Allah'a İman. Sohbetler Serisi 24.Kitap. Timurtaş Uçar Hoca



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

1 İslam ne demektir? Hazreti Peygamberimiz in (sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiği din olup bunu kabul etmek, Allah a ve resulüne itaat etmektir.

5 Kimin ümmetisin? Hazreti Muhammed Mustafa nın (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetiyim. 6 Müslüman mısın? Elhamdülillah, Müslümanım.

Orucun tutulacağı günler olduğu gibi tutulmayacağı günlerde vardır. Resûlüllah sav bizzat bunu yasak etmiştir.

Biz yeni anayasa diyoruz

:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN

HÜCCETİN İKAMESİ VE ANLAŞILMASI

İSLÂM DA CEZA SİSTEMİ HATA İLE ÖLDÜRME

Başbakan Yıldırım, Mersin Şehir Hastanesi Açılış Töreni nde konuştu

Veda Hutbesi. "Ey insanlar! " Sözümü iyi dinleyiniz! Biliyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım.

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA

Cumhuriyet Halk Partisi

10SORUDA AİLE SİGORTASI

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu

Asker hemen komutanı süzerek cevap vermiş; 1,78! Komutan şaşırmış;

Cumhuriyet Halk Partisi


M. Sinan Adalı. Eski zamanlarda yaşamış peygamberlerin ve ümmetlerinin başlarından geçen ibretli öyküler, hikmetli meseller

Hilalin bir ülkede görülmesiyle oruca başlamak. Muhammed b. Salih el-useymîn. Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS

Gerçek şudur ki bu konu doğru dürüst anlaşılmamıştır; hakkında hiç derin derin düşünülmemiştir. Ali-İmran suresinde Allah (c.c.) şöyle buyurur; [3]

Dînî yükümlülük bakımından orucun kısımları. Muhammed b. Salih el-useymîn

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

ΕΘΝΙΚΟ & ΚΑΠΟΔΙΣΤΡΙΑΚΟ ΠΑΝΕΠΙΣΤΗΜΙΟ ΑΘΗΝΩΝ ΤΜΗΜΑ ΤΟΥΡΚΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ ΚΑΙ ΣΥΓΧΡΟΝΩΝ ΑΣΙΑΤΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ Μάθηµα : ΤΟΥΡΚΙΚΗ ΓΛΩΣΣΑ II ΔΕΞΙΟΤΗΤΕΣ ΣΤΟΝ

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k

ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ. Sorular Cevaplar

Cumhuriyet Halk Partisi

Muhterem Hayrettin Karaman Hocam,evvela selam eder,saygılar sunarım yılı İmam-Hatib talebeliğimden beri sizleri duyduk ve istifade ettik.

İnsanların birbirleriyle ve devletle olan ilişkilerini düzenleyen kurallara hukuk denir. Hukuk kurallarını koyan, uygulanıp uygulanmadığını

TOPLANTI BİLGİLERİ MUTLU GÜNLERİMİZ KONUKLARIMIZ

Eşeğe Dönüşen Kabadayı Makedonya Masalı (Herşeyin bir bedeli var)

40 yılı aşkın bir süre, önce öğrenci, sonra değişik unvanlarla öğretim elemanı ve

4. Habib-i Neccar Hz. Anma Etkinlikleri

Kur'an-ı Kerimde tevafuk mucizesi Kainatta tesadüf yok, tevafuk vardır

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları

Anlamı. Temel Bilgiler 1

Özgürlükleri daha da güçlendirmek istiyoruz

MÜSİAD İFTARI ŞANLIURFA

Öğrencilerin çektiği fotokopiye yasal formül şart!

1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar

ÖNCESİNDE BİZ SORDUK Editör Yayınevi LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Yeni Tarz Sorular Nasıl Çözülür? s. 55

Patronun hizmetini yapıyor Çalışan kadından bahsediyorum. Ben kocama muhtaç değilim diye evvela ailesini dağıtıyor.

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

20 Derste Eski Türkçe

Kur an-ı Kerim i Diğer Kutsal Kitaplardan Ayıran Başlıca Özellikleri

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Cennet, Tanrı nın Harika Evi


BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BATI TRAKYALI GENÇLERLE YTB DE BULUŞTU Cuma, 13 Nisan :47

Şerif Mardin in tespitiyle bu coğrafyada en etkili faktör : Din

Recep in İlk Üç Orucunun Fazileti

Allah a Allah (ilah,en mükemmel, en üstün,en yüce varlık) olduğu için ibadet etmek

Onlar konuşur, AK Parti yapar

SORU : CEVAP: SORU: CEVAP:

Niğde Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Topluluğu Başkanı Okan Aktaş Toplulukta Görev almak bir İletişimci olarak bana çok faydalı oluyor

Yani küfredenler ister Ehli Kitaptan olmuş olsunlar ister müşriklerden; kendilerine beyyine gelene kadar küfürlerinden ayrılamazlardı.

Cennet, Tanrı nın Harika Evi

Başbakan Yıldırım, gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu

TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN. Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla

özlü bir medya kazası işledi. Yıldırı m

Risale-i Nuru Samsat-ta Lise öğrencisi iken Teyzem oğlu vasıtasıyla tanıdım.

İLİ : GENEL TARİH : Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

LİVATA HADDİ (EŞCİNSELLİĞİN/HOMOSEKSÜELLİĞİN CEZASI)

Personel alımları devam edecek

HZ. PEYGAMBER (S.A.V) İN HOŞGÖRÜSÜ VE AFFEDİCİLİĞİ

Topluluk Zorlukla Kar ıla ıyor

Birinci kadın; Oğlunun çok hareketli olduğunu, ellerinin üzerinde dakikalarca yürüyebileceğini söyledi.

DALKARA'DAN PAZARCIK TA GÖVDE GÖSTERİSİ

KİŞİSEL GELİŞİM NASIL BAŞLAR?

EFENDİ BABASI BÜTÜN MÜRİDLERİNDEN HABERDAR İMİŞ!

Prof.Dr. Jeffrey H. Lang ın İlk Namazı

Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205)

Filmin Adı: Şaban Oğlu Şaban. Oyuncular: Kemal Sunal, Halit Akçatepe, Adile Naşit, Şener Şen. Filmin Yönetmeni: Ertem Eğilmez. Senaryo: Sadık Şendil

SARACAĞIZ YARALARIMIZI

Cumhuriyet Halk Partisi

Evlenirken Nelere Dikkat Edilmeli?

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...VII İÇİNDEKİLER...IX

Fransa da ki saldırıya Bodrumdan tepki

Devletin Şefleri Cumhurbaşkanları

TORKIYE'DE MiSYONERLİK

Dünyada servetin %99 u, nüfusun %1 ine aitmiş... Saddam ın arkasında %90 destek vardı; idam edildi... -Obama.

Fransa'da, Hz. Muhammed'e hakaret içeren karikatürleri yayınlayan Fransız Dergisi'ne baskın düzenlendi ve 12 kişi öldürüldü.

Baki olan Rabbimiz ve davamızdır

Efendim, öğrendiklerimin ikincisi; çok kimseyi, nefsin şehvetleri peşinde koşuyor gördüm. Şu âyet-i kerimenin mealini düşündüm:

Güncel Bilgiler. y a y ı n l a r ı

DERSİMİZİN TEMEL KONUSU

CİHAN PARTİSİ HAYIR MI, EVET Mİ? REFERANDUM 2017 KATALOĞU. Devlet meseleleri uzun soluklu işlerdir; uzun yola tek şoförle gidilmez..

KAMU YÖNETİMİ. 5.Ders. Yrd.Doç.Dr. Uğur ÖZER

Yüz Nakli Doktorları Birbirine Düşürdü

Başbakan Yıldırım, İstanbul Başakşehir de halka hitap etti

Her milletin dili kimliğidir eğer dilinizi yozlaştırırsanız kimliğiniz erozyona uğrar.

Cemil ÇİÇEK TBMM Başkanı. Çocuklar bizim geleceğimizdir. Onlara ne kadar önem verir,onları ne kadar iyi eğitir, ne kadar donanımlı hale getirirsek,

1.Birlik ilkesi: İslam inancına göre bütün varlıklar, bir olan Allah tarafından yaratılmıştır.

MARUF VAKFI İSLAM EKONOMİSİ ENSTİTÜSÜ AÇILDI

DOMUZ ETİNİN HARAM KILINMASININ HİKMETİ

2. ISRAIL VE YAHUDILIK KONFERANSI BANDIRMA DA GERÇEKLESTI

BÜLTEN İSTANBUL AZİZ BABUŞCU. FİLİSTİN MESELESİ 2 5 te B İ L G İ NOTU. Öğretmenler ile öğrenciler yıllar sonra bir araya geldi

Fikret BABAYEV * * Azerbaycan Anayasa Mahkemesi Başkanı

MANİSA'DAN KUDÜS İZLENİMLERİ

Transkript:

Allah'a İman Sohbetler Serisi 24.Kitap Timurtaş Uçar Hoca

Önsöz Allahu Teâlâ'ya hamd-ü senâlar olsun. Resulüne de nihayetsiz salât-ü selâmlar olsun. Timurtaş Uçar Hocaefendi'nin ümmet-i Muhammed'in şuurlanması için vermiş olduğu yüzlerce vaaz var. Bu vaazların yazılı olarak da istifadeye sunulmasını gerekli gördük ve böyle bir çalışmaya başladık. Bu çalışmamızdan maddi hiçbir çıkar talep etmiyoruz. Allah rızası için hazırladık. Sohbetlerin yazıya çevrilmesinde, metnin tashih edilmesinde, e-kitap haline getirilmesinde, Arapça metinlerin yazılışında bir çok kişinin hakkı var. İnşaallah bu emekleri ahrette onlara hasene olarak verilecektir niyetlerine göre Allahu Teâlâ tarafından. Hocamızın sohbet üslubunu yazıya çevirirken mevzuun aslına sâdık kalarak tashihler yaptık. Kolayca anlayabilmeniz için uğraştık. İstifade ediyorsanız; tanıdıklarınıza da ulaştırın. Hizmete ortak olun. Allah bil cümle Müslümanlardan razı olsun.

Allah'a İman ا س ت غ ف ر هللا الع ظ يم الك ر يم ال ذ ي ل ا ل ه ا ل ه و الح ي الق ي وم و ا ت وب ا ل ي ه. والص ال ت و الس ال م ع ل ى ر س ول ن ا ا عو ذ ب اهلل م ح م د و ع ل ى آل ه و ا ص ح اب ه ا ج م ع ي ن. م ن الش ي ط ان الر ج يم.ب س م هللا الر ح م ان الر ح يم. الح م د هلل ر ب الع ال م ين. ر ب اش ر ح ل ي ص د ر ي و ي س ر ل ي أ م ر ي و اح ل ل ع ق د ة م ن ل س ان ي ي ف ق ه وا ق و ل ي. آمين ب ه رم ة ح ب يب ك األم ين Aziz Mü minler, Muhterem Müslümanlar! Temel iman esaslarını, îtikadî; inanılması zaruri olan, iman edilmesi, tasdik edilmesi şart olan hususlarda ve hükümlerde, en ufak bir tereddüt göstermemek lâzım. Devamlı ve her yerde, her zaman, her vesileyle, her vasıtayla inanılması şart ve zarûri ve mecburi ve mükellef olduğumuz hususları bıkmadan, usanmadan, yorulmadan; insanlara, nesillere, çocuklara, ailelere, yurtlarımıza, yuvalarımıza, yavrularımıza anlatmak zorundayız. İşte mesela, inanılması; tasdik edilmesi zarurî, mecburi olan hükümlerden, esaslardan îtikadî hükümlerden birisi, işte budur; Sözlerin en doğrusu, sözlerin en sağlamı, söz dediğimiz kelime; cümle, manâ, konuşurken, anlaşırken, anlatırken; bahsedilen sözlerin en sağlamı, en yanılmazı, en sarsılmazı; hatasız olan, yanılması olmayan, şaşırması olmayan; nazil olduğu günden bu güne kadar aksi zuhur etmeyen, yanlışı olmayan, eksiği olmayan, noksanı olmayan ve kıyamete kadar da eksilmeyecek, yanlışı çıkmayacak, hatası olmayacak olan tek söz; bizim itikadımıza göre nedir? Kitabullah; Allah ın kitabı. Niye bunun üzerinde böyle duruyoruz? Veya niçin bunun üzerinde böyle durulması icâb ediyor? Bugünkü sohbetimizde bu konuları inşeallah geniş bir şekilde mütalâa edeceğiz. Müzakere edeceğiz; hatırlayacağız. Yolların Türlü türlü yollar var. Yolların Yine en doğrusu, en şaşmazı; insanı doğrudan doğruya hakka, hakikate, Allah a ve cennete götürecek

olan; en doğru, en yanılmaz, en şaşmaz, en hatasız; en kazasız, en belâsız yol nedir? Hazreti Muhammed Mustafa sallâllahû teâlâ âleyhi ve sellem in yoludur diyor. Bakın, yani bunlar; temel îmanî meseleler. Bunlara böyle inanmadan, Müslüman olunmuyor. Bunlara böyle iman etmeden, bunları böyle tasdik etmeden; kalbimizle, kalıbımızla, ruhumuzla, vicdanımızla bunları onaylamadan, doğrulamadan, tasdik etmeden; Vallahi Müslüman olunmuyor. Ee, niye bunun üzerinde böyle durmak icab eder? Niye nesillerimize, çocuklarımıza, okuyanlarımıza, yazanlarımıza; tümüyle, bütün bir memleket sathına, tamamıyla bütün dünya insanlarına, bu gerçeği anlatmakla mükellef miyiz, değil miyiz? İşte yine burada mesele düğümleniyor. Bunların üzerinde çok durmak lâzım. Çünkü hakîkaten, anlatılması gereken, konuşulması icâb eden çok meseleler var ama temel meseleler dururken; zâruri meseleler, mecburi meseleler dururken başka meselelerle uğraşmak; hem uğraşanı mes ûl eder hem de o kişiyi dinleyen cemâati mesul eder; mes ûl eder. Meselâ İslâm da; Allah ın dini olan, ( الد ين ع ند ههللا اإل س ال م (إ ن olan din-i İslâm da iki türlü hüküm var; Birisi îtikadî hüküm; îtikat; yâni inanmak demek; inanmaya taâlluk eden hükümler; inanmakla, îtikad etmekle, ancak halledilmesi lâzım olan meseleler. İkincisi de amelî hükümler; yâni yapmakla, bizzât elimizle, ayağımızla, gözümüzle, kulağımızla bilfiil hareketlerimizle yapmak zorunda olduğumuz hükümler var. Demek ki birisi; kalbimizle tasdik etmek zorunda olduğumuz hükümler öbürü de; organlarımızla yapmakla hükümlü olduğumuz hükümler. Bunlar çok mühim meseleler. İnanmakla; kalbimizle tasdik etmek suretiyle, inanmak zorunda olduğumuz meseleleri anlamadan, amelî hükümlere geçmek mümkün değil. Çünkü amelî hükümler neyin üzerine bina edilir? Îtikadî hükümlerin üzerine bina edilir. Îmanî esaslara istînâd eder ameli hükümler Evvelâ îmânî, îtikadî konular, hükümler anlatılacak ondan sonra da amel dediğimiz, amel-i salih dediğimiz hükümler gelip, onun üzerine bina edilecek. Meselâ her zaman gündemde; günün mes eleleri arasında hâlâ yer almaya devam eden; başörtüsü konusunda, meselâ bu iki hükmü, bu iki şekildeki hükmü misal olarak arz etmek gerekirse; evvelâ başörtüsünün Allah ın hükmü olduğuna, emri olduğuna ve Kur an-ı Kerim de ayet ile sabit olduğuna îtikad etmek lazım; inanmak lazım. Bu, ne oluyor şimdi? Îtikadî hüküm

oluyor. Îtikad; inanmaya ait bir hüküm oluyor. Evvelâ inan(ıl)ması lâzım. Evvelâ itikad etmesi(edilmesi) lâzım. Rabbül Alemin, Müslüman olan bir kadına, Müslüman olan bir kıza; büluğa erdikten sonra; yani çocukluk sınırından çıkıp; kadınlık sınırına, ergenlik sınırına girdikten sonra, başına bir baş örtüsü koymasıyla alâkalı Allah ın ayeti, Allah ın hükmü, Allah ın emri olduğuna, inanması lâzım. Buna inanırsa, işte îtikadî ve îmani olarak; meselenin birisini yerine getirmiş olur. Hiçbir bahaneyle, asırla, çağla, devirle, ilkeyle, ülkeyle, sınırlanması mümkün değil, bu hükmün. Hiçbir bahaneyle, Allah ın bu konudaki hükmünün, ayetinin mevcudiyyetini inkâr etmek mümkün değil. Hâni Mü min olabilmek için bunu tasdik etmek zarureti var; zaruri. Bu olmadan Mü min olmaz; Müslüman olması mümkün değil. İnandıktan sonra başına, baş örtüsünü koyması da ne oluyor? Ameli hüküm oluyor. Ameli ha! Şimdi yapabilirsin. Önce inanacaksın sonra yapacaksın. İnanmadan; îtikad etmeden, tasdik etmeden, başına baş örtüsü koyması zaten mümkün değil. İslâm dininde her bir amelî hükmün altında, îmanî hüküm vardır. Îmâna dayanan bir hükmün neticesidir. İnanmak mecburiyetindedir ki ondan sonra o ameli, o hükmü yerine getirebilsin. Namaz da böyle; evvelâ namazın, Allah ın hükmü olduğuna inanması icâb eder. Buna îmân, îtikad diyoruz. Tasdik. Kalbi bunu tasdik edecek. Tasdik ettikten sonra o namaz hükmünü yerine getirmeye başlaması da ameli hükmü temsil ediyor. Amel. Önce iman, sonra amel. Çünkü Kur an da yerleri, ayetleri, hükümleri belli olduktan sonra zaten bir Mü min tartışmıyor. Niye? Sözlerin en doğrusu yani Kur an daki, Kur an daki ayetlerin ve hükümlerin doğruluğuna, eksiksiz olduğuna, noksansız olduğuna, yerine getirildiği takdirde insanların hayrına olacağına, zaten temelden inanmış oluyoruz. Temelde bu iman yoksa zaten bu hükmün yerine getirilmesi mümkün değil. Zorla, cebirle, ikrahla, zaten inanmayan bir adama, inanmayan bir insana yüklemez. Bundan dolayıdır ki İslâm itikadında, İslâm dininde, biliyorsunuz inanmayan adama namaz kılmak farz değil. İnanmayan adama oruç tutmak farz değil. İnanmayan kadına başörtüsü kullanmak farz değil. Yani Allah, henüz iman etmemiş, kadına namaz emanetini

vermiyor. Dikkat etmek lâzım, bu husûsa. Henüz iman etmemiş, bir kişiye oruç emanetini, oruç tutmak amelini teklif etmiyor. Oruç tut demiyor. Evvelâ orucun, Allah ın bir emri olduğuna inanmayı teklif; önce inan, sonra yap diyor. Bugün dünya Müslümanlarının ve dünya Müslümanlarının arasında ve içinde de Türkiye Müslümanlarının en büyük problemi, en büyük çıkmazı, en büyük açmazı, en büyük meselesi, işte bu noktada bulunuyor. Allah ın hükümlerinin doğruluğuna, kıyamete kadar devam edeceğine, bu hükümleri yerine getirmemizin icâb ettiğine, baştan inanıyor muyuz inanmıyor muyuz? Siyaset adamlarına sorulması gereken; cumhurbaşkanına, genelkurmay başkanına, başbakana, anayasa mahkemesi başkanına, üniversite rektörlerine, fakültelerin dekanlarına, milletvekillerine, devlet bakanlarına, belediye başkanlarına sorulması gereken bir numaralı mesele budur. Siz Allah ın koyduğu hükümlerin doğruluğuna ve tatbik edilmesinin zaruretine inanıyor musunuz, inanmıyor musunuz? En büyük problem budur. Geçen geçmiş. Tarihte birçok şeyler olmuş. Yapmışlar yıkmışlar, silmişler, atmışlar, etmişler; her neyse Ama dünya hızla değişiyor; olaylar hızla büyüyor, çoğalıyor. Mevcut kanunlar, Allah şahittir ki, can emniyetimizi sağlayamıyor. Mevcut polisler Emniyet müdürünün biri gidiyor, biri geliyor; yine can emniyetimiz sağlanamıyor. Mevcut kanunlar mülkiyetlerimizi koruyamıyor. Mevcut ekonomik sistem insanları mutlu yapamıyor; müreffeh yapamıyor. Fakirleri fakirlikten kurtaramıyor. Zenginleri azgınlıktan önleyemiyor. Fakirler bezgin; zenginler azgın. Hadi önleyin bakayım! Mevcut kanunlar su-i istimâlleri, rüşvetleri, hırsızlığı önleyemiyor. Mevcut kanunlar karşılıksız çek vermenin önüne geçemiyor; senetleri tahsil edemiyor. Mevcut şahıslar demiyorum, bakın; mevcut kanunlar diyorum! Sistem diyorum; şahıs demiyorum. Bugünkü başbakanı alın yerine başkasını getirin, Vallahi yine aynı olacak. Türkiye nin meselesi şahıs meselesi değil; sistem meselesi. Bu sistemin değişmesi lâzım. Bu kanunların değişmesi lâzım. Şurada, şu noktada anlaştığımız zaman, Vallahi, Türkiye nin geleceği aydınlıktır. Bütün siyaset adamlarına, bakanlara, başkanlara, şunlara, bunlara bu konuyu sormamız lâzım Beyefendi; sayın rektör, sen Kur an da Allah ın koyduğu kanunların ve

hükümlerin, mesela bir başörtüsü hükmünün doğruluğuna, lüzumuna, Müslüman kadınların bunu uygulamak zorunda olduğuna, inanıyor musun inanmıyor musun? İnanmıyorum derse Vallahi kâfirdir. Aa, o zaman yapacağımızı biz biliriz. İnanıyorum derse; Ee, bırak, müsâade et bu kızlar başını örtsün demek lâzım gelir. Lüzûmuna inanmıyorlar. Bir devirde her nasılsa; demokrasi, memokrasi hesabına ve hürmetine mecliste, başörtüsünü kızlar başına koyarak üniversiteye gidebilir, diye bir kanun çıktı; hatırınızdaysa. O günkü cumhurbaşkanlığı makamında bulunan, Generâl Kenan Evren derhal bu kanunu anayasa mahkemesine müracaat ederek iptal ettirdi. Ee, bu adam resmen kâfir oldu. Resmen Allah ın düşmanı oldu. Niye? Kur an daki bir hükmü iptal ettiriyor bu adam. Evvela bu noktada Türkiye deki Müslümanların anlaşması lâzım. Şimdi, üniversite kapısına kadar okumuş, tahsilini yapmış, diplomasını almış, üniversiteye baş örtüsüyle girmek istiyor. Bu niye böyle? Bu kızlar keyfinden mi zevkinden mi, afedersiniz, seksinden mi başörtüsünü başına koyup Hayır. Bilâkis aksine. Yani zevkin, seksin, fuhşun meydanlarda kaynaştığı bu dönemde, bu, başına baş örtüsü koymak isteyen kızların derdi zevk olamaz. Keyfinden olamaz. Bir tek şeyden olur; îmânından olur. Îtîkadından olur. Başka ne olacak ya? Haa, bu kızları başörtüsüyle üniversiteye sokmayan kim? Efendim, İstanbul Üniversitesi rektörü. Niye sokmuyorsun sen? Bu îtîkadından. Kur an da bu hüküm, bu ayet, bu Allah ın hükmü var mı yok mu? Var. Niye sokmuyorsun? Öyleyse bu rektör resmen kâfirdir. Bakın; yâni burada anlaşılan; îtîkadî mesele bunlar. Müslümanlar! Allah razı olsun; camilere geliyorsunuz; dinliyorsunuz vaazları. Ama şu temel meselelerde, eğer ittifak edemiyorsanız, şu kelimede anlaşamıyorsanız, kim kâfir kim mü min; bunu hala tartışıyorsanız, ben sizin de îmânınızdan, Vallahi, şüphe ederim. Ve bu cemaatten razı değilim. Bunlar basit meseleler; îtîkadî meseleler; evvelâ inanılması gereken meseleler. Siz Allah ın kitabındaki hükümlerin doğruluğuna, lüzumuna, kıyamete kadar geçerli olacağına, inanıyor musun(uz), inanmıyor musunuz, Sayın başbakan? diye niye sormuyorsunuz? Niye sormuyorsunuz ya? Haa, sormaya sormaya bu hale geldiniz. Sormaya sormaya, bu konular açıklanmaya açıklanmaya bu hale geldik.

Adam çıktı, göstermelik olarak Kur an-ı Kerimi öptü. Oo, bu adam Müslüman dediniz. Yalandan Beytullah a gitti; Oo, bu adam Müslüman dediniz. Falan hoca efendiyi yanına aldı; Bu adam Müslüman dediniz. Bir gün de sorup da Kur an daki hükümlerin geçerli olduğuna inanıyor musunuz, Sayın Generâl demediniz. Hep aldattınız; hep aldatıldınız. Hep... Tamamen yanıltıldınız. İman meselesi Ee, ne olacak peki? Îtîkadî meselelerde anlaşamadıktan sonra ameli hükümlerde zaten anlaşamayız. Bakın, aynen 12 Eylül 1980 öncesine döndük mü dönmedik mi? Her gün cinayet; korkunç... Ee, koruyamıyorsunuz. Mevcut kanunları, insan haklarını koruyamıyor. Mevcut kanunlarınız, yani mevcut sistem, rejim, şu andaki ilkeler; rejim, sistem, Türkiye de yaşayan insanların can emniyetini sağlayamıyor. Gelin bunu kabul edin ya! Deyin yâni. Size demiyorum bunu. Siz böyle inanmasaydınız buraya gelmezdiniz zaten. Ben öyle düşünüyorum. Sorun sorumlulara. Önleyemiyorsunuz. Başka alternâtifiniz, çareniz, çözümünüz yok mu? Üç kıtada, üç kıta dediğimiz, hepiniz biliyorsunuz; Asya, Avrupa, Afrika; üç kıtada 600 sene bütün dünya insanlarının canını malını ırzını koruyan bir Osmanlı devleti yaşamış mı yaşamamış mı? Neyle? Vallahi, Kur an-ı Kerîm le yaşamış. Bunu bütün dünya biliyor. Üç kıtada hem de. Yalnız Türkiye coğrafyasında değil. Osmanlı Devleti nin yönetimindeyken Balkanlarda, hiçbir şahsın burnu kanamamıştır. Osmanlı Devleti nin yönetimindeyken, Lübnan a, Filistin e hiçbir Yahudi topuğunu basamamıştır. Öyle değil mi Müslümanlar? Bak; İsrâîl in; dinsiz, Allah sız kâfir; İsrail in, tankları akşam Lübnan da köylere girmeye başladı. Yüreğiniz sızlamıyor mu? Çıldırmıyor musunuz? Yaa. Aciz kaldıysanız Ekonomiyi bir türlü belli bir noktaya getiremiyorsunuz; mümkün değil. Îtîkadımıza göre olması da mümkün değil. Allahû teâla, işte, Sure-i Bakara da ve muhtelif ayetlerde ne diyor? Rabbimiz ne diyor? ( ق ههللا ال ر ب ا و ي ر ب ي الص د ق ات (ي م ح Bakın iki kelimelik ayettir. Arapça mahvedecek demek. Faiz ile, faiz, faizci, faiz ile kalkınmak (ي م ح ق ( isteyen, ülkelerin paralarını, Rabbimiz diyor ki; îmha edeceğim; bellerini doğrultmayacağım. Ayet bu. ( ق (ي م ح mahvetmek, imha etmek. Faiz yoluyla kalkınmak isteyen ekonomileri, faiz yoluyla kalkınmak isteyen hükûmetleri, Rabbimiz diyor ki; Vallahi, zâtıma yemin olsun ki batıracağım.

Şimdi Allah mı doğru söylüyor, bunlar mı doğru söylüyor? İşte buna inanmak lâzım. Türkiye deki siyâsîler buna inanmıyor. Türkiye deki devlet yöneticileri buna inanmıyor; benim derdim bu. Allah mı doğru söylüyor, başbakan mı? Siz ne diyorsunuz Müslümanlar? Külahlı kardeşlerim, takkeli kardeşlerim. Bakın meselemiz nerede düğümleniyor bizim. Allah diyor ki Faize dayalı, faiz bulunan ekonomileri, faiz yoluyla kalkınmak (ي م ح ق ههللا ال ر ب ا) isteyen hükûmetlkeri, batıracağım diyor. Bunlar diyor ki Yok, biz milleti kal(kın)dıracağız. Ee, kal(kın)dıramıyorsun(uz). Allah la bir savaş var. Allah la yarış yapıyorlar. Müslümanlar! Gelin şunları bir anlayalım. Mümkün değil, giremezsiniz(yarışa). İşte adam geliyor ticaret odalarının ortasına, göbeğine, bombayı koyup gidiyor. Bu bombayı nerede koydu, nasıl koydu, kimdi, nereden geldi, nereden girdi? Araştır bakalım; ölen öldü. O kanı geriye getirebilir misin ف ي ( diyor? sen? Nasıl yapacaksın? Allahû teâla öyle söylüyor. Kur an ne Benim koyduğum kısas hükmünde sizin için (ال ق ص اص ح ي اة ي ا أ ول ي األ ل ب اب hayat vardır diye ayet var Kur an da. ( ال ق ص اص (ف ي Kısas hükmünde yâni öldüren bir kişiyi öldürmek( hükmünde). Bir kişi bir kişiyi öldürdü mü(öldürdüğü zaman) öldürene katil derler; öldürülene maktûl derler. Öldürülmüş; maktûl. Öldürene; katil. İslâm hukukunda cezası nedir? Katilin de öldürülmesidir. Bu hükmü resmen kaldırmışlar. Bu hüküm yok. Kur ân ın bu hükmünü isabetsiz kabul etmişler. Ceza kanûnunu hazırlarken demişler ki Allah yanlış söylüyor; Allah eksik söylüyor; katili öldürmemek lazım, katili hapsetmek lâzım. Hapisleri doldurmuşlar. Ee, hapishanede de rahat durmuyor(lar). Eskişehir deki o modern cezaevindeki katilleri serbest bıraktılar; o günden bu güne kan gövdeyi götürüyor. Görüyor musunuz? Yav, Allah mı doğru söylüyor, adalet bakanı mı, yav? Gelin burada anlaşalım efendiler, sakallılar. ( ال ق ص اص ح ي اة ي ا أ ول ي األ ل ب اب ;(ف ي Âyet. Ey akıl sahipleri, Allah ın koyduğu ceza kanunlarında sizin için hayat vardır diyor. Ne demek bu? Allah ın koyduğu hükümleri uygulamazsanız; hayatınızı koruyamazsınız demektir. Koruyabiliyorlar mı? İşte hadise bu. Hadise budur. İnandığınız gibi yaşamak zorundasınız. İnanmak mecburiyet Müslüman inanmak mecburiyetinde olan bir İnandın; inandığın gibi yaşayacaksın. Yâni bir Müslüman aynı anda hem Kur an daki hükümlerin, ayetlerin doğru

olduğuna inansın hem de bu ayetlerin haricinde başka bir hayat yaşasın... Buna imkân yoktur. Buna imkân yoktur. O halde, bizim meselemiz Türkiye de veya dünyadaki, bütün Müslümanların meselesi, şahıs meselesi değildir; sistem meselesidir, rejim meselesidir, bir takım beşerî kanunlar meselesidir. İşte bakın, yâni Cezayir de 130 sene Fransız sömürgecileri, Fransız, emperyalist deniyor; emperyalist gâvurca bir kelime; Türkçesi sömürgeci. Oranın insanları Niye kadınlar çırılçıplak dolaşmış? Ve dinin hükümlerini hayata geçirememişler. Yani laik sistem getirmişler, Fransız Aynen Fransa nın menfaatine uygun bir sistem. Laik ne demek? Yani, din Din ile dünya ayrılacak. Yani Allah ın dünya ile ilgili, dünyaya ilişkin hükümleri kaldırılacak. Allah ne diyor meselâ? Allah ne diyor, celle celalüh? Ey insanlar denizleri yarattım, Tamam. Denizlerde şifa var, Deniz suyunda şifa var, Denizde yıkanabilirsiniz., Kadınlar da denizde yıkanabilir., Erkekler de denizde yıkanabilir. Cenab-ı Hak; tamam, serbest, helâl, mûbah. Ama bir şart koymuş; Kadınlarla erkekler beraber yıkanmayacak demiş. Diyen kim; Allah. Peki, siz Allah ın hükümlerine, emirlerine, ayetlerine doğru(dur), isabetli(dir) diyor musunuz, demiyor musunuz? Bakın aynı noktaya geldi mesele. Görüyor musun(uz)? Aynı noktaya geldi. Kadınlarla erkekler beraber denizde yıkanmayacak. Kadınlar ayrı yıkanacak, erkekler ayrı yıkanacak demiş Hazreti Allah. Yok, canım, Allah bu zamanı bilmemiş, Allah eksik düşünmüş. Biz kadını ve erkeği beraber denize sokacağız dediler, Cezayir deki generâller. Demek işin içinde îtîkadî mesele var. Siyasî falan değil bu iş. Allah ın koyduğu sınırları, hudutları, hükümleri isabetli kabul ediyor musun, etmiyor musun? Mesele budur. Türkiye deki Müslümanların da bütün meselesi budur. Her bir yetkiliye, sorumluya, bakana, dekana, sektöre, rektöre sormamız lâzım. Siz Kur an ın içinde yazılı bulunan hükümlere, ayetlere ve bunların doğru olduğuna, bunların geçerli olduğuna inanıyor musunuz, inanmıyor musunuz? Evvelâ buradan başlamak lâzım meseleye. Bakınız meselâ elimde bir kitap var; fotokopisi var. Vaktiyle bu konular konuşulmuş; mecliste. Kısa bir şey arz edeyim size. 1926 yılında; 1926 Bakın ne kadar eski. 1926 yılında adalet bakanı bulunan Mahmut Esat Bozkurt adındaki şahıs aynen şöyle konuşuyor;

meclis konuşması; zabıtlardan almışız. 1926 yılında adalet bakanı bulunan Mahmut Esat Bozkurt unutmayın. Aynen şöyle söylüyor; İlahi kanunlar, (yani dini kanunlar) durmadan ilerleyen hayatın huzurunda, ölü kanunlardan, ölmüş kelimelerden başka bir şey değildirler. İlerleyen diyor, yürüyen, akıp giden hayatın karşısında Allah ın koyduğu hükümler ölmüştür diyor. Vallahi böyle(zuhur etmiş). 1926 yılında adalet bakanı Mahmut Esat Bozkurt. Ölü kelimelerden başka bir anlam ifade edemezler. Bunun için, dinlerin yalnız vicdan işi olarak kalması ve bugünkü uygarlığın esaslarından ve eski uygarlıkla yeni uygarlığın en önemli ayırıcı niteliklerinden birisi; dinin hükümlerini devletten ayırmaktır. Artık esaslarını dinlerden alan kanunlar, uygulanmakta oldukları toplulukları nazil oldukları ilkel devirlere bağlarlar ve ilerlemeye engel olan belli başlı etkenler arasında bulunurlar. O halde Türkiye nin ilerlemesi için dinin hükümlerinin kaldırılması lâzım. İşte 1926 yılında adalet bakanı Mahmut Esat Bozkurt Böyle söyleyerek kanunları değiştirmiş(ler). Ve daha sonra da bakın 1928 yılına gel(in)miş; iki sene sonra, 1928 yılına kadar anayasamızın ikinci maddesinde Dikkatinizi rica ediyorum. -arada da safları sıklaştırın; biraz sonra bağıracak yukarıdaki Safları sıklaştırın diyerek. Buna gerek kalmadan boşluklar varsa yanınızda, sağda, solda, dolduralım- 1928 yılına kadar anayasamızın ikinci maddesinde, Türkiye devletinin dini; din-i İslâm dır diye bir cümle vardı. Yine arşivden okuyorum. Resmi yazı. 1928 yılına kadar anayasamızın ikinci maddesinde Türkiye devletinin dini; din-i İslâm dır Bak o zaman yazıyormuş. 26.maddesinde de Büyük Millet Meclisi, Allah ın hükümlerini yerine getirir yazıyormuş. Görüyor musunuz? 1928 de bu oluyor. O zamanki anayasanın 26. Maddesin de de dikkat edin Büyük Millet Meclisi, Allah ın hükümlerini yerine getirir -maddeye bak- şeklinde bir madde vardı diyor. Malatya milletvekili İsmet Paşa ve 120 arkadaşı anayasanın bu ilgili maddelerinin tamamının, kaldırılmasını, değiştirilmesi için kanun tasarısı hazırlayıp, Millet Meclisi ne sunmuşlardı. Bu tasarıyı, oylamaya katılan 264 üyenin oy birliğiyle, kabul etmekle, anayasamızdan bu maddeler kaldırılmış ayrıca 16. ve 38. maddelerdeki cumhurbaşkanının ve milletvekillerinin yeminleri Vallahi kelimesinin yerine Namusum üzerine söz veriyorum biçimini almıştı, ta 28(1928) de. Vallahi kelimesini kaldırmışlar, yerine Namusum üzerine söz veriyorum şeklini

getirmişler. İşte 9 Nisan İşte kitaptan okuyorum 9 Nisan 1928 tarihli ve 1222 sayılı olan bu kanunla laiklik Türkiye de 28(1928) yılında resmen kabul edilmiş oldu. Resmi kitaptan okuyorum. Oldu. Yani artık anayasamıza göre, Türkiye devletinin bir dini yoktur. Artık anayasamıza göre Türkiye devletinin bir dini yoktur. Türkiye Büyük Millet Meclisi Kur ân la, şer î hükümlerle bağlı değildir. Çağın ihtiyaçları gerektirdikçe Meclis Kur ân daki ayetlere aykırı kanunlar koymakta özgürdür. Görüyor musunuz, efendiler? Çağın ihtiyaçları gerektirdikçe diyor. Meclis yani Millet Meclisi Kur an daki ayetlere aykırı kanunlar koymakta özgürdür. Gördünüz mü? Söz gelişi, Kur ân da Bakara sûresinin 276. ayetinde Allah faizi resmen haram kılmıştır hâlbuki 2279 sayılı kanun ile Millet Meclisi kanun yaparak, faizden para kazanma işini resmen düzenlemiştir. Ve devam ediyor, okumakla bitiremem bunu. Ee, bugün de 26(1926) da 28(1928) de durum neyse bugün hiç değişmemiş aynı madde devam ediyor, aynı anlayış devam ediyor. Geçen hafta, hepiniz biliyorsunuz, bir kancık bakan, devlet bakanlığı makamına nasıl getirildiyse getirilmiş bulunan; kancık bakan, resmen Türkiye hudutları dâhilinde Zinâ yapmak suç sayılmasın diye, Vallahi, kanun teklifi hazırladı. Zinâ suç sayılmasın. ; bugüne kadar ne duydunuz, (ne) işittiniz. Şu bizim Müslümanlar ne olacak ya? (Tasarı)Ertelensin ama bunu teklif etmek bile felâket değil midir? Düşünebiliyor musunuz efendiler? Ee, niye? Çünkü artık Dinin hükümleri eskimiş onlara göre atılmış Allah ın hükümleri diyor eskimiş artık. Bugünkü insanın idaresine yetmezmiş Kur ân-ı Kerim. Muhammed Mustafa çöl Arap ıymış. Bugünkü medeni insanı yaşatamazmış. Vallahi böyle inanıyorlar. Geçen gün bir üniversite doçentiyle Beyazıt ta bir münasebetle, hasbelkader, bir de görüşmüş olduk; görüşmek zorunda kaldık; bir yere girmiştik... Adam diyor ki Ya sizin diyor ben Kafanıza şaşıyorum, ben diyor şaşıyorum. Hâlâ 1400 sene evvelki Muhammed bu asırdaki insanlara yön verebilir mi ya? Eskimiş bu adam diyor. Doçent bu. O halde bizim meselemiz budur. Bizim problemimiz budur. Ya Allah ın Kur ân ıdır yahut bu adamların felâketidir. O hâlde tek bir kavşaktasınız Müslümanlar. Bunu başbakana da söyleyin, cumhurbaşkanına, herkese, herkese söyleyin.

Biz; Türkiye Cumhuriyeti bir kavşaktadır. Ya Allah ın kitabına dönüp kurtulacak yahut mahvolacak. Başka çâresi, başka çözüm(yolu) yoktur. İşte önleyemiyorlar. Bakın Aynen 1980 yılının haline, tablosuna, Türkiye dönmedi mi? Bombalar, ölümler, suikastler Aynı ya... Yani 12 sene tamamen boşa gitmiş. 1980 Hiç kimse hayatından emin değil. Hiç kimse ırzından, namusundan emin değil. Devamlı olarak televizyonda yeni kanallar çıkıyor, yeni kanallar çıkıyor; anadan doğma fuhuş filmleri, gecenin yarısına kadar, Müslümanların çocuklarına zehir gibi aksediyor. Hacılar, hocalar, efendiler Müslümanlar! N olacak halimiz? Hiç imse ırzından ve namusundan emin olamaz. Hiç kimse bu kanunlar, bu maddelerle can emniyetinden bahsedemez. Bakın durmadan valiler değişiyor. O vali, oraya; o vali oraya. O emniyet müdürü buraya Yine önleyemiyorlar. Demek bu iş adam meselesi değil; kanun meselesi. Bu iş sistem meselesi. Bu iş nizâm-ı ilâhî meselesi. Ya Allah ın nizâmına döneceksiniz yahut böyle fırıl fırıl, hayatın izzetini değil, cezasını çekeceksiniz. Yazık değil mi ya? Dünyanın en güzel bölgesindeyiz, en güzel ülkesindeyiz ya. En güzel bölgesindeyiz, yedi iklimin(?) sahibiyiz. Arazimiz, toprağımız verimli; etimiz, ekmeğimiz, sebzemiz, meyvemiz bize yeter de artar bile. Ama bu faiz belası O gün bir komisyoncu, kabzımal konuşuyor; sebze halinde. Siz de dinlemişsinizdir. Efendim diyor üreticide diyor 300 lira olan diyor maydanoz ; üreticide, köylüde, 300 lira olan maydanoz; gele gele diyor 6 tane tel halinde bir demet 3000 lira oluyor diyor. Faiz biniyor, nakliye biniyor, komisyoncu biniyor; yiyici, içici biniyor, biniyor, biniyor; vatandaşın sofrasına 3000 liraya bir demet maydanoz geliyor. Geçen akşam(olan bir hadise), Çarşamba Pazarı ndan bir komşumuz var; oldukça da meraklı bir kardeşimiz. Bir demet denmez yani saydım yani altı tane çubuk; altı tane tel sar(ıl)mış, bir demet yap(ıl)mış maydanoz; 3000 liraya aldım diyor. Akşam geldim, merak ettim diyor, mutfaktaki mutfak terazileri var hani grama kadar tartıyor; mutfak terazileri. O terazilerde tarttım diyor bu maydanozu. Ödediğim parayla diyor bir hesap yaptım; kilo, kilo etse bu fiyattan, bir kilo olsa 67000 liraya geldi, maydanozun kilosu diyor. Bunun sebebi sistemdir. Şahıs değildir. Sistem çarpıktır; rejim bozuktur. Allah ın nîmetlerini, Allah ın lütuflarını, bakın ne

kadar zor bir duruma getirmişler. Ot ya Otu bile yeme(k) hürriyetine mâlik değilsiniz. Hayvan yetişmiyor, insan yetişmiyor, sebze Ne yetişiyor? Terörist ve anarşist yetişiyor. Bu hâlleriyle kalkmışlar; kendi hâllerine bakmıyorlar, kendi yollarına bakmıyorlar; kendi parçalarına, paçavralarına bakmıyorlar; Rusya daki Müslüman devletlere sistem götürecekler, utanmadan. Zâlim ve kâfir Amerika, Türkiye nin sırtına binecek, Türkiye nin sırtından Azerbaycan ın petrolünü yiyecek; Allahsız Amerika; Türkiye yi kullanacak. Çünkü Amerika ya düşman Rusya; Rusya daki Müslümanlar Amerika ya düşman. Amerika düşman sıfatıyla karşısına dikilse kabul etmeyecek. Amerika, Rusya daki Müslümanların dostu sıfatıyla, Türkiye yi karşısına dikiyor; Türkiye yi kullanıyor; Türkiye nin sırtına biniyor Amerika. Hadise budur. Çünkü Azerbaycan da doğalgaz yatakları korkunç( miktarda), petrol korkunç( miktarda); Kazakistan da Uranyum var, nükleer silah var, pamuk var. Ha! Kafkas dağlarında muazzam, dehşetli( miktarda); madenler, kaynaklar var. Amerika bunu tespit etmiş, Nasıl oraya nüfuz edebilirim?, Ha Oradaki Müslüman Azerilerin, Kazakların, Tâciklerin, Türkmenlerin, Tatarların itibar, itimat ettiği kim var dünya da; Türkiye ha. Ben de Türkiye ye îtîmat edeyim; Türkiye yi çağırayım, 21 parede top patlatayım, gözünü boyayım, talimat vereyim emir vereyim. Türkiye nin sırtından, Rusya daki cumhuriyetlere hâkim olayım. Vallahi düşüncesi budur. Amerika nın dostu yoktur. Amerika nın dostu menfaâtidir. Yeryüzünde İran şâhı kadar Amerika nın dostu( olan) bir adam var mıydı? Devrildi herif, yıkıldı. Yine yıkıldı. Amerika hastanesine kabul etmedi, ölüsünü kabul etmedi Şâh ın. Mısır a sığınmak zorunda kaldı. Bunu hâlâ bizim siyâsîler anlamayacak mı acaba? Ne zaman anlayacak(lar)? Amerika nın kitabı yoktur. Amerika nın merhameti yoktur. Amerika nın bütün dostluğu her şeyi menfaâtidir. Dolar dır; Dolar. Dolar ı da yuları gibi taktı çekiyor bizi. Yular hâline gelmiştir. 70 seneden beri, Türkiye nin hâli meydanda. Düşünün yani, şimdi bir Müslüman Türk; Türkiye de yaşayan bir Müslüman tüccar, Türkiye de yaşayan Müslüman bir esnaf, Müslüman bir memur, neyse( ne); bir Amerikan Doları satın almak istediği zaman ne ödeyecek biliyor musunuz? 5760 lira ödeyecek(sin). Demek ki bizim paramızı bu sistemle, bu köle nizam(ı) ile;

bizim paramızı Amerikan dolarının karşısında 5760 defa küçültmüşler. Aşağı düşürmüşler. Hadi kalkının bakayım! Amerika nın verdiği, yardım adı altında, Vallahi, sömürgedir. Faizle veriyor verdiği krediyi. Hepiniz biliyorsunuz. Hiç kimse babasının hayrına, kredi verir mi lan Türkiye ye? Faizle veriyor. Ee, başbakan ağzından duydunuz kaç kere Amerika ya ödeyeceğimiz diyor sadece faizi hem anaparayı ödeyecek, hem faizi ödeyecek ödeyecek olduğumuz faizin miktarı; 30 trilyon dedi. 30 trilyon; faiz! Anapara değil. Onu ödeyinceye kadar dolar yükselecek, faizi de yükselecek; öde bakalım, öde! Anasından doğan çocuklar, Vallahi, borçlu doğuyor. Nasıl kurtulacaksın zavallı Türkiye? Nasıl çıkacaksın bataklıktan? Bu sistemle kurtulabilir misin? Bu faiz Allah diyor ki ( ي م ح ق ههللا ال ر ب ا ); Faize dayalı ekonomileri batıracağım diyor, sen kalkacağım diyorsun. Allah la savaşıyorsun ve arkasından da laiklikmiş, demokrasiymiş, insan haklarıymış Ne insan hakları ya? Daha siz bir avuç başı örtülü, kız öğrencilerin başörtüsüne tahammül edemiyorsunuz; zavallı adamlar, zavallı laikler! Zavallı demokratlar! Zavallı insan hakları savunucuları! Bir avuç kız öğrencinin baş örtüsüne tahammül edemiyorsun(uz); zavallı! Zavallı ortaçağ hayvanı! Bir avuç kız talebenin baş örtüsüne Bakın şimdi şurada, bir vesika kes(miş)tim, gazeteden. Ne diyor? Bir dönemde çıkarılan, baş örtüsü serbestliği konusundaki bir kanunun, dönemin cumhurbaşkanı Kenan Evren tarafından, Anayasa Mahkemesi ne götürülmesi ve iptalinden sonra yine rektörlerin inisiyatifiyle, bazı üniversitelerimizde devam eden baş örtüsü yasağı; Avrupa makamlarınca incelemeye alındı. Bakın; ta Avrupa ya gitmiş dava. Yazıklar olsun ya! Başörtüsü taktığı gerekçesiyle, mezun olmaya hak kazandığı halde ve üniversiteyi birincilikle kazandığı halde, üniversite diploması; üniversite yönetimi tarafından verilmeyen, Hacettepe üniversitesi öğrencisi Ş. K., Türkiye deki yetkili makamlardan olumlu bir netice alamayınca, Avrupa İnsan Hakları Komisyonu na müracaat etti. Komisyon, başörtülü öğrencimizin müracaatını incelemeye değer bularak, gerekli çalışmaları başlattı. Şu hale bak! Birincilikle bitiriyor, bu Müslüman Ş.(namında(ki); isminde(ki)) kızımız Hacettepe ( Üniversitesi ni)yi, Çıplak resim getirmez ve başından da örtüyü atmazsan, diplomanı vermeyiz. demişler. İki senedir diplomasını vermiyorlar. Laiklikmiş; yerin dibine batsın böyle bir laiklik. Allah bu anlayışla, bu tarzda, bunu uygulamaya çalışanları İslâm ile

terbiye etsin, inşeallah.(âmin) Bu başımızdakiler, bu kanunlar, bu rejimler, bu sistemler(in) eğer İslâm a tebdîl olması mümkünse rabbimiz İslâm a tebdil etsin.(âmin) İslâm a tebdîli mümkün değilse altını üstüne getirsin inşealah.(âmin) Avrupa İnsan Hakları Komisyonu yaptığı ilk incelemede (üniversitemizdeki,) üniversitelerimizdeki başörtüsüne karşı yapılan uygulamaları, insan haklarına aykırı buldu. Türk üniversitelerindeki uygulamaların, Türkiye nin de altına imza koyduğu İnsan Hakları Evrensel Beyânnâmesi Paris şartı ve Helsinki nihaî sözleşmesinin(senedinin), inanç, din ve vicdan hürriyetiyle ilgili hükümlerine ters düştüğünü, gönderdiği yazıyla hükûmete bildiren Avrupa İnsan Hakları Komisyonu, Türkiye nin de bahis konusu sözleşmelere uyma(k) mecburiyeti(nde) olduğunu hatırlattı. Hacettepe Üniversitesi öğrencisi Ş. K. isimli öğrencimizin müracaatını bekletmeden incelemeye alan Avrupa İnsan Hakları Komisyonu, Türkiye Cumhuriyeti hükûmeti nezdinde derhal girişimde bulundu. Ve üniversitelerdeki başörtüsü uygulaması konusunda acil savunma istedi. Komisyon Türk hükûmetinin vereceği cevap için 27 Mart a kadar süre tanıdı. Avrupa İnsan Hakları Komisyonu, başörtülü öğrencimiz Ş. K. ın haklarını savunabilmesi için sağladığı manevi yardım ve desteğin yanı sıra maddi ve adli yardımda da bulunabileceğini, istediği kadar avukat tutacağını(tutabileceğini) haber verdi. Bakın, şu hale bakın. 3 kıtada, 600 sene insanların haklarını koruyan bir ülkenin haline bakın. Avrupa ya kadar gitmiş dava. Eğer komisyon önünde bir avukat tarafından temsil edilmek istiyorsanız ancak yeterli mali imkânınız yoksa Komisyon dan size avukat tutmak(tutulması) hususunda (yardım) isteyebilirsiniz diye Avrupa Komisyonu yazı yazdı. Bu kızımıza yazı yazmış(lar). Buradan okuyorum. İnsan hakları komisyonu sekreteri Krieger imzasıyla hükumete gönderilen yazıda, mezun olmaya hak kazandığı ve birincilikle bitirdiği halde diploma alabilmek için, bir başka öğrencinin müracaatının, Türk yetkili makamlar tarafından reddedildiğine dikkat çekilerek şu görüşler işlendi. Bayan Bulut tarafından aynı meseleye ilişkin olarak yapılan karar düzeltme talebi teklifine göre Bayan K. ın sözleşmenin 26.maddesine göre iç hukuk yollarını tüketmediği ileri sürülebilir mi? Taraflar özellikle karar düzeltme yolunun benzeri durumlarda etkili olup olmadığı konusunda görüş belirtmedi. Başvuran, başörtüsü tak(ıl)madan çekilmiş açık (saçık) vesikalık vermediği için diplomasının verilmemesi bu kız çocuğuna zulümdür.

Avrupa bunu söylüyor. Ve Sözleşme(nin) 9.maddesi, 1.paragrafı anlamında inanç ve din hürriyetine yasayla öngörülmüş bir müdahale sayılmıştır. Cevap olumluysa böyle bir müdahale, bu maddenin 2.paragrafının gereklerine uygun düşüp düşmediğinin tarafımıza bildirilmesini ve Ş. K. ın diplomasını tesettürlü resimle(fotoğrafla) verilmesi hususunda acilen tarafımıza yazı yazılması arz olunur. Şu hale bakın. Düşünün yâni bir zamanlar üç kıtada insanların haklarını, hürriyetleri, haysiyetlerini koruyan büyük Türk milletinin düştüğü şu acıklı, utanç verici hale bakın. İki sene uğraşmış, diplomasını alamamış. Baş açık resim(fotoğraf) getireceksin, başından baş örtü(nü) atacaksın. Oraya koşmuş çare yok; buraya koşmuş çare yok. Cumhurbaşkanına gitmiş çare yok. Çözüm yok. En son İnsan Hakları Komisyonu na müracaat etmiş, zavallı kızcağız. Görüyor musunuz? Ne korkunç bir hadise canım. Vallahi ben utanıyorum. Yani şu kanunların ve şu laiklik ilkesinin altında yaşamaktan, vallahi, utanıyorum, utanç duyuyorum. Bu ne biçim şey ya? Sen nasıl inanan bir kızın başörtüsüne Nasıl müdahale edersin sen ya? Nasıl karşı çıkarsın. Hani insanlar özgürdü(ler); inandığı gibi yaşayacaktı(lar) nerede? Hani demokrasi vardı, nerede? Anadan doğma sahneye çıkmaya müsaade ediyorsun da başına baş örtüsü koymaya(koymalarına) neden müsaade etmiyorsun, zalim oğlu zalim? Anadan doğma, gece kulüplerinde, sokaklarda soyunmaya hürriyeti var. Ama örtünmeye hürriyet yoksa insan haklarından bahsetmeye utanmıyor musunuz? Demokrasiden, şeffaflıktan, demokratikleşmekten bahsetmekten utanmıyor musunuz? Şu vesika bir utanç vesikası değil midir, İnsan Hakları Komisyonunda? İnşeAllah aziz mü minler 2000 yılına girmeden İslâm ı hâkim kılacağız.(inşeallah) Buna karar verin. Allah a inandığınız gibi inanın. Çevrenize anlatın. Çoluk çocuğunuz toplayın. Yolun kavşağına geldik. Bundan sonrası ya uçurum ya da Allah ın ahkamından başka yolundan başka yol olmadığına göre Mutlak manada îman edin! Evvela büyüklere, rektörlere, demin dedim; bakanlara, başkanlara her türlü yetkili adama; Kur an daki hükümlerin geçerli olup olmadığına, Allah ın hükümlerinin isabetli olup olmadığına, inanıyor

musunuz, inanmıyor musunuz? Allah aşkına sorun. Telgraf çekin ve yazıyla sorun. Bakalım. Belli olsun kimin ne olduğu. İnanıp inanmamak meselesi bu. Türkiye bir kavşaktadır. Kendi hâlini, kendi hayatını, kendi nizâmını tazelemek zorundadır. İnsan hakları eziliyor, hürriyetler mahvoluyor. Bakınız geçim şartları korkunç neticeye ulaştı. Hayat mahvediyor. Yaşam çekilmez hale geldi. İnşeAllahû teâla bu istikamette, bu mahiyette çalışmalar devam edecek ve öyle zannediyorum ki yer yüzündeki bütün Müslümanların da kaderi aynı. Pakistan daki Müslümanların da hali aynı; Mısır daki Müslümanların da hali. Suriye deki Müslümanlar Filistin de, Lübnan da, Cezayir de, Sudan da, Tunus ta, Libya da görüyorsunuz. Libya ya bir bakan gitti geçen gün, yine kadın bakanlardan birisi gitti, biliyorsunuz. Dediler ki gazeteciler; Libya Müslüman memleket; orada herkes Kadınlar kapalı mapalı. Sen böyle açık saçık gidiyorsun nasıl olacak? deyince Ben laik Türkiye Cumhuriyeti nin bakanıyım. Aynen böyle çıplak gidip çıplak geleceğim dedi. Açık söylüyorlar yani resmen söylüyorlar. Sakındıkları yok, çekindikleri yok. Hiçbir şeyden sakındıkları yok! Müslümanları enayi zannediyorlar, aptal zannediyorlar, Kur ân dan habersiz zannediyorlar. Allah ın hükümleri var mıymış yok muymuş hiç mühim değil(miş)! Efendiler, Allah aşkına ya tam inanalım; ya tam mü min olalım yahut böyle gitmeyecek. Bundan 300(900) sene evvel Ömer Hayyâm namında bir şair var.[ömer Hayyâm, 1048-1131 yılları arasında yaşamıştır.] İranlı bir şair; Ömer Hayyâm. İçki içmek ile adeta öyle özdeşleşmiş ki kendisini bir balığın akvaryumda olması gibi, kendisini şarabın içinde hissetmiş güyâ bu adam. Öyle içkici bir adam; Ömer Hayyâm. Ama sonuna doğru, hayatının sonuna doğru yazdığı şiirlerin birisinde aynen şöyle söylüyor. Bugünkü halimize benzediği için söylüyorum. Yeryüzü Müslümanlarının hali de bu; aynı vaziyette. Ömer Hayyâm diyor ki Rubai; onun böyle dört satırlık şiirleri var; Rubaîyyat diye geçiyor kitaplarda. Rubaî demek dörtlük; dört satırlık şiir demek. Bir tanesinde şöyle söylüyor; Bir elde kadeh, bir elde Kur an Kadeh dediği mâlum içki bardağı Bir elde kadeh, bir elde Kur an / Bir helâldir işimiz, bir haram / Şu yarım yamalak dünyada / Ne tam kâfiriz ne tam Müslüman demiş adam. Böyle olmak mı? Böyle Allah a

gidemeyiz. Böyle Peygamber e gidemeyiz. Böyle şehitlere varamayız. Böyle şehitlerin huzuruna çıkamayız. Allah sonumuzu İslâm eylesin.(âmin) Allah Türkiye Cumhuriyetini, İslâm ın hâkimiyetiyle mühürlesin. (Âmin) Allah yeryüzü Müslümanlarına kurtuluş nasip etsin inşeallah. (Âmin) Allah Amerika yı kahru perişan eylesin. (Âmin) Allah İsrail in altını üstüne getirsin. (Âmin) Allah yeryüzündeki Müslümanların birleşmesini nasip etsin. (Âmin) Allah cümlemizi kulluğuna kabul etsin. (Âmin) Âmin ve l hamdülillahi rabbil âlemin el-fatiha!