Kıdeme DOKUNMA! İŞÇİDEN İŞÇİYE. Kıdem tazminatı iş güvencesidir! Ankara İşçi Bülteni. İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!



Benzer belgeler
İŞÇİLERİN 3 ACİL TALEBİ VAR!

Necla Akgökçe den bilgi aldık. - İlk olarak ülkede kadınların iş gücüne katılım ve istihdam konusuyla başlayalım isterseniz

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

ULUSLARARASI İŞÇİ DAYANIŞMASI DERNEĞİ. Meslek Liseliler Ne Yaşıyor? Ne İstiyor? Boyun Eğme. Mücadele Et!

Direnişteki Trakya Otocam işçileriyle söyleşi

Asgari ücret 1900 net! DİSK ten basın açıklaması

İşten Atılan Asil Çelik İşçilerinin okuduğu basın açıklaması: 15/03/2012

10SORUDA AİLE SİGORTASI

Gelir Testi Yaptırmayanlar Dikkat!

Taşeron işçinin hakları mutlaka düzenlenecek

Çalışma hayatında barış egemen olmalı

ONUR BAKIR HAKLARIMIZ VAR! İŞÇİ KADINLAR SORUYOR, EKMEK VE GÜL YANITLIYOR yılından 100 soru ve 100 yanıtta kadın işçilerin hakları

TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ NEDİR? GERÇEK BİR TOPLU SÖZLEŞME İÇİN

Kazova: Patronsuz üretim devam ediyor; herkes mutlu, herkes çalışmak istiyor.

Erkek egemenliğine, sömürüye, şiddete ve cinsel ayrımcılığa hayır demek için

EMEK ARAŞTIRMA RAPORU-2

8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ 1 MAYIS 10 KASIM ATATÜRK Ü ANMA ETKİNLİĞİ SANATSAL ETKİNLİKLER

Şahsım ve Öz Taşıma İş Sendikası adına sizleri saygıyla selamlıyorum.

EVDE BAKIM PARASI ALANLARA SİGORTA GELİYOR

Genel Başkanımız Haydar Arslan ın okuduğu basın açıklaması metni aşağıdadır. KGM Önünde Basın Açıklaması Yaptık

19 EYLÜL MÜHENDİS, MİMAR, ŞEHİR PLANCILAR DAYANIŞMA GÜNÜ

SUNUŞ. Birleşik Metal İşçileri Sendikası Genel Yönetim Kurulu

Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası Genel Merkezi. Facebook sesgm1996 1

Kıdem tazminatında gelecek prim oranına bağlı - 21 Eylül 2011

İKİ AYDA 500 BİN YENİ İŞSİZ Krizin Tahribatı

HAK-İŞ KONFEDERASYONU

KRİZ ÜÇ KOLDAN SARSIYOR ENFLASYON-KÜÇÜLME-İŞSİZLİK

Asgari ücret ve Ocak ayı zamları belirleniyor. Taraf olmazsak sadakaya mahkum kalırız!

Kadınlar asgari ücreti değerlendiriyor: Söz hakkımız da yok yaşama şansımız da!

İşsizlik İstikrarlı Biçimde Yükseliyor! Son 10 Yılın En Yüksek İşsiz Sayısı

İŞSİZLİK HIZLA ARTARKEN İSTİHDAM ARTIŞI YETERSİZ KALDI

E-BÜLTEN MAYIS Ailenin ve Dinamik Nüfus Yapısının Korunması Programı na. İlerici Kadınların Cevabı

ASIL KRİZ İŞSİZLİKTE! Geniş Tanımlı İşsiz Sayısı 7 Milyona Yaklaştı

Ev işçileri sendikalaşıyor

GENEL YETKİLİ SENDİKA. Hizmet Sendikacılığımızın 2009 Kazanımları

TÜRKİYE DE KADIN İŞÇİ GERÇEĞİ: DAHA FAZLA AYRIMCILIK, DÜŞÜK ÜCRET, GÜVENCESİZ İSTİHDAM

Cumhuriyet Halk Partisi

YOL, YAPI, ALTYAPI, BAYINDIRLIK VE TAPU KADASTRO KAMU EMEKÇİLERİ SENDİKASI

AKP nin kadın istihdamı paketini kabul etmiyoruz!

Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığında Basın Açıklaması Gerçekleştirdik!

Uygulanacak ekonomik politikalar, istihdam ve üretime öncelik tanımalı, politikaların temelini insan oluşturmalıdır.

T.C. ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK İLETİŞİM MERKEZİ (ALO 170) Bilgi Notu

Maaşlarımıza Ek Artış İstiyoruz!

1 MAYIS 2013 BİRLİK MÜCADELE DAYANIŞMA!

KUZEY KIBRISTA İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ MEVZUATI

Şimdi fazla ileri gitmiş bu gerici diktatörlüğü terbiye etmek, mümkünse biraz değiştirip halka kabul ettirmek istiyorlar.

ÇALIŞAN MEMNUNİYETİ ANKETİ

İŞ GÜVENCEMİZE VE GELECEĞİMİZE SAHİP ÇIKIYORUZ!

KAYITDIŞI ĐSTĐHDAMLA MÜCADELE

MİLAS TA, BELEDİYE İŞÇİLERİNE YÜZDE ZAM

İşsizlik ve İstihdam Raporu-Eylül 2016

İZMİR KREŞ ATÖLYESİ NOTLARI (Ocak 2013) 1-BAKIM HİZMETLERİ NASIL DÜZENLENMELİ VE BU DÜZENLEMEDE KAMUNUN YERİ NE OLMALIDIR?

İşsizlik Dikiş Tutmuyor İşsizlikte Kriz Günlerine Dönüş

ESP/SOSYALİST KADIN MECLİSLERİ

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliğinde Emeğin Örgütlenmesi

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi.

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA

DALKARA'DAN PAZARCIK TA GÖVDE GÖSTERİSİ

Türkiye İş Kurumu İşverenlere Sunulan Hizmetler Kadri KABAK İzmir Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürü

TARİHİ REKOR İŞSİZ SAYISI 7 MİLYONU AŞTI! HALKIN DERDİ BAŞKANLIK DEĞİL İŞSİZLİK!

Müşteri: Üç gece için rezervasyon yaptırmak istiyorum. Tek kişilik bir oda.

GENİŞ TANIMLI İŞSİZLİK 6 MİLYONA YAKLAŞTI!

İŞSİZLİKTE PATLAMA!: AKP İşsizlikle Mücadelede Başarısız!

KADEM METE: MUĞLA DA 12 AY TURİZM HAYAL DEĞİL

KRİZ İŞSİZ BIRAKIYOR

VII. Uluslararası İş Sağlığı ve Güvenliği Konferansı. 6Mayıs 2014

ÇALIŞMA HAYATINDA KADINLAR: DAHA ÇOK ÇALIŞIYOR, DAHA AZ KAZANIYOR

Koç Üniversitesi nde neler oluyor?

Hava-İş: İşten atılanlar işe alınana kadar mücadeleyi bırakmayacağız!

Aileye köle sermayeye kul olmayacağız

BİRLEŞİK METAL İŞ SENDİKASI GENEL BAŞKANI ADNAN SERDAROĞLU NUN 2011 MESS GREVLERİ İLE İLGİLİ BASIN AÇIKLAMASI

TÜRK İŞ HUKUKU VE SOSYAL GÜVENLİK HUKUKUNDA GÜVENCELİ ESNEKLİK

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

Zorunlu ama takan yok

Kadınların Çalışma Deneyimleri

2013 YILI Faaliyet Raporu

6 Çocukla Ahır'da Yaşam Mücadelesi

5510 sayılı SSGSS Kanunuyla getirilen sistem bağlanacak emekli aylıklarını düşürecek.

İŞSİZLİK VE İSTİHDAM RAPORU- EYLÜL 2018 İŞSİZLİK TIRMANIYOR. Gerçek İşsiz Sayısı 6 Milyon. İşsiz Sayısı Bir Yılda 192 Bin Arttı

BODRUM DA SAĞLIK ÇALIŞANLARI GREVDE

2016 Ocak Ayı / İşçi Aileleri Nasıl Geçiniyor? İSİG Meclisi

Tarihi karanlık bir aile: Rockefeller

İşsizlik ve İstihdam Raporu-Ağustos 2016

TEŞEKKÜR. Kısa Film Senaryosu. Yazan. Bülent GÖZYUMAN

İŞSİZLİK VE İSTİHDAM RAPORU

Soma da 301 maden emekçisinin yaşamını. Bir maden dosyasından yeraltı notları DOSYAMADEN

Başarı Hikayelerinde Söke Ekspress Gazetesi ve Cumhuriyet Ofset Matbaasının sahibi, 1980 yılından bu yana üyemiz olan Yılmaz KALAYCI ya yer verdik.

İŞÇİNİN HAFTA TATİLİNDE ÇALIŞTIRILMASI HALİNDE ÜCRETİNİN HESAPLANMASI VE İDARİ PARA CEZASI II. HAFTA TATİLİ ÇALIŞMASININ ÜCRETİ VE HESAPLANMASI

Sektörde en kapsamlı raporları üretiyor, en verimli hesaplamaları yapıyor, kârınızı maksimize ediyor ve hatamızdan kaynaklanan cezaları üstleniyoruz!

FİNANSAL MUHASEBE [BAŞLANGIÇ DÜZEYİ] DİĞER KURUM İŞLEMLERİ.

ŞEHİRİÇİ TİCARİ TAKSİLERDE ÇALIŞANLARIN SOSYAL GÜVENCESİ

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA

26 milyar YTL'den işsize düşen 1.2 milyar YTL

Cumhuriyet Halk Partisi

Kafkasya ve Türkiye Zor Arazide Komfluluk Siyaseti

Yüz Nakli Doktorları Birbirine Düşürdü

GENÇ, KADIN ve ÜNİVERSİTE MEZUNU İŞSİZLİĞİNDE VAHİM TABLO!

Destek Personeli Eğitimleri

Metal işçisinin önündeki tehlikeler ve fırsatlar

Kadınlar kimsenin namusu değildir

Transkript:

İşçi Bülteni Özel Sayı No: 1065 Kasım 2013 Ankara İşçi Bülteni İŞÇİDEN İŞÇİYE İşçilerin birliği sermayeyi yenecek! Kıdem tazminatı iş güvencesidir! Kıdeme DOKUNMA! Sermaye sınıfı adına yeni bir paket hazırlayan AKP Hükümeti, başta kıdem tazminatı olmak üzere bir dizi hakkımıza göz dikmiş durumda. Sözde işçi sınıfı adına hükümetle masaya oturan işbirlikçi sendika ağaları ile AKP anlaşır ve paket yasalaşırsa; 1- TAZMİNAT MİKTARI AZALACAK! Çalışma Bakanı Kıdem tazminatı kalkacak diyenler yalan söylüyor! diyor. Oysa mevcut yasada giydirilmiş brüt ücret üzerinden yani tüm sosyal haklarla birlikte- hesaplanan kıdem tazminatının yeni taslakta net ücret üzerinden ödenmesi öngörülüyor. 2-TAZMİNAT HESABI DÜŞÜRÜLECEK! Patronlar kıdem tazminatının bir yıl için 15 güne düşürülmesine istiyor. AKP Hükümeti nin hazırladığı Ulusal İstihdam Stratejisi raporunda da kıdem tazminatının patronlar için ciddi bir yük olduğu, bu yükün hafifletilmesi gerektiği iddia ediliyor. Yani, Çalışma Bakanı nın yalanlarının aksine, kıdem tazminatının düşürülmesi gündemlerinde. Bunu yapmaya muvaffak olamazlarsa eğer, tazminat yükünü, patronlar adına devletin sırtına yıkmayı hedefliyorlar. Bu durumda da tazminat yükü, patronların sırtından alınırken yıllardır ödediğimiz vergiler ya da İşsizlik Sigorta Fonu gibi fonlar aracılığı ile yine bizlerin sırtına yüklenmiş olacak. 3- TAZMİNAT ALMAK HAYAL OLACAK! Şu an kıdem tazminatı işten atılma ve emekli olma durumlarının yanı sıra, erkek işçiler için askere gidilirken, kadın işçiler için evlenirken, ya da istenilen durumlarda 15 yıl sigorta ve 3600 gün prim ödeme şartı ile alınabiliyor. Oysa taslakta yer alan fon uygulaması hayata geçtiği koşullarda, kıdem tazminatı ödemeleri yalnızca emeklilikte veya 10 yıl prim ödendiği koşullarda alınabilecek. 4- FON YAĞMALANACAK! Fon uygulaması hayata geçtiği koşullarda İşsizlik Sigorta Fonu nda yaptıkları gibi duble yol yapımında ya da patronlara teşvik primi olarak, amacı dışında kul-

lanacak; alınterimizin karşılığı olarak biriken fonu yağmalayacaklar. 5- İŞTEN ATMA KOLAYLAŞACAK! Kıdem tazminatı fona devredildiği koşullarda, patronlar için işçi çıkartırken toplu ödeme yapmak gibi bir sorun olmayacak. Patronlar için işçi atarken en caydırıcı etken olan kıdem tazminatı yükü sırtlarından alındığı takdirde, istedikleri gibi işçi kıyımı yapmalarının önünde hiçbir engel kalmayacak. 6- BÖLGESEL ASGARİ ÜCRET KAPIDA! Esas olarak kıdem tazminatı tartışılsa da AKP Hükümetinin hazırladığı pakette kiralık işçilikten taşeronluğa ve bölgesel asgari ücrete kadar birçok yasa tasarısı bir arada bulunuyor. Böylece Bölgesel Asgari Ücret ile birlikte özellikle İç ve Doğu Anadolu da sefalet ücretlerini daha da azaltacak, kiralık işçi büroları ile biz işçileri amele pazarlarının çağdaş köleleri haline getirecekler. 7-ÇOCUKLARIMIZIN GELECEĞİ MASADA! Her seferinde olduğu gibi bir kez daha Kazanılmış haklara dokunmayacağız! diyorlar. Bunun koca bir yalan olduğu artık ortaya çıkmış olsa da böylece bizden sonraki nesillerin, yani çocuklarımızın köleliğine onay vermemizi istiyorlar. * Yalanlara karnımız tok! Bu saldırı paketini hazırlayanlar, utanmadan Kıdem tazminatı hakkından herkes yararlansın! istiyoruz diyorlar. Oysa tüm işçilerin bu haktan yararlanabilmesi için böyle bir düzenlemeye gerek yok. Bunun için şunlar yeter; 1- Taşeronluk sistemi kaldırılmalı. 2- Kıdem tazminatı için yasada öngörülen bir yıllık sınır kaldırılmalı. Tazminatsız işten çıkarmalar yasaklanmalı. 3- Ücret Garanti Fonu nun kapsamı genişletilmeli, iflas halinde kıdem tazminatı ödemeleri bu fondan yapılmalı. 4- Kıdem tazminatı ödemelerini aksatan patronlara caydırıcı cezalar verilmelidir. Malvarlıklarını başkalarının üzerine geçirerek kervanı yürütmelerine engel olunmalı. 5- Sendikal barajlar, örgütlenme ve grev hakkının önündeki yasal engeller kaldırılmalı. * Çare sokakta! Biz işçiler adına pazarlık masasına oturan sendika konfederasyonlarından DİSK ve Türk-İş fon düzenlemesine karşı çıkarken, AKP güdümündeki Hak-İş saldırıyı destekliyor. Ancak sadece fon düzenlemesine karşı çıkmak ya da pazarlık masasında 3 alıp 5 vermek yetmiyor. Kazanılmış haklara yönelik bu kapsamlı saldırı paketine karşı üretimden gelen gücümüzü kullanmamız, genel grev silahına sarılarak sokağa inmemiz gerekiyor. 2 - İşçiden İşçiye

Kadın istihdam paketi yalanlar eşliğinde yasalaştırılmak isteniyor... Sermaye devleti yeni yasal düzenlemeleriyle, biz işçi ve emekçilerin yaşamlarını tam sefilliğe itmek niyetinde! Kıdem tazminatının fona devredilmesi, özel istihdam büroları vs. gibi uygulamalar bizler için kuşkusuz ki, kölece uygulamalardır. Zira esnek çalışmanın, kiralık işçiliğin, güvencesiz çalışmanın yasallaşmasıyla, patronların bizleri kölece kullanmasının önü açılmış olacak. Bugünlerde yoğunlukla gündemde olan, bizleri önemli derecede etkileyecek olan uygulamalardan birisi de Kadın İstihdamı ve Doğum Paketi tasarısı. Kasım ayında yasalaşması beklenen bu paketi incelediğimizde gerçek anlamda ciddi sorunlarla karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. Bu paketi hazırlayan sermaye uşağı AKP, hedefinin kadınların istihdamda daha çok yer almalarını sağlamak olduğunu iddia ediyor. Oysa uygulamaya baktığımızda doğum izni 16 haftadan 18 haftaya çıkarılıyor. Doğum yapan kadına esnek çalışma uygulamasıyla yarı zamanlı çalışma sağlanabilecek. Bunun için kadına ilk çocuk için 6 ay, ikinci ve üçüncü çocuk için daha uzun süre esnek çalışma hakkı tanınacak. Şu ana kadar okuduklarınızda olumsuz görülecek ne var bunda? diyebilirsiniz. Ancak tüm bu uygulamaları neden-niçin mantığıyla sorgularsak bütün bunların altında sinsi hesaplar olduğunu açıkça görebiliriz. Zira burada amaç, kadın işçilere bir takım hakları sağlamak değil, esnek çalışma modelini tüm işçiler için hayata geçirmek... Aslında sistem öyle işliyor ki! Torba yasa diyoruz, kıdem tazminatının fona devri diyoruz, özel istihdam büroları diyoruz Bütün bunlar birbirleriyle o kadar bağlantılı ki. Hiçbirini diğerinden ayrı uygulamalar olarak düşünemeyiz. Özel istihdam bürolarının, kadın istihdam paketiyle ilişiğini görelim örneğin. Doğum sebebi nedeniyle izine gönderilen kadının yeri bu kölece uygulama olan özel istihdam bürolarının sağlamış olduğu kiralık işçilerle doldurulabilecek. Bu ne anlama geliyor? Kısıtlı zaman diliminde çalışacak olan bu kiralık işçi için sürekli ve güvenceli bir çalışma hayatı imkânsız hale getiriliyor. (Böylece bir kez daha mezarda emeklilik tanımının doğruluğu kanıtlanmış oluyor.) Hem genel olarak bizleri geleceksizliğe mahkûm eden, hem de kadını eve hapseden bu uygulamalara sessiz kalmamalıyız. Kadını eve hapseden dedim; çünkü bu şekilde kadının üretim sürecinden koparılması, onun giderek yalnızlaştırılması demektir. Giderek evine, eşine bağımlı hale gelmesi demektir. Bütün sorumlulukların kadının üzerine yüklenmesi onu şüphesiz bir zaman sonra köreltecek ve yaşamsal olarak kısırlığa itecektir. Halkın yararına, refah içinde yaşayabilecekleri ne varsa biz onları yapmaya hazırız, yapıyoruz da! palavrasını atan bu riyakârlara, işçi sınıfı olarak tok cevabımız: Örgütlü olmaktır! Her şey apaçık ortadadır. Devlet dediğimiz sistemin kendisinin tümüyle kimlerin yanında olduğu ortadadır. Onlar, bir yandan sermayedarların kasalarını koruyorlar, öte yandan bütün aygıtlarıyla karşımıza dikiliyorlar. Safımız bellidir, düşmanımız bellidir! Onurlu, insanca yaşamaksa istediğimiz, birlik olmaktan, birlikte mücadele etmekten başka seçeneğimiz yok! Sincan OSB'den bir kadın işçi İşçiden İşçiye - 3

İş kazaları kaderimiz değil! Biz işçiler ağır koşullarda çalıştırılıyoruz. Evimizde ocağımız sönmesin, çocuklarımız okuyabilsin, kısacası yaşamımız devam edebilsin diye birçok zorluğa katlanıyor ve göğüs geriyoruz. Yorgun ve bitkin bir halde günler, aylar, yıllar geçiyor. Çalışma koşullarımız giderek ağırlaşıyor, yaşamlarımız hep daha kötüye gidiyor. Kimimiz ücretlerimizi zamanında alamıyor, kimimiz aldığımız üç kuruşla aybaşını nasıl getiririm telaşı içinde mesailere bel bağlıyoruz. Elbet yaşadığımız sorunlar sadece bunlarla sınırlı değil. Ben bir metal işçisi olarak dişimizle tırnağımızla çalışıp alınteri döktüğümüz OSTİM'in çeşitli atölyelerinde sıkça karşılaştığımız, ama birçoğumuzun umursamadığı bir sorundan bahsedeceğim. İş kazaları Kısa süre önce hafif yaralanmayla atlattığım iş kazası geçirmiş bir işçi olarak, birçoğumuzun işyerinde yaşadığı bu sorunu dile getirmek istedim. Benim çalıştığım yerde 1 ay içerisinde üç iş kazası yaşandı. Vinç halatı kopması sonucu bir arkadaşımızın bacağı kırıldı. Ondan sonra yine vinç halatının kopması sonucu gerçekleşen kazada ise, bir arkadaşımızın, düşen malzemenin altında kalan ayağı ezildi. Ayağı ezilen arkadaşımızın acilen hastaneye götürülmesi gerekirken, yanına gelen patron, alaycı bir üslupla, Bir şey olmaz geçer, bu işin kaderi bu, ölmediğine dua et dedi. Ben de tam kurban bayramı öncesinde kaza geçirmiştim. Spiral taşıyla taşlama yaparken taşın kayması sonucu bacağım kesildi. Patron yine aynı alaycı tavırla Bir şey olmaz dedi, Çok derin bir kesik değil.. Evet, kesik derin değildi. Ancak patronun tavrı, biz işçilerin patronların gözünde atölyedeki bir malzemeden daha değersiz olduğumuzu gösteren bir davranıştı. OSTİM'deki birçok atölyede neredeyse günlük olarak iş kazaları yaşanıyor. Bu kazalarda yanı başımızda çalışan birçok arkadaşımız yaralanıyor, belki bir daha çalışamayacak duruma gelecek şekilde sakat kalabiliyor. Kimileri de hayatlarının en güzel çağlarında ölümün soğuk yüzüyle tanışıyorlar. Bundan iki yıl önce OSTİM'de arka arkaya gerçekleşen iki patlamada hayatını kaybeden 20 arkadaşımız gibi... Peki neden? Bu sorunun cevabı aslında çok basit bir gerçeği bize gösteriyor. Kazaların önlenmesi için alınması gereken tedbirleri gereksiz masraf gören asalak patronlar için biz işçilerin kanı/canı, masraftan sayılmıyor. Vincin halatını belli aralıklarla değiştirmesi ya da kullandığımız spiral taşlarına koruma takılması, işi uzatan, zaman ve para kaybı sayılıyor patronlar tarafından. Bu örnekleri çoğaltabiliriz ama bu kadarı bile, neden sorusuna açık bir yanıt olduğu için yeterli olacaktır. Yani kısacası patron tarafından bakıldığında maksimum kar, minimum maliyet ile işin teslim edilebilmesi önemli. Patronlar için biz işçilerin sakat kalmasının ya da ölmesinin ise hiç bir önemi yok. Bu acı, ama gerçek olan bir durum. Gözünü kar hırsı bürümüş patronlar dünyaya kendi servetlerini büyütmek üzerinden baktıkları için, onlar için insan hayatının bir önemi kalmıyor. Kar hırsı, yani para ve lüks yaşam tüm insani duygularını ortadan kaldırmıştır. Bizler de alıştığımız ya da alıştırıldığımız koşullar içinde çalışmaya, yaşamımızın bir parçası olan iş kazalarıyla karşı karşıya kalmaya devam ediyoruz. Belki bugün bize bir şey olmuyor. Belki çok dikkatli olduğumuzu düşünüyoruz, hatta kaza geçiren arkadaşımızda suç arayabiliyoruz. Ancak şunu unutmayalım, bugün yanı başımızda kaza geçiren arkadaşımızın yerinde yarın biz olabiliriz, hatta olma ihtimalimiz yüksektir. Alınacak basit önlemlerle önüne geçilebilecek kazalarda yaralanmaların, sakatlanmaların ve ölümlerin olmaması için birlik olalım. Hep birlikte bize kader diye gösterilmeye çalışılan iş kazalarını önlemek ve işçi güvenliği önlemlerinin alınması için örgütlenip birlikte mücadele edelim. OSTİM'den bir metal işçisi 4 - İşçiden İşçiye

Bülbüloğlu nda yemek boykotu! Geçtiğimiz ay Bülbüloğlu nda zam döneminde yaşanan gelişmelere değinmiş, verdiğimiz bireysel tepkilerin patronları korkutsa bile tek başına kazanım elde etmeye yetmeyeceğini, gerçek kazanımı ancak örgütlü gücümüz ile elde edebileceğimizi söylemiştik. Dediğimiz gibi de oldu! Yapılan düşük zamlara karşı Bülbüloğlu nda işçilerin verdiği bireysel tepkilerden sonra idare kimi işçilere ekstra zam yapılacağı sözü verse de bekleneceği gibi bu söz de fos çıktı. İşçilerin beklentisi Ocak ayında konuşalım! denilerek geçiştirilmeye çalışıldı. Ancak geçtiğimiz ay Bülbüloğlu nda başka gelişmeler de oldu. Daha önce de söylemiştik Bülbüloğlu nda tek sorun ücretler değil. Bu sorunlardan bir diğeri ise kalitesiz ve sağlıksız yemekler. Geçtiğimiz günlerde Bülbüloğlu işçileri bu sağlıksız yemeklere de Artık yeter! dediler. Hep birlikte aldıkları bir kararla, tek bir işçiyi bile arkalarında bırakmadan bir yemek boykotu yaptılar. Bu boykot, bir kez daha işçilerin ortak kararı ve eylemi karşısında patronların nasıl büyük bir korkuya kapıldığını gösterdi. İşçiler yemekhaneye gidip yemekleri yemeden tepsileri masalarda bırakarak yemekhaneden ayrıldılar. Aradan daha 10 dakika bile geçmeden idareciler büyük bir hiddetle işçilerin yanında bitiverdiler. İşçilerin ortak ve kararlı tutumu karşısında ise bir kez daha sorunu çözme sözü vermek zorunda kaldılar. Ne var ki sorun halen çözülmüş değil. Önümüzdeki günlerde nasıl adım atacaklarını ise hep beraber göreceğiz. Ancak bu tepki hem Bülbüloğlu işçilerine, hem de aslında hepimize bir kez daha biz işçilerin ortak bir tutumla taleplerimizin arkasında durduğumuzda ne kadar büyük bir güce sahip olduğumuzu gösterdi. Ama sadece bununla da sınırlı değil. Böylece bizler, bir kez daha taleplerimizi kazanma ve güvenceye almanın temel koşulunun örgütlü mücadeleden geçtiğini görmüş olduk. Leroy Merlin de örgütlülük kazandı! Fransız sermayeli dekorasyon mağazası Leroy Merlin de başlayan Türkiye nin ilk AVM grevi, örgütlülüğün tanınması ile sonuçlandı. 16 günlük grevin ardından Leroy Merlin patronu, işçilerin örgütlü gücünü tanımak zorunda kaldı. Grev öncesinde 1 yıllık toplu sözleşme konusunda ısrar eden, böylece bu sürede işçilerin birlik ve beraberliğini kırarak sendikanın yetkisini düşüreceğini sanan Leroy Merlin yöneticileri, grevin ardından işçilerin 3 yıllık toplu sözleşme isteğini kabul etmek zorunda kaldılar. Böylece Türkiye de ilk kez bir AVM de sendikal örgütlülük işçilerin kararlı tutumu sayesinde tanınmış oldu. Ayrıca 3 yıldır zam almadan asgari ücretin çok az üstünde aldıkları bir ücretle geçinmeye çalışan Leroy Merlin işçileri, imzalanan toplu sözleşme ile birlikte ilk yıl için %6 zammın yanı sıra sosyal haklar için de 500 TL zam aldılar. Grev, örgütlülüğün Leroy Merlin patronuna kabul ettirilmesi ile sona erdi. Elde edilen kazanımların güvenceye alınıp geliştirilmesi ise, ancak Leroy Merlin işçilerinin attıkları bu adımı daha kararlı bir şekilde sürdürebilmeleri ile mümkün olacaktır. İşçiden İşçiye - 5

Sincan'da İşçilerin Birliği güçleniyor! Bizler kendi emeğimize, haklarımıza sahip çıkıyor, Sincan'da işçiler olarak birleşiyoruz. Sincan'da İşçi Birliği'nin sağlanması doğrultusunda çeşitli çalışmalar yapıyoruz. Sürekli olarak işçilere ulaşmaya çalışıyoruz. 26 Ekim Cumartesi günü yaptığımız etkinlikle yine işçileri yanyana getirdik. İş hukuku avukatımızın katılımıyla, işçi hakları üzerine gerçekleştirdiğimiz etkinliğimize birçok işçi katıldı. Burada gördüğümüz şey, insanların kendi içlerinde ayrım yapmaksızın, hakları için birleştiğinde, yan yana olduğunda, insanca eşitliğin, özgürlüğün ne kadar çok yaşam bulduğudur. Nitekim etkinliğimizde herkes istediği soruları sordu, konuşmalar, sohbetler yapıldı. Herkes kendisini özgüvenle, rahatlıkla ifade etti. İşçiler saygı çerçevesinde birbirlerini dinledi. Herkesin çalıştığı işyerine ait farklı sorunları vardı. Güvencesiz çalışan bir işçi arkadaşımız, kendi sorunlarını anlatırken ne kadarda kötü-hukuksuz bir düzenin içinde olduğumuzu gösterdi. Sigortaları tam yatırılmıyor, senelik izinleri yok, hatta haftalık izinlerini bile düzenli kullanamıyorlar ve açlık sınırının altında bir ücretle çalışıyorlar. Bunların yanı sıra tehdit edilerek tüm haklarını hukuk içinde tam olarak kullanıyorlarmış gibi davranmak zorunda kalıyorlar! İnsanların çaresizlikleri üzerine, en berbat sömürü düzenini biz emekçilerin üzerinde uyguluyorlar. Bazı arkadaşlarımız, işçi güvenliğinin bulunmadığı çalışma koşullarını anlattılar. Büyük iş makinalarının kullanıldığı işyerlerinde sürekli kazalar yaşanmasına, işçilerin yaralanmasına ve hatta sakat kalmasına sebebiyet veren durumlara rağmen, hiçbir önlemin alınmadığına veya denetimin yapılmadığına dikkat çektiler. Birçok işçi arkadaşımızın anlattıkları, avukatımıza sordukları, işçi ve emekçilerin sorunlarıyla aynıydı. Esas sorunumuz işçilerin yaşadıkları haksızlıklara karşı ne yapması ve nasıl yapması gerektiği sorunuydu. İşte bu noktada biz duyarlı, ileri işçilere sorumluluk düşüyor. İşyerinde beraber çalıştığımız işçi arkadaşlarımızla sosyal ilişkilerimiz olmalı, biz işçiler acılarımızı da mutluluklarımızı da paylaşmalıyız. Bizler birbirimize güvendiğimiz ve inandığımız düzeyde yan yana geliyoruz. Sağlıklı ve doğru bir İşçi Birliği için, tüm işçilerin sadece hedeflerimiz doğrultusunda bir araya gelmesi değil, güven, saygı ve ortak mücadele ile kenetlenmeleri gerekiyor. İşte biz Sincan İşçi Birliği olarak, bu amaç ve düzeyde birliğimizi büyütmeye ve en sağlam temelde örgütlemeye çalışıyoruz. Herkese sevgi ve saygılar. Bizlerle beraber emek verenlere çok teşekkür ederiz. #Direnİşçi Bir gıda işçisi 6 - İşçiden İşçiye

Zorbalığın ve tehditlerin hesabını sormak için örgütlenmeliyiz! Her yıl olduğu gibi bu yılda Ekim ayı ile birlikte işyerimizde ücretsiz izinler başladı. Ancak bu yıl bir fark var. Bu yıl, ücretsiz izinler işten çıkarmalarla birlikte devam ediyor. Şu ana kadar birçok işçi kardeşimiz İş yok! bahanesi ile işten çıkartıldı. Peki, ama öyle olsa bile daralan işlerin sorumlusu biz miyiz ki faturayı bize kesiyorlar. Kârları 3 kuruş azaldı diye, bizi en beterinden açlık ve sefalet koşulları ile baş başa bırakırken en küçük bir tereddüt etmiyorlar. Aslına bakarsanız, bunların hepsi birer bahaneden başka bir şey değil. Çünkü bir yandan bir kısım arkadaşımızı işten çıkartır ya da ücretsiz izinlere gönderirken, bir kısım arkadaşımızı ise hala zorla fazla mesailere bırakmaya devam ediyorlar. Kaldı ki, yine her yıl olduğu gibi bu yılda Mart ayı ile birlikte İşler açıldı! diyecek, yeni alımlara başlayacak, zorunlu fazla mesailere çok daha yoğun bir şekilde devam edecekler. Bunu hepimiz adımız gibi biliyoruz. Öyleyse, bu ortaoyununu niye oynuyorlar? Çünkü Aralık ayı zam ayı arkadaşlar. Asgari ücretin belirlenmesi ile birlikte fabrikalarda da zamlar belirleniyor. İşte bu dönemde bizleri ücretsiz izinlerle, işten çıkarmalarla korkutup 3 kuruşluk zamlara razı etmeye çalışıyorlar. Ama onlar için bu da yetmiyor. Böyle dönemlerde iki işçinin, üç işçinin yaptığı işi tek bir işçinin sırtına yükleyerek, kendilerince ek masraflardan yırtmaya çalışıyorlar. Yani servetlerine servet katan bizler, bu asalak patronlar için ancak birer masraf kapısıyız. Ama sormak gerekiyor. Acaba biz olmasak o makineleri nasıl çalıştıracaklar? Arkadaşlar; hepimiz Bugün acaba sıra bende mi? endişesi ile çalışıyoruz. Kafamızda onlarca cevapsız soru var. Ancak bizlerin ne şartlarda yaşadığı, ne zorluklar çektiği bu asalakların hiçbirinin umurunda değil. İşte bu yüzden kalkıp bir de bizleri yüzsüzce tehdit ediyorlar. Eğer çıkışlara itiraz edecek olursak bundan sonra çalışacak işyeri bulmakta zorluk çekermişiz! Bir de bu zorbalığa ve tehditlere işyerinde kadrolu işçi arkadaşlarımızın üye olduğu Türk Metal Sendikası da ortak oluyor. Siz sendika dediğime bakmayın. Onlar da işçilerin çıkarını savunmayı bırakıp safını patrondan yana seçen bir işbirlikçi çeteden başka bir şey değil. Bu yüzden kadrolu arkadaşlarımızı da onlar tehdit ediyor, taşeron işçiler ile birlikte davranmalarına engel olmaya çalışıyorlar. Peki, ama nereye kadar. Bu zorbalığa, onursuzluk dayatmalarına nereye kadar tahammül edeceğiz. Bizi çalışacak işyeri bulamazsınız diyerek tehdit edenlere bir araya geldiğimiz koşullarda çalıştıracak işçi bulamayacaklarını hatırlatmanın zamanı artık gelmedi mi? İşte bu yüzden, birlik ve beraberliğimizi güçlendirmeye her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Yaşananlarla bir kez daha gördük ki Her koyun kendi bacağından asılır! dedikçe hep birlikte asılmaya devam ediyoruz. Yani, işbirlikçi asalaklardan tehditlerinin hesabını sormak için, geleceğimize ve onurumuza sahip çıkmak için örgütlenmekten başka bir seçeneğimiz yok arkadaşlar! Kabel den bir işçi İşçiden İşçiye - 7

Ethem, bir OSTİM işçisiydi... 1 Haziran günü Ankara nın göbeğinde 26 yaşında gencecik bir insan katledildi. Adı Ethem di. Polisin sıktığı kurşun kafasına isabet ederek yere yığılan o genç, OSTİM de metal atölyesinde çalışan bir işçiydi. Aynı benim, senin yani bizim gibi yaşayabilmek için çalışmak zorunda olan, on binlerce OSTİM işçisinden biriydi. Bizler gibi düşük ücretle çalışmaya mahkûm edilmişti. Belki bir çoğumuz gibi ücretini zamanında alamıyor, günde on saat çalışıyor, zorunlu mesailerle kendine zaman ayıramıyordu belki de... Yani her işçinin yaşadığı zorlukları yaşıyor, bizlerle aynı havayı soluyor, aynı şartlarda çalışıyor, aynı kaygıları paylaşıyordu Ethem. Hayatta olsaydı aynı bizler gibi yaşamımızı cehenneme çeviren sömürü düzeni içerisinde bizlerin alınteri üzerinden servetlerine servet katan patronların lüks içerisinde yaşayabilmesi ve bunu yaparken kendi aldığı üç kuruş maaşla bir sonraki aybaşını nasıl getiririm telaşı içerisinde çalışmaya devam edecekti Ethem. Ama o tam da bu sebeple hepimizin yaşadığı zorluklar bitsin, kölece yaşamımız son bulsun diye Haziran'da binler on binler olup genciyle, yaşlısıyla, kadınıyla, erkeğiyle, işçisi, öğrencisi, işsiziyle memuruyla birlikte sokağa döküldü. Gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan bir dünya istiyordu Ethem. Haziran'da sokağa çıkan milyonların duyduğu rahatsızlıkları ta yüreğinin derinliklerinde hissediyor ve bunun değişmesi için verilen mücadelenin içerisinde yer alıyordu. Belki alamadığı ücretinin zamanında ödenmesi, düşük ücretlerin yükseltilmesi, kölece çalışma koşullarının son bulması için sokağa çıkmıştı Ethem. Belki de OSTİM ve İvedik'de meydana gelen patlamalarda yaşamını yitiren 20 işçi arkadaşımızın madenlerde, inşaatlarda, tersanelerde iş kazası denilen işçi cinayetlerine kurban verdiğimiz işçilerin hesabını sormak için sokağa çıkıp, eyleme katılmıştı Ethem. Sebebi her ne olursa olsun sonuçta o hepimizin yaşadığı sıkıntıları yaşayan bir işçi olarak sömürü düzenin son bulmasını isteyen, bunun için mücadele eden biriydi. Haziran da farklı taleplerle sokağa çıkan on binlerin isyanını görmüş, kendi taleplerini haykırmak için o da bir işçi olarak barikatın en önünde yer almıştı. O, sermaye sınıfının işçi ve emekçileri açlık ve sefalet içinde kölece çalışmaya ve yaşamaya mahkûm ettiğini biliyor ve öncü bir işçi olarak da barikatın en önünde sermaye sınıfına olan kini ve öfkesini haykırıyordu. Tüm insanlığın bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçe yaşaması özlemini kurarken Haziran barikatlarında işçilerin ve emekçilerin sesi olan Ethem sermaye düzenini korumak ve kollamakla görevlendirilmiş bir polisin kurşunuyla hayata gözlerini yumdu. Ethem i vuran bir polisti. Ancak ona o yetkiyi veren, koruyup kollayan bir sistemin güvencesiyle hareket ediyordu Ethem i vuran polis. Bizleri açlık ve sefalet koşullarında yaşamaya, ağır ve güvencesiz şartlarda çalışmaya mahkûm eden, tüm haklarımıza göz diken, sömürüyü dizginsiz bir hale getirmek için yasalar çıkaran ve biz işçileri ayak takımı olarak görüp aşağılayan bu sermaye düzeninin sürmesi için görevlendirilmiş paralı bir askerdi Ethem e kurşun sıkan polis. Bunu yaparken Ethem kişi olarak Ethem olduğu için değil, yaşadığı koşullara isyan eden ve bu koşulların son bulması için mücadele eden biri oldu için hedef oldu o kurşuna. Yani sen, ben, o diye ayrıştırılmış işçi ve emekçilerin biz olmasını engellemek için yapılıyordu her şey. Sıkılan kurşunda buna hizmet ediyordu, cop da, biber gazı da, tazyikli suda aynı amaca hizmet ediyordu. Operasyonlar, gözaltılar, mahkemeler ve tutuklamalarda aynı yere hizmet etmek için yapılıyordu. Cenazede ve mahkemede Ethem e sahip çıkanlara azgınca saldırmaları da yine aynı amacı taşıyordu. Ostim den bir işçi 8 - İşçiden İşçiye

Her yer Feniş! Her yer direniş! İşgüzar asalaklar ve onların hizmetindeki AKP iktidarı, bugünlerde kıdem tazminatı hakkımıza göz dikmiş durumdalar. Bir yandan Hak kaybı olmayacak! masalını anlatırken, bir yandan da kıdem tazminatının patronlar için büyük bir yük olduğunu söylüyor, onları bu yükten nasıl kurtarırız diye hesap yapıyorlar. Tam da bu tartışmaların ortasında, Gebze de bir işçi direnişi var. Türkiye nin ve dünyanın alüminyum devlerinden Feniş, sözde iflas etmiş ve fabrikasını kapatmış durumda. Yıllardır bu fabrikada alınteri döken yüzlerce işçi ise aylardır hakları olan ücretleri alamadan, dahası kıdem tazminatları bile ödenmeden kapının önüne konulmuş durumdalar. Asalak Feniş patronunun işçilere önerisi ise açık: Yasalara başvurun! diyor Feniş asalağı. Mahkemelerde aylarca sürünün, haciz kararını çıkartın, sonra da alacaklarınızı alın. Böyle yapın ki, ben de size alacağınız tek kuruş bile bırakmadan ortadan kaybolayım. Ancak, Feniş işçileri bu oyunu bozdular. Sözde iflas eden, gerçekte ise başka bir yerde sömürü çarkını döndürmek için hazırlık yapan, fabrikadan makineleri ve belgeleri kaçırabilmek için gün sayan Feniş asalağına karşı, neredeyse iki aydır fabrikayı işgal etmiş durumdalar. Haklarını almadan ise hiçbir yere gitmeyeceklerini büyük bir kararlılıkla ifade ediyorlar. Sadece bununla da kalmıyorlar. Feniş asalağının bu kirli oyununa ortak olan TÜSİAD ın, sermaye hükümetinin temsilcilerinin kapılarına dayanıyor Feniş işçileri. Nasıl dayanmasınlar ki? Devlet yetkilileri Her işçinin kıdem hakkını güvenceye alacağız! masalı anlatırken, onlar bu en temel hakları gasp edilerek ortada bırakılmaya çalışılıyor. Dahası, aylardır birikmiş ücretlerini ve kıdem tazminatlarını alamadıkları için yeni bir iş bakmaya bile şansları olmayan Feniş işçileri geçtiğimiz günlerde bu yüzden inşaatlarda yevmiye usulü çalışmak zorunda kalan bir işçi kardeşlerini iş cinayetine kurban verdiler. Yani, Feniş asalağı ve onu koruyup kollayanlar, artık sadece işçilerin birikmiş haklarının değil, kaybedilen canımızın da sorumluluğunu taşıyorlar. Feniş işçilerinin bu kararlılığı ise hepimize örnek olmalı. Birer oldubitti haline getirilip gasp edilmeye çalışılan haklarımıza, Feniş işçilerinin kararlılığını kuşanarak sahip çıkmalıyız. Onların bu onurlu direnişine sahip çıkıp destek olmak ise, hepimiz için ertelenemez bir görevdir. İşçiden İşçiye - 9

Ürettiğimiz gibi yönetiriz de! Patron olmasa biz nasıl ekmek yeriz? Birçok işçi arkadaşımızdan bu soruyu duymuşuzdur. Sanki patronlar dünya kurulduğu günden beri o fabrikaların sahipleriymiş, el koydukları o serveti yaratan bizim emeğimiz, değilmiş gibi Oysa aynı arkadaşlarımız çoğu zaman başka bir şey daha söyler, yakınırlar. İdarecilerin ve patronların işten hiç anlamadığından, tüm gün sıcak odalarında internet başında vakit öldürürken, işi bilenin de yürütenin de kendileri olduğunu, söyler bu aynı işçi arkadaşlarımız. Kabul etmeliyiz ki, doğru olan ikincisidir. Çünkü artık iş öyle bir noktaya varmış ki, bizim alınterimizi gasp ederek biriktirdikleri servetle yerlerinden kımıldamaya gerek duymuyor asalak patronlar sınıfı. Peki, ama yaşamımızı sürdürmek için onların servetlerine servet katmaya mecbur muyuz? O fabrikalar bir avuç asalağın bireysel mülkiyeti değil de, tüm toplumun ortak malı olsa biz bu koca dünyayı büyük bir özveri ile ürettiğimiz gibi yönetmeyi başaramaz mıyız? Aslında başarabiliriz. Dahası başarabildiğimizi bundan 96 yıl önce gerçekleşen Büyük Sosyalist Ekim Devrimi ile kanıtladık da. Orada asalak patronlar sınıfını fabrikalardan ve devlet yönetiminden söküp atan işçi sınıfı, sadece üretimi çok daha geniş ölçüde hayata geçirmeyi başarmakla kalmadı. Aynı zamanda Asya nın nerede ise yarısını kaplayan koca bir devleti de yönetebileceğini gösterdi. Fabrikalarda, mahallelerde, şehirlerde kurduğu meclisler ile artık kendisine ait olan o devleti büyük bir özveri ile yönetti. İşte bu yüzden, Sovyetler Birliği nin yıkılması ile buralara gelmek zorunda kalan göçmen işçi kardeşlerimiz bugün bile hala oralarda nasıl haklara sahip olduklarını anlatıyorlar. İşte bu yüzden, sosyalizmin işçi sınıfı ve insanlık için nasıl büyük ve önemli bir kazanım olduğunu, 20 yıl aradan sonra hala dile getiriyorlar. Oysa biz başka masallarla büyüdük. Birçoğumuz için sosyalizm, hala dinsizlikten başka bir anlam taşımıyor. Oysa bu birçoğumuz bilmiyor ki, insanların kendi dinlerini özgürce yaşayabilmeleri bile ancak sosyalizm ile mümkün. Çünkü bu asalaklaşmış kapitalist toplumda, din ancak egemen güçlerin siyasetinin bir aracıdır. O yüzden, bu toplumda egemenlerin dinine ve mezhebine ait değilseniz dininizi bile korkarak ve gizli kapıların ardında yaşamak zorundasınız. Eğer olaylara dikkatle bakarsanız, egemenlerin bugün dinle ilgili yürüttükleri her tartışmanın altından, elinizde bulunan haklara yönelik bir gasp harekâtının çıktığını görürsünüz. Oysa sosyalizm, devletin din üzerindeki egemenliğini yasakladığı için insanın kendi dinini de özgürce yaşaması dâhil her türlü hakkının en temel güvencesidir. Kuşkusuz ki bu, işin sadece bir yönüdür. Ancak birçoğumuz için sosyalizm sadece bu anlama geldiği için önemli bir yöndür. Oysa gerçek mesele bambaşkadır. O da şu ki, fabrikalar ve üretim araçları bir avuç asalağın bireysel mülkiyeti olarak kaldığı sürece, rahat yüzü görmemiz mümkün değil. İşte bu yüzden, sömürücü asalakları ve onların düzenlerini alaşağı edip, işçi sınıfının iktidarını, yani sosyalist işçiemekçi cumhuriyetini inşa etmekten başka bir çıkış yolumuz yoktur. 10 - İşçiden İşçiye

ODTÜ'den yol niye geçiyor? İşten yorgun argın çıkıp, eve gitmek için tıklım tıkış bindiğim otobüste düşündüm de, başbakan geçenlerde yaptığı bir konuşmada Yol medeniyettir! demekle neyi kastediyordu? Arabası olmayan ya da kötü/mötü bir araba alıp da benzin koyamayan bizler için ne anlam ifade ediyordu bu sözler? Bu zamana kadar trafik hızlansın diye alt geçitler yapıldı, birçok insan belki daha kısa sürede yetişir oldu gideceği yere. Ama otobüsler o yolları kullanamadı. Yani bizim için değişen bir şey olmadı. Aksine otobüslerin sayısı azaltıldı, biz yine ya ayakta, konserve gibi bindik otobüse ya da yeni yapılan asfalta ağzı açık bakarak yayan geçtik üzerinden bu yeni yapılan yolların. Bu arada eskiden otobüsle gidenler, Daha hızlı işe gideriz, yarım saat daha fazla uyuruz diyerek, borç harç, kimi zaman banka kredisiyle araba aldık, fakat böylece trafiği arttırdık yok yere. Bunlarda yetmezmiş gibi kapımızın önüne her seçim döneminde -yıpranmamış olsa bile- yeniden atılan asfaltın parasını da bize ödettiler; belediyeciliği yol yapmaktan ibaret sayanlar. Hal böyleyken hiç düşünmedik, zaten belediyenin asli görevidir yol yapmak. Neden bizden asfalt parası alırlar? Yıllardır oturduğumuz evlerimizden bizleri kovup şehir dışına gönderen, kimi zamanda yıllarca borçlandırıp başka bir ev sahibi eden belediyemiz bu seferde yine benzer bir yalanla bizi kandırıp ODTÜ'den kimsenin hayatını kolaylaştırmayacak bir yol yapıyor. Hem de bunu istemeyen insanlara rağmen... Acaba hiç düşündük mü? Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Yolun üstünde camide olsa yıkar, başka yere yaparız. O yolu yine de oradan geçiririz! demesindek0i bu gözü dönmüş hırs, bizleri gerçekten çok sevdiğinden, işlerimizi kolaylaştırmak istemesinden mi kaynaklanıyor? Yoksa ODTÜ'de aylardan beri direnen insanların dediği gibi, oradan doğacak rantın peşinde olduğu için mi? Gelin biz işçiler bunu biraz düşünelim. Sonra da hak verirsek ODTÜ direnişine bulunduğumuz yerden sahip çıkalım. İvedik OSB'den bir işçi İşçiden İşçiye - 11

* Sefalet ücretlerini! İletişim: * Mamak İşçi Kültür Evi (Tıp Fakültesi cad. 586 sok. 2/A Tuzluçayır/Mamak) Tel:368 06 90 *E-Mail: isciplatformu@gmail.com İşçi Bülteni Özel Sayı: 1065 * Fiyatı: 25 Kr * Kasım 2013 * Sahibi ve S. Yazı İşleri Md.: Tayfun Altıntaş * Yayın Türü: Yerel süreli, siyasi, ayda bir, Türkçe * EKSEN Basım Yayın Ltd. Şti. * Mollaşeref Mah. Simsar Sk. 5/3 Fatih/İstanbul * Tel/Fax: 0 (212) 621 74 52 * Baskı: Özdemir Mat Davutpaşa Cad Güven Sanayi sit C Blok No: 242 Topkapı İstanbul * 577 54 92