Aziz. Altınağızlı Yuhanna nın. Hayatı



Benzer belgeler
Yahudiliğin peygamberi Hz. Musa dır. Bu nedenle Yahudiliğe Musevilik de denir. Yahudi ismi, Yakup un on iki oğlundan biri olan Yuda veya Yahuda ya

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

Dua edelim: I.Korintliler 1:30, Efesliler 2:10

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. İlk Kilisenin Doğuşu

Yenilenen Geçici Hayvan Bakım Merkezi açıldı

YILI ERMENİ OKULLARI 8. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ KONU VE KAZANIMLARININ ÇALIŞMA TAKVİMİNE GÖRE DAĞILIM ÇİZELGESİ

Tanrı dan gönderilen Adam

Dinlerin Buluşma Noktası. Antakya

dinkulturuahlakbilgisi.com BUDİZM Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com

Arkadaşınız UNITE OGRENCI RAPORLARI VE YANIT KAĞITLARI. ICI P.K. 33 Bakırköy / İstanbul

Yeşaya Geleceği Görüyor

SAHİP OLDUKLARIMIZI KORUMANIN 4 RUHSAL ADIMI

Tövbe ve Af Dileme-4

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. Yeşu Yetkiyi Alıyor

...Bir kitap,bir mesaj!

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. Akıllı Kral Süleyman

Allah a Allah (ilah,en mükemmel, en üstün,en yüce varlık) olduğu için ibadet etmek

Zengin Adam, Fakir Adam

M. Sinan Adalı. Eski zamanlarda yaşamış peygamberlerin ve ümmetlerinin başlarından geçen ibretli öyküler, hikmetli meseller

Hazırlık Dönemi (Advent) Nedir?

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Bunu herkes yapıyor! -Gerçekten herkes mi? Nasıl korunmam gerektiğini biliyorum! -Kalbini, gönlünü nasıl koruyacaksın?

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. Kral Davut (Bölüm 2)

İMAN/İNANÇ ve TANRI TASAVVURU GELİŞİMİ JAMES FOWLER

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Cennet, Tanrı nın Harika Evi

Hristiyan Kilisesi. Tanrı nın Kilisesi nin tarihi ve büyümesi üzerine bir çalışma

Ondalık ve Oruç Adakları

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. lk Kilisenin Do u u. 60. Hikayenin 55.si.

15 Mayıs 2009 al-dimashqiyye Salonu

HAÇLI SEFERLERİ TARİHİ 3.Ders. Dr. İsmail BAYTAK. HAÇLI SEFERLERİ Nedenleri ve Sonuçları

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar

Hıristiyan İnanç Esasları Teslis Baba, Oğul ve Kutsal Ruh adı altında üç kişilikte tek tanrıyı kabul ederler. Hıristiyan inancına göre baba kainatı ya

Bu Ders Şunları Yapmanıza Yardımcı Olacaktır

[Kurban Duaları] (ondalık-sunu-sadaka üzerine)

Cennet, Tanrı nın Harika Evi

MİTOLOJİ İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR

Gazi Mustafa Kemal Atatürk ü Ölümünün 78. Yılında Saygı ve Minnetle Anıyoruz

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 12. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Sevgili Kardeşlerim, Rabbimiz sizlere barış bağışlasın. Bu barışın daima sizlerle birlikte olması için dua ediyorum. Bir episkoposun görevi, yalnız

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Samuel, Tanrı Çocuğu Hizmetkarı

T.C. BALIKESİR ÜNİVERSİTESİ GÖNEN MESLEK YÜKSEKOKULU TURİZM VE OTELCİLİK BÖLÜMÜ İNANÇ TURİZMİ

Eğer bir tane bile [iyi iş] gösterebilseydik, tek bir günahımızı bile hatırlaması Tanrı nın o işi reddetmesi için yeterliydi. Eğer Kurtarıcımızın acı

Ruhsal Savaş Duaları Tanrı nın Sağladığı Silahlar ve İman Kalkanı (Efesliler 6:10 Rab'de, O'nun üstün gücüyle güçlenin.)

Samuel, Tanrı Çocuğu Hizmetkarı

Başbakan Yıldırım, 39. TRT Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliği ne gelen çocukları kabul etti

Söz Filmi İnceleme Rehberi

olduğunu fark etti. Takdir ettiği öğretmenleri gibi hatta onlardan bile iyi bir öğretmen olacaktı.

İman. Çalışmanın ana fikri. İsa ya iman etmek, zihin, duygu ve iradeyle O na güvenmek, dayanmak demektir. Çizimler: Meghan Burns

HY1210 DUA ETTİĞİNİZDE ÖĞRENCİ ÜNİTE RAPORU VE YANIT KAĞITLARI. İsteme Adresi: ICI P.K. 33 Bakırköy / İstanbul


İstanbul İmam Hatip Liseliler Derneği

AYA THEKLA YERALTI KİLİSESİ

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

7 den 77 ye 7TEPE PRP

OSMANLI TARİHİ II.ÜNİTE 8.KONU: REFORM

EHL-İ SÜNNET'İN ÜSTÜNLÜĞÜ.

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz

Bir gün Pepe yi görmeye gittim ve ona : Anlayamıyorum her zaman bu kadar pozitif olmak mümkün değil, Bunu nasıl yapıyorsun? diye sordum.

Tövbe ve Af Dileme-8

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

İsa Mesih elçilerini seçiyor

Hatta Kant'ın felsefesinin ismine "asif philosopy/mış gibi felsefe" deniyor. Genel ahlak kuralları yok ancak onlar var"mış gibi" hareket edeceksin.

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. Eğilmeyen Adamlar

BÖLÜM: 2. Oruç Tutarken Nelere Dikkat Etmeliyiz? Orucu Bozan Durumlar. Orucun Kişiye ve Topluma Kazandırdıkları. Ramazan Bayramı Sevinci

KRAL JAMES İNCİLİ 1611 APOCRYPHA DUA AZARYA & üç Yahudi şarkı. Azarya ve şarkının üç Yahudi duası

ALEXANDER RUSSEL WEBB-MUHAMMED

Kültürümüzden Dua Örnekleri. Güzel İş ve Davranış: Salih Amel. İbadetler Davranışlarımızı Güzelleştirir. Rabbena Duaları ve Anlamları BÖLÜM: 3 URL:

Islam & Camii Diyanet İşleri Türk İslam Birliği

DTİK TÜRK GİRİŞİMCİLER KURULTAYI. Açış Konuşması. Ömer Cihad Vardan, DEİK Başkanı. 26 Mart 2016, İstanbul

ÖNCESİNDE BİZ SORDUK Editör Yayınevi LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Yeni Tarz Sorular Nasıl Çözülür? s. 55

Örnek Tarot Okuması

5 Kimin ümmetisin? Hazreti Muhammed Mustafa nın (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetiyim. 6 Müslüman mısın? Elhamdülillah, Müslümanım.

Sevilen Oğul bir Köle Oluyor

2 Aile yapısı ve yaşam şekli, yaşam evresi merasimleri ve dini bayramlar. 5 Çocuk hakları ve aile rolü. 8 Demokrasi ve değerler

Sevgili dostum, Can dostum,

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Eziyet Eden Birinden Vaaz Eden Birine

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 11. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Tanrı İbrahim in Sevgisini Deniyor

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. İsa nın Doğuşu

Ye aya Gelece i Görüyor

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. İsa nın Doğuşu

Başlangıçta Söz vardı. Söz Tanrı'yla birlikteydi ve Söz Tanrı'ydı.

Tanrı İbrahim in Sevgisini Deniyor

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI SORGULAMA PROGRAMI

ICERIK. Salih amel nedir? Salih amelin önemi Zekat nedir? Zekat kimlere farzdır? Zekat kimlere verilir? Sonuc Kaynaklar

Seyyid Abdülkadir Geylâni hazretleri küçük yaşta iken, annesinden Bağdat a giderek ilim öğrenmesi için izin ister.

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Yunus ve Büyük Balık

Kur an-ı Kerim i Diğer Kutsal Kitaplardan Ayıran Başlıca Özellikleri

1.4.Etik Sistemleri Etik ilkelerin geliştirilmesinde temel alınan yaklaşımlar hakkaniyet ilkesi, insan hakları, faydacılık ve bireysellik

BATIKENT O ZEL I NCI OKULLARI YAŞAYAN DEĞ ERLER EĞ I TI MI PROĞRAMI

TİN SURESİ. Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ. 3 Bu güvenli belde şahittir;

İLİ : GENEL TARİH : Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

MÜSİAD İNGİLTERE ŞUBESİ AÇILIŞI , LONDRA. İş ve Siyaset Dünyasının, STK larının Başkan ve Temsilcileri,

Topluluk Zorlukla Kar ıla ıyor

Bu metin Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulunca 10 Mayıs 1933 tarih ve 101 sayılı karar ile öğrenci andı olarak uygulamaya başlanmıştır.

Transkript:

1 Aziz Altınağızlı Yuhanna nın Hayatı Arapça Aslından Türkçeye Tercüme Eden Peder İspir Coşkun Teymur Mersin Ortodoks Kilisesi Ruhani Reisi 2006

2 Ö N S Ö Z Kostantiniye Patriği Altınağızlı Aziz Yuhanna 14 Eylül 407 tarihinde ağlayış ve gözyaşı diyarı olan bu fani dünyadan ölümsüzlük ve istirahat diyarına intikal etmiş-tir. 14 Eylül 1907 yılında ise ölümü üzerinden 1500 yıl geçmiştir. Hristiyanlık âlemi mezheplerine göre bu ebedi hatıra anısına bin beş yüzüncü yıl jübile törenleri düzen-leyerek ve Altınağızlı azizin kişiliğini büyüklük ve ölümsüzlük görkemi ile çevrele-miştir. Rusya nın Kazan şehri Teoloji Fakültesi bu anıyı kutlayan ve düzenlenen törenlerde verilen tezleri ve konferansları özel bir kitapta toplayan Akademi idi. Dinsel ve tarihsel araştırmalar konusunda öğrenme isteğinde olan gençlerimizin bu rağbetine binaen bizlerde bu alandaki iki makalenin, içerdiği doğru dinsel ve tarihsel gerçekler açısından faydalı olması, edebi ve teolojik dersler ihtiva etmesi nedeniyle Arapça diline tercüme edilip yayınlanması görevini üstlendik. İlk makale Prof. Tsarifeski nin olup, okuyucu bu makalede Altınağızlı nın yaşa-dığı çağdaki yaşam ve çalışma sıkıntılarını bulur. İkincisi ise Prof. Liyonid Bise-rof a aittir. Bilgiler, bunda da ilk makalede mevcut olan bazı durumların tekrar edildiği yönündedir, oysa Arapça dilini okuyanlar için yeni ve sağlam teolojik fikirler içermektedir. Bu iki makaleye Prof. Libidev in <<Rabbin Kardeşleri>> adlı, insanların fikir-lerini meşgul eden dinsel bir sorunun çözümüne uğraştığı ve çeşitli asırlarda araş-tırmalara sebep olan makalesini ilave ediyoruz. Eğer okuyucu bu makaleler içinde bir fayda ve lezzet bulursa teselli bulacağım. Homs 26 Şubat 1968 Episkopos Aleksandros Caha

3 Altınağızlı Aziz Yuhanna ve Antakya daki Kilise Hizmeti Tarifeski Altınağızlı Aziz Yuhanna nın kilise hizmetleri çağdaşları olan diğer ruhanilerin hizmetlerinden cevher açısından farklıdır.bilindiği üzere Altınağızlı nın yaşamının ve hizmetinin büyük bir bölümünü geçirdiği, İsa dan sonraki dördüncü yüzyılın ikinci yarısı, büyük teolojik mücadelelerin yaşandığı bir asırdır. Bu asırda hristiyanlar genellikle yalnız teologlar değil fakat teolojiden ziyade dünyevi bilimlerden habersiz olanlar da ihtilaflı olan dinsel konuların çözümüne ilişkin bilgilenmeyi kendileri için en sevimli iş olarak görürlerdi. İmanın anlatılması ve savunulması ile görevleri icabı sorumlu olan kilise ruhanileri de, dikkatlerini teolojik gerçeklere ve sorunlara yönelttiler. Zira hizmetlerinin ilk amacının, yaşadıkları zamandaki bu teolojik sorunların çözümü olduğunu varsayarlardı. Hâlbuki Altınağızlı, kendine ayrı bir program tasarladı, o da edebi vaaz idi. O asırda edebi vaazlar dini vaazlar gibi zaruri idi. Zira Antakyalılarda göreceğimiz gibi Hristiyan âlemi, edebi ilkelerden vazgeçip Hristiyanlık dininin esaslarını ihmal etti ve çirkin işlerin kızgınlığına daldı. Dördüncü asırda, hristiyanların iç yaşamları putperestlerin yaşamlarına benziyordu. Altınağızlı bu konuda << Hristiyan topluluklarda gerçek hristiyan bulmak zordu>> diyordu. Hristiyanların ahlakı ve adetleri ve ahlaki anlayışları esaslı bir reforma muhtaçtı. Altınağızlı, kendini bütünüyle bu hizmete tahsis eden ilk ruhani idi. Evet, Aziz Büyük Basiliyos ve özellikle teolog Aziz Gregoryos vaazlarında, çoğunlukla hristiyanların yaşam biçimlerinin Hristiyanlık dininin isteklerine uymadığı hususunda dikkatleri çekerlerdi. Ama vaazları Hristiyanlık inancının özel bir şekilde anlatılması olup ve teorik görüşlerin konuya hâkim olması nedeniyle de toplumun edebi eksiklikleriyle mücadelede arzu edilen başarıyı getirmemekteydi. Aziz Altınağızlı bütün gayretini hristiyanların ahlaki hayatlarına ve iç yaşamlarına ve karşılıklı ilişkilerine yöneltmiş olduğundan ahlaki öğretilerde onları etkileyebilen tek vaiz olabilir. Altınağızlı, kendi özel düşüncesi ve benliği ile bir çoban idi. Bu nedenle, bütün inayetini cemaatine ve ahlaki yaşamlarına yöneltti. Ve bütün yaşamını ve gücünü cemaatinin ahlaki ıslahına adadı. Bunun için Kilisenin bütün pederlerinden ayrı olarak <<Hristiyanlık ahlakının vaizi>> diye adlandırılmalıdır. Tek hedefi çağdaş hristiyan topluluklarını yalnızca terbiye etmek değil, ahlaki yaşamda yenilemektir. Bunun için halkı, Hristiyanlık dininin ruhuna aykırı olan davranışlardan arındırmak ve yaşamlarını İncilin ahlak ilkeleri esas-

4 larına göre bina etmeye gayret etti. Altınağızlı bu amaçtan asla vazgeçmedi. Ve ahlaki eğitimden başka kendine bir hizmet edinmedi. Bu nedenle Altınağızlı, inanç sistemlerini öğreten bütün çağdaş pederler örneğini takip etmedi, kendine yaşam öyküsünde göreceğimiz gibi fiili bir hizmet seçti. Altınağızlı Aziz Yuhanna, Miladi 347 yılında doğdu. Ve Allah ona, fiili hizmet ve özellikle de ahlaki eğitim vaizliği için gerekli akli mevhibeleri vermişti. Ve o derin bir akli feraset, ender görülen zihni çabukluk ve çevresindeki her şeyi kontrol edebilme yetisiyle sivrildi. Güzel bir hafıza, ahlaki eğitimdeki gerekli özellikler Altınağızlı nın sahip olduğu akli özelliklerdi. Buna ek olarak sahip olduğu özellikten kaynaklanan ve fikirlerini cazip bir yol ile açıklama yeteneğini söyleyebilirim. Konuşma mevhibesi en önemli yeteneği idi. Bu yeteneğine rağmen inanç sistemi öğretimine meyilli değildi. Çünkü bu alandaki eğitim, teorik düşünmeyi gerektiriyordu. Oysa Allah Altınağızlı ya güzel ve açık düşünmeye eğilimli bir akıl ihsan etmişti. Bu nedenle kendini kendiyle sınırlayıp yalnız kendi için yaşayamıyordu. Kendi özelliğinden dolayı dış hayata ve başkaları arasında ve başkaları için çalışma yapmaya meyilliydi. Altınağızlı nın, sosyal hayat ve bu hayatın mutluluğu için çalışma hususundaki ısrarlı gayesi buradan çıkmıştır ve bu özelliğiyle de sivrilmiştir. Kendine önem vermemesi ve kendine ait menfaatleri unutmasının sebebi budur. Cemaatine söylediği şu sözlerden de açıkça görülmektedir: <<Ben yalnız sizin için ve sizin kurtuluşunuza verdiğim önem için yaşıyorum>> Buradan onun sosyal bakışı anlaşılmakta ve doğruluğa olan eğilimi ona gençliğinde ve yaşlılığında sadık dostlar edinmeyi sağlamıştır. Altınağızlı nın ahlakı ve akli mevhibelerinin tamamen uygun şartlarda gelişmesi şansı mümkün olmuştur. Yetiştiği çevre ve edindiği terbiye ve içinde yaşadığı cemiyet onun doğal yeteneklerinin ve kişisel eğilimlerinin kendi şahsiyetine ve çalışma yaşamına uygun bir şekilde gelişmesine yardım ediyordu. Antakya, Suriye nin başkenti ve Altınağızlı nın doğum yeri ve rahip rütbesiyle ruhani hizmetlerinin merkezi idi. Ve halkı şeref mertebesi ve zenginlik bakımından iki kesime ayrılırdı. Birinci kesim, Makedonya dan göçüp burayı fetheden ve şehri kuran Yunanlılardı ve bunlar yerel servete sahip Eşraf tabakasını oluştururlardı. İkinci kesim ise şehrin fakir, yorgun ve yenilmiş Suriyeli halkıydı. Her iki kesim de Altınağızlı nın zamanına kadar bağımsızlıklarını korudular. Ve dördüncü yüzyıla kadar öncesinde olduğu gibi farklı durumlarında kaldılar ve genellikle imtiyaz sahibi zenginler Yunan asılıydı. Ve fakirler de Suriyelilerdendi. Altınağızlı nın zamanına kadar çoğunluğu aralarında kendi dilleriyle anlaşırlardı, zira hepsi Yunanca dilini tamamen anlarlardı. Bunlar ne kadar hor görülse de ne kadar kıt gelirli ve esnaf olsa-

5 lar da güven, çalışma sevgisi ve dua etme ve tahammülkar olmakla bilinirlerdi. Fakat Makedonyalı göçmenler ise hızlı ve hareketli huylarla bilinseler de çalışmaya eğilimli değillerdi. Yunanlılar yerli Suriyelilerin yumuşak huylu ve çalışmaya meyilli olmalarından yararlanarak, Suriyeliler hesabına tembel bir hayat sürdüler ve zevk ve eğlenceye teslim oldular. Şehrin kuruluşundan birkaç on yıl geçtikten sonra yani ikinci halife Lantiyohos Epifanis döneminde Filistin den gelen Yahudilerden oluşan üçüncü bir kesimin temeli kuruldu ki bunlar şehirdeki Tüccar ve esnaf tabakası idi. Ve bu tabaka, birçok yerden gelen göçmenlerin ve şehirde zevk ve eğlence hayatına kapılmış olanların hesabına zenginlik ve kısmetlerini aramak için gelenlerin katılımıyla yavaş yavaş büyümeye başladı. Doğunun başkenti olmaya başlayan Antakya şehrine muhtelif yerlerden ve kesimlerden insanlar gelmeye başladı. Tüccar ve sanat erbabından ayrı olarak birçok sebeplerle daimi veya geçici yerleşmek amacıyla gelenler de vardı. Bunlardan bazılarını, bu şehirdeki eğlence hayatının kendi bölgelerinde bulunanlardan daha fazla olması cezp etmişti. Bazıları da Antakya ya çalışmak ve zanaatla uğraşmak veya hizmet ve benzeri işlerle uğraşmak için gelmişti. Bu nedenle Antakya da birçok yöreden değişik sosyal konumlu değişik menşeli yaşam biçimi muhtelif çalışmaları ve huyları değişik birçok çeşitli insana rastlamak mümkündü. Bu sebeple şehir işsizlik ve tembellikle ve aynı zamanda çalışma ve gayretlerle kaynıyordu. Böylesi bir şehirde doğan, Hristiyanlık ahlakının sancağını taşıyan ve gelecekteki vaizi olan Altınağızlı nın, insanların ahlakını araştırmak ve çağdaş yaşamın tam bir araştırmasını yapmak için seyahat yapmaya ihtiyacı olmaması büyük bir önem arz eder. Bütün bunlar onun doğum yerinde bir arada toplanmıştı. Bütün görüntüleriyle güçlü bir yardımcı gibi, çağdaşlarının yaşamı sanki bir arazide gömülmüş ve patlıyordu. Böyle bir durumda herhangi bir kişide o çağın gerçekleriyle tanışabilirdi. Kaldı ki Altınağızlı gibi çok dikkatli öğrenmeye meyilli, her an ve her adımda muhtelif kesimlerden değişik durumlarda ve görüşlerde ve huylarda olan insanlarla karşılaşıyor ve öyle bir zekâya sahipti ki süratle en ince ve en uzak görüntüleri inceliyor ve çağdaşlarının yaşamlarını ve durumlarını ve tercihlerini, ihtiyaç ve eksiklerinin ve karşılıklı ilişkilerini ve toplu olarak esaslı bir bilgi edinmek Ahlak öğretmeni ve ahlaki terbiye sancağını taşıyan için öğrenmenin gereğidir. Bu etki altında, bu hizmetin ehemmiyeti fikrine yalnız kendisi ulaştı. Altınağızlı, Antakya da doğması nedeniyle yüksek tabakaya mensuptu. Babası Saykond, Suriye Ordusu başkanının birinci yardımcısıydı. Oğlunun doğumundan iki yıl sonra öldü. Annesi Ansosa oğlunun terbiyesi görevini üstlendi ve bu inayet onu Hristiyanlığın büyük ahlakının vaizi olmaya hazırladı. Ömrünün ilk yirmi yılını kesintisiz olarak annesinin yakınında geçirdi. Bütün ahlaki sıfatlarının en güzellikleriyle gelişmesini yalnız annesine borçluydu. Bütün bu yıllarda vaftiz olmamıştı. Fakat gerçek bir hristiyan olan annesinin ona çocukluğundan beri Kitabı Mukaddesi öğretmesi ve sevdirmesi sayesinde yüksek ahlaklı yaşamında ve inancında gayretli bir hristiyandı.

6 Terbiye yollarını araştırıp ortaya koydu ve dünyanın aldatmacalığından beklediği her şeye karşı güçlü bir koruma oluşturdu. (Gelecekteki faydalarına da kefil olmakta) O, zenginliğin varisi olan tek adamdı. Eylem sahasına onu ilk yönlendiren şahıs annesi Ansosa idi. Yumuşak huylu bir yaratılışla süslü olan Ansosa bununla birlikte mahir bir faaliyet kadınıydı. Genç yaşta dul kalmasına rağmen gelecekten korkmadı, kocası Saykond un ölümünden sonra bıraktığı birçok emlak ve zenginliği kendisi idare etmeye başladı. Bu işler zeka,akıl,emek ve faaliyet ister. Büyük evi içerisinde (Kendi beyanına göre) birçok özgür hizmetçileri arasında gerçek bir hanımefendiydi. Kendisine teslim edilenleri ölen kocasının yakınlarının açgözlülüklerinden koruyabildi. Zira onlar kocası Saykond un bıraktığı zenginliklerden faydalanmak istiyorlardı, ayrıca sivil otoritelerden gelen saldırılara da cesaretle karşı koydu. Buradan, Altınağızlı Azizin sadık, hikmet sahibi deneyimli bir annenin idaresinde oldun ve faal bir insan olarak gelişmesi gerektiği açıktır. Kişiliğiyle faal bir hayata meyilli olduğu ve gelecekte de anlaşılacağı gibi annesi Ansosa oğlunu sosyal toplum içinde faydalı hizmetler için hazırlamıştır. Altınağızlı yirmili yaşlarda evrensel bilimleri öğrenmeye başladı. Yaşamının bu döneminde, annesinden başka kişiler onun kişiliğini etkilemeye başlar. Ama en büyük tesir yine annesinin idi. Bu zamanlar da bütün Hristiyan okulları Kral Yulyanos un emri ile kapalı idi. Hristiyanlar evrensel bilimleri öğrenmeleri için çocuklarını putperestlerin okullarına ve öğretmenlerine göndermek zorunda kaldılar. Hristiyanlardan zeki düşünceliler çocuklarını, putperest öğretmenlerin, onları putperest inanca cezp etmelerinden korktukları için çocuklarını yirmi yaşlarından önce bu okullara vermiyorlardı. Ve Ansosa da oğlunu bu yaşa kadar kendi terbiyesi altında bulundurdu ve onu ancak Hristiyanlık inancı içine tam yerleştikten sonra putperest öğretmenlere teslim etti. Antakya da en güzel okul Libanyos Okulu idi. Altınağızlı bu okulun talebelerine katılır. Bu okulun ilk eğitimci ve lideri de karizmatik, samimi, vatansever Libyanos un kendisiydi. Yulyanos un hararetli dostu idi. Onunla birlikte putperest dininin tekrar geri gelmesini hayal ederlerdi. Ve bu amaca yönelik bir okul kurdu, yeni gelişimin putperestlik ruhu üzerine terbiye edilmesi amacına yönelik bir okul idi. Ve kendisi de putperestler arasında onur ve doğruluk ilkeleriyle tanınmış birisi olduğundan, onu dinleyenlerden, putperestlik inancının eksikliklerini saklamak istemiyordu. Ve putperestliğe ilişkin savunmalarında, onların gözü kapalı bu inanca katılmalarını kastetmiyordu. Ve putperestliğe samimi bir saygı duyardı. Dini ve ahlaki ilkelerden ziyade görkemli geçmişin buna bağlı olması ve bu temele dayanarak doğan ve himayesinde gelişen bilim ve teknik için putperestliğe saygı duyardı. Onu dinleyenlerin dikkatlerini bu yöne çekerdi. Cezbeden derslerinde putperestliği en mükemmel görüntülerle temsil et-

7 meye çalışırdı. Öldüğü güne kadar bu eğitimi sürdürmesine rağmen bu konudaki başarısı düşüktü. Bu işlerinde kendisine yardımcı seçmek amacıyla talebelerini dikkatle izlerdi ve kendisinde zekâ ve güç bulduğu öğrencilerine özel bit ihtimam gösterir ve onları özlemini çektiği putperestliğin yenilenmesi hedefine hazırlardı. Bütün öğrenciler arasında yalnız Altınağızlı Libanyos un dikkatini çekmişti, O nda yalnız kendisine yardımcı olacak değil fakat kendisine halife olabilecek yetenekler görmüştü. Libanyos Altınağızlıdaki tanrı vergisi hitap etme yeteneğinden emin olunca, bütün özenini bu yeteneğin yüksek dereceye gelişmesi hedefine yöneltti ve bunda büyük başarı elde etti. Altınağızlı nın, düzgün konuşma konusundaki dersleri öğrenmek üzere bütün benliğini vermesi Libanyos a bu konuda yardımcı olmuştu. Ve öğretmeni Libanyos un eli altından meşhur bir konuşmacı olarak çıktı, o kadarki öğretmeninin tanıklığına göre asrının iftiharı olacak derecedeydi. Libanyos un İmparator Birinci Valentinyanos a yazdığı övgüde Altınağızlı için söylediği sözler şöyle: <<İmparatoru bu şekilde yüceltmeyi başaran yazar mutludur. Ama böylesi müthiş bir yazarın bulunduğu çağda hükmeden imparatorlarda mutludur.>> Ancak Libanyos esas hedefi olan ve putperestlik inancı algılamasından sonra Altınağızlı nın kendi okulunda kendisinin halefi olması isteğine erişemedi. Altınağızlı özünde hristiyan olarak kaldı. Annesinin etkisi, öğretmeninin etkisinden daha güçlüydü. Ve Libanyos hristiyanların Altınağızlı yı kendisinden kaçırdıklarını açıkladığında Altınağızlı'nın annesinin kedisine karşı galip geldiğini itiraf etti. Bu kaçırma olayında en etkili faktörün Ansosanın etkisi olduğu şüphe götürmez. Doğrusu şöyle söylenmeli: Annesi Altınağızlı yı kaçırmadı ama eli altından kaçmasına izin vermedi. Ve öğretmeni Libanyos a onu kaçırma fırsatı vermedi. Bu nedenle onun için doğru bir söz söyledi: Acayip Kadın (Müthiş). Ve Libanyos u özellikle hayrete düşüren şey annesinin oğluna olan etkisi ve ona verdiği terbiye idi. Ansosa oğlu üzerindeki büyük etkisinden emin olmasaydı,oğlunun eğilimleri herkesçe bilinen Libanyos un okuluna girmesine izin vermezdi. Altınağızlı ya ve gelecekteki hatiplik işlerine Libanyos un etkisi gayet açıktır. Kısaca Libanyos un Altınağızlı nın onunla beşeriyetin yenilenişini tekrarlamaya azimli olduğu bir sistemi kemale erdirmiş olduğunu söyleyebiliriz.tarihçiler, Altınağızlı nın öğretmenleri arasında Filozof Andragasosun adını zikrederler. Ama bu filozofun kişiliği hususunda, Libanyos un okulunda bir eğitimci mi yoksa başka bir özel okuldan mı olduğu konusunda ve bu filozofun Altınağızlı üzerindeki etkilerinden söz etmezler. Ancak sonradan gelen bazıları, bu filozofun özellikle nesnelerin açık bir şekilde tarifi ve anlaşılması ve onlar hakkında isabetli hükmün verilmesi ve düşüncelerin kolay bir yol ile anlatılması konularında Altınağızlı üzerinde etkili olduğunu söylerler. En doğrusu bu durumların gelişmesini öğretmeni Libanyos a atfetmektir. Çünkü düzgün konuşma ve hitabet öğretmeniydi. Zira bu özellikleri ile tatlılaşan ve bunları kendisinden sonra hitabet sanatında halefi olmasına uğraştığı öğrencisine anlatmada geri kalmadı. Mademki Andragasyos öğrencisine felsefe sevgisini ve onun büyüklerine saygıyı özümsetemedi, Altınağızlı üzerindeki etkisi, basit felsefi bilgileri edindirmekten ileriye gitmesi mümkün olamaz.altınağızlı nın filozof Andragasyos un derslerinde hazır bulunmasının yalnızca felsefe dersleri

8 için olmayıp belkide kültürlüler nezdinde yüksek bir mertebe işgal eden bu konular hakkında cahil kalmamak için bulunduğu ihtimalini de uzak tutmamak gerek. Eğer Andragasyos Libanyos un okulunda felsefe öğretmeni idiyse Altınağızlı onun derslerine okulun programı uyarınca katılmıştır. Çünkü program öğrenciye bunu zorunlu kılar. Bu durumda Andragasyos un Altınağızlı üzerinde hiçbir etkisi olamaz. Keza, Altınağızlı nın hayatını yazan eski tarihçilerin yazılarında da buna ait bir işaret bulamıyoruz. Altınağızlı evrensel eğitimini tamamladıktan sonra avukatlık mesleğine katıldı. Bu mesleğin, gelecekteki vaizlik hizmetine ilişkin güzel sonuçları vardı. Çağdaş hayatı yüz yüze tanımayı bu meslekle elde etti. Bu mesleğin gereği insan topluluklarının arzuları, ihtiyaçları, eksiklikleri ve zulümlerini öğrenmek zorundaydı. Ve özel bir şekilde, şehirde tanınmış bazı şahısların ihtiyaçlarını ve zulümlerini öğrendi. Bundan ayrı olarak da mesleği kendisine, güçlü ve zenginleri baskısı karşısında ezilenlerin ve yoksulların savunucusu olmayı öğretti. Güzel hatipliği açısından bu onun için en iyi tecrübe idi. Ancak bu meslek az kalsın onun ahlakını zedeleyecekti. Zira avukatlık mesleği icabı yüksek tabakayla tanışmak onlarla bağlantılı olmak zorundaydı. Bu da onun laik bir yaşama dönmesinin sebebi olacaktı. Eğlence mekânlarından tiyatroya ve başkalarına yönelmeye ve neredeyse kutsal kitabı öğrenmekten korkmaya başladı. Evet, bunun sonuçları Altınağızlıya fayda sağladı. Zira bu sayede insanın kendi deneyimi ile dünyanın hilelerine karşı koymanın ne kadar zor olduğunu anlayabilme imkânına sahip oldu ve ahlaki bozulmaların sebeplerinin gizlenmiş olduğu bu yerleri tanımasını kolaylaştırdı. Ve aynı zamanda Altınağızlının ahlakını da korkunç bir tehlikeye düşürdü ancak mutlu bazı olaylar sayesinde bundan kurtuldu ve başka şartlar vasıtasıyla da bu kurtuluşa sahip olabildi zira uçurumun kenarındaydı. Altınağızlı nın ince ahlaklarıyla bilinen sadık dostları vardır. Ona ricayla ısrar da bulundular. Ve bu halinin sebep olacağı geleceğini düşünmeye başladı. Altınağızlı nın doğru yola dönmesini dostlarına bağlayan tarihçiler, annesi Ansosa nın oğlunun bu korkunç yaşamına ilişkin herhangi bir itirazından bahsetmezler. Annesi Ansosa oğlunun bu yaşamdan dönmesinin, onu bu yaşam biçimine cezbeden yüksek tabakayla olan bütün bağlarının kopması anlamına geldiğini şüphesiz biliyordu. Ve aynı zamanda onun bugün bulunduğu yere varmasının sebebinin onların olduğu ortaya çıkıyordu. O bozulmuş çağda eğlence hayatı, yüksek tabaka için yaşamın gereklerindendi. Bu yaşamdan uzak kalmak, eşrafın muhitinden çıkma ve onların saygısından yoksun kalma anlamındaydı. Hizmetleri sayesinde edindiği mevkiyi kaybetmekte işin cabasıydı. Altınağızlı nın başına gelenlerde bunlardı. Bu yaşamdan uzaklaşmak, Altınağızlı'yı avukatlık mesleğini terk etmek zorunda bıraktı. Annesi Ansosa bu durumu istemiyordu. Mümin bir hristiyan ve güçlü bir anne olduğu halde oğlunun bu gidişatına itiraz etmiyordu. Kaçınılması mümkün olmayan kötülüklere razı oluyordu çünkü oğlu insanlara yararlı şeyler sunuyor ve onun sahip olduğu faydalı ve yüksek mertebeyi gördükçe yaraları büyük bir teselli ile doluyordu. Ama Altınağızlı nın dostlarını bu tür düşünceler etkilemiyordu. Çünkü onlar, avukatlık mesleğinin kaybedilmesinin Altınağızlı nın

9 sahip olduğu yetenekler yanında bir anlamı olmadığını ve mahkemelerdeki savunma görevinin Altınağızlı nın gücünü daralttığını görüyorlardı. Bu nedenle ona bu yaşamdan uzaklaşması için nasihatte bulunmaktan korkmuyorlardı. Ve onlarda Ansosa gibi onun bu yaşamdan uzaklaşmakla, yüksek tabaka için bir yabancı gibi olacağını ve bununla da dünyevi mertebelerde yükselmesi için yardımcı olacak bütün yolları kaybedeceğini de biliyorlardı. Tarihçiler bu dostların, Altınağızlı yı yalnız bu hayattan uzaklaştırmaya çabalamakla kalmayıp, ona dünyevi hizmetleri tamamen terk etmeyi de süslediklerine tanıklık ediyorlar. Çünkü onlar, böylesi nadir görülen tanrı vergisi yeteneklere sahip birisinin dünyevi hizmetler yerine ruhani hizmetler vermekle insanlığa büyük yararlar sağlayabileceğine inanıyorlardı. Ve ona ya Antakya Kilisesi ruhaniler sınıfına katılmayı veya rahipliğe geçmesi hususunda nasihatte bulundular. Rahipliğe girmesi konusunda en iyi arkadaşı Basiliyos özel bir şekilde gayret ediyordu. Fakat Annesi Ansosa oğlunun rahipliğe girmesini istemiyordu. Ve görüleceği gibi bunun ölümünden sonraya kalmasını arzu ediyor ve onu baba evinde kalmaya ikna etmek için devamlı ona şöyle hitap ediyordu: <<Bedenimi toprağa verdikten sonra uzak yerlere ve denizlere istediğin gibi açılabilirsin>> ve açıkça ona <<O zaman rahipliğe girebilirsin>> demiyordu. Anlaşılan odur ki Ansosa için oğlunun rahip olmasını düşünmek zordu. Ve Altınağızlı Yuhanna annesini üzmek istemediğinden onun evinde kaldı. Dünyevi hizmetleri bıraktıktan kısa bir süre sonra, Antakya Episkoposu Melatyos a yakınlaştı ve sıkça ona gidip geliyordu. Bu Episkopos un etkisi ve annesinin arzusunu yerine getirmek isteğiyle Melatyos un eliyle vaftiz oldu.altınağızlı nın gelecekteki hizmetleri konusunda haber veren Beladyos un nasihati ile Melatyos, Yuhanna nın gelecekteki ruhanilik görevini kendi ruhanileri içinde hazırlamaya başladı ve onu zorda olsa okuyucu sıfatı ile Antakya Kilisesi görevlileri arasına almayı başardı. Yuhanna, ruhaniler sınıfına girmesinden sonra Teoloji eğitimine başladı. Bilindiği gibi o zaman bugünkü bilinen şekliyle teoloji eğitimi ile ilgili okullar yoktu. Ama ruhaniler muhitinde yaşamak ruhani hizmetlere hazırladığı gibi ilahiyat bilimini edinmek içinde iyi bir okuldu. Burada yaşamlarını ruhani hayata adamış olan gençler yetenekli ruhanilerin kontrolünde terbiye ediliyor ve başkalarını Hristiyanlık bilinci ve iman ruhuyla nasıl terbiye edeceklerini öğreniyordu. Altınağızlı döneminde Antakya ruhanileri, güzel bir düzene ve bilgi kapasitesi ile yüksek ahlaklı birçok ruhaniye sahip olmakla ün saldı. İkinci guruptan Melatyos un kendisi şöhret sahibi oldu. Fakat bu ruhani çalışmayı söz söylemekten çok ve ibadeti de hatiplikten daha çok severdi. Ve Altınağızlı onun için şu tanıklığı yapar: <<O kâmil olan iyilikler adamının timsali idi>> Ve Antakya ahalisi ona kutsallığı nedeniyle saygı duyardı. Adının dahi söylenmesi anında yürekleri sevinçle dolardı. VE herkes oğlunun Melatyos adıyla çağrılmasını isterdi. Çünkü bunun aile için süs ve bu ismi taşıyan herkes için bir mutluluk ve kurtuluş sembolü olduğuna inanırlardı. Ve bu sevilen episkoposun adının yüzüklere, pullara, kupalara ve evlerin duvarlarına yazıldığı görülürdü. Ve Melatyos un Antakya halkı üzerindeki büyük etkisini ispat için şunu söyleyebiliriz: Antakya sakinlerinin birçoğu Aryos inancından

10 dönüp Melatyos un Ortodoks olması nedeniyle Ortodoksluğa girdiler. Ve bu ruhani liderlerinin gerçeğin ve güzel tapınmanın büyük savunucusu olduğuna inanırlardı. Sapkınlıklara yönelmekten vazgeçmek için Melatyos un Antakyalılara kendi görüşünü ilan etmesi yeterliydi. Altınağızlı nın belirttiğine göre Melatyos hatipliği olmayan fakat eğitimde sadık bir kişiliği olan bir ruhani idi.yani maharetli bir çoban gibi eğitimi iyiydi. Ve yalnızca terbiye için yararlı olan şeyleri konuşurdu. Tarihçiler, bu yüksek ahlaklı dini liderin yaşamında faziletli hayata ne kadar saygılı olduğunu izah eden iki olayı zikrederler. Liderlik hizmetlerine başlar başlamaz ahlaki eğitim yoluyla halkı etkilemeye başladı. Ve bu sayede onları gerçek iman eğitimine çekiyordu. Tarihçi Tiyodoris ve Sozomin, Melatyos un Antakya Episkoposluk tahtına çıktığı gün kralın vermiş olduğu emir gereği kendisi ve diğer episkoposların, Süleyman ın Meselleri kitabının 8/22 23 ayetleri hakkında irticalen bir vaaz vermeleri gerekirdi. Bu ayetler hikmetin yaratıcılığından bahsederdi. Ve bu ayetler yüzünden Ortodokslar ve Aryos taraftarları arasında şiddetli mücadeleler olmuştu. Hatta bu ayetlere ilişkin mücadele Kutsal Kitabın bütün ayetlerine ilişkin çıkan mücadelelerden daha çetindi. Konferans konusu olarak tespit edilen konular net olarak inanca ait akidesel olmalarına rağmen, imparator özellikle konferansı aynı amaca yönelik olan bu abidesel konuya münhasır olmasını sağladı. Episkopos Melatyos konuşmasına, Mesih le olan içsel birliğe ilişkin ve hristiyanlıkta ahlaki yaşamın temeli olan ahlak kurallarına ait fikirlerle başladı. Dinleyicilerin bu konuda gönüllü ve dikkatli olduklarını görünce inanca ait konulara geçti. Ve burada, dinleyicileri tecrübe yöntemleriyle algılanamayacak konulara yönelmemeleri hususunda basit yollarla ikna etmeye yoğunlaştı. Aziz Melatyos Antakya Episkoposluk tahtına çıkarken bu yöntemi takip ederken, imparator ise ondan inanç akidesini açıklamasını talep ediyordu. Dinleyicilerde ondan bunu bekliyorlardı. Çünkü ondan önceki Episkoposların da yaptığı gibi adetler bunu gerektiriyordu. Ona verilen konu da inanç akidesinin açıklanması yönündeydi. Bütün bu sebeplere karşın vaazında ahlaki sistemi takip ettiyse de geriye kalan hizmetlerinde, halkı inanç konusundaki tartışmalardan men etmeye ve halkından her bir ferdi, doğru imanın iyi işler yapılmadan kurtuluş sağlayamayacağı konusunda ikna etmeye çalıştı. Altınağızlı nın, Melatyos un kişiliği ve çalışmaları hususunda yazdığı tarihçelerin birinde şöyle der: Şu sıfatlarla ün salmıştı: Mümin Melatyos her zaman sözleri ve eylemleriyle Allah sevgisi olmadan tanrısal emirleri yerine getirmenin mümkün olamayacağı gerçeğine tanıklık ederdi. Tanrı yasalarının ışık vermediği bir yerde aklın ve yüreğin aydınlanması mümkün olamaz. Hakkın kelimesini yalnızca, nefsini iyi işler yaparak Mesih için bir mesken haline getiren kişi anlayabilir ve yayabilir. Buradan, Melatyos un Altınağızlı üzerinde ne derece etkili olduğu anlaşılmaktadır. Altınağızlı nın hayatını yazan tarihçi ve araştırmacılar, Melatyos un öğütleri ve doğru yaşamın Altınağızlı nın ahlak prensiplerini yüksek bir dereceye doğru geliştirdiği konusunda birleşmektedirler. Ve bunun hristiyan topluluklarının

11 yaşamlarının reforme edilmesi hususunda hararetli çalışmalarına dikkat çekerler. Altınağızlı, ün saldığı bu çalışmalardan sonra vaazlarında Hristiyanlık öğretisini açıklamaya başlamıştır. Melatyos, Altınağızlı nın ahlaki ilkelerinin tanzimini doğru ve iyi etkisiyle etkilemeye çalışırken, Antakya ruhanilerinden ikinci bir şahıs, Altınağızlıya gelecekteki cemaat hizmetlerini yönlendirmede ve karakter terbiyesi konusunda büyük hizmetle sunuyordu, bu şahısta daha sonra Tarsis Episkoposluğuna yükselecek olan Diyodor idi. Onun aklını çeşitli teolojik bilimler ve özelliklede Kutsal Kitaba ait bilgilerle doldurdu. Tarsis Episkoposu Diyodor tarihte, yaşadığı dönemde en büyük teologlardan biri ve Kutsal Kitabı ilk bilenlerden biri olarak tanınırdı. Ve Antakya Kutsal Kitap Tefsiri okulunun kurucusu sayılır. Bu onun Kutsal Kitabı Tefsir eden bağımsız bir okulun kurucusu olduğu anlamında olmayıp, Kıtsal Kitabın özel bir yorumlama sistemi manasındadır. Diyodor un yalnızca özel bir okulu olmadığı değil ayrıca sabit bir meskeninin de olmadığı söylenir. Nerede bulunursa orada yaşardı. Ünlü filozof Sokrates gibi nerede daha çok dinleyici bulursa orada öğretirdi. Bu nedenle de Diyodor un öğretimi, okullarla ilgili bütün yöntem ve kurallardan uzaktı. Diyodor u dinleyenlerin değişken ve anlayış derecelerinin farklı olması nedeniyle, Diyodor derslerini gerçek bilimsel bir yöntem ve devamlılığı olan bir sistemle veremiyordu. Bu nedenle, Kutsal Kitap ile ilgili tefsirleri, çeşitli durumlar ve birçok sebeplerle herhangi bir yerde bilinen bir ayetin basit bir anlatımla yorumlanması şeklindeydi. Kendisini dinleyenlerin kolaylıkla anlayabilmeleri ve faydalanmaları için, İskenderiye Okuluna ait olan simgesel ve Nazari yorumları yapmaktan kaçınırdı. Aksine bütün gayretini özel bir şekilde ahlaki ve sözel anlama yöneltir ve bazen de dil ve tarih analizine dayanırdı. Ve daima derslerini fiili olarak dinleyicilerinin yaşamlarına tatbik ederdi. Ve genel olarak Diyodor un dersleri kendi özel hayatıyla iç içeydi. Aynı şekilde dinleyicilerinin de yaşam ve yararları ile iç içeydi. Bu nedenle haklı olarak dersleri tatbiki olmakla nam saldı. Ve görenler için basit vakıa ve her türlü hayali anlamdan uzaktı. Bu özellikler, birçok teolojik konulara ait bilgilenmelerle birlikte, genellikle bir metnin tefsiri için kelime anlamına ve dil açısından analize ve tarihe bağlı kalan Altınağızlıya Diyodor dan geçmiştir. Böylesi hem basit hem de tefsir açısından anlaşılmaya daha yakındı. Diyodor gibi Altınağızlı da halkına Kutsal Kitabı öğretmek için her fırsatı değerlendirmeye ve ondan kendisi için bir ibare veya bir vaaz konusu çıkarmaya devam ediyordu. Bunlara ek olarak bu iki episkoposun ahlaklarındaki benzerlik bizi, Melatyos ile birlikte Diyodor un da ahlaki açıdan Altınağızlı yı etkilediğini düşünmeye sevk ediyor. Tarihçilerin belirttiğine göre Diyodor çok sağlam çelik gibi asla sarsılmayan bir ahlaka sahipti. Daima sabit bir yüksek dağ gibi gerçeğin yanında olurdu. Başkalarına korku veren bazı hassas durumlarda bile, Valent in döneminde hristiyanlara karşı yapılan zulümlerde olduğu gibi korkusuzca dururdu.

12 Bütün şehir korkudan titriyordu. Ama Diyodor korkusuzca bütün evleri dolaşıyor ve müminleri cesaretle imanda sabit durmaya ikna etmek için onları cesaretlendiriyordu. İşte bu cesur ahlakla ün salan Altınağızlı hiçbir zaman ümitsizliğe teslim olmadı ve en şiddetli ve tehlikeli düşmanlarının yüzüne gerçeği söylemekten korkmadı. Altınağızlı Antakya Kilisesi ruhanileri arasında Okuyucu rütbesiyle dört tam yıl hizmet verdi. (370-374). Ve bu süre içinde annesi Ansosa vefat etti.ve Melatyos ta sürgüne gönderilince Altınağızlı nın en büyük terbiye ve en zorlu okula girmesine engel olabilecek kimse kalmadı. Bu da ilk önce Manastırda hatip bazı din adamlarının yönetiminde girdiği daha sonra yalnız başına uzaklardaki mağaraların birinde girdiği rahiplik okulu idi.mağaralarda ve çöllerdeki yaşam Altınağızlı'nın eğiliminde olan okullar olmamasına rağmen o sosyal bir hayatta çalışmayı yalnız kendini ibadete vermeye tercih ederdi. Fakat O, gelecekteki hizmetlerine hazırlık imkânı sağlayacak daha iyi bir yol olarak rahip olmaya karar verdi. Ruhani hizmetlere kendini hazırlayacak olan şahıslar için o zamanın gelenekleri, dinsel tayinden önce birkaç yıl çöllerde yalnız kalmayı mecburi kılardı. Bu rahiplik yaşamı kilise ruhanileri için en iyi hazırlık okulu olarak kabul edilirdi. Bilindiği gibi dördüncü yüzyılın en meşhur kilise pederleri de episkopos olmadan önce birkaç yıllarını rahiplik yaşamında geçirmişlerdi. Bunun için Altınağızlı da sosyal hayatı bu geleneğin kurallarına uymak için terk etti. Ama insanlardan uzaklaşmaya onu mecbur eden başka sebepler de vardı. Pol Alber şöyle diyor: Altınağızlı insanların temsil ettiği bu görünüşten hızla uzaklaştı. Her yerde kaos, karışıklıklar ve ihtilaller hakimdi. Barbarlar çılgın dalgalar misali her yönden ülkeye zulüm ediyorlardı. Hunlar denizi aşıp doğuyu kapladılar, içerde din savaşları Kilisenin birliğini parça parça ediyordu. İznik konsilinin mahkûm ettiği Aryos sapkınlığı şiddetle, krallar Kostans ve Valent in himayesinde geri döndü ve konsiller toplayarak birçok Ortodoks liderleri sürgün edip yerlerine yeni halefler tayin etti. Bu sebeplerle sürekli ve bazen de kanlı karışıklıklar yaşanıyordu. Antakya da ise Melatyos episkoposluk tahtından indirildi. Doğal olarak barışa gönüllü insanlar bu karışıklıklardan boşluğa kaçışıyorlardı. Altınağızlı nın manastırda gizlenmesinin en önemli sebebi Aryos çuların Ortodokslara uyguladıkları zulümdü. Birçok kilise ruhani liderini kaybetti. Bir kısmı kendi merkezlerinde onlara uygulanan baskı ve şiddetten ve ihanetlerden öldü, bir kısmı hapislere atıldı ve büyük bir kısmı da sürgünler de öldü. Hayatta kalan Ortodoks episkoposlar da bu baskı ve zulümler azaldıktan sonra boş olan liderlikleri ve episkoposluk kürsülerini hak eden episkoposlarla doldurmaya başladı. Müminler arasında, Altınağızlı ve arkadaşı Basiliyos un Episkoposluk rütbesine yükselecekleri söylentisi yayıldı. Ve bu söylenti onları Episkoposluk rütbesine takdis edecek olan Episkoposun şehre gelmesiyle hızla gerçek olmaya başladı ama onlar kendilerini, teklif edilen rütbede bu yüce hizmet için yeterli saymadıklarından

13 bu şerefi edinmekten istifa etme kararı aldılar. Onları bu göreve takdis etmek için şehre gelen Episkopos, Basilyos u ikna etmeyi başardı ve gecikmeden onu bu rütbeye takdis etti. Altınağızlı ise arkadaşı Basilyos un başına gelenlerin kendisini de bu görevi kabul etmeye ikna eder korkusuyla şehirden firar edip Orant nehri kenarında bulunan bir manastıra yerleşmeye karar verdi. Ve bu manastırda tam dört yıl süreyle yaşar (375-378). Daha sonra oruçla ilgili yüce mücadeleleri yaşamak üzere bir mağaraya intikal eder. Gerek manastırda ve gerekse çok zor olan oruçla ilgili mağaradaki zorlu mücadelelerinde ahlakını metanetle ve sebatla terbiye etmeyi tamamladı, daha önce buna benzer şeyleri öğretmeni Diyodor un şahsında müşahede etmişti ama şimdiye kadar henüz böyle bir şeye sahip olamamıştı. Ve burada beşeri kalbin eksikliklerini tanıdı ve beşeriyetin doğasını esaslı bir şekilde kişisel deneyimleriyle ve muhtelif tecrübeler vasıtasıyla öğrendi. Ve burada birçok şeylerden mahrum olarak yaşaması ve kendine dikkat etmesiyle arzularına karşı zafer kazandı. Bu nedenle kendisi hakkında şunu söyleyebiliyordu: Hiçbir kötülük, kendisine karşı zafer kazandığım bu kötülükten büyük olamaz. Ve denilebilir ki Altınağızlı nın yaşadığı rahiplik yaşamı, onun çalışmalarına en az hatipliğinin sebep olduğu kadar bir önem ve güven kazandırmıştır. Bunun neticesinde halkın büyük bir kesimi ki bu kesim, çölde rahiplik yaşamı sürenlere karşı olan sevgileriyle tanınmıştı, günah işlemekten titizlikle kaçınmaya başladı. Altınağızlı nın ahlaki kemale erişme başarısındaki bu çok önemli rahiplik yaşamı mücadeleleri, onun sağlık durumunda olumsuz etkilere sebep oldu ve şehre dönmeye mecbur etti. Ve o zaman sürgünden dönen Melatyos onu Diyakon rütbesine yükseltti ve bu rütbede beş tam yıl geçirdi (380-385) Bu hizmetin de, gelecekteki hizmetlerine iyi bir etkisi ve görünür bir faydası olmuştur. Pol Albert, diyakonluk rütbesinin eski kilisede ne kadar önemli olduğunu belirtir. Diyakon fakirlere hizmet eder, yardımları dağıtır ve kilise kapılarında gözlemci ve koruyucu olarak bulunurdu. Epispokosta ona birçok işler verirdi. Öyle zor bir görevdi ki her zaman sınırsız bir itaati gerektirirdi. Ama kendi içinde insanı ruhanilik vazifesine ve sevginin vecibelerine en iyi hazırlayan rütbeydi. Kişinin, fakirlere doğal bir dayanak olmasını, sorunlarını incelemeyi ve zorunlu ihtiyaçlarını gözleriyle görmesini gerekli kılardı. Bütün bu sorunların sebebinin genelde, zenginlerin açgözlülükleri ve sertlikleri ile acıma ve insaftan yoksun hükümetin sıkıştırmaları olduğu bilinir. İşte fakir ve yoksullar, diyakonu, kilisenin hareket ettirdiği somut bir alet gibi görürler. Ve herkes ona teşekkür eder ve bu yoksul insanların sevgi ve bereket konusu olur. Yüreği sevgiyle dolu olan birisi için bundan daha faydalı bir hizmet olamaz. Altınağızlı nın ruhani reislik hizmetleri hazırlıkları diyakonluk rütbesinde tamamlandı. Ve 386 yılında kırk yaşına basar ve bu zamanda Melatyos un halefi olan Flafiyan tarafından Antakya Kilisesine papaz olarak takdis edilir. Yukarıda zikredilenden ziyade, Altınağızlı nın ruhani liderlik hizmetine hazırlanışı ve halkı içinde hristiyanlığın yüce ahlak ilkelerini yaymaya başlaması aşağıdaki gibi özetlenebilir:

14 Altınağızlı nın, hayatın bütün yönlerini ve insanların huylarını vatanında öğrenme imkânı olur. Annesi Ansosa nın toplumun yüksek tabakasına mensup olması nedeniyle, Altınağızlı bu tabakaya mensup kişiler arasına katılmaya mecburdu. Ve özel bir şekilde bu insanların geleneklerini ve düşünce tarzlarını ve buna benzer şeyleri öğrenme imkânı oldu. Ve eline geçen fırsatlar sayesinde bu insanların ahlaklarını, onların arasına bir avukat olarak katıldığı ve dünyevi bir hayat yaşadığı zamankinden daha iyi bir şekilde öğrendi. Bu meslekte, masum insanları savunan birisi olarak diğer tabakalara mensup olan insanların ihtiyaçlarını ve kazanma yollarını öğrenme imkânını elde edebilirdi. Zira savunduğu insanlar toplumun değişik sosyal kesimlerinden oluşuyordu. Diyakonluk rütbesinde ve liderlik hizmetlerine hazırlık safhasının sonunda her mertebeden değişik insanları tanıma fırsatı buldu. Ve on iki yıl önce Altınağızlı Yuhanna, putperest olan Libanyos un okulunda yine putperest arkadaşlar arasında bulunuyordu. Bunların da geleneklerini ve ahlaklarını inceleme fırsatı buldu. Ve aynı zamanda onların dinleri ve bilimleri hakkında da bilgiler edindi. Ruhban sınıfı mensupları arasında ise cemaat pederlerinin yaşamlarına ait bilgiler elde edebildi. Rahipler arasında da bu hayatı ve hedeflerini inceledi Bütün bunların üzerine, Altınağızlı yalnızca insanların görevlerinde ve çevrelerinde ki ahlaklarını incelemedi, bizzat kendisi sivil bir insan olarak dağınık fikirleri, rahip olarak keskin ve yalnız bir mahpus, okuyuculuktan papazlığa (Ve sonra Episkoposluğa) ve Antakya da büyük zenginlerden, manastıra girmeden önce bütün varlıklarını fakirlere dağıtan bir yoksul olarak hayatın bütün çeşitlerini haber verdi. Ama Altınağızlı nın terbiyesi için bütün uygun sebepler oluşmuştu. Şefkatli ve kararlı annesi, sadık ve vefakâr dostu Basiliyos Altınağızlı nın yumuşak kalbine en iyi etkiyi yapmışlardır. Zeki öğretmeni Libanyos ta geleceğin vaizinin aklını terbiye edip hitabet yeteneklerini geliştirdi ve Diyodor da muhtelif teolojik bilgiler ile dimağını zenginleştirdi. Ve aynı zamanda Melatyos un da ahlaki ilkelere ve gelecekteki hizmetinin şekline etkisi şüphesizdi. Çölde yaşamanın çetin şartları ve özbenliği ile mücadelesi iradesini öyle bir kuvvetlendirdi ki ondan mahir bir psikolog yaratıp onu bütün arzu ve şehvetlerinden özgür kılmıştır. İradesi, aklı ve yüreğindeki bu meziyetlerle, yaşam ve insanlar ile ilgili bilgisi ile Altınağızlı Yuhanna dini liderlik sahnesinde görünüverdi. Ve sanki gördüğü ve denediği muhtelif insanlar ve durumlar adeta ondan Hristiyanlık ahlakı hususunda etkili ve güçlü bir vaiz yapmak için anlaşmıştı. Ve mücadele sahnesinde bunun için gerekli olan bütün unsurlar, bilgiler ve kişisel saygınlık ile görünmüştü. Altınağızlı geniş hitap gücü ve ender görülen aklı ve bilimsel yetenekleriyle uzun süre geçmeden parladı. Akranları olan Antakya Kilisesi ruhban sınıfı arasında sivrildi ve Antakya Episkoposu Flafiyan ın sağ kolu oldu. Diğer ruhaniler ruhani hizmetler ve dini törenlerle meşgul olurken Altınağızlı özel bir şekilde vaaz işleri ile uğraşıyordu. Çünkü yaşlı olan Antakya Episkoposu kendisinin yerine işlerle ilgilenmek üzere

15 Altınağızlı yı seçmişti. Ve bu yeni kilise ruhanisi için vaaz işi basit, önemsiz bir iş olmayıp aksine yüreği için en sevimli ve en yakın bir hizmetti. Vaaz doğal bir yetenekti ve Altınağızlı buna karşı gelmek yerine sevgi ve hamaset ile ona sarıldı. Çünkü Altınağızlı vatandaşlarını hararetli bir sevgi ile sevdi. Onların faydaları için verdiği önem onu sürekli onlarla konuşmaya ve onları eğitmeye itiyordu. Ve bir seferinde bir Pazar günü birçok vaazlar vermişti. On iki yıllık ruhani hizmeti süresince, halkının ahlaki ıslahı için verdiği vaazlardaki hiçbir başarısızlık onu bu yoldan vazgeçirmedi.ve defalarca Altınağızlı ya şöyle söylendi: << Nasihat vermeyi bırak, vaazların yeter, seni dinlemek istemiyorlar>> Ama o eskisi gibi nasihatlerini vaaz vermekten daha çok önemsemeye devam etti. Ve kendisine vaazın hiçbir başarı elde etmemesi ve dinleyicileri arasında sözlerine dikkat edenin olmamasının mümkün olmadığı görünüyordu. Ve nasihat verdiği insanlara şöyle cevap verirdi: << Bu çoklukta serpilen tohumların ürün vermemesi mümkün değildir. Eğer herkes olmasa bile bazıları veya en az biri duyuyordu, bu beni teselliye yeter.>> Halkının ahlaki ıslahı ve terbiyesi için elinde mevcut olan her değerli şeyi feda ediyordu. Zamanı, sağlığı, gücü ve yaşamı onun deyişi ile kendisi için yalnız bu hedefleri gerçekleştirmek açısından değerliydi. Şimdi ise Altınağızlı nın çağdaşı olan Antakyalıları ve onlara karşı koymasına sebep olan durumları tanıyalım. Eksiklerini, kötülüklerini ve sapkınlıklarını ortaya koyalım ve bu eksiklikleri ve sapkınlıkları gidermede ve onları temiz Hristiyanlık faziletlerine döndürmede kullandığı vasıtaları görelim. Dördüncü asrın ikinci yarısında Antakya halkının en önemli eksikliklerinden biri, Yahudilik ve putperestliğe ve hurafe geleneklere olan eğilimleriydi. Ve özellikle putperest bayramlara ve inançlar ve sembollere ve kötümserliklere ve eskiden kalma durumlara olan eğilimlerdir. Bu Yahudi- Putperest gelenekler Antakya hristiyanları arasında güçlü bir şekilde yayılmıştı. Sebepleri ise çok ve çeşitlidir.bunların ilki şüphesiz, Kostantin tarafından hristiyanlığa yaşama hakkı verilen zaman ile Altınağızlı Yuhanna nın liderlik sahasında görüldüğü zaman arasında geçen süredir. Birkaç on yıl hristiyanların büyük bir kesiminin zihinlerine ve yaşamlarına gerçek Hristiyanlık ilkelerini yerleştirmek için yeterli bir süre değildi. Buna ek olarak Yahudi ve Putperestlerden birçoğu Hristiyanlık inancının hâkim olduğu ve yöneticilerin de bu inanca girdiklerini görünce, bireyler ve topluluklar olarak bu yeni inanca girmeye başladılar. Bundan amaç doğru bir inanca girmekten ziyade dünyevi yararlar elde etmek idi. Ve gerçek iman ile hristiyanlığı kabul edenler ise az sayıdaydı. Ve bir kısmı hükümetin merhametini elde edebilmek, ellerindeki işleri kaybetmemek korkusuyla ve başkaları da vazifelerinde yükselmek ve iltifat sağlamak ve bazıları da yalnız kendileri için hala kaba köylüler dini olarak bilinen diyanetle hüküm veriyorlar ve geri kalmışlar denmesin diye hristiyanlığı kabul ettiler. Bazıları da öğrenmek için veya başkalarını örnek aldıkları için bu dine girdiler. Bu nedenle, bu Hristiyanlar yalnızca hristiyan ismi ile süsleniyor veya bu isim ile örtünüyorlardı. Ama gerçekte bunlar hala eski mensup oldukları dinleri düşünüyor ve onları yaşatıyorlardı. Ve yalnızca görünüş olarak hristiyan görünme ile yetiniyorlardı. Ve bazıları bu görüntüleri aşağılıyordu ama

16 hakaretlerini çeşitli sebeplerle gizliyorlardı. Bu nedenlerle bunların birçoğunun yeni inançla ilgili görüşlerini değiştirmesi ve eski gelenek ve adetlerden vazgeçip bırakması uzun zaman gerektiriyordu. Ve insanların doğru bir şekilde terbiye edilmesi ve eski inanç ve geleneklerini yeni bir inanç sistemi ve adetlerle değiştirmesi Ahlaki Vaazlar esnasında büyük çabalar gerektiriyordu. Bu çağdaki vaizlerde ise eksik olan hususta buydu. Zira büyük bir çoğunluğu dinsel ve teolojik mücadelelerle uğraşmayı insanların genel ihtiyaçlarıyla uğraşmaya yeğlemişti. Hristiyanlığa yeni giren insanların zihinlerinden eski yerleşik Yahudi ve Putperest adetleri silmek Hristiyanlık için zor bir işti. Çünkü bunlar, taraftarlarının şahsiyetinde canlı örnekleri olan ve sayıları Antakya halkının yarısı olarak takdir edilirdi. Ve bu canlı örnekleri ile de hristiyanlara yakın geçmişlerini hatırlatıyordu. Ve bunu sevilen geçmiş olarak da adlandırabiliriz. Çünkü bu yeni hristiyanlar bu hatıraların tekrar canlanması ve onlara yeniden dönülmesi ve hristiyanların zihinlerinde tekrar hareketlenmesi için her yolu deniyorlardı. Ve bütün bunlara ek olarak, din değiştirmiş olan Julyanos un putperestliği savunan ve Altınağızlı nın papazlık rütbesini almadan birkaç yıl önce, putperestliği yenilemek amacıyla ismen hristiyan olanlara, Hristiyanlık üzerine putperestliğin hâkim olacağı bir devrim yapma ümit ve düşüncesi için fırsat verdiğini de ilave etmek lazımdır. Ve özel bir şekilde o zamanın putperestliği, taraftarlarından bazı âlimlerin gayretleri ile sanki bir yenilenme çağına başlıyor gibi göründü. Gerçekte görünende bu oldu. Mutlu bir ömür süren bir dinin son nefesi ruhla birlikte verilen son nefese benziyordu. Bu sayısız sebepler nedeniyle hristiyan toplulukları ve özellikle de Antakya hristiyanları içinde dördüncü yüzyılım ikinci yarısında sadık bir hristiyan yaşamı süren insanlar bulmak zordu. Ve bundan da zor olan gerçek bir hristiyan yaşamı süren insanlar bulmaktı. Ve denebilir ki miladi dördüncü yüzyıl hristiyanlığın zaferinin altın çağıdır. Hristiyanlık bilgisinin yayılması kilise pederlerinin çalışmalarıyla ün aldı. Ama bu çağı, hristiyanların büyük bir kesiminin yaşamı açısından altın çağ olarak adlandıramayız. Birçoğu Hristiyanlık dinine girdi ama eskisi gibi putperest törenlere ve ibadet türlerine katılmayı, putperest yürüyüşlere, putperestlerle birlikte yürümeye ve onların bayramlarını kutlamaya devam ediyorlardı. Ve hepsi de putperest adetlere âşık idiler. Ve bazıları da Yahudi dinine aynı şeyleri yapıyorlardı. Altınağızlı nın, Antakya ahalisine yaptığı vaazlar, hristiyanların, Yahudi ve putperest adetlere olan şiddetli bağlılıkları açısından açık bir tanıklık etmektedir. Çağdaşı olan ve putperest asıldan gelen hristiyanlar sadece putperest heykellere olan saygıyı gizlemeyi değil, hatta içinde ne bir put ve ne de meşhur gelecekten haber veren bir ilah kalmamış, yalnızca çıplak duvarlara ve yanık sütunlara sahip ve Antakya yakınındaki mezarında bulunan Apollon heykeline bile olan saygıyı terk edememişlerdi. Birçok hristiyan putperestlerle birlikte belirli zamanlarda bu mekâna gelirlerdi. Henüz unutulmamış adetler gereğince, bu mekânı çevreleyen yüce onura ulaşmak gayesiyle oradaki bedensel sevinçlere teslim olurlardı. Peki, şehit Papilanın heykelinin mezarında bulunuşu ve putperest heykelin yakılış mucizesinin anısı birçoğunun gidişatlarını iyileştirmeye ve günahtan sakınmaya yöneltiyordu. Oysa

17 hristiyanların bu putperest heykeli ziyaret etmeleri ise onların eski dinlerine olan bağlılıklarının gelişmesine sebep oluyordu. Altınağızlı'nın görüşü ve tanıklığı bu yöndeydi. Ve bunun doğruluğunun en parlak kanıtını, Altınağızlı nın yeni yıl vaazında buluyoruz.her şeyden önce şunu belirtelim ki hristiyanlar tanrıça Yanos un anısına evlerinin kapılarını çiçek çelenklerle süslerlerdi. Bu tanrıçaya göksel kapıların bekçisi olarak tapınırlardı. Bu davranışlarla dualarının Allaha ulaşmasını sağlaması için ona yaranırlardı. Ve bunu bilinçsiz bir şekilde yapmıyorlardı. Çünkü putperestliğe olan yeminleri henüz yakındı. Ve bu süsün tanrıça Yanos için yapıldığını biliyorlardı. Ve putperestler yeni yılın ilk gününü tanrıçayı razı etmek için şenlikler ve törenlerle geçirirlerdi ki tanrıça Yanos bütün yıl boyunca onlara diğer tanrıların iyiliklerini ve merhametlerini göndersin. Çünkü diğer tanrılar ve aralarında Jüpiter de dâhil olmak üzere gökten inemiyorlardı. Ve gökler kapısı bekçisinin bilgisi olmadan insanlara iyilikler ve hayırlar gönderemiyorlardı. Ve putperestlerin bu misali üzerine, hristiyanlarda kadın ve erkekler olarak evlerde ve şehir alanlarında ve çoğunlukla hanlarda bu gösterilere katılıyor geceyi sabaha kadar eğlenceleri ile ve onu takip eden çirkin ve arzu edilmeyen sonuçlarla geçiriyorlardı. Bununla birlikte hristiyanlar yılbaşında çeşitli oyunlar yapıyor ve putperestlerin yaptığı gibi gelecekle ilgili mutluluklara ait müneccimlik faaliyetleri de yapıyorlardı. Bu sıralarda Aziz Yuhanna henüz vaftiz olmamıştı. Çünkü o asırda insanlar, günümüzde olduğu gibi değil aksine kendi tam kanaatine göre iman ederek vaftiz olurlardı. İşte Yuhanna bu adet üzerine kendini henüz olgunlaşmamış olarak gördüğünden, yirmi ikili yaşlarında vaftiz sırrını kabul etmişti. Ve bu yaşa kadar bütün dikkatlerini, Mesih in öğretilerine ve onun yüce ve kutsal hedeflerini kabullenmeye yöneltmişti. Bu dönemde şartlar Altınağızlıya, Hristiyanlık inancının gerçekliği ve kutsallığının tespiti konusunda yardımcı oldu. Çünkü Altınağızlı, vatanı Antakya da dönme imparator Yulyanos un sebep olduğu şiddetli zulmün etkisini gözleriyle gördü. Ayrıca bu imparator putperestliğin yeniden yükselmesine ve hristiyanlığın gözden düşürülüp boğulması için gayretlerini buna yoğunlaştırmıştı. Ve bunun için dikkatlerini hristiyanlığın kalesi ve büyük merkezi olan Antakya ya çevirdi. Yulyanos bizzat Antakya ya geldi ve hemen geçmişte büyük bir şöhret kazanmış olan Apollon heykeline gitti. Ve bu heykeli boş görünce çok sinirlendi ve gazaba geldi. Ve onu orada yaşlı bir kâhin karşıladı. Ve orada başka tapınanlar ve kurban sunanlar olmadığı için kendi özel kazını, imparatorun gelişi şerefine Apollon a sundu. Ama Apollon heykelinin yakınında aziz şehit Papila adına bina edilmiş ve temelinde bu azizin kemiklerinin gömülü olduğu bir kilise vardı ve burası her zaman mümin kalabalıklarla dolardı. İmparator Yulyanos, son derece kızgınlığıyla Apollon heykelinin eski görkemine tekrar kavuşturulmasını ve Aziz Papila kilisesinin kapatılıp azizin kemiklerinin oradan çıkarılmasını emretti. Hristiyanlar ise bu emre uyup Aziz Papila nın cesedini törenle çıkardılar. Bu durum ise Yulyanos un daha çok gazaba gelmesine

18 yol açtı ve putperest askerlerinin hristiyanları ayırıp dövmelerini, işkence yapmalarını ve hakaret etmelerini emretti. Tarihçilerin tanıklık ettiklerine göre askerler hristiyanlara işkence yapıp döverlerken, garip bir olay meydana geliyor. Yulyanos un uğruna çok çabalar sarf ettiği Apollon heykelinin üzerine bir yıldırım düşer ve onu yakar. Bu mucizevî olay hristiyanların cesaretlerini ve imanlarını güçlendirir. Ve Yulyanos un sapkınlığını da arttırır. Bütün bu açık delillere rağmen, Apollon heykelini hristiyanların yaktığını ilan ederek onların üzerine gazabını yağdırıp zulümlerini vahşice arttırdı ve hristiyanların Antakya da bulunan büyük kiliselerinin kapatılması emrini verdi. Ve kilisenin kâhini yaşlı aziz Tiyodoritos u şehit etti. Ve Yulyanos bununla yetinmeyerek imparatorluğun her yerindeki hristiyanlara zulüm yapılmasını emretti. Ve ayrıca onları ağır vergilerle yıpratmaya ve bütün tapınaklarını yıkmaya ve mülklerini ellerinden almaya başladı. Din adamlarını idam etti ve birçoğunu sürgüne gönderdi. Putperestliğe geçenlere ise iltifatlar ve hediyeler yağdırıyordu. Eski putperest tapınakların açılmasını ve güzelleştirilmesini ve ayrıca Kudüs teki Yahudi tapınağının tekrar inşa edilmesini emretti. Ve hristiyanların inlemeleri ve şikâyetleri üzerine de meşhur sözünü söylüyordu:<< Eğer bir putperest on tane Galileli öldürürse bunda ne zarar var>> Ancak Yulyanos un ve putperestliğin yapmış olduğu zulümlerin neticesi bilindiği gibi hristiyanların zaferi ve büyümesine dönüşmüştü ve Yulyanos bu sonucu büyük bir korkuyla bilmekte olduğu halde ömrünün son nefesine kadar tövbeden uzak bir inatçı putperest olarak kaldı. Hamlelerinden birinde, hristiyanlığı yok edemediği için ölümcül bir yaraya tutulur. Ve ölümün sarhoşluğunu tedavi ederken, güçsüzlüğün heyecanı içinde güneşi pisliklere gömen aciz bir insan misali son nefesinde şu meşhur cümleyi söyledi. << Beni yendin ey Galile li>> Bu korkunç ve kanlı manzara Altınağızlı nın gözleri önünden geçer ve o henüz gençliğinin baharında. İnsan etkilenmenin şiddetli olduğu dönemde, insanların acılarını hisseder ve zulümü bilir. Ve bu korkunç günlerde hristiyan Antakya ahalisinin çektiği zulme üzülüyordu. Ve bütün korkularını ve tedirginliklerini onlarla paylaştı, Yulyan ın emriyle kutsal imanları nedeniyle şehit edilenlerin definlerine katıldı. Ve kafaları kesilen şehitler için hristiyanlarla birlikte acı gözyaşları döktü. Bütün bunlar Yuhanna için tatbiki bir okul gibiydi. Ve bu okulda gelişti ve bu büyük hristiyanın ruhu güçlendi. Yuhanna derslerini bitirince avukatlık mesleğine katıldı. Çünkü bu meslek o zamanın modası olmasından ziyade kazanç sağlayan bir uğraştı. İmtiyazlı yüksek tabaka mensubu olan birinin, ülkede yüce vazifelerin yolunu açan bu meslekte şansını denememesi çok nadir görülen bir şeydi. Çünkü konuşma sanatının sahip olduğu mertebe diğer bütün mertebelerden daha muteber ve yüksekti.

19 Hatip ve parlak yeteneklere sahip olan Yuhanna avukatlık mesleğinde onur, kazanç ve bütün akranları arasında kendisine ilerleme sağlamayı bekliyordu. Fakat Yuhanna nın tanışmak zorunda kaldığı hayatın içindeki fırtınalar, çalkantılar ve değişiklikler ile avukatlık mesleğinin gereği olarak içinde yaşamak zorunda kaldığı bozulmuş, fesat, zulüm ve çirkinliklerle dolu olan ortam Yuhanna nın içine sinmemiş ve onu razı etmemişti. Evet, Yuhanna mesleği sayesinde insan yüreğinin eksikliklerine yaklaşmayı en ince noktasına kadar öğrenmiş. Suç işlemeye olan eğilime ait uğraşları ise, gelecekte Yuhanna nın bir ruhsal tabip olarak beşeriyetin bozulan ahlakını tedavi etmekte çok yararlandığı bir alan olacaktır. Toplu olarak bütün bu olumsuzluklar Yuhanna nın kalbini tam bir tecrübe ve sağlam bir inanç sonunda ibadetle doldurdu. Ve dikkatini başka bir yöne çevirmesini sağladı, o yönde başka bir vazife onu davet ediyordu. Ve derhal annesine bu dünyayı terk edip manastıra girmeye kararlı olduğunu bildirdi. Bu haber Ansosa nın üzerine bir yıldırım gibi düştü ve biricik oğlunun bu ayrılığını bir türlü düşünemez oldu. Ve onu ölümüne kadar kendisinden ayrılmaması için ikna etmeye başladı. Ve işte Yuhanna nın yazmış olduğu kitaplardan birindeki sözleri: << Ve annem benim bu konudaki kararlılığımı öğrenince ellerimi tuttu ve onları gözyaşları ile ıslattı ve bu gözyaşlarından daha şiddetli sözlerle bana şöyle sesleniyordu: Bu dünyada beni ikinci bir defa daha dul yapma ve nefsimi bir musibetle daha ikaz etme, ölümümü bekle, bedenimi toprağa koyduktan sonra, Allah ın izniyle eğilimlerin seni nereye çağırırsa oraya git. Ama ben hayatta olduğum sürece benimle kal ve sana karşı hiçbir yanlışı olmayan annene acı verme ve bununla da Allah ın gazabını üzerine çekme.>> Seven ve vefakâr bir evlat olan Yuhanna annesinin sözünü tuttu ve onu yalnız bırakmadı ve bu yaşamda terk etmedi. Ancak o bu âlemde olduğu halde sanki onun dışındaymış gibi yaşamayı başarabildi.ve bu esnada Yuhanna vaftiz oldu, ve avukatlık mesleğinden vazgeçti, ve nefsini terbiye etmeye ve tanrı sözlerini öğrenmede derinlere inerek onun özünün gerçeğini anlamaya başladı. Ve kilisede dualara devam ediyor ve okuyucu rütbesinin bütün görevlerini üstleniyordu. Ve aynı zamanda özel hayatında ibadet eylemlerine ve kendi özbenliğini inkâr etmenin pratiklerini yapıyordu. Ve kendi kendine susma ve konuşmamayı farz edindi. Yani mümkün olduğu kadar konuşmamaya başladı. Ve bu şekilde, Yuhanna kademeli olarak bu âlemden ve bu çağdan büyük bir rağbetle özgürleşmeye başladı. Çünkü Yuhanna nın yaşadığı asır, her gerçek hristiyanın ve onurlu bir vatanseverin içini yakacak şeylerle doluydu. Ülkenin değişik kesimlerinde düzende sürekli bozulmalar ve ayaklanmalar meydana geliyordu. Ve her yerde anarşi yayılıyor ve genişliyordu. Muhtelif dinlerden ve elemanlardan oluşan ordunun komutanları çoğunlukla kanlı iç savaşları kışkırtıyor, krallık tahtını sarsıyor ve bazıları ise bunun sonunda o tahta oturuyordu. Ve dönme olan Yulyanos buna benzer bir yöntemle tahta oturur. Dışarıdan ise imparatorluk Frenkler Got lar ve Hun ların barbar saldırılarına maruz kalıyordu. Ve kilisede sükûnet ve barış olmuyordu. Örneğin Roma da iki kişi taht uğruna düşmanca davranmaya ve çarpış-

20 maya başladılar. Daniyer ve Orsin adlı bu şahıslar Roma da kanlı bir iç savaş başlattılar. İznik konsilinde mahkûm edilen Aryosizm ülkede gittikçe gelişip yayılmaya ve dalgalarıyla Ortodoks Kilisesini batırmakla tehdit etmeye başladı. Kralların kendileri de örneğin Konstans ve ondan sonra gelen Valent Aryosizm taraftarıydı ve Ortodoks lar bu dönemde şiddetli baskılara ve kanlı zulümlere maruz kaldılar. Ve bu sapkınlık Antakya da öyle bir şekilde yayıldı ki Ortodokslar evlerinde mahsur kalmaya mecbur oldular. Yuhanna nın özel bir şekilde manen çok bağlı olduğu Antakya nın yaşlı Episkopos u Melatyos dahi defalarca sürgüne mahkûm oldu. Bu rahatsız edici dönemde Antakya yörelerinde öyle dürüst episkoposlar vardı ki bütün güçleriyle Ortodoksluğu savunuyorlardı. Bütün dikkatlerini, genç bir okuyucu olan Yuhanna da gelişen ruhsal kuvvete yöneltmişlerdi. Onunla ilgili yetenekler ve ruhani yaşamı hakkında birçok bilgiyi haber edinmişlerdi. Yaşının küçük olmasına bakmadan onu episkopos olarak tayin etmeyi düşündüler. Yuhanna bu durumu haber alınca tarif edilmez bir şaşkınlığa ve coşkuya kapıldı. Zira kilise hizmeti onu anlayışında o derece kutsal ve yüce bir görevdi ki episkoposluk görevini yüklenmeyi düşünemiyordu. O bu konu ile mecburiyet ve hazırlanma durumunda iken, henüz yaşlılığa erişmemiş olan annesinin ölümünün acısıyla karşılaşır ve ona acı bir şekilde ağlar. Ve ilahi inayet, ki Yuhanna nın dürüst ve iyi annesi Ansosa da bunun böyle olmasını temenni etmişti, oğlunun onu cezbeden bu yolda önünün açılmasını ve arzusu olan Haç ı taşıma imkanını vermişti. Ve Yuhanna özgür kalınca onu bu dünyaya bağlayan bir şey kalmadığından süratle ve arzusuyla bu âlemden uzaklaştı ki yukarıda zikredilen episkoposlar onun bu durumunu fark edip onu arzu ettikleri makama tayin etmeye zorlamasınlar. Genç, ateşli ve ibadeti ve faziletiyle bilinen arkadaşı Basiliyos un aynı şekilde episkoposluk görevini kabullenmeye zorlandığını da görmüştü. Ansızın Yuhanna Antakya dan yok oldu ve bu dürüst arkadaşı Basiliyos tan ani ve özel bir şekilde çölde gizlendi. Amacı küçük bir engel dahi olmadan kendini bütünüyle Allah a vermek ve kutsallık yolunda gelişip kemale ermekti. Antakya nın karşı tarafında, ufuklardaki bulutta sonu göz bakışıyla idrak edilemeyen sıradağlar yer alıyordu. Bu dağların zirvesinde çıplak tepeler ve bunları kesen derin vadiler vardı. Bu vadilerin bazı yerleri sık ağaçlıklarla örtülüydü. Bu dağların arasında büyük ve küçük manastırlar yer alıyordu. Bu manastırlarda Mesih e iman etmiş, yalnızlığı seven ve Hristiyanlığın ilk çağlarında artmakta olan zulümden kaçanlar yaşamaktaydı. Ve Yuhanna da bu manastırlardan birine yerleşir. Gençliğini refah ve nazlı olarak geçirmiş birisi için bu hayatın ne kadar zor ve meşakkatli olduğunu tasavvur edebilirsiniz. Çünkü böyle bir yaşam sürekli bir mücadele ve yorgunluğu gerektirirdi. Ve Yuhanna kendisinin bu yaşamı için şöyle der: Gecenin yarısında rahipler ibadet ve mezmurları terennüm etmek için kalkarlar, gündoğumundan önce biraz dinlenir. Ve gün esnasında dua etmek için dört kez bir araya gelirler. Üçüncü saatte, altıncı saatte, dokuzuncu saatte ve akşam duasında. İbadetin olmadığı sürelerde rahipler kutsal kitaplar ve nüshalarının okunup bilgi edinilmesi ve yaşam için gerekli diğer bütün işlerin, örneğin odun kesilmesi, su taşınması ve