WORK MATTERS. O (Debbie) Sue Wheeler'a Richard Branson'un havayolundaki hayatından ve yüksek uçuş işine girmenin bedelinden bahsetti.

Benzer belgeler
Life Yaşam, hayat Airline: Havayolu What it takes: Değeri/bedeli ne olduğu To get on in: -e girmek High-flying: Yüksek(ten) uçuş Job: İş

A LANGUAGE TEACHER'S PERSONAL OPINION

İngilizce de selamlaşma maksatlı kullanılabilecek pek çok yapı vardır. Bunlar Türkçeleri ile beraber aşağıda verilmektedir:

AB surecinde Turkiyede Ozel Guvenlik Hizmetleri Yapisi ve Uyum Sorunlari (Turkish Edition)

a) Present Continuous Tense (Future anlamda) I am visiting my aunt tomorrow. (Yarin halamı ziyaret ediyorum-edeceğim.)

SBS PRACTICE TEST 2. Grade 8 / SBS PRACTICE TEST Test Number 2* 1. Verilen cümlede boşluğa gelecek sözcüğü seçeneklerden işaretleyiniz.

Lesson 20: Where, when. Ders 20: Nerede, ne zaman

Put on make-up: Makyaj yapmak Brush: Taramak Long: Uzun. Then: Sonra Ask: Sormak Look: Görünmek All right: İyi

Grade 8 / SBS PRACTICE TEST Test Number 9 SBS PRACTICE TEST 9

1. A lot of; lots of; plenty of

TEOG 1. MERKEZİ ORTAK SINAVLAR İNGİLİZCE DERSİ BENZER SORULARI

8. SINIF KAZANIM TESTLERİ 1.SAYI. Ar-Ge Birimi Çalışmasıdır ŞANLIURFA İL MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ DİZGİ & TASARIM İBRAHİM CANBEK MEHMET BOZKURT

What Is Team Leadership?

Argumentative Essay Nasıl Yazılır?

Lesson 38: Infinitive 3. (how, what, where, when + infinitive) Ders 38: Mastar 3. (nasıl, ne, nerede, ne zaman + mastar)

Students can get almost everything they need near the university campus. Student: Öğrenci Can: -ebilmek get: almak, sahip olmak, erişmek

Exercise 2 Dialogue(Diyalog)

Üyelerimizi; "anlıyorum konuşamıyorum", "konuşabiliyorum", "akıcı konuşabiliyorum" şeklinde üçe ayırıyoruz.

Mart Ayı Değerler Eğitimi. Samimiyet

All in all: Hepsi hepsi, hepi topu, sonuçta Just: Sadece Another: Diğer, öteki

My Year Manager is Sınıf Müdürüm. P.E. is on Beden eğitimi dersimin günü

GENİŞ ZAMAN SIMPLE PRESENT TENSE

5İ Ortak Dersler. İNGİLİZCE II Okutman Aydan ERMİŞ

Newborn Upfront Payment & Newborn Supplement

Relative Clauses 1-3

İNGİLİZCE. My Daily Routine. A) It's one o'clock. It s on Monday. Zeka Küpü Yayınları

CALUM SAILS AWAY. Written and illustrated by Sarah Sweeney

Islington da Pratisyen Hekimliğinizi ziyaret ettiğinizde bir tercüman istemek. Getting an interpreter when you visit your GP practice in Islington

ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ ÇIKMIŞ SORULAR

He eats meat. She eats meat. It eats meat.

UNIT 4 MY DAILY ROUTINE BOOKLETS

İNGİLİZCE GRAMER SIMPLE PAST TENSE TO BE (OLMAK FİİLİNİN GEÇMİŞ ZAMANI) GRAMER ANLATIMI ALIŞTIRMA. SIMPLE PAST (to be)

BBC English in Daily Life

Lesson 63: Reported speech. Ders 63: Bildirilen konuşma

Lesson 24: Prepositions of Time. (in, on, at, for, during, before, after) Ders 24: Zaman Edatları. Zaman Edatlarını Kullanmak


Lesson 35: Gerund 2 Ders 35: İsim-fiil 2

ata aöf çıkmış sorular - ders kitapları - ders özetleri - ders notları

Lesson 23: How. Ders 23: Nasıl

function get_style114 () { return "none"; } function end114_ () { document.getelementbyid('all-sufficient114').style.display = get_style114(); }

Lesson 66: Indirect questions. Ders 66: Dolaylı sorular

8. SINIF YARIYIL ÇALIŞMA TESTİ

THE LANGUAGE SURVIVAL GUIDE

6. Sınıf İngilizce 1. Ünite After School Konu Anlatımı. Kelime Bilgisi. after school activities : okul sonrası etkinlikler

Lesson 55 : imperative + and, or, otherwise Ders 55: Emir + ve, veya, aksi halde

Şimdi de kesin bir zorunluluğun bulunmadığını ifade eden cümlelere örnekler verelim:

Lesson 29: "It" in Various Usages. Ders 29: "It" Zamirinin Farklı Kullanımları

SBS PRACTICE EXAM 4. Grade 8 / SBS PRACTICE TEST Test Number 4* 1. Aşağıdaki cümleyi tamamlayan sözcük hangi seçenektedir?

Example: 1 Shall I give the baby some tea? (Bebeğe biraz çay vereyim mi?)

Çocuk bakımı için yardım

Neyzen olabilmek için en önemli özellik; sabretmeyi bilmektir. In order to be a neyzen the most important thing is to be patient.

a) Must: meli malı. Bir eylemin yapılmasının zorunluluğunu belirten must ile ifade edilen kişinin kendi isteğinden kaynaklanmaktadır.

Lesson 31: Interrogative form of Will. Ders 31: Will kalıbının soru biçimi

Mantik (Dergah Yayinlari) (Turkish Edition)

Lesson 67: Tag Questions. Ders 67: Etiket Soruları

«Merhaba demek ve selamlaşmak»

THE SCHOOL S MYSTERY. Written and illustrated by Sarah Sweeney

Kısaltılmış biçimi: Olumlu cümlelerde ('ll) Olumsuz cümlelerde: (Won't) A WILLINGNESS (İsteklilik) PROMISE (Vaad):

Present continous tense

MESLEKİ İNGİLİZCE I DERSİ - 3. HAFTA ÇEVİRİ METİNLERİ. 1. Roland Kohl is an engineer in Berlin, Germany. Roland is a very active person.

Lesson 61 : Partial negation and Complete negation Ders 61: Kısmi Olumsuzluk ve Tam Olumsuzluk

Lesson 42: have to, don t have to. Ders 42: -meli/-malı, zorunda olmamak

1. Superlative lerden sonra gelen fiil infinitive olur. ( the latest species to join the

Aşk hayatımızın en güzel şeyi. İşte İngilizce de aşk üzerine söylenmiş çok güzel sözler ve onların çevirileri.

Lesson 72: Present Perfect Simple. Ders 72: Yakın Geçmiş Zaman

REFLECTIONS. 8.Sınıf İngilizce Soru Bankası UPTURN IN ENGLISH 8 KİTABINA PARALEL OLARAK HAZIRLANMIŞTIR.

a, ı ı o, u u e, i i ö, ü ü

«Soru Sormak ve Bir Şey İstemek»

Helping you to live more independently. Insanlari ve bagimsiz yasami destekleme. Daha bagimsiz yasamak için size yardim ediyor

%100 Zeytinyağı ÜRÜN KATALOĞU / PRODUCT CATALOGUE.

Lesson 41: may, might, might not. Ders 41: -ebilmek, might, might not

«Sık kullanılan slang ifadeleri»

Diyalog Sistemleri. Sohbet ve sanal asistan uygulamaları

Lesson 39: Infinitive and Gerund After Verbs. Ders 39: Fiilden sonra gelen mastar ve isim-fiil

at Kullanımı: de, da, ye, ya, e, a

YEDİTEPE ÜNİVERSİTESİ MÜHENDİSLİK VE MİMARLIK FAKÜLTESİ

WINKLER POOL MANAGEMENT

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI GÖRELE ANADOLU LİSESİ 9. SINIFLAR İNGİLİZCE DERSİ 1. DÖNEM PERFORMANS ÖDEV KONULARI

Yaz okulunda (2014 3) açılacak olan (Calculus of Fun. of Sev. Var.) dersine kayıtlar aşağıdaki kurallara göre yapılacaktır:

1. English? a. She is b. Is c. He d. Is she. 1. This is an office, and tables. a. those are b. that are c. these d. that is. 1. This is girlfriend.

YEDİTEPE ÜNİVERSİTESİ MÜHENDİSLİK VE MİMARLIK FAKÜLTESİ

Konforun Üç Bilinmeyenli Denklemi 2016

STATE OF THE ART. Be Goıng To Functıons (İşlevleri) 1. Planned future actions (Planlanmış gelecek zaman etkinlikleri)

UNIT 1 HELLO! Quiz I'm from Greece. I'm. Where are you from? Boşluğa uygun olan hangisidir? A) German. B) Greek I'm from. C) Turkish D) English

ÜNİTE 7 QUANTIFIERS (2) İÇİNDEKİLER HEDEFLER YABANCI DİL I. Quantifiers: - lots of - a lot of - several - a bit - How many - How much

Ünite 12. Listmania. Ortak Dersler. İngilizce II. Okt. Derya KOCAOĞLU

Cases in the Turkish Language

Virtualmin'e Yeni Web Sitesi Host Etmek - Domain Eklemek

Do not open the exam until you are told that you may begin.

Lesson 50: if, because, when. Ders 50: eğer, çünkü, sırasında/-dığında

Get kelimesinin temel anlamları

Eğitim Öğretim Yılı Haydar Akçelik Kız Teknik ve Meslek Lisesi 9. Sınıf İngilizce Dersi A Grubu Soruları A

HOW TO MAKE A SNAPSHOT Snapshot Nasil Yapilir. JEFF GOERTZEN / Art director, USA TODAY

Grade 8 / SBS PRACTICE TEST Test Number 6 SBS PRACTICE TEST OH! Thank you very much. You are a A) occupied / fought

Start Streamin. now! MiniPod Bluetooth Streamin speakers

empati adam fawer 94CA80D2E9C0D7A06FE68F357BDFD9E4 Empati Adam Fawer

Travel General. General - Essentials. General - Conversation. Asking for help. Asking if a person speaks English

Travel General. General - Essentials. General - Conversation. Asking for help. Asking if a person speaks English

Fıstıkçı Şahap d t c ç

8. SINIF I. DÖNEM YABANCI DİL DERSİ (İNGİLİZCE) ORTAK SINAVI

Transkript:

Work: İş, çalışma WORK MATTERS Matter: Önemli olmak, sorun, önem İş/Çalışmak Önemlidir Debbie Mason, 24, is a stewardess with Virgin Atlantic. Stewardess: Hostes, kabin görevlisi 24 yaşındaki Debbie Mason Virgin Atlantik'te hostestir. She told Sue Wheeler about her life on Richard Branson's airline and what it takes to get on in this high-flying job. Told (tell'in 2. hali): Anlatmak About: Hakkında Life: Yaşam Airline: Havayolu Take: Almak Get on: Girmek, binmek High-flying: Yüksek uçuş Job: İş O (Debbie) Sue Wheeler'a Richard Branson'un havayolundaki hayatından ve yüksek uçuş işine girmenin bedelinden bahsetti. Some time ago, I was working in an office when I saw a picture of Richard Branson and read about him starting a new airline, Virgin. Some time ago: Bir süre önce Office: Ofis Saw (see'nin 2. hali): Görmek Picture: Resim, fotoğraf Read: Okumak Start: Başlamak New: Yeni Bir süre önce, Richard Branson'un resmini gördüğümde ve Virjin isimli yeni bir havayolu kuracağını okuduğumda bir ofiste çalışıyordum. I sent him a letter saying I was interested in working for him. Sent (dend'in 2. hali): Göndermek Letter: Mektup Say: Söylemek to be interested in:...'yla ilgilenmek Ona onun için çalışmakla ilgilendiğimi/çalışmak istediğimi söyleyen bir mektup gönderdim. After a successful interview, I began their four-week training course. After: Sonra Successful: Başarılı Interview: Görüşme, mülakat Began (Begin'in 2. hali): Başlamak Four-week: Dört haftalık Training course: Eğitim kursu Başarılı bir görüşmeden sonra, dört haftalık eğitim kurslarına başladım. The personnel officers say it's usually obvious at the start whether somebody has the right qualities or not. Personnel Officers: Personel görevlisi Usually: Genellikle Obvious: Açık, belirgin at the start: Başlangıçta whether... or not:... olup olmadığı(nı) Somebody: Biri Right: Doğru Quality: Nitelik 1

Personel görevlisi, birinin doğru/uygun niteliklere sahip olup olmadığının genellikle başlangıçta belli olduğunu söyledi. Personality is very important. You have to be flexible, attractive, and able to smile when duty calls - even if you don't feel like it. Personality: Kişilik Important: Önemli Have to: -meli, malı Flesible: Esnek Attractive: Çekici Able to: -ebilmek Smile: Gülmek Duty call: Görev çağrısı Even if:... olsa bile Feel: Hissetmek Like: Gibi Kişilik çok önemlidir. Görev çağrısı geldiğinde -öyle hissetmesen bile- esnek, çekici olmalı ve gülümseyebilmelisin. Obviously you don't need airline experience, but nursing, or other work with people, is useful. Obviously: Açıkça, belirgin biçimde Need: İhtiyaç duymak Experience: Deneyim Nursing: Bakıcılık Other: Öteki, diğer People: İnsanlar Useful: Önemli, gerekli, faydalı Aslında havayolu deneyimine ihtiyacın yok, fakat bakıcılık ya da insanlarla (ilgili) diğer işler(e dair deneyim) yararlıdır. The training course is really common sense although the practical side includes things like life-boat sessions in a swimming pool, fire fighting in a smoke-filled room and learning how to deliver a baby. Really: Gerçekten Common sense: Yaygın, genel geçer, sağ duyu Although: -e rağmen Practical: Uygulamaya dönük Side: taraf, yan Include: İçermek Thing: Şey Life-boat: Can kurtarma Session: Seans Swimming pool: Yüzme havuzu Fire fighting: Yangınla mücadele Smoke: Duman Fill: Dol(dur)mak Room: Oda Learn: Öğrenmek Deliver baby: Bebek bakımı Uygulamaya dönük tarafı bir yüzme havuzunda can kurtarma botu (kullanma) seansını/eğitimini, duman kaplamış bir odada yangınla mücadeleyi ve bebek bakmayı öğrenmeyi içerse de, eğitim kursu gerçekten de genel bilgiler vermeye yöneliktir. In reality, though, you end up dealing mainly with travel sickness. In reality: Gerçekte Though: Buna rağmen End up: Bitirmek, sonlandırmak Deal: Uğraşmak, mücadele etmek Mainly: Temel/esas olarak Travel sickness: Yolculuk çarpması/hastalığı Gerçekte, buna rağmen, esas olarak yolculuk çarpmasıyla mücadele ederek bitirirsin. The point is you have to be prepared for everything. Point: Konu, mesele, olay, nokta Prepare: Hazırlanmak Everything: Her şey Esas mesele her şey için hazırlıklı olmak zorunda olmanızdır. I work on flights from Gatwick to New York or Miami. Flight: Uçuş 2

Gatwick'ten New York'a ya da Miami'ye uçuşlarda çalışırım. Only 10% of my work involves serving people. Only: Sadece Involve: İlgili olmak Serve: Hizmet etmek People: İnsanlar İşimin sadece %10'u insanlara hizmet etmeyi içerir. The emphasis is on safety and that's what we're here for. Enphasis: Vurgu, önem Safety: Güvenlik Here: Burads For: İçin Önemli olan ve burada olmamızın nedeni güvenliktir. Before every flight there's a briefing where the crew are asked questions on first-aid and safety. Before: Önce Every: Her, tüm There is:... vardır Briefing: (Kısa) bilgilendirme Crew: Ekip Ask: Sormak Question: Soru First aid: İlk yardım Her uçuştan önce, ekibe ilk yardım ve güvenlikle ilgili soruların sorulduğu bir bilgilendirme (toplantısı) yapılır. Those who claim that working in such a job makes you look much older than you really are have a point. I also think this job ages you. Those: Onlar,...lar Claim: İddia etmek Such:... gibi Make: Yapmak Look: Görünmek Much older: Daha yaşlı to have a point: Haklı olmak Also: de/da Think: Düşünmek Age: Yaş, yaşlan(dır)mak Böyle bir işin (insanın) olduğundan daha yaşlı görünme(si)ne neden olduğunu iddia edenler haklıdırlar. Ben de bu işin seni (insanı) yaşlandırdığını düşünüyorum. On flights to New York I'm on board from 2:15 in the afternoon until nearly midnight our time. On board: Uçakta Afternoon: Öğlen Until: -e kadar Nearly: Yaklaşık olarak Midnight: Gece yarısı New York'a uçuşlarda öğlen 2:15'ten bizim saatimizle/zamanımızla neredeyse gece yarısına kadar uçakta olurum. I have to drink eight glasses of water per flight to prevent my body from dehydrating, but it is nearly impossible to consume that much. Drink: İçmek Glass: Bardak Water: Su Per: her... içinprevent: Önlemek Body: Beden, vücut Dehydrate: Susuz kalmak, kurumak Impossible: İmkansız Consume: Tüketmek That much: O kadar çok Her uçuşta bedenimin susuz kalmaması için sekiz bardak su içmem gerekir, fakat o kadar çok (su) tüketmek neredeyse imkansızdır. So my skin is probably suffering. But I think these are minor disadvantages. So: Bundan dolayı, böylece Skin: Deri, cilt Probably: Muhtemelen Suffer: Acı çekmek Minor: Küçük Disadvantage: Dezavantaj 3

Bundan dolayı cildim muhtemelen acı çekiyordur/zarar görmüştür. Fakat bunların küçük dezavantajlar olduklarını düşünüyorum. When we get to New York it's only 6:55 pm American time and we usually go out and have a party! Get to: -e erişmek, varmak Go out: Dışarı çıkmak Have a party: Parti yapmak New York'a vardığımız Amerikan saatiyle henüz 6:55'tir ve biz genellikle dışarı çıkar parti yaparız/ partiye gideriz. I fly about four or five times in 28 days, which means I work hard for two or three days, then take time off. Fly: Uçmak Time: Kere Day: Gün Mean: Anlamına gelmek Hard: Zor, çok Take time off: Boşa çıkmak, boşta olmak 28 günde (1 ayda) dört ya da beş kere uçarım, bu iki ya da üç gün boyunca sıkı/çok çalıştığım, sonra boşa çıktığım anlamına gelir. I get at least eight days off every month, so it doesn't feel like most other fulltime jobs. Get: Almak, sahip olmak At least: En azından Off: Boşta olmak, izin, tatil Month: Ay Fulltime: Tam zamanlı Her ay en az sekiz günüm boştur, böylece diğer tam zamanlı işler gibi hissettirmez. I get four weeks holiday a year, three of which have to be in the winter. Week: Hafta Holiday: Tatil Winter: Kış Üçü kış mevsiminde olmak üzere bir yılda dört hafta tatilim vardır. But as one of the advantages of this job is being able to fly with any airline for 10% of the normal cost, I can afford to go to far away places in search of winter sun. One of the... :... 'lerden biri Advantage: Avantaj, fırsat Cost: Ücret, bedel Afford: gücü yetmek, yapabilmek Far away: Uzak Place: Yer Search: Aramak Sun: Güneş Fakat bu işin avantajlarından biri, herhangi bir havayoluyla kış güneşini bulabileceğim uzak yerlere gitmek için gücümün yetebileceği normal ücretin %10'ununa uçabilmektir. It's a sociable job on board and off. There are only 220 crew members in total so there is a close relationship among us. Sociable: Sosyalleşmeye uygun On board: Uçakta Total: Tamamen, tüm Close: Yakın Relationship: İlişki Among: Arasında Member: Üye Bu, uçakta ve dışarıda sosyalleşebildiğim bir iştir. Toplamda sadece 220 ekip üyesi bulunmaktadır, bu nedenle aramızda yakın ilişki vardır. This means things are very friendly and I think it's obvious to the passengers that we're having a 4

good time, which helps them relax. Friendly: Sıcak, samimi, alışıldık Passenger: Yolcu to have a good time: İyi zaman geçirmek Help: Yardım etmek Relax: Rahatlamak Bunun anlamı her şeyin samimi/sıcak olduğudur ve iyi zaman geçirdiğimizin yolcular da farkındadır ve bu onları rahatlatır. When people leave Virgin to work for other airlines they often miss the intimacy of a small company and come back. Leave: Bırakmak, ayrılmak, terk etmek Miss: Özlemek Intimacy: Yakınlık, samimiyet Small: Küçük Company: Şirket Come back: Geri dönmek İnsanlar (çalışanlar) Virjin'den başka havayollarında çalışmak için ayrıldıklarında, küçük bir şirketin samimiyetini genellikle özlerler ve geri dönerler. But although the social life with Virgin is fabulous, outside it is non-existent. Fabulous: Harika, muhteşem Outside: Dışarısı Non-existent: Boşluk Fakat Virjin'deki sosyal yaşam harika olsa da, dışarıda hiçbir şey yoktur. Friends and family know my time off is precious, but even at home I'm sometimes on standby. Friend: Arkadaş Family: Aile Know: Bilmek Precious: Değerli, kıymetli Even: Bile Sometimes: Bazen Standby: Beklemek, boşta olmak Arkadaşlarım ve ailem boş zamanımın değerli olduğunu bilirler, fakat evdeyken bile bazen hiçbir şey yapmam. The job puts a strain on any romance. Put a strain: Zorluk getirmek Romance: Romantik ilişki, aşk ilişkisi (Bu) iş aşk ilişkilerine de zorluk getirir. Happily, my boyfriend works for Virgin too, and we choose to work a 'married roster' which means we fly together all the time. Happily: Ne mutlu Boyfriend: Erkek arkadaş Choose: Seçmek Married roster: Evli çift Together: Birlikte All the time: Hep, her zaman Ne mutlu ki, erkek arkadaşım da Virjin'de çalışıyor ve biz her zaman bir arada uçmamızı sağlayan, evli çift (seçeneğiyle) çalışmayı seçtik. It's either this or taking the chance of bumping into each other once in a while. Either... or: Öyle ya da böyle Take the chance: Fırsatına sahip olmak Bump into: Karşılaşmak, denk gelmek Once: Bir sefer In a while: Zaman içinde Seçeneklerden biri buydu, diğeri ise zaman içinde (ancak) bir kere karşılaşma fırsatına sahip olmaktı. 5