PAUL AUSTER YALNIZLIĞIN KEŞFİ



Benzer belgeler
Paul Auster AUGGIE WREN İN NOEL HİKÂYESİ

DESTANLAR VE MASALLAR. Samed Behrengi KÜÇÜK KARA BALIK. Masal. Çeviren: Haşim Hüsrevşahi resimleyen: Mehmet Sönmez

ŞİMDİKİ ÇOCUKLAR HÂLÂ HARİKA

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Refik Durbaş. Öykü KURABİYE EV. Resimleyen: Burcu Yılmaz

PAUL AUSTER KIRMIZI DEFTER

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Cihan Demirci. Şiir ŞİİR KÜÇÜĞÜN. 2. basım. Resimleyen: Cihan Demirci

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süleyman Bulut. Bilmece ŞİPŞAK BİLMECELER DEYİM VE ATASÖZLERİ. 2. basım. Resimleyen: Ferit Avcı

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

UFACIK TEFECİK KURBAĞACIK

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

ORTA HAZIRLIK TÜRKÇE ORTAK SINAVI Açıklamalar GRADE. (20 Aralık 2015, Pazar)

(22 Aralık 2012, Cumartesi) GRUP A Türkçe Ortak Sınavı Lise Hazırlık Sınıfı

de hazır değilken yatağıma gelirdi. O sabah çarşafların öyle uyandırmıştı; onları suratıma atarak. Kız kardeşim makas kullanmayı yeni öğrendi ve bunu

ÇiKOLATAYI KiM YiYECEK

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Betül Tarıman. Öykü GÖKYÜZÜ PRENSİ PO İLE KÜÇÜK KIZ. 2. basım. Resimleyen: Uğur Altun

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Refik Durbaş. Şiir BEZ BEBEKLE KUKLASI. 2. basım. Resimleyen: Burcu Yılmaz

6 Çocukla Ahır'da Yaşam Mücadelesi

Tanşıl Kılıç ŞEKERLİ SİNEK. Resimleyen: Vaghar Aghaei

KÜÇÜK UYKULAR BAHÇESİ

Zeynep in Günlüğü. Hikaye Yazarı Sevinç DOĞAN ( Türkçe Öğretmeni ) Fatma BAŞA. Kapak Tasarımı ve Sayfa Tasarımı Ahmet ŞAMLI

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Tanşıl Kılıç. Roman ŞEKERLİ SİNEK. 12. basım. Resimleyen: Vaqar Aqaei

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süleyman Bulut GÜNAYDIN! GÜNAYDIN! Resimleyen: Burcu Yılmaz

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

ΤΠΟΤΡΓΔΙΟ ΠΑΙΓΔΙΑ ΚΑΙ ΠΟΛΙΣΙΜΟΤ ΙΓΡΤΜΑ ΓΙΑΥΔΙΡΙΗ ΑΠΟΓΔΤΜΑΣΙΝΩΝ ΚΑΙ ΒΡΑΓΙΝΩΝ ΔΠΙΜΟΡΦΩΣΙΚΩΝ ΠΡΟΓΡΑΜΜΑΣΩΝ ΚΡΑΣΙΚΑ ΙΝΣΙΣΟΤΣΑ ΔΠΙΜΟΡΦΩΗ

BÖCEK ORKESTRASININ MUHTEŞEM SINIFI

YOL AYRIMI SENARYO ALĐ CEYLAN

Başarı Hikayelerinde Söke Ekspress Gazetesi ve Cumhuriyet Ofset Matbaasının sahibi, 1980 yılından bu yana üyemiz olan Yılmaz KALAYCI ya yer verdik.

Bilgin Adalı HEYECANLI KİTAPLAR. Serüven. Resimleyen: Mustafa Delioğlu SÜMBÜLLÜ KÖŞK

MATBAACILIK OYUNCAĞI

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΞΙ ( 6 ) ΣΕΛΙΔΕΣ

YALNIZ BİR İNSAN. Her insanın hayatında mutlaka bir kitap vardır; ki zaten olması da gerekir. Kitap dediysem

* Balede, ayak parmakları ucunda dans etmek. [Ç.N.] ** Balede, ayaklarını birbirine vurarak zıplamak; antrşa şeklinde okunur. [Ç.N.

Özdemir Asaf Yapıtları: Şiir: Etika: Öykü: Otokopi, Deneme: Çeviri:

Deneyler ve Hayaletler

UCPA / KİRKİT HOTEL / HİSARÖNÜ

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

KIRMIZI KANATLI KARTAL

Türkçe. Cümlede Anlam Cümlenin Yorumu. Metinde Kazandıkları Anlamlara Göre Cümleler

Cadı böyle diyerek süpürgesine bindi. Daha yüz metre uçmadan. paldır küldür yere düştü. Ağaçtaki kargalar Gak gak diye güldüler.

Okula sadece dört dakikalık yürüme mesafesinde oturmama

İçindekiler. Giriş. Bölüm 1: MINDFUCK ya da olasılıklarımız ve gerçek yaşamımız arasındaki boşluk 15

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS

DESTANLAR VE MASALLAR. Muhsine Helimoğlu Yavuz HILE İLE DILE. Masal. KÜRT MASALLARI Resimleyen: Claude Leon

Eskiden Amcam Başkötü ye ait olan Bizim Eski Yer,

ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΠΤΑ (7) ΣΕΛΙΔΕΣ

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

YARATICI OKUMA DOSYASI. En sevdiğiniz tatil kitabını anlatan bir resim çiziniz.

Rukia Nantale Benjamin Mitchley Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 5

MATEMATİK DERSİ GENEL DEĞERLENDİRME

OCAK AYI BÜLTENİ ŞEKİL KAVRAMI TEMA ÇALIŞMALARIMIZ KAVRAMLAR RENK KAVRAMI SAYI KAVRAMI SES KAVRAMI ÖZEL BİLGİ İLKÖĞRETİM OKULU 6 YAŞ ANASINIFI

Hans Christian Andersen Tahsin Yücel ( Ayşın Delibaş Eroğlu (

ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ. ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011 ΣΟ ΔΞΔΣΑΣΙΚΟ ΓΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΣΔΛΔΙΣΑΙ ΑΠΟ 6 (ΔΞΙ) ΔΛΙΓΔ. Τπογραφή καθηγητή:

Delal Arya HEYECANLI KİTAPLAR. Serüven. Resimleyen: Sedat Girgin PERA GÜNLÜKLERİ. 5 Basım SIRLAR OTELİ. 2. Kitap

Yeryüzünde Çocuklar. Sınıfa girmeden önce çocuk fotoğraflarını yerküre üzerinde farklı yerlere yerleştiriniz.

ΕΘΝΙΚΟ & ΚΑΠΟΔΙΣΤΡΙΑΚΟ ΠΑΝΕΠΙΣΤΗΜΙΟ ΑΘΗΝΩΝ ΤΜΗΜΑ ΤΟΥΡΚΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ ΚΑΙ ΣΥΓΧΡΟΝΩΝ ΑΣΙΑΤΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ Μάθηµα : ΤΟΥΡΚΙΚΗ ΓΛΩΣΣΑ II ΔΕΞΙΟΤΗΤΕΣ ΣΤΟΝ

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu

Yapı Kredi Yayınları -???? Doğan Kardeş - 911

Bir duygu, düşünce veya durumu tam olarak anlatan sözcük ya da söz öbeklerine cümle denir. Şimdi birbirini tamamlayan öğeleri inceleyeceğiz.

Cem Akaş BUMBA İLE BİBU. Resimleyen: Reha Barış

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz

Hazırlayan ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Şengül Karaca. Şiir HAİKU. 1. basım. Resimleyen: Sedat Girgin

ÇAĞDAŞ DÜNYA EDEBİYATI. Goscinny / Sempé. Öykü PITIRCIK KÜÇÜK PITIRCIK. Çeviren: Vivet Kanetti. 29. basım

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Ülkü Tamer. Öykü PULLAR SAVAŞI. Kapak Resmi: Gözde Bitir

&[1 CİN ALİ'NİN HİKAYE KİTAPLAR! SERIS.INDEN BAZILARI. l O - Cin Ali Kır Gezisinde. Öğ. Rasim KAYGUSUZ

PAUL AUSTER CAM KENT NEW YORK ÜÇLEMESİ - 1

Her gun. yeni bir. macera

DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Mayıs 2010 DİKKAT

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKAYESİ

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým.

Bu testi yapın, kendinizi tanıyın!

MİRKET NİNELER. Parti Veriyor

Belmin Dumlu SAVAŞKAN,

A1 DÜZEYİ B KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

TEKİR NOKTALAMA İŞARETLERİNİ ÖĞRETİYOR

Evlat Edinilen Çocuğa Multidisipliner Yaklaşım: Vaka Örnekleri Üzerinden Evlat Edinme. Psikolog Reyhan Bahçivan-Saydam


Arda Alyanak Daniela Palumbo Filiz Özdem Carla Manea

SÖZCÜKTE ANLAM. Gerçek Anlam Yan Anlam Mecaz Anlam Terim Anlam Sözcükler Arasý Anlam Ýliþkileri Anlam Olaylarý Söz Öbeklerinde Anlam

ANOREKTAL MALFORMASYON DERNEĞİ

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süreyya Berfe. Şiir ÇOCUKÇA. 2. basım. Resimleyen: Burcu Yılmaz

Uzun Bir Köpek Hakkında Kısa Bir Öykü. Henry Winker. İllüstrasyonlar: Scott Garrett. Çeviri: Bengü Ayfer

Okul günüm. Anne-babalar ve çocuklar için için okula başlama rehberi. Niedersächsisches Kultusministerium

Küçük Hasır Sapka. Korkut Erdur 1980 İstanbul doğumlu. İstanbul Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı mezunu.

Şimdi Okullu Olduk İlkokul 1. Sınıf

Şiir. Kategori: Şiir Cuma, 23 Nisan :15 tarihinde yayınlandı. Gösterim: / 7 Phoca PDF 1. SEN (1973) Senden, senden, hep senden,

ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ 6 (ΕΞΙ) ΣΕΛΙΔΕΣ

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

3. Genelde kendimi başarısız bir kişi olarak görme eğilimindeyim. 4. Ben de diğer insanların birçoğunun yapabildiği kadar bir şeyler yapabilirim.

Birbirimize anlatacağımız ne çok şey var; düşündünüz mü? İşte bu yazma nedenlerimden biri. İlki...

Transkript:

1

2

PAUL AUSTER YALNIZLIĞIN KEŞFİ 3

Can Yayınları 387 The Invention of Solitude, Paul Auster 1982, Paul Auster 1991, Can Sanat Yayınları Ltd. Şti. Bu kitabın Türkçe yayın hakları Carol Mann Agency ve Onk Ajans Ltd. Şti. aracılığıyla alınmıştır. Tüm hakları saklıdır. Tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında yayıncının yazılı izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz. 1. basım: 1991 8. basım: Mart 2012 Bu kitabın 8. baskısı 1 000 adet yapılmıştır. Kapak tasarımı: Ayşe Çelem Design Kapak resmi: istockphoto.com / Cristian Ardelean Kapak baskı: Azra Matbaası İç baskı ve cilt: Ekosan Matbaası ISBN 978-975-510-320-4 CAN SANAT YAYINLARI YAPIM, DAĞITIM, TİCARET VE SANAYİ LTD. ŞTİ. Hayriye Caddesi No. 2, 34430 Galatasaray, İstanbul Telefon: (0212) 252 56 75 / 252 59 88 / 252 59 89 Faks: (0212) 252 72 33 www.canyayinlari.com yayinevi@canyayinlari.com 4

PAUL AUSTER YALNIZLIĞIN KEŞFİ ROMAN İngilizce aslından çeviren İlknur Özdemir < > 5

Paul Auster ın Can Yayınları ndaki diğer kitapları: Ay Sarayı, 1991 Son Şeyler Ülkesinde, 1992 Kırmızı Defter, 1993 Şans Müziği, 1993 Leviathan, 1994 Yükseklik Korkusu, 1995 Duman/Surat Mosmor, 1998 Timbuktu, 1999 Cebi Delik, 1999 Köşeye Kıstırmak, 2000 Yanılsamalar Kitabı, 2002 Kehanet Gecesi, 2004 New York Üçlemesi, 2004 Yazı Odasında Yolculuklar, 2007 Brooklyn Çılgınlıkları, 2007 Duvar Yazısı, 2008 Karanlıktaki Adam, 2008 Lulu Köprüde, 2009 Görünmeyen, 2010 Sunset Park, 2011 Kış Günlüğü, 2012 6

PAUL AUSTER, 1947 yılında ABD nin New Jersey eyaletinde, Newark ta doğdu. Daha 12 yaşındayken, önemli bir çevirmen olan amcasının kitaplarını okuyarak edebiyata büyük bir ilgi duymaya başladı. Columbia Üniversitesi nde Fransız, İngiliz ve İtalyan edebiyatı okuduktan sonra dört yıl kadar Fransa da yaşadı, Fransız yazarlardan çeviriler yaptı. XX. yüzyıl Fransız şiiri üstüne önemli bir antoloji hazırladı. İlk kez 1987 de New York Üçlemesi adlı yapıtıyla büyük ilgi gördü. Daha sonra Ay Sarayı, Kehanet Gecesi, Köşeye Kıstırmak, Son Şeyler Ülkesinde, Leviathan, Şans Müziği, Timbuktu, Yanılsamalar Kitabı, Yükseklik Korkusu, Brooklyn Çılgınlıkları, Yazı Odasında Yolculuklar, Karanlıktaki Adam ve Sunset Park adlı romanları, Yalnızlığın Keşfi adlı anı-romanı, Kırmızı Defter adlı öykü kitabı ve Kış Günlüğü adlı anı kitabı birbirini izledi. Auster, eşi yazar Siri Hustvedt ve iki çocuğuyla birlikte New York, Brooklyn de oturuyor. İLKNUR ÖZDEMİR, İstanbul doğumlu. İstanbul Alman Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi mezunu. Almanca ve İngilizce den çok sayıda çevirisi var. Başlıca çevirileri arasında Tarçın Dükkânları (Bruno Schulz), Stiller (Max Frisch), Amok Koşucusu (Stefan Zweig), İrlanda Güncesi (Heinrich Böll), Saatler (Michael Cunningham), Küçük Şeylerin Tanrısı (Arundhati Roy), Utanç (Coetzee), Katran Bebek (Toni Morrison), Bech Döndü (John Updike), Gün Boyu Gece Yarısı (Hanif Kureishi), New York Üçlemesi (Paul Auster), Boynuzlu Adam (James Lasdun) sayılabilir. 7

8

İçindekiler Görünmeyen Bir Adamın Portresi... 11 Anı Kitabı... 95 9

10

GÖRÜNMEYEN BİR ADAMIN PORTRESİ 11

12

Doğruyu ararken beklenmedik şeylere hazır ol, çünkü onu bulmak zordur, bulunca da şaşırtıcıdır. HERAKLEİTOS 13

14

Bir gün yaşam vardır. Bir adam, örneğin, sağlığı yerinde, yaşlı bile değil, hiç hastalık geçirmemiş. Her şey eskiden olduğu gibi, bundan sonra hep olacağı gibi. Kimsenin işine karışmadan, yalnızca kendisini bekleyen yaşamı düşünerek bir günden ötekine geçer bu adam. Sonra, ansızın, ölüm geliverir. Adam yavaşça iç geçirir, oturduğu yere yığılır; işte bu ölümdür. Ölümün bu apansız gelişi düşünmeye yer bırakmaz, zihnin avutucu bir söz arayıp bulmasına fırsat tanımaz. Ölümle baş başayızdır, kendi ölümlülüğümüzün indirgenmez gerçeğiyle. Uzun bir hastalıktan sonra gelen ölümü çaresiz kabul edebiliriz. Kaza sonucu ölümü bile yazgıya yükleyebiliriz. Ama bir insanın, görünürde hiçbir neden olmadan, yalnızca insan olduğu için ölmesi, bizi yaşamla ölüm arasındaki o görünmez sınıra o denli yaklaştırır ki, artık hangi tarafta olduğumuzu kestiremeyiz. Yaşam ölüme dönüşür, sanki bu ölüm, öteden beri bu yaşama sahip olmuş gibi. Hiç uyarılmadan ölmek. Şu anlamda: Yaşam durur. Yaşam her an durabilir. Babamın ölüm haberini üç hafta önce aldım. Pazar sabahıydı, mutfakta küçük oğlum Daniel e kahvaltı hazırlıyordum. Yukarıda karım hâlâ örtülerin altında sıca- 15

cık yatıyor, fazladan birkaç saat uykunun keyfini çıkarıyordu. Kırlık yerlerde kış: Sessizlik, odun dumanı ve beyazlıktan oluşan bir dünya. Kafam bir gece önce yazmakta olduğum parçayla ilgili düşüncelerle doluydu, öğleden sonra olsa da işimi sürdürebilsem diyordum. Sonra telefon çaldı. Can sıkıcı bir şey olduğunu hemen anladım. Bekletilemeyecek bir haber olmadığı sürece pazar sabahı sekizde hiç kimse telefon etmez. Bekletilemeyecek haber de her zaman kötü haberdir. Aklıma bir tek yüceltici düşünce bile gelmiyordu. Valizlerimizi toplayıp üç saat sürecek New Jersey yolculuğuna çıkmadan önce bile, babam konusunda yazmam gerekeceğini biliyordum. Kafamda ne bir tasarı ne de bunun ne anlama geldiği konusunda bir düşünce vardı. Böyle bir karar aldığımı bile anımsayamıyorum. Haberi aldığım anda bana kendini kabul ettirmeye başlayan bir kesinlik, bir yükümlülük olarak karşıma dikildi. Şöyle düşündüm: Babam öldü. Hemen davranmazsam, bütün yaşamı da kendisiyle birlikte silinip gidecek. Şimdi, üç hafta gibi kısa bir süre sonra bile geriye baktığımda, göstermiş olduğum bu tepkiyi oldukça garip buluyorum. Hep ölümün beni uyuşturacağını, acıdan hiçbir şey yapamayacağımı düşünmüştüm. Şimdi ölüm gerçekleştiğindeyse, hiç gözyaşı dökmüyor, çevremde dünyanın yıkıldığı duygusuna kapılmıyordum. Tuhaftı, ama ansızın gelmiş olmasına karşın, bu ölümü kabullenmeye şaşılacak derecede hazırdım. Beni rahatsız eden başka bir şeydi, ölümle ya da benim ölüme gösterdiğim tepkiyle ilgili olmayan bir şey: Babamın arkasında hiçbir iz bırakmamış olduğunu fark etmiştim. Ne karısı, ne kendisine bağımlı olan bir ailesi ne de yokluğuyla yaşamı değişecek bir kimsesi vardı. Birbirinden kopmuş eski arkadaşların haberi aldıklarında duy- 16

dukları kısa bir şaşkınlık, dostlarını kaybetmiş oldukları gerçeğinden çok, ölümün nasıl da aklına estiğince geldiğini düşünmek, ardından gelen kısa bir yas dönemi ve sonra hiç. Sonunda da babam sanki hiç yaşamamış gibi olacaktı. Zaten ölümünden önce de yoktu, ona en yakın olan kişiler, çok önceden bu yokluğu kabul etmeyi öğrenmişlerdi, bu yokluğun onun varlığının temel niteliği olduğunu. Şimdi ölmüş olduğuna göre de, onun sonsuza dek yok olduğu gerçeğini insanların sindirmesi güç olmayacaktı. Yaşama biçimi, insanları ölümüne hazırlamıştı bir çeşit önceden sezinlenen ölüm olmuştu onunkisi onu anımsayanlar olacaksa bile, belli belirsiz, ancak belli belirsiz bir anımsama olacaktı bu. Bir nesneye, bir kişiye ya da bir düşünceye tutku beslemeyen, kendini hiçbir koşul altında açığa vuramayan ya da vurmak istemeyen yapısıyla yaşamdan uzak kalmayı, olayların heyecanına kapılmamayı başarmıştı. Yemek yiyor, işe gidiyor, arkadaş ediniyor, tenis oynuyor, ama bütün bunları yaparken yine de orada olmuyordu. En derinlikli, en değişmez anlamıyla görünmeyen bir adamdı o. Başkalarına görünmeyen, büyük bir olasılıkla kendine de görünmeyen. O yaşıyorken, onu arayıp ortada olmayan bir babayı bulmak için uğraştıysam, öldükten sonra da bu arayışı sürdürmem gerekiyormuş kanısındaydım. Ölüm hiçbir şeyi değiştirmedi. Tek fark, artık zamanımın olmaması. On beş yıl yalnız yaşamıştı; insanlara karşı bağışıklığı varmışçasına içini göstermeden ve bildiğinden şaşmadan. Boşlukta yer tutan bir insan gibi değildi, daha çok içine sızılması olanaksız insan biçiminde bir boşluk parçası. Çevresindeki dünya ona çarpıp geri dönüyor, vurup parçalanıyor, bazen de ona yapışıp kalıyordu ama asla onun içine sızamıyordu. On beş yıl boyunca koskoca- 17

man bir evde tek başına oturdu, ölümü de bu evde oldu. Kısa bir süre o evde ailece oturmuştuk babam, annem, kız kardeşim ve ben. Annemle babam boşandıktan sonra hepimizin yolu ayrıldı: Annem yeni bir yaşama başladı, ben üniversiteye gittim, kız kardeşimse okula gidene kadar annemin yanında kaldı. Yalnız babam evde oturmayı sürdürdü. Boşanma anlaşmasında annemin de evde payı olduğunu ve ev satılırsa satış gelirinin yarısının ona verileceğini gösteren bir hüküm bulunduğundan (babam evi bu nedenle satmak istemiyordu) ya da yaşamını değiştirmeyi gizliden gizliye yadsıdığı için (boşanmanın kendisinin üzerinde engelleyemediği birtakım etkilerini çevresine belli etmemek için) ya da yalnızca tembellikten, harekete geçmesini önleyen bir tür duygusal uyuşukluk yüzünden, altı yedi kişiyi barındırabilecek o evde kalıp yaşamayı sürdürdü. Etkileyici bir yerdi ev: Eski ve sağlamdı, Tudor dönemi tarzındaydı, kurşun camlı pencereleri, kayağantaşla kaplanmış bir çatısı vardı, saray odası gibi de odaları. Bu evin alınması annemle babam için büyük bir adım, çoğalan servetlerinin bir simgesi olmuştu. Kentin en iyi semtiydi burası ve yaşamak için hoş bir yer olmamasına karşın (özellikle çocuklar açısından), saygınlığı sıkıcılığına üstün geliyordu. Yaşamının geri kalan kısmını o evde geçirmek durumunda kaldığı düşünülürse, babamın başlangıçta oraya taşınmaya karşı çıkmış olması, yazgının bir cilvesidir. Durmadan evin fiyatından yakınıyordu (sürekli bir konu olmuştu bu) ve sonunda yumuşadığında istemeye istemeye, huysuzlanarak yaptı bunu. Bu durumda bile evin parasını nakit ödedi. Tamamı bir kerede. Ne ipotek ne taksit. Yıl 1959 du, babamın işleri iyi gidiyordu. Her zaman alışkanlıklarını koruyan biri olduğundan, işe sabah erkenden gider, bütün gün çalışıp didinir, sonra eve geldiği zaman, (o günlerde geç saatlere kadar çalış- 18

mıyordu) akşam yemeğinden önce kısa bir uyku çekerdi. Yeni evdeki ilk haftamızda, daha tam olarak taşınmadan önce, çok garip bir yanlışlık yapmıştı: İşten çıkınca yeni evimize geleceği yerde, yıllarca yapmış olduğu gibi, doğruca eski eve gitmiş, arabasını girişte park etmiş, arka kapıdan eve girmiş, merdivenleri çıkıp yatak odasına yönelmiş, orada yatağın üzerine uzanıp uyumuş. Eve dönüp de yatağında yabancı bir adamı uyuyor bulmanın evin yeni sahibesini nasıl şaşırttığını söylemek gereksiz. Masaldaki Altın Bukleli Kız ın tersine babam fırlayıp kaçmamış. Sonunda her şey aydınlığa çıktı ve hepimiz bu olaya güldük. Bugün bile gülerim. Yine de bunun dokunaklı bir öykü olduğunu düşünmeden edemem. Bir adamın yanlışlıkla eski evine gitmesi başka şey, ama kanımca, evin içinde bir şeylerin değişmiş olduğunu görmemesi bambaşka bir şeydir. En yorgun ya da en dalgın zihinde bile salt hayvansal tepki gösteren bir köşe kalır. Evin eskisi gibi olmadığını görmemek, en azından anlamamak için insanın neredeyse bilinçsiz olması gerekir. Beckett in bir oyunundaki kişinin dediği gibi: Alışkanlık öldürücü bir şeydir. Zihin somut belirtilere tepki gösteremezse, duygusal belirtilerle karşı karşıya kalınca ne yapar? O son on beş yıl boyunca evin içinde hemen hemen hiçbir şeyi değiştirmedi babam. Ne bir eşya ekledi ne bir eşya çıkardı. Duvarlar aynı renkte kaldı, kapkacak yenilenmedi, annemin giysilerini bile atmayıp tavan arasındaki bir dolapta sakladı. Evin büyük olması, babamı içindeki eşyalarla ilgili bir karar alma zorunluluğundan kurtarıyordu. Amacı geçmişe bağlı kalmak, evi bir müze gibi saklamak değildi. Tam tersine, ne yaptığının bilincinde değilmiş gibi görünüyordu. Ona egemen olan kayıtsızlıktı, anılar değil; onca yıl o evde oturup kalmasına karşın, orada bir yabancı nasıl yaşarsa öyle yaşadı. Yıllar 19

geçtikçe evde daha az zaman geçirir oldu. Neredeyse bütün yemeklerini dışarıda yiyor, sosyal yaşantısını her gece dolu olacak biçimde ayarlıyor ve evi hemen hemen yalnızca yatacak bir yer olarak kullanıyordu. Birkaç yıl önce bir gün ona, bir önceki yıl yazılarımdan ve çevirilerimden ne kadar para kazandığımdan söz etmiştim (hangi ölçüye vurursanız vurun, çok düşük bir gelirdi bu, yine de daha önce elime geçenlerden fazlaydı), bana verdiği şakacı yanıt, kendisinin yalnızca dışarıda yemek yemek için bundan fazlasını harcadığı oldu. Önemli olan şu: Yaşadığı yer yaşamının merkezi değildi. Evi, durup dinlenmeyen, hiç demir atmayan yaşamının sayısız duraklarından biriydi, ancak bir merkezinin olmayışı da babamı hep bir yabancı, kendi yaşamı içinde bir gezgin yapıyordu. Onun yerini saptamak olmayacak bir şey gibi gelirdi insana. Yalnızca ihmal edilmişlik derecesi açısından olsa bile, bu ev benim için önem taşıyor; bu ihmalkârlık, başka türlü ulaşılamayan, kendini yalnızca bilinçsiz davranışın somut imgeleriyle dışa vuran bir ruhsal durumun belirtisiydi. Ev, babamın yaşamının bir eğretilemesine, iç dünyasının tam ve güvenilir bir betimine dönüşmüştü. Çünkü, derli toplu ve aşağı yukarı eskiden nasılsa öyle tutmasına karşın ev yavaş yavaş ve önlenemez bir biçimde çöküyordu. Babam düzenli biriydi, her şeyi her zaman yerine koyardı, ama hiçbir şeyle gerçekten ilgilenmez, hiçbir şeyi temizlemezdi. Özellikle seyrek olarak girdiği odalardaki eşyalar, ihmalciliğini gösteren toz ve örümcek ağlarıyla kaplıydı, mutfaktaki fırın yanıp kömür haline gelmiş yemeklerden öylesine kabuk bağlamıştı ki artık kurtarılma olanağı yoktu; dolapta raflarda bazen yıllardır duran, bayatlamış şeyler: böceklenmiş un paketleri, bayat krakerler, kaskatı bir kalıp haline dönüşmüş şeker torbaları, artık açılma olanağı olmayan şurup 20

şişeleri. Kendisine ne zaman yemek hazırlasa, hemen arkasından hiç aksatmamacasına bulaşıkları yıkardı, ama asla sabun kullanmaz, yalnızca sudan geçirirdi onları, öyle ki, her fincanın, fincan tabağının, yemek tabağının üstü donuk bir yağ tabakasıyla kaplanmıştı. Evin öbür taraflarındaysa: Sürekli kapalı duran güneşlikler o kadar incelmişlerdi ki en hafif bir çekmeyle bile yırtılabiliyorlardı. Oradan buradan sızan sular mobilyaları lekeliyordu: Kalorifer hiç yeterli sıcaklık vermiyordu, duş da bozulmuştu. Ev döküntü bir görünüm almıştı, içine girerken insana sıkıntı basıyordu. Kör bir adamın evine girer gibi oluyordunuz. O evdeki yaşama tarzının ne kadar delice bir şey olduğunu sezen dostları ile ailesi, evi satıp başka bir yere taşınması için onu sürekli zorluyorlardı. Ama o her zaman, düşüncesini belli etmeyen bir Ben burada mutluyum ya da Ev benim hoşuma gidiyor la onları atlatmayı başarıyordu. Yine de sonunda taşınmaya karar verdi. En sonunda. Ölümünden on gün önce yaptığımız son telefon görüşmesinde bana evin satıldığını, üç hafta sonra şubatın birinde teslim edeceğini söyledi. Evdeki eşyalar arasında kullanabileceğim şeyler olup olmadığını soruyordu, ben de ilk boş günümde karımı ve Daniel i alıp onu ziyaret edeceğime söz verdim. Biz bunu yapma fırsatı bulamadan babam öldü. Ölmüş bir adamın eşyalarıyla yüz yüze gelmekten daha korkunç bir şey olamayacağını öğrendim. Eşyalar cansız şeylerdir: Yalnızca kendilerinden yararlanan yaşamdaki işlevleriyle anlam kazanırlar. O yaşam sona erince, aynı kalsalar bile, yine de değişirler. Hem vardırlar hem yokturlar: Artık ait olmadıkları bir dünyada kalıp yaşamaya mahkûm olan somut hayaletlerdir. Örneğin, artık gelip kapıyı açamayacak bir adamın yeniden kullanması için sessizce bekleyen bir dolap dolusu giysi 21

için ne düşünülebilir ki? Ya da ağzına kadar iç çamaşırı ve çorapla dolu çekmecelerin içine gelişigüzel serpiştirilmiş prezervatif kutuları için? Banyoda duran ve hâlâ en son tıraşın sakal kırıntılarıyla dolu bir elektrikli tıraş makinesi için? Ya da deri bir yol çantasının içine gizlenmiş bir düzine boş saç boyası tüpü için? Kişinin ne görmek ne de bilmek istediği şeyler birden ortaya çıkar. Bütün bunlarda hem derin bir acı hem de dehşet uyandırıcı bir şey vardır. Kendi başlarına hiçbir anlamı yoktur bu eşyaların, sanki yok olmuş bir uygarlıktan arta kalmış kapkacak gibidirler. Ama yine de bir şeyler anlatırlar bize; salt birer nesne olarak değil, düşünce gücünün, bilinçliliğin kalıntıları, bir insanın kendisiyle ilgili kararlarını verirkenki yalnızlığının simgeleri olarak dururlar: saçını boyayıp boyamamak, bu ya da şu gömleği giymek, yaşamak ya da ölmek gibi. Ölüm gelince ne kadar boş olur bütün bunlar. Çekmeceleri her açışımda ya da başımı bir dolabın içine her uzatışımda, oralara izinsiz giriyormuşum, bir insanın zihninin gizli köşelerini yağmalıyormuşum duygusuna kapıldım. Her an babamın içeri girmesini, gözlerine inanamayarak bana bakmasını, ne yaptığını sanıyorsun sen, diye sormasını bekliyordum. Karşı koyamayışı hakça bir şey değilmiş gibi geliyordu bana. Onun gizliliğine girmeye hakkım yoktu. Üzerinde H. Limeburg-Her Tür Çöp Kutusu yazılı bir kartvizitin arkasına aceleyle karalanmış bir telefon numarası. Annemle babamın 1946 da Niagara Şelalesi nde geçirdikleri balayının fotoğrafları: insanı hiçbir zaman güldürmeyen o tuhaf resimlerden biri için poz vermek üzere bir boğanın üzerinde sinirli bir biçimde oturan annem ve ansızın, dünyanın hiçbir zaman, tarih öncesinde bile, gerçek olmadığını duyumsamak. Çekiçler, çiviler, yirmiden fazla tornavidayla dolu bir çekmece. 22

23

24