İstanbul un Unutulan Bir Başka Yüzü: Lânetli Başkent. Prof. Dr. Feridun Emecen 13 Ocak 2010



Benzer belgeler
Ana Stratejimiz Milletimizle Gönül Bağımızdır BÜLTEN İSTANBUL B İ L G. İ NOTU FİLİSTİN MESELESİ 12 de İÇİN 3 HEDEFİMİZ, 3 DE ÖDEVİMİZ VAR 3 te

OSMANLI YAPILARINDA. Kaynak: Sitare Turan Bakır, İznik

KUDÜS TE BULUNAN TARİHİ OSMANLI ESERLERİ

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

İsra ve Miraç olayının, Mekke de artık çok yorulmuş olan Resulüllah için bir teselli ve ümitlendirme olduğunda da şüphe yoktur.

SELANİK AYASOFYA CAMİSİ

FOSSATİ'NİN "AYASOFYA" ALBÜMÜ

O, hiçbir sözü kendi arzularına göre söylememektedir. Aksine onun bütün dedikleri Allah ın vahyine dayanmaktadır.

Tevrat ta Dabbe İncil de Dabbe İslam Kültüründe Dabbe Hadislerde Dabbetül-Arz Kur an da Dabbetül-Arz Kaynakça. Dabbetül-Arz دابة االرض

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ

EHL-İ SÜNNET'İN ÜSTÜNLÜĞÜ.

SELANİK ALACA İMARET CAMİSİ

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

Hilalin bir ülkede görülmesiyle oruca başlamak. Muhammed b. Salih el-useymîn. Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin

Edirne Camileri - Eski Cami. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı

Dinlerin Buluşma Noktası. Antakya

Tevrat ta Dabbe İncil de Dabbe İslam Kültüründe Dabbe Hadislerde Dabbetü l-arz Kur an da Dabbetü l-arz Kaynakça. Dabbetü l-arz

Tıbb-ı Nebevi İSLAM TIBBI

TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN. Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla

LİVATA HADDİ (EŞCİNSELLİĞİN/HOMOSEKSÜELLİĞİN CEZASI)

بسم هللا الرحمن الرحيم DAR'UL HARP NEDİR VE DAR'UL HARP HALKINA NASIL MUAMELE EDİLİR?/HAMD BİN ATİK (RH.A) ed-durar us seniyye, 9/

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları

Edirne Çarşıları. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı

5 Kimin ümmetisin? Hazreti Muhammed Mustafa nın (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetiyim. 6 Müslüman mısın? Elhamdülillah, Müslümanım.

İSLAM UYGARLIĞI ÇEVRESINDE GELIŞEN TÜRK EDEBIYATI. XIII - XIV yy. Olay Çevresinde Gelişen Metinler

Orucun tutulacağı günler olduğu gibi tutulmayacağı günlerde vardır. Resûlüllah sav bizzat bunu yasak etmiştir.

Edirne Tarihi - Bizans Döneminde Edirne. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı

BOSNA-HERSEK TEKİ KÜLTÜR, BİLİM VE EĞİTİM ÜZERİNDEKİ OSMANLI ETKİSİ: MEVCUT DURUM

istanbul'un fethinin türk ve dünya tarihi açısından sebepleri istanbul'un fethinin türk ve dünya tarihi açısından gelişmesi istanbul'un fethinin türk

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

MANASTIR TIBBI (Monastic Medicine)

MANİSA'DAN KUDÜS İZLENİMLERİ

5. SINIF DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ

ESKİ GÜMÜŞHANE (SÜLEYMANİYE MAHALLESİ) VE PANAYIR ALANI

Roma ve Bizans Dönemi Tarihi Eserleri. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı

Ortodoks kilisesinin elinde Muhammed in resmi var mı?

Tokat ın 68 km güneybatısında yer alan Sulusaray, Sabastopolis antik kenti üzerinde kurulmuştur.

OSMANLI ARAŞTIRMALARI XXII

Onu kendi haline bırakın, Allah'ın diyarında otlasın, sakın ona bir fenalık yapmayın.

İsimleri ilk önce Berre idi, Zatı saadetleri ile evlendikten sonra ismini değiştirip Meymune koydular.

SELANİK HORTACI CAMİSİ

Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla HİCRİ-2 YAHUDİLERLE İLİŞKİLER KAYNUKAOĞULLARININ MEDİNEDEN ÇIKARTILMASI

KUR'ANDAN DUALAR. "Ey Rabbimiz, Bize dünyada bir iyilik, ahrette bir iyilik ver. Bizi ateş azabından koru." ( Bakara- 201 )

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür

Kalem İşleri 60. Ağaç İşleri 61. Hünkar Kasrı 65. Medrese (Darülhadis Medresesi) 66. Sıbyan Mektebi 67. Sultan I. Ahmet Türbesi 69.

Faiz Parasıyla Yapılan Evde Namazın Hükmü

Muhammed ERKUŞ. Sefer Ekrem ÇELİKBİLEK

SELANİK ESKİ CUMA CAMİSİ

Edirne Hanları - Kervansarayları. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı

SORU:Ahir zaman alametleri, Ahirzaman alametlerinden abbasi meliki horasana vardığı zaman doğu tarafından iki dişli parlak bir yıldız çıkar.

Anlamı. Temel Bilgiler 1

SURUÇ İLÇEMİZ. Suruç Meydanı

Deniz Esemenli ile Üsküdar Turu 27 Ekim 2013, Pazar

EMEVİLER VE ABBASİLER DÖNEMİ

KRONOLOJİK İSLAM MİMARİSİ 2 SASANİLER-İSPANYA EMEVİLERİ-TULUNOĞULLARI

50 MİMARİ I TAHİR AĞA TEKKESİ TAHİR AĞA TEKKESİ. Yazı ve Fotoğraf: İsmail Büyükseçgin /

FATİH SULTAN MEHMET İN Sarayları

1-MERKEZ TEŞKİLATI. A- Hükümdar B- Saray

İLK TÜRK İSLAM DEVLETLERİ

Allah Kuran-ı Kerim'de bildirmiştir ki, O kadın ve erkeği eşit varlıklar olarak yaratmıştır.

Ankara da SELÇUKLU MİRASI. Arslanhane Camii. (Ahi Şerafeddin) 58 YEDİKITA

HAÇLI SEFERLERİ TARİHİ 3.Ders. Dr. İsmail BAYTAK. HAÇLI SEFERLERİ Nedenleri ve Sonuçları

Sultanım, müsaade buyurun, ben İstanbul'un çevresini dolaşıp, mevcut suları bir inceleyeyim!.

Azrail in Bir Adama Bakması

İktisat Tarihi I. 18 Ekim 2017

TARSUS DA BİR GÜN...BELKİ DE İKİ... Adanalılar...Mersinliler...Gaziantep, Hatay ve Osmaniyeliler...Türkiye nin gezmeyi sever insanları...

İmam-ı Muhammed Terkine ruhsat olmayan sünnettir der. Sünnet-i müekkededir.[6]

Edirne Köprüleri. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı

Başlangıç Meridyeni ve Greenwıch - İstanbul

Keza aynı Hadis-i Şerif, çok cüzi kelime değişikliğiyle Şii kaynaklarda da mevcuttur. Detaylı bilgiler şu kaynaklardan elde edilebilir:

İÇİNDEKİLER. Maide Suresi 116 Ve 117. Ayetlerinin Manası Nedir? Teveffi Kelimesi Ve Arap Dili. Teveffinin Manasıyla İlgili Hodri Meydan

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

Bâlî Paþa Camii. Âbideler Þehri Ýstanbul

+ Eğer size yasaklanan (günah)ların büyüklerinden kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi güzel bir yere koyarız.(4.

Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla MÜŞRİKLERLE İLİŞKİLER SERİYYE VE GAZVELER

3 Her çocuk Müslüman do ar.

TARİH BOYUNCA ANADOLU

ĐSTANBUL KÜLLĐYELERĐ (FATĐH / SULTAN SELĐM / ŞEHZADE MEHMET) TEKNĐK GEZĐSĐ RAPORU

İstanbul u Fethinin Dahi Stratejisi - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

BESMELE VE ALLAH LAFZ-I CELÂLİ'NİN SAYIMLARI

Kur'an-ı Kerimde tevafuk mucizesi Kainatta tesadüf yok, tevafuk vardır

Acaba İslam dini Kadın ın sünnet olması doğrultusunda bir destur vermiş midir?

ÖNCESİNDE BİZ SORDUK Editör Yayınevi LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Yeni Tarz Sorular Nasıl Çözülür? s. 55

CİHADA DENKTİR Evet, içinde savaş olmayan bir cihad var ki hac ve umredir Küçüğün, büyüğün, zayıfın, kadının cihadı hac ve umredir.

Peki, bu bayramın bizlere nasıl hediye edildiğini biliyor musunuz? Dilerseniz bu kıssayı hep birlikte hatırlayalım.

İmanda Mürakebe Bilinci - Akaid - Dr. Mehmet Sürmeli'nin kişisel web sitesine hoşgeldiniz.

dinkulturuahlakbilgisi.com KURBAN İBADETİ Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com

Nesrin: Ahmet! Ne oturması! Daha gezecek birçok mağaza var, sen oturmaktan bahsediyorsun.

1 KAFKASYA TARİHİNE GİRİŞ...

100. Yılında Çanakkale ye Develi den güzel bir ziyaret gerçekleştirildi. Fethinin 562. Yılı olması münasebetiyle gezinin ilk yarısı İstanbul a

Yaratanlar arasında şerefli bir yere sahip olan insanın yaşam hakkı da, Allah tarafından lutfedilmiş bir temel haktır.

KRONOLOJİK İSLAM MİMARİSİ

Proje Adı. Projenin Türü. Projenin Amacı. Projenin Mekanı. Medeniyetimizin İsimsiz Taşları. Mimari yapı- anıt

Dua ve Sûre Kitapçığı

NAMAZI, MESCİT VEYA CÂMİDE CEMAATLE KILMANIN HÜKMÜ. Vaizler Muhammed b. Salih el-muneccid. Terceme edenler. Muhammed Şahin. Tetkik edenler Ümmü Nebil

MİMAR SİNAN. Hazırlayan : Doç. Dr. Yavuz Unat. Mimar Sinan

PERVARİ İLÇESİ. Siirt deki Kültür Varlıkları

GADİR ESİNTİLERİ -10- Şiir: İsmail Bendiderya

Ramazan: Hicri takvimin dokuzuncu ayıdır. Ramazan-ı Şerif veya Oruç Ayı da denilir.

AYA THEKLA YERALTI KİLİSESİ

Transkript:

İstanbul un Unutulan Bir Başka Yüzü: Lânetli Başkent Prof. Dr. Feridun Emecen 13 Ocak 2010 http://www.obarsiv.com/e_voyvoda_0910.html Osmanlı Bankası Arşiv ve Araştırma Merkezi'nde yapılan konuşma metni, araştırmacıların kişisel kullanımları için web sayfamıza konulmaktadır. Bu konuşma metinleri, ticari amaçlarla çoğaltılıp dağıtılamaz veya Osmanlı Bankası Arşiv ve Araştırma Merkezi'nin izni olmaksızın başka kurumlara ait web sitelerinde veya veritabanlarında yer alamaz. İstanbul un Bir Başka Yüzü: Lânetli Başkent Prof. Dr. Feridun Emecen İstanbul, Doğu ile Batı nın kesişme noktasında yer alan bir şehir; aslında ne tam Doğu yu, ne de tam Batı yı temsil ediyor. Bu özellikleriyle, sadece siyasi açıdan değil, kültürel açıdan da son derece ilginç bir tarihi gelişime sahip. Hem Doğu dünyası, hem de Batı dünyası açısından ayrı şeyler ifade ediyor. Roma İmparatoru I. Konstantin in başkent yapmış olması, İstanbul u Hıristiyanlık tarihi açısından son derece önemli bir yere koydu. Roma bir pagan kültür üzerinden Hıristiyan şehri haline gelmişti, ama İstanbul, bizatihi Konstantin tarafından, Hıristiyan şehir olarak adeta yeni baştan inşa edildi. Böyle baktığımızda, Kudüs ü bir tarafa bırakırsak, Hıristiyanlık dünyası açısından İstanbul un son derece önemli bir yere sahip olduğunu anlarız. Doğu dünyasına gelince, bunun ne ifade ettiğini tabii ki iki büyük dinin çatışma ortamı içerisinde algılamak gerekir. Konumuz da bunu ihtiva ettiği için, daha önceki dönemleri değil ama İslamiyet in zuhuruyla meydana gelen İstanbul a bakışı burada anlamak gerekiyor. Özellikle Hazret-i Peygamber in İstanbul konulu hadisleri, bu şehri almak isteyen hükümdarlara çok önemli bir motivasyon sağlamış oldu; burası alınması gereken mukaddes bir şehir gibi algılandı ve İstanbul un güzellikleri, olabildiğince öne çıkarılarak övüldü. 1

Bizans tarihçileri de İstanbul u şehirlerin anası, bütün güzelliklerin kraliçesi olarak tasvir etti. Osmanlı dünyasına geldiğimizde aynı şeyi tekrar görüyoruz. Orada da İstanbul hep güzel yanlarıyla, güzellikleriyle, bir hedef, bir kızıl elma olarak ön plana çıkarıldı. İstanbul un önemli bir literatür birikimiyle ortaya konan bir de karanlık yüzü var. Bazı örnekler vererek önce Arap dünyasında, daha sonra Osmanlı kaynaklarında bu imajın nasıl ortaya çıktığı ve hangi çerçeve içerisinde ön plana geldiği hususunu ele almaya çalışacağım. Aslında bu kaynaklar da genel olarak İstanbul u Allah ın lanetine uğramış, bu yüzden felaketlerin hiçbir zaman eksik olmadığı bir ana zemin içerisinde takdim etmişe benziyor. Hem Bizans, hem İstanbul u almayı adeta dini bir gayret olarak ön plana çıkaran Müslüman Araplar ve aynı mirası onlardan devralan Osmanlıların bu meşum, uğursuz şehir rivayetlerini benimsemesi ilginçtir. Bütün kaynaklar şehrin kuruluşundan itibaren ilahi bir özelliği bulunduğundan bahseder; fakat aynı zamanda o ölçüde de lanetlenmiş olduğu ve üstelik bu lanetin kıyamet alameti olarak da takdim edildiği bir durum söz konusudur. Kıyametle İstanbul un ilgisi konusunda, Bizans kaynaklarına kadar inen bir edebi tarihi gelenek görürüz. Stefanos Yerosimos un yaptığı çalışmalarda İstanbul un, daha doğrusu Konstantiniye nin, Babil ve Roma gibi aynı şekilde lanetlenmiş bir şehir hüviyetinde bulunduğu konusu tebarüz etmektedir. Yazılmış olan kıyamet metinlerinde de, Konstantiniye artık bu şehirlerin yerini almış gözükmektedir. 375-378 yılları arasında Suriyeli Aziz Efraim tarafından yazılmış bir risalede, hem dünyanın sonunu haber veren işaretler söz konusu edilir, hem de Asurluların Roma topraklarına saldırarak bütün şehirleri yıkacağı söylenir. 390 lara doğru geldiğimizde yine Konstantiniye nin yıkılacağını öngören ve şehre 60 yıllık bir süre tanıyan bir başka metin daha ortaya çıkar. Burada şehir, ilginç bir şekilde, 7 tepeli Babil olarak anılmaktadır. Arapların 667-669 yıllarında Anadolu ya hücumları sırasında ortaya çıkan Metodios un risalesinde şöyle denir: İşte o zaman İsmailoğulları binlerce araba ve atla gelecekler. Dokuzuncu dilimin ilk ayında gelecek, Anadolu şehirlerini alıp işgal edecekler. Üç kola ayrılacaklar: Birincisi Efes, ikincisi Bergama, üçüncüsü Malagina da kışlayacak. Talihine küs Frigya, Pamfilya ve Bitinya; çünkü don olduğunda İsmail seni ele geçirecek. Önüne gelen her şeyi yakan bir alev gibi ilerleyecek ve 70 bin denizcisiyle adaları ve kıyıları yakıp yıkacak. Talihine küs Bizans; çünkü İsmail seni ele geçirecek. İsmail in her atlısı denizi aşacak bunların başı karşında çadır kuracak, savaşa tutuşacak ve öküze kadar ilerleyecek. Bu metinin devamında, Romalıların sonunda galip gelecekleri, ardından Medine ye kadar 2

ulaşacakları, daha sonra Kudüs e dönecekleri ve burada daha sonra Bizans İmparatorluğu nun büyük bir zafer kazanacağı ifade edilir. Aynı çerçevede İslam dünyası kaynaklarına dönecek olursak, önce Kuran dan başlamak gerekir; çünkü burada kıyametle ilgili lafızlar geçer ve Yecüc-Mecüc, dabbetü l-arz, Ay ın ikiye bölünmesi gibi haberler yer alır. Bununla birlikte, Kuran da bir de gelecekten haber veren bazı olaylara işaret edilir. Bunlar, ileride İstanbul un içinde yer alacağı hadislerin ortaya çıkmasında önemli bir yere sahiptir. Enam suresinde Rumların pek yakın bir yerde mağlubiyetlerinden sonra birkaç yıl içinde galip gelecekleri konusu işlenir. Ardından da ehl-i Kitap ve müşriklerden üzücü sözler işitecekleri, Bedevilerden geri kalmış olanların kuvvetli bir kavimle savaşmaya çağırılacağı, yakın bir zamanda Mescid-i Haram a girecekleri şeklinde, gelecekle ilgili bazı öngörüler yer alır. Buradan hareketle, hadis külliyatında bilhassa Ebu Davut un vermiş olduğu bilgilerden anlaşıldığına göre, Beytü l-mukaddes in onarılması, Medine nin harap edilmesi, Konstantiniye nin fethedilmesi ve Deccal in ortaya çıkışı sıralanır. Deccal in ortaya çıkışıyla beraber kıyamet alametlerinin belirmesi söz konusu edilir. Bütün bunlar da biraz önce değindiğim ayetlerdeki ifadelere dayanarak yapılan yorumlar olmalıdır. İslami gelenekte aslında İstanbul ve kıyamet konusunda iki hadis önemlidir. Bu iki hadisin ilkinde, Rumların A mak ve Dâbık bölgelerine inmesine kadar kıyametin kopmayacağı, onlara karşı Medine den bir ordu çıkacağı, Rumlarla Müslümanların dövüşeceği, Müslümanların üçte birinin yenileceği, üçte birinin öleceği ve son üçte birinin galip gelip Konstantiniye yi alacağı, kılıçları zeytin dallarına asıp ganimeti paylaştıkları bir sırada İblis in onlara bağırıp Mesih in indiğini haber vereceği, bunun üzerine oradan ayrılacakları, Şam a gidecekleri ve orada Deccal in görüleceği hususu belirtilir. Kıyamet çerçevesi içinde bu sıralama İstanbul la ilişkilendirilir. İkinci hadiste ise Bir tarafı karada, bir tarafı denizde bulunan bir şehirden bahsedildiğini duydunuz mu? diye sorulur. Onun üzerine Evet Ya Resullah Beni İshaktan 70 bin kişi o şehre taarruz etmeden kıyamet kopmayacaktır denir. Bu iki hadis, İstanbul un fethinden hemen sonra gönderilmiş olan iki fetihnamede de ilginç bir şekilde işlenmektedir. Bu fetihnamelerde ne İstanbul u alacak olanın güzel kumandan olduğunu belirten, ne de bunun Peygamber in adını taşıyan bir kumandan alacağı yolundaki hadislerden söz edilir. 3

Osmanlı literatüründe, İstanbul un alınışıyla kıyamet konusunun birleştirildiği ve buranın lanetli bir yer olduğu hususu, fetihten hemen önce ve hemen sonra yazılmış olan kaynaklarda yer alır. Bu konuda üç önemli eserden biri, Yazıcıoğlu Mehmed in yazdığı ve 1449 tarihinde telif edilen Muhammediye dir. Metinde, daha önce bahsetmiş olduğum hadisler manzum tarzında tekrarlanır: Pes anda bu iki leşger kitale ettiler ikdâm/ Müslüman üç bölük ola birisi olar meskur/ İkincisi şehit ola, üçüncüsü gele galip/ Siyalar kâfiri anda Beni l- Esfar ola makhur/ Buyurdu pes Resullah hiç işittiğiniz var mı? /Ki vardır bir Medine kim olupdur şöyle mevftur/ Kim onun bir yanı berre dahi bir canibi bahre / Dediler kim işitmişiz harap ola mı ol mamur / Ayıttı çünkim A mak ta sınısardır Beni -l Esfar/ Medine leşgeri onu sıyıp kırıp gediler hor / Ki 70 bin Beni İshak bile ol şehre erişe /Ki Konstantiniyye derler pes onu edeler mecrur./ Silah ve ok ile onlar kıtal etmeyeler asla./velakin onu zikr ile yıkalar edeler mecbur /Ki bir yerden kamu tehlil edeler/ Sonunda diyeler Allahüekber / Denizden yanı önde yıkılısar/ İkinci kez bular öyle kılısar /Yıkıla bir yani dahi tamamet./yıkılmasın mı kopusar kıyamet/ Üçüncü kez ki Hakkı zik edeler / Bu külli açıla şehre gideler/ Bular yağmada işit ne ola hal/ Bir avaz işitile çıktı Deccal/ Koyalar geri ol malı alanlar/ Gideler Şam iline geri onlar/ Demişlerdir haberde ehli tarih / Buyurmuştur Resullullah tevarih/ Ki Konstantiniyye ta yıkılınca / Beni İshak, ona onu kılınca/ Beni l-esfar, hurûcundandan ona dek / Olusar 6 yıl demişti bi-şek/ Yedinci yılda çıkar dedi Deccal / Nice çıkar işit imdi Deccal/ Burada, Yazıcızade Mehmed in yorumunun yanı sıra, Beni l-esfar/asfar lafzının geçmesi önemlidir. Sarı benizli, ari ırk anlamındaki bu iki kelime, Araplar tarafından Bizanslılar için, Osmanlı kaynaklarında da bazen Macarlar, bazen Avrupa dan gelenler için kullanılmıştır. Hadiste İshakoğulları lafzı geçtiği için, daha sonraki Osmanlı müellifleri İshakoğulları nın Türkleri ifade ettiği tezini işlemeye başladı. Hatta Osmanlı şecerelerini düzenlerken, Ertuğrul oğlu Alp Osman ın, İshak Peygamber in oğlu Ays tan geldiğini ifade ettiler. İkinci metnimiz de, II. Mehmed in padişahlığı döneminde çok popüler olan Envarü l - Aşıkin dir. Kitapta üç kısım halinde bu konuya temas edildiğini görmekteyiz. İlk kısımda, Araplar arasında fitnenin çoğalacağı, müminlerin bütün âlemi alacağı, Beni l-asfar ile barış yapılacağı, sonra barışın bozulup kâfirlerin galip çıkacağı, Rumlar ve Frenklerin bir araya geleceği ve 960 bin kişiyle batıdan hücum edecekleri işlenir. İkincisinde, Muhammed ümmetinin doğuya ve batıya sahip olacağı, bütün dünyayı kâfirden alacağı, ancak üç şehrin geride kalacağı, bunların İstanbul, Roma ve Amuriyya olacağı, ondan sonra hükmün kâfirlere geçeceği söylenir. Üçüncüsünde ise, Beni l-asfar A mak a varmayınca kıyametin 4

kopmayacağı, A mak ın Şam yakınlarında bir köy olduğu, kâfirlerin oraya kadar geleceği, Medine den çıkan İslam ordusunun üç bölük olup kâfirleri yeneceği, müminlerin bir bölüğünün kaçıp münafık olacağı, bir bölüğünün şehir düşeceği için galip geleceği, ondan sonra İshak Peygamber in çocuklarının 70 bin asker halinde İstanbul u alacağı, önce deniz tarafını yıkacakları, ardından bir duvarını daha yıkıp her üç duvarını da yerle bir edecekleri, gaziler ganimet malını paylaşırken şeytanın yine çıkıp Ey müminler Deccal çıktı, evinizi harap ediyor diye bağıracağı, onların da İstanbul u bırakıp Şam a gideceği ve sonra bu şekilde kıyametin belireceği ifadesi ortaya konur. Bahsedeceğim son metin ise Ahmed Bican nın Dürr-i Meknun adlı eserinde yer alır, fetihten sonra yazılmıştır. Bu defa karşımıza, İstanbul un alınmasıyla beraber şehri kimin ve nasıl inşa ettiği, Ayasofya nın nasıl inşa edildiği hikâyeleri gündeme gelir. Ahmet Bican şöyle der: Pes ol vakitten beri ol şehir nice kere bela ve kaza gâh taun ve gâh zelzele ve gâh ateş harap olup ve bir an olmadan cenk dahi eksik olmaz iken Konstantin adlı bir padişah gelip şehri imha eder. Ama ahir zamanın şerrinden nice bunun gibi hadiseler oluserdi. Daha sonra, Konstantiniye padişahının Süleyman Peygamber mescidine nazire bir mescit yaptırmak istediği ve burada 10 bin hücre şeklinde bu binanın inşa edildiğini ifade eder. Şeytan bu kavmi azdırır ve dinden çıkarır. Bu mabedin inşası sırasında, padişahın kendi suretinde bir sütun inşa ettirip halkı buna taptırdığı yine burada ifade edilir. Burası 400 yılın üzerinde küfr üzre kalmıştır. Daha sonra büyük bir zelzele olur ve 60 bin kadar keşiş tapınağın altında kalır. Bundan sonra Ayasofya nın inşa edilmesi hikâyesine geçer yazar, yapılan mabedi bu sefer İslami motiflerle süslemeye başlar, hatta Hz. Peygamber dünyaya geldiğinde buranın kubbesi yıkılmıştır ve bir türlü tamir edilmez; Onun üzerine Peygamber bir avuç toprak vererek kirece katılmasını söyler ve üzerine kubbe yapılır; ashabı buna şaşırıp, Peygamber e niçin onlara bu şekilde yardımda bulunduğunu sorar. O da der ki: Anı kâfirler için vermedim; bir zaman gele, ümmetim anda namaz kıla ve tilaveti Kuran edeler. İlerleyen bahislerde, Muhammediye ve Envarü l-aşıkin le aynı üslupta kıyamet alametleri zikredilir. Bu kitabi kaynaklar çok açık şekilde Konstantiniyye/İstanbul un üzerindeki lanetin o dönemdeki halk arasında yaygın şekilde bilindiğini gösterir. Öte yandan az önce sözünü ettiğimiz iki hadis de ilginç vurgular sunar. Öncelikle çok açık olarak İstanbul un fethini müjdeler, ama her ikisi de kıyametin belireceğini ifade eder. Şimdi bu hadisleri bilenlerin zihninde herhalde şu sual belirmişti: Sultan Mehmed İstanbul u aldı, ama acaba kıyametin kapılarını da mı araladı?. Bu yüzden Envarü l-aşıkin de çok ustalıklı 5

bir şekilde bazı kısımlarda değişiklikler yapıldığını görürüz. İstanbul un bütünüyle yıkılması gerektiği, şehir tamamen yıkılıp ortadan kaldırılmadıkça da kıyametin kopmayacağı tezi ustalıklı bir şekilde işlenmeye çalışılmıştır. Tabii bütün bunların fetih öncesinde II. Mehmed e karşı olan siyasi muhalefetin önemli argümanlarını teşkil ettiğini belirtelim. İstanbul un daha kuruluşundan itibaren lanetli olduğu ve burayı ele geçirmekle kıyamet alametlerinin belireceği düşüncesi, fethe farklı gerekçelerle karşı çıkan muhalif gruplar için önemli bir tez halinde öne sürülmüştür. Bu sebeple, bu büyük şehrin karşı karşıya kalacağı salgın hastalıklar, yangınlar, sel felaketleri, zelzele gibi birçok doğal afet vesilesiyle bu tehdit unsuru veya bu tehlike, zihinlere yerleşmiş bir şekilde ön plana çıkacaktır. İstanbul un fethiyle ilgili Osmanlı kaynakları yetersiz bilgiler verir. Elimizde o döneme ait iki fetihname vardır. Bunlardan biri, İstanbul un fethinden hemen sonra, II. Mehmed in Memlûk sultanına, diğeri ise Karakoyunlu hükümdarına göndermiş olduğu fetihnamelerdir. Bu fetihnamelerde hem fethin gerekçesi izah edilir, hem de nasıl olduğu konusunda bilgi verilir. İstanbul un fethinden hemen sonra yazılmış olan bu fetihname metinlerinde, fetih ile ilgili olarak yer alan iki hadise yapılan atıflar dikkat çekicidir ve bunların ikisi de kıyametle ilişkilendirilen daha önce zikrettiğim hadis metinleridir. Fakat bunlar tam ifadeleriyle değil geleceğe yönelik kötü yönler usturuplu bir biçimde ayıklanmış olarak verilmiştir. Öte yandan 1470 lerde Ebülhayr Rumi tarafından kaleme alınmış Saltukname adlı metninde enteresan bir ifadeye rastlanır. Burada bazı beyler Fâtih in karşısında, fethin neden yapılmaması gerektiğini ileri sürerken, İstanbul un bu lanetli yüzüne temas ederler: Bu fethi düşünülen şehir uğursuz bir yerdir, şeytan dünyaya ayağını ilk defa burada basmıştır. Ve bu şekilde lanetlenmiş olmakla her devirde yıkılacaktır. Rivayete göre zina, livata ve fesatın eksik olmayacağı bir yerdir, burada yerden kara sular çıkar. Bunun alametleri zelzeleler ve depremlerdir. Burası veba yatağıdır ve bu şehrin altında veba yatağı vardır. Bütün bunlar Peygamber in hadisleriyle de bilinir. Ayrıca burada kıtlık da hiçbir zaman eksik olmaz ve asla bu şehirde huzur ve sükûnet bulunmaz. Bu söylem ilginç bir şekilde, daha sonraki dönemlerde defalarca her felakete uğrandığında tekrar edilecektir. Beyler padişaha bu kararından dönmesi için baskı yaparken, bu argümanları dini çerçeve içinde kullanır: Şayet bu karardan dönmezse ve şehri bu hadislere rağmen almaya kalkarsa, sadece Ayasofya ve çevresine duvar çekilip geri kalan şehrin yerle bir edilmesi ve burayı da bir daha imar etmeye 6

uğraşılmaması gerektiğini ileri sürerler. Tabii Fatih Sultan Mehmed in bunlara verdiği cevap çok enteresandır: Hele bir fethedelim de ondan sonra yıkarız. Son derece pragmatik bir düşünceyle verilen bu cevapta çok ince bir siyasi amacın hedeflendiğini anlıyoruz. Burada ilginç şekilde bir serhat şehri olan Edirne nin devreye sokulduğu da görülür. İstanbul ve Edirne karşılaştırılır; İstanbul eğer bir imparatorluk merkezi olursa, Osmanlı gazasının aksayacağı düşüncesi hâkimdir. Uç beyleri Edirne nin bir serhat şehri olduğunu, Fatih in İstanbul u almaması, Edirne yi takviye etmesi gerektiğini ifade eder: Meğer ol vakit beyler İstanbul un alınmasını istemediler idi, zira onun ma murluğu memleketi harap eder. Hem içine giren padişah gazadan kalır. Havası kemdir, ağırdır, nikris ve enva marazlar ol yerde peyda olur ve edene zarardır. Şayet padişah ana meyl edip taht edine deniz sebebinden ötürü ehli harp gazilere itibar kılmaya sefer denize düşer deyu mukayyet olmadılar. Bahsetmem gereken son metin, İstanbul fethedildikten çok sonra ortaya çıkmıştır. XVI. yüzyıl sonlarına doğru geldiğimizde, tarihçi Selaniki aynı hususu sürdürür. İstanbul da veba salgını başlaması sebebiyle bilgi verirken, eski kaynaklarda bu şehir için veba hastalığının membaı olduğunun yazıldığını ifade eder. Selaniki, aşağı yukarı 1600 yılında vefat eden bir Osmanlı tarihçisidir. Demek ki 100-150 yıl sonra bile hâlâ zihinlerde bu konu gündemdedir. Şehir fethedildikten 200 yıl kadar sonra bir başka Osmanlı tarihçisi, İstanbul un hem güzelliklerinden bahseder, hem de bu lanetli konuyu ifade eder: Hâlâ Osmanlıların merkezi, ehl-i İslamın iftiharı olan İslambol, uleması ve münevveri bol bir şehirdir. O kadar mamur olmuştur ki, cihanı dolaşan bir kimse yeryüzünde buna benzer bir şehir asla göremez. Bu şehirde sultanlar hanımsultanlar ve vezirlere ait 120 den fazla saray vardır. Her biri Şeddad ın (Ad kavminden Cennete nazire İrem bağını yaptırttığı söylenen hükümdar) binalarından bir örnektir. Şeddad kavminden sonra buna benzer şaşırtıcı binaları hiçbir kimse yapmamıştır. Bu binalardan en düşüğü Atmeydanı ndaki İbrahim Paşa Sarayı dır; en iyisi ise Süleymaniye Camii altındaki Sultan Süleyman vezirlerinden Siyavuş Paşa nın yaptırdığı saraydır. Bu şehrin büyüklüğüne ve halkın çokluğuna nispetle daha birçok dükkân, kervansaray, han, hamam, tekke, medrese, imaretler, mescitler ve camiler vardır ki tarifi bile zordur. İşte bu İslambol şehri bu kadar mamurdur. Böyle olunca içinde yaşayanlar devletlerine mağrur olup hakkın yolundan ayrıldılar. Daima birbirlerini aldatmaya ve belaya töhmete uğratmaya, birbirlerinin elinde olanı almaya, yalan söylemeye, iftira etmeye, âlimlere ve diğer ilim ehline itibar etmemeye başladılar. Âlimler ise ilmin gereği üzre hareket etmediler. Satıcılar ve esnaf 7

alışverişlere hile karıştırdılar, fakirlere sadaka vermediler, rüşvete meyl ettiler. Halk arasında dahi zina ve livata fiili yaygınlaştı. Askerler her zaman isyana fesat işlere hazır hale geldiler. İşte bu sınıflar, bir beldede zina ve kumar ya da kötülük baş gösterir ve doğruluk yok olursa yüce Allah dört şeyle temizler; yangınla, kıtlıkla, salgın hastalıkla ve savaşla. Allah dilediğini yapar, dilediği şekilde hükmeder yolundaki Peygamber hadisine kulak asmadılar. Nitekim bu hadisin öngördüğü gibi bundan önce çok kere veba salgını ortaya çıktı; bir iki ayda 700-800 kişi öldü. Ayrıca yangınlar şehri mahvetti, İstanbul un yarısı yanıp kül oldu. Kıyamet senaryoları içerisinde yer alan İstanbul un, burayı hedefleyenler için sadece Peygamber in müjdesine mazhar olmak isteyen hükümdarların ilahi bir misyonu yahut bir kızıl elması şeklinde çok sonra ortaya çıktığı anlaşılan, idealize edilmiş bir yer değil, aynı zamanda görüldüğü gibi lanetli ve türlü tehlikeye açık, yıkılıp yeniden inşa edilmesi gereken menhus bir şehir olarak da algılandığını ve bunun ciddi bir literatür birikimiyle desteklenmiş olduğunu görmekteyiz. Bütün bu olayın sosyal ve dini boyutunun temelleri, ister Bizans söylencelerine, ister daha eskiye gitsin, daha sonra İstanbul ile özdeşleştirilmiş olan bir literatürü ortaya koymuştur. Lanetli şehir kavramı, netice itibariyle bahsetmiş olduğum gibi, siyasi bir çerçevede hep zihinlerde yer aldı ve zaman zaman ümitsizliklerle beslendi, karşı karşıya kalınan felaketlerde hemen öne çıkarıldı, işlenen günahların bir kefareti olarak vurgu yapılan bir argümana dönüştü. Zamanla da Lanete uğramış olma bilgisi, giderek hafızalardan silindi, onun yerini modern anlamda, neredeyse her büyük metropol gibi günah şehri kavramı almaya başladı. 8