Selam ile. Yasemin GÜNGÖR. Merhaba. Sence nin üçüncü sayısı ile senin buluşmanı sağlamanın mutluluğu içindeyiz.



Benzer belgeler
Lütfi ŞAHİN /

İSLAM UYGARLIĞI ÇEVRESINDE GELIŞEN TÜRK EDEBIYATI. XIII - XIV yy. Olay Çevresinde Gelişen Metinler

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Devleti yönetme hakkı Tanrı(gök tanrı) tarafından kağana verildiğine inanılırdı. Bu hak, kan yolu ile hükümdarların erkek çocuklarına geçerdi.

HÜRRİYET İLKOKULU EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMA PROGRAMI

Bahadın, 2 Ağustos 2014 Sevgili Yoldaşlar, Canlar, Yol Arkadaşlarım, Devrimciler Diyarı Bahadın da buluşan güzel insanlar,

Hazırlayan Muhammed ARTUNÇ 6.SINIF SOSYAL BİLGİER

ÖNCESİNDE BİZ SORDUK Editör Yayınevi LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Yeni Tarz Sorular Nasıl Çözülür? s. 55

Şeb-i Arus İstanbul da: Mevlana nın vuslat gecesi bu yıl yine aşkın başkentinde!

İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK TARİHİ TEST

BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BATI TRAKYALI GENÇLERLE YTB DE BULUŞTU Cuma, 13 Nisan :47

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ

Mevlânâ dan Bilgelik Katreleri - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 12. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Azrail in Bir Adama Bakması

Atatürk ün Kişisel Özellikleri. Elif Naz Fidancı

ADI SOYADI: SINIFI: NUMARASI: PUANI:

Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın. Dizeleriyle başladı.

Kazanım: : Vatanımız için mücadele eden insanların fedakarlıklarını öğrenerek vatanseverlik duygusunu artırır.

İNSANLIĞIN SAVAŞI YENDİĞİ YER; ÇANAKKALE SAVAŞ ALANLARI PROJESİ (TR R5)

Hocam Prof. Dr. Nejat Göyünç ü Anmak Üzerine Birkaç Basit Söz

TÜRK EDEBİYATI 10. SINIFLAR 17 Nisan 2015

Karaman Ticaret ve Sanayi Odası Bülteni

Mehmet Akif Ersoy; Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? Gömelim gel seni tarihe desem, sığmazsın! Mısralarını şehitlerimize, gazilerimize, en

Divan Edebiyatının Önemli Şair ve Yazarları. HOCA DEHHANİ: 13. yüzyılda yaşamıştır. Din dışı konularda şiir yazan ilk divan şairidir. Divanı vardır.

BURDUR VE ISPARTA OSB LERİ İÇİN ATIKSU ARITMA TESİSİ YAPIMI İLK ADIM ATILDI

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

Nasrettin Hoca ya sormuşlar: - Kimsin? - Hiç demiş Hoca, Hiç kimseyim. Dudak büküp önemsemediklerini görünce, sormuş Hoca: - Sen kimsin?

HATAY BOZGUNCULUĞA VE AYRIMCILIĞA İZİN VEREMEZ!!!

GADİR ESİNTİLERİ -9- Şiir: İsmail Bendiderya

5. SINIF DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ

TED İN AYDINLIK MEŞALESİNİ 50 YILDIR BÜYÜK BİR GURURLA TAŞIYAN OKULLARIMIZDA EĞİTİM ÖĞRETİM YILI BAŞLADI

Bacıyân-ı Rum. (Dünyanın İlk Kadın Teşkilatı: Anadolu Bacıları)

TERCİH ETTİĞİN OKOL GELECEĞİNDİR MEVLÜT ÇELİK 8.SINIF KAVRAM HARİTASI. Mevlüt Çelik. T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük

BİR BAYRAK RÜZGÂR BEKLİYOR

Seyyid Abdülkadir Geylâni hazretleri küçük yaşta iken, annesinden Bağdat a giderek ilim öğrenmesi için izin ister.

Aynı kökün "kesmek", "kısaltmak" anlamı da vardır.

Başbakan Yıldırım, Seyranbağları Huzurevi Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezini ziyaret etti

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ

MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ TEMSİLCİLERİ - III

GAZİ MUSTAFA KEMAL İLKOKULU HOŞGÖRÜ

Ü N İ T E L E N D İ R İ L M İ Ş Y I L L I K D E R S P L A N I

ORTA ASYA TÜRK TARİHİ-I 1.Ders. Dr. İsmail BAYTAK. Orta Asya Tarihine Giriş

Atatürk Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü Müdürlüğü Öğretim Üyesi

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 9. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Gazi Mustafa Kemal Atatürk ü Ölümünün 78. Yılında Saygı ve Minnetle Anıyoruz

Müdafaa-i Hukuk Hareketi bu hakları savunmak ve geliştirmek için kurulmuştur.

1.Birlik ilkesi: İslam inancına göre bütün varlıklar, bir olan Allah tarafından yaratılmıştır.

SAHİP OLDUKLARIMIZI KORUMANIN 4 RUHSAL ADIMI

olduğunu fark etti. Takdir ettiği öğretmenleri gibi hatta onlardan bile iyi bir öğretmen olacaktı.

17 Eylül 2016 Devlet Sanatçısı Prof. Dr. Alâeddin Yavaşca Özel Konseri. Hazırlayan ve Yöneten Halil İbrahim Yüksel. Sunum Metni Bilge Sumer

1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar

Y.Selçuk TÜRKOĞLU Bursa Milletvekili Aday Adayı. Biz Bir Ekibiz Ekibimiz Milletimiz

Darüşşafaka Cemiyeti Yönetim Kurulu adına hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum.

Necip Fazıl ın Yaşamındaki Düşünce Labirentleri - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

( Mesnevi den 8 şirli) r H i k â y ele

Betül Erdoğan.

Başbakan Yıldırım, 39. TRT Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliği ne gelen çocukları kabul etti

Kütahya Gazeteciler Cemiyeti Ziyareti:

Sayın Hava Kuvvetleri Komutanım, Kıymetli konuklar,

İNSANIN YARATILIŞ'TAKİ DURUMU

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

İLK TÜRK DEVLETLERİNDE HUKUK

ŞANLIURFA İL KÜLTÜR VE TURİZM MÜDÜRLÜĞÜ YAYINLARI. Konusu: Urfa Üzerine Yazılmış Şiir Seçkisi

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Dinlerin Buluşma Noktası. Antakya

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Mevlana Değişim Programı

BİN YILLAR BOYU AZİZ İSTANBUL

"Down Şefler Türkiye Projesi"

Türk Armatörler Birliği

Türkiye'de 3 Ay OHAL İlan Edildi

Erbaa lı Genç Şair Muhammed Dikal Lisede edebiyatı gerçekten seven öğretmenlerim bana da Edebiyatı sevdirdiler

EFENDİLER! YARIN CUMHURİYETİ İLAN EDECEĞİZ.

En büyük gücümüz teşkilatlarımız

ilkokulu E-DERGi si 23 Nisan ın Önemi Sorumluluk Okulumuzda 23 Nisan Hedef Siir: Egemenlik Ulusundur 2017 Nisan Sayısı Bu Sayımızda:

Bir gün, kozada küçük bir delik belirdi; bir adam oturup kelebeğin saatler boyunca bedenini bu küçük delikten çıkarmak için harcadığı çabayı izledi.


Gerçek şudur ki bu konu doğru dürüst anlaşılmamıştır; hakkında hiç derin derin düşünülmemiştir. Ali-İmran suresinde Allah (c.c.) şöyle buyurur; [3]

İSLAMİYETİN KABÜLÜNDEN SONRAKİ EĞİTİMİN TEMEL ÖZELLİKLERİ İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ / FIRAT ÜNİVERSİTESİ / ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ SEFA SEZER / İNGİLİZCE

Cesaretin Var Mı Adalete? Çocuklar günümüz haberleriyle, gündemle ne kadar iç içe?

Agape Kutsal Kitap - God's Love Letter Scriptures

MÜSİAD İFTARI ŞANLIURFA

Yrd. Doç. Dr. Ali GURBETOĞLU İstanbul Ticaret Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi

ISBN NUMARASI: ISBN NUMARASI: ISBN NUMARASI: ISBN NUMARASI:

T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük ATATÜRK Ü ETKİLEYEN OLAYLAR VE FİKİRLER

Selman DEVECİOĞLU. Gönül Gözü

İletişim, hem güçlerimizin farkında olmak, hem de zayıflıklarımızın üstesinden gelmek demektir.

Yayın Değerlendirme / Book Reviews

EMEVİLER VE ABBASİLER DÖNEMİ

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ

Bilim,Sevgi,Hoşgörü.

ENVER NACİ GÖKÇEN BEHÇET KEMAL ÇAĞLAR TÜRK DİL KURUMU YAYINLARI

Türklerin Anayurdu ve Göçler Video Ders Anlatımı

...Bir kitap,bir mesaj!

Tokat Plevne İmam Hatip Ortaokulu Öğrencilerinin Sorularına cevaplarımız

İşten Atılan Asil Çelik İşçilerinin okuduğu basın açıklaması: 15/03/2012

Transkript:

Selam ile Merhaba Sence nin üçüncü sayısı ile senin buluşmanı sağlamanın mutluluğu içindeyiz. Geçen zaman içerisinde söylenen asılsız sözler, şanlı bir milletin inkârına varan boş laflar üzerine sessiz kalamadık. Bu sayımızda ağırlıklı olarak Türk ten bahsettik. Tarihi, medeniyeti ve insanlığa sunduğu katkısı ile Türk ten sadece bir nebze aktarabilmiş olsak bile; Nemrut un ateşini söndürmeye giden karınca misali, tavrımızı belirlemiş olmak istedik. Yasemin GÜNGÖR Editör Bu çerçevede, Türklerde Devlet Kavramı üzerinde durduk. Aşk Medeniyeti ile ruh iklimimizin bir esintisini Mevlana Celaleddin-i Rumi sayesinde sayfalarımıza taşıdık. Türklüğün Gök Gözlü Kurt Bakışlı Bilgesi, Yolbaşçısı Mustafa Kemal Atatürk ü yâd ettik. Şair ve yazar Yavuz Bülent Bakiler ile Türkçemizi konuştuk. Bu sohbetin sıcaklığına Sen i de davet ediyoruz. Türk düşünce dünyasında güzide bir yere sahip olmuş ve bu yeri koruyacak olan bir mütefekkiri, Nevzat Kösoğlu yu ve çılgın bir Türk, Turgut Özakman ı rahmetle andık. Ağız tatlarımızdan Aşure yi ikram ettik. Bu sayımız da, Sen den bir ses, şair İlhan Eray sayfalarımıza renk kattı. Ayrıca Kaos Çağı nı anlamaya çalıştık. Senin ilgini çekmek için Ofis Çalışanları Dikkat! dedik ve İş Sağlığı ve Güvenliği ne değindik. 3D Yazıcılar ile teknolojinin yönünü keşfetmeye çalıştık. Doğal Afet ten ve ülkemizdeki bir başka afet olan İşsizlik ten söz ettik. Sence de genç bir öykücüyü konuk ettik: Bu Sana Son Kekim. Sence yi sensiz bırakmadığınız için teşekkür ile, Keyifli okumalar...

İÇİNDEKİLER Türk Büro-Sen Adına Sahibi Fahrettin YOKUŞ Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Cafer SEÇER Editör Yasemin GÜNGÖR Yayın Kurulu Nejla ÖKSÜZ Dr. Süleyman GÜNGÖR Ebubekir KORKMAZ Yunus Şevki KİBAR Mustafa YİĞİT 4 8 Türklerde Devlet Kavramı Devlet, bir hükümet idaresinde teşkilatlandırılmış olan siyasi topluluğun adıdır. Devleti millet kurar, ancak her millet de devlet kuramaz... Aşk Medeniyeti Hayat bir şikayetler silsilesi. Herkes bir şeyden şikayetçi. Pahalılık, işsizlik, aşsızlık. Asıl şikayet konusu olması gerekense, hiç kimse- nin gündeminde değil. Asıl meselemiz; Aşksızlık... 8 Fotoğraf Editörü Sahibe Bahar ALBAN Yönetim Yeri Dr. Mediha Eldem Sk. No. Kocatepe / ANKARA Tel: 0.312 424 22 11 Reklam Rezervasyon Tuğçe DEMİR Tel: 0.312 434 04 12 Faks: 0.312 434 04 13 Yapım Alban Tanıtım Ltd. Şti Meşrutiyet Cad. No: 41/10 Kızılay/ANKARA Tel: 0.312 430 13 15 www.albantanitim.com.tr 14 20 Türklüğün Gök Gözlü Kurt Bakışlı Bilgesi Yolbaşçısı Büyük olmak için kimseye iltifat etmeyeceksin, hiç kimseyi aldatmayacaksın, ülke için gerçek ülkü ne ise onu görecek ve o hedefe yürüyeceksin... Herkes senin aleyhinde bulunacaktır, herkes seni yolundan çevirmeye çalışacaktır... Yavuz Bülent Bakiler le Türkçeye sahip çıkması ve Türklerin kendi dillerine sahip çıkması yolunda sergilediği çabaya saygı mahiyetinde Sayın Yavuz Bülent BAKİLER i SENCE ye konuk ettik. Sen i dünden bugüne Türkçemiz üzerinde oynanan oyunların konuşulduğu bu hoş sohbetin akışına bırakıyoruz. 14 Baskı Ozyurt Matbaacılık Ltd. Şti. Süzgün Sokak No:8 İskitler/ANKARA 20 Basım Tarihi 10 Şubat 2014 Yayın Türü Yerel Süreli Yayın (Dört ayda bir yayımlanır.) Yazılar tüm sorumluluğu yazarlara aittir. ISSN: 2147-7329 Bu dergi Türk Büro-Sen tarafından ücretsiz dağıtılmaktadır.

34 İş Sağlığı ve Güvenliği İş sağlığı ve güvenliği, işin yapılması sırasında çeşitli nedenlerden kaynaklanan sağlığa ve güvenliğe zarar verebilecek koşullardan korunmak amacı ile yapılan sistemli ve bilimsel çalışmalardır. 34 38 38 Teknolojinin Yönü ve 3D yazıcılar Yeni teknolojiler gündelik hayata ne kadar aktarılabilirlerse ve hayatı ne kadar kolaylaştırırlarsa toplumu o kadar değiştirirler. 46 42 46 2023 Dergisi 2023 ün ilk sayısından bugüne kadarki sayılarına baktığımızda bize göre bir tekâmül söz konusudur. Yâni giderek olgunlaşan, giderek gerçeğin daha yakınında soluklanan bir dergicilik sergilediğimizi düşünüyorum. Doğal Afet Büyük oranda veya tamamen insanların kontrolü dışında gerçekleşen doğal afetler kısa zamanda büyük can ve mal kayıplarına sebep olmaktadır... 42 52 52 60 ÇILGIN TÜRK Turgut ÖZAKMAN Türkiye onu daha çok Şu Çılgın Türkler isimli kitabı ile tanındı ancak o aslında bir tiyatrocu, bürokrat, hukuk- çu. Özakman dramalar yazdı, senaryolar yazdı, oyunlar yazdı. Türk tiyatrosuna ve TRT ye büyük hizmetler verdi... Geleneksel Lezzettimiz: Aşure 60 62 Türk mutfağının en eski ve geleneksel tatlarından biri olan ve Kurban Bayramı ndan sonraki ay diye bilinen Muharrem ayında her evde hazırlanan Aşure tatlısını bilmeyen yoktur. 62 KUKLA Kudurcak, Kaburcak gibi bir çok isimle anılan kukla, Orta As- ya ya Çin in etkisi ile gelmiş, Karagöz Hacivat, ipli kukla derken günümüze kadar ulaşmıştır.

SENCE Türklerde Devlet Kavramı Mehmet Akif TERZİ Devlet, bir hükümet idaresinde teşkilatlandırılmış olan siyasi topluluğun adıdır. Devleti millet kurar, ancak her millet de devlet kuramaz. Tarihte hiç devlet kurmamış birçok millet bulunmaktadır. Türk Milleti tarih sahnesine çıktığı günden itibaren kendi kurdukları devlet çatısı altında yaşamışlardır. Türk milletinin devlet kurma tecrübesi tarihin ilk dönemlerinden başlamış ve tarih boyunca elde ettiği bu tecrübeyi günümüze kadar aralıksız taşımıştır. Türklerin tarih sahnesine ilk çıktığı Orta Asya bozkırları iktisadi uğraşları hayvancılık olan Türkler için otlak ve su bakımından pek cömert değildi. Rahat ve huzurlu mekân arayışında olan Türkler tabiat şartlarından kaynaklanan olumsuzluklar ve düşmanlarıyla yaptıkları mücadeleler sonucu sık sık Devleti millet kurar, bulundukları yerlerden göç etmek zorunda ancak her millet kalıyorlardı. Bu hareketlilikleri güçlü bir dayanışma mekanizmasının da ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Asya dan Avrupa ya devlet kuramaz. ve oradan da Ortadoğu ve Kuzey Afrika ya Türkler tarih kadar uzanmaları, teşkilatlı ve dinamik sahnesine çıktığı yapıları sayesindedir. Her Türk kendi dünyasında coğrafi zorluklara direnebilecek, ilk günden itibaren düşmanlarıyla savaşabilecek, yönetimine kendi kurdukları bağlı disiplinli ve kendini geliştirebilecek bir dayanışma duygusu içinde olmuştur. Bu devlet çatısı altında da Türkleri teşkilatçılıkta ve devlet kurmada en yetenekli millet yaşamışlardır. yapmıştır. 4 SENCE 2014 Sayı 3

Türk milleti; devleti baba, yaşadığı coğrafyayı ise ana olarak görmektedir. Toprak ananın konumu ve boyutları değişebilir ancak devlet herzaman tektir herkes ona tabidir. Eski Türklerde siyasi otorite kut tabiri ile ifade edilmektedir. Türklere göre Kut, Allah tarafından verilip alınır. Kut un mahiyeti Kutadgu Bilig de şöyle tarif edilmektedir: Kut un tabiatı hizmet, şiarı adalettir Fazilet ve kısmet kut tan doğar Ey hükümdar sana Tanrı kut verdi Beyliğe (hükümdarlığa) yol ondan geçer Her şey kut un eli altındadır, bütün istekler onun vasıtasıyla gerçekleşir Tanrı kimi iktidar yaparsa o her iki dünyada mesut olur. Bu beylik makamına sen kendi gücün ve isteğinle gelmedin, onu sana Tanrı verdi. Beyler hâkimiyetlerini Tanrıdan alırlar. Kut düşüncesi İslamiyet sonrası kurulan Türk devletlerinde küçük değişikliklerle devam etmiştir. Örnek olarak Osmanlı Devleti nde Padişah zillullahi fil âlem, yani Allah ın yeryüzündeki gölgesidir. Devletin Yönetim Anlayışı Devletin başında hakan ya da kağan bulunurdu. Hakan, devleti yönetme yetkisini Tanrıdan alırdı. Tanrı, kendisine bu yetkiyi halkı en iyi şekilde yönetmesi şartıyla vermişti. Dünyanın değişik yerlerine dağılan Türkler çoğu kez azınlıkta olmalarına rağmen hükmedenler olabilmişlerdir. Hükmetme kabiliyetini, tutsaklıktan nefret eden Türk insanının özgürlüğe olan tutkusunun doğal bir sonucu olarak görmek gerekir. Bunun yanı sıra savaşçı bir ruh taşımaları ve törelerinden gelen bir takım meziyetler de hükmetme duygusunu güçlendirmektedir. Türklerin kurmuş olduğu en büyük devletlerden biri olan Göktürklerden bu yana tüm hakanlar cihana hâkim olmaya çalışmışlardır. Oğuz Han altı oğlu ile birlikte dünyanın büyük bir bölümünü fethedince, büyük bir kurultay düzenlemiş ve çok çalıştığını, dünyayı fethettiğini böylece Tanrıya karşı borcunu ödediğini belirtmiştir. Türk kağanının, Tük topluluklarını bir devlet çatısı altında toplamak, düzeni sağlamak, akın ve savaşlarda zafere ulaşmak ve özgürlüğü korumak gibi devlet ve toplum hayatında son derece önemli ve büyük işleri başarmak için cesur ve kahraman bir yapıya sahip olması gerekirdi. Bunun yanında bilge ve erdemli bir kişiliğe sahip olmalıydı. Bu iki kavram en az Türklük kadar eskidir. Bu kavramlar yüksek ahlaki değerlerin ve üstün özelliklerin toplamını ifade eder. Hükümdar, hem devlet örgütünün başı hem de toplumun lideri konumunda olduğundan her emri kanundu. Devletin her bölümündeki görevliler ve halk bu emirlere uymak zorundaydı. Diğer yandan Türk hükümdarı en büyük yargıç durumundadır. Hükümdarlar bu niteliği ile yüksek mahkemeye başkanlık yapmışlardır. Türklerde devlet yönetimi anlayışı üç temel ilke çerçevesinde şekillenmiştir: a. Adalet ve Hukuk Türk devlet sisteminin üzerine bina edildiği ilkelerin başında adalet ve hukukun üstünlüğü gelmektedir. Adaletin esasını da kanunlar oluşturmaktadır. Kanunlar Türk inancına ve Türk töresine dayanmakta olup, hükümdar da dâhil olmak üzere hiç kimseye imtiyaz tanımaz. Ortaya konan düzen, toplum ile idareci arasındaki ahengi oluşturur. Türklerde yöneten ile yönetilen arasındaki uyuma tüz (düz olmak) denmiştir. Kutadgu Bilig de devletin temelini adaletin teşkil ettiği şöyle anlatılmıştır: Bir gün hükümdar üç ayağı birbirine bağlanmış gümüş bir taht üzerine oturmuştur. Elinde büyük bir bıçak tutmaktadır. Solunda acı bir ot, sağında ise şeker bulunmaktadır. Veziri tüm bunların sebebini kendisine sorduğunda ona şu cevabı verir: - İşte bak ben adalet ve kanunun temsilcisiyim. Dikkat et, bunlar kanunun vasıflarıdır. Bu üzerinde Oturduğum tahtın üç ayağı vardır. Üç ayak üzerinde hiçbir şey bir tarafa meyil etmez. Her üçü düz durdukça taht sallanmaz. Eğer üçayaktan birisi yan yatarsa diğer ikisi de kayar ve üzerine oturan yuvarlanır. Bak, benim tabiatım da yana yatmaz, doğrudur. Eğer doğru eğilirse kıyamet kopar. Ben işleri doğruluk ile hallederim, insanları bey veya kul diye ayırmam. Elimdeki bu bıçak biçen ve kesen bir alettir. Ben bıçak gibi keser atarım. Hak arayan kişinin işini uzatmam. Şeker, zulme uğrayarak benim karşıma gelen ve adaleti bende bulan kişi içindir. O insan benden şeker gibi tatlı ayrılır. Acı ot ise zorbalar ve doğruluktan kaçan kimseler içindir. Bunlar kavga edip bana gelen ve verdiğim hükümden dolayı Hint ilacı içmiş gibi yüzlerini ekşitirler. Benim bu asık suratlılığım, sertliğim bana gelen zalimler içindir. İster oğlum, ister uzman gözü SENCE 2014 Sayı 3 5

SENCE yakınım veya hısımım olsun, kanun karşısında benim için bunların hepsi birdir. Hüküm verirken hiç biri beni farklı bulamaz. Beyliğimin temeli de doğruluktur. Zor kapıdan girince, töre bacadan çıkar ifadesiyle Türk devlet geleneğinde zulmün yerinin olmadığı; Melik inkâr ve küfürle ayakta kalabilirse de zulümle ayakta kalamaz ifadesiyle de devlet hayatında zulmün küfürden beter olduğu anlatılmaktadır. Yusuf Has Hacib e göre; haklarının verilmediği bir insan, devletin değerleriyle uyumlu yaşayamaz. Adaletli olunmadan devletin temelleri sağlamlaştırılamaz. Kutadgu Bilig de yöneten ile yönetilen arasındaki karşılıklı temel hak ve yükümlülükler sıralanırken devletin başında bulunan yöneticiye:...halkın senin üzerinde üç hakkı vardır; bunları öde ve onları zorluğa düşürme. Bunlardan birincisi memleketindeki gümüş; temiz kalsın, onun ayarını koru. İkincisi halkı adil kanunlar ile idare et; birinin diğerine tahakküme kalkışmasına meydan verme, onları koru. Üçüncüsü bütün yolları emin tut; yol kesici ve haydutların hepsini ortadan kaldır diye hitap ederek adaletin devlet yönetimindeki yerini ortaya koymaktadır. b. Töreye Bağlılık Türk milleti, devletini töresine göre kuruyordu. Töre; bireylerin ve ulusun hak ve hukukunu, özgürlüğünü, hükümdarın görevlerini belirleyen ve ceza hükümleri ile dikkatleri çeken, yazılı olmayan bir prensipler topluluğudur. Türk milletinin yazılı olmayan anayasası olan töre, geçmişten getirdiği özellikleri geleceğe taşıyarak topluma yön verir. Devletin varlığı, törenin varlığına sıkı sıkıya bağlıdır. Kitabelerde; Devleti ellerine alıp töreyi tesis ettiler, Ey Türk bodunu devletini töreni kim bozabilir?, Kazandığımız devlet ve töremiz öyle idi, Devletin töresini terk etmiş, O (İlteriş), atalarının töresine göre bodununu (milletini) teşkilatlandırdı sözleri Türklerdeki töre olgusunun ağırlığını ortaya koymaktadır. Hükümdarlar bütün faaliyetlerini Türk töresine uygun bir şekilde yürütmek zorundadır. Törenin uygulanmasından devletin başındaki hükümdar sorumludur. Orhun Kitabelerinde töre kavramı kanunlar bütünü olarak tarif edilmektedir. Hâkimiyeti Tanrıdan alan han, hâkimiyet ve bağımsızlığı başlıca töre koymak şeklinde anlamaktadır. Devletin varlığı, töre koyan han ile ayaktadır. Orta Asya Moğol ve Türk kavimlerine dayanarak Mete veya Bumin Kağan gibi bir cihan imparatorluğu kurmuş olan Temuçin de cihan imparatoru ilân edildiği zaman kendi yasa sını ilân etmişti. Türk hükümdarının evladı ile halktan bir kişi veya Türklerle yan yana yaşamak durumunda olan herhangi bir yabancı, törenin karşısında eşit haklara sahipti. Türkler tarih boyunca yan yana yaşamak durumunda kaldıkları yabancıla- 6 SENCE 2014 Sayı 3

rın dillerine, dinlerine, örf ve adetlerine daima saygı göstermiştir. Törenin siyasi, sosyal ve hukuki hükümleri çevreye, zamana ve imkânlara göre değişebiliyordu. Hükümdarlar, zamanın gereklerine göre devlet meclisinin de onayını alarak yeni yasaları töreye ekleyebiliyorlardı. Bütün bu karşılıklı hak ve görevlerin töre ile tespit edilmiş olması, siyasi iktidar yönünden Türk devletlerinde şahsî ve keyfî bir yönetimin olmadığını göstermektedir. c. İstişare Kültürü Türklerde hükümdardan ayrı olarak birer meclis bulunurdu. Devleti ilgilendiren siyasi, askeri, ekonomik ve kültürel konuların görüşülüp bir karara bağlandığı bu meclisler Türklerin hayatında son derece ağırlığı olan kurumlardır. Hakandan sonra devlet teşkilatında önemli bir yere sahip olan bu meclisler yasama ve yürütme yetkilerine sahiptirler. Devletin ileri gelenlerinden oluşan bu meclisler, hakan seçme yetkisine de sahiplerdir. Ayrıca, kanun yapma işinde hakanı denetlemekte ve onun yetkilerini zaman zaman kısıtlamaktadırlar. Türklerde her ne kadar hükümdarlar son sözü söyleyen makam olsalar da meclise danışmadan büyük kararlar vermezlerdi. Göktürk ve Uygurlarda meclis, hükümdar seçiminde de tam yetkiye sahiptir. Meclis yeni hükümdarı onaylar ya da gerekçe göstererek red edebilirdi. Bir yasama kurulu özelliğindeki meclis Türk siyasi topluluklarında milattan önceki yıllardan beri devam eden Devlet Meclisi kurumunun bir devamıdır. Türk devlet örgütlenmesinin önemli bir bölümünü oluşturan kurultaylar da bir danışma meclisi kimliğindedir. Başlangıçta Türklerde dini tören, bayram, yeme içme toyu, eğlenme ve yarışmayı da içinde toplayan kurultaylarda halk ile devlet birleşerek kaynaşırdı. Dernek veya toy şeklinde olan bu kurultaylara, Hunlar ile Oğuzlarda halk da katılırdı. Söz hakkı bulunmasa bile kararların alındığı anda halkın orada bulunması, kararların sahiplenilmesi için güzel bir uygulama olarak görülmektedir. Büyük Hun devletinde başlıca üç büyük toy ve yığınak vardır. Bunlar; yeni yıl bayramı, ilkbahar bayramı ve güz bayramıdır. Bu bayram veya toy kurultayına, devletin tüm ileri gelenleriyle bağlı kurulların da katılma zorunluluğu vardır. Bu büyük Bayram Kurultayına gelmeyenler, Hun hükümdarına isyan etmiş sayılırlardı. Oğuzlarda kurultay ve danışma toplantısı, yaygın olarak toy veya düğün, dernek şeklinde yapılırdı. Zaten, gerek halkı ve gerekse beyleri yedirip içirmek hükümdarın bir göreviydi. Divân veya devlet divanının, hem bir toplantı yeri ve hem de toy yeri olduğu görülmektedir. Türk töresine göre, hükümdar halkına her konuda bakmakla görevli bir çalışandır. Türk hükümdarı görevlerini yerine getirmezse, kut un Tanrı tarafından geri alındığı düşüncesi ile iktidardan düşerdi. Türkler 10. yüzyılın başlarından itibaren İslam dinini kabul etmeye başladılar. 960 yılında iki yüz bin çadır halkının topyekûn İslam dinini kabul etmeleri Türk tarihinde bir dönüm noktası olmuştur. Türkler Müslüman olduktan sonra da eski âdet ve geleneklerinin birçoğunu devam ettirmişler, aynı zamanda yeni bir hayat düzenine geçmişleridir. Bu yeniliğin başlıca iki kaynağı vardır. Birincisi; yeni bir inanç sistemini benimsemeleridir. Bu inanç sisteminde insanın sadece Allah ile değil aynı zamanda diğer insanlarla olan münasebetleri de yeniden gözden geçirilerek düzenleniyordu. İkincisi ise; Türklerin Müslüman olarak yeni bir medeniyet sisteminin içine girmeleri, böylece diğer milletlerle kültür alış verişi yapmaya başlamalarıdır. uzman gözü SENCE 2014 Sayı 3 7

SENCE Aşk Medeniyeti Mustafa YİĞİT Mevlana Celaleddin-i Rumi Hayat bir şikayetler silsilesi. Herkes bir şeyden şikayetçi. Pahalılık, işsizlik, aşsızlık. Asıl şikayet konusu olması gerekense, hiç kimsenin gündeminde değil. Asıl meselemiz; Aşksızlık. Sevgiliye şiir okumak, güzel sözler sarf etmek, onun geçtiği sokaklardan geçmek, onun dizlerinde ağlamak. Bir sevgilinin varlığıyla varolmak. Aşk ile alemi hâlk eden ve Resulüne habibim diye hitap eden yaratıcının sünnetiyle yaşamak. Aşk olmasaydı hayat olmazdı diyen ustaların mısralarında sevgiyi, sevgiliyi aramak. Bu medeniyet bize hiç uzak degil... En umutsuz, en çaresiz olduğumuz dönemler çoğu defa, geçiş dönemleri, varlıkla yokluk arasındaki ufuk çizgisinde bir güneş gibi parlayanları hiç tanımıyoruz. Evet geçiş dönemleri her zaman sancılı olmuştur ve en önemli alimler, düşünürler bu dönemlerde yetişmiş, en görkemli eserler de bu süreçlerde verilmiştir. Bize göre, Türk siyasi tarihinin iki mühim geçiş dönemi vardır. Bunlardan ilki olan Hacı Bektaşi Veli den Nasrettin Hoca ya, Ahi Evran dan Sadrettin Konevi ye kadar adeta bir alimler seranatının yaşandığı bir dönemdir 1200 lü yıllar. Mevlana da işte bu dönemin en önemli aktörlerinden biridir.

Diğer önemli tarihsel süreç ise 1900 lü yılların başıdır. Tevfik Fikret den Mehmet Akif e Sait Halim Paşa dan Ziya Gökalp e, Yusuf Akçura ya, İsmail Gasparalı ya kadar pek çok fikir adamıbu yüzyılın başında yeni bir hayat için kalemlerini oynatmışlar, yeni dönemin habercisi olmuşlardır. değer Birici dönem Selçuklunun yıkılış ve Osmanlının doğuşuna, İkinci dönem ise Osmanlının yıkılışı ve Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşuna raslar. Bu yıkılış ve başlangıç dönemleri aynı zamanda fikri muhasebe dönemleri olup, fikir tartışmalarının en şiddetli yaşandığı yeni fikirlerin ortaya atıldığı, yukarıda zikrettiğim pek çok alimin tarih sahnesine çıktığı zamanlara tekabül eder. Mevlana Celaleddin-i Rumi de Anadolu yu aydınlatan pek çok insan-ı kâmil den biridir. O her şeyden önce bir söz üstadıdır. Farisilerin onun için Kitab-ı var ama peygamber değil sözünü abartılı bulsak da Mevlana yı kültürümüzün, medeniyetimizin medâr-ı iftiharı olarak takdim etmekte bir beis görmememiz gerekir. O gerçek anlamıyla bir mütefekkir ve alimdir. Pek çok mütefekkir gibi Mevlana da yaşadığı dönemin kaygılarını, sorunlarını, beklentilerini, tartışmalarını ve o döneme özgü görüşlerini eserleriyle dile getirmiş, dönemine tanıklık etmiştir. Mevlana nın etkisi yaşadığı yüzyılda kalmamış, sözündeki güç yüzlerce yıl sonrasına, günümüze kadar tesirini kaybetmemiş, bugün de yolumuzu aydınlatan birer fener olmaya devam etmiştir. Mevlana yı bu denli büyük yapan nedir? diye şöyle bir baktığımızda; söz söyleme sanatındaki büyüklüğünün yanında aile kökeninden tutun da yaşadığı döneme kadar pek çok faktörün ön plana çıktığını görmekteyiz. Mevlana Celaleddin-i Rumi 1207 yılında Horasan ın Belh Şehrinde doğar. Mevlânâ nın asıl adı Muhammed Celaleddîn dir. Mevlana da Rûmî de, kendisine sonradan verilen isimlerdendir. Efendimiz manasına gelen Mevlana ismi O na daha pek genç iken Konya da ders okutmaya başladığı tarihlerde verimiştir. Bu ismi, Şemseddîn-i Tebrîzi ve Sultan Veled den itibaren Mevlana yı sevenler kullanmış, adeta adı yerine sembol olmuştur. Rûmî ise Anadolu demektir. Mevlana nın, Rûmî diye tanınması, geçmiş yüzyıllarda Diyâr-ı Rum denilen Anadolu ülkesinin vilayeti olan Konya da uzun müddet oturması, ömrünün büyük bir kısmının orada geçmesi ve nihayet türbesinin orada olmasındandır. Mevlana nın anneden soyunun Harzem Şah a Babadan soyunun ise Hazreti Ebubekir e dayandığı rivayet edilmektedir. Babası Alimlerin sultanı ünvanına sahip olan Bahattin Veled tir. Mevlana nın babasının bu şöhreti devrin aynı derece meşhur mütefekkirlerinden Fahreddin Razi yle arasının açılmasına sebep olmuş ve Harzem hükümdarı Kutbüddin Mehmedi nin emriyle Belh ten sürgün edilmiştir. Bahaddin Veled oğlu Celaleddin le birlikte 1211 yılında tam 14 yıl sürecek bir yolculuğa çıkmış, bu yolculuk Bağdat, Mekke, Şam, Malatya, Erzincan sonrası Larende de (Karaman) nihayete ermiştir. Bu yolculuk Mevlana Celaleddin-i Rumi nin gelecek yaşamında önemli bir tesir yaratmış, fikri olgunluğa erişmesinde büyük katkı sağlamıştır. Mevlana Celaleddin bu dönemde Seyid Burhaneddin den ders görmüş, nakli ilimleri öğrenmiş, Şam da Muhiddin Arabi ile görüşmüş, Evhadeddin Kirmani den SENCE 2014 Sayı 3 9

SENCE dersler almış bilgi ve görgüsünü artırmış ve sanatkar ruhunun inkişafına hizmet etmiştir. Mevlana ve babası Karaman dan sonra Konya ya geldiklerinde Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat tarafından himaye ve iltifat görmüşlerdir. Bahattin Veled, öbür aleme göç ettiğinde ise yerini Mevlana almış, Sultânü I-Ulemâ nın ölümünden sonra, talebeleri ve müridleri bu defa Mevlâna nın çevresinde toplanmışlar, babasının tek varisi olarak görmüşlerdir. Gerçekten de Mevlâna büyük bir ilim ve din alimi olarak İplikçi Medresesi nde vaazlar vermeye başlamıştır. Vaazları kendisini dinlemeye gelenlerle dolup taşmıştır. Bu süreçten sonraki dönemde Mevlana Celaleddin-i Rumi bütün hayatını Konya da geçirmiş ve Şeb-i Arus dediği öbür dünyaya göçü de Konya da gerçekleşmiştir. Gölgesi Işığında Kaybolunan Dost: Şems Mevlana Celaleddin-i Rumi nin hayatının en mühim olayı nedir? diye baktığımızda ise karşımıza 1244 deki o tarihsel buluşma çıkar. Bu tarihte Mevlana ile Şemsettin Tebrizi nin o meşhur karşılaşması gerçekleşir. Mevlana yla Şemsettin Tebrizi nin karşılaşmasını ve Şemsettin in Mevlana üzerindeki tesirini Sokrates in Eflatun üzerinde yaptığı tesire benzetmek yerinde olur. Tebrizi Sultan Veled ise İbtida-name adlı yapıtında Mevlâna ile Şems in buluşmasını Musa Peygamber le Hızır ın buluşmasına benzetmektedir. Ona göre Mevlâna Musa yı, Şems de Hızır ı temsil ediyordu. Orada buluşmayı şöyle anlatıyor: Ansızın Şemseddin geldi, ona ulaştı Mevlâna nın gölgesi onun ışığında kayboldu... Şems dedi ki: Batın aleminde ilerisin, ama ben bâtıninin de daha bâtınisiyim. Sırların sırrıyım, nurların nuruyum ben. Erenler, benim sırlarıma erişemez... Diri sevgi kapımda ölüdür... Şems onu öyle şaşılacak bir aleme çağırdı ki, o alemi ne bir Türk rüyasında gördü ne de Arap, fakat Şems in ona gösterdiği bilgi, yepyeni bilgiydi. Şems onu maşukluk cihanına davet etti, Mevlâna da can yoluyla canlar canına kavuştu. Eflaki ise Mevlana ve Şemsi anlattığı eserinde: Şems, Mevlânâ ya ayna oldu. Mevlânâ, Şems in aynasında gördüğü kendi eşsiz güzelliğine aşık oldu. Diğer bir ifadeyle Mevlânâ, gönlündeki Allah aşkını Şems te yaşattı. Mevlânâ nın Şems e karşı olan sevgisi, Allah a olan aşkının miyarıdır (ölçüsüdür). Çünkü Mevlânâ, Şems te Allah cemalinin parlak tecellilerini görüyordu. Mevlânâ açılmak üzere bir güldü. Şems ona bir nesim oldu. Mevlânâ bir aşk şarabı idi, 10 SENCE 2014 Sayı 3

Şems ona bir kadeh oldu. Mevlânâ Şems in kayboluşundan sonra Mev- Mevlana en mühim eserlerini 40 yaşın- değer zaten büyüktü, Şems onda bir gidiş, bir neşve değişikliği yaptı. Şems ile Mevlânâ üzerine söz tükenmez. Son söz olarak şöyle söyleyelim, Şems, Mevlânâ yı ateşledi, ama karşısında öyle bir volkan tutuştu ki, alevleri içinde kendi de yandı. demektedir. lânâ, herkesten onun haberini sormaktadır. Biri onun hakkında aslı esası olmayan bir haber bile verse, Şems i falan yerde gördüm dese, bu müjde için sarığını ve hırkasını vererek şükranelerde bulunmaktadır. Bir gün bir adam, Şems i Şam da gördüm diye haber verdiğinde Mevlânâ buna, tarif dan sonra vermeye başlamıştır. Onun şöhreti bu dönemde sadece Selçuklu başkentinde değil, tüm Anadolu da yavaş yavaş yayılmış, devrin bütün mütefekkirleri üzende düşünceleriyle büyük bir tesir bırakmıştır. Mevlana Celalettin Rumi o devirde Anadolu da alışılmışın dışında çok farklı bir tasavvufa doğru Evet Şems Mevlana üzerinde böylesine etkili olmuştur. Öyle ki Mevlana Şems in Konya da olduğu dönemler- edilemeyecek şekilde sevindiği ve o adama, üstünde nesi varsa bağışladığı rivayet edilmektedir. gittiği için, bu hal onun dostları kadar düşmanlarının da çoğalmasına sebep olmuştur. de halkla olan sohbetlere son vermiş, öğrencileriyle ders yapmaz olmuş, Şems le başka bir dünyaya kapılarını açmıştır. Dostlarından birisi, bu adamın verdiği haber yalandır, o Şems i görmemiştir, dediğinde Mevlânâ, Evet, onun verdiği bu yalan haber için üstümde Onun tasavvufu yalnızca mistik dünya görüşünü şiirle ifade etmekten ibaret kalmıyordu. Yeni bir semaa şekli, yeni bir musiki velhasıl yeni bir hayat şekli Halktan bazı kimseler ile Mevlana nın öğrencileri ve müritlerinin, Mevlana elimizden gitti, oysa bize dersler veriyordu, bizi aydınlatıyordu diye tepki gösterdiklerini ve buna neden olduğu gerekçesiyle suçladıkları Şems-i Tebrizi ye kin besledikleri bilinmektedir. neyim varsa verdim. Eğer, doğru haber verseydi, canımı verirdim. der Mevlana ya bütün bu cümleleri söyleten nedir? Mevlâna Şems de mutlak kemâlin varlığını cemalinde de Tanrı nurlarını görmüştür. Mevlâna Şems ten sonra uzun yıllar inzivaya çe- yaratıyordu. Babasının Belh ten sürülmesine sebep olan Razi nin talebelerinden Kadı Şeraceeddin Urmevi hocalarının husumetini Anadolu da da sürdürmüşlerdir. Mevlana ile Konya kadısı Şeraceddin Urmevi arasındaki bu tartışmada Mev- Sonunda Şems in, bu fitne, fesat, dedikodudan rahatsız olduğu ve Hz. Mevlana nın rahatlamasına sebep olabilir diye, Konya dan ayrıldığı bu ayrılığın 9 ay kadar sürdüğü görülmektedir. kilmiş, daha sonraki yıllarda Selâhaddin Zerkûbî ve Hüsameddin Çelebi, Şems-i Tebrizî nin yerini doldurmaya çalışmışlardır. Ancak hiçbiri Şems olamamıştır. lana nın sarf ettiği şu rubai aralarındaki fikri ayrılığı göstermesi bakımından çok önemlidir: Sen İmam ı Azam yolun takip etmek iddiasındasın Mevlana nın, Şems in Şam da olduğu haberini alınca oğlu Sultan Veled i beraberindeki 20 kişiyle birlikte Şam a yolladığı ve Şems i geri getirttiği bilinmektedir. Konya halkı, öğrencileri ve müritlerin, her ne kadar Mevlana ya onun hakkında kötü konuşmayacağız diye söz verseler de tekrar fitne fesatın yayılmaya başlanılmasıyla Şems-i Tebrizinin bir gün aniden ortadan kaybolduğu ve bir daha dönmediği görülmektedir. Her gün bir yerden göçmek Ne iyi Her gün bir yere Konmak ne güzel Bulanmadan, donmadan Akmak ne hoş Dünle beraber Gitti cancağızım Ne kadar söz varsa Düne ait Şimdi yeni şeyler Söylemek lazım Halbuki ona iktida etmek senin için mümkün değildir: O kadılığı kabul etmemek için ölmüştü; Sen ise kadılığı kaybetmemek için ölüyorsun. Hamdım, Piştim, Yandım Mevlana nın iktidar ve ilim dalkavuklarına açık hücumu kendisine karşı mevcut olan aleyhtarlığın en mühim sebeplerinden biri idi. SENCE 2014 Sayı 3 11

SENCE 66 yıllık yaşamı ve eserleri hep bu iyi ve kötü, güzel ve çirkin, hak ve batıl olanı ortaya koymakla geçmiş; hayatını ve felsefesini de Hamdım, piştim, yandım sözleri ile özetlemiştir. Şeb-i Arus (Düğün Günü) 17 Aralık 1273 Pazar günü Hakk ın rahmetine kavuşan Mevlâna nın cenaze namazını vasiyeti üzerine Sadreddin Konevî kıldıracaktı. Ancak Sadreddin Konevî çok sevdiği Mevlâna yı kaybetmeye dayanamayıp cenazede bayılmış, bunun üzerine, cenaze namazını Kadı Sıraceddin kıldırmıştır. Mevlâna ölüm gününü yeniden doğuş günü olarak kabul ediyordu. O öldüğü zaman sevdiğine yani Allah ına kavuşacaktı. Onun için Mevlâna ölüm gününe düğün günü veya gelin gecesi manasına gelen Şeb-i Arus demiş ve dostlarına ölümünün ardından ah-ah, vah-vah edip ağlamayın diyerek vasiyet etmiştir. Mevlana ve Mesnevi Mevlana Celaleddin-i Rumi nin Divan-ı Kebir, Fihi Mafih Mektubat gibi pek çok eseri olmasına rağmen en çok bilinen eseri şüphesiz Mesnevi dir. Mevlana nın büyülü kelimeleri aşk olup Mesnevi de hayat bulmuştur. Mesnevi kimilerine göre bir hikaye kitabıdır, kimine göre sırlarına henüz varamadığımız sözler manzumesidir. 6 cilt halinde 25.632 beyitten oluşan eser, Mevlana tarafından Farsça söylenip Farsça kaleme alınmıştır. Mesnevi nin söylenişi Eflaki tarafından şöyle anlatılır: Mevlânâ Hazretleri, asil kişilerin sultanı Çelebi Hüsameddin in cazibesi ile heyecanlar içerisinde Sema ederken, hamamda otururken, ayakta, sükunet ve hareket halinde daima Mesnevi yi söylemeye devam etti. Bazen öyle olurdu ki, akşamdan başlayarak gün ağarıncaya kadar birbiri arkasından söyler, yazdırırdı. Çelebi Hüsameddin de bunu sür atle yazar ve yazdıktan sonra hepsini yüksek sesle Mevlânâ ya okurdu. Cilt tamamlanınca Çelebi Hüsameddin, beyitleri yeniden gözden geçirerek gereken düzeltmeleri yapıp tekrar okurdu. Mevlana yeni bir düzen kurarken su gibi akıp git, ama yatağın belli olsun düsturuyla hareket etmiş, sürekli değişimi savunmuş ancak bunu yaparken varlıktan, yani o yüce aşktan ayrı düşmemek gerektiğini vurgulamıştır. İnsanın nihayi amacının Allah a kavuşmak olduğunu, kendi yolunun da bundan gayrı bir yol olmadığını söylemiştir. O hayatı boyunca Rubailer yazdığı, sözler söylediği, semâlarla ifade ettiği o büyük aşkına kavuşmayı Şeb-i Arus olarak tanımlamıştır Onun hayatının bütün özeti aslında aşk tır Allah aşkı Onun için aşk bilmek değil, olmak tır Allah a ulaşmanın en önemli vasıtasıdır aşk Mevlana ya göre Olma nın yolu da Allah a yakın olmaktan geçer Bunun için de insan farklı evrelerden meydana gelen bir içsel dönüşüm geçirmelidir Aşkla Bakmak Yeryüzüne Allah ın Nazarıyla Bakmaktır Mevlana bu içsel dönüşümü: Hamdım, pişdim, yandım şeklinde özetler Hayat maceramız bu üç merhaleden oluşur ona göre Kimilerimiz hamken bu hayata veda ederiz, kimilerimiz pişme aşamasında, çok azımızsa Allah aşkı ile yanma merhalesine kavuşabiliriz O aşkın farklı farklı boyutları olduğunu söyler Aşıktan aşığa ve maşuktan maşuğa değişir aşkın halleri ve yüceliği de 12 SENCE 2014 Sayı 3

Mevlana ya göre..mevlana bunu şöyle Bu yüzden O eserlerinde yeryüzünü Hazreti Mevlana nın yolu yüce Allah ın değer anlatır: yaratan aşk a daha çok yer verir. Habibim diye seslendiği Muham- Onsekiz bin alemde herkes, bir şeyi sever, bir şeye aşıktır. Her aşığın yüceliği, sevgisinin yüceliği miktarıncadır. Kimin sevgilisi daha latifse, daha zarise, özü daha yüceyse, aşğı da daha azizdir. Peki Mevlana ya göre beşeri aşk yok mudur? Tabii ki vardır.. Ona göre aşık ister beşeri olsun ister manevi olsun bizi en büyük aşka götürecek enerjiyi içinde barındırır Bu yüzden Mevlana beşeri aşkın bizi Allah aşkına götürecek en önemli deneyimlerden biri olduğunu, onun ilahi zerrelerden oluştuğunu söyler Beşeri aşk bir kılavuzdur, bir rehberdir... Ancak Ona göre beşeri aşk ilahi aşka her zaman dönüşmez ve geçicidir Sadece insan değil, tüm yaratılmışlar Allah a aşıktır Her şey O na doğru hareket eder, adeta bir sema şeklinde, O na koşar Güneşin etrafındaki gezegenler de, ışığın etrafında dönen ateş böcekleri de aynı minvalde hareket ederler, O na koşarlar İlahi Aşk gözümüze indirilen dünyevi perdeyi açar ve manevi alemleri gözümüzün önüne serer Gönül gözümüzü açan işte bu aşktır. Her yaratılmışa bu gözle bakmaya başlarsak yaradılışın sırrını da çözeriz Dünyada her şeyin aşkla yaratıldığını görebilmek de bu gözle bakmaya bağlıdır Aşkla bakmak, Allah ın nazarıyla bakmaktır çünkü yeryüzüne... Mevlana Celaleddin Rumi nin hayatı da eserleri de, semâları da bize bunu öğütler.. med Mustafa nın (SAV) yoludur. Mevlânâ, Muhakkak ki sizin, Allah ın yanında en kerim olanınız Allah tan çok korkup günah işlemeyeninizdir mealindeki ayetin şuuruyla daima Kur ân hükümlerinin adabına riayet ederek Allah ın haram kıldığı şeylerden çekinmiş; hülasa Allah tan kendisini uzaklaştıracak şeylerin hepsinden daima sakınmış, gerçek takva bir şahsiyettir. Mevlânâ şu rubaisiyle Kur ân-ı Kerim e ve Hazreti Peygamber (SAV)e bağlılığını apaçık ilan ederek; Cânım bedenimde oldukça Kur an nın kuluyum; Seçilmiş Muhammed in yolunun toprağıyım. Birisi, sözlerimden, bundan başka bir söz naklederse, O nakledenden de bezmişim ben, bu sözden de bezmişim demektedir. SENCE 2014 Sayı 3 13

SENCE Türklüğün Gök Gözlü Kurt Bakışlı Bilgesi Yolbaşçısı Büyük olmak için kimseye iltifat etmeyeceksin, hiç kimseyi aldatmayacaksın, ülke için gerçek ülkü ne ise onu görecek ve o hedefe yürüyeceksin... Herkes senin aleyhinde bulunacaktır, herkes seni yolundan çevirmeye çalışacaktır... Fakat sen buna karşı direneceksin, önüne sonsuz engeller de yığacaklardır; Kendini büyük değil küçük, zayıf, araçsız, hiç sayarak, kimseden yardım gelmeyeceğine inanarak bu engelleri aşacaksın... Bundan sonra da sana büyük derlerse, bunu söyleyenlere güleceksin... Mustafa Kemal ATATÜRK 14 SENCE 2014 Sayı 3

Gazi ÇEVİK atatürk Sarı saçlı, gök gözlü, kurt bakışlı bir deha. Devlet adamı, büyük komutan, Türk soy şuurunu, Türk milliyetçiliği ülküsünü yüreğine işlemiş yiğit öncü. Yüce Tanrı nın yirminci asrın başlarında Türk milletine önder olsun diye gönderdiği bir yolbaşçı. Mustafa Kemal Atatürk ün ataları Karaman dan Makedonya ya göç etmişler. Osmanlı Devleti nin Balkanlar ı ele geçirmesinden sonra, 1400 lerin başından itibaren bu topraklara Orta Anadolu dan, Toroslar dan Yörük-Türkmen göçü gerçekleşiyor. Böylelikle Osmanlı Devleti nin Balkanları Türkleştirmesi ve bölgeye tam hakimiyeti çabuklaştırılıyor. Atatürk ün ataları da bu göç sürecinde Makedonya ya gelmişler. Namık Kemal Zeybek in Kültür Bakanlığı döneminde (1990-91) Makedonya da halen nüfusunun tamamı Türk olan Kocacık Köyü nde yapılan araştırmalar sonucu, Atatürk ün dedesine ait evi tespit ediliyor ve yıkık vaziyette olan evin aslına uygun yeniden yapılması için çalışmalar başlatılıyor. Günümüzde bu ev aslına uygun yapılmış ve korunuyor. Oğuz Kağan ın Gök çadırımız, güneş tuğumuz olacaktır ülküsü, Çiçi Yabgu nun Boyun eğmeyeceğiz diye başlayan nutkundaki direnişi, Bilge Kağan ın Ey Türk titre ve kendine dön! sözündeki haykırışı Göktürkler den Karahanlılar a oradan Büyük Selçuklu ya ve buradan Anadolu daki Osman Bey e geldi. Bu bağımsızlık ülküsü, bir milletin ortadan kaldırılması düşünülürken Türk tarihinin soylu sayfalarında yer alan bir yolbaşçıya, Mustafa Kemal e devredildi. Bu kutlu bayrak Türkiye Cumhuriyeti Devleti nin temel ilkeleri arasına Milliyetçilik ilkesi olarak konuldu. Türk milleti yeniden özüne dönmeye başlamıştı. Tarihini, kültürünü, töresini yeniden canlandıracak kurumlar oluşturuldu. Büyük Atatürk, Türkistan dan gelen Türkçü aydınları bu kurumların ve üniversitelerdeki birimlerin başına getirdi. Yeniden kitaplar yayınlanmaya, Türk milleti bilinçlendirilmeye başlandı. Millet olmak; birliğe, dirliğe yönelme ve aynı zamanda bir aydınlanma halidir. Sevinçte, kıvançta ortak olan fikri hür, vicdanı hür bireylerin, gerektiğinde özel yaşantısından fedakârlık ederek milletinin tasa ve kederini de paylaşma erdemine ulaşmasıdır. Türk milletinde böylesi sosyolojik anlamda bir millet olma bilincini tarihte ilk olarak Hun Hakanı Çi-Çi Yabgu nun M.Ö. 36 yılında kendisinden on kat güçlü Çin ordusu ile savaşmadan önce halkına yaptığı nutukta görüyoruz. Türk Devleti olarak daha çağdaş ve bilimsel-sosyolojik açıdan milletleşme sürecimiz; özellikle Kazan kökenli Türkçü aydınların (İsmail Bey Gaspıralı başta olmak üzere, Yusuf Akçura, Zeki Velidi Togan, Sadri Maksudi Arsal vd.) Türk Dünyası nda okullar açarak başlattığı bilinçli milletleşmenin Türkiye ye yansımasıyla başladı. SENCE 2014 Sayı 3 15

SENCE II. Abdulhamit döneminde her türlü bilimsel konunun Türkçe ile yazılabileceğine, herkesin okur yazar olması için lisanın sadeleştirilmesi ve yazıların Türkçe kaleme alınması gerektiğine inanan Türklük bilincine sahip Ahmed Cevdat Paşa (Mecelle yi kaleme alan tarihçi, hukukçu Türk devlet ve bilim adamı. 1822-1895) nın girişimleriyle Türkçe eğitim veren yüzlerce ortaokul-lise açılması çağdaş milletleşme sürecimizin eğitim aşamalarındandır. Ziya Gökalp ve arkadaşlarının Türk Ocağı ndaki çalışmalarıyla birlikte bu süreç sosyolojik-bilimsel bir temel ve metodla yürütüldü. Türk kültür ve medeniyeti tarihi üzerine araştırmalar genişletildi. Cumhuriyet le birlikte sistemli bir şekilde eğitim ve diğer bilinçlendirme kanalları kullanılarak; Türk kültür ve medeniyeti alanında üniversitelerde fakülte ve kürsüler kuruldu. Millet olmanın aynı zamanda bireylerin aydınlanması, sevinçte ve kıvançta bir olduğu kadar, tasada ve kederde de bir olma erdemine ulaşılması olduğu gerçeği devletin hedefi haline geldi. Gök gözlü, kurt bakışlı deha Mustafa Kemal Atatürk ün bu milleti Cumhuriyet le ulaştırmak istediği seviye buydu. Yüce Türk milletinin onuru, Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde her şeyin üstünde tutuldu. Dünya milletleri arasındaki yerinin, soyluluğuna yakışır düzeyde olması Atatürk ün ülküsüydü. Bu ülküyü şöyle tarif ediyor: Göreceksiniz neler olacak. Göreceksiniz bağlı olmakla övündüğüm Türk milleti nasıl bütün milletlerin medeniyet rehberi olacak!. Türklük O nun en değerli varlığıydı. Yaradılışımda bir fevkaladelik varsa, O da Türk olarak dünyaya gelmemdir deyişiyle bunu en güzel şekliyle ifade ediyor. Geçmişine sahip olmak, geçmişindeki özü tanıyarak, oradan kaynaklı değerlerle geleceğe yön vermek O nun bilge kişiliğinin temeliydi. Bu temeli şu sözlerle ifade ediyor: Büyük devletler kuran ecdadımız, büyük ve geniş ufuklu uygarlıklara sahip olmuştur. Bunu aramak, incelemek Türklüğe ve dünyaya bildirmek bizler için bir borçtur. Türk çocuğu atalarını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır!. İnsanoğlunun başarabileceklerini, Yüce Türk Milleti nin başarmaması için hiçbir neden olmadığını, bilakis bu başarıda Türk milletinin her zaman daha şanslı olduğunu gösteren, Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur sözü umutlarımızı daha güçlü kılmıştır. Batılıların Atilla nın torunu dedikleri Büyük Atatürk, kendisine iltifat eden yabancı konuklarına; Tanrı nın kırbacı Atilla nın, Doğu Roma İmparatoru Theodosius un Siz hangi asil ailedensiniz? sorusuna karşılık verdiği; Ben büyük ve asil bir milletin evladıyım. cevabını hatırlatarak, Türk milletinin her ferdinin asilliğini vurgulamıştır. Türk milletinin bütün sadeliği ile dindar olması, Kutlu Buyruk Yüce Kuran-ı Kerim i kendi diliyle anlaması için Elmalılı Hamdi Yazır ın tefsirini ve Ömer Nasuhi Bilmen in ilmihalini çoğalttı. Türk milletinin İslam a hizmetinde çıkar gözetmeksizin, fedakârca yola çıktığını en içten ifadelerle dile getirmiştir, Türk milleti dindar olmalıdır, bütün sadeliği ile dindar olmalıdır. Türk milletinin, yeryüzünde benliğinden koparılmış toplulukların bulunmasına taraftar olmadığını, sömürgeci güçlere fırsat verilmemesi yönünde mücadele ettiğini her zaman ifade etmiş ve mazlum milletlerin yaşamasına örnek olmuştur. Bu nedenle Dünya üzerinde yaşamış ve yaşayan milletler arasında demokrat doğan yegane millet Türklerdir demiştir. Atatürk, Prof. Dr. Afet İnan la bir konuşmasında; memleketlerin vazgeçilmez liderlerle değil, demokrasinin yaşatılmasıyla gelişip huzura erişeceğine inancını Roma tarihinden bir örnekle açıklıyor. Afet İnan ın Halk sizi çok seviyor, sizden asla vazgeçmek istemiyor. sözüne karşılık diyor ki; Bu iyi bir şey değil. Roma İmparatoru Oktavyüs halk tarafından çok seviliyordu. Oktavyüs görev yaptıktan sonra artık bırakmak istediğini söyledi. Ancak konsüldekiler hayır, halk seni çok seviyor ve senin yönetmeni 16 SENCE 2014 Sayı 3

istiyor. dediler ve onu tekrar seçtiler. Böylelikle Oktavyüs Roma yı yaklaşık 18 yıl yönetti. Fakat bu sürede halk demokrasiyi unuttu. Bu unutkanlıkla Oktavyüs ün ölümünden sonra Neron geldi. Neron un Roma yı yakmasının altında yatan sebep Oktavyüs ün halkın gözünde vazgeçilmez ve çok iyi olmasıydı. Cumhuriyetle birlikte Türk Devleti için ilkeleştirdiği ulusal ve uluslararası tüm hedeflerin kaynağı en az üç bin yıllık Türk Töresi ve Türk Devlet Geleneği dir. Yurtta sulh, cihanda sulh (İç il- Dış il) Türk töresinin en az 3000 yıllık temel ilkesidir. Büyük Atatürk Ziya Gökalp ın araştırmalarından yola çıkarak bilgi sahibi olduğu bu ilkeyi tıpkı geçmişteki Türk Hakanlarının yaptığı gibi, devletin temel ilkesi haline getirmiştir. İl; barışın sağlandığı toprak, vatan demektir. İç İl, Türklerin bulunduğu topraklarda barışın kurulması ve Dış İl de Türkler dışında yaşayan milletlerin barış içinde yaşamalarını temin etmektir. 1070-1074 yılları arasında yazılan Kutadgu Bilig ve Divan-ı Lügat-it Türk başta olmak üzerei Türk Töresi ve Türkçe nin temel kaynaklarından yararlanarak, unutulmaya yüz tutmuş öz Türkçe kelimelerin yeniden dilimize kazandırılmasına yönelik çalışmaların yanı sıra, yabancı kaynaklı da olsa Türkçe ye mal olmuş kelimelerin de korunmasına önem vermiştir. 1935 yılında bir gece, dil konuları görüşülürken Arapça bir dil bilgisi kitabı istiyor. Bunun üzerine kendisine verilen Elmüşezzeb adlı kitabı, o gece okuyup inceliyor. Ertesi akşamki toplantıda, Kurum un ileri gelenleri ile sofraya katılan diğer davetlilere hitaben şöyle diyor: Arkadaşlar, kitap, kâtip, mektup, ilim, âlim Türk ündür. Ketebe, yektübü, lemyektüb... ve geri kalanı Arab ındır. (Abdülkadir İnan, Atatürk Devrine Ait Bir Hatıra, Türk Kültürü, Kasım 1969.) Zafer kazanmak için yola koyulan bir orduya komutanlık edecek, bir milletin düştüğü esaret ve yoksulluktan kurtulmasına öncülük edecek kişinin her şeyden önce, önderlik, yolbaşçılık edeceği askerin, milletin imkân ve kabiliyetini çok iyi bilmesi, bu bilgi ışığında hedef belirlemesi gerekir. İşte Mustafa Kemal böyle bir komutan ve devlet adamıydı. O, yüce Türk milletinin, başkaları için imkânsız olanı başaracağına inanmış ve bu inançla; Acizler için imkânsız, korkaklar için müthiş olan şeyler kahramanlar için idealdir. diyerek başarıya ulaşmıştır. O nun döneminde ve kendinden sonra gelen tüm devlet adamları, komutanlar, O nun başarılarını kıskanmış ve övgüyle söz etmişlerdir. atatürk SENCE 2014 Sayı 3 17

SENCE Tüm dünya biliyor ki; Mustafa Kemal Atatürk ileriyi görebilen ve milletini buna yönlendiren bir önderdir. Bunu da Çanakkale, İstiklâl Harbi ve Cumhuriyetin ilk 15 yılında Türk Devleti nin ulaştığı kalkınma hızında, okur-yazar oranının büyük artışında görebiliyoruz. Çanakkale Muharebeleri esnasında Mustafa Kemal gece olduğunda siperleri gezip, Mehmetçikle muhabbet ediyordu. Savaş sırasında okur yazar olan askerler, siper duvarlarına ayet dua yazılı kağıtlar yapıştırırlardı. Yine bir gün siperleri gezerken, duvara çivi ile asılmış kâğıtlardan birinde Kur andan ayetler ve Allah ın adlarının hat sanatıyla yazıldığı bir kâğıdı okuyunca, - Bunu kim yazdı, bulun getirin. - Emret kumandanım, İstanbul lu Macit. - Siperden çık ve İstanbul a git yazmaya devam et. Bu millette siperde duracak Mehmetçik çok bulunur, ancak senin kadar güzel yazan hat sanatçısı bulunmaz. İşte sarı saçlı, gök gözlü, kurt bakışlı büyük dehanın memleketine gönderdiği o Mehmetçik, 20 yıl kadar sonra dünyanın en iyi hat sanatçısı olan Macit Ayral dı (1891-1961). Macit Ayral aynı zamanda eski Osmanlı arşivlerindeki şifreli ferman ve mektupları, istihbarat belgelerini de çözümleyen, günümüze kazandıran kişiydi. Milliyetçiliğini şu sözlerle ifade etti: Ben bir Türk milliyetçisiyim, böyle doğdum, böyle öleceğim. Biz doğrudan doğruya milliyetperveriz ve Türk milliyetçisiyiz. Ama biz öyle milliyetçiyiz ki, bizimle işbirliği eden bütün milletlere hürmet ve riayet ederiz. Türkçülük bir bayrak gibidir; tıpkı Türk bayrağı gibi. Bu bayrağı vatanın her köşesinde durmadan dalgalandırmak her Türk ün ilk ve milli vazifesidir. Türk milletine güvenini kuşkusuz en güzel ifadelerle dile getirdi; Toros Dağları nın tepelerinde tek bir Türkmen evinin bacası tüter halde kalmış ise, ben bu milletten umudumu kesmem; bayrağımı göğsüme sarar, milletimin istiklâli uğruna ölürüm. Milletine verdiği sözü canı pahasına yerine getirme ve milleti uğruna ölüm ile hayat arasındaki çizgide yaşama kararlılığı, O nun tarihe şan vermiş Türk ün özeti olduğunun göstergesidir Büyük meclisin kürsüsünden Milletime söz verdim Hatay ı alacağım. Namusum üzerine söylüyorum ki, o Türk toprağını Fransızlara bırakmayacağım. Ben sözümü yerine getiremezsem, milletimin önüne çıkamam. Yerimde kalamam. Ben şimdiye kadar yenilmedim, yenilmem, yenilirsem bir dakika yaşayamam!.. (29 Ekim 1937- Cumhuriyet Balosu nda Fransız Büyükelçisi ne hitaben) Büyük Atatürk Sen; Oğuz Kağan ın Gök çadırımız, güneş tuğumuz olacaktır ülküsü ve Çiçi Yabgu nun Boyun eğmeyeceğiz diye başlayan nutkundaki direnişi dirilten başbuğ. Sen; Bilge Kağan ın Ey Türk titre ve kendine dön! buyruğunu yeniden haykıran sarı saçlı, gök gözlü, bozkurt bakışlı Türk. Sen; Tengri Teala nın (namı büyük, adı yüce Allah ın) yirminci asrın başlarında Türk milletine öncü olsun diye gönderdiği yolbaşçı. Ruhun şad olsun, Ulu Uçmağ da gönlün kutlansın inşallah. 18 SENCE 2014 Sayı 3