PROF. DR. ŞERAFETTİN TURAN A.Ü. Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi Eski Dekanı



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

6 Çocukla Ahır'da Yaşam Mücadelesi

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

(22 Aralık 2012, Cumartesi) GRUP A Türkçe Ortak Sınavı Lise Hazırlık Sınıfı

Asker hemen komutanı süzerek cevap vermiş; 1,78! Komutan şaşırmış;

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS

Dört öğrenci sabahleyin uyanamamışlar ve matematik finalini kaçırmışlar, ertesi gün hocalarına gitmişler, zar zor ikna etmişler. Arabaya bindik yolda

TÜRKÇE DERSİ GÖRSEL OKUMA TESTİ Kubilay ORAL

olduğunu fark etti. Takdir ettiği öğretmenleri gibi hatta onlardan bile iyi bir öğretmen olacaktı.


Gençlerin Doğu Ekspresi keyfinde usulsüzlük iddiası

ALTIN BALIK. 1. Genç balıkçı neden altın balığı tekrar suya bırakmayı düşünmüş olabilir?

Başarı Hikayelerinde Söke Ekspress Gazetesi ve Cumhuriyet Ofset Matbaasının sahibi, 1980 yılından bu yana üyemiz olan Yılmaz KALAYCI ya yer verdik.

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin.

Iğdır Sevdası AVUKAT SEVDA DOĞAN

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş?

20 Derste Eski Türkçe

Turkiye' ye dönmeden önce üniversiteyi kazandığımı öğrenmistim. Hayatımın en mutlu haberini de orada almıştım.

Eskiden Amcam Başkötü ye ait olan Bizim Eski Yer,

ARGUVAN ÇOK PROGRAMLI ANADOLU LİSESİ PANSİYONU

ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΠΤΑ (7) ΣΕΛΙΔΕΣ

Zürih Kantonunda İlköğretim Okulu

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

ama yüreğe dokunanlar

ISBN :

Okul ve öğretmenine karşı sorumluluklarını bilir.

Jiggy kahramanımızın asıl adı değil, lakabıdır. Ve kıpır kıpır, yerinde duramayan anlamına gelmektedir.

Hocam Prof. Dr. Nejat Göyünç ü Anmak Üzerine Birkaç Basit Söz

Birlikte Yürüyoruz. Görme Engellilerle Birlikte Yaşama Kültürünü Artırmak Amaçlı Hazırlanmış Araştırma Raporu Ekim 2012

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ

AHMET ÖNERBAY GÖRELE'DE

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

Uzun Bir Köpek Hakkında Kısa Bir Öykü. Henry Winker. İllüstrasyonlar: Scott Garrett. Çeviri: Bengü Ayfer

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

TÜRKÇE PAMUK DEDE soruları yukarıdaki metne göre cevaplayınız. 1) Aşağıdakilerden hangisi Pamuk dede nin yaptığı işlerden birisi değildir?

Yönetici tarafından yazıldı Pazartesi, 24 Ağustos :42 - Son Güncelleme Çarşamba, 26 Ağustos :20

Okula sadece dört dakikalık yürüme mesafesinde oturmama

tellidetay.wordpress.com

tellidetay.wordpress.com

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΞΙ ( 6 ) ΣΕΛΙΔΕΣ

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Ev ve apartmana dair / H.Cahit YALÇIN

Zeynep in Günlüğü. Hikaye Yazarı Sevinç DOĞAN ( Türkçe Öğretmeni ) Fatma BAŞA. Kapak Tasarımı ve Sayfa Tasarımı Ahmet ŞAMLI

Herkese Bangkok tan merhabalar,


ANKARA ÜNİVERSİTESİ GELİŞTİRME VAKFI OKULLARI ÖZEL LİSESİ ÖĞRETİM YILI I. DÖNEM 11-A SINIFI MF GRUBU DİL VE ANLATIM DERSİ I

Doğru bildiğini her yerde haykıran, kimseye eğilip bükülmeyen birisiydi Neyzen Tevfik..

KLÜ DEN SAGLIK OKURYAZARLIGI EGITIM SEMINERI

Ekteki yaziyi okudugunuzda "ne yapalim onlar da o kadar dogurmasalardi" mi? diyeceksiniz... yoksa, yoksa...

2013 / 2014 SAYI: 17. Haftanın Bazı Başlıkları

DDD. m . HiKAYE. KiTAPLAR! . CİN. ALİ'NİN. SERiSiNDEN BAZILARI. Öğ. Rasim KAYGUSUZ

Elvan & Emrah PEKŞEN

Doğuştan Gelen Haklarımız Sadece insan olduğumuz için doğuştan kazandığımız ve tüm dünyada kabul gören yani evrensel olan haklarımız vardır.

T.C. ŞİLE KAYMAKAMLIĞI Şile Oya Ali Osman Keçici Sosyal Bilimler Lisesi Müdürlüğü

Şimdi olayı şöyle düşünün. Temel ile Dursun iddiaya giriyor. Temel diyor ki

Çocuklar en iyi notları getirmeseler de boğazımızdan kesip alıp verdiğimiz telefonları, en iyi şekilde ve gözü gibi korudukları bir gerçektir.

Sayın Mehmet Ali CAN Yeminli Mali Müşavir (E. Vergi Denetmeni)

Güzel Bir Bahar ve İstanbul

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

tellidetay.wordpress.com

MADAM CURIE VE 2011 KİMYA YILI

Edwina Howard. Çeviri Elif Dinçer

ORTAK SINAV YÖNERGESİ ORTAK SINAV KOMİSYONU

ANOREKTAL MALFORMASYON DERNEĞİ

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým.

Küçüklerin Büyük Soruları-4


A1 DÜZEYİ B KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

ALTIN KALPLİ ÖĞRETMENİM

5. SINIF TÜRKÇE NOKTALAMA İŞARETLERİ TESTİ

Birinci kadın; Oğlunun çok hareketli olduğunu, ellerinin üzerinde dakikalarca yürüyebileceğini söyledi.


DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Kasım 2009 DİKKAT

Iyi Geceler, Emrah'in ilk projesi Samsun Carsamba Guloren ve Ordu Ikizce Yogunoluk YIBOlarda idi... Emrah da kendisi bir YIBO mezunu...

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

AHMETLER İLKOKULU. Okul Binası

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi.

Anlamı. Temel Bilgiler 1

Hamza Rüstem kimdir?

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

Doğukan Türkekul Akgün TURK Seda Uyanık. Tarih: Başlık: Budapeşte Gezi Notlarım. Budapeşte Gezi Notlarım

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

Yahya Kemal Beyatlı 100. Yıl İlkokulu Gazetesi. Okulumuzdan Haberler

Çok Mikroskobik Bir Hikâye

SINAV ÖNCESİ SON UYARILAR...

Üniversite Üzerine. Eğitim adı verilen şeyin aslında sadece ders kitaplarından, ezberlenmesi gereken

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

Kadın sağlığı konusunda küçük bir rehber

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

&[1 CİN ALİ'NİN HİKAYE KİTAPLAR! SERIS.INDEN BAZILARI. l O - Cin Ali Kır Gezisinde. Öğ. Rasim KAYGUSUZ

SATILMAZ EĞİTİM AMAÇLI KULLANILMAK İÇİN ÇOĞALTILMIŞTIR

TERCİH ETTİĞİN OKOL GELECEĞİNDİR MEVLÜT ÇELİK 8.SINIF KAVRAM HARİTASI. Mevlüt Çelik. T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük

Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış

Transkript:

PROF. DR. ŞERAFETTİN TURAN A.Ü. Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi Eski Dekanı 60 lı yılların ortasına değin, Iğdır, çocuklarını lise eğitimi için Kars, Erzurum, İstanbul gibi uzak illere göndermişti. Baba evinin sıcaklığından, aşina yüzlerden uzak düşen gençler, yüreklerinde ayrılığın hüznünü taşımış, öğrenci evlerinde ve yurtlarda kalarak garipliği yaşamış; yokluğun ve mağduriyetin acısını şiddetle hissetmişlerdi. Şerafettin Turan amcam bu söyleşide ailesini, çocukluğunu ve Erzurum Lisesinde geçen günlerini bizlerle paylaştı. Prof. Dr. Şerafettin Turan Hayatım 1925 yılında Van ın Erciş ilçesinde dünyaya gelmişim. Babam ilkokul öğretmeniydi. Ailemiz bu civarda Mübeyyinoğulları olarak bilinirmiş. Eğitimle ilgilenen, eğitim veren aile anlamına geliyormuş. Soyadı kanunu çıktığı zaman Arapça ve Farsça soyadı almak yasaklandığından babam Mübeyyinoğlu yerine kendisine sunulan listeden Turan soyadını beğendiği almış. Kocaman bir kazan kaynıyordu... 1.5 yaşıma girdiğimde babam Bitlis in Hizan ilçesindeki bir ilkokula atanmıştı. Bu yüzden Erciş i hiç hatırlamam. İlk canlı hatıram 4-4.5 yaşlarıma, Hizan da ailemin yaşadığı acı bir olaya kadar iner. Necmi adında bir kardeşim dünyaya gelmiş, geçirdiği hastalık sonucu ölmüştü. 1930 lu yılların başıydı. Geniş, düz damlı, taş ve kerpiçten örülü evlerden birisindeydik. Sabahın erken bir zamanıydı, annem, odanın bir köşesine çömelmiş, ağlıyordu. Etrafta insanlar koşuşturuyor, kadınlar da kocaman bir kazanda su kaynatıyorlardı. Annemin ağlamasına dayanamayıp ben de ağlamaya başlamıştım. Baba, oğul katırdan düştük... Beş yaşımda babam Bitlis merkeze atandı. Doğuda o yıllar yol ve vasıta yoktu. Taşınma işi beygir ve katırla yapılırdı. Katırcılar evimizi yükleyip Bitlis e doğru yola çıktık. Ben ve babam bir katırın sırtındaydık. Yolda, katır bir şeylerden ürkmüş olacaktı ki, huysuz- 556

Iğdır Sevdası landı, ani bir hareketle zıpladı, baba, oğul katırdan düştük. Katırcılar yardımımıza koşmuştular. Muş ta lise yoktu İlkokulu Bitlis merkezde okudum. Ortaokul üçüncü sınıfta, babam Muş a atandı. Bu yüzden ortaokulu Muş ta 1939-40 da bitirdim. Muş ve civar illerde lise yoktu. Trabzon, Diyarbakır, Gaziantep, Kars, Erzurum, Sivas ve Malatya da liseleri vardı ama maddi gücümüz yeterli değildi. Hiç olmasa Van da lise olsaydı, akrabalarımızın yanında kalıp okuyabilecektim. Öğretmen okuluna giden, 7-8 yaş büyük bir ağabeyim vardı. Babam benim de aynı yolu izlememi istiyordu. Hem öğretmen okuluna başvurdum, hem de parasız yatılı okul sınavlarına katıldım. Sonuçları merakla beklemeye koyulmuştum. Erzurum Lisesi ni parasız yatılı olarak kazandım. 1940-41 öğrenim dönemi arifesinde, Erzurum Öğretmen Okulu ndan -Doğudaki tek okul- kabul edildiğimi yazan bir mektup almıştım. Babam vakit kaybetmeden Erzurum a gitmemi istiyordu. Oysa benim gönlümde liseyi okumak yatıyordu. Parasız yatılı sınav sonuçları ise henüz belli olmamıştı. İçimden sınavı kazanacağım konusunda bir his vardı. Öğrenim dönemi geride kalmış, fakat haber alamamıştık. Aralık ayından gün almaya başlamıştık. Öğretmen Okulundaki hakkımı da yitirdiğime inanarak, yarı pişman orta yerde kalıvermiştim. Babam bana takılıyor, Gördün mü! Keşke öğretmen okuluna gitseydin!, diyerek sitem ediyordu. Nihayet beklediğim haber geldi. Umutlarım yeniden alevlenmişti. Muş ortaokulundan iki kişi sınavı kazanmıştık. En kısa sürede Erzurum Lisesine gitmemiz isteniyordu. Erzurum a nasıl gideceğiz? Bölge karla kaplanmış, yollar kapanmıştı. Erzurum a nasıl gidecektik? Önümüzde iki yol vardı: Birincisi, katır sırtında Muş tan Diyarbakır a, oradan da trenle Erzurum a; ikincisi, yine katır sırtında ama bu kez Hınıs ve Palandöken dağları üzerinden doğrudan Erzurum a. Araştırma ve soruşturmalardan sonra ikinci yolun daha uygun olduğuna karar verildi. Bir katırcı kiralandı. Bir ayağı topal, bir gözü kör Murat isimli bu kılavuz bölgeyi avunun içi gibi bilirmiş. 4-5 günde bizi Erzurum a ulaştıracağını söyledi. 557

Gazete kağıtlarına sarıldık.. Yolculuk hazırlığı başladı. En çok korkulan da kar ve tipide mahsur kalmak, soğuklara yenik düşmekti. Bu yüzden giyim kuşamımız için normalin üstünde bir çaba harcanmıştı. Annem, gazete kağıdının iyi bir yalıtım malzemesi olduğunu nereden duymuşsa, vücudumu kağıt parçalarıyla sarıp sarmaladı. Karda yürüyebilmemiz için de özel çarıklar giydirildi. Bir sabah, dervişler gibi elimizde baston, iki genç öğrenci ailemizle vedalaşıp yola çıktık. Gözlerimizi cankurtaran evinde açtık.. Çok geçmeden karlı tepelerde yürüyorduk. Kar bazen seyrekleşiyor, bazen de derinleşip, diz boyunu aşıyordu. Beygirlerimiz arada bir kara saplanıp, hareketsiz kalıyorlardı. Böyle anlarda beygirden iner, küçük valizimizi yere koyardık. Ben ve Ahmet beygirin kuyruğundan ve arka bacaklarından, kılavuz da boynunda çekerek çıkarırdık. Kar seyrekleştiği zaman tekrar biner, yolumuza devam ederdik. Bu konforumuz fazla sürmez olaylar sil baştan tekrar ederdi. Bu şekilde düşe kalka 7 günde Hınıs a vardık. Erzurum a iki günlük yolumuz kalmıştı! Prof. Dr. Şerafettin Turan Hınıs la Erzurum arasında Palandöken dağları uzanır. Bölge kış aylarında kar ve soğuk yüzünden kolay kolay geçit vermez. Her an tipiye yakalanıp mahsur kalmak mümkündü. Her 30 km.de cankurtaran denilen tek odalı barakalar inşa ettirilmişti. İçinde odun ve soba olan kimisi boş kimisi bir bekçinin denetiminde bu odalar tipiye yakalananlara bir yaşam şansı verirdi. Köylülerin ısrarlarına rağmen Hınıs tan yola çıktık. Kısa sürede işin ciddiyetini anlamıştık. Kar hızlanıyor, tipi azıtıyordu. Takatten düşmüştük. Yaşamdan umudumuzu kesmiş, ben ve Ahmet birbirimize sarılmıştık. Bildiğimiz duaları okuyarak ağladık. Sonrasını hatırlamıyorum. Gözlerimi cankurtaran odasında açınca durumu anlamıştık. Şans eseri yanımızdan geçen köylüler karaltımızı fark etmiş, tipinin uğultusunda boğulan yardım seslerimizi işitip gelmişler; yarı donmuş vücudumuzu karla ovup bizi hayata geri döndermişlerdi. Yakılan ocağın başında bizi dinlenmeye terk ettiler. Geceyi barakada geçirdik. 558

Iğdır Sevdası Tren görmeye geldim.. Ertesi gün büyük bir kent görünümündeki Erzurum a vardık. Hemen okula gitmeye istekli değildik. Dinlenip temizlenmek için geceyi otelde geçirmeye karar verdik. Tavsiye ettikleri otel şehrin kodamanlarının uğrak yeriydi. Perişan kıyafetimiz, soğuktan morarmış yüzümüz ve yanımızda öğrenci valizimizle resepsiyona önüne dikildik. Katip pek memnun olmadı: Burası memurların kaldığı bir otel. Size göre değil. Güvenimiz tamdı. Sınavı kazandık. Liseyi okumaya geldik. Yarın okulumuza başlayacağız! Herhalde halimize acıdılar, kabul ettiler. Odamıza çıkıp temizlendik, üst başımızı değiştirip sabırsız, sokağa fırladık. Bunun için önemli bir neden vardı. Ahmet Malatyalıydı. Tren görmüştü, onun tatlı anlatımları yüzünden ben de heyecan ve merakla tren göreceğim günü bekler olmuştum. Erzurum - da tren olduğunu bildiğimiz için, istasyona yöneldik. Eğer bugün görmesem, yatılı okulda kim bilir bir de ne zaman fırsat bulup çıkabilecektim! Hareket halinde tren yoktu ama kör hatlarda park etmiş vagonlar vardı. Birisine tırmanıp kompartıman girdim, ayrıntılara dikkatlice göz gezdirdim. Görevliler telaşlanıp arkamızdan bağırıyorlardı: Hey! Delikanlı!Ne oluyor? Tren görmemiştim. Bakmaya geldim! Iğdırlı uzun boylu öğrenci.. Ertesi gün liseye hayatım başladı. Dersler ilerlemiş, birinci dönem karne tatili yaklaşıyordu. Müdür muavini bize: Bu dönem karne almayacaksınız. İkinci dönem alacağınız notlar aynı zamanda final notlarınız olacak. Eğer kırık notunuz olursa sınıfta kalırsınız, bilmiş olun! 1-C sınıfına dahil olduk. Sınıf arkadaşlarımızla tanışıp derslere başladık. İçlerinde uzun boylu bir delikanlı da vardı. Kim olduğunu sorduğumda: O mu? Mecit! Iğdırlı!, cevabını aldım. Mecit le aramızda daha ilk günden gönülden gönle bir arkadaşlık bağı kendiliğinden doğmuştu. Müthiş beşli.. Gruplaşmalar yatılı okul yaşamının gereğiydi. Bu bakımdan şanslıydım. Muş ortaokulu mezunu olarak, Muşlular ; doğum yerimden dolayı da 559

Vanlılar grubuna dahil ediliyordum. Ama kısa sürede yeni bir grup oluştu: Ben, Mecit Hun, Sait Erdinç, Rafet Sezgin ve Malatyalı Ahmet ten oluşan bu beşli gerçekten üç yıl boyunca hiç bozulmadı. (Ali Rıza Uzuner bu gruba bir yıl sonra katıldı.) Bizi birbirimize bağlayan birçok neden vardı. En başta geleni aynı yaşam biçiminden geliyor olmamızdı. Birbirine benzeyen il ve ilçelerde doğup büyümüştük Hayatımda aldığım tek kırık notlar... Birinci dönem sonunda karne alamayacağım düşüncesi beni rahatsız ediyordu. Keşke gelmeden önce evde boş oturacağıma derslere hazırlanabilseydim, diye hayıflanıyordum.. Ama bunun mümkün olmayacağını da biliyordum. Muş ta yayın evi falan olmadığı için Diyarbakır dan kitap istetmem gerekecekti. Bir aya ya gelir ya gelmezdi. Ani bir kararla sınavlara girmeye karar verdim, ama üç dersten kırık not getirdim. Bunlardan Beden Eğitimi ni doğal karşıladım. Bu konuda oldum olası sakardım. Peki ya Biyoloji ve Geometri? Bu anlaşılır gibi değildi! Biyolojiye Erzurumlu Nabi isminde bir hoca geliyordu. Kimseye ne 7-8 den yüksek ne de 5 den aşağı not vermezdi. Halbuki ben üç almıştım! Geometriden de iyi yaptığımı zannediyordum ama o dersten de üç almıştım. Eksiklerimi telafi için çok çalışmam gerekecekti. Bereket gruptaki arkadaşlarım da çalışmayı seven kimselerdi. Kısa sürede grubumuz sınıfın en çalışkanı oldu. Mecit ve Sait grubun kasasıydı İkinci Dünya Savaşı yıllarıydı. Ekmek karneye bağlanmıştı. Herkese birinci gün 150 ikinci gün 300 gram ekmek veriliyordu. Yemekler doyurucu değildi. Mercimek çorbasına dört beş kaşık atsanız mercimek göremezdiniz. Yağsız kapuska çabası. Kısacası karın doyurmak meseleydi. Karın doyurmak, parasız yatılı öğrenciler için daha ciddi bir sorundu. Maaşı 20 lira olan babam, her ay büyük bir fedakarlık edere 6 lirasın bana gönderiyordu. Ahmet in babası da Maliyede memurdu. Gerçi para olsa da alacak pek fazla bir şey yoktu! Mecit ve Sait paralı yatılıydılar. Ailelerinden her ay yüklü para gelirdi. Sait in babası Erciş belediye başkanlığı yapmış, yörenin tanınmış bir ailesindendi. Babası vefat etmişti ama kendisiyle ilgilenen geniş bir aile çevresi vardı. Parasız kalmazdı. Bu iki bonkör sayesinde, karaborsadan karın doyurmaya başlamıştık. 560

Iğdır Sevdası Bağlantılardan Mecit ve Sait sorumluydu.. Lisenin karşısında Muhabere Alayı vardı. Para karşılığı askerlerin tayınlarını sattığını duymuştuk. Gerçi subaylar bunu yasaklamıştı ama o günün koşullarında pek aldırış eden olmazdı. Tek sorunumuz askerlerle bağlantı kurmaktı. Mecit ve Sait ustaca bunların arasına karışır, Hemşehri ayaklarıyla güvenilir arkadaşlar edinirlerdi. Bir tayın bir lira ediyordu. Aldığımız somun ekmeği büyük bir gizlilik içinde okula sokar, boş sınıflardan birine girip, kimse bölüşmesin diye kapıyı arkadan kilitlerdik. Beş kişi, tek somunu -katık olmadan- iştahla yerdik. Zebra kaput Parasız yatılı öğrencilere askerlerin giydiği boz renkli kaputtan dağıtılmıştı. Okul içinde kaputla dolaşmak elbette bir sorun yaratmıyordu ama ne zaman Erzurum sokaklarına çıksak inzibatlar peşimize düşer, asker kaçağı yakaladık diye bizi hevesle sorgulamaya alırlardı. Durumdan haberdar olan okul idaresi sorunumuza çözüm olur diye kaputlarımızı boyamaya karar vermişti. Erzurum da ne çamaşırcı ne de sentetik boya vardı. Kaputlarımızı soğan kabuklarıyla kaynatarak bu şekilde boyanması tek yoldu. Bugün okul yok, kaputlarınız boyanacak!, diye haber geldi. Hademeler kocaman kazanlarda kaputlarımızı soğan kabuklarıyla kaynatırken biz de yatakhanede yeni model kaputlarımızı merakla beklemeye koyulmuştuk. Akşama doğru kaputlar geldi. He şey mükemmeldi ama tek sorun vardı: Kaputlar, kesik çizgi ve lekeler halinde boz ve kırmızımsı renklerle iç içeydi. Boyama istenen sonucu vermemiş, kaputlar alaca bulaca renklere bürünmüştü. Zebrayı andıran kaputlarımızı giyip, hiç olmasa inzibatlardan kurtulmuş olmanın sevinciyle, derslerimizin başına döndük. Sigara tutkumuz İkinci sınıfta gizli gizli sigara içmeye başlamıştık. Hasan Ali Yücel Milli Eğitim Bakanıydı. Hocaların, özendirebilir düşüncesiyle öğrencilerin olduğu yerlerde sigara içmesini kesinlikle yasaklamıştı. Katı kurallar herkes gibi özellilkle parasız yatılı öğrenciler için de ağırdı. Sigarayla yakalanan öğrenci, okuldan uzaklaştırılıyordu. Bu tehlikeye rağmen sigara tutkusundan vazgeçemiyorduk. En büyük sorunumuz sigara bulmaktı. Her defasında yeni bir yol deniyor, aramızdan birin bu işle görevli olarak dışarıya gönderiyorduk. Bir gün, bu işle görevli arkadaş, sigarayı almış, vakit kaybetmeden, okulun yolunu tutmuş. Bahçe kapısına geldiği zaman kapanış saatini çoktan kaçırmıştı. Bekçi, inat ediyor, onun içeriye girmesine engel oluyormuş. Arka- 561

daş, pür telâş, içeriye nasıl girebilirim diye düşünürken aklına güzel bir fikir gelmişti. Sigara paketini bir cebine boşaltmış, boş kutuyu eline alıp, bekçiye göstermiş: Kapıyı aç sigara senin!, demiş. Açılan kapıdan içeri girmiş, boş kutuyu masanın üzerine koyup tabanları yağlamış. Şarap ve tavla tutkumuz Grup yeme içme konusunda da tam uyum içindeydi. Fırsat buldukça kahvehaneleri dolaşır, gönlümüzce eğlenirdik. En gözde yerimiz, Boğaz dı. Hafta sonları Boğaz a gider şarap içerdik. Kahvehaneler öğrencilere yasaktı. Öğretmenlerimiz her tarafı kolaçan eder, yakaladıkları öğrencileri yaka paça kapı dışarı ederlerdi. Kontrollerin sıklaştığı böyle günlerde bizim grup, kimsenin pek bilmediği Kars kapısına yakın Acemin Kahvesi e sığınırdı. Özellikle kış aylarında kahvaltıdan hemen sonra kahvehaneye gider, tavla ve aznif denilen bir taş oyunu oynardık. Bulabilsek ekmek satın alıp, yolda zevkle yiyerek okulun yolunu tutardık. Saray Hamamı nda sefa için çekilen cefa Lise binası yeniydi. (1939) Güzel bir mimarisi vardı; tek eksiği kalorifer sisteminin olmamasıydı. Kalorifer olmadığı için ısıtma ciddi bir sorundu. Yatakhanelerde odun sobası kullanılırdı. Sobalar iyi tütmez, içerisi dumana boğulur, havalandırmak için pencereleri açınca da bu kez tir tir titrerdik. Öğrencilik boyunca sıcak bir yatakhanede yatağa girdiğimi hatırlamıyorum. Kış aylarında sular donar, temizlik zorlaşırdı. Parasız yatılılar şanslı sayılırdı. Okulun bitişiğindeki Fevzi Çakmak Askeri Hastanesine gidip, yüzlerini yıkamalarına izin verilirdi. Duş veya hamamız yoktu. Okul yönetimi Saray hamamıyla anlaşmıştı. İki hafta da bir sıramız gelir, toplu halde yıkanmaya giderdik. Kahvaltının verildiği 7 den önce okula dönmek zorunda olduğumuzdan yoksa bütün gün aç kalırdık-, sabah 3 sularında uyanır, yarı uykulu hamamın yolunu tutardık. Mecit uzun bacaklarıyla dışarı fırlardı Erzincan da bir yıl önce büyük bir deprem olmuştu. Artçı sallantılar hâlâ devam ediyordu. Her sallantıda yatakhane panik havasına girer, her kes dışarı kaçmak için birbiriyle yarışırdı. Kimisinin uykusu hafif, kimisinin ağır olurdu. Ben kolayca uyanırdım. Mecit orta derecede uykuya düşkündü. Ne var ki Malatyalı Ahmet bir taş yığını gibi yatağında kalır, hiçbir şey umurunda olmazdı. Sallantı olur olmaz, 562

Iğdır Sevdası Mecit uzun bacaklarıyla ortalıktan kaybolurdu. Ben kaçmam, fedakarca Ahmet i silkeler uyandırmaya çalışırdım. Bazen bu uyandırma işi abartılı bir hal alırdı. Eğer Ahmet uyanabilirse son çift olarak yatakhaneden çıkmış olurduk. Bahçeye doluşan öğrenciler bir müddet bekler, soğuğa dayanamaz sıcak yatakların özlemiyle tehlikeyi umursamadan bu kez içeri girme yarışı başlardı. Bir gün nöbetçi Beden Eğitimi hocası beni uyardı: Evladım, Ahmet i uyandıracağım derken bari canından olma! Matematik hocamız Mehmet Kumbasar Grubun en büyü zevki matematik problemlerini çözmekti. Kendimize olan güvenimiz o kadar fazlaydı ki üst sınıfın kitaplarına çalışmakla kalmaz Fen Fakültesinde okutulan kitapları bile ısmarlardık. Matematik grubumuza Trabzonlu Mustafa Parlatı ve Siverekli Şevket isimli arkadaşlar da katılırdı. Hepimizin gönlünde İTÜ de mühendislik okumak vardı. Bunu düşleyenlerden biri de bendim. Matematik sevgisini bize özendiren ve kazandıran hocamız Mehmet Kumbasar idi. Durgun ve kibar hali, Matematik bilimine gösterdiği özel ilgi, sorularımız karşısında takındığı ciddiyetiyle hocamız bizler için çok önemliydi. Trabzon un tanınmış ve zengin bir ailesine mensuptu. (Bugün bile Kumbasar ailesi yörede iyi bilinir.) En büyük özelliği her türden soruya açık olması, kendine özgü kuvvetli muhakeme gücüyle, etkili bir mantık yürütmesiydi. Çözemediğimiz soruları sakin bir şekilde tahtaya yazar, üç dört adım geriler, elini ensesine koyup az düşünür, sonra da ani bir hareketle: Bakın çocuklar bu şöyle çözülür!, derdi. Çok sevdiğimiz hocamız lise ikici sınıfın son haftalarında hastalandı. Bir hafta sonra da vefat etti. Üzüntümüz büyüktü. Edebiyat bölümüne geçtim Erzurum Ortaokulundan Latif Bey, Matematik hocamız oldu. Konulara hakim değildi. Bilgi eksiğini örtbas için de üzerimizde baskı kurar, soru sorulmasından hoşlanmazdı. Bu yetmezmiş gibi sınıfta bana kafayı taktığı izlenimine kapılmıştım. Eğer bu hocayla üçüncü sınıfta okursam vay halime! diyerek endişeleniyordum. Abdurrahim Şerifbeygu isimli Erzurumlu bir tarih hocamız vardı. Ortaokul öğretmeniydi ama kendisini çok iyi yetiştirmişti. Yöre tarihini eşek ve katır sırtında araştırmaya çıkmış, Ahlat a kadar gidip, Ahlat Kitabeleri ni yerinde incelemişti. Arşiv ve anıtlara dayanarak Erzurum tarihini yazmıştı. Benim de tarihe ilgim vardı. Bunu anlamış olacak ki, hocamız bir gün, 563

Oğlum senden iyi bir tarihçi olur!, diyerek beni özendirmişti. Matematik hocamla olan anlaşmazlığım da aynı anda ortaya çıkınca, son sınıfı edebiyat bölümünde okumaya karar verdim. Mecit ve diğerleri Fen bölümüne devam ettiler. Mecit ve Sait siyasete atılmayı o zaman düşlüyorlardı Gruptan iki kişi siyasete hazırlanıyordu: Mecit ve Sait. Sait daha o zamanlar açıktan açığa, Ben mebus olacağım, göreceksiniz! diyordu. Hukuk fakültesinden mezun olduktan sonra siyasete atıldı. CHP den Erciş belediye başkanı seçildi. DP nin seçim hilelerine direnip, Cumhurbaşkanı Celal Bayar a, Yaptığınız bütün baskılara rağmen seçimleri kazandım! şeklinde bir telgraf gönderince, Cumhurbaşkanlığına hakaretten 1.5 ay hapis yattı. Sait, 1957 seçimlerinde CHP listesinden Van milletvekili oldu. 1960 da da Kurucu Meclis üyesiydi. Mecit için durum biraz daha farklıydı. Iğdır a Sait Erdinç gitme şansım olmadı ama sanırım yöresel özellikler nedeniyle Mecit yüksek okula gitmeden siyasete atılmayı uygun bulmuştu. Ailesinin bölgedeki nüfuzuna güvenmiş olmalıydı. Gruptan Ali Rıza Uzuner CHP den, Rafet Sezgin de AP den Bakan olarak ülkeye değerli hizmetler verdiler. Mecit kavgacı değildi Mecit bulunmaz bir insandı. Çok çalışkandı. Kavgacı değildi ama görüşlerini savunmasını bilirdi. Bize, diğer arkadaşlarına ve hocalarına karşı sesini yükseltmeden tartışır, mücadelesini sessizce fakat kararlılıkla yürütürdü. Çaycı Nedim le çentik inatlaşmamız Öğrenci kantini olarak düşünülmüş bir yerimiz yoktu. Gerçi ne bizde para ne de onlarda satacak bir şey vardı. Bir köşede, tek odalı camekanlı bir bölmede hizmet veren bir çay ocağımız, başında da Nedim isimli çaycımız vardı. Çaycı Nedim para kazanmasını iyi beceriyordu. Paramızın aydan aya geldiğini bildiği için, hepimize kredi açmıştı. Yüksekçe bir yere astığı siyah bir tahta üzerine öğrencinin adını yazar, altına da içtiği çay sayısı kadar çentik atardı. Paramız geldiğinde borucumuzu öder, Çaycı Nedim de çentik işine sil baştan başlardı. Celal isimli bir arkadaş, şüpheci bir ifadeyle: 564

Iğdır Sevdası Yahu! Bana öyle geliyor ki Çaycı Nedim bize fazladan çentik atıyor! Çaycı Nedim e yaptığı haksızlığı hatırlattık. O da bu iddiayı yarı teyit edercesine: Ne yapayım! Siz de borcunuzu ödemiyorsunuz!, demez mi! Misilleme yapmaya karar verdik. Siyah tahtaya yazılı çentikleri silmek için önümüzde iki ihtimal duruyordu: Ya Mecit in uzun kollarından yararlanacak yani bu işi ona havale edecektik, ya da Celal i sırtlayıp kaldıracaktık. Önce Mecit ulaşabileceği kadarıyla uzanıp tahtadaki çentiklerden birkaç tanesini sildi. Boyunun yetmediği yerler için de Celal i omuzladık. Herkesin hesabından birkaç çentik silinmişti. Görevimizi yapmanın mutluluğu içinde ortadan kaybolduk. Ertesi gün geldiğimizde bir de ne görelim! Çaycı Nedim çentikleri birkaç fazlasıyla yeniden işaretlememiş mi! Tabii biz bundan yılmazdık. İlk fırsatta tekrar silmeye çalışırdık. Ama kazanan hep o olurdu. Zıt kardeşler Ben ve Mecit okulun koridorlarında ve bahçede kol kola giderdik. Mecit lisenin en uzun boylusuydu. Ben yanında ufak tefek kalırdım. Bir yandan birbirimize olan gönülden bağlılığımız, bir yandan da boylarımız arasındaki bu fark nedeniyle bize bir lakap takmışlardı: Zıt kardeşler Hocan benim sıram! Kıtlık yıllarının en gözde yemeği kuru fasulye idi. Çıktığı günler neşelenir, masalara heyecanla otururduk. Bir gün, kuru fasulye zevkimiz bize pahalıya mal olmuştu. Aşçılardan birisi kazaen sabunlu bulaşık suyunu yemek kazanın içine devirmiş, işten atılmak korkusuyla da kimseye bir şey söylememişti. Öğrenciler ve hocalar, önümüze konan kuru fasulyeyi iştahla kaşıkladık. Birkaç saat sonra öğrenciler kıvranmaya başlamışlardı. Eyvah ishal olmuştuk! Kendini tutamayanlar yatakhanenin tuvaletine koşturuyordu. Çok geçmeden tüm hoca ve öğrenciler, uzun bir kuyruk sabırsızca sırasını bekliyordu. Normal zamanlarda saygıda kusur etmediğimiz hocalarımıza karşı duyarsız olmuştuk. Kollarından çekiştirip, Hocam benim sıram! diyerek önlerine geçmeye çalışıyorduk. 565

Etüvle bit temizliği Şehirde tifüs salgını vardı. Yatılı öğrencileri bu beladan korumak için askeriyeden etüv makineleri ödünç alındı. Kocaman kazanlar bahçeye monte edildi. Tüm elbiselerimiz sıcak buharla dezenfekte edileceği çırılçıplak kalmıştık. Yatakhanede çıplaklar sürüsü, sağa sola koşturuyor, elbiselerimizin geri getirilmesini sabırsızlıkla bekliyorduk. İftihar listesindeydik O yıllar liselerde iftihar listeleri vardı. En başarılı öğrencilerin isimlerini içeren bu listeler daha sonra hatıra albümü şeklinde yayımlanırdı. Ben ve Mecit bu listelerden ve albümlerden eksik olmazdık. 566