Temmuz sayımızın teması: Deniz



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

YOL AYRIMI SENARYO ALĐ CEYLAN

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Yazar : Didem Rumeysa Sezginer Söz ola kese savaşı Söz ola kestire başı Söz ola ağulu aşı Yağ ile bal ede bir söz Yunus Emre

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

SATRANÇ. Satranç öğrenmek benim için her zaman zor olmuştur. Yirmi yaşıma gelmeme rağmen

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

Ilgaz (14 Şubat 2010) Yazı ve fotoğraflar: Hüseyin Sarı (huseyinsari.net.tr)

Ramazan Alkış. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Pırıl pırıl güneşli bir günde, içini sımsıcak saran bir mutlulukla. Cadde de yürüyordu. Yüzü gülümseyen. insanların kullandığı yoldan;

Hafta Sonu Ev Çalışması HAYAL VE GERÇEK

Şiir. Kategori: Şiir Cuma, 23 Nisan :15 tarihinde yayınlandı. Gösterim: / 7 Phoca PDF 1. SEN (1973) Senden, senden, hep senden,


Fethiye, Likya sahilinde bulunan en büyük tatil yöresidir. Ölüdeniz, Hisarönü, unutulmaz anlar yaşayabilirsiniz.

yeni kelimeler otuzsekizinci ders oluyor gezi genellikle hoş geldin mevsim hoş bulduk ilkbahar gecikti ilkbahar mevsiminde geciktiniz kış mevsiminde

KURALLI VE DEVRİK CÜMLELER. --KURALLI CÜMLE: İş, hareket, oluş bildiren sözcükler cümlenin sonunda yer alıyorsa denir.

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

Bir gün, kozada küçük bir delik belirdi; bir adam oturup kelebeğin saatler boyunca bedenini bu küçük delikten çıkarmak için harcadığı çabayı izledi.

DENEYLERLE BÜYÜYORUZ

Iron Butt Reports - 09 July 2011

Tatil ve Yöre Rehberi

Dört öğrenci sabahleyin uyanamamışlar ve matematik finalini kaçırmışlar, ertesi gün hocalarına gitmişler, zar zor ikna etmişler. Arabaya bindik yolda

Adım Tomas Porec. İlk kez tek boynuzlu bir at gördüğümde sadece sekiz yaşındaydım, bu da tam yirmi yıl önceydi. Küçük bir kasaba olarak düşünmeyi

Parlar saçların güneşin rengini bana taşıyarak diye yazıvermişim birden.

ALTIN BALIK. 1. Genç balıkçı neden altın balığı tekrar suya bırakmayı düşünmüş olabilir?

Bir başka ifadeyle sadece Allah ın(cc) rızasına uygun düşmek için savaşmış ve fedayı can yiğitlerin harman olduğu yerin ismidir Çanakkale!..

TEST: Nasıl Daha Verimli Öğrendiğinizi Biliyor musunuz?

SIFATLAR. 1.NİTELEME SIFATLARI:Varlıkların durumunu, biçimini, özelliklerini, renklerini belirten sözcüklerdir.

"Nereden başlasam, nasıl anlatsam..."

5. SINIF TÜRKÇE NOKTALAMA İŞARETLERİ TESTİ

Yüreğimize Dokunan Şarkılar

ÇALIŞKAN ARILAR EKİM AYI EĞİTİM PROGRAMI 1.HAFTA NELER ÖĞRENECEĞİZ HAFTANIN KONUSU:OKULUMUZ

VAN & DOĞUBEYAZIT GEZİSİ / Mayıs 2019 / 2 gece 3 gün

A1 DÜZEYİ B KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

Rafet El Roman. Amerika. Rafet El Roman. A memo. Burasý New York Amerika. Evler karýþtý bulutlara. Nasýl bir zaman. Nasýl bir yaþam.

MEHMET İHSAN MERMERCİ OTELCİLİK VE TURİZM MESLEK LİSESİ COMENIUS PROJESİ A TRIP ACROSS EUROPE FAALİYET RAPORU

Ateş Ülkesi'nde Ateşgâh Ateşgâh ı anlatmak istiyorum bu hafta sizlere. Ateş Ülkesi ne yolculuk ediyorum bu yüzden. Birdenbire pilot, Sevgili yolcular

Bir$kere$güneşi$görmüş$ olan$düşmez$dara$

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

KASIM AYI 4 YAŞ GRUBU AYLIK BÜLTENİ

ADIN YERİNE KULLANILAN SÖZCÜKLER. Bakkaldan. aldın?

Başarıda İç Disiplin. Herkes insanlığı değiştirmeyi düşünür. Ama kimse önce kendini değiştirmeyi düşünmez.

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

MÜBDÎ. Allah MUHSÎ dir. MUHSÎ, her şeyin sayısını bilen demektir.

Eğirdir-Kovada-Yazılıkanyon (21-22 Haziran 2008) Yazan ve fotoğraflayan: Hüseyin Sarı

FETHİYE- LİKYA YOLU GEZİ PROGRAMI

C A NAVA R I N Ç AGR ISI

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir?

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi YILDIZLAR GRUBU ARALIK

Bir sözcüğün zihinde uyandırdığı ilk anlama gerçek anlam denir. Kelimelerin sözlükteki ilk anlamıdır. Bu yüzden sözlük anlamı da denir.

Mutlu Haftalar! Mutlu Ramazanlar! ilkokul1.com

1 of 5 14/10/2010. Stresle Başa Çıkma

MUTLU HAFTALAR. Emrah&Elvan PEKŞEN

MUTLU HAFTALAR. Emrah&Elvan PEKŞEN

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS

Doğukan Türkekul Akgün TURK Seda Uyanık. Tarih: Başlık: Budapeşte Gezi Notlarım. Budapeşte Gezi Notlarım

EDEBİYATIN İZİ 86. İZMİR ENTERNESYONAL FUARI NA DÜŞTÜ

TARSUS DA BİR GÜN...BELKİ DE İKİ... Adanalılar...Mersinliler...Gaziantep, Hatay ve Osmaniyeliler...Türkiye nin gezmeyi sever insanları...

TEŞEKKÜR. Kısa Film Senaryosu. Yazan. Bülent GÖZYUMAN

Sevgili dostum, Can dostum,

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI

Benimle Evlenir misin?

(22 Aralık 2012, Cumartesi) GRUP A Türkçe Ortak Sınavı Lise Hazırlık Sınıfı

SAGALASSOS TA BİR GÜN

5 YAŞ VE HAZIRLIK SINIFI EKİM BÜLTENİ

Nepal Gezisi (Holi Festivali'nde Nepal'e gidiyoruz!)

ÜRÜN KATEGORİSİYLE İLGİLİ:

Minti Monti. Tilki Tilki Baksana. Bana bak! Hayır, bana bak! Yavru Tilki Neyin Peşindesin? Okula Hazırlık İçin 5 Öneri TİLKİ OKULU

Doğuştan Gelen Haklarımız Sadece insan olduğumuz için doğuştan kazandığımız ve tüm dünyada kabul gören yani evrensel olan haklarımız vardır.

BuranoVenedik denince akla ilk

Hırkatepe Köyü-Beypazarı (30 Kasım 2008) Yazan ve fotoğraflayan: Hüseyin Sarı

OCAK AYI BÜLTENİ ŞEKİL KAVRAMI TEMA ÇALIŞMALARIMIZ KAVRAMLAR RENK KAVRAMI SAYI KAVRAMI SES KAVRAMI ÖZEL BİLGİ İLKÖĞRETİM OKULU 6 YAŞ ANASINIFI

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

M. Sinan Adalı. Eski zamanlarda yaşamış peygamberlerin ve ümmetlerinin başlarından geçen ibretli öyküler, hikmetli meseller

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

YAPACAĞIMIZ SANAT ETKİNLİKLERİ

GÖKYÜZÜNDE KISA FİLM SENARYOSU

MALTEPE SİHİRLİ GEMİLER ANAOKULU MAYIS AYI BÜLTENİ 3 YAŞ

3. Yazma Becerileri Sempozyumu. Çağrışım: Senden Kim Çıkacak?

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKAYESİ

3. Sınıf Noktalama İşaretleri

Einstufungstest / Seviye tespit sınavı

.com. Faydalı Olması Dileğiyle... Emrah& Elvan PEKŞEN

Cümle içinde isimlerin yerini tutan, onları hatırlatan sözcüklere zamir (adıl) denir.

FAALİYET RAPORU. 2 Murat Yıldırım 6 Günay Aydos. 3 Bora Akdeniz 7 Burcu Karabulut. 4 Mehmet Karaalp 8 Turgay Türkoğlu


1) O, bu işin. Yukarıdaki cümle aşağıdakilerden hangisi ile tamamlanırsa zor bir işi başarmak anlamına gelir?

.com. Faydalı Olması Dileklerimizle... Emrah&Elvan PEKŞEN

İsim İsim İsimlerin Tamamlanmış Hali

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΞΙ ( 6 ) ΣΕΛΙΔΕΣ

Gürkan Genç, 1979 yılının Ocak ayında dünyaya geldi. Hemen hemen her çocuk gibi en büyük tutkusu bisikletiydi. Radyo-Televizyon-Sinema bölümünden

Transkript:

1

Genel Yayın Yönetmeni Mehmet GÖKDOĞAN Editör Hüseyin YAYLA Merve ÇETAK Redaksiyon Nurdan OFLAZOĞLU Sosyal Medya Yönetmeni Cem TEPEKÖYLÜ Serdar Serhat ALTAN Basın Tanıtım Sorumlusu Rıza GEDİKOĞLU Sunay GÜLSOY Fotoğraflar Nazım TETİK Yazarlarımız Belgin DAL Birgül AL Cem TEPEKÖYLÜ Ceyda CEVHER Edib Rasljanin İSLAMOĞLU Esra ALTINTIĞ Esra Tekin COŞKUN Ezgi ELMAS Günsel İSLAMOĞLU Hilal İNAN Hülya YETİŞ Mehmet ARSLANTAŞ Mehmet GÖKDOĞAN Merve BURSALI Merve ÇETAK Miray ÖTKEN Necla BEKTAŞ Nurdan OFLAZOĞLU Ömer Faruk TEMEL Sahir ÜZÜMCÜ Satı ERDOĞAN Sunay GÜLSOY Yaren ATAY Mehmet GÖKDOĞAN Genel Yayın Yönetmeni Farkındalık yaratmak şiarıyla çıkmış olduğumuz bu yolda e-dergimizin yedinci sayısını çıkarmış bulunmaktayız. Kültür Sanat ve Edebiyat alanlarında susamış gönüllere bir damla su sunabilme gayesiyle çıkarmakta olduğumuz bu e- dergide herkesin ilgisini çekebilmeyi umut ediyoruz. Temmuz sayımızın teması: Deniz Bu sayımızda konu başlıklarımız: - Ramazan Bayramı - Gezi Yazısı Antalya - Facebook Kahramanlığı - Bu ayın film önerisi Jurassic World - Alternatif Tedavide Şifalı taşlar, - Bizim Yunus Yunus Emre - Şah İsmail, - Frida Kahlo dan Diego ya mektup - Stefan Zweig in Satranç isimli romanının incelemesi, - Kızılmavi Kuantum Yaşam Akademisi nden Kişisel Gelişim yazısı Temmuz sayımızda siz okuyucularımızın ilgisini çekeceğini düşündüğümüz birbirinden değerli şiir, deneme, inceleme ve araştırma yazımızla gönüllerinizde taht kurmayı temenni ediyoruz. Devamlılığının daim olmasını dileğimiz e-dergimize vermiş oldukları desteklerden dolayı öncelikle güzide kalemlerimize, fotoğrafçımıza, tasarımcımıza, sosyal medyada dergimizi takip eden siz değerli okuyucularımıza teşekkürü bir borç bilirim. https://www.facebook.com/farkindalikdergisi @farkindalik_drg 2

İçindekiler 17 Temmuz 2015 Sayı:7 4. Facebook Kahramanlığı Deneme Hilal İNAN & Eyüp BAĞ 8. Antalya Gezi Yazısı Esra Tekin COŞKUN 15. Büyük Mutasavvıf Yunus Emre nin Dili Üzerine Hüseyin YAYLA 18. Neşe Konservatuarı Şiir Ceyda CEVHER 20. Şah İsmail İnceleme Merve BURSALI 22. Su Yazısı Deneme Edib Rasljanin İSLAMOĞLU 24. Şiir Sahir ÜZÜMCÜ 25. Satranç Kitap İncelemesi Yaren ATAY 27. Aşk Nedir Şiir Cem TEPEKÖYLÜ 28. Frida Kahlo dan Diego ya Arkeoloji Merve ÇETAK 30. Koşar Adım Gel Şiir Mehmet GÖKDOĞAN 31. Cinnetin Rahminde Ölü Yağmurlar Deneme Necla BEKTAŞ 33. Ömür Misali Şiir Serdar Serhat ALTAN 34. Denize Girmeyi İstiyorsanız Yüzmeyi Öğrenmek Zorundasınız Kişisel Gelişim Hülya YETİŞ 37. Bayram Tatili Deneme Birgül AL 39. Aşksın Sen Şiir Esra ALTINTIĞ 40. Jurassic World Sinema & Eleştiri Mehmet ARSLANTAŞ 42. Derin Deniz Şiir Günsel İSLAMOĞLU 43. Güçlüyüm Şiir Satı ERDOĞAN 44. Üç Eyvahlık Geçmiş Deneme Miray ÖTKEN 46. Yeniden Şiir Ezgi ELMAS 47. Ülkemizde Korku Gerilim Romanlarının Azlığı Üzerine Deneme Ömer Faruk TEMEL 49. Artrit Romatizma Hastalığı Alternatif Tedavi Belgin DAL 3

Facebook Kahramanlığı Klinik Psikolog Hilal İNAN Yaşam ve Kariyer Koçu Eyüp BAĞ Facebook kahramanlığı diğer bir deyişle facebook misyonerliği veya facebook dindarlığı adına her ne denilirse denilsin, üzerinde durulması gereken bir konu "İzleyin, duyarsız kalmayın!" adı altında paylaşılan videolar.. Yüzlerce, milyonlarca vicdanlara seslenilirken aslında sözde duyarlı olunması vurgulanan videolarla vicdanların köreltilmesine hizmet edilen sahte kahramanlıklar.. Duygusal ve fiziksel tembelliği tetikleyen beğenilme dürtüsü ile kişinin kendisini tesirsiz yargılayabilmesinin önünü kesen sahte kahramanlıklar "İzleyin, duyarsız kalmayın!" Zaten sadece izlediğimiz için duyarsızlaşmışızdır! İlk izlediğimizde kin güderiz Kimimiz dini sosyal örgütsel sloganlarla o öfkenin yönlendirmesiyle paylaş butonuna tıklarız, üstelik yeterli de görmeyip ek olarak yorumlarda ana avrat bacı küfrederiz. Böylece karşı tarafın cephesine cüretkâr bir saldırıda bulunmanın haklı gururunu (!) yaşarız. İyi ihtimalle küfür etmesek de kendi egomuzu - nefsimizi yıllardır ikna edememiş biri olarak, başkalarının nefislerini ikna etmeye çalışırız ve sonuç bekleriz. Beğenilme sayısı. Bu savunduğumuz fikrin ne denli tuttuğunu gösterir. Bu durum şahsımızın ne denli beğenildiğine dönüşürken kendimizi bir anda kahramanlıklar ve sözde sanal duyarlılık furyasının içinde buluruz ve bu durumu kendimizi beğenme potansiyeli oluşturma durumumuzu kapatmak için kullanırız. Artık beğen butonları şahsımız içindir. Peki denge nasıl kurulur? Paylaşım Tutkusunun Altında Yatanlar Eğer kendini maddi manevi gelişimine katkıda sağlayacak eğitimler veya gelişim planlarını uygularken buluyorsan ve paylaştığın konuya ilişkin kendinden başlayan bir süreçle hareket ediyorsan belki bu durum biraz lehine olabilir. Aksi takdirde sevgiye yer olmayan bedeninde hak verilmek orgazm sebebin olur. Hâlbuki sahte kahramanlıklarda gerçek olan tek şey hak verilmektir. Ortada yine bir fayda yoktur. Karşı cinste sonlandıramadığın bir tutku durumunu, başka bir duyguyu kullanarak bir kitle üzerinde tatmin etmiş olursun 4

İnancının gereği olarak yorumlar yazarsın, yazman gerekir. Tartışırsın. Söversin. Aynı akşam eve giderken hatunları kesmeği unutmazsın veya başkaları tarafından seyredilip seyredilmediğini. Bilinçlendiğini sanırsın ve içindeki tek mücadele olan karı kıza bakmak veya erkekler tarafından bakılmak konusundaki gelişen hassasiyetini takdir etmek olur elde ettiğin başarı. Böyle önemli bir sorumluluk varken nelerle uğraşıyorum ayıp gibi kendine olan telkinler ve bu telkinleri yapıyor olmaktan duyduğun haz Dürüstlüğü Överek Yalanı Nasıl Teşvik Ediyoruz? Bu durum yalan söylemeyen kişiyi yalan söylemediği için takdir etmeğe benzer. Dürüstlüğü takdir etmek, doğru sözlü olmayı normalin dışında lüks olarak göstermektir aslında. Ve derken yalancı birinin arada bir dürüstlüğüyle mutluluk gözyaşları dökmesi gibi bir duruma döner durumun. Zaten yapmaman gereken bir şeyi yapmana vesile olur seyrettiklerin. Zaten yapmaman gerekeni bir gün yapmamakla iyi bir uyku çeker, seni rahatsız eden vicdanının ayarlarını bozarsın.zaten olman gerektiği gibi olmandır seni kahraman yapan. Ertesi gün yeni duyarlılıklara yelken açarken tek yaptığın kendini olduğunun dışında kendini tatmin eden yapay bir kişiliğe dönüştürmek olur. Kendinden kaçan sanal bir kahramana dönüştüğünü fark edemezsin. Sözde sosyal duyarlılığının artmasıdır izlerkenki amacın. Şeytanın varlığına veya onun yerine kimin/neyin varlığına düşman olarak inanıyorsan onun amacı ise farklı olabilir. Belki de içinde açığa çıkmamış seni rahatsız eden ama adını koyamadığın, başka hiçbir şeyle tatmin edemediğin içsel bir duygunu, gerçek hayatta yapamadıklarını izlemek suretiyle beslemen de rahatlamana sebep olabilir. Gerçekte yapman gerekeni seyretmenin onunla yüzleşmek olduğu kanısı da uyanabilir içinde. Duyarlı Bir Şekilde Duyarsızlaşmak Farkında olmadan duyarlı videolar izlettirile izlettirile giderek duyarsızlaşırsın. Tek yaptığının paylaşım olduğunu fark edemezsin ve ayrıca sanal saldırılarla sanal bir vicdana sahip olduğunu da fark edemezsin. Bu sistemleri kuranların neden kendi sosyal platformlarında rahatlamana izin verdiklerini anlayamayacak kadar dışa dönükleşirsin. Uyuşmuş bir şekilde seyrettiklerin ne eve gidince bir duaya sebep olur gece gözyaşıyla Yaratıcıya dönük; ne de akşam yemeğini yemene engel bir vicdani hassasiyet bulursun içinde. Seyrederken dünyayı yakacak o güç nasıl sanal bir güçse egonun sunduğu, ihtiyacın olan içsel rahatlamanı beslemiştir sadece. Kendini sorumsuz olarak etiketlemenin önüne geçecek yalandan bir çaba. Hafta sonu veya akşama dair planlarını uygularken kulaklarını onunla tıkayacağın yalandan bir sorumluluk maskesi. Sen böyle sanal kahramanlıkları gurur kaynağı yaparken sana neden ücretsiz böyle bir ortam sağlanmıştır hatırlamayacak kadar körleşirsin klavyenin tuşlarına salya sümük basarken. Hiç tanımadığı analara bacılara küfür eden ve bununla rahatlayan bir kişilik; gerçeklikle rahatlayamaz. Gerçeklik korkuttuğu için sanal bir yüzleşme vicdanı seni sonraki tepkilere hazırlar. Asıl amaç duygularının kullanılıp kendini haklı sanarak dışa dönmendir ve sen artık içe dönüklüğünü kaybettiğin an, yaşamak için doğduğun tüm değerlerle arana duvar duvar Ego n girmiş olur. Böylece sistem amacına ulaşmıştır. Sen yapay kahraman olarak yapay kahramanlığından para kazanıyor olmuşsundur bile belki de işi ilerleterek. Kimisinin ücreti takdir edilmektir; kimisinin ücreti ise yapay bir beğen butonudur. Bu beğen butonu kimisinin öne çıkardığı poposunda, kimisinin öne çıkardığı kaslarında, kimisinin cümlelerinde, kimisinin sempatikliğinde, kimisinin karizmasında olur. Herkesin ücreti, kıymeti harbiyesi iltifata tabi tuttuğu tarafı kadardır. 5

Paylaşa Paylaşa Ne Hale Geldik? Velhasılı kelam; > İzleye izleye duyarsızlaşmışsındır. > Paylaşarak başkalarının da duyarsızlaşmasına yardımcı olmuşsundur. > Şeytanın varlığına veya onun yerine kimin/neyin varlığına düşman olarak inanıyorsan, duygularını kullanarak aklına tesir edeceğini unutmuşsundur. > Şeytanın haklı - inançlı sandırtma özelliğini unutmuşsundur. (Kuran) > Nefsinle (Egonla) mücadele amacını unutmuşsundur. > Kendini rahatlatacağın ve rahatlamanla birlikte egonu da geliştireceğin bir sosyal platform hedefin ve beraberinde yaşam kaynağın olmuştur. > Konuşacağın konular olması gerekenin dışında, başkalarının tercih ettikleri olmuştur. > Sosyal platform; kendine ait olması gereken öz vicdanını toplumsallaştırmıştır. > Davanın önce şahsından sonra ailenden başladığını, komşu ve akraba ile devam ettiğini unutmuşsundur. Yanlış adım attığını ve kural dışı hareket ettiğini - ettirildiğini fark edemezsin. > Sistemin tek amacının kendi pisliğini görememen dolayısıyla düzeltmemen olduğunu; herkesin birbirlerinin pisliğine boyanıp, tek elden yönetilen toplumsal bir pislik yapma amacının güdüldüğünü fark edemezsin. > Artık bir piyon olarak piyonları karşında görürsün ve bir piyon olarak piyonların karşısındakilerin piyonlar olduğunu asla bilemezsin. > Eğer dindarsan; "Nefsini bilen Rabbini bilir" - "Kendilerini değiştirmeyen toplumların kaderini değiştirmeyiz" - "Nasıl yaşarsan öyle yönetilirsin" düsturunun başlangıç yeri olan kendi iç âlemini çoktan gözden kaçırmışsındır. Mübarek facebookun, yavşak dava adamları olarak sanal tarihin sanal çöplüğünde birkaç kilobyte olarak yerini almışsındır. Kapsadığın alan sevgi ile değil; byte ile ölçülür. Heyt bee. Bir terabaytlık bir adamdı. : Akşamları eve döndüğünde çalıştığın için yorulduğunu sanırsın. Her gün görsel - işitsel yolla tetiklenerek bu durumun içe dönük duygusal tembelliğe yol açmasıyla beraber, kendi gelişiminle alakalı sahip olman gereken içsel arzuyu tümüyle yok ettikleri için akşam yorgun argın olduğunu fark edemezsin. Çalıştığın için yorgun sanmaya ve hayıflanmaya, rahatlamak için ise sanal platformlarda kahramanlık yapmaya devam edersin İlme Karşı Soğukluk & Cinsel Soğukluk Sosyal platform hastalığı ilmi de ayağına getirmiştir. Kopyalar kopyalar yapıştırırsın. Zamanla cahillerin; kopyala yapıştır âlimleri olarak asla deneyim elde etmedikleri bir konuda tartıştıklarını görürsün. Kitap yüklü eşekler den oluşan bir toplumun kendi davasına saldırdığında sırf okkalı (!) cevap vermek için google i kullandığı dışa dönük bireyleri.. Egonun gerçek düşmanlığının, iki cephenin de aynı gayeyle birbirlerine saldırarak ortak bir anlaşmayla kendi gerçekliklerini maskeledikleri bir toplum. Ayağına gelen bilgi ilme karşı soğukluk getirmiştir aynı zamanda. Tıpkı çırılçıplaklığın tahrik ediciliğinin olmayışı gibi. Bilinen bir gerçektir ki herkes çırılçıplak olsa cinsel soğukluk başlar. Cinsel tercihlerin değişmesi ile beraber cinsel bir evrim toplumları bitirir. (Merak edenler Toplumda yayılan cinsel fanatizmin uç noktaları ve sebepleri ni araştırabilirler) Bu bakımdan toplumda cinsel beraberlik öncesinde, vücut hatlarını belli edecek veya daha güzel gösterecek transparan kıyafetler kullanılır. Aynı zamanda kolay olanın zevk vermesi durumu sapkınlaşmış bir bireyde yok olur. Yani serbest olana karşı yönelim hassasiyeti gider. Ve zamanla geriye ondan da bir şey kalmaz. Bu bakımdan bilgiye de kolay ulaşılabiliyor olunması ilme karşı soğukluğu beraberinde getirmiştir. Eski âlimlerin içsel ve dışsal ilimleri hala günümüzde takdir görürken, günümüzde içsellikten uzak kavramların üzerinden prim elde etmeye çalışan bilgi çöplüğü yığınları görülmektedir. Günümüzde var olan âlimlerimizi kastetmiyoruz tabiî ki. Asıl mesele bu oranın eskiye nazaran az olması durumu ve bilginin en kolay ulaşılabildiği günümüzde ilme en uzak bir nesil haline gelişimiz. 6

Eskiden bir talebenin kitaplığında olmayan, olmasını istediği veya olması için dünyayı gezeceği kadar bilgi kütüphanemizi süslerken, onlara karşı soğuğuz. Kişilerden değil erotik malzemelerden zevk alan birinin karşılığı; pahalı veya şık bir kütüphaneyi süsleyen, güzel bir kabı olup aynı boylarda özenle raflara dizilen kitaplardan hoşlanan kişidir. Bu bir sevgi kaybıdır. Bu, sevginin bir şekilde küçüklük itibariyle tutkuya dönüşmesidir.(konuyla alakalı eski yazılara göz atılabilir ) Köleleşmiş Beyinler Medyada veya sosyal platformlarda sistem; farklılıkları değil benzerlikleri göstererek köleleştirir. Benzerlikleri gösterirse zavallı sol beyninin ilişkili çalışma durumu seyrettiğin filmlerdeki karakterlerle kendini eşleştirmeni sağlar. Bu yüzden köle olursun. Derken görüntüler sağ beynini doldurur ve hayal ederken bile sana sundukları görüntüleri kullanarak hayal edersin. Kalbinle zihninin arasındaki bilinçaltın günden güne onların istedikleriyle dolar. Zorla, devamlı gösterile gösterile beyindeki limbik sisteme bu devamlılık kodlanır. Artık seyrettiğin ve yaptığın şeyi; sevdiğin için yaptığını sanırsın. Hâlbuki bilinçaltında bu konuda kodlama yapıldığı için seviyorsundur. Kendin komut veremediğin o beynine başkaları komut verdiği için kendi seçtiklerini değil başkalarının sana sunduklarını seversin ve dışarıda tamamen yapay, yeni bir sen var edersin. Ve olmayan bir şey sonsuza kadar beslenemeyeceği için hayatın bu hastalığını artırmakla geçer. Paylaş Seyretsinler Seyretmenin ve seyrettirmenin insani bir görev olduğu; sadece bu yüzyılda, herkes tarafından hatta vicdanlar tarafından dahi kabul edildi. Paylaş seyretsinler. Sosyal platformlar sosyal sorumlulukların gösterildiği yerler arenalar olduğundan beri; kendin dışındakilere dair üzüntün 2 dakikaya kadar düştü. Farkında mısın? Kaliteli bir saygı duruşu kadar... : ) ve sonra kaldığın yerden rahatlamış vicdanınla aynen devam! Beslenmiş vicdanlar. Öz vicdanla beslendirilmiş toplumsal vicdanlar. Ruhun Şeytana satılması. Aynı şeyi düşünenlerin arasına sığınarak cehaletini örten kopyala yapıştır sürüsü. Artık tuzağı görme vaktin gelmedi mi? Seyredip ve seyrettirip rahatlaman için sanal arenalarda tüketiliyorsun. Böylece büyük bir gücün içinde uyanmasına izin verilmiyor. Medeniyet adı verilen sistem tarafından gönüllü gladyatör olarak trübüne oynarken çakallar tarafından yeniliyorsun. Sen oluşturulan sanal dünyada gerçek gücünü tüketirken; olman gereken yerde bir nesil çürütülüyor! Bunlar bende varsa ve biri bana ahmak dese kızarım. Ama paylaşımlarımdaki sosyal sorumluluğu takdir etse sevinirim. Bu bir geri zekâlılık. Aradaki fark ne ki? 7

Gezi Yazısı Antalya İstanbul dan başlayıp, Antalya otogarında biten yolculuğumun sonunda yol boyu karalamaya çalıştığım boş defterimi sırt çantamın filesine sıkıştırıp bir banka oturdum. Beni alması için babamı bekliyordum, Antalya nın en güzel zamanını seçmiştim bu kesin dönüş için, ilkbahar Tüm kış üzerimden çıkaramadığım ağır montumdan bir an önce kurtulmaya yeltendim, ceplerini kontrol ederken şu satırların yazılı olduğu kâğıt geçti elime; Şimdi al o aralık gecesini çık kapının eşiğine Bir silgi bir de kırmızı kalem koy cebine Esra Tekin COŞKUN Gezi Yazısı Antalya Ne uzun bir hikaye,-mış gibi yapmaya gelmiyor. Gülüşün konmuş her adamın yüzüne, Sözlerin aşkın tarifiymiş. Her aşık olanın dili, senin kaleminden geçmiş. Şimdi duyduklarımı duymazdan gelsem Sırf seni hatırlatıyor diye gülmese kimse Aşık olmasa erkekler Çıkar silgiyi, kırmızı kalemi de. Sil aylardan aralığı Aralık kalmasın hiç bir kapı. Al kırmızı kalemi altını çiz tüm yanlışların Ve insanlıktan sıfır ver bana. Yıkılsın merdivenler, geri dönme. Nerede kalmıştık, oraya gidelim. Depremler olsun bıraktığımız yerde, Altında kalsın geçen virane zaman, Silgiler, kırmızı kalemler de Buruşturup attım. Soğuk, kirli ve yalnız kış günleri bitmişti. İnsan ruhuna baharı Antalya da karşılamak kadar iyi gelen çok az şey vardır diye düşünürken peşi sıra duyulan korna sesleri şehirlerarası Antalya otogarını çınlatıyordu, irkildim. Babam arabanın içinden el sallıyor, arkasında sıra sıra dizilmiş araçlar Hemen koştum atladım yanına. Antalyalılara has şivesiyle Nişleysin sen orda diye çıkıştı. Kucak dolusu bir sarılmanın ardından köyümüze doğru yola çıktık. Köyümüz Antalya nın batısındaki Kaş ilçesinin Bezirgan köyü. Hem sahilden hem de yayla yolundan ulaşım mümkün. Tercihimizi yayla yolundan yaptık. 8

Yayla Yolundan Batıya Doğru Yayla yolundaki ilk durağımız Korkuteli. Çocukluktan kalma bir lezzet benim için Korkuteli nin yanıksı dondurması. Bu konuda hiç de yalnız değilimdir; çünkü ilçe merkezindeki dondurmacının önünde yaz kış kalabalık eksik olmaz. Her yaştan müptelasını görebilirsiniz. İlk durak olmanın hakkını sonuna kadar verir. Bununla birlikte bahar ayları da olsa Korkuteli bir yayladır ve hava sıcaklığı aniden hissedilir şekilde düşüş gösterir. Dondurmanızı afiyetle yerken temiz ve sert hava sizi kendinize getirir. İlk durağımızın ardından Bezirgan Köyüne doğru dağ manzaraları eşliğinde ilerlemeye devam ettik. Elmalı ovasından geçerken ekin tarlalarının hafif rüzgar eşliğinde bir atın yelelerini andıran ahenk ve coşkuyla dans edişine tanıklık ediyoruz. Bu manzarayı fotoğraflayamadığım için gözlerimle bir kare çekip hafızama kazıyorum. Büyülenmiş olmalıyız ki ağzımızı bıçak açmıyor. Bir dostuma verdiğim söz geliyor aklıma, o dostum Tekke Köyündeki Abdal Musa Türbesini de ziyaret et benim yerime demişti, söz vermiştim kendisine. Babama sordum Olma mı gızım dedi. Hava ve manzara sarhoşluğunun üstüne tatlı Yörük şivesi bir kez daha tebessüm ettirdi beni. Haziran ayında yapılan şenliklerden bahsetti babam, Abdal Musa her yıl Haziran ayında yurdun dört bir yanından gelen misafirlerle ve etkinliklerle anılmaktaymış.heyecanım ve merakımın doruğa ulaştığı sırada köye girmiş bulunmaktaydık. Tekke Köyü Abdal Musa Türbesi Buradaki köylüler diğer köylülere nazaran yabancı arabalara oldukça alışkın görünüyorlardı, meraklı gözleri üzerimizde hissetmeyince dikkatimi çekti. Daha önce ziyaret etmediğim bu köyde, adeta kendi memleketimin turisti gibiydim. Türbeyi dolaşırken duvarındaki bir resim çok dikkatimi çekti, sonra yanındaki parkta da aynı resmin heykelini gördüm. Babama sormak için başımı çevirdiğimde bize doğru yaklaşmakta olan, yayla elması yanaklarında kızarmış, seksenlik dedeyi fark ettim. Belli ki sohbete dahil olmak istiyordu. Dedeye sordum, bu resmin ve heykelin hikayesi nedir diye. Bir tarihçi edasıyla anlatmaya başladı Gızım hindi bu Kaygusuz Abdal ın asıl adı Alaaddin Gaybi imiş. Alanya Bey inin oğlu Gaybi bir av sırasında okuyla yaraladığı geyiğin izini sürerken Abdal Musa nın dergahına varmış, sora dervişlerden geyiği sormuş. Abdal Musa koltuğunun altına saplanıveren hötteki oku işaret etmiş ihi Oğul attığın ok bu mu? deyi sormuş. Gaybi ondan keri Abdal Musa nın tekkesine kul olmuş ve Kaygusuz adını almış. Tam kırk yıl borda hizmet etmiş. Bugün halk şiirlerinden bilirsiniz ya siz, heh türbedeki resim de parktaki heykel de buradan gelir 9

Ne kadar şanslıydık ona rastladığımız için. Ama bu köyde kime sorsanız, tarihi bizzat yaşamış olduklarından sizlere seve seve her konuda rehberlik edeceklerinden eminim. Haziran ayında dolar taşarmış Tekke köyü, etkinliği kaçırdığımıza üzüldüm ve etkinlik zamanı bir ziyaret daha gerçekleştirmek üzere ton ton rehberimizle birlikte plan bile yaptık. Teşekkür edip elini öptük. Ayrılmaya hazırlanırken elma yanaklı dedenin sohbeti yarıda kesilmiş sanki anlatacak şeyleri bitmemiş gibi bir havası vardı. Dayanamayıp sorduğumda öğrendim Uçarsu efsanesini. Gidip yerinde görmek lazımdı, tam da öyle yaptık. Gömbe yaylasına doğru yol aldıkça yemyeşil çam ağaçlarının gölgesi düşmeye başladı üstümüze. Çok geçmeden elma bahçelerinin arasında bulduk kendimizi. Bu şahane tablonun neresinde olduğumu dağların en doruğunda olup izleme arzusu duyuyordum. Uçarsu Şelalesine ulaşmak için yükseğe çıktıkça kekik kokuları sardı etrafı ve yol boyu ardıç, sedir ağaçları dizilmeye başladı önümüzde. Doğal bir yol şeridi gibi... Kesinlikle Akdeniz in yaz sıcağından kurtulup nefes almak isteyenlerin sığınmak isteyeceği serin bir kucak Gömbe. Antik çağ insanları "Komba" demiş bu efsaneler yaylasına. Artemis, adına tapınak yapmış, ardından erken Hıristiyanlık dönemini yaşamış. Ne zaman ki Anadolu ereni Abdal Musa Sultan ın yolu düşmüş buraya, keramet sahibi olmuş Gömbe nin buz gibi suları. Yaklaşık bin metre yüksekten inmeye başlayan Uçarsu şelalesi her Hıdırellez de Gömbeye akıyor, ekim ayının gelmesiyle birlikte ise Fethiye ye. İşte Tekke köyünde dinlediğimiz efsaneye göre bu olay Abdal Musa nın, pozitif bilime göre de doğanın bir mucizesi niteliğinde. Uçarsu Şelalesi İçin Yeşil Göle Tırmanış Aracı uygun bir yere park edip, trekking zevkini tatmaya karar veriyoruz. Çünkü duyduğumuza göre Yeşil Göl e yürüyenler Uçarsu yu daha yakından görebilirmiş. Uçarsu şelalesine ulaşmak için Çukurbağ köyü istikametinde ilerlemek gerekiyor. Yol tabelası bulunmamakta. Dere kenarındaki patikalarla ulaşım mümkün, onları takip etmek en iyi çözüm.7 km lik bir patikadan sonra, şelalenin çıktığı yere 1,5 km yürümek şart ve oldukça dik bir tepe. Ancak, doğanın bizi buyur ettiğini hissedebiliyordum. Soluklanmak için bile durmadan ilerleyip ulaştığımız bir krater gölü olan Yeşilgöl ün kıyısında çömeldim ve yeşil suyundan bir avuç çarptım yüzüme. Adını renginden aldığı belliydi. Yaklaşık 50 dönümlük bir elmas. Bölge dış turizme açılamamış; ancak bizimle birlikte Kaş ve Fethiye den gelen bir grup İngiliz turist de vardı. Kısa bir sohbetten sonra dönüş için aracımıza kadar bizi bırakabileceklerini söylediler. Batı Antalya İngilizler tarafından oldukça ilgi gören bir bölge. Yerli halkın samimiyeti ve çalışkanlığı onları imrendiriyor. Halktan biri olmanın verdiği gururla göl etrafında tur atmalarına eşlik ettim. 10

Şelalenin doğduğu yer, yürüyerek tahmini bir saat kadar sürecek yükseklikte, lakin şelale manzarası için göl kenarı bizi oldukça tatmin etti. Göle giren ve hemen yanımızda bulunan tesiste bir şeyler yiyip içen turistler de vardı. Şelalenin göle coşkuyla akması ve yüzeyiyle bir o kadar naif buluşması, su taneciklerinin yüzümüzü hafiften ıslatması uzun ve zorlu yürüyüşümüzün yorgunluğunu çoktan alıp götürmüştü. Benim tercihim, kıyısına oturup seyre dalmak, suların söylediği, melodisi yüksek bu şarkıyı dinlemek oldu. Dönüşte İngiliz turistlerle iletişim bilgilerimizi paylaştık birbirimizle ve onları Bezirgan Köyüne davet ettim. Bezirgan ın, İngiliz Times dergisi tarafından 2010 yılında Türkiye nin keşfedilmemiş cennetleri arasında seçildiğini söylediğimde çok meraklandılar. Aracımıza ulaştığımızda yayla havasının keskin soğuğunu iyiden iyiye hissetmeye başladık. Şimdi mola vermeden, son durağımız Bezirgan a doğru devam etme kararındaydık. Bana da eşsiz doğa manzarasının hakkını vermek için bir şiir karalayacak kadar zaman kalmış oldu. Doğu Batı Sentezi Paris Lauvre Müzesi nde, Romalı süvarinin üzerinde bir kedi; Van kedisi. Doğuyu temsil etmiyor kendisi. Zaten olup bitenlerden hep habersizdi Okul yoluna düşmüş sübyanlar gibi. Katlettik birbirimizi doğu batı 11

Güneş doğudan doğdu, Ya nereden batsaydı? Şafak sayanlara umuttu doğu, İşçilere batı, Öyle ayrılmazdı işte bu ülkenin doğusu batısı. Bardağın dolu tarafını gösterdiler hep, Sus payı! Elbet umutluyduk yarınlara, Sonra dolu tarafı kurudu bardağın, Şehit analarının yangınıyla. Selam olsun batıdan doğuya Şimdilerde boğuluyoruz bardağın boş tarafında. Satırlarıma noktayı koyduğumda yol boyu çekmeyen radyo kanallarından biri çalmaya başladı. Babam daha önce duymadığım bir ezgiye eşlik ediyordu. Huzurlu yolcuğumuzun sonuna yaklaşmış olduğumuz, dağ eteklerinde koyun güden çobanlardan, yolumuzu sık sık kesmeye başlayan keçi sürülerinden belliydi. Bezirgan düz bir vadi, yemyeşil ve çeşitli otlarla dolu bu mevsim. Geçim kaynaklarını kış aylarında kuru tarım, hayvancılık. Bahar ve yaz aylarıyla sahilde zeytincilik, ki Zeytin bitkisinin köye "Sığırcık Kuşları" tarafından getirildiğine inanılıyor burada, az oranda üzüm ile elma üreticiliği ve büyük oranda turizm oluşturmaktadır. Tarımda arpa, buğday, susam, fiğ, burçak, ayva, elma, üzüm, incir ve badem yetiştirilmektedir. Köye dar ve biraz bozuk bir yoldan giriyoruz. İki yüz elli yıllık bir geçmişi olduğu bilinen Türkmen köyü Bu köyün yaz ayları yazlıkçıların gelişiyle artış gösteren yaklaşık bin kişilik bir nüfusu vardır.bahar,doğanın yüzündeki kocaman gülümseme ise,bezirgan köyü için de gamzesinin çukurudur diyebilirim. Bezirgan Köyü 12

Köyün içinde ilerlerken köyün erkeklerinin toplandığı Cevizdibi Mevkii nde yavaşlayıp mekan sahibi Davut abiyi selamlıyoruz. Mekanın ismi de Dervişin Yeri.Burayı klasik köy kahvelerinden ayıran özellik, yalnızca bahar ve yaz aylarında işletiliyor olması ve tüm masaların devasa büyüklükteki kavak ağaçlarının altında toplanmasıdır. Üstelik köyün içinden geçen Likya yolundan dolayı tüm dünyadan katılımcıların yer aldığı Likya Maratonuna şahitlik ettiği için, yerli yabancı turistlerin de soluklanıp bir şeyler içebileceği bir mekan diyebilirim. Ayrıca köydeki birçok gencin düğünleri de burada yapılmış. 1974 yılında köyde altı kahve iki yazlık sinema varmış. Sinemaları dolduran ortalama beş yüz kişi bulunurmuş. Panayırlar kurulur, güreşler yapılırmış. 1980'den sonra başlayan işsizlik ile dışarıya göç başlamış ve orta yaştaki köylülerin büyük bir bölümü Antalya'ya göçmüş. Ancak bizim ihtiyacımız olan her şey o an vardı ve biz kendinizi özgür hissetmeye Cevizdibi mevkiinden geçerken başlamıştık bile. Köyü tamamen çevreleyen yolda ilerlemeye devam ediyoruz. Likya lahitlerinden esinlenerek yapılan yaklaşık üç yüz elli yıllık tahıl ambarları göründü işte! Atalarımızın mirası bu ambarlar. Sel baskınlarına karşı dik bir yamacın eteğine inşa edilmiş. Diğer köylerde de ambarlarla karşılaşabilirsiniz ama; Bezirgan köyündekiler toplu olarak tek örnektir. Çivi kullanılmadan yapıldığını öğreniyorum babamdan. Hayret ve hayranlığım artıyor. Yıllarca içinde tahıl,baklagil,dahası zihnet eşyalarının korunduğu kendine has ahşap işçiliği ile dikkat çeken yaklaşık 90 adet yapı Sahipleri tarafından ya da mirasçıları tarafından hala kullanılmaya devam ediliyor.babam bir bilgiyle daha şaşkına çeviriyor beni;köyümüz ambarları yönüyle Evliya Çelebinin Seyahatnamesine konu olmuş. Yamacın eteklerinden sonra Likya maratoncuların yolundan devam ederken turizmin geleceği hakkında düşündüm. Köyde yerli ve yabancıların konaklayacağı iki adet pansiyon bulunuyor. Kaş ilçesine yakınlığından ötürü sanırım talepleri karşılamak için yeterli. Ay pansiyonun sahibi Hasan Ay ın söylediğine göre yaz aylarında Likya yolundan çok sayıda turist geçiyor. Tercihi temiz hava ve sessizlikten yana olanlar mutlaka bir gece konaklıyorlarmış.tabiki yaklaşık iki yüz km lik bir yolculuktan sonra bir gece dinlenmeye bizim de ihtiyacımız vardı. Bezirgan da Bir Gece Dededen kalma müstakil evimizde uzun yıllar sonra geçireceğim ilk geceydi. Hava oldukça serindi, diğer hanelerde olduğu gibi biz de ısınmak için odun sobasını yaktık. Güğümde her daim su kaynıyordu, sobada demlenen taze çaydan bir fincan alıp odama geçtim. Burada geçireceğiniz ilk geceniz ise baykuş sesleri sizi ürkütebilir. Zaten oksijen de biraz başınızı ağrıtmış olacak. Ama camdan kafanızı çıkarıp yıldızlara göz atmayı ihmal etmeyin derim. Başınızı kaldırdığınızda binlerce yıldızın kendilerini fark ettirmeye can atarcasına size göz kırptığına şahit olacaksınız. Üstelik sadece size özel oldukları hissini uyandırıyorlar. Binlercesi siyah ve sessiz gecenin bitki örtüsü gibi. Sabah sanki bir şeyleri kaçıracakmışım duygusuyla erkenden uyandım. Komşu evlerde yaşayan teyzelerden taze yumurta, süt ve kahvaltılık sebze alma niyetindeydim. Burada aylık geliri beş yüz lirayı geçmeyen insanlar var. O geliri de kendi ürettikleri ürünleri satarak elde ediyorlar. Yani bizlerin şehirde özlemini duyduğu yiyecekler. Havasından ve suyundan dolayı gerçekten dinlenmiş olarak uyandığım bir sabahın kahvaltısı da başka türlü olmamalıydı zaten. Ufak bir turun ardından eve döndüğümde çok cüzi miktarlar ödeyerek aldığım yumurtalar, taze inek sütü, yufka ekmeği, domates, salatalık ve köy peyniri ile sağlık dolu bir kahvaltı sofrası hazırlayabildim. Akdeniz halkı keyfine düşkün insanlar olarak bilinir. Bölge genelinde müstakil evlerin bahçelerinde sık sık karşılaştığımız yemeklerini yedikleri, misafirlerini çaya davet ettiklerinde ağırladıkları, yerden yaklaşık bir iki metre kadar yüksekte, tahtadan yapılmış oturma bölümlerine köşk deniliyor. Kuş sesleri, güneşin selamı ve hafif esintiler eşliğinde ben de köşkte hazırladım kahvaltıyı. Yaban gülleri açmış, nane ve fesleğen kokuları esintiyle birlikte iştahımızı kabartıyordu. Uzaktan koyunlarını keçilerini otlatanların sesleri duyuluyor, gece kadar olmasa da kahvaltıda da sessizlik hakim. 13

Kahvaltıdan sonra Kalkan a inip deniz sezonunu açmak istiyorum. Turizm sezonu öncesi sokakların sahibi olduğumu düşünerek dar, dik rampalı bir o kadar renkli sokaklarında tur atmak istiyorum. Bir kaç ay sonra iyiden iyiye kalabalık olacak. Bezirgan dan Kalkan a bahar ve yaz aylarında yarım saatte bir geçen Batı Antalya minibüsleri bulunmakta. Cevizdibi mevkiinden geçerek, köyün çıkışında bulunan bakkalın önünde duruyor ve Kalkan yolcularını alıyor. Orta yaşlı köy halkından bazıları genelde inşaat sektöründe çalışmak için her gün Kalkan a gidiyorlar. Ya da köyün içinden araçlarıyla geçen yerli yabancı turistler görmek mümkün. İşte minibüs beklemek istemiyorum derseniz rahatlıkla otostop seçeneğini kullanabiliyorsunuz.bezirgan dan Kalkan a yaklaşık 15 km lik bir yolumuz var. Bu yolu yeni birileriyle tanışıp sohbet ederek ve etrafı gözlemleyerek geçirmek hoş olur diye düşündüm. Köy bakkalının yanında beklemeye başladım. Siz otostop konusunda deneyimsiz ve çekingenseniz bile köyün bakkalı sizi bu konuda cesaretlendirecektir, zira benim yerime, gelen ilk arabayı da o durdurdu. Aracın sahipleri İngilizmiş. Villa turizminin en yaygın olduğu yerlerden biri olan Kalkan da bir haftalık villa kiralamışlar. Kalkan ın girişinde onları karşılayacak birileri olduğunu öğrendim. Ben de oradan ayrılırım diye düşündüm. Oldukça keskin virajlı sarp yamaçlardan ilerliyoruz. Hava değişimi ve nem iyiden iyiye hissedilir hale geliyor. Bu, aynı zamanda doğanın yeşiline mavi ekleyeceğinin ve bizi buna yavaştan alıştırmaya çalıştığının bir göstergesi. Son rampanın ardından gördüğümüz manzara da kelimelerin gözlerin gördüğünü anlatmakta ne kadar yetersiz olduğu gerçeğini bir kez daha hatırlatıyor bana. Mavinin her tonu bir çarşaf gibi serili. Kalkan... Kalkan Kalkan ın girişindeki benzin istasyonunda ayrılıyorum İngiliz misafirlerimizden. Merkeze doğru yokuş aşağı inmeniz gerekiyor. Kafanızı kaldırıp beldeyi çevreleyen tepelere baktığınızda villalarla dolu olduğunu göreceksiniz. Doğal güzellikler açısından düşündürücü; ama halkın neredeyse tamamının gelirini turizmden elde ettiğini göz önünde bulundurunca çok gelişmiş olduğunu anlıyorum. Beldede halk otobüsü veya dolmuş bulunmuyor. Özel aracınız yoksa taksiler, araç ve motosiklet kiralamak belde içi ulaşımı sağlamanızdaki seçenekler. Zaten sokaklarında gezmek istediğimden dolayı yokuş aşağı yürümek benim için keyif verici olacaktı. Öyle de yaptım. Kafeler, pastaneler ve marketler yol boyu sıralanmaya başlıyor. Ufak bir döner kavşaktan tekrar aşağı devam ettiğimde merkeze ulaşıyorum. Burada turizme yönelik dünya mutfaklarının da bulunduğu restorantlar, ufak hediyelik eşya dükkanları ve kafeler var. Kalkan a çok yakın bir Yunan adası olan Meis adasının mimari yapısına benzerlik gösteren yapılar görüyorum. Yürüyüşüm esnasında yakından inceleme fırsatı buldum. Kalkana has özellikler arasında göstermek doğru olacaktır. Eski bir Ortodoks kilisesinin de şuanda cami olarak hizmet verdiği biliniyor. Begonvil çiçekleriyle sarılmış evler dar sokaklardan kıvrılarak limana doğru inen yolu oluşturuyor. Taş binalar, küçük ahşap pencereler, tahta balkonlar yol boyu gözlemlenebiliyor. Bu görülmeye değer mimarinin, yerli ve yabancı ziyaretçilere, gezintileri esnasında hoş anı fotoğraflarıyla dönmelerini sağlayacağı şüphesiz. Çok iyi halde korunmuş olan bu yapılar Kalkan ın eski bir yerleşim yeri olduğunu kanıtlar nitelikte. Limana vardığımda iyiden iyiye ısınan hava nedeniyle ferahlatıcı bir şeyler içmek için limanın en gözde kafelerinden biri olan Fener Kafeye oturdum. İsmini tam ortasında bulunan deniz fenerinden almakta. Teknelerin liman ağzından giriş çıkışlarına tanıklık ederek yudumluyorum içeceğimi. Oturduğum masadan, plajda denize giren yerli ve yabancı turistlere imreniyorum. Henüz parmakla sayılabilecek kadar az sayıda; ancak bir kaç ay sonra plajda yer bulabildiğimiz için kendimizi şanslı hissettiğimiz günler gelecek. Antalya merkezden başlayıp Kalkan limanında sonlandırdığım bu muhteşem yolculuğum, hem ruhumu hem zihnimi bahara adapte etmişti. Evet, dört mevsimin aynı anda yaşanabildiği bir kentti Antalya ve kendisi için yapılan bu tanımlamayı sonuna kadar hak ettiğini bizzat deneyimlemiş oldum. 14

Büyük Mutasavvıf Yunus Emre nin Dili Üzerine Ölümden ne korkarsın? Korkma ebedî varsın! Yunus Emre Hüseyin YAYLA İnceleme Büyük Mutasavvıf Yunus Emre nin Dili Üzerine Türk Milleti nin yetiştirdiği en büyük şairlerinden biri olan Yunus Emre, günümüze kadar zevkle okunan ve gelecekte de büyük bir zevkle okunacak olan, sadece ülkemizde değil birçok ülkede nam salmış çok değerli bir mutasavvıftır. Çok eski devirlerde yaşamış olmasına rağmen hâlâ ismini zikrediyorsak kaleminin ne denli güçlü olduğunu da anlamış oluyoruz. Yunus Emre nin hayatıyla ilgili çok fazla bir şey bilinmemektedir. Zaten önemli olan da bu değildir. Önemli olan sanatı ve Türk edebiyatına katkısıdır. Anadolu Selçuklu Devleti zamanında ilim dili Arapça, sanat yani edebiyat dili olarak da Farsça kabul ediliyordu. Hatta Farsça bir zamanlar çeşitli sebeplerden dolayı saray dili yani resmî dil olarak kullanılmıştır. İşte bu noktada Yunus Emre, Türkçeye gerektiği önemi vererek Türkçeyi edebî dil hâline getirmeye çalışmıştır ve nitekim de getirmiştir. Saray çevresinde Türkçe ikinci plâna atılırken halk, sadece kendi dilini kullanmıştır. İşte Yunus Emre nin oluşturduğu edebî dil, halkın konuştuğu dilden meydana gelmiştir. Dolayısıyla şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki Emre; halktan hiçbir zaman kopmamış, halka iç içe yaşamış, gelenek ve göreneklerini iyi değerlendirmiş ve halkın dilini de çok iyi kullanmıştır. Yunus Emre, büyük bir mutasavvıftır. Tasavvuf şairidir. O, Vahdet-i Vücut felsefesini işlemiştir. Duygulu, içli, kuru olmayan, lirik şiirler meydana getirmiştir. Bu özelliği onu çoğu şairden ayırır. 15

Okuyucu, şiirlerini okurken âdeta onun hayal dünyasında gezinir. Şiirlerinde bu derin duyguyu görmek mümkündür. Tasavvufun temel ilkesi ilâhi aşktır. Mutasavvıflara göre tek bir vücut vardır. O da Allah tır. Mutasavvıflar bu ilkeye göre yaşamı ele alırlar. Allah, ilâhi aşk, varlık-yokluk, fânîlik, hayat-ölüm gibi temler üzerinde dururlar. Yunus Emre nin üzerinde en çok durduğu meseleler de bunlardır. O, her zaman gerçek sevgiliye yani Allah a ulaşmak ister. Ölüm de aslında sevgiliye kavuşmaktır. Yunus, ölümden korkmaz. Bilâkis sevinir. Çünkü Allah a kavuşacaktır, ebediyete kavuşacaktır. Hayatın aslında fânilikten başka bir şey olmadığını dile getirir. İnsanları da bu yüzden eleştirir. İnsanlar, Allah ı arayacağı yerde hiç ölmeyecek gibi dünyaya saplanıp kalır. Yunus a göre ölüm, bu yaşayışın aslında yanlış olduğunu açıkça gösterir. Aşağıya aldığımız bir şiirinde de bunu görmekteyiz. Yunus burada; ölümün geride kalanlara bir ibret olması gerektiğini, dünyada ne kadar çok malın olsa da öbür dünyaya sadece kefenimizle gittiğimizi, insanların bu dünya ile değil öbür dünya ile meşgul olması gerektiği, kısacası bu dünyanın fâni olduğunu insanlara anlatmak ister. Sana ibret gerek ise gel göresin bu sinleri ( sin:kabir ) Ger taş isen eriyesin bakıp göricek bunları Şunlar ki çoktur malları gör nice oldu hâlleri Sonucu bir gömlek giymiş onun da yoktur yenleri ( yen:kol ) Hani mülke benim diyen köşk ü saray beğenmeyen Şimdi bir evde yatarlar taşlar olmuş üstünleri 16

Bunlar eve girmeyeler zühd ü tâat kılmayalar (zühd ü tâat:dinin gerekleri) Bu beyliği bulmayalar zîra geçti devranları Hani o şirin sözlüler hani o güneş yüzlüler Şöyle kayıp olmuş bunlar hiç belirmez nişanları Bunlar bir vakt beğler idi kapıcılar korlar idi Gel şimdi gör bilmeyesin beğ hangidir ya kulları Ne kapı vardır giresi ne nîmet vardır yiyesi Ne ışık vardır göresi dün olmuştur gündüzleri Bir gün senin dahi Yunus benim dediklerin kala Seni dahi böyle ede nitekim etti bunları 17

Ceyda CEVHER Şiir Neşe Konservatuarı Neşe Konservatuarı Memleketim gibiydim siyah giymez Allı ruhlu rengârenk Canım sıkkın yine Batırdım İstanbul da koca koca gemilerimi Alışmıştım sesinin kız kulesi tizinde yüzmeye Çocuk yağmurları kandıran güneşler Sonbaharda ağzımın ucunda açardı Her gün iliklerinde gezinen ruhumun Derin sokaklarındaki en güzel evdin Allı pullu rengârenktin Yedi tepede hüküm süren tomurcuk Rüzgârın dilindeki şarkılardın Kırmızı elbisenle -Ayağımın Ucuna değen, değdikçe yüzümü kızartan -Bir Ilık rüzgârdın Islığınla boğardın göğümü Hayret ediyorsundur şimdi halime Kalbim başımdan gitti gideli Kuvvetine çiğ düşmüş Rüzgârım 18

Canım sıkkın yine Kirpikleri çok sulanmış güneşim düşer Merhum niyetlerimin benzeşine Soğuk bir memleket sahnesiyim Gün batımıyım talihimi yazanların Hayallerim üşüyorken iç savaşlarımda Gelinlerin duvaklarında ısınıyorum Gece ayak diretirken sana kavuşmama Yazıyorum ismini ayakkabı altına Gece kuyruklu bir yılan oysa Erkekler ağlar Anlıyorum Gün ışır sevgilim gerçeğe Kalemin ayazında donan umutlarıma Vedadır erken kararan gün Bilinçleri yitik diyarlarda gezinen kandillerdir; Şarkılarım -Teslimdir yıldızlara Sil beni kamerî küllerimizden Ateşli bir hastalıkta danslarıma dam olurum Geç beni artık Soluğumu tuttuğun yerden Solundan batmış bir güneşim Yusuf makamındayım Eririm Gölgede kalsam gözlerimden eririm Ererim Yusuf makamındayım Dipsiz kuyularım var Çimlenmiş ormanların nemidir belleğim Kuyulardayım İçim: Karanlıktır Kuzgunun bahtlı gagasında inler içim Ben Deniz Topraklarını kaybetmiş Sensiz memleketim 19

Şah İsmail Merve BURSALI İnceleme Şah İsmail I. İsmail veya Şah İsmail, Safevi Tarikatı'nın lideri ve Safevi Devleti'nin kurucusu ve ilk hükümdarıdır. Azerbaycan Türkçesi ilk defa onun hükümdarlığında resmi dil olarak kabul edilmiştir. İsmail, 17 Temmuz 1487 tarihinde, Erdebil şehrinde, şeyh ailesinin çocuğu olarak dünyaya geldi. Baba tarafı Şeyh Safiyüddin'in sülalesinden olup İsmail'in babası Şeyh Haydar, dedesi ise Şeyh Cüneyd'dir. Annesi Alemşah Halime Begüm, Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan'ın kızıdır. 1501 yılının yazında Tebriz'e girerek taç giyip resmen kendini şah ilan etmiş, Safevi Devleti'ni kurmuştur. Şah olduğunda ilk yaptığı iş, Şii mezhebini resmi mezhep ilan etmesi olmuştur. On dört yaşında bugünkü Azerbaycan topraklarını, on beş yaşında Tebriz'i almıştır. Henüz 15 yaşında, bugünkü Diyarbakır'dan Hindistan'a kadar tanınan, hürmet gösterilen, umut bağlanan genç bir hükümdar olmuştur. 1514'te Çaldıran Muharebesi'nde Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim'e yenilmiştir. Bu yenilgiden sonra ruhsal bir çöküntü yaşayan şah, savaştan uzak durmaya çalışırken ülke ile ilgili işlere pek önem vermemeye başlamıştır. Devlet işlerini daha çok emirlerine havale etmiş; 1514'ten vefat edene kadar şahsen hiçbir savaşa girmemiştir. Şah İsmail in hükümdarlıktan, komutanlıktan başka bir diğer üstün vasfı da edebiyatçılığı, şairliğidir. Türk dilinin üstadı olan büyük hükümdar, Türk diline ihanet etmemiş, onu geriye atmamıştır. Devletin resmi dili yapmış, emri altında bulunan Fars halkına Türkçe konuşma zorunluluğu getirmiştir. Çağdaşları ve hayranlarının sâhib-i seyf ü kalem diye nitelediği Şah İsmail, Azeri edebiyatının en önemli şairlerindendir. Şiir yazacak derecede Arapça ve Farsça bilmesine rağmen, Türkçe yazarak Azeri edebiyatının gelişmesinde önemli rol oynamıştır. Azeri edebiyatı adeta, Hatâî mahlasını kullanan Şah İsmail ile olgunluk safhasına erişmiştir. Daha on beş yaşında iken bir devlet kuran Şah İsmail in şiir yazmaya bu yaşlarda başladığı Nizami, Evhadî, Kişverî-i Tebrîzî, Habîbî gibi Azeri sahasında yetişmiş Farsça yazan şairlerle; Nesimi ve Ali Şîr Nevâî gibi Türk şairlerinin eserlerini okumasından anlaşılmaktadır. Onun Hatâî mahlasını Ali Şîr in Nevâî mahlasına benzeterek aldığı kaydedilir. Kısa süren hayatı sürekli savaşlarla geçmesine rağmen şiirden hiçbir zaman kopmamıştır. 20

Şiirini ideolojisini yayan bir vasıta şeklinde kullanmakla birlikte şair bir yaratılışa sahip olduğundan beşerî, lirik, sanat değeri yüksek şiirler de yazmıştır. Bağdat ı fethettiğinde Fuzûlî ile tanışmış, Fuzuli Beng ü Bade yi ona ithaf etmiştir. Şah İsmail birçok şiirinde bir tarikat şeyhi, bir mürşid olarak ortaya çıkar. Bu tür şiirlerinde tasavvufî konuları işler, on iki imam ve Ehl-i beyt muhabbetini vurgular. Yavuz Sultan Selim karşısında uğradığı yenilginin ardından kaleme aldığı şiirlerin daha içe dönük, şahsî ve lirik nitelikler kazandığı görülmektedir. Divanı, ölümünden on bir yıl sonra 1535 te oğlu Şah Tahmasb ın emriyle kendisinin saray hattatı Şah Mahmûd Nîsâbûrî tarafından derlenerek oluşturulmuştur. Dehnâme si 1505 beyitten oluşan tasavvufî-sembolik bir mesnevidir. Şairin yirmi yaşlarında iken yazdığı eser onun bu çağda tasavvufun konularına vâkıf olduğunu göstermektedir. Azeri Türkçesi yle kaleme alınan ilk mesnevilerdendir. Şiirlerinde aruz ve hece veznini; divan ve ilahi nazım şeklini kullanmıştır. Şah İsmail'in altısı erkek ve beşi kız on bir çocuğu olmuştur. 24 Mayıs 1524'te 37 yaşındayken iç kanamadan ölmüştür. Erdebil'deki Safevi Türbesi'ne defnedilmiştir. 21

Edib Rasljanin İSLAMOĞLU Deneme Su Yazısı Su Yazısı Her eylem yeniden diriltir beni Nehirler düşlerim göl kenarında M. Akif İnan İnsan, tıpkı Dünya gibi, su ve topraktan yaratıldı. İnsanın da Dünya nın da büyük ekseriyeti sudan ibaret. Hareket eden sudan... Suyun durması demek hayatın durması demektir. Şairler genellikle yalnız, sakin ortamı bulur, şiiri öyle yazar. Yukarıda bir beytini verdiğim şair de kendine sakin bir ortam bulmuş, şiiri öyle yazmış. Göl kenarında nehirler düşlemek şairin sükunetten harekete geçme arzusunu ifade eder. Hayatın hareketli, yani verimli, üretken geçme arzusunu Sakarya Türküsü de suyun (mecazen insanın) olağanüstü anlam ve gücünü anlatan şiirdir. Ya deniz!? Deniz neler neler anlatır bize dalgalarını kıyıya vura vura, kayalara çarpa çarpa! Deniz, derya, umman, bahir; ona nasıl isim koyarsak koyalım bizde ihtişam uyandırır, bize sonsuzluğu anlatır. Sakin gibi gözükse de ne fırtınalar kopar üstünde, içinde. Bin bir çeşit hayata mekan olmuş, bin bir sırra kadem basmış. Deniz saftır. İçinde yabancı kabul etmez. Ona ait olmayan bir şeyi kıyıya iade eder. 22

Mitolojiye, destanlara, romanlara, şiirlere, şarkılara konu olmuştur deniz. Denizkızını, İhtiyar ve Denizi hatırlayın hele. İyilik yapıp denize atan biz değil miyiz? Cennet ülkemizi üç yanından saran denizler bizim aslında bin yıldan bu yana deniz medeniyetine sahip millet olduğumuzun göstergesidir. Pir-i Reisimiz var bizim; Seydi Ali Reis ve hatta Karadenizli korkusuz kaptan Temel Reisimiz. Yüce kitabımızda da deniz mühim bir yere sahip olup birçok ayette hakkında söz edilir; kıyamet sahneleri onunla tasvir edilmiş; Firavun a da mezar olmuş, Nuh un kavmine de. Musa ya ise kurtuluş. Biri tatlı diğeri tuzlu olan iki denizin birbirine değip karışmadığını da ordan öğrendik. Evet, yaz gelince hepimizin aklından en çok geçen hususların başında deniz gelir. Ah bir an önce gitsek de şu hararete meydan okusak, girsek de saatlerce çıkmasak, denizle göğün birleştiği ufka bakıp en tatlı hayallere kapılsak diye düşünerek mutlu olmuyor muyuz? Meğer denizle ne çok haşır neşirmişiz farkında mısınız? 23

Sahir ÜZÜMCÜ Şiir Adım bugün olsun, sen yarın diye çağır beni. Adım taş bugün, hemen ıslat beni. Köy mü bugün adım, yarından sonra düğün mü, aklına yapağı bugün adım, tut sen eğir beni. Kömür tozu bugün rengin, ben yarın yıkarım seni. Tırnağın kırık, kaşın çatık olsun, gıdıklanınca gülersin ki. Kalsana uzun uzun, yoksa garipliğine yolcu musun? Zaman yanığı olmasın adın, ben hep diyeyim seni. Alıp gitmek olsun, senin adın benden beni, incecik sızı adım alnına, gözlerine yığ beni, Bıraktın yüzünün harflerini kapıma, dilime de değ artık. Tutup sevmek benim adım, gel bağışla beni 24

Yaren ATAY Kitap İncelemesi Satranç Satranç Şimdi düşünün, hiçbir tecrübe sahibi olmadan sadece bir kitapla öğrendiği bilgilerle satranç taşları bile olmadan, ekmek içleriyle yaptığı taşlarla kendi kendine satranç oynayan tutkulu bir adam Doğru düzgün konuşamayan, zekâ geriliğine sahip ama satrançta harikalar yaratan bir dünya şampiyonu Ve onlarla birlikte aynı gemide olan bir milyoner Stefan Zweig in kaleminden Avrupa kültürünün nasyonal sosyalist tehlike altında yok oluşuna işaret eden başyapıtıyla karşınızdayız. Karakterlerden bahsedecek olursak Dr.B, Viyanalı bir avukatın oğludur. Hitler in Viyana yı işgali sırasında elinde bulunan gizli evraklar nedeniyle tutuklanır ve uzunca bir süre sorgulanır. Bu sorgusu sırasında kaldığı odada yalnızlıktan canı sıkılan Dr.B bir gün sorgusunu beklerken bir asker parkasından çaldığı satranç oyunları kitabını hayatını değiştirir. Mirko Czentovic, Düzgün konuşamayan ve anlama güçlüğü çeken ama satranca olan kabiliyeti nedeniyle saygıdeğer biri olmuş bir köylüdür. McConnor, Californiya da petrol yatakları olan zengin bir iş adamıdır. Mirko Czentovic, adam akıllı konuşamayan ve anlama güçlüğü çeken ama satranca olan kabiliyeti nedeniyle saygıdeğer biri olmuş bir köylüdür. Küçük yaşta babasını kaybettiğinde köyün iyi kalpli papazı ona acıyarak sahipleniyor. 25

Bir gün papaz, jandarma çavuşu ile her akşam olduğu gibi satranç oynarken bir anda çiftçinin biri geliyor ve annesinin ölüm döşeğinde olduğunu ve son ayinin acilen yapılması gerektiğini söylüyor. Bunu duyan papaz ise hemen gitmek için oyunu yarım bırakıyor. Küçük Mirko nun tahtaya baktığını gören jandarma çavuşu ise onun durumunu bilerek Oyunu tamamlamak mı istiyorsun? diyerek alay eder. Ama küçük Mirko ciddi bir şekilde papazın yerine oturur ve on dört hamleden jandarma çavuşunu yener. Böylece satranç kariyeri başlamış oldu. Mirko Czentovic, turnuvaya gitmek için bindiği gemide adının duyulması üzerine zengin bir iş adamı olan McConnor para karşılığı bir maç önerir. Mirko Czentovic ise bu teklifi seve seve kabul eder. Fakat Czentovic'e karşı o sırada orada bulunan tüm satranç meraklıları birlikte oynayacaktır. Sonunda Czentovic rakiplerini kırk ikinci hamlede mat eder. Fakat bu mağlubiyeti kabullenemeyen McConnor bir maç daha önerir. Teklifi kabul eden Czentovic, tekrar maçı kazanmak üzere iken kalabalıktan birisi çıkar ve yapacakları hamlenin yanlış olduğunu, eğer bu hamleyi yaparlarsa birkaç hamle sonra yenileceklerini söyleyerek doğru hamleyi yapmalarını sağlar. Bu her hamlede böylece devam eder ve sonunda Czentovic ile berabere kalırlar. Buna oldukça şaşıran ve sevinen McConnor adının Dr. B. Olduğunu öğrendikleri dostlarına bir el tek başına Czentovic ile oynamasını, parasını kendinin ödeyeceğini söyler. Fakat bir anda ruh hali değişen Dr.B bunun imkânsız olduğunu söyleyerek bir anda oradan uzaklaşır. McConnor ve diğerleri onu ikna etmeye gittiklerinde Dr.B nin hikâyesini öğrenirler. Hitler zamanında ofisinde bulunan bazı belgeler yüzünden uzun süre hapis tutulan Dr.B askerlerden birinin parkasında bulduğu satranç kitabını çalar ve satrancı en ince detaylarına kadar öğrenir ve kendi kendine zihinden uykusunda bile satranç oynar ve en sonunda bu durum onun sinir krizleri geçirmeye başlamasına sebep olur. Kitabın sonunda ise, Czentovic ile bir el daha oynamayı kabul eder. Ertesi gün ilk elde Czentovic yenileceğini anlayınca pes eder ve Dr.B. bir el daha ister. Fakat yine gereğinden fazla heyecanlanmaya başlamıştır. En sonunda, sinir krizi tekrar nüksetmeye başlayınca kendine gelir ve oyunu bırakır. Masada, Czentovic'i satranç taşları ile baş başa bırakmıştır. Benim kişisel görüşüm ise hiçbir tutku insanın hayatını olumsuz etkilemeye başlayacak hastalıklı bir seviyeye gelmemeli. Bu yüzden sözlerimi hem kitapla hem de bu son sözlerimi destekleyecek bir cümle ile bitiriyorum. "Her ne olsun Oyun bittikten sonra şah ve piyon aynı kutuya konur." 26

Cem TEPEKÖYLÜ Şiir Aşk Nedir? Aşk Nedir? Bakınca titremek midir aşk Sevdikçe doyamamak mı Dokundukca sevmek Sevdikçe dokunmak mıdır Yaşamdan zevk almak Hayatı dolu dolu yaşamak Ateşlerde yanmak Kendini aynada görmek ya da Acıların en büyüğünü tatmak mı? Yaşamın anlamı yoksa aşk mıdır? 27

Merve ÇETAK Sanat Frida Kahlo dan Diego ya Frida Kahlo dan Diego ya Diego Rivera'ma.. Seni sevmeye başlayalı çok uzun zaman oldu. Küçük bir kız çocuğu idim, seni sevmeye başladığımda. Şimdi ise bedeni çürümeye başlayan yaşlı bir kadınım. Bütün bedenler çürüyor aslında Diegom. Eskiyor bütün bedenler. Ama acı çeken yüreği var ise bir bedenin, daha hızlı çürüyor o beden. Benim acı çeken bir yüreğim var Diego. Seni sevmeye başladığım o günden beri, acı çeken bir yüreğim var. Beni anlamadın demeyeceğim. Beni anladın. Zaten en dayanılmaz acı buydu. Sen beni anladın. Anladığın halde canımı yaktın Diego. Ben de seni anlamak istedim. Tüm hayatımı, hayatımın her bir zerresini seni anlamaya adadım. Sen nereye gittiysen, ben de gittim. Sen neye güldüysen ona güldüm. Sen kimi sevdiysen onu sevdim. Hangi kadınla seviştiysen o kadınla seviştim. Bende bulamadığın ve başka kadınlarda aradığın şeyi keşfetmek için, senin öptüğün kadınları öptüm. Dokunduğun kadınlara dokundum. 28

Senin sevmediklerini de sevdim ben Diego. Neden sevmediğini anlamak için, onları Sevdim. Ya da sevmeye çalıştım. İçimdeki, sana dair olan öfkeyi dindirmek için yaptım belki. Öfkem dinmedi Diego. Her defasında körkütük aşık olarak, sana döndüm. Ya da aslında senden hiç gitmemiştim. Seninle Amerika ya gelmemi istediğinde, benim olduğunu sandım. En büyük yanılgım oldu bu belki de. Sen ne benim ne de başka bir kadının olamazdın. Kimseye ait olamazdın sen. Ruhun buna izin vermezdi. Oysaki ben, sana ait oldum hep. Yattığım tüm adamlar ile sana ait olarak yattım Diego. Acı çekerek seviştim onlarla. Bir tek senin çocuğunu doğurmak istedim. Ah Diegom, bu paramparça rahmimden nefret ettim, bebeğimizi tutamayınca. Söküp atmak istedim rahmimi. Sana çocuk doğurmayı beceremeyen bir organı taşımak yük oldu bana. Kanlar içinde kaldığımda beyaz çarşaflar üzerinde, bana nasıl acıyarak baktığını gördüm. Nasıl korktuğunu, ölmemden. Sırf bundan ölmedim ben Diegom. Sen acı çekme diye. Ve beni terk ettiğinde, o kanlar içinde kaldığım günkü acı dolu bakışlarına sığınarak, acılı mektuplar yazdım sana. Çaresizlik kokan, kadınlık onurumu ayaklar altına aldığım mektuplar yazdım. Bana acı ve geri dön istedim. Buna bile razıydım sevgilim. Senin çirkin olduğunu söyleyen annemden nefret ettim. Sana benim gibi bakamayan herkesten. Senin güzelliğini görememelerini anlayamadım hiç. Kurbağa sevgilim, Diegom Bana dünya nın en büyük acısını yaşattın sen. Gün be gün öldüm seni sevmeye başladığım ilk andan itibaren. Ama sevgilim, bir daha gelseydim Dünya ya yine seni severdim. Canlı canlı çürüyeceğimi bilerek! 29