AKŞEHİR DEN SEYYİT MAHMUT HAYRANİ ANADOLU LİSESİ KÜLTÜR-EDEBİYAT KULÜBÜ YAYIN ORGANIDIR. ŞUBAT-MART



Benzer belgeler
18 Mart ÇANAKKALE ZAFERİ Zeynep Comart

ÇANAKKALE DENİZ MUHAREBELERİNİN DENİZDE DÖNEMİN ŞARTLARINA GÖRE TASARLANMIŞ SAVAŞ GEMİSİNDE KRİTİK OLAYLARIN YAŞANDIĞI YER VE SIRAYA GÖRE TANITILMASI

İÇİNDEKİLER... SUNUŞ III

Kitaplar sessiz Öğretmenlerdir

ÖZLÜCE. Bir ülkenin geleceği o ülke insanlarının göreceği eğitime bağlıdır. ÖZLÜCE İLKOKULU&ORTAOKULU E-DERGİSİ MART-2018 SAYI: 4.

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

HÜRRİYET İLKOKULU EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMA PROGRAMI

Skyros adasında Robert Brooke nin mezar taşındaki yazı

ilkokulu E-DERGi si 23 Nisan ın Önemi Sorumluluk Okulumuzda 23 Nisan Hedef Siir: Egemenlik Ulusundur 2017 Nisan Sayısı Bu Sayımızda:

AVRUPADA GÜÇLER DENGESİ

100. Yılında Çanakkale ye Develi den güzel bir ziyaret gerçekleştirildi. Fethinin 562. Yılı olması münasebetiyle gezinin ilk yarısı İstanbul a

Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın. Dizeleriyle başladı.

İSTİKLÂL MARŞI'MIZ. Her milletin bir milli marşı var fakat bizimkisi ayrı. Bizimkisi İstiklal Marşıdır, başka yazılamaz gayrı.

TED İN AYDINLIK MEŞALESİNİ 50 YILDIR BÜYÜK BİR GURURLA TAŞIYAN OKULLARIMIZDA EĞİTİM ÖĞRETİM YILI BAŞLADI

20 Mart Vızıltı. Mercanlar Sınıfından Merhaba;

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN ASKERLİK HAYATI

FATİH MH. KORDONBOYU CD. NO:7 BÜYÜKÇEKMECE / İSTANBUL. Telefon: 0 (212) Faks: 0 (212) E-posta:

Çanakkale Geçilmez! Şehitler Haykırdı:

T.C. TOROSLAR KAYMAKAMLIĞI Toroslar İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü Çağdaşkent Anadolu Lisesi EĞİTİM ÖĞRETİM YILI ÇALIŞMA TAKVİMİ

Anneler Gününün Tarihçesi ve Ülkemizde Anneler Günü

SİVİL SAVUNMANIN AMAÇLARI: * Savaş zamanlarında halkın can ve mal güvenliğinin

ETKİNLİKLERİN İLK HAFTASINDA AŞAĞIDA BELİRTİLEN ÇALIŞMALAR GERÇEKLEŞTİRİLMİŞTİR.

İÇİNDEKİLER... ÖN SÖZ... BİRİNCİ BÖLÜM SİYASİ, COĞRAFİ DURUM VE ASKERÎ GÜÇLER

Bir başka ifadeyle sadece Allah ın(cc) rızasına uygun düşmek için savaşmış ve fedayı can yiğitlerin harman olduğu yerin ismidir Çanakkale!..

GAZ ANTEP KOLEJ VAKFI ÖZEL OKULLARI

ÖZEL ANAKENT İLKOKULU EĞİTİM ve ÖĞRETİM DÖNEMİ DEĞERLER EĞİTİMİ PROJESİ MART NİSAN FEDAKARLIK FEDAKARLIK BİLİNCİ

Emanetiniz Emanetimizdir

KURTULUŞUN 95. YILI COŞKUYLA KUTLANDI

Ziyaret. Adabı. Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda Gördüğün bu tümsek, Anadolu nda, İstiklâl uğrunda, namus yolunda Can veren Mehmed in yattığı yerdir.

T.C OVACIK KAYMAKAMLIĞI YEŞİLYAZI İLKOKULU MÜDÜRLÜĞÜ EĞİTİM ÖĞRETİM YILI İDARİ ÇALIŞMA PROGRAMI

BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BATI TRAKYALI GENÇLERLE YTB DE BULUŞTU Cuma, 13 Nisan :47

Herkesin Kalbi Çanakkale de Attı

BURDUR VE ISPARTA OSB LERİ İÇİN ATIKSU ARITMA TESİSİ YAPIMI İLK ADIM ATILDI

ANADOLU TOPRAKLARINDA MEHMETÇİĞİN İMZASI: SİPER HATLARI

AYVALI ANADOLU İMAM HATİP LİSESİ EĞTİM ÖĞRETİM YILI FAALİYET RAPORU

Defne Öztürk: Atatürk ün herkes mutlu ve özgür olsun diye hediye ettiği bayramdır.

18 Mart Şehitler Günü Anlam ve Önemi

"15 Temmuz Şehidimiz hemşehrimiz Mustafa Cambaz ın kendisi artık belki aramızda değil, ancak onun Fotoğrafları Batı Trakya da sergileniyor.

SGK BAŞKANI SN. FATİH ACAR IN ŞEHİT AİLELERİ, GAZİLER VE KİMSESİZ ÇOCUKLAR İÇİN DÜZENLENEN İFTAR YEMEĞİ KONUŞMA METNİ

2017 MART / 1. HAFTA İNGİLİZCE EĞİTİMİ (TİJEN ÖĞRT.) SATRANÇ EĞİTİMİ (NİLAY ÖĞRT.)

ANAOKULU BİRİMİ AY: MART YIL:2017

PENGUEN GRUBU MART AYI BÜLTENİ SİNCAPLAR TEMASI DÜNYA SU GÜNÜ ORMAN HAFTASI YAŞLILAR HAFTASI DÜNYA TİYATROLAR GÜNÜ

Çanakkale Savaşı'nda Neler Yaşandı?

EDİRNE ROTARY KULÜBÜ 1977

MİLLİ MÜCADELE TRENİ

OKULUMUZUN SESİ ***DEĞERLERİMİZ*** Zübeyde Hanım Huzurevi nden Misafirlerimiz Geldi

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

Recep Tayyip ERDOĞAN Kurucu Genel Başkanımız Cumhurbaşkanımız

EĞİTİM VE ÖĞRETİM DÖNEMİ DENİZYILDIZI GRUBU MART AYI BÜLTENİ

Kazanım: : Vatanımız için mücadele eden insanların fedakarlıklarını öğrenerek vatanseverlik duygusunu artırır.

T.C BEYOĞLU KAYMAKAMLIĞI HÜVİYET BEKİR İLKOKULU EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI ETKİNLİKLER KATALOĞU

18 Martta Çanakkale Zaferinin yüzüncü yılını kutlayacağız. Tam bir asır önce dedelerimiz insanlık tarihinin en şanlı destanlarından birini yazmıştır.

ÖZEL EFDAL ERENKÖY ANAOKULU PENGUEN GRUBU EKİM AYI BÜLTENİ

olduğunu fark etti. Takdir ettiği öğretmenleri gibi hatta onlardan bile iyi bir öğretmen olacaktı.

GAZİANTEP KOLEJ VAKFI ÖZEL OKULLARI

MAYIS AYI EĞİTİM PLANI

Atatürk ün Kişisel Özellikleri. Elif Naz Fidancı

Karaman Ticaret ve Sanayi Odası Bülteni

SAMİ ÖZEY ŞEHİT BİR MUALLİMİN İBRETLİ HİKAYESİ.. Değerli dostlarım; Çanakkale Savaşı dünya tarihinin en önemli savaşlarından biridir..

Y.Selçuk TÜRKOĞLU Bursa Milletvekili Aday Adayı. Biz Bir Ekibiz Ekibimiz Milletimiz

EKİM AYINDA NELER ÖĞRENECEĞİZ?

Başbakan Yıldırım, 39. TRT Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliği ne gelen çocukları kabul etti

Eğitim Öğretim Yılı OKUL ÖNCESİ DÜŞÜNEN ÇOCUKLAR EĞİTİM SETİ YARIM GÜNLÜK PLAN ÇİZELGESİ

MART AYI AYLIK BÜLTEN

YUNUS GRUBU MART AYI BÜLTENİ

TARİHİ ADI OCAK. 10 Ocak Gazeteciler Günü ŞUBAT. 19 Şubat Milli Eğitim Vakfı Kuruluş Günü. 28 Şubat Sivil Savunma Günü MART. 1-7 Mart Deprem Haftası

Selam size ey yüce şehitler, Yahya Çavuşlar, Koca seyitler. Uyuyan nice adsız yiğitler, Adınızı tarihe yazmaya geldim.

E Y L Ü L Ders Yılı nın Başlaması Tören/Program Komisyonu 08:30

PENGUEN GRUBU MART AYI BÜLTENİ

ÖZEL ABC İLKOKULU VE ORTAOKULU EĞİTİM ÖĞRETİM YILI İŞ VE ETKİNLİK TAKVİMİ EYLÜL

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI 3 YAŞ GRUBU MAYIS AYI EĞİTİM PROGRAMI

5 YAŞ VE HAZIRLIK SINIFI EKİM BÜLTENİ

23 Mart Dünya Meteoroloji Günü Kutlandı

3. SINIFLAR PYP VELİ BÜLTENİ. (30 Mart 15 Mayıs 2015)

TSK'dan Sınır Ötesi IŞİD Operasyonu

YAPACAĞIMIZ SANAT ETKİNLİKLERİ

Ateş Ülkesi'nde Ateşgâh Ateşgâh ı anlatmak istiyorum bu hafta sizlere. Ateş Ülkesi ne yolculuk ediyorum bu yüzden. Birdenbire pilot, Sevgili yolcular

İTÜ GELİŞTİRME VAKFI BEYLERBEYİ YERLEŞKESİ OKULLARI EĞİTİM VE ÖĞRETİM YILI 8. VELİ BÜLTENİ

129 KADINI TEMSİLEN 129 KADIN MHP YE ÜYE OLDU

Mustafa Kemal Atatürk ün Hayatı

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

BAHARA MERHABA. H. İlker DURU NİSAN 2017 İLKOKUL BÜLTENİ

İNSANLIĞIN SAVAŞI YENDİĞİ YER; ÇANAKKALE SAVAŞ ALANLARI PROJESİ (TR R5)

Özlemle Anıyoruz. Robot Kulübü * Ahşap Boyama * Ebru Sanatı * Hayat Güzeldir * Gizli Gelen Davetiye. Bu Hafta Neler Oldu?

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ

T.C. ÇANKAYA KAYMAKAMLIĞI KİRAMİ REFİA ALEMDAROĞLU ANADOLU LİSESİ

PİNOKYO EĞİTİM KURUMLARI MART AYI AYLIK EĞİTİM PROGRAMI 1. HAFTA

ÖZEL İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ VAKFI ADIGÜZEL ANAOKULU GÖKYÜZÜ SINIFI KASIM AYI KAVRAM VE ŞARKILAR

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin

3 YAŞ AYIN TEMASI. Cinsiyetim, adım, özelliklerim, görünümümdeki değişiklikler nelerdir?

BAŞKENT ÜNİVERSİTE- Sİ EĞİTİM VE ÖĞRETİM YILI AKADEMİK ÇALIŞMA TAKVİ- ORTAOKUL

ÖZEL BAŞKENT OKULLARI

PENGUENLER GRUBU MART AYI BÜLTENİ

Diyanet İşleri Başkanı Erbaş gazileri ziyaret etti

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş?

Vakıfların toplumsal yaşamımızdaki hizmetlerini şöyle sıralayabiliriz. 1. Dini hizmetler. 2. Sağlık hizmetleri. 3. Eğitim ve öğretim hizmetleri

Bunu herkes yapıyor! -Gerçekten herkes mi? Nasıl korunmam gerektiğini biliyorum! -Kalbini, gönlünü nasıl koruyacaksın?

Bir Kadın 3 Sanat Sergisi açıldı

DİNİ VE MİLLİ BAYRAMLAR

Transkript:

AKŞEHİR DEN SEYYİT MAHMUT HAYRANİ ANADOLU LİSESİ KÜLTÜR-EDEBİYAT KULÜBÜ YAYIN ORGANIDIR. ŞUBAT-MART 2014 YIL 3 SAYI 10 aksehirdensesleniyoruz@gmail.com SESLENİYORUZ Çağın teknolojisinin dünya pazarlarında ilgi bulabilmek için çırpındığı, ürettiği her seri malında sürekli değişiklik yaptığı bir dünyada kaçımız her an eskimiş düşüncelerimizi, bezilmiş hayat düzenimizi değiştirmeyi tasarlıyoruz? Mesleğimize her an yeni bir şey katabiliyor muyuz? Problemlere her an değişik bir açıdan bakabiliyor muyuz? Çağ dışı kalmış metot ve kurallarımızı objektif bir gözle ele alabiliyor muyuz? Kendi imkânlarımızla gerçekleştirebileceğimiz yaşantımıza müdahale edebiliyor muyuz? Edemiyorsak eğer, çevremizde olup bitenlerden habersiz yaşıyoruz demektir. Durgun yaşamaya alışmış insanlara yaşam hakkı tanımayan bu dünyada, insanca bir yaşam için her an, her alanda sürekli yenilik peşinde koşmalıyız. Ne yaptığımızı, neyin peşinde olduğumuzu bilerek, yenilik üstüne yenilik, hamle üstüne hamle yaparak yol almalıyız insanca bir yaşama doğru. Unutmayalım ki yaptıklarımız ne kadar iyi olursa olsun yine de yapabileceklerimizden daha iyi değildir. GAZETE SAHİBİ Seyyit Mahmut Hayrani Anadolu Lisesi adına Okul Müdürü Cemil ARI GENEL YAYIN YÖNETMENİ Adem AVCU EDİTÖR-MİZANPAJ Hüseyin İNCE İNCELEME KURULU Hüseyin İNCE Leyla SÖZEN SEÇME KURULU Şeyma FİDAN Senanur GÜNAY Yıldız ÜNLÜ Yapabileceğimiz çok güzel şeyler olduğuna inandık ve umutla çıktık yola, umutsuz geçen yıllara inat. Zira toplum olarak, yıllar yılı bin bir paradoksla kendine has çizgiden uzaklaşıp, gelecek hakkında endişeli ve umutsuz bir yığın haline geldik. Yıllarca umutlarımızın yeşereceği günü bekleyip durduk. Top yekûn bir diriliş için yola çıktık. Bu umut yolculuğunda tüm dostları yanımızda görmek istiyoruz. SEYYİT MAHMUT HAYRANİ ANADOLU LİSESİ KÜLTÜR-EDEBİYAT KULÜBÜ 1

SİVİL SAVUNMA' NIN TANIMI VE ÖNEMİ Düşman taarruzlarına, tabii afetlere ve büyük yangınlara karşı, halkın can ve mal kaybının asgari hadde indirilmesi; hayati öneme haiz her türlü kamu, özel teşebbüslerin korunması, faaliyetlerinin idamesi için acil onarım ve ıslahı, savunma gayretlerinin sivil halk tarafından azami şekilde desteklenmesi ve cephe gerisi maneviyatın muhafazası için her türlü silahsız, koruyucu ve kurtarıcı tedbirlerin alınması ve faaliyetlerin yapılmasını sağlamaktır. Birinci ve İkinci Dünya savaşlarında cephede olduğu kadar cephe gerisindeki sivil halkın zayiatının fazla olduğu gözlemlenmiştir. Gelişen teknoloji ve dünyanın jeolojik yapısına bakılarak savaşlar ve doğal afetler karşısında halkın can ve mal emniyetinin sağlanması konusunda tedbir almaya gidilmiş ve bu kavrama Sivil Savunma adı verilmiştir. MÜKELLEFİYET 17 yaşını doldurduğu yılın ocak ayının birinci günü ile 60 yaşını doldurduğu yılın Ocak ayının birinci günü arasında doğmuş bütün Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan Türk vatandaşı erkekler ve 20 yaşını doldurduğu yılın Ocak ayının birinci günü ile 50 yaşını doldurduğu yılın Ocak ayının birinci günü arasında doğan bütün Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan Türk vatandaşı kadınlar Yasa gereği Sivil Savunma Mükellefiyetindedir. MÜKELLEFİYETTEN MUAF TUTULANLAR Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı'nda veya Emniyet Kuvvetlerinde hizmet etmekte olanlar. - Bakanlar Kurulunun tasvibi ile esas görevlerinde zaruret görülen servis personeli. - Sıhhi sebeplerden dolayı çalışamayacağı Sağlık Kurulunca tasdik edilen şahıslar. - Bakıma muhtaç hastası, güçsüzü veya 14 ve daha aşağı yaşta çocuğu olan ve bu hususta belge ibraz eden kadınlar. - Yasa dokunulmazlığı olan kişiler. SİVİL SAVUNMA MÜKELLEFİYETİNDE GÖREVLENDİRME Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı'nca serbest bırakılan personelin listesi her yıl Ocak ayı başında Sivil Savunma Teşkilat Başkanlığı'na gönderilmektedir. Sivil Savunma Bölge Müdürlükleri listede 'ki personelin Bölge Müdürlük hudutlarına göre tanzimini yaptıktan sonra çağrı pusulalarını göndermek suretiyle personelin kayıtlarının yapılması ve kayıtların tamamlanmasını müteakip Sivil Savunma Halk Örgütü kadrolarında görevlendirilmeleri sağlanmaktadır. SİVİL SAVUNMA MÜKELLEFİYETİNİN SONA ERMESİ (EMEKLİLİK) Sivil Savunma Mükellefiyetindeki personel 60 yaşını doldurduğu Ocak ayının birinci günü Sivil savunma Mükellefiyet süresini tamamlamış olur. Personele Sivil Savunma Teşkilat Başkanlığında yapmış olduğu hizmetlerinden dolayı, görevli bulunduğu Sivil Savunma Bölge Müdürlüğü tarafından Hizmet Belgesi Ödül Töreni düzenlenerek Hizmet Belgesi takdim edilmek suretiyle Sivil Savunmadaki görevini tamamlamış olur. Sivil Savunma Mükellefiyeti 1. 17-60 yaş arası erkekler 2. 20-50 yaş arası kadınlar 3. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vatandaşları, 4. Yasa gereği Sivil Savunma hizmetinde görev yapmak zorundadır. 5. Esas hizmetteki personel kural ve tüzüklere göre eğitilirler. Sivil Hizmet Mükellefiyetinden Muaf Tutulacaklar 1. Güvenlik Kuvvetleri ve Emniyet Mensupları 2. Sağlık Kurulu Raporu Olanlar 3. Hastası ve 14 Yaş Altı Çocuğu Olanlar 4. Servis Personeli 5. Yasalarca Muaf Olanlar Sivil Savunmanın tarihçesi Yurdumuzda sivil halkın korunmasına ilişkin önlemlerin başlangıç tarihi 1928 olup, bu yılda "Cephe Gerisinin Havaya Karşı Müdafaa, Muhafazası" adı altında bir Talimname çıkarılmıştır. Bundan sonra çeşitli idari düzenlemelerle yürütülen hizmetler 1938 yılından itibaren 3502 sayılı PASİF KORUNMA KANUNU ile yerine getirilmeye çalışılmıştır. II. Dünya Savaşı sırasında kullanılan uçakların ve silah menzillerinin cephe gerisine kadar uzanması nedeniyle bu savaşta sivillerin gördüğü zayiat ve ekonomik tesislerin uğradığı hasarlar dikkate alınarak, Türkiye'nin 1952 yılında NATO üyeliğine kabulünden sonra, 1959 yılında bugünkü Sivil Savunma teşkilat ve faaliyetlerini düzenleyen ''Sivil Savunma Kanunu'' yürürlüğe konulmuştur. " Felaket başa gelmeden evvel önleyici ve koruyucu tedbirleri düşünmek lazımdır, geldikten sonra dövünmenin yararı yoktur. " M.Kemal ATATÜRK 2

YEŞİLAY HAFTASI ( 1 7 Mart ) Yurdumuzda alkollü içki ve uyuşturucu madde kullanmaya karşı olanlar 5 Mart 1920 tarihinde Hilâli Ahdar Derneğini kurdular. Hilâl ay, ahdar yeşil anlamındadır. Hilâli Ahdar, daha sonra Yeşilay adını aldı. Yeşilay Derneğinin kuruluş tarihini içine alan 1 7 Mart arası ülkemizde Yeşilay Haftası olarak kutlanır. Yeşilay Haftasında alkollü içkilerin, uyuşturucuların topluma, aileye, bireye zararları anlatılır. Uyuşturucu denilince esrar, afyon, kokain, LSD gibi uyuşturma özelliği olan maddeler akla gelir. Alkollü içkiler ise içildiğinde insanı sarhoş eden her tür içkilerdir. Alkollü içki veya uyuşturucu alanlar önce rahatlık, baş dönmesi duyar, sonra sarhoş olurlar. Sarhoşlar doğru düşünüp doğru karar veremezler. Kolay suç işlerler, içkili iken araç sürenler taşıt kazalarına neden olurlar. Alkollü içkiler, uyuşturucular insanda zamanla alışkanlık yaratır. Alkol almayı alışkanlık haline getirenlere alkolik denir. Alkolikler kazançlarını içkiye verirler. Çevrelerini rahatsız ederler. Bu yüzden alkolikler toplum içinde sevilmezler, sayılmazlar. İçki ve uyuşturucu kullanımı aile düzenini bozar. Uyuşturucu ve alkollü içkiler sağlığa da zararlıdır. Vücudumuzda önemli görevler yapan beyin, mide, kalp, akciğer gibi organlar içki ve uyuşturucudan etkilenir. Ülser, siroz, felç gibi hastalıkların nedeni uyuşturucu ve alkollü içkilerdir. Sigara : Toplumumuzda kullanımı yaygın olan bir keyif maddesidir. Sigara iştahı keser, sindirimi güçleştirir, dişleri sarartır, ülsere sebep olur. Akciğerde bronşları doldurur, öksürmeye yol açar. Sigaranın kansere de neden olduğu ileri sürülüyor. Ülkemizde uyuşturucu maddelerin yapımı, satışı, kullanılması, taşınması, bulundurulması yasaktır. Bu yasağa uymayanlar suç işlemiş olur. Suç işleyenlere ağır hapis cezaları uygulanır. Uyuşturucu maddelerin bir bölümü ilaç yapımında kullanılır. Bu amaçla bazı uyuşturucu maddelerin hükümet belirli koşullarla izin verir. Topluma, aileye, bireye zararlı olan içki ve uyuşturucuların kullanımını eğitim yoluyla engellemek için kurulan Yeşilay Derneği'nin simgesi; beyaz üstünde yeşil bir aydır. Yeşilay Derneği Genel Merkezi, Yeşilay adlı aylık bir dergi yayınlıyor. Bu dergi düzenli olarak alkollü içkilerin, uyuşturucuların, sigaranın topluma ve sağlığa olan zararlarıyla ilgili yayın yapıyor. Yeşilay Haftası boyunca öğrendiklerimizi yaşam boyu uygulayalım. Kötülüklerin anası olan uyuşturucu ve alkollü içkilerden uzak duralım. VERGİ HAFTASI Vergi nedir? Vergiyi kısaca devletin gerçek ve tüzel kişilere yüklediği ekonomik yükümlülük, olarak açıklayabiliriz. Devletin bizlere yani vatandaşlara yüklediği bu ekonomik yükümlülüğün asıl işlevi, devlet harcamalarını karşılayarak yol, su, elektrik, sağlık gibi altyapı hizmetlerini sağlayabilmektir. Vergi ödemenin en temel ilkelerinden biri, toplumsal sınıf farkı tanımadan tüm vatandaşların bu görevi yerine getirmeleridir. Kim, ne kadar vergi öder? Devletin belirlediği vergileri öderken, vergi ödeyen kişilerin, kamu hizmetlerinden yararlanma düzeyi kesinlikle göz önünde bulundurulmaz, bu tamamen kişilerin ödeme gücüyle orantılı bir paylaşımdır. Yani, A ile B'nin devletten yararlandığı hizmetler kesinlikle göz önünde bulundurulmamaktadır. Vergiler ödenirken devlet, sadece vatandaşlarının gelir düzeyine bakar ve kişilerin ödeme gücüne bağlı olarak bir ödeme sistemi geliştirir. A'nın aylık gelirinin B'den daha fazla olduğunu düşünürsen A, B'ye oranla devlete daha fazla vergi ödeyecektir. Vergilendirmenin asıl işlevleri nelerdir? Devlete kaynak yaratarak, yatırım ve harcamalarını karşılanmasını sağlar. Büyümeye katkıda bulunarak, gelir ve servet paylaşımını düzenler. Devletin sağlamakla yükümlü olduğu sağlık, güvenlik gibi temel hizmetleri ve altyapı hizmetlerinin gerçekleşmesini sağlar. Vergi türleri nelerdir? Vergiler, dolaylı vergi ve dolaysız vergi olarak genel bir şekilde ikiye ayrılır. Dolaylı vergi; kişilerin devletten bir hizmet almaları veya bir malı satın almaları sonucunda meydana gelir. Örneğin; oturduğun semtin marketinden aldığın çikolata ve meyve sularını alırken bile, devlete belli bir oranda vergi ödersin. Bu vergileri, K.D.V. ve Tekel vergisi olarak da sayabilirsi. Dolaysız vergi ise, ticaret ile uğraşanların kazandıklarından veya bir iş yerinde ücretli olarak çalışan memur ve işçilerin ücret ve maaşlarından kesilen vergidir. Bir örnek gerekirse, anne veya babanın çalıştığı iş yerlerini düşünebilirsin. Devlet, anne ve babanın her ay aldığı maaşın belirli bir oranı kadar vergi alır. Devlet, bu vergileri çalışan ve maaşı olan her vatandaşından keser. Vergi ödemenin yararları nelerdir? Aynı ülkede yaşayan, devletin sunduğu hizmetlerden yararlanan vatandaşlar olarak hepimizin devlete vergi ödemesi gerekir. Bu ödediğimiz vergiler ile devlet bizlere çeşitli olanaklar sağlamaktadır. Devlet, vatandaşlarının çok daha rahat yaşayabilmesi için, biz vatandaşlardan aldığı vergiler ile halkına çeşitli kullanım olanakları yaratır. Bu olanakları, eğitim aldığın okulu yaptırmak, kullandığın suyu veya televizyon seyredebilmen için harcadığın elektriği evine getirmek olarak sayabiliriz. Vergi ödemek, bir ülkede yaşayan her vatandaşın en kutsal görevlerinden biridir. Devletin de bu vergilerden topladıklarıyla en iyi şekilde hizmet sunması da, vatandaşlarına karşı yerine getirmesi gereken en önemli görevlerden biridir. 3 3

GİRİŞİMCİLİK HAFTASI Girişim sermayesi, yüksek büyüme potansiyeline sahip girişimlere yapılan yatırımı ifade etmektedir. Girişim sermayesi dar anlamda yalnızca şirketlerin kuruluş aşamalarındaki yatırımları kapsamaktadır. Girişim sermayesi kavramı (venture kapital), özellikle ABD'de bu şekilde yorumlanmakta, şirketlerin büyüme ve genişleme dönemlerinde yapılan yatırımlar ise özel hisse senedi yatırımı (private equity) olarak anılmaktadır. Geniş anlamıyla girişim sermayesi ise, şirketlere herhangi bir aşamada yapılan yatırımları ifade etmektedir. Girişim sermayesinin özel hisse senedi yatırımlarını da kapsayacak şekilde kullanılması özellikle Avrupa'da yaygındır. Girişim Ortaklığı Yatırım Nasıl Yapılır? Yatırım ortaklıkları, kayıtlı sermayeli olarak kurulan ve halka açılmaları zorunlu olan sermaye piyasası kurumlarıdır. Sermaye Piyasası Kurulu'nun izni ile yatırım yaptıkları alana göre, Menkul Kıymet Yatırım Ortaklıkları, Gayrimenkul Yatırım Ortaklıkları ya da Girişim Sermayesi Yatırım Ortaklıkları olarak kurulabilmektedirler. Girişim Sermayesi Yatırım Ortaklıkları, kayıtlı sermayeli olarak kurulan ve çıkarılmış sermayelerini esas olarak sermaye ve faiz kazancı elde etmek amacıyla Girişim sermayesi yatırımlarına yönelten halka açık anonim ortaklıklardır. Tescili takip eden bir yıl içerisinde ortaklığın çıkarılmış sermayesinin en az %10'unun, üçüncü yılsonuna kadar %30'unun, beşinci yılsonuna kadar %49'unun halka arz edilmesi zorunludur. Girişimcilik Haftasının Tarihçesi Ülkemizde girişim sermayesi kurumunun oluşturulmasına yönelik ilk çalışmalar kamu tarafından yapılmıştır. Ancak, ülkemizin gerçek anlamda girişim sermayesi ile tanışması, yurtdışında kurulu bazı girişim sermayesi özel hisse senedi fonlarının ülkemizde yatırım yapmaya başlaması ile olmuştur. İlk yasal düzenlemeler ise Sermaye Piyasası Kurulu tarafından yapılmıştır. Sermaye Piyasası Kurulu, 6.07.1993 tarihinde yayımlanan Seri: VIII, No:21 sayılı tebliğiyle girişim sermayesinin bir yatırım ortaklığı şeklinde kurulabilmesinin yolunu açmıştır. Ayrıca, bu şekilde kurulan girişim sermayesi şirketlerinin gelirleri kurumlar vergisi ve gelir vergisi stopajından istisna edilmiştir 8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, kadın haklarının kazanılmasında nerelerden başlandığını ve bugünlere nasıl gelindiğinin hatırlanması için özel bir gündür. 1857 yılında Newyork lu dokuma işçisi kadınların daha insanca bir yaşam isteyerek, eşitsizliklere ve ayrımcılığa karşı sürdürdüğü mücadele ile başlayan süreçte 8 Mart, tüm dünya kadınlarının, kutladığı uluslararası bir güne dönüştü. Birleşmiş Milletler tarafından 1977 yılında ilan edilen 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nün geçmişi çok eskilere dayanıyor. Kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olmak yolunda verdiği savaşın temsili başlangıcı 8 Mart 1857 yılında ABD nin New York kentinde başladı. Konfeksiyon ve tekstil fabrikalarında çalışan 40.000 işçinin insanlık dışı çalışma koşullarına ve düşük ücrete karşı başlattığı grev, polisin saldırısıyla kanlı bitti. Saldırı sırasında çıkan yangında çoğu kadın 129 işçi can verdi. İşçilerin cenaze törenine 100 bini aşkın kişi katıldı. 1910 yılında Danimarka nın Kopenhag kentinde toplanan 2. Enternasyonale bağlı kadınlar toplantısında, Almanya Sosyal Demokrat Parti önderlerinden Clara Zetkin, bu yangında yaşamını yitiren 129 kadın işçi anısına 8 Mart gününün Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak kutlanmasını önerdi. Kadın hakları hareketini, özellikle oy hakkını onurlandırmayı amaçlayan Kadınlar Günü önerisi oy birliği ile kabul edildi. 1975 yılında Dünya Kadınlar Yılı nı ilan eden Birleşmiş Milletler Örgütü, 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart ın tüm kadınlar için Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanmasını kararlaştırdı. Kadınlara eşit hakların verilmesinin Dünya barışını güçlendireceği kabul edildi. Böylece 8 Mart, dünyada kadınların yüzyıldır yürüttüğü özgürleşme mücadelesinin kutlandığı ve kadınların güncel taleplerinin ifade edildiği bir gün haline geldi. Türkiye'de 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü Türkiye'de 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü ilk kez 1921 yılında "Emekçi Kadınlar Günü" olarak kutlanmaya başlandı. 1975 yılında ve onu izleyen yıllarda daha yaygın, ve yığınsal olarak kutlandı, kapalı mekanlardan sokaklara taşındı. "Birleşmiş Milletler Kadınlar On Yılı" programından Türkiye'nin de etkilenmesiyle, 1975 yılında "Türkiye 1975 Kadın Yılı" kongresi yapıldı. 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi'nden sonra dört yıl süreyle herhangi bir kutlama yapılmadı. 1984'ten itibaren her yıl çeşitli kadın örgütleri tarafından "Dünya Kadınlar Günü" kutlanmaya devam ediliyor. 4

ALLAH BU MİLLETE BİR DAHA İSTİKLAL MARŞI YAZDIRMASIN! Yirminci yüzyılın başı... Milletimizin uzun savaş yılları... Azgın iştahlı Batı ülkeleri birbiriyle rekabet halindeler... Bu rekabet, zaman içinde bir milletler gruplaşmasını da beraberinde getirdi. Türkiye, savaştan uzak durmak istese de, şartlar bizi savaşın içine içine çekti. 1. Dünya Savaşı'nın başlamasıyla birlikte, Türkiye de Almanya'nın yanında savaşa girmek zorunda kaldı. Ve bildiğimiz sonuç... Savaşın sonunda bir antlaşma yapıldı: Mondros. Adeta, Türkiye'nin paylaşılmak istenmesinin belgesi. Milletimiz, Kurtuluş Savaşı'nı başlatıyor. Halkın deyimiyle "Seferberlik". Köleliğe değil, efendiliğe alışmış olan bir milletin asil ve onurlu tavrı... "Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım." varlık yokluk mücadelemiz zaferle sonuçlanıyor. Milli Mücadele ruhu, tüm işgalcileri yurdumuzdan kovuyor. İşte, bu destanlık mücadeleyi geleceğe taşımak, o günkü iman ve heyecanı gelecek nesillere aktarmak için Milli Eğitim Bakanlığı "bir milli marş" yazma yarışması açıyor. O marşı yazabilmek için o günleri görmek, o heyecanı yaşamak gerekiyordu. Mehmet Akif, bu özellikte bir insandı. Savaş yıllarında Anadolu'ya gitmiş, halkı vatan müdafaasına teşvik etmiş; hatta oğlu Emin'le birlikte cepheye giderek askere cesaret ve güven aşılamıştı. 724 şair içinde, o coşku, o azim ve heyecan farklılığı apaçık ortaya çıkmış, Akif'in yazdığı "İstiklal Marşı" birinci gelmişti. İstiklal Marşı, TBMM'de defalarca okunmuş, milletvekilleri tarafından ayakta alkışlanmış ve TBMM'nin12 Mart 1921 günkü oturumunda da "Milli Marş" olarak kabul edilmiştir. Akif, İstiklal Marşı'nın yazılmasına sebep olan olaylar ve bu marşın milletimize olan aidiyeti konusunda şunları söyler: "İstiklal Marşı... O günler ne samimi, ne heyecanlı günlerdi. O şiir, milletin o günkü heyecanının bir ifadesidir. Bin bir facia karşısında bunalan ruhların ıstıraplar içinde halas dakikalarını beklediği bir zamanda yazılan o marş, o günlerin kıymetli bir hatırasıdır. O şiir bir daha yazılamaz, onu kimse yazamaz. Onu ben de yazamam... Onu yazmak için o günleri görmek, o günleri yaşamak lazım. O şiir artık benim değildir. O, milletin malıdır. Benim millete karşı en kıymetli hediyem budur." Milletler ümit ve heyecanıyla yaşar. Ümit ve heyecanını kaybeden toplumlar, durgun su misali yosun tutar, gelecekleri adına büyük bir dinamizm oluşturamazlar. İşte, İstiklal Marşımız milletimizin yüz akı olan zafer ve başarılarını, coşku ve kararlılığını geleceğe taşıyan onurlu bir sestir. Bu şiirde, tarihi hakikatlerin konuşturulmasına ilave olarak, Türkçe'nin ifade gücü ve inceliklerini de görürsünüz. Konunun işlenmesi ile ilgili anahtar kelimeler öylesine bir ustalıkla yerleştirilmiştir ki; cümle yapısı ve ses ahengi ile insan ruhunun derinliklerine kadar nüfuz eden bir özellik oluşmuştur. İstiklal Marşı'mızın bu özelliği Cemil Sena Ongun'a şu sözleri söyletmiştir: "Akif, hiçbir şey yazmamış olsaydı da bize yalnız İstiklal Marşı'nı verseydi, yalnız bu eseriyle bile, kendisini edebiyat tarihimizde ebedileştirmiş olurdu." İstiklal Marşı bizim tarih, inanç ve hayata bakışımızı o kadar güzel anlatmıştır ki... Değerlerimizin özümsenmiş ve içselleştirilmiş örneği bu şiirdir diyebiliriz. Bugün, millet olarak, İstiklal Marşı'nda ifadesini bulan azim ve heyecana ihtiyacımız var. Biz, tarihimizde defalarca "yok oldu" denilen bir noktadan yeniden ayağa kalkmış ve daha güçlü bir şekilde varlığımızı devam ettirmişiz. Timur'la yapılan Ankara Savaşı'nda Yıldırım Bayezıt'ın yenilmesi üzerine, Osmanlı'da fetret devri başlamış, "Bir daha ayağa kalkamaz" yorumları yapılmasına rağmen, 50 sene sonra, dünya tarihinin seyrini değiştiren İstanbul fethedilmiştir. Osmanlı'nın son zamanlarında milletimize "hasta adam" tanımı yapılmış, Mondros'la birlikte toprakları paylaşılmak istenmiş, bütün göstergelerin "ümitsizlik" ibresini işaret ettiği bir zamanda, Kurtuluş Savaşı'yla yeniden harikalar meydana getirmiştir. 1974'te Kıbrıs'ta, Rumların muazzam bir terör estirerek beşikteki bebeklere kadar herkesi kan kusturduğu bir zamanda; inançlı insanların azmi, bu menfur gidişata son vermiş, tarihi Kıbrıs zaferi kazanılmıştır. Allah'tan dileğimiz, milletimize bunlardan kötü günler göstermesin. Yeni acılar vermesin. Ağız tadımızı, huzur ve barışımızı bozmasın! İstiklal Marşı'mızın kabulünün 89. yılında, Akif ve İstiklal Marşı ile ilgili şu anekdotla yazımıza son verelim: Akif'in hastalandığı günlerdi. Bir grup arkadaşı ziyaretine gelmişti. Söz arasında bir dostu şöyle sordu: "-Üstad! İstiklal Marşı yeniden yazılabilir mi?" İstiklal Marşı'nın yazılma sebebi olan acıklı ve sıkıntılı olayları hatırlayan Akif'in gözleri doldu. Sonra da dudaklarından şu söz döküldü: "-Allah, bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın!." 5 5

Çanakkale Zaferi Çanakkale Savaşı yalnız bizim tarihimizin değil yakın dünya tarihinin en önemli savaşlarından biridir. Çanakkale Boğazı'nı savaş gemileriyle zorlayarak aşma, böylece İstanbul'a kavuşma isteği Avrupa büyük devletlerinin öteden beri özlemidir. 1914 yılında I. Dünya Savaşı'nın başlamasıyla İtilaf devletleri bu isteklerini gerçekleştirme fırsatının doğduğuna inandılar. Bu inançla İngiltere ve Fransa işbirliği yaparak 3 Kasım 1914 günü alacakaranlıkta Bozcaada'dan Boğaz'ın ağzına doğru yaklaştılar. Buradan istihkamlarımıza doğru ateş açtılar, İngilizler Seddülbahir ve Ertuğrul tabyalarını, Fransızlar da Anadolu yakasında Kumkale ve Orhaniye tabyalarını havantopu ile dövdüler. Cephaneliğimize isabet eden top mermisiyle on bir ton barut havaya uçtu, subay ve erlerimiz şehit düştü, İngiliz Donanma Komutanı Amiral Carden Çanakkale önlerinde gösteriler yaptı, düşman denizaltıları boğazı geçmeye kalktılar. 24 Kasım 1914 günü bir Fransız denizaltısı Boğaz sularında görüldü. bu denizaltıyı gören topçularımız düşman üstüne ateş yağdırmaya başladı. 2 Aralık günü İngiliz denizaltısı da bir deneme yaptı. Derinden engelleri aşarak Boğaz'a girdi. Yediyüzelli metre ilerde bulunan Mesudiye zırhlısına torpil atarak bu gemimizi batırdı. Zırhlımızda bulunan subaylardan on'u ve erlerimizden yirmi dördü şehit düştü. 19 Şubat 1915 günü düşman savaş gemileri öğleye kadar uzun menzilli bir bombardımana girişti. Boğaz'a iyice sokuldular. Tabyalarımız akşama doğru düşman savaş gemilerine karşılık verdi. Ertuğrul ve Orhaniye tabyalarından atılan ateş karşısında düşman oldukça bocaladı. İtilaf devletleri gemileri diledikleri gibi ilerleyemiyor, amaçlarına ulaşamıyordu. Lodos fırtınasını başarısızlıklarının nedeni olarak görüyorlardı. Havalar düzelince yeni saldırılar düzenlendi. Yine sonuç alınamayınca düşman gemilerine komuta eden Amiral Carden görevden alındı. Yerine 17 Mart 1915 günü Robeck atandı. Yeni komutan 18 Mart 1915 günü donan-mayla Boğaz'a saldıracağını, yakında İstanbul'da olacağını Londra'ya bildirdi. Bu arada Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanı Albay Cevat Çobanlı 17/18 Mart gecesi boğaz'a mayın hattı döşenmesi emrini verdi. Aldığı emir gereği Binbaşı Nazmi Bey Nusret Mayın gemisi ile o gece yirmi altı mayın, Boğaz'a on birinci hat olarak döşendi. Boğaz'daki mayın sayısı on bir hat olarak 400'ü aşmıştı. 18 Mart 1915: İngiliz ve Fransız savaş gemilerinden oluşan, o dönemin en büyük deniz gücü, üç filo olarak sabahleyin Çanakkale Boğazı'na girdi. Bu donanmanın ilk grubunu oluşturan filoda, İngilizlerin Queen Elizabeth zırhlısı ile İnflexible, Lord Nelson ve Agamemnon savaş gemileri bulunuyordu. İkinci grupta İngiliz Kalyon Kaptanı komutasında Ocean, İrresistible, Wengeance Majestic gibi savaş gemileri yer almıştı. Üçüncü filo ise Prince, Bouvet, Suffren gibi Fransız savaş gemilerinden oluşuyordu. İngilizler ve Fransızlar zayıf Türk savunmasını kolayca susturarak Boğaz'ı kolayca geçebileceklerim umuyorlardı. Bu umut ve güvenle 18 Mart 1915 günü düşman savaş gemileri şiddetli bir ateşe başladılar. Rumeli Mecidiyesiyle merkez bataryaları şiddetli bir ateşe tutuldu. Boğazdaki düşman gemileri Hamidiye istihkamlarına yüklendi. Bunu gören Dardanos bataryaları ateşi üzerlerine çekmeye çalıştı. Az sonra, tüm gemiler, Dardanos'a saldırdı. Dardanos tabyamız saldırılara şiddetle karşı koydu. Bu arada Mesudiye tabyası da ateşe başlamıştı. Mesudiye üzerine ateş açılınca Hamidiye onun yardımına koştu. Bu arada kıyı bataryalarımız düşman üstüne ateş yağdırmaya başladılar. Bunalan düşman kaçmak isterken topçu atışlarıyla karşılaşıyordu. Düşman gemilerine göz açtırılmıyordu. Karşılıklı bu korkunç bombardıman bir saat kadar sürdü. Bu karşılıklı bombardımanı bir yabancı yazar şöyle anlatıyor: İnsan manzarayı gözlerinin önünde canlandırabilir. Kaleler, toz duman bulutları içinde kaybolmuşlarda Yıkıntıların arasından arada bir alevler yükseliyordu. Gemiler, çevrelerinde fışkıran sayısız su sütun-ları arasında yavaş yavaş hareket ediyorlar, bazen duman ve serpintiler arasında iyice görünmez oluyorlardı. Tepelerden ateş eden havan toplarının alevleri görülüyor, ağır toplar yer sarsıntıları gibi gümbürdüyordu. Bombardıman sırasında Türk tabya ve bataryaları büyük zarar görmüştü. Amiral Robeck Fransız gemilerini geri çekerek İngiliz savaş gemilerini ileri sürdü. Tam bu sırada müthiş patlamalar oldu. Bouvet ve Suffren savaş gemileri mayına çarparak sarsıldılar, manevra kabiliyetini kaybettiler. Bir gece önce Nusret mayın gemisinin döşediği mayınlar görevlerini yapmışlardı. Boğazın berrak sulan üzerinde bir dev gibi yatan Bouvet ve Suffren'e tarihi Hamidiye bataryamızın keskin nişancıları ateş açtılar. Çanakkale Geçilmez kitabının yazarı Alan Moorehead olayı şöyle anlatıyor: Saat 13.45'de Suffren'in az gerisindeki Bouvet müthiş bir patla-mayla sarsıldı. Güverteden göğe kesif bir duman yükseldi. Gittikçe hızlanarak yana yattı, devrilip gözden kayboldu. Olayı görenlerden birinin ifadesine göre «Bir tabak, suda nasıl kayıp giderse o da öylece kayıp gitti. Türk tabyaları, Boğaz'ı geçmeye çalışan düşman gemilerine durmadan ateş ettiler. Bu arada düşman Boğazdaki mayınları temizlemek için mayın tarayıcılarını boğaza soktu. Tabyalarımız mayın tarayıcılarına ateş açtılar. Açılan ateş yağmur gibi yağmaya başlayınca düşmanlar panik içinde kaçtılar. Bu arada düşman savaş gemilerinden İnflexible, İrressitible büyük hasar gördü. Batanlar oldu. Daha sonra Queen Elisabeth ve Agamemnon yaralandı. İtilaf devletleri Çanakkale Boğazı'nı denizden aşamadılar. Büyük kayıplar vererek: Çanakkale Boğazı'nın geçilemeyeceğini öğrendiler. İtilaf devletleri Çanakkale Boğazı'nın savaş gemileri ile aşamayınca bu kez çıkarma yapmayı planladılar. Artık Çanakkale kara savaşları başlıyordu. Kara savaşında düşmanın nereden çıkarma yapabileceği tartışıldı. Mustafa Kemal Kabatepe ve Seddülbahir'den, Alman komutan Von Sanders ise Bolayır ve Anadolu yakasından çıkarma yapılabileceği görüşündeydi. Alman komutanı Von Sanders'in görüşü ağır bastı, ve askerler o yöreye yerleştirildi. Düşman güçleri 25 Nisan 1918 sabahı Mustafa Kemal'in düşündüğü noktadan saldırdı. 19. Tümen Komutanı Mustafa Kemal Kocaçimen'de Conkbayır'da, savaştı. Cephanesi biten askerlere: Süngü tak emrini verdi. Daha sonra ; «Ben size taarruz emretmiyorum. Ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve başka komutanlar geçebilir» dedi. Tarihin bu en büyük siper savaşı başlamıştı. Siperler arası uzaklık sekiz on metre kadardı. Türk siperlerinden hiçbir asker ayrılmıyordu. Şehit düşenlerin yeri hemen dolduruluyordu. Her adım başına bir mermi düşüyor; toprak adeta tüterek kaynıyordu. Düşman dalgalar halinde Conkbayır'a doğru ilerliyordu. Bu arada Mustafa Kemal, Anafartalar Grup Komutanlığına atandı. Anafartalar Savaşı'nda düşmanın attığı şarapnel misketi Mustafa Kemal'in göğsüne isabet etti. Ancak cebindeki saate çarptığından bir şey olmadı. Kısa sürede Türk ordusu her yerde büyük başarılar kazandı. Düşman şaşkına döndü, bozguna uğradı. Çanakkale kara savaşlarının en önemli cepheleri; Kumkale, Beşike, Bolayır, Seddülbahir, Anbumu, Kabatepe, Conkbayırı ve Anafartalar'dır. 19-20 Aralıkta Anafartalar ve Arıburnu cephesi, 8-9 Ocak'ta Seddülbahir düşmanlar tarafından boşaltıldı. Böylece 1915 baharında parlak umutlarla karaya ayak basan birleşik düşman ordusu 1916 kışında bozguna uğrayarak çekip gitti. Çanakkale savaşlarında 250 binin üzerinde askerimiz şehit düştü. Düşman kayıpları ise bu rakamın üstündedir. Çanakkale savaşlarının unutulmaz kahramanı, Anafartalar Grup Komutanı Mustafa Kemal'in başarısı ilerde başlayacak Ulusal Kurtuluş Savaşı'mızın kaynağı oldu. Bağımsızlığımızı savunmak, yurt topraklarımızı korumak için yapılan savaşlar kutsaldır. Çanakkale, Ulusal Kurtuluş Savaşımız kutsal destan savaşlara birer örnektir. 6

Çanakkale Neyin Savaşıydı? Farkına varamadığımız değerlerden biri de Çanakkale gerçeğidir. Çanakkale yle ilgili bilgiler savaşın şiddeti, ölenlerin çokluğu ve Çanakkale nin geçilmez olduğuyla sınırlı. Çanakkale de şehit olan 250 bin insan ve belki de bir o kadar gaziden geriye ne kaldı dersiniz? Çanakkale şehitlerinin geldikleri şehirlere baktığınızda bir Anadolu mozaiğiyle karşılaşıyorsunuz. Yani her vilayetin, her mahallenin neredeyse bir Çanakkale şehidi var. Çanakkale bizim yüreğimize düşen bir ateş. Gidenlerin dönmeyeceklerini bildikleri bir menzil. Gazilerimizin anlattıklarını bir masal gibi dinleyen torunlarız bizler. Aylarca top ve tüfek mermisi altında hayatta kalmanın, yürekle aklın direncinin nasıl bir sinerjiye dönüştüğünü araştırmayan bizler; çocuklarımıza da Çanakkale yi anlatamıyoruz. Çanakkale ye yeni evlendiği kocasını gönderen gelini, tek oğlunun sırtını sıvazlayıp gözyaşlarını içine akıtan anayı, bir daha geri gelemeyeceğini bildiği evladının gözünün içine bakarak Allah a emanet ol! diyen babayı anlamadık, anlamaya çalışmadık. Çanakkale, yeni gelinin, ananın, babanın kalbindeki ateşte saklı... Çanakkale, siperlerde nöbet bekleyen Mehmetçiğin gönlünde gizli... Çocuklarımız Çanakkale yi sadece bir savaş olarak görmemeli. Çanakkale, bir varoluş mücadelesinin yansıması olarak bilinmeli. Ve Anadolu nun her vilayetinde saklı Çanakkale hikâyeleri unutulmaya yüz tutmadan su yüzüne çıkarılmalı. Çanakkale unutulmamalı. Çanakkale ruhumuzun yeniden ihyası adına önemli bir adım olmalı. Mustafa Kemal in Yüce Milletimize Bağışlandığı An 10 Ağustos 1915 Conkbayırı nı almak ve bütün boğaza hakim olmak için İngilizler 20000 kişilik bir kuvvetle günlerce kazdıkları siperlere yerleşmişler, hücum anını bekliyorlardı. Gecenin karanlığı tamamen kalkmış, tan ağarmak üzereydi. 8. Tümen komutanı ve diğer subaylarımı çağırdım. Mutlaka düşmanı mağlup edeceğimize inanıyorum.ancak siz acele etmeyin, evvela ben ileri gideyim, size ben kırbacımla işaret verdiğim zaman hep birlikte atılırsınız. Bu durumdan askerlerini de haberdar etmelerini istedim.hücum baskın tarzında olacaktı.sakin adımlarla ve süzülerek düşmana 20 30 metre yaklaştım.binlerce askerin bulunduğu Conkbayırı nda çıt çıkmıyordu. Dudaklar sessizce bu sıcak gecede dua ediyordu.kontrol ettim.kırbacımı başımın üstünde kaldırıp çevirdim ve birden aşağı indirdim. Saat 04.30 da kıyametler kopmuştu.ingilizler neye uğradıklarını şaşırmıştı. Allah Allah sesleri bütün cephelerde, karanlıkta gökleri yırtıyordu. Her taraf duman içinde ve heyecan her yere hakim olmuştu. Düşmanın topçu ateşi gülleleri büyük çukurlar açıyor, her tarafa şarapnel ve kurşun yağıyordu. Büyük bir şarapnel parçası tam kalbimin üzerine çarptı, sarsıldım, elimi göğsüme götürdüm, kan akmıyordu.olayı Yarbay Servet Bey den başka kimse görmemişti.ona parmağımla susmasını emrettim.çünkü vurulduğumun duyulması cephelerde panik yaratabilirdi.kalbimin üzerinde cebimde bulunan saat paramparça olmuştu. O gün akşama kadar birliklerin başında daha hırslı olarak çarpıştım. Yalnız bu şarapnel vücudumda, kalbimin üzerinde aylarca gitmeyen derin bir kan lekesi bırakmıştı Aynı gün gece, yani 10 Ağustos günü, beni mutlak ölümden kurtaran ve parçalanan saatimi Ordu Komutanı Liman von Sanders Paşaya hatıra olarak verdim.çok şaşırmış, heyecanlanmıştı.kendileri de altın cep saatini bana hediye ettiler. Bu hücumlarda İngilizler binlerce ölü bırakarak tamamen geri çekildi ve Çanakkale nin geçilemeyeceğini iyice anlamış oldular Mustafa Kemal ATATÜRK *NOT :Liman von Sanders in 10 Ağustos 1915 gecesi Mustafa Kemal e hediye ettiği altın saat Anıtkabir Müzesinde bulunmaktadır+ - Mustafa Kemal in kalbinin üzerinde parçalanan saat Almanya da Soudus aile koleksiyonundadır. - Yukarıdaki anı, Ruşen Eşref Ünaydın ve Afet İnan dan alınmıştır 7 7

8

DÜNYA TİYATROLAR GÜNÜ Uluslararası Tiyatro Enstitüsü 1948 yılında kuruldu. Bu enstitü 1961 yılında aldığı bir kararla 27 Mart gününü Dünya Tiyatrolar Günü olarak kabul etti. Her yıl enstitüye üye ülkelerde 27 Mart günü Tiyatro Bayramı olarak kutlanır. 27 Mart günü her ülkenin sanat ve tiyatro adamlarınca hazırlanan bir bildiri, sahnelerde okunur. Tiyatrolar o gece halka parasız gösteriler düzenler. Tiyatroyu halka sevdirmeye çalışırlar. Ülkemizde tiyatro ile ilgili ilk ulusal bildiriyi, yaşamını Türk tiyatrosuna içtenlikle adamış olan Muhsin Ertuğrul yazdı. Dünyada ilk tiyatro olayının nerede, nasıl başladığı kesinlikle bilinmiyor, Araştırmacılar; tiyatronun ilkel insanların av dönüşü vurdukları avın çevresinde sevinç ve heyecan sesleri çıkararak dans etmelerinden doğduğunu anlatırlar. Daha sonraları topluluk halinde yaşamaya başlayan insanlar yılın belirli günlerinde, belirli bir yerde toplanmaya başladılar. Bu toplantıda içlerinden bir kişi yüksekçe bir yere çıkarak güldürücü öyküler anlatır, taklitler yapar, şarkılar söylerdi. Bu tür oyunlar zamanla şenlikler geleneğini oluşturdu. Bir süre sonra tiyatroda kişiler ikiye, üçe çıktı. Daha canlı, daha ilgi çekici konular bulundu. Böylece oyunlar, sanat niteliğine kavuştu. Tiyatro da meslek haline geldi. Tiyatro yaşamın bir parçasıdır. Konusu bakımından harekete, konuşmaya, bazen de müziğe yer verilir. Bu nedenle tiyatro güzel sanatların en ilgi çekici kollarından biridir. Tiyatroda oynayanla izleyen arasında yakın, sıcak bir iletişim vardır. İlk çağlarda oyunun yazılı metni yoktu. Yeteneklerine güvenen oyuncular ortaya çıkıp bir çeşit tuluat yaparlardı. Tuluat; oyuncuların o anda düzenledikleri hareketleri, tasarladıkları sözleri söylemeleridir. Tuluat, sahnesiz ve metinsiz bir tiyatro oyunudur. Yazılı tiyatro yapıtları çok sonra ortaya çıktı. Bir süre tiyatro sözsüz oynandı. Oyuncular olayları, el, kol, gövde, bacak ya da yüz hareketleriyle anlatırlardı. Bu sözsüz tiyatroya pandomima denir. Bizde tiyatro olgusu; çok eskilere dayanan orta oyunu ile onun gölge oyunu biçiminden başlar. Gölge oyunu arkadan ışıklandırılan beyaz bir perde üzerine belli tipteki kuklaların hareket ettirilmesi ve konuşturulması ile yansıyan Karagöz oyunlarıdır. Bugün köylerimizde, çok eski geleneklerden kalma bir alışkanlıkla tiyatroya çok benzeyen eğlenceler düzenlenmektedir. Buna oyun çıkarma denir. Tiyatro oyunculuğu özel eğitimi gerektiren bir meslektir. Tiyatro öğretimi konservatuar denilen okulda yapılır. Tiyatro; yazarların dram, komedi, trajedi türünde yazdıkları eserlerin sahnede oynanması sanatıdır. Tiyatro gösteri sanatı olarak tanımlanır. Belli başlı türleri şunlardır: Komedi: Oyunların, insanların, durumların gülünç yönlerini gösteren bir tiyatro yapıtıdır. Komedinin belli başlı türleri şunlardır: Vodvil, hareketli, eğlenceli bir konuya dayanan, içinde şarkılar bulunan hafif güldürüdür. Fars, olayların aşırı abartıldığı, taklitlerin sık sık tekrar edildiği bir komedi türüdür. Trajedi: Konusunu tarih, ya da efsanelerden alan acıklı sahne yapıtıdır. Dram: Yaşamımızda var olan umudu, sevinci, acıyı, bir arada sunan tiyatro oyunudur. Dram şiir ve düz yazı ile yazılabilir. Tiyatrolar; devlet tiyatroları, halk tiyatroları, bulvar tiyatroları, açık hava tiyatroları ve şehir tiyatroları gibi isimlerle anılır. Tiyatro yaşamın bir parçasıdır. Yaşamı sergiler. Yaşama sevincini yaratır. Geçmişi, günümüzü, geleceği anlamamıza yardımcı olur. Tiyatro; Sorunlarımıza ışık tutar. Tiyatro, insanlar arasında halkın içinden doğmuş bir sanattır. Tiyatro hep iyiden, güzelden hoştan yana olmuştur. Tiyatro insanları eğitir. Eğitirken düşündürür. Tiyatro insanlara beraber gülmek, beraber ağlamak, beraber düşünmek gibi insanca duygular aşılar. Avrasya'nın Ortak Bayramı Nevruz Tabiat ile iç içe, kucak kucağa yaşayan, toprağı "ana" olarak vasıflandıran Türk'ün düşünce sisteminde "baharın gelişi" elbette önemli bir yere sahip olacaktı. Nevruz, Türk dünyasının kuzeyinden güneyine, batısından doğusuna kadar uzanan engin coğrafyada yaşayan toplulukların pek çoğu tarafından yaygın olarak kutlanan bahar bayramıdır. Bütün bayramların dinî ve millî bir inanıştan, o toplumu ilgilendiren ortak bir hatıradan, geleneklerden, duygulardan ve tabiatın insanlara tesir eden bir olayından doğduğuna inanılır. Tabiat ile iç içe, kucak kucağa yaşayan, toprağı "ana" olarak vasıflandıran Türk'ün düşünce sisteminde "baharın gelişi" elbette önemli bir yere sahip olacaktı. Çünkü insan vücudu, baharda uyarıldığı kadar kışta uyarılmaz. İç karartıcı, yeknesak günlerin ardından doğan hareketli, pırıl pırıl güneşli, kuş ve hayvan sesleriyle kurulmuş ilâhî orkestranın musikisi insan hayatını canlandırır. Ayrıca ortaya çıkan rengârenk tablo kıştan bahara geçişi ne de güzel tasvir eder: "Bir yanda her tarafı kaplayan soluk, mat ve daha çok beyazın hakim olduğu renkler, diğer yanda yeşilin değişik tonları arasında baş veren bin bir renk cümbüşü... Birisi hareketsiz, şekilsiz; diğeri kıpır kıpır, şekil şekil, çiçek çiçek... Kış, sağır ve dilsiz; ilkyaz duygulu, coşkulu, kulaklara fısıldadığı nağmelerle cazibeli... Birinde tabiat hayat dolu, diğerinde donmuş, yeniden doğmak üzere uyuşmuş kalmış... Genellikle Nevruz, yani Farsça "Yeni Gün" adını taşıyan bahar bayramı, insan ruhunun tabiattaki uyanışıyla birlikte kutladığı bir bayramdır. Böyle bir bayramın, yani mevsimlerin değişikliğinden doğan özel günlerin, başka başka adlar altında birçok milletin sosyal hayatında yer aldığı da bilinmektedir. Mesela, Hıristiyan âleminin dinî muhteva ile şekillendirerek ve Noel Baba sembolü ile karlar ülkesinden geyiklerin çektiği kızaklarla neşe ve ümitleri taşıdığı "Noel Bayramı" bunun farklı bir örneğini teşkil eder. Bu kutlamalarda yine bahara duyulan özlem "çam ağacı" motifi etrafında şekillendiriliyor. Aynı zamanda bir takvim değişikliğini de ifade eden bu kutlamalara baktığımızda Türk' ün kutladığı "bahar bayramı"nın da bir takvim değişikliğini yansıttığı görülüyor. Burada dikkati çeken husus "baharın başladığı zaman"dır. Türk, bu takvim değişikliğini "toprağın uyandığı gün" ile özdeşleştirmiştir. Kışın ortasında baharı kutlamaz. Türklerde bir tabiat, varoluş, diriliş bayramı niteliğinde olan Nevruz'un ruhî atmosferini ve eskiliğini anlayabilmek için kültürümüzün yıpranmış, tozlu ve pek okunmayan eski sayfalarına bir göz atmamız gerekiyor. Bu coşkuyu Türk kamları dualarında, niyazlarında şöyle ifade ediyorlar: "... Yüce Göktanrı'nın ilk defa gürlediği, yağız yer, altmış türlü çiçeklerle ilk defa bezendiği, altmış türlü hayvan sürülerinin ilk defa kişnediği ve melediği zaman sen (Türk'ün Atası) yaradıldın!" Bu sözler Türk'ün yaratılış felsefesinin, inancının, hayat tarzının ifadesidir. Bütün bayramların dinî ve millî bir inanıştan, o toplumu ilgilendiren ortak bir hatıradan, geleneklerden, duygulardan ve tabiattan doğduğundan bahsetmiştik. İşte millî bir bayram olan Nevruz da Müslüman olan ya da olmayan çeşitli Türk toplulukları arasında kamların dua ettikleri asırlar öncesinden günümüze kadar farklı farklı şekillerde, ama aynı ruhla hâlâ kutlanmakta. Bu bayram İslâmiyet'i kabul etmiş olan ilk Müslüman konargöçer Türk topluluklarında; sürgün avı, toy, şölen, yuğ vb. gibi İslâmiyet'le çatışmayan âdetlerden biri olarak devam edegelmiştir. Böylece bu ananeler günümüz Türk dünyasına ortak kültür mirası olarak intikal etmişlerdir. Gelenekler, tarihini kesinlikle tespit edemediğimiz dönemlerden kalmadır. Neden, niçin, nasıl gibi sorular sorulmadan atadan oğula kalmıştır. Gelenekler bu özelliğiyle millet bağını güçlendiren en önemli unsurlardan biridir. Baharın gelişinin kutlandığı bugün de böyle bir gelenektir. Nevruz, çeşitli kültür çevrelerinde, farklı etnik gruplarda farklı bir muhtevaya ve anlama sahip olmuştur. Kültürler arasındaki iletişim sonucunda çeşitli kültürlere girmiş ve benimsenmiştir. Eldeki tarihi kaynaklardan hareketle en eski Türk adetlerinden, bayramlarından biri olduğu kesinleşmiştir. Yeni yılın başlangıcı, yenilik, coşku, canlanma gibi nitelikler hiç değişmeden günümüze kadar yaşadığı uçsuz bucaksız coğrafyalarda görülmektedir. Çin kaynaklarından Kutadgu Bilig'e, Kaşgarlı Mahmud'dan Bîrûnî'ye, Nizâmü'ı Mülk'ün Siyasetname'sinden Melikşah'ın takvimine kadar, Akkoyunlu Uzun Hasan Bey'in kanunlarına kadar gelen bir çizgide Nevruz ile ilgili kayıtlar eldedir. Diğer taraftan Sivas hükümdarı Kadı Burhaneddin Ahmed, Safevi Türkmen Devletinin kurucusu Şah İsmail (Hataî), Osmanlılarda Sultan I. Ahmed ve Sultan Dördüncü Murad gibi hükümdarların, Mustafa Kemal Atatürk'ün; din adamlarımızdan Kazasker Bâki Efendi ve Şeyhülislam Yahya Efendilerin, şairlerimizden Kuloğlu, Pir Sultan Abdal, Kaygusuz Abdal, Şükrü Baba, Hüsnü Baba, Fuzulî, Nev'î Efendi, Nef'î, Nedim, Hüseyin Suad ve Namık Kemal gibi şairlerimizin Fatih devri vezirlerinden Ahmed Paşa'nın; büyük Azeri şairi Şehriyar'ın ve büyük Türkmen şairi Mahdumkulu'nun uzun bir tarih boyunca Nevruz bayramının gelişini "Nevruziye" veya "Bahariye" denilen şiirlerle kutladıklarını da biliyoruz. Ayrıca Nevruz'un Türk musikisinin en eski mürekkep makamlarından biri olarak da kültürümüzde yedi yüzyıldan fazla bir maziye sahip olduğunu da biliyoruz. Bu makam ilk defa Urmiyeli Safıyûddîn Abdulmü'mîn Urmevî (1224?1294) tarafından kullanılmıştır. Bu şekilde elimizde yirminin üzerinde makam bulunmaktadır. Nevruz geleneği ne Sünnilikle, ne Alevilikle, ne Bektaşilikle doğrudan doğuş bağlantısı olmayan, İslâmiyetten çok öncelere giden bir gelenektir. Yani bir dinin veya mezhebin bayramı değildir. Bu yüzden de herhangi bir şekilde bir mezhep adına, bir din adına, bir etnik menşe adına bağlı gösterilmesi, istismar edilmesi bir ayrılık unsuru olarak takdim edilmeye çalışılması yanlıştır. Tarihin ve kültürün bütün gerçeklerine aykırıdır. 1990 yılında bağımsızlıklarını ilan eden Türk Cumhuriyetleri'nde Kırgızistan, Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Azerbaycan ile Rusya Federasyonu bünyesindeki Tataristan 21 Mart Ergenekon/Nevruz Bayramı'nı "Milli Bayram" olarak ilan etmişlerdir. Bu günün coşkuyla kutlanmasına büyük önem vermektedirler. Türk kültüründen kaynaklanan Ergenekon/Nevruz bayramı, her yönüyle Türk gelenek ve görenekleriyle zenginleşmiş ananevi ve temeli beş bin yıllık Türk tarihine dayalı milli bir bayramdır. Türkiye'de de 1991 yılında Türk Dünyası ile birlikte ortak bir gün olarak resmi tatil olmaksızın bayram ilan edilmiştir. Nevruz; Türk insanını birbirine kenetleyen, bağlayan, Ergenekon'dan demir dağları eriterek dirilen atalarının ruhlarıyla yanan bir ateştir. Bu ateş, hiç sönmeden binlerce yıl yandı ve gelecekte de kıvılcımlarından binlerce gönlü tutuşturarak "ortak kültür ocağı"nda binlerce ruhu ısıtacaktır. Avrasya'nın, Türk âleminin Nevruz toyu kutlu olsun, Nevruz gülleri geleceğe umutlar taşısın. Kaynak: Hatice Emel AŞA, Yeni Avrasya Dergisi, Mart-Nisan 2000 9 9

ORMAN HAFTASI Orman; hayvanların barındığı, çeşitli bitkilerin bulunduğu sık ağaç topluluklarıdır. Ormanda büyük ağaçlar, ağaççıklar, mantarlar, otlar, yüzlerce, binlerce bitki bir arada bulunur. Çam, sedir, köknar, ladin, ardıç, meşe, dişbudak, kayın, gürgen belli başlı orman ağaçlarıdır. Ağaçlar ya kendiliğinden yetişir, ya da insanların ormana diktiği fidanlardan oluşur. Ormanın küçüğüne, ağaçların seyrek olduğu yerlere koru denir. Eskiden yeryüzünün büyük bir bölümü ormanlarla kaplıydı. insanların bilgisizlikleri nedeniyle yok edilen ormanların yerini bozkırlar, çoraklaşan topraklar, çöller aldı. İnsanlar her zaman ağaca ve ağaçtan yapılan çeşitli araç ve gereçlere gereksinme duymuşlardır. Ormanlar, ağaçlar, toprağın nemli kalmasını sağlar. Toprak kaymasını (erozyonu) önler, selleri durdurur. Ormanlar yörenin iklimini etkiler, yağmur yağmasını sağlar. Çok sıcakları, şiddetli soğukları önler. Ormanlar aynı zamanda av hayvanlarının barınağıdır. Ormanlar bir ülkenin doğal güzellik ve zenginlik kaynağıdır. Öte yandan kullandığımız araç ve gereçlerin çoğu ağaçlardan yapılır. Evimiz, önümüzdeki masa, oturduğumuz sandalye, elimizdeki kalem, defterimiz, yaktığımız odun hep ağaç ürünleridir. Ayrıca ağaçlar endüstrinin birçok kollarında, boya sanayiinde, ilaç yapımında kullanılır. Bize bu kadar yarar sağlayan, ülke ekonomisinde önemli yeri olan ormanları korumalıyız. Ağaç dikip, yeni ormanlar yetiştirilmesine yardımcı olmalıyız. Ormanlara en büyük zarar insanlardan gelir, insanlar orman işletmelerinden izin almadan, çıra yapmak, reçine çıkarmak için ağaçları yaralarlar. Tarla açmak, yerleşim yeri kurmak, hayvanlara otlak yeri açmak için ormanları yok ederler. Ateşin söndürülmeden bırakılması sigaranın söndürülmeden atılması, koskoca bir orman alanının yanıp kül olmasına neden olur. Yanan ormanın yerine yenisinin yetiştirilmesine bir insanın ömrü yetmez. Zararlı böcekler, kemirici hayvanlar, özellikle keçiler, ağacın yeni süren dal ve yapraklarını yiyerek ormanlara zarar verirler. Ormanlara zarar vermek, ceza yasalarımıza göre suçtur. Orman suçları bağışlanmaz suçlardandır. Ülkemizde ormanların korunması, ağaçlandırma işleri cumhuriyet yönetiminin ilanından sonra ele alındı. Tarım ve Orman Bakanlığı kuruldu. Her ilde valiler başkanlığında orman yetiştirilmesi için bir kurul vardır. Bu kurul yörede ormanların korunması ve yeni ormanlar yetiştirilmesi için kararlar alır ve uygular. Her yıl Mart ayı içinde bir haftayı Orman Haftası olarak duyurur. Haftanın bir günü Ağaç Bayramı olarak kutlanır. Uygun alanlar ağaçlandırılır. Yeni ormanların yetiştirilmesi için çalışmalar yapılır. Ormanların korunması, çevremizin ağaçlandırılması hem yurdumuzun, hem de dünyamızın önemli bir sorunudur. Bu nedenle 27 Mart. Dünya Orman Günü olarak her yıl kutlanmaktadır. Bizler de çevremizdeki ağaçların dallarım kırmayanın, fidanları sarsmayalım. Ağaçları zararlı hayvanlardan koruyalım. Yeni fidanlar dikelim. Bu etkinliklerimizi yaşam boyu sürdürelim. Ormanlarla İlgili İlginç Bilgiler Tüm Avrupa da 12 bin tür bitki var.türkiye'de ise 9000. Dünyada her yıl 16 milyon hektar orman alanı yanmaktadır.(82 Nijerya kadar) Son 30 yılda dünya orman örtüsünün beşte biri yok oldu. Yetişmiş bir ağaç günde 17 kişinin oksijen ihtiyacını karşılıyor ve 22,5 kilogram karbondioksiti yok ediyor. Dünyadaki kağıt tüketiminin yarısı geri kazanılsa,her yıl 8 milyon hektar orman alanı korunabilir. Dünyamız dakikada 21 hektar orman alanı kaybediyor. Her yıl doğaya 7 ağaç borcumuz var! Çünkü bir yıl içinde, kullandığımız kağıt-kartonlar ve ayrıca yaşamsal ihtiyaçlarımız için 7 adet ağacı tüketiyoruz. Bir Avrupalı yılda ortalama olarak 300 kg. kâğıt ve kâğıt ürünleri tüketmektedir. Dünyada her yıl kağıt tüketiminin yarısı geri kazanılsa, Türkiye büyüklüğünde bir ormanlık alan yok olmaktan kurtarılmış olur. İnsanlar doğar, yaşar ve ölür. Bu üç aşama insanlığın doğasında vardır. Doğmak bizim elimizde değildir fakat nasıl yaşayacağımıza dair kararı kendimiz verebiliriz. Nasıl yaşadığımız da ileriki hayatımızı şekillendirir. İnsanlar, bebeklik dönemlerinde nasıl başkalarının bakımına ihtiyaç duyuyorlarsa, geçkin yaşlarında da aynı ilgiyi görmeyi beklerler, hatta görmelidirler. Çünkü yaşlılık, tıpkı bebeklik gibi insanları aciz ve iş göremez hale getirir. Aile çocuklarını besler, büyütür, eğitir ve topluma yararlı hale getirmek için elinden geleni yapar. Bütün bunları yaparken de yaşı ilerler ve aile büyükleri yardıma muhtaç hale gelir. İşte gençler, anne ve babaları kendilerine ihtiyaç duymaya başladığı andan itibaren onların yanında olmalıdır. Çünkü yaşlılık belirtileri ortaya çıkmaya başladıktan sonra insanlar ilgi görmeyi beklerler. Çevresinden ilgi gören yaşlılar, daha sevecen olurlar, sağlıklı ve hayata daha iyi tarafından bağlanırlar. Yaşlılara, ihtiyaç duydukları konularda destek vermek ve onlarla sevgi ve saygıya dayalı ilişkiler kurmak zorundayız. Annelerimizin, babalarımızın ve hatta dede ve ninelerimizin bizden başka kimsesi yoktur. Bugünkü sağlıklı ve mutlu günlerimizi onların fedakârlıklarına bağlamamız gerekir. Devletimiz, yaşlıların gelecekte çok fazla sıkıntıya düşmemeleri için onları sağlık ve ihtiyarlık sigortası ile koruma altına almıştır. Bakıma muhtaç yaşlıların da devlet veya özel kuruluşlara ait huzurevlerinde bakılmaları için imkânlar sağlamıştır. 1980 yılında Ankara da Yaşlıları Koruma Derneği kurulmuş ve bu derneğin birçok ilde şubeleri açılmıştır. Derneğin amacı, yaşlılara yönelik her türlü çalışmayı yapmak ve toplumun dikkatini yaşlılık kavramına çekmektir. Biz de çevremizdeki yaşlıları korumalı, onlara saygı göstermeli, destek olmalı ve yalnız bırakmamalıyız. Özellikle bayram günlerinde veya onların özel günlerinde yanlarında olduğumuzu onlara hissettirmeliyiz. Bugün onların işgal ettikleri yerlere bir gün bizim geleceğimizi unutmamalıyız. Yaşlılıkla ilgili şu önyargı ve kalıpları da hem kendi zihnimizden, hem toplum gündeminden kaldırmak için elimizden geleni yapmalıyız. Yaşlılık, ölümle noktalanacağı bilinen bir gerçektir. Ancak, yaşlılığın ölümle bağdaştırılması ve ölümle bir tutulması çeşitli kalıp yargı ve inanışları da beraberinde getirir. Toplumda yaşlı denilince; bakıma muhtaç, yürüme güçlükleri olan, değişime kapalı, mutsuz, yalnız ve sosyal ilişkileri zayıflamış bir birey akla gelmektedir. Yaşlılara önyargılı yaklaşma anlamına gelen bu tür düşünceler gerçeği yansıtmamaktadır. Tecrübe ve bilgelik gibi yaşlılığın olumlu yönleri göz ardı edilerek sürekli yaşlılık ile ilgili olumsuzluklara abartılı vurgu yapılmakta, aktif ve sağlıklı yaşlılık süreci geçiren dünya üzerinde çok sayıda birey değerlendirme dışı tutulmaktadır. O yüzden şu yanlış yargılarla sürekli mücadele etmeliyiz: 10

ŞEHİT KİMDİR, ŞEHİTLİK NEDİR? Şehit Allah için canını feda edebilen mücahit İmanına, ihlâsına, mevlamız şahit Yiğitlik yüreğinde, kahramanlık bileğinde Cesaret timsali, mertlik örneği Vatanı, bayrağı, sancağı, dini, imanı, ezanı, Kur an ı öncelikleri olan civanmert Peygamberlik mertebesinden sonraki sırayı alan Sorgusuz, sualsiz cennete kanatlanan Hz. Hamza, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali örneği olan Kalırsam gazi olurum, Allah ın rızasını alırım diyen Ölürsem şehit olur, cennet bahçelerinin hazzıyla başka bir alemde yaşarım, duygusunu önceleyen Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin. Onlar diridirler fakat siz farkında olmazsınız (1) müjdesinin hayaliyle yaşayan Ey şehit oğlu şehit isteme benden makber Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber. Beytinde ifade edildiği gibi peygamber kucağında, mana aleminde hayat süren mana eri İslam için, vatan ve milletinin huzuru için Allah ın ifadesiyle: O müminler ki Allah ve Rasulüne iman ederler, imanlarından dönmezler ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla mücadele ederler (2) hakikatine eren Hasılı gerçek bir mümin, asil bir Müslüman Şehadet arzusu, vatan sevgisi, Allah ve peygamber aşkıyla volkanlaşan İman, Kur an ve mukaddes değerler uğruna ölmeyi seve seve göze alan Vatan uğrunda, namus yolunda, bayrak ve sancak aşkıyla kara toprağa giren, düşman karşısında sıradağlar gibi duran, şimşekler gibi çakan, seller gibi coşan, gök gürültüsü gibi düşman karşısında kükreyen kahramandır şehit Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda? Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şüheda! Mısralarında şairin ifade ettiği gibi, vatanın bölünmezliği, milletin bütünlüğü için feda-i can eden ve her bir karış vatan toprağında kanları bulunan fedakâr ve vefakâr yiğittir şehit Bu ezanlar ki şahadetleri dinin temeli- Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli Milli şairimizin temenni ettiği ezanın dinmemesi, bayrağın inmemesi, iman ve inancın sönmemesi için ölümü göze alabilen bahadırdır şehit Ruhumun senden, İlâhi şudur ancak emeli; Değmesin mabedimin göğsüne nâmahrem eli. Beytinde koca Akif in duygularını kalbinde taşıyan, mabetlerin dünya durdukça ayakta kalması, İslam ın neşv ü nema bulması için gül bahçesine girercesine seve seve canını tehlikeye atabilen babayiğittir şehit Canı, cânânı, bütün varımı alsın da Hüda. Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüdâ. İstiklal şairimizin düşünceleriyle yoğrulan ve vatansız kalmanın ölümden daha zor olacağı inancıyla yaşayıp, vatan uğrunda seve seve ölüme koşarcasına mücadeleye gönül vermiş bir civanmerttir şehit Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır. Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır. Mısralarındaki manayı ruhunda terennüm eden, uğrunda can verilebilen yerin vatan olabileceğini, kan dökülmeden, can verilmeden bayrağın hür bir şekilde dalgalanamayacağına inanan ve gerektiğinde ahireti (cennet hayatını) dünyaya tercih edebilen mücahittir şehit Bu ve benzeri özelliklerinden dolayı sevgili peygamberimizin: Hiç bir kimse yoktur ki, cennete girdikten sonra dünyaya dönmeyi istesin ancak şehitler müstesna. Onlar cennette gördükleri ikramdan dolayı on defa dünyaya gelip yeniden şehit olmayı isterler. (3) şeklinde şehitlik mertebesinin güzelliğini ifade etmektedir Bunu böyle bilen ecdadımız, Çanakkale de, Dumlupınar da, Sakarya da ve diğer savaşlarda yüzbinler ve yüzbinler, Peygamber ağuşuna yürümüşler, şahadet şerbetini içmişlerdir. Şimdi de onların torunları olan yavrularımız vatan müdafaası için, bayrağın dalgalanması için, terör kurbanı olarak şehadet şerbetini içiyorlar. Cennete kanatlanıyorlar. Şehit anaları, şehit babaları!.. Ateş düştüğü yeri yakar. Ama şehitler, Peygamber Efendimizin ifadesiyle ebeveynine şefaatçi olacaklardır. Şehitlik mertebesine erişen bir mana erinin ana-babası olmak da manevi şereftir. Bu şeref sizi inşallah cennete taşıyacaktır. Bu millet, asker bir millettir. Oğlunu askere gönderirken: Haydi oğlum haydi git; Ya gazi ol, ya şehit diyerek gönderecek kadar vatana, bayrağa, sancağa âşıktır. Ve şehit babalarının Vatan sağ olsun! demeleri ne kadar manidardır. Şairin! Bastığın yerleri toprak! diyerek geçme, tanı! Düşün, altındaki binlerce kefensiz yatanı! Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır atanı, Verme dünyaları alsan da, bu cennet vatanı. Öğütleri kulağımıza küpe olsun... Bayrak - sancak, toprak uğruna canlarımız feda olsun Şehitlerimiz ve hayata veda eden gazilerimizin ruhları şad olsun Allah vatanımıza, milletimize, devletimize zeval vermesin! M. Hakkı ÖZER Kaynak: 1- Bakara, 2/154 2- Hucurat, 49/15 3- Buhari, Cihad, 10 11 13

11

13 12

Yukarıdan Aşağıya: 1-İkiden fazla ismin birbirini tamlaması ile oluşmuş tamlama çeşidi. 2- Canlı ve cansız varlıkları, kavramları tanıtmaya yarayan sözcük. 3- -ler, -lar çoğul eki almadan çokluk ifade eden sözcüklerdir. 4- Sözcüklerin anlamlarını değiştirmeden, tümcedeki görevlerini belirleyen eklere denir. 5- Eylemin sadece hareket, iş, oluş, durum anlamı taşıyan kısmının sonuna - mek, -mak eki eklenerek eylem adı oluşmuş biçimi. 6- Gelmek eyleminin di li geçmiş zaman 2. tekil şahsı. 7- Eylemlerin sonuna gelerek şahsını belirten ek. Soldan Sağa: 1- İsmin yerini tutan sözcük. 2- Tamlayan ya da tamlananı ek almış isim tamlaması. 3- Sadece insanların yerini tutan zamirler. 4- Varlıkların yaptıkları iş, oluş, hareket ve eylemi anlatan sözcük. 5- Yapım eki almış sözcükler. 6- Bir sözcüğün sunu ünsüz harfle bitiyor, ondan sonra gelen kelime ünlü harfle başlıyorsa, iki sözcüğün birleşik gibi okunması. 7- Sıfatların, anlamlarını güçlendirme ve kuvvetlendirme. 8- Kızgınlık sözcüğünün kökü. 9- Her iki ismin de ek almadığı isim tamlaması. 10- Bazı eklerde sıfatların anlamlarının daraltılmasına denir. 11- Sözcük kök ya da gövdelerine eklenerek yeni anlamda sözcükler türeten ek. 12- Sözcüklerin hiç ek almadan kullanılan biçimi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1- Kökün anlamıyla ilişkili olarak yeni anlamda sözcükler oluşturan ek. 2- Bir sözcüğün gerçek anlamının dışında kullanılması. 3- (Tersi) varlığını beş duyu organıyla algılayamadığımız varlıkların ismi. 4- Bir hecede mutlaka bulunması gereken nedir? 5- Tabiattaki canlı ve cansız varlıkların çıkarmış olduğu sesleri taklit ederek türettiğimiz sözcükler. 6- Bazı iki heceli sözcüklerin ünlü ile başlayan bir ek aldığında ikinci hecedeki ünlüsünün düşmesi. SOLDAN SAĞA: 1- Y,Ş,S,N harflerine verilen ad. 2- Yazılış ve söylenişleri farklı, anlamları aynı olan kelime. 3- Yazılış ve söylenişleri farklı, anlamları aynı olan sözcükler. 4- Bilim ve sanat dallarıyla ilgili kelimelere verilen ad. 5- Varlığını beş duyu organımızla algılayabildiğimiz varlıklar. 6- Türkçe sözcüklerin sonunda hangi harfler bulunmaz? 7- (Tersi) ağzımızdan bir çırpıda çıkan ses ya da ses topluluğu. 8- Yapım eki almış sözcük. 9- Yazılış ve söylenişi aynı, anlamları farklı olan sözcük. ZEKA SORULARI SORU 1: 1 1 1 = 6 2 2 2 = 6 3 3 3 = 6 4 4 4 = 6 5 5 5 = 6 6 6 6 = 6 7 7 7 = 6 8 8 8 = 6 9 9 9 =6 Aynı sayıyı üç kere kullanarak, istediğiniz herhangi matematiksel işlemlerle 6 sonucuna ulaşabiliyorsunuz. SORU 2: 3 tane 9 rakamı kullanarak birer kez ve matematiksel işlemleri kullanarak 100 sayısını elde edebilir misiniz? SORU 3: 4 tane 7 ve 1 tane de 1 kullanarak ve de 4 işlemle 100 sayısını bulunuz. SORU 4: 5 adet "0" ( sıfır ) rakamını kullanarak, "5" rakamını elde edebilir misiniz? (Matematiksel işlemler ile) GAZETEMİZİN DOKUZUNCU SAYISINDAKİ NULMACANIN CEVABI 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 1 O R H A N V E L İ S U 2 K A K İ S E F R U Z 3 T A L İ L S A F F E T 4 A R A F P İ R E D 5 Y A S M A H T A A B 6 R S A A Y N A 7 İ K İ A H M E T U Ş 8 F S A R I D A M D A 9 A L A İ Ş E M İ K 10 T A N F A İ K S E L 11 L I K K İ H A L A 12 S E N İ N R U H L A R 16