Kırım hanlarından Şahbaz Giray'ın oğlu Halim Giray'dır. 1772'de doğdu. Sultan III. Selim zamanında İstanbul'a geldi. Burada şairlerle dostluk kurdu. Bahadır Giray'ın emrinde "kalgaylık" görevine tayin edildiyse de, bir süre sonra geri dönerek Çatalca'ya yerleşti. 1239/1824'te öldü. Ferhat Paşa Camii haziresine gömüldü. Halîmî mahlasıyla ve Batı Oğuzcasıyla şiirler yazarak devrinde meşhur olmuştur. Bazı şiirlerinden anlaşıldığına göre, Kadiri tarikatına mensuptur; fakat Nakşî şeyhi Selâmî Mustafa'ya da medhiye yazmıştır. Divanı oğlu Şahbaz Giray tarafından düzenlenmiştir. Eserleri: 1. Divan: Basılmıştır (İst. 1257). M. Hâlîmî (Ö. 1272/1824) Sadi Göçenli ve Recep Toparlı tarafından da yeni harflerle yayımlanmıştır (Erzurum, 2, bsk. 1992). 2. Gülbün-i Hânân: Kırım hanları tarihidir. Basılmıştır (İst.1287, 1327). M. Sadi Göçenli ve Recep Toparlı tarafından da yeni harflerle yayımlanmıştır (Erzurum, 1990). Kaynakça: Arif Hikmet Tezkiresi, 16; Fatîn, 73; Osmanlı Şairleri, 285-87; Sicill-i Osmanî, 11/243; Kırım Müellifleri, 21-22; Keşfü'z-Zünûn Zeyli, 499; Osmanlı Tarih Yazarları, 372-373; Tuhfe, 1/219; Meşhur Adamlar, 11/663; Abdulbaki Gölpınarlı, "Halim Giray", TA, XVIII/390; TDEA, IV/50, Divanlar Katalogu, 48. ŞÜRLER Divan-ı Halim Giray'dan: Mefâîlün Mefâîlün Mefâîlün Mefâîlün Hazân-âlûdedür reşk-i bahârân gördüğün yerler Makarr-ı zâğdur şimdi gülistan gördüğün yerler Baharların kıskandığını gördüğün yerler şimdi sonbaharla haşır-neşirdir. Gül bahçesi olarak gördüğün yerler şimdi kargaların yurdu olmuştur. Efendüm eyledi mi'mâr-ı lutfun ser-be-ser ta'mîr Mukaddem tîşe-i gamzenle vîrân gördüğün yerler Efendim, daha önce gamzenin külüngüyle viran olmuş gördüğün yerleri, lutfunun mimarı baştan başa tamir etti. Neşât-âbâd u şevk-âbâd olmış her biri cânâ Gamunla âşıkânı zâr u giryân gördüğün yerler Ey sevgili, âşıklarını inleyip ağlar gördüğün yerlerin her biri, şimdi senin aşkınla neşe ve şevk yeri olmuştur. Felek hep câygâh-ı germ-şitâ itdi ey meh-rû Mukaddem şevk-ı hüsnünle çerâğân gördüğün yerler Ey ay yüzlü sevgili, eskiden güzelliğinin şevkiyle her tarafı aydınlanmış gördüğün yerleri, felek şimdi hep kışın hüküm sürdüğü yerlere döndürdü. Halîmâ ağladur hasret ile billâh bakdukça Beni cânân ile evvelki handan gördüğün yerler Ey Halım, önceleri beni sevgili ile gülerken gördüğün yerler, şimdi beni hasretle baktıkça ağlatır. n Mefâîlün Mefâîlün Mefâîlün Mefâîlün Gelür mi yâduna lutfunla dil-şâd olduğum günler Anulmaz mı aceb aşkunla mu'tâd olduğum günler Lutfunla mutlu olduğum günler hatırına gelir mi? Acaba aşkını alışkanlık haline getirdiğim günler anılmaz mı? Yine bir zâlimün oldum esîr-i pençe-i aşkı Senün zülf-i siyeh-karundan âzâd olduğum günler Senin siyah zülfünden kurtulduğum günlerde yine bir zalimin aşk pençesinin esiri oldum. Kanı mest-i hayâl-âbâde-i la'lün olup ey meh Negam-perdâz-ı bezm-i âh u feryâd olduğum günler Ey ay yüzlü sevgili, dudağının hayaliyle sarhoş olup, feryat ve ah meclisinde nağmeler okuduğum günler şimdi nerede?
İrişdi ey meh-i nâ-mihribânum akıbet seyr it Senün vîrâne-i hüsnünle âbâd olduğum günler Ey vefasız ay yüzlü sevgili, seyret ki, sonunda senin güzelliğinin viranesiyle şenlendiğim günler geldi. Halîmâ tâb-ı gam te'sîr kılmış cân-ı hussâda Benüm sâye-nişîn-i kadd-i şimşâd olduğum günler Ey Halim, benim şimşir boylu sevgilimin gölgesinde oturduğum günlerde gamın harareti hasetçi rakiblerin canına tesir etmiş. m 31. Mef'ûlü Mefâîlü Mefâîlü Feûlun La'l-i leb-i dilber gibi bir câm-ı Cem'üm var İşretgeh-i âlemde benüm özge demüm var Sevgilinin dudağının lâli (kırmızı rengi) gibi bir Cem'in kadehine sahibim, dünyanın içki meclisinde benim özge bir demim var. Lokman u Aristo bulamaz derdüme derman Ben haste-i aşkum ciğerümde veremüm var Ben aşk hastasıyım, ciğerimde veremim var. Benim derdime Lokman ve Aristo bile deva bulamaz. Lâl itdi beni gamze-i gûyâsı o şuhun Allah'ı seversen beni söyletme gamum var 0 şuhun konuşan bakışı beni dilsiz etti. Kederim var, Allah 'ı seversen beni söyletme. Bülbül gibi feryâd u figân itsem aceb mi Bir ruhları gül zülfi semen gonce-femüm var Yanakları güle benzeyen, saçları yasemen kokulu gonca dudaklı bir sevgilim var, bülbül gibi inleyip feryat edersem şaşılır mil 01 yâr ile itdüklerümüz cünbüşi tenhâ Vallahi dimem sana Halîmâ kasemüm var Ey Halım, o sevgili ile yalnız başımıza yaptıklarımızı sana vallahi söylemem, çünkü yeminim var. Mefâîlü Fâilün IV 34. Mef'ûlü Fâilâtü Yârün bana cefâları hep hâtırumdadur Evzâ-ı nâ-be-câları hep hâtırumdadur Sevgilinin bana yaptığı zulümler hep hatınmdadır. Onun münasebetsiz tavırları hep hatınmdadır. Oldukça zinde hîç ferâmûş ider miyüm Ağyar içün fedaları hep hâtırumdadur Sağ oldukça hiç unutur muyum, rakibler için beni feda edişleri hep hatınmdadır. Ol şâh-ı hüsn deftere kayd itmesün yine Ey dil sana ataları hep hâtırumdadur Ey gönül, o güzellik şahı zararı yok yine âşıklık defterine kaydetmesin; sana yaptığı iyilikler hep hatınmdadır. Derdüm disem de neyleyüm âh ol tabîb-i nâz Bir gün dimez devaları hep hâtırumdadur Derdimi desem de neyleyim ah, o naz doktoru, bir gün olsun, "derdinin dermanı hep hatınmdadır" demez. Dün arz-ı hâl idince Halîmâ o şeh dimiş Hacet değül ricaları hep hâtırumdadur Ey Halım, o şaha dün hâlimi arz edince, "gerek yok, ricaları hep hatınmdadır" demiş. V 35. Feilâtün Feilâtün Feilâtün Feilün Çeşm-i Hak-bînde ağyar ile yâr ikisi bir Bâğ-ı tevhîdde zîrâ gül ü hâr ikisi bir Hakk'ı gören gözde sevgili ile rakibin ikisi de birdir. Çünkü, tevhid bağında gül ve dikenin ikisi de birdir. Gâh ruhsâra vü geh zülfe bakar nev-hevesân Ehl-i tahkike göre leyi ü nehâr ikisi bir Yeni, acemi âşıklar, bazan yüze bazan zülfe bakar. Hakikat ehline göre gece ile gündüzün ikisi de birdir. Şair, renk yönünden leyi ile zülf, nehâr ile de ruhsâr arasında ilişki kurmuştur. Şahlar hâk-i siyah içre fakirane ya tur Dergeh-i Hak'da sıgâr ile kibar ikisi bir Şahlar kara toprağın içinde fakirler gibi yatar. Hak dergâhında büyükle küçüğün ikisi de birdir.
Ehl-i tevhîdde yokdur ikilik Allah bir Nazarumda gül-i firdevs ile nâr ikisi bir Allah birdir, tevhid ehlinde ikilik yoktur. Benim gözümde cennet gülü ile cehennem ateşinin ikisi de birdir. Bezm-i âlemde bana sensüz olunca cânâ ssl». Neş'e-i bade ile renc-i humar ikisi bir Ey sevgili, dünya meclisinde sensiz olduktan sonra, benim için şarabın neşesi ile sarhoşluğun baş ağrısı birdir. İttihâd eyleyeli aşk ile dîvâne gönül Telhi-i firkat ile zevk-i kenar ikisi bir Deli gönül aşk ile bir olalı, ayrılığın acısı ile kavuşmanın zevki birdir. Virdiler vâsıl olup bezm-i Selâmî'ye selâm Bu sene geldi Halım lyd u bahar ikisi bir Ey Halım, bu sene bayram ile bahar ikisi birlikte gelerek Hz. Selâmı'nin meclisine ulaşıp selâm verdiler. Selâmı, 1813'te ölen Nakşî şeyhi Mustafa Efendi olmalıdır. Gerçi zahirde işi başka velî ma'nâda Hazret-i Hızr ile ol pâk-tebâr ikisi bir Görünüşte işleri başka ise de, Hazret-i Hızır ile o temiz soylu Hz. Selâmî'nin ikisi de birdir. 40. Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâilün Hâlümi âlemde cânânum bilür bilmezlenür Ol tecâhül-pîşe fettânum bilür bilmezlenür Sevgilim dünyada hâlimi bilir ama bilmezlikten gelir. O, işi cahil gibi görünmek olan gönül alıcı sevgilim bildiği hâlde bilmez görünür. Söylemez fart-ı tegâfülden o şûh-ı nâzenîn Yoksa ey dil sırr-ı pinhânum bilür bilmezlenür O nazlı şuh anlamazlıktan geldiği için söylemez. Yoksa ey gönül, o benim gizli sırrımı bilir de bilmezlikten gelir. Âşinâ-yı aşk olup bigâne oldum âleme Şimdi hâlüm görse yârânum bilür bilmezlenür Aşkla tanışıp âleme yabancı oldum. Dostlarım şimdi benim hâlimi görseler, tanırlar ama tanımazlıktan gelirler. Görmedüm bir kimse ahvâlüm sana arz eylesün Kimi bilmez kimi sultânum bilür bilmezlenür Sultanım, benim hâlimi sana arz edecek Ur kimse görmedim. Kimisi bilmez, kimisi de bilir ama bilmezlikten gelir. Şi'rimün ta'rîfe hacet mi Halîmâ nüktesin 01 tecâhül-pîşe fettânum bilür bilmezlenür Ey Halım, şiirimin ince anlamını açıklamaya ihtiyaç mı var? İşi cahil görünmek olan sevgilim anlar, ama an-- lamazlıktan gelir. Mef'ûlü Fâilâtü Mefâîlü Fâilün Haddi tecâvüz itse n'ola iştiyâkumuz Mânend-i zülf-i yâr uzandı firâkumuz Ayrılığımız yârin saçları gibi uzadı, özlemimiz haddini aşarsa şaşılır mı? "Had" aynı zamanda "yanak, yüz" anlamındadır. Uşşak kimi var didi vü kimi didi yok Ey dil dehân-ı yârda yok ittifâkumuz Ey gönül, yârin ağzının olup olmadığı konusunda görüş birliğimiz yok; âşıkların bazısı var, bazısı yok dedi. Şa irlere göre sevgilinin ağzı çok küçük, nokta kadar, hatta hiç yoktur. Gönlüm esîr oldığunı yâre söyledüm Bilmem müfîd olur mı aceb kim nifâkumuz Ey gönül, esir olduğunu yâre söyledim, acaba bu iki yüzlülüğümüz faydalı olur mu bilmem. Sahbâ-yı la'l-fâm bulınmazsa zâhidâ Sâkînün emmedür leb-i la'lin mezâkumuz Ey zahid, l a l renkli kadeh bulunmazsa, zevkimiz sakinin kırmızı dudağını emmektir. Dürd üstine safa iderüz yâr ile Halîm Devlet-serâ değül mi bizüm çâr-tâkumuz Ey Halîm, sevgiliyle şarap tortusu üstüne safa ederiz; bizim çardağımız devlet sarayı değil midir?
Dürd, şarabın tortusu demektir. Bu kelimeyi, yazılışı aynı olduğu için derd şeklinde okumak da mümkündür. Çâr-tâk, dört köşe çadır anlamındadır. Şairin, dürd sö züyle "dört" kelimesini de çağrıştırmak istediği dü şünülebilir. VIII 72. Mefâîlün Mefâîlün Mefâîliın McfâîJün Bana ruhsat olurmış yârdan güftâra bilmezdüm Görince lâl olurdum aşk ile yalvara bilmezdüm Konuşmam için sevgiliden bana izin olurmuş, bilmezdim. Görünce aşk ile dilim tutulurdu, yalvaramazdım. Rakîb ile cidal itdükçe yârümden cüda oldum Müdârâ eylemek lâzım imiş ağyara bilmezdüm Rakîb ile kavga ettikçe sevgilimden ayrı düştüm. Rakibe karşı düşmanlığı gizleyip dost gibi görünmek gerekirmiş, bilmezdim. Sana ben âftâbum mâhtâbum dir idüm amma Efendüm nâmunı billâh ben meh-pâre bilmezdüm Efendim, ben sana güneşim, ayım derdim ama vallahi isminin Mehpâre (ay parçası) olduğunu bilmiyordum. Emerdün la'lini kendün gibi bir âfetün gördüm Âmân ey mest-i nâzum ben seni mey-hâre bilmezdüm Kendin gibi bir âfet güzelin dudağını emerken gördüm, aman ey naz sarhoşum, ben senin içki içtiğini bil mezdim. Bu mısra'la Halîmâ eyledi Nusret beni irşad Alâkam bâis-i tekdîr imiş dildâre bilmezdüm Ey Halım, bu mısra ile Nusret beni irşad etti. Gönül alan sevgiliye olan meylim azarlanma sebebi imiş, bilmezdim. IX 83. Mefâilün Feilâtün Mefâilün Feilün Firâk-ı yâr ile bîmâr olan gönülceğizüm Devası derd-i sitemkâr olan gönülceğizüm Sevgilinin aynlığıyla hasta olan gönülcüğüm, zalim sevgilinin aşkı ona deva olan gönülcüğüm! Beni garîb koyup gitdi kûy-ı yâra dirîğ Bu gurbet ilde bana yâr olan gönülceğizüm Eyvah! Bu gurbet ilde bana dost olan gönülcüğüm, beni garip koyup sevgilinin mahallesine gitti. Bu razı söyleyemem kimseye bilürse bilür Benümle mahrem-i esrar olan gönülceğizüm Bu sırrı kimseye söyleyemem, bilirse sırlanma mahrem olan gönülcüğüm bilir. Tutuldı dâm-ı girîhgîr-i zülfe âhir-i kâr Halâs olur mı giriftar olan gönülceğizüm Gönülcüğ üm iş in sonunda saçları n halka halka tuzağına tutuldu. Ona tutulan gönlüm kurtulur mu? Huzûr-ı İzzet'e var hâlümi beyân eyle Benümle her gice bîdâr olan gönülceğizüm Benimle her gece uyanık olan gönlüm, îzzet'in hu zuruna varıp hâlimi arz et. Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâilün Âlemi kirdun geçürdün tîğ-i ebrularla sen Mülk-i hüsne mâlik oldun zûr-bâzûlarla sen Sen kaşlarının kılıcıyla âlemi kırıp geçirdin. Zor kullanarak güzellik ülkesine sahip (sultan) oldun. Mâhdan mâhîye dek seyr eyledün mi dün gice Göksu'ya gitmiş idün mehtaba meh-rûlarla sen Sen dün gece, ay yüzlülerle Göksu 'ya gitmiştin; yerden göğe kadar bütün âlemi seyrettin mi, gezip dolaştın mı? Âh bilmem n'eyleyüm söz dinlemezsün sevdüğüm Olmadun hem-meclis-i sohbet suhan-gûlarla sen Ah bilmem ki ne yapayım, sevdiğim, sen söz dinlemezsin. Sen söz söyleyenlerle (şairlerle) sohbet meclisinde bulunmadın. Bir musavver hoş nihâlistân olur sahn-ı çemen Seyre gelsen nahl-i nâzum kadd-i dil-cûlarla sen Ey naz fidanım, boyu gönül alıcı güzellerle bahçeye seyre (dolaşmaya) gelsen, bahçenin üzeri güzel bir fidanlık tablosuna dönüşürdü.
Çeşm-i dildârun hayaliyle gönül me'nûssun Eyledün Mecnûn gibi ünsiyyet ahularla sen Ey gönül, gönül alıcı sevgilinin gözünün hayaliyle birliktesin, sen Mecnun gibi ahularla (sevgilinin âhû gözleriyle) dostluk ettin. Hem-inân oldun bu vâdîde Nedîm ü İzzet'e Rahş-ı tab'un sür Halîmâ esb-i câdûlarla sen Ey Halım, sen bu vadide Nedim ve İzzet ile arkadaş oldun, şiir atlarıyla birlikte şair tabiatının atını sür. Şu'le-i aşk-ı yâr var serde Efser-i tâc-dâr var serde XI 201. Feilâtün Mefâilün Feilün Başta yâr aşkının ışığı ile şahların tacı var. Âşık-ı ser-bürehneyüm ki nişan Zahm-ı seng-i nigâr var serde Başı açık bir âşığım ki, işaret olarak başımda sevgilinin attığı taşın yarası var. Başa dâr-ı cihan dar oldı Gam-ı hicrân-ı yâr var serde Başta sevgilinin ayrılık gamı var; bunun için dünya evi başa dar oldu. Oldum âzâde kim bi-hamdi'llâh Ne hicâb u ne âr var serde Allah'a hamd olsun ki hür oldum, başta ne ar, ne de utanma var. Sava gör bir ayâğ ile başdan Sâkiyâ pek humar var serde Ey sakı, başta çok sarhoşluk ağrısı var, bir kadehle onu başımdan savmaya bak. Eyledüm zîb-i kûşe-i destâr Nüsha-i ber-güzâr var serde Sarığımın köşesine onu süs ettim, başta hediye bir muska var. Muska, nüsha da denir. Hastalık, şirinlik gibi sebepler için dua veya âyet yazılmış üçgen şeklindeki kâğıtlardır. Ser-i râhunda durmadan kasdum Heves-i tîğ-i yâr var serde Ey sevgili, senin yolunun başında durmamın sebebi, kılıca benzeyen bakışlarına hevesimin olmasıdır. Baş eğemem Halîm gerdûna Eşiğünden gubâr var serde Ey Halîm, başımda eşiğinin tozu var, feleğe baş eğmem. xn Fâilâtün Fâilâtün Fâilün Zerre-perver âftâbumsun benüm Evc-i hüsne mâhtâbumsun benüm Necm-i baht-ı şu'le-tâbumsunbenüm Sen, benim zerre yetiştiren güneşimsin, güzellik burcuna ayımsın, bahtımın ışıklar saçan yıldızısın, kadri yüce gönül alanımsın benim. İtme ey şeh bendeni çevre seza Âşık-ı üftâdenüm eyle vefa Hâk-i pây oldum efendüm ben sana Ey şah, kulunu eziyete lâyık görme. Senin düşkün bir âşığınım, bana vefa göster. Efendim, ben sana ayak toprağı oldum. Kadri yüce gönül alanımsın benim. Şivelerle çık bugün devrâna sen Gün gibi gel sevdüğüm cevlâna sen Gel otur bâlâ-yı kasr-ı cana sen Sen bugün nazlarla dolaşmaya çık. Sevdiğim, gezintiye güneş gibi gel. Sen gel, can sarayına otur. Kadri yüce gönül alanımsın benim. Bir şeh-i hüsne Halîmâ bendeyem Râh-ı aşkunda anun efgendeyem Yâr fehm eyler ne hacet ben deyem Ey Halîm, bir güzellik şahma köleyim. Onun aşkı yolunda bir düşkünüm. Benim söylememe ne gerek var, sevgili bunu anlar. Kadri yüce gönül alanımsın benim.