Soykırım ın Belgesi Hrant ın Yetimhanesi

Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin

Bir$kere$güneşi$görmüş$ olan$düşmez$dara$

MÜSİAD İFTARI ŞANLIURFA

Dört öğrenci sabahleyin uyanamamışlar ve matematik finalini kaçırmışlar, ertesi gün hocalarına gitmişler, zar zor ikna etmişler. Arabaya bindik yolda

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu

ALTIN BALIK. 1. Genç balıkçı neden altın balığı tekrar suya bırakmayı düşünmüş olabilir?

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Güzel Bir Bahar ve İstanbul

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

Doğuştan Gelen Haklarımız Sadece insan olduğumuz için doğuştan kazandığımız ve tüm dünyada kabul gören yani evrensel olan haklarımız vardır.

HAYAT BİLGİSİ A TEMASI: OKUL HEYECANIM. Gözümüzün rengi Saçımızın rengi Okula gitmemiz Yukarıdakilerden hangisi fiziksel özelliğimiz değildir?

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları

ESP/SOSYALİST KADIN MECLİSLERİ

Yenilenen Geçici Hayvan Bakım Merkezi açıldı

AK Parti mazlum coğrafyaların umudu

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

ÖZEL İSTANBUL ÜNİVERİSTESİ VAKFI ADIGÜZEL OKULLARI ÇEKMEKÖY ANAOKULU TAVŞANLAR SINIFI MAYIS AYI KAVRAM VE ŞARKILAR

:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN

ÝÇÝNDEKÝLER. Diyalog Tamamlama Haftanýn Testi...25

ÇEVRENİN GENÇ SÖZCÜLERİ

DENİZ YILDIZLARI ANAOKULU MART AYI 3. HAFTASINDA NELER YAPTIK?

ADIN YERİNE KULLANILAN SÖZCÜKLER. Bakkaldan. aldın?

3. Global SATELLITE SHOW HALİÇ KONGRE MERKEZİ STK, Kurum ve Kuruluşlarımızın Değerli Başkan ve Temsilcileri,

Değerli Çekmeköy Anadolu İmam Hatip Lisesi Öğrencileri

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş?

OKULLAR YENİ YAŞAM ALANLARIMIZ

BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BATI TRAKYALI GENÇLERLE YTB DE BULUŞTU Cuma, 13 Nisan :47

Benzetme ilgisiyle ismi nitelerse sıfat öbeği, fiili nitelerse zarf öbeği kurar.

Kelaynakların Hazin Öyküsü

Ben bir yazarım demek, kullanacağım kelimeleri ben seçerim demektir.

Proje Adı. Projenin Türü. Projenin Amacı. Projenin Mekanı. Medeniyetimizin İsimsiz Taşları. Mimari yapı- anıt

Ne kadar 2/B arazisi var?

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU


Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

Başbakan Yıldırım, Mersin Şehir Hastanesi Açılış Töreni nde konuştu

Asker hemen komutanı süzerek cevap vermiş; 1,78! Komutan şaşırmış;

5. SINIF TÜRKÇE KELİME TÜRLERİ TESTİ. A) Ben ise yağmur yağmasını bekliyordum. Cümlesindeki isimlerin hepsi tekildir.

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

Filmin Adı: Şaban Oğlu Şaban. Oyuncular: Kemal Sunal, Halit Akçatepe, Adile Naşit, Şener Şen. Filmin Yönetmeni: Ertem Eğilmez. Senaryo: Sadık Şendil

.com. Faydalı Olması Dileklerimizle... Emrah&Elvan PEKŞEN

ÖZEL İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ VAKFI ADIGÜZEL ANAOKULU GÖKYÜZÜ SINIFI KASIM AYI KAVRAM VE ŞARKILAR

2015 KIZILAY Haftası İlköğretim sınıf Takdimci El Kitabı

Türkiye de azınlık olmak Anket Çalışması

6. Sınıf sıfatlar testi testi 1

KAMP ARMEN E GİDEN YOL

Çoğunluk olmak, azınlığı yok saymak

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý.

01-05 MAYIS OKULDA YAPACAĞIMIZ ÇALIŞMALAR OKULA GETİRECEKLERİMİZ. PAZARTESİ Emek ve Dayanışma Günü dolayısı ile okulumuz 1 gün tatil edilmiştir.

SİBELANNE ANAOKULU MAYIS AYI BÜLTENİ ÇALIŞKAN ARILAR SINIFI

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

Başbakan Yıldırım, Ankara Sincan da halka hitap etti

İÇİNDEKİLER FARE İLE KIZI 5 YUMURTALAR 9 DÜNYANIN EN AĞIR ŞEYİ 13 DEĞİRMEN 23 GÜNEŞ İLE AY 29 YILAN 35 ÇINGIRAK 43 YENGEÇ İLE YILAN 47

DAMLA PROJESİ HATAY PROGRAMI HAKKINDA BASINDA ÇIKAN HABERLER

20 Mart Vızıltı. Mercanlar Sınıfından Merhaba;

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

Bir Açık Kaynak Masalı Bölüm 1: Kasabanın Dışında Bir Meyve Ağacı

GÖKYÜZÜNDE KISA FİLM SENARYOSU

Cumhuriyet Halk Partisi

İSTANBUL ANADOLU CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI NA. : Şüpheli hakkında suç duyurusu dilekçemizin sunumudur.

30 yıllık 2 / B sorunu bitecek. Herkes. rahat bir nefes alacak.

CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı

MATBAACILIK OYUNCAĞI

ÖZEL OKAN İLKOKULU EĞİTİM ÖĞRETİM YILI

ÖZEL EFDAL GÖZTEPE ANAOKULU DENİZYILDIZI GRUBU MAYIS AYI BÜLTENİ

6 Çocukla Ahır'da Yaşam Mücadelesi

10SORUDA AİLE SİGORTASI

2.SINIFLAR 21.HAFTA (18-22 şubat) GÜNLER 1.DERS 2.DERS 3.DERS 4.DERS 5.DERS 6.DERS

Temmuz 2013 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

Başbakan Yıldırım, 39. TRT Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliği ne gelen çocukları kabul etti

Bir başka ifadeyle sadece Allah ın(cc) rızasına uygun düşmek için savaşmış ve fedayı can yiğitlerin harman olduğu yerin ismidir Çanakkale!..

TEMMUZ 2012 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

ÖMER GÜNEY CHP MENEMEN BELEDİYE BAŞKAN A.ADAYI

Cadı böyle diyerek süpürgesine bindi. Daha yüz metre uçmadan. paldır küldür yere düştü. Ağaçtaki kargalar Gak gak diye güldüler.

15 günlük kısa dönem Avrupa gönüllü hizmeti projemi bitirdikten sonra Türkiye ye döndüm ve sizinle oradaki anılarımı bir raporda paylaşmak istedim.

BASIN BİRİMİ GÜNLÜK YAYIN RAPORU

13 Mart 2009 Cuma, 12:20 GÜNCEL. A.A Nursel Gürdilek. İşitme engelli çocuklar için Türk-İsrail işbirliği

Cumhuriyet Halk Partisi

MATEMATİK ÖYKÜLERİ BİLGİÇ İLE SAYGIÇ NEŞELİ

TEŞEKKÜR. Kısa Film Senaryosu. Yazan. Bülent GÖZYUMAN

Okuma- Yazmaya Hazırlık. Türkçe Dil Etkinlikleri Sanat Etkinlikleri Oyunlar Müzik Ve Ritim. Fen Ve Doğa Etkinlikleri

Hocam Prof. Dr. Nejat Göyünç ü Anmak Üzerine Birkaç Basit Söz

KADIN DAYANIŞMA VAKFI 2014 YILI KADIN DANIŞMA MERKEZİ FAALİYET RAPORU 1 OCAK 31 ARALIK 2014

Adım-Soyadım:... Oku ve renklendir.


Yeni Göç Yasas Tecrübeleri


MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN!

ÇALIŞKANLIK NİSAN 2017

OSMANİYE KAHRAMANMARAŞLILAR YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA DERNEĞİNE GÖRKEMLİ AÇILIŞ.

Değerli Velilerimiz, İlkokul Eğitim Koordinatörü

Riksgränsen deki mültecilerin hepsi İsveç e sığınma başvurusu yapmış. Ancak çoğu,

1. Soru. Aşağıdakilerden hangisi bu paragrafın sonuç cümlesi olabilir? olaylara farklı bakış açılarıyla bakalım. insanlarla iyi ilişkiler kuralım.

Destek Personeli Eğitimleri

TİYATRO AKADEMİ BAŞVURU FORMU

KANUNEN OLMAYAN, AMA İLİMİZDE UYGULANAN HAYAT STANDARDI.? Yeni bir haftada yine beraberiz.geçen haftaki

Transkript:

Soykırım ın Belgesi Hrant ın Yetimhanesi Kamp Armen Direnişi nin 50. gününü geride bıraktık. 6 Mayıs ta buldozer Kamp a girdiğinde İstanbul un farklı yerlerinden Tuzla ya akın eden onlarca insanın başlattığı direniş ikinci ayına yaklaştı. Muktedirlerin buldozerler ile yıkmaya kalktıkları, 1500 den fazla yoksul ve yetim çocuğun el emeği göz nuru, onlara ev olmuş bir yetimhaneydi. Tuzla Ermeni Çocuk Kampı nam-ı diğer Kamp Armen; soykırımdan sonra bu coğrafyada doğup büyüyen, büyük kısmının ailesi soykırımı yaşamış ya da soykırım dönemine tanık olmuş Ermeni yoksul çocuklarının acılarıyla, kayıplarıyla baş ettiği, yaşamı ve umudu yeniden ürettiği bir yetimhaneydi. Sözde olmayan bir gerçekliğin taşıyıcılarının minik ellerinin inşa ettiği Kamp Armen bir anıt gibi dikildi muktedirlerin karşısında. Yurtlarından kovulanların, köklerinden koparılanların ve yetim kalanların temsilcisi oldu yıllarca. Bugün hala bir bölümü yıkık olarak devam ediyor görevine, eskisi gibi çocukları ile birlikte... 50 gün önce başlayan Kamp Armen Direnişi Ermeni halkının bir araya geldiği bir direnişe dönüştü. Soykırım ve sonrasındaki baskı ve katliam politikaları ile sinmiş bir halk üzerindeki ölü toprağını attı ve yüz yıl sonra kitlesel bir direniş başlatarak Kamp Armen in yıkımına engel oldu. Birleşen halkların yenilmeyeceğini bir kez daha gösteren Kamp Armen direnişi bir diğer yandan bir arada yaşama kültürünün de geliştiği bir alana dönüştü. Farklı halkların bir araya geldiği Kamp Armen in bahçesinde 30 yıl sonra çocuk sesleri yükseliyor ve Ali topu Hagop a, Hagop ta Moiz e atabiliyor. Gezi Parkı Direnişi nde Mezarlığımızı aldınız ama parkımızı alamayacaksınız! dedik ve parkımızı sermeyenin rant alanına dönüştürmedik. Şimdi de Tuzla yerelinde kentsel dönüşüme karşı olan mücadeleleri birleştiren Kamp Armen de Parkımızı vermedik, kampımızı da vermeyeceğiz! diyoruz ve 50 gündür direniyoruz. Bu süre zarfında özellikle de seçim öncesi Kamp ın iade edildiğine dair yalan haberleri bolca duyduk. Fakat kampımız hala esas sahibine yani Ermeni Halkına iade edilmedi. Hrant ve nicelerinin çocuk emeğini gasp edenlere ilk günden beri aynı şeyi söylüyoruz: Kamp Armen Ermeni halkına, koşulsuz, şartsız ve hemen şimdi iade edilsin! Tekrar hatırlatıyoruz; 30 u aşkın senedir süren adaletsizliğe karşı, Ermeni yetimlerin emekleriyle yükselmiş olan Kamp Armen in yıkılmaması için başlattığımız direnişimiz, Kamp tapusu ile birlikte iade edilene kadar devam edecek. Tüm dostlarımızı direnişime destek olmaya ve mücadelemizi büyütmeye davet ediyoruz. 1

3 Kamp Armen Yıkılmasın! 5 Aşk Olsun 6 11 Soruda Kamp Armen 8 Direnişin 4. Gününden: Rakel Dink 9 Davacıyım Ey İnsanlık 10 Atlantis 12 Vebali Çok Ağır Olur 13 Mayriglerimize ve Hayriglerimize Çağrı 15 Affedersiniz Ermeniler Buradalar 17 Kamp Armen Direnişi Sürüyor! 19 Kamp Armen Direniş Günlüğü 23 Direniş in 15. Gününde, Kamp Armen İade Edilsin Yürüyüşü 24 Kamp Armen den Haberler 26 #KampArmen 28 Direnişin 4. Gününden: Pakrat Estukyan 30 Menk Hos Enk! 31 Yüzleşmekten Hesap Sormaya: Bir Asırlık Adalet Mücadelesi! 32 Kamp Armen Mücadelesi ve Ermeni Halkı nın Desteği 33 Yıkımdan Umuda Doğru 34 Kamp Armen e Dair 36 Yetim Hakkından Siyasi Rant Çıkarma ve Yalan Haber Furyası 37 Sevag Balıkçı Cinayeti Davası Sürüyor! 38 Armen Kampta İdamlar 39 20ler Anması Basın Açıklaması 40 Kamp Armen e Nasıl Gidilir? İletişim: info@norzartonk.org facebook.com/norzartonk twitter.com/norzartonk 2

Kamp Armen Yıkılmasın! Basına ve Kamuoyuna, Bugün burada önünde bulunduğumuz Tuzla Ermeni çocuk yetimhanesi, Kamp Armen in yıkılacağı haberi ilk ulaştığında, 24 Nisan 2015 te, Ermeni Soykırımı nın 100. yılını analı sadece birkaç gün olmuştu. Daha birkaç gün önce, bu toprakların en derin yarası olan Ermeni Soykırımı nı anmış, devlet eliyle sistematik, planlanmış, halkların tüm varlığını yok etmeye yönelik tehcir ve imha politikalarına karşı Türkiye nin dört bir yanından sesimizi yükseltmiştik. Soykırımın inkarla sürdürüldüğünü, inkarla gelen düşmanlaştırmanın bugün devam eden katliamların en etkin ve yaygın söylemsel aracı olduğunu haykırmıştık. İnkar ve katliamlarla sürdürülen soykırım son bulsun diye, bir daha asla diyerek tek yürek olmuştuk. Şimdi birkaç hafta sonra burada, 1915 ten sağ kurtulup bu topraklarda yaşamaya çalışan Ermeni çocukların emeğiyle kurulmuş Tuzla Ermeni Yetimhanesi, Kamp Armen in önündeyiz. Dozerlerin ve iş makinelerinin karşısında, 1500 den fazla Ermeni çocuğun alın teriyle inşa edilmiş, her bir taşı çocukların küçük ama dirayetli elleriyle taşınımış, şimdi bu dozerlerin sökeceği ağaçları çocuklarca dikilmiş Kamp Armen in önündeyiz. Şimdi karşısındaki yıkım ekiplerine direnen bir tarihin, coğrafyanın ve kültürün en önemli mekânlarından, tanıklarından birinin önündeyiz! Tuzla Ermeni Yetimhanesi, 1960 larda, devlet desteği olmaksızın, bütün zorluklara, baskılara ve tehditlere rağmen, soykırım sonrasının hiç dinmeyen nefret politikasının gölgesinde, çocuk emeğiyle inşa edildi. 1980 darbesinin ardından kurucusu ve idarecisi din adamı Hrant Güzelyan ı Ermeni militan yetiştiriyor iddiasıyla işkence tezgahlarından geçirdikleri ve hukuksuz bir şekilde arazisini gasp ederek kapattıkları, yok olmaya mahkum ettikleri bu kampı şimdi yıkıyorlar. Bugün yıkmaya kalktıkları; yalnızca çoktandır çürümeye mahkum ettikleri, altından kalkılamayacak bürokratik süreçler içinde yok olmasına göz yumdukları köhne bir bina ve çevresinde bir zamanlar çocukların yeşerttiği doğası değil. Yıkmaya kalktıkları, 1500 den fazla yoksul ve yetim çocuğun el emeği göz nuru, onlara ev olmuş bir yetimhane. Soykırımdan sonra bu coğrafyada doğup büyüyen, büyük kısmının ailesi ve büyük ailesi soykırımı yaşamış ya da soykırım dönemine tanık olmuş Ermeni yoksul çocuklarının acılarıyla, kayıplarıyla baş ettiği, yaşamı ve umudu yeniden ürettiği bir yetimhane. Yok etmeye kalktıkları, devletin ve resmi kurumların inkarla sürdürdüğü katliamlara, cinayetlere, tehdit ve zamana yayılmış imha politikalarına rağmen acılarına, kayıplarına, geçmişine ve ortak tarihine sahip çıkma geleneğidir! 3

1500 Ermeni çocuğun kayıpla baş ederken verdikleri kolektif emeğin, bu topraklara ait olmanın, soykırıma rağmen yok edilmemiş, bir arada yaşamaya inancını kaybetmemiş olmanın tarihidir! Bugün yıkıp yerine lüks villalar inşa etmeyi planladıkları bu alan, yetim çocukların acıya, kayba, yoksunluğa rağmen umutla diktikleri bu ağaçların tarihidir. Yok etmeye kalktıkları, coğrafyanın en kadim halklarından birinin bir arada yaşamaya dair inancının, mücadelesinin, umudunun mekânıdır. Üstelik, bugün yıkmaya kalktıkları bu tarihi mekânı ve çevresini biz başka kayıplardan da başka yok etmelerden de tanıyoruz: Biz burayı, Tuzla tersanesindeki işçi cinayetlerinden, sanayisizleştirmeyle gelen yoksullaşmadan, şehrin dışına itilmeyle pekişen yoksulluk-işsizlik-ucuz iş gücüne mahkumiyet sarmalından, orman ve hayvan katliamlarından, sahil şeridinin ranta açılmasıyla ve kentsel dönüşüm alanı ilan edilmiş mahallelerdeki talandan, yerinden edilmelerden, zorunlu göçlerden de biliyoruz. Şehrin içinde birbirine eklemlenen, bir arada duran bu yok etme, yok edilme tecrübelerinin içinde Kamp Armen i, tarihe, acıya, kayba ve umuda tanıklığıyla birlikte bir mücadele alanına çevirmeye çağırıyoruz! Çünkü Kamp Armen, bize soykırımdan emanet Ermeni çocuklarının emanetidir! Çünkü şimdi yıkmaya kalktıkları Kamp Armen, bizim, hepimizin, bu coğrafyada yaşayan bütün halkların ortak geçmişi, hafızası, bir arada yaşama umududur! Soykırım, sistematik, devlet eliyle planlanmış ve örgütlenmiş, tehcir ve tecrit gibi önceden tasarlanmış araçları ve usülleri etkin bir biçimde yaygınlaştırılmış bir imha politikasıdır. 1915 te milyonlarca Ermeni nin yok edilmesi, bu coğrafyanın en büyük yarasıdır. Soykırım, bir halkın fiziksel ve bedensel varlığını imha etmekle sınırlı kalmayıp, onun tüm toplumsal, kültürel ve mekânsal aidiyetlerini de yok etmeyi kapsar. Soykırım, bir ortak tarihi bütün tecrübesiyle birlikte yok etmeye, topyekûn imha etmeye kast etmektedir. Kamp Armen i yıkmaya kalkışmak, Türkiye de soykırımın bitmediğini, aksine etkin bir yok etme politikası olarak şiddetle devam ettiğinin en önemli kanıtıdır. Hrant Dink in devlet eliyle katledilmesi, katillerinin yargılanmayıp korunması, Sevag Balıkçı nın bir 24 Nisan günü zorunlu askerlik görevini sürdürürken öldrülmesi, Maritsa Küçük cinayeti, Türkiye nin dört bir yanındaki Ermenilerin maruz kaldığı bizzat devlet ve resmi kurumlar eliyle düşmanlaştırma, yalnızlaştırma, mülksüzleştirme, adını saymakla bitiremeyeceğiz kadar yaralama, korkutma, linç, tehdit, baskı tecrübeleri soykırımın devam ettiğinin kanıtıdır. 1915 te başlamış, bugün hala daha karmaşık, ancak belki de çok daha etkili yollarla devam eden soykırıma bir daha asla diyen, inkarın, Ermenilere ve tüm halklara yönelik dışlama, yıldırma ve imha politikalarına karşı çıkan herkesi, Kamp Armen e sahip çıkmaya çağırıyoruz! Kamp Armen, bizim yetimlerimizin, kılıç artıklarının küçük elleriyle diktikleri ağaç gölgelerine sığınan kardeşlerimizin, Hrant Dink in, katledilen bütün Ermenilerin bize emanetidir. Kamp Armen, kayıplara rağmen yeşertmeye çalıştığımız umudun, ortak geçmişizin ve mutlaka ama mutlaka ortak, birlikte ve kardeşçe olacak geleceğimizin mekânıdır. Bu emanete, ortak geçmiş ve geleceğimize, bir arada yaşama mücadelemize destek veren herkesi Kamp Armen e sahip çıkmaya çağırıyoruz. 16.05.2015 NOR ZARTONK / ՆՈՐ ԶԱՐԹՕՆՔ Dört Ayaklı Şehir 4

Aşk Olsun Hrant DİNK Dümdüz bir araziydi bizi alıp götürdüklerinde. Birkaç yüz metre ilerisinde de, henüz el değmemiş bir göl ve yanında tertemiz bir deniz. İlkokul iki ile beşinci sınıflar arasında okuyan çelimsiz öğrencilerdik, 20 kişi kadar. Koca bir yaz orada kamp hayatı yaşayacaktık güya Ve kazmaya başladık önce. Kazdık çadır çubuklarını diktik, kazdık fidan diktik, kazdık kuyu açtık. Başımızda bir inşaat ustası ve biz 20 çocuk amele, kazdık temel attık ve bina inşa etmeye başladık. Yanı sıra kazdık kümes yaptık, ahır yaptık. İnanın o yıl hep kazdık. Tam üç ay boyunca çalıştık çabaladık ve o dümdüz çorak araziyi giderek yeşillenen giderek renklileşen, üzerinde binalar yükselen ve görenlere aaa! buraya insan eli değmiş burada insanlar yaşıyor dedirten bir yer haline getirdik. Kamp hayatı yaşamaya gitmiştik, kamp inşa edip döndük yatılı okulumuza o yaz. Ve o yazlar, yıllarca ardı sıra hep böyle devam etti. Her yaz gittik Tuzla Kampına. Biz çocukların sayısı da giderek arttı. Yeni kuyular açtık, su çoğaldı, yeşillikler çoğaldı. Gündüzler ve geceler boyu elle durmaksızın çektiğimiz su tulumbası da günün birinde motorlaştı. Yıllar geçtikçe ağaçlar boyumuzu geçti, binaları kapladı, kampın göğü geçit vermez oldu kızgın güneşe, gölgeleşti her bir yan. Çocuk emeğimize karışan çocuk seslerimiz gübresiydi belki de doğanın. Gelen imrenir, gören imrenirdi. Aşkolsun derdi herkes, aşkolsun. Bu arada biz çocuklar da hazıra konma yerine kendi ürettiğiyle yaşama kültürünü ediniyorduk yavaş yavaş. Kümesten günde birkaç kez topladığımız yumurtaların bolluğunu anımsıyorum bazen, nasıl da hedef tahtalarına nışan alıyorduk tam onikiden. Tavuk kıçında gezinen parmaklarımızla henüz taşlaşmamış yumurtayı lastik top halinde yakalayabiliyorduk her an. Bolluk ve bereket getirmiştik o 10 dönüm çorak araziye. Tazeyi ve canlıyı yaşıyorduk kendi yarattığımız canlı ortamda. Beethoven in müziğiyle dini ayin yapıp ahır temizliyorduk ardından. Ya da kampın bir ucundaki kavak ağaçlarının alt gövdelerini kireçlerken ötede salonun hoparlöründe çalan halk müziğimizin dört sesli yorumlarını dinleyebiliyorduk aynı anda. Günde çok saat çalışıyor çok saat da şükrediyorduk Tanrıya. Dua başlangıcımızdı hep Tanrım bizlere bahşettiklerini ihtiyacı olanlardan esirgeme demek. Günün birinde Vakıflar Genel Müdürlüğü nden bir yazı geldi Kampın sahibi Gedikpaşa Ermeni Protestan Kilisesine. Azınlıklara ait vakıflar 1936 yılından sonra bu ülkede herhangi bir gayrımenkul satın alma, mülk edinme, hakkına sahip değilmiş meğerse. Yasalar buna engelmiş. Dolayısıyla bu kampın tapu kaydı iptal edilecek kamp da eski sahibine iade edilecekmiş. Dediklerini de yaptılar doğrusu. Davalarla, dolaylı dolaysız yaptırımlarla kampı elimizden aldılar ve eski sahibine geri verdiler sonunda. Biz öylece cascavlak kaldık ortada. Kamp yeri ve binası şimdi öyle duruyor orada. Kenarları oldu tam bir villa panayırı. Bina ise dişleri dökülmüş, avurtları çökmüş, sendeleyen yaşlı bir harabe. Bizim o güzelim yeşil ağaçlarımız birer birer kesilmiş, kalanlar ise küsmüş sararıp solmuşlar öylece. Geçtiğimiz pazar Kınalıada çocuk kampının sezon açılışında Tuzla Kampını anımsadım hep. Çalınan, gaspedilen çocuk emeğim i sorguladım usumda. Şimdi ne bekleniyor benden? Helal olsun mu diyeyim yani? Yoksa Aşkolsun mu? 5

Kamp Armen nedir? Anadolu dan kendi anadillerini ve kültürlerini öğrenebilmeleri amacıyla İstanbul a getirilen yoksul ve yetim Ermeni çocukların özellikle yaz aylarında eğitimlerine devam edebilmeleri ve doğayla buluşabilmeleri için İstanbul Tuzla da kurulmuş olan bir yetimhanedir. Kamp Armen nasıl kuruldu? Kamp Armen in Tuzla daki arazisi 15.11.1962 yılında parası ödenerek ve resmi makamlardan gerekli izinler alınarak Gedikpaşa Ermeni Protestan Kilisesi ve Mektebi Vakfı tarafından satın alınmıştır. Kamp binası 8 ila 12 yaşlarındaki çocukların 3 yaz boyunca başlarındaki kalfalar ile çalışması ile inşa edildi. Çocuklar 3 yaz boyunca kendi kazdıkları kuyudan tulumbayla su çekip, sahilden taşıdıkları kumları bu suyla yıkardılar, harç kardılar, tuğla taşıdılar, temel kazdılar... Kamp ın o dönem çorak olan arazisine fidanlar diktiler, bugün gölgesinde dinlendiğimiz ağaçlara can suyu ile birlikte kendi isimlerini verdiler. Hrant ın deyimiyle kimsesiz, yetim ve yoksul çocuklar kendi emekleriyle önce kendilerine bir ev sonra da bir uygarlık inşa ettiler. Kamp Armen in faaliyetleri nelerdi? Kampa gelen çocuklar hem uzun yaz tatilinde kışın öğrendiklerini unutmamış oluyor hem de bu süre içinde doğa ile buluşuyorlardı. O yıllarda henüz kentleşmemiş olan Tuzla da hayvanları ile iç içe, toprakla ve denizle uğraşarak hayatı her yönüyle tecrübe ediyorlardı. Bunların yanı sıra müzik, halk oyunları, spor gibi falliyetlerle gelişimlerini sürdürüyorlardı. Azınlık vakıfları yabancılara mı ait? Hayır, azınlık vakıfları yabancı vakıflar değildir. Yakın zamana kadar bu vakıflar pek çok hukuki ve siyasi metinde ırkçı bir söylemle yabancı vakıfları olarak anılmışlardır. Oysa bu kurumlar bu topraklarda yaşayan Yahudi ve Hristiyan halkların Osmanlı devlet sistemi içerisinde kendi dini, sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri amacıyla kurulmuş, cumhuriyet döneminde de yine yurttaşlar tarafından kanunlar çerçevesinde yaşatılan ve kullanılan kurumlardır. Bu vakıflar mülk edinebilirler mi? Pek çoğu padişah fermanları ile kurulmuş, oldukça köklü bu vakıflar 16 Şubat 1328 (1913) tarihli Eşhası Hükmiye nin Emvali Gayrimenkuleye Tasarruflarına Dair Kanun ile o güne kadar fermanlara dayanarak edindikleri ve genellikle nam-ı müstear veya azizler adına kaydedilmekte olan taşınmazlarını kurum isimleriyle tapuya tescil ettirmişlerdir. Cumhuriyet döneminde ise 1935 yılında çıkarılan 2762 sayılı vakıflar kanununun 44. Maddesi ile gayrimüslim cemaat vakıflarının taşınmazları konusu düzenlenmiş, 1913 yılında çıkan kanun uyarınca verilen belgelerin kabul edilip taşınmazların tapularının verileceği kabul edilmiştir. Geçici bir madde ile de vakıfların ellerindeki taşınmaz mallarını Vakıflar Bölge Müdürlükleri ne bildirmeleri istenmiştir. Bu vakıfların 1936 yılında verdikleri bu beyannameler, yani 1936 Beyannameleri, 08 Mayıs 1974 tarihinde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından vakıfname olarak kabul edilmiş ve bu beyanlarda vakfın mal edinebileceğine dair açık bir ifade yer almadığından, ilgili vakıfların mal edinemeyeceği kararına varılmıştır. Bu karar, 1936 yılı sonrasında vakıfların tüm gerekli yasal prosedürleri tamamlayarak satın alma, vasiyet ve bağış yoluyla edindiği taşınmazların ellerinden alınmasına vesile edilmiştir. Son yıllarda yapılan yasal düzenlemeler ile bu vakıfların mülk edinmelerinin önündeki engeller kaldırılmıştır fakat geçmişte yaşanan haksızlıkların giderilmesi noktasında sorun hala güncelliğini korumakadır. Kamp Armen e ne oldu? 1974 yılında Yargıtay Yüksek Hukuk Dairesi nin verdiği bir karar ile birlikte 1936 yılında vakıflardan istenen gayrimenkul beyanları dışında mülk edinmelerinin önüne geçilmiş oldu. 1936 ile 1974 arasında edinilen mülkler ise ilk sahiplerine, eğer ilk sahip bulunamıyorsa devlete devredildi. Vakıfların tapulu mülkleri hiçbir 6

bedel ödenmeden birer birer ellerinden alındı. Bu bağlamda Kamp Armen in tapusunun iptali için Vakıflar Genel Müdürlüğü 26 Nisan 1979 tarihinde Kartal 3. Asliye Mahkemesinde dava açtı. 10 Mart 1983 tarihinde sonuçlanan bu dava ile vakfın elindeki tapu iptal edilip, tapu 1962 yılında araziyi parasını alarak satan şahıs adına bedelsiz olarak tescil edildi. Vakfın 1996 yılına kadar süren hukuk mücadelesi benzer örneklerde olduğu gibi sonuçsuz kaldı. Hayırseverlerin bağışları ve çocukların emeği ile kurulmuş olan bu yetimhane hiçbir bedel ödenmeden vakfın elinden alındı ve el değiştirmeye başladı. Avrupa Birliği sürecinde çıkarılan yasa ve yönetmelikler ile bu sorunlar çözülmemiş miydi? Hayır! Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nin verdiği kararlar ve Avrupa Birliği süreci ile birlikte vakıflara yönelik bu antidemokratik ve insan haklarına aykırı uygulamanın sonlandırılması amacıyla çeşitli düzenlemeler yapıldı. AB üyeliğine geçiş sürecindeki reformlar kapsamında, vakıflar mevzuatında 2003, 2008 ve 2011 yıllarında çeşitli değişiklikler yapılmış ve azınlık vakıflarının taşınmaz mallarına yönelik uygulamaların düzeltilmesi adına adımlar atıldı. Ancak, ihlal edilen mülkiyet haklarının yine kısmen ve sınırlı bir biçimde geri verilmeye çalışılması ve sürekli çıkarılan bürokratik engeller nedeniyle, bu düzenlemeler de vakıfların mülkiyet sorunlarına kökten bir çözüm getirmemiştir. Yasal düzenlemelerin yanında bir zihniyet değişimi yapılması bu sorunların çözümü için şarttır. Soykırım Kamp Armen ile sürüyor ne demek? Soykırım, sistematik, devlet eliyle planlanmış ve örgütlenmiş, tehcir ve tecrit gibi önceden tasarlanmış araçları ve usülleri etkin bir biçimde yaygınlaştırılmış bir imha politikasıdır. 1915 te milyonlarca Ermeni nin yok edilmesi, bu coğrafyanın en büyük yarasıdır. Soykırım, bir halkın fiziksel ve bedensel varlığını imha etmekle sınırlı kalmayıp, onun tüm toplumsal, kültürel ve mekânsal aidiyetlerini de yok etmeyi kapsar. Soykırım, bir ortak tarihi bütün tecrübesiyle birlikte yok etmeye, topyekûn imha etmeye kast etmektir. Kamp Armen, Anadolu nun çeşitli yerlerine dağılmış kılıç artıklarının çocuklarının kendi kültür ve kimliklerini öğrendikleri mütevazi bir mekan iken devlet eliyle gasp edilmiştir. Kamp Armen i yıkmaya kalkışmak, Türkiye de soykırımın bitmediğini, aksine etkin bir yok etme politikası olarak şiddetle devam ettiğinin en önemli kanıtıdır. Hrant Dink in devlet eliyle katledilmesi, katillerinin yargılanmayıp korunması, Sevag Balıkçı nın bir 24 Nisan günü zorunlu askerlik görevini sürdürürken öldrülmesi, Maritsa Küçük cinayeti, Türkiye nin dört bir yanındaki Ermenilerin maruz kaldığı bizzat devlet ve resmi kurumlar eliyle düşmanlaştırma, yalnızlaştırma, mülksüzleştirme, adını saymakla bitiremeyeceğimiz kadar yaralama, korkutma, linç, tehdit, baskı tecrübeleri soykırımın devam ettiğinin kanıtıdır. Kamp Armen de neler oluyor? 6 Mayıs sabahı başlayan Kamp Armen yıkımı, gerek duyarlı demokrat Tuzlalıların gerekse konuya duyarlı pek çok siyasi parti ve sivil toplum kuruluşunun alana gelmesi ile durdurulmuştur. İlk günden bu yana Kamp Armen de adalet nöbeti sürmekte. Bu süre zarfında Kamp Armen in bahçesinde tüm halklardan ve inançlardan dostlarımız ile bir arada dayanışma içerisinde yeni bir yaşam inşaa etmekteyiz. Geçtiğimiz süreçte bir arada yaşam, halkların sorunları, ekoloji, kentsel dönüşüm, iş cinayetleri, toplumsal cinsiyet, Ermeni Kültürü gibi çeşitli konularda etkinlikler düzenledik, her dilden ve çeşitten müzikler ile eğlendik, yeryüzü sofraları ile sevgi sofralarını buluşturup Müslüman dostlarımız ile iftar açtık. Özellikle çocuklarla duvar boyadık, şarkı söyledik, resim yaptık. Kısacası Kamp Armen i yeniden yaşayan bir yer haline getirmeye çalıştık. Kamp Armen in tapusu iade edildi mi? HAYIR EDİLMEDİ! Basında özellikle seçim öncesinde bu konu üzerinden siyasi rant elde etmeye çalışan kişiler kampın iade edildiği yönünde açıklamalar yapıp kamuoyunu yanıltmıştır. Süren görüşmelerde Kamp ın iade edileceği söylenmiş, yine seçim öncesinde arazi sahibi Fatih Ulusoy tarafından Kamp ın vakfa bağışlanacağı kamuoyuna bir basın metni ile duyurulmuştur. Vakıf bağış işlemi ile ilgili yasal prsedürleri tamamlamış olmakla birlikte henüz tapu devri yapılmadığı gibi ne zaman bu devrin gerçekleşeceğine dair kesin bir zaman da verilmemiştir. Tüm bu açıklamaların bir tür oyalama taktiği olduğu yönündeki kanaatimiz her geçen gün kuvvetlenmektedir. Peki ben ne yapabilirim? Kamp Armen ve benzeri mülklerin gasp edilmesi hukuki değil siyasi irade sonucu ortaya çıktığından çözümü de yine siyasi bir irade ile mümkün gözükmektedir. Bu açıdan konunun kamuoyu gündeminde kalması bizi çözüme ve adalete biraz daha yaklaştıracaktır. Kamp Armen e gelip nöbete destek verebilir, etkinlik ve eylemliliklere katılabilir, sosyal medya hesaplarımızı takip ederek sesimize ses katabilirsin! 7

Direnişin 4. Gününden: Rakel Dink Rakel Dink, Kamp Armen Direnişi nin dördüncü gününde direnişi ziyaret etti. Rakel Dink in Kamp Armen de yaptığı konuşmayı yayımlıyoruz. Bu kadar üzücü bir mekanda, bu üzücü olayların olduğu bir mekanda, bir arada bulunmak güç ve umut veriyor bizlere. Hepimizin burada oluş sebebi 'bu davada ben de varım' demektir. Bunun için bizim teşekkürlerimizi beklemiyorsunuz elbette ama teşekkür ediyoruz geldiğiniz için. Biliyorsunuz Tanrı'nın sözü diyor ki 'Şeytan çalmaya, gasp etmeye ve öldürmeye gelir' şimdi bu üç kelimeden siz çıkarın içinden. Bu kampın her bir adımında gerçekten biz çocukların, burada yetişen çocukların unutulmayacak anıları var. Bu anılara saygı gösterilmesini istiyoruz. Bu anılara, dökülen emeğe, nasıl yoktan var edildiğinin farkına varılmasını istiyoruz. Ne acıdır ki kaybeden yine kendini ispatlamaya çalışıyor. Bu çok acı bir durum. Ama aynı zamanda yine şükrediyoruz. Varız, buradayız. 1962'de Gedikpaşa Ermeni Protestan Kilisesi'nin alt katında Anadolu'dan kılıç artıkları olan çocukları toplayıp getirdikleri ve o çocuklara bir yazlık nefes alma yeri olsun diye düşünülen bir yerdir burası. Şehrin gürültüsünden, mazotundan, trafiğinden, tatilin de bir anlamı olsun, çocukların bedensel ruhsal gelişimine yardımcı olsun diye düşünülmüş bir yerdir burası. Boş bir arazi bulunur kilise parasını ödeyerek burayı alır. Devletin izinleri doğrultusunda inşaat yapılır, tapu alınır, kadastrolar, elektrik çekilir, su gelir, her şey izinle olur. Bunları kim yapar kendi kendine? Devlet bu işlemlerin hiçbir yerinde demedi mal alma hakkınız yok. Şöyle diyorum ben; 70'li yıllarda bir araya geldiler biz ne yapalım da şu malları alalım ellerinden. 1936 beyannamesini hatırladılar, açtılar ve dedikler ki bu beyannamede bu malınız yokmuş. Evet yoktu. Çünkü o zaman yoktu ki yazalım o beyannamede bulunsun diye. Çünkü 1962'de alındı burası ve 1987'ye kadar kullanıldı burası. Çocuk kampı olarak, amacına uygun. Ama yapılırkende bir ustanın organizasyonuyla ve gösterimiyle ve yardımıyla. çocukların emeğiyle burası yapıldı. Ben birkaç sene sonra gelmiştim. Şu yolun yapılmasında benim emeğim var. El arabasıyla taşlar çektik, kumlar çektik. Sonraki boyamalarda çok emekler verdik. Ayakta tutmak için çok emekler verdik oradan yetişenlerle birlikte. Şimdi 1936 beyannamesinde burası yokmuş listede. E yoksa orada aslında vakıflar tekrar mal alamazlar diye bir ibare yoktur. Sadece istekte bulunulmuştur ki mal bildiriminde bulunun diye. Ama bunlar punduna uydurup karar alıyorlar ve burası sizin değil. E değilse biz para verip aldık, yaptık, yaşıyoruz burada. E iyi aldınız, bir şey için değerlendirin. Faydalı birşey, yaşlılara, çocuklara, engellilere. Bir sürü imkana el verişli bir yerdir. Hayır aldılar naptılar biliyor musunuz? Hepiniz biliyorsunuz aslında. Parayla satın alınmış olan yeri eski sahibine geri hediye ettiler. Şimdi o ne yapsın burayı. Aaa gökten zembille miras düştü. Hemen elden çıkardı başkasına verdi. O da hikayeyi duydu o da elden çıkardı. Böyle kaç el değiştirdi. Tabi ki bunu kim yaptı? Devletin işiydi. Bu utanç nasıl temizlenir? Gene devlet kendisi nasıl sizin olamaz dedi, şimdi sizinmiş demesi lazım. Eğer özür dileme onuruna, erdemine sahipse ve ulaşmak istiyorsa bir özür olursa olur olmazsa kendi bilir. Özüre de ihtiyacımız yok ama buranın hikayesinin böyle bitmemesi lazım. Onun için hepimiz buradayız. Onun için el ele vermişiz. Hepinize teşekkür ediyorum. 8

Davacıyım Ey İnsanlık Hrant DİNK Aldılar bir sabah biz 13 çocuğu Gedikpaşa dan yürüyerek Sirkeci ye Oradan vapurla Haydarpaşa ya Haydarpaşa dan trenle Tuzla İstasyonu na İstasyondan da bir saat yürüyerek, göl ile denizi kenarlayan geniş ve uçsuz bucaksız düz bir araziye götürdüler. O zamanın Tuzla sı bugünkü gibi zenginlerin ve bürokratların villalarıyla dolu bir mekân değil İnce kumlu, bakir bir deniz kenarı ve denizden kopma bir göl parçası Uçsuz bucaksız arazide bir iki ev, tek tük incir ve zeytin ağaçları ve hendek kenarlarına serpilmiş dikenli böğürtlen çalıları Bir de bizim kurduğumuz Kızılay çadırları 8 ila 12 yaş arası biz 13 çelimsiz için yazları Gedikpaşa Yetimhanesi nin beton bahçesine mahkum olma sona ermişti Ailelerimizi, yakınlarımızı ancak geceleri uzaklarda, parlayıp sönen kent ışıklarını izlerken anımsıyorduk. Yere düşmüş ve üst üste yığılmış yaşlı yıldızlara benzetiyorduk kent ışıklarını. Üç yıl şafak vakti kalkıp, gece yarılarına dek çalışarak kamp binasını tamamladık. En kısa boylularımızdan biri olan Kütük (Zakar a böyle hitap ederdik) bir başına çimento torbasını kucaklayıp çatıya kadar çıkarabiliyordu. Geceleri uykuda yorgunluktan altımıza işerdik. Sekiz yaşımda gittim Tuzla ya. Tam 20 yıl oraya emek verdim. Eşim Rakel i orada tanıdım. Birlikte büyüdük. Orada evlendik. Çocuklarımız orada doğdu 12 Eylül den sonra kampımızın müdürünü Ermeni militan yetiştiriyor suçlamasıyla içeri aldılar. Haksız bir suçlamaydı. Hiçbirimiz Ermeni militanlar olarak yetiştirilmemiştik. Başsız kalan kampın ve yetimhanenin kapanmaması için görevi bu kez ben ve oradan yetişen arkadaşlarım üstlendik. Ama bir gün elimize bir mahkeme kağıdı tutuşturdular Siz Azınlık kurumları yer satın alma hakkına sahip değilmişsiniz! Biz zamanında size izin verirken yanlış yapmışız. Artık burası eski sahibinin olacak. 5 yıl süren direnişimize rağmen yenildik Ne yapalım ki karşımızda devlet vardı. Şikayetim var ey insanlık! Bizi, yarattığımız uygarlığımızdan attılar. Orada yetişmiş 1500 çocuğun alınterinin üstüne oturdular. Bizlerin çocuk emeğini gaspettiler. Orayı tekrar yoksul çocuklar için bir yetimhane yapsalardı, kimliği ne olursa olsun, yoksul ya da özürlü çocuklar için kamp olarak kullansalardı, hakkımı helâl ederdim. Ama bu şekilde emeğimi helal etmiyorum. Ve artık bizim yarattığımız Tuzla Yoksul Çocuk Kampı mız, bizim Atlantis uygarlığımız şimdi bir harabe Çocuk cıvıltıları çekilince suyu da çekilmiş kuyunun Binanın omuzları düşük Toprak çorak Ağaçlar küskün Benim isyanımın pike uçuşları ise, binbir özenle yaptığı yuvası bir darbeyle yok edilmiş kırlangıçınki kadar keskin Lakin çaresiz 9

Atlantis Silva ÖZYERLİ 40'lı yaşlar... Hayat, 40'lı yaşlarda bir mola verdirir insana, yavaşlatır ve durdurur. Artık ömrün, geriye dönüp bakma zamanıdır. Geriye, hayata adım atmaya başlandığın günlere, yani çocukluğa Baron Hrant Güzelyan... Belki kendi çocuğuna gereken ilgiyi göstermeyip Anadolu'yu karış karış,köy köy gezip unutulmakta, kimliğini unutmakta olan insanların çocuklarını toplayarak İstanbul'a getiren, onlara okul, yatacak, barınacak yer tahsis eden ve arkasından da onlara yazın kalacakları yer bularak kendini topluma feda eden bir insan... Hayatını ıskalayıp kendini topluma adayan bir insan... Nur içinde yatsın. Hazırlık... Yazdılar bize. "Okul çağı gelmiş çocuklar varmış, gönderin." dediler. Mamam tuttu elimden mahalle terzisine götürdü. Basmadan pijamalar, gecelikler diktirdi. Ağladığını hatırlıyorum. "Üzülme." dediler. Üzüldü mamam. Toparlandık.Tanıdık birine emanet edip Kuyriğimle bindirdiler bizi Kurtalan Ekspresi'ne. Ben altı, kuyriğim dokuz yaşında. Kara trenin arkasından sallanan eller... Vita tenekesinde kızarmış patates ve köfte... Artık kanayan tek şey dizlerimin yarası değil. Haydarpaşa... Soykırımda yüzlercesinin trenlere bindirilip yollara düşürüldüğü, nereye gideceğini, sonunun ne olacağını bilmeden gönderildiği yer Haydarpaşa. Biz gidenlerden değil, gelebilenlerden olduk. Gidenlerden sağ kalanlar unuttu her şeylerini, dillerini, kimliklerini, kültürlerini. İroniktir ama bense bugün dilimi, kültürümü biliyorsam Haydarpaşa'ya adım atmamdandır. Yetimhane... Hem rahatsız eder hem de ürpertir beni yetimhane kelimesinin soğukluğu. Geldiğim yer yetimhane değil, çok sıcak bir aileydi. İlk gün hadi "Ağotk bidi ınenk. / Dua edeceğiz." dedikleri zaman "Ben namaz kılmam, ben namaz kılmam." diye ağlamışım. Dua kelimesi, Diyarbakır'da Hristiyan kimliğimden dolayı 10

ezilmişliğim yüzünden olsa gerek öyle bir çağrışım yaptı. O kadar baskındı baskın kültür hayatlarımızda. Dua deyince başkası akla gelmiyordu. Artık Rakel kuyriğin kızlarıydık. Tertemiz, çok bakımlı olmalıydık. O zaman Tuzla da bomboş bir yerdi. Her yer bizim gibi... Ufuk çizgisini görür, yıldızları kendimize yorgan ederdik. Her şeyi biz yaptığımız için bir hiyerarşi de yoktu ortada. Herkes hayatın içinde bütün benliğiyle, bütün becerisiyle temizlikten, meyve-sebze toplamaya her işi yapardı. Kampın bahçesinde oynardık. Pazar günleri ailelerle buluşma günüydü. En nefret ettiğim gündü çünkü benim ailem Diyarbakır'daydı. Sonra denize giderdik el ele tutuşup ikinci, üçüncü el mayolarımızı giyip. Dönüşte öğlen yemeği yerdik, sonra da resim, müzik gibi şeylerle uğraşırdık. Ardından da serbest zaman geçirmemize izin verirlerdi. Zağigle beştaş oynardık. Ne zaman bir sahilde yürüsem hala beş tane taş toplarım. Sanki bir şeyler kaldığı yerden devam edecekmiş gibi... Dönüş... O altı yılın sonunda ailemi görmek üzere çocukluğumu geride bırakırken, Bana verilen ikinci el kıyafetleri hiç unutamıyorum: Siyah-beyaz, pötikare, kırmızı düğmeli bir manto ve kırmızı bir şapka... Ağlaya ağlaya geldiğim yerden buruk bir sevinçle geri dönüyordum. Ve bir gün, 1980 yılının kasırgası bize de uğradı. Burada Ermeni militanı yetiştiriyor! diyerek aldılar Baron'umuzu. Onca yıl geçmesine rağmen gözümün önünde çok net bir karedir gazetelerde çıkan haberler. Diyarbakır'daydım o yıllarda ama ben oradan geliyordum. Bu militan dedikleri ben miydim? "Ama bir gün elimize bir mahkeme kağıdı tutuşturdular... 'Siz Azınlık kurumları yer satın alma hakkına sahip değilmişsiniz! Biz zamanında size izin verirken yanlış yapmışız. Artık burası eski sahibinin olacak.' 5 yıl süren direnişimize rağmen yenildik. Ne yapalım ki karşımızda devlet vardı. Şikayetim var ey insanlık! Bizi, yarattığımız uygarlığımızdan attılar." Böyle demişti Hrant Ahparig. Ama o dozerin Atlantis'e girmesiyle artık şikayet yerini isyana bıraktı. Ne acıdır ki köklerine sarılırken tanımadığı çocuklarla kardeş olanları anlamaz o muktedirler. Kendinden olmayana "hoşgörü" gösterirken rekabetsiz, hırssız, kaybedeninin de kazananın da olmadığı bir Atlantis'i anlamaz. Yok etmek isterler yeryüzünde kalmış son masal diyarlarını. Kamp Armen de sevgi, inanç, umut ve kardeşlikten başkasını öğretmediler bize ve bugün biz öğrendiklerimizle yine bir yanımızı yaralamak, çocukluğumuzu da almak isteyenlerin karşısındayız, direniyoruz! 11

Vebali Çok Ağır Olur Yervant DİNK Temmuzun son günleriydi. Bir ikindi vakti, çocukların öğle şekerlemesi yaptığı saatlerdi. Geldiler. Kampın küçüklerinden biri seslere uyanıp pencereye koştu: Hey, uyanın! Kızılderililer geldi, kampımızı kuşattılar. Dışarıda, ekili alanların ardındaki dar patikadaki araçların hırıltılı seslerini duyuyorduk. Ekip otoları kampın etrafında fır dönüyordu. Hayır, gelenler Kızılderililer değil, şerif ve adamları dedim, Bu oyunda asıl Kızılderililer biziz. Çocuk üzgün bir ifadeyle sordu: Yani şimdi kötü adamlar biz miyiz? Yıllarca, çizgi romanlarda, western filmleriyle, vahşi Kızılderililer ile kahraman kovboyların hikâyeleri zihinlerimize işlenmişti. Nereden bilecektik, kötü bildiğimiz Kızılderililerin o toprakların yerlileri, asıl sahipleri olduğunu Asıl işgalciler, uzaklardan, başka bir kıtadan gelen beyazlardı. Bu gerçeği biz gençlik yıllarımızda öğrenmeye başladık. Aslında durum çizgi romanlardakinin tam tersiydi. Beyazlar gelmiş, yerlilerin varlıklarını ellerinden almış, bununla da yetinmeyip onları yaşadıkları bereketli topraklardan çok uzaklara, çorak arazilere sürmüşlerdi. O kadar çok kötülük etmişlerdi ki yerlilere, onlar da vahşileşmiş, insanlıktan çıkmışlardı. Bu western hikâyelerinde başrol oyuncusu şerif ve adamları olsa da, filmin sonlarına doğru mavi ceketliler yetişir, finalde de beyazların büyük şef i ortaya çıkardı, ve alkışlar arasında son Perde Bizimle oynamak istedikleri bu oyunda önceleri mavi ceketliler eksikti, onlar da şerif ve adamları gidince ortaya çıktılar. Ertesi gün, Tuzla kışlasındaki askerlerin saat başı cipleriyle patikadan resmigeçit yapışını izledik. Bunca yıl hep ana asfalt yoldan deniz kıyısına giden bu askerî kamyonlar, o gün niçin bizim denize gidip geldiğimiz patikayı seçmişlerdi? Biz yaşça yetişkinler bu oyunu çabuk bitirmek gerektiğini anladığımız için, ertesi gün çocukları ve çıkınlarımızı topladık, el ele tutuşup yollara düştük. Ver elini Tuzla istasyonu, ardından Haydarpaşa, Eminönü, nihayet Gedikpaşa Oh be, kurtulmuştuk! Erken sevinmişiz. Çok geçmeden anladık ki, büyük şef ardımıza düşmüştü. Devlet baba, çocukların kendi elleriyle var ettikleri o cennet yaşam sahasını içine sindirememişti. Mahkeme yoluyla bize ihtarı çekti. Bu gelen yazının meali çok açıktı: Sittirin gidin, burada size yer yok! Bununla da yetinmediler, yine geldiler, üzerimize üzerimize geldiler ve okulumuzu başımıza geçirdiler. Artık anlamıştık. Biz yerliler, onlar için her türlü yapıyı imar edebilir, yeni yaşam sahaları yapabilirdik, ama kendimiz için iki tuğlayı üst üste koymamız suçtu. Siz bu satırları okurken, yeni mülk sahibi yıkıma başladı bile. Kampımız, gözümüzün nuru, çocuk emeklerimizle yoktan var ettiğimiz Atlantis imize buldozerler kepçeyi vuruyor, onu parçalıyor, paramparça ediyorlar. Kepçe inip kalkarken viraneye dönen yemek salonumuz, yatak odalarımız, oyun bahçemiz, çiçeklerimiz, resimlerimiz, tozun dumanın arasında yok olup gidiyor. Gerçekte tarumar olan bina mı, yoksa hatıralar mı? Bundan çok daha beterlerini yaşamışken, bu yıkımın bizi, yüreğimizi daraltması niye? Duyguları anlatmak zor. Yüreğinden kopup gelen okkalı bir küfrü dişlerinin arasına hapsedip sözcüklerin dile gelmesine engel olmak da bir o kadar zor. Aslında kızgınlığımız kendimize. Biz Ermeniler ne çabuk unuttuk 1915 te halkımıza yapılan soykırımı, ne çabuk unuttuk 6-7 Eylül talanını Bugün bu yaşadıklarımız 1915 in devamı değil de nedir? Halkımız, bir gece gelen emirle, tüm varlıklarını bırakıp bilinmez bir yolculuğa çıkmamış mıydı? Bugünün farkı ne? Başbakan Davutoğlu sık sık diasporaya değinir, Onlar bizim diasporamız der. Doğru söylüyor. Bu kampı zamanında evi bilen onca çocuk, bugün dünyanın dört bir yanına dağılmış durumda. Bu diasporaya nasıl anlatacaksınız, kamplarının başına gelenleri? Bizim dönemimizle ilgisi yok diyebilirsiniz; doğrudur, sizin döneminizde el konmadı, ancak bugün, siz iktidardayken yıkılıyor. Bugün tüm sorumluluk size aittir. Sözün özü, bu çocukların alın teriyle yaratılmış kampa el koymanın evrensel hukuktaki tanımı, en basit ifadeyle gasp tır. Devlet, Kamp Armen i gasp etmiştir. Ve, bilin ki, bunun vebali çok ama çok ağırdır. 12

Mayriglerimize ve Hayriglerimize Çağrı! Arno KALAYCI Bir sabah Kamp Armene, Atlantis imize, Tuzla Çocuk Kampı na dozerlerle girdiler. Kampın üçte birini yıktılar. Tuzla nın duyarlı insanları koşup yetişti. Peşi sıra biz de yetiştik. Yedi gün oldu, Nor Zartonk olarak oradayız. Neresiydi Kamp Armen? Sahi, neden oradayız? Tarihimizi biliyoruz. Bizi nasıl kılıçtan geçirdiklerini, kendi ana yurdumuzdan nasıl silindiğimizi, kendi tarihimize, kendi kimliğimize dahi nasıl yabancılaştırıldığımızı biliyoruz. Sen de biliyorsun. Hrant Dink öldürüldüğünde, Sevag Balıkçı öldürüldüğünde, Samatya da Ermenilere yönelik saldırılar gerçekleştirildiğinde, Maritsa Küçük öldürüldüğünde kimseler duymasın diye yatak odalarınızda fısıltıyla neler konuştuğunuzu biliyoruz. Korkuyorsunuz, aradan 100 yıl geçtiği halde Çart ın sürdüğünün farkındasınız. Çocuklarınızın kötü şeyler yaşamasından, bir gün yeniden ansızın evlerinizden toplanmaktan, 6-7 Eylül pogromunda yaşadıklarınızı yeniden yaşamaktan, yeni Hrant lar vermekten korkuyorsunuz. Sizi öyle iyi anlıyoruz ki Bizleri, kucaklarken, çocuk avuçlarımızı tutarken bir yandan da mama(anne) deme bana sokakta dediğiniz çocuklarız biz. Oysa insan annesiyle anadilinde konuşmazsa nasıl insan olur? Dışarıda Ermenice konuşma, mümkünse adını söyleme, tanımadıklarınla konuşma, kavga etme, dayak da yesen sus dediğiniz çocuklarız biz. Herkes evladına Aman evladım olaylara karışma sakın. derken siz bunu iki kez daha söyleme ihtiyacı duyuyorsunuz. Niyesini çok iyi biliyoruz. Hrant tan, Sevag dan, Maritsa dan biliyoruz. Sözde ya da değil, soykırım sözcüğünü duyduğunuzda yüreğinizin nasıl hopladığını, her 24 Nisan ı, her 19 Ocak ı nasıl tedirgince geçirdiğinizi biliyoruz. E peki o zaman neden Kamp Armen deyiz? Neden rahat durmuyoruz. Neden sizi yeni telaşlara sürüklüyoruz? Biz artık çocuklarımızı böyle büyütmek, böyle yaşamak istemiyoruz. Biz artık anadilimizi sokakta konuşamadığımız için evde de konuşamaz hale gelmek, zamanla unutmak istemiyoruz. Sizin korkularınızla yaşamak istemiyoruz. Biz artık kaderimize razı gelmek istemiyoruz. Çocuklarımıza, bize mama, hayrig dahi diyemeyecekleri, adlarını Ermenice olmayan bir başkasıyla değiştirmek zorunda kalacakları bir dünya bırakmak istemiyoruz. Neresiydi Kamp Armen? Sen de iyi biliyorsun. O Büyük Felaket in peşi sıra binlerce yıl yaşadığımız topraklardan neredeyse kazınmıştık. Kılıçlardan arda kalanların ne şartlarda yaşadığını kendi yayalarından dedelerinden biliyorsun. Biz de biliyoruz, Aman aklı ermez. Bakarsın sokakta, okulda olmadık yerlerde konuşur, anlatır da başına bir hal gelir. Diyerek anlatmadıklarınızı kitaplardan okuyarak öğreniyoruz. Hiç uslu durmuyoruz. O kılıç artıklarının, o güzel insanların yetim çocuklarının, çocuk emeklerinin inşa ettiği Atlantis ti Kamp Armen. Hrant Dink, Hrant ahparig böyle derdi. Bahçesinde ceviz ağacının, çilek fidanlarının, meyvenin sebzenin eksik olmadığı, az ötesinde denizine girildiği, çocuklara dayanışmanın, sevginin, paylaşmanın, kardeşliğin, ezgilerimizin, anadilimizin öğretildiği, kendimiz için ne istiyorsak 13

başkaları için de istememiz gerektiğinin öğretildiği yani toprağında başka türlü bir dünyanın yeşerdiği yerdi Kamp Armen. Biliyoruz ki, eğer şimdi bizler, sizin çocuklarınız, başka türlü bir gelecek bırakmak istiyorsak çocuklarımıza yolu Kamp Armen den geçiyor. Hayır, orası yalnızca bir bina değil, bizim Atlantisimiz. Çocuklarımız kaybolmasın diye kaybolmuş bir uygarlığın yeniden inşa edildiği yer orası. Yoktan, yok oluşumuzdan var ettiğimiz, insanca yaşamaya dair umudumuz Toprağı işlemeyi, çimento harcı karıştırmayı, çalışmayı, emeğin ne denli kutsal ve en büyük yaratıcı olduğunu öğrendiğimiz yer orası. İnsanın anayurdu anadilidir derler ya, Kamp Armen anadilimizin yaşadığı yerdi. Çocuk gülümseyişlerimizin ve büyüyünce özlemle anacağımız dizlerimizdeki yaraların iyileştiği yerdi Kamp Armen. Bin beş yüz, evet bin beş yüz Ermeni çocuğunun çocuk emeğiyle gökyüzüne yükselmiş bir cennetti orası. Zamanın ötesine geçildiğinde ulaşmayı arzuladığımız cennetin, yer yüzündeki görünümüydü Kamp Armen. Belki sizin, belki eşinizin, belki arkadaşlarınızın, belki kuzeninizin çocukluğunun geçtiği, belki ilk kez aşık olduğu, arkadaşlığı, dayanışmayı öğrendiği, anadilinde ezgiler öğrendiği, belki yeni ezgiler yazdığı cennetti Kamp Armen. Bu yedi günde orada ne yaptık? Ne büyük yaramazlıklar yaptık biliyor musunuz? Ezgilerimizi dinledik, Koçari Ermeni halk oyununu öğrenmeye çalıştık, gerçi ben hala pek de beceremiyorum ama Sonra, Kampı temizledik, toprağı düzledik, yakında fideler dikeceğiz. Ayıptır söylemesi, bahçedeki marulu, dereotunu, naneyi toplayıp salata yaptık, afiyetle yedik. Kamp Armen in odalarına, oranın tarihini yaşayan ve yaşatan insanların isimlerini verdik. Mesela ben bunca zaman Rakel Dink in odasında kaldım. Bazı arkadaşım Hrant Dink in odasında bazılarıysa Garabet Orunöz adlı odada kaldı. Hrant ahparigle Rakel kuyriğin odalarını yan yana koyduk. Kampın eski müdürü Baron Hrant Güzelyan ı da unutmadık Bir sürü isimi daha yaşatmaya çalışıyoruz orada; Silva, Besse, Sevag Başka ne yaptık? Üniversitelerden hocalar çağırdık. Galatasaray dan, Sabancı dan, Boğaziçi nden hocalarla dersler yaptık yıllar sonra Kamp Armen de. Ama Ermenice dersini unutmadık. Sevag Balıkçı nın maması, Ani Balıkçı bizi kırmadı, Hayeren dersi yaptık onunla. Sonra tiyatro oynadık, Kamp Armen in ve çocuklarının hikayesini oyunlaştırdık. Bu arada küçücük çocukların cıvıltısı doluştu Kamp a eskiden olduğu gibi. Resim atölyeleri, ebru atölyeleri yaptık. Sonra, Vomank diye bir grup var ya, duymuşsundur, onlarla birlikte Hayeren şarkılar söyledik, çok güzeldi Garabet Orunöz lekamp ın tarihini konuştuk Daha bir sürü iş yaptık sayamadığım ve en önemlisi, bunların hepsini dayanışmayla yaptık. Birlikte yaptık. Ve biz bunları yaparken Hrant Dink in cenazesinde yürüyen onurlu insanlarla birlikte yaptık. Biz Kamp Armen deyiz. Tarihimize, anadilimize, geleceğimize, çocukluğumuza sahip çıkmak, sizin yaşadıklarınızı yeniden yaşamamak, kaderimize razı gelmemek için oradayız. Hrant Dink in mirasına, yolu Kamp Armen ile kesişen bin beş yüz çocuğun emeğine sahip çıkmak için. Kendilerinin kazdığı kuyunun tulumbasından su akıtacağım diye elleri nasır tutan çocukların, çocuk hayallerine sahip çıkmak için oradayız. Düşleriniz yerle yeksan olmasın, anadilimizi özgürce konuşabilelim diye, tarihimizi yeniden hatırlayabilelim diye, güvercin tedirginliğimiz son bulsun diye, hala varız diyebilelim diye Kamp Armen deyiz. Nor Zartonk lular, bizler, sizin anılarınıza, çocukluğunuza sahip çıkmak için bir haftayı doldurdu Kamp Armen de; peki ya siz çocuklarınıza sahip çıkmayacak mısınız? 14

Afedersiniz Ermeniler Buradalar! Basına ve Kamuoyuna İki yüzü aşkın Ermeni aydının, evlerinden alınarak zorla sürgüne tâbi tutulması ve bu aydınların yol üzerinde İttihat ve Terakki Cemiyeti nin silahlı örgütü Teşkilat-ı Mahsusa tarafından planlı bir şekilde katledilmesi nedeniyle, 24 Nisan 1915, Ermeni Soykırımı nın başlangıcını sembolize eder. Fakat 24 Nisan 1915, bu topraklardaki Ermeni halkına yönelik saldırıların ne ilkidir, ne de sonuncusu. Sultan II. Abdülhamit in emriyle kurulmuş olan Hamidiye Alayları eliyle gerçekleştirilen 1894-96 Katliamları ve 1908 de II. Meşrutiyet in ilanının hemen ardından gerçekleşen 1909 Adana Katliamı, kuşkusuz soykırımın öncülleridir. 24 Nisan 1915 i takip eden süreçte, Osmanlı coğrafyası devlet denetiminde gerçekleşen sistematik ve planı katliamlar ve sürgünlerle Ermenisizleştirildi. Ermenilerin tüm maddi birikimlerine el konurken, bütün kültürel mirası yok edildi. Şüphesiz ki, Ermeni Soykırımı ile yeni ulusal burjuvazi için sermaye birikiminin oluşturulması hedeflenmişti. Bu süreç zarfında Anadolu nun diğer Hristiyan halkları da soykırım politikasından payına düşeni aldı. Seyfo, yani Asuri- Süryani Soykırımı ile Pontus Soykırımı bu bağlamda değerlendirilmelidir. Bir soykırım suçunun son halkası ve suçun sürekliliği nin en önemli göstergesi, soykırımın inkarıdır. Nitekim varlığını ve sermayesini bu insanlık suçu üzerine kuran Türkiye Cumhuriyeti Devleti; imha, inkâr ve asimilasyon politikalarını sürdürmekte kararlı davranmaktadır. Kurulan yeni cumhuriyette her türlü etnik ve dinî farklılık yok sayıldı ve halk tektipleştirilmeye çalışıldı. Soykırımdan kaçarak kurtulan Ermenilerin yurtlarına geri dönüşü, Cumhuriyet in kurucu meclisi tarafından kanunlarla engellendi. Ermenisizleştirmenin yanı sıra bölge halkları inkar ve asimilasyon politikaları ile Türkleştirilmeye çalışıldı. Resmî ve gayrı resmi politikalarla anadiller yasaklandı. Bu yasaklar Vatandaş Türkçe Konuş gibi kampanyalarla desteklendi, anadilini konuşamayan sessiz şehirler yaratıldı. Soykırımın en önemli sebeplerinden biri olan sermayenin Türkleştirilmesi ise, doğal bir politika olarak cumhuriyet tarihi boyunca 1936 Beyannamesi, Varlık Vergisi, 6-7 Eylül Pogromu ve Vakıflar Kanunu gibi pratiklerle uygulanageldi. Bir diğer yandan Ermenice yer adları değiştirilip, mezarlıklar, kiliseler, okullar yok edildi. Ermeni halkının tarihsel varlığı bölge halklarına ve hatta Ermenilere dahi unutturulmak istendi. Katliam, talan ve yıkımların ardın- 15

dan gelen ve Beyaz Soykırım olarak adlandırılan bu asimilasyon politikaları günümüzde de sürmektedir. Yeni İnkar Politikaları Geçtiğimiz sene, Soykırım ın 99. yılında, beklenen olmuş ve Türkiye ve dünya halkları nezdinde, 99 yıldır süregelen kaba inkârcı politikalar iflas etmiş, sürdürülemez hale gelmiştir. Dönemin başbakanı Erdoğan ın taziye ve ortak acı açıklamaları, devletin 99 yıldır devam eden Ermeni Soykırımı nı inkarının yeni bir biçimi olarak ortaya çıkmış, 2015 stratejisinin manifestosu niteliği taşımıştır. Nitekim bu sene ise benzer bir açıklama başbakan Davutoğlu tarafından dile getirildi. Bu zihniyetin samimiyeti, Afedersiniz kendini belli etmektedir. Henüz geçtiğimiz günlerde, Avrupa Parlamentosu nun soykırım kararından sonra, Cumhurbaşkanı Erdoğan bütün nefretiyle Ermenileri, 1915 travmasını bilerek hatırlatırcasına, Türkiye sınırlarından kovmakla, tarihsel yurtlarından bir kez daha sürgüne yollamakla tehdit etmiş, Ermenilere yönelik linçin önünü açmış, yeni katliamlara davetiye çıkartmıştır. Ermeni halkı, bu topraklarda katliamlar, pogromlar, baskılar, asimilasyonlar atlatmıştır. Tüm bunlara rağmen varlığını sürdürmüş, ortaya özörgütlülüklerini çıkartmış, tüm çabalara rağmen kamusal alandan geri adım atmamıştır. Erdoğan a sesleniyoruz: Buradayız! Senin gücün Ermeni halkını tarihsel yurdundan silmeye yetmez! Merhamet Değil Adalet İstiyoruz Geçmiş yıllarda Türkiye de düzenlenen Ermeni Soykırımı nı anma etkinlikleri, Türkiye halkları arasında empati kurma ve birlikte mücadele etmeyi öğrenme açısından çok önemli adımlardır. Fakat bu anmalar kişisel vicdani arınma seansları na dönüşmemelidir. Biz Türkiye ve dünya Ermenileri olarak merhamet değil adalet istiyoruz! Bu bağlamda başta Ermeni Soykırımı olmak üzere devletin üzerine inşa edildiği tüm insanlık suçları ile yüzleşilmelidir. Ermeni Soykırımı bağlamında; Sınırı tek taraflı olarak kapatan Türkiye nin, ön koşulsuz olarak Türkiye-Ermenistan sınırını açması, Kökeni bu topraklar olan Diaspora Ermenilerine koşulsuz yurttaşlık verilmesi, Yaşananların bir soykırım olduğunun kabul edilip özür dilenmesi, Soykırım faillerinin basında ve ders kitaplarında ifşa edilmesi ile inkarcılığı sürdürenlerin ifşası ve onlarla her türlü işbirliğinden kaçınılması, Türkiye burjuvazisinin 1915 sonrası sermaye birikiminin hesabını vermesi ve soykırım mağdurlarına verilen zararın tazmini, Ermeni halkına ait okul, hastane, kilise gibi tüm kamusal alanların restorasyonu ve iadesi, Soykırımı inkar propagandası için kurulmuş organizasyonların lağvedilmesi ve devletin inkar için harcadığı bütçenin toplumsal bir yüzleşmenin sağlanmasına ayrılması bizlerin haklı talepleridir. Bir yüz yıl daha adaletsizlik ile yaşamamak, adil bir gelecek inşa etmek için Ermeni Soykırımı nın 100. yılında halkların ortak ve kararlı bir mücadele yürütmesi gerektiği açıktır. Bu talepler ışığında yürütülecek bir mücadele, halklara yönelik benzeri soykırımların, saldırıların, pogromların bir daha yaşanmamasının ve Türkiye halklarının arasında kurulacak bir barış ve ortak yaşamın temelini de sağlayacaktır. Bütün halkları, bu adalet mücadelesinde yer almaya, bizimle birlikte durmaya, inkarı ve asimilasyonu sürdüren muktedirlere karşı Buradayız! diye haykırmaya çağırıyoruz. 24.04.2015 NOR ZARTONK / ՆՈՐ ԶԱՐԹՕՆՔ 16

Kamp Armen Direnişi Sürüyor! Alexis KALK 6 Mayıs sabahı başlayan Kamp Armen yıkımı, Nor Zartonk, konuya duyarlı demokrat Tuzlalılar, pek çok siyasi parti ve sivil toplum kuruluşunun alana gelmesi ile durduruldu. O ilk günden bu yana Kamp Armen de adalet nöbeti aralıksız sürmekte. Sistematik, devlet eliyle planlanmış ve örgütlenmiş bir imha politikası olarak soykırım, sadece fiziksel yok etmeyle sınırlı olmayıp etnik temelli asimilasyon ve yok etme amacıyla kültürel, ekonomik ve sosyal politikalarla tamamlanır. Bu bağlamda kilise, okul, hastane ve bunları besleyen vakıf akarları gibi Ermeni kamusal mülklerinin gasbı da soykırımın devamı niteliğindedir. İşte 1915 Ermeni Soykırımı nın büyük kıyım dönemi sonrasında Anadolu nun çeşitli yerlerine dağılmış olan kılıç artıkları ve onların çocukları kendi kültürlerini ve dinlerini öğrenecek ve yaşayacak koşullardan yoksun bırakılmışlardı. Anadolu nun en ücra köşelerine kadar yayılmış olan ve sayıları binlerle ifade edilen Ermeni kilise, okul ve hastaneleri gasp edilmiş, yakılmış veya yıkılmıştı. 1950 lerden sonra İstanbul Ermenilerinin Anadolu da kalan Ermenilerle dayanışma çabaları yoğunlaştı. Bu çabalardan biri de Gedikpaşa Ermeni Protestan Kilisesi ve Mektebi Vakfı nın İstanbul Gedikpaşa daki okuluydu. Anadolu dan getirilen özellikle yoksul, yetim ve öksüz çocuklar kış aylarını İstanbul Gedikpaşa da geçiriyorlardı. Uzun geçen yaz tatillerini değerlendirmek üzere bir yaz kampı kurulması fikri Kamp Armen i ortaya çıkardı. Böylece çocuklar yaz tatilinde kışın öğrendiklerini unutmamış olacaklardı. Kamp Armen Tuzla da 1962 yılında parası ödenerek ve resmi makamlardan gerekli tüm izinler alınarak Gedikpaşa Ermeni Protestan Kilisesi ve Mektebi Vakfı tarafından satın alınan arazi üzerinde, 8 ila 17