VELİNİN İLMİ FITRAT ÜZERE MÂNÂLARDIR-2

Benzer belgeler
Buyruldu ki; Aklın kemali Allah u Teâlâ nın rızasına tabi olmak ve gazabından sakınmakladır.

5. SINIF DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ

5 Kimin ümmetisin? Hazreti Muhammed Mustafa nın (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetiyim. 6 Müslüman mısın? Elhamdülillah, Müslümanım.

TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN. Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları

dinkulturuahlakbilgisi.com amaz dinkulturuahlakbilgisi.com Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com

Senin için gelmesi mukadder olan şeylere hırs göstermen yersizdir. Senin için olmayan, başkasının hakkı olan şeylere, hasret çekmen yakışıksızdır.

Gerçek şudur ki bu konu doğru dürüst anlaşılmamıştır; hakkında hiç derin derin düşünülmemiştir. Ali-İmran suresinde Allah (c.c.) şöyle buyurur; [3]

1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI 8. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ KONU VE KAZANIMLARININ ÇALIŞMA TAKVİMİNE GÖRE DAĞILIM ÇİZELGESİ

M VE NAZARDAN KORUNMA VE KURTULMA YOLLARI. lar aha beteri. dir veya 7 2. Y. 4. a bakarak " " dersek h 6. olarak sadaka verme.

TİN SURESİ. Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ. 3 Bu güvenli belde şahittir;

Edeb Yahu! Edebli ve Hayalı Olmak

Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesin olarak inanırlar. Bakara suresi, 4. ayet.

Arap diliyle tesis edilen İslam a dair hakikatler diğer dillere tercüme edilirken zaman ve zeminin de etkisiyle gerçek anlamından koparılabiliyor.

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI 8. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ KONU VE KAZANIMLARININ ÇALIŞMA TAKVİMİNE GÖRE DAĞILIM ÇİZELGESİ

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI 8. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ KONU VE KAZANIMLARININ ÇALIŞMA TAKVİMİNE GÖRE DAĞILIM ÇİZELGESİ

GENEL YAYIN YÖNETMENÝ VE SORUMLU YAZI ÝÞLERÝ MÜDÜRÜ TALÝP ARSLAN

7- Peygamberimizin aile hayatı ve çocuklarla olan ilişkilerini araştırınız

HÜCCETİN İKAMESİ VE ANLAŞILMASI

Evlenirken Nelere Dikkat Edilmeli?

Başlangıç Çizgisi (iyyake na'budu VE iyyake nesta'iyn) Şevval 1436 / 25 Temmuz 2015

ICERIK. Salih amel nedir? Salih amelin önemi Zekat nedir? Zekat kimlere farzdır? Zekat kimlere verilir? Sonuc Kaynaklar

Bu ay içinde orucu ve namazı o kişiye kolaylaştırılır. Bu ay içinde orucu ve namazı ALLAH tarafından kabul edilir.

Resulullah ın Hz. Ali ye Vasiyyeti

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67)

1 İslam ne demektir? Hazreti Peygamberimiz in (sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiği din olup bunu kabul etmek, Allah a ve resulüne itaat etmektir.


ÖLÇME, DEĞERLENDİRME VE SINAV HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

AYRILMAMAK ÜZERE İNKIYAD ETMEK.

2010 yılının son ayına girdiğimiz bu aylarda hıristiyan olan batı toplumunda olduğu gibi

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ

Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205)

3. Farz Dışında Yaptığı İbadetler

Anlamı. Temel Bilgiler 1

ALEMLERİN EFENDİSİ NİN (SAV) DİLİYLE KUR AN

Kültürümüzden Dua Örnekleri. Güzel İş ve Davranış: Salih Amel. İbadetler Davranışlarımızı Güzelleştirir. Rabbena Duaları ve Anlamları BÖLÜM: 3 URL:

Ramazan: Hicri takvimin dokuzuncu ayıdır. Ramazan-ı Şerif veya Oruç Ayı da denilir.

Zihnindeki Sonu Hayal Et, İstediğini Elde Et! Eski zamanlarda üç yolcunun yolu çölde düşer. Kurumuş bir nehir... Sevgi Tunalı

Prof.Dr. Jeffrey H. Lang ın İlk Namazı

Bir insan, nefs kılıcını ve hırsını çekip hareket edecek olursa, akıbet o kılıçla kendi maktül düşer. Hz. Ali

Wessalatu wesselamu ala Rasuluna Muhammedin we ala alihi we sahbihi ecmain. Allahumme Rabbena ya Rabbena takabbel minna inneke entessemiul alim.

AKTIF (ETKİN) ÖĞRENME


İZMİR İL MÜFTÜLÜĞÜ BAYAN VAAZ ÇİZELGESİ ( 2014 YILI 1. DÖNEM )

Ü N İ T E L E N D İ R İ L M İ Ş Y I L L I K D E R S P L A N I

dinkulturuahlakbilgisi.com KURBAN İBADETİ Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

Peki, bu bayramın bizlere nasıl hediye edildiğini biliyor musunuz? Dilerseniz bu kıssayı hep birlikte hatırlayalım.

dinkulturuahlakbilgisi.com Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com

HADDİNİ BİLMEMEK YA DA İSTİDRAC

Paragraftaki açıklamaya uygun düşen atasözü aşağıdakilerden hangisidir?

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

Kurban Nedir Ve Niçin Kesilir?

İbadetin Manası ve Çeşitleri

3 Her çocuk Müslüman do ar.

Kur an-ı Kerim i Diğer Kutsal Kitaplardan Ayıran Başlıca Özellikleri

Diyanet'in yaz Kur'an kursları bugün başladı

Nasrettin Hoca ya sormuşlar: - Kimsin? - Hiç demiş Hoca, Hiç kimseyim. Dudak büküp önemsemediklerini görünce, sormuş Hoca: - Sen kimsin?

Gıybet (Hadis, Tirmizi, Birr 23)

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür

Güzel Ahlâkı Kazanmak

Yayınevi Sertifika No: Yayın No: 238. HALİM SELİM İLE 40 ESMA Mehmet Yaşar

Koçluk Sürecini Amaçlara ve Sonuçlara Göre Yönetir. R. ŞAFAK KEKLİK

Gizlemek. أ Helak etmek, yok etmek أ. Affetmek. Açıklamak. ا ر اد Sahip olmak, malik olmak. Đstemek,irade etmek. Seçme Metnler 25

7.SINIF SEÇMELİ KUR AN-I KERİM DERSİ ETKİNLİK (ÇALIŞMA) KÂĞITLARI (1.ÜNİTE)

M. Sinan Adalı. Eski zamanlarda yaşamış peygamberlerin ve ümmetlerinin başlarından geçen ibretli öyküler, hikmetli meseller

Çocuğunuzun uyumu, öğrenimi ve gelişimi

SINIF YÖNETİMİNİ ETKİLEYEN ETKENLER Ahmet ATAÇ- Cihan ÇAKMAK Gülenaz SELÇUK

DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ TESTİ

Küçüklerin Büyük Soruları-2

Çocuğunuzun uyumu, öğrenimi ve gelişimi

Hatta Kant'ın felsefesinin ismine "asif philosopy/mış gibi felsefe" deniyor. Genel ahlak kuralları yok ancak onlar var"mış gibi" hareket edeceksin.

Bir gün Hz. Ömer (r.a) camiye giderken bir çocuğun acele acele camiye gittiğini görür. Hz. Ömer (r.a):

İNSANLARIN NİYETLERİ VE DAVRANIŞLARI SÖZ KONUSU OLDUĞUNDA DAİMA

Eğitim Programları ANA HATLARIYLA İSLAM DİNİ

Bu yazı sitesinin sahibi hacı Mehmet Bahattin Geçkil tarafından hazırlanmıstır Herhangi bir medyada yayınlanması

ÖNCESİNDE BİZ SORDUK Editör Yayınevi LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Yeni Tarz Sorular Nasıl Çözülür? s. 55

TEMİZLİK HAZIRLAYAN. Abdullah Cahit ÇULHA

İmama Sonradan Yetişen Namazları Nasıl Kılar? Cumartesi, 16 Ocak :02. Müdrik

Sevgili dostum, Can dostum,

HAC YÜCE ALLAH IN (c.c) EMRİDİR.

Din Ve Ahlak Hakkında Neler Biliyoruz?

Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz. Ve biz ona şah damarından daha yakınız. (Kur an 50/16 Kaf)

Recep in İlk Üç Orucunun Fazileti

5.SINIF SINIF : 5 ÖĞRENME ALANI : İBADET : 2 / İBADET KONUSUNDA BİLGİLENELİM MATERYAL TÜRÜ : ETKİNLİK (HAYDİ HİKAYENİ ANLAT BAKALIM) SINIF 5 ÜNİTE 2

Üç kişi vardır ki, Allah kıyamet gününde onlarla ne konuşur, ne onlara nazar eder, ne de onları günahlarından arındırır, onlara elim bir azap vardır:

İLİ : GENEL TARİH : Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 7. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Nesrin: Ahmet! Ne oturması! Daha gezecek birçok mağaza var, sen oturmaktan bahsediyorsun.

Hz. Adem den Hz. Muhammed (s.a.v.)e güzel ahlakı insanda tesis etmek için gönderilen dinin adı İslam dır.

İZMİR İL MÜFTÜLÜĞÜ BAYAN VAAZ ÇİZELGESİ ( 2014 YILI 2. DÖNEM )

Hz.Resulüllah (SAV) den Dualar

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

Kur an ın Bazı Hikmetleri

MARUF VAKFI İSLAM EKONOMİSİ ENSTİTÜSÜ AÇILDI

Korkuları pekiştirmeden duygulara saygı duymak Dr. Clark Goldstein

ALEMLERİN EFENDİSİ NİN (SAV) DİLİYLE ORUÇ

Allah Kuran-ı Kerim'de bildirmiştir ki, O kadın ve erkeği eşit varlıklar olarak yaratmıştır.

Transkript:

Yılmaz Dündar 1 VELİNİN İLMİ FITRAT ÜZERE MÂNÂLARDIR-2 30 Receb 1437 / 07 Mayıs 2016 Euzü Billahi mineş şeytanir raciym, Bismillahir Rahmanir Rahıym. 11. MANA VE MANA ALANLARINDA AKLIN ROLÜ "Akıl" ismi bir mananın kimliğidir. Dolayısıyla akıl da bir "His Suret"tir. Akıl kimlikli his suretin diğer his suretlerden önemli bir farkı vardır; Yaradanın emriyle, önemli bir fonksiyon için görevine uygun bir yoğunluk kazanmıştır. Önemli bir fonksiyon için görevlendirilmiş "Akıl" adlı bu his suretin özelliklerini biraz tanıyalım. "Diğer his suretlerden önemli bir farkı vardır" dedik. Akıl adlı his suret HİSSETTİREN'dir. Akıl hissettiren His'tir. Hissetmeyi sağlar, his yoğunlaşmasıyla oluşan manaları idrak ettirir. "His Suretler" ve "His"ler arasında kıyas yapan his akla aittir. Kıyas yapan His akla aittir. Bir şey, iki şey, üç şey arasında bir kıyas ve bu kıyas sonucunda bir tercih yapıyorsunuz. "Şunun benim için iyi olduğunu hissediyorum" derken size kıyas ve tercih yaptıran his akla aittir, bunlar aklın fonksiyonları içindedir. Böylece kıyas sonucunda da his tercihlerini sağlar. Aklın hissettirme fonksiyonu görevi çok önemli bir temel üzerine bina olmuştur. Bu temel, aklın "Gerçek Var" ile "Gerçek Yok"u tam bilmesidir. Başka bir değişle akıl "Gerçek Var" ile "Gerçek Yok"u bilendir. Normal şartlarda fonksiyon gösterebilen akıl insana "Gerçek Var" ile "Gerçek Yok"u hissettirir ve idrakını sağlar. Akıl yaradanına çok sadıktır. Normal şartları bozan insan bu bozulmuş şartlardaki durumda aklın hissettirdiklerini Müstakilen Var ve Muhtar" iddiasıyla saptırır, sonuçlarını da aklın ürünleri sanar. His suretlerin oluşmasından sonra kimliklendirmeyi de akıl sağlar. Bu saydığımız özellikleriyle Akıl Kimlikli "His Suret" ef al âleminin öz maddesidir, başka bir değişle ham maddesi, kumaşı mahiyetindedir. Bu sebepten orijinini ef al âleminden alan her suretin yapısında hissettiren vasfıyla her yeri kaplayarak bulunur. Bu bulunuşun yoğunluğu fonksiyonunun açığa çıkış derecesi bakımından farklılıklar gösterir. Orijinini ef'al âleminden almış her surette "hissettiren" göreviyle bulunur ve bulunduğu noktadaki yoğunluğu orada hangi fonksiyonu açığa çıkacaksa onun çıkış derecesi bakımından farklılıklar gösterir Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu bu özelliğe ve bu koşula dâhil değildir. Çünkü Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu orijinini ef al âleminden almaz Ancak Akıl kimlikli His Suret'in özü Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu nda normalde bulunur. Hislerin bilgiye göre kıvam alıp bir tertip göstermesi, yoğunlaşması ve bir kimlikle mana kazanmasına şu örnek üzerinden bir kez daha bakalım: Ana karnında yavrunun organları aynı hammaddeden, görevlerinin bilgisine göre kıvamlanıp, tertip alarak moleküler yapı üzerinden şekillenir. Karaciğer hücresi, kas hücresi, kemik hücresi, beyin hücresi gibi hücre tipleri ait oldukları organları oluştururlar. Akıl her çeşit fonksiyonunu o fonksiyon için gereken yoğunluk seviyesinden ortaya koyabilir. Yani aklın yoğunluğu fonksiyonuyla ilgilidir, ilgili olduğu fonksiyona göre yoğunluk göstermesi gerekiyor. Bir hissin belirmesi, bu belirmenin tesiri ve gücü o histen çıkan öyle bir hisdir ki genel tanım olarak bunu NUR diye kimliklendiririz. Hangi hissin tesirini ve gücünü gösteren bir hisse ait olduğu hissin bilgisini taşır, o bilgiyi içeren bir yazılım gibidir, o bilgiyi içeren bir yazılım vasfı vardır.

2 Velinin İlmi Fıtrat Üzere Manalardır-2 Yılmaz DÜNDAR Ef al âlemi için Akıl Kimlikli His Suret ilk beliren olarak, tesir ve gücünü kendinden olan bir hisle yapıyordu ki; bu his, akıl kimlikli his suretin Nur u idi. Ef al âlemi bir özelliği ile esma âlemi yani ef al âlemini yürüten kanunlar âlemi olduğundan Akıl Kimlikli His Suret'in tesir, güç ve bilgi içeriğini hissettirdiği nur da bir kanun ismi olarak esma âleminde NUR adıyla yerini alır ki ef al âleminin her yerini kaplar. İşte akıl fonksiyonlarındaki çeşitlilikleri, akıl ile ortaya çıkan ürünlerin farklılıklarını bu nurun yoğunluk derecesi farklılıklarında gösterir. Akıl ile ilişkilendirdiğimiz bu nur, aklın ef al âlemi için ilk beliren olması halinde en yoğun idi. Fatır esmasıyla yarılarak, patlayarak gücünü ve tesirini yayarak ef al âlemini kendisindeki bilgiler çerçevesinde bir kitap gibi açtı. Kâinat Kitabı çıktı. "Mülk Allah'ındır, Güç Allah'ındır, Hüküm Allah'ındır" Hissi, bu Hissin tesiri, gücü kâinatı kapladı. İnsanda gerçek "var ve gerçek yok kavramlarının açılmasını, gerçek var için "illa Allah" denmesini, oluşan bu mana ile birlikte "illa HÛ" denmesini ve bu hakikate göre tertip düzen alınmasını sağlayan ve bu görevleri yapacak Nur yoğunluğuna da sahip olan Akıl Lüb dür. Lüb insandaki esas olan öz olan akıldır ve yeri de Kalb dir. İnsanın kalbının her yerini kaplamıştır, ancak beden ile ilişki merkezi de vücudun bir organı olan kalbidir. Bu ilişkinin beyinde de irtibat alanı vardır. Akıl kaynağını beyin sanmak insanın ahiret inancını zayıflatır, ahiret korkusunu azaltır, hatta yok edebilir. Beyin toprak olacaklar sınıfındadır, imanın gereklerini toprak olana bağlarsan imanın da yok olur. Hz İbrahim (as) ın tefekkür öğretisi de bize bu gerçeği vurgular. Öz akıl Lüb, Kalb te fonksiyon bakımından belirirse tesirini ve gücünü Lüb Nuru ile gösterir. Lüb Nuru'nun fonksiyon göstermeye başlaması ile o insan gerçek var ve gerçek yok manalarına ikan olur ve Müstakilen Var ve Muhtar olan ancak Allah tır; başka Müstakilen Var ve Muhtar yoktur şehadetine ikan olur. Bu mana beyinde tüm alanlar için hâkimiyet sağlar ve kişi bu şehadetine uygun fiiller ortaya koyar. Bu durumda kişi ihlâs sahibi olmaya başladığı için Lüb Nuru'na bu fonksiyonundan dolayı İhlâs Nuru da denir. Artık talibin ilmi Ehadüs Samed ilmi olma yoluna girmiştir inşaallah. İlerleme Allah ın esma ve vasıflarının manaları fonksiyon kazandıkça ve beyinde bu manalar alan açtıkça devam eder. Artık Talibe bu haliyle LÜB Sahibi diyebiliriz. 12. GÜNLÜK AKLIN LÜB NURU NA YOLCULUĞU İnsanın ön sermaye olarak kullandığı Günlük Akıl Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu nun "Müstakilen Varım ve Muhtarım" iddiasının hâkimiyetine girince Lüb ile ilişkisi kesilir, yani Lüb bilgileri ona kapanır; böylece günlük aklın nuru düşer ve kalp manalarına ulaşamaz. Lüb Aklı'ndan normal hayatı sürdürmek için verilen ön sermayeye, onun normal hayatımızda kullandığımız kadarına anlayabilmek için günlük akıl diyoruz. Kişi işte bu günlük aklına "Müstakilen Varım ve Muhtarım" iddiası etiketini yapıştırınca onun Lüb Aklı'yla ilişkisi kesildi, Lüb ona kapandı. Bu durumda günlük akıl Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu nun, dȗnihi algı ve zann'ları sebebiyle, kendisini gerçek var sanmasını ve onun "Müstakilen Varım ve Muhtarım" iddiasını tasdikler. İşte böylece "Lüb" aklı günlük akla kapandı, ona ihlâs bilgileri de kapandı. Neden? Çünkü küfür ilan etti. Bu küfür ilanı nedeniyle Kalb manaları ona kapandı. Ama akıl fonksiyon görecek. Bu halde fonksiyonunu nasıl görüyor? DȗniHİ algı ve zann'ları içerisinde! Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu orada ne tür zann'lar üretiyorsa ve "Müstakilen Varım ve Muhtarım" iddiasıyla neler yapıyorsa onu ona tasdikler. Günlük akıl artık zann ları tasdikler duruma düşmüştür. Bu durumdaki insanlar kendi hal ve pozisyonları ne ise o hallerini doğru zannederler. Neden? Günlük Akıl tasdikler! Öyle olunca hallerini doğru zannederler ve kendilerini bu halleriyle beğenirler. Günlük aklın Lüb Nuru ile ilişkisinin kesilmesi

Yılmaz Dündar 3 ve artık hissettirme görevini zann lar üzerinden yürütmesi onu ilahlık iddiasının kölesi yapar. Aklın bu kölelikten kurtulması gerekir. Aklın küfür kirlerinden temizlenmesi gerekir, temizlenmek ise ancak zekât ile mümkündür. Öyleyse geldiğimiz bu noktada talib için soru şudur: Aklın zekâtı nasıl verilir? Aklın zekâtı" konusu Talib için çok önemli olur. Aklın zekâtı şudur: "Hayr konuşmak veya susmak!" Daima hayr konuşmak veya susmak aklın zekâtıdır. İnşaAllah şimdi çok önemli bir yöntem paylaşıyoruz: Eğer aklın zekâtını vermek hayat tarzı olmazsa, aklın zekâtı verilmezse günlük akıl Lüb Nuru ile beslenemediği için nurunu kaybeder, "zekâ seviyesi"nden fonksiyon göstermeye başlar. Zekâ seviyesi zann larla uyumludur! Nur yoğunluğu bakımından "akıl" sınıfına giren faaliyetleri en aşağıdan yukarıya doğru hiyerarşik olarak; içgüdüler, zekâ, günlük akıl ve Lüb Aklı diye sıralayabiliriz. Bu sıralama hiyerarşik olarak yatay bir sıralamadır, nur derecesi bakımından ve fonksiyon farklılıklarına göredir. Ancak her bir sıranın kendine has olan ve dikey pozisyon gösteren, insandan insana değişen şiddetleri vardır. İnsanlar birbirlerini genellikle bu dikey şiddetler açısından kıyaslarlar. Dikkat ederseniz, bunun ne kadar yanlış bir kıyas ve sürekli esfele safiliyn tuzağı olduğunu görürsünüz. Mesela "içgüdüleri kuvvetli, zekâsı çok, fazla akıllı" gibi yorumlarla onların kendilerine has dikey şiddetlerine göre kıyas yaparız. Oysa Talib'in amacı ise yatay çizgide ilerlemektir. Akıl faaliyetlerinin bu hiyerarşik dizilişinde günlük aklı önce zekâ seviyesinden tasdik yapıyor olmaktan kurtarmak, sonra da Lüb Nuru seviyesinden çalışmasını sağlamak zekâtının kesintisiz verilmesini gerektirir. Ya Hayr Konuş, Ya da Sus prensibinin gereği sürdürülebilir yerine getirilmelidir. Zekâtta sürdürülebilirlik önemlidir. Arada bir uygulanan zekât verme, günlük aklın Lüb Nuru'na ulaşmasını sağlayamaz, ancak günlük akıl zorla kendi seviyesine gelebilir, burada bile kararlı duramaz. Bu durum ise kişiyi çok yoran bir psikolojiye sokar. Bir akıl nuru ürünü olan zekânın faaliyeti "fark edebilme, ayırt edebilme" ile sınırlı görevlerdir, Kayıtlı Kendisini Hissetme Duygusu nun kendisini doğru sandığı alan içerisinde çalışır. Zekâ çalıştığı ortamı gerçek var ve gerçek yok konusunda incelemez, bu konuda bir fark sunulursa farkı kavrar, ancak "hangisi doğru?" hükmünü veremez. İşte nur gücünü kaybeden aklın zekâ seviyesinde çalışması da böyledir. Akıl dır ama zekâ yeteneğindedir, zekânın fonksiyonu seviyesindedir. Bu durumda eğer zekânın dikey şiddeti yüksekse ayrı bir tehlikedir, düşükse ayrı bir tehlike ortaya çıkar. Öyleyse günlük aklın nur gücü kaybetmesinin ne olduğunu hatırlayalım: Lüb Nuru ile ilişkisi kesilir, yani Lüb bilgisi günlük akla kapanır. Lüb bilgisi Hakk manada güç ve tesir demektir, dolayısıyla günlük akıl kendine has Hakk manadaki güç ve tesiri yitirir. Böylece ihlâsını kaybeder ve günlük akıl vehmin zulmeti tarlasında başıboş kalır, yetenekleri zekâ seviyesine düşer, dȗnihi algı ve zann'larının "Müstakilen Var ve Muhtar" iddiasını gerçekmiş gibi algılar ve tasdikler, hüküm verdiğini zanneder ama hükmü vehmin zulmeti oluşturur, günlük akıl da tasdik eder. Yani Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu dȗnihi algı ve zann'larının emrindedir ama dȗnihi algı ve zann'larını kendisi sanar. Emir alandır ama emir verdiğini sanar; işte Nefs-i Emmare Dolayısıyla kişi ihlâsı bulursa Lüb Nuru vesilesiyledir; Nefs-i Emmare ile esfele safiliyn hayat tarzı ise kendi eliyledir. Burada şuna dikkat edelim lütfen; bu tanım kesret cümleleriyle anlatımdır, kaza cümlesidir. Tevhid diliyle söylersek; Hükmün aslı külliyen Allah indindendir, bu ise kader cümlesidir. Talib bu iki söylemi "tek söylem" haline getirerek kader ayrı, kaza ayrı olmadan "tek mana" yapmalıdır;

4 Velinin İlmi Fıtrat Üzere Manalardır-2 Yılmaz DÜNDAR Tevhid diliyle olanla iman, kesret diliyle olanla da amel etmelidir. Günlük aklın Ya Hayr Konuş, Ya da Sus uygulamasıyla kesintisiz olarak zekâtı veriliyorsa, Lüb Nuru'na ulaşmak, istasyonları bulunan bir yolculuğu gerektirir. Bu yolculuk Lüb manasının Kalb'te açılması ve beyinde alan açması hızıyla ilgili bir süre gösterir. Lüb manasının üzerindeki tek engelleyici Sadr daki dȗnihi algı ve zann'larıyla ortaya çıkan "Müstakilen Varım ve Muhtarım" iddiası ve bu iddiayla oluşmuş zann havuzudur. "Müstakilen Varım ve Muhtarım" iddialı Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu bu zann havuzunu kendi Kalb'ı zannettiği için Lüb Nuru'nun önü kesilir ve beyinde de bu zanların alanları açılır, fiiller de dolayısıyla bu zann alanlara göre çıkar. "Müstakilen Varım ve Muhtarım" iddiasının Sadr dan temizlenmesi ya bu konunun bilinciyle yapılır ki, mücadele süresinin kısalması ve geri dönüş olmaması avantajları olur, ya da oluşan zann'ları günahlarla tanımlamış ilm-i hal üzerinden günahlarla mücadele diye yapılır ki, bu mücadele bitmeden ömür bitebilir. Sadr ı talib hangi şekilde temizliyorsa temizlesin başlangıç mücadelesi İslam Nuru ile yapılır, zann'lar İslam Nuru ile zaptı rapta alınmaya çalışılır. İslam Nuru bu zann'ları kökünden silemez, ama fiile dönüşmesini engellemeye çalışır. İslam Nuru; ilm-i hal bilgileri, İslami davranış bilgileri manasınadır. Zekâ seviyesine inmiş günlük akıl davranışları İslami bilgilerle zaptı rapta alınır ve mümkün olduğunca "Müstakilen Varım ve Muhtarım" iddialı fiiller engellenmeye çalışılır. Ancak bu yolla kişi "Müstakilen Varım ve Muhtarım" iddiasını terk edemez Ancak, Sadr daki zanlar zaptı rapta alınınca Kalb ın önü açılır ve Kalb manalarını açığa çıkaracak pozisyon alır. Bu pozisyonun korunabilmesi ve bu durumun pozisyondan faaliyet haline geçmesi için İman Nuru desteği gerekir ki bu imanî bilgilerin devreye girmesi demektir. Talib'e verilen imanî bilgiler Muhammedî Sırrı içermez de kuru tasdikleri kapsarsa gereken destek sağlanamaz, mesafe kat edilemez, talib bu noktada kalır. Ekseriyat işte bu noktada kalmıştır ve ilerisi de yok sanmaktadır. İman Nuru, Amentü Billâhi" gerçek manada nedir, "Müstakilen Varım ve Muhtarım" iddiası nedir, dȗnihi algı ve zann'ları nedir?" sorularının cevabı, tasdiki ve takibidir; bunun tesiri ve gücüdür. İman Nuru böylece iman gücü kazanmış olan günlük aklı devreye sokar. Bu güçle birlikte günlük akıl zekâ seviyesine olan düşüşünden kurtulur ve gerçek seviyesine kavuşur. Bu organizasyonun içerisinde Fuad hüküm oluşturacak olan günlük akla rapor sunar. Fuad bu görevini sahip olduğu bilgi havuzundan yararlanarak yapar. İç güdüler, zeka, günlük akıl, lüb ve organizasyonun raporcusu fuad, aslında hepsi aynı akıldır. Bir sürü akıl ismi saydık ama tek bir akıl vardır. Biz fonksiyonlarına göre isimler söylüyoruz, o fonksiyonlara göre nurları var, bilgileri var. "Nurları var" demek o fonksiyon çerçevesinde bilgileri var demektir. Hepsi aynı bilgi kaynağı, tek akıl! Yani iç güdüler, zekâ, günlük akıl, lüb ve organizasyonun raporcusu fuad aslında hepsi aynı akıldır. Farklı isimler var ama farklı akıllar yok, akıl tek bir manadır. Görev farklılıkları öyle kimlikler oluşturur ki "farklı yapılarmış" gibi izlenim bırakırlar. Geldiğimiz bu noktada artık Fuad analiz ve sentez görevini İman Nuru ve İslam Nuru bilgi havuzu ışığında yapmaya başlar, dolayısıyla artık Hakk bilgileri rapor eder. Bir an Hakk bilgi, başka bir an batıl bilgi rapor eden ve sersemlemiş fuad oluşturan, "aklı bir geliyor bir gidiyor" denilen insanları şimdilik ele almıyoruz. Biz yürüyen normal prosedür üzerinden mekanizmayı görmeye çalışıyoruz. Fuad ın İman Nuru ve İslam nuru ile çalışması günlük aklın Hakk hükümler oluşturması ve Hakk ve Batıl'ı ayırt eden Furkan yeteneği kazanması günlük akıl için sistem içerisinde büyük bir

Yılmaz Dündar 5 marifettir. Bu önemli marifet kendi bilgi havuzunu oluşturur, yani kendi nurunu şekillendirir ki, bu durum kalbin "Marifet Nuru" tesirine girmesi demek olur. İşte bu marifet mana olarak beyinde alan açar ve Kalb ile irtibat bu alan aracılığıyla olur, ayrıca fiillerde bu alan yönetiminden meydana gelir. Günlük aklın Ya Hakk Konuş, Ya da Sus prensibini uygulayarak kesintisiz zekât vermesi ile Kalb Marifet Nuru ile kaplanır ve Lüb Nuru'nun önündeki engeller temizlenmiş olur. Böylece günlük akıl Lüb Nuru'na ulaşır. Şimdi Ya Hakk Konuş, Ya da Sus prensibini biraz detaylandıralım. Çünkü paylaştığımız yöntemde günlük akıl zekâtı verilerek Lüb Nuru'na, Lüb Aklı'na ulaştı. Zekâtı neydi? Ya Hakk konuş, ya da sus! Öyleyse bunu biraz detaylandıralım ki günlük yaşantımızda aklın zekâtını amele çevirebilelim. Aslında Ya Hakk Konuş, Ya da Sus prensibi bir hadistir. Efendimiz Muhammed Mustafa (SAV) bir hadislerinde bize bu prensibi öğretiyor ve öğütlüyor. Ayrıca, Muhammed Suresi 30. ayeti de bu noktada hatırlayalım: "Eğer dileseydik elbette onları sana gösterirdik de onları simalarından kesinlikle tanırdın. Yemin olsun ki, sen onları kavlin lahnından (sözün söyleniş tarzından, kastından) tanırsın. Allah amellerinizi bilir." (Muhammed-30) "Kavlin lahnı" söylenen sözdeki kasıttır. "Kişinin sözünde bir kasıt var, sen onu söylediği sözün kastından anlarsın" diyor ve bunu Yemin olsun ki diyerek söylüyor. Ayet bize bir kriter koyuyor: Kişiyi sen namaz kılmasından, oruç tutmasından anlarsın demiyor. Onu sözünün kastından anlarsın. Yani doğrudan "konumuzdaki zekât" için bizi uyarıyor. "Müstakilen Varım ve Muhtarım" iddiası ile konuşanı sözlerindeki, fikirlerindeki, yorumlarındaki, heva ve heveslerindeki, ideallerindeki, planlarındaki, arzularındaki ilahlık kastından hemen anlarsın, onu tanır ve bilirsin. "Müstakilen Var ve Muhtar olan ancak Allah tır" idrakıyla Amentü Billahi diyen kişi de sözünün kastından tanınır. "Amentü Billahi" diyen kişinin bir an önce Ben nasıl yaparım da Esfele Safiliyn diliyle konuşmam? telaşına düşmesi gerekir. Demek ki esfele safiliyn diliyle konuşursan günlük aklın Lüb Aklı'yla ilişkisi kesilir, nuru düşer. Çünkü beslendiği nur kaynağı kesilir. Ama elinde tasdik görevi var, işte o seviyeden tasdikler yapar. Neleri? Zann'ları tasdikler! Bu yüzden, Talib'in bir an önce "Ne yaparım da Esfele Safiliyn diliyle konuşmam?" telaşına düşmesi gerekir. Ne derece dikkatli olmamız gerektiğini size günlük hayatımızda kullandığımız bir cümleyle örneklendireyim. Yalnız bu cümle örnek olarak size hem çok alt seviyeden gibi gelebilir hem de çok üst seviyeden gibi. Anlatmak istediğimi, kastımı sunabilirim, inşaallah... Bir baba yavrusunu motive etmek için "Yavrucuğum, bu yıl sınıfını güzel notlarla geçersen sana bir laptop alacağım" diyor, çünkü sene sonu yaklaşmak üzere. Yavru çok sevinir; ya sınıfımı geçemezsem, ya notlarım güzel olmazsa diyerek büyük sıkıntı ve korku da yaşar. Babası motive edeyim derken çocuğun hayatını karıştırır. Onun o halini fark edince dayanamaz ve Yavrucuğum, üzülme ve korkma, sonuç benim için önemli değil, artık sonuç umurumda değil. Ben sana yine de laptop alacağım der. Hikayemiz bu. Şimdi buradaki derslerimize bakalım. Baba ne dedi? "Sonuç umurumda değil. Ne olursa olsun yavrucuğum ben sana yine de laptop alacağım." Dikkat edin lütfen, "sonuç" ne demektir? Her türlü sonuç Allah ın hükmüdür. Her türlü sonuç! Hani bilinmeyenli denklemlerde bilineni x in yerine koyduğunuzda denklemi çözersiniz, doğru mu bakarsınız ya, işte onun gibi, sonuç, yani x= Her türlü sonuç ancak Allah ın hükmüdür. Getirin yerine koyalım ve babanın cümlesine bakalım. Diyor ki; "Yavrucuğum, üzülme, yorulma, korkma. Sonuç benim için önemli değil". Yani "Allah ın hükmü benim için önemli değil" diyor. "Sonuç umurumda değil" demekle "Allah ın hükmü benim umurumda değil, ben sana yine de

6 Velinin İlmi Fıtrat Üzere Manalardır-2 Yılmaz DÜNDAR laptop alacağım" diyor. Fark ettiniz mi? Sözdeki kastı fark ettiniz mi? Kişi "Ama ben bunu bilmiyordum" diyebilir. Fark etmez! Yanlış! Bir bardağın içerisine biraz sitriknin koysak, kim içerse zehirler. Kişi istediği kadar "Ben onun zehirli olduğunu bilmiyordum" desin. Öyle dedi diye tesir etmeyecek mi? His bu! Bu da hislerin zehiri, His'si zehirler. Bu detayı bile öğrenmemiz gerekiyor. Hemen ertesi gün değil ama öğrenmemiz gerekiyor. Bir detay anlatmaya çalıştım, normal hayatımızda bu derece sakınabilmeyi öğreniriz inşaallah. Herhangi bir konuda bir şeyden korkuyorum diyorsun ama halin öyle değil. O zaman derler ki; korktuğun hiç halinden belli değil. Çünkü korkuyorum dediğin her şeyi yapıyorsun. Ama dilinden de hiç düşmüyor Kişi "Allah tan korkuyorum" diyor ama hiçbir hali korktuğunu göstermiyor, korktuğu hiç belli değil. Yalnızca İslam Nuru'nu kullanmak çerçevesinde kalarak "korkuyorum"un gereklerini yerine getirirse kişi orada kalır, "Müstakilen Varım ve Muhtarım" iddiasından onu İslam Nuru kurtaramaz. İman Nuru'nu da kuru tasdikle öğrenirse iyice çıkmaza girdi demektir. Peki, kişinin korktuğunu önce nereden anlayacağız? Dilinden! Muhammed Suresi 30 "Dilinden" diyor! Korkuyorsan Allah sana öğretir. Senin o korkuna göre hangi kelimeyi kullanıp hangilerini kullanmayacağını O sana öğretir. "Sonuç'ta böyle bir mana olacağı hiç aklımıza gelmiyor" diyorsan, evet, kimsenin gelmez. Ama Rabbim öğretir. Rab öğretmen demek! Öğreten! Bizim öğretmenimiz Rabbimiz dir, bize öğretir. Peki, o zaman ne derdi baba? "Sen gayret et yavrucuğum, her sonuç bizim için güzeldir. Ama sen gayret et, ben senin gayretini izleyeceğim." İslamiyet'te çok önemli bir şey vardır; sevap gayretedir, sonuca değildir! Sonuç Allah ın hükmüdür. Senin sorumluluğun o sonuca giderken ki gayretindir. Gayret senin için nura dönüşür. Dolayısıyla, baba; "Yavrucuğum, sen elinden geleni yap, gayret et. Her sonuç bizim için güzeldir. Yeter ki sen yapabileceğini yap" der. Veya ilişkisine göre daha iman içeren bir cümle söyler: "İnananlar için her sonuç hayrlıdır yavrucuğum" gibi bir şey bulur, söyler. Yeter ki Allah ın hükmüne ters hüküm oluşturmasın. Ya Hakk Konuş, Ya da Sus prensibine dönelim; bunu amel olarak nasıl uygularız? Başlangıç için en basiti şudur: Konu ne olursa olsun hiç düşünme önce, daima hayr'a yor, esfele safiliynle ilişkin kesersin! Nasıl "Müstakilen Varım ve Muhtarım" iddiasında bulununca günlük aklın Lüb'le ilişkisi kesildi, sen de ne duysan onu hayr a yoruyorsan esfele safiliyn senden sıkılır, seninle ilişkisini keser. Zekâtı anladınız mı? Bir konuda ne diyeceğini şaşırırsan, lütfen dikkat buyurun, büyük ihtimalle şaşıracaksın. Şaşırmak çok normal. Bir şeyi hayr a yormayacaksan, dikkat et, hiç şaşırmazsın, konuşman sular seller gibi akar. Ama hayr a yoracaksan ne diyeceğini şaşırırsın, "Hayrlısı" bile diyemezsin, o kelime bile tam çıkmaz. "İnşaAllah" öne miydi yoksa sona mı? Şaşırırsın. Niye? Hiç talim etmedin ki. Ama hayr'a yormayacaksan diline ne örnekler, ne cümleler gelir, sen bile dehana şaşarsın! Ama hayr'a yorarken mutlaka şaşıracaksın, ne yapacağım diye şaşıracaksın. Peki, o zaman hiç değilse ne yapayım? "Hayrlısı olsun inşaallah" de ve bırak. Bunu söyle yeter, uzatma. "Hayrlısı olsun inşaallah." Ne olursa olsun hayrlısı olsun inşaallah. Çünkü senin amacın karşıdakinin bakış tarzı gibi şeyler değil. Niye? Onların hepsi toprak olacak! Senin amacın esfele safiliynle bağını kesmek! O zaman hiç değilse bunu yapacaksın, "Hayr olur inşaallah, hayrlısı olur inşaallah" diyeceksin. Bunu de ama uzatma! Neden? Eğer bunların henüz bilincinde olmadan söylüyorsan sende adrenalin yapar ve devreye "Müstakilen Varım ve Muhtarım" iddiası girer, o güzel cümlenin peşine bir çuval inciri batıracak cümleler söylemeye başlarsın. En azından şunu dersin; "Hayrlısı olsun inşaallah" dedikten sonra uzatacaksın ya "Bu benim alışkanlığım, ben hep böyle söylerim, hayrlısı olsun derim" dersin. Bitti işte! Uzatma! Bekliyor esfele safiliyn, bekliyor. Hayr'a yoracağı zaman her insan kendisine göre veya birisine göre bir hayr tanımı yaparsa bu iş elbette yine olmaz.

Yılmaz Dündar 7 Hayr Kur an a göre tanımlanırsa zekât yerini bulur. Aksi takdirde insani tatminden ileri gitmez. Kur an a göre hayr Lâ ilâhe illallah tır. Bu kadar! Hayr budur: Lâ ilâhe illallah. Yani Hayr Kur an a göre şudur: Müstakilen Var ve Muhtar olan ancak Allah tır; başka müstakilen var ve muhtar yoktur tespitidir. Hayr cümlesi; sözle, fikirle, yorumla bunun tespitidir. Öyleyse bu tespit için ne yapmak gerekir? "Müstakilen Varım ve Muhtarım" iddiası içeren cümle kurmamak gerekir. Dikkat edeceğiz. "Müstakilen Varım ve Muhtarım" iddiası içeren bir fikrin zihinden geçmemesine gayret edeceğiz. "Müstakilen Varım ve Muhtarım" iddiası içeren fikir, söz ve filleri tasdik etmeyeceğiz. Bu iddiaya daima buğz halinde olacağız. "Müstakilen Varım ve Muhtarım" iddiası içermeyen her söz evrende çok kıymetlidir. Bu yüzden dikkatli kullanılmalıdır, israf etmemek gerekir. Kişi, israf noktasını fark ettiği anda "susma"sı gerekir: Hayr konuş veya sus. Sus anlaşıldı mı? İşine gelince konuş, baktın işine gelmiyor sus meselesi değil. Bütün stratejilere, ortama dikkat et, tamam ancak baktın ki bu kadar değerli olan bir fikri, bir cümleyi israf ediyorsun çünkü doğru cümleleri anlatırken oraya israf ettiğin noktadan itibaren senin "Müstakilen Varım ve Muhtarım" iddian karışmaya başladı, israfı fark ettin, sus. Hayr konuş veya sus. Ayrıca; "Hayr konuşmak" kader ile didişmemektir. Yalan yanlış kader tarifleri uydurup veya uydurulmuşlara inanıp insanca hüküm cümleleri kurmamaktır. "Müstakilen Varım ve Muhtarım" iddiasını fark etmeyen, umursamayan, ne olduğunu bilmeyenin "Hayr"ın ne olduğunu bilmesi imkânsızdır. Oysa esfele safiliyn hayatta her konunun, malzemenin ve fikrin pazarlama tekniği, insanların "Müstakilen Varım ve Muhtarım" iddiasını coşturacak, kamçılayacak şekilde planlanır ve kendi dünyalarında da yüzde yüz başarı elde ederler. Pazarlama tekniklerinin ana fikirlerine sırf bu benim neyime hitap ediyor? diye baksanız görürsünüz. Pazarlanan şey bir fikir empozesi de olabilir, pazarladıkları malzeme her neyse, pazarlama alanı açabilmek kullandıkları tekniğin içinde o kişinin "Müstakilen Varım ve Muhtarım" iddiasını kamçılayan, coşturan, motive eden bir şey vardır. Lütfen dikkat buyurun, insanın öyle bir hali vardır ki onun "Müstakilen Varım ve Muhtarım" iddiasının hemen hemen en kuvvetli olduğu ancak aklının en zayıf olduğu bir çizgisi vardır. Bunu üç haliyle gösterir: Birincisi; "Müstakilen Varım ve Muhtarım" iddiasını ÖFKESİYLE ortaya koyduğu an. Bu iddiasını öfkesiyle hissettirmek istiyorsa, bu iddiayı öfkeyle ortaya koyuyorsa... İkincisi; bu iddiayı CİNSİYETİYLE hissedip aynı zamanda cinsiyetiyle de hissettirmek istiyorsa... Üçüncüsü; yönetilemeyen, YÖNETEMEDİĞİ AÇLIK içerisindeyken "Müstakilen Varım ve Muhtarım" iddiasının zalim ve kinci planları. Çok dikkat etmemiz gereken bu üç hal, insanı "Müstakilen Varım ve Muhtarım" iddiasında en yükseğe götürür, aklını da en aşağıya çeker. Rabbim bizleri daimen uzak tutuverir inşallah. Bu arada oruç ibadetinin konumuzla ilgili bir cümlesini buraya koyalım. Bu bir cümle oruç ibadeti bu kadar olduğu için değil, konumuzla ilgili kısmı. Müslüman oruç ibadetiyle, farkında bile olmadan, açlığı "Müstakilen Varım ve Muhtarım" iddiası olmaksızın yönetmeyi öğrenir. Bunu yönetirken açlıkla ilgili birçok şeyi fark eder; Samed olmadığını, Allah ın Samed olduğunu... Allah bunu fark etmekle bile bize Samediyet Nuru ikram eder. Kişi oruçla kendisinin Samed olmadığını tespit edip Allah ın Samed olduğunu tasdik eder ve Samediyet Nuru kazanır. Yani Samediyet konusunu anlayabileceği idraka ulaşır. Öfke, cinsellik platformu ve yönetilemeyen açlık hallerinde günlük akıl derecesi içgüdüler seviyesine düşer. Kişi bu hallerinden sıyrılır ve düştüğü hali fark ederse, zaten kendisi için aklım başımda değildi der. Bu hallerde günlük aklın zekât müessesesiyle hiç işi olmaz. Günlük aklın zekâtını önemseyen talibin hayvandan aşağı sayılan bu çizgiyi hiç

8 Velinin İlmi Fıtrat Üzere Manalardır-2 Yılmaz DÜNDAR tanımaması gerekir inşaallah. Dikkat edelim ki, arada bir bu çizgiye düşmekle, sürekli bu çizgide olmanın birbirinden farkı yoktur. Diğeri birinden daha iyi değildir. "Hayr konuşmak" kesinlikle bardağın dolu tarafını gör ya da Pollyanna bakış tarzıyla bak gibi de anlaşılmamalıdır. Bunlar, "Esfele safiliyn hayat tarzının sıkıntılarını biraz hafifletelim ama esfele safiliynden de çıkmayalım" anlayışının hayr tarifleridir. Konunun anlaşılabilmesi ve anlatılabilmesi için İslam Nuru, İman Nuru, Marifet Nuru ve Lüb Nuru isimlendirmeleriyle sunduk. Ancak bunlar böyle söylediğimiz çizgilerde farklı nurlar değillerdir. Olan yalnızca Lüb Nuru'dur. Bu Lüb Aklı'dır, bu Lüb bilgi havuzudur, bu ihlâs idrakıdır, Lüb manasıdır. Aynı şeyin, baktığımız pencerelere göre isimleridir, hepsi aynı nurdur. Lüb bilgi havuzundan yararlanılan bilgi seviyesini belirtmek için farklı nur isimleri sıralanmıştır. Farklı nur isimleri olan her bir bilgi seviyesinin idrakı, his olarak kendisine ait bir renk de gösterir. Günlük akıl yolculuğu Lüb Nuru'na ulaşınca bütün nur isimleri çakışır, tek nur olur; bütün akıl isimleri çakışır, tek akıl olur; bütün idrak basamakları çakışır, tek bir idrak olur; bütün manalar çakışır tek mana olur, böyle olduğu görülür. Bu manaya ihlâs manası denir, bu mana sahibine ihlâs sahibi denir. Aklı sebebiyle Lüb sahibidir, bilgisi Lüb manasının bilgileridir, yani Ehadüs Samed bilgisidir ve bu da Allah Fıtratı üzere manadır. Bu mananın şehadeti: Eşhedü en lâ ilâhe illallahu ehadus samedûlleziy lem yelid ve lem yuled ve lem yekun lehu küfuven ahad. Bu mananın duası: Alâ hâzihiş şehadeti nahya ve aleyha nemütü ve aleyha nüb'asü inşaallah ÂMİN. Allahım bu şehadet manası üzere beni yaşatıver, bu mana üzere canımı alıver ve bu mana üzere beni yeniden diriltiver AMİN. Günlük aklın Lüb Nur'una yolculuğu bu nura ulaşmakla tamamlanmış olur. Yolculuk olarak tamamlanmış olur ama faaliyet tamamlanmış olmaz. Lüb Nuru faaliyeti iki basamaklı bir süreçtir: Birinci basamak günlük aklın Lüb Nuru'na yolculuğudur. Akıl, Lüb Nuru'na ulaştı yani artık devrede Lüb Aklı var. Şimdi esas faaliyet olan ikinci basamak başlar. İkinci basamak iki aşamalıdır, iki şıklıdır. Birinci aşama; Lüb Nuru'nun Kalb'e, Sadr'a ve Beyin'e hâkimiyeti. İkinci aşama; Lüb Nuru tesir ve gücünün mana olarak ahirete intikâli. Lüb Nuru faaliyete geçtikten sonra dünya ve ahireti kaplar. O kişi henüz dünyada ise onun Kalbini, Sadrını ve Beynini kendi hâkimiyeti altına alır. Sonra kişi ölümü tadınca bu nur, tesir ve gücünün manasını ahirete intikâl ettirir. Günlük akıl Lüb Nuru'na kavuştuktan sonra, Lüb Nuru yönetimi ele alır. Artık Fuad ihlâs bilgilerine göre rapor oluşturur. Kalb'ın fıtrat üzere manaları "Müstakilen Varım ve Muhtarım" iddiası kirinden temizlenmiş olduğu için Lüb Nuru Kalb'te Fıtrat üzere akar, Sadr dȗnihi algı ve zann'larından temizlendiği için burada da Lüb Nuru Fıtrat üzere akar. Beyin alanlarında da Lüb Nuru Fıtrat üzere akar. Talib, ahirete Müstakilen Varım ve Muhtarım iddiasından arındırılmış bu Kalb manalarıyla intikal eder, ona Selâm sana denir; yani Selâm Yurdu na intikal etmiş olur ve Lüb Nuru onun gözünün, kalbinin ve kabrinin de nuru olur. "Nurlar içerisinde yatmak" elbette ancak böyle olur. 13. UTANMA MANASI VE YÖNETİMİ Günlük aklın Lüb Nuru'na kavuşmasını hızlandıracak, yakalanan ihlâsın sürdürülebilir olmasına katkı sağlayacak, yaşanan ihlâsa cezbe katıp talib için cazibe oluşturacak, bütün bu gayretleri Allah ile muhabbete vesile kılacak bir his vardır ki, bu Utanma Hissi'dir. Utanma Hissi, ahseni takviym kalb'a yüksek nur potansiyeli ile ikram edilmiş utanma manasıdır. "Utanma mana"sını ifade amacıyla dillendirsek, kesinlikle "işte budur" diyebileceğimiz bir tanım

Yılmaz Dündar 9 yapamayız ve yapılamamıştır da. Yalnızca kimliği belirtilince yeterli veya yetersiz ama anlarız, o manayı tanırız. "Utanma" deyince anlarız ama tarif et denirse edemeyiz, ifade ile bilgiye çeviremeyiz, öyle bir mana. Beş yaş ve altındaki çocukları düşünelim, onlara "yasak, yanlış, kötü, iyi" gibi haller telkin edilebilir. Peki, beş yaş ve altındaki çocuklara "ayıp" nasıl anlatılır, "şunu yapma ayıp olur" nasıl anlatılır? Kötü, iyi, yasak vs. söylenir ama ayıp ona nasıl anlatılır? Fakat lütfen şunu düşünün, iki-üç yaşlarında bir çocuğun herhangi bir konudan mahcubiyet duyduğunu, utandığını görürüz, görür de şaşırırız. Ondaki utanma manasını tanıyınca; "Biz bu yaşımızda bu konudan utanmıyoruz, o nasıl utandı" deyip şaşırırız. Demek ki potansiyel olarak bu mana onda var. Ancak esfele safiliyn hayata dȗnihi algı ve zann'larıyla başlayan insan Müstakilen Varım ve Muhtarım iddiasıyla Kalb manalarına küfür formatı atınca "Utanma Manası" da bu muameleye tabii olmuş ve Müstakilen Varım ve Muhtarım iddiası vasıflı utanma hissi olarak beyinde alan açmıştır. Böylece diğer manalar gibi utanma hissi de amacının dışında bir tanımla; gelenek göreneklere, inançlara, insandan insana, kadın ve erkeğe göre üstelik çok göreceli olarak tanımlanmıştır. Üstüne üstlük esfele safiliyn hayatta israf edilen, suiistimal edilen, kınanan, hor görülen, avam sayılan bir his muamelesi de görmüştür. "Utanma Manası" bu esfele safiliyn uygulamadan utanmış ve nurunu özüne yoğunlaştırarak, görünen nur tesirinin derecesini düşürmüştür, YOK gibi kalmıştır. Utanma Manası'nın faaliyeti Haşyetullah Manası'nın faaliyetleriyle çok yakından ilgilidir. Utanma Manası'nı amacına uygun değerlendirebilmek için Haşyetullah tahsili gerekir. Haşyetullah tahsili ise, ihlâs bilgilerini duymak, özümsemek, idrak etmek ve bu idraka göre irade ortaya koymak basamaklarını içerir. İhlâs manasının iradesi öyle bir elbise giyer ki talibin sadrını kaplar, sadrı dillendirir; işte bu görünüş utanma manası nurunun devrede olduğunun göstergesidir. Bu sebeplerden Haşyetullah'ın elbisesi Utanma Manası'dır diyebiliriz. Bu iki mana, Haşyetullah Manası ve onun elbisesi olan Utanma Manası çakışır ve EDEB Manası'yla üst boyut kazanır, bir üst boyuta geçer. Utanma Hissi doğrudan Allah a, Allah için, Allah tan utanarak değerlendirilebilir; bu değerlendirmenin bedenle ifadesi ise "Rükû" halidir. Salât ikâmesindeki Rükû pozisyonu bu mananın harfidir. Yalnız Allah a, Allah için ve Allah tan utanarak olduğundan senin dilinle sana rükûdan doğrulurken Allah cevap verir: Semi Allahu limen hamideh. Sen bu cevabı duyar ve teslimiyetini belirtirsin; Rabbena leke'l hamd. Haydi, Secde izni aldın! Allahuekber. Bütün bunların takliden uygulanması bile büyük sevaplıdır ve yedi harften biridir. Bu sebepten "takliden yapıyor" etiketiyle kimseye kınayıcı bakmamak gerekir. Aksi takdirde Allah ın işine cahiller cahili olarak karışmış oluruz. HafizanALLAH. Edeb Manası kapsamına giren Haşyetullah tahsili gereği Talib ne yana dönse, ne yana baksa, gözünü yumsa, gözünü açsa ya HÛ ya men HÛ Lâ ilâhe illâ HÛ nun söz, mana, hal ile hissindedir. Birisi bu kişiye imrense, özense, Allah için kendine de istese ama nedir bu hal, nasıl yaparım? dese, ona yol gösterici bir cevaptır ki; EDEB, Ya HÛ. EDEB manayı işaret ederken, "Ya HÛ" da bu mananın ifadesini belirtir. EDEB, Ya HÛ birisine kızmak, azarlamak ve Müstakilen Varım ve Muhtarım iddiasını tatmin amacıyla dini söz kullanarak hücum etmek için söylenmez ve söylenmemelidir. Söylenirse israf edilmiş olur. "Ya Hayr konuş, ya da sus!" Bu yolda azar olmaz! Talib bilmelidir ki, utanma hissi EDEB, Ya HÛ haline ulaşıncaya kadar yönetilmesi ve önemsenmesi gereken, amaca uygun bir stratejiye ihtiyaç duyar.

10 Velinin İlmi Fıtrat Üzere Manalardır-2 Yılmaz DÜNDAR Utanma hissi Allah a, Allah için, Allah tan olmak koşuluyla yarım yamalak da olsa, az samimi de olsa, takliden de olsa hemen ki hemen devreye sokulmalıdır. Hemen! Bu konuda ısrarlı ve sabırlı olunmalıdır. Velayet yolunda veliyi taklit kınanmış bir uygulama değil, teşvik edilen bir uygulamadır. Tıpkı konuşmayı öğrenmek için büyüklerin konuşmalarını taklit eden veya yürüyebilmek için büyüklerin yürümelerini taklit ederek öğrenen bir küçük yavru gibi. Siz bu yavruyu kınar mısınız? Ödül bile verirsiniz. Taklide yardım eder, yol gösterir, teşvik edersiniz. İslâmi yaşantıda öğrenme amaçlı taklitlerin hataları bile yüksek sevaplıdır. "Müstakilen Varım ve Muhtarım" iddialı uygulamalar başka bir taklittir. Bunlar Allah ı taklittir ve kınanmıştır. Kınanan taklit budur. Veliyi taklit ile Allah'ı taklit konularını karıştırmamak gerekir. Birisinin bir ibadetini izlediniz ve taklidle ilişkilendireceksiniz. Burada örneği başkasından değil kendimiz için verelim. Bağışla Ya Rabbi! Estağfirullah el aziym ve etûbu ileyh Diyelim ki birisi benim bir ibadetimi izledi ve şeklen çok beğendi. Hiç aklına şeklen beğendiği için bana taklit ehli demek gelmez. Ama eğer ben o ibadeti, muhafaza buyur ya Rabbi, "Müstakilen Var ve Muhtar" iddiasıyla yapıyorsam işte bu taklittir. Kınanan taklit ehli budur. Dolayısıyla bu, aslında Allah ı taklittir çünkü onun yaptıkları gerçekten Biiznillah idrakla değildir, "Müstakilen Varım ve Muhtarım" iddiasıyla kendi istediği için yapıyordur. Burada paylaştığımız amaçla utanma hissini değerlendirmek üzere gayretimiz bize Kur an'ın öğütüdür. "Amentü Billahi" diyen talibe Kur an da Allah tan ittika edin buyruğu vardır. İttika etmek "sakınmak" manasının yanı sıra Kur an diliyle "takva sahibi" olmak manasına da gelir. Bu iki manayı birlikte değerlendirdiğimizde ise şöyle bir mana elde ederiz: Takva sahibi vasfıyla Allah tan sakın! Bu anlama ulaşırız ki, bu "Allah tan utanın" demektir. Ayrıca, Allah tan takva sahibi vasfıyla sakınanın Allah tan utanan beden dili, sadrının rengi Kur an'da Allah'ın Boyası ve Takva Libası olarak ifade edilmiş ve talip için de en hayrlı libas olarak tanımlanmıştır. Dolayısıyla talip hangi idrak seviyesinden Kur an'ı okursa okusun, ittika kelimesini utanmak olarak değerlendirirse, "Allah tan ittika edin" öğüdünün olduğu her ayeti "Allah tan utanın" ameline çevirebilir ve ayetin öğüdünü de ötelemeden anlaması kolaylaşır. Allah tan ittika etme ameline ait yedi harften birisini böylece uygulayabilme imkânını bulur. Çünkü: Euzü billahi mineş şeytanir raciym, Bismillahir Rahmanir Rahiym "... Ve men yettekıllâhe yec al lehu mahracen. Ve yerzukhu min haysu lâ yahtesib: Kim Allah tan ittika ederse (kim Allah tan utanırsa) Allah onun için bir çıkış yolu oluşturur ve onu hiç ummadığı bir taraftan rızıklandırır." (Talak; 2, 3) Bu iki ayetin zikrullahı yani dille söylenmesi de çok makbuldür. Ancak öğüdünü yapmak başkadır: Allah tan utanmak! "Kim utanırsa" buyruluyor, "Kim bunu şu kadar sayarsa" değil Kim utanırsa, hiç hesap etmediği, hiç ummadığı bir yerden Allah ona bir çıkış yolu verir. 14. ZAMAN MANASI VE ASR SURESİ İnsana ikram edilmiş bir mana da kendisindeki Zaman Hissi'dir. "Zaman" kimlikli mana da tam tanımlayamadığımız, kendimizi içerisinde bulduğumuz bir hissimizdir. Zaman hissi bir mekânın şartlarının tanımına mahkûm edilerek tarif edilirse, böyle bir yanlış yüzünden konu "zaman vardır veya yoktur" tartışmasına dönüşür ki bu da bizi doğruya götürmez. Zaman kimlikli manaya hürmet göstermek gerekir, çünkü Efendimiz (SAV) bir hadislerinde buyurmuşlardır ki: "Dehr e küfretmeyin, çünkü Dehr Allah demektir." Dehr zaman manasına gelir ama farklı bir tarifi var, göreceğiz. İnsan Suresi 1. ayete de bakalım: İnsan üzerinden anılır bir şey olmadığı halde Dehr den uzun bir süreç geçmedi mi? (İnsan-1) Dehr in genel kabul görmüş tanımı ise şöyledir: Âlemin varlığının başlangıcından sona ermesine

Yılmaz Dündar 11 kadar olan müddet, yani Zaman-ı Küll'dür, Tüm Zaman'dır. Zaman manası Dehr için kullanılabileceği gibi daha çok onun içindeki kısımlara kullanılmaktadır. Manzarayı netleştirmek için Casiye Suresi 24. ayete de bakalım. "Dediler ki: 'O (yaşantımız) ancak dünya hayatımızdan başka değildir. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak dehr helâk eder.' Bununla ilgili onların bir ilmi yoktur. Onlar sadece zannediyorlar." (Casiye-24) Anlatmakta zorlanabilirim, lütfen dikkat buyurun. Ayet Dehrîler'i uyarmakta ve kınamaktadır. Dehrîler dünya hayatını içeren zaman dilimini gözleri gördüğü için kabul etmişler, ancak ahiret hayatını içeren zaman dilimini reddetmişlerdir. Çünkü, kendilerindeki zaman hissini Müstakilen Varım ve Muhtarım iddiasıyla değerlendirmişler, bu zanlarını da bir inanç hükmüne çevirmişlerdir. Ancak bütün bunları yaparken Dehr in gücünü de fark etmişler, fakat kendilerini çekip çevirenin, yücelten veya helak edenin Dehr olduğu zannıyla, "Dehr"e müstakilen var ve muhtar bir güç vasfı yüklemişlerdir, yani Dehr i ilâh edinmişlerdir. Dehrîler böylece, Allah ın varlığını örtmüş olarak, helâk olmalarının sebebi Müstakilen Varım ve Muhtarım iddiaları olmasına rağmen Dehr i suçlayarak ve Dehr in bir hidayet vesilesi olduğunu örterek küfre girmişlerdir. Sözleriyle de Dehr gerçeğini saptırarak, zanlarıyla da yorumlayarak Dehr e küfretmişlerdir. Zaman Hissi'nin biz insanlar için, idrakından aciz olduğumuz, bu sebepten şükrünü yapmayı bile düşünemediğimiz bir ikram olduğunu Asr Suresi'yle pekiştirelim: Euzü Billahi mineş şeytanir raciym, Bismillahir Rahmanir Rahiym. "Vel'asri; İnnel insâne le fî husrin; İllellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve tevâsav Bil Hakkı ve tevâsav BisSabr." Mealen: "Kasem ederim o Asr a ki; muhakkak insan bir hüsran içindedir. Ancak iman edip salih amel işleyenler, birbirlerine Hakk ı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler müstesna!" (Asr Suresi) Sadakallahül aziym Kur an da bir konuya yemin varsa; öncelikle, o konu üzerinde tefekküre, tedebbüre ve tezekküre davet ediliyoruz, o konuyla ilgili dikkatimiz çekiliyor demektir. Böylece o konuyla ilgili en azından ilmel yakin bir gayrete girmemiz tavsiye edilir. Bundan sonra dikkat edilmesi gerekli bir diğer husus ise, dünya ve ahiretin için yapacağın gayreti "konuyu tam anlayıncaya kadar inceleyeyim" diye erteleme, çünkü inceledikçe idraktan aciz olduğunu görecek ve sonuna gelemeyeceksin. Kendini kurtarmak için geç kalma, bir an önce başla manası taşımasıdır. Ele alacağımız konu için bu iki madde şimdi bize yeter. "Asr" konusunda tefekkür, tedebbür ve tezekkür yap. Yani ilmî hayal kur, hayalini ilmel yakin/derinlemesine incele ve "Amentü Billahi" diyenlerle beyin fırtınası yap, Kalb'leri birleştir. "Amentü Billahi diyenlerle beyin fırtınası yap ve Kalbleri birleştir" yöntemlerini uygulayan mübarekler Dehr için şöyle demişlerdir: "Dehr, Allah ın kudretine delalet eden her türlü acaiblikleri, gariplikleri içerir. O Ebûl Aceb'tir Aceb'in babasıdır. Ancak bu Ebûl Aceb ise Acebûl Acaibât tır; şaşılacağın en şaşılacağıdır. Bütün bunlardan dolayı, sen de İbnü'l Vakt, yani Zamanın Oğlu olmalısın" demişlerdir. "Zaman"la ilgili tefekkür, tedebbür ve tezekkür yaptı, onun ulaştığı nokta budur: "Zaman dediğin şey acebin babasıdır. İçinde Allah ın kudretini, delaletini görebileceğimiz öyle acayiplikler, öyle gariplikler vardır ki ama kendisi şaşılacağın en şaşılacağıdır" dedi. Yine de sona gelemedi Bu yüzden Asr Suresi'ndeki o yemin "Amel yapmak için sonu bekleme" demektir. "Bir inceleyeyim, aradığımı bulayım, sonra amel yapayım" deme, iman et! Sonra vaktin olmaz! İman et ve bir an önce sana bu ayetleri koyan Rabbine yönel uyarısı vardır. Öyleyse sen de onun içerisinde ibnü'l vakt yani zamanın oğlu olmalısın diye öğütlemiş. Şimdi "zamanın oğlu" olmayı Asr Suresi içinde ilerletelim. Sure bize "Zamanın oğlu" olmayı

12 Velinin İlmi Fıtrat Üzere Manalardır-2 Yılmaz DÜNDAR öğütlerken "Asr" kelimesinin aslında diğer bir manası da kast edilmiştir. Asr aynı zamanda bir şeyin sıkıp suyunu çıkarmak manasında da kullanılmaktadır. Bu manasıyla ayetteki Asr, "zaman nimetini gücün yettiğince, son damlasına kadar değerlendir, fırsatı kaçırma, zamanı kaçırma, zaman ilacını doğru kullan" manasına da gelir. Dikkat edersek Asr Suresi'nde Asr kelimesine verilen anlam "Asr" kelimesinin hemen yanındaki insanla sıkı ilişkilidir, hatta bu ilişki hayat memat meselesidir. Asr ve İnsan arasında bu derecede bir ilişki vardır. Öyleyse oradaki manayı yakalayalım. Asr Suresi'ndeki Asr ne manayla bize seslenir? "Vel Asr" dediğini, burada kastedilen ve üzerine yemin edilen zaman dilimini şöyle tanımlayabiliriz: "Halifetullah Yetkili Zaman Dilimi olan Süreç." Asr Halifetullah yetkili zaman dilimi olan süreçtir. Müthiş bir şey! Bir zaman dilimi var ki oraya Halifetullah yetkili bir süreç konulmuş. Halifetullah Yetkili Zaman Dilimi; işte Asr! Böyle bir süreç Halifetullah vasıflı insana tanınmış ve insan da bu sürecin kullanabildiği kadarına kendisi için ÖMRÜM demiştir. Dolayısıyla ömrüm diyenler ikiye ayrılırlar; Biiznillah "ömür" diyenler, "Müstakilen Varım ve Muhtarım" iddialı "ömür" diyenler. Halifetullah Yetkili Zaman Dilimi! İşte bunun nasıl bir şey olduğunu bilir misin sen? Fark edemezsen, bilemezsen, suiistimal edersen, haddi aşarsan, değerlendiremezsen nasıl bir hüsranda olduğunu da bilemeyeceksin yaşadığın sürece! Ey fark eden! Ey "Amentü Billahi" diyen! Halifetullah Yetkili Zaman Dilimi'nin suyunu sık, son damlasına kadar değerlendir. Aksi takdirde hüsrana uğrayanlardan olursun. Dehr içerisinde, yani zaman-ı küll içerisinde yüksek değere sahip "asr"lar var, ancak bunların hepsi aslında bir asr için: Halifetullah Yetkili Zaman Dilimi. Halifetullah Yetkili Zaman Dilimi'nin kendine tahsis edilen kısmına Ben", "Benim ömrüm diyen zamanın oğlu, kendi asrını dehr içerisindeki "asr"larla değerlendirebilir. Bunun nasıl gerçekleşeceğini öğreten asr ise Efendimiz (SAV) in yaşadığı Asr dır. Bu sebepten Talib Lâ ilâhe illallah Muhammeden Rasulullah der. Regaip Gecesi, Miraç Gecesi, Berat Gecesi, Kadr Gecesi, Cum'a gecesi, Cum'a günü, gecenin son üçte biri, seher vakti, işrak vakti, kuşluk vakti, ikindi vakti, bütün Ramazan ayı geceleri, Hac Arefesi, Hac Gecesi... bütün hepsi dikkat edin lütfen, hepsi zaman! Zaman! Bize hep bir zamanı işaret eder, hepsi Asr! Bütün bu "asr"ları ancak kendimizdeki zaman hissiyle, zaman manasıyla anlayabilir, değerlendirebiliriz. Zamanı yine zaman ile değerlendirmektir bu. "Amentü Billahi" diyen ve bu imana uygun hayat tarzı oluşturanlar, zaman hissi'nin hakkını verebilir, dünya hayatındaki zaman manası'nı ahiretteki cennet zamanına dönüştürebilirler. İşte bu yola girmiş olanlar bilirler ki; dȗnihi algı ve zann'larıyla, "Müstakilen Varım ve Muhtarım" iddiasıyla yaşanan bir zaman dilimi ahirette cennet zamanına değil, cehennem zamanına tahvil olur. Bu sebepten her fırsatta önce kendilerine sonra inananlar olarak birbirlerine bu Hakk bilgiyi hatırlatırlar, unutulmamasına özen gösterirler ve şöyle derler: Kesinlikle şehadet ederim ki, Müstakilen Var ve Muhtar olan ancak Allah tır. Başka Müstakilen Var ve Muhtar olan yoktur. Başka Müstakilen Var ve Muhtar iddiaları yalandır, iftiradır, batıldır, yok hükmündedir. Yine kesinlikle şehadet ederim ki, Hz. Muhammed Mustafa (SAV) Efendimiz O nun Kulu ve Rasulûdür." Böyle derler ve bu şehadete uygun hayat tarzı oluştururlar. Ve kendileri için Allah ın hükmünü EDEB, Ya HÛ" diyerek beklerler. Böyle de tavsiye ederler. El Fâtiha