2071 YOLUNDA, ÇOCUK VE GENÇLİK STRATEJİLERİ



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

ÖNCESİNDE BİZ SORDUK Editör Yayınevi LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Yeni Tarz Sorular Nasıl Çözülür? s. 55

MÜSİAD İFTARI ŞANLIURFA

Proje Adı. Projenin Türü. Projenin Amacı. Projenin Mekanı. Medeniyetimizin İsimsiz Taşları. Mimari yapı- anıt

Bahadın, 2 Ağustos 2014 Sevgili Yoldaşlar, Canlar, Yol Arkadaşlarım, Devrimciler Diyarı Bahadın da buluşan güzel insanlar,

Yayınevi Sertifika No: Yayın No: 220 HALİM SELİM İLE 40 HADİS

Recep in İlk Üç Orucunun Fazileti

AK Parti mazlum coğrafyaların umudu

Başbakan Yıldırım, Seyranbağları Huzurevi Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezini ziyaret etti

Ana Stratejimiz Milletimizle Gönül Bağımızdır BÜLTEN İSTANBUL B İ L G. İ NOTU FİLİSTİN MESELESİ 12 de İÇİN 3 HEDEFİMİZ, 3 DE ÖDEVİMİZ VAR 3 te

BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BATI TRAKYALI GENÇLERLE YTB DE BULUŞTU Cuma, 13 Nisan :47

Evren Nağmesinde Bir Gelincik Tarlası

Bir başka ifadeyle sadece Allah ın(cc) rızasına uygun düşmek için savaşmış ve fedayı can yiğitlerin harman olduğu yerin ismidir Çanakkale!..

29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI KUTLU OLSUN. Yazar Editör Pazartesi, 28 Ekim :34

MÜSİAD İNGİLTERE ŞUBESİ AÇILIŞI , LONDRA. İş ve Siyaset Dünyasının, STK larının Başkan ve Temsilcileri,

Örnek alınacak en güzel insan Hz. Muhammed hayatı boyunca görüntüsüne ve hareketlerine dikkat etmiştir.

AİLE & YETİŞTİRME KONULU SORU LİSTELERİ

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları

1 Ahlâk nedir? Ahlâk; insanın ruhuna ve kişiliğine yerleşen alışkanlıklardır. İki kısma ayrılır:

CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı

Mucizeleri. ÇOCUKLAR İÇİN Peygamberimizin. M. S i n a n A d a l ı. Resimleyen: Sevgi İçigen

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

21 yıllık tecrübesiyle SiNCAN da

Dünya üzümden sadece şarap yaparken, biz ise üzümden sadece şarap değil, başka neler yapacağımızı göstermeye devam edeceğiz.

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir?

Sevgili dostum, Can dostum,

Duygu, düşüncelere bedenin içsel olarak karşılık vermesidir. Başka bir deyişle, beyne kalbin eşlik etmesidir.

Sadîk-i Ahmak yani ahmak dost şiddetli düşmandan,din düşmanından daha fazla verir.

Gıybet (Hadis, Tirmizi, Birr 23)

Yayın no: 133 ÇANAKKALE SAVAŞI. Genel yayın yönetmeni: Ergün Ür Yayınevi editörü: Özkan Öze Dizi editörü: Prof. Dr. Salim Aydüz

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları

ÖYKÜLERİ Yayın no: 170 ADALET VE CESARET ÖYKÜLERİ

Soðaným da kar gibi Elma gibi, nar gibi Kim demiþ acý diye, Cücüðü var bal gibi

Allah a Allah (ilah,en mükemmel, en üstün,en yüce varlık) olduğu için ibadet etmek

M. Sinan Adalı. Eski zamanlarda yaşamış peygamberlerin ve ümmetlerinin başlarından geçen ibretli öyküler, hikmetli meseller

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya

Eskiden Amcam Başkötü ye ait olan Bizim Eski Yer,

Atatürk ün Kişisel Özellikleri. Elif Naz Fidancı

Siirt'te Örf ve Adetler

2013 YILI Faaliyet Raporu

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA

Türkçe Dil Etkinlikleri Sanat Etkinlikleri Oyunlar Müzik Bilim Etkinlikleri

Çoğunluk olmak, azınlığı yok saymak

Başarının Yöntem i İLKOKUL KOLEJİ.

Bir gün Hz. Ömer (r.a) camiye giderken bir çocuğun acele acele camiye gittiğini görür. Hz. Ömer (r.a):

MARUF VAKFI İSLAM EKONOMİSİ ENSTİTÜSÜ AÇILDI

dinkulturuahlakbilgisi.com KURBAN İBADETİ Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com

KRAL JAMES İNCİLİ 1611 APOCRYPHA DUA AZARYA & üç Yahudi şarkı. Azarya ve şarkının üç Yahudi duası

Anlamı. Temel Bilgiler 1

HAKAN ÇAVUŞOĞLU: YUNANİSTAN İÇİN ELİMİZİ TAŞIN ALTINA KOYMAYA HER ZAMAN HAZIRIZ" Cumartesi, 04 Kasım :31

Buyurun, hep beraber bakalım: 1. Dişilere Sakın Şefkat Göstermeyin

Paragraftaki açıklamaya uygun düşen atasözü aşağıdakilerden hangisidir?

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

Dünyada servetin %99 u, nüfusun %1 ine aitmiş... Saddam ın arkasında %90 destek vardı; idam edildi... -Obama.

Arapgirli Haşim Koç. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

5 YAŞ VE HAZIRLIK SINIFI EKİM BÜLTENİ

Y.Selçuk TÜRKOĞLU Bursa Milletvekili Aday Adayı. Biz Bir Ekibiz Ekibimiz Milletimiz

TEOG 2. MERKEZİ ORTAK SINAVLAR DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ DERSİ BENZER SORULARI

Günaydın, Bana şiir yazdırtan o parmaklar. ( ) M. Mehtap Türk

Agape Kutsal Kitap - God's Love Letter Scriptures

ΤΠΟΤΡΓΔΙΟ ΠΑΙΓΔΙΑ ΚΑΙ ΠΟΛΙΣΙΜΟΤ ΙΓΡΤΜΑ ΓΙΑΥΔΙΡΙΗ ΑΠΟΓΔΤΜΑΣΙΝΩΝ ΚΑΙ ΒΡΑΓΙΝΩΝ ΔΠΙΜΟΡΦΩΣΙΚΩΝ ΠΡΟΓΡΑΜΜΑΣΩΝ ΚΡΑΣΙΚΑ ΙΝΣΙΣΟΤΣΑ ΔΠΙΜΟΡΦΩΗ

MALTEPE SİHİRLİ GEMİLER ANAOKULU MAYIS AYI BÜLTENİ 3 YAŞ

Diyanet İşleri Başkanı Erbaş gazileri ziyaret etti

İLİ : GENEL TARİH : Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

Muzaffer Asiltürk. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu

Kahraman Kit Misafirlikte

Uluslararası Üniversiteler Konseyi Yönetim Kurulu Başkanı Darbeci Kurşununa Hedef Oldu

Pirinç. Erkan. Pirinç (Garson taklidi yaparak) Sütlükahve söyleyen siz değil miydiniz? Erkan

BÜLTEN İSTANBUL AZİZ BABUŞCU. FİLİSTİN MESELESİ 2 5 te B İ L G İ NOTU. Öğretmenler ile öğrenciler yıllar sonra bir araya geldi

PİNOKYO EĞİTİM KURUMLARI MART AYI AYLIK EĞİTİM PROGRAMI 1. HAFTA

Eğitim Programları ANA HATLARIYLA İSLAM DİNİ

Edwina Howard. Çeviri Elif Dinçer

Sultanım, müsaade buyurun, ben İstanbul'un çevresini dolaşıp, mevcut suları bir inceleyeyim!.

7- Peygamberimizin aile hayatı ve çocuklarla olan ilişkilerini araştırınız

Vatan istilacılarına isyan edenlerin kırık utangaç hali, benim için, ibadetle olanların sert ve dik tavırlarından iyidir.

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin

Seyyid Abdülkadir Geylâni hazretleri küçük yaşta iken, annesinden Bağdat a giderek ilim öğrenmesi için izin ister.

FARELER VE İNSANLAR ADLI ROMAN ÜZERİNE DÜŞÜNCELER Fareler ve İnsanlar İnsan ilişkilerine ve alt tabaka insanların umut dolu

TEOG 1. Dönem Türkçe Denemesi (3) 1

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

OKULUMUZDA DEĞERLER EĞİTİMİ ÇALIŞMALARI. Sevgi Etkinlikleri Sunum Planı

Emine Aydın. Resimleyen: Sevgi İçigen. yayın no: 104 ÇOCUKLAR için islâm TARiHi

Bilmeceli-Bulmacalı-Oyunlu. Namaz Kitabım. Bilal Yorulmaz

Doğuştan Gelen Haklarımız Sadece insan olduğumuz için doğuştan kazandığımız ve tüm dünyada kabul gören yani evrensel olan haklarımız vardır.

tellidetay.wordpress.com

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş?

MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN!

SORU- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Bugüne kadar nerelerde görev aldınız?

MÜBDÎ. Allah MUHSÎ dir. MUHSÎ, her şeyin sayısını bilen demektir.

KÜLTÜR SANAT-MAVÝ KARANFÝL-127

Güzel Bir Bahar ve İstanbul


ÝÇÝNDEKÝLER. Diyalog Tamamlama Haftanýn Testi...25

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi YILDIZLAR GRUBU ARALIK

Transkript:

2071 YOLUNDA, ÇOCUK VE GENÇLİK STRATEJİLERİ

Eser: 2071 Yolunda Çocuk ve Gençlik Stratejileri Yazar: Fehmi Demirbağ Editör: Sevim Meral Bilgisayar Uygulama: Ali Koca Matbaa: Matbaa: Çalış Ofset Matbaacılık Turizm San ve Tic. Ltd. Şti. Davutpaşa Cad. Yılanlı Ayazma Sok. No: 8 Davutpaşa-Topkapı/ İstanbul. Tel: (0212) 482 83 96 Baskı Tarihi: Temmuz 2014 ISBN: 978-605-62913-8-8 İletişim: 2071 MİLLİ GENÇLİK DERNEĞİ Tercüman Sitesi No: 9/A Giriş kat Cevizlibağ/Topkapı-İstanbul

2071 YOLUNDA, ÇOCUK VE GENÇLİK STRATEJİLERİ EFOR

4

KÜLTÜREL DÖNÜŞÜM Kendi çocuklarına kıyan toplumlar, kendi çocuklarını iyi yetiştiren toplumların kölesi olurlar! Hacı Bayram-ı Veli Suriye ile savaş mı? PKK ile mi yoksa? Sokakları işgal eden ahlaksızlığa ne buyurursunuz? Bonzai, Ensest, LBGT! Oluşan karşı cepheden haberdar mıyız? Vatikan yalnızca bir teolog makamı mı? Bir çırpıda yüzbinlerce soru sorabilirim. Cevabınız hazır mı asıl soruya; musalladan sonra! Yoksa muhteşem sülümanın cariyeleri ile ilgili gazve daha mı cazibeli? Animez tv Baby First Baby TV Cartoon Network Disney Channel Disney Junior Disney XD Duck TV JOJO KidsCoşı Kidz TV 5

Luli Minika ÇOCUK Minika GO Nickelodeon Nickelodeon HD Nick Jr. Planet Çocuk Smart Çocuk TRT Çocuk Yumurcak TV... ÜLKEMİZDE çocuklarımızı emanet ettiğimiz TV kanalları... Çoğu yabancı kanallar...kanal kurmaktalar, kendi kültürlerine Müslüman Türk çocuğunu kanalize etmek için...yerliler mi? Tamamen yersizler... Maarif?! ve marifetli dershaneler!... Sahi çocuklarımızı kim yetiştiriyor? Ya da bu çocuklar kimin?... Adem varlık alanına sorumlu bir şahsiyetve yaratılmışların şereflisi olarak olarak sürüldüğünde, yanı başında sükun bulması için yaratılan eşini buldu. Meleklerin secdesi ile değerleri alemlere duyurulan bu aileye cennet mekanı ve tek istisna ile sınırsız nimetlersunuldu. Adem ve eşi sonsuzluk/doymazlık histerilerine kapılıp yasak ağaca yaklaşınca inin oradan (ihbitu) uyarısı/cezası ile mekan değişikliğine uğratıldılar. 6

Yeryüzünde şaşkın birer sürgün olarak dolaşırlarken vahyin klavuzluğu ile ikinci kez yerleşikliği öğrendiler. İnsanlığın ilk adresinde meskun hayatı başlattılar. Dağların ve taşların yabaniliğinden, denizlerin ve çöllerin ilkelliğinden eşyanın isimlerini öğrenerek fıtrata paralel davranışlar geliştirdiler. Ateş yakmayı, düğüm atmayı, sayı saymayı, toprağı eşmeyi öğrendiler. Baharın, yazın, güzün, kışın sırrına erdiler. Cennetten yeryüzüne gölgeler düşürdüler. Rablerinden aldıkları kelimeler ile eşyaya şekiller vermek ve eşyayı kullanmak gibi pratik ihtiyaçların ötesinde eşya ile bir, mana dili de geliştirdiler. Eşyanın bir amaca mebni tasarrufundan kaynaklanan bu ontolojik dil ete ve kemiğe bürünüp zamana ve mekana yayılınca da şehir oldu. İnsan şehir adlı beşiğin kaldırımlarında emekleyen bir bebek; şehir ise insanın kucağında ninniler ile büyüyen bir insan oldu. İnsanın kadim yürüyüşü devam ettikçe şehirler isimsiz okullar gibi insanlar yetiştirdi, gökten yere yıldızlar buyur etti, medeniyetler biriktirdi. İnsan kendisine okul olacak şehirler kurdu; şehirler kendisine mimar olacak insanlar yetiştirdi. Şehirde farklı tarzı, davranışı, algısı ve aklı ile örnekler çoğaldıkça çoğaldı. Şehirler toplumsallaşmanın araçları olarak bir çağdan bir çağa nesiller yaratırken insan teki de hem cinslerinin arasında duyguyu, düşünceyi, eylemi öğrendi. Şehir akademiler, mektepler, medreseler ile insana bağrını açtı; insan ise bir gözü ile şehrin mürekkebini yudumlarken diğer gözü ile şehrin ana arterlerinden kılcallarına mürekkep taşıdı. İnsan şehir üzerinden mensubiyet şuuruna ait güven dalgaları ile aklını ve kalbini olgunlaştırdı. 7

Şehir üzerinden şubeleşen, farklılaşan, rengarenkleşen insan, şehrin yollarından başka şehirlere yollar tüketti. Bazen şehirlerden şehrine, heybesinde hayat yüklü kelimeler i- le bazen de kılıcında kan lekeleri, yüzünde yabancı çizgiler, ağzında elfaz-ı küfr döndü. 8 Şehir onu besliyor o şehri besliyordu. İnsan yasak ağacı yoklayıp ayıp yerleri ile ulu orta yerde dolandıkça şehir yapraklarını bedenine doluyor; ona bir biçem, bir içerik kazandırıyordu. Şehir insana takva elbiseleri giydiriyor, süs kazandırıyor ya da şehir insanın elbiselerini sıyırıp çirkin yerlerini göstererek cennetten uzaklaştıran belalar veriyordu. İnsan kah İbrahim ve İsmail oluyor, Kabe nin duvarlarını yükseltiyor, ziraatsiz ölü bir vadiye şehir tadında can suyu akıtıyordu; kah fil ordularının sahibi oluyor, ya da Haccac oluyor Kabe yi, kutsal şehri yağmalıyor, bombalıyordu. An oldu şehre uzak kaldı insan ya da şehirden uzaklaştırıldı. Sanki irfan ve hikmet yüklü bulutlar çekiliyor da üzerinden kupkuru dudakları kalbinden ve ruhundan akıp yüzünde birikiyordu. İlahi ruh dokununca çarşısına, mabedlerine ve sokaklarına, barış ve esenlik yurduna dönüşüyor, aziz bir belde oluyordu şehir. İblis ve karanlığı kollayan fesad şebekesi dolduğunda ise bulvarlarına şehrin, kan kokuyordu buhur yerine geceler, dikenli fısıltılar akıyordu çatılarından çok katlı evlerin. Şehir insanın yeteneklerini sunduğu bir platformdur, sahnedir. Mağaradan gölgeler yansır bazen şehrin perdelerine. Bazen sicim suretinde gözyaşları ıslatır şehrin elbiselerini, dekorunu. Bazen de onurlu okuyucular doluşur orta yerine zamanın ve Ve La Ğalibe İlla Allah derler. Bir köşesinde şehrin günah çukurları ve arkaik zebunlar; diğer köşesinde şehrin gülden terazi tutan ve gülü gülle tartan gül adamlar vardır.

Camilerinde şehadetleri dinin temeli ezanlar, gökdelenlerinde ise kibrin ve tuğyanın silüetleri. Şehirler de insanlar gibi doğar, büyür ve ölürler. Göğsünde arzın derin nefesler ile vücut bulurlar. Yekinir yer tutarlar; tezler geliştirir, fırtınalar koparırlar; bağrından cemiyetin adam suretinde adanmışlar büyütür sonra da her canlı gibi ölürler. Şehirler yaşlanırlar; amansız beden sancılarına yenik düşerler; felaketler ile yerle bir olur ve ölürler. Ama en acısı, şehre gözyaşları döktüren, şehrin iniltilerini yedi kat semaya kavuşturan ihanet sonrası ölümlerdir Şehrin naçizane kayıtları, evrakları, salnameleri vardır. Gözleri üzerindedir insanın, kulakları keskindir; makinalı gibi tararlar zamanı. Zerre kadar iyiliğe ve zerre kadar kötülüğe duyarlı gelişmiş aygıtları olmasa da bir hafızası, kalemleri, aziz yazıcıları ve arşivi vardır şehirlerin. Hakikate körleşen ve sağırlaşan insanın hallerini yazıp durmaktadırlar. Hakikatin kitabını terk edilmiş bırakanları ve hakikatin onurlu okuyucularını kıytırık beyaz yakalılara, teknokrat kırmalarına değişenleri satır satır yazmaktadırlar. Gözlerini din gününe çevirmiş, insanı adl-i ilahiye şikayete kilitlenmişlerdir. Gözlerine mil çekilmiş hüzünlerden ahirete uzanan inanç tadında bir bekleyiştir bu. Hakkı ve sabrı tavsiyeleşmekten uzaklaşan insanın yaşattığı bir kahır yüküdür bu. Şehrin bereketini bodrum katlarında, eğlence salonlarında, gece kulüplerinde tüketerek yıpranan, dahası, tüketerek adamlaşacağını zanneden insanın tereddi hallerine bir şikayettir bu. 9

Yakın geçmiş ve kirlenmiş günümüz Bazı kelimeleri zikrederken insanın içini ince bir sızı yoklar. Yan yana dizilen birkaç harften meydana gelen bu kelimeler yaşanmışlıklardan mütevellit hasreti, kederi, buruk bir sevinci ifade ederler. Modern yaşamın değirmeninde öğüttüğü mahalle hayatı ve kültürünü de ne yazık ki eskiden kelimesinin öncülük ettiği cümleler tarif eder. Eskiden İstanbul da muhabbeti dışarı sızdıran ahşap evleri, sevgiliye el sallayan neşeli cumbaları, anahtar delikleri paslanmış tahta kapıları, billur sular akıtan cömert sebilleri, bir ok işareti gibi semayı gösteren haşmetli minareleri ile sabah-ı şerifleri tatlı bir telaşla karşılayan mahalleler vardı. Asude çınar ağaçlarının gölgelediği bu mahallelerde nikâh, ölüm gibi çeşitli sosyal halleri tanzim eden imamların yanı sıra veresiye tutmaktan erinmeyen emektar bakkallar, henüz ekmekleri bozulmayan hünerli fırınlar, kedisini ihmal etmeyen müşfik kasaplar, makasına altın bir bilezik gibi ehemmiyet veren mâcit berberler, tenhalardan perva etmeyen cesur bekçiler ve en nihayetinde yârin yanağından gayrı emeği-ekmeği, neşeyi-kederi; hülasa koca bir hayatı paylaşan sadık komşular bulunurdu. Kendi söküğünü dikemeyen terzileri de unutmamak lazım. Terzisinden imamına kadar söz konusu mahalle sakinlerinin hayatları iç içeydi. Birbirinin sosyal ihtiyaçlarını alçakgönüllülükle karşılayan bu insanların komşuluk münasebetleri akrabalık bağlarının bir adım önündeydi. Mahalle hayatı ve kültürünün menbâsını oluşturan paylaşma, yardımlaşma, dayanışma gibi hasletlerden meydana gelen insani ilişkilere hayati bir zaruret atfedilirdi. Mahallelerin sokak dokusunu, çoğu zaman hoşgörü esasına dayanan mahalle münasebetleri tayin ederdi. Başkasını rahatsız etmediği sürece sokağın ortasında hane inşa etmeyi bile makul gören bu hoşgörü mahremiyeti muhafaza eden çıkmaz sokakları vücuda getirirdi. 10

Herkese geçiş hakkı tanıyan kavisli sokakların aksine çıkmaz sokaklar sadece bir veya birkaç haneye penâh olurdu. Genellikle bir veya iki kattan oluşan bu hanelerin yükseklikalçaklık bakımından birbirine paralel inşa edilmesi de tesadüf değildi. Bu paralellik hane içi hayatın ifşasını önleyecek bir tedbir niteliği taşırdı. Hanelerin dışarıya açılan kapılarının birbirine mukabil gelmemesi de bu mahremiyete gösterilen ehemmiyeti tezahür ederdi. Günümüzde, kendine mahsus bir kültür meydana getiren eski mahalle hayatının izlerine ne yazık ki sadece fiziki yapılarda rastlamak mümkündür. Buram buram hanımeli kokan kavisli sokaklardan yükselen zerzevatçı nidalarını, kapı eşiğinde yapılan ikindi sohbetlerini, misafir yolunu gözleyen aralıklı kapıları, düdük öttüren telaşlı bekçileri, birbirine yardım etmekten imtina etmeyen kadirşinas sakinleri tahassür eden İstanbul, mahalle hayatı ve kültürünü ancak eski zamanlarda tahayyül ederek teselli bulmaktadır. Mahalle sakinleri Mahalle hayatını oluşturan en önemli unsurlardan biri de sakinler arasındaki komşuluk ilişkileriydi. Herhangi bir mahalle sakininin karşılaştığı müspet ya da menfi bir olayın ceremesi veya semeresini bütün mahalle paylaşırdı. Ölüm, doğum, evlilik, sünnet gibi sosyal hadiselerin üstesinden hep birlikte gelinirdi. Ölüm olayı karşısında acıya ortak olunur, yas evine cenazenin kaldırılmasından ölü yemeğine kadar her türlü destek verilirdi. Biri mi evlendi, çeyiz dizmekten düğün alayına kadar imece usulü herkes üzerine düşen vazifeyi içtenlikle yapardı. Herhangi bir uygunsuzluk, usulsüzlük karşısında ortak tavır alınır, mahallenin dirliği, düzeni el birliğiyle sağlanırdı. İstanbul da komşuluk ilişkilerinin en renkli motifini kadınlar oluştururdu. Zerzevatçı nidasını işittiklerinde merdivenleri telaşla inerek sokağa yönelirlerdi. Akşam sofraya oturtulacak sebzenin en iyisini seçmek için tablanın altını üstüne getirirlerdi. Sonra bir pa- 11

zarlık alır başını giderdi. Mutabakata varıldığında zerzevatçı, yükü hafiflemiş bahtiyar bir şekilde sokaktan ayrılırdı. Sıcak yaz günlerinde mahalle hanımları neredeyse her gün birbirlerine sabah kahvesine, beş çayına veya akşam sohbetine giderlerdi. Sabah namazından sonra kahvaltı saatine kadar ev işleri bitirilmiş olurdu. Hanımlar hayırlı işler dileyerek beylerini işe uğurladıktan sonra akşam yemeği için tencereyi ocağa koyarlardı. Zeynep, Ayşe, Fatma hanımlar varsa yanlarına genç kızlarını ve gergeflerini alarak onları bekleyen komşu haneye doğru yola koyulurlardı. Hane sahibesi tarafından kapı eşiğinde güler yüzle karşılanan komşular, kamelyanın gölgesinde dinlenen böreklerin başına buyur edilirlerdi. Böreklerden alınan lokmalar midelere bayram ettirirdi. Sonra desenli fincanlarda köpüklü kahveler ikram edilirdi. Ayol duymadın mı! diye başlardı lakırdılar. Anlatılan hadiseler, havadisler kahvenin de lezzetiyle keyiflere keyif katardı. Kahveler içildikten sonra da fincanlar Neyse halin çıksın falin ifadesiyle açılmak üzere çeşitli dileklerle kapatılırdı. Bahçenin başka bir köşesine öbeklenen genç kızların ise muhabbetlerini genellikle beyaz atlı prensleri süslerdi. Dantellere atılan her ilmik onları çeşitli hayallere sevk ederdi. Hanımların dillerinde yemek tarifleri, kızların ise bir elinde cımbız, bir elinde ayna, umurunda mı dünya. Mesaisini tamamlayan beyler ise eve gitmeden önce kahveye uğrar, tavlaya otururlardı. Kahvede demli çaylar ardı sıra servis edilir, gazete sütunlarını meşgul eden memleket meseleleri konuşulurdu. Çoğu zaman ateşli tartışmalara dönüşen memleket meselelerini boşluğa bırakılan zarlar tatlıya bağlardı. Du şeşşşş!. Sonra evli evine köylü köyüne 12

Sıkıysa Avm den parasını sonra vereceğim diyerek bir ciklet isteyin! Mahallenin yerleşik unsuru olmasa da esnaflar mahalle hayatının önemli unsurlarını teşkil ederlerdi. Bakkallar, fırınlar, berberler, kasaplar, terziler Her mahallede bulunan bu esnaflar mahalle sakinlerinin çeşitli ihtiyaçlarına cevap verirlerdi. Peynirinden sabununa kadar çeşitli ev gereklerini bulundurdukları için mahallenin en uğrak yerini bakkallar oluştururdu. Zeytinin etlisi, pirincin iyisi onlardan sorulurdu. Her geleni hoş karşılamaktan, gül güle uğurlamaktan hiç yorulmazlardı. Küçük çekmecelerinden veresiye defterlerini eksik etmeyen bakkallar, mahalle sakinleriyle aralarına maddi bir mesafe koymazlardı. İsteyen her mahalle sakinine bu defterlerde hesap açarlardı. Veresiye defterlerinin her bir nüshasını aybaşına kadar birer senet gibi muhafaza eder, aybaşı parası çıkışmayanları ise idare etmekten kaçınmazlardı. Mahallenin ikinci uğrak yeri ise fırınlardı. Yemek öncesi kapısı çalınan fırınlardan gramını hiç şaşırmayan baklava dilimli sıcak ekmekler alınırdı. Temizliğine ehemmiyet verilen fırınların bilhassa ramazan aylarında bacası sahur vaktine kadar tüterdi. İstanbul da lezzetli yemeklerin yolu eli bıçaklı, beli peştamallı kasaplardan geçerdi. Sabahın erken saatlerinde dövülmüş, kıyılmış, kuşbaşı kesilmiş et sipariş eden mahalleliye kasaplar paket paket i- yisinden sığır, keçi, kuzu yetiştirirlerdi. Aybaşlarında kasaplar pek çalışırdı. Zira mahalleli genellikle aybaşlarında maaş alırdı. Her kasabın bir de kedisi vardı. Diğer kedilerin imrendiği kasap kedileri önlerine atılan artık etlerle güzel bir ziyafet çeker, sağa sola yuvarlanıp keyif çatarlardı. Kendi söküğünü dikmeye fırsat bulamayan terzilerin ise ellerinden iğne ve iplikleri düşmezdi. Kadın ve erkek terzisi olmak üzere birbirinden ayrılan terziler, mahalle sakinlerine müzeyyen 13

kumaşlardan şahane elbiseler dikerlerdi. Bir elbise için bazen birkaç kez prova yapıldığı olurdu. Bu provalarda elbise diktiren kişiye henüz ana hatları dikilmiş kumaş giydirilir, elbisenin bir kusurunun olup olmadığına bakılırdı. Burun ucuna kaymış gözlükleriyle kumaşları inceleyen terziler bir kusur fark ettiklerinde iğnelerine sarılır, kumaşları iğnelerlerdi. Hasbıhalin ihmal edilmediği provalar bittiğinde ise iş başına geçilirdi. Dikiş makinesinin kolunu güçlü bir hamleyle çevirdikten sonra pedallara yüklenen terzilerin bedenleri yorgun düşünceye dek bir ileri bir geri sallanırdı. Osmanlı döneminde perukâr ismiyle anılan berberler mahalle erkeklerinin saç sakal tıraşından sorumluydu. Düğün, bayram gibi günlerde berber dükkânı hıncahınç dolardı. Herkes sırasıyla alınır, özenle tıraş edilirdi. Kolları sıvalı, elleri usturalı berberlerden önce sakallar nasibini alırdı. Bilenmiş usturalar marifetiyle sakal tıraşı yapılan yüzlere avuç avuç kolonya çarpılırdı. Kolonyayla sızlayan yanaklara sinek konsa kayardı. Sonra saçlar Hünerli parmakların arasında tutulan saçlar tez canlı makaslarla kesilir, talep edildiğince kısaltılırdı. Berberler gün boyu ustura ve makası ellerinden Sıhhatler olsun u dillerinden düşürmezlerdi. Şehircilik anlayışımız, şehrin yalnızca beton yapısıyla mı ilgili olmalı, hasılı? Şehirlerimize insaniyet kimliği vermek hangi makamın işidir, peki? *** Bunun içindir ki önce çocuk dedik! Önce gençlik dedik! 2071 yakın geleceğimiz! Yeniden Büyük Türkiye hedefinde, başbakanımızın açtığı yolda sadakatle ve kararlılıkla yürürken yalnızca şehrin maddi yönünün (binalar-yollar vb) değil, şehrin insanlarının da yanında yer aldığımızı göstermek için ulusal bir tavır sergiliyor, 2071 yolunda çocuk ve gençlik açılımı nı BİR TEKLİF OLARAK Türk Kamuoyunun takdirlerine arz ediyoruz. 14

YENİDEN BÜYÜK TÜRKİYE İnsanlık tarihi; husumet ve bu husumete bağlı sonu gelmez çatışmaların, kanlı savaşların yaşandığı acı dolu sayfalardan ibarettir. Bu savaş bir nevi; iyi ile kötünün, doğru ile yanlışın, hak ile batılın arasında cereyan ede gelmiştir. Zalim ve mazlum kavramlarını ortaya çıkarmıştır savaşlar ki; galip ile mağlubun dışında! Biz Türklerin İslam dairesine girdikten sonra batılının bizlere uyguladığı Haçlı Seferlerini unutmamız mümkün değildir. Her ne kadar günümüzde diyalog ve hoşgörü kavramları yerli yersiz, uluorta kullanılmaya başlandıysa da tarih bizlere karşı uygulanan zalimce sahifelerden ibarettir. Enson yitirdiğimiz devlet-i Osmaninin akıbeti ise ortadadır. Cumhuriyet tarihimiz ise batılının entrikaları ile kapkaranlıktır. 2. Dünya Savaşından sonra kapitalist ve komünist dünya arasında danışıklı oynanan soğuk savaş oyunları bittiğinde, dünya hükümranı olarak bir başına kalakalan kapitalist zihniyet, kendisine bu kez hasım olarak eskimeyen düşmanını yepyeni bir şekilde dünya kamuoyuna ve pazarına sunarak azılı düşman ilan etmiştir. 11 Eylül kurmacası ile bu oyunun startı verilmiştir. 15

Arkasından, yıllarca Kominist Rusların işgaline karşı destansı mücadele gösteren Afganistan fiilen bu kez batılı şer odaklarının ağabeyi tarafından haksızca talan edilmiştir.uyuşturucu tarlasına dönen Mücahitlerin mevzii Hindikuş tarlası... Irak üzerinden fiili ve kültürel olarak Arap coğrafyası Arap Baharı adı altında romantik bir tezgahtır aslında! Suriye halkı kanlı iç savaş trajedisini hala yaşamaktadır. IŞİD en yok! Türkiyem üzerinden oynanan oyunun oyuncusu Komünist bir terör örgütü olan PKK ya ise Kürdistan hayali üzerinden bir başka böl-parçala-yut senaryosu uygulanmaktadır. Arakan da hunharca yakılan Müslümanların sızısı Batılının fast-food köfte kokularından AVM koridorlarında ılımlı İslama konuçlanan bizlere ise ulaşamamaktadır. Sokak yaşamlarımızda; dinimizde ve geleneğimizde olmayan kavramlar boy göstermektedir; Ensest ilişki, homoluk, lezbiyenlik, zina, alkol, faiz Dedikodu, gıybet, iftira, yalan söylemek günah kabilinden değil sanki Sokaklar dolusu ahlaksızlık terörü ile de günbegün vurulmaktayız. Oku ile başlayan bir dinin müdavimlerinin hayatında kitap okumak insan ihtiyaç sıralamasında 235. sırada! Batılının şer güçlerinin markalarınca hem ahlaken, hem iktisaden kuşatılmışız; birbirimizle dalaşmaktan fırsat bulup da bütün bu gerçekleri görmezden gelerek! Batılı şer güçler yeni düşmanını belirledi: İSLAM! Yani Bizler! Biz İslam mensubu kavimlerinde düşmanları ortada! Yani Bizler! Onlar dışarıdan, biz içerden birbirimizi kemirmekteyiz, tarihten ibret almadan! Müslümanlar laboratuarlara, kütüphanelere girmeli artık! Müminler Kardeştir düsturuyla asırlardır coğrafyaları şekillendirmedik mi? Nedir bu kavmiyetçilik hastalığı? Batı yalnızca bize düşman değil ki? İnsani olan bütün değerlerin düşmanıdır. Batılının günümüzdeki değerleri yeryüzünü talan etmedi mi? İki koca cihan harbine ne demeli? Teknoloji ile kendi ihtirasını biçimlendiren batılının bu batıl tavrı kendi insanlarını bile mutsuz kılmakta. New York taki evsizlerin hali neden içini sızlatmaz şer güç- 16

lerin? Yeni Dünya Düzeni eskimeyen şeytani bir aldatmaca değil midir? Ya bu zalimin çizmesi altında onursuzca yalnızca sızlanarak yok olmayı bekleyeceğiz ya da yeniden İslam Medeniyetini ihya edeceğiz. İnanın İslam ın şefkat eline Bolivya nın, Şili nin, Fransız ın da çocuklarının ihtiyacı var! Bir cinnet çılgınlığındaki batıyı durdurmanın tek çaresi Medeniyetimizin dirilişini gerçekleştirmektir. Bunun yolu ise artık çocuklarımıza kendi kültürel kodlarımızı yüklemlemekten geçer. Kürt kardeşlerim! Kürt sorunu dediğiniz, Türkiye nin olduğu kadar Kürtler adına konuşan birilerinin de sorunudur. Kürtler ne zaman kendilerini aşacaklar da 21. yüzyılda yaşadıklarının farkına varacaklar? Ne zaman ahlaken savunmaları mümkün olmayan önderlere ya da örgütlere bel bağlamaktan vazgeçecekler? Türk hükümetlerinin resmi tarihi nden yakınırken, PKK ve uzantılarının söylemlerine teslim olmaktan geri duracaklar? Ne zaman bizzat kendi aydınları tarafından ihmal edilmiş budunlarının acısını Yeni Dünya Düzeni nde var olabilmek için petrolsüz, doğalgazsız çabalayan kan kardeşleri Türklerden çıkarmaktan vazgeçecekler? Bütün bunlar bir süreç meselesidir, gayret meselesidir. Bunu çözüm süreci olarak mı göreceğiz, çözülme süreci mi? Kürt sorunu deyip duruyoruz. Türkiye de nitelikli eğitim sorunu bahsedilen terör meselesinden çok daha tehlikeli bir sorundur. Biz ilkokul seviyesindeki soruların içinden çıkamayan üniversite mezunlarımızla geleceği nasıl kurgulayacağız, bunu sorgulayalım! Bu çocuklarımız, batının kültür değerleriyle yetiştirdiğimiz çocuklarımız Güneydoğu da dahil olmak üzere, hangi sorunla baş edecekler? Hangi milli ve evrensel reflekslere sahip olabilecekler ki? Türkiye nin bir de 2023 hedefleri var. Evet 2 trilyon dolarlık milli gelir öngörülüyor. Bunlar bizzat Sayın Başbakan tarafından dillendirilen fevkalade sevindirici hedefler. Velâkin, ulaşılabilir olmaları için işgücünün istihdam edilebilir nitelikte olması şart. Oysa, eğitim sistemimizin nitelik ve nicelik olarak ne denli yetersiz olduğunu sağır sultan duydu. Melbourne Enstitüsü nün 2012 raporu Türk yükseköğretim sistemini 50 ülkelik listesinde 46. sıraya koydu. İran bile bizden daha iyi durumda. 17

Gençlerimiz hedeflediğimiz ligde rekabet edebilecek donanıma haiz değil. Astronomisiz kozmoloji, matematiksiz teknoloji, biyolojisiz çevrecilik, fiziksiz, kimyasız eskatologya, notasız müzik, tarihsiz siyaset 21. yüzyılın Türkiş ütopyası. Barbyler, Bentenler, Spidermanler ve Mickey Mauslarla yetişen nesil! Ve bu uğurda dışarıya pompaladığımız yetim hakkı dövizlerimiz Aklımızı başımıza toplamazsak terör filan değil, entel görünümlü cehaletimiz dağıtacak bizi! Dağılan bilyelerden son yuvarlakta siz olacaksınız kardeşlerim. Biz ortak yönlerimizi payda yapalım. Bu coğrafya dış dünya tarafından Müslüman Türk olarak bilinmektedir. Yurt dışına çıktığınızda bu ülkenin ateistide olsanız vasfınız Müslümandır. Çingene de olsanız, kürtte olsanız, çerkezde olsanız siz Türk vatandaşısınız. Bu coğrafyanın markası Müslüman Türk tür. Bölünmek değil birleşmek kaderimiz olmalıdır. Hepiniz Allah ın ipine sımsıkı sarılmadıkça, parçalanırsınız! diyen rabbimize kulak verelim. Birliğimiz dirliğimizdir prensibini unutmayalım! Evet, yeni kurulan devletimizin cumhuriyet hükümetleri çok büyük hatalar yaptılar. Jandarmanın dipçiği yalnızca sizin ensenize inmedi. Hepimiz zulümlerden nasiplendik. Bizim sonu gelmeyecek kavgamız kimin işine gelebilir ki, bir baksanıza! Bizler evlatlarımızı yitirirken kimlerin kurşunlarını sıkmaktayız birbirimize? Ve asla sizin sesiniz olamaz batılının taşeronu olan bir terör örgütü! Mezarlarımıza bir bakalım, yan yana yatmıyor mu ecdadımız? Aynı türkülerle büyümedik mi? Aynı sokaklarda kirletmiyor mu çocuklarımız kıyafetlerini? Aynı okul sıralarında çürütmüyorlar mı dirseklerini! 18 Açılım diyorlar! Açılalım; birbirimiz olduğumuzu söyleyelim birbirimize! Hangi Akil adam söyleyecekse söylesin artık; Müminler kardeştir! Musalladan sonra nereyi yurt edineceğiz dostlar! Rabbimiz bizi ayrı ayrı yurtlara yerleştirmeyecek; Türkler şuraya, kürtler buraya! Ya cennetliğiz, ya cehennem! Ya iyiyiz ya da kötü aslında! Bir kavga vereceksek eğer, cehalete, yoksulluğa ve zulme karşı verelim; hep beraber! Uranyum, toryum, bor, demir, çinko, altın, manganez, poli-

üretan, bakır, kurşun, gümüş, molibden gibi kıymetli maden cevher yatakları BÜYÜK DESTAN KAHRAMANI Battal Gazimizin memleketi Malatya mızın KULUNCAK ilçe sınırlarındaki mevcudiyeti ile, rezerv olarak ÜLKEMİZİN geleceğine umut vaad etmektedir. Hele ki toryum Dünya rezervinin %78 i Kuluncak ta %8 ide Manisa Edes de. Zararsız radyasyona haiz nükleer enerji kaynağı yani. Bir çuvalı ile bir şehrin tüm enerji ihtiyacını karşılayabilirsiniz. İşte bu bölgede konuşlandı Amerika nın füzesavarları. Ya da Kuluncağın önemini örtbas eden dikkatsavarlar! Ki Kuluncak New Age Akil Adamlarımızın gaflet, delalet ya da ihanet içerisinde olarak biçimlendirecekleri Kürdistan sınırları içerisinde. Yani şimdilik gayri resmi başkenti Amed olan, Kürdistan ın! İnanmayan Googleearht ın map ine bakıversin! Bölgenin efsanesi ise yaşadığı çağda, çağının en büyük küresel gücüne kök söktürmekte mahir idi; Bizans a Battal Gazi! Eskişehir de kıyameti bekleyen büyük mümtaz şahsiyet! Osmanlının yedi düvelle boğuşup, can çekiştiği günlerde Anadolu nun bağrına Bağdat demiryolu döşenmiştir, Alamanlar tarafından. Biz tezek yakaduralım en büyük enerji kaynağı olarak, o günlerde; Osmanlımızın topraklarından olan Arapların yaşadığı bölgeye neft seferleri düzenlenmektedir gavurlarca! : Petrol! Şimdilerde kazık yiyerek İthal ettiğimiz doğalgaz enerji ihtiyacımızı daha ne kadar karşılar? Arap yöneticiler İngiliz le işbirliği yaparken Anadolu nun Bir milyon evladı Peygamber kucağı Medine ye Serpuşlu çizmesi değmesin diye şehid olmuştur, kızgın çöllerde!: Burası Muştur, yolu yokuştur Türküsünde gidip te gelmeyenler acep kimlerdir? Aynen hey onbeşli, onbeşli isimli Tokat türküsündeki onbeş yaş ortalamasındaki gibi Mersin, Sivas, Balıkesir, İstanbul liselerinin mezuniyet veremediği o günlerdeki gibi! Şimdinin lise mezuniyet törenlerindeki reşit dahi olmayan çocuklarımıza boca edilen içkili fuhuş partileri ise başka bir mevzuu! Ne diyordu Filistinli Bakan; Osmanlıya ihanetimizin bedelini ödüyoruz! O Filistin deki çocuklar ise zalim İsrail yönetimini şeytan taşlar misali taşlarken, nasır tutmuş minicik elleri dedelerinden miras aldıkları baldıran şarabının etkisi ile bölgelerinden çıkan petrolden elde edilen naylondan çiçeklere da- 19

hi o kadar uzaktılar ki Naylondan sevgilere ise bir o kadar aşina! Kimse soramadı PKK ya! Onların ihanet içindeki eli kanlı komünist, ahlaksız ve Allahsız yöneticilerine; Ya hu görmüyor musunuz Kürt halkının içine çekildiği berdel, kan davası, cehalet ve hatta ensest tuzağı? Yozlaşma bütün Ümmet-i Muhammed in sorunu değil mi? 25 milyon nüfusumuz 12 yaş altındaki çocuklarımızdan ibaretken çocuklarımıza yönelik bir informal eğitim sistemimiz var mı? Düşman aynı değil mi? Bütün Evlad-ı Fatihan toprakları işgal altında değil mi, şirkin kültür değerleri ile! Ana dilde eğitim mi? Geçiniz Kürtçeyi Ortalıkta Türkçe mi kaldı? Dilimize de, dinimize de PEPE değil miyiz? Müslüman Mücahit Afganlı kardeşim dünya eroin üretiminin %94 ünü bir başına üstlenirken öğrenci anlamındaki Taliban kimin öğrencisi? 100 dolarlık eroin Afgan dağlarından yola çıkınca, Pakistan da 7000$ Şeriatçi İran da, 12.000$, Çağdaş, laik Türkiyem de ise 22.000$! Ya da kısaca 40.000 vatan evladı! Ya da kısaca PKK! Ardından da gelsin silah sektörü, ilaç sektörü! IŞİD edim artık gerçekleri! Peki ya toplamda 150 milyar $ olan 76 milyon nüfusumuzun ihracat rakamına ne demeli? Kar marjı ise % 4! Yani 6 milyar dolar ile geçinmekte, 76 milyonluk nüfus! Mevcut borcumuzdan bahsetmeyelim, IMF ye borcumuzu kapattığımız şu günlerde. Apple nin 500 milyar $, Microsoft un 250, Google nin 150, Face nin 100 ve Twitter in 12 milyar$ olan büyüklüklerinden bahsetmenin ne gereği var şimdi? Kültür Ekonomisi desem siz el hafifliği ile bereketten mi bahsedeceksiniz? Peki, sizce; Arz-ı mevud uzantısından haberdar mıdır genişletilmiş Ortadoğu projesinin sevdalıları? Gelin bu kez hep beraber arayalım, Battal Gazi yi! O Bizans a kafa tutan yiğit adamı! Ya da; China malı seccadelerimizde kıldığımız namazlarımızda Allah tan yardım isteyelim, Bir kavim kendini değiştirmedikçe Allah onları değiştirmez ilahi buyruğuna rağmen! Ki; Onlar kıldıkları namazlardan gafildirler! Fehmi Demirbağ / Temmuz 2014 20

ÖNSÖZ Sevgili dostum Süpermen ve diğer kahraman dostlarım! KAH- RAMANIM! Nasılsın? İyi misin? Duydum ki, yine memleketi kurtaracakmışsın. Onunla da kalmayıp tüm dünyayı kötülerin elinden alacakmışsın. Sevgili arkadaşım, Seni çok sevdiğimi bilirsin. Bu konuda seni uyarmak istedim. Yüzüne söylesem belli ki darılacaksın; Mektup yazarsam daha rahat birbirimizi anlarız diye düşündüm. Memleket öyle kurtarılmaz. Ülkesini ve dünyayı kurtarmak isteyen insanların ajandalarında daimi yer alması gereken bazı unsurlar vardır. Eski Çin de insanlar devlet işlerini yoluna koymak için önce cemiyet hayatını düzene koyarlarmış. Cemiyet hayatını düzene koymak için önce aile hayatlarını yoluna sokarlarmış. 21

Aile hayatlarına yoluna koymak içinse önce kendi özel hayatlarını düzene sokarlarmış. Bundan iki üç bin yıl önce Eski Çin deki bu tespit ve işleyiş yaşlı dünyamız kadar kadim ve hâlâ günceldir. 22 Vizyon sahibi insanlar olabilmek öyle kolay bir iş değildir. Kapasite ister, fedakarlık ister, çalışma ister, azim ister, aşk ister. Hayat bizden dünyayı kurtarmamızı değil, kendimizi kurtarmamızı ister. Yaşamakta olduğumuz ömür bizim ömrümüz. Doldurduğumuz saatler bizim saatlerimiz. Mahşer günü karşılaşacağımız ilk soru Kendin için ne yaptın? olacak. Kendini kurtarabildin mi? Namazlarını eksiksiz kıldın mı? Haramlardan kaçıp helallere tutundun mu? Gözünü dilini harama bulaştırdın mı? Gençliğini, sağlığını, boş vaktini ve paranı nereye harcadın? Allah ın yeryüzüne dağıttığı ilimden ne kadar nasiplendin? Ne biliyorsun? Ne kadar biliyorsun? Uzun hayatın boyunca benim rızamı hak edebilmek için ne yaptın? Sıfır kilometre bir bedene, beyine ve kalbe neler yükledin? Dünyayı kurtarabildin mi sorusu kim bilir ne zaman gelir? Değerli Süpermen, ya, bu millet adam olmaz diyerek adam olmayı hep başkalarından beklediğin sürece biz adam olamayız! Değişmeyi, gelişmeyi, düzelmeyi, iyileşmeyi başkaları asla beceremez. Ben iyiysem, kaliteliysem toplum da iyidir, kalitelidir. Biz düzelmişsek, millet de düzelmiştir.

İki günü birbirine eşit olanı bırak, yıllarımız bile birbirine eşitse, bu millet adam olmaz. Eğer sen dahi anlattığın gerçekleri yaşamıyorsan, seni dinlemem için bir sebep gösteremezsin bana. İşinde yalan varsa, haram karışıyorsa, ibadetlerin aksıyorsa, gözün gönlün harama meylediyorsa, çocuklarınla aran bozuksa, ailende huzur yoksa, yolda giderken insanlar sana selam vermiyorsa veya bu adam benim gibi değil diye Allah ın selamını insanlardan esirgiyorsan, en son okuduğun kitabın adını dahi hatırlamıyorsan, tirajını 100 binlere çıkarmak için uğraştığın cemaatinin gazetesini savunmayı cihad bellemişsen... Kur an-ı Kerim hâlâ, ama hâlâ evinin en güzel köşesinde ilk aldığın günkü gibi duruyorsa, bu memleket adam olmaz canım Süpermenim. Sen kendi nefsini kurtaramazsan, bu memleket kurtulmaz. Senin çıtan yükselmezse Türkiye hep üçüncü ligde oynar. Senin kaliten + Benin kalitem = Bizim kalitemiz = Türkiye nin kalitesi ; bu denklem böyle kurulmuştur,böyle işler. Adam gibi adam olan üç ya da beş kişiyle yürümez yaptığın iş. Dünyayı kurtaracaksan 300 bin olmalısın, 500 bin olmalıyız. İlay-ı Kelimetullah hedefimiz olmalı! Emr-i bil maruf, nehy-i anil münkerde prensibimiz. Çünkü kıymetli Süpermenciğim, Allah hak etmeyene vermiyor. Yahudi ye küfretmeden önce, ondan bazı dersler almayı da ihmal etme. Karanlığa küfredeceğine, üzerindeki tembellikten kurtul ve bir mum yak. Çok kızdığın yahudi, kendi batıl davası için kaç bin yıldır çalışıyor? Batıl bir davaya insan nasıl bu kadar bağlı kalabilir, hiç düşündün mü? 23

O da Mesih bekliyor, kendini kurtarsın, tekrar ana vatanına dönebilsin diye. Ama senin gibi, benim gibi yatmıyor. Lafla peynir gemisini yürütmüyor. O nun gelişine hazırlık için yeryüzündeki şartları müsait hale getirebilme yolunda parayı kontrol ediyor; siyaseti, medyayı, yargıyı, sporu, sanatı, ulaşımı, tarımı. Bak, dünyanın dört bir yanını ateşe verdi bile. Her ocakta bir yangın başladı. Dünyayı kurtarmak için senin yapman gerekenleri o yapıyor, n aber? Sen eli kolu bağlı küfrediyorsun sadece. Kendi ellerini kendin bağladın tembelliğinle. Bedenin tembel olsa neyse, zihninde de aynı uyuşukluk var. Kullanmazsan uyuşacaktır elbet. Büyüklerimiz bizim yerimize düşünüyorlar, deme bana. Sana ne lüzum var o zaman bu dünyada? Yahudi nin yaptığı zulümlerde senin hiç mi payın yok? Mehdi gelecek, her şeyi düzeltecek diyorsun. Falanca kişi mehdidir, filanca değildir diyorsun. Aç tavuk kendini darı ambarında sanır. Mehdi sana ne yapsın? Nazım Kurtoğlu 2071 Milli Gençlik Derneği Yönetim Kurulu Bşk. 24

MARKALAR, EMPERYAL GÜÇLERİN İŞGALCİ KOLLUK KUVVETLERİDİR! -MANKURTLAŞMANIN AMENTÜSÜ- Ne Kara Kuvvetleri, Ne Deniz Kuvvetleri, Ne Hava Kuvvetleri; En Büyük Güç; KÜLTÜR KUVVETLERİ! Mankurt; Cengiz Aytmatov un 1980 yılında yazdığı Gün U- zar Yüzyıl Olur adlı eserinde Kırgız destanlarından yararlanarak güncelleştirdiği bir kişiliktir. Mankurt bazı işlemler sonucu öz benliğini yitirerek kendisini kimliksizleştiren düşmanının kuklası haline gelmiş bir zavallı insan tipidir. Mankut, kut unu (kutsalını) yitirmiş, bedbaht kişi anlamındadır. Mankafa olarakta argoda olsa aslında dilimizde yerini çoktan bulmuş bir kavramdır. Önce tutsağın başını kazır, saçları tek tek kökünden çıkarılır. Yeni kesilmiş deve derisinin en kalın yeri olan boynundaki deri, tutsağın kanlar içindeki kazınmış başına sımsıkı sarılır. Zamanla kuruyan deri kafayı öyle bir sıkarmış ki insan acıdan kafayı yer, düşünemez. Bu dayanılmaz acıya bir yandan da kazınan saçların dışarı değilde içeriye doğru büyüyerek batması eklenince esir çılgına döner. Esir başını acıdan yerlere vurmasın diye bir kütüğe bağlanır, çığlıkları duyulmasın diye elleri ayakları bağlı olarak ıssız bir yerde 25

dört beş gün aç susuz bırakılır. Beşinci günün sonunda tutsakların çoğu ölür. Kalanlar ise belleklerini yitirir. Tutsak zamanla kendine gelir yiyip içerek gücünü toparlar. Ama o artık bir insan değil, ölünceye kadar geçmişini hatırlamayan mankurt olur. Bir mankurt kim olduğunu, hangi soydan geldiğini, anasını, babasını, çocukluğunu bilmez. İnsan olduğunun bile farkında değildir. Bilinci, benliği olmadığı için, efendisine büyük avantaj sağlarmış. Ağzı var, dili yok, itaatli bir hayvandan farksız, kaçmayı dahi düşünmeyen, hiçbir tehlike arz etmeyen bir köle. Onun için önemli olan tek şey efendisinin emirlerini yerine getirmek olurmuş. Aytmatov un Gün Uzar Yüzyıl Olur adlı eseri pek çok Batı diline ve Türk lehçelerine çevrilip yaygınlaşırken mankurt kavramı da kabul görerek literatüre girmiş ve mankurt ve mankurtlaştırma temaları yaygınlaşmıştır. Fransa da V. Lackhine tarafından yılın kitabı olarak gösterilen Aytmatov un Gün Uzar Yüzyıl Olur eserinden yapılan iktibasla Mankurtizm sosyal kimlik değiştirme ve öz köküne yabancılaşma temalarını karşılayan bir terim olarak sosyal psikoloji literatüründe yerini almıştır. Bizde Avarlar, Avrupa da ise Juan-Juan olarak bilinen ve Kırgızistan Türkleri nin baş düşmanı olan acımasız bir topluluk vardır. Bu topluluktaki insanlar, çevrelerindeki büyük küçük topluluklara, fırsat buldukları zaman saldırırlar, onların yerleşim yerlerini yakıp yıkarlar, insanları öldürdükten sonra çevrede ne varsa yağmalarlar ve bazı kişileri de tutsak ederlermiş. Tutsak ettikleri kişileri kendi bölgelerine götürüp incelerlermiş. Güçlü ve dayanıklı olanları, mankurtlaştırmak için ayırırlarmış. Geri kalan güçsüzleri ise başka yerlere satmaya çalışırlarmış. Satılanlar bir bakıma şanslı sayılırlarmış; çünkü onlar belki bir gün götürüldükleri yerlerden kaçıp yurtlarına dönebileceklerdir. Fakat geride kalanlar, mankurtlaştırılarak sonsuza dek köle olarak yaşayacaklardır. Mankurtlaştırılacak kişiler belirlendikten sonra bu kişinin önce diri diri kafa derisini yüzer, daha sonra da tek kıl kalmayacak biçimde 26

bütün saçlarını yolarlarmış. Kişinin kafasını tamamen temizledikten sonra bir deve kesilir ve bu devenin boyun tarafından alınacak bir deriyi, sıcak sıcak genç tutsağın kafasına geçirirlermiş. Zaten kafa derisi yüzülürken kafası kan içinde kalan tutsağın başına geçirilen deve derisi, hemen tutarmış kafatasını. Tıpkı bugün yüzücülerin saçları ıslanmasın diye taktıkları kauçuk başlıklara benzermiş bu. Kafatası deve derisiyle tamamen kaplandıktan sonra, hem daha çabuk kurusun hem de tutsağın çığlıkları duyulmasın diye tutsak bir çöle götürülürmüş. Kafasını yere sürüp deriyi çıkartmaması için de, tutsağın boyun kısmına kütüğe benzer bir şey geçirir, ellerini ayaklarını bağlar ve onu yere eğilemeyecek biçimde bir ağaçla sabitlerlermiş. Normalde tutsağın yakınları onu kurtarmak için bazen yola koyulurmuş; fakat kaçırılan yakının mankurt olacağını / olduğunu duyunca artık onu aramazlarmış. Çünkü mankurtlaştırılan birinin artık anne babasına bile bir hayrının olmayacağını biliyorlarmış. Fakat yine de tutsakların kaçırılma olasılığına karşı, onların yanına bir iki tane gözcü dikilirmiş. Neyse, tutsak günlerce kızgın güneşin altında beklediği için, deri kafasında kurumaya başlar, kurudukça büzülür, büzüldükçe de kafatasını aynen mengene ile sıkar gibi gerermiş. Bunun yanı sıra kökünden kazınan saçlar yeniden çıkmaya başlayınca, kafada kuruyan deriye çarpıp geri döner ve böylece kıllar üste doğru çıkamayınca alta doğru iner, beyne saplanmaya başlarmış. Hem kafatasının gerilmesi hem de kılların beyne batması tutsağa anlatılması çok güç bir acı yaşatırmış. Eğer tutsak çok güçlü ve dayanıklı değilse acıya dayanamayarak ölürmüş. Hatta mankurtlaştırılmak için çöle bırakılan beş tutsaktan en az biri ölmezse, bunları kaçıranlar kendilerini şanslı görüyorlarmış. Tutsak, eğer yaşamayı başarabilirse hem çektiği acılar hem de kılların beyne batması nedeniyle bilincini (hafızasını / şuurunu) kaybedermiş. Juan-juan lar onu çölden alıp getirir, boynundaki kalıbı çıkarır ve ona yemek verirlermiş. Annesini, babasını, boyunu, doğduğu yeri, adını unutan tutsak, artık kendisini karnını 27

doyurmaya çalışan bir varlık olarak görmeye başlarmış. Tutsağın sahibi olarak gördüğü kişi, ona sıkça yemek verip onu kendine bağlarmış. Artık bir mankurt olan bu kişi, sahibinin sözünden çıkamayacak sadık bir köpek ten veya emirleri eksiksiz yerine getirecek bir robot tan farksızdır. Sahibi ne kadar zorlu, sıkıntı verici işler yapması için ona emir verse de, o onları yapmaktan çekinmezmiş. O dönemde mankurtlar, normal kölelerden daha değerliymiş. Bir mankurt, güçlü ve dayanıklı on tutsakla eş değermiş. Hatta bir olay sonucunda bir mankurt öldürülürse bunun için ödenecek bedel, hür bir kişinin ölümü için ödenecek bedelden üç kat fazla olurmuş. Çünkü Sarı-Özek in kavurucu çöllerindeki sıcaklara, o çölde deve gütmek için günlerce sıcağa dayanabilmeye ancak bir mankurt dayanabilirmiş. Açlıktan ölmemesi için yiyeceğini ve suyunu; donmaması için de üzerine yırtık pırtık birkaç parça giysi verince, başta kavurucu çöllerde deve gütmek olmak üzere bütün işleri çekinmeden yaparlarmış. İşte bunun için o dönemde bu vahşice eziyetler, sıkça görülürmüş. Mankurtlaştırma ile ilgili Nayman Ana adında bir kadının çocuğunu mankurt olmaktan kurtarması için yaptığı mücadelenin anlatıldığı bir söylence (efsane) de vardır. Bu söylenceye göre; Nayman Ana nın oğlu Juan-Juan lar tarafından kaçırılmıştır. Nayman Ana, yetişkin oğlunu mankurt olmaktan kurtarabilmek için -diğer birçok annenin aksineçocuğunun peşine düşmüştür. Araya taraya oğlunu Juan-Juan ların develerini gütmekle görevlendirdikleri bir yerde bulmuş ve gizlice oğlunun yanına kadar sokularak onun karşısına çıkmıştır. Fakat oğlunu bulduğunda, o çoktan mankurt olmuştur. Annesi oğluna her ne kadar kendi adını, babasının adını falan söylemişse de, artık her şey için geçtir. Çünkü oğlu, artık eskiye dair her şeyi unutmuş bir mankurttur. Annesi bunu bildiği hâlde bıkmadan, usanmadan oğluna her fırsatta Senin atan (baban) Dönenbay dır. Sen Dönenbay ın oğlusun. demiştir. 28 Bir gün oğlunun efendisi sayılan Juan-Juanlar, bu durumdan kuş-

kulanmış ve köleye karşısına çıkacak her kim olursa olsun, onu oklayıp öldürmesini emretmişlerdir. Annesi yine oğlunun yanına gelip Senin atan Dönenbay demek isteyince, köle hiç duraksamadan okunu çekip annesinin göğsüne saplamıştır. Söylenenlere göre zavallı Nayman Ana nın ruhu, bir kuş olup havalanmış ve oğlunun başının üstünde dönmeye başlamıştır. Havada dönerken bile oğluna Senin atan Dönenbay, senin atan Dönenbay, senin atan diye seslenip durmuştur. Hatta bu olaydan ötürü, o kuşun adına dönenbay kuşu demişlerdir. Sovyetler döneminde komünist düşüncenin dogmalar hâlinde Türkler in beynine sokma çalışmalarını vurgulamak istemiştir Aytmatov adı geçen eserinde. Gerçekten bugün de bolca örneğine rastladığımız mankurtlar, ulus bilincinden uzaklaştırılmış birer köle durumuna sokulmuş durumdadırlar. Bilmedikleri bir amaç uğrunda, sırf karınlarını doyurmak için mankurtlaştırılmış binlerce insan, tanımadıkları varlıkların köleliğini yapıyorlar. İşte mankurtluğun en acı tarafı da burada ki, bu bilinçsiz insanlar ne durumda olduklarını bile bilmiyorlar. Kuşkusuz Aytmatov Ata, romanında yer verdiği bu söylence ile, sadece geçmiş dönemdeki olaylara değil; günümüzdeki olaylara da ışık tutmak istemiştir. Bugün Juan-Juanlar (Avarlar) gibi başka toplumlardan iş görür insanları kaçırıp mankurtlaştıran devletler yok mu dersiniz? 29

Başka bir mankurtlaştırma çeşidi Oryantalizm Bölgemiz coğrafyasının mankurtlaşmayla eşdeğer bir başka kavramı olan oryantalizm ise üzerinde konuşulması gereken başka bir sömürgeleştirme hareketinin bir diğer adıdır. Oryantalizm, çok eski yüzyıllardan beri değişik şekillerde Batı-Doğu arası ilişkileri ve etkileşimleri açıklamak için kullanılan terimlerden biridir. Batının kendisini merkeze alarak Doğuya dair bütün düşünce ve tasavvurlarının, tanım, tasnif, muhakeme ve mukayeselerinin toplamına oryantalizm deniyor. Oryantalizm, Batının Doğuyu nasıl gördüğüdür. Batı, uzun zamandan beri Doğunun kültürleri, ilimleri, dinleri, dilleri, tarihleri, coğrafyaları, siyasetleri ve değişik özellikleri hakkında bilimsel, sanatsal ve siyasi çalışmalar yapıyor. Bu çalışmalar bazen iyi niyetli bilimsel çalışma olarak karşımıza çıkıyor. Mesela bu bağlamda İslam kültür ve bilim tarihine ait pek çok eser gün yüzüne çıkmış, iyi niyetli ve vicdanlı bir kısım Batılı bilim adamları İslam a dair özgün açılımlar getiren çalışmalar da yapmışlardır. Bazen Hristiyanlığın İslam dan üstün, sahih, gerçek din olduğunu ispatlama amacına dönük olarak Oryantalist çalışmalar yapılmaktadır. Bu bağlamda İslam ın temel metinleri ve inanışları hakkında zihinleri bulandırıcı, kuşkuya düşürücü, yanıltıcı, kandırıcı şeytanî bir takım fikirler, yaklaşımlar, analizler telkin edilmektedir. Bazen de oryantalist çalışmalar, ekonomik fayda amaçlı olarak Doğuyu kolayca sömürebilmek için yapılmaktadır. Buna göre Doğuya ait özellikler iyice biliniyor, araştırılıyor, Doğunun yer altı ve yer üstü zenginliklerinin nasıl yağmalanacağı hakkında projeler ü- retiliyor, hileler, planlar yapılmaktadır. 30

Değişik amaçlarla da olsa Batı, kendine göre bir Doğu tasarımı ortaya koymuştur. Oryantalizm, genel anlamda Batı emperyalizminin işini kolaylaştırmak için yapılan bilimsel, kültürel, sanatsal ve siyasi çalışmaların genel adıdır. Batı, kendisini merkeze alarak dinî, kültürel ve ekonomik menfaatleri doğrultusunda bir Doğu-İslam- Türk tasarımı yapıp durmaktadır. Oryantalizme göre Batı merkezdir. Yani bütün iyi, olumlu, faydalı, güzel değerler Batı kaynaklıdır, Doğu ise kötü, olumsuz, zararlı, çirkin değerlerin vatanıdır. Dolayısıyla Doğulu insanlar, kendilerine ait olumsuz değerlerden arındırılmalı, bunlardan kendisi vazgeçmeli, her anlamda Batıyı taklit etmeli, Batıya bağımlı ve endeksli bir toplum olarak kendisini yeniden şekillendirmelidir. Oryantalizme göre Batı belirleyicidir, Doğu belirlenen. Yani kural ve norm koyucu, kurumsal yapılar inşa edici, ilkeler, kanunlar, yöntemler üretici Batıdır. Doğu ise kendini, kendisine ait yapıları ve değerleri, Batının belirlemiş, başlatmış ve üretmiş olduğu bu yapısal değerlere göre belirleyecektir, onlara göre ölçüp biçecektir. Oryantalizme göre Batı, hâkimdir Doğu mahkûm. Batı efendidir Doğu köle. Yani idare eden, hükmeden, siyaset kuran, kanun yapan Batıdır, Doğu ise Batının idaresine mahkûm olan bir köledir. Batı nasıl kanun yapılmasını isterse Doğu, o doğrultuda kanun yapmalıdır. Batı nasıl bir anayasa yapılmasını öngörüyorsa Doğu o doğrultuda bir anayasa yapmalıdır. Zinhar bağımsızlıkçı ve milliyetçi bir kafayla kafasına göre yerli, millî ve İslamî zihniyet ve değerlerden hareketle anayasa ve kanun yapmaya kalkmamalıdır. Oryantalizme göre Batı ilerlemeci, dinamik, canlı, var olan ve var olacak olan bir medeniyeti ve bir süreci yani geleceği karşılar. Doğu ise geri, durmuş bitmiş, ömrünü tamamlamış, eski bir medeniyeti temsil eder. Emperyalist Batı, son dönemlerde medeniyetler çatışması kuramını bunun için icat etmiştir. Buna göre iki medeniyet vardır: Hristiyan Batı medeniyeti ve Doğu İslam 31

medeniyeti. Hristiyan medeniyeti canlı, üretken, kendisini sürekli yenileyerek hayata hâkim olan, dünyayı, hayatı yönlendiren, toplumlarda yaşayan, geleceği tasarlayan dinamik, hareketli yani canlı bir medeniyeti temsil ediyor. İslam medeniyeti ise eski zamanlarda bir dönemler var olmuş, ama sonra bütünüyle hayattan çekilmiş, yok olmuş, bütün canlılığını, dinamizmini, hareketliliğini kaybetmiş, içinde bulunduğumuz hâle ve geleceğe dair bir tasarımı olmayan, çağdışı, geri, ölmüş bitmiş bir medeniyeti temsil ediyor. Oryantalizme göre Batı, dünyaya açıklığı, dünyevîliği, mutluluğu, neşeyi, iyi imkânlar içinde yaşamayı, insanlar arası medenî ilişkiler toplamını, demokrasiyi temsil eder. Doğu ise uhrevîliği, ölümü, karanlığı, ilkelliği, karamsarlığı, neşesizliği, içine kapanmayı, diktatörlüğü, ilkel insan ilişkilerini, mahalle baskısını temsil eder. Bu bağlamda Batı, dünya nimetlerinden sonuna kadar yararlanmayı, neşeli, mutlu, huzurlu, düzenli, onurlu bir hayatı temsil ediyor, Doğu ise kendisini sadece ahiret için hazırlayan, bu dünyayı ihmal eden ya da bu dünyanın nimetlerinden uzak olan, uzak duran, yaşamayı, eğlenmeyi, mutlu, sevinçli olmayı bilmeyen, o- nursuz, silik, ezik, karamsar, içine kapanık insanların yaşadığı bir dünyayı temsil eder. Oryantalizm, Doğu-İslam-Türk âleminde bağımlı, teslimiyetçi, ümitsiz, özgüveni olmayan, bütün atılım ve ilerleme hamlelerini tüketmiş, Batıya bağımlılıktan başka hiçbir çaresi olmadığına mutlak iman eden bir zihniyet inşa etmeyi amaçlar. Oryantalizm, 19. yüzyılda dışarıdan batılı temsilciler tarafından doğrudan iş görüyordu. Yani her anlamda bizzat batılı olan bilim adamı, sanatçı, ressam, yazar, siyasetçi, uzman vs unvanlı Batılılar, Doğuyu aşağı, geri, işlevsiz, anlamsız, itibarsız bir konuma indirgeyen çalışmalar yapıyorlardı. 18. ve 19. yüzyıllarda sömürge imparatorlukları da doğrudandı. Doğu-İslam dünyasına dönük çalışmalarını bizzat dışarıdan dayatıyorlardı. 20. Yüzyıldan itibaren ise Oryantalizm, taktik değiştirdi. Dışarıdan dayatmaların tepki 32

çektiğini anlayınca bu sefer, içerden temsilciler, sözcüler bulmaya, yetiştirmeye, üretmeye başladı. Değişik fonlarla besleyip semirttiği yerli romancılar, yazarlar, ressamlar, fotoğrafçılar, siyasetçiler, kendi ülkelerinde kendi vatandaşlarını Batının fikirleriyle, yaklaşımlarıyla, davranış biçimi ve yaşama tarzlarıyla, projeleriyle, şeytanî tezgâhlarıyla mankurtlaştırmaya, yani yerli, millî ve İslamî değerlerini bombardıman etmeye başladılar. Bugün ülkemizde dışarıdan bizzat batılı oryantalistlerin yanında mebzul miktarda yerli batıcı oryantalistler iş görüyor. Dışarıdan batılı, içerden batıcı yerli oryantalistler, Müslüman Türk milleti üzerinde yaptığı yoğun bombardımanlarla Türk milletinin iki temel değerini; millî ve İslamî değerlerini, dünya algısını, toplum yapılandırma anlayışını, siyasi anlayışını bozmaya, değiştirmeye, dönüştürmeye çaba harcıyorlar. Yerli oryantalistler, ülkemizin basın yayın organlarının neredeyse tamamını işgal etmiş durumdadırlar. Her gün gazete ve televizyonlarda emperyalist Batının siyasi, kültürel, ekonomik görüşlerini dillendiriyorlar, onlara tercüman oluyorlar. Bunlar, Batının ağzıyla konuşarak kendi vatandaşlarını Batının genel anlamda Doğu siyaset projeleri doğrultusunda şekillendirmeye, zihinlerini güdümlü, bağlı bir işleyiş yönünde inşa etmeye çalışıyorlar. Ülkemizde yerli oryantalist adı altında toplayabileceğimiz yazar çizer, siyasetçi, edebiyatçı makulesi, Türk milletini dinî ve millî değerlerini geçersizleştirici, boşa çıkarıcı, değersiz ve anlamsız kılıcı çalışmalarıyla mankurtlaştırıyorlar. Sonra ortaya çıkan boşluğu Batılı anlamda Hristiyanlık, kapitalizm, materyalizm değerleriyle doldurmaya çalışıyorlar. Batılı oryantalizm, Türk milletinin tarihsel değerlerini eğerek, bükerek, keserek, yontarak iğdiş edip dünya kamuoyuna oldukça çarpıtılmış bir Türk toplumsal tarihi sunuyor. Mesela Oryantalist bağlamdaki resimlere baktığımızda bunlar, genellikle iki kavram etrafında çoğaltılmış ürünler olarak karşımıza çıkıyor. Hem dışa- 33

rıdan Batılı hem de içerden Batıcı oryantalistler, şehvet ve şiddet merkezli resimler yapıyorlar. Bir bakıma Türk tarihini şehvetten ve şiddetten ibaret görüp göstermeye çalışıyorlar. Harem ve hamam hayatına ilişkin olarak şehveti tahrik edecek, gevşek, tembel, sadece eğlenmeyi seven, erkekleri tahrik ve tatmin etmekten başka yaşama amacı olmayan ya da böyle bir hayat kurgusuna mahkûm edilmiş zavallı, şanssız, esir, cariye kadınlar topluluğu resmi çiziyorlar. Bu resimlerden hareketle dünya kamuoyuna Türk kadını bunlardan ibarettir gibi bir izlenim veriliyor. Türk kadınının analık, çalışkanlık, asalet, dirayet, kifayet, masumiyet, fedakârlık gibi medenî ve insanî boyutları hemen hemen hiç görülmemektedir. Oryantalist sanat ve edebiyatta Türk kadını erkekler için salt eğlence ve eziyet nesnesi olarak sunulmaktadır. İtilip kakılan, köle, cariye olarak kullanılan, kamusal hayatta kendisine eşit ve insanî bir yer verilmeyen, eve hapsedilen, çarşaflara bürünmüş, hayattan tecrid edilmiş, kaderine mahkûm edilmiş, hiçbir özgürlüğü olmayan, erkeğinin iradesine mahkûm zavallı, çaresiz, Batı tarafından kurtarılmayı bekleyen mazlumlar olarak tasvir edilir. Mesela yerli oryantalistlerden Ermeni asıllı Ara Güler in A- rap harfleriyle dev bir Allah yazısının altında yere çömelmiş, kapkara çarşaflar içinde, yüzü gözü belli olmayan, karaltı halinde bir silüet olarak görülen iki kadın figürünün yer aldığı bir resmi vardır. Bu resim iyice incelendiğinde şunlar görülür: Allah yazısı bir bütün o- larak İslam dinini temsil eder. Bu yazının altında ezilmiş vaziyette duran iki kadın ise Müslüman Türk toplumunu temsil eder. Bu görüntüyle verilmek istenen mesaj, İslam ın Müslümanları ezdiği, sindirdiği, bastırdığı, iradelerini yok ettiği, şahsiyetlerini berhava ettiği, kimliksizleştirdiğidir. Zira resimde kadınların arkadan kara bir silüeti görülüyor. Yani kadınların yüzünün gözünün görünmemesi, şahsiyetlerinin silikleşmesi, belirsiz hâle gelmesi, hayatlarının, kişiliklerinin, bedenlerinin, ruhlarının karartılması demektir. Bu tamamen oryantalistçe bir bakıştır. Bu görüntüyle oldukça olumsuz özelliklere sahip bir İslam imajı çiziliyor. 34