Surenin Adı: İHLAS SÛRESİ Nuzul 25 / Mushaf 112 Sûre, muhatabının Allah tasavvurunu şirkten arındırdığı için İhlas adıyla şöhret bulmuştur. Muhtevasına uygun olan Tevhid adıyla da anılmıştır. Bazı rivayetlerde Kul huvallahu ahad adıyla anılır. Bunların dışında El-Esâs, Samed, Tefrid, Tecrid, Necat, Nisbe, Ma rife, Cemal, Kâfirûn ile birlikte Mukaşkışe, Cerb, Mu avvize, Mani a, Mahdar, Muneffira, Berrae, Muzekkira, Nur, Eman ve Şafiye diye de adlandırılır (Râzî ve İbn Aşur). İhlas ve Tevhid isimleri dışında kalanlar olsa olsa bu sürenin vasfı sayılmalıdır. Surenin Nuzul Yeri ve Zamanı: Mekke de indirilmiştir.
MEKKE Mina Müzdelife Arafat KABE Üslubu ve muhtevası bunu destekler. İlk tertiplerin tümünde Mekkî dir. Medine de indiği iddiaları sebeb-i nüzul rivayetlerinden kaynaklansa gerektir. Ünlü tertipte Felak ve Nâs ın ardına yerleştirilir. Bu durumda sûreyi Nübüvvetin 3. yılına tarihlendirmek gerekir. Surenin Konusu: İhlas sûresi, kelime-i tevhidin (lailahe illallah) tefsiridir. Üçü olumlu üçü olumsuz toplam altı cümleden oluşan sûrenin; Konusu tevhid, Amacı Allah tasavvurumuzu inşadır. Her bir cümle arasında sebep sonuç ilişkisi vardır. Mesela Allah oluşu sonuç diğerleri sebep olursa açılımı şöyle olur: O Allah tır: Çünkü eşsiz ve benzersizdir, Samed dir, Doğurmamış ve doğurulmamıştır, Hiçbir şey O na denk ve benzer olmamıştır. Allah oluşu sebep, diğerleri sonuç olarak okunursa: Eşsiz ve benzersizdir, O Samed dir, O doğurtmamış ve doğurulmamıştır, Hiçbir şey O na denk ve benzer olmamıştır: Çünkü O Allah tır.
Sûre tevhid sûresidir ve tevhid, Allah ı Allah bilmektir. İhlas Sûresi bütünüyle Allah ı tanıtan ilâhi bir kartvizit mesabesindedir. Kulun Rabbine ihlas ile intisabını ele alır. Sûrenin ihbar cümleleri, kul (de ki) ile inşaya dönüştürülür. Allah Rasulü sûreyi Kur an ın üçte birine denk olarak niteler (Buhârî ve Müslim). Bu, sûrenin konusuyla alâkalıdır. Zira Kur an ın ana konuları; Tevhid, Nübüvvet ve Ahirettir. Rivayette Kur an âyetlerinin efendisi olarak nitelenen Âyetelkürsi ve Haşr sûresinin sonu gibi Allah tan söz eden âyetler varsa da, bütünüyle Allah ı konu alan tek sûre budur. Allah Rasulü, sabah namazı öncesinde kıldığı nafile namazda ve bayramlarda bu sûreyi Kâfirûn ile eşleştirerek okurdu. Sûrenin iniş nedeni olarak nakledilen rivayetler içerisinde en tutarlı olanı, İbn Mes ud, Ubey b. Ka b ve Cabir b. Abdullah tan ayrı ayrı gelen şu rivayettir: Kureyş Nebi ye Bize Rabbinin niteliğini anlat! dedi, bu sûre nâzil oldu (Tirmizî). Bu sûrede Allah ı bizzat Allah tanıtmaktadır. Bu yüzden bu sûre vahyin zirvesidir. Zira varlığın zirvesi olan Allah tan söz etmektedir.
ب س م للا ح ن م ا ر ح ن م م RAHMÂN RAHÎM ALLAH IN ADIYLA ح د ١ ق ل ه و للا 1 (EY muhatab!) De ki: O Allah tır; (1) eşsiz-benzersiz bir tek tir. (2) (1) Zımnen: Sadece Allah ın mahiyeti hüviyetinin aynıdır, O ndan gayrisinin mahiyeti ile hüviyeti farklıdır. O nun hakkı kulluk edilmeye lâyık tek Allah olmaktır, O ndan gayrisinin hakkı O na kul olmaktır. Bu âyet; beyan bilgi sisteminde tevhidi, burhan bilgi sisteminde hüviyeti, irfan bilgi sisteminde vahdeti ifade eder. (2) Ehad için, es-samed in aksine Allah tan başkası ehad diye nitelendirilemeyeceği için el takısı almamıştır denilmişse de, başta bu sûrenin sonundaki olmak üzere Kur an da yalın olarak 53 yerde gelir. Burası dışında, hepsinde de başkaları için kullanılır. Ehad, sıfat-ı müşebbehe olması hasebiyle, teklik O na mahsus ve zatıyla kaim demektir. Belirsizlik, O nun zatına özgü bu niteliği kulun tam olarak kavrayamayacağına delalet eder. Vahid yerine ehad gelmesi, maddî-manevî, aklî-hissî tüm boyutlardan ve açılardan biricikliğini, eşsizliğini ve benzersizliğini ifade içindir. Vahid olan bir, parçalardan meydana gelebilir, fakat Ehad olan tek, parçalanamaz olanı ifade eder. İhlas sûresi muhatabının Allah tasavvurunu inşa eden bir sûredir. İlâhî bir kartvizit mesabesindedir. Ey Allah ım! Seni tanımak istiyorum! diye dua eden bir kula sunulmuş bir cevap gibidir. İhlas sûresinde; konuşan Allah, konu Allah tır. Yani Allah ın Allah hakkında konuştuğu sûredir bu sûre. Bu âyetteki kul (de ki) emrinin ilk anda hatırlattıkları şunlardır: De ki emri muhatabın zihnini yüce bir makamdan gelen emre karşı hazırlar. Bu emir talim ve terbiyeyi, yani eğitim ve öğretimi amaçlayan bir talimattır. Bu bir şeyi yapma emri değil söyleme emridir. Bir şeyi yapmadan önce ne yapacağını bil! anlamına gelir. Zira söz düşüncenin çocuğu, eylemin annesidir. Mamafih sözün kendisi de aklın eylemidir. Bir tek bu emirle tüm sûrenin belagat çatısı değişmiş, sûre haberden inşaya taşınmıştır. Ele alınan konu akidenin direğidir ve bireysel yorumlara açık olmayan bir konudur. Onun için de muhatabın takdirine bırakılmayıp de emri verilmiştir. De ki emri duyulduğu andan itibaren karşı ileti ister: Ne diyeyim ya Rab! Bu yöntem teyit alma yöntemidir. Yanlış anlamayı ve anlaşılmayı önlemek için kullanılır. Zira akide gibi nazik bir konuda açık kapı bırakmaya gelmez.
ح نصا د ٢ للا 2 Allah (3) Samed dir. (4) (3) Allah lafzının tekrar gelmesi Ehad ve es-samed sıfatlarının birbirinden bağımsız olarak ilâhi zata aidiyetlerini ifade eder. Ehad in önce gelmesi şirkin öncelikli sorun olduğunu gösterir. (4) Samed, Allah ın mutlak ve mükemmelliğini ifade eden bir sıfattır. Hiçbir dile birkaç kelimeyle çevrilemez. Hem her şey kendisine muhtaç olup kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan ; Hem ilk sebep ve son gaye veya öncesiz ilk sonrasız son ; Hem eksilmeyen ve artmayan ; Hem evrenin eşsiz sahibi mânalarına gelir. Kelimenin türetildiği samd ın kök anlamı güç (el-kuvve) ve cazibe kaynağı/merkezi (el-cem) dir. Tabiatın çetin şartlarına direnen yekpare ve som kayaya samed denir. Yani zamana direnen, daim ve baki olandır. İştikak-ı ekber açısından kelimenin asli harflerinin sad ve mim olduğu, boğaz deliği kapalı olup yememek anlamındaki savm, ağzı kapalı olup susmak anlamındaki summ ve kulak deliği kapalı olmak anlamındaki samt ve çenesiyle değil değeriyle konuştuğu ve değeri sabit olduğu için altın ve gümüş anlamına gelen sâmit ile akrabadır. Yani; Deliksiz, Gediksiz, Eksiksiz, Noksansızdır. Ne bir şey girer, ne bir şey çıkar. Bu mâna, üflenen Ruh un Allah tan bir parça olduğu düşüncesini de dışlar. Bir çok otoriteye göre Samed, iç organları olmadığı için yeme ve içmeye muhtaç olmayan demektir. Yani ölümlü olmayan ve beşere benzemeyendir. Kendisi başkalarına muhtaç olmayıp başkalarının ihtiyacını gideren toplum liderine de Samed denir. Marife olarak geldiğinde mâna şu olur: her şey kendisine muhtaç olan ve kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan. Hakim Tirmizî, es-samed i öncesiz ilk ve sonrasız son olarak tarif etmiştir. Sözün özü: Allah ın mutlak-mükemmelliğini ifade eder (krş. İbn Teymiyye, Tefsir VII, 307-326). Müsnedin belirli gelmesi tahsis ifade ettiği için cümleye, Yalnızca Allah sameddir vurgusu katar. Es-Samed ismi, Tanrı nın bir şeye girdiği (hulul) veya bazılarının Tanrı yla birleştiği (ittihad) türünden her tür akidevî sapmayı kökten reddeder. م ل د و م و د ٣ 3 O doğurtmamıştır (5) ve doğurulmamıştır. (6) (5) Yani doğurmamış/doğurtmamıştır, anne-baba olmamıştır. (6) Lem telid yerine lem yelid gelmesi özellik ve öncelikle Allah a her tür oğul isnadını önlemeye yöneliktir. Yani baba olmamıştır, babası olmamıştır. Zira her doğan ölür, her ölen ise yaratılmıştır. Bu âyet başta eski dünya şamanizm i, Hind, Yunan ve kadim Batı paganizmi ve Hıristiyan teslisi olmak üzere, tüm şirk türlerini reddeder.
و م ك ر ه ك ف و ح ح د ٤ 4 Ve hiçbir şey O na asla denk ve benzer olmamıştır. (7) (1) Zımnen: Ne zatında, ne sıfatında, ne fiillerinde. Ehad, ilk âyette olumlu bu âyette olumsuz kullanılmıştır. Birincisi tahsis, buradaki tamim (genellik) içerir. İlki Allah için bu sonuncusu ise Allah tan başka her şey için kullanılmıştır.