Ortadoğu da Dinsel ve Mezhepsel Çatışmalarda Ulemanın Rolü Üzerine Eleştirel Bir Yaklaşım



Benzer belgeler
HÜCCETİN İKAMESİ VE ANLAŞILMASI

1 İslam ne demektir? Hazreti Peygamberimiz in (sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiği din olup bunu kabul etmek, Allah a ve resulüne itaat etmektir.

ŞİÎ-SÜNNÎ POLEMİĞİNDE EBÛ TÂLİB VE DİNÎ KONUMU. Habib KARTALOĞLU

Buyruldu ki; Aklın kemali Allah u Teâlâ nın rızasına tabi olmak ve gazabından sakınmakladır.

5 Kimin ümmetisin? Hazreti Muhammed Mustafa nın (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetiyim. 6 Müslüman mısın? Elhamdülillah, Müslümanım.

DOMUZ ETİNİN HARAM KILINMASININ HİKMETİ

Yaratanlar arasında şerefli bir yere sahip olan insanın yaşam hakkı da, Allah tarafından lutfedilmiş bir temel haktır.

Birden fazla umre yapmanın hükmü ve iki umre arasındaki süre ne kadar olmalıdır? Muhammed Salih el-muneccid

Tefsir, Kıraat (İlahiyat ve İslâmî ilimler fakülteleri)

Hilalin bir ülkede görülmesiyle oruca başlamak. Muhammed b. Salih el-useymîn. Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin

TİN SURESİ. Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ. 3 Bu güvenli belde şahittir;

ح م تهني ة غ ملسلم ف مناسبات غ دينية. şeyh Muhammed Salih el-muneccid

Kur an ın varlık mertebelerini beyan eder misiniz ve ilahi vahiyde lafızların yerinin ne olduğunu

HAÇLI SEFERLERİ TARİHİ 3.Ders. Dr. İsmail BAYTAK. HAÇLI SEFERLERİ Nedenleri ve Sonuçları

AYP 2017 ÜÇÜNCÜ DÖNEM ALIMLARI

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

EHL-İ SÜNNET'İN ÜSTÜNLÜĞÜ.

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in doğum yıldönümünü türkü-şarkı söylemeden ve haramlar işlemeden kutlamanın hükmü

Mezhepler, bir dinin mensupları için alt kimlik ifadeleridir. Mezhepler beşeri nitelikli oluşumlardır; din ile özdeştirilemezler.

İslam Hukukunun kaynaklarının neler olduğu, diğer bir ifadeyle şer î hükümlerin hangi kaynaklardan ve nasıl elde edileceği, Yemen e kadı tayin edilen

IÇERIK ÖNSÖZ. Giriş. Birinci Bölüm ALLAH A İMAN

İslamî bilimler : Kur'an-ı Kerim'in ve İslam dininin doğru biçimde anlaşılması için yapılan çalışmalar sonucunda İslami bilimler doğdu.

Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205)

Question. Masumların (Allah ın selamı üzerlerine olsun) velayet hakkına sahip olduklarının delili Nedir?

İslam İtikadında Sünnet: Hamdi GÜNDOĞAR /

KELAM DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI

Değerli büyüğümüz Merhum Fatma ÖZTÜRK ün ruhunun şad olması duygu ve dileklerimizle Lisans Yayıncılık

Sadîk-i Ahmak yani ahmak dost şiddetli düşmandan,din düşmanından daha fazla verir.

MEKKE-İ MÜKERREME MEKKE-İ MÜKERREME'NİN BİR KÜFÜR BELDESİ OLUP OLMADIĞI HAKKINDA. Müellif: Şeyh Hamad İbni Atik en-necdi (H1227-H1301)

e-makâlât Mezhep Araştırmaları Dergisi Cilt: 6 Sayı: 2 GÜZ 2013 ORTADOĞU NUN GELECEĞİ AÇISINDAN Şİ Î-SÜNNÎ İLİŞKİLERİ SEMPOZYUMU ÖZEL SAYISI

EFENDİ BABASI BÜTÜN MÜRİDLERİNDEN HABERDAR İMİŞ!

İmam-ı Muhammed Terkine ruhsat olmayan sünnettir der. Sünnet-i müekkededir.[6]

بسم هللا الرحمن الرحيم DAR'UL HARP NEDİR VE DAR'UL HARP HALKINA NASIL MUAMELE EDİLİR?/HAMD BİN ATİK (RH.A) ed-durar us seniyye, 9/

DİNLER TARİHİ DERSİ ÖĞRETİM ROGRAMI


Muharrem ayı nasıl değerlendirilmelidir?

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS KELAM VE İSLAM MEZHEPLERİ ILH

İMAMİYYE NİN İMAMET NAZARİYESİNİN TEŞEKKÜL SÜRECİ Metin BOZAN İSAM Yayınları, İstanbul 2009, 272 s. Harun TÜRKOĞLU

Gıybet (Hadis, Tirmizi, Birr 23)

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

İsra ve Miraç olayının, Mekke de artık çok yorulmuş olan Resulüllah için bir teselli ve ümitlendirme olduğunda da şüphe yoktur.

İmanda Mürakebe Bilinci - Akaid - Dr. Mehmet Sürmeli'nin kişisel web sitesine hoşgeldiniz.

MÂTÜRÎDÎ KELÂMINDA TEVİL

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Kur an Kerim ayetlerinde ve masumlardan nakledilen hadislerde arş ve kürsî kavramlarıyla çok

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür

Tevrat ta Dabbe İncil de Dabbe İslam Kültüründe Dabbe Hadislerde Dabbetül-Arz Kur an da Dabbetül-Arz Kaynakça. Dabbetül-Arz دابة االرض

Bir selam ile selamlandığınızda ondan daha iyisiyle veya aynısıyla selamı alın (Nisa 86)

İSLAM TARİHİ II DR. HALİDE ASLAN

TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN. Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS ÇAĞDAŞ DİNİ AKIMLAR İLH

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS

Orucun tutulacağı günler olduğu gibi tutulmayacağı günlerde vardır. Resûlüllah sav bizzat bunu yasak etmiştir.

TEMEL İSLAM BİLİMLERİ BÖLÜMÜ

KEŞKE (ŞAYET/EĞER) KELİMESİNİ KULLANMANIN HÜKMÜ

Birinci İtiraz: Cevap:

KUR'ANDAN DUALAR. "Ey Rabbimiz, Bize dünyada bir iyilik, ahrette bir iyilik ver. Bizi ateş azabından koru." ( Bakara- 201 )

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 9. SINIF TARİH DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ YILLIK PLANI

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şu an hayatta ve yeryüzünde hazır mıdır? Abdulkerim el-hudayr

Gazi Mustafa Kemal Atatürk ü Ölümünün 78. Yılında Saygı ve Minnetle Anıyoruz


O, hiçbir sözü kendi arzularına göre söylememektedir. Aksine onun bütün dedikleri Allah ın vahyine dayanmaktadır.

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

MUAMMER İSKENDEROĞLU Sakarya Üniv. İlahiyat Fakültesi ESER ve BİLİMSEL TOPLANTI DEĞERLENDİRMELERİ

LİVATA HADDİ (EŞCİNSELLİĞİN/HOMOSEKSÜELLİĞİN CEZASI)

ÖNCESİNDE BİZ SORDUK Editör Yayınevi LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Yeni Tarz Sorular Nasıl Çözülür? s. 55

İmam Humeyni'nin vasiyetini okurken güzel ve ince bir noktayı gördüm ve o, Hz. Fatıma

Efendim, öğrendiklerimin ikincisi; çok kimseyi, nefsin şehvetleri peşinde koşuyor gördüm. Şu âyet-i kerimenin mealini düşündüm:

TÂĞUT KELİMESİNİN ANLAMI

GÜNAH ve İSTİĞFAR. Israr etmek kişiyi nasıl etkiler

DİYOBENDİYE FIRKASI طاي فة دليو ندية

İnan Keser, (Adana: Karahan Kitabevi, 2011) ss.181. Ciltsiz. 12 TL

Tevrat ta Dabbe İncil de Dabbe İslam Kültüründe Dabbe Hadislerde Dabbetü l-arz Kur an da Dabbetü l-arz Kaynakça. Dabbetü l-arz

Fırka-i Naciyye. Burak tarafından yazıldı. Çarşamba, 09 Eylül :27

Ana Stratejimiz Milletimizle Gönül Bağımızdır BÜLTEN İSTANBUL B İ L G. İ NOTU FİLİSTİN MESELESİ 12 de İÇİN 3 HEDEFİMİZ, 3 DE ÖDEVİMİZ VAR 3 te

Allah Kuran-ı Kerim'de bildirmiştir ki, O kadın ve erkeği eşit varlıklar olarak yaratmıştır.

Arap diliyle tesis edilen İslam a dair hakikatler diğer dillere tercüme edilirken zaman ve zeminin de etkisiyle gerçek anlamından koparılabiliyor.

Muhammed Salih el-muneccid

Veda Hutbesi. "Ey insanlar! " Sözümü iyi dinleyiniz! Biliyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım.

KÂFİRLERİN BAYRAMLARINA KATILMANIN HÜKMÜ

7- Peygamberimizin aile hayatı ve çocuklarla olan ilişkilerini araştırınız

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS

SOSYOLOJİSİ (İLH2008)

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

İslam ın Serüveni. İslam ın Klasik Çağı BİRİNCİ CİLT MARSHALL G. S. HODGSON

03-05 Ekim / October Yrd. Doç. Dr. Mehmet YAZICI

İÇİNDEKİLER. Sayfa.

NOT : İMAM-I RABBANİ Hz. bundan önceki mektuplar gibi. bunu da büyük şeyhi Bakibillah'a yazmıştır.

ISLAM Kim, Îslâm'dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette ziyan edenlerden olacaktır.

MUHAMMED BAKIR EL-MECLİSÎ NİN VE BAZI ŞİÎ ÂLİMLERİN HZ. AİŞE HAKKINDAKİ BAZI SÖZLERİ

Yahudiliğin peygamberi Hz. Musa dır. Bu nedenle Yahudiliğe Musevilik de denir. Yahudi ismi, Yakup un on iki oğlundan biri olan Yuda veya Yahuda ya

Altın takmanın erkeklere haram kılınmasındaki hikmet nedir?

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 12. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

DİN dersleri almak, din kültürü edinmek isteyen temiz niyetli bir gence:

ORTAÇAĞ FELSEFESİ MS

وجوب معرفة العقيدة الا سلامية

Ben Allah ın (cc) kitabıyla kendini keşfeden ve O nunla bir anlam ifade eden her insan gibi, Eşref-i Mahlukat bir varlığım.

Transkript:

Ortadoğu da Dinsel ve Mezhepsel Çatışmalarda Ulemanın Rolü Üzerine Eleştirel Bir Yaklaşım Muammer İskenderoğlu [Doç. Dr., Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Felsefe ve Din Bölümü] Özet Çatışma tarih boyunca insan ve toplum hayatının kaçınılmaz unsurlarından biri olmuştur ve olmaya da devam edecektir. Toplumsal çatışmalara çok çeşitli nedenler kaynaklık edebilir. Bu çatışmalarda çoğu zaman gerçek neden gizlenebilir, bunun yerine başka bir neden gerçek nedenmiş gibi sunulabilir. Dinsel ve mezhepsel çatışma tabirine tarihin değişik dönemlerinde rastlamak mümkündür. Bu çatışmalarda gerçek nedenin din ve mezhep mi olduğu, yoksa din ve mezhebin gerçek nedenleri gizleme ve çatışan tarafları çatışmaya daha kolay ikna etme aracı olarak mı kullanıldığı ile ilgili, tarihsel vakalar üzerinden uzunca tahliller yapılabilir. Dinsel ve mezhepsel çatışma tabirine rezervimiz olmakla beraber, bu yazımızda klasik tabirle ulemanın, modern tabirle gerek resmi dini kurumların temsilcileri olarak, gerek sivil toplumun kanaat önderleri olarak karşımıza çıkan din adamları veya bilginlerinin toplumsal çatışmalardaki rollerini ve takındıkları tavırları değerlendireceğiz. Her ne kadar ulemanın tarihsel süreç boyunca çatışmalar karşısında takındıkları tavır açısından yekvücut olduğu söylenemezse de, büyük bir kesimin tavrının yangına körükle gitmek deyiminde tam ifadesini bulduğu söylenebilir. Ulemanın bu tavrının altında yatan temel neden nedir? Bu yazımızda öncelikle bu soruya kısa bir cevap sunacağız. Ardından da günümüzde Ortadoğu daki çatışmalarda yangına körükle giden ulemanın tavırlarını anlamamıza yardımcı olması açısından, İslam tarihinden birkaç örnek vakıa hatırlatacağız. Son olarak da günümüzdeki şahit olduğumuz vakıalar göz önünde bulundurulduğunda, ulemanın bu tarihi vakıalardan ders çıkarıp çıkarmadıklarına cevap arayacağız. Anahtar Kelimeler: Ortadoğu İslam Dinsel ve Mezhepsel Çatışma Ulema

Critical Evaluation of the Role of Ulema in Religious and Sectarian Conflicts in the Middle East Abstract Conflict is one of the inevitable aspects of human life, and a number of reasons can be the source of this. In most cases, the real cause of conflict can be concealed and another other reason can be presented as the real one. Religious or sectarian conflict is widely used term, but it is a matter of dispute whether such conflicts described as religious or sectarian are really religious or sectarian, or such term is used as a means of persuading the followers of the religion or sect of nonreligious or non-sectarian purpose. This article critically evaluates the historical role of religious scholars or religious leaders in the social and political conflicts in the Middle East. Although it is difficult to claim that historically they all played the same role, it is possible to say that the majority of scholars accepted the role of actively fanning the flames in the conflicts. What is the underlying cause of the attitude of scholars towards social and political conflicts. The author claims that as a result of the attitudes of the religious scholars and leaders, social and political conflicts became theological conflicts; and although it is easy to solve social and political conflicts, it is almost impossible to solve theological ones. Keywords: Middle East Islam Religious and Sectarian Conflicts Ulema

Giriş Yavuz Sultan Selim zamanında kamuoyunu Safevîler e karşı hazırlamak amacıyla yazdığı risâlede Şah İsmâil i ve akîdesini eleştirerek Şiîler le yapılacak savaşın cihad sayılacağını belirtmesiyle şöhreti artan Kemalpaşazâde [Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (DİA), c. 25, s. 238] İlahi bir vahiyle gönderildikleri toplumların yerleşik siyasal ve toplumsal yapılarında radikal değişiklikler yapan, bu toplumların gidişatını değiştiren kurucu önderlerin ardından, değişik dinlerin akıbeti hakkında ciltler dolusu eserler yazılabilir ve de yazılmıştır. Özetle ifade etmek gerekirse, bu uzun süreçte ilahi dinlerin ilahi olmaktan büyük ölçüde çıkıp artık insani birer kuruma dönüştükleri söylenebilir. Siyasal düzenlerin artık insani bir kuruma dönüştürülen dini tamamen kendi kontrollerine alıp dünyevi emelleri için kullanmalarının insanlık tarihinde birçok örnekleri bulunmaktadır. İran ın eski dini geleneği olan Zerdüştlük örneği ile başlayalım: Uzun bir tarihi sürecin ardından Sasanîler döneminde Zerdüştlük devletin resmi dini olarak kabul edilmiş, din ile devletin birlikteliği dini temsil eden kurumun devlet kontrolüne alınması ile sağlanmış ve devletin onayladığı yorum dinin en doğru yorumu olarak kabul edilmiş, bu yorum ruhban sınıfı ya da saray uleması tarafından çoğunluğa dayatılmış, muhalif yorumlar varlığını sürdürebilse de marjinal olarak kalmıştır. 1 Hıristiyanlığın Roma İmparatorluğu nca resmi din olarak kabul edilmesiyle, Hıristiyanlık da benzer bir duruma maruz kalmıştır. Artık Ortodoks Hıristiyanlık, Tanrı nın dinini veya diğer yorumlarla kıyaslandığında, ona en yakın yorumu ifade etmekten ziyade, siyasi otoritenin doğru kabul ettiği anlayışı temsil eder olmuştur. 2 İslam dini kendinden önceki dinlerden farklı bir kaderle mi karşılaşmıştır? İslam Peygamberi nin vefatının hemen ardından, onun takipçileri olan sahabeler bir daha bir araya gelmemek üzere farklı gruplara ayrılmışlardır. Daha ortada emperyalizm ve onun İslam ı ortadan kaldırmak için hazırladığı derin planları yokken, Müslümanlar İslam adına bir birlerine en ağır mua-

438 ORTADOĞU YILLIĞI 2012 meleleri layık görebilmişlerdir. Bu süreçte ortaya çıkan farklı siyasi otoriteler, Peygamber varisi olması gereken ulemayı büyük oranda kontrollerine ve hizmetlerine mahkum etmişlerdir. Siyasi otoriteler arasındaki siyasi kavgalar, artık şu veya bu sarayın kontrolünde ve hizmetinde olan ulemanın da yangına körükle gitmesi nedeniyle teolojik kavgalara dönüşmüştür. Artık siyasi otoritenin emriyle belirlenen İslam yorumunu desteklemek ve yaymayı kendine misyon kabul eden saray uleması, kimin gerçek İslam a mensup olduğuna, kimin ise sapkın hatta kafir olduğuna dair fetva vermeyi en önemli görev addetmiştir. Her bir siyasi otorite etrafında şekillenen bir doğru İslam 3 ortaya çıkınca, farklı siyasi otoritenin hizmetindeki ulema arasındaki çatışmalar siyasi çatışmaların da önüne geçmiştir. Neticede siyasi kavgalar kısa sürede çözüme kavuşturulsa ve siyasi barış sağlansa da, ulema tarafından açılan teolojik yaralar artık bu dünyada tedavisi mümkün olmayan ve ancak Tanrı nın nihai hükmü ile çözümlenebilecek davalara dönüşmüştür. İslam tarihi sözü edilen bu çerçeve doğrultusunda siyasi kavgaların teolojik kavgalara dönüştürülmesi ve siyasi rakiplerin din silahıyla vurulmasının örnekleri ile doludur. Burada sunulacak geçmişteki olaylarla ilgili birkaç örnek, günümüzdeki çatışmalarda karşılaştığımız fetva savaşlarını anlamamızı kolaylaştıracak niteliktedir. İslam ın erken dönemindeki en ciddi siyasi kavgalardan biri Abbasî hilafeti ile Fatımî hilafeti arasındaki kavgadır. Emevîler in 750 yılında iktidarı kaybetmelerinin ardından neredeyse bütün İslam dünyasının kontrolünü elinde bulunduran Abbasîler, önce 909 da Tunus ta ortaya çıkıp 973 ten itibaren de Kahire merkezli güçlü bir devlet kuran Fatımîler in ciddi tehdidine maruz kalmıştır. Şiî-İsmâilî gelenekten gelen Fatımîler siyasi hakimiyet kurdukları bölgeler dışındaki topraklarda da, yani Abbasî siyasi hakimiyeti altındaki bölgelerde de birçok taraftara sahiptiler. Bu dönemde yetişmiş Ebû Hâtim er-râzî, Kadı Numan, Ebû Yakub Sicistânî ve Nasır-ı Hüsrev gibi misyoner bilginler vasıtasıyla İsmâilîler Abbasî hakimiyetindeki bölgelerde de etkili bir faaliyet sürdürüyorlardı. Bu dönemde Abbasîler de Şiî Büveyhîler in kontrolünde idiler. Selçuklular ın yardımıyla Büveyhîler in kontrolünden kurtulan Abbasîler, Selçuklular ile ittifak yaparak Fatımîler ile mücadeleye başlamışlardı. Bu mücadelede Selçuklu veziri Nizamulmülk ün kurduğu Nizamiye medresesinde yetişen meşhur alim Gazâlî ye Abbasî-Selçuklu ittifakının Bâtıniyye, Karmatıyye, İsmâiliyye ve Ta limiyye gibi değişik isimlerle anılan siyasi rakiplerini, tabir caizse din silahıyla vurma görevi düşmüştü. Gerisini Gazâlî nin Türkçe ye Bâtınîliğin İçyüzü 4 ismi ile çevrilen Fedâihu l- Bâtınîyye adlı eserinden okuyalım: Ben Selâmet Şehri (Bağdad)nde kaldığım süre içinde, peygamberliğe, devlet başkanlığına, el-mustazhır a mahsus mukaddes makama din ilmi ile ilgili bir kitap tasnif ederek hizmet etmeyi vird edindim Bâtınîler in reddine dair bir kitap tasnif ederek hizmet etmeme işaret eden, şerefli, mukaddes, peygamberî ve mustazhırî emirler çıktı. Bu emirlerde Bâtınîler in bidatları ve sapıklıklarını; hile ve desiselerini; halkın ayak takımını ve cahillerini yavaş

MAKALELER 439 yavaş nasıl kandırdıklarını anlatmam; bu konularda açıklamalarda bulunmam isteniyordu. Yine bu emirlerde onların aldatma ve kandırmalarındaki tehlikelerin; İslâm dan çözülmelerinin; dinden çıkıp şeriatla alâkalarını kesmelerinin; rezillik ve kabahatlarının belirtilmesi; sırlarının deşifre edilmesi ve karanlık işlerinin ortaya çıkarılmasının gerektiği bildirilmektedir Kendimi yokladım, başka alimler arasında böyle bir şeyle benim muhatab olmamdan dolayı şeref duydum ve tabii derhal bu hitaba kulak verme ve ona uymamın benim için farzı aynlardan biri olduğuna inandım. Çünkü yeryüzünde, akaid kaidelerinde müstakil hareket edebilen zan ve şüphe seviyesinden kesin delil ve bürhan makamına yükselen çok az alim vardır. 5 Hiç şüphesiz bu satırlar eserin yazılış amacını hiçbir ilave söze ihtiyaç bırakmadan açıkça ortaya koymaktadır. Burada sorulması gereken soru şudur: Gazâlî nin bu eserde yazdıkları ne ölçüde hakikati ifade etmektedir? Örnek olarak Gazâlî nin şu cümlelerini dikkatlice değerlendirmeye tabi tutalım: Mezhepler hakkında bilgi veren alimlerin üzerinde tam mutabık kaldıkları husus şudur: Bu daveti, herhangi bir fırkaya bağlı, herhangi bir peygambere inanan, bir din sâliki başlatmamıştır. Bu işi yönlendiren, sade yağdan kıl çeker gibi işi dinden çıkarmaya vardırmaktadır. Bu iş Mecûsîler ve Mazdekîlerden bir topluluk ile dinsiz düalistlerden bir grup ve eski dinsiz filozoflardan kalabalık bir taifenin karşılıklı akıl danışmalarından ortaya çıktı. Akıllarını, fikirlerini din sâliklerinin hükümranlığıyla uğradıkları sıkıntılardan kurtulmak için seferber ettiler. Yaratıcıyı inkâr etmek, peygamberleri yalanlamak, haşr ve neşri ve sonunda Allah a dönüleceğini tekzib etmekten ibaret olan inançlarını söyleyemez oldular Makalât yazarlarının görüşleri, onların iki ilâha kail oldukları yolunda tereddütsüz birleşmektedir... Kıyameti inkar etmekte kendi aralarında birleşmişlerdir Mead a gelince: Bu konuda peygamberlerin bildirdiklerini inkâr ettiler. Cesedlerin haşr ve neşrini de, Cennet ve Cehennemi de kabul etmediler. 6 Gazâlî nin bu ifadelerine dair dönemsel bir takım şartların dikkate alınması gerektiği ileri sürülebilir. Fakat günümüzde de bu guruba ve onların günümüzdeki temsilcilerine yönelik genel bakış açısını yansıttığına göre, burada şu soru üzerinde düşünülmelidir: Gazâlî nin eserinde kullandığı bu ve benzeri ifadeler, Bâtınîler in gerçek görüşlerini mi yansıtmaktadır, yoksa siyasi rakibe karşı din silahıyla yapılan bir kara propagandayı mı? Bâtınîler, Ta limiler veya İsmâilîler in tevhid, peygamberlik ve mead gibi konularda gerçek görüşlerini burada detaylıca ele alma imkanına sahip değiliz. Fakat, özetle, gerek Gazâlî nin, gerekse ona kaynaklık eden Makalât yazarlarının onlar hakkında sundukları portrenin gerçekle örtüşür bir yanının olmadığı söylenebilir. 7 Şayet dinin batıni yorumunun yanlış olduğu düşünülüyorsa, bu yorumu yapanın kimliğine bakılmaksızın yorumun yanlış kabul edilmesi gerekir. Gazâlî nin de el-munkız da ifade ettiği bir hakikati burada aktaralım: Kıt akıllıların âdeti işte budur: Kişileri hak ölçüsü ile değil, hakkı kişilere bağlı olarak tanırlar. Akıllı adam, müminlerin emiri Ali b. Ebî Tâlib in -Allah ondan

440 ORTADOĞU YILLIĞI 2012 râzı olsun- sözüne uyar. Demiştir ki: Hakkı kişilerle tanıma, hakkı tanırsan hak ehlini de tanımış olursun. O halde akıllı kimse önce hakkı tanır, sonra sözün özüne bakar; eğer hak ise, sözü söyleyen yanlış da olsa doğru da olsa o sözü kabul eder. 8 Ne var ki batıni yorumu Bâtınîler yaptığında bunu sapkınlık ve küfür olarak niteleyen Gazâlî, birçok eserinde okuyucuya benzer batıni yorumlar sunmakta hiçbir sakınca görmemektedir. Gazâlî nin batıni yorumlarına herkesin anlayabileceği basit bir örnek ile başlayalım: Köpek bulunan eve melek girmez hadisini yorumlarken Gazâlî şunları söyler: Kalp meleklerin indiği ve eğlendiği bir evdir. Gazap, şehvet, kin, hased, kibir, ucb ve benzerî kötü hûylar üren köpeklerdir. Bu gibi köpeklerle dolu bir kalbe melekler nasıl girsin? 9 Batıni yorum açısından Gazâlî ile Bâtınîler ve Filozoflar arasındaki görüş yakınlığını görmek isteyenler Gazâlî nin Mişkatü l-envâr ında Nur Suresi: 35. ayetinde [Allah göklerin ve yerin nurudur. Onun nurunun temsili şudur: Duvarda bir hücre; içinde bir kandil, kandil de bir cam fânûs içinde. Fânûs sanki inci gibi parlayan bir yıldız. Mübarek bir ağaçtan, ne doğuya, ne de batıya ait olan zeytin ağacından tutuşturulur. Bu ağacın yağı, ateş dokunmasa bile, neredeyse aydınlatacak (kadar berrak) tır. Nur üstüne nur. Allah dilediği kimseyi nuruna iletir. Allah insanlar için misaller verir. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.] geçen mişkat (fanus, kandil), misbah (lamba), zücace (cam), şecer (ağaç), zeyt (yağ) ve nar (ateş) terimlerine getirdiği batıni yorumları karşılaştırmalı olarak okuyabilirler. 10 Denebilir ki siyasi olarak filozofları sapkınlık ve küfür ile suçlayıp, onların sapkınlık ve küfürlerine gerekçe olarak belirttiği hususları kendisinin savunmasında bir sakınca görmeyen Gazâlî, aynı taktiği Bâtınîler e karşı da uygulamada bir sakınca görmemiştir. İslam geleneği içinde farklı mezheplerin görüşlerinin çarpıtılmasının örnekleri çoktur. Mezhepler tarihi yazıcılığının tarihsel gelişimi değerlendirildiğinde, süreç içerisinde bu alanda, özellikle de Türkiye de yapılan çalışmalar söz konusu olduğunda, yeterince objektif çalışmaların ortaya çıktığını söylemek de oldukça zordur. Günümüzde Ortadoğu da çatışmalarda sıkça gündeme gelen Nusayriliğin görüşleri ile ilgili yazılan birçok eser de bu tür çarpıtma örnekleri ile doludur. Buna tipik bir örnek olan İbn Teymiyye nin Nusayriliğin İslam dışı kabul edilmesine dair fetvası, kendisinden sonraki birçok mezhepler tarihi yazarına da kaynaklık etmiştir. İbn Teymiyye söz konusu fetvasında şöyle yazar: Nusayriyye diye isimlendirilen bu grup ve Karmatîler in diğer grupları olan Bâtınîler, Yahudi ve Hıristiyanlardan, hatta diğer sapkın gruplardan daha sapkındır. Onların İslam toplumuna verdikleri zarar, sapkın Moğollar, Haçlılar ve diğer gruplar gibi İslam ile savaşan kafirlerin verdiği zarardan daha büyüktür. Çünkü onlar eğitimsiz Müslümanlara kendilerinin Şii olduklarını ve Ehl-i Beyt e bağlı olduklarını göstermektedirler. Halbuki, gerçekte onlar ne Allah a, ne peygamberine, ne onun kutsal kitabına, ne helal ve harama, ne mükafat ve cezaya, cennet ve cehenneme, ne de Muhammed den önceki herhangi bir peygambere veya İslam dan önceki bir dine inanmaktadırlar. 11

MAKALELER 441 Bu metin dikkatlice okunup Bâtınîler ile ilgili Gazâlî nin yukarıda kısmen alıntıladığımız metni ile karşılaştırılırsa, neredeyse standartlaşmış kalıpların tekrarlandığı fark edilecektir. Bu durumda, yukarıda Gazâlî nin Bâtınîler aleyhine yazdıkları ile ilgili sorduğumuz soruyu burada da sormamız gerekir: İbn Teymiyye nin ve onu takiben bir çok alimin Nusayrilik ile ilgili yazdıkları ne ölçüde hakikati ifade etmektedir? Günümüz Türkiye sinin en temel meselesinin kaynağı olması açısından, siyasi kavgaların teolojik kavgalara dönüştürülmesi ve siyasi rakiplerin din silahıyla vurulmasının en önemli örneği Osmanlılar ile Safevîler in kavgasıdır. Şiîliği devletinin resmi mezhebi ilan eden Şah İsmail, taraftarlarınca sadece dünyevi bir sultan değil, aynı zamanda ilahi nurun taşıyıcısı ve zat-ı uluhiyetin zuhur ettiği bir şahıs olarak görülmüştür. Şah İsmail kendisine biçtiği ilahi rolün de motivasyonuyla siyasi düşmanlarını ve muhalefeti temsil eden Sünnîleri akıl almaz yöntemlerle yok etme mücadelesi vermiş, Osmanlı topraklarında da siyasi hakimiyet kurmaya kalkışınca neticede Osmanlı ile çatışma kaçınılmaz hale gelmiştir. 12 İşte tam bu noktada Kemalpaşazâde, İslam Ansiklopedisi nin ifadesi ile, kamuoyunu Safevîler e karşı hazırlamak amacıyla, 13 artık İslam tarihinin klasikleşen yöntemine başvurmuş, yazdığı risalede Şah İsmail ve taraftarlarının küfrüne, ülkelerinin darü l-harb olduğuna, kadın ve erkeklerinin boş olduğuna ve çocuklarının veledi zina olduğuna hükmetmiştir. Bu fetvanın ardından şöhreti artan Kemalpaşazâde, devletin hizmetindeki din kurumunun temsilcisi olarak Osmanlılar ile Safevîler arasındaki siyasi kavgayı teolojik kavgaya dönüştürmüştür. Türk toplumu da bunun bedelini hala ödemektedir. Osmanlılar ile Safevîler arasındaki siyasi ilişkiler bir kavgalı bir barışık sürüp gitmiştir. Ama Kemalpaşazâde nin yolunu takip eden öğrencisi Şeyhulislam Ebussu ûd Efendi verdiği fetvalarla, teolojik kavgaya dönüştürülen ihtilafı daha da derinleştirmiştir. Burada söz konusu fetvalardan bir kısmını aktararak okuyucunun değerlendirmesine sunalım: Mes ele: Tâife-i mezbûre Şi a dan olmak da vâ ederler, lâ ilâhe illâllah derler iken, bu mertebeyi îcâb eden halleri nedir, mufassal ve meşrûh beyan buyurula? Elcevap: Şi a dan değil, yetmiş üç fırka ki, içinde Ehl-i Sünnet fırkasından gayrı nârdadır deyu hazret-i Resûl (sallâllâhu aleyhi ve sellem) tasrih buyurmuşlardır, bu tâife ol yetmiş üç fırkanın hâlis birinden değildir. Her birinden bir miktar şer ve fesad alıp, kendiler hevâlarınca ihtiyâr ettikleri küfr ü bid atlere ilhâk edip, bir mezheb-i küfr ü dalâlet ihtirâ eylemişlerdir Ol zâlimler Kur ân-ı Azîm i ve şerîat-i şerîfeyi ve dîn-i İslâm ı istihfâf eylemekle ve kütüb-i şer iyyeyi tahkîr edip oda yakmak ile ve ulemâ-i dîni ilimleri için ihânet edip kırmak ile ve re isleri olan fâcir mel ûnu ma bud yerine koyup ana secde eylemekle ve dahi hurmeti nusûs-i kat iyye ile sâbit olan envâ-i hurumât-i dîniyyeyi istihlâl eylemekle ve hazret-i Ebî Bekr ile hazret-i Ömer e (radiyallâhu anhum) lâ n eylemekle kâfir olduklarından sonra, cumhûr-i ulemâ-i a sâr ve emsâr icmâı ile, katilleri mubah olup küfürlerinde şek edenler kâfir olurlar. 14

442 ORTADOĞU YILLIĞI 2012 Siyasi bir kavgada karşı tarafta olanları küfürle itham etmekle yetinmeyip, bu fetvadan şüphe edenleri de peşinen kafir ilan eden Şeyhulislam Ebussu ûd Efendi, Yüce Allah kendisine şirk koşulması dışındaki tüm yanlışları affedeceğini beyan ederken [Nisa: 4: 48: Şüphesiz Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bunun dışında kalan (günah)ları ise dilediği kimseler için bağışlar. ], bu siyasi suçluların tövbelerinin kabul olup olmayacağını tartışabilmektedir: İmâm-ı A zam ve İmam Süfyân-i Sevrî ve İmam Evzâgî (rahimehullah) katlarında tamam sıhhat üzere tevbe edip İslâm a gelicek, eğerçi bu küfürler dahi şâir kefere küfürleri gibi afv olunup katilden necât bulurlar, amma İmam Mâlik ve İmam Şâfi î ve İmam Ahmet bin Hanbel ve İmam Leys bin Sa d ve İmam İshak bin Râhûye ve sair uzemâ-i ulemâ-i dinden cem -i kesîr katlarında asla tövbeleri makbûl ve İslam ları mu teber değildir. Elbette hadden katl olunurlar. Hazret-i İmâm-ı Din-penah (eyyedehullâhu te âlâ ve kavvâhu) zikr olunan eimme-i dinden, hangi cânibin kavli ile amel ederler ise meşrûdur. 15 Hem Osmanlı hem de Safevî uleması tarafından verilmiş bu ve benzeri fetvalara sonraki dönemlerde de rastlamak mümkündür. Burada şu soru üzerinde düşünmek gerekiyor: Siyasi iktidarlar arasındaki geçici kavgalara yangına körükle gider gibi müdahil olup, muhalif toplumları hakikatle alakası olmayan iddialarla itham edip yaraları derinleştiren ulema ve din adamları, artık bu sorunların çözümünde rol alma hakkına sahip olabilirler mi; kendilerine rol verildiğinde, onlardan çözüm beklenebilir mi? Günümüzde ulus devletlerinin, kabile devletlerinin, hatta aile şirketi devletlerinin siyasi hakimiyeti altındaki Ortadoğu da, artık ulema Şiilik veya Sünnilik ekseninde çatışmalara taraf olmanın ötesinde, aynı eksende de olsa farklı devlet siyasetleri ekseninde de konum belirleme gereği duymaktadırlar. Bu bağlamda her bir devlet kendi resmi din kurumunu oluşturup bu kurum aracılığı ile dini kendi siyaseti hizmetinde kullanmaya ilaveten, aynı amaca yönelik sözde uluslar arası ulema birlikleri oluşturmuştur. Bu tür yapılanmalara birçok örnek verilebilirse de burada isimlerini vermeyi gereksiz görüyoruz. Burada sorulması gereken soru şudur: Resmi veya sivil görünümlü bu kurumlar İslam dünyasında veya dünyada hangi soruna hangi ciddi çözüm önerisi teklif etmişlerdir? Günümüz Ortadoğu sundaki çatışmalarda ulemanın rolü ile ilgili özetle şu söylenebilir: Klasik dönemle kıyaslandığında, ulema cephesinde değişen fazla bir şeyin olmadığını söylemek mümkündür. Ortadoğu da her bir devlet dinin belli bir yorumunu merkeze alıp bunu toplumun tüm kesimine dayatmaktadır. Bu devletlerde sözde yüksek dini tahsil veren kurumlar farklı grupların gerçek öğretilerini araştırıp öğrencilere aktarmak yerine kara propaganda faaliyetine devam etmektedirler. Bu eğitimle yetiştirilen toplum fertleri de rahatlıkla din adına en şiddetli çatışmalara sürüklenebilmektedirler. Saray uleması da farklı gruplar aleyhine dini görünümlü siyasi fetva verme görevlerine ifa etmeye devam etmektedirler.

MAKALELER 443 Son olarak, günümüz uleması, şayet bu rütbeyi hak eden bir gruptan söz etmek mümkünse, bu tarihi vakıalardan ders çıkarmış görünüyor mu? sorusuna verilebilecek kısa cevap şu olabilir: Başka sarayların zalim yöneticileri aleyhine cihat fetvaları çıkarıp, iş dönüp dolaşıp kendi beslendikleri sarayların zalimlerine geldiğinde sizden olan emir sahiplerine itaat edin fetvası veren ulemanın, geçmişten zerre kadar ders çıkardıklarını söylemek imkansızdır. Peygamber varisi olan gerçek ulemaya yakışan, dini aile şirketi devletinin, kabile devletinin veya ulus devletinin geçici yüce menfaatleri uğruna bir alet olarak kullanmak değil, dinin temel değerleri uğruna mücadele etmek olmalıdır.

444 ORTADOĞU YILLIĞI 2012 Notlar 1 Seyyid Haşim Agacery, Mukaddimeî ber Munâsebât-ı Dîn ve Devlet der İran-ı Asrı Safevî, Tahran: İntişarat-ı Tarh-e No, 2010, s. 35 vd. Zerdüştlük ile ilgili, Bkz. Mary Boyce, Zoroastrians, Their Religious Beliefs and Practices, London: Routledge & Kegan Paul, 1986; Mehmet Alıcı, Kadim İran da Din: Monoteizm den Düalizm e Mecusi Tanrı Anlayışı, İstanbul: Ayışığı Kitapları, 2012. 2 Bkz. H. A. Drake, Constantine and the Bishops: The Politics of Intolerance, Baltimore: The Johns Hopkins University Press, 2002. 3 İslam da doğru inancın sınırı ile ilgili bir değerlendirme için bkz. N. Calder, İslam Ortodoksluğunun Sınırları, çev. M. İskenderoğlu, Marife, 3/2, 2003, s. 197-209. 4 Gazâlî, Bâtınîliğin İçyüzü, çev. Avni İlhan, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 1993. 5 Gazâlî, Bâtınîliğin İçyüzü, s. 2-3. 6 Gazâlî, Bâtınîliğin İçyüzü, s. 10-11, 23, 27. 7 Kendi kaynaklarından İsmâilîler in tarihi ve öğretileri için bkz. Farhad Daftary, İsmaililer: Tarihleri ve Öğretileri, çev. Erdal Toprak, İstanbul: Doruk Yayımcılık, 2005. 8 Gazâlî, el-munkız nine d-dalâl, Mecmatu Resâili l-imâm Gazâlî içinde; Beyrut: Dâru l- Fikr, 1994, s. 546. 9 Gazâlî, İhyâu Ulmi d-dîn, çev. A. Serdaroğlu, İstanbul: Bedir Yayınevi, 1989, c. 1, s. 126; Mişkatü l-envâr (Nurlar Feneri), çev. S. Ateş, İstanbul: Bedir Yayınevi, 1994, s. 50-51. 10 Gazâlî, Mişkatü l-envâr (Nurlar Feneri), s. 13 vd.; Krş. Mesut Okumuş, Kur anın Felsefi Okunuşu, İbn Sînâ Örneği, Ankara: Araştırma, 2003, s. 107 vd.; Bayram Ali Çetinkaya, İhvanı Safanın Dini ve İdeolojik Söylemi. Ankara: Elis Yayınları, 2003. 11 Fetva metni için bkz. A. Bedevi, Mezâhibu l-islâmiyyîn, Beyrut, 1971, c. 2, s. 449-457; Yaron Friedman, The Nusayr-Alaws: An Introduction to the Religion, History and Identity of the Leading Minority in Syria, Leiden: Brill, 2010, s. 303. 12 Bkz. Agacery, Mukaddimeî ber Munâsebât-ı Dîn ve Devlet der İran-ı Asrı Safevî, s. 54 vd. 13 Şerafettin Turan, Kemalpaşazâde, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (DİA), c. 25, s. 238. 14 M. Düzdağ, Kanunî Devrinde Osmanlı Hayatı: Şeyhulislâm Ebussu ûd Efendinin Fetvaları Işığında, İstanbul: Kapı Yayınları, 2012, s. 136-137. 15 M. Düzdağ, Kanunî Devrinde Osmanlı Hayatı, s. 137.