GÖZ ÖNÜNDE NESİL-3. Nureddin YILDIZ Hoca efendinin Dünya Nasıl Dönüyor? (17.) dersidir.



Benzer belgeler
GÖZ ÖNÜNDE NESİL-3. Nureddin Yıldız ın Dünya Nasıl Dönüyor? (17.) dersidir.

İmam Tirmizi nin. Sıfatlar Hususundaki Mezhebi

DUALAR DUANIN ÖNEMİ Dua

Değerli Kardeşim, Kur an ve Sünnet İslam dininin iki temel kaynağıdır. Rabbimiz in buyruklarını ve Efendimiz (s.a.v.) in mübarek sünnetini bilmek tüm

KUR AN HARFLERİNİN MAHREÇLERİ (ÇIKIŞ YERLERİ)

İsimleri okumaya başlarken- و ب س ي د ن ا - eklenmesi ve sonunda ع ن ه ر ض ي okunması en doğrusu.

Öğretim İlke ve Yöntemleri 1

(Dersini sabah namazından sonra yapmanı tavsiye etmekle birlikte, sana uygun olan en münasip bir vakitte de yapmanda bir sakınca yoktur.

KUR AN-I KERİM II Yrd. Doç. Dr. Remzi ATEŞYÜREK

Kolay Yolla Kur an ı Anlama

Gizlemek. أ Helak etmek, yok etmek أ. Affetmek. Açıklamak. ا ر اد Sahip olmak, malik olmak. Đstemek,irade etmek. Seçme Metnler 25

REHBERLİK VE İLETİŞİM 1

KUR AN-I KERİM II Yrd. Doç. Dr. Remzi ATEŞYÜREK

BAZI AYETLER ÜZERİNE KÜÇÜK Bİ R TEFEKKÜR ( IV)

Bayram hutbesi nasıl okunur? - İlyas Uçar - Ebû Rudeyha - Evvâh - Kişisel Bilgi Sitesi

Kolay Yolla Kur an ı Anlama

Kur an ın, şerî meseleleri ders verirken aynı anda tevhid dersi vermesi hakkında izahta bulunabilir misiniz?

Hor görme, aşağılama, hakir kabul etme günahını ilk işleyen şeytandır.

Allah Teâlâ ya hamd eder, Hz. Muhammed (Sallalahu Aleyhi ve Sellem) e, âl ve ashabına selam ederiz.

40 HADİS YARIŞMASI DİKKAT 47'DEN 55'E KADAR Kİ HADİSLERİN ARAPÇA METİNLERİ DÜZELTİLMİŞTİR. SINIFI 5-6,7-8 1-) 9-10,11-12 SINIFI 5-6,7-8 2-) 9-10

1- EBEVEYNLERİN ÇOCUKLAR ÜZERINDEKİ HAKLARI

Tedbir, Tevekkül Ve Kader Anlayışımız Gönderen Kadir Hatipoglu - Ağustos :14:51

ON EMİR الوصايا لعرش

فضل صالة الرتاويح اسم املؤلف حممد صالح املنجد

ICERIK. Din kelimesinin sözlük anlami Din kelimesinin Kur an daki anlamlari Din anlayislari Dinin cesitleri Ayetlerle din

(Allahım!) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. (Fâtiha, 1/5)

(40 Hadis-7) SEÇME KIRK HADİS

تلقني أصول العقيدة العامة

şeyh Muhammed Salih el-muneccid

HZ. PEYGAMBER (S.A.V) İN HOŞGÖRÜSÜ VE AFFEDİCİLİĞİ

ALLAH IN RAZI OLDUĞU KULLAR

الصيام برؤية واحدة اسم املؤلف حممد بن صالح العثيمني

CENAB-I HAKK IN O NA İTAATİ KENDİNE İTAAT KABUL ETTİĞİ ZAT A SALÂT VE SELAM

Question. Neden Hz İsa Ruhullah (Allah ın ruhu) olarak adlandırılmıştır? Yüce Allah ın kendi ruhundan. Peygamberi Âdem e üflemesinin manası nedir?

5. Ünite 1, sayfa 17, son satır

Altı aylık iken anne karnından düşen ceninin cenaze namazını kılmanın hükmü

Cihad Gönderen Kadir Hatipoglu - Şubat :23:10. Cihad İNDİR

Allah, ancak samimiyetle ve kendi rızası gözetilerek yapılan ameli kabul eder. (Nesâî, Cihâd, 24)

ه: د ع ل ض ب او ت ن ل ه ب م ذ ت خ أ إن ا م م كي ف ت ر ك ت د ق ي فإ ن يت للا س ن و با ك ت

Kur'an'da Kadının Örtüsü Meselesi - İlyas Uçar - Ebû Rudeyha - Evvâh - Kişisel Bilgi Sitesi

Zekatın Fazileti Gönderen Kadir Hatipoglu - Haziran :57:10

Borçlunun sadaka vermesinin hükmü

SAHABE NİN ÖNDERİ HZ. EBU BEKİR

148. Sohbet ÖNDEN GİDENLER

Okul Öncesi İçin DUÂLAR SÛRELER. Melek BOZDOĞAN Murat BOZDOĞAN

SELÂMIN ŞEKLİ. Râşid b. Hüseyin el-abdulkerim. Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin

EĞER NEBİ MUHAMMED, BENDEN YAHUDİLİĞİ VE HIRİSTİYANLIĞI İNKÂR ETMEMİ İSTESE; YAHUDİLİĞİ VE HIRİSTİYANLIĞI İNKÂR ETMEM, MUHAMMED'İ İNKAR EDERİM

األصل الجامع لعبادة هللا وحده

Ayetlerin Mealleri: الله لا ا ل ه ا لا ه و ال ح ي ال ق ي وم لا ت ا خ ذ ه س ن ة و لا

İman; Allah a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve âhiret gününe iman etmendir. Keza hayrı ve şerriyle kadere inanmandır.

هل الا نبياء متساوون. şeyh Muhammed Salih el-muneccid

EV SOHBETLERİ 135. Sohbet SOHBET BİZİ ALDATAN BİZDEN DEĞİLDİR! 1

Yasin sûresini okuduktan sonra duâ etmek için toplanmanın hükmü. Abdulaziz b. Baz

Adak Hakkında Bilinmesi Gerekenler

113. SOHBET Peygamberlerin Ortak Özellikleri

Kar veya yağmur sebebiyle Cuma namazını terk etmenin hükmü. Muhammed b. Salih el-useymîn. Terceme: Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin

şeyh Muhammed Salih el-muneccid

Ders : 185. Konu : MEKKE DE GİZLİ DAVET. MEKKE DÖNEMİ ve DAVET BYK&ŞYK DERSLERİ

ŞABAN'IN 30. GECESİ HİLAL GÖRÜLMEDİĞİ ZAMAN (NE YAPILIR?)

Cidde'de yaşayan ve hac için Mekke'den ihrama giren kimsenin hükmü. Muhammed Salih el-useymîn

İslâm da Meşrû Mülk Edinme Yolları

141. SOHBET. Nifak bir hastalıktır.

İnsanlar arasında akrabalık bahşeden Allah Teala ya hamd, akrabalığın hükümlerini beyan eden Resulü Peygamber Efendimize salât-u selam olsun.

İNSAN ALLAHIN HALİFESİ Mİ? (HALEF- SELEF OLAYI) Allah Teâlâ şöyle buyurur:

2 İSLAM BARIŞ VE EMAN DİNİDİR 1

şeyh Muhammed Salih el-muneccid

İSİMLER VE EL TAKISI

118. SOHBET Kadir Suresi SÛRE VE MEÂLİ:

Rahmân ve Rahîm olan Allâh ın ismiyle Hamd, - Allâh a mahsustur. O na hamd eder, O ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerrinden ve

şeyh Abdulaziz b. Abdullah b. Baz

Bir kişinin kalbinde iman ile küfür, doğruluk ile yalancılık, hıyanet ile emanet bir arada bulunmaz. (İbn Hanbel, II, 349)

HADİS II DERSİ EZBER HADİSLER

bartin.diyanet.gov.tr/kurucasile

Onlardan bazıları. İhtilaf ettiler. Diri-yaşayan. Yüce. Sen görüyorsun ت ر dostlar. ..e uğradı

HZ. PEYGAMBERİN (S.A.) YARDIMCISI HZ. ZÜBEYİR b. AVVÂM (Radıyallahu anh)

Îman, Küfür ve Tekfir 2

94. SOHBET İslam da İbadet Kavramı Çerçevesinde "Çalışmak İbadet "midir?

BİRKAÇ AYETİN TEFSİRİ

EV SOHBETLERİ. (Allah) her şeyi yaratmış, ona ölçü, biçim ve düzen vermiştir. (Furkan, 25:2)

Her elini uzatana (isteyene) zekât verilir mi?

144. SOHBET ÖNEMLİ İMTİHAN: DİL

Hesap Verme Bilinci Gönderen Kadir Hatipoglu - Ocak :00:00

55. Sizi ondan (arzdan) yarattık, ve ona iâde ederiz ve bir kere daha ondan çıkarırız.

Sevgili sanatseverler,

ALLAH HER ZAMAN DOĞRU OLMAMIZI İSTER 1. Ey iman edenler! Allah a karşı gelmekten sakının ve doğrularla beraber olun. 2

KİTAP-SÜNNET İLİŞKİSİ (Nebi ve Resul Kavramları)

NEDEN ÜMMET-2. Nureddin Yıldız ın Dünya Nasıl Dönüyor? (8.) dersidir.

Kabirleri ziyaret etmenin, Fatiha sûresi okumanın ve kadınların kabirleri ziyaret etmelerinin hükmü

YARDIM HARİTASI-2. Nureddin Yıldız ın Dünya Nasıl Dönüyor? (31.) dersidir.

DUA KAVRAMININ ANLAMI*

GÖZ ÖNÜNDE NESİL-6. Nureddin YILDIZ Hoca efendinin Dünya Nasıl Dönüyor? (20.) dersidir.

Fatiha Suresi'nin Tefsiri ve Faydaları

ORUCA BAŞLAMADA ASTRONOMİK HESABA MI GÜVENİLMELİ YOKSA HİLALİ GÖRMEK Mİ GEREKİR? İlmî Araştırmalar ve Fetvâ Dâimî Komitesi

tyayin.com fb.com/tkitap

96. SOHBET Efendimizin Örnekliğinde Merhamet Ehli Olabilmek

150. Sohbet TEVHÎDİN TARÎFİ VE MAHİYETİ (2/2)

ی س ر و لا ت ع س ر ر ب ت م م ب ال خ ی ر

و ال ت ق ول وا ل م ن ي ق ت ل ف ي س بيل الل ه أ م و ات ب ل أ ح ي اء و ل ك ن ال ت ش ع ر ون

ALLAH YOLUNDA CİHAD1

Damla Yayın Nu: Editör Mehmet DO RU. Dil Uzman lyas DİRİN. Görsel Tasar m Uzman Cem ÇERİ. Program Gelifltirme Uzman Yusuf SARIGÜNEY

Transkript:

GÖZ ÖNÜNDE NESİL-3 Nureddin YILDIZ Hoca efendinin Dünya Nasıl Dönüyor? (17.) dersidir.

Hamdele-salvele. Her ideolojinin bir dünyası var, o dünyanın etrafında döner. Dünyası da o ideolojiyi oluşturan değerler etrafında döner. Biz dinimizi bir ideoloji olarak görmüyoruz. Sadece dinimiz, itikadımız, şeriatımız olarak görüyoruz. Bizim şeriatımız, İslam ımız da kendi kurduğu bir düzen etrafındadır. Bu düzeni şüphesiz Allah kurmuştur, Peygamber i öğretmiştir. İnsanlar hangi mantıkla kulluk yapacaklarına dair kurallar herhâlde oluşturamazlar. Bu prensip yani Allah ın kurduğu bir düzen, oluşturduğu bir ahenk üzerinden ona kulluk yapacağız ilkemiz; bizim ilkemiz, itikadımız dediğimiz şeylerden taviz vermeden yürümeye mecbur olmamız sonucunu getiriyor. Günün birinde biz meleklere imanı tartışabiliriz, olmasa da olur konulardan biri göremeyiz. Gördüğümüz zaman biteriz, ümmet olarak biteriz. Melekleri tartışalım demekle Kur an ı yüz on üç sureye indirelim demek arasında bir fark yok. Çünkü Allah ın budur Müslümanlığınız dediği, Peygamber aleyhisselam Efendimiz in Rabb ine kavuşurken bize emanet olarak bıraktığı din ne ise kıyamete kadar o şekilde muhafaza edilmesine İslam deniyor. Bizim dünyamızı oluşturan ve kıyamete kadar Müslümanlık olarak muhafaza edeceğimiz ve inşallah hiçbir taviz vermeden kendimizi feda edeceğimiz ama onlardan birini feda edemeyeceğimiz ilkelerimizden biri ashab-ı kiramdır dedik. Ashab-ı kiramı putlaştırmadan ve kıymetlerini azaltmadan, ekseninde döndüğümüz değerlerden birisi olarak koruyacağız, korursak Müslümanız. Ve özellikle sonunda tekit edeceğimiz hususlardan biri de nasıl Kur an, Müslüman ın elinden alındığında İslam alınmış olacağı için şeytan ve şeytanımsı güçler ilk başından beri hep Kur an ı elimizden almak için uğraşmışlardır. Aynı şekilde ashab-ı kiramla ilgili eksenimiz bozulması hâlinde Müslümanlığımız kıvamı bozulmuş bir Müslümanlık olacağı için şeytan ilk günden beri ashab-ı kiram hakkında fitne ve fesat oluşturmaktadır. Bizim ashab-ı kiram hakkındaki düşüncelerimiz medreselerde, cami köşelerinde gençlerimize İslam öğretilirken öğretilecek İslam maddelerinden, eğitim maddelerinden biri olarak muhafaza edilmelidir. Pahalı bir söz söylüyorum. İnşallah bu sözümün yanlış anlaşılmasına vesile olmam: Bir ramazan günü Müslümanlar bir camide toplanıp bugün Ramazanda Kur an inmişti, biz de Kur an ayındayız, şöyle bir cüz Kur an okuyalım, deseler bunu mu tercih ederim yoksa oturup bir camide Müslümanlar hadis-i şerif bilen, akide bilen bir hoca efendiden ashab-ı kiram hakkındaki düşüncelerimizin neler olması gerektiğini, sünnetin, Kur an ın ashab-ı kiram hakkında bize neler emrettiğini anlattığı ve anlaşılan bir ders yapsa bir saat, bunu mu tercih ederim? Yoksa bir saat caminin radyatörlerine yaslanıp ya da klimanın arkasında oturup şöyle güzel, sesi iyi olan hafız efendiden bir cüz Kur an dinlemeyi mi tercih ederim diye sorulsa, benim tercihim ashab-ı kiramı tanımaya yöneliktir. Kur an dan kıymetli ne bir sahabi ne bir insan mümkün değil, şüphesiz. Ama Kur an ı getirenler ashab-ı kiramdır. Onları tanımadıkça, anlamadıkça Kur an-ı Kerim i de anlamak mümkün değil. Bu sebeple ashab-ı kiram hakkındaki bilgi dağarcığımızın kapasitesi ve berraklığı bizim imanımızı çok ciddi derecede ilgilendirmektedir. Önceki iki dersimizde ashab-ı kiram hakkında nelere dikkat etmemiz gerekiyor diye maddeler saydık. İlk üç maddemizi tespit ettik, şimdi devam edeceğiz.

Dördüncü maddede diyoruz ki: Ashab-ı kiram -Allah onlardan razı olsun- insandılar. Âdem in çocukları olarak yaratıldılar. Beşer ne demekse ashab-ı kiramın tamamı için de o geçerlidir. Beşerden birisi idiler. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onları analarının doğurduğu çocuklar olarak alıp yetiştirdi. Gökten bir sahabi inmedi. Yerden, topraktan da hiçbir sahabi çıkmadı. Bir mağarada gizlenmiş, beş asırdır bekleyen bir sahabi de yoktu. Annelerinin Mekke, Medine, Taif sokaklarında doğurup büyüttükleri insanlardan Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sahabi neslini kurdu. İnsandılar. Ashab-ı kiram, insan olmak ne demekse onu olduğu gibi yaşadılar, gösterdiler. Bunun için ashab-ı kirama insan olarak bakmak zorundayız. İnsan oldukları için de herhangi bir sahabeye Yahu Peygamber aleyhissalatü vesselamın dizinin dibinde büyü, Cebrail aleyhisselamı şu veya bu şekilde gör, Kur an ın ilk ayetlerine sen iman etmiş ol, Bedir de Allah ın övdüğü adamlardan ol; yuh be, akşam geldin yatıyorsun, sen uyur muydun? diyemezsin. İnsan bu, ne demek uyur mu? Uyur tabii. Çünkü insan; beşer. Bir de oturdu yemek yiyor, aa ekmek de yiyor diyemezsin, insan bu. Ahmet, Mehmet kimse Ebu Bekir le Ömer oydu. Ahmet ten, Mehmet ten daha çok imanî aktivite içerisinde bulundukları için değerli oldular. Böyle şeyleri söyleyemeyiz. O muharref Hıristiyanlıktaki inancın sonucu olarak azizler, filancalar diye papazların uydurduğu hurafelerdeki insanlar olur. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin ashabı insandılar, beşerden bir beşerdiler. Âdem in çocukları olarak yaşadılar. Ne melek olarak geldiler ne melekleşip gittiler. Ne cindiler ne de cin olmak için uğraştılar. Bir ananın rahminde yaratıldılar, toprağa emanet edilip gidildiler. Ashab-ı kiramı bu şekilde görmedikçe hiçbir imanî değerle uyuşmayan bir nesil görmüş oluruz. Adeta on binlerce peygamber görmüş oluruz aklımızca, böyle inanmazsak. Beşerden bir beşerdiler ifadesinin en tabii sonuçlarından biri de bugün iki binli yıllardan bir tanesinde, filanca Müslüman insan yemek yediği gibi onlar da yemek yediler diyoruz. Bugün bir insan uyuduğu gibi onlar da uyudular diyoruz. Bugün bir insan namazda şaşırıp dört rekât yerine beş rekât kıldığı gibi onlar da aynı şeyi yaptılar diyoruz. Bugün iki Müslüman öğle namazını camide kıldıktan sonra, yani namaz kılan kimseler oldukları hâlde, kavga gürültü ettikleri gibi ashab-ı kiram da insanlıkta bugünkü nesille aynı tipte yaratılmış olduklarından onlar da caminin önünde kavga ettiler. Burada ashab-ı kiramın beşer olmasının sonuçlarını konuşuyoruz, dördüncü maddemiz olarak. Biz bir hata yaptığımızda, yanlış yaptığımızda mazeretimiz ne? İnsan canım. İnsan ashab-ı kiram da bir hata yapacak olduklarında cümle aynıdır: İnsan. Bu nedenle Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin ashabını yüzde yüz insan ölçüleri içerisinde düşünüyoruz; filan vakada savaşmışlar, dövüşmüşler, birbirlerini ezmeye çalışmışlar diye bir olağanüstü sürprizle karşılaştığımızı zannettiğimiz zaman şaşırmıyoruz. Hiç sürtüşmemiş olsalardı, hiç yanlış olmasaydı hayatlarında ona şaşardık, Ne biçim insan bunlar? derdik. O zaman kıyamete yakın gelen nesiller olarak e Cebrail gelip manevî atmosferi oluşturdu, Rabblerine tertemiz gittiler, hata yok bir şey yok. Biz bu internet çağında ne yapalım deme özrümüz olurdu. Tövbenin ne manaya geldiğini, neden insan ve tövbe, insan ve şeytan, insan ve eksiklik, zafiyet neden bulunuyor Müslüman da, neden bunlar sık sık gündeme geliyor; bunu bu asırda veya gelecek asırlardan birinde yorumlayamazdık, ashab-ı kiramın beşer olma sonucu olarak bu düşüp kalkmalarını görmeseydik. Burada çok önemli bir dipnot da var ortada; eğer ashab-ı kiram sadece Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemden otuz sene sonra birbirlerine kılıç kaldırmış olsalardı biz yine bu kadar rahat konuşamayacaktık. Şeytan o zaman bize diyecekti ki: Peygamber aleyhisselamın yaptığı aşı işte otuz

sene gitti. Hâşâ. Böyle dedirtmedik şeytana, diyemiyor da zaten. Neden? Çünkü ashab-ı kiram -Allah onlardan razı olsun- Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemden otuz sene sonra birbirleriyle tartışıp kavga ettikleri gibi Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin sağlığında da yaptılar bunu. O kadar hakikat ki onların insan olması, bu hakikat Peygamber aleyhisselamın sağlığında tecelli etti. Henüz Cebrail aleyhisselamın gelip gittiği günlerde kılıç kaldırdılar birbirlerine. Binaenaleyh, sahabe beşerdir. Biz Beşer ölçülerine göre Müslüman olup yaşadılar, Allah ın rızasını kazanıp gittiler. derken, Peygamber aleyhisselam Efendimiz den yıllar sonra meydana gelmiş olayların yorumunu yaparak söylemiyoruz. Bilakis Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin hayatta bulunduğu, ümmetinin başında olduğu günlerde bile ashab-ı kiram sözünü ettiğimiz bu insan karakterine göre yaşadılar. Dördüncü maddenin neticesi şudur: Ashab-ı kiram Ahmet gibi, Mehmet gibi, Aişe gibi, Leyla gibi, Büşra vesaire gibi insan olarak doğdular, insan olarak Müslüman oldular, Müslümanlıklarını insanlık standartlarında yaşadılar, Rabblerine öyle gittiler. Zaten onların bu büyük makamları, Allah a yakınlıkları bu insanlık bünyesi ile kulluğu beceriyor olmalarından kaynaklandı. Yokluğa rağmen, zorluğa rağmen, rampaya rağmen, barikatlara rağmen becerebilene güçlü, iyi denmektedir. Yukarıdan aşağıya doğru yuvarlandığı için kimseye aferin denmiyor. Rampa çıkana aferin deniyor. Ashab-ı kiram bazı Müslümanlar ın zannettikleri gibi Peygamber aleyhisselamın akrabası oldukları için, Kureyş ten oldukları için vesaire gibi sebeplerle meleklerin tutup kaldırdığı kimseler olsalardı kıyamet günü biz davacı olacaktık o zaman. Bunları melekler kaldırdı, niye bizi kaldırmadılar sabah namazına, diyecektik. Öyle olmadı ama. Sabah namazına sabah namazını Uhud Dağı gibi ağır bir yük olarak üzerlerinde gördükleri için, yarı uyuklayarak yatağa girdiklerinden rahat kalkabildiler. Şimdi sabah namazını yirmi gramlık bir yük olarak görmeyen bir nesil bulunduğu için bir sürü çalan telefona, saate rağmen sabah namazına kalkılamıyor. Kıyamet günü de bu iki nesil, dengelemek için karşı karşıya getirildiğinde bu neslin ileri sürebileceği hiçbir mazereti olmayacak. İnsanî yapılarıyla insanın önüne sürülmüş bütün zorluklara rağmen Allah a kulluğu beceren bir nesil olarak ashab-ı kiram karşımızda duracaklar. Allah onlardan razı olsun. Şefaatlerine ermeyi de bize nasip etsin. Dördüncü maddemiz bu. Bu sayacağımız on beş maddeden ne dedik; bir sahabe anlayışı çıkaracağız. Dünyamızın döndüğü eksenin temel dönüş noktalarından birisi olan ashab-ı kiramı tanımış olacağız. Müslümanlığımıza kıvam katacak bu. Neye inanıyoruz? Nasıl inanıyoruz? Ve biz nasıl olma mecburiyetindeyiz i çıkaracağız bunlardan. Daha önceki derslerde vurguladım, önemine binaen tekrar vurgulamak istiyorum: Ah Ebu Bekir! Vah Ebu Bekir! Mağarada Ebu Bekir, gizli dünyada Ebu Bekir, derunî dünyada Ebu Bekir, uzayda Ebu Bekir, yerin altında Ebu Bekir, mağarada Ebu Bekir Ah mağara! Vah mağara! Böyle bir din yok. Filancanın kocası Ebu Bekir, filancanın babası Ebu Bekir, filancanın oğlu Ebu Bekir, filan tüccar olan Ebu Bekir, filan mücahit Ebu Bekir, çıkarıp malını infak eden Ebu Bekir Resûlullah ın birinci adamı Ebu Bekir. Gerçek böyle, yoksa Allah Teâlâ o nesli önümüze örnek olarak koymazdı. Melekler önümüze örnek olarak konuyor mu? Cinler önümüze örnek olarak konuyor mu? Böyle bir şeyi talep etse Allah, kaldıramayacağımız bir yük olarak bize bunu emretmiş olacağından makul olmazdı. Medine de Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, peygamberliğinin on dördüncü senesinde bir İslam devleti kurdu. Peygamberliğinin yirmi üçüncü senesi dolduğunda bir on yıl içerisinde Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem tam anlamıyla bir devletin başı olarak Rabbine kavuştu. Devlet

ne demekse ticaretiyle, ziraatıyla siyasetiyle toplumuyla; tam anlamıyla bir devlet kurdu. Yirmi üç yıllık sivil bir hayatla, vahşi bir ortamda devlet kurmak, kansız bir şekilde de bu devletin bayrağını ayağa kaldırmak esasen insanî ölçülerle anlatılabilecek kadar kolay bir şey değil şüphesiz. Bu devleti yirmi üç yılda Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ayağa diktiğinde Allah ın yardımıyla oldu bu iş. Bunun hiç başka yorumu olamaz. Allah yardım etti ve Allah ın yardımıyla Medine de İslam devleti kuruldu. Burada sık sık dipnot zikrediyorum arkadaşlar. Bu dipnotlar sizin işinize yarar, benim ne kadar lehime-aleyhime olur bilmiyorum. Ama kıyamet günü ağzına gem vurulan biri olmaktan da korkuyorum. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemle ilgili yapılan övme toplantılarında aşırılık olarak anlatılabilecek tarzlar var. Mesela şuna dikkat ediniz: O kadar maharetli bir siyaset güttü ki sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, bir askerî deha idi. Çocuk pedagojisi bütün kurallarını ondan aldı. Kadınlar konusunda tam anatomi uzmanı gibi davrandı. Misvakı keşfetti. Develere merhamet kuralları koydu Bu tip abartmalar Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemin kendisinin itiraz ettiği şeylerdi zaten. Kur an bunların hepsini Allah a mal ediyor. Ebu Talib öyle bir yetiştirdi ki onu, kırk yaşında yönetimi ele aldığında tam bir siyasetçi gibiydi. Bu tip ifadeler yerinde değildir. Resûlullah, Resûlullah tır, sallallahu aleyhi ve sellem. Sanki o kadar üstün meziyetleri var ki insan olarak yani Allah onu göndermese de kendisi çıkıp gelecekti zaten der gibi anlatımları kabul edemeyiz. Kitabımız ف ب م ا ر ح م ة م ن الل ه diyor. Allah tan bir rahmetle desteklendin de böyle oldu. diyor. Allah Teâlâ onu o meziyetlerle donattı. Yoksa Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem aklî melekelerini kullanarak, bilek gücünü kullanarak ortaya bir başarı getirmedi. Allah kudretini, mucizesini O nun üzerinde tecelli ettirdi. Bu ondaki azameti tenkis etmek değildir. Onu -hâşâ- sıradan bir insan görmek gibi değil; bütün azameti ve kudreti Allah a mal etmek başka şey, o da tek başına varmış gibi görmek başka bir şeydir. Beşinci maddeye şimdi geliyoruz: Medine de Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir İslam devleti kurdu. O nun eliyle Allah kurdurdu. Bu devlet yirmi üç yılda gelmesi makul olmayan bir noktaya geldi. Arap yarımadası gibi bir toprak bütününü İslam devleti merkezi yaptı. Çevresinde iki büyük imparatorluk tarafından bir numaralı güç kabul edildi yirmi üç yılda. Silahsızlığı öne çıkaran, kalp takvası ile çalışan bir lider için çok erken bir süre bu. Bütünü kadınıyla, erkeğiyle, çocuğuyla, yüz elli bin kişi bile olmayan bir nüfusu vardı. Rum İmparatorluğu yanı başında iki yüz bin kişilik ordu çıkarıyordu çıkardığı zaman. Nitekim Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemden beş sene sonra Yermük e iki yüz bin kişilik orduyla geldiler. Yani dünyanın büyük devletlerinin o zamanki ordusu kadar bile nüfusu olmayan bir güç, yirmi üç yılda devlet kurdu. Bu şüphesiz Allah ın yardımı ve dilemesiyle oldu. و ا ن ي ر يد وا أ ن ي خ د ع وك ف إ ن şimdi. Ama Enfal suresinin 62. ayetine dikkat ediyoruz ح س ب ك الل ه ف إ ن Peygamber Efendimiz aleyhisselama hitap ediyor ayet: Müşrikler sana bir tuzak planlıyorlarsa yapmış, Allah sana yeter. Demek ki hesap kitap Allah ın hesabı kitabı. Düşmanlar plan ح س ب ك الل ه projeler yapmış ama Allah ın hesabı kitabı var. ه و.ه و ال ذ ي أ ي د ك ب ن ص ر ه Allah, o Allah, أ ي د ك seni destekliyor, yardımıyla. ب ن ص ر ه

Ne dedik? Medine de bir devlet kuruldu. Bu devlet Allah ın lütfuyla oldu. Yirmi üç yılda yapılacak bir şey değildi bu: İslam devleti. Kıyamete kadar elhamdülillah o devletin vatandaşlarıyız, bağlılarıyız. Ezan sesimiz oradan geliyor. Düşmanları, müşrikler böyle olmasına izin vermek istemediler şüphesiz. Planlar, projeler, komplolar, toplantılar yaptılar. Enfal suresinin 62. ayetinden bunu öğreniyoruz: و ا ن ي ر يد وا أ ن ي خ د ع وك Sana tuzak kurmak istiyorlarsa ف إ ن ح س ب ك الل ه Allah sana yeter. ال ذ ي أ ي د ك ب ن ص ر ه destekledi. Ve müminlerle beraber seni Allah و ب ال م ؤ م ن ين Allah tır. Seni destekleyen ه و ه و ال ذ ي أ ي د ك olsun-. Mümin kim arkadaşlar? Ashab-ı kiram, Ensar ve Muhacirler -Allah onlardan razı ve و ب ال م ؤ م ن ين Allah tır. Seni destekleyen, yardım ederek seni ayakta tutan ب ن ص ر ه و ب ال م ؤ م ن ين müminlerle. Müminleri kullandı Allah bu işte yani. Yoksa müminler tek başlarına ne yapacaklar? Kur an ın indiği günlerde, Enfal suresinin indiği günlerde müminler biz değildik. Aba-u ecdadımızdan da kimse yoktu dünyada o zaman. Dedelerimizin kim bilir kaçıncı dedesi Orta Asya da koçların peşinde dolaşıp duruyorlardı. O zamanki müminler; Evs, Hazreç ve Kureyş ti, radıyallahu anhum cemian. Allah lütfu keremiyle hiçbir borcu olmadığı hâlde -hâşâ- Medine de medar-ı iftiharımız olan, gözbebeğimiz olan İslam devletini yardım ettim de kurdun. Mümin kullarım da sana yardım etti diye Peygamber ine haber veriyor. Medine deki devlet şerefi Allah a aittir. Allah kurdu. Yoksa bir avuç suda boğacaklardı Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi, müşrikler. Mus ab bin Umeyr Yesrib e gittiğinde ahım şahım bir törenle karşılayan da olmadı onu orada. Orada Mus ab bin Umeyr hayatî tehlikelerle o işi becermeye kalktı. Allah lütfetti, muhafaza etti, olacak buyurdu ve oldu. Ama Allah bu büyük, muhteşem vazifeyi sanki ashab-ı kiram unutulmasın, kıyamete kadar bütün Müslümanlar ın gözünde Evs, Hazreç, Kureyş, Taifliler, Ben-i Sakîf Buyur ya Resûlallah! Emrindeyim ya Resûlallah! diyenler unutulmasın, on yaşında çocuğunu Verecek bir şeyim yok, ben de sana çocuğumu hediye ettim diyen anaları kıyamete kadar hiçbir Müslüman unutmasın diye Herkesin yakını var, Uhud şehitleri için herkes ağlıyor, Resûlullah ın amcası için ağlayan yok. Garip Resûlullah ın amcası Hamza. Aman garip kalmasın ه و ال ذ ي أ ي د ك ب ن ص ر ه diye, Hamza nın ölüsüne diye oturup ağlayan kadınlar kıyamete kadar unutulmasın ettiler. Seni Allah kendi yardımıyla ayağa kaldırdı da devlet kurdun ve müminler de yardım و ب ال م ؤ م ن ين Ne büyük insanlar ya, ne büyük şeref! Bu şerefin sahipleri bu ayet indiğinde Demek ki takdir ediliyor bizim yaptığımız işler filan demediler, plaket beklemediler. Kim bilir bu ayet indiğinde Ebu Bekir utancından belki de -böyle bir şey yok ama- evden de çıkmamıştır o gün. Biz böyle yardım ediyoruz, anıldık. Başımıza mı kakıldı bu? filan diye belki de hayâsından dışarı da çıkmamıştır o gün. Burada, bu beşinci maddenin hepimizin dilini zincirlemesi gerekiyor. Filanca sahabeymiş, filancaymış insanı dilinden güneşe asarlar vallahi! Ashab-ı kiramın hakkında konuşmak, ileri geri laf ه و ال ذ ي أ ي د ك ب ن ص ر ه etmek, filanca şöyle demiş, filanca böyle demiş diye birilerinin laflarını nakletmek ayetine Kur an ın dışında bir yer bulmadıkça mümkün değil. Ensar ı ne yapacaksın? Nereye و ب ال م ؤ م ن ين koyacaksın Ensar ı? Ki bu ayet özellikle onlara destek veriyor. Neden? Çünkü Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Ensar dan gördüğü lojistik destek sayesinde Mekkeli müşriklere karşı cihat zaferi kazandı. Beşinci madde de bu; Allah her şeyi kudreti ve azametiyle kendisi yaptığı hâlde lütfundan, kereminden bir pay vererek, ihsan ederek o günkü müminleri de Peygamber inin yardımcıları, İslam

devletinin kuruluşunun, ayakta oluşunun sebeplerinden biri olarak Allah zikretmektedir. Bundan büyük bir şeref hiçbir nesle kıyamete kadar asla nasip olmayacaktır. Ashab-ı kiram bu konuda tektir. Altıncı maddemiz, ashab-ı kiramın üzerinde durduğu yörüngemizin altıncı çizgisi: Sahabeden sonraki bütün nesiller ve içinde de bizim olduğumuz bütün nesiller olarak, Kur an a muhtaç olduğumuz kadar ashab-ı kirama muhtacız. Peygamber tanımaya muhtaç olduğumuz kadar, ashab-ı kirama muhtacız. Çünkü ashab-ı kiram sadece bize emanet taşıyan, Allah böyle bir din indirdi diye tebligat getiren görevli durumunda değildir. Aynı zamanda bu kumaştan bir elbise nasıl yapılır ın ilk örneğidirler. İnsan olarak şeytanla mücadele ediyoruz, ashap da şeytanla mücadele edip Müslümanlık yaşadılar. Fakirlik sorunumuz oluyor, ashap da fakirlik yaşayarak yaptılar. Zengin şımarıklığımız oluyor, ashapta da var. Aile sorunu ashapta da var. Çocuk yetiştirmek zor oldu, ashapta da oldu. Biz insan olarak ne ileri süreceksek bahane diye, bu kumaştan bu elbise yapılmıyor diye, ashab-ı kiram onun yapılabilirliğinin örneğidirler. Biz negatif bir şey ileri süreceğimiz zaman pozitif olarak onlar var önümüzde. Bir öğrenci Babam istemediği için ben şunu yapamıyorum dediği zaman ashab-ı kiramdan da bir sürü insan anası babası istemediği için yapacaklardı. Sad bin ebi Vakkas ı ne yapacaksın? Bin kafan olsa ana, binini de kessen, bin kere ölsen, Resûlullah ı bırakmam diyen delikanlıyı ne yapacaksın? On sekiz yaşındaydı o da bu sözleri söylediği zaman. On sekiz yaşında bir delikanlıydı. Mus ab bin Umeyr servet sahibi annesini babasını terk ettiği zaman, emeklilik yaşında biri değildi ki, o da delikanlıydı. Yirmi yaşında bir delikanlıydı anayı babayı terk ettiği zaman. İpekten başka bir şey giymeyen bir ailenin çocuğu olarak yaşıyordu, kefen bile bulunamadı. Setr-i avret yapacak kadar, dizlerini örtecek kadar bir kumaşı olmadan bu dünyadan gitti. Altıncı maddede diyoruz ki: Ashab-ı kiram örnek olarak kesinlikle, kıyamete kadar bütün nesillerin önünde olmalıdır. Bu örneklik bulandırıldığı zaman, çağdaş ifade ile flu hâle getirildiği zaman bundan İslam ın yaşanması açısından sorun çıkar. Ashab-ı kiram kutup yıldızı gibi gökte net kalmalıdır. Ashab-ı kiram ümmetin göklerinde bulutsuz bir ortamda kalmalıdır. Şu veya bu konuda ashab-ı kiramın ismini ileri sürerek münakaşa oluşturmak, bulutlar getirip görüntüyü bozmak demektir. Bu nedenle ashab-ı kiramdan hemen sonraki nesil, ashab-ı kirama %100 muhtaçtı, biz %1400 muhtacız. Bizden sonraki nesil %1500 muhtaçtır. Neden? Kış çoğaldıkça sobanın ayarını da yükselttiğin gibi kıyamete yaklaşıp, Allah a teslimiyetimiz zorlaşmaya başladıkça, namaz kılmanın önünde engeller artmaya başladıkça, gençliğin fitne fesada düşme ihtimali yükselmeye başladıkça, ashab-ı kirama ihtiyaç da artacak demektir. Sıcak arttıkça klimanın ayarını yükselttiğim gibi, şeytan nesillerin etrafını kuşattıkça, ashab-ı kirama ihtiyacımız da artacaktır. Git gide ashabın değerinin düşmesi bir kenara, git gide değeri artması gerekiyor ashab-ı kiramın. Gecenin karanlığı arttıkça, gökteki yıldıza ihtiyacım da artacak. Benim başka çarem yok. Kaldı ki mantık çatlatan bir soruya cevap bulmak zorundayız. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, En hayırlı nesil, çağ benim çağımdır buyuruyor, benim zamanındaki Müslümanlar dır. Sonra git gide azalan bir şekilde bu hayır azalıyor. Sallallahu aleyhi ve sellemin ashab-ı kirama verdiği puan 100. Sonra ondan sonra gelenler diyor, 99 a indiriyor, 98 e indiriyor, 97 ye indiriyor. Her nesilde düşüyor aşağıya doğru. 70 lerde olanın 100 de olanı değerlendirmeye kalkması gibi bir kural var mı? Bu mantıklı bir şey mi? Mümkün mü? Dağdan gelip bağdan adam kovmak bu. Ashab-ı kiram -Allah onlardan razı olsun- en hayırlı nesildirler. En hayırlı nesli evlerinde, dükkânlarında zinayla iç içe yaşayan, camilerinde bile müzikten arınmış

sessiz bir ortamda namaz kılma fırsatı bulamayan bir nesil, cihat kelimesini kullanmaktan bile utanan bir nesil, Allah yolunda canlar ve mallar feda eden bir nesli ne tenkit edebilir ne hakkında bir kelime konuşabilir. Ve bu ihtiyaç, bu hürmet ihtiyacı, takdir ihtiyacı kıyamete kadar artarak devam edecektir. Altıncı maddemiz de budur. Yedinci maddemiz. Ashabı kiramı tanımada dünyamızın yörüngesini tespit ederken, ashab-ı kiramın bulunduğu nokta, yani bu sözünü ettiğimiz kaliteli, faziletli, değerli noktaları daha sonraki kuşakların takdir etmesi, puanlamasıyla oy birliğiyle filan alınmış değildir. İman ettiğimiz kitabımız Kur an ın kararıdır bu. Kur an, ashab-ı kiramın kalitesini isim vermeden, gruplara bölmeden topluca garanti altına almıştır. Tevbe suresinin 100. ayeti hiçbir tartışmaya mecal bırakmayacak kadar gayet açık ve nettir. İlk koşu verenler, ilk teslim olanlar, ilk و الس اب ق ون األ و ل ون /.و الس اب ق ون األ و ل ون م ن ال م ه اج ر ين و األ نص ار iman edenler, م ن ال م ه اج ر ين و األ نص ار Muhacirler den ve Ensar dan. Yani Mekkeliler den, Medineliler den. İlk iman edenler, ilk koşuverenler. Bu ilk iman edenler demek ki Ebu Bekir, Ali, و ال ذ ين Hayır. Hadice, sonra Medine deki Ensar; Evs ve Hazreç ten ilk yüz kişi, iki yüz kişi mi diyor? Güzel bir şekilde o ilk koşanların peşinden koşanlar, Ashab-ı kiramın ilk sıçrayanları, o ات ب ع وه م ب إ ح س ان ilk sıçrayıp Resûlullah ın aleyhissalatü vesselamın dizinin dibinde yerini alanların yanında yer alanlar Topluca ashap. ر ي ض الل ه ع ن ه م ي.ر ض الل ه ع ن ه م و ر ض وا ع ن ه Allah onlardan razı olmuştur. و ر ض وا ع ن ه Onlar da Allah tan razıdırlar. Bu cümlenin altını çizebiliriz. Allah onlardan razı, onlar da Allah tan razıdırlar. Devam edelim ayete, döneceğiz buraya. و أ ع د ل ه م ج ن ات Onlara Allah cennetler hazırladı, ذ ل ك ال ف و ز kalacaklar. orada sonsuza kadar خ ال د ين ف يه ا أ ب د ا akıyor, altından ırmaklar ت ج ر ي ت ح ت ه ا األ ن ه ار ال ع ظ يم Büyük başarı budur. ذ ل ك ال ف و ز ال ع ظ يم Tevbe suresinin 100. ayeti. Altıncı maddemizde dedik ki: öyle İmam-ı Azam talebelerini toplamış ya da Abbasi Halifesi Bağdat ta anket yapmış, İran da, Irak ta, şurada burada kamuoyu araştırılması yapılmış, ashab-ı kiram hep birinci çıkmış; böyle bir anket çalışmasından söz etmiyoruz. İman ettiğimiz kitaptan ayet okuyoruz. Resûlullah a evet diyen nesil, bir miktar geç kalıp şu olaydan bu olaydan sonra iman etmek şerefine erip onların peşine takılanlar, topluca ashab-ı kiram için ر ض ي الل ه ع ن ه م و ر ض وا ع ن ه diyor Allah: Allah onlardan razıdır. Allah beğendikten sonra Bağdat ta mı kamuoyu yoklaması yaparsın, Medine de mi hiç önemli değil artık. Kim takar senin kamuoyunu? Oy vermeye gerek yok. Allah karar verdi çünkü. Bu ayetin ashab-ı kiram zikredildiği için gündemimize gelmesine rağmen, bugün oturup evimizde bu ayetle ilgili bir oturum açmamızda fayda var. Ben, sizler, bu sözleri dinleyen bütün müminler, kıyamet günü ashab-ı kiramla beraber olacağına inananlar, olmak için çırpınıp gayret edenler, hepimiz, Ebu Bekir deyince gözünden yaş akanlar (radıyallahu anh), bütün müminler; bu ayet ر ض ي الل ه ع ن ه م bize hitap ettiğine göre oturup şöyle bir muhasebe yapalım: Allah onları zikrederken

olsun. diyor: Allah onlardan razı, onlar da Allah tan razılar. Evde oturum maddemiz bu و ر ض وا ع ن ه Bizden Allah ın razı olup olmadığını bilemiyoruz. Dolayısıyla o bölüm eksi artı belli değil artık. Ama kendi kendimize sorabiliriz, eşimize sorabiliriz, çocuklarımıza sorabiliriz, kardeşlerimize sorabiliriz: Biz Allah tan razı mıyız acaba? Cevabı tahmin ediyorum. Ne demek, hâşâ sümme hâşâ! Bunun sorusu mu olur? Elbette razıyız. Ama bunu pratik üzerinden yapacağız, teori üzerinden değil. Hanım efendi, şu dünya kadınlarının Allah a yakıştıramadıkları, şeriat diye kabaca itiverdikleri ayetler hakkındaki kanaatinizi alalım. Ondan sonra da Allah tan memnun musun değil misin test edelim. Oyalama rızası değil; zekât verirken, sadaka verirken birisinin sana bahşiş vermesi kadar mutluluk hissediyorsan Allah tan razısın. Efendi, beyefendi! Çocuğunu Rabbin bir hastalıkla, bir kazayla senden aldığında alan Allah ise çıt yok deyip oturuyor musun? Evlilikten, işten, rızıktan sözünü Allah ın konuştuğu, kararını Allah ın verdiği bir işte yani senin kaderinle ilgili bir işte ümmetinin genel coğrafyası hakkında, ümmetinle ilgili semayı kuşatan karanlık haberlerle ilgili konularda Allah ve sen baş başa kaldığınızda Hani Taif te vardı ya taşlar mübarek vücudundan kan akıttığında, üzüm kütüğünün yanına yaslanıp Rabbim, sen razı ol, hiçbir şikâyetim yok demişti ya, rıza öyle. Sen yeter ki razı ol; bu acziyetimi, çaresizliğimi senden başka kime anlatırım ben. İnsanlar beni horluyorlarmış, taşlıyorlarmış; yeter ki senin rızana kavuşayım. demek razı olup olmadığının ölçüsü. İş işten geçtikten sonra, tavaf ederken, Arafat ta vakfe yaparken herkesle beraber yapılan dualardan bir dua olarak biz senden razıyız ya Rab, sen de hakkını helal et filan der gibi konuşmak insanın kendi kendini avuttuğu kuru bir teselli olabilir. ر ض ي الل ه ع ن ه م و ر ض وا ع ن ه Ashab-ı kiramdan Allah razıydı ama onlar da Allah tan razıydılar. Bunun örnekleri üç tane, beş tane, yirmi tane değil. Ashab-ı kiramın hayatı bu örneklerle dolu. Yetiştirdikleri çocukları da böyle yetiştiler. Urve ibni Zübeyr i hatırlıyorsunuzdur. Çocuğu öldüğü gün ayağı kangren olup kesildi, kalktı ne dedi uyanınca? Birçok çocuğumdan birini aldın, gerisini bıraktın dedi. İki elim iki ayağım vardı, üçünü bıraktın birini aldın. Şükretmeyeyim de ne edeyim ben sana ya Rab? dedi. Razı. Her şeyden razı. Biz ashab-ı kiramın üzerinden edebiyat yaparak bir şey elde edemeyiz. Ashab-ı kiramı örnek alarak bir şeyler elde edebiliriz. Bu örnekliği de kendimiz tartacağız. Ne kadar ashab-ı kiram hakkında iyi şeyler düşünüyoruz, iyi şeyler biliyoruz? Malımızı harcarken, itaat ederken, sabah namazına kalkarken, ailevî ilişkilerimiz oluşurken -yeri ve zamanı önemli değil- Allah ve ben baş başa kaldığımız her yerde ve her olayda, her zamanda Allah olduktan sonra konuşmaya ne gerek deyip diyemediğimiz standardını oluşturacak. Ashab-ı kiramın bu husustaki teslimiyetleri -hani bir ر ض ي الل ه ع ن ه م و ر ض وا ع ن ه ifade var ya dillere destan deniyor- dillere destandır. Şahide gerek yok, Allah şahit, Kur an şahit. Hangi ayetini alsan و ال ذ ين ت ب و ء و الد ار و ا ل يم ان م ن ق ب ل ه م ي ح ب ون م ن ه اج ر إ ل ي ه م و ل ي ج د ون ف ي ص د ور ه م ح ا ج ة م م ا أ وت وا ashapla ilgili, övüyor Allah hep. Allah şahit, mal verirken alır gibi verdiler, sanki birisi ona hediye veriyor gibi infakta bulundular. Bir kardeşi gelip onun arazisinin yarısını aldı diye mutlu oldular. Allah şahit buna. Binaenaleyh, ashab-ı kiramın bu büyük muhteşem faziletini bugün biz Müslümanlar olarak ya filmlerde izlediğimiz duygusal sahneler gibi izleyeceğiz; yazık ettik o zaman onca bilgiye. Ya dergimiz daha çok satılsın, grubumuz biraz daha kalabalıklaşsın diye böyle duygusal enstrümanlar üreteceğiz bundan, Ebu Bekir dedi ki, Ya Resûlallah gömleğim hariç her şey senin olsun diyeceğiz ya da bu ayetler, bu Kur an, bu Allah ın kitabı, bu Resûlullah ın örnekliği, sünneti biz de öyle olalım diyedir.

Ne güne ashab-ı kiramı bu kadar dinledik biz, biz de ashap gibi olmak zorundayız. Çapımız, çorabımız onlar kadar değil belki ama emelimiz, hissiyatımız bari onlara benzesin diyeceğiz. Allah bize yardım edecek, sonunda biz de böyle olacağız, yani maksat olarak. İşte bunlardan biri Tevbe suresinin 100. ayetidir kardeşlerim. Bu yüzüncü ayeti bugünkü bu dersin pratiği olarak eve koyalım. Bugün hiçbir şey düşünmeyelim bununla ilgili çünkü duygusal oluruz. Şimdi eşinin de, senin de, çocuklar da tamam, hep beraber bundan sonra herkes böyle artık, tamam mı; Allah tan razıyız, hiç şikâyet yok böyle kolay karar verilir. Bunu koyalım, iki gün sonra çıkaralım, bir daha bakalım gene yerine koyalım. Gene yani duygusal karar verebiliriz. Şöyle bir hafta sonra bulabilirsek koyduğumuz yerden, bu ayetin yazılı nüshasını filan çıkaralım. Aile meclisi kuralım, Allah tan razı mıyız testler yapalım, razı mıyız? Mesela miras ayetleri indiğinde, alkol ayetleri indiğinde ashabın kadınları, erkekleri ne yaptılar? Kadınlar Bizim payımız niye kısılıyor ya Resûlallah! mı dediler? Alkol ayeti inince, Bırakmayacak mısınız bunu? diyen ayet inince toplu mitingde bağırır gibi Bıraktık ya Rabbi! diye nasıl bağırdılar acaba? Lafını değil pratiğini biz yaptığımızda ne kadar yapabiliriz? Bunu test edelim. Bir ay sonra bir daha test edelim, iki ay sonra bir daha test edelim. Olumsuz çıksa bile sonuçlar - maazallah- hiç olmasın melekler bizi görsünler ki bir çırpınış içerisindeyiz, Allah tan razı olmak için uğraşıyoruz. Ve küçük bir öneri: Yapılır, yapılmaz bilmiyorum, belki de yapılmaması da daha doğru olabilir. Hani bunu bana hediye edene Allah razı olsun kardeşim diye diyoruz ya. Gelin bundan sonra şöyle bir dua yapmaya çalışalım: Ben de Allah tan razı olayım, sen de Allah tan razı ol Emin kardeş! Hep Allah bizden razı olsun diyoruz da, bir seviye de var ki sen de Allah tan razı oluyorsun. O olmadan o olmuyor, bu da olmadan o olmuyor zaten. Böyle bir şey Türkçe ye de uymuyor. Allah senden razı olsun kardeşim denildi de mesela sen de Allah tan razı ol, çok memnun oldum bundan, uymuyor Türkçe ye. Yani biraz şeye gidiyor, yabancı bir kavram geliyor bize. Ben kimim de Allah tan razı olacağım? Elbette Allah tan razılık filmi çevirecek hâlin yok ama tavırlarınla Allah tan razı olman gerekiyor, sözünle değil tavırlarınla. Devam edeceğiz inşallah. Hamdele-salvele.