2. İLK YOLCULUĞUM 1 2. İLK YOLCULUĞUM O günlerde, bir kıyı kenti olan Hull'a gitmiştim. Orada bir arkadaşıma rastladım. Babasının gemisi vardı. Gemi o gün Londra'ya gitmek üzereydi. Arkadaşım kendisiyle gelebileceğimi ve yolculuk için beş para almayacağını söyledi. O zaman dayanamadım. "Gidince mektup yazar, annemle babama durumu bildiririm." diyerek gemiye atladım. O gün hayatımın en uğursuz günü oldu. Gemi Hunber ırmağından denize yeni açılmıştı ki, fırtına patlak verdi, dalgalar kabarmaya başladı. O güne dek hiç denizde yolculuk yapmadığım için beni büyük bir korku aldı. "Ben ne yaptım, annemin babamın sözlerini neden dinlemedim?" diye düşünmeye başladım. Onların öğütlerini dinlemediğim için pişmanlık duyuyordum. Zaman geçtikçe deniz daha tehlikeli bir durum alıyordu.
Her an dalgalara gömüldük sanıyor, geminin her alçalışında, bir daha çıkmamak üzere denizin dibini boylayacağımızı düşünüyordum. Tanrı beni bu yolculuktan sağ salim kurtarırsa bir daha gemiye ayak basmamak için yemin ediyordum. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum? Fırtınanın şiddeti azaldı. Gemi, durgun sular üzerinde hiç sallantısız yol almaya başladı. Ertesi sabah dinlenmiş olarak uyanıp da güneşin doğuşunu izlerken her şeyi unutmuş, yeniden deniz tutkusuna kapılmıştım. Bir gün önceki karamsar düşünceler tümüyle silinmişti. Gece rahat uyumuştum. Deniz o kadar kımıltısız ve uysaldı ki, önceki gün köpürüp duran o değildi sanki. Bu değişiklik hoşuma gitmişti. Okyanusu, hayran hayran seyrediyordum. O sırada beni yolculuğa davet eden arkadaşım yanıma geldi. Dünkü fırtınanın hafif bir esinti olduğunu söyledi. Birlikte içki içtik. Artık korkumdan eser kalmamıştı.
2. İLK YOLCULUĞUM 3 Altıncı gün, fırtına yüzünden az yol aldığımız için bir körfezde gemiyi demirlemek zorunda kaldık. Bizden önce daha bir çok gemi de körfezde demirlemişti. Yola çıkmak için uygun bir rüzgârın çıkmasını bekliyorduk. Sekizinci gün, deniz kabarmaya başladı. Gemimizin burnu dalgalara gömülüp çıkıyordu. Kaptan ikinci kez demir attığı halde sürüklenmekten kurtulamadık. Tayfaların yüzleri, şaşkınlık ve korku ile gerilmişti. Kaptan her yanımdan geçişinde Tanrım, sen bize acı. Bittik! Mahvolduk!" diye alçak sesle söyleniyordu. Dışarda olup bitenleri görmek için kamaramdan çıktım. Dalgalar da dağ gibi yükselerek üzerimize saldırıyordu. Çok yüklü iki gemi yanımızdan geçti. Direkleri kırılmıştı. Az sonra, tayfaların konuşmalarından bir geminin battığını öğrendim.
Akşamüstü kılavuzla lostromo, geminin ön direğinin kesilmesi gerektiğini bildirdi. Kaptan, önce razı olmadı ama başka çaresi yoktu. Bu yapılmadığı takdirde gemi batacaktı. Ön direk kesilince orta direği de kesmek zorunda kaldılar. Ne derece korku ve pişmanlık içinde bulunduğumu artık siz anlayın. Gemimiz sağlamdı ama ağzına kadar yükle doluydu. Suya öylesine gömülüyordu ki, tayfalar ikide bir 'batacak' diye bağırıyordu. Kaptan ve aklı başında tayfalar ellerini göğe açarak dua etmeye başladı. Bu sırada, gemi ambarını kontrole giden tayfa teknede delik açıldığını, geminin su aldığını bildirdi. O zaman, herkesi, hatta beni de tulumba başına çağırdılar. Ama suyun düzeyi durmadan yükseliyordu. Kaptan son bir çare olarak geminin kıç tarafındaki topu ateşledi. Bu top seslerinin nedenini anlamadığım için gemi parçalandı sanarak korkmuş ve bayılmıştım.
2. İLK YOLCULUĞUM 5 O kargaşalıkta benimle ilgilenen olmamıştı. Bir tayfa beni ölü sanarak ayağı ile bir kenara iterek tulumbaya geçmişti. Neden sonra kendime geldim. Ambardaki su azalmak şöyle dursun, gittikçe artmaktaydı. Fırtına hafiflemişti ama, geminin bir limana varıncaya dek su üzerinde kalması olanaksızdı. O sırada önümüzden geçmekte olan bir gemi imdat topunu duymuş olacak ki, bize yardım için kayık indirdi. Kayıktakilerin tüm çabasına karşın dalgalar bir türlü yol vermiyor, kayık gemiye yaklaşamıyordu. Güçlükle kayıklara bindik. Fakat bu kez de onların gemisine yaklaşamıyorduk. Çaresizlik içinde kayığın burnunu karaya çevirdik. Kuzeye doğru yol almaya başladık. Ayrılışımızın üzerinden on beş dakika geçmiş geçmemişti ki, gemimizin sulara gömüldüğünü gördük. Tüm bu olanları bir hayal gibi görüyordum. Kendimde değildim.
Korkudan taş kesilmiştim. Adamlarımız karaya yaklaşmak için olanca güçleri ile küreklere asılıyordu. Kıyıda bize yardım etmek için bekleşen bir yığın insan görüyorduk. Uzun bir uğraştan sonra karaya çıktık. Bizi çok iyi karşıladılar. Oradan Yormouth'a gittik. Gerek memurlar, gerekse tüccarlar ve gemi sahipleri, hepimize ister Londra'ya ister Hull'a dönmemiz için yeter derecede çok para verdiler. Karaya çıktıktan sonra bir süre dinlendim. Sonra batan geminin bir grup gemicisiyle yola çıktık. Uzun bir yürüyüşten sonra Yormouth'a geldik. Limanda başımızdan geçenleri öğrenenler, aralarında para toplayarak yardım ettiler. İki seçeneğim vardı. Bu parayla ya Londra'ya gidecek ya da eve dönecektim. Eve dönmek istemiyordum. Zaman geçince de felaketi unutmaya başladım. Sonunda eve dönmeyi büsbütün aklımdan çıkarak, yeni bir yolculuğa çıkmanın çarelerini aramaya başladım. (SERHAT A.Ş.'nin hazırladığı Robinson Crusoe kitabından alınmıştır.)