub dervişe bir bade getirmez? - Gül feslidir, sed heyf, bu esnade getirmez. Upşad Gazetesi Nu. 23 1905 - Ey Allah'ım! Rızkımızı veren Tanrım! "İrşâd" gazetesi bütün köylerde okunsun. - Amin!... - Bizleri mutlu etsin, kendisi de gün geçtikçe yücelsin. - - Amin!... - Sünni Şii ayrılığını ortadan kaldırsın. - Amin!... - Müslümanları ayıltıp cehaletten kurtarsın. - Amin!... - Ey Kerbelâyi, yeter artık! - Amin - Hayırlara ulaştırırsın,... - Git derviş, Allah sana yâr olsun!... - Sakiye ne olmuştur ki dervişe içki getirmez? - Gül mevsimidir, yüzlerce eyvah ki; bu za manda getirmez. BİR AMERİKALI'NIN SUALLARINA CAVAB (s. 365-367) Keçenîerde bir Amerikalı "irşad"da Müselmanlardan soruşmuşdu ki, heqiqet nedir? İşte cevabını Ağa Derviş verir: Müselmanlar elmde, terbiyede her mületden geri qahr. Heqiqetdir ya ne? Müselman Müselmanm evine qonaq gelende gözleri qapıda olar görüm ev sahibesini görebilirem mi, ya yox? Heqiqetdir, ya ne? Qanaq evden mürexxes olanda eline düşen qaşiqdan, bıçaqdan, ya her ne olsa, cibine öz malı kimi qoyub geder. Heqiqetdir, ya ne? Müselman istemez ki, qeyri bir Müselman qabağa düşsün, sahib-i dövlet olsun. Heqiqetdir, ya ne? Müselmanm ruhanîleri be geyri ez... qara pul görende şerieti tapdalar. Heqiqetdir, ya ne? Müselmanm qananları qanmayanları lüt eder. Heqiqetdir, ya ne? Müselmanlar arasında şerîr, bîgerez yer çoqdur. Heqiqetdir, ya ne? Müselmanda rehm yoxdur. Heqiqetdir, ya ne? Müselmanda sehâvet azdır, demek olar yoxdur. Heqiqetdir, ya ne? Çox Müselman, belke cemi, adam aldatmağı böyük hüner hesab eleyir. Heqiqetdir, ya ne? Namaz qılan zikr etdiyi sözlerin me'nasını bilmez, bilmerre şerietden bîxeberdir. Heqiqetdir, ya ne? Müselman bir göyçek xamm görende gözleri kellesine çıxır. Heqiqetdir, ya ne? Keçse bele dövran, Müselmanhq ptıçdur. Heqiqetdir, ya ne? Geçenlerde bir Amerikalı "İrşad" gazetesinde müslümanlara "hakikat nedir?" diye sormuştu. İşte bu sorunun cevabını Ağa Derviş veriyor: Müslümanlar ilimde, eğitimde her milletten geri kalmıştır. Gerçektir, ya ne sanırsın? Müslüman müslümanm evine misafir gelince ev sahibesini görebilir miyim diye gözleri kapıda olur. Gerçektir, ya ne sanırsın? Misafir evden ayrılırken eline geçen kaşık, bıçak ne varsa kendi malı gibi cebine koyup gider. Gerçektir, ya ne sanırsın? Bir müslüman diğer bir müslümanm ileri gidip makam sahibi olmasını istemez. Gerçektir, ya ne sanırsın? Müslümanların ileri gelenleri para pul görünce şeriatı çiğnerler. Gerçektir, ya ne sanırsın? Müslümanların uyanıkları, safları çıplak bırakırlar, yoksul duruma düşürürler. Gerçektir, ya ne sanırsın? Müslümanların arasında kötü niyetli ve fesatçı kişiler çoktur. Gerçektir, ya ne sanırsın? Müslümanda merhamet duygusu yoktur Gerçektir, ya ne sanırsın? Müslümanda cömertlik azdır, hatta yoktur desek yeridir. Gerçektir, ya ne sanırsın? Müslümanların çoğu, belki de hepsi adam aldatmayı hüner sayar. Gerçektir, ya ne sanırsın? Namaz kılanların hepsi okuduğu surelerin anlamını bilmez, bir zerre olsun şeriatten haberi yoktur. Gerçektir, ya ne sanırsın? Müslüman bir güzel kadın görünce gözleri yerinden fırlar. Gerçektir, ya ne sanırsın? Böyle devam ederse müslümanhktan bir fayda germez. Gerçektir, ya ne sanırsın?

Şer'-i Müselman yoxdur, bir tek adı qahb. Heqiqetdir, ya ne? Bir qeder Müselmanlıq derdini çeken var, o da qet'-i ümmîd. Heqiqetdir, ya ne? Qeyyûm yetime düşmendir, adı Müselman ola. Heqiqetdir, ya ne? Müselmanm her bir camaat işinde bir atım barıtı olur. Heqiqetdir, ya ne? Müselmanm ağlı gözündedir. Heqiqetdir, ya ne? Çox-çox Müselman evinde cellâddır. He~ qiqetdir, ya ne? Müselmana haqq söz xoş gelmir. Heqiqctdir, ya ne? Müselmanm sübûtu qolunun qüvvetindedir. Heqiqetdir, ya ne? Dünya meişetinden başqa bir qeyri işe iqdam etmeyen bir tek Müselmandır. Heqiqetdir, ya ne? "Allah'dan buyuruq, ağzıma quyruq" deyen bir tek Müselmandır. Heqiqetdir, ya ne? Âxırda puç, qcyri milletlere esir bir tek Müselmandır, heqiqetdir, ya ne? Cenab Amerikalı! Seni görüm, balam, sağsalamat evine yetmeyesen ki, sen menim yaralarımın üstüne tezeden od-alov basdın. Men yazıq nece müddetdir ki, qeyr-i Müselmanlar kimi ancaq öz fikrimi çekirdim, rahat bir növ dolanırdım. İndi ne eleyim bundan sonra? Yene tengnefes olub gece yuxusuz, gündüz ferâgetsiz gerek qalam... Dilin lâl olaydı, balam, sual etdiyin yerde... Igşad,Nu,591907 KEÇMİŞ HALA BİR NEZER (s. 387-388) Müslümanlık kanunlarının kendi gitmiş adı kalmıştır. Gerçektir, ya ne sanırsın? Müslümanlık derdini çeken birkaç kişi kalmış, onlar da ümitlerini kesmişlerdir. Gerçektir, ya ne sanırsın? Adı müslüman olsa da nezaret eden kişiler bile yetimlere düşmandır. Gerçektir, ya ne sanırsın? Her cemaat işinde müslümanan bir atımlık barutu vardır. Gerçektir, ya ne sanırsın? Müslüman'ın aklı gözündedir. Gerçektir, ya ne sanırsın? Birçok müslüman evinde cellat gibidir. Gerçektir, ya ne sanırsın? Müslümana doğru sözün hoş gelmediği de gerçektir, ya ne sanırsın? Müslümanm kendini ispat edişi kolunun kuvvetindendir. Gerçektir, ya ne sanırsın? Dünyada geçim derdinden başka hiçbir işe bakmayanlar sadece müslü manlar dır. Gerçek budur, sen ne sanırsın? "Allah'tan buyruk, ağzıma kuyruk" diyen sadece müslürnandır. Gerçek budur, ya sen ne sanırsın? Sonuçta önemsiz ve başka milletlere esir olan bir tek müslümanlardır? Gerçektir, ya ne sanırsın? Sayın Amerikalı! Sen evine sağ selamet dönemeyesin. Çünkü sen benim yaralarınım üstüne yeniden ateş attın, alevlendirdir. Zavallı ben, bir müddettir, diğer müsîümanlar gibi sadece kendi düşüncemi savunuyordum ve rahat bir şekilde dolaşıyordun. Şimdi bundan sonra ne yapayım? Yine sıkıntıya düşüp geceleri uykusuz, gündüzleri de hiçbir işle meşgul olmamam mı gerek? Ey Amerikalı! Bu soruyu sorduğun için dilin lâl olsun!... Zernani ki, yerlerimiz işgal olundu, eski idare terefinden evvel teşrif getiren "komendant" cenabları oldu. Bu cenab bir müddet basdı, kesdi, asdı... Sonra teşrif getirdiler Ağa "murovlar"... Bu ağalar heres'i öz mahalmda dövr etdiler. Bu kendden o kende, o kendden bu kende... Nâzirin nar çubuğu "rozqi"... Qulluğ-i şeriflerinde dilmançı kâtibi ve defterxana emelesi, hesabsız çaparlar ve çaparbeyi... Her menzilde pîşezveqt sursat yığılmaqda. On res kök qoyun, bir res düğü, iki pud soğan, on girvenke duz, bir pud yağ, çörek ne qeder lâzım olsa. Atlar üçün arpa, saman, ot... Hamisi yazıq camaatdan. Sursat az olmaq üçün ve bir az da cib xercliyi cenab çaparbeyiyc... Bunlardan sonra teşrif getirdiler Ağa pristavlar, strajnikler, qaradovoylar. Qaradovoylardan qorxduq, pristavların qabağmda titredik, dilimiz tutuldu, nitqimiz olmadı derdimizi söylemeye... Getsin, gelmesin, Xudâ'ya... Ülkemiz işgal edildiğinde ilk olarak "komendant"(l) hazretleri eski idare tarafından gönderildi. Bu efendi bir süre bastı, kesti, astı. Sonra Ağa "murov"iar(2) geldiler. Bu ağaların her birikendi yerlerinde döndüler. Bu köyden o köye, o köyden bu köye... Bakanın nar çubuğu "rozqi"(3)... Bunların hizmetlerinde tercümanlar, kâtipler, sayısız ulaklar, emir erleri ve başyaverler vardır... Her menzilde vaktinden önce pek çok erzak toplanmakta... On baş besili koyun, bir miktar pirinç, iki pud (4) soğan, on girvenke(5) tuz, bir pud yağne kadar gerekirse o kadar da ekmek... Atlar için arpa, saman, ot... Hepsi zavallı halktan... Habercibaşı hazretlerine cep harçlığı ve erzak az gelirse almak için biraz da para... Bunlardan sonra pristav(6), strajnik(7) ve ka~ radovoy(8) ağalar teşrif ettiler. Karadovoylardan korktuk, pristavların karşısında titredik, dilimiz tutuldu, derdimizi söylemeye ağzımız olmadı... Ey Tanrım, gitsinler de gelmesinler. (1) kumatan, kumandan, (2) Çarlık zamanında köylerde güvenliği sağlayan jandarma komutanı (3) Değnek çubuk. (4) 16.3 kg.iık Rus ağırlık birimi (5) 409.5 gramlık ağırlık birimi, libre (6) Polis komiserim (7) Muhafız, bekçi (8) Şehir emniyet görevlisi

Her ne qazandıq, qopardılar... El ardılar torpağımıza. Saldılar bizi cehalet deryasına. Elimizde olan medeniyyet yavaş-yavaş puç oldu... Axirı qesd etdiler dilimizi, dinimizi batırsmlar. Celladlarımız bizi âxır nefese yetirdiler. Getsin, gelmesin, Xudâ'ya-- Şükürler olsun, Xudâ'ya, o zalim, bîrehm idare cehenneme vâsil oldu. Düşdü Bakı'nm neft quyusuna. Dalınca qenber atın, herc-merc olsun. Yaşasın hürriyyet, yaşasın müsavat, yaşasın yeni hökümet. Ne kazandıysak aldılar. Toprağımıza el uzattılar. Bizi cehalet denizine attılar. Elimizdeki medeniyet yavaş yavaş yok oldu. Sonunda dilimize ve dinimize de kast ettiler, onları yok etmek istediler. Cellatlarımız bizi son nefesimize getirdiler. Ey Tanrım! Gitsin de gelmesin. Allah'a şükürler olsun! O zalim, acımasız idare cehenneme gitti. Baku'nun petrol kuyularına düştüler. Arkasından taş atm da iyice gömülsün. Yaşasın hürriyet, yaşasın eşitlik, yaşasın yeni hükümet!... Açık söz gazetesi Nu: 441-1917 (s. 388-389) Ey dörd-beş kasa xemiraşı, ya düşbere yeyib beş-altı defe "afiyet olsun" eşidib istirahet eden ağalar. Görürsünüz mü altı-yeddi yaşında, emdir libasda, soyuqdan titreye-titreye küçelerin divarlarma penahlanmış cocuqları? Rast gelibdirler mi size qoca kişiler, dalında emdir yorgan balasmm elinden tutmuş, yanında ayaqyahn övretleri, qollarında tifilleri? -Ay gardaş! Acıq, Allah xatirine. -Pul istemirik, bir parça çörek bu tifile... -Olar mı bir yer ki, bir-iki saata penahlanaq? Eşitmirsiniz mi bu nâleleri? Eşitmirsiniz, yeqînimdir, görmürsünüz bîşekk. Nece olabilerdi görmeyesiniz o soyuqdan, acından taqeti kesilmiş, yalvarmağa gücü çatmayan, Ötüb-keçenlere mezlûm-mezlûm baxan tifilleri? Görmürsünüz, amma... insaf, mürüvvet, vicdan sizde qalmayib. Meişet, dünya, qaraca pul sizde insanhq qoymayıb... "Allah versin" deyib keçmisiniz. Sübhden axşamadek ahş-verişde, ehalinin nefesini darıxdmb bire on qazanırsınız. Bârı fağırlara rehm ediniz. Şerietinizi, Gjur'an'mızı yâd ediniz... Men qanabilmirem, mümkün işdir mi ki, düşberemi xortuldadım, qonşum acından köpük qussun. Qanabilmirem, nece rahat yatmaq olar isti otaqda bileşen ki, küçede emdir yorgan altında bir er, bir arvad, iki tifil titreşe-titreşe biri- birine qısılıb növbe gözleyirler? Vay felek, kim deyir insafın var? Kifâyetdir, Ağa Derviş. El Hayat Dergisi, Nu: 2, 1918 Ey dört beş çanak hamuraşı veya mantı yiyip beş altı defa "afiyet olsun" sözlerini işitip istirahat eden ağalar! Altı yedi yaşlarındaki yırtık pırtık elbisesiyle soğuktan titreye titreye duvarların köşelerine sığınmış çocukları görmüyor musunuz? Size sırtında yırtık pırtık yorganıyla yavrusunun elinden tutmuş, yanında yalınayak kadınlar bulunan, ellerinde de küçücük çocukları olan ihtiyar kişiler hiç rastlamadı mı? - Aman kardeş! Allah hatırına bize acı!... - Para istemiyoruz, bu yavruya bir parça ekmek... - Bir iki saat sığınabileceğimiz bir yeriniz var mı? Bu ağlayışları, feryatları işitmiyor musunuz? Şüphesiz işitmiyorsunuz, görmüyorsunuz. O soğuktan, açlıktan gücü kesilmiş; yalvarmaya bile gücü yetmeyen, gelip geçenlere mazlum mazlum bakan çocukları nasıl görmezsiniz? Görmezsiniz tabii... Çünkü sizde insanlık, insaf ve vicdan kalmamıştır. Dünya, geçim kaygısı ve kara para sizde insanlık bırakmamış... "Allah versin" deyip geçmişsinizdir. Sabahtan akşama kadar alış verişte halkın boğazını sıkıp bire on kazanırsınız. Bari fakirlere acıyınız. Kur'an-ı Kerim'i, şeriatı aklınıza getirin. Komşum acından köpük kusarken ben afiyetle mantımı yiyeyim, ben bunun mümkün olacağına inanamıyorum. Köşede yırtık yorgan altında bir adam, bir kadın, iki çocuk titreşe, titreşe, birbirine sokulup sıra beklerlerken sıcak odada rahat rahat yatmak nasıl mümkün olur, inanamıyorum. Ey felek, senin insafının olduğunu kim diyor? Yeter artık Ağa Derviş!...

Birinci Nâle: QUZĞUNLAR (s. 389-390) Efendim, bilirsiniz quzğun nedir? Efendim, kuzgunun ne olduğunu bilir misiniz? Quzğun-neşter caynaqh, eyri dimdikli, leşdiden bir quşdur. Onun hemkârı olan dördayaqhlann biri tülkü, biri çaqqaldır. İki ayaqlılardan ise çoxdur, ancaq adlandırmağa cür'et edebilmirem, amma sifetlerinden erz edebilerem. Peteneleri çuvaldan böyük, iştahları neciden ziyada... tanmaq bilmezler, heyâ etmezler... İnsaf, mürüvvet vicdan heç yuxularma da girmez. Veten nedir, millet nedir-cer-i cehenneme. Cibisdânım sağ olsun. Yazıq vetenim. Quzğunlar leş didende din-iman yaddan çıxır, veteni para-para etmekde heç kesdenqorxm urlar, çünki burada "el eli yuyar, her ikisi de üzü" meselesi var... Yazıq vetenim. Biri meydana girib eskerlerimize rehmi gelir. Herbiyye nâzirliyimize mâhud satmaq isteyir çox balaca bir qazanca... Biri boçka taxtasi ahş-verişine girmek isteyir... Biri milyonlar cibisdana qoyub avtomobilde eyleşib seheri dövran edir. Yaşasın erzaq nezareti. Yaşasın qaçqmîar. Yaziq vetenim... 1919 İkinci Nâle: Yetiştim bu lâne dünyade qemden cane, ya mövla, Ne hasıl cane yetdim, yetmedim canene, ya mövla. Kuzgun; neşter gibi pençeleri olan, eğri gagalı ve leş yiyen bir kuştur. Onunla ayın işleri yapan dört ayaklılardan biri tilki, biri de çakaldır. İki ayaklılar ise çok fazladır, ancak adlarını anmaya cesaret edemiyorum. Ama onların özelliklerinden bazılarını belirtebilirim. Onların mideleri çuvaldan büyük, iştahları ise haddinden fazladır. Utanma bilmezler, haya etmezler... insaf, insanlık, vicdan gibi duygular rüyalarına bile girmez. Vatan nedir, millet nedir? Hepsi cehennemin dibine!... Cebim sa olsun. Vatanıma yazık! Kuzgunlar leş yerken din iman hatırdan çıkar, vatanı parça parça etmekte hiç kimseden korkmazlar. Çünkü burada "el eli yıkar, her ikisi de yüzü yıkar" meselesi var... Vatanıma yazık! Birisi meydana girip askerlerimize acır. Milli Savunma Bakanlığımıza küçük bir para karşılığında kaba yün kumaş satmak ister. Bir diğeri ise fıçı ve sandık tahtası alışverişine girer. Biri de cebine milyonları koyup otomobiline binerek şehri dolaşır. Yaşasın yiyecek içecek bakanlığı! Yaşasın kaçaklar! Yazık vatanıma... Berne adlı bir nefes vetensiz Yehudi öz kitabında bu sözleri yazmış: "Özümü sevirem, külfetimi özümden artıq sevirem, külfetimden arhq vetenimi sevirem". Bu vetensiz cenab yalnız anadan doğulduğu seheri özünün veteni hesab edib, onu külfetinden artıq sevirem demiş. Hergâh onun veteni Azerbaycan kimi gözel, dağlı, çemenli, varlı olsaydı, o vaxt göresen o ne dil ile, nece sözlerle öz mehebbetini ona. bildirirdi? Yeqîndir ki, yazardı: "Gözel Azerbaycan, uca dağlarına canım qurban, lâleli, çiçekli çemenlerine malım qurban, soyuq bulaqlarma, meyveli bağlarına balalarım qurban! Hansı milletin Muğan çölü kimi, Mil düzü kimi, Şirvan sehrası kimi, Abşeron yarımadası kimi yeri, torpağı var? Heç bir milletin. Yaşa, vetenim, yaşa." Bes indi biz Azerbaycanlılar öz vetenimizin haqqmda nece reftâr edirik? Biz bedbextler ancaq vetenimizi târ-mâr eden quzğunlar yaratmışıq... Vetenin perişan hâli, işlerimizin herc-merc olması, dâxilî- xâricî düşmenlerin varlığı meni, men Qoca Berne adlı vatansız bir Yahudi kitabında şunları yazmı: "Kendimi seviyorum, ailemi kendimden çok seviyorum, ama kailemden de çok vatanımı seviyorum." Bu vatansız kişi, sadece doğduğu şehri vatanı sayıp "onu ailemden çok seviyorum" demiş. Eğer onun vatanı Azerbaycan gibi güzel dağlan, ovaları olan varlıklı bir ülke olsaydı, o zaman nasıl sözlerle, hangi dille o vatana olan sevgilisini anlatırdı, görürdünüz. Şöyle yazacağına eminim: "Güzel kazerbaycan! Yüce dağlarına canım kurban; laleli, çiçekli çemenlerine malım kurban; soğuk pınarlarına, meyveli bahçelerine çocuklarım kurban! Hangi milletin Muğan çölü gibi. Mil ovası gibi, Şirvan sahrası gibi, Abşeron yarımadası gibi ülkesi, toprağı vardır? Hiçbir milletin! Yaşa, vatanım, yaşa!". Peki şimdi biz Azerbaycanlılar kendi vatanımız hakkında nasıl düşüncelere sahibiz? Biz bedbahtlar ancak vatanımızı darmadağınık eden kuzgunlar yaratmışız... Vatanın perişan hâli, işlerimizin alt üst oluşu, iç ve dış düşmanlarımızın

Derviş'i o qeder yandıraıir, o qeder derde salınır, ne qeder ki, hal-hazırda içimizde olan quzğunluq... Gece-gündüz vaxtlı-vaxtsız / her deqiqe vetenin qanmı soran quzğunluq. Amandır, quzğunlar. Veten elden gedir, yaman günlere qabnq. Balalarımızın xatirine, gelecekde övladlarntiızın xatirine pehm edin vetene, rehm edin millete, el çekin mürted işlerden, yoxsa gelecek tarixde adınız çekilende le'net oxunacaqdır... 1920 varlığı beni; ben Koca Derviş'i o kadar üzmüyor, o kadar yakmıyor. Ancak şimdi içimizde olan kuzgunluk!... Gece gündüz, vakitli vakitsiz, her dakika vatanın kanını kemiren kuzgunluk!... Kuzgunlardan korkulur. Vatan elden gidiyor, kötü günlere kaldık. Yavrularımızın hatırı için, gelecekte çocuklarımızın hatırı için vatana, millete acıyın, kötü işlerden el çekin. Yoksa gelecekte adınız anılırken size lanet okunacaktır. MEQALELER (s. 394) Noyabrm 27-de Moskva seherinden. Bu günlerde Qarabağ'dan mene iki defter gönderibler. Birisi cenab Mirze Eli Esger'in qezeliyyâtı ve hecvidir ki, genceli cenab Mirze Mehdî'nin üste yazıb ve birisi cenab Mirze Mehdî'nin cavabıdır. İnşâ-yi Mirze Mehdi 22 vereq üste tamam olur. Mirze Eli Esger'in inşâsı dahi ziyadedir. Xudâ'ya, bu cenahların ağzından ne qeder nâlayiq sözler çıxıb... Ey Ağa Mirze Mehdi, fedâyet şevem, atanın pambıq atan olmağı oğluna eyib eder? Bizim eyyamda xanzâdelik, beyzâdelik ağıl ve elm iledir. Firengistan'm Prudon adlı hükemâsı deyib: men exr edirem ki, menim yeddi arxa ata-babam reiyyet olub. Ey Ağa Mirze Eli Esger, bu qezelden cifâyda ki, demisiniz: Bu ne naz, bu ne qemze, bu ne işve, bu ne reviş, Bu ne qaş, bu ne gözdür, bu ne serxoş yeriş... Bu hecvlerin hâresinde artıq danışmağı özüme eyib hesab edib zikr olan cenahlara erz edirik ki, siz çeken zehmet nâhaq zehmetdir. Ondan ne bize, ne bizim övladımıza bir nef yoxdur. Bele zehmeti öz milletinizin yolunda çekin ki, malı yoxdur, elini yoxdur, elm tapmaq ona müşküldür. 1876 27 Kasım, Moskova. Bugünlerde Karabağ'dan bana iki defter göndermişler. Birisi Sayın Mirze Eli Esger'in gazelleri ile taşlamasıdır ki Genceli Sayın Mirze Mehdiye yazılmıştır. Diğeri ise Mirze Mehdi'nin yazdığı cevaptır. Mirze Mehdi'nin nesirleri 22 varaktan meydana gelmiştir. Mirze Eli Esger'in yazdıkları ise daha fazladır. Allah'ım! Bu kişilerin ağzından ne kadar uygunsuz sözler çıkmış... Ey Ağa Mirze Mehdi! Sana kurban olayım! Babasının pamuk atıcısı olması oğlu için ayıp sayılır mı? Bizim zamanımızda hanzâdelik, beyzâdelik akıl ve ilimledir. Fransızların Prudon adlı filozofu "Ben yedi göbek sülalemin halk sınıfından olmasıyla öğünürüm" demiş. Ey Ağa M.irze Eli Esger! Şu gazelden ne fayda bekleyip de söylediniz: Bu nasıl bir naz, gamze, işve ve yürüyüştür. Bu nasıl kaş, göz ve sarhoşça yürüyüştür. Bu tay lamalar hakkında fazla konuşmayı kendime kusur sayıp adlarını andığımız kişilere "Sizin çektiğiniz emek boşa emektir" diyoruz. Ondan ne bize, ne de çocuklarımıza fayda yoktur. Böyle emekleri kendi milletinizin yolunda çekin. Çünkü onların mallan mülkleri ve bilgileri yoktur. Bilgiye ulaşmak onlar için oldukça zordur. Herden tenha oturub fikir edirem: Xudâvend-i âlem, bizim âxırımız nece olacaq? Ağlımız ata-baba ağlı, getdiyhniz yol ata-baba yolu heç bir deyişilmek yoxdur. Ata-babamız xoruz ve qoç döyüşdürüb, qurşaq tutdurub, derviş nağılma qulaq asıb, qizil quş saxlayıb günlerini keçirib, biz de ki, bu yolu gedirik, telef olacağıq. Sebeb ki, zemâne deyişilib. Elbette, on il bundan eqdem bizim dolanacağımız indikinden yaxşı idi ve on ilden sonra dahi yaman olacag. Bes biz haçan Öz derdimizin dalıycan olub uşaqlarımıza elm öyredeceyik? (s. 395) Bazen yalnız başıma oturup düşünürüm: Ey alemlerin Tanrısı! Bizim sonumuz ne olacak? Aklımız atalarımızın aklı, gittiğimiz yol atalarımızın yolu, hiçbir değişme yok. Atalarımız horoz ve koç döğüştürmüş, güreş yapmışlar, derviş masallarını dinleyip şahin, doğan besleyerek günlerini geçirmişler. Biz de bu yolu takip ediyoruz. Telef olacağız. Çünkü devir değişti. Elbetten bundan on yıl önce geçimimiz şimdikinden daha iyiydi ve on yıl sonra daha kötü olacak. Peki biz hangi derdimizin olup çocuklanınıza ilim öğreteceğiz?