ELMALI DA İLMÎ ve İRFÂNÎ EĞİTİM GELENEĞİMİZ



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür

ve Manisa Muradiye Kütüphanesi nde iki nüshası Bursalı Mehmet Tahir Efendi

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu

Merkez / Bitlis Temel İslam Bilimleri /Tasavvuf Ana Bilim Dalı.

Prof. Dr. Ahmet ÖGKE

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları

Revak Kitabevi, 2015 Tüm hakları Revak Kitabevi ne aittir. Sertifika No: Revak Kitabevi: 30 Bektaşîlik Serisi: 4. Fakrnâme Vîrânî Abdal

ELMALILI M. HAMDİ YAZIR SEMPOZYUMU

MERSİN İL MÜFTÜLÜĞÜ 2015 YILI RAMAZAN AYI VAAZ VE İRŞAT PROGRAMI VAİZİN

Bir insan, nefs kılıcını ve hırsını çekip hareket edecek olursa, akıbet o kılıçla kendi maktül düşer. Hz. Ali

4. Habib-i Neccar Hz. Anma Etkinlikleri

M14 esnevi den (şirli) r H i k â y ele

Recep in İlk Üç Orucunun Fazileti

Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205)

NOT : İMAM-I RABBANİ Hz. bu mektubu büyük şeyhi Muhammedi Bakibillah'a yazmıştır.

Prof. Dr. Ahmet ÖGKE

Doç. Dr. Ahmet ÖGKE. Görev / Unvan Kurum Tarih Aralığı Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni

Efendim, öğrendiklerimin ikincisi; çok kimseyi, nefsin şehvetleri peşinde koşuyor gördüm. Şu âyet-i kerimenin mealini düşündüm:

NOT : İMAM-I RABBANİ Hz. bundan önceki mektuplar gibi. bunu da büyük şeyhi Bakibillah'a yazmıştır.

Senin için gelmesi mukadder olan şeylere hırs göstermen yersizdir. Senin için olmayan, başkasının hakkı olan şeylere, hasret çekmen yakışıksızdır.

Prof. Dr. Ahmet ÖGKE

NOT : İMAM-I RABBANÎ Hz. bu mektubu muhterem şeyhi Muhammed Bakibillah'a yazmıştır.

Anlamı. Temel Bilgiler 1

İSLÂM TARİHİ VE SANATLARI BÖLÜMÜ. Doç. Dr. HÜSEYİN AKPINAR Türk Din Mûsikîsi Anabilim Dalı

İSLÂM YORUMLARI PROGRAM - DAVETİYE GELENEK VE MODERNİTE ARASINDA MAYIS 2016 Cuma Cumartesi TARTIŞMALI İLMÎ TOPLANTI

KIRŞEHİR MÜFTÜLÜĞÜ 2018 YILI RAMAZAN AYI ÖZEL VAAZ VE İRŞAT PROGRAMI

İLAM AKADEMİ NİÇİN İLAM AKADEMİ?

Ramazan: Hicri takvimin dokuzuncu ayıdır. Ramazan-ı Şerif veya Oruç Ayı da denilir.

Hocam Prof. Dr. Nejat Göyünç ü Anmak Üzerine Birkaç Basit Söz

Bir gün Hz. Ömer (r.a) camiye giderken bir çocuğun acele acele camiye gittiğini görür. Hz. Ömer (r.a):

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

Hacı Bayram-ı Velî nin Torunlarından Şair Ahmed Nuri Baba Divanı ndan Örnekler, Ankara Şehrengizi ve Ser-Güzeşt i

17 Eylül 2016 Devlet Sanatçısı Prof. Dr. Alâeddin Yavaşca Özel Konseri. Hazırlayan ve Yöneten Halil İbrahim Yüksel. Sunum Metni Bilge Sumer

TİN SURESİ. Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ. 3 Bu güvenli belde şahittir;

Ana Stratejimiz Milletimizle Gönül Bağımızdır BÜLTEN İSTANBUL B İ L G. İ NOTU FİLİSTİN MESELESİ 12 de İÇİN 3 HEDEFİMİZ, 3 DE ÖDEVİMİZ VAR 3 te

2016 YILI 1. DÖNEM ÜÇ AYLIK VAAZ- IRŞAT PROGRAMI VAAZIN

DİNÎ SÖYLEMİN ÖNEMİ. Tartışmalı İlmî Toplantı PROGRAM - DAVETİYE 16/18 EKİM 2015 TOPLUMSAL BİRLİĞİN GÜÇLENDİRİLMESİNDE

İLİ : GENEL TARİH : Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

1 İslam ne demektir? Hazreti Peygamberimiz in (sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiği din olup bunu kabul etmek, Allah a ve resulüne itaat etmektir.

Yayın Değerlendirme / Book Reviews

Şeb-i Arus İstanbul da: Mevlana nın vuslat gecesi bu yıl yine aşkın başkentinde!

Gıybet (Hadis, Tirmizi, Birr 23)

3. Farz Dışında Yaptığı İbadetler

2014 YILI FAALİYETLERİ

(Seni sevdiğim için eğer benden bedel isterlerse, iki cihânın mülkünü versem bile bu bedeli ödemeye yetmez.)

O, hiçbir sözü kendi arzularına göre söylememektedir. Aksine onun bütün dedikleri Allah ın vahyine dayanmaktadır.

Eğitim Programları ANA HATLARIYLA İSLAM DİNİ

Gerçek şudur ki bu konu doğru dürüst anlaşılmamıştır; hakkında hiç derin derin düşünülmemiştir. Ali-İmran suresinde Allah (c.c.) şöyle buyurur; [3]

7- Peygamberimizin aile hayatı ve çocuklarla olan ilişkilerini araştırınız

Allah a Allah (ilah,en mükemmel, en üstün,en yüce varlık) olduğu için ibadet etmek

ELMALI ŞEHİR ve DEĞER. Ed. Bilal KEMİKLİ

İletişim çağı adını verdiğimiz bir çağda televizyon ve radyonun yoğun olarak ürettiği popü-

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya

Nasrettin Hoca ya sormuşlar: - Kimsin? - Hiç demiş Hoca, Hiç kimseyim. Dudak büküp önemsemediklerini görünce, sormuş Hoca: - Sen kimsin?

Prof. Dr. Ahmet ÖGKE

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...7 KISALTMALAR GİRİŞ İran ve Türk Edebiyatlarında Husrev ü Şirin Hikâyesi BİRİNCİ BÖLÜM Âzerî nin Biyografisi...

İBRAHİM BEDRETTİN ELMALI SEMPOZYUMU

ALİ HİMMET BERKÎ SEMPOZYUMU KASIM Hukuk Fakültesi Konferans Salonu, Kampüs / ANTALYA. Düzenleyenler

IGMG Gençlik Teşkilatı

'Hayırlı Gece' Ramazan Proğramı

Bir başka ifadeyle sadece Allah ın(cc) rızasına uygun düşmek için savaşmış ve fedayı can yiğitlerin harman olduğu yerin ismidir Çanakkale!..

Editör. Din Eğitimi. Yazarlar Doç.Dr. Hacer Aşık Ev. Doç.Dr. Hasan Dam

tarafından yazıldı. Pazartesi, 13 Ağustos :33 - Son Güncelleme Pazartesi, 13 Ağustos :52

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

M. Sinan Adalı. İllustrasyonlar: Sevgi İçigen. yayın no: 114 NASIL MÜSLÜMAN OLDULAR? / 2

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

ilam AKADEMi Aziz Mahmûd Hüdâyi Vakfı İlmi Araştırmalar Merkezi

İçindekiler. Giriş Konu ve Kaynaklar 13 I. Konu 15 II. Kaynaklar 19

BOSNA-HERSEK TEKİ KÜLTÜR, BİLİM VE EĞİTİM ÜZERİNDEKİ OSMANLI ETKİSİ: MEVCUT DURUM

Ali Rıza Malkoç. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Hac & Umre Kültür Turları Uçak Bileti

AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ AHMET HAMDİ AKSEKİ SEMPOZYUMU. 8 9 Kasım 2013, Antalya. P r o g r a m

M. Sinan Adalı. Eski zamanlarda yaşamış peygamberlerin ve ümmetlerinin başlarından geçen ibretli öyküler, hikmetli meseller

İSLAMİYETİN KABÜLÜNDEN SONRAKİ EĞİTİMİN TEMEL ÖZELLİKLERİ İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ / FIRAT ÜNİVERSİTESİ / ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ SEFA SEZER / İNGİLİZCE

Tel: / e-posta:


TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN. Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla

BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BATI TRAKYALI GENÇLERLE YTB DE BULUŞTU Cuma, 13 Nisan :47

MÜSİAD İNGİLTERE ŞUBESİ AÇILIŞI , LONDRA. İş ve Siyaset Dünyasının, STK larının Başkan ve Temsilcileri,

AİLEYE MUTLULUK YAKIŞIR! HAYAT SEVİNCE VE SEVİLİNCE GÜZEL

Buyruldu ki; Aklın kemali Allah u Teâlâ nın rızasına tabi olmak ve gazabından sakınmakladır.


Şerif Mardin in tespitiyle bu coğrafyada en etkili faktör : Din

7.SINIF SEÇMELİ KUR AN-I KERİM DERSİ ETKİNLİK (ÇALIŞMA) KÂĞITLARI (1.ÜNİTE)

Divan Edebiyatının Önemli Şair ve Yazarları. HOCA DEHHANİ: 13. yüzyılda yaşamıştır. Din dışı konularda şiir yazan ilk divan şairidir. Divanı vardır.

MARUF VAKFI İSLAM EKONOMİSİ ENSTİTÜSÜ AÇILDI

İÇİNDEKİLER. 1. BÖLÜM İSLÂMCILIK VE YENİ İSLÂMCI AKIM Yeni İslamcı Akımın Entelektüel Zemini Olarak İslâmcılık...17 Yeni İslâmcı Akım...

MÜSİAD İFTARI ŞANLIURFA

ESKİ TÜRK EDEBİYATI TARİHİ- 14.YÜZYIL TEMSİLCİLERİ


Prof. Dr. Ahmet ÖGKE

İsimleri ilk önce Berre idi, Zatı saadetleri ile evlendikten sonra ismini değiştirip Meymune koydular.

MÂTÜRÎDÎ KELÂMINDA TEVİL

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ

Edeb Ya Hu! Cumartesi, 03 Ocak :31

Islam & Camii Diyanet İşleri Türk İslam Birliği

Özellikle uzman olduğumuz bir alanımız var. Umre ve hac

GADİR ESİNTİLERİ -10- Şiir: İsmail Bendiderya

Şeyh den meded istemek caizmidir?

Transkript:

ELMALI DA İLMÎ ve İRFÂNÎ EĞİTİM GELENEĞİMİZ Editör: Prof. Dr. Ahmet ÖGKE

Elmalı da İlmî ve İrfânî Eğitim Geleneğimiz Editör: Prof. Dr. Ahmet ÖGKE ISBN Tashih & İç Düzen Ahmet ÖGKE Baskı & Cilt Kutlu Avcı Ofset Ltd. Şti. Muratpaşa Mh. Emrah Cad. Kutlu Avcı Plaza No: 17 0242.346 85 85 ANTALYA İletişim Akdeniz Kültür ve İletişim Kulübü Derneği Tarım Mah. Perge Cad. Gündoğdu Sitesi Perge Apt. Kat:3 Dâire: 10 ANTALYA 0242 312 10 03 info@akik.org.tr www.akik.org.tr Antalya, 2012 Kitapta yayınlanan yazıların her türlü hukukî ve ilmî sorumluluğu yazarlarına âittir.

İ Ç İ N D E K İ L E R Önsöz... 5 GİRİŞ Elmalı: İlim ve İrfan Pınarı / Prof. Dr. Ahmet YAMAN... 11 Elmalı İlim ve İrfan Geleneğinin Yetiştirdiği Değerler Elmalı yı Her Dâim Diri Tutan Canlar / Prof. Dr. Ahmet ÖGKE... 15 BİRİNCİ BÖLÜM İLMÎ ve İRFÂNÎ EĞİTİM GELENEĞİMİZ Tasavvufî Eğitim Geleneğimiz / Prof. Dr. H. Kâmil YILMAZ... 27 Erenlerin Eğitimi / Prof. Dr. Necmettin TOZLU... 37 Yûnus Bir Doğan İdi, Kondu Tapduk Koluna Âriflerin Gönül Eğitimi / Sadık YALSIZUÇANLAR... 51 İKİNCİ BÖLÜM ELMALI DA EĞİTİM GELENEĞİMİZ Klâsik İlim Öğretim Geleneğimiz ve Elmalı nın Canları / Doç. Dr. Şevket TOPAL... 59 Elmalı İrfan Ocağının Önderlerinden Vâhib-i Ümmî de İnsan ve Eğitim / Yrd. Doç. Dr. H. Yusuf ACUNER... 71 Niyâzî-i Mısrî nin Tuhfetü l-uşşâk Adlı Eserinde Mârifet / Dr. Semih CEYHAN... 83 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ELMALI DA MÂNEVÎ EĞİTİM Kaygusuz Abdâl ın Menâkıbnâme sine ve Şiirlerine Göre İnsanın Mânevî Eğitimi / Doç. Dr. Mustafa SEVER... 139 Eroğlu Nûri nin Şiirinde Seyr ü Sülûk / Arş. Gör. Muhammed BEDİRHAN... 153 İnsanı Bulmak: Ümmî Sinan Ocağında Kemâle Yolculuk / Prof. Dr. Bilal KEMİKLİ... 169 Niyâzî-i Mısrî nin Mânevî İrfânî Eğitimi / Yrd. Doç. Dr. Mustafa TATCI.. 177 DEĞERLENDİRME ve SONUÇ Elmalı: Bir İlim ve Kültür Merkezi / Prof. Dr. Bilal KEMİKLİ... 213

Ö N S Ö Z Yüce Allah a sonsuz hamd ü senâlar olsun ki, kendinin dostları olan sâlih kulları bize sevdirdi. O nun elçisi Efendimiz (s.a.v.) e sonsuz salât ve selâm olsun ki, kendi izinden giden âlim ve ârif zâtları mânevî mîrasçılar olarak bize bıraktı. Ve Allah ın dostluğunu kazanmış ulemâ ve evliyâya da selâm olsun, ruhları şâd olsun ki, onları anmak ve anlamaya çalışmak bizlere nasip ve müyesser oldu. Bundan 7 yıl kadar önce, Elmalı Gönüllüsü dostlarla Sinân-ı Ümmî Anma Etkinlikleri ni başlatmaya karar verdiğimizde, Elmalı nın Canları üzerinde ilk ve en önemli ilmî çalışmaları yayınlayan, ömrünü irfâna ve aşka adamış çok kıymetli Hocam Yrd. Doç. Dr. Mustafa TATCI nın konferansıyla işe başlayalım, demiştik. 2006 yılında, bir Eylül akşamında, Ömer Paşa Câmii önündeki Elmalı Cumhuriyet Meydanı nda gerçekleşen konferans ve hemen akabinde icrâ edilen Mustafa DEMİRCİ konseri, bu faâliyetlerin ilkini oluşturdu. Ertesi yıl (2007), aynı yerde bendeniz bir konuşma yaptım ve ardından Ahmet ÖZHAN konseri icrâ edildi. Muhteşem bir konser, büyük bir kalabalık ve duygu yüklü unutulmaz anlar... 2008 de de Sayın Prof. Dr. Bilal KEMİKLİ Hocamızın konuşması ve Ender DOĞAN konseri 2008 den itibâren etkinliklerimizi, Prof. Dr. Bilal Kemikli Hoca nın başkanlığında başlattığımız Elmalı nın Canları: İrfan ve Sevgi Sempozyumları nı her yıl düzenleyerek devam ettirdik. 2008 Mayıs ında Antalya Latanya Otel deki İrfan ve Sevgi temalı ilk sempozyumu, Elmalı ya taşıdığımız diğer yıllardaki sempozyumlar izledi. Ağustos 2009 daki Sempozyum da, Elmalı Recep Gürbüz Güreş Eğitim Merkezi Toplantı Salonu nda Değerlerimiz, Temmuz 2010 da Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır Kültür Merkezi nde İlim Geleneğimiz gündeme alındı. Bu kitapta metinleri yayınlanan ve 10 Eylül 2011 Cumartesi günü yine Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır Kültür Merkezi nde icrâ edilen Eğitim Geleneğimiz başlıklı Sempozyum ise etkinliklerimizin 7.sini, sempozyumlarımızın ise dördüncüsünü oluşturmaktadır. İlim Geleneğimiz konulu 2010 yılındaki sempozyumda sunulan bildirilerin yayınlandığı kitabın Önsöz ünde Sayın Prof. Dr. Bilal KEMİKLİ, sempozyumun ana temasını şu soruyla özetliyordu: Bu kadar çok âlim ve bilge yetiştiren Elmalı da acaba nasıl bir ilmî gelenek vardı? Bu kitapta yayınlanan bildirilerde, Bilâl Kemikli Hoca mızın açtığı yoldan iler-

6 Elmalı da İlmî ve İrfânî Eğitim Geleneğimiz lemeye devam ettiğimiz görülecektir. Onun sorduğu sorunun cevâbını aramak maksadıyla, 2011 yılı sempozyumunun alt başlığını, önceki konunun tamamlayıcısı olacak şekilde Eğitim Geleneğimiz olarak belirledik. Bu sempozyumdaki temel sorumuz da şuydu: Elmalı da yetişen âlim ve ârifler, acaba nasıl bir eğitim aldılar ki, mesajlarını çağlar ötesine, tâ günümüze kadar dipdiri ulaştırmayı başarabildiler? Daha öz bir ifâdeyle temel sorumuz şudur: Nasıl bir eğitim? Bu soruya cevap aramak üzere çıktığımız yolculuğumuzda, Sempozyumda sunduğu açış ve selâmlama konuşmasını genişletip yazıya dökerek bu kitapta yayınlanmak üzere veren Akdeniz Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dekanımız Prof. Dr. Ahmet YAMAN ın Elmalı: İlim ve İrfan Pınarı başlıklı yazısı, bu kitaba güzel bir giriş niteliği taşımaktadır. İlâveten bendenizin Sinân-ı Ümmî Kültür ve Sanat Derneği nin yayın organı Elmalı Bülten de 2010 ve 2011 yıllarında yayınlanan iki makaleden üretmiş olduğum Elmalı İlim ve İrfan Geleneğinin Yetiştirdiği Değerler Elmalı yı Her Dâim Diri Tutan Canlar başlıklı yazı da Giriş kısmında yer almaktadır. Birinci Bölüm de yer alan Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi nden Hocam, Diyânet İşleri Başkan Yardımcımız Prof. Dr. Hasan Kâmil YILMAZ ın Tasavvufî Eğitim Geleneğimiz başlıklı tebliği, sempozyumumuzun ana gâyesini öne çıkaran iki bildiriden biridir. Diğeri ise, engin meslekî, akademik ve irfânî birikimini bizimle paylaşan Yüzüncü Yıl Üniversitesi Eğitim Fakültesi Eski Dekanı, Saygıdeğer Hocam Prof. Dr. Necmettin TOZLU nun Erenlerin Eğitimi başlıklı bildirisidir. Bu bölümde son olarak ilk günden beri sempozyumlarımıza katılan Anka nın yazarı Sadık YALSIZUÇANLAR, Yûnus Bir Doğan İdi, Kondu Tapduk Koluna başlığı altında, Âriflerin Gönül Eğitimi konusunda kıymetli bilgiler veriyor. Elmalı da Eğitim Geleneğimiz konusunun ele alındığı ikinci bölümde ilk olarak Rize Üni. İlâhiyat Fak. nden Doç. Dr. Şevket TOPAL, Klâsik İlim Öğretim Geleneğimiz ve Elmalı nın Canları nı anlatıyor. Rize Üni. Eğitim Fak. nden Yrd. Doç. Dr. Yusuf ACUNER, Elmalı İrfan Ocağının Önderlerinden Vâhib-i Ümmî de İnsan ve Eğitim i ele alıyor. Türkiye Diyânet Vakfı İslâm Araştırmaları Merkezi nde çalışan değerli meslektaşım Dr. Semih CEYHAN, Niyâzî-i Mısrî nin Tuhfetü l-uşşâk Adlı Eserinde Mârifet konusunu anlatıyor. Semih Bey in bildiri metninin sonunda sunduğu Niyâzî-i Mısrî ye ait Tuhfetü l-uşşâk risâlesinin metninin de bu vesîleyle yayınlanıyor olması, bu kitabı daha ayrıcalıklı kılmakta ve değer katmaktadır. Bu açıdan kendisine ayrıca teşekkür ederiz.

Önsöz / A. Ögke 7 Elmalı da Mânevî Eğitim in ele alındığı üçüncü bölümde ilk olarak Gazi Üni. Fen Edebiyat Fak. nden Doç. Dr. Mustafa SEVER in Kaygusuz Abdâl ın Menâkıbnâme sine ve Şiirlerine Göre İnsanın Mânevî Eğitimi başlıklı bildiri, ilk dönem Bektâşî geleneğindeki mânevî eğitimi yansıtması bakımından önemlidir. Çanakkale Onsekiz Mart Üni. İlâhiyat Fak. Tasavvuf Arş. Gör. Muhammed BEDİRHAN ın Eroğlu Nûri nin Şiirinde Seyr ü Sülûk adlı bildirisi de yine bu yöredeki Sünnî Halvetî tasavvuf eğitiminin temel ilkelerini ortaya koyması bakımından önem taşıyor. İnsanı Bulmak için Ümmî Sinan Ocağında Kemâle Yolculuğu konusunu anlatan Prof. Dr. Bilal KEMİKLİ hocamız da çok değerli bilgile sunuyor. Bu bölümün sonunda ise, Elmalı nın Canları Sempozyumu nun ismine ilham kaynağı olan Gazi Üni. Gazi Eğitim Fak. Öğretim Üyesi Sayın Yrd. Doç. Dr. Mustafa TATCI Hocamız, Niyâzî-i Mısrî nin Mânevî İrfânî Eğitimi ni anlatıyor. Sempozyumun organizesinde ve kitap hâlinde basılmasında emeği geçen pek çok kuruluşumuz, arkadaşımız ve dostumuz var. Bu bir ekip işi ve çorbada çok kimsenin tuzu var, hepsine ayrı ayrı teşekkür ederiz. Özellikle Akdeniz Kültür ve İletişim Kulübü Başkanı Dr. Mehmet KARAKAYALI ve Süleyman AYKUT olmak üzere, Sinân-ı Ümmî Kültür ve Sanat Derneği Başkanı Salih TÜRKİŞ ve Elmalı Kültür ve Turizm Derneği Başkanı Sadık SARIKAYA her türlü teşekkürü hak ediyorlar. Ayrıca Düzenleme ve Bilim Kurulu ndaki hocalarımıza ve arkadaşlarımıza, bildirileriyle sempozyumumuzu onurlandıran hocalarımıza şükranlarımızı sunarım. Hassaten Prof. Dr. Bilal KEMİKLİ hocamızın Elmalı nın Canları: İrfan ve Sevgi Sempozyumu nun geleneksel hâle gelmesinde büyük payı var. Ona da gönülden teşekkürlerimizi, sevgi ve saygılarımızı sunarız. Konya Ankara Antalya üçgeninde her hafta gidiş gelişlerle süren yoğun mesâisine rağmen sempozyum boyunca hep yanımızda olan ve bir oturumu yöneten Saygıdeğer Hocam Akdeniz Üni. İlâhiyat Fak. Dekanımız Prof. Dr. Ahmet YAMAN a ve Elmalı ya atandığı ilk günden beri her türlü desteği sağlayan Elmalı Gönüllüsü Kaymakamımız Sayın Mehmet Murat ÇEKMEN e de hassaten teşekkürlerimizi sunarım. Bu kitapta yayınlanan her bir bildiri metni, söylenen her bir söz, irfan denizine ve aşk okyanusuna düşen birer damlacık olabilirse, kendimizi bahtiyar sayarız. Çalışmak bizden, yardım ve başarı Yüce Allah tandır... Prof. Dr. Ahmet ÖGKE Antalya

G İ R İ Ş

Elmalı: İlim ve İrfan Pınarı Prof. Dr. Ahmet YAMAN Bismillâhirrahmânirrahîm. Böyle anlamlı bir etkinlikte bizleri bir araya getiren Zât-ı Bârî ye hamd ediyor, Efendimiz-rehberimiz Hz. Muhammed Mustafa yı salât ve selâm ile anıyor; uzaktan yakından salonu teşrif eden hanımefendileri ve beyefendileri hürmet ve muhabbetle selâmlıyorum. Bu toprakların XVI. yüzyılda yetiştirdiği değerlerden biri olan Vâhib-i Ümmî (ö. 1595), hepinizin bildiği dizelerinde şöyle demişti: Yeryüzünde bir dahî seyreyledim akrânı yok Hamdülillâh çok şükür, tevhîdimin noksânı yok Bî-nişândan gayrı yerde Vâhib in nişânı yok Yaz olıcak Elmalı, gûyâ ki Cennettir hemân Elmalı yı Elmalı yapan acaba nedir? Bizleri buraya çeken hangi cezbedir? Elma bahçeleri mi? Yoksa iklimi ve doğası mı? Ya da başka bir şey mi? Bir coğrafya parçasının kıymeti, oraya yön veren öğreti, orada yetişen örnek insanlar ve oraya hâkim olan değerler ile ölçülür. Mekke, şerefini dağlarından, sarp yollarından ve bunların sağladığı gizeminden almıyor. Medîne yi Medîne yapan, lâtif iklimi veya hurma bahçeleri değil. İstanbul, eşsiz güzellikteki boğazıyla İstanbul olmuş değil. Nasıl ki buraları değerli kılan ve gönlümüzde yer etmesini sağlayan başka sebepler varsa Elmalı da işte benzer sebeplerle gönlümüzde ayrı bir yerdedir. Akdeniz Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dekanı, Antalya.

12 Elmalı da İlmî ve İrfânî Eğitim Geleneğimiz Elmalı nın kıymeti Abdâl Mûsâ lardan, Vâhib-i Ümmî lerden, Sinân-ı Ümmî lerden ve Elmalılı Hamdi lerden gelmektedir. Onlar ve daha niceleri bu topraklara yön veren öğretiyi baş tacı ettiler, ilim, ahlâk, takvâlarıyla örnek insanlar oldular ve onların çabalarıyla burada bizi biz yapan, biyolojik varlığımızı insan yapan ve bizi kemâle ulaştıracak olan İslâmî değerler yerleşti. İşte Elmalı bu sebeplerle Elmalı dır ve bizi cezbetmektedir. Değerli Dostlar, Eğer Elmalı nın bu konumunun ve niteliğinin devam etmesini istiyorsak, bağrında bulundurduğu değerlerine sahip çıkılması gerekir. Sahip çıkmak da hem kişilerini hem de öğretilerini benimseyip onlarla bir âidiyyet ilişkisi kurmakla olur. Yani bu topraklara yön veren İslâmî geleneği sâdece tanıyıp bilmekle değil; içinde bizzat yer almakla olur. Bu noktada Pekâlâ buralarda yeşeren irfânî geleneğin özü nedir? diye sorarsanız, bunun cevabı pek çok kimsenin zannettiği gibi salt zikir usûl ve erkânı değildir. Asıl cevap, bir büyük iradenin emrinde ve kâdir-i mutlak olan Allah Teâlâ ya kulluğunun ve dolayısıyla aczinin farkında olan, kemâle ulaşma azim ve kararlığına sahip bulunan bir insan yetiştirmek tir. Yine bizim ilim ve irfan geleneğimiz, bu nitelikteki bir insan kıvamına, birbirini tamamlayan şu üç halkayla ulaşılabileceğini söylemiştir: Nefse hâkimiyet Hâlıka ubûdiyet Mahlûka şefkat Bu halkaları tamamlayan en etkili yol da tabiatıyla sürekli eğitim ve murâkabedir. Vâhib-i Ümmî nin diliyle konuşursak: Nefsin bilen âlim olur Âlim olan cânım olur Nefse uyan zâlim olur Bir acayip devrandır bu

Bilmediğindir bildim dediğin Görmediğindir gördüm dediğin Maksûd değildir erdim dediğin Var bir mürşide sor, niye geldin? Anlamak, bilmek budur kim, niye geldin bilesin Gayrısı lâzım değildir, mânada budur hesap Elmalı: İlim ve İrfan Pınarı / A. Yaman 13 İşte bu sırrı yakalamak ya da bu bilinci tazelemek üzere buradayız. Böyle anlamlı bir beraberliğin meydana gelmesinde emekleri ve katkıları olan gönül dostlarına, bu çerçevede özellikle Akdeniz Kültür ve İletişim Kulübü ne, Sinân-ı Ümmî Kültür ve Sanat Derneği ne ve Elmalı Kültür ve Turizm Derneği ne şükranlarımı sunuyorum. Hürmet ve muhabbetlerimle..

Elmalı İlim ve İrfan Geleneğinin Yetiştirdiği Değerler Elmalı yı Her Dâim Diri Tutan Canlar Prof. Dr. Ahmet ÖGKE Mâye olan zât-ı Hak dan bir muhabbettir sübût Yedi esmâ nûruna cân oldu bunlara Vücûd (Yiğitbaşı Velî Ahmed Şemseddîn-i Marmaravî k.s.) Yıl 1655. Yâni bundan 350 küsur yıl kadar önce.. Günlerden, Ramazan a bir gün kala.. Yer Elmalı.. Mehmed Mısrî 39 yaşındadır. 9 yıl kadar şeyhi Sinân-ı Ümmî den irşad ve terbiye alan Mısrî nin, yine mürşidinin izniyle kısa bir süreliğine ayrıldığı Elmalı ya ikinci dönüşüdür. İyi ki döndün, evlâdım! der, Ümmî Sinan Hz.: Ben de Ramazan ın ilk günü öğle namazı için câmiye gelen cemaate, orucun fazîletlerini lâyıkıyla anlatacak birini arıyordum. Artık sen vaaz edersin.. Ertesi gün, şeyhinin emrini yerine getirmek üzere, Elmalı nın Ulu Câmii hükmündeki Ömer Paşa Câmii ne doğru Sinân-ı Ümmî Dergâhı ndan yola koyulmadan önce Mısrî, mürşidinden destûr almak üzere huzûra vardığında, dört can yoldaşını da (Kütahyalı Gülâboğlu Muhammed Askerî, Uşaklı Muslihuddin Mustafa, Ahmed Derviş ve Kütahyalı Çavdaroğlu Müftî Derviş) onun yanında bulur: Dört arkadaşın da seninle beraber gidip vaazını dinleyecek Ha, aklımdayken (yanında duran somunu Mısrî ye uzatarak) vaazdan sonra, câmi avlusundaki çeşme başında oturup, bu somunu suya katık eder, âfiyetle yersin.. der, Ümmî Sinan. Akdeniz Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Tasavvuf A.D., Antalya.

16 Elmalı da İlmî ve İrfânî Eğitim Geleneğimiz Her ne kadar bu emirden derin bir hayrete düşmüşse de Mısrî, bu yaşına gelinceye kadar, mürşid-i kâmilin emir ve tavsiyelerine hiç tereddütsüz, harfiyen ve derhal uyması gerektiğini; bu işin sonunda kendisinin hikmetini bilemeyeceği mânevî bir fütûhâtın gerçekleşebileceğini az buçuk öğrenmişti. Evet, bir Ramazan günü, hem de orucun fazîletleri hakkında vaaz ettikten sonra, çıkıp câmi avlusundaki çeşme başında ekmek yiyip su içmek, olacak iş değildi. Mutlaka bir hikmeti olmalıydı; ama neydi? Demek ki, imtihânı gerçekten büyük olacaktı! Neden sonra zihnindeki tereddütleri atıp: Emredersiniz, Sultânım! diyebildi. Oruçla ilgili, gönüllere nüfuz eden, dokunaklı ve etkileyici vaazı cemaat tarafından büyük bir dikkat, beğeni ve hayranlıkla dinlenen Mısrî, câmiden çıktıktan sonra, oruçlu olmasına rağmen mürşidinin emrini tereddütsüz yerine getirmeye koyulur: Şadırvana varır, tasını suyla doldurur ve yere bağdaş kurup oturur. Şeyhinin verdiği ekmeği yemeye başlar. Durumu görenler, onun zındıklığına hükmedip üzerine yürürler; türlü hakaretler ve tükürükler yağdırırlar. İş, onu tartaklamaya, sille tokat dayağa kadar varınca; olup biteni onun hemen yanı başında izlemekte olan dört can yoldaşı imdâdına yetişir. Mehmed Mısrî ortalarında olduğu halde beş can yoldaşı, Ümmî Sinan Dergâhı na uzanan yokuşu soluk soluğa tırmanırken, arkalarından da gazaba gelmiş kalabalık onları kovalamaktadır. Nihâyet, ona en iyi cezâyı şeyhinin vereceğini düşünerek dergâhın kapısına dayanan kalabalık, Sinân-ı Ümmî Hz. nin gür sesiyle irkilir: Demek Ramazan günü güpegündüz oruç bozmak, yiyip içmek ha! Bilerek oruç yemenin cezâsı nedir? İki ay oruç tutmak.. Atın bunu hücresine! İki ay boyunca oruç tutacak! Derviş Mehmed, sınavının ne denli çetin olduğunu işte o zaman anlamıştır. İki ay boyunca, yemeden, içmeden, çektiği tasavvufî riyâzet ve mücâhede ile nefsinin son arzu, hevâ ve heves kırıntılarını da kazıyıp atmayı başarabilecek midir acaba?! İki ayın sonunda Ümmî Sinan Hz., dört gözde mürîdini ve diğer dervişleri de yanına alarak Mısrî nin hücresine gelir:

Elmalı nın Değerleri: Elmalı yı Her Dâim Diri Tutan Canlar / A. Ögke 17 Mehmed Mısrî, nasılsın? hitâbına: Sağlığınıza duâcıyım, şeyhim! cevâbını alan Ümmî Sinan Hz.: Bakıyorum da daha ölmemişsin (nefsin ölmemiş)! Sana kırk gün daha halvet, Mehmed Mısrî! buyurur. İmtihânın çetinliği bir kat daha artmıştır. Aynı minvâl üzere geçecek bir kırk günlük riyâzete daha can mı dayanır? Dört can yoldaşının bundan hiçbir şüpheleri yoktu. Mısrî, bu çetin sınavı da başaracak ve nefsiyle giriştiği 100 günlük savaştan sapasağlam, belki de daha diri çıkacaktı. Buna yürekten inanıyorlardı. Çünkü onu yakından tanıyorlardı. Eskiden beri o, kırk günlük çile ve halvetin azlığından yakınmaz mıydı hep?! Nihâyet 100 gün de doldu. Yüzüncü günün akşamı, namazdan sonra Sinân-ı Ümmî Hz., doğruca Mısrî nin hücresine yürüdü. Arkasında oğlu Süleyman, dört can yoldaşı, bütün dervişler ve en geride de durumu merak eden Elmalılılar.. Hücrede ses soluk yoktu, âdetâ. Ümmî Sinan Hz., kapıyı hafifçe aralayıp içeri seslendi: Mehmed Mısrî, nasılsın?! Üç kez aynı sesleniş.. Ancak üçüncüsünden sonra, içeriden cılız bir inleme sesi duyulabildi: Hû! Herkes derin bir nefes almıştı. Sinân-ı Ümmî Hz., kapıyı iyice açtı, yürüdü; arkasından da oğlu ve dört er onu tâkip etti. Mısrî, kıbleye dönük, yüzükoyun uzanmış yatıyordu. Başta şeyh hazretleri ve oğlu olmak üzere dört can yoldaşı atıldılar; onu tutup yerden kaldırdılar. Çok bitkin olan Derviş Mehmed in gözleri kapalıydı ve yürüyemiyordu. Şeyhi, o bilinen gür sesiyle: Yürü evlâdım Mehmed Mısrî! dedi. Ölmeden önce öldün, şükür! Yürü! İlk gün sâdece su içebildi Mısrî, ertesi gün yoğurtlu çorba ve üçüncü gün bunun içine katılmış biraz ekmek içi.. Üçüncü günden sonra gözleri açılmış, tam kendine gelebilmişti. Mısrî halvete girdikten sonra şeyhi Sinân-ı Ümmî, kırk koyun aldırarak onları besiye çektirmişti. Dördüncü günden itibâren kırk gün boyunca bu koyunlar birer birer kesilerek Niyâzî ye, dervişlere ve hattâ bütün Elmalı halkına kebap oldu, ziyâfet oldu, bayram oldu

18 Elmalı da İlmî ve İrfânî Eğitim Geleneğimiz Niyâzî-i Mısrî, tıpkı Elmalı ya gelmeden önceki hayâtında olduğu gibi, şeyhinin Yürü! emrini verdiği o günden sonra da arayışına devam edecek, hep yürüyecekti. O cezbeli, coşkun, kabına sığmayan can için Anadolu toprakları bile dar gelecek ve nihâyet ömrünü Ege adalarından biri olan Limni de noktalayacaktı. Evet, Niyâzî-i Mısrî, bu çetin imtihandan alnının akıyla çıkmıştı. Elmalı da, Ümmî Sinan Dergâhı nda aldığı 9 yıllık mânevî terbiyeyi, 100 günlük bu çetin, ama bir o kadar da faydalı ve erdirici oruç sınavını, halvet ve riyâzet mücâdelesini başararak taçlandırmış; mürşidine kayıtsız şartsız teslîmiyetin meyvelerini mânen devşirmiş ve icâzetini şeyhinin elinden alıp Elmalı dan ayrılmıştı. O, alnının akıyla imtihânı başarmıştı; ama herkes, bu süreçte onun kadar başarılı mıydı acaba?! Yolda dökülenler, tökezleyenler, yanlışa düşenler ve kaybedenler yok muydu? Tâ başa dönecek olursak: Ramazan günü ortalık yerde yiyip içen biri, işin iç yüzü araştırılmadan, sebebi sorulmadan, mutlaka azarlanmalı, yüzüne tükürülmeli, hakarete maruz bırakılmalı, tartaklanmalı, hattâ sille tokat dövülmeli, cezâlandırılmalı mıdır? Böyle yapmak, Müslümanlığın bir gereği midir? Ya da böyle yapmazsak müslümanlıktan mı çıkarız? Nitekim, en çok sevdiği, en gözde mürîdini bu tür bir cilveyle ödüllendiren Sinân-ı Ümmî Hz., görünürde onun cezâsını, İslâm ın kurallarına uygun bir şekilde iki ay oruç tutmak olarak ilân etmiş ve bunu uygulamıştır. Ama işin iç yüzü görünenden farklıdır: Şeyh Hz., tâkip eden kırk günde Mısrî nin tam kemâle, mânevî olgunluğa ermesi için, tasavvufî eğitim yöntemlerinden biri olan kırk günlük halveti uygulamıştır. Aslında bu, tatlı bir cilveleşmenin âdetâ ibretlik bir oyun hâlinde sergilenmesinden ibârettir. Esâsen Mısrî de bunun farkına varmıştır; oyunun kurallarını gönülden kabullenmiş ve ne yapması gerekiyorsa kayıtsız şartsız ve hiç itirazsız yerine getirmiştir. Sonunda da kazanan yine o olmuştur. İşte Mehmed Mısrî, asıl ondan sonra Niyâzî-i Mısrî olmuştur. Demek ki, yalnızca zâhire, yâni dış görünüşe bakanlar, işin iç yüzünü araştırmayanlar, çoğunlukla yanlışa düşecekler, kaybedeceklerdir. Öyleyse sâdece maddî/fiziksel sebep ve sonuçlara takılı kal-

Elmalı nın Değerleri: Elmalı yı Her Dâim Diri Tutan Canlar / A. Ögke 19 mak insanı yanıltabilir. Bunun yanı sıra mânevî/metafizik hakîkatlere de kulak ve gönül vermek, en kazançlı yol olsa gerektir. İşte tasavvuf yolu, bu kazancı devşirme yoludur. Evet, bir Nakşî şeyhi olan Ahi Baba nın mürîdi Ketenci Ömer Paşa nın yaptırdığı Elmalı daki bu câmiye sizin de bir gün yolunuz düşerse, şadırvanın hemen yanı başında, şeyhinin emr-i şerifleriyle Ramazan günü orucunu bozarak yiyip içen Mısrî yi hatırlayın, olmaz mı? Orada, onu gören tasavvuftan ve irfandan habersiz, kaba softa ham yobaz tiplerin: Şuna bakın! Bir de sûfî olacak! Şu bize vaaz veren tarîkat ehli derviş değil mi bu? Zındık herif! Vurun! Bunun kanı helâldir! diye bağrışmalarını duyar gibi olacaksınız.. Yine oradan Sinân-ı Ümmî Dergâhı na doğru kıvrıla kıvrıla uzanan yokuşu da hızlı adımlarla tırmanmaya çalışın; arkanızdan yükselen Vurun zındığa, yaşatmayın! nâralarını duyar gibi olacaksınız yine.. Heyhât! Niyâzî-i Mısrî nerede, arkasından onu taşlayanlar nerede?! Müridlerden de kaybedenler olmadı mı dersiniz, bu imtihan sürecinde? Bu Mısrî nin yaptığı da hiç olacak iş mi? Müslümanlığa sığar mı bu? İsterse şeyh emretsin. O zaman şeyhi de terk ederiz! deyip yoldan ayrılan, dağılan, samîmiyetsiz, hâl değil yâl dervişleri (yiyici takım) yok muydu acaba? Mürşid-i kâmilin yetkinliğini ve müslümanlığını kıt akıllarıyla ölçüp tartmaya kalkışan, onun emir ve tavsiyelerini kendilerince beğenmeyen ahmaklar yok muydu? Elbette vardı ve onlar da kaybedenler tarafındaydılar. Niyâzî-i Mısrî nin can yoldaşı olan dört eri ise kazananlar hânesine eklememiz gerekiyor, değil mi? Zira onlar, mürşidlerinin kendilerine verdiği emirlerde en küçük bir fütursuzluk göstermedikleri gibi, kardeşlerine karşı da en ufak bir inançsızlık beslememişler ve şeyhlerinin katında yüksek itibarları olmasına rağmen olaya aslâ müdâhale etmemişlerdi. Bütün tavır ve davranışlarıyla, esâsında müridliğin nasıl olması gerektiğini hâl diliyle haykırmaktaydılar, âdetâ.. Bana gelince: Bu çağda, 2012 yılında, bütün bunları nereden mi çıkardım?! Elbette, Elmalı ilim ve irfan geleneğinin yetiştirdiği en büyük değer olan Niyâzî-i Mısrî nin romanını yazan Emine Işınsu

20 Elmalı da İlmî ve İrfânî Eğitim Geleneğimiz Hanımefendi ile Sadık Yalsızuçanlar Bey in ve çok kıymetli Elmalı gönüllüsü merhum Abdullah Ekiz Beyefendi nin kitaplarından.. 1 * * * * * Yıl 1647. Bundan 360 küsur sene kadar önceydi.. 30 lu yaşlarına yeni basmış Mehmed Niyâzî-i Mısrî nin Elmalı daki Sinân-ı Ümmî dergâhına gelişinin ilk demleriydi. Öğrendiği zâhirî ilimleri zirveye taşıdığı Mısır da gördüğü bir rüyâ üzerine, içinde bir türlü dindiremediği ruhî fırtınaları teskin edecek mânâ eğiticisini aramak için yola çıkışının üzerinden yıllar geçmiş ve nihâyet yeryüzünün en zengin hazînelerine kavuşan bir fakir gibi gönlünün sultânını Elmalı da bulmuştu. Gelir gelmez şeyhi ona, diğer tasavvufî vazifelerinin yanı sıra, tekkenin haziresindeki câmide imam hatiplik görevini de vermişti. O da mollalıktan devşirdiği bütün ilmî birikimini buradaki vaaz ve nasihatlerinde değerlendiriyor, namazlarda cemaate imamlık yapıyordu. Aylardan Ramazan dı ve dergâhın câmiinde hep birlikte akşam namazına durulmuştu. Cemaate bu kez Ümmî Sinan Hz. imamlık ediyordu. Mehmed Mısrî ise, şeyh efendinin hemen arkasında, fâtih makāmında namaza durmuştu. Okuyuşu ve sesi umduğum kadar güzel değilmiş; ben olsaydım ondan daha iyi okurdum diye geçirdi içinden Mısrî. Henüz başını tam ezemediği nefs-i emmâresi ona böyle söylüyordu. O anda sıra dışı bir şey oldu: Sinân-ı Ümmî, yavaşça arkaya kayarak Mısrî yi hafifçe öne itip imamlığa geçirdi. Genç mollanın Fâtiha sûresini seslice okuması gerekiyordu; fakat bir türlü hatırlayamıyordu. Hâfızasında ne varsa sanki hepsi silinip gitmiş, tam bir tutukluk ve boşluk içine düşmüştü. Buram buram terliyor, kendini zorlayıp ne okuyacağını hatırlamaya çalışıyor; ama aklına hiçbir şey gelmiyordu. Hayatında hiç bu kadar kötü bir duruma düşmemişti. Dehşetengiz bir korku ve ürpertiye kapıldı. Son derece çaresiz his- 1 Bk.: Emine Işınsu, Bukağı, Elips Yayınları, Ankara, 2006, ss. 188-194; Sadık Yalsızuçanlar, Anka, Timaş Yayınları, İstanbul, 2008; Abdullah Ekiz, Sinan Ümmî ve Ahfâdı, Orkun Basımevi, Ankara, 1962, s. 50.

Elmalı nın Değerleri: Elmalı yı Her Dâim Diri Tutan Canlar / A. Ögke 21 setti kendini. Tam bu sırada şeyhi Ümmî Sinan Hz. yetişti imdâdına. Onun gönlünden kendi gönlüne akan his, mihrâba bakmasını söylüyordu. Gönlüne doğan bu sese kulak veren Mısrî, mihrapta iri harflerle yazılı Fâtiha sûresini gördü; oradan okudu ve namazı selâmetle kıldırabildi. 2 Öteden beri hep duyageldiği: Âlimin yanında dilini, ârifin huzurunda kalbini tutacaksın sözünün ne demek olduğunu şimdi çok daha iyi anlamıştı Mısrî. Kendini cereyana kapılmış gibi hissetti. Zihni ve gönlü allak bullak olmuştu. O güne kadar öğrendikleri darmadağın olup gitmişti sanki. Nasıl bir mânevî güç ve otoriteydi bu Allâhım! Hakîkî Elmalı hazîneleri bu olmalıydı. O günden sonra şeyhinin yetkinliği ve kemâli konusunda en küçük bir tereddüdü kalmadan dergâhtaki hizmetlerine daha bir azimle ve sebatla, dört elle sarıldı hep. İşte, Elmalı yı çağlar boyu hep diri tutan canlar, böylesine büyük ve yüce ruhlara sâhiptirler. Bu rûha ve mâneviyâta sâhip erler, Allah ın izni ve lutfuyla gönülleri de ellerinde tutarlar, evirir çevirirler ve eğitirler. Ahlâklı bireylerden oluşan erdemli bir toplumun inşâsı, işte böyle yüce gönüllerin uyguladıkları eğitim yöntemleri sâyesinde zirveye ulaşır. Onlar, kendi gönüllerine sâhip oldukları gibi, başkalarının gönüllerinin de sâhibidirler. Onlar hayatteyken de tasarruf sâhibidirler; irtihallerinden sonra da. Hattâ ondan sonraki tasarrufları, tıpkı kınından çekilmiş kılıç gibi, çok daha keskin ve etkindir. Kınının içinde duran kılıç da iş görür, onun da caydırıcı bir işlevi vardır. Fakat bir de çekilen kılıcın neler yapabileceğini düşünürsek, o zaman yaşadıkları beldeyi hep diri tutan canların etkilerini daha iyi anlayabiliriz. Bizi her yıl Elmalı da bir araya toplayan ruh, işte bu ruhtur. Bilindiği üzere bedenler ölür; fakat ruhlar ölmez. Hattâ beden kafesindeki tutsaklığından kurtulup özgürlüğüne kavuşur. Ne var ki, tasarruf gücü olan diri bir rûha sâhip olabilmek için, yine aynı rûhu taşıyan diri bir gönül adamının eğitiminden geçmek lâzımdır. Esâsında Elmalı erenlerinin de Ahmediyye gibi ana bir damarından beslendiği Halvetî geleneğin en temel eğitim prensiplerinden biri, mânevî eğitimin (irşâdın), sağ olan birinden, yine sağ olan birine uygulanması ilkesidir. 2 Bk.: Abdullah Ekiz, Sinân Ümmî ve Ahfâdı, Ankara, 1962, s. 49; Emine Işınsu, Bukağı, Ankara, 2006, s. 156.

22 Elmalı da İlmî ve İrfânî Eğitim Geleneğimiz Bir mürşid-i kâmile nefsini eyle nikâh Ol dostun cemâlini versin sana mehrine diyen Eroğlu Nûri, mânevî irşâdın sağ (hayatta) olan bir kimseden, yine sağ olan birine yapılabileceğini; ölene biat etmenin câiz olmadığını belirtir. 3 Çünkü vefâtından sonra Hz. Peygamber (s.a.v.), insanları, kendi ravzasına gelip kabrinden biat almaya dâvet etmemiş; aksine kendi yerine, yaşayan bir vekil olarak Hz. Ebûbekir (r.a.) Efendimiz i tâyin edip ona zâhirî ve bâtınî hilâfet vermiştir. Eroğlu Hz., bu konuda şöyle demektedir: Habîb-i Ekrem: Gelin, mübârek ravzamdan biat edin; hem halîfe, hem âlim olun; her ne murâdınız varsa hâsıl olsun demedi. Ve fakat, birine (Hz. Ebûbekir Efendimiz e) zâhiren ve bâtınen hilâfet verip halîfe bıraktı. 4 Bu konuda Eroğlu Hz., şeyhinin şeyhi (tarîkat pîri) Yiğitbaşı Velî Ahmed Şemseddîn-i Marmaravî nin bir şiirinden de kendine delil getirir: 5 Bu konuda Azîz Pîrim (Yiğitbaşı) şöyle buyurmuştur: Gerçi câizdir, mezâra hem ziyâret, hem duâ Lîki kalb emrâzına, olmaz ziyârette devâ 6 Gerçi mezara ziyârette bulunup duâ etmek câizdir; ama bu tür ziyâretlerde kalp hastalıklarına devâ bulunmaz. Yâni mezardaki büyüklere elbette sevgi ve saygı beslenmeli, bunda bir sakınca yoktur; lâkin yaşanan güncel mânevî sorunların çözümü ve rûhî/mânevî eğitimin devamı için diri olan Allah dostlarına mürâcaat edilmelidir. 7 İrşad, sağdan sağadır; ölene biat edilmez! diyen Eroğlu Nûri, hayatta bulunan kâmil bir velîye ve onun yerine bıraktığı bir halîfeye biat etmenin farz olduğunu söyler. Ona göre bu, âyet-i kerîme ve hadîs-i şeriflerle sâbittir. Cenâb-ı Hakk ın: Ey Habîbim! Şunlar ki sen- 3 Eroğlu Nûri, Tasavvuf bi t-tarîkat, Haz.: Mustafa Tatcı, Ankara, 2002, s. 38. 4 Eroğlu Nûri, a.g.e., s. 38. 5 Eroğlu Nûri, a.g.e., s. 38. 6 Bk.: Yiğitbaşı Velî Ahmed Şemseddîn-i Marmaravî, Câmiu l-esrâr, vr. 7 b ; Ahmet Ögke, Ahmed Şemseddîn-i Marmaravî, İstanbul, 2001, s. 372. 7 Bk.: Mustafa Tatcı, Yiğitbaşı Velî nin Elmalı Havzasına Ektiği Tohum: Vâhib-i Ümmî ve Elmalı nın Canları, Manisalı Yiğitbaşı Velî Ahmed Şemseddîn-i Marmaravî Sempozyumu, 26 Nisan 2008, Manisa, ss. 120-121.

Elmalı nın Değerleri: Elmalı yı Her Dâim Diri Tutan Canlar / A. Ögke 23 den bey at ettiler, el aldılar; iyi bilsinler ki benden bey at ettiler, el aldılar. Zira senin elin üstünde benim kudretim eli vardır 8 meâlindeki sözü buna delildir. Bu âyet, Peygamber Efendimiz in (s.a.v.) Kâbe nin fethi için Medine den yola koyulduğunda, ulu fethin zâhirî ve bâtınî mânâları bilinsin diye, bir ağaç dibinde on sahâbeye biat ettirmesi üzerine inmiştir. Eroğlu Nûri nin kaydettiğine göre, sonra bu sahâbeler demişlerdir ki: Ey Allah ın Resûlü! Senin mübârek elinden bey ata eremeyenler ne olacak? Efendimiz (s.a.v.): Her kim, halîfelerimin eline yapışırsa, tâ dünyâ son buluncaya kadar, Allah ın izniyle, benim sırrım yüzünden ve kâmil erenler duâsıyla ayne l-yakîn irşad olup hilâfete ulaşır. Silsilemden gelen halîfelerimin herhangi birinin ellerine yapışanlar, benim elime yapışmış gibidir. Benim elime yapışan da Allah ın kudret eline yapışmıştır. Bin ele bir el, Hak tır demiştir. Şimdi anlaşıldı ki diyor Eroğlu Hz., evliyâdan ve halîfelerinden el almak âyet ve hadisle sâbit olmuştur. Habîb-i Ekrem in ashâbına telkin etmesiyle sünnet olmuştur. Ashâbın diğer Muhammed ümmetine telkin etmesiyle de icmâ-ı ümmet olmuştur. 9 Sinân-ı Ümmî nin üstâdı Eroğlu Nûri nin çağrısı çok açıktır: Sâdece kendinizden önce gelip geçmiş gönül önderlerinin kabirlerini ziyaret edip onlara saygı ve sevgi beslemekle yetinmeyin; bu büyük ruhların bugünkü yaşayan temsilcilerini de bulun ve onlardan da istifâde edin. Öyleyse, Elmalı yı her dâim diri tutan canların beslendiği kaynağı keşfetmek, o kaynaktan bugün beslenmekte olan pınarları bulmak ve onlar aracılığıyla aslâ ölmeyen, yok olmayan, ezelî ve ebedî, lemyezel olan Hayy ve Bâkî den güç almak gerekmektedir. Bizden asırlar önce yaşamış Elmalı erenleri böyle yaptıkları içindir ki, sundukları mesajlar ve verdikleri fikirler de o derece dipdiri, capcanlı ve çağlar ötesi olmaktadır. Aynı kudretten güç almak, isteyen herkesin elinde aslında. Öyleyse istemek lâzım, istemesini bilmek lâzım; aramak lâzım, aramayı bilmek lâzım; bulmak lâzım; ölmeden evvel ölmek lâzım, ki diri kalmak lâzım, ve l-hâsıl olmak lâzım, ve s-selâm 8 Fetih Sûresi, 48/10. 9 Eroğlu Nûri, a.g.e., ss. 16-18.