Başbakan Davutoğlu nun Tusk ve Juncker ile ortak basın toplantısında yaptığı konuşmanın tam metni Mart 18, 2016-9:20:00 Bir kere daha Brüksel de olmak çok güzel. Geçtiğimiz 4 ay içerisinde, ki 3 üncü Türkiye-Avrupa Birliği Zirvesi bu. Bugün çok tarihi bir gün, bunun iki sebebi var. Bunlardan bir tanesi, Çanakkale nin, Gelibolu nun 101. Anma Yılı, şehitlerimizi anıyoruz. Ve ben bu fırsatı kullanarak şehitlerimiz için bir kere daha Allah tan rahmet diliyorum. Bugün bir başka sebepten dolayı da çok tarihi bir gün, Türkiye ve Avrupa Birliği arasında bir anlaşma vardık, mutabakata vardık, Sayın Başkan Junker, Başkan Tusk ve bu sürece katkı koyan herkese teşekkür etmek istiyorum. Bu sadece sonuçları dolayısıyla değil, aynı zamanda metotları dolayısıyla da bir başarı hikayesidir. Biz görüşlerimizi paylaştık, kaygılarımızı paylaştık, bakışlarımızı ve vizyonumuzu paylaştık ve bugün şunun farkına vardık: Türkiye ve Avrupa Birliği nin kaderi, zorlukları ve geleceği aynıdır. Bunun yanı sıra, Türkiye nin Avrupa Birliği ne katılımı konusunda ilişkilerimizin derinleştirilmesi, Suriye krizi konularını ele aldık. Ancak bizim ilişkimiz sadece kriz yönetimi ile ilgili değildir, bizim ilişkimiz aynı vizyonun ele alınmasını içermektedir. Türkiye ve Avrupa Birliği ilişkileri içerisinde daha stratejik bir ortaklığın olması gerekmektedir. Bugünkü görüşmelerimizin daha insani bir boyutu var, çünkü bütün bu çabalarımız ve bütün amacımız çocukların, kadınların, gençlerin, yaşlıların Ege Deniz inde veya çevremizde ölmesini engellemek amacımız bu. Biz insan kaçakçılarının çalışmalarını bitirmek ve hukuki göçü desteklemek istiyoruz, dengeli bir politika olmalı. Türkiye yasa dışı bir şekilde Yunan adalarına geçen kişileri engellemeye çalışacak, bu şekilde oraya geçen kişiler Türkiye ye geri alınacak ve Türkiye aynı sayıda Türkiye den kişilerde Avrupa ya geçirilecek bu çok adil bir sistem ve herkesin geleceği için daha iyi. Yük paylaşımı da oldukça önemli bir boyut, şu noktada mutabakata vardı: Yük paylaşımı da adil bir şekilde gerçekleşecek. Biz bugün belli projeleri daha detaylı bir şekilde ele aldık ve önümüzdeki haftalarda 3 milyar euro sadece Suriyeli sığınmacılar için harcanmaya başlayacak Türkiye ye değil. Ben geçtiğimiz zirvede de aslında burada belirtmiştim, biz para istemiyoruz demiştim, ancak bunu rağmen basında birçok makale gördüm. Sanki bu anlaşma mali destek bir anlaşması ya da parayla ilgiliymiş gibi yansıtılmıştı. Hayır, Avrupa Birliği sığınmacılara yardımcı olacak ve Türkiye sadece burada da aracı bir role sahip. Biz bu noktada hem Türkiye de, hem de eğer mümkünse güvenli alanlarda Suriye de bu krizin mağdurlarına yardımcı olacağız. Aynı zamanda 2018 e kadar Suriyeli sığınmacılar için, onların geleceği için ayrılan bir 3 milyar daha fon var. Bütün bu çalışmalar tabi ki bizim katılım sürecimizi de daha derinleştirecektir. Bizim için en önemli hususlardan biri de vize serbestisi konusu. Vize serbestisi bu geri kabul anlaşmasının aslında doğal bir uzantısıdır. Biz vize serbestisini Haziran sonuna kadar tamamlanmasını istiyoruz. Tabi ki Türkiye nin yerine getirmesi gereken bazı koşullar var, 72 kadar koşuldan bahsediyoruz, biz bunun 37 sini zaten tamamladık geriye kalan 35 tane koşul var ve Mayıs başına kadar biz bu bütün koşulları yerine getireceğimizi umuyoruz. Ve bu bağlamda da Avrupa Birliğinden de kendisine düşeni yapmayı bekliyoruz Avrupa
Komisyonu Konseyin de vize serbestisinin uygulanması için kendisine düşen adımları atmasını bekliyoruz. Fasılların açılması konusunda da 33 nolu faslı açma kararı aldık, bu da Türkiye nin Avrupa Birliği ne katılım sürecinde ileri atılan bir adımdır ve biz bunun yanı sıra önümüzdeki haftalar ve aylarda diğer fasılların açılmasına da karar verdik. Görüşmelerimiz içerisinde bir başka stratejik boyutta var. Bütün bu faaliyetler Türkiye nin Avrupa Birliği olmadan bir geleceğinin olmadığını ve Avrupa Birliği nin Türkiyesiz bir geleceği olmadığını gösteriyor. Bu hem Suriye krizi konusunda yaptığımız görüşmelerde hem de ikili görüşmelerimizde ortaya çıktı. Sayın Başkan Hollande la ve diğer mevkidaşlarımla hem Suriye krizini, hem de diğer konuları ele almış olduk. Biz çalışmalarımızın başarılı bir şekilde nesnel bir bakış açısıyla başarılı olmasını istiyoruz. Amacımız çevremizde barış dolu bir ortamın olması ve bunun için Avrupa Birliği, Türkiye işbirliği çok önemli olacaktı. Terörizme karşı dayanışmada önemli bir boyut. Terörizm herkese karşı, hepimize karşı bir tehdittir. Ben toplantı içerisinde Avrupa liderlerine takdirlerimi ilettim, Türkiye ye Ankara da gerçekleşen son saldırıdan sonra gösterdikleri dayanışma için teşekkür ettim. Avrupa da iki nokta Paris ve Ankara saldırıya uğramıştır ve liderler bu noktada omuz omuza dayanışma içerisinde davranmıştır. Terörün menşei ne olursa olsun DEAŞ, PKK veya DHKP-C terör nereden gelirse gelsin beraber çalışmalıyız. Yalnız bu noktada bir hayal kırıklığımı da belirtmek isterim, 72 milyon Türk vatandaşı 35 kişinin hayatını kaybetmesini yas tutarken aynı semboller, bayraklar bu binanın dışarısında terörizmi destekleyen bazı bayraklar sallanıyor ve burada hayal kırıklığımı dile getirmek istiyorum ve uluslararası topluma sesleniyorum, terör organizasyonları arasında, terör örgütleri arasında ayrım yapmamalıyız. DEAŞ-DHKP-C, PKK bunlar aynıdır, ayrım yapmamalıyız, bunların kurbanları da aynıdır, mağdurları da aynıdır, etnik veya dini bir ayrım yapamayız. Müslüman olsun, Hıristiyan olsun, Türk olsun, Alman olsun onlar kurbanlardır, mağdurlardır ve bu bağlamda her terörle mücadelemizi her boyutta yürütmeliyiz. Son olarak da, Almanya ya Dışişleri Bakanı Westerwelle nin vefatı dolayısıyla taziyelerimi iletmek istiyorum, kendisiyle çalışma şansına sahip olmuştum dürüst ve çok çalışkan bir Bakandı. Kendisine Allah tan rahmet diliyorum. Soru- Sorum Sayın Başbakan Davutoğlu na ve Bay Tusk a. Sayın Davutoğlu, bu anlaşma içerisinde bütün bu kişilerin Türkiye ye geri gönderilmesi bağlamında Türkiye nin de tüm ülkelerden gelen sığınmacılar için yaşam koşullarını olumlu hale getirmesi gerekiyor, sadece Suriyeli sığınmacılar için değil, hukuki bağlamda bunu yapmaya istekli misiniz. Davutoğlu - Bu soru için teşekkür ediyorum. Şundan eminim: Bugün dünyadaki herkes, bütün gözlemciler dünyadaki sığınmacıların durumuna bakan herkes Türkiye deki sığınmacılar için yaratılan ortamı takdirle karşılıyor ve olumlu olduğu belirtiyordu. Türkiye nin sığınmacılara olan tavrı konusunda şuana kadar bir tane bile eleştiri gelmedi, bu bizim için gurur duyulacak bir nokta. Çünkü bizim son 5 yılda 300 bin kişiye ev sahipliği yapan sığınmacı kamplarımız var, onların köyleri haline geldi buralar. Hastane, okul gibi, bütün her türlü tesisleri var, sıcak yemek yiyorlar ve şuana kadar hiçbir taraftan, hiçbir uluslararası gözlemciden bir tane bile olumsuz eleştiri gelmedi. Geriye kalan 2 milyon 400 bin kadar Suriyeli sığınmacıda Türkiye deki şehirlerde Türk vatandaşlarıyla birlikte yaşamaktadırlar. Şuana kadar hiç ırkçı veya yabancı düşmanı bir yaklaşım gerçekleşmemiştir, bu bizim kültürümüz sayesindedir. Ben Türkiye nin Başbakanı olarak kritik bir seçim geçirdikten sonra verdiğim ilk karar Türkiye deki sığınmacılara çalışma hakkı sağlamak oldu, bu tabi ki alınması zorlu bir karar. Avrupa daki bütün siyasi liderlerde bunu itiraf edecekti, tabi ki bizde de muhalefet bunu eleştirdi. Ancak vatandaşlarımız, ülkemizde yüzde 10 civarında işsizlik olmasına rağmen kimse eleştirmedi, çünkü Suriye sığınmacıların kendileri gibi insanlar olduğunun farkındalar. Yani aslında sığınmacıların
Türkiye de gördüğü koşullar oldukça olumludur. Herkes buraya gelip kamplarımızı ziyaret edebilir. Ve Suriyeli olmayanlara karşı tavrımız da aynı. Ancak tabi bu noktadan sonra geri kabul tesislerine ihtiyaçlarımız olacak, çünkü Suriyeli olmayan sığınmacılar için sayıyı artırmamız gerekecek. Bu konuda da Avrupa Birliği yle birlikte çalışacağız. Bu sadece bir Türk projesi olmayacak, bu ortak bir proje olacak. Ben bunun bir zorluk olduğunu itiraf edebilirim, bunun içerisinde çok fazla boyut var, ancak bizim için tek iyi seçenek buydu. Türkiye nin desteğini, yardımını ve Avrupa Birliği nin liderliğini eleştiren kişilerin daha iyi bir seçeneği bize sunmaları lazım, daha iyi bir seçenek yok. Biz ele ele, omuz omuza çalışmaya devam edeceğiz. Politikacılar olarak değil, insanlar olarak davranmalıyız, sığınmacılara sanki maceracılarmış gibi değil, baskıdan kaçan mağdurlar olarak davranmalıyız. Bu zorlukların üstesinden geleceğiz. Sığınmacılara nasıl davranılması konusunda bir şey öğrenmek isteyenler ülkemize gelip bizim tecrübemizi edebilirler. Soru- Benim sorum Sayın Başbakana ve Sayın Tusk a olacak. Efendim, 5 müzakere başlığına ilişkin Türkiye nin bir talebi vardı, buna Rumların blokajı olduğunu biliyoruz. O konuda Türkiye nin süreç içerisinde atacağı adımlar nedir? Davutoğlu- Siz de kabul ederseniz Türkçe cevap vereceğim. Bugün mutabık kaldığımız anlaşma aslında 15 gün önce bizim Türkiye olarak teklif ettiğimiz anlaşma üzerine Avrupalı dostlarımızın yaptığı müzakerelerle gelinen bir nokta. Ve biz bu çerçeveyi hem sorunlara cevap oluşturan, hem de Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerine yeni boyutlar katan bir imkan olarak değerlendirdik ve son derece pratik, netice odaklı bir sonuç aldığımızı düşünüyorum. Çünkü bu bizim illegal, yasa dışı göçü engelleyen ve yasa içinde mültecilerin Avrupa ya gönderilmesini sağlayan ve Türkiye deki mülteci sayısını değiştirmeyen, ne kadar mülteci alıyorsak yasa dışı giden, o kadar yasal mülteciyi Avrupa ya göndereceğiz; bu son derece olumlu bir netice. Bunu yaparken, ayrıca Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerine yeni boyutlar katmaya çalıştık, temelde 3 noktada. Birisi, vize muafiyeti; bu konuda biz de gerekeni yapacağız, Avrupa Birliği de gerekeni yapacak. İkincisi, Gümrük Birliği nin update edilmesi, şartlara uyumlu hale getirilmesi ki anlaşmada bu da var, bu konuda önemli çalışmalar yapıyoruz. Üçüncüsü de yeni fasılların açılması. 29 Kasım dan bu yana 17 nci fasıl açıldı, yıllardır fasıl açılmamıştı, yeni bir dediğimiz bir yeni atmosfer oluştu, şimdi 33 üncü faslı da açma kararı alındı Avrupa Konseyi tarafından ve ayrıca diğer fasılları da, bloke edilen fasılların da açılması için sürecin hızlandırılması kararı alındı. Ve bu konunda da özellikle benchmarkların ilan edilmesi noktasında da süreç hızlandırılacak, 33 üncü fasıl kesinlikle açılacak, diğer fasıllar da hızlandırılacak. Dolayısıyla bu önemli bir pozitif bir gelişmedir, bütün bu unsurlar Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerine enerji bir enerji katacağına inanıyorum ve fasılların açılması konusunda da Komisyon Başkanı Sayın Junker daha önce bana yazmış olduğu mektupta vurguladığı hususlarla birlikte eminim daha olumlu adımlar bundan sonra da devam edecek. Tekrar ben her iki başkana da, Sayın Tusk a da, Sayın Junker e de katkıları dolayısıyla teşekkür ediyorum. Soru- Siz Avrupa Birliği-Türkiye ilişkileri açısından terörle mücadele ve göçmenlik konusunda çok önemli bir gün olduğunu söylediniz, ama Sayın Erdoğan kendi göç meselesine Avrupa kendisi baksın, Türkiye ye ders vermekten vazgeçsin dedi. Acaba size mi inanmalıyız, yoksa Cumhurbaşkanına mı, kime inanmalıyız?
Davutoğlu- Elbette Jean Claude un ve arkadaşlarımın söylediğini tekrar etmek istemem ama, gerçeğin çok farklı yüzleri olabilir ve gerçeğin çok farklı yüzleri dikkate alınmalıdır. Avrupa nın gerçeklerinden biri, zaten önünüzde gördüğünüzdür, biz birlikte çalıştık, işbirliği yaptık. Donald a çok teşekkür ediyorum, Türkiye ye iki kez geldi, birkaç gün önce Türkiye deydi ve uyumadı hakikaten, arkasından birçok başka ülkeye baktı, ben de hiç uyumadan buraya geldim. Bu, Avrupa gerçeğinin bir yüzü. Bu liderler bir çözüm bulmak istediler, birlikte çalıştık, ulusal menfaatleri gözetmeden, Avrupa nın tek başına menfaatlerini gözetmeden insanlık için çalıştık. Ve ben AB ye hitap ettiğimde aslında gerçeğin bu yüzüne hitap ediyorum. Benim Cumhurbaşkanım Erdoğan da gerçeğin başka bir yüzünü açıklıyordu. Bazı Avrupalılar göçmenlerin Avrupa ya girişini engelliyorlar görmüşünüzdür eminim. Ülke adı açıklamayayım, saygı göstereyim. Bazı Avrupalılar küçük kuruşlarını atıyorlardı göçmenlere, videolarını görmüşsünüzdür, kuşlara yem atar gibi para atıyorlardı göçmenlere, göçmenler de o paraları almak için kendilerini yerlere atıyordu. Yine adını vermeyeyim. Müslümanların Avrupa da yeri yok diyen Avrupalı liderler var. Ben gazetecilere çok saygı duyuyorum, ama bazı gazeteciler de göçmenlere tekme atıp onların geçmesini engelliyorlar. Güvenli bir yere gitmelerinin önündeki engeli oluşturuyorlar, bu da gerçeğin başka bir yüzü. Gerçeğin ilk yüzünü görüyorsunuz, biz birlikteyiz, birlikte çalışıyoruz, omuz omuzayız, ama gerçeğin öbür yüzü, Avrupa gerçeğinin öbür yüzünü de her zaman eleştireceğiz, bunu yapacağız, çünkü doğru yönü ancak böyle bulabiliriz. Yine aynı şekilde terörizmle mücadele. Mayın üzerinde dans ediyoruz derken terörle nasıl ortak tavır alınacak, bu da çok önemli bir konu. Bugün tüm Avrupalı liderlere teşekkür ettim, Ankara saldırılarından sonra beni arayan herkese takdimi ilettim; bu bir dayanışmadır. Başkan Hollande ile bu konuyu konuştuk, Paris te, Ankara da, iki başkentimiz bu terör saldırılarından mağdur oldu, bu işin bir yüzü. Ama öte yandan diğer yüzü de şu: Gençleri, kadınları, çocukları, 35 sivili Ankara da öldürmüş olan bir terör örgütü hem de otobüs duraklarında. Brüksel de düşünün, bir otobüs durağınıza geliyorlar, arabayı patlatarak insanlarınızı öldürüyor, kimilerini tespit etmek, kimliklerini bulmak bile çok zor, çünkü vücutlar kaybolmuş. Ve bu terör örgütü aynı bayrağıyla, aynı sembolüyle bugün Brüksel in sokaklarında gösteri yapabildi. Siz nasıl hissederdiniz? Kendinizi Cumhurbaşkanı Erdoğan ın ya da benim yerime koyun, biz kendi halkımızla, 78 milyonla yas tutarken, DAEŞ sembolleriyle, bayraklarıyla çıksa, Fransızların yasını tamamen göz ardı ederek sokaklarda dolansa ne hissederseniz? DAEŞ le PKK arasında bir fark yok. Herkesin bizi dinlemesi ve duygularımıza saygı göstermesi gerekiyor. Ben gelmeden önce yaralıları hastanede ziyaret ettim. Biz başkalarının acılarına saygı duyuyoruz, ama biz kendi acımıza da saygı gösterilmesini istiyoruz ve Cumhurbaşkanı Erdoğan işte bunu ifade ediyordu. Dediğim gibi gerçeğin bir yüzünü gösteriyordu, ben de size bugün gerçeğin öbür yüzünü gösteriyorum, ama Avrupa aynı Avrupa. Birlikte çalışmak ve ilk yüzü, gerçeğin ilk yüzünü ön plana çıkarırken ikinci yüzünü de eleştirmek ve bertaraf etmek zorundayız. Bunu yapabilirsek barışçıl bir kıta yaratabilir ve insanlık değerlerimizden onur duyabiliriz. Soru- Sayın Başbakan, Sayın Junker ve Sayın Tusk sorum sizlere olacak. Türkiye den alınacak Suriyeli mülteci sayısında bir kota olacak mı, 72 bin rakamı bazı haberlerde yer almıştı ve eğer olacaksa bu kıta dolduğunda başka bir alım olmayacak mı Türkiye den? Birincisi bu. Bir diğeri de, bu Suriyeli sığınmacılar belirlenirken kim ve nasıl belirlenecek kim tarafından ve nasıl? Davutoğlu- Önce bir önceki soruya cevap verirken bir hususu da vurgulayayım, o cevabı verirken Belçika Krallığına ya da Belçikalı dostlarımıza, halkına saygımı da ifade etmek isterim, yani burada herhangi bir ulus, bir ülke zikretmedim konuşmamda. Ancak bütün ülkelerden de teröre karşı mücadelede omuz omuza verilmesini beklemek bizim hakkımız. Nasıl Türkiye ye yönelik eleştiriler bizi bazen zorlasa da rencide etmiyorsa, Avrupalı dostlarımıza yönelik eleştirilerin de onları rencide etmemesi lazım. Biz fikir özgürlüğü çerçevesinde fikirlerimizi paylaşırız ve ortak değerlerimiz etrafında
da her zaman birbirimize saygılı şekilde eleştiri dili kullanabiliriz. 72 bin sayısına gelince, bu maalesef Türkiye de de, Avrupa da da yanlış anlaşılan bir husus oldu. 72 bin sayısı Avrupalıların toplam alacağı mülteci sayısı değildir Avrupa nın alacağı. 72 bin sayısı bu bire bir değişim esnasında, yani gelen yasa dışı göçün karşılığı gidecek olan yasal göçün ilk aşamadaki rakamı bu Avrupa Birliği nin tespit ettiği bir rakam. Tabi bunun dışında bir de Avrupa Birliği nin mültecileri yerleştirme programı çerçevesinde bir kota söz konusu ki bu ayrı bir husus. 72 bin bitince yerleştirme mültecileri yerleştirme bitecek değil, bu sadece birebir değişim için ilk aşama zikredilen rakamdır. Diğeri ise, gelişmelere de bağlı olarak Avrupa Birliği nin ilan ettiği yerleştirme mültecileri yerleştirme programının bir parçası olarak telakki edilir o ayrı bir husus o tabi Sayın Merkel in de, Sayın Junker in ve Sayın Tusk un da değişik ifade ettiği gibi çok daha kapsamlı, çok daha büyük bir projedir.