File de vacanþã. Xpress Promotion VOCEA AUTENTICĂ. Către Conducerea Uniunii Democrate Turce din România

Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Bir başka ifadeyle sadece Allah ın(cc) rızasına uygun düşmek için savaşmış ve fedayı can yiğitlerin harman olduğu yerin ismidir Çanakkale!..

Allah a Allah (ilah,en mükemmel, en üstün,en yüce varlık) olduğu için ibadet etmek

Nesrin: Ahmet! Ne oturması! Daha gezecek birçok mağaza var, sen oturmaktan bahsediyorsun.

VOCEA AUTENTICĂ. Constanţa - România str. Crişana, nr. 44 cod tel./fax: 0241/ web: office@udtr.

CONDUCEREA U.D.T.R. Cuprins

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

Pr i mul mi nar et cu tr e i ba lcoa ne di n

Evlenirken Nelere Dikkat Edilmeli?

Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış

Recep in İlk Üç Orucunun Fazileti

HAKSES. Constanţa - România. tel./fax: 0241/ str. Crişana, nr. 44 cod web:

UNIUNEA DEMOCRATĂ TURCĂ DIN ROMÂNIA ROMANYA DEMOKRAT TÜRK BİRLİĞİ VOCEA AUTENTICĂ

Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205)

HAKSES. Constanţa - România. tel./fax: 0241/ str. Crişana, nr. 44 cod web: office@udtr.ro

VOCEA AUTENTICĂ. Constanţa - România str. Crişana, nr. 44 cod tel./fax: 0241/ web: office@udtr.

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

Başbakan Yıldırım, 39. TRT Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliği ne gelen çocukları kabul etti

VOCEA AUTENTICĂ. Constanţa str. Bogdan Vodă, nr. 75, etaj 2. tel./fax: 0241/ web: office@udtr.

Buyruldu ki; Aklın kemali Allah u Teâlâ nın rızasına tabi olmak ve gazabından sakınmakladır.

Kur an-ı Kerim i Diğer Kutsal Kitaplardan Ayıran Başlıca Özellikleri

1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar

HAKSES. tel./fax: 0241/ web: Constanţa - România str. Crişana, nr. 44 cod

Diyanet'in yaz Kur'an kursları bugün başladı

ÖNCESİNDE BİZ SORDUK Editör Yayınevi LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Yeni Tarz Sorular Nasıl Çözülür? s. 55

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş?

CONGRESUL TINERILOR DIN LUMEA TURCÃ

Ramazan: Hicri takvimin dokuzuncu ayıdır. Ramazan-ı Şerif veya Oruç Ayı da denilir.

CONDUCEREA U.D.T.R. Cuprins

HAKSES. tel./fax: 0241/ web: Constanţa - România str. Crişana, nr. 44 cod

Azrail in Bir Adama Bakması

URL: Hazırlayan: Mehmet Fatih Bütün. Dua. Dua İbadetin Özüdür. Niçin ve Nasıl Dua Edilir? Kur'an'dan ve Hz. Peygamber'den Dua Örnekleri BÖLÜM: 2

HAKSES. adresa: Constanţa - România. telefon: 0241/ fax: 0341/ str. Crişanei, nr. 4 4 cod

HAKSES. tel./fax: 0241/ web: Constanţa - România str. Crişana, nr. 44 cod

HAKAN ÇAVUŞOĞLU: YUNANİSTAN İÇİN ELİMİZİ TAŞIN ALTINA KOYMAYA HER ZAMAN HAZIRIZ" Cumartesi, 04 Kasım :31

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. Kral Davut (Bölüm 2)

HAKSES. tel./fax: 0241/ web: Constanţa - România str. Crişana, nr. 44 cod

BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BATI TRAKYALI GENÇLERLE YTB DE BULUŞTU Cuma, 13 Nisan :47

HAKSES. Constanţa - România. tel./fax: 0241/ str. Crişana, nr. 44 cod web:

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

Ben gid-iyor-muş-um git-mi-yor-muş-um. Sen gid-iyor-muş-sun git-mi-yor-muş-sun. O gid-iyor-muş git-mi-yor-muş. Biz gid-iyor-muş-uz git-mi-yor-muş-uz

HAKSES. tel./fax: 0241/ web: Constanţa - România str. Crişana, nr. 44 cod

Beykoz Yerel Basını: Yılın Öğretmen Çifti, Adife& Bayram YILDIZ - Özgün Haber

VOCEA AUTENTICĂ. Constanţa str. Bogdan Vodă, nr. 75, etaj 2. tel./fax: 0241/ web:

Yenilenen Geçici Hayvan Bakım Merkezi açıldı

CONDUCEREA U.D.T.R. Cuprins

CONDUCEREA U.D.T.R. Cuprins

Kültürümüzden Dua Örnekleri. Güzel İş ve Davranış: Salih Amel. İbadetler Davranışlarımızı Güzelleştirir. Rabbena Duaları ve Anlamları BÖLÜM: 3 URL:

UNIUNEA DEMOCRATĂ TURCĂ DIN ROMÂNIA ROMANYA DEMOKRAT TÜRK BİRLİĞİ VOCEA AUTENTICĂ. Constanţa str. Bogdan Vodă, nr.

AK PARTi Genel Başkanı ve Başbakan Erdoğan Bosna-Hersek te

CONDUCEREA U.D.T.R. Cuprins

Bilmeceli-Bulmacalı-Oyunlu. Namaz Kitabım. Bilal Yorulmaz

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu

Ünite 01: Arapçada Kelime ve Cümle Çeşitleri

UNIUNEA DEMOCRATĂ TURCĂ DIN ROMÂNIA ROMANYA DEMOKRAT TÜRK BİRLİĞİ

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

Ömer Turhan. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Aile Bülteni. ANKA Çocuk Destek Programı nın Tanıtımı Yapıldı. aile.gov.tr

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atatürk Havalimanı Devlet Konukevi nde düzenlenen basın toplantısında konuştu

TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN. Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla

Atatürk ün Kişisel Özellikleri. Elif Naz Fidancı

CONDUCEREA U.D.T.R. Cuprins

ROMANYA DEMOKRAT TÜRK BİRLİĞİ UNIUNEA DEMOCRATĂ TURCĂ DIN ROMÂNIA VOCEA AUTENTICĂ. Constanţa str. Bogdan Vodă, nr.

PROTOCOLUL ŞEDINŢEI COMISIEI MIXTE MOLDO-TURCE PRIVIND TRANSPORTUL AUTO INTERNAŢIONAL

1 Iunie FESTIVALUL COPIILOR DIN LUMEA TURCÃ. Xpress Promotion VOCEA AUTENTICĂ

VOCEA AUTENTICĂ. Constanţa str. Bogdan Vodă, nr. 75, etaj 2. tel./fax: 0241/ web: office@udtr.

SORU- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Bugüne kadar nerelerde görev aldınız?

Kendim yanarım aşk ile gayre zararım yok. Ser tâ be kadem ateşim amma şererim yok. Yâri ararım devrederek hâne be hâne

HAKSES. tel./fax: 0241/ web: Constanţa - România str. Crişana, nr. 44 cod

OKULUMUZDAN HABERLER. -Çakma Külkedisi. Okulumuzda yoğun bir sınav haftası geçti. Bu sayımızda sizden gelenler daha çok yer vereceğiz.

HAKSES. tel./fax: 0241/ web: Constanţa - România str. Crişana, nr. 44 cod

Rukia Nantale Benjamin Mitchley Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 5

&[1 CİN ALİ'NİN HİKAYE KİTAPLAR! SERIS.INDEN BAZILARI. l O - Cin Ali Kır Gezisinde. Öğ. Rasim KAYGUSUZ

Seyahat Genel. Genel - Olmazsa olmazlar. Genel - Muhabbet. Yardım isteme. Birinin İngilizce konuşup konuşmadığını sormak

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir?

"Down Şefler Türkiye Projesi"

1 Ahlâk nedir? Ahlâk; insanın ruhuna ve kişiliğine yerleşen alışkanlıklardır. İki kısma ayrılır:

VOCEA AUTENTICĂ. Constanţa str. Crişana, nr. 44. tel./fax: 0241/ web: office@udtr.ro

BEYANAT. Ahmed el Hasan (a.s)

5 Kimin ümmetisin? Hazreti Muhammed Mustafa nın (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetiyim. 6 Müslüman mısın? Elhamdülillah, Müslümanım.

MÜSİAD İNGİLTERE ŞUBESİ AÇILIŞI , LONDRA. İş ve Siyaset Dünyasının, STK larının Başkan ve Temsilcileri,

En büyük gücümüz teşkilatlarımız

Kulenizin en üstüne koşup atlar mısınız? Tabii ki, hayır. Düşmanınıza güvenip onun söylediklerini yapmak akılsızca olur.

PROIECT DE ACÞIUNI PE ANUL Serata literar-muzicală Poezia eminesciană în lumea turcă Constanţa, ianuarie; 2. Zilele culturii turcoislamice

HOŞ GELDİN RAHMET AYI RAMAZAN!

GÜNAH ve İSTİĞFAR. Israr etmek kişiyi nasıl etkiler

Birinci kadın; Oğlunun çok hareketli olduğunu, ellerinin üzerinde dakikalarca yürüyebileceğini söyledi.

CONDUCEREA U.D.T.R. Cuprins

M. Sinan Adalı. Eski zamanlarda yaşamış peygamberlerin ve ümmetlerinin başlarından geçen ibretli öyküler, hikmetli meseller

HAKSES. Constanţa - România. tel./fax: 0241/ str. Crişana, nr. 44 cod web: office@udtr.ro

LA MOMENT ANIVERSAR SEVGİLİ ÇOCUKLARIMIZA. Selam Printing VOCEA AUTENTICĂ. Konuşmayanlar. Ev ödevi. Hepsi bu kadar mı?

Bir$kere$güneşi$görmüş$ olan$düşmez$dara$

Yayınevi Sertifika No: Yayın No: 238. HALİM SELİM İLE 40 ESMA Mehmet Yaşar

Başbakan Yıldırım, Mersin Şehir Hastanesi Açılış Töreni nde konuştu

ROMANYA'DA KURBAN BAYRAM FAALİYETLERİ

DTİK TÜRK GİRİŞİMCİLER KURULTAYI. Açış Konuşması. Ömer Cihad Vardan, DEİK Başkanı. 26 Mart 2016, İstanbul

Baki olan Rabbimiz ve davamızdır

CONDUCEREA U.D.T.R. Cuprins

Kurban Bayramınız Mübarek olsun!

Gerçek şudur ki bu konu doğru dürüst anlaşılmamıştır; hakkında hiç derin derin düşünülmemiştir. Ali-İmran suresinde Allah (c.c.) şöyle buyurur; [3]

Transkript:

- Iulie / Temmuz 2004 pagina / sayfa 16 Către Conducerea Uniunii Democrate Turce din România Vă mulţumim din suflet pentru faptul că ne-aţi dat posibilitatea de a participa la Tabăra de limbă maternă, de la Izvorul Muntelui, unde am învăţat multe lucruri interesante, am văzut locuri minunate şi am legat noi prietenii. Cu stimă şi respect, Elevii şi cadrele didactice din Filiala Medgidia File de vacanþã urmare din pag. 12 Frumoase au fost şi excursiile la baraj şi plimbarea cu vaporaşul închiriat numai pentru noi, peisajul era cu totul deosebit de ce văzusem până atunci. Munţii falnici acoperiţi de brazi se oglindeau în lumina lacului dând reflexe verzui. Timpul în tabără parcă zburase, atât de multe locuri frumoase vizitasem, prieteniile legate cu copii de vârsta mea toate acestea rămân în amintirea mea ca cea mai frumoasă tabără din viaţa mea. Gafar Alev, cls-vi Liceul de Artă DIRECTOR OSMAN FEDBI Redactor-şef NUREDIN IBRAM Secretar de redacþie: Asan Murat Secretar tehnic: Omer Minever Colectiv redacþional: Abdula Gülten, Ervin Ibraim, Firdes Veli, Iomer Subihan, Nilgün Asan Adresa de corespondenţă: B-dul Tomis nr. 99, bl. S0, ap. 3 Constanţa Tel./Fax: 0241-550903 8700 e-mail: hakses@1a.ro Tehnoredactare computerizată în sediul U.D.T.R. Tehnoredactor: Fârtat Cicero fotoreportaj realizat de Emghil Hasan Tiparul executat de: s.c. Xpress Promotion s.r.l. Constanþa I.S.S.N. 1224-4694 Anul VI 2004, Nr. 7 (109) VOCEA AUTENTICĂ IULIE / TEMMUZ ROMANYA TÜRK DEMOKRAT BİRLİĞİNİN YAYIN ORGANIDIR PERIODIC BILINGV AL UNIUNII DEMOCRATE TURCE DIN ROMÂNIA EDITAT CU SPRIJINUL CONSILIULUI MINORITĂŢILOR NAŢIONALE JURNAL DE TABÃRÃ Vară, soare, călduri toride. Nevoie de relaxare şi de reîncărcare a energiilor consumate după un an şcolar epuizant. În continuarea unei bune tradiţii, U.D.T.R. a oferit elevilor merituoşi o binemeritată odihnă activă. Din Constanţa şi Medgidia, din Techirghiol şi Cobadin, din Dobromir şi Lespezi, din Văleni şi Tulcea, din celelalte filiale U.D.T.R., cu genţi, cu rucsacuri de voiaj, dar mai ales cu zâmbet, voie bună şi dorinţă de cunoaştere şi aventură, copiii şi adolescenţii noştri s-au îmbarcat în confortabilele Mercedes, cu aer condiţionat, şi au luat drumul Moldovei. Mai precis ale judeţului Neamţ, ale cabanei Izvorul Muntelui din Bistriţa, gazda noastră ospitalieră. Drumul, cu puţin peste 500 km, presărat cu popasuri, a traversat judeţele Constanţa, Ialomiţa, Brăila, Vrancea, Bacău, Neamţ, râuri, poduri şi localităţi cu rezonanţă istorică şi spiritualitate. Iar în Moldova, puzderia de biserici şi mânăstiri, de cetăţi medievale, case memoriale, ne-a reiterat fuziunea existenţei materiale, uneori dură, dramatică, cu dorul de linişte, dragoste, şi credinţă în Dumnezeu al omului m, ce domină întreg ţinutul de rând, ţăranul român, talpa Moldovei. ţării. Râul Bistriţa, care străbate Venind dintr-o zonă litorală judeţul de la N-V la S are şi de şes, am parcurs treptat împreună cu celelalte răuri: o arie geografică mirifică, a Cracău, Tarcău, Valea Neagră, judeţului Neamţ, cu un cadru Verdele şi Românul un potenţial natural variat şi pitoresc, cu hidroenergetic valorificat şi văi adăpostite, depresiuni amenajat cu măiestrie, efort şi subcarpatice şi dealuri domoale, ştiinţă. brăzdate de numeroase ape. Iar lacurile în totalitate Priveliştea, superbă şi artificiale, au fost executate reconfortantă, are ca punct cu funcţii hidroenergetice, de central de atracţie masivul atenuare a viiturilor, pentru Ceahlău, cu un vârf de 1904 irigaţii, piscicultură şi desigur, zone de agrement ce atrag localnicii şi turiştii. De altfel, Lacul Roşu şi Cheile Bicazului au fost şi pentru noi, unul din cele mai atractive ţinte turistice. Şi acum, ne-au rămas în memoria sufletului, aceste privelişti de unică frumuseţe în lume. În forma literei L, Lalul Roşu, adânc de 10 m, cu o suprafaţă de 12,7 ha şi cu o circumferinţă de 2830 km se află lângă Cheile Bicazului. În vara anului 1837, în urma ploilor abundente, o mare cantitate de moloz stâncos de pe versantul nordic al Stâncii, cu nume înfricoşător, Ucigaşul, a alunecat şi a blocat drumul Pârâului Bicajel. Apa s-a acumulat şi a format un lac de baraj natural. O prive-lişte unică, nemaiîntâlnită în alte locuri, este mulţimea trunchiurilor brazilor de odinioară, care ies din apă şi străpung imaginea Suhardului Mic ce se reflectă în oglinda lacului. continuare în pag. 2

- Iulie / Temmuz 2004 pagina / sayfa 2 pagina / sayfa 3 JURNAL DE TABÃRÃ DECLARAÞIA DE PRESÃ a domnului Ion Iliescu, Preşedintele României, la încheierea convorbirilor oficiale cu domnul Ahmet Necdet Sezer, Preşedintele Republicii Turcia Palatul Cotroceni, 8 iulie 2004 De ce Lacul Roşu? Pentru că gresia terţiară de culoare roşie, dezagregabilă, transportată de Pârâul numit şi el Roşu - a vopsit în roşu împrejurimile până la lac. Există şi două poveşti, două legende legate de originea locului. O legendă spune că pe pajiştea dintre versanţii munţilor a fost, odinioară, o stâncă. Ciobanii, la apropierea furtunii, au încercat să se refugieze, dar Muntele Ucigaş s-a dărâmat, i-a îngropat împreună cu oile. Stâncile prăbuşite au fost cauza adunării apelor munţilor şi au format Lacul Roşu, numit (cândva) şi Lacul Ucigaş. O altă legendă vorbeşte de Estera o fată de mare frumuseţe fizică şi sufletească care la târgul de la Gheorgheni, s-a îndrăgostit de un flăcău voinic, ce se lua la trântă şi cu ursul. Flăcăul a fost luat la oaste, iar fata, zilnic, pe înserate, se ducea cu ulciorul la izvor, stătea ore în şir, cânta trist, de se înduioşau şi munţii, în aşteptarea iubitului. Într-o zi, fata a fost răpită de un tâlhar şi a fost dusă între stâncile cu o mie de feţe unde locuia. I-a promis fetei aur şi argint doar de a fi îndrăgit de ea. Fata a refuzat şi pentru a nu fi silită a fi mireasa tâlharului a cerut sprijinul naturii, al munţilor. Şi, minune, stâncile impresionate de ruga şi strigătele îndurerate ale fetei, au răspuns cu tunete. Ploaia torenţială a măturat totul în cale, iar stâncile prăbuşite au zidit şi fata şi tâlharul. Apele adunate ale munţilor au format Lacul Roşu, numit şi Lacul Ucigaş. Am admirat, noi toţi, flora bogată a Lacului, bradul alb, paltinul şi plopul de munte de pe versanţii din apropiere. Flori ca stânjenelul, laptele cucului, garofiţa, margareta şi celebra Floare de colţ dau un aer vesel, atractiv locurilor. Aflat la o altitudine de aproape 1000 de metri, Lacul Roşu situat într-o mică depresiune montană, are o climă plăcută. În acea superbă zi de odihnă şi de vacanţă, când am zis: Bună ziua!, Bine te-am găsit!, erau circa 10-11 C, o zi fără ploaie, puţin înnorată. Am admirat de pe o băncuţă cochetă priveliştea şi ne-am încru-cişat privirile şi drumul cu zeci de turişti, chiar străini. Unii au efectuat o plimbare pe lac, alţii au cumpărat diverse souvenir-uri, au stat la o cafea şi un suc. În ce mă priveşte, mi-am autodăruit o Floare de colţ, inestimabilă sentimental, pe un lemn cerat, lăcuit. Un alt obiectiv turistic al zonei a fost pentru noi, elevi şi însoţitori Cheile Bicazului, dar şi lacul de acumulare şi barajul Izvorul Muntelui, pe care am efectuat o scurtă croazieră, într-o zi schimbătoare, când soarele se juca, intrând şi ieşind din nori. Am fost impresionaţi de Baraj, finalizat undeva în anul 1960, o mare realizare tehnică a vechiului regim, cu o înălţime de maximum 127 m, cu o grosime la bază de aproape 120m şi o lungime a coronamentului de 435 m, conform datelor tehnice, înscrise pe o placă de marmură de beneficiar, anume Ministerul Industriei Grele. Cheile Bicazului, de mare frumuseţe, ne-au prilejuit clipe de desfătare şi reverie. Serpentinele au fost făcute de noi, la pas, doar la coborâre, ajungând sus, prin bunăvoinţa şoferului şi acordului conducerii taberei cu autocarul până în vârful muntelui. Peisajul superb, cu păduri de stejar şi fag, pajiştile alpine cu o vegetaţie specifică de arbuşti, merişori, afini, floare de colţ, jnepi şi plante târâtoare, iar ceva mai jos, în apropiere de 1800 m, paltinul de munte, bradul, zada, mesteacănul, molidul, ne-au ozonat şi ne-au provocat uimire şi desfătare. Ozana cea frumos curgătoare, snoavele şi povestirile marelui Ion Creangă ne-au relegat de anii copilăriei şi lecturilor şcolare, iar vizita la Casa Memorială de la Humuleşti a fost un asemenea prilej. Aici elevii noştri au văzut o casă ţărănească autentică de acum două secole, cu laviţă, pridvor, lampă, cuptor de pâine, covoare şi ştergare populare, cu tot ce dădea cândva farmecul şi distincţia artei meşteşugăreşti şi populare. continuare în pag. 15 Îmi face o deosebită plăcere să-l salut astăzi la Bucureşti pe domnul Ahmet Necdet Sezer, Preşedintele Republicii Turcia, şi să-mi exprim şi cu acest prilej satisfacţia pentru calitatea excelentă a raporturilor bilaterale. Vizita în România a domnului Preşedinte Sezer continuă dialogul la nivel înalt între ţările noastre, dialog care are consistenţă şi continuitate, permiţându-ne să dăm o dinamică permanent ascendentă relaţiilor româno-turce în toate domeniile. În dialogul de azi, am făcut un bilanţ al obiectivelor realizate de la precedenta noastră întâlnire, am identificat noi acţiuni de cooperare, am adăugat noi subiecte agendei bilaterale, care este extrem de bogată şi de diversă. Am exprimat aprecierile României în privinţa modului exemplar în care Republica Turcia a organizat Summit-ul Organizaţiei Tratatului Atlanticului de Nord, lucru care a permis adoptarea unor decizii cu impact major în privinţa reformelor Alianţei şi acţiunilor ei viitoare. România, ca membru al Alianţei, doreşte să contribuie activ, alături de Republica Turcia şi de celelalte ţări membre, la finalizarea procesului de stabilizare a situaţiei în Balcanii Occidentali şi în zona Mării Negre, pentru consolidarea flancului sudic al Alianţei. Mulţumesc şi pe această cale pentru gestul deosebit al domnului Preşedinte de a ne remite temporar originalul sabiei lui Ştefan cel Mare, ca semn al reconcilierii istorice şi al încrederii reciproce intre popoarele noastre. Sabia va fi expusă, până la sfârşitul lunii iulie, la Muzeul de Artă al Municipiului Bucureşti, în cadrul manifestărilor de comemorare a 500 de ani de la moartea domnitorului. Am abordat cu prioritate, în discuţiile pe care le-am purtat cu domnul Preşedinte Sezer, subiecte care privesc situaţia de pe continentul european şi evoluţia unor crize la nivel internaţional. Faptul că România a devenit membru cu drepturi depline al NATO deschide noi oportunităţi de colaborare româno-turcă, menite să consolideze stabilitatea şi securitatea regiunii noastre. Acest lucru a devenit posibil graţie şi susţinerii permanente pe care Turcia a acordat-o candidaturii României la Alianţa Nord-Atlantică. Acum există întrunite toate condiţiile necesare pentru a participa împreună la dezbaterea tematicilor actuale ale NATO şi la luarea celor mai bune decizii pentru statele aliate şi comunitatea internaţională, în scopul consolidării dialogului trans-atlantic. De asemenea, am salutat adoptarea, în mai a.c., de către Parlamentul turc, a celui de-al 8-lea pachet de armonizare legislativă cu Uniunea Europeană, pas hotărâtor în direcţia îndeplinirii de către Turcia a criteriilor de la Copenhaga şi a aderării ei la marea familie europeană. Aceste eforturi deosebite pe calea reformei şi-au găsit reflectarea în aprecierile pozitive ale Consiliului European de la Bruxelles şi în angajamentul Uniunii Europeane de a sprijini, în continuare, procesul de reforme din Turcia. Problematica irakiană, situaţia din Afganistan, din Orientul Mijlociu, aspecte actuale privind problema cipriotă, precum şi colaborarea regională au figurat, de asemenea, pe agenda discuţiilor noastre. Am evocat cu satisfacţie în discuţia noastră dezvoltarea cooperării economice bilaterale. Există premise pentru ca 2004 să fie, pentru comerţul extern al României cum apreciază specialiştii noştri - anul Turciei, prin atingerea unei valorii de 2,5 miliarde de dolari în volumul schimburilor comerciale româno-turce. Acest lucru se înscrie în obiectivele noastre de politică economică, aşa cum au fost reamintite la recent încheiata sesiune a Comisiei economice mixte dintre România şi Turcia, de la Ankara, în aprilie, precum şi în timpul Forumului economic bilateral din 20-21 mai a.c., de la Bucureşti. În prezent, România este primul partener economic al Turciei în Balcani, al doilea în zona Mării Negre, după Federaţia Rusă. Am exprimat interesul părţii române de a intensifica schimburile culturale între ţările noastre, inclusiv prin întărirea prezenţei lectorilor de limbă română la Universităţi din Turcia. În acest context se înscrie şi deschiderea Centrului Cultural Românesc de la Istanbul, de asemenea, sprijinul pe care Turcia ni l-a acordat pentru accesul românilor din Istanbul la o biserică ortodoxă, care aparţine Bisericii greceşti şi înţelegerea intervenită între cei doi prim-miniştri, prin oferirea de locuri pentru construirea unei biserici ortodoxe române în Istanbul şi a unei moschei la Bucureşti. Am trecut în revistă modalităţile de aplicare a Acordului bilateral de vize şi am subliniat nevoia de a studia împreună căile pentru ca aceasta să nu afecteze atât relaţiile economice, mişcarea oamenilor de afaceri, ca şi numărul de turişti români şi turci, care vor dori să viziteze în această vară Turcia şi România. Au fost discutate şi alte subiecte de interes comun, inclusiv întărirea cooperării în lupta împotriva terorismului internaţional, a proliferării armelor de distrugere în masă, a crimei organizate, traficului de droguri, arme şi persoane. Consider vizita domnului Preşedinte Sezer o nouă expresie a voinţei ţărilor şi naţiunilor noastre de a dezvolta şi aprofunda relaţiile prieteneşti, de a oferi ţărilor din zonă un exemplu de bună vecinătate şi de asumare responsabilă a obligaţiilor care ne revin ca membri ai comunităţii internaţionale. Îi dorim domnului Preşedinte o şedere plăcută în România, ca unul din prietenii aleşi ai ţării noastre! Departamentul comunicarii publice Pagină realizată de Ervin Ibraim

- Iulie / Temmuz 2004 pagina / sayfa 4 pagina / sayfa 5 Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet SEZER in görüşmelerden sonra Romanya Devlet Başkanı Iliescu ile birlikte düzenlenen ortak basın toplantısında yaptıkları konuşma aşağıda sunulmaktadır: Basının Değerli Temsilcileri, Romanya Devlet Başkanı Sayın Iliescu nun çağrılısı olarak Romanya yı yeniden ziyaret etmekten mutluluk duyuyorum. Bugün Bükreş e vardığımız andan beri bizlere gösterilmekte olan sıcak konukseverlikten ötürü, şahsım ve heyetim adına teşekkür ederim. Sayın Iliescu yla başbaşa ve heyetlerle yaptığımız görüşmeler çok verimli ve yararlı geçmiştir. Görüşmelerimizde, ikili ilişkilerimizin yanısıra, bölgesel ve uluslararası gelişmeleri ayrıntılı biçimde gözden geçirme olanağını bulduk. Ülkelerimiz arasında ikili, bölgesel ve uluslararası alanlarda varolan işbirliğinin daha da güçlendirilmesi yönünde görüş birliğine vardık. Romanya, bölgemizde çok iyi ilişkiler sürdürdüğümüz dost bir ülkedir. İkili ilişkilerimiz ve işbirliğimiz son onbeş yılda büyük ilerleme kaydetmiştir. Ülkelerimiz arasında herhangi bir siyasal sorun bulunmaması, bölgesel ve uluslararası konulardaki görüşlerimizin de geniş ölçüde örtüºmesi sevindiricidir. Ekonomi ve ticaret alanlarındaki ilişkilerimiz de çok iyi bir düzeydedir ve daha da gelişme eğilimine sahiptir. Türkiye, Romanya nın bölgedeki en büyük ticaret ortağı konumundadır. Romanya yla ticaret hacmimiz büyük gelişme göstermiş ve geçtiğimiz yıl iki milyar Dolar sınırına yaklaşmıştır. Türk işadamlarının Romanya daki yatırımları ise resmi verilere göre 418 milyon Dolardır. Üçüncü ülkeler üzerinden gelen Türk kaynaklı yatırımlar da gözönüne alındığında, bu oranın çok daha yüksek olduğu anlaşılmaktadır. Türk işadamları ve girişimcileri Romanya yı yatırım yapılacak ülkeler arasında ön sıralarda görmektedir. Bu, hiç kuşkusuz ülkelerimizi birbirine daha da yakınlaştırmaktadır. Bugünkü görüşmelerimizde, son yıllarda ekonomi ve ticaret alanlarında sağlanan olumlu gelişmelerin daha da ileriye götürülmesinin yollarını aradık ve bu konuda her iki tarafta da gerekli istencin bulunduğunu bir kez daha doğruladık. Romanya nın İstanbul da gerçekleştirilen NATO Doruğuna katılımı, NATO ya üye olmasını başından beri destekleyen Türkiye için ayrı bir mutluluk ve kıvanç kaynağı olmuştur. Ayrıca, Devlet Başkanı Sayın Iliescu yu NATO Doruğu sırasında ülkemizde ağırlamaktan onur duydum. İki Müttefik ülke olarak, bundan böyle bölgesel işbirliği süreçleri içerisinde gösterdiğimiz dayanışma ve yakın teması sürdüreceğimize, küresel ve bölgesel barış ve istikrara daha büyük katkılarda bulunabileceğimize inanıyorum. Ziyaretimin, ilişkilerimizin köklü tarihsel boyutunu da içeren bir yanı bulunmaktadır. Bildiğiniz gibi, Başbakan Sayın Erdoğan Romen Kralı Stefan ın Topkapı Sarayı Müzesi nde bulunan kılıcının kopyasını Mayıs ayında Romanya ya gerçekleştirdiği ziyaret sırasında Başbakan Sayın Nastase ye sunmuştu. Şimdi ise, kılıcın aslı geçici bir süreyle Ulusal Sanat Müzesi nde sergilenecektir. Bu, Kral Stefan ın beşyüzüncü ölüm yıldönümünü anma törenlerine ülkemizin en iyi biçimde katkıda bulunma isteğinin bir anlatımıdır. Kılıcın yer alacağı serginin açılışından ötürü yarın düzenlenecek törene katılacak olmaktan mutluluk duyuyorum. Yüzyıllar öncesinden kalan bu kılıç, bugün ülkelerimiz arasındaki tarihsel miras niteliğine de sahip dostluk ve karşılıklı anlayış duygularının yinelenmesine neden olmaktadır. Bundan duyduğum sevinci ayrıca belirtmek isterim. Ziyaretimin ülkelerimiz arasındaki ilişkilere yeni bir ivme kazandıracağına inanıyorum. Devlet Başkanı Sayın Iliescu ya yakın ilgisi ve konukseverliği için teşekkürlerimi yineliyor, hepinizi içtenlikle selamlıyorum. AHMET NECDET SEZER GÖREV SÜRESİ 16 MAYIS 2000 13 Eylül 1941 de Afyon da doğdu. 1958 yılında Afyon Lisesi ni, 1962 de Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi ni bitirdi. Aynı yıl Ankara Hâkim adayı olarak göreve başladı. Askerliğini Kara Harp Okulu nda Yedek Subay olarak yaptı. Sırasıyla, Dicle ve Yerköy Hâkimlikleri ve Yargıtay Tetkik Hâkimliği görevlerinde bulundu. Medeni Hukuk alanında 1977-1978 de Ankara Hukuk Fakültesi nde yüksek lisans (master) öğrenimi yaptı. 7 Mart 1983 de Yargıtay üyeliğine seçildi. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Üyesi iken Yargıtay Genel Kurulu nca belirlenen üç aday arasından Cumhurbaşkanı nca 27 Eylül 1988 gününde Anayasa Mahkemesi asıl üyeliğine, Anayasa Mahkemesi Kurulu nca da 6 Ocak 1998 de Anayasa Mahkemesi Başkanlığı na seçildi. 5 Mayıs 2000 gününde, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Türkiye nin onuncu Cumhurbaşkanı olarak seçildi ve 16 Mayıs 2000 gününde görevine başladı. 1964 yılında Semra Hanım la evlenen Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer üç çocuk babasıdır. FATİHA SÜRESİNİN ÖĞRETTİĞİ HAKİKATLER Kur an-ı Kerîm in ilk süresi olan Fatiha, Kur an ın özünü ve Islâm ın temel esaslarını içermektedir. Allah ı sıfatlarıyla tanıtmakta, O na nasıl iman ve ibadet edileceğini öğretmekte, dünya ve ahiret mutluluğuna giden yolu göstermektedir. Şimdi bu süredeki ayetleri teker teker ele alalım. Hamd, alemlerin Rabbi Allah a mahsustur, O rahmandır, rahîmdir buyruğu ile, Yüce Allâh ın çok merhametli olduğunu, yaratıkları terbiye ettiğini, besleyip büyüttüğünü anlıyor ve O nun birliğine inaniyoruz. O, hesap ve ceza gününün sahibidir diyerek gayb alemine, öldükten sonra dirilmeye, Cennet ve Cehennemin hak olduğuna, dünyada yapılan her işin ahirette mutlaka karşılığının görüleceğine olan kesin inancımızı dile getiriyoruz. Ey Allahım! Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz niyazıyla kulluk göstergesi olan dua ve ibadetin, hayatımızın vazgeçilmez bir parçası olduğunu itiraf ediyoruz. Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet duasıyla Peygamberliği, onların Allah ın insanlık için seçip gönderdiği müstesna insanlar olduklarını ikrar ediyor ve onların yolundan giderek hidayet üzere yaşayacağımıza söz veriyoruz. Gazaba uğrayanların ve sapıkların yoluna değil derken, tevhit inancı karşıtlarından ayrıldığımızı ve her türlü batıl inançtan uzak durarak, Allah ın yardımını gönülden istediğimizi dile getiriyoruz. Böylece namazın her rekâtında Fâtiha Suresini okuyarak Kur an ı özetlemekle Kur an-ı Kerime tabi olacağımıza dair Yüce Allah a söz vermekteyiz. Her gün kıldığımız namazların her rekatında fatihayı okuyoruz. Aslında her okuyuş, bize Fatiha nın sunduğu temel ilkelere uymayan her söz ve davranıştan uzaklaşmamız için bir uyarıdır. Bu sürede Allah tan nelerin ve nasıl isteneceğinin âdâbi da öğretilmektedir. Buna göre âdâp, önce ne istediğimizi bilmek, sonra ona gerçekten ihtiyacımız olduğunu belirtmek, daha sonra da onu elde etmek için yapılması gerekeni yapmaktır. Bir Hadis-i Kudsî ile bitirmek istiyorum: Namazı kulumla aramda ikiye ayırdım. Yarısı benim, yarısı kulumundur. Kuluma istediği verilecektir. Kul: Elhamdülillâhi rabbil âlemîn dediği zaman Allah: Kulum bana hamd etti, senada bulundu der. Kul: Errahmânirrahîm deyince, Allah: Kulum beni övdü der. Kul: Mâliki yevmi d-dîn dediği zaman, Allah: Kulum beni yüceltti der. Kul: Iyyâkena büdü ve iyyâke nesteîn dediği zaman, Allah: Bu benimle kulum arasındadır, artık kulum ne isterse verilecektir der. Kul: Ihdine s-sırada l-müstekîme sırata llezîne enamte aleyhim gayri l-magdubi aleyhim ve leddâllin dediği zaman Allah: Işte bu, yalnızca kulum içindir; kulumun isteği yerine gelecektir der. On Iki Daireli Fakir Adam Bakalım, insan ele geçiremediği şeylere karşı ne kadar hırslı, ele geçirdiği nimetlere karşı da ne kadar şükürsüz olabiliyor, bir görelim. Ögle namazını kıldığımız caminin avlusunda karşılaştığım bir zat, beni kendi yaşına yakın görmüş olacak ki, sorusunu şöyle sordu: Buralara eskiden gelmişe benziyorsun. Evet, dedim. Elli seneyi geçti Yozgat tan geleli. Ben de Nevşehir den geleli elli seneyi geçti, dedikten sonra hemen ekledi: Ne yazık ki ben kafayı çalıştıramadım, ömrüm boşa geçti. Inşaallah sen kafayı çalıştırmış, ömrünü boşa geçirmemiş, köşeyi dönmüşsündür! Anlayamadım köşeyi dönme işini, dedim. Elli sene önce gelince köşe mi dönülür? Elbette, dedi. Ben buraların elli sene öncesini biliyorum. O zaman tarlaydı şimdi şu apartmanların yükseldiği yerler. Kolayca satın alınırdı buralar. Onun için diyorum, sen erken geldiğine göre arazi almış, belki şu apartmanlar gibi apartmanlar da dikmişsindir buralarda. Rabbime şükürler olsun, dedim, kirada değilim. Başımı sokacak dairem var. Bundan dolayı şükür duyguları içindeyim. Kirada olsaydım zorlanırdım diye düşünüyor, hep şükrediyorum. Rabbimiz olmayanlara da ihsan eylesin, diyorum. Inanmıyor gibi baktı yüzüme. Sonra da kelimelere basa basa sordu: Yani senin sadece başını sokacak bir dairen mi var şimdi? Öyle, dedim. Geldiğin senelerde buralardan üç beş tarla alıp da şimdi daireleri dizemedin mi? Hayır, dedim. Istanbul a 1950 de geldiğimde öyle bir düşüncem de yoktu, imkanım da. Ben buraya okumak için geldim. Cami harabelerinde kalıyor, okumaya çalışıyordum. Başka meselem yoktu o günlerde. Yüzünü buruşturup dudaklarını büktü. Mazeretimi hiç de meşru bulmamıştı anlaşılan. Derinden bir nefes aldıktan sonra söylenmeye başladı: Demek sen de benim gibi kafayı dövüyorsun şimdi! Hayır, dedim, ben asla kafamı dövmüyorum. Tam aksine başımı sokacak bir daire ihsan ettiği için Rabbime şükrediyorum. Sen kafanı niye dövüyorsun? Yoksa başını sokacak bir dairen yok mu, kirada misin hâlâ? Yok canım, olur mu öyle şey dedi? Dairelerim var. Hem de en değerli yerlerde. Ne yazık ki, bir türlü ilerleyemedik, on iki dairede çakılıp kaldık, üzerine ilaveler yapamadık. Kafamı dövüşüm bundan dolayı. Vaktiyle ele geçen fırsatları değerlendiremeyip on iki dairede kalışımdan dolayı. Şaşırarak sordum: Yani on iki dairenin sahibi olduğun halde mi, fırsatı değerlendiremedim, diyorsun? Elini boşlukta salladıktan sonra: On iki daire ne ki? dedi. Aslında ben on iki gökdelenin sahibi olmalıydım şimdi. Gerekçesini de şöyle açıkladı: Ben buraların tarla olduğunu, bedava denecek kadar ucuza satıldığını biliyorum! Ama bunu bilmenin bir faydası yok ki şimdi. Kafayı vaktiyle çalıştırmadıktan sonra, kalırsın işte böyle on iki daireyle! Yumruklarsın kafanı durmadan!.. Bir ürperti geldi içime: Beyefendi kusura bakma, dedim senin düşüncenden korkmaya başladım. On iki daireye sahip olmuşsun hâlâ mutlu ve huzurlu değilsin. Şükür duyguları taşımıyorsun. Hemen uzaklaşıyorum bu türlü düşüncenin yanından.. diyerek yürüdüm kendi istikametime doğru. O da, sahip olamadığı gökdelenlerin hasreti içinde kafasını yumruklayarak yürüdü kendi istikametine doğru... Yol boyunca Efendimiz (sav) in ikazlarını düşündüm. Şöyle tarif ediyordu ademoğlunun hırsını. Kendi ihtiyarladığı halde hırsı hep genç kalan ademoğulları vardır. Bunların iki dere dolusu altını olsa, yine doymaz da der ki: Keşke bir üçüncü dere dolusu altınım daha olsaydı! Böyle insanların gözünü ancak toprak doldurur! Sayfayı hazırlayan Ervin İbraim Sayfayı hazırlayan: Firdevs Veli

- Iulie / Temmuz 2004 pagina / sayfa 6 pagina / sayfa 7 O delegaþie a U.D.T.R. s-a întâlnit cu preºedintele Sezer Cu prilejul vizitei preşedintelui Republicii Turcia Ahmet Nejdet Sezer, o delegaţie a U.D.T.R. a participat la recepţia oficială oferită de Ambasada Turciei la Bucureşti în onoarea şefului statului turc. Pe lângă preşedintele Turciei au participat d-nul Abdulla Gül, ministrul de externe al Turciei precum şi diplomaţi turci acreditaţi în România. Din partea U.D.T.R. au participat: Osman Fedbi - preşedinte, Ibram Nuredin preşedinte onorific; Omer Nazif vicepreşedinte, Enver Iaşar preşedintele filialei Constanţa; Ibram Iusein preşedinte filialei judeţene Tulcea, Abdula Gulten vicepreşedinte; Mictat Gârlan preşedintele filialei Bucureşti, Memet Ghiulendan vicepreşedintele filialei Bucureşti, Asan Iaşar şeful comisiei cu probleme sociale al filialei judeţene Constanţa. Ervin Ibraim Allah ı Sevmenin Öçüsü Cenâb-ı Hak, Kendisine duyulmasını istediği muhabbetin ölçüsünü Kur ân-ı Kerim şöyle verir: Allah a imânınız varsa, elbette Allah ı seveceksiniz. Mâdem Allah ı seversiniz, Allah ın sevdiği tarzı yapacaksınız. Ve o sevdiği tarz ise, ona ittibâ etmektir(uymaktır). Ne vakit ona ittibâ etseniz, Allah da sizi sevecek. Zaten siz Allah ı seversiniz, tâ ki Allah da sizi sevsin. Bu âyetten anlaşılan mânâlardan birini de Eğer Allah a muhabbetiniz varsa, Habibullaha ittibâ edilecek. Ittibâ edilmezse, netice veriyor ki, Allah a muhabbetiniz yoktur şeklinde ifade eden bir müfessir, şöyle devam eder: Muhabbetullah varsa, netice verir ki, Habibullahın sünnet-i seniyesine ittibâi intâc eder (netice verir). Evet, Cenâb-i Hakka imân eden, elbette O na itaat edecek. Ve itaat yolları içinde en makbulü ve en müstakimi ve en kısası, bilâşüphe Habibullahın gösterdiği ve takip ettiği yoldur. Allah ı sevmenin ölçüsü Resulullahın tebliğ ettiği şekilde Islâmı yaşamak ve Sünnet-i Seniye tâbir ettiğimiz yaşayış modelini gücümüz nisbetinde kendi hayatımızda tatbik edebilmektir. Çünkü Allah sevdiği bütün vasıfları Resulünün şahsında toplamıştır. Insanlar o vasıflara riâyet edip Peygamber yaşayışını örnek alabildikleri nisbette Cenâb-ı Hakk ın sevgisine yaklaşırlar. Bütün kâinatın sahibi olan bir Zât ın sevgisini kazanabilmek gibi misilsiz bir şerefin yolu, O nun insanlara gönderdiği elçiye benzemekten geçer. Bu husus, yukarıda âyette açıkça ve bizzat Cenâb-ı Hak tarafından ifade edilmektedir. Bu itibarla, Resulullahın bildirdiği ölçü ve esasların dışına çıkıldığı takdirde Cenâb-ı Hakk ın muhabbet ve rızâsını kazanabilmek mümkün değildir. Nitekim bu husus Kur ân da şöyle ifade buyurulmuştur: Insanlardan bir kısmı, Allah tan başkasını O na emsâl edinirler ve onlara Allah a olan sevgi gibi muhabbet beslerler. Âyetin devamında mü minlerin Allah sevgisinin ise herşeyden daha sağlam olduğu bildirilir. Daha sonra, Allah a âit olan sevgiyi başkalarına yöneltip kendi nefislerine zulmedenlerin görecekleri Tavsiye azâba işaret edilir ve Keşke o zalimlerin azâbı gördükleri zaman anlayacakları gibi, bütün kuvvetin Allah a âit olduğunu ve Allah ın azâbının şiddetli olduğunu önceden anlayabilselerdi buyurulur. Gerçekten de insanların zaman zaman kendileri gibi başka insanları ve başka varlıkları mâbud derecesine çıkararak, onları Allah a şerik tutacak seviyeye alçaldıkları görülmüştür. Bu insanlar Allah ın malı olan kalblerini, fâni varlıklara bağışlamışlardır. Bunun ne-ticesi olarak, Allah ın rızâ ve muhabbetini değil de, o fâni varlıkların iltifat ve sevgisini kazanmaya çalışmışlardır. Allah ın bildirdiği ve Resulullah ın (s.a.v.) tebliğ ettiği ölçülere ters düşse bile, onların emirlerine uymuş Allah a isyan ederken onlara itaati tercih etmişlerdir. Evet, Allah tan başkasını O na şerik tutup Allah tan fazla sevmenin ölçüsü budur: Allah a isyanın bahis mevzuu olduğu hallerde bile onlara itaat etmek, Allah ın emirlerinden yüz çevirip onların arzularına uymak. Esastan mâbudlar yalancı bütün Nemrutlara Firavun lardan yıldızlara, Taşlardan ederler. Ayette de ifade edildiği gibi, mü minler yalnızca Allah a muhabbet duyarlar. Onların Allah a olan sevgileri, başkalarının kendi mâbudlarına sevgisinden kat kat üstündür. Çünkü mü minin her şart ve halde Allah a muhabbet duyan, Ilâhî aşkla dolu bir kalbi vardır. Darlıkta da, bollukta da bu sevgi devam eder ve hiçbir zaman sarsılmaz. Halbuki diğerlerinin sevgisi ilâh larından gördükleri menfaate bağlıdır. Bunun için de mâbudların haşmet ve kudretinin devamı gerekir. Bu kudret zaafa uğradığı ve kaybolduğu anda, sahibine duyulan bağlılık da ortadan kaybolur. Böylece yalancı mâbudların birbirini takip eden bir resm-i geçit ine şâhit olunur. Tek bir Yaratıcıya imân edip O nu bütün kalbiyle seven mü minlerin bu muhabbeti, samimiyeti zirvededir ve hiçbir zaman azalmaz. Aksine, Allah ın isim ve sifatlarını tanıyıp cemâl ve kemâlini müşahede etme yolunda ilerledikçe daha da artar. Işte, âyette geçen Mü minlerin Allah a muhabbeti herşeyden daha sağlam ve kuvvetlidir meâlindeki ifadede bu mânâlar da mevcuttur. Hayatımda ilk önce SEVMEYİ ögrendim çünkü sevdikçe kendimi hisssettiğimi öğrendim. AFFETMENİN ne olduğunu anladım ve affetmenin aslında yeni insanlar kazandırdığını gördüm. Bir gün geçmişime baktığımda PİŞMANLIĞIMDAN üzülmediğimi gördüm, bunları ben yaşadım çünkü. Birisini HATIRLAMANIN aslında ufak bir telefon görüşmesi kadar basit olduğunu biliyorum artık. Aslında BANA DEĞER VEREN İNSANLARIN çok yakınımda olduğunu fakat gözlerimin hep uzaklarda olduğunu anladım. Birisini kırdıktan sonra ÖZÜR DİLEMENİN aslında beni ben yaptığını anladım. SEN BENİM İÇİN ÖNEMLİSİN kelimesinin verebilecek en büyük hediye olduğunu buldum. Bir yerden sonra KELİMELERİN mana ifade etmediğini biliyorum. Sahilde yürür ve düşünürken birinin de beni DÜŞÜNDÜĞÜ duygusu beni sevindiriyor. MUTLU OLMANIN aslında bir kedinin güzel bir anını yakalamak kadar basit olduğunu anladım. KAÇIRDIğIM FIRSATLARIN aslında bana yeni fırsatlar yarattığını gördüm. Yıldızların benim için parladığını görmeyen gözlerim, gün geldi HAYATIMDAN KAYAN YILDIZLARIN gömüldüğü maziyi unutması gerektiğini anladım. GÖZLERiN kelimelerden daha önemli olduğunu ve yalan söyleyemediklerini biliyorum. Hayatımda YANIMDA GÖRMEK istediklerimi yanımda göreceğim, çünkü onların bana değer verdiklerini biliyorum. TELEFONUN 160 karakterine üzüntünün, mutluluğun, yıkıntının siğdığını gördüm. YAŞAMIN YAŞAMAYA DEĞER OLDUĞUNU VE İSTERSEM MUTLU OLACAĞIMI ÖĞRENDIM... Hazırlayan: Firdevs Veli FESTIVALUL PROETNICA 2004 DE LA SIGHIªOARA În perioada 2-4 iulie a.c. la Sighişoara a avut loc un seminar pregatitor al Festivalului Proetnica 2004. Din partea U.D.T.R. a participat la aceasta acţiune d-nul Ervin Ibraim, preşedintele Comisiei de Învăţamânt. Rep: - D-le Ervin Ibraim, care este programul Festivalului Proetnica 2004? E.I.: - Şi în acest an, la fel ca şi în anii precedenţi, Festivalul Proetnica 2004 va avea loc în luna august. În acest an festivalul va debuta joi 26 august joi şi se va incheia duminica 29 august. Rep.: - Ce ne puteţi spune despre organizatorii şi participanţii la festival? E.I.: - In acest an, organizatorul principal al manifestării este Centrul Educaţional Interetnic pentru Tineret din Sighişoara de pe lângă Forumul Democrat al Germanilor din România. Finanţatorii festivalului vor fi Ministerul de Externe a Republicii Federale Germania precum şi Ambasada Germaniei la Bucureşti. Rep.: - Care este scopul manifestării? E.I.: - Scopul manifestării îl reprezintă interrelaţionarea comunităţilor etnice de pe cuprinsul României, o mai bună cunoaştere între membrii acestor comunităţi, precum şi prezentarea celor mai semnificative elemente folclorice ale comunitaţilor etnice din Romania locuitorilor Sighişoarei şi nu numai lor, turiştilor din ţară şi de peste hotare ce se vor afla la Sighişoara în perioada festivalului. Rep.: - În acest an U.D.T.R. va participa şi cu voluntari şi ziarişti? E.I.: - Bineînţeles, începand de luni, cu 4 zile înainte de debutul festivalului din partea U.D.T.R. vor participa 2 voluntari la această activitate, precum şi 2 ziarişti care vor pregati o publicaţie ce va apărea în cadrul festivalului şi anume AGORA. Rep.: - Mulţumesc! E.I.: - Şi eu va mulţumesc! Interviu realizat de: Iomer Subihan Adrian Nãstase - martor la cãsãtoria fiicei premierului turc Constituirea filialei dobrogene a Uniunii Ziariºtilor Profesioniºti Recent în cadrul unei şedinţe desfăşurate la Bilblioteca Judeţeană Constanţa s-a constituit filiala dobrogeană a U.Z.P. (Uniunea Ziariştilor Profesionişti). Cu acest prilej au fost invitaţi să adere la această asociaţie jurnaliştii din presa locală dar şi a minorităţilor naţionale din zonă. D-nul Ervin Ibraim, redactor-şef al publicaţiei Genc Nesil a primit cu această ocazie legitimaţie de membru al acestei prestigioase organizaţii profesionale. Premierul Adrian Năstase a participat recent, la nunta fiicei omologului său turc, domnul Recep Tayyip Erdogan, eveniment găzduit de Centrul de Conferinţe Lutfi Kirdar din Istanbul. Primul - Ministru al Guvernului României a avut calitatea de martor în cadrul ceremoniei, alături de premierul Greciei, Kostas Karamanlis, regele Abdullah al Iordaniei, preşedintele Pakistanului, Pervez Musharraf, Preşedintele Parlamentului turc şi Ministrul Afacerilor Externe al Turciei. Prezenţa premierului român la acest eveniment reconfirmă relaţiile speciale dintre şefii celor două guverne şi dintre cele două ţări. Dealtfel, în recenta sa vizită oficială la Bucureşti, Primul - Ministru al Turciei a înmânat omologului său român replica sabiei lui Ştefan cel Mare, simbol al respectului pentru valorile istoriei naţionale. Prezenţa la Istanbul a premierului român a prilejuit întâlniri separate cu personalităţile prezente la eveniment. Dialogul cu premierii grec şi turc a subliniat caracterul deschis şi prietenesc al relaţiilor dintre România, Turcia şi Grecia şi dorinţa comună de dezvoltare a cooperării în plan regional. Primul Ministru al României a avut de asemenea o întrevedere cu Patriarhul Ecumenic al Constantinopolului Bartolomeu I. Ervin Ibraim

- Iulie / Temmuz 2004 pagina / sayfa 8 pagina / sayfa 9 KÎRJALI BULGARIA NOTÃ DE CÃLÃTORIE NOTÃ DE CÃLÃTORIE Coordonator cor Mehtap, Accoium Durie La invitaţia fundaţiei de cultură «OMER LUTFI», ansamblul Uniunii Democrate Turce din România format din corul de femei Mehtap şi grupul de dans folcloric Fidanlar a participat la al IV-lea Festival de Folclor Turc din Balcani, susţinut în pitorescul oraş Kîrjali din Bulgaria. Plecarea a fost pe data de 11 iulie 2004 din faţa Sălii Sporturilor din Constanţa. Într-o atmosferă plină de veselie copiii şi doamnele s-au îmbarcat într-un autocar MERCEDES al firmei ADRIAN TUR. Parcurgând traseul Constanţa Mangalia Varna Burgas Stara Zagora Hascovo printr-o varietate de forme de relief în seara aceeaşi zile am ajuns în oraşul Kîrjali unde am fost întâmpinaţi de ospitalierele noastre gazde. Ghida noastră d-na Vazmie ne-a invitat la masa de seară, după care am fost cazaţi în cămine studenţeşti câte 3 în cameră. continuare în pag. 12 Eğer siz de benim gibi Tuna şiirler ve şarkılarıyla büyümüşseniz, Eğer siz de benim gibi araştırmaya meraklıysanız, Eğer sizde benim gibi gezmeyi seviyorsanız, Eğer siz de benim gibi gri bulutlar altında boz renkli Tuna nın kenarına Galati iskelesinde inmişseniz beyninizdeki fırtınalara hazırlıklı olun! Karışacaktır! Her şey karışacaktır; zaman ve mekan kavramları birbirine girecektir. Öncesi, sonrası, ötesi, berisi, burası, orası... ne varsa beyin kıvrımlarımızda hepsi ama hepsi karışacaktır. Tuna size herşeyi unutturacaktır. Zamanın durduğunu zannetmeniz de mümkündür, tersine daha hızlandığımı da... Kendimizi bir nehrin kenarında sanmanız da mümkündür, bir kültür okyanusunun kıyısında sanmanız da... Dedim ya herşey karman, çorman olur, herşey altüst olur, herşey başkalaşır, değişir... Değişmeyen tek şey karşı kıyıdda koyunlarını otlatan çobandır. Dediğim gibi. O herşeye inat oradadır. Gelip geçenlere inat, yüzyıllara, bin yıllara inat hep oradadır. Sorarsanız yüzyıllardır, beri kıyıda olup bitenleri, geçip gidenleri, konup göçenleri ve kalanları anlatacak gibidir. Sırtındaki bin yıllık kepeneği ile, güç almak istercesine dayandığı bin yıllık çinar dalından sopası ile, derin ve düşünceli gözleri ile sımsıcak bakmaktadır sizinle... Öylesine sıcaktır. Eğer sizin de Galati iskelesinden Tuna boyunda dalıp gitmişliğiniz varsa benim gibi, o ilk vuslatın aziz hatırasını kimseciklerle paylaşmayın. Çünkü beyninizi, duygularınızı birbirine katan, var olduğunu sandığınız zamanı, içinde yaşadığınızı sandığınız mekanı toz duman eden öyle bir hatıranız, ihtimal bir daha hiç olmayacaktır. Cezmi KARASU / TÜRKİYE UNUI PRIETEN Lasă-ţi tristeţea! Grijile tale vor pieri într-o zi Precum veşnici îndrăgostiţi, Mecnun şi Leyla Precum nomazii lumii efemere Ce au gustat din plin din farmecul plăcerii Vor pierii toate, ca apele ce duc spre mare Lacrimile, stigătul nostru de disperare, Precum oasele părăsitelor morminte Ce înfloresc şi dăruiesc în timp parfum petalelor aurite. Ghiulten Abdulla Kutsal Emanetler ve YAVUZ SULTAN SELİM Hz. Peygamberden günümüze intikâl eden tarihi değeri haiz eşyalara Mukaddes Emânetler denmektedir. Emevî ve Abbasî Halifeleri tarafından derlenip muhafaza edilen bu Mubârek Emanetler. Yavuz Sultan Selim Han ın, 1517 tarinde, Mısır i zaptemesinden sonra, Hükümdara devredilmiştir. O tarihten bu yana Topkapı Sarayı Hırka-i Saadet dairesinde hususı bir surette muhafaza edilmektedirler. Mukaddes Emanetler arasında Hırka-ı Saadet, Sakal-i Şerifler, Peygamberimizin mubarek dişi, ayak nişanesi ile bu nişaneyi belirten taş, iki nalini, mühr-ü saadet, teyemmüm taşı, devlet reislerine gönderdiği mektupları, sancak-ı şerif, Hz. Fatma (r.a) a izafe edilen bir seccade, Hz. Osman ve Hz.Ali (r.a) a ait olduğu kabul edilen ceylan derisine yazılı Kur an-ı Kerim ler, Hz. Musa nın asası, Hz. İbrahim in tenceresi, bab-i tevbe kanadı, Ka be anahtarı ve kilitleri, Hacer-ı Esved çerçevesi, Altın Oluk, yay ve kıluıçlar bulunmaktadır.

TÜRK BİRLİĞİ nin bir gün hakikat olacağına inancım vardır. Ben görmesem bile gözlerimi dünyaya onun ruyaları içinde kapayacağım. TÜRK BİRLİĞİ ne inanıyorum, onu görüyorum. Yarının tarihi yeni fasıllarını TÜRK BİRLİĞİ ile açacak, dünya sükununu bu fasıllar içinde bulacaktır.türk lüğün varlığı bu köhne aleme yeni ufuklar açacak, güneş ne demek, ufuk ne demek o zaman görülecek.hayatta yegane varlığım ve servetim TÜRK olarak doğmamdır. K.Atatürk 1. Türk Soyundan gelenler Avrupalılara ne kadar az temas etmişlerse, en o kadar mükemmel ve bozulmadan kalmışlardır. Edmond Dutemple The level of perfectıon and purity of the people of Turkish race has been hıgh ıf the level of contact wıth europeans has been low. 2. Benim yaradılışmda fevkalade olan birşey varsa, Türk olarak dünyaya gelmemdir. Atatürk If there ıs somethıng excellent ın my nature, ıs to be born as turk. Atatürk 3. Türkler ölmeyi biliyorlar, hem de en iyi biliyorlar. Ben de ölmeyi bilen bir milletin yenilmeyeceğini bilecek kadar tecrübeliyim. M. Montecuccoli Türks know dyıng, moreover they know ıt better than anyone and l m experıenced enough to know anatıon whıch knows dyıng wıllnot be beaten. M. Montecuccoli. 4.Türk, bütün insanlardan üstündür, çünkü; Allah onlara ad vermeyi, kendi üzerine almıştır, onları yeryüzünün en yüksek yerinde, havası en temiz ülkelerde oturmuştur, onlara kendi ordum demiştir. Kaşgarlı Mahmut Turks are superior than any other people because god gave theır namesto turks and settled them on - Iulie / Temmuz 2004 pagina / sayfa 10 pagina / sayfa 11 Türkler için söylenen güzel sözler the hıghest places ın the world whıch have clean weather and announced them as hıs army. Kaşgarli Mahmut 5. Türkler öldürülebilirler, lakin mağlup ediemezler. Napoleon Bonaparte Turks Can kılled but can not be beaten. Napoleon Bonaparte 6.Türkler size dokunmadıkça, siz onlara sakın dokunmayınız. Ümmetimin idaresi sonunda Türklerin eline geçecektir. Hz. Muhammed (SAV) Do not attack Turks untıl they attack you. Because the admınıstratıon of islamiccommunuty will be in theire hands at the end. Hz. Muhammed (SAV) 7. Türkler kazandıran zaferi, ruhlarda ve nesillerde yaşatmayı biliyorlar. Demek ki, yalnız Türkler değil, onların tarihini de yenmek lazım. Voltaire Türks know how to survive the victory they won, in their spirits during generations therefore, not unly Turks but also their history must be beaten. Voltaire 8. Türkler, taşındıkları parlak şohrete layik bir biçimde dövüştüler, Türk e Ştiri În şedinţa din luna iunie 2004 a Comisiei de Cultură, Culte şi Massmedia a Consiliului Minorităţilor Naţionale din România, în unanimitate de voturi a fost realeasă în funcţia de preşedintă a comisiei doamna Gulten Abdulla, vicepreşedintă a U.D.T.R. yakışır bir feragatle ve celaletle çarpışa, çarpışa öldüler. Onların galibiyetleri gibi malubiyetleri de şanlı ve ibretli. Prens Eugene Turks fought in a manner of deserved brillant fame which they carry. They died by coliding but with honour and renunciation which is proper to them. Their defeat is also glorius and admonishous as their victory. Prens Eugene 9. Kılıç Türklerin elinde bulunduğu sürece, senin dinine zevaş yoktur. İmam-ı Azam 10. Türklerin en büuük vasfı bir toplumun başına geçmekteki iktidarlarıdır.onlar; toplumu idare etmek için yaratılmışlardır. Nitekim asırlar bu sözü doğrulamıştır. İbni Hassul 11. Savaşçı milletlerin en canlı örneği Türklerdir. Bu milletin; çiftçisinin orak, katibinin kalem ve hatta kadınının etek tutuşunda silaha sarılmış bir pençe kıvraklığı vardır. Mareşal Molkte 12 Türklerden bahsediyorum. Düşmana sadırırken amansız bir kasırgaya, korkunç bir denize ve insafsız bir yıldırıma benzeyen Türk, dost yanında ve silahsız düşman karşısında bir seher yelidir. Tasso Yeni kitaplar sizleri bekliyor Yakınlarda Hatice Sultan isimli romanı, römenceye çevrilmiş okumak mümkün olacaktır. Şimdilik sadece türkçe olarak bir girişim vermekteyiz. Ertesi akşam saat 8 doğru İzzet Bey yine aynı heyecanla Melling in Rue Conde deki evine gitti. Kapıdan kendisini Melling karşıladı. Yanında uzun boylu, yzayıf,soluk yüzlü, uzun saçlı, kırk yaşlarında zarif bir kadın duruyordu. Mellingö İşte karım Luiza diye eşini İzzet Bey e tanıttı. Luıza gülümseyerek, temiz bir Türkçeyle, Hoş geldiniz İzzet Bey, diye elini uzattı. Sizin Paris e gelmenize çok sevindim. Antuan dünden beri bana hep sizden söz ediyor. Sizi çok sevmiş. İki eski dost gibi olmuşunuz. Anlattıklarınız onu çok heyecanlandırmış, hepsini bana anlattı. Yıllar sonra İstanbul u dinlemek ne tatlı bir şey. - Türkçeyi hiç unutmamışınız. - Nasıl unutabilirim? Antuan la evde zaman zaman hep Türkçe konuşuruz. Kızım Adel de küçücük bir kızken Türkçe ve İtalyanca öğrendi. Paris te Fransızca konuşmaya başladı. Üç dil zaman zaman birbirine karışıyor. Kültürlerimiz de öyle değil mi? Salona geçtiler. Evin bütün duvarları Melling in tablolarıyla kaplıydı. İstanbul resimleri, Fransa görünümleri, Hollanda kentleri, Pirene dağları... Yerlere Uşak ve Kafkas halıları serilmişti. Raflarda İznik porselenleri, çeşmi bülbüller, pirinç şamdanlar, tombaklar, ibrikler, işlemli kağıt makasları ve eski mühürler görünüyordu. İzzet Bey in getirdiği yeşil Çanakkale testisi başköşeye oturtulmuştu. - Siz İstanbul u buraya getirmişiniz. - Oyle olsun istedim. On dokuz yıllık bir İstanbul yaşamının büyüsünden kurtulmak kolay olmuyor. İlk gelirken bir şeyler getirememiştim. O zamanlar pek param da yoktu. Ama sonra İstanbul a her gidene bir şeyler ısmarladım. Bunlar öyle toplandı. Luıza yemeği hazırlarken birer aperitif almak istemez misiniz? - Elbette Mutfaktan yemek kokuları gelirken salondaki eski Fransız koltuklarına kuruldular. Kısa bir sessizlikten sonra İzzet Beyö Melling Bey, diye söze başlayacak oldu. Melling, - Yok, artık Bey i kaldıralım, bana Antuan deyinö dedi. - Peki, öyle olsun Antuan. Size bu akşam da başka bir armağan daha getirdim. Bilmem onu hatırlayacak mısın? İzzet Bey cebinden ufak bir kutu çıkardı, açtı, içinde çok eski bir yüzük vardı, Melling e uzattı. Melling önce şaşırdıö sonra gözleri doldu - Ne görüyürum, dedi. Hatırlamaz olur muyum? Bu benim babaannemin yüzüğü. Hiç parmağından çıkarmazdı. Fransa dan ayrılırken bana, Antuan, demişti, belki bir daha görüşemeyiz. Bu yüzük sende kalsın. İlk seveceğin kıza verirsin. Babaannemin yüzüğü benim en değerli varlığım oldu. Yıllar sonra onu Hatice Sultan a verdim. Peki, anlamıyorum, bu yüzük nasıl oldu da sizin elinize geçti? Neden onu bana veriyorsunuz? - Anlatayım Antuan. Hatice Sultan son günlerinde kendini hiç iyi hisstemiyordu. Göğsünün sıkıştığını ve şarpıntılarının olduğunu söylüyordu. İştahı kesilmiştiö doğru dürüst yemek de yemiyordu. Rengi solgunlaşmıştı. Hiç neşesi yoktu. Bir hekim çağıralım diye ne kadar dayattımsa da dinlemedi. Ben artık öleceğim, çok yaşlandım. Ecelim geldi, diye tutturdu. Oysa daha elli dört yaşındaydı. İşte o günlerin birinde bana, İzzet Bey, dedi, son günlerde hep Melling i düşünüyorum. Ne kötü davrandım ona. Hiç bunu hak etmemişti. Biliyorum, beş parasızdı. Benden biraz ilgi ve sevgi bekliyordu. Mektuplar yolladı, cevap yazmadım. Aylığını kestim. Kışta kıyamette odun parası göndermedim, aç bıraktım. Nede? Cünkü o Cenevezli kıza tutulmuştu. Oysa ben de bir başkasını seviyordum. Ondan intikam almakla hiç iyi etmediğimini biliyorum. Bu benim içimde ukdedir. Ne kadar haim-nmişim, zalimmişim. Aramızda aşk olmasa da dost kalabilirdik. İnsanlık ölmüş müydü? Hiç kendimi affedemiyorum. Bana büyükannesinin yüzüğünü vermişti. İlk başlarda parmağımdan çıkaramıyordum. Sonraö ona kızdığım günlerde çıkartıp bir kenara attım. Şimdi bu yüzüğü size veriyorum. Belki Melling bir gün İstanbul a gelir, kendisine verirsiniz. Yazık, bende kalmasın. O da belki bunu kızına bırakır. Ne de olsa aile yadiğarıdır... Yüzüğü alıp ben de özenle sakladım. Size ulaşacağım günleri bekledim. Bu olaydan iki gün sonra bir sabah Hatice Sultan ın odasına girdim. Cansız yatıyordu. Üzerine kapanıp dakikalarca ağladım. Sonra bir doktor çağırdım, muayene etti. Damar tıkanıklığından vefat ettiğini söylemekle yetindi. Eyüp teki Mihrişah Valide Sultan Türbesi ne gömdük. İzzet Bey le Melling dalgın gözlerle önlerine baktılar. HIFZI TOPUZ / Hatice Sultan Müzik dinleyin, hepsi geçecek! Son günlerde kendinizi kötü mü hissediyorsunuz? Hayatınızda herşey ters gidiyor,aşırı sinirlisiniz, durup dururken ağlamaya başlıyorsunuz, ya da sebepsiz yere kalp çarpıntıları çekiyorsunuz... Kime ya da neye karşı olduğunu bilmediğiniz bir öfke duyuyorsunuz. Bütün bunların nedeni stres. Korkmayın, müzik dinlerseniz hepsi geçecek. İstanbul Üniversitesi (İ.Ü) İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Güler Bahadır, stresten korunmanın en etkin yollarından birinin neşelendiren ve dinlendiren müzik dinlemek olduğunu söyledi. Bahadır, stresi organizmada ortaya çıkan zorlanma hali olarak tanımlayan Prof. Dr. Bahadır, kişilerin hayatın her aşamasında stres oluşturabilecek durumlarla karşı karşıya kalabildiklerini vurguladı. Düzensiz çalışma saatlerinin, yetersiz ücret ve sosyal destekten yoksun olmanın, ayrıca gazetecilik, hekimlik, polislik ve öğretmenlik gibi insanlarla çalışmak durumunda olan meslek sahiplerinin strese daha yakın olduğunu ifade eden Prof. Dr. Bahadır, ekonomik nedenlerin,belli bir yaşam kalitesini tutturamamanın, sürekli ay sonunu nasıl getireceğini hesap etmenin, tatile çıkamamanın ve işsizliğin de stres kaynakları olduğunu da sözlerine ekledi. Prof. Dr. Bahadır, stres durumunda vücudun alarma geçtiğini dile getirerek, Bu durum sürekli hale geldiğinde, organizma iflas etme noktasına geliyor. Sürekli gergin, öfkeli bir insan olunuyor dedi. Bir noktaya kadar insanın kendi stresiyle baş edebileceğini anlatan Prof. Dr. Bahadır, stresle başa çıkmak için neşeli olmanın önemine değinerek, şöyle konuştu: Müziğin çok fazla önemi var. Müzik, kanser ve şeker hastalarındadahi tedaviyi kolaylaştırabiliyor. Neşelendiren ve dinlendiren müzikler dinlenmeli. Hüzünlendiren, dertlendiren, sıkıntıları hatırlatan, gerginliği artıran müzikler uygun değil. Müzik gerçekten ruhun gıdasıdır. Müzikle terapi, psikiyatride eskiden beri kullanılır.insan ne yapınca rahatlıyorsa onu yapmalı. İsteyen yoga ya da meditasyon yapabilir, inanıyorsa inancını yerine getirebilir. Düzgün nefes almanın da stresle mücadelede önemli olduğunu kaydeden Prof. Dr. Bahadır, Müziğin yanı sıra günde yarım saat yürünüp, kolay egzersiz hareketleri yapılıp doğru nefes alarak da büyük ölçüde stresle mücadele edilebilir diye konuºtu. Diyaframa kadar inen derin nefes almanın insanı rahatlattığına işaret eden Prof. Dr. Bahadır, günde en fazla 15-20 dakika ayırarak, ayaktan alna kadar vücudun bütün kaslarını tek tek kasıp gevşetme şeklinde yapılacak egzersizin çok faydalı olduğunu söyledi. Hemen herkesin günde yarım saat açık havada yürüme imkanı bulabileceğini de belirten Prof. Dr. Bahadır, stresin bağışıklık sistemi üzerindeki olumsuz etkisine ve birçok hastalığın nedenlerindenbiri olduğuna dikkat çekti.

- Iulie / Temmuz 2004 pagina / sayfa 12 pagina / sayfa 13 KÎRJALI BULGARIA urmare din pag. 8 Oraşul Kîrjali se află într-o vale pitorească cu vegetaţie abundentă, în sud-estul Bulgariei înconjurat de munţii RODOPII DE EST fiind străbătut de anticul râu ARDA. Clima mediteraneană cu peste 200 de zile însorite pe an este favorabilă pomiculturii, culturii tutunului principala ocupaţie a localnicilor, viţa de vie. Alte ocupaţii ale locuitorilor zonei: meşteşuguruile, creşterea animalelor, ţesutul. Pe data de 12 iulie ora 9 toţi conducătorii grupurilor folclorice au fost primiţi de Primarul de Kîrjali, dl. Hasan Azis, care ne-a primit cu multă căldură. S-au prezentat delegaţiile, s-au spus tradiţionale cuvinte de bun venit, s-au făcut fotografii de grup, s-au schimbat adrese, impresii, s-au legat prietenii. În cursul aceleaşi zile, ora 10,30 a fost parada costumelor populare o defilare plină de culoare, sunet şi veselie în centrul oraşului. Toţi locuitorii erau ieşiţi cu mic cu mare la întâlnirea cu ansamblurile artistice din Turcia, România, Makedonia, Kosovo, Grecia, Bulgaria. După paradă toate formaţiile au prezentat spectacole în centrul oraşului pe scenă special amenajată. În după amiaza zilei de 12 iulie, traversând Rodopii de Est ne-am îndreptat spre oraşul Krumovgrad (Kosukava) unde la ora 17, în ciuda vremii ploioase am susţinut în aer liber spectacol împreună cu formaţiile Boztorgay, Kaytarma din România, Zonguldak din Turcia; am fost îmtâmpinaţi şi felicitaţi după spectacol de d-na primar Sebihan Memet. Marţi 13 iulie după micul dejun am pornit spre Mestanli. La ora 10 după parada costumelor am susţinut spectacol la Casa de Cultură din Mestanli, în faţa a numeroşi spectatori. La ora 14,00 am servit masa de prânz, după care am avut program liber, iar seara ne-am adunat cu toate formaţiile participante la festival şi ne-am cunoscut mai bine. Miercuri 14 iulie, ora 10, am susţinut spectacole în satul Ciorbagiska (Ciorbagilar). După amiază, ora 18 a fost spectacolul de gală, care s-a bucurat de un mare succes. Acest spectacol a fost filmat şi va rămâne în filmoteca de aur a U.D.T.R. Organizatorii ne-au oferit plachete şi diplome de participare, invitându-ne la ediţiile viitoare ale festivalului, apreciind prestaţia ansamblului folcloric. Mulţumim în acest colţ de pagină conducerii U.D.T.R. pentru sprijinul acordat talentelor noastre doamnelor, copiilor noştri minunaţi, ca şi d-nei Memet Kîimet. Nu pot spune în încheiere decât că totul a fost minunat, instructiv, recreativ şi plin de învăţăminte. File de vacanþã Zi de iulie toridă când am plecat în tabăra, organizată de U.D.T.R. Cu un autocar Mercedes de ultimă generaţie cu încă 35 de copii, din diferite localităţi am pornit spre meleaguri Moldave. Încă de la plecare m-am împrietenit cu Suzana şi Sevda din Tuzla, Meral şi Nida din Cobadin, Aslî din Valu. După un drum lung dar plin de voie bună am ajuns la destinaţie, la vila Cruşitu am fost aşteptaţi de gazdele noastre. M-a întâmpinat un peisaj mirific totul în jur era rupt din basm. De la fereastra camerei mele vedeam Ceahlăul, citisem multe lucruri despre măreţia acestui munte asemenea lui Coşbuc Un uriaş cu fruntea-n soare/ De pază ţării noastre pus. Aici în tabără ni s-a povestit legenda Dochiei cu turma împietrită, a Panaghiei. Prima excursie organizată de U.D.T.R a fost la Cheile Bicazului şi Lacul Roşu. La o altitudine de 980 m pe o ploaie mocănească de vară am ajuns la Lacul Roşu, lac format prin bararea râului Bicaz, acum mai bine de 100 de ani(1837). Aspectul pitoresc al acestui lac, nu are pereche în ţara noastră, trunchiurile de brad se mai văd ieşind din apă ici acolo. Ne-am continuat călătoria cu autocarul printre serpentine admirând frumuseţea locurilor unice în ţară. In vârful muntelui ne aşteptau tarabele muntenilor pline de suveniruri confecţionate chiar de mâinile lor pricepute. Eu cu prietenele mele nu ne săturam admirându-le şi târguind suveniruri pentru cei dragi. Altă excursie de neuitat a fost vizita la casa memorială Ion Creangă din Humuleşti, unde o ghidă drăguţă cu mult umor ne-a făcut o incursiune prin opera marelui povestitor. Şi cum să nu ne reamintim de lecţiile de literatură română când am văzut patul cu motocei, teiul de unde a furat Nică pupăza şi Ozana cea frumos curgătoare şi limpede ca cristalul. Lecţia de literatură a continuat cu cea de istorie când în anul centenar Ştefan cel Mare am avut bucuria de a vizita Cetatea Neamţului, unde ghidul ne-a prezentat locul unde a trăit o bună parte din viaţă domnitorul Ştefan. O altă zi plină de amintiri frumoase e cea în care am vizitat rezervaţia naturală de zimbrii unică in ţară. A patra zi de dimineaţă ne-am îndreptat spre oraşul Piatra Neamţ unde am vizitat Curtea Domnească şi turnul clopotniţă construit de Ştefan cel Mare, am urcat în turn de unde am putut admira panorama oraşului. Acest oraş plin istorie, geografie, legendă şi poezie m-a cucerit păstrând în suflet amintiri frumoase. continuare în pag. 16 SITUAÞIA GEAMIILOR DIN JUDEÞUL CONSTANÞA ÎN ANUL 1941 Rom. Ministerul Instr. Ed. Cultelor şi Artelor Subsecretariatul Cultelor şi Artelor Muftiat Jud. Constanţa Inventarul Comunităţii Musulmane 1940/1941 PALAZUL MARE Nr. 71 din foaia de inventar - primar Constantin Domescu - notar Simion C. Mihalache Geamia Azizie P.V. 30 mai 1941 - hatip Şevchet H. Musa agent fiscal Constantin Pârvu Comunitatea musulmană are 1 imobil geamie construit în 1859, refăcut în1890 din piatră acoperit cu olană, cu 3 încăperi din care una serveşte de sală de clasă. Terenul este dat de comună. - suprafaţă 2000 mp. - Suprafaţă clădire 95,50 mp. Clădirea avariată de cutremurul din toamnă 1940. - suprafaţă de 1 ha 100 mp teren care serveştee drept cimitir musulman din timpuri vechi. Comisia judeţeană pentru stabilirea drepturilor de proprietate asupra terenului prin documentul 28961/1332, codul 60419, datat 18.07.1997, pune în proprietatea comunităţii musulmane, conform legii 18/1991, a Fondului Funciar, cu o suprafaţă totală de 0,0965 mp (arabil 0,600mp, curţi, construcţii 0,365 mp, COBADIN Dosar 81 Bunuri geamia DAYR - 1 covor 2,5/1,5 m - 4 covoare 2/0,75 m - 5 covoraşe - 1 lampă mare - 1 lampă mică - 25 rogojini diferite - 1 căldare zinc - 1 rastel lemn de brad - 1 bancă lemn de brad Bunuri geamia AITUGAN - 5 covoraşe (namazlîk) - 1 covor 2,5/1 m - 1 lampă mică - 11 rogojini diferite Local şcoală, sala de clasă - 12 bănci lemn de fag - 1 masă cu sertar lemn de fag - 1 sobă de tablă - 10 burlane - 1 căldare zinc SAT VIIŞOARA, PV 17/ aprilie 1943 - hatip Memet Iusein - primar Zamfir Boştina - 1 imobil geamie, 1869, piatră, cherpici, olană, 2 încăperi, suprafaţă teren 1800 mp, suprafaţă construită 77 mp. - 10 ha teren - cimitir musulman 15.000 mp Bunuri: - 4 covoare - 2 covoare mici - 6 rogojini - 3 buc.tabut - 1 member - 2 bănci SATUL CURCANI, comuna Negreşti Dosar 55, geamia Giuma, PV/29 aprilie 1941 - imam Rustem Hagi Suna - 1 imobil geamie, 1904, piatră, olană, 2 încăperi - suprafaţă teren 2000mp, suprafaţă clădită 60 mp, donaţie comună - suprafaţă teren cultură 5 ha, împropriet. Stat 1932 - suprafaţă 1 ha cimitir Bunuri: - 1 member - 1 tabut - 8 rogojini - 1 covor lână 0,70/1,20 m - 1 sobă tablă SATUL CONACUL, comuna Negreşti Dosar 54, PV 29 aprilie 1941 - hatip Ecrem R.H. Suna - 1 imobil geamie şi şcoală, împrejmuit - Prof. univ. dr. Ibram Nuredin - 965 mp cu schiţă la scara 1:500). Sunt semnăturile prefectului Marian Pârjol, secretar Adrian Nicolaescu, Director General pentru agricultură şi alimentaţie ing. Constantinescu şi Oficiul de cadastru şi Organizaţia teritorială Director Alex. Cociaşu, cu ştampilele (3) de rigoare, cu vecinătăţi. Bunuri geamie: - 6 chilimuri de dimensiuni mici - 1 segeade pentru member - 4 buc. Preşuri de cârpe - 1 segeade lucrat din lână, de casă - 6 buc. Rogojini - 6 buc. Sfeşnice uzate din alamă În sala de aşteptare - 1 rogojină 2/3 1 m - 1 sobă tinichea - 2 buc. Sfeşnice uzate - 1 tabut lemn de brad - 1 teneşir din lemn de brad cu zid de piatră, 1934, piatră, olană, 4 încăperi - suprafaţă teren 3500 mp, donat de comună, de Dl. Isleam Chemal, fără act, clădirea făcută din contribuţii benevole ale enoriaşilor - suprafaţă clădire 85,5 mp SAT ŞIRIU, COMUNA HORIA Dosar 45, PV 26 aprilie 1941 - geamia Giuma, imam Ferat H. Ali - 1 imobil geamie, 1925, piatră şi chirpic, acoperit cu ţiglă şi olane, cu 3 încăperi: 1 salon geamie sală de rugăciuni, 1 sală, 1 salon pentru şcoală - suprafaţă teren 2000 mp, donaţie primărie, suprafaţă clădită 65 mp, de enoriaşi - suprafaţă 10 ha teren, împrorietărirea Statului 1887, pentru folosinţa geamiei şi personalului - suprafaţă 10000 mp, cimitir donat de Primărie Bunuri: - 1 covor 1,80/2,80 m - 1 covor 2/4 m - 10 rogojini - 6 tablouri de profeţi - 1 lampă mare În sala de clasă - 3 bănci lemn de brad - 1 căldare şi 1 cană apă - 1 lampă mică