Mevlâna (1207 1273) Güçlü bir bellek, çağrışım yeteneği, üretkenlik, olağanüstü görüş ve anlatım gücü, derin duygusallık ve hüzün, her yönüyle İslam kültürüne hâkimiyet... İşte Mevlâna deyince akla gelen özellikleri. Mevlâna nın insanlara duyduğu sevgi, hem yaşamını yönlendirmiş hem de eserlerinin esin kaynağı olmuştur. Bütün dinleri ve mezhepleri insanı olgunluğa götüren farklı yollar olarak görür ve değerlendirir; bu yüzden de ırkı, dili, dini farklı diye hiç kimseyi aşağılamaz. Sınırsız hoşgörü ve sevgiyle örülmüş bu dünyada her insana yer vardır. Bu sınırsız hoşgörüsü ve sevgisiyle her dinden ve milletten insanın sevgisini kazanmıştır. Barışa ve sevgiye davet niteliğindeki şu dizeleri bütün insanlığın dilinde ve gönlündedir: Gel, gel, ne olursan ol yine gel, İster kâfir, ister mecusi, ister puta tapan ol yine gel, Bizim dergâhımız, ümitsizlik dergâhı değildir, Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel... Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol, Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşıdakinin anladığı kadardır gibi birçok özlü sözüyle 8 yüzyıl öncesinden bize seslenmeye devam etmektedir.
13. yüzyılda Belh ten gelip yerleştiği Anadolu, Mevlâna için sınırsız hoşgörünün, her insanı kucaklayan sevginin olgunlaştığı bir mekândı. Mevlâna Celâleddin i Belhi Rumî nin adındaki rumî ibaresi kimi iddiaların aksine, Mevlâna nın bugünkü anlamda Rum halkına mensup olduğunu işaret etmez. Mevlâna Celâleddin i Belhi Rumî nin yaşadığı 13. yüzyılda Anadolu halen Diyâr ı Rûm (Roma Ülkesi) olarak anılıyordu. Buradaki Rûm sözcüğü bir dini yahut ırkı belirtmemekte, Rumî yani Anadolulu anlamında kullanılmaktadır. Mevlâna bu unvanı Anadolu ya yerleştiği için almıştır. Efendimiz anlamına gelen Mevlâna ise, kendisine karşı duyulan büyük saygının ifadesidir. Hamdım, piştim, yandım sözleri ile özetlediği yaşamı, 1207 de bugün Afganistan toprakları içinde kalan Belh kentinde başlamış, 12 Aralık 1273 te Konya da sona ermiştir. Mesnevî Birçok dile çevrilen Mesnevî; çok yönlü, zengin bir eserdir. Ayetler, hadisler, öyküler ve öğütler yoluyla tasavvufu anlatan, açıklayan bir yapıttır. Bütün Doğu ve İslam kültürünün aynası özelliğini taşıyan bu eserde insan ruhunun elemleri, sevinçleri, çocuksu halleri göze çarpar. Eğitici bir nitelik taşıyan eser, melek şeytan, adalet zulüm, alçak gönüllülük kibir, doğruluk hile ve yalan, cömertlik cimrilik, çalışmak tembellik, kanaat hırs, başkalarının kusurlarıyla uğraşmak hoşgörü, öfke, acele sabır gibi onlarca konuya dairdir.
Azrail in Bir Adama Bakması Saf bir adam bir kuşluk vakti koşa koşa Süleyman Peygamber in adalet sarayına gitti. Yüzü üzüntüsünden sararmış, dudakları morarmıştı. Süleyman Peygamber adamı görünce Ne oldu sana böyle? diye sordu. Adam cevap olarak Azrail bana öyle kötü, öyle kinle baktı ki kendimi burada buldum dedi. Peki benden dileğin nedir, söyle bakalım? diye sordu Süleyman Peygamber. Ey canlar koruyan Süleyman, rüzgâra emret de beni ta Hindistan a götürsün. Belki orada canımı kurtarabilirim. İşte halk fakirlikten böyle korkar ve insanlar hırsına bu şekilde kurban olurlar. Fakirlikten korkmak, tıpkı o saf adamın ölümden korkmasına benzer. Sen hırsı da, çalışmayı da onun kaçmak istediği Hindistan gibi düşün. 9
Sonra Süleyman Peygamber rüzgâra emretti, rüzgâr da adamı hemen Hindistan daki bir adaya götürdü. Ertesi gün Süleyman Peygamber Azrail e O adama niye öyle kötü gözle, kinle baktın? Ey Allah ın elçisi, söyle bana dedi. Böyle bakarken amacın onu evinden barkından uzaklaştırmak mıydı yoksa? Azrail cevap olarak Ey dünyanın günahsız padişahı, o adam beni yanlış anladı, hayale kapıldı dedi. Ben ona ne zaman hışımla, kinle bakmışım? Onu yolda görünce şaşırdım sadece. Allah bana Haydi git bugün de o adamın canını Hindistan da al demişti. Ben de şaşkınlıkla O adamın yüz tane kanadı olsa da bugün Hindistan a varamaz demiştim. İşte dünya işlerini hep buna göre kıyas et. Gözünü aç da gör! Kimden kaçıyoruz, kendimizden mi? Ne olmayacak iş! Kimden kapıp kurtarıyoruz, Allah tan mı? Ne boş bir uğraş! 10
Bu gök, iyi ahlak sayesinde ışığa boğulmuştur. Yine iyi ahlaktan dolayı melekler masum ve tertemiz olmuşlardır. Her odunun kokusu dumanından meydana çıkar. Âşıklık gönül iniltisinden belli olur. Hiçbir hastalık gönül hastalığı gibi değildir. Âşığın hastalığı bütün hastalıklardan farklıdır. Aşk, Allah sırlarının pusulasıdır. 11