MARİA KILIÇLIOĞLU Heykel Sergisi
MARİA KILIÇLIOĞLU Heykel Sergisi 30 Kasım - 21 Aralık 2016 / 30 th November - 21 st December, 2016 İstanbul Kültür Üniversitesi Sanat Galerisi Istanbul Kültür University Art Gallery
İKÜSAG Genel Başkanı Fahamettin Akıngüç İKÜSAG Sanat Danışmanı Mehmet Üstünipek İKÜSAG Müdürü Reyhan Uludağ İKÜSAG Danışma Kurulu Mehmet Üstünipek Agop Egoyan Batu Duru Reyhan Uludağ Sergi Tasarımı ve Uygulama Mehmet Üstünipek Reyhan Uludağ Batu Duru Eda Dindar Muharrem Burkay Şimşek Seda Kara Beste Üzrek Umay Çise Kurt Emre Anahtar Fotoğraf İbrahim Dedeoğlu Katalog / Afiş ve Davetiye Tasarımı Kudret Güvenç Buket Bayram Medya İlişkileri Kurumsal İletişim Birimi Teşekkürler Yahşi Baraz Onur Soysalan Sanat ve Tasarım Fakültesi Sanat Yönetimi Bölümü Uğur Salğar (KİB) Baskı Koordinasyon Cemal Turan Baskı MAS Matbaacılık A.Ş. Bu katalog İstanbul Kültür Üniversitesi Sanat Galerisi nde 30 Kasım - 21 Aralık 2016 tarihleri arasında gerçekleştirilen Maria Kılıçlıoğlu Heykel Sergisi dolayısıyla 500 adet basılmıştır.
Değerli Kültür-Sanat Dostları, Sanat, yetişmekte olan yeni kuşakların dünyayı keşfederken kullanabilecekleri bir pusuladır. Biz eğitimde Kültür geleneğini inşa ederken, böyle düşünerek yola çıktık. Bütün çabamız; sanatın tarihine, kültürüne ve eşsiz örneklerine ilişkin bilgileri yasal içeriğin (müfredatın) bir adım ötesine taşımak oldu. Bu nedenle okullarımızı ve üniversitemizi yalnızca sınıflardan oluşturmadık; çatımızın altında oditoryuma (müziğe, tiyatroya) da yer açtık, galeriye de (resme, heykele) Üniversitemizde bir Abidin Dino ya da bir Salvador Dali ismi yalnız kütüphanedeki kitaplarda kalmadı örneğin. Öğrencilerimiz sanatı hissederek, görerek, dokunarak yaşasınlar diye bu değerli isimlerin yapıtları galerimizin duvarlarında da yer aldı. Daha da önemlisi belki, Naci Kalmukoğlu nun, Ayetullah Sümer in, Hasan Kavruk un eserleri gün geldi duvardaki yerlerini; öğrencilerimizin tablolarına, tasarımlarına bıraktı. Işıklarımız yalnız gündüz vakti dersler için değil bir konser, bir bale gösterisi, bir sergi için de açıldı. Çünkü eğitim, bilim, düşünce ve araştırma kadar insanı aydınlatan bir başka güç daha var ki, o da sanattır. 2016-2017 Sanat Sezonumuzun üçüncü sergisinde Galerimiz, çok değerli heykeltıraşımız Maria Kılıçlıoğlu nun eserlerine ev sahipliği yapıyor. İKÜSAG olarak özgün sanat üslubuyla heykel sanatımızın en güzide eserlerini tasarlayan Maria Kılıçlıoğlu nun eserlerini ağırlamaktan onur duyuyoruz. Bütün sanat dostlarına güzel bir sanat yılı diliyorum Teşekkürler, İnş. Yük. Müh. Fahamettin Akıngüç İstanbul Kültür Üniversitesi Mütevelli Heyet Onursal Başkanı Değerli Kültür-Sanat Dostları, Kültür; kendi yapıları içerisinde mantıksal ve estetik anlamlara sahip olan bilim ve sanatın oluşturduğu, insanlığın ortak değeridir. İstanbul Kültür Üniversitesi olarak, biz de ismimizin kıymetini ve değerini biliyor, bir eğitim kurumu olarak çatımız altında sanatın ve bilimin bir arada yaşandığı ve üretildiği iklim yaratıyoruz. İstanbul Kültür Üniversitesi Sanat Galerisi (İKÜSAG), üstlendiğimiz bu misyonun somutlaştığı en önemli platformlarımızdandır. 2016-2017 Sanat Sezonunda 4 üncü yaşını kutlayan İKÜSAG, sanatın farklı dallarından sanatçıları ve eserlerini ağırlayarak algısal bir haz almamızı sağlarken; varlığı geniş perspektiften yorumlamamıza yardımcı oluyor. Sanat sezonumuzun 3 üncü sergisinde heykel sanatımızın önde gelen isimlerinden Maria Kılıçlıoğlu nun eserlerine ev sahipliği yapmaktan büyük mutluluk duyuyoruz. Sanatla dolu bir sene diliyorum. Teşekkürler, Prof. Dr. Erhan Güzel Rektör (V)
MARİA KILIÇLIOĞLU İLE GÖRÜŞME Maria Kılıçlıoğlu- Baştan heykel başlıyor, zaman içinde heykel artık bir ilavedir ve bugün yine heykel tek başına... Yani ilave diye kullanılmıyor. Neden kullanılmıyor bu ilave bugün? Çünkü artık mimarla heykeltraş birarada çalışmıyor. Resim, heykel ilave olarak gerekiyor. Çok ilginç bir şey var: Bir tuval koyuyorsunuz maymun tuvalin arkasına geçmeye çalışıyor. Fakat heykelin önünde çok mutlu, çünkü üç boyutu kavramak istiyor. Hiçbir insan resmin arkasına geçmeye çalışmıyor. Mehmet Üstünipek- O zaman heykel daha saf bir sanat! M.K.- Çünkü daha tek başına... Çocuklar çok güzel kavrıyor. M.Ü.- Mimari- heykel birlikteliğinden bahsediyorsunuz. Bunu kendi heykellerinizle nasıl bağdaştırıyorsunuz? Heykellerinizi mimari yüzeye bağlı mı düşünüyorsunuz, yoksa iç mekanda mı, dış mekanda mı? M.K.- Bina da bir heykeldir. Heykel mimariye bir ilave de olabilir. O binada bile beraber çalışılır. Dışına heykeller konulur belki, katedrallerde olduğu gibi... Belki önüne bir tane... Ayrıca interyör yani iç mekan için ben mesela bir maket yaptım. Gösteriyorum. Eğer bir mimar bunu görürse artık binayı bile inşa eder. M.Ü.- Yani bu şekilde projeniz var o zaman. M.K.- Var tabii. M.Ü.- Yani o zaman bir şey söyleyeceğim; Siz bunları tasarlarken aslında kafanızda belki bu boyutuyla tasarlamıyorsunuz. Daha büyük ölçekli de düşünerek yapıyorsunuz. M.K.- Tabii. Bunu hep söylüyorum. Yani bir öğrencim yok. Eğer ders verirsem herhalde çok iyi ders veririm, fakat vakit yok. Hem yaratmak hem ders vermek biraz zordur. Evet, hep söylüyorum, ne yaparsanız yapın küçük boyutta da olsa anıtsal ölçüler taşımalı. Çünkü bir heykel yapılıyor. Ufak, bu büyüse ne olur? Felaket! Onun için bir heykeli şu kadar, bir santim yaparsın fakat anıtsal olmalı. Ufak heykel, neden? Çünkü bir defa artık evlere anıt konamıyor. Mümkün değil. O mekanlar da yok artık. Eve heykel girebilmesi için boyutu azalacak. İkincisi bunu yapabilmek için daha fazla imkanım var. Büyük boy heykel ya mimar istiyor veya çok büyük para ister, mekan ister üretim aşamasında... M.Ü.- Belki bronz malzemeye düşkün olmanız da sizi küçük çalışmaya zorluyor. M.K.- Yok. Ben size söyleyeyim. Eski çağda, ilk çağda falan, ben baktım heykel için kaç materyal var. Taştır, tahtadır, bronzdur. Sonra çağ değişiyor alüminyum başlıyor, bilmem ne başlıyor, ama bu tadı vermiyor. Malzeme olarak çok yakışıyor. Bronza özel bir tercihim var. M.Ü.- Peki, bu tercih sizi küçük çalışmaya zorluyor mu? M.K.- Bunu hiç düşünmedim ama olabilir. M.Ü.- Ama şu söylediğiniz çok önemli: Ne kadar küçük çalışırsanız çalışın anıtsal düşünün. Bu hepsine cevap veriyor aslında. M.K.- Bu çok önemli bir şey. Çünkü farzedelim ki ben küçük, işte bu boyda bir heykel yaptım. Şunu büyüttüğünüz zaman da düşündüğünüz zaman da olur bu heykel. Yani önemli olan bu; anıtsal değerler taşısın. E şimdi geldi bir kişi dedi ki, bunu bana beş metre yap. Niye olmasın ki! Ama dediğim gibi bu bütün malzeme için geçerli sadece bronz için değil. Boyut çok önemli. Artık büyük bir boyut olduğu zaman, bir de mekan gerek, onu koruyabilmek için saklayabilmek için... M.Ü.- Bronzu düşünerek mi heykeli yapıyorsunuz? Onun aşamaları neler? M.K.- O çok önemli. Desen de yapıyorum, materyal önce yok. Bunda bile düşünerek başlıyorum. Kafamda o kadar çok şey var ki! Bir resim gibi değil. Heykel duracak, denge olacak, her yerden görülecek. Bir de materyal seni kısıtlıyor. Düşünmek zorundasın... Ben ilk başladığım zamanlarda o kadar durmazdım üstünde. Benim çok yetenekli bir dökümcüm vardı. Bana derdi ki, Sen bu dünyaya beni sınamak için mi geldin? Şimdi anlıyorum adamı. Çünkü o da bir sorumluluk altında. Çünkü her şeyin ortaya çıkması la-
zım. Birkaç hafta etrafında dolaşıyor. Bir bakıyor, sağa gidiyor, sola gidiyor. Bir gün Ne yapıyorsun? dedim. Ben zannettim ki kritik yapıyor. Ben senin sanat kritiğin değilim dedi, Sadece nasıl dökeceğime bakıyorum. Yani bunlar çok önemli şeyler, tabi o da düşünüyor ben de düşünüyorum. M.Ü.- Ama çalışma aşamanızda, başlangıçta yine desen var değil mi? Desenle mi başlıyorsunuz? M.K.- O çıkış noktası gibi bir şey. M.Ü.- Sonra doğrudan çamura geçiyorsunuz. M.K.- Ben daha çok mumla çalışıyorum ama çamurla da çalıştım. M.Ü.- Şu anda kim yapıyor döküm işini? M.K.- Şimdi ben dört kişiyle çalışıyorum. Çünkü birisi bir yerde çok iyi, öbürü başka yerde. Tabii, bu müthiş yorucu. M.Ü.- Başında duruyor musunuz? M.K.- Durmazsan yapmaz. M.Ü.- İlk serginin küçük heykellerini Kapalıçarşı da döktürmüşsünüz mesela.. Şimdi dökümcü sayısı arttı mı? M.K.- Bir defa dökümcü arttı, benim iyi ifade etmem sonucunda. M.Ü.- Siz alıştırdınız bazı insanları. M.K.- Tabii. Biraz da işveren gibi bir şey. M.Ü.- Bir ara kendiniz de döküm atölyesi açmayı düşünmüşsünüz. M.K.- Yunus Tonkuş la düşündük. Çok büyük bir hayal, fakat yaptı Yunus Tonkuş. Fakat kimse kimseye maalesef destek olmuyor. Böyle bir şey tek başına olmuyor. M.Ü.- Kaidelere de önem veriyorsunuz. M.K.- Çok önem veriyorum. Çünkü, nasıl bir çerçeve resmi yok edebilir bu da aynı şey. Bir kaide heykele küser. M.Ü.- Yani renk, doku bütün o ilişkilere dikkat ediyorsunuz. M.K.- Korkunç derecede. Çünkü benim heykellerde farklı olan bir şey daha var. Renk çok önemli. O kaide çok önemli. M.Ü.- Örneğin Brancusi de kaide giderek heykelin kendisi olmaya başlamış. M.K.- O da doğru bazen taş buluyorum. O taşın üzerine ne yapayım diyorum. Benimki de bazen böyle taş üzerine heykel oluyor. M.Ü.-Sezer Tansuğ; Benim gözlediğim kadarıyla Türkiye de hiçbir heykel sanatçısı bu denli yalın ama bu denli gizemli bir simge dili oluşturma çabası içinde görünmüyor. demiş sizin için. Gerçekten bir simge dili oluşturma çabanız var mı? Bir de Türk heykelinde uzun süre biçim sorunları ön planda tutulmuş ama konu sorunu ikinci planda kalmış. Sizde konu sorunu önem kazanıyor. M.K.- Baştan bir form var. Fakat ben bu heykelleri yaparken bir mesaj verdim. Benim sanatımı takip edenlerde çok enteresan uyarılar başlıyor. Bugün mesela tema dünyayı kurtarmaktır. Biraz geciktik, şimdi ne yapılacaktır. Bu mesajları ben alıyorum ve heykelimde söylüyorum. Sezer bey onu yakaladı. Sonra ben kendimi takip etmeye başladım. Öyle de düşünmek istemiyorum çalışırken, öyle de çalışılmaz. Bazen sıkılırsın. Profesyonelsin, yaparsın. Ama o mesajdan sıkılıyorum. Çok zaman geçer. Trak diye gelir, lamba gibi yanar ve o zaman gerçekten çok muhteşem bir eser çıkar. Ben bile ona şaşırırım. M.Ü.- Peki sizi etkileyen kaynaklar neler? M.K.- Müzik, tiyatro, insan psikolojisi, felsefe, yani müthiş bir şey, doğa, hayvan sevgisi. Bir sanatçı, kim olursa artistik değerlere çok önem vermeli. Müzik, dans, tiyatro. Tüm bu değerleri taşıyorsun. Fakat bir yerde toplaman lazım. Maymun iştahlı olmamak lazım. Orada durup da bana mesaj gelsin de olmaz. M.Ü.- Bulgaristan ın geçmiş kültürünün etkileri var mı? Çünkü orada doğdunuz. M.K.- Tabii, çok önemliydi. M.Ü.- Mutlaka sizde birikim oluşturan bir altyapı var. M.K.- Bir kere benim annem doktor. Yani tıbbi bir bilgim var. Bir doktor bir hastayı tedavi ederken bir psikolog da olmalı. Bir dedem avukat. Ben baleye başladım, piyano çaldım, paten yaptım, spor yaptım, basket yaptım. Yani her yere gittim. Bu tabii ki bir birikim hayat içinde. Ava gittim resim yapabilmek için; çünkü oradan manzara çalıştım. Doğanın içinde olmak istiyordum; ama bir kuş ya da hayvanı vurmak için değil. Bazı yerlerde çok farklı şeyler görüyordum. At çok yaptım mesela hayatımda. Bütün at yarışlarına giderdim. Ama neden? Gözlemci olarak. Ne yapabilir bir at? Onun yerine geçiyordum. Duruşu falan filan, anatomi... Bir sanatçı herkesle beraber olmalı. M.Ü.- Babanızın tanınmış bir heykeltıraş olması da önemli. Onun atölyesinde büyüdünüz. Sizinle iletişimi nasıldı ya da heykelleriyle sizin iletişiminiz nasıldı? M.K.- Bir defa benim babamın çok renkli bir kişiliği vardı. Bizim evde de ben hatırlamıyorum tek başına kaldığımızı. Bir defa otuz tane öğrenci vardı. Her gün gelirler, giderler. Ama yalnızca ders almak için değil, onunla yaşamak zaten bir dersti. Onlarla konuşur, fakat benimle ilişkisi daha çok kızı gibiydi. Yani bir evlat işte, aman yorulmasın... M.Ü.- Şu da ilginç: Buraya, Türkiye ye geliyorsunuz, tekstil eğitimi almanıza sizi babanız yönlendiriyor. Neden heykel değil? M.K.- Tabii, çünkü istemedi. Benim hiçbir yerde yorulmamı istemezdi. Heykel çok yorucu bir iştir. Kadına da hiç yakıştırmazdı. Beni olabildiğince oradan uzaklaştırdı. Neredeyse yasak koyacaktı. M.Ü.- Ama o ortamı gördünüz ve bu da çok önemli. M.K.- O ortam çok önemli. Yani bütün ilişkiler bütün hayat, ister istemez babamdan çok etkilendim. M.Ü.- Sizi özellikle içine sokmasa bile o ortama tanık oldunuz. Peki tekstil eğitiminin heykelinize katkısı var mı? M.K.- Var. Şöyle var bir defa tekstili hiç sevmedim. Dağıtacağım yer arıyordum. Oradan patladım. Bu, panik bir patlama. M.Ü.- Tekstil eğitiminin heykel anlamında bir katkısı olmadığını söylüyorsunuz. M.K.- Yani olmuştur. Orada bir disiplin almışımdır. Renkler çok önemli benim için. Resimde renk de desen de önemli. M.Ü.- Akademi deki diğer atölyeleri geziyor muydunuz? M.K.- İlk iş olarak heykel atölyesine gittim. M.Ü.- Heykellerde sanki tiyatronun da etkisi var. M.K.- Var değil mi? Var var... Çünkü ben tiyatroyu da çok seviyorum. Mesela ben Sofya da tiyatroyu kazandım... Buraya gelmeden önce artık tiyatrodaydım. Bu çok önemli. M.Ü.- Orada tiyatro eğitimine devam ettiniz mi? M.K.- Yok. Burada da kazandım, ki Türkçe bilmiyorum. Ağustos ta kazandım, Eylül deki Akademi sınavını kazanınca girmedim. M.Ü.- Neden Türkiye? M.K.- Evlenince geldim. 18 yaşında İstanbul a geldim. M.Ü.- Karışık bir dönemde gelmişsiniz. M.K.- Çok. Hep şüpheyle baktılar. Bir şey demediler, ama bunu yaşadım.
M.Ü.- Onun sizin üzerinizde bir etkisi oldu mu? M.K.- Yok. Ama ben onu hissediyordum. Yani insanların gözlerinde. Acaba bir şey var mı? Yani bir şüpheyle bakıyor. M.Ü.- Burada, mesela Salih Acar dan bahsettiniz, hangi usta sanatçılarla ilişki kurdunuz? M.K.- Salih Acar babamın çok yakın arkadaşı, Akademi de beraber okumuşlar. Çok disiplinli çalışan birisi. Kalkardı sabah Bugün kaç resim yaptın? Müthiş acımasızdı ama şöyle yap böyle yap demezdi. M.Ü.- Babanız sizi heykele değil de tekstile yönlendiriyor. Sonra babanız öldükten sonra bir rüya görmüşsünüz. Bu rüyayı ölümünden hemen sonra mı gördünüz? M.K.- O 1980 yılındaydı. Rüyayı 1985 de gördüm hiç unutmam. M.Ü.- Bilinçaltında baba mesleğine duyulan bir özlem mi vardı? M.K.- O zaman ben düşünmedim baba mesleğini. Zaman içinde gelişti. M.Ü.- Başlangıçta işin bu kadar zor olduğunu tahmin etmemiştim diyorsunuz. Heykelin kendine özgü zorluklarından mı yoksa Türkiye nin koşullarından mı bahsediyorsunuz? M.K.- Çok zordu. 5 heykel satarak olmuyor. Başlarda mankenlik de yaptım. Heykeltıraş mıdır yoksa manken midir? Nedir yani? (Mankenliği para kazanmak için yaptığını vurguluyor.) M.Ü.- Medya da o sayede ilgi gösterdi. M.K.- Ben bu işleri yapmasaydım medya hiçbir şey yazmazdı. Eğer ben bu taklaları atmasaydım heykelimi de duymazlardı. Medya gelirdi bana fotoğraf isterlerdi, biraz omuz açmak lazım, ben açmazsam gidip moda dergilerinden bulurlar. M.Ü.- Türkiye de ilk heykel sergisi 1932 yılında Zühtü Müridoğlu tarafından Alay Köşkü nde açılmış. Ondan sonra bu konuda büyük bir boşluk var. Siz 1989 daki ilk serginizden sonra çok sık sergi açıyorsunuz. Bu da heykelin tanınması açısından önemli tabii. M.K.- Tabii, çünkü bir ara heykel önemsenmiyor. Mümkün olduğu kadar ifade benim ifadem. Anlatıyorum, bir mesajsa mesajımı anlatıyorum. Bir sanatçının duyguları çok önemli, bir de onu algılayacak bir düzey çok önemli. Seviye düşükse başka şeyler anlıyor. Seviye yukardaysa belki yaklaşıyor. Onlara ineceksin yükseltmek için. Sen yukarı gel diyemezsin. M.Ü.- Sergiler o zaman bir vasıta mı oluyor sizin için? Zühtü Müridoğlu 80 lerin ortalarında böyle sergiler açmaya başlamıştı, sonra siz geliyorsunuz. M.K.- Çok büyük, önemli bir adamdı. M.Ü.- Dikkat ediyorum da fuarlarda sizin heykelleriniz ilgi çekiyor. M.K.- Ben bugüne kadar bir fuardan satışsız çıkmadım. Benden heykel alan yatırım için almaz, onu severek alır. Benim müşterim hep sevgiyle yaklaşır. M.Ü.- Kentte ve günlük hayatın içinde heykelin yeri de çok önemli. Avrupa da bir şehre gittiğinizde günlük hayatın içinde çok fazla heykel var. En sıradan insan bile o heykeli yaşıyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? M.K.- Bir sürü heykel vardı. Onlar kaldırılmış. Bu da çok ilginç. Buraya Belling gibi bir adam gelmiş, nasıl olur da bu şans kullanılmaz! Dünya çapında bir adam. Bu kadar büyük bir deha buraya geliyor... M.Ü.- Biraz önce gösterdiğiniz bir otelde, bir iç mekanda olabilecek heykelleri bir şehir hayatında herhangi bir parkın içinde de düşünüyor musunuz? M.K.- Olabilir. Gaudi nasıl yaptı? Bütün şehir çalışmış. Çocuklarımıza bir şey bırakmamız lazım. Bütün savaş ve mücadele bunun için. Ekim 2001, Kurtuluş- İstanbul MARİA KILIÇLIOĞLU Maria Kılıçlıoğlu 1958 yılında Sofya da doğdu. Ünlü bir heykeltraşın kızı olan sanatçı 1978 1985 yılları arasında Devlet Güzel Sanatlar Akademisi nde Tekstil eğitimi görmüştür. 1988 yılından bugüne Türkiye de bronz döküm ve resim çalışmalarını bir arada yürütmektedir. Maria Kılıçlıoğlu 53 adet kişisel sergi düzenledi ve çok sayıdaki karma sergiye katıldı. Almanya da büyük ilgi görmüş ve eserleri İtalya, Fransa, Japonya ve Amerika da birçok koleksiyona alınmıştır. Döküm yöntemini başlangıcından sonuna dek balmumu tekniğiyle uygulamasından dolayı, Maria Kılıçlıoğlu nun heykelleri eşsiz bir güzelliğe sahiptir. Sanatçının 1993 yılında yapmış olduğu bronz Atatürk büstü TC. Sofya Büyükelçiliği ne hediye edilmiştir.
Kişisel Sergilerden Seçmeler 1989 Hobi Sanat Galerisi 1990 Hobi Sanat Galerisi, İstanbul 1990 Bize Sanat Galerisi 1990 Edpa Sanat Galerisi 1991 Hobi Sanat Galerisi 1991 Hobi Sanat Galerisi 1991 Hobi Sanat Galerisi 1991 Hobi Sanat Galerisi 1991 Underground 1991 Galeri Zon, Ankara 1991 Artium Sanat Galerisi, Ankara 1992 Erenköy Sanat Galerisi, İş Bankası, İstanbul 1992 Hobi Sanat Galerisi, İstanbul 1992 Hobi Sanat Galerisi, İstanbul 1992 Antalya Kale içi Sanat evi, Antalya 1993 Mazhar Zorlu Sanat Galerisi, İzmir 1993 Minyatür Sanat Galerisi, İstanbul 1993 Hobi Sanat Galerisi 1993 Salih Zeki Sanat Galerisi 1994 Salih Zeki Sanat Galerisi 1994 Ekosreda Galerisi 1994 Eylül Sanat Galerisi 1994 Opera Sanat Galerisi 1994 Şişli Belediyesi Sergi Salonu 1994 Kale İçi, Antalya 1995 Salih Zeki Sanat Galerisi 1995 Mövenpick Sanat Galerisi 1995 İş Bankası Sanat Galerisi 1995 Hobi Sanat Galerisi 1996 Resim Sergisi, Ayvalık Belediye Etkinliği 1996 Art Home, Mersin 1997 Salih Zeki Sanat Galerisi 1997 Emlak Sanat Galerisi, İstanbul 1997 Barometre Sanat Merkezi, İstanbul 1997 Ariel Sanat Galerisi, İstanbul 1997 Salih Zeki, İstanbul 1997 Kızıl Toprak, İstanbul 1997 Meb Sanat Galerisi, İstanbul 1997 Eylül Sanat Galerisi, İstanbul 1998 Çatı Sanat Galerisi 1998 Antik Sanat Galerisi, İstanbul 1998 Bahariye Sanat Galerisi, İstanbul 1999 Akademia Kültür Sanat Merkezi, İstanbul 1999 Ortaköy Kültür Merkezi, İstanbul 1999 Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, Yaşar Sanat Galerisi, İstanbul 1999 Al Melek Sanat Galerisi, Yontu Dünyamızdan 3. Heykel Sergisi, İstanbul 2000 Vakko, Ankara 2002 Şişli Terakki Vakfı 2003 Hobi Sanat Galerisi, İstanbul 2003 Çatı Sanat Galerisi, İstanbul 2004 Hobiz 04 Tüyap Fuar Merkezi Beylikdüzü, İstanbul 2006 Art&Life Gallery, İstanbul 2007 Galeri Baraz, İstanbul Grup Sergilerinden Seçmeler 1988 Salih Ocak ve Maria Kılıçlıoğlu Hobi Sanat Galerisi, İstanbul 1991 Ankara, Viana ve Atina Karma Sergi, Stenberg 1992 2. İstanbul Sanat Fuarı, Hobi Sanat Galerisi 1993 3. İstanbul Sanat Fuarı, Minyatür Sanat Galerisi 1994 4. İstanbul Sanat Fuarı, Minyatür Sanat Galerisi 1995 5. İstanbul Sanat Fuarı Akbank Sanat Galerisi 1995 Artemis Sanat Merkezi, İçimizdeki Işık 1996 6. İstanbul Sanat Fuarı, Hobi Sanat Galerisi 1997 7. İstanbul Sanat Fuarı, Hobi Sanat Galerisi 1998 8. İstanbul Sanat Fuarı, Meb Sanat Galerisi, Antik Sanat Galerisi 1999 9. İstanbul Sanat Fuarı, Antik Sanat Galeri 2000 10. İstanbul Sanat Fuarı, Galeri Baraz 2001 11. İstanbul Sanat Fuarı, Galeri Baraz, Meb Sanat Galerisi 2001 İstanbul Kadın Bienali 2001 Pera Sanat Galerisi, Çağdaş Türk Sanatından Bir Kesit, İstanbul 2002 12. İstanbul Sanat Fuarı 2002 Panini Art, Mayadrom, İstanbul 2002 Çağla Cabaoğlu Art Gallery, İstanbul 2002 Elegan Art, Modern Çağdaşlar, İstanbul 2003 Sanat Akmerkez de, İstanbul 2003 Artist 2003 Uluslararası Çağdaş Sanat Buluşması Galeri Baraz Standı Lütfi Kırdar Kongre Sarayı, İstanbul 2003 13. İstanbul Sanat Fuarı, Galeri Baraz Standı Tüyap Fuar Merkezi Beylikdüzü, İstanbul 2003 Artisan Sevgililer Günü Sergisi, İstanbul 2003 Çatı Sanat Galerisi, İstanbul 2004 Eylül Sanat Galerisi, İstanbul 2004 Pera Sanat Galerisi, İstanbul 2004 Ustalardan Artisan, İstanbul
2005 Ankart 2005, Çağdaş Sanatlar Fuarı Galeri Baraz Standı, Ankara 2005 Marinar05, Bodrum 2005 Sanat Akmerkez de, İstanbul 205 EkimGeçidi GaleriX,İstanbul 2 0 0 G a le r ib a r a z30.yılse r g i sived i ag ö ste r i m i,i sta n bu l 2 0 0 O nyılö n ce,o nyılso n r a (1 99 /2 0 0 ) K ızılto p r a ksa n a tg a le r i si,i sta n bu l 2 0 0 Ka dınheykeltıra şla r,eylülsa natga lerisi,ista nbu l 2 0 0 6 30.YılSe r g i si,h o bisa n a tg a le r i si,i sta n bu l 2 0 0 7A r ti sta n bu lsa n a tg ü n le r i G a le r ib a r a z 2 0 0 7C o n te m p o r a r yista n bu lça ğ daşsa n a tfu a r ı,lü tfik ır dark o n g r evese r g isa r a yı G a le r ib a r a z 2 0 0 7 Ö n g ö r ü le r B e ş i k ta şça ğ daş,m K M,İ sta n bu l 2 0 0 8 D ü n yak a dın la rg ü n ü Se r g i si,p e r asa n a tg a le r i si,i sta n bu l 2 0 0 8 Uzu nz a m a ni ç i n de,e k o ld r a m a,i sta n bu l 2 0 0 8A r tsh o w0 8,Sa n a tg a le r i le r ib u lu ş m a sı 3,B e ş i k ta şça ğ daş,m K M G a le r ib a r a z 2 0 0 8O r ta k ö yk ü ltü rm e r k e zi,i sta n bu l 2 0 0 8 İ sta n bu l dai lkb u lu ş m a,c a sad e l A r te İ sta n bu l 2 0 0 8 B o dr u m dai lkb u lu ş m a,c a sad e l A r te B o dr u m 2008 Potadan Sahneye, İşlik Heykel Sanat Atölyesi (Erhan Köz), İstanbul 2010 Contemporary İstanbul Galeri Baraz 2011 Contemporary İstanbul Galeri Baraz 2012 Contemporary İstanbul Galeri Baraz 2013 Contemporary İstanbul Galeri Baraz 2013 Contemporary art the art East San Antanoi 2013 Biziz Işlık Sanat Galerisi 2013 4/istanbul Galeri Bonart 2014 Proje 4L Elgiz Çağdaş Sanat Müzesi 2015 Contemporary İstanbul Galeri Baraz 2016 Contemporary İstanbul Galeri Baraz Ödüller 1994 Tahta Kuşlar Köyü Unesco Ödülü 1999 Sağlık Bakanlığı Ödülü GÜNSELİ İNAL IN MARİA KILIÇLIOĞLU NUN SANATI ÜZERİNE YAZDIKLARINDAN Kariyerinin başlarından bu yana sanatçı; çevresinde ya da dış dünyada bulduklarını kendi düşünce sistemine uygulayarak üç boyutlu estetik nesneler yaratma idealini; tutkuların en derinini, aşkların en amansızı, arzuların yakıcı ateşini, düş kırıklıkların uçurumunuu üç boyutlu hale sokarak bronzu yeniden canlandırmış, ona ruh katmış, madeni konuşturarak kendi tipolojisini yaratmıştır. Maria tarih öncesi zamanda ve toplumda sembolleşmiş Hero larla yakın ilişki içindedir. Simge ve işaretler, mitolojik semboller, masalsı tatlar onu dolaştığı alanlardır. Heykellerini yaratırken, kurgularken bedeninden onları doğuruyormuş gibi sanki hepsinin anası gibi ya da ruhunun dinamiklerinden yükselen bir güçle yaşamdan-yaşam ötesinden parmak uçlarına ulaşan sihirli anları yakalar hep. Oysa Maria, toplumsal bilinçaltının verilerini merak eder, atalarından ona miras kalan yaşanmışlıkları bilincinde yeniden canlandırmak ister, atalarının yaratı dinamiklerini yakından bilmek ister, efsanelerdeki işaretleri almak ister ve ruhun ölümsüzlüğüne inanır. İnsanı ararken ondaki çift yönü melek-şeytan ikilemini algıladığında artık yırtıcı bir heykeltıraştı. Koyu kadife derin bakışlarla yüklü bir kadın portresinin önünden tüm zaman akar geçer. Kayıp efsanelerin dili, kadim uygarlıkların evrensel doğrularıdır hepsi. Maria estetiğinde ruhsal iç görülerin fiziği söz konusudur. İnsanla hayvan arası varlıklar, boyut ötesi yaratıklar, mitolojik tanrı ve tanrıçalar, masal kahramanları, çocukluğun efsanevi anlam dolu hero ları Maria nın tipolojisini oluşturur. Ayrıca kozmik dünyanın varlıkları ya da yaradılış boyutundaki varlıklar da onun en önemli konuklarıdır. Gerçekte bunların tümü toplumsal ve bireysel psişenin formları olarak karşılar bizleri. Balık formunun çok fazla kullanılması Hristiyan bir geleneğe bağlılıktan kaynaklanır. Balıkla olan gizemli ilişki İsa yla olan gizemli ilişkiyi açıklar bize. Düşlerde gözüken nesneler onun heykellerinin başrol oyuncularıdır; altın yaprak, kanatlı at, zümrüt gözlü kedi, yakut levha, gök mavisi gözler, altın balık. Maria bir heykeli oluştururken yükseklik, genişlik, derinlik hesaplaı yaparken yapıtın oranını belirleme aşamasında işin içine tinsel güçler karışmaktadır. Bronzun imge haline gelişi ve evrensel imgeye yükselen varoluş felsefesi Maria nın heykellerini çok anlatımlı bir hale getirir. Maria ise yaratıcılığı boyunca bronza geçirmek istediği şey bir heykeli zamana ait kılmaktır. Zamanın anlattığı değil ama zamanı anlatan ona ait olan heykel örnekleri yaratmak. Sonuç olarak Maria Kılıçlıoğlu güzellik ve onu türevlerini bronz kalıplara dökmekte bronz diliyle konuşmaktadır. Zaman aşırı gerçeklerin sezgisi ve evrensel gerçeğin bilgisidir Maria Kılıçlıoğlu heykel örnekleri.
1 Maria Kılıçlıoğlu Baraz, Türkiye, 2004 Bronz, 42x8x20 cm Maria Kılıçlıoğlu Baraz, 5. Baykuş, 2002 Bronz, 22x25x12 cm Art Point Sanat Galerisi Koleksiyonu 2
Ne oldu bizim masal dünyamıza? Maria Kılıçlıoğlu 3 Maria Kılıçlıoğlu Baraz, Aylı Kadın, 1996 Bronz, 44x15x8 cm 4
Ben sizin düşlerinizim. Maria Kılıçlıoğlu 5 Maria Kılıçlıoğlu Baraz, Özgürlük, 2006 Bronz, 58x32x13 cm 6
Sanatçı olmanın ilk şartı özgün olmaktır. Maria Kılıçlıoğlu 7 Maria Kılıçlıoğlu Baraz, Fenomen, 2007 Bronz, 43x16x10 cm 8
Köklerim doğanın toprağından güç alıyor ve tanrıların rüyalarından besleniyorum. Maria Kılıçlıoğlu 9 Maria Kılıçlıoğlu Baraz, Çoğalma, 2010 Bronz, 40x17x15 cm 10
11 Maria Kılıçlıoğlu Baraz, Griffon 1, 2005 Bronz, 70x46x46 cm Maria Kılıçlıoğlu Baraz, Griffon 2, 2005 Bronz, 70x46x46 cm 12
Öyle bir sanat istiyorum ki geleceğimi de bana gösterebilsin. Maria Kılıçlıoğlu 13 Maria Kılıçlıoğlu Baraz, Çekiç Balığı Şövalyesi, 2013 Bronz, 59x47x23 cm 14
15 Maria Kılıçlıoğlu Baraz, Nar Çekirdekleri, 2013 Bronz, 50x20x20 cm 16
17 Maria Kılıçlıoğlu Baraz, İstanbul, 2015 Bronz, 22x21x11 cm 18
19 Maria Kılıçlıoğlu Baraz, Kalkan Varlığı İzi, 2005 Bronz, y: 81 cm 20
21 Maria Kılıçlıoğlu Baraz, At Yarışı, 1996 Bronz, 35x48x20 cm Maria Kılıçlıoğlu Baraz, Atmaca Orman Kralı, 2006 Bronz, 40x19x17 cm 22
23 Maria Kılıçlıoğlu Baraz, Nikea ve Güç, 2004 Bronz, 22x33x16 cm Maria Kılıçlıoğlu Baraz, Kozmos Mesajları, 2005 Bronz, 120x80x80 cm 24
25 Maria Kılıçlıoğlu Baraz, At Yüzüğü, 1997 Bronz, 35x21x12 cm
İSTANBUL KÜLTÜR ÜNİVERSİTESİ ATAKÖY YERLEŞKESİ www.iku.edu.tr www.ikusag.com