O Rahmân ve O Rahîm olan Allâh'ın ismiyle!

Benzer belgeler
KUR'ANDAN DUALAR. "Ey Rabbimiz, Bize dünyada bir iyilik, ahrette bir iyilik ver. Bizi ateş azabından koru." ( Bakara- 201 )

HÜCCETİN İKAMESİ VE ANLAŞILMASI

Hz. Peygamber'in ilk muhatapları olan Mekkelilerle mücadelesini anlatan Kur'ân'da tam

1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar

TÂĞUT KELİMESİNİN ANLAMI

HAC SURESİ İniş Sırası: 103 Mushaf Sırası: 22 Medeni Sure 78 Ayettir. Rahmân ve Rahîm Allah ın adıyla

Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205)

Gizlemek. أ Helak etmek, yok etmek أ. Affetmek. Açıklamak. ا ر اد Sahip olmak, malik olmak. Đstemek,irade etmek. Seçme Metnler 25

Bir selam ile selamlandığınızda ondan daha iyisiyle veya aynısıyla selamı alın (Nisa 86)

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şu an hayatta ve yeryüzünde hazır mıdır? Abdulkerim el-hudayr

Dua ve Sûre Kitapçığı

TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN. Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla

5 Kimin ümmetisin? Hazreti Muhammed Mustafa nın (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetiyim. 6 Müslüman mısın? Elhamdülillah, Müslümanım.

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ

Kur ân da Dua Ayetleri

ŞİRK VE ÇEŞİTLERİ EBU SEYF

Sonra onların ardından bir başka kavim (insan kuşağı) yaratıp inşa ettik. 1

PEYGAMBERLERE ÎMÂNIN HAKİKATİ. Hâfız el-hakemî

ISLAM Kim, Îslâm'dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette ziyan edenlerden olacaktır.

KURAN YOLU- DERS 3. (Prof.Dr. Mehmet OKUYAN ın Envarul Kuran isimli 3 no lu dersinin ilk 50 dakikasının özeti)

ALLAH TEÂLÂ'NIN ARŞA İSTİVÂ ETMESİ

Ezan Vakti/Kuran-ı Kerim Pro [Faydalı Android Uygulamalar]

Veda Hutbesi. "Ey insanlar! " Sözümü iyi dinleyiniz! Biliyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım.

Muhammed Salih el-muneccid

ANKEBUT SÛRESİ Bismillâhirrahmânirrahîm Rahmân ve Rahîm Allah ın adıyla

Buyruldu ki; Aklın kemali Allah u Teâlâ nın rızasına tabi olmak ve gazabından sakınmakladır.

O Rahman ve O Rahim olan Allah'ın ismiyle! 1- O (mutlaka) gerçekleşecek (kıyamet) hâdise(si) meydana geldiği zaman!

KURAN YOLU- DERS 1-2. DERSTE GEÇEN KAVRAMLAR 1) ikra : İlk inen vahiy. Oku! anlamına gelir. Kıraat (okumak) kelimesi de aynı kökten gelir.

DOMUZ ETİNİN HARAM KILINMASININ HİKMETİ

NAMAZI, MESCİT VEYA CÂMİDE CEMAATLE KILMANIN HÜKMÜ. Vaizler Muhammed b. Salih el-muneccid. Terceme edenler. Muhammed Şahin. Tetkik edenler Ümmü Nebil

ALLAH TEÂLÂ'YA ÎMÂN. Muhammed Şahin. ] تر [ Türkçe Turkish. Tetkik : Ümmü Nebil

بسم هللا الرحمن الرحيم DAR'UL HARP NEDİR VE DAR'UL HARP HALKINA NASIL MUAMELE EDİLİR?/HAMD BİN ATİK (RH.A) ed-durar us seniyye, 9/

YASİN SURESİ İniş Sırası: 41 Mushaf Sırası: 36 Mekki Sure 83 Ayettir. Rahmân ve Rahîm Allah ın adıyla

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür

ELLİBEŞİNCİ SÛRE-İ CELÎLE er-rahmân SÛRE-İ CELÎLESİ Mekkî(; Mekke-i Mükerreme döneminde inmiş)dir. 78 âyet-i kerîmedir.

IÇERIK ÖNSÖZ. Giriş. Birinci Bölüm ALLAH A İMAN

Yasin sûresini okuduktan sonra duâ etmek için toplanmanın hükmü. Abdulaziz b. Baz

Ali imran 139. Gevşemeyin, hüzünlenmeyin! Eğer (gerçekten) iman etmiş kimseler iseniz, üstün olan sizlersiniz.

İbadetin Manası ve Çeşitleri

İLİ : GENEL TARİH : Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

Rahmân ve Rahîm Ne Demektir?

11. Kullara rızık olması için birbirine girmiş, küme küme tomurcukları olan uzun boylu hurma

Mekki ve Medeni Ayetler arasindaki fark...

Question. Kur an ın (Defaten Ve Tedricî) İnişi. Dr.İbrahimiyan

TİN SURESİ. Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ. 3 Bu güvenli belde şahittir;

7.SINIF SEÇMELİ KUR AN-I KERİM DERSİ ETKİNLİK (ÇALIŞMA) KÂĞITLARI (1.ÜNİTE)


GÜNAH ve İSTİĞFAR. Israr etmek kişiyi nasıl etkiler

dinkulturuahlakbilgisi.com Konu Anlatımı MELEKLER Hazırlayan Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com

5 Peygamberimiz in en çok bilinen dört ismi hangileridir? Muhammed, Mustafa, Mahmud, Ahmed.

ALEMLERİN EFENDİSİ NİN (SAV) DİLİYLE KUR AN

Onu kendi haline bırakın, Allah'ın diyarında otlasın, sakın ona bir fenalık yapmayın.

Kabir azabı kıyâmet kopuncaya kadar devam eder mi?

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- nurdan mı yaratılmıştır? İlmî Araştırmalar ve Fetvâ Dâimî Komitesi

ŞIRK. Inanc hastaligi

Orucun tutulacağı günler olduğu gibi tutulmayacağı günlerde vardır. Resûlüllah sav bizzat bunu yasak etmiştir.

İLAHİ KİTAPLARA İNANÇ

şeyh Muhammed Salih el-muneccid

KUR AN NEDİR? Kur an Furkan dır. (Hakkı Batıldan Ayırandır.)

Gıybet (Hadis, Tirmizi, Birr 23)

Orucun hükmü ve hikmeti nedir? ما حكم الصيام وحكمته. Abdurrahman b. Nâsır es-sa'dî

Hamd ve Şükür. Einfache Übersetzung Hamd = tanriya övgü sunma, tanriya övgü olsun Şükür = tanriya övgü Övgü = Lob Övmek = loben, preisen

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları

MEKKE-İ MÜKERREME MEKKE-İ MÜKERREME'NİN BİR KÜFÜR BELDESİ OLUP OLMADIĞI HAKKINDA. Müellif: Şeyh Hamad İbni Atik en-necdi (H1227-H1301)

O Rahmân ve O Rahîm olan Allâh'ın ismiyle!

KİTAPLARA İMAN. 1 Vahiy nedir? Allah Teâla nın Cebrail (aleyhisselam) vasıtasıyla peygamberlerine bildirdiği ilahî emirlerdir.

KEŞKE (ŞAYET/EĞER) KELİMESİNİ KULLANMANIN HÜKMÜ

Abdullah b. Abdurrahman el-cibrîn

Okul Başarısı Anne Babalardan Dualar İster (2) Perşembe, 06 Aralık :11. Dualar Beddualar

Anlamı. Temel Bilgiler 1

Mirza Tahir Ahmed Hazretleri Cuma Hutbesinde, duanın aşağıdaki bahsedilen durumda şartsız olarak kabul edileceğini söyledi;

هل الا نبياء متساوون. şeyh Muhammed Salih el-muneccid

İÇİNDEKİLER. Maide Suresi 116 Ve 117. Ayetlerinin Manası Nedir? Teveffi Kelimesi Ve Arap Dili. Teveffinin Manasıyla İlgili Hodri Meydan

O Rahmân ve O Rahîm olan Allâh'ın ismiyle!

8. KÂFİRÛN SÛRESİ ÖĞRENELİM

OTUZBEŞİNCİ SÛRE-İ CELÎLE FÂTIR SÛRE-İ CELÎLESİ Mekkî(; Mekke-i Mükerreme döneminde inmiş)dir. 45 âyet-i kerîmedir.

5. Peygamberimizin Medine'ye hicret ettikten sonra yaptırdığı caminin adı nedir? 1. Aşağıdakilerden hangisi dinin faydalarından biri değildir?

Yaratanlar arasında şerefli bir yere sahip olan insanın yaşam hakkı da, Allah tarafından lutfedilmiş bir temel haktır.

Terceme : Muhammed Şahin

Muharrem ayı nasıl değerlendirilmelidir?

Asiye Türkan MÜ MİNLERİN ANNESİ HZ. AİŞE

Haydin Câmiye Pazartesi, 31 Ekim :26


KUR AN DA AKIL ve BİLGİ

OKUNMAMIŞ ÜÇ MESAJINIZ VAR

Kuran-ı Kerim'de ismi geçen hayvanlar

Seyyid Abdülkadir Geylâni hazretleri küçük yaşta iken, annesinden Bağdat a giderek ilim öğrenmesi için izin ister.

O Rahman ve O Rahim olan Allah'ın ismiyle!

BEYANAT. Ahmed el Hasan (a.s)

2. Haramı ve helali tayin etmek Allah ın hakkıdır. Bir harama helal demek vebal olduğu gibi helale haram demek de vebaldir.

Kabirleri ziyaret etmenin, Fatiha sûresi okumanın ve kadınların kabirleri ziyaret etmelerinin hükmü

Senin için gelmesi mukadder olan şeylere hırs göstermen yersizdir. Senin için olmayan, başkasının hakkı olan şeylere, hasret çekmen yakışıksızdır.

URL: Hazırlayan: Mehmet Fatih Bütün. Dua. Dua İbadetin Özüdür. Niçin ve Nasıl Dua Edilir? Kur'an'dan ve Hz. Peygamber'den Dua Örnekleri BÖLÜM: 2

Gerçek şu ki, Allah Adem i Nuh u, İbrahim ailesini alemler üzerine seçti; 1

EHL-İ SÜNNET'İN ÜSTÜNLÜĞÜ.

Kur an ın Bazı Hikmetleri

MÜSLÜMANLAR İÇİN. Muhammed Salih el-muneccid. Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ümmü Nebil

KUR AN DA TEVBE1 BAKARA SÛRESİ

MUHAMMED BAKIR EL-MECLİSÎ NİN VE BAZI ŞİÎ ÂLİMLERİN HZ. AİŞE HAKKINDAKİ BAZI SÖZLERİ

İNSANLARA İLİM ÖĞRETMENİN VE ONLARI İYİLİĞE DÂVET ETMENİN FAZÎLETİ. Râşid b. Hüseyin el-abdulkerim. Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin

Transkript:

بس م االله ال رح م ن ال رح ي م KIRKALTINCI SÛRE-İ CELİLE el-ahkaf SÛRE-İ CELİ LESİ Mekkî(; Mekke-i Mükerreme döneminde inmiş)dir. 35 âyet-i kerimedir. 10, 15-18 ve 35. âyet-i kerimeler Medine'de nazil olmuştur. O Rahmân ve O Rahîm olan Allâh'ın ismiyle! 1- Hâ! Mîm! 2- O kitabın indirilişi, O Azîz ve Hakîm olan (; yaratmak istediği şeyi îcada muktedir olan ve bütün hükümleri hikmetli ve isabetli bulunan) Allah tarafındandır. 3- Biz göklerle yeri ve ikisi arasındakileri(, boşu boşuna değil,) ancak (mükelleflere imtihan yurdu olma vasfı gibi yaratılmalarını uygun kılan) hak(lı bir neden) ile ve (son bulmaları için takdir edilip) adı konmuş bir ecelle yarattık! O kâfir olmuş kimseler ise, (bunca âlemlerin ne hikmetle yaratıldığını hiç düşünmeyici ve) korkutulmuş oldukları şeylerden yüz çeviricilerdir. 4- (Habîbim! O müşriklere) de ki: "Gördünüz mü(, söyleyin bana); Allâh'ı bırakıp da tapmakta olduğunuz o (âciz) şeyleri? Gösterin bana ki; onlar yerden hangi bir şeyi yaratmışlar, yoksa onlar için gökler(in yaratılışında ve yönetimin)de bir ortaklık mı var? İşte bu (tevhidi açıklayan ve şirki iptal eden Kur'â)ndan önce(, dininizin doğruluğunu gösteren İlâhî) bir kitap (varsa,) ya da (putların ibadeti hak ettiğine dâir evvelkilerin bilgilerinden) en ufak bir ilim kalıntısı (mevcutsa, onları) bana getirin (de göreyim)! Eğer (davanızda) doğru kimseler olduysanız(, bu konuda bana bir delil getirmeniz gerekir)! 5- O kimseden daha sapık kim olabilir ki, Allâh'ı bırakıp da, kıyamet gününe kadar kendisin (in hiçbir isteğin)e hiçbir cevap veremeyecek olan (putlar gibi âciz) kimselere ibadet etmektedir. Üstelik bu (tapınıla)nlar o (tapa)nların duasından bile habersizdirler! Tasavvuf ve tevessül karşıtı bazı kimselerin bu ve benzeri âyetleri, mürşitlerine rabıta yapan veya Allâh-u Te'âlâ nezdinde yüksek mertebe sahibi olduğuna dâir hüsn-ü zanda bulunulan kişilerin kabirlerini ziyaret edip, onların yüzü suyu hürmetine Allâh-u Te'âlâ'dan bazı isteklerde bulunan kişiler aleyhine bir delilmiş gibi ortaya atmaları, ilgisiz bir şeyi konuya katmaktan başka bir şey değildir. Zira bu âyet-i kerime Allâh'ı bırakıp da başkalarına tapanların, onlara yalvarışından bahsetmektedir. Tevessül ehli ise, Allâh-u Te'âlâ'ya ibadet ve duayı hiçbir suretle terk etmemekte, peygamberleri ve velîleri ise yine

Allâh-u Te'â-lâ'nın: "Sizi Bana ulaştıracak vesile arayın!" (Mâide Sûresi; 35) emri gereği, Allâh-u Te'âlâ'ya yaptıkları duanın kabulüne bir aracı edinmektedirler. 6- Bir de (kıyamet koptuğunda) insanlar haşr olunduğu zaman, o (ibadet oluna)nlar (Allâh-u Te'âlâ'nın kendilerine vereceği bir idrâk ve konuşma kabiliyeti neticesinde) bunlara kuvvetli düşmanlar olacaklar ve onların (kendilerine) tapmasını(n doğru bir şey olmadığını açıklayarak, bu şirki) inkâr edenler olacaklardır. 7- Ayetlerimiz onlara açık seçik bir halde art arda okunduğu zaman, o kâfir olmuş kimseler, kendilerine geldiği anda (hiç düşünme ihtiyacı bile hissetmeksizin) o (dinlemiş oldukları Kur'ân âyetleri gibi bir) hak (ve hakikat) için: "İşte bu, apaçık bir büyüdür." dedi(ler). 8- Yoksa onlar (senin getirdiğin hak ve hakikatler çin): "Onu o uydurdu!" mu diyorlar? (Habîbim!) De ki: "(Farz-ı muhal) ben onu uydurduysam, artık siz benim için Allâh'tan (gelecek iftira cezasından) hiçbir şey(i engellemey)e güç yetiremezsiniz. Sizin (Allâh-u Te'âlâ'nın âyetlerini tenkit için, onları kâh büyü, kâh uydurma diye adlandırarak) kendisine dalmakta olduğunuz şeyleri hakkıyla bilen ancak O'dur! Benimle sizin aranızda gerçek bir şahit olarak O yeterli olmuştur! (İçinizden tevbe edip iman edenleri çokça bağışlayan) Ğafûr da, (kullarına çok acıdığı için, bu gibi sözlerinden dolayı onları hemen helak etmeyip tevbe fırsatı veren) Rahîm de ancak O'dur!" 9- (Habîbim! Senden inadına ilginç mucizeler isteyen ve gaybla ilgili sorular soran o müşriklere) de ki; "Ben peygamberler arasından (çıkıp, onlara muhalif görüşler ortaya atarak) yeni bir şey çıkaran biri değilim! (Bilakis ben onların getirmiş oldukları tevhîde davet yolunu aynen size getirmiş bulunmaktayım. Ben de onlar gibi ancak Allâh-u Te'âlâ'nın bana vermiş olduğu mucizeleri açıklayabilirim, yoksa sizin her istediğiniz mucizeyi gösterme imkânına sahip değilim.) Zaten (Rabbim bildirmedikçe) ne bana, ne de size ne yapılacağını bilemiyorum. Ben ancak bana vahyedilmekte olan şeye hakkıyla uyuyorum ve ben pek açık bir uyarıcıdan başkası değilim!" Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in âhirette kendisine ne muamele yapılacağını bildiği kesindir. Ama bu âyet indiği sırada henüz kendisinin ve ümmetinin dünyada nelerle karşılaşacağını tam tafsilatıyla bilmemekteydi. Kendisinin, diğer peygamberler gibi sürgüne mi gönderileceği yoksa şehit mi edileceği hakkında bir bilgiye sahip olmadığı gibi, inanan ümmetinin başına neler geleceği, inkarcıların ise ne tür bir azaba çarptırılacağı hususunda da ayrıntılı bir bilgiye sahip değildi. Bu âyetin inişiyle müşrikler sevinerek: "Seninle bizim ne farkımız var? Demek senin de bize karşı bir meziyetin yok!" deyince. Fetih Sûresinin 2. ve 5. âyetlerinin inişiyle, kendisinin geçmiş ve geleceğinin bağışlandığını ve inanan erkeklerin ve kadınların akıbetinin cennetle sonuçlanacağını öğrenmiş oldu. Sonra yine rüyasında hurmalık ve ağaçlık bir yer olan Medine'ye hicrete zorlanacağı kendisine bildirildi. İsrâ Sûresinin 60. âyetiyle, kimse tarafından öldürülemeyeceğini; Fetih Sûresinin 28. âyetiyle de, dininin tüm dinlere galip geleceğini; Enfâl Sûresinin 33. âyetiyie ise, onun hürmetine inkarcılara da toptan bir azap yapılmayacağını öğrenmiş bulundu. Dolayısıyla bazılarının, bu âyetten yola çıkarak Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in şânına noksanlık getirmeyi hedefleyen konulara girmeleri asla yerinde değildir. Zira burada nefyedilen bilgi, vahye mazhar olmaksızın kendiliğinden bilebilmesidir. Yoksa bizim itikadımıza göre; bilinmesi üstünlük sayılacak tüm ilimler vefatından önce Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e bildirilmiştir! (Âlûsî)

10- (Habîbim! O müşriklere) de ki: "Gördünüz mü(, söyleyin bana)! Eğer o (Kur'ân), Allâh tarafından (gönderilmiş bir kitap) olduysa, siz de onu inkâr ettiyseniz, üstelik İsrâîloğullarından pek değerli bir şahit (olan Abdullah ibni Selâm) onun benzeri (olan Tevrat'taki Kur'ân'a uygun manalara ve âhir zaman peygamberinin gönderileceği)ne (dâir âyetlere) şahitlik etmiş ve bu sebeple (Kur'ân'a) iman etmiş de, siz (imanı kendinize yediremeyerek bundan) büyüklenmişseniz(, peki, şimdi siz zâlim ve sapık değil misiniz?)! Şüphesiz ki Allâh o zâlimler toplumunu (doğru yola) hidâyet etmez." 11- O kâfir olmuş kimseler, iman etmiş olan kişilere: "Eğer o (Kur'ân ve iman) hayırlı bir şey olsaydı, onlar ona bizden önce ulaşamazlardı!" dedi. Ona (inanmaya) hidâyet bulamadıkları zaman, bu sefer de muhakkak: "İşte bu eski bir uydurmadır!" diyecekler. 12- Hâlbuki ondan önce (dînî konularda kendisine uyulacak) tam bir önder ve (kendisine inananlar için) büyük bir rahmet olarak Mûsa'nın kitabı vardı! İşte bu ise, (şirk koşarak) zulmetmiş olan o kimseleri korkutsun diye ve güzel amel işleyenlere bir müjde olsun için Arapça bir dille (indirilmiş, kendinden önceki İlâhî kitapları) doğrulayan büyük bir kitaptır! 13- Şüphesiz o kimseler ki: "Rabbimiz ancak Allâh'tır!" demişlerdir, sonra da istikamet göstermişlerdir; artık onlar üzerine hiçbir korku yoktur ve (herkesin üzüleceği kıyamet gününde) ancak onlar mahzun olmayacaklardır! 14- İşte sana! Ancak onlar, içerisinde ebedî kalıcılar hâlinde o cennetin arkadaşlarıdır. Yapmakta bulunmuş oldukları şeylere yeterli bir karşılık olarak! 15- Biz insana, ana-babasına tam bir iyilikte bulunmasını kuvvetlice emrettik! Annesi onu meşakkatle (dokuz ay karnında) taşıdı ve onu zahmetle doğurdu. Onu taşıması ve (sütten) ayırması otuz aydır. (Zira hamileliğin en az müddeti altı ay, emzirmenin en çok süresi ise iki senedir.) Neticede o (çocuk yaşayıp,) en kuvvetli çağı (olan otuz-otuzüç yaşları)na ulaştığında ve (bunun sonunda) kırk seneye vardığında: "Ey Rabbim! Bana ve anne-babama lütfetmiş bulunduğun o (sayısız) nimetine şükretmeme, bir de kendisinden razı olacağın değerli pek çok salih amel işlememe beni düşkün kıl! Bir de benim için zürriyetim arasında ıslahta bulun(, tâ ki o iyi hal benden zürriyetime bulaşsın ve onlar arasında iyice yerleşsin)! Şüphesiz ki ben(, razı olmayacağın şeylerden) Sana tevbe ettim ve muhakkak ki ben(, amellerini Sana tahsis eden) Müslümanlardanım!" dedi. 16- İşte sana! Ancak onlardır o kimseler ki; Biz onlardan yapmış oldukları şeylerin (mubahlar gibi, sevap ve kabul gerektirmeyenlerini değil de, ibadetler gibi) en güzel olanlarını kabul ederiz ve cennet ashabı içerisinde onların da kötü işlerin(e ceza ver mek)den geçeriz. (Peygamberler vasıtasıyla) vaad olunmakta bulunmuş oldukları o dosdoğru söz(ün bir gereği) olarak! Bu âyet-i celîle Ebû Bekr-i Sıddîk (Radıyallâhu anh) hakkında inmiştir. Şöyle ki o, kendisinden iki yaş büyük olan Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ile, on sekiz yaşından itibaren birlikte olmuş, ne yolculukta, ne de ikamette ondan hiç ayrılmamıştır. Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) kırk yaşına ulaştığında peygamberlik şerefine nail olunca, o an için otuz sekiz yaşında olan Ebû Bekr-i Sıddîk hemen ona iman etmiş,

kendisi kırk yaşına varınca da âyet-i kerimede geçen duayı yapmıştır. Bu duasının neticesi olarak, anne-babası İslâm'la şereflenmiştir ki, onun dışında bu şeref muhacirlerden hiçbirine nasip olmamıştır. İstediği salih amele de muvaffak kılınmış, böylece Allâh uğrunda işkenceye maruz kalmış dokuz mümin köleyi satın alarak âzâd etmiştir ki, onlardan bîri de Bilâl-i Habeşî'dir. Zürriyeti hakkındaki duası da kabul olarak, bütün çocukları ve torunları imanla şereflenmişlerdir. Buna göre babası Ebû Kuhâfe, Annesi Ümmü'l-Hayr, oğlu Abdurrahmân ve onun oğlu Muhammed (Radıyallâhu anhüm), hem İslâm'la hem de sahâbîlikle şereflenmiştir ki, böyle bir saadet Ebû Bekr (Radıyallâhu anh) dışında sahabenin hiçbirinde toplanmamıştır. (Beyzâvi. Nesefî, Hâzîn. Âlûsî) 17- Ama o kimse ki, (kendisini imana çağırdıklarında) ana-babasına: "Öf ikinize! Benden önce bunca asırlar (halkı) kesinlikle (gelip) geçmişken (ve onlar dan hiçbiri dirilip kabrinden çıkmamışken), ikiniz beni (ölümümün ardından diriltilip kabrimden) çıkartılacağımla mı tehdit ediyorsunuz?" demişti. O ikisi ise (onun bu inkârından rahatsızlıklarını belirtmek üzere: "Senden Allâh'a sığınırız!" diyerek) Allâh'tan yardım istiyorlardı(, bir yandan da ona nasihati elden bırakmayarak diyorlardı) ki: "(Senin gibi davranan kişi helâki hak etmiş olur, böylece) helâk sana (da gelip çatacaktır)! (Öyleyse kendine yazık etmeyi bırak da, dirilmeye) iman et! Şüphesiz ki Allâh'ın (bütün kulları diriltip hesaba çekeceğine dair) vaadi haktır!" Yinede o (onlara inanmayarak): "İşte bu (Allâh'ın sözü diye beni korkuttuğunuz şeyler), evvelkilerin yazıya döktüğü gerçek dışı şeylerden başkası değildir!" diyordu. 18- İşte sana! Ancak onlardır o kimseler ki, kendilerinden önce (gelip) geçmiş bulunan birçok (kâfir ve âsî) cin ve insan toplulukları içerisinde onlar üzerine de(: "Andolsun; elbette cehennemi, cinler ve insanların kâfir ve âsîlerinden topluca dolduracağım!" şeklindeki) o (azap) söz(ü) kesinlikle hak olmuştur. Çünkü gerçekten onlar (ve bunlar, imanı tercih ederek ebedî saadet kazanacak yerde, inkâra meylederek, telâfisi mümkün olmayan bir zarar ve) hüsrâna uğramış kimseler olmuşlardır. 19- (Mükelleflerin) yapmış oldukları (iyi veya kötü) şeylerden dolayı her biri için (cennette veya cehennemde elde edecekleri) birtakım dereceler (ve derekeler) vardır. Tâ ki O onlara yaptıklarını(n karşılığını) tastamam versin de böylece onlar (sevapları eksiltilerek ya da azapları artırılarak) zulme uğratılmasınlar! 20- O inkâr etmiş olan kimselerin o (cehennem) ateş(in)e arz olunacakları gün (kendilerine denilecektir) ki: "Siz bütün lezzetlerinizi o en alçak (dünya) hayatınızda (tamamen tüketip) giderdiniz ve onlarla iyice faydalandınız(, artık sizin için burada zevk alacağınız hiçbir şey kalmamıştır)! İşte bugün siz, o yer(yüzün)de haksız yere kibirlenmekte bulunmuş olmanız nedeniyle, bir de (Allâh'ın taatından çıkarak) fâsıklıkta bulunmuş olmanız yüzünden alçaklık azâbıyla cezalandırılacaksınız!" 21- (Habîbim!) önünden ve ardından uyarıcılar kesinlikle geçmiş (ve hepsi de aynı uyarıyı ümmetlerine tebliğ etmiş)ken, sen (özellikle) Âd (halkın)ın kardeşi (olan Hûd (Aleyhisselâm)ın tarihçesi)ni (Mekke müşriklerine) anlat! Hani o, (uzun ve eğri büğrü yüksekçe kum yığınlarının bulunduğu) Ahkaf (nâmındaki mekân)da bulunan kavmini; "Allâh'tan başkasına kulluk etmeyin! Şüphesiz ki ben pek büyük bir günün azabından size karşı endişe duymaktayım!" diye(rek, iman etmemeleri durumunda

başlarına gelecek dünya ve âhiret azaplarından) uyarmıştı. 22- O(nu inkar etmiş ola)nlar: "Sen bize, bizi ilâhlarımız(a tapmak)dan çeviresin diye mi geldin? Öyleyse (Allâh'a ortak koşmamız nedeniyle) bize (peşin azap olarak geleceğini) vaad etmiş bulunduğun şeyi hemen getir! Eğer doğru kimselerden olduysan(, bunu yaparsın)!" dediler. 23- O: "(Ne zaman azaba uğrayacağınızın bilgisi dâhil) ilmin tamamı ancak Allâh katındadır(, onu çabuklaştırma ya da geciktirme hususunda benim hiçbir katkım olamaz). Bense size, kendisiyle gönderilmiş bulunduğum (vahiylerin emrettiği) şeyleri ulaştırmaktayım! Lâkin ben sizi öyle bir toplum olarak görüyorum ki cahillik yapmaktasınız! (Bunun neticesidir ki: 'Azabımızı çabuklaştır!' diyerek peygamberlerin vazifelerinden olmayan şeyleri benden istemektesiniz.)" dedi. 24- Derken (uzun süre kuraklık çektikten sonra) onu, vadilerine yönelen bir bulut olarak gördüklerinde: "İşte bu, bize yağmur yağdırıcı bir buluttur!" dediler. (O zaman Hûd (Aleyhisselâm) dedi ki:) "Doğrusu o (rahmet bulutu sandığınız), sizin kendisini acele istemiş olduğunuz (azaplarla dolu) şeydir; öyle büyük bir rüzgârdır ki, içerisinde çok acı veren dehşetli bir azap vardır!" 25- O (rüzgâr), Rabbinin emriyle her şeyi bir daha düzelemeyecek bir şekilde helâk edecektir. Böylece (yedi gece sekiz gün aralıksız süren kasırga neticesinde) onlar, meskenlerin(in izlerin)den başka bir şey görülmeyecek bir hale geldiler. İşte sana! O suçlular toplumunu(, bundan aşağısıyla değil,) ancak böyle (feci bir azapla) cezalandırırız. 26- Andolsun ki; elbette Biz o (sizden önce helâke uğratılmış ola)nları (kuvvet ve imkân bakımından) öyle şeyler içerisinde yerleştirmiştik ki, gerçekten sizi onlar içerisinde mekân (ve imkân) sahibi kılmamıştık. Ayrıca (uzuvlarını yaratıldıkları gayeye uygun bir şekilde kullanarak ve türlü türlü nimetleri fark edip sahibini tanıyarak şükrünü eda etmeleri için) onlara kulaklar, gözler ve gönüller de vermiştik. Ama (kulaklarını vahiy dinlemek için, gözlerini cihanda resmedilen âyetleri görmek için, gönüllerini de Allâh-u Te'âlâ'yı tanıma uğrunda kullanmayarak) Allâh'ın âyetlerini bile bile inkâr etmiş oldukları zaman, ne kulakları, ne gözleri, ne de gönülleri onlardan en ufak bir şeyi dahi savuşturamamıştı. / onlardan hangi şeyi def edebilmişti? / Böylece(: "Nerede o azap?" diyerek) kendisiyle alay etmekte bulunmuş oldukları o şey onları kuşatıvermişti. 27- (Ey Mekke ehli!) Andolsun ki; elbette Biz sizin etrafınızda bulunan o (Semûd kavminin yaşadığı Hıcr bölgesinin ahâlisini ve Salih (Aleyhisseiâm)ın kavminin yaşadığı diğer) karyeleri(n halkını) muhakkak helâk ettik. Oysa Biz, onlar (içine düştükleri kâfirlik ve isyan bataklığından kurtulup, iman ve taate) dönsünler diye âyetleri çeşitli şekillerde tekrarlamıştık. 28- Peki, Allâh'ı bırakıp da (O'na) yaklaşmak için (kendilerini) ilâhlar edinmiş oldukları o şeyler(, helâke uğradıkları zaman) o (tapa)nlar(ın)a yardım etseydi ya! Doğrusu (sanki) onlar bunlardan kayboldular (da, onun için kendilerine yardımcı

olamadılar). İşte sana! Bu (şekilde ilâhlarının yardımını görmemeleri), ancak onların yalanıdır ve (Allâh'a karşı) uydurmakta bulunmuş oldukları şey(in bir neticesi)dir. 29- (Yâd) et o zamanı ki; Biz, cinlerden bir topluluğu sana doğru yöneltmiştik ki, onlar (senin okuduğun) Kur'ân(ı) dinlemekteydiler. İşte onlar o (Kur'ân'dan okuduğu)nun yanında bulunduktan zaman (, ilme karşı takındıkları edepten dolayı birbirlerine): "Susun (da okunanı iyice duyabilelim)!" dediler. O (kıraat) bitirildiğinde ise, uyarıcılar olarak toplumlarına döndüler. Rivayete göre; Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) cinleri uyarmakla ve onları Allâh-u Te'âlâ'ya davet edip onlara Kur'ân okumakla emrolununca, Allâh-u Te'âlâ birtakım cinleri ona gönderdi. Bunun üzerine Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ashabına: "Ben bu gece cinlere Kur'ân okumakla emrolundum, hanginiz benimle gelirsiniz?" diye sorduğunda, Abdullah ibni Mes'ûd (Radıyallâhu anh) ona eşlik etti. Kendisi şöyle anlatıyor: Yola koyulduk, Mekke'nin yukarı tarafına vardığımızda Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), Hucûn vadisi denen yere girdi. Bana da bir çizgi çizerek onun içinde oturmamı ve kendisi dönünceye kadar oradan çıkmamamı emretti. Kendisi gidip onların başında durdu ve Kur'ân okumaya başladı. O sırada ben kartal gibi hayvanların ona doğru inişe geçtiğini gördüm ve çok şiddetli gürültüler duydum, hatta Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e bir şey olacak diye endişelenmeye başladım. Birden birçok karartı ortalığı kaplayarak benimle onun arasına girince artık onun sesini duymaz oldum. Sonra imsakla birlikte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyh, ve Sellem) onlarla işini bitirdiğinde, bulut parçaları gibi ayrı ayrı dağılmaya başladılar. Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) yanıma geldiğinde bana uyuyup uyuyamadiğımı sordu. Ben: "Hayır, Yâ Rasûlellâh! Kaç defa insanlardan yardım istemeye niyetlendimse de, senin onlara değneğinle vurarak: 'Oturun!' dediğini duyunca rahatladım!'' dedim. O zaman Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) bana: "O daireden çıksaydın, onlardan birinin seni kapmayacağına emin olmazdım!" buyurduktan sonra, neler gördüğümü sordu. Ben, beyaz elbise giymiş siyah adamlar gördüğümü söyleyince: "Onlar Nusaybin cinleriydi. Benden azık istediler, ben de onlara kemik, gübre gibi şeyleri azık olarak tayin ettim!" buyurdu. Ben gürültüyü sorunca: "Aralarında öldürülen biri hakkında çekişerek davayı bana intikal ettirdiler, ben de onların arasında hak ile hüküm verdim!" buyurdu. Bu cinler on iki bin kişi olup, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in onlara okuduğu sûre Alak Sûresi idi. Gelen cinlerin sayısı, nerenin cinleri olduğu ve olay mahalli hakkında birçok rivayet varsa da, bunların her birini değerlendirme açısından, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in cinlerle bir kere değil, altı kere görüştüğünü kabullenmek ve böylece rivayetler arasını cem etmek Hafâcî (Rahimehullûh) tarafından tasvip görmüştür. (Nesefî, Hâzîn, Âlûsî) 30- Dediler ki: "Ey kavmimiz! Gerçekten Biz Mûsa'nın ardından, öncesinde bulunan (tüm İlâhî kitap)ları doğrulayıcı olarak indirilmiş olan pek değerli bir kitap işittik ki o, hakk (ve doğru olan inançlar)a ve dosdoğru bir yola kavuşturmaktadır. 31- Ey kavmimiz! Allâh'ın davetçisi (olan Kur'ân'ın ve Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in daveti)ne icabet edin ve ona iman edin ki; sizin için (geçmişe dönük ve kul hakkı bulunmayan) bazı günahlarınızı bağışlasın ve sizi (kâfirler için hazırlanmış) çok acı verici büyük bir azaptan korusun! 32- Zaten her kim Allâh'ın davetçisine icabet etmezse o, yer(yüzün)de (nereye kaçsa da, yerin derinliklerinde kaybolsa da, Allâh-u Te'âlâ'yı, ona yapmak istediği azaptan) asla âciz bırakacak biri değildir.

Kendisi için O'ndan başka birtakım dostlar da yoktur (ki onu Allâh-u Te'âlâ'dan kurtarabilsinler). İşte sana! Onlar (herkesin anlayabileceği derecede) pek açık bir sapıklık içindedirler(, bu yüzden böyle bir davete icabetten yüz çevirmişlerdir)." 33- Onlar görmediler mi ki; gökleri ve yeri yaratmış olan ve onları yaratmakla hiç yorulmayan O Allâh elbette ölüleri diriltmeye Kadirdir. Evet! Gerçekten de O, her şeye (hakkıyla gücü yeten bir) Kadîr'dir. 34- O İnkâr etmiş olan kimselerin o (cehennem) ateş(in)e arz olunacakları gün (kendilerine denilir) ki: "İşte bu (inkâr ettiğiniz azap), hakkın ta kendisi değil miymiş?" Onlar: "Rabbimize andolsun ki; evet! (O'nun tüm müjde ve tehditleri hak ve gerçekmiş!)" dediler. O da: "(Dünyada) inkâr etmekte bulunmuş olmanız sebebiyle tadın bu azabı!" buyurdu. 35- (Habîbim! Kâfirlerin sonu bu olduğuna göre,) artık rasûllerden azim (ve kararlılık) sahibi olanların sabrettiği gibi sen de sabret ve onlar için (azabı) acele isteme! Onlar tehdit olunmakta bulundukları o şeyi görecekleri gün, (azabın şiddetine ve süresinin uzunluğuna şahit olduklarında,) sanki gerçekten onlar (dünyada) gündüzden bir saat dışında durmamıştırlar. (İşte bu Kur'ân'da, özellikle de bu sûrede anlatılan vaazlar) yeterli bir duyurudur! Artık (vaaz-u nasihat dinlemeyen ve Bize itaatten geri duran) o fâsıklar toplumundan başkası helâk edilecek değildir! "Azm"; ciddiyet, gayret ve sabır anlamlarına gelmekte olup, burada geçen "Ülü'l-azm peygamberler" Allâh-u Te'âlâ'nın emrine, kaza ve kaderine sabreden ve vahyi tebliğde hiçbir engel tanımayan peygamberlerdir. Sayıları ve isimleri hakkında birkaç rivayet varsa da, en doğru görüşe göre sayıları beş olup, bunlar da; Nûh, İbrahim, Mûsâ, îsâ ve Muhammed (Salâvâtûllâhi Alâ Nebiyyinâ ve Aleyhim Ecma in) hazarâtıdır. Buna göre; Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in, sabırlarını örnek alması emredilen peygamberler dörttür. KUR ÂN I MECÎD VE TEFSİRLİ MEÂL-İ ÂLÎSÎ Mahmud Ustaosmanoğlu