***** A L L A H ' ı n A D 'ı v e S E L Â M 'ı i l e ***** 21-Ekim-2008 Konak / İzmir



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Evlenirken Nelere Dikkat Edilmeli?

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

KİŞİSEL GELİŞİM NASIL BAŞLAR?

Okuyarak kelime öğrenmenin Yol Haritası

tellidetay.wordpress.com

:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi.

Dil Gelişimi. temel dil gelişimi imi bilgileri

Bir$kere$güneşi$görmüş$ olan$düşmez$dara$

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.


Sevgili dostum, Can dostum,

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKAYESİ

İLİ : GENEL TARİH : Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

Anlamı. Temel Bilgiler 1

Bir gün Hz. Ömer (r.a) camiye giderken bir çocuğun acele acele camiye gittiğini görür. Hz. Ömer (r.a):

Yönetici tarafından yazıldı Pazartesi, 24 Ağustos :42 - Son Güncelleme Çarşamba, 26 Ağustos :20

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

7- Peygamberimizin aile hayatı ve çocuklarla olan ilişkilerini araştırınız

Recep in İlk Üç Orucunun Fazileti

Yaptığım şey çok acayip bir sır da değildi aslında. Çok basit ama çoğu kişinin ihmal ettiği bir şeyi yaptım: Kitap okudum.

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

Seyyid Abdülkadir Geylâni hazretleri küçük yaşta iken, annesinden Bağdat a giderek ilim öğrenmesi için izin ister.

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya

TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN. Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla

Efendim, öğrendiklerimin ikincisi; çok kimseyi, nefsin şehvetleri peşinde koşuyor gördüm. Şu âyet-i kerimenin mealini düşündüm:

SATRANÇ. Satranç öğrenmek benim için her zaman zor olmuştur. Yirmi yaşıma gelmeme rağmen

Erbaa lı Genç Şair Muhammed Dikal Lisede edebiyatı gerçekten seven öğretmenlerim bana da Edebiyatı sevdirdiler

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Bu yazı sitesinin sahibi hacı Mehmet Bahattin Geçkil tarafından hazırlanmıstır Herhangi bir medyada yayınlanması

M. Sinan Adalı. Eski zamanlarda yaşamış peygamberlerin ve ümmetlerinin başlarından geçen ibretli öyküler, hikmetli meseller

ISBN :

Diyanet'in yaz Kur'an kursları bugün başladı

2. En başarılı olduğunuzu düşündüğünüz dersler hangileri? 3. En başarısız olduğunuzu düşündüğünüz dersler hangileri?...

Şimdi olayı şöyle düşünün. Temel ile Dursun iddiaya giriyor. Temel diyor ki

Nasuh Mitap ı Ankara dan tanırım. Kendisi hakkında bir şey yazmayacağım.

Kadir Akel "Dert Etme Allah Yeter" diyor. Bunu da neden dediğini bize böyle açıklıyor.

Buyruldu ki; Aklın kemali Allah u Teâlâ nın rızasına tabi olmak ve gazabından sakınmakladır.

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ

YASIYOR. MUYUZ. SASIYOR.. MUYUZ? Bismillahirrahmanirrahim MUHİDDİN YENİGÜN. (e-posta: yayınevi sertifika no: 14452

ZONGULDAKLI GENÇ ŞAİR VE BÜLENT ECEVİT ÜNİVERSİTESİ DİN KÜLTÜRÜ ÖĞRETMNENLİĞİ BÖLÜMÜ ÖĞRENCİSİ UFUK SİLİK ŞİİR İLE HAYATIM YENİDEN ŞEKİLLENDİ

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir?

Bazen tam da yeni keþfettiðiniz, yeni tanýdýðýnýz zamanda yitirirsiniz güzellikleri.

DAO İLE SQL KOMUTLARI. Sql komutlarını artık veri tabanında kullanmaktan başka çaremiz yok arkadaşlar. Şimdi bu sql derslerimize başlayalım.

TEOG YAZ TATİLİNDE KAZANILIR

Diğer: Diğer:... Diğer:...

Şimdi noktalama işaretlerinin neler olduğunu ayrıntılarıyla görelim. Anlamca tamamlanmış cümlelerin sonunda kullanılır.

Kulenizin en üstüne koşup atlar mısınız? Tabii ki, hayır. Düşmanınıza güvenip onun söylediklerini yapmak akılsızca olur.

RAPORU HAZIRLAYANLAR: Azime Acar & Ender Bölükbaşı

iki sayfa bakayım neler var diye. Üstelik pembe kapaklı olanıydı. Basından izlemiştim, pembe kapaklı bayanlar için, gri kapaklı olan erkekler içindi.

SEN SURAT OKUMAYI BİLİR MİSİN?

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz

kanaryamın öyküsü Ayla Çınaroğlu Resimler: Yaprak Berkkan

Çok Mikroskobik Bir Hikâye

ALEXANDER RUSSEL WEBB-MUHAMMED

Koç Üniversitesi nde ders verme tecrübelerim BURAK ÖZBAĞCI 2013

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

ZAFER TALHA ÇİMEN 8/E

Küçüklerin Büyük Soruları-4

Aynı kökün "kesmek", "kısaltmak" anlamı da vardır.

Asker hemen komutanı süzerek cevap vermiş; 1,78! Komutan şaşırmış;

7.SINIF SEÇMELİ KUR AN-I KERİM DERSİ ETKİNLİK (ÇALIŞMA) KÂĞITLARI (1.ÜNİTE)

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

2016 Tudem Edebiyat Ödülleri Öykü Yarýþmasý Mansiyon Ödülü


DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Kasım 2009 DİKKAT

Bir gün Hz. Ömer (r.a) camiye giderken bir çocuğun da acele acele camiye gittiğini görür. Hz. Ömer (r.a):

GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ PDR ÖĞRENCİSİ AHMET İSA SOYLAMIŞ RECEP YAZICIOĞLU BENİM İÇİN ÖRNEK ŞAHSİYETTİR

MUĞLA GAZETECİLER CEMİYETİNDE GÖREV GENÇLERİN

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

Sosyolinguistik Görüşme. 1) İsim:.. Cinsiyet: Meslek:.. Doğum Tarihiniz:.. Yaşınız:. Milliyetiniz:.

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

Tokat Plevne İmam Hatip Ortaokulu Öğrencilerinin Sorularına cevaplarımız

Kahraman Kit Misafirlikte


Hazırlayan: Tuğba Can Resimleyen: Pınar Büyükgüral Grafik Tasarım: Ayşegül Doğan Bircan

ALTIN KALPLİ ÖĞRETMENİM

Bu haftaki yazımıza geçmişten bir medya kazasıyla giriyoruz Yıl 1983

.com. Haftanın Diğer Çalışmaları En Kısa Zamanda Yayınlanacaktır.

Bu kısa Z Nesli tanımından sonra gelelim Torunum Ezgi nin okul macerasına.

Ben daha dokuz yaşında iken,bir gün kötü arkadaşıma kandım.mahallelerinde bulunan bir bahçeye girdik.

GÜL-AY Basın-Meslek İlkelerine Uyar. Yazı ve ilanlar imza sahiplerine aittir. Köşe yazılarına ücret ödenmez. Makalelerinden kendileri sorumludur.

Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış

yeni kelimeler otuzsekizinci ders oluyor gezi genellikle hoş geldin mevsim hoş bulduk ilkbahar gecikti ilkbahar mevsiminde geciktiniz kış mevsiminde

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

.com. Faydalı Olması Dileğiyle... Emrah& Elvan PEKŞEN

SORU-- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

IÇERIK ÖNSÖZ. Giriş. Birinci Bölüm ALLAH A İMAN

AHMET ÖNERBAY GÖRELE'DE

Kur an-ı Kerim i Diğer Kutsal Kitaplardan Ayıran Başlıca Özellikleri

Yaz l Bas n n Gelece i

Biz Fakir Okuluz Bizim Velimiz Bize Destek Olmuyor Bizim Velimizi Sen Bilmezsin Biz Bağış Alamıyoruz Cümlelerini kurarken bir daha düşüneceksiniz.

Gıybet (Hadis, Tirmizi, Birr 23)

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým.

Bu kitabın sahibi:...

Dinlerin Buluşma Noktası. Antakya

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin.

Transkript:

***** A L L A H ' ı n A D 'ı v e S E L Â M 'ı i l e ***** MERHABA... 21-Ekim-2008 Konak / İzmir www.surprizsite.com yukarıda yazılı tarih itibariyle; hayırla vesile, şerlere set, dualara sebep ve gönüllere sevgi tohumları ekmek; İslâma ve insana hizmet, yaratılış sırrını çözmek, YARATAN'ı tanıyıp- tanıtmak ve gösterdiği yoldan gitmek üzere; sitenin tek resmi, kanuni hak ve sorumluluk sahibi, Mürsel Münevveroğlu tarafından internet'te yayın hayatına, Allah ın izni ve lütfûyla başlamış bulunmaktadır... Sürpriz site; ismi ile müsemma, her zaman, her yerde ve her ne şart altında olursa olsun; ilmi, dini ve edebi konular da; yine kendisinin tesbit ettiği, bir çok boşluğu doldurarak ve ilmi, dini, edebi, felsefi bir çok konuda(!) sürprizler de yaparak, yayın hayatını sürdürüp, izleyenlerine elinden geldiğince.. faydalı olmaya çalışacaktır. Kısaca özetlersek; müsbet yoldan, bir çok sürprizler yaparak, adına lâyık olmaya çalışacaktır. (inşaallah) SURPRİZSİTE NİN ÇİZGİSİ: Emek, insanın ürettiği büyük bir değer olması dolayısiyle; gerek İnternet arama motorlarının, gerekse TÜRKİYE CUMHURİYETİ'nin, BASIN VE ÂHLAK YASALARI na ve ayrıca, toplumların her türlü değer yargılarına saygılı; her düşünceye karşı, hoşgörülü; herkes ile diyalog içinde olacak, sevgi dağıtıp, sevgi ekip ve sevgi yayacak, ancak; haksızlık karşısında eğilmeyecek, ezilmeyecek ve susmayacak, yeri ve zamanı geldiğinde de.. "kıral çıplak demekten de, hiçbir zaman şaşmayacaktır. Elbetteki; benim niyetim, ne kadar halis olursa olsun, okuyan kişinin; fikrine, zikrine, niyetine, tahsil ve kültür derecesi ile olgunluk ve hoşgörüsüne.. göre, anlayışı şekilleneceğinden.. son söz ve takdir; yine de okuyucuda başlayıp ve yine okuyucuda bitecektir. Benim nasibime de; sadece, niyetimin ve dileğimin, ilâhi yansıması düşecektir... Bu sitede yayınlanacak, her türdeki yazıların kaderi.. de, yukarıda ki çerçeve içinde şekillenmekten öteye geçemeyecektir. SURPRİZSİTE ADININ, YAŞANMIŞ SÜRPRİZ HİKÂYESİ Aşağıdaki okuyacağınız hikâyenin tamamı; bir şaka veya bir kurgu değil, bizzat yaşanmış gerçeklerdir ve yine

tamamı belgelidir. BİRİNCİ SÜRPRİZ: Ağustos ayının son günleri, havada bunaltıcı bir sıcak ve pazar, saat 15 e yaklaşıyor.. evde yalnızım ve sıcaklığın verdiği gevşeklikle uzanmış, uyku ile uyanıklık arası bir halde iken, bir anda telefon çalıyor... Ani bir silkinme ile, telefonu açıyorum. Alo, buyrun... -Ben emlakçı İbrahim Ön..l, Münevveroğlu kardeşimin (yani benim!..) vefatı üzerine, başsağlığı dilemek için rahatsız ediyorum... Sizler sağolun, başınız sağolsun... Birdebire, şok üstüne şok oluyorum ve zorlukla kendimi toparlayarak, -Pardon! Siz, kimsiniz ve nereyi aradınız?.. -Ben.. diye başlayıp, yukarıdaki sözleri bir defa daha tekrarlıyor.. ve, cevap veriyorum. -İbrahim abi, benim.. ben, Münevveroğlu, ben ölmedim!.. Ayni cümleyi bir kaç defa ısrarla tekrarladıktan sonra... sesimden beni tanıdığından, şok olma sırası, şimdi O na geçti. Kısa bir sessizliği, yine kendisi bozdu ve, -... yahu!.. Sen, ölmüşsün.. haberin, yok mu?.. Şok durumum geçip de.. sonra, biraz kendime gelip, toparlandıktan sonra; bu sefer de, ben soruyorum. - İbrahim abi, eğer; ben, öldü isem.. sen, şu anda kiminle konuşuyorsun?.. Aldığım cevapla, ben; tekrar, önceki şok üstüne yeni bir şok daha yaşıyorum!.. İşte cevabı.. -Çok ayıp ediyorsun.. ve beni yalancılıkla suçluyorsun... Beni, taziye de bulunduğuma da, pişman ediyorsun... Bu sözleri, bana nasıl dersin.. hem, senin öldüğüne dair, benim şahidim var. -Kimmiş o şahidin? Söyle bakalım da, öğrenelim. -Kim, şahidin?.. kim?!. -CNNTürk t.v. si, Doğ.. Hız... adlı birinin; edebiyatla ilgili bir programında, az önce bizzat, kendim dinledim ve bu sebeple de, seni; bu yüzden, aradım.. Anladım ki, artık beni tanımış ve biraz rahatlatıp sakinleştirmek istiyor.. ve sözlerine, şöyle devam etti.. -Ben, şahidimi söyledim.. Peki, ya.. yaşadığına dair, senin bir şahidin var mı?.. Bu soruyu sormakta haklı!.. Çünkü; bir cevap veremiyorum, yaşadığım şoklardan ve Paradokslardan...... Arkasından başka başsağlığı telefonları...... En çok da, daha sonra yaşadığımı görenlerin gözleri, faltaşı gibi açılıyor ve uzun, uzun şaşkınlık yaşıyorlar... -Yahu!.. Sen, ölmemiş miydin?!.. -Yoksa!.. Sen, hortladın mı?.. Bu ve benzeri bir çok

trajokomik konuşmalar... Gel de, sabret!..... İnsanoğlu, nelere alışmamış ki; ben de zamanla, hiç bir sorumluluğum olmadığı halde, bu badireye de alıştım... Alışmasına, alıştım da.. hiç gereği yokken ve de hiçbir şekilde hakketmemişken.. acaba, yaşarken ölü gösterilme çilem ve çekeceğim bu badirem bitmiş miydi?.. Heyhat... Nerede o şans?.. Evet, bitmedi...... İKİNCİ SÜRPRİZ: Aradan, yaklaşık iki ay geçti. Yine telefon çalıyor, evde yalnız olduğum için, yine; ben kaldırıyorum, ahizeyi ve alo diyorum... Heyacanlı bir ses tonuyla, birisi kelimeleri peşpeşe bir çırpıda sıralıyor... -Abi başınız sağolsun. Münevveroğlu abimiz vefat etmiş... Yeni bir şok daha geçiriyorum. Acaba çocuklara mı bir şey oldu diye.. heyecanla, -Hangi Münevveroğlu, diye ben de, bir çırpıda soruyorum. Gelen cevapla, ancak soluk alabiliyorum... Ve anlıyorum ki; yine beni, bir defa daha öldürmüşler... Arayan, Alsancak tan Mali Müşavir arkadaşım, Necdet Şen..k, çok samimi görüştüğümüzden, sesimi iyi tanıyor. Ölmediğimi de anlayınca; bendeki şok halini gidermek için, adeti olduğu üzere, hemen nüktelerini peşpeşe sıralamağa başlıyor... Ancak, ben hâlâ kendime gelmiş değilim. İsmiyle cevap veriyorum, -Hayır.. ben ölmedim, Necdet... Ben, ölmedim.. yaşıyorum. -Bir yanlışlık var.. diye. Gayet ciddi bir ses tonuyla ve ısrarla tekrarlıyor... -Bir türlü inandıramıyorum. Sonuç sıfır, iddaasını ise devam ettiriyor... -Hayır, hayır.. sen ölmüşsün!.. Galiba, haberin yok!.. Yaşadığım şok dolayısiyle, bir taraftan kendime gelmeye çalışırken, diğer taraftan da; ölmediğimi, üzülmemesi gerektiğini anlatmaya çalışıyorum.. fakat, nafile... Sen ölmüşsün.. sen ölmüşsün.. diyip duruyor... Israrlarına dayanamayıp, sonunda soruyorum!.. -Peki; benim öldüğümü, nasıl kanıtlar, nasıl ispatlarsın? Bir delilin var mı?.. -Var. Varrrrr.. diyor, -Neymiş o delilin, ben de öğrenebilir miyim? -Evet, diyor.. elimde, kapı gibi gazete var!.. -Her gazeteye inanılmaz!.. Peki hangi gazete? -Büyük gazete, HÜRRİYET. Hem; sen, bu gazeteden, daha iyi mi bileceksin?.. Artık, nefesim sıkışmağa, göğsüm daralmaya başlıyor...

... Telefon faslı bitince, gazete bayiine koşuyorum. Acele ile, saldırırcasına bir Hürriyet gazetesi alıyor ve hızla sayfalarını tarıyorum... Evet, haber doğru. Hem BÖYYÜK GAZETE!.. HÜRRİYET yalan yazacak değildi ya.. İşte altıncı sayfada yazıyor...hem de ne ölüm!.. Önce, her nedense esrarengiz bir şekilde(!) yaşamışım ve ani bir şekilde(!) de, ölmüşüm!!!... Vay be!.. Hem de, hiç farkına varamadan!.. Ölmesine, ölmedim de.. öldürdüler!.. Hem de, ne ölüm. Allah; kimsenin başına, böyle ölüm vermesin!.. Çünkü; ne ben, kendime ağlayabildim, ne de; beni seven, bir Allah ın kulu bana ağladı... Hani, ağlarsa.. anam ağlar, gayrisi.. yalan ağlar diye bir atasözümüz vardır ya; benim ölümüme, anam bile ağlayamadı. Çünkü; annem de, babam da, çok önceden, Hakk ın Rahmetine kavuşmuştu. Dolayısiyle peşimden hiçbir ağlayanım da kalmamıştı... Peki; öldüm de, herşey bitti mi?.. Nerede, o şans?!.. Hani derler ya ölsemde kurtulsam diye... Ben, ölsemde kurtulamıyorum. Çünkü; ölsem de, yaşasam da; batmışım çıkamıyor, ölüyor kurtulamıyorum. İçinden çıkılmaz, öyle bir derde müptelayım ki!.. Öldürme müptelası insanlar, öldürülecek bir kimse bulamayınca, yine; beni, öldürmeye başlıyorlar. Hem de, bir defa değil; bakın, daha kaç defa, öldürdüler!.. Yani, ikinci defa ölünce; dertlerim, bitti mi? Ne gezer!.. ÜÇÜNCÜ SÜRPRİZ: Yıllardır; yazdığım şiirler, ikiyüzü geçince; hem İnternet te yayınlamak, hem de, ilk defa bilgisayar almam için.. fikir edinmek üzere, elektronikle uğraşan Çankaya daki arkadaşım İsmail Bara..n a uğradım. Sohbet sırasında, işi gereği İnternet e girip çıkıyordu. Ben de; bir de, benim isimimi ve soyadımı girerek bir arama yapmasını istedim. Tuşlara dokunuşunu, merakla izliyordum. Son tuşa dokunup da, ekran açılınca.. gözleri; yuvasından çıkacak, gibi şaşkın bir yüz ifadesiyle bana döndü ve benim gördüğümü sen de görüyor musun dedi. Gösterdiği satıra bakınca.. ben de, çok şaşırdım ve her ikimizde, gördüklerimizden adeta şaşkına döndük!.. Şok halini, önce arkadaşım atlattı ve bana dönerek: -Yahu; sen ne biçim bir adamsın?! Hem ölmüş gitmişsin.. hem de, içmizde dolaşıyorsun?.. Yoksa, sen; öte âlemlerin Dünya daki casusu musun?.. Seni, casusluk yapmak için mi; gerisin, geriye.. Dünya ya geri gönderdiler?.. -Bre arkadaşım, sen ölmüşsün beee, ölmüş.. hiç mi farkında değilsin?.. Hiç, haberin yok mu?..

diyerek.. O na, yeni; bana, tanıdık gelen ve yukarıda sıkça geçen, o tanıdık cümlelerin benzerlerini, sıralamaya başladı... Evet, ben yine ölmüştüm.. gazete ve tv vasıtası ile de, bütün Dünya duymuş, duymayan kaldı ise; onlara da, bu yolla (İnternetten) haber salınmıştı...... Siz; şimdi çilem bitti, artık kurtulduğumu sanıyorsanız.. Yine yanılıyorsunuz, derim. Çünkü:... Aradan bir ay geçti. Bilgisayarımı aldım, kurdum.. yazılarımı yazmaya başladım...... Bir gün aklıma geldi ve daha önce yayınladığım, ilk iki telif kitabımda kullandığım, mahlas (müstear) ismim Cüneyt Lütfü ile gerçek soyadım Münevveroğlu nu yazıp, İnternet e girdim. Aman Allah ım.. elliden fazla yerde, öldüğüm açıklayan yazılar ile karşılaştım... Yahu, ben kaç canlıyım ki; beni, böyle durmadan öldürüp duruyorsunuz? Ve, bundan da.. çıkar sağlıyorsunuz!.. Neden, beni öldürüp durursunuz ve gönlünüzü hoş etmek için; beni mezardan yazı yazmak zorunda bırakıyorsunuz!.. Ben, kaç canlıyım? diye düşünürken, kızıyorum... Sonra da, Aziz Nesin aklıma geliyor; sinirden, gülme krizine tutuluyorum... Aziz Nesin, ne demişti? NE YAŞAR, NE YAŞAMAZ!.. Ya, bir bildiği vardı; ya, iyi bir medyumdu; veya, bana yaşatılacakları.. çok önceden görmüştü.... Aslında; o tarihlerdeki, daha bir çok gazete ve dergiyi de araştırsam, öldüğümün yazılı olduğunu göreceğindem çok eminim. Çünkü: İzmir li araştırmacı Mehmet Cor..l, daha önce benim araştırma yapıp, ilk telif kitabımı yazdığım Hz. MERYEM ANA nın hakkında bir kitap yazar, kitabında benim ortaya koyduğum sağlam delillerle boy ölçüşemediği için, beni; bir takım garip olaylar içerisinde, garip bir figür olarak gösterip.. sonra aniden öldürüveriyor. Böylece kitabına, hem gizem katıyor, hem aklı sıra önemli bir büyük araştırmaya imza atıyor, hem de, kitabına popülarite katarak, içeriğini zenginleştiriyor!.. Tabii ki, büyük araştırmacı yazar olmak öyle kolay olmadığını da, bu vesileyle ortaya koymuş oluyor. Bu kadar çok defa ölmüş (aslında öldürülmüş) biri olarak, büyük araştırmacıya ve benzerlerine(!) mezardan (yani, öte alem den!) şöyle seslenmek zorunda kaldım. Bu ve benzeri densizlere.. ithaf. ARTIK BİR KARAR VERİN

Ölü müyüm, diri mi?.. Gerçeği bilmiyorum!.. Şimdi, yaşadığımdan; ben, şüphe ediyorum... Öldüğümü, en önce CNN kurguladı, (1) Sonra, BÖYYÜK GAZETE, HÜRRİYET(!) doğruladı. (2) Öldüğümü bilmeden, pisi-pisine gittim, Orda, duramadım; bu şiiri, telif ettim. Ahiret in yurdunu, ben; tertemiz, bilirdim, Burası, Ahiret se; ben, burda da.. delirdim. Ne garip hal!.. Hem ölü, hem de; yaşıyor olmak, Ne çok zor... İki arada, bir derede kalmak. Ey, necip basınımız!.. Lütfen, beni dinleyin, Ölü müyüm, diri mi?.. Artık, bir karar verin... Yaşıyorsam!.. Hakkımı, hukukumu, bileyim... Ölmüş isem!.. Rabb ime, hesabımı vereyim... Ölümden beter oldu, NE YAŞAR.. NE YAŞAMAZ(!)... Suçu, belli olmayan.. Rahmete kavuşamaz. Suçum, nedir ki?.. Beni, öldürüp durursunuz, Bana; hem, GARİP biri!.. Hem, FİGÜR diyorsunuz!.. Münevveroğlu bile, bu olaya çok şaştı, Eğer, ben öldü isem!.. Bu şiiri, kim yazdı?.. Her fiilin, her sözün.. unutma, hesabı var, İFTİRACI olanı; önce, MEZARLIK sıkar. Sonunda.. toprağın altına, gireceksin, Yaptığın iftiraya, ne cevap vereceksin?.. Gelin.. Diken yerine, Dünya ya; dikelim, GÜL, Karga sesi, hoş değil.. BÜLBÜL olalım, BÜLBÜL... ---------------------------------------------------------------------- Not:1= CNN Tv. 18 Haziran 2006 Pazar saat ;12:10 Not:2= Hürriyet gazetesi 23 Ağustos 2006. Sayfa 6. DÖRDÜNCÜ SÜRPRİZ: Bu siteye isim olan, önemli bir başka sürprizi de; 1982 yılında yaşadıım. Hz. MERYEM ANA VE EJDERLER ÜLKESİ ANADOLU adlı kitabımı, henüz yeni bitirmiş ve basılması için, İzmir de faaliyet gösteren; Serkan, adındaki matbaaya vermiştim. Kitabımın müsvetteleri çalınıp, istenmeyen bir olaya

sebebiyet vermemesi için; işimi sağlama bağlayıp, yazılarımın bir örneğini, zamanının karar mekanizması; Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Kenan Evren e bildirmiş ve 22/Aralık/1982 tarihli davet üzerine de, 10/Ocak/1983 de de, Millli Güvenlik Konseyi Koordinatörü Tümgeneral M. Suat Eren paşaya, bizzat kitabın resimleri ile beraber bir adet fotokopisini teslim ederek sorumluluktan kurtulmuş, çalınma ve her türlü tahribata karşı, bana düşen milli, insani ve dini vazifemi, yerine getirmiştim. Bütün bu tedbirlerden matbaacının da, haberi vardı.... Ancak, bu önlem bile kitabımın çalınmasını önleyemedi. Şöyleki; kitabın basımı için tanıdık matbaacı ile ve her isteğini yerine getirecek şekilde oldukça ağır şatlarını kabul etmiş olmama rağmen, kitabın basımı ve dağıtımı daha bitmeden, müsveddelerinin çalındığını sonradan öğrendim. Olay şöyle cereyan ediyor. İzmir deki Alman konsolosu, kaldığı otel (veya ev)den dışarı çıkmaması ve telefonlara cevap vermemesi üzerine, durum emniyete bildiriliyor. Emniyet te; içlerinden biri gazeteci olmak üzere, bir ekip teşkil edip, kapısı çilingirle açılınca; konsolosun yatağında ölmüş olduğu, sıkılı avucunda ve çalışma masasının üstünde de; benim, daha matbaa baskısı bitmemiş kitabımın, orijinal el yazmalarının fotokopileri bulunuyor... Bu olayın hikâye kısmını, yukarıda ismi geçen ekipte bulunan gazeteci ile benim ortak dostumuz, Kenan Tap..n adındaki arkadaşım, bana bizzat aktardı. Resmiyete akseden kısmı ise şöyle oldu; İzmir li gazeteci Yaşar Aksoy 1984 de yazdığı HALİKARNAS KADIRGASI adlı (ER-TU KİTABEVİ İSTANBUL) kitabının 247 nci sayfasında aynen şöyle yazmış:...türkiye de ise, Meryem Ana nın mezarı ile olumlu yolda İlgilenen iki önemli oluşum vardır.1) Medyum Sebahat Akşiray ve gurubu... 2) Cüneyt Lütfü Münevveroğlu isimli İzmir li bir araştırmacı, 1983 yılı içinde EFES TEZİ ne yeni boyutlar getiren, bir kitap yayınlamıştır.( açıklama; yani benim yazdığım kitaptan bahsediyor) Hz.Meryem Ana ve Ejderler Ülkesi Anadolu isimli bu kitabın daha matbaada basım halinde iken, İzmir deki bazı konsoloslukların eline geçmesi, oldukça ilgi çekicidir... BEŞİNCİ SÜRPRİZ: İLİM VE DİNİ BİRLEŞTİRMEK Erzurum/Hasankale (Pasinler İlkokulunda) ilk okumayı öğrendikten sonra; adım, adım.. İLMİ ve tahmini olarak 4-5 yaşlarında ise, camiye giderek ve namaz kılanları taklit ederek başladığım.. ve her geçen gün de, okuduklarımla ve gördüklerimle de, öğrendiğim DİNİ tanımağa, anlamağa ve öğrenmeğe başladım. Zamanla, her ikisinde de; bilgim,

görgüm, aklım ve mantığım.. arttıkça; olaylar, fiiller, düşünceler arasında bağlantılar kurmayı öğrendim. En anlamlı düşüncelerimim ve en mantıklı kıyaslamalarımın farkına; Ankara Mamak da, askerlik yaparken tutmuş olduğum, yaz gecelerinin.. dışsaha nöbetleri sırasında yaşadım. Mehtabın, parlak ışıklarında.. ılık rüzgarın altında, başımı göğe doğru kaldırdıkça; sanki, yıldızlar arasında dolaşır, en uzaktakilere gitmeğe çalışır ve hep aklımı ve mantığımı da da kullanarak, bir taraftan da çoğu kez şaşkınlık içinde; neden, niçin, nasıl.. sualleri ile, kendimi sorguya çeker.. bu nöbetlerin, tadını çıkarırdım?.. Bir gün, aklıma takılan bir şeyin; başka şeylerle ilgisini araştırır.. bazan: biraz sonra da, bir başka şeyleri düşünür.. kendime göre bazı sonuçlar bulur, genellemeler yapardım. Ancak, hafızam çok kuvvetli değildi ve kısmi unutmalar, bu bulduğum sonuçların ayrıntılarını hatırlamama engel oluyordu, Hafızamı artırmam münkün olamayacağına göre, ben de başka bir çare buldum. Artık, bulduğum her sonucu, bir hap gibi; çok özet haline getirip, öyle hafızama alıyor ve bu hap bilgilerle, yine kıyaslamalarıma devam ediyordum. Ayrıntı yerine, hap (özet) bilgi, benim önüme başka kapılar açtı. Şöyle ki; ilgisiz sanılan şeyler arasında, küçük ipuçlarından, artık; önemli sonuçlara gidiyor.. küçük olan bağlantılardan bazan, çok büyük yaratılış kanunlarına veya dinin olmazsa olmaz farzlarının bilimsel nadenlerine.. bu nedenlerde beni, fiziki ilimlerin içine.. tam merkezine götürüyordu. Zamanla da, bu bağlantıları, hemen her alanda ve otomatik olarak uygulama gibi, bir alışkanlık kazandım. Artık, hiç canım sıkılmıyor ve hiç boş vaktim olmuyordu. Çünkü; boş vakit olunca ve akıl da, aralıksız hep bir şeyler düşünmeğe programlı yaratıldığından.. boş olan zamanlarda, ya; aklıma takılan sorulara, yeni cevaplar bulmağa veya bir çok derdin devası olan, çeşitli ZİKİR ler vird-i zebân (dil ile, tesbih) ediyordum. Din ve ilimlerin var olduğu günden beri, her nedense; İlim, din den.. din ise, ilim den ayrı tutulmak için fazladan bir gayretkeşlik gösterilmiş ve ikisinin birbirini tamamladığı, birbirlerinden ayrılamayacağı üzerinde, nedense (veya bilerek) hiç kafa yorulmamış.. hatta; ilimle, din birbirinin zıttı imiş gibi gösterilerek.. bazanda, ilimi öne alıp; ilim açısından bakarak, dini gericilik(!) olarak gösterip, dinsizliğe kılıf hazırlamışlar ve bununla da, dindarlara olmadık hakaretler(!) etmişler, dine; yine ilim adına, bir takım yasakla getirmişlerdir. İşte, aklıma takılıp da; cevabını aradığım ve uzun yıllar, bu üstünde hiç durulmayan. DİN ile İLİM arasındaki bağlantılar üzerine, çok.. ama çok, düşündüm. Yeni yeni ilmi bilgiler edindim. Bu bilgileri, dinin emir ve yasaklarına

uyguladım. Sonuçlar doğru çıksa bile, şayet varsa; başka açılardan, başka ilmi veriler de girerek.. ayni sonucu verip vermediğini, dolayısiyle; sonucun doğruluğunu, tekrar tekrar test ettim, denedim.. bir zaman geçti, üstünde hiç durmayıp unuttum. Sonra, yine sıfırdan başlayıp.. yeniden denedim. Sonunda, dininde, ilim gibi kanunları olduğunu ve bu kanunların tamamını, ilimden aldığını yani, bir başka ifade ile İLİM ile DİNİN birbirini tamamlayan bir bütün (Allah ın ilim ve diğer sıfatlarının yansıması) ve birbirlerinden ayrılamayacakları şekilde, içiçe ve girift olduklarını, bir çok deney yaparak.. kesin sonuca vardım. Bunların bir kısmını, yani; din ve ilimle ilgili, geniş bir açıklamayı, biraz aşağıda misaller vererek açıkladım. ALTINCI SÜRPRİZ: Türkiye de; İlkokul diploması bile olmayan, belki de; ilk ve tek araştırmacısıyım. Nasıl olur, derseniz? Anlatayım. İlkokulu; Erzurum un şirin ilçesi Hasankale de bitirip, aldığım İlkokul diplomasını, yine; aynı ilçedeki, Pasinler Orta Okulu na götürüp, kayıt yaptırdım. İki yıl sonra, Erzurum a taşınınca; okul kaydımı, 1963 yılında Erzurum Erkek Orta okuluna naklettim. 1965 Yılında aldığım ortaokul diplomasını da, Adana Erkek lisesi ne teslim ederek kayıt oldum ve burada iki yıl okudum. Son sınıfa geçtiğim yıl ise, okuldan ayrılarak, askerliğimi yapmak üzere, önce Ankara/Mamak ve 8 ay sonra da, İzmir/Şirinyer deki Nato Türk Müfrezesine gelerek.. artık bir İzmir li olmuştum. 1968-1969 öğretim yılında ise, okul kaydımı; Adana Erkek lisesinden, Buca Lisesi ne aldırarak askerlikteki boş vakitleri değerlendirip, son sınıfın derslerini vererek liseyi bitirmek istedim. Sonunda, iki ders hariç, diğer derslerin tamamından geçtim. 1970 Mart ayında askerliğim bitince, nasıl olsa kaydım var, daha sonra bir ara bu iki dersi de verir, diploma alırım.. diyerek okula (iki dersi vermeye) geçici olarak ara verdim...... Aradan, yaklaşık 40 yıl geçti... Şimdiye kadar yazdığım, iki kitap ile yeni yazmayı düşündüğüm, diğer kitaplar ve 200 civarındaki şiirlerimi surprizsite için internet ortamına aktarmaya başlayınca, kendimi tanıtan bir biyografimi de yazmak ihtiyacı ortaya çıkınca; kalan son iki dersi vererek, lise diplomamı almak için yine Buca Lisesi nin yolunu tuttum... Buca Lisesi yerinde duruyordu. Lâkin, bizim kayıtlar çoktan, SEKA ya giderek gazete kâğıdı olmuşlar ve geride de, ne yazık ki; ne, bir iz, ne de; bir işaret, bırakmışlardı. Artık ben, eğitim yönünden; resmen, ilkokul diploması bile olmayan tam bir karacahil damgası yemiş ve kendimi

nasıl tanıtacak, nasıl anlatacağımın arayışına düşmüştüm. Bir taraftan, telif eser(!) yaz.. Diğer taraftan, bir ilkokul diploman bile olmasın!!! İşte, bu tuhaf ve garip olay yaşadığım bir büyük sürpriz oldu. NOT: Eğer ben, Buca Lisesi mühürlü bir belge bularak ibraz edemez isem; kimine göre bu komedi, kimine göre ise, bu dram; edediyyen devam edecek... YEDİNCİ SÜRPRİZ: Ve; hayatımda, yedi sayısının sırrı (gizemi). Beni; en çok şaşırtan ve en anlamsız bulduğum kelime TESADÜF kelimesidir... Soyadı kanunu çıkınca, amcam; babamdan farklı bir soyad (ÖZAD)ı almış. Kendisinin çocuğu olmadığından, ben doğunca; babamın yokluğunu da fırsat bilerek, beni kucakladığı gibi nüfusa götürüp, kendi soyadı olan ÖZAD ı; bana da, soyadı olarak yazdırıyor. İlkokulu bitirince, diplomanın yazılışı sırasında bu tuhaflık farkedilip düzeltildi. 13 yıl Özad, soyadıyla yaşadım. Sonra, soyadım; babamın soyadı olan PAKMA ya terfi etti. 12-13 yaşlarından itibaren aile bütçesine katkı için çalışmaya başladım, ancak; kültürsüz bir toplum, esas adım MÜRSEL i bir türlü pratik söyleyemediklerinden; bana, söylenmesi daha kolay olan ALİ ismini vererek, beni; bu kolay teleffuz edilen isimle, çağırmaya başladılar. Bu isim, çalışma hayatımın bir nev i göbek adı oldu. Halbuki; kültürlü ve dindar insanların; Mürsel ismini söylemesi çok kolaydır; çünkü, mürsel = nebi, peygamber demektir ve Kur an da da, sıkça geçmektedir. Aradan yıllar geçti. Askerliğim bitti. İzmir Ailağa Rafinerisin kuran Badger şirketine girerek iş güvenliği memurluğu yapmaya başladım. Yazışmalarda, Pakma (temiz su) anlamı olan soyadım; akma, fatma.. gibi hep yanlış yazılmasından dolayı.. sonunda isyan ettim ve Menemen Adliyesi ne müracaat ederek, çok uzun bir uğraşıdan sonra; (meğerse dava hakimi; bıyıklarımı, o sıralar çok meşhur olan Deniz Gezmiş in bıyıklarına benzettiğinden.. beni de onlardan zannetmiş) soyadımı, ancak 8 celse sonunda.. annemin ismi Münevver e izafeten Münevveroğlu olarak değiştirmişti. Bir taraftan inşaat işleriyle geçimimi sağlarken, yukarıda da bahsettiğim gibi.. bir diğer taraftan da, vakit buldukça ilimle ve dinle uğraştım, inceledim.. tatbikatı olanları tatbik ettim.. Ve bir gün,1982 yılında bu sitenin (kitaplar bölümü) içinde de bulacağınız; ilk telif eserim Hz. Meryem Ana ve Ejderler ülkesi ANADOLU adlı

kitabımı yazdım. Din, tarih ve arkeolojiye.. dayalı böyle bir kitabla, kendi adımla ortaya çıkmam; çalıştığım iş dünyasına aksi tesir yapacağını; ayrıca, kitabında; benden götürdüğü bir yana bana.. bana, maddi bir gelir getirmeyeceğini bildiğimden; 1) Hem babamın, hem de oğlumun ismi (LÜTFÜ) kelimesini yaşatmak için.. 2) Oğluma; isminden dolayı, ilmi ve dini konularda motivasyon sağlamak için.. 3) Diğer oğlum Cüneyt de, ilk oğlum için yazdıklarımı aynen yaşasın diye.. bu ve bunu takibeden ikinci kitabımda CÜNEYT LÜTFÜ mahlas (müstear)ını kullanarak, mecburen; önceki kullandığım isimlere, iki yeni isim daha eklemek mecburiyetinde kaldım. NOT:Ne yazık ki; oğlum Lütfü için düşündüğüm motivasyon geri tepti ve tam tersi bir şekilde sonuçlandı. Sonuç: Elimde olmayan sebeplerden dolayı, sırasiyle; 1- Mürsel, 2 Özad, 3 Pakma, 4 Ali, 5 Cüneyt 6 - Lütfü 7 Münevveroğlu gibi, adım ve soyadımda tam yedi isim kullandım. A) Bu isim olayının, Dünya ya bakan.. fiziki yönü ve kaderimin görünen (zahir) yüzünün, benim şahsımla müsemma olan.. (özdeşleşen) apaçık, izdüşümü... B) Bu isim olayının; bir de, Gayb a bakan.. Metafizik yönü ve kaderimin görünmeyen (batın) yüzünün, benim şahsımla müsemma olan.. kodları çözülüp bende açığa çıkan ve bendeki varyasyonların köşe taşlarını döşeyen, doğum sırasında, beyin haritamı oluşturan yıldızların hediyesi... İsimlerimin konusu üzerine, bir de sayısal anlamda bakarak, 7 asal sayısı açısından incelersek; kaderin ağlarını buralarda da ördüğünü görürüz. Şöyle ki: a) Her insanın, (bu arada. benim de) bir; kişişye özel sayısı vardır. Benim, kişiye özel sayım olan 21 i; 1987 yılında, yine telif etmiş olduğum KUTSAL SAYILAR VE SIRLARI adlı kitabımı yazarken, tesbit etmiştim. Ayrıca; Atatürk ün 19, M. Fethullah Gülen Hocaefendi nin(kendi ifadesiyle) 1 ve Türkiye Cumhuriyeti nin şahsına özel sayısı ise 7 dir... b) Şimdi, (11- Haziran 2009) bu satırları yazarken dikkatimi çekti. Yukarıda da, belittiğim gibi; ilâhi ihsan ın bir sonucu, tam yedi isim kullanmışım. c ) Yedi ismimin, dört tanesi ön isim.1- Mürsel + 2) Ali + 3) Cüneyd-i + 4) lütfü nün, eğer; harf sayılarını toplarsanız, tam 21 harfden oluştuğunu görürsünüz. Not: Burada, Cüneyd-i yazmamın sebebi; aslında, bu ismin en doğru yazılış, böyle olup, manası; Lütfü nün Cüneyd-i anlamındadır. Çünkü, babamın isminin Lütfü olduğunu tekrar hatırlayalım. (Bu tamlama, Cüneyd-i Bağdadi, tamlaması gibi algılanmalı...)

d ) Bu konuyu, bir de soyadları açısından incelersek; sırasiyla; 1) Özad + 2) pakma + 3) Münevveroğlu soy isimlerini, aldığımı daha önce yukarıda da yazmıştım. Şimdi bu isimlerin harflerini, tek tek sayarsak, yine 21 sayısı ile karşılaşırız ki; artık, burada tesadüf denen olgu ortadan kalkar ve yerini TEVAFUK (Allahın denk getirmesi, önceden belirlemesi) hali (kanunu) ortaya çıkar. Yukarıda, tam 7+21+21= 49 toplam sayısını buluruz. Buradan da; benim, nev i şahsıma münhasır, çok çok özel ve kutsal sayımın, 7 sayısı olduğu bir defa daha ispatlanmış olarak ortaya çıktığını tesbit etmiş oluruz. Özetlersek; Kâinat ın, hassas yaratılış dengelerinin, (kanunlarının) bizim içinde, hatta; isimlerimiz için dahi geçerli olduğunu, bundan daha iyi ispatlayacak, belgeleyecek.. misaller bulmak, gerçekten; çok zor ve olsa gerek. Dolayısiyle; bizim iredemiz dışında Dünya ya gelmemiz gibi, bize konan adlar dahi.. İlâhi bir planın ürünü ve kaderimizin değişmez bir parçası olarak.. bizleri kuşatmaktadır. Yukarıda yazılan, ÇOK, ÇOK.. ÖZEL VE BİR O KADAR DA, ENTERASAN SEBEPLERDEN DOLAYI, SİTEMİN ADINI WWW.SURPRİZSİTE. COM olarak belirledim. Yani; 1) İlk yaşadığım ve dördüncü olarak yazdığım, bu büyük sürprizden dolayı sitemin adını (www.surprizsite) koydum 2) Yukarıdaki birinci ve ikinci defa ve internet ortamında öldürülmem sebeplerinden, yani; ben, bir ölü olarak, bu ve bundan sonra okuyacağınız yazıları, Mezardan (yani öte alemden) yazma sürprizini yaşadığım için; bu sitemin adını da, SURPRİZSİTE veya (www.surprizsite.com) koydum. 3) Bundan sonra yazacağım, ilk yaratılış Ol! dan; son bitiş anı Öl! e, kadar; yaşanmış.. geçmişin çok önemli sır (gizem)ları ile, gelecekde yaşanacak (Süfyan, Deccal, Mehdi, Hz. İsa 3.dünya savaşı ve Altınçağ.. gibi) daha bir çok olayın, bilinmeyen bir çok ayrıntılarını yazacağım, yeni telif kitabım ŞEYTANIN PEŞİNDEN GİTMEYİN adlı eserimde, hem de; bir çok konuda, ilk defa ortaya koyacağımve Dünya da bir çok sürpriz belgeden dolayı; sitemin adına, surprizsite dememin daha uygun olacağına karar verdim. 4) ilimle dinin bir olduğunu, ilk defa ve bir büyük sürpriz olarak ortaya koyacak olmam; daha doğrusu, bu güne kadar hiç kimsenin bunu ortaya koymamış olması.. sürprizler içinde, tahayyül ettiğim en büyük sürpriz olarak yaşamam!.. Ve yine kullandığım isimler ile soyadlarımdaki ilâhi Tevafuk un bana yapmış olduğu ilâhi lütfû ve sürprizinden dolayı, bu sitem surprizsite adını aldı.

Sonuç itibariyle; işte, hayatım boyunca yaşamış olduğum, bir çok küçük sürprizin yanında, yukarıdaki yedi büyük sürpriz sebepden dolayı sitemin adını www.surprizsite.com olarak belirledim. Merak edenlere not: Bu sitenin, şiir sayfasında yazılı şiirler, yukarıda ismi geçen, bu yeni yazılacak kitabın bir nevi özeti ve fihristidir. SURPRİZSİTE NİN GAYESİ: Yukarıdaki ikinci maddeyi, biraz daha açarsak; A - Bu ülkenin ekmeğini yemiş, suyunu içmiş; ve bu dinin, nurları ile nurlanmış.. biri olarak: hem ülkeme, hem dinime (kısaca insanlığa) hizmet için.. ilmi, dini, felsefi ve edebi.. bir çok bilinmeyeni, dinde yapılan.. amma, neden yapıldığı bilinmeyen fizik ve metefizik bir çok kanunu; çok basit izahlar ve misallerle, ilk defa açıklayarak, daha faydalı ve daha biliçli olarak yapılan bu ibadetlerden, daha çok verim (sevap) almaya vesile olmak... B Bu güne kadar biriken bilgi birikimimi, insanların bilinç düzeylerin aktararak, kendi altyapıları oranında okuyanlara bilimsel katkı sağlayıp.. fikren basamak atlatmak... (Allah ın; ilim sıfatıyla sıfatlanmak ve isteyeni de yani okuyanı da, bu sıfatla sıfatlandırmak...) C Bazı asparagasları (!) (yutturmacaları) bozarak, birtakım gerçeklerin ortaya çıkmasına hizmet etmek... D Ölmeden önce; kalıcı, faydalı ve insana hizmet eden bir eser bırakarak; öldükten sonra da, insana hizmetten dolayı kesintisiz sevabından, ebedi istifade etmek... E En mühimi de, Allah ın rızasını kazanmaya yönelik.. bir hizmetle, sevaba kapı aralamak... (inşaallah) Yukarıdaki açıklamalara, bir kaç misal verirsek: Mesela; yılların, büyük ve bir o kadarda çetrefil sorunu; başörtüsü (veya türban) takmak, din(ayet)in, neden mecburi emri?.. Mi? Yoksa; isteğe bağlı, keyfe keder, seçmeli bir zevk mi? Bunu; dinin bir emri olarak, bir tarafa bırakıp, tamamen bu günkü teknoloji ile izah edecek, böylece; bu sorunu, bilimsel olarak açıklayacak, bir tek babayiğit var mı?.. Veya; kimine dar, kimine geniş gelen..yunus un ise; varıp da, üstünde ev yapacak kadar geniş bulduğu, karşısında Cennet in, altında Cehennem im bulunduğu, bütün insanların bununla korkutulduğu.. fakat ne olduğu bir türlü akılla ve mantıkla, izah edilmeyen.. veya; bu günkü bilimle teknoloji ile bir türlü açıklanmayan/açıklanamayan.. sırat köprüsü nedir?.. İçinde; erkekler için hurilerin, kadınlar

için gılmanların.. insanları beklediği Cennet nedir? Hele; bilhassa da, Cehennem(!).. Nedir?.. Kimine göre katran kazanlarının kaynadığı, kimine göre orada hiçbir şekilde ateşin olmadığı.. her giden kişinin, ateşini; kendisinin götürdüğü.. anlatıldığı şekliyle bazan gülünç, bazan korkunç, bazısına göre ise, soğuk zemherir ateşi (HER NE DEMEKSE!..) bulunan.. bu Cehennem i, bu günün ilimi ile açıklayacak/anlatacak.. günahların; burada, nasıl yakılacağını izah edecek veye yandıkça eriyen deri, yeniden nasıl tekrar eski haline gelecek.. bu ve benzeri soruları günümüzün mantığına sığdıracak.. bir babayiğit var mı?.. Adlarına; din adamı denen ve hâlâ 1400 yıllık sabit kalıpları bir türlü kıramayan.. bilgisizlikten; ayetlerin; Türkçe anlamlarını (meallerini), herkes kendi mantığına göre tercüme edip rahatlıkla çarpıtanlar.. Hadislere sıra gelince de, çok eskiden beri Türkçe yazılı olarak geldiğinden ve bundan dolayı da kafasına göre, bir türlü çarpıtamadığı için, onlara da uydurma hadis diye.. bir kulp takan, ilim, din ve bilimden nasipsiz, din adamlarına sesleniyorum... Şu hadislere, siz uydurma diyince; bunlar, gerçekten uydurma olur mu? 1) Uğursuzluk, üç şeydedir; kadında, evde ve hayvanlarda. 2)Cehennem ehlinin çoğunluğu kadınlardır. 3)Kadınların; akılları ve dinleri eksiktir. 4) Kadın şeytandır.. bu ve benzeri, daha çok ilme, hemde günümüzün iliminden bir çok sırları ifşa eden, ilme yönelik hadislerin anlamını, dürüstçe söyleyin.. biliyor musunuz? Yoksa, bilmiyor da sırf cehaletinizi örtmek için, uydurma diyince, herkesi inandırdığızı mı sanıyor sunuz? Soru: gerçekten, vicdanınız hiç sızlıyor mu?.. İlmin başı nın, bilmiyorum demek olduğunu bildiğiniz halde, manasını çözemediğiniz hadislerle karşılaşıp da, bilgisizliğinizden dolayı bir açıklama getiremeyince; bu hadisler uydurma bir hadisdir, diyince.. sorumluluktan kurtuluyor musunuz? Yoksa cehaletinizin batağına, daha çok mu batıyorsunuz? Ya!.. Bu hadisleri ve dinde diğer açıklayamadığınız; sonra da, BİR KULP TAKTIĞINIZ AYET ve HADİSLERİ hem de, herkesin anlayacağı şekilde, üstelik de, bu günkü ilimle ispatlı bir şekilde açıklarsam.. cüppelerinizi çıkarıp, halktan özür dileyip, Allah a, tövbe edecek misiniz?.. Geğirince, ağzımızdan; yellenince, altımızdan, hava (gaz) çıkarırızda; neden, ağızdan çıkan hava abdesti bozmazda, diğeri (yani, yel ) bozar? Bunun nedenini, bu günkü ilimle açıklayabilir misiniz? Dağarcıklarınızda, bunu açıklayacak bilginiz ve altyapınız.. var mı?.. Kâbe yi tavaf (hac) edenin günahları, Anasından yeni doğmuş gibi affolur un, bilimsel izahını yapacak, bilgiye

sahip misiniz?.. Biliyorsanız, neden ilan etmez, bilmiyorsanız neden araştırmazsınız? Neden, hâlâ 1400yıllık misaller ile halkı uyutursunuz? Böyle, binlerce... sorulacak soru var, ancak; acaba, cevap verecek bir tek din adamıl(!) var mı?..... Müslümanları, 1400 küsur yıl önceki, deve çobanının anladığı misalleri vererek, daha kaç yıl uyutacaksınız? Namaza durmak için getirilen gamet i, daha ne kadar süre ile dünya meşgalesini arkama attım.. diye; gününde geçerli, bu gün ise; daha ilmi izahları varken, yine o bayatlamış misalleri mi vererek, hep ayni misalleri mi tekrarlayıp duracaksınız?.. Sünnet namazlarını camide kılarken, neden; caminin her tarafına dağılırız da: farz namazına sıra gelince.. saf lar tutarız?.. Hatta safları da, özellikle sıkı tutmak için her namazda imam tarafından uyarılırız?.. Bunların, ilmi nedenlerini bilen.. bir tek babayiğit, var mı?.. İslâm da, resim yasak olduğunu bildiğiniz halde ve bazı insanlarında resimli tişört veya gömlekle gelip namaz kıldıklarını, hem bilip; hem de, gördüğünüz halde.. bir defalık uyarıcı bir hutbe ile bunu önlemeye neden hiç tenezzül etmediniz? Yoksa, birisi çıkarda; bu yasağın bilimsel nedenini sorar.. siz de, cevap veremez duruma düşersiniz.. diye mi, bu sorunu görmemezlikten geliyor sunuz? Sırf bu yüzden; camide kılamadığım namazların hesabının, Ahiret te de sorulmayacağını mı sanıyor sunuz?.. Son bir misalle, şimdilik bu konuyu noktalamak istiyorum. İlim ile dini; birbirlerinden ayrıştırdığınızdan dolayı, sırf zır cahilliğiniz yüzünden; tamamı bir ilim olan, hatta; ilimin özü olan dini, daha ne kadar, ilimden ayrı gibi kabul edip de; dinin ayrıntılı bilgilerinde, birer deha iken, ana kanununda(!) cehaletinizi, daha ne kadar süre ile tescilleyeceksiniz?!! Kısaca özetlersek; dinin bütün emir (farz) ve yasak(haram) larının tamamı, günümüzün ilimi ve teknolojisi ile açıklanabilecek bir düzeye gelmiştir. Bütün mes ele, ilgili formülü (kanunu) bulup, her bir emire ve yasağa, bu formülü uygulamaktır. Tabiiki, eğer biliyorsanız?!.. Yani, hâlâ 1400 yıl sonra, yaşadığımız uzay çağında da, dini açıklamak için, verdiğiniz misallerinize; deve ve benzeri o çağın misallerini vermeğe ve bilimle ilişkisi olan müslümanları bıyık altından güldürmeye.. saf olanları da, develerle(!) gütmeğe.. devam edecek misiniz?.. Yoksa; misallerinize, azıcık günümüzün gerçekleri olan ilimleri de ekleyecek misiniz?.. Tabiiki bu konuda, bir bilimsel altyapınız varsa?!..... İşte SURPRİZSİTE; bu görevi, yani.. dinin, bir ilim olduğununu; ve de,

ilimle-bilimin; bilimle, dinin.. et ile tırnak misalinden; çok daha fazla girift ve çok daha iç-içe olduğunu.. birbirlerini de, mükemmel bir şekilde tamamladıklarını; hiçbir âyet, hadis-i şerif eksik kalmamak üzere; tamamına bilimsel izah getirecektir. Böylece; dinle alakalı her bilgiyi (âyeti, hadis-i şerifi.. vb) bu çağa (günümüze) hitap edecek bir şekilde, açıklamaya; ilk defa öncülük edecektir. (inşaallah) Not: Konunun çarpıtılmaması için tekrarlayalım; iddaamız dine, yeni kurallar getirmek değil. Haşa; bunun küfür, böyle bir şey yapanında kâfir olacağını elbetteki çok iyi biliyoruz. Burada; üstünde durulan önemli konu, âyet ve hadisleri açıklamak için verilen misallerdeki cehalet ve bu cehaletin getirdiği rezalettir. Bir başka ifade ile; dinde her bilgiyi yutmuş, gerçekden büyük alimlerin.. ilimdeki bu aciz ve zavallı halleri ile daha ne kadar, bu develeri(!) güdecekleri...... Ayrıca; Surprizsite de, şunları da göreceksiniz: 1)1982 yılında, Cüneyt lütfü mahlası ve kendi orijinal soyadım olan Münevveroğlu= (Cüneyt Lütfü Münevveroğlu) imzası ile telif etmiş olduğum HZ. MERYEM ANA VE EJDERHALAR ÜLKESİ ANADOLU adlı kitabım ile, 1987 yılında; yine ayni adla, telif ettiğim KUTSAL SAYILAR VE SIRLARI adındaki kitaplarımın da, yine bu sitede, tıpkıbasımını da okuyacaksınız. Allah; izin, imkân ve sıhhat verirse; yukarıda ismini zikrettiğim ve halen üzerinde çalıştığım ŞEYTANIN PEŞİNDEN GİTMEYİN adlı, yine; yeni telif edeceğim kitabımı da, bu sitede yayınlayacağım. Bu sitededeki, çeşitli bir takım eksiklikler, (inşaallah) tamamlanınca; site, her açıdan tam kullanılabilir bir hale gelince.. mevcut şiir sayfasına ilaveten; günlük, haftalık makaleler, sitenin ismi gibi bir takım sürpriz konular, şimdiye kadar ki araştırmalarımdan derlediğim resimler, kısa metrajlı kendi çektiğim çok ama çok gizemli ve sürprizlere gebe filimler.. ile, sürprizsite adına yakışır bir takım sürprizleri(!) de yazmaktan ve yayınlamaktan geri kalmayacak...... Sürprizsite, yaptığı her alıntıda; alıntının kaynağını, net bir şekilde ve dipnot olarak açıklayacaktır. Bu siteden de, kaynak olarak yararlanmak isteyenlerin; Surprizsitenin gizlilik ilkeleri ve telif hakları bölümünü özellikle iyice okumalarını, kendi iyilikleri ve menfaatleri için önemle rica ve tavsiye ederim.

Sürprizsite yi; sever, beğenir, sadık bir dostu ve sıkı bir takipçisi olursanız; site, sizindir.. O zaman, sevdiniz bu siteyi; lütfen sevdiklerinize de tanıtıp tavsiye edin. Yüzünüz nurlu, gönlünüzse huzurlu olsun. Kalbiniz sevgiyle, aklınız bilgiyle dolsun. Mürsel Münevveroğlu 11/ Haziran/ 2009 Konak/izmir