KARANLIK LİSE 2 Alya Öztanyel
4 Asla kaçırılmayacak fırsatlara...
Teşekkür Daha önce hiç Gölge Ailesi ni duydunuz mu? Gölge Ailesi, Karanlık Lise serisini okuyan ve bu özel dünyaya dahil olduğunu hisseden okuyucularıma verdiğim isimdir. Atagül Lisesi, sahip olduğu öğrencileri ve yaşanan olaylarıyla karanlık bir okul. Her okuyucumun orada geçen olayları okurken bir bakıma orada bulunduklarını ve kitaba dahil edildiklerini hissediyorum. Kitaptaki karakterlerimin duygularını anlayabiliyorlar ve kendilerini onlarla özdeşleştirebiliyorlar. İşte bu yüzden her biri orada bulunmasa da birer Gölge oluşturuyorlar. Karanlık Lise, hayatına internet üzerinden başlayan küçük bir hikâyeydi. Bugün elimizde bu kitabı tutabiliyor, tanıdık ve o çok sevdiğimiz kitap kokusunu içimize çekerken bu satırları okuyabiliyorsak hepsi siz Gölge Ailesi sayesinde... Sizin desteğiniz ve üzerimde bıraktığınız güven duygusu her zaman ilerlememi, hiçbir zaman pes etmememi sağladı. Bu kitap Karanlık Lise serisinin son kitabı olabilir ama aramızdaki bağ asla kopmayacak. İleride yepyeni kitaplarla yeni kurgularla tekrar birlikte olacağız. Gözlerinizdeki ışıltıdan ve o hep gülen yüzlerinizden asla taviz vermeyin. Hangi engelle karşılaşırsanız karşılaşın, gülümseyin ve onu geçmeye çalışın. Denemekten asla vazgeçmeyin ve sonradan keşke demeyeceğiniz bir şekilde yaşayın. Fırsatları kaçırmayın. Tüm bu sihirli yolculukta beni asla yalnız bırakmayan Gölge Ailesi ne çok teşekkür ediyorum. Yayınevim ve avukatlarıma bu yaşımda ve tecrübesizliğimde bana hep doğru yolu gösterdikleri, önümü açtıkları ve beni bilgilendirdikleri için teşekkür ediyorum. 5
Ailemden bana en çok destek olan ve belki de Gölge Ailesi nin başkanlığını yapabilecek potansiyele sahip olan babaanneme sonsuz desteği için teşekkür ediyorum. İyi ki varsın. En yakın arkadaşlarım Denizali, Ali, Elif, Mert, Hemraz, Şevval, Tuna, Eda ve Çağlar Abime beni her zaman takip ettikleri ve benimle gurur duydukları için teşekkür ediyorum. Ve son olarak sen, benim dostum, ilk okuyucum... Beni Wattpad ile tanıştırdığın gün acaba hayatımı değiştirdiğinin farkında mıydın? Kitap işlerinde ve hayatımın her bir noktasında hiçbir zaman yanımdan ayrılmadın ve beni hep dinledin. Bana gerçek bir arkadaşın nasıl olması gerektiğini öğrettin ve olduğum insan üzerindeki etkin gerçekten tartışılamaz. Yaren Sezen e, bana kitaptaki Esma, Helin ve Arda nın Güneş e ettikleri arkadaşlığın toplamından daha fazla arkadaşlık ettiği, hiçbir zaman beni bırakmadığı ve hayatımı değiştirdiği için teşekkür ediyorum. Dostluğumuz asla bozulmayacak. 6
1. Bölüm Ee beğendiniz mi? Helin in sesiyle kulaklıklarımı çıkarttım ve ipod umla beraber çantama koydum. Arabadan indim. Burak Bodrum un merkezine de çok yakınız. Sahil buradan bile görünüyor. Harika, dedi ve kolunu Esma nın omzuna attı. Helin Hayır, evden bahsediyorum, derken bir yandan da eliyle büyük, üç katlı beyaz yazlık evi gösteriyordu. Esma Helin, evin büyük olduğunu söylemiştin ama üç katlı olduğunu niye söylemedin? Her katta başka bir komşu falan mı kalıyor? diye sordu. Hayır. Komple bizim. Teyzem geçen sene işinden emekli olunca, İstanbul daki evini, arabasını, her şeyini sattı ve bu evi aldı. Artık burada yaşamak istiyormuş. Tabii evi bize verince şimdi annemlerde kalıyor, yani İstanbul da. Burak Teyzeni nasıl ikna ettin? diye sorduğunda, Helin Açıkçası ben bir şey yapmadım, kendisi önerdi. İşte şimdi son sınıf olacakmışız, dersler ağır gelecekmiş, sınava girecekmişiz falan... Kısacası iyi bir tatil geçirmemizi istedi, diyerek cevapladı. Esma beni konuşmaya katmak için çabalayan insan görevini bir kez daha üstlenmişti. Güneş, sen beğendin mi? Evet, evet, çok güzel, dediğimde, dudaklarımın kurumuş olduğunu fark ettim. Saatler süren araba yolculuğumuzda onların sohbetlerine, sadece iki kez katılmış olduğumu varsayarsak, sanırım bugün pek konuşmamıştım. Burak bagajı açıp bavullarımızı indirirken, Helin de çantasın- 7
dan evin anahtarını çıkarmıştı. Burak ın yanına gidip kendi bavulumu aldım. Evin içine girdiğimiz anda Esma ıslık çaldı. Vay be, şu teyzenle bir de biz tanışsak, dedi. Giriş kapısının ilerisinde salon başlıyordu. Salonla mutfak birleşikti. Evin duvarlarının hep beyaz olmasına karşın mutfak tezgâhları koyu kahverengiydi. Televizyonun karşısındaki duvarla bütünleşen bir köşe koltuk, diğer tekli koltuklarla takım halindeydi. Burak İyi yayılacağız anlaşılan, dedi. Ben yukarı çıkıyorum, odalara bakacağım, dedikten sonra bavulumu tuttuğum gibi merdivenlere yöneldim. Burak Güneş, bavulunu ben çıkarırım, saçmalama, taşımana gerek yok, dediğinde gülümsedim ve teşekkür ettim. Merdivenlerden yukarı çıkarken, Esma Biz de yukarı çıkalım, oda dağılımını yapalım, diye teklif edince diğerleri de arkamdan gelmeye başladılar. İkinci katta üç yatak odası ve bir de banyo vardı. Helin Veee karşınızda orta katımız... dedi. Esma hemen merdivenlerin karşısındaki odaya koşup iki kişilik yatağın üstüne atladı. Burası bizim! dedi. Helin de Yayılmayı severim, bilirsiniz, diyerek Esma ların yan odasına geçip iki kişilik yatağın üstüne oturdu. Orta katta tek boş kalan oda, merdivenlerin sağındaki odaydı. Odanın kapısını itip içeriye baktığımda, diğer iki odadan daha küçük olduğunu ve içinde tek kişilik bir yatak olduğunu gördüm. Sorun değil, ben burada kalırım, dediğimde, Helin Güneş, istiyorsan çatı katına bak. Orada iki tane iki kişilik yatak var, diye önerdi. Ve bana bunu şimdi söylüyorsunuz, deyip gülümsedikten sonra çatı katına çıktım. Her yer parkeydi ve çatı katı, o iki büyük odanın toplamı kadar bir alana sahipti. Esma aşağıdan Ben de bakacağım! diye seslendikten sonra Burak la birlikte yukarı çıktı. Beğendiklerini anladığımda Çok aceleci davrandınız galiba, dedim. Ardından, eğer isterlerse yerleri değişebileceğimizi de söyledim. 8
Esma Hayır! Bizim odada küçük bir televizyon var. Sevgilimle keyif yapacağım, dedi. Burak da Hadi seni rahat bırakalım da yerleş Güneş. Bavulunu da çıkardım, diye ekledi. İkisi de indikten sonra, bavulumu odanın köşesinde açtım. Sol taraftaki yataktan sonra, arada iki küçük merdiven vardı ve büyük kıyafet dolabı geliyordu. Ardında da diğer yatak vardı. Terlediğimi ancak soldaki yatağın yanındaki vantilatörü gördüğümde fark ettim. Burası gerçekten çok sıcaktı. Karşılıklı duran iki pencereyi de açtım. Yeterli gelmeyince vantilatörü de çalıştırdım. Bavulumdaki kıyafetleri dolaptaki askılara yerleştirdikten sonra, ayakkabılarımı ve terliğimi de dolabın altındaki bölmeye koydum. Yanıma normalde okumak için sadece altı kitap alacaktım -sonuçta üç ay boyunca burada kalacaktık- ama önceki gün bavulumu hazırlanken olan depresif halimden sonra, bu yaz sosyalleşmek yerine daha fazla kitap okumak istediğimde karar kılmıştım ve yanıma on kitap daha almıştım. Kısacası bavulumun ağırlığının sebebi kıyafetlerim değildi. Kitaplarımı dolabın karşısında, merdivenin yanındaki raflara dizdim. Diğer ıvır zıvırları da yerleştirdikten sonra tam yatağa uzanacaktım ki, Helin Güneş, biz alışverişe gidiyoruz, geliyor musun? diye seslendi. Aslında sadece yatağa uzanıp, telefonuma önceden yüklediğim Merlin bölümlerini bitirmek istiyordum ama aklıma tüm bir yaz onlarla dışarıda gezmeyeceğim, evde televizyonun karşısında yatacağım gelince, tüketeceğin abur cuburları seçmem gerektiğini kendime hatırlattım. Evet! Bir dakika üstümü değiştirip geliyorum, diye aşağıya bağırdım. Ayağa kalktım ve üstümdeki kısa kollu tişörtü çıkardım. Gerçekten çok sıcaktı. Açık mavi renkteki sutyenimin askılarına uyan, askılı bir bluz seçtim ve yatağın üstüne attım. Ardından vantilatörü kapattım. Elime tekrar giyeceğim bluzu aldığımda, camda gözüme bir şey çarptı. Biraz daha yaklaşıp baktığımda, karşıdaki evin çatı katının penceresinden yakışıklı bir çocuğun beni izlediğini gördüm. Beni izlediğini fark ettiğimi görünce bana el salladı. Ona el ha- 9
reketi çektim ve perdeyi kapattım. Bir de röntgenci eksikti başıma zaten. Bluzumu giydim ve saçlarımı topladım. Güneş gözlüğümü de aldıktan sonra aşağı indim. Helin, evi kilitledikten sonra Burak a Bırak bu sefer ben kullanayım, saatlerdir sen kullanıyordun, özledim bebeğimi, dedi. Burak da anahtarları Helin e verdi. Tam arabanın kapısını açıyordum ki arkamdan birinin Selam, dediğini duydum. Arkamı döndüğümde, bunun az önce el hareketi çektiğim çocuk olduğunu gördüm. Ben Emre. Sanırım yeni komşunuz oluyorum. Helin Ben Helin. Arkadaşlarım Esma, Burak ve Güneş, dedi. Güneş demek... Mavi rengi severim, dedi ve göğüslerime baktı. Mavi rengi eskisi kadar sevmiyordum artık. Evet, onu fark ettim zaten, diye cevapladım. Emre Birileri çok huysuz sanırım, dediğinde, Esma Güneş e bu aralar bulaşmasan iyi olur. Ciddiyim, dedi. Evet, Esma haklıydı. Demir hakkındaki gerçekleri daha cuma günü, yani iki gün önce öğrenmiştim. Öğrendiklerimin etkisi uzun bir süre daha geçmeyecek gibi görünüyordu. Yola çıktığımızda güneş gözlüğümü indirdim ve ellerimle gözyaşlarımı sildim. Ardından gözlüğümü yeniden taktım. Helin Ben... Güneş, ben çok üzgünüm, dedi. Esma Hepimiz öyleyiz, diye ekledi. Ben de kızlar... Ben de... Alışveriş bitip de eve geri döndüğümüzde onlara, biraz yürüyüşe çıkmak istediğimi söyledim. Burak Seninle gelmemizi ister misin? diye sorduğunda, biraz yalnız kalmanın bana iyi geleceğini söyledim ve sahile doğru yürümeye başladım. Güneş batmak üzereydi ve havayı kara bulutlar kaplamıştı. Hava da esiyordu. Normalde bu saatte insanlar burada hâlâ yüzüyor olurlardı ama yağmurun yağacağını görüp evlerine gitmiş olmalıydılar. Saçlarımı açtım. Ayakkabılarımı çıkardım ve elime alıp kumda yürümeye başladım. İskeleye geldiğimde gidip en ucuna oturdum. Ayaklarımı aşağıya doğru sallandırdım. 10
Bir şeylere yakın olmak ama ne kadar uğraşırsan uğraş, çabalarsan çabala o şeylere dokunamamak, onlara sahip olamamak... Zaten hayat bundan ibaretti. Mutluluğu yakalamak üzereydim. Onu seviyordum. Hem de her şeyden çok. Beni tamamladığını hissediyordum. Hiç kimse onun birine değer verebileceğini düşünmemişti ama sonunda o herkesi şaşırtmıştı ve bana değer vermişti. Hiçbir zaman sesli söylememişti ama beni sevmişti. Bunu biliyordum, hissedebiliyordum, görebiliyordum. Her dokunuşunda, her nefesinde ve her bakışında... O gözlerin anlattıklarında bizi duyabiliyordum. Artık hiç kimseden veya hiçbir şeyden saklanmak zorunda değildi. Ben onun yanındaydım ve bana sahipti. İçini bana açabilirdi ve rahatlayabilirdi. Ben hariç herkes ona yabancıydı. Gülümsedim. Hayatta çok kişiyi sevmemiştim ben. Başlarda hep saftım, hiçbir şey bilmiyordum ama zaman bana artık sert olmam gerektiğini öğretmişti. Yıkılmamayı ve ne olursa olsun ben olmayı öğretmişti. Evet, dediğim gibi çok kişiyi sevmemiştim, zaten bir daha kimseyi o kadar çok sevebileceğimi düşünmüyordum. Kimi sevsem kaybediyordum. Annem, babam, kardeşim ve Demir... Demir; hayatımda tanıdığım en güçlü insandı. Kazadan sonra ben hiç gözümü kapatamamıştım, kimseye o kadar güvenememiştim. Ama Demir in yanında kendimi ona bırakabiliyordum. Bitti mi yani? Bu muydu? Ne hakla güvenmiştim ki ona? O, Demir Erkan dı. Mutlaka bir şeyler saklıyordu. O karanlık olandı. İnsanlar onun gölgesinden bile korkardı. Kendimi o gölgede güvende hissederken ne düşünüyordum? Mutlu olacağımı mı sanmıştım? Ha, evet olmuştum da, ama sonuç neydi? Hayal kırıklığı mı? Nefret mi? Öfke mi? Aşk mı? Hiçbiri değildi. Onun hakkında hissettiklerimin hepsinin yalan olduğunu, ben o gün o gazete haberini okurken anlamıştım. Ona çok sinirliydim. Ailemi öldürmüştü... Bir hiç uğruna üç insanın hayatına kıymıştı. Ama asıl olay bu da değildi. Yağmur yağmaya başladığında bacaklarımı kendime çektim ve 11
sarıldım. Üşümeye başlamıştım ama aldırmadım. Nasılsa onun yokluğunda daha çok üşüyecektim. Yağmur yağmış, rüzgâr esmiş... Ne ki? Ağlamaya başladığımda kendimi tutmadım. Sonunda, iki gündür içimde tuttuğum o fırtınayı serbest bırakıyordum. Evet, Demir, ailemi öldürmüştü. Ne kadar üzgün ve kızgın olduğumu kelimelerle ifade edemezdim ama şu anda ağlamamın nedeni bu değildi. Benimle mezarlığa geldi. Bana destek oldu. Yanımda durdu. Biliyordu ama hiçbir şey söylemedi. Onların isimlerini gördü, benim soyadımı da biliyordu. Başından beri biliyordu. Beni kullandı. Duygularımla oynadı. Belki gerçekten beni sevmişti ama benden böyle bir şeyi sakladıysa eğer... Ne düşüneceğimi bilemiyordum. Ağlamaya devam ettim. Karne günü gazete haberini okuduktan sonra, o kâğıdı dosyaya geri koymamıştım. O şokun etkisiyle kâğıdı katlayıp cebime koyduğum gibi ofisten çıkmıştım. Akşam eve gittiğimde elimde telefonumu tutuyordum. Demir zaten benimle konuşmak istemediğini yeterli derecede dile getirmişti. Sadece son bir mesaj demiştim kendime ve ezberlediğim numarasını mesaj yerine girmiştim. Gönderilen: Demir Haklısın. Birbirimize göre değiliz. Şimdi ondan kilometrelerce uzaktaydım. Sonunda kendimi özgür hissetmem gerekiyordu. Böyle hissedebilmek için de yapmam gereken tek bir şey vardı. Şortumun cebinden o katlanmış, cuma gününden sonra defalarca okuduğum gazete haberini çıkardım. Son bir kez daha okudum; okumayı bitirdiğimde çoktan ıslanmış ve kelimeler birbirlerine karışmaya başlamıştı. Derin bir nefes aldım. Bu kâğıt parçasını ıslatan yağmur damlaları, aslında gözyaşlarımdı. Buna inanıyordum. Dizlerimi öne uzattım ve tekrar bacaklarımı aşağı sallandırdım. Denize doğru eğildim ve kâğıt parçasını serbest bıraktım. Şimşek çaktığında başımı yukarı kaldırdım ve yağmur beni ıslatmaya devam etti. Artık olmuş olanları veya olacak olanları düşünmek istemiyordum... Onu düşünmek istemiyordum. Onu düşünmenin bana acı vereceğini biliyordum, çünkü onu seviyordum. 12