Ya, Yaa : Sahiden öyle mi? Shiden öyle, inan ki! (nida!); Evet; Demek öyle



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Haydi Deniz Kıyısına! Şimdi okuyacağınız hikâye Limonlu Bayır

Adım Tomas Porec. İlk kez tek boynuzlu bir at gördüğümde sadece sekiz yaşındaydım, bu da tam yirmi yıl önceydi. Küçük bir kasaba olarak düşünmeyi

Bahar Ateşi Evet! Hayır! Belki? Ne? Merhaba.

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

Günaydın, Bana şiir yazdırtan o parmaklar. ( ) M. Mehtap Türk

ABDULLAH ALİYE CAN ANAOKULU ÇİÇEKLER SINIFI. Nİsan AYI BÜLTENİ. Sevgİ Kİlİmlerİmİz

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları

Soðaným da kar gibi Elma gibi, nar gibi Kim demiþ acý diye, Cücüðü var bal gibi

YIL DEDE'NİN DÖRT KIZI

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

T.C. M.E.B ÖZEL MANİSA İNCİ TANEM ANAOKULU DENİZ İNCİLERİ SINIFI

Benzetme ilgisiyle ismi nitelerse sıfat öbeği, fiili nitelerse zarf öbeği kurar.

Bay Çiklet in Bahçesi

Tuğrul Tanyol. Beyaz at. Sönmüş kentleri dolaştım sessizlikte Boş meydanları, kirli sokakları Herkes kendi yankısının peşinde

Bir sözcüğün zihinde uyandırdığı ilk anlama gerçek anlam denir. Kelimelerin sözlükteki ilk anlamıdır. Bu yüzden sözlük anlamı da denir.

ALTIN BALIK. 1. Genç balıkçı neden altın balığı tekrar suya bırakmayı düşünmüş olabilir?

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

Pirinç. Erkan. Pirinç (Garson taklidi yaparak) Sütlükahve söyleyen siz değil miydiniz? Erkan

DERİNSU ANAOKULU Haziran Ayı Eğitim Bülteni

Ekmek sözcüğü, sözlüklerde yukarıdaki gibi tanımlanıyor. Aşağıdaki görselin yanında yer alan tanımlar ise birbirinden farklı. Tanımları incele. 1.

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Cennet, Tanrı nın Harika Evi

Cennet, Tanrı nın Harika Evi

Adım-Soyadım:... Oku ve renklendir.

YÜKSEL ÖZDEMİR. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Okuma- Yazmaya Hazırlık. Türkçe Dil Etkinlikleri Sanat Etkinlikleri Oyunlar Müzik Ve Ritim. Fen Ve Doğa Etkinlikleri

&[1 CİN ALİ'NİN HİKAYE KİTAPLAR! SERIS.INDEN BAZILARI. l O - Cin Ali Kır Gezisinde. Öğ. Rasim KAYGUSUZ

Samed Behrengi. Sevgi Masalı. Çeviren: Songül Bakar

ÖZEL İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ VAKFI ADIGÜZEL ANAOKULU GÖKYÜZÜ SINIFI KASIM AYI KAVRAM VE ŞARKILAR

ÇALIŞKAN ARILAR EKİM AYI EĞİTİM PROGRAMI 1.HAFTA NELER ÖĞRENECEĞİZ HAFTANIN KONUSU:OKULUMUZ

Eğitim Öğretim Yılı OKUL ÖNCESİ DÜŞÜNEN ÇOCUKLAR EĞİTİM SETİ YARIM GÜNLÜK PLAN ÇİZELGESİ

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş?

İsim İsim İsimlerin Tamamlanmış Hali

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

MUTLU HAFTALAR. Emrah&Elvan PEKŞEN

MUTLU HAFTALAR. Emrah&Elvan PEKŞEN

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým.

SAN Kİ ÖNCELEYİN GÜL AŞIK OLMUŞTU. kadının yeniden yaratılmasına sebebiyet vermiştir, onlara olan eşsiz aşkıyla. Bir yandan bu

3 YAŞ AYIN TEMASI. Cinsiyetim, adım, özelliklerim, görünümümdeki değişiklikler nelerdir?

Yukarıda numaralanmış cümlelerden hangisi kanıtlanabilirlik açısından farklıdır?

YARATICI OKUMA DOSYASI. En sevdiğiniz tatil kitabını anlatan bir resim çiziniz.

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

ANOREKTAL MALFORMASYON DERNEĞİ

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý.

Türkçe Dil Etkinlikleri Sanat Etkinlikleri Oyunlar Müzik Bilim Etkinlikleri

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

ABDULLAH ALİYE CAN ANAOKULU ÇİÇEKLER SINIFI OCAK AYI BÜLTENİ BELİRLİ GÜNLER VE HAFTALAR. Yeni yıl (31 Aralık-1 Ocak)

5 YAŞ AYIN TEMASI. Cinsiyetim, adım, fiziksel özelliklerim nelerdir? Vücudumuzun bölümleri ve iç organlarımız nelerdir? Ne işe yarar?

2. Sınıf Cümle Oluşturma Cümle Bilgisi

YALÇIN ÖZDOĞAN. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

KÜLTÜR SANAT-MAVÝ KARANFÝL-127

Ramazan Alkış. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

BİZE KATILIR MISINIZ?

1 Anne çocuğuna ne öğütlüyor?

Rafet El Roman. Amerika. Rafet El Roman. A memo. Burasý New York Amerika. Evler karýþtý bulutlara. Nasýl bir zaman. Nasýl bir yaþam.

EZBERLEMİYORUZ, ÖĞRENİYORUZ. Hafta Sonu Ev Çalışması DAĞINIK ÇOCUK

2. Sınıf Kazanım Değerlendirme Testi -1

C A NAVA R I N Ç AGR ISI

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

HİKÂYELERİMİZ FEN VE MATEMATİK ETKİNLİĞİ

2. SINIF İŞİTME ENGELLİ ÖĞRENCİLERİ İÇİN TEST ÇALIŞMASI. Hazırlayan Engin GÜNEY İşitme Engelliler sınıf Öğretmeni

Seçelim ve yerleştireli. Kutlu : Merhaba. Sophie : Kutlu :. Kutlu... e?

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Refik Durbaş. Şiir BEZ BEBEKLE KUKLASI. 2. basım. Resimleyen: Burcu Yılmaz

ÇiKOLATAYI KiM YiYECEK

EKİM AYINDA NELER ÖĞRENECEĞİZ?

(22 Aralık 2012, Cumartesi) GRUP A Türkçe Ortak Sınavı Lise Hazırlık Sınıfı

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin.

BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe

FORUM EGE GÜNEŞİ ANAOKULU CİVCİVLER SINIFI MAYIS AYI AYLIK EĞİTİM PROGRAMI. Tekerlemeler: Arabam Geliyor, El El Emek tekerlemelerini öğreniyorum.

TEST. 7. Dişer ne zaman fırçalanmalıdır? A. Yemeklerden sonra B. Okuldan gelince C. Evden çıkmadan önce

EĞİTİM VE ÖĞRETİM DÖNEMİ DENİZYILDIZI GRUBU MART AYI BÜLTENİ

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi YILDIZLAR GRUBU ARALIK

Eğitim Öğretim Yılı OKUL ÖNCESİ ŞEKERLİK EĞİTİM SETİ YARIM GÜNLÜK PLAN ÇİZELGESİ

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. İsa nın Doğuşu

yeni kelimeler otuzsekizinci ders oluyor gezi genellikle hoş geldin mevsim hoş bulduk ilkbahar gecikti ilkbahar mevsiminde geciktiniz kış mevsiminde

ÖZEL İSTANBUL ÜNİVERİSTESİ VAKFI ADIGÜZEL OKULLARI ÇEKMEKÖY ANAOKULU TAVŞANLAR SINIFI MAYIS AYI KAVRAM VE ŞARKILAR

Agape Kutsal Kitap - God's Love Letter Scriptures

Lesley Koyi Wiehan de Jager Leyla Tekül Turkish Level 5

İnsanların Üzüntüsünün Başlangıcı

Eskiden Amcam Başkötü ye ait olan Bizim Eski Yer,

Zengin Adam, Fakir Adam

Dört öğrenci sabahleyin uyanamamışlar ve matematik finalini kaçırmışlar, ertesi gün hocalarına gitmişler, zar zor ikna etmişler. Arabaya bindik yolda

3 YAŞ EKİM AYI TEMASI

Tanrı Herşeyi Yarattığı Zaman

Sevda Üzerine Mektup

5 YAŞ VE HAZIRLIK SINIFI EKİM BÜLTENİ

Şiir. Kategori: Şiir Cuma, 23 Nisan :15 tarihinde yayınlandı. Gösterim: / 7 Phoca PDF 1. SEN (1973) Senden, senden, hep senden,

OKUMA ANLAMA ANLATMA. 1 Her yerden daha güzel olan yer neresiymiş? 2 Okulda neler varmış? 3 Siz okulda kendinizi nasıl hissediyorsunuz?

Yüreğimize Dokunan Şarkılar

yuvarlak masa yeşil erik üç kalem ihtiyar adam

HAYAT BİLGİSİ HAFTA SONU ÖDEVİ ADI SOYADI:

Yeşaya Geleceği Görüyor

gece bana gündüzleri uğramaz gece uykudayken gelir şşşşşşt deyince ağzı şarap tadındadır hatıralarım karışır

ADIN YERİNE KULLANILAN SÖZCÜKLER. Bakkaldan. aldın?

KURALLI VE DEVRİK CÜMLELER. --KURALLI CÜMLE: İş, hareket, oluş bildiren sözcükler cümlenin sonunda yer alıyorsa denir.

SİTEMİZE EKLENEN METİN KİTABIM-1 VE METİN KİTABIM-2 ADLI DÖKÜMANLARI OKURSAK HEM OKUMA HIZIMIZ ARTACAK HEM DE OKUDUKLARIMIZI ANLAYACAĞIZ.

Cornelia, şarkı söylemek isteyen kaz

Transkript:

Y Ya, Yaa : Sahiden öyle mi? Shiden öyle, inan ki! (nida!); Evet; Demek öyle Harry - Amacı mı? Aslında amacı yok. Bir kaçış, hayalimde gidebileceğim bir dünya. Bundan söz ediyoruz, öyle değil mi? Nathan - Peki, on yaşındaki Harry nereye kaçtı? Harry - Ya. Bu çok çetrefil bir soru. (P. Auster, Brooklyn Çılgınlıkları, sa:97) Tastamam öyle. Sizin aklı başınızda bir adam olduğunuzu hemen anlamıştım Bay Quinn... Eserlerim de bundan çok zarar gördü. Hem de çok. Eserleriniz mi? Evet, eserlerim. Projelerim, araştırmalarım, deneylerim. Yaa. (P. Auster, Cam Kent, -New York Üçlemesi 1-, sa:84) Ne kadar güzel, değil mi? dedi kadın. Ama ben kırmızı gül istemiyordum, kırmızı güllerden hoşlanmamıştım. Beyaz olsun, dedim kısık sesle, kadın gülümseyerek beyaz güllerin durduğu başka bronz bir vazoya doğru yürüdü. Yaa, dedi, demek düğün için. (H. Böll, İlk Yılların Ekmeği, sa:40) Konmazlar II Ağırlığı değişir Kendi aydınlığımıza göre Ya yapraksı Ya dağsıdır o (F. Hüsnü Dağlarca<1914-2008>, Ötekinde Olmak-İkisi, sa:144) Bölgemizde oy hakkı olan dokuz yüz yurttaş var, ama toplantılara elli kişi bile katılmıyor. Dün yirmi sekiz kişiyle toplandık. O halde gelmeyenler için para cezası koymak gerekir. O zaman bak nasıl gelirler. Ya, ya! Hepsi gelse o zaman da gerçek yurtseverler azınlıkta kalırdı, dedi marangoz... Yurttaş Gamelin, domuzcukların sağlığına bir bardak şarap içmek ister misin? (A. France, Tanrılar Susamışlardı, sa:11) Şöminenin karşısına oturduğumuzda: Batak, diye başladım, çevresi bataklıkla sarılı bir kulede yaşayan bekar bir adamın öyküsüdür. Ya! dedi Angele. İsmi de Tityre.

Bayağı bir isim. (A. Gide, Batak, sa:24-5) Konuşmayı ilerletmek için, umutsuzca sordum: Ya!.. Efendileriniz sık sık dolaşmazlar demek? Siz ne diyorsunuz! Yapacak başka işleri mi yok! Arıza giderilmişti; adam arabaya binmemi işaret etti, hareket ettik. (A. Gide, Isabelle, sa:12) Yalnızca arada bir, birbirlerinin dizlerine neşeyle vurup, bozuk plak gibi İşte böyle Stefan Barlamoviç!, Ya, demek öyle Stefan Barlamoviç! diye sayıklıyorlardı. Buna rağmen, sırf birkaç sene önce memuriyeti bırakıp köye yerleşen arkadaşına memurların kendisiyle görüşmek için ne kadar uzun bir süre beklemeleri gerektiğini göstermek için, Akakiy Akakiyeviç i bekletmelerini emretmişti. (N.V. Gogol, Palto, sa:66) Yazdığını elinden çekiyorum. Hınzır oğlan gülümsüyor. Kağıt parçasına bakıyorum. Bütün sözlerim stenografi ile not alınmış. Ya, demek beni ele vermek istiyordunuz? Sırıtıyorlar! İstediğiniz kadar sırıtın! Ben hepinizden nefret ediyorum. (Ö von Horvath, Allahsız Gençlik, sa:23) Bu konuyla artık daha fazla ilgilenmek istemediğimi açıklamak isterim. Kesselmeyer, ellerini havaya kaldırıp sallayarak, Ya, öyle mi? diye bağırdı... İşte bu çok güzel! Çok yerinde söylenmiş bir söz! Bay Konsül işi kolay yoldan düzeltmek istiyor herhalde!. Uzun uzun konuşup tartışmadan! Bir çırpıda! (Th. Mann, Buddenbrooklar, sa:201) Şimdi efendim, işin esası şu: Bak şu çiçekli pencere var ya, alt kat, alt kat, ha, orada işte, Hayriye diye bir kadın oturuyor. Yaa pek meraklıdır hasbam çiçeğe. Her şeye meraklı ya, neyse günahı söyleyenlerin boynuna. Tabii, aman anacım, bir kötünün yedi mahalleye zararı dedikleri bu işte. (N. Meriç, Sular Aydınlanıyordu, sa:9) NİNELER ------------- Ya çoğunuz inmeli Ya gözünüz perdeli Ağır işitir kulağınız. (B. Necatigil<1916-1979>, Eski Sokak, sa:24) Yaa! Nereden anladın bunu?.. Vallahi, insan böyle şeyleri nasıl anlar bilemiyorum. Belki şu nişanlanmadan, belki halinden tavrından... (O. Pamuk, Cevdet Bey ve Oğulları, sa:196) GÜZEL Kadın vurmuş maltıza tencereyi Fasulye pişiriyordu Adam düşünüyordu Altmış beş fasulye diyordu Yirmi beş de soğan Doksan İki yüz de yağ Etti mi sana iki yüz doksan Yaaa (Oktay Rifat<1914-1988>, Son Yüzyıl Büyük Türk Şiiri Antolojisi-A. Behramoğlu, Cilt:1, sa:390) İLK KUDAS TÖRENLERİ ---------------------------------- Ya papaz efendimiz? Duası bittiği an

Rüzgar taşırken uzak ezgisini dansların Özlemiyle tutuşur kudas çocuklarının, Günah demez, ürperir parmak uçlarına dek. (A. Rimbaud<1854-1891>, Dizeler, sa:108) JOHANNA (Yeniden donuk haline dönmüştür.) Ben o şifreyi biliyorum. WERNER (Gülerek.) Nereden biliyorsun? Leni ye mi sorup öğrendin? JOHANNA - Hayır, babama sordum. WERNER (Vurulmuş gibi.) Ya! (Uzun bir sessizlik. Kadehini masaya bırakıp düşünür.) (J.-P. Sartre, Altona Mahpusları, sa:232) SLENDER - Sayın bay Shallow. Bıraksanız da kendi ağziyle söylese sevdiğini. SHALLOW - Ya, eksik olmayın. Bu nazik teklifinize teşekkür ederim. Sizi istiyor amcaoğlu. Ben sizi başbaşa bırakayım. (W. Shakespeare, Windsor un Şen Kadınları, sa:89) -Bu kapıya hiç dikkat etmiş miydin? diye sordu. Noter Evet deyince: -Bu kapıyı ne zaman görsem aklıma çok garip bir öykü gelir, diye ekledi. Utterson sesini hafifçe değiştirerek: -Yaa... Neymiş bu? diye sordu. (R.L. Stevenson, Dr. Jekyll ve Mr. Hyde, sa:17) Johann, kayıt defterinden kafasını kaldırmadı. Sofra adabı çok kötü, Fru Marsvin. Düzeltmeye çalışıyoruz, ama henüz başaramadık. Bu yüzden ziyaretçimiz olduğu zaman, Marcus odasında yemek yiyor. Ya, dedi Ellen, küçük kaseyi geri alıp. Hasta olmadığına çok sevindim. Gitmeden önce onu görüp hediyesini verebilirim. (R. Tremain, Müzik ve Sessizlik, sa:133) Senin adın ne küçük? Chicao <Çiko>, dedi oğlan zayıf bir sesle. Nereden geliyorsun? Baban kim? Çingenedir. Beni bırakıp gitti. Ya, çingeneler demek. Burada sürüyle vardı onlardan. Onlar da herhalde, birçokları gibi, amansız güneşten kaçmış, iyi kalpli diye tanınmış olan sahibi nasıl olsa çocuğu bulup ona bakar diye küçüğü çiftliğin önünde bırakmış olacaklardı. (J.M. de Vasconcelos, Kardeşim Rüzgar Kardeşim Deniz, sa:71) Okul yok mu? Bugün ulusal bayram. Onun için pabuç boyamaya çıktım. Birkaç kuruş yapmak niyetiyle. Yaa! Traşı sürdürdü. Sonra lavobaya eğilip yüzünü yıkadı. Havluyla silindi. Yanakları kıpkırmızı ve pırıl pırıldı. (J.M. de Vasconcelos, Şeker Portakalı, sa:118) Yaba : Hasatta kullanılan, üçgen biçiminde tahtadan yapılı tırmık BALKANİADA --------------------- Haç, hilal, çarmıha geriliş - Balkan sabahlarının bulanık tarih girdaplarına ışık saçan yabası. (Blaga Dimitrova<1922-2003>-Hüseyin Mevsim; Şiir Atlası, Cevat Çapan, Cumhuriyet Kitap, 19.12.02) Yaban : El, yabancı; Yabani PUSULA

Nicedir uzaklardayım: uzak dağlar, uzak kıyılar, uzak - dillerini bilmediğim yaban insanlar arasında. (Cevat Ç apan<d.1933>; Şiir Atlası, Cevat Çapan, Cumhuriyet Kitap, 28.11.04) Alan G. Thomas a, Mazet Michel, Fransa, Ekim 1958 - Burası son derece yaban bir yer, her taraf sivrisinek ve Çingene dolu, çok şiddetli olan son sellerden de zarar gördü; Sommieres bileklerine kadar ırmak sularının içinde kaldı. Bereket versin, suların süzülüp aktığı bir tepenin üzerindeyiz. Hala da korkunç bir karışıklık içindeyiz, her şeyi yoluna koymaya çalışıyoruz... İkinize de sevgiler, Larry. (L. Durrell, Mekan Ruhu, sa:183) Ne zaman bu yaban görünüşlü adamlar, akşamın çarçabuk olduğu kış günlerinin alaca karanlığında yaylada görülseler, çoban köpekleri öfkeyle havlamaya başlardı. Ağır bir çuvalın altında ikibüklüm olmuş bir insanın köpekler nesinden hoşlansın? (G. Eliot, Silas Marner, sa:11) BABAMA İki yıl geçti yaban ellerin zindanlarında, İki yıl oluyor gözlerime sürme çekmeyeli. İki yıldır gözlerim ve kalbimle konuşuyorum sizlerle, Evimize ancak böyle haber gönderebiliyorum, Lavanta kokularına, pamuk tarlalarına, Doyasıya otlayan sürülere. (Abdullah Sani Faris el-enezi, Guantamano dan Şiirler, sa:42) LEYLANIN MEZARINDA ---------------------------------- onda donup kalan benim bakışlarımdır Leyla kimdi? Siyah gözlerin hikayesi neydi? sakın düşünme şunu: benim gözlerim neden Leyla nın yaban gözleri gibi siyah değildir (Furuğ-Ferruhzad-<1935-1967>, yeryüzü ayetleri-duvar, sa:39) IPHIGENIE - --------------- Hoyrat bir ere bile başeğmek tek muradı, Ödevi, avuntusuu. Ve düşünün bir kere Ne yoksulluk, bir kadın düşerse yaban ellere! (J.W. von Goethe<1749-1832>, Iphigenie Tauris te, sa:14) En derin uçurumun dibine fırlatırım Varlığıma kaygılar veren her yaban sesi; Kim kınasa kim övse yılan gibi sağırım. Bak, dinle; nasıl hiçe sayıyorum herkesi. (W. Shakespeare<1564-1616>, Tüm Soneler, no:112, sa:265) Yabana atılmak, atmak : Önemsememek, değer vermemek; Gerek önem, özen gösterilmemek Walker on yedinci yüzyılda, belki de ondan da önce yapılmış olduğunu tahmin ediyor <Hotel du Sud>; yani pisliğine ve bakımsızlığına karşın, dönerek çıkan köhne merdivenin gıcırdayan basamaklarına karşın, başını sokacağı bu yeni yer hiç de yabana atılacak gibi değil. (P. Auster, Görünmeyen, sa:130) Langdon, Tek sorun, dedi. Elimizde şifreyi uygulayabilecek hiçbir şey yok. Teabing içini çekti. Mezar taşının üstünde şifreli bir kelime olmalı. Tapınakçılar ın kutsal saydığı bu mezar taşını bulmalıyız.

Sophie, Langdon un yüzündeki tatsız ifadeden, Tapınakçılar ın mezar taşını bulmanın yabana atılacak bir iş olmadığını anlamıştı. (D. Brown, Da Vinci Şifresi, sa:335) Ama kentlerdeki üst üste yığılma zorunluğuyla kira gelirlerinin tatlılığı, birbiri ardından gelen evsahibi kuşaklarını bu at meydanı gibi odaları tahta perdelerle ayırmaya, böylece kiracı sürülerine ateş pahasına verdikleri ahır bölmelerinin sayısını artırmaya götürmüştü. Bununla birlikte, kişi başına düşen havanın hesaplanması adını verdikleri şeyi övüp duruyorlardı. Bu da yabana atılır şey değildi hani. (A. Camus, Büyüyen Taş, sa:10-1) HOMUNKULUS - Böyle güzel bir öğüt yabana atılamaz. MEPHISTOPHELES - Öyleyse haydi yolun açık olsun! Üst tarafını sonra görürüz. (J.W. von Goethe, Faust, Cilt:II, sa:147) Yemelyan ansızın: -Paralı bir adamı zokalamak hiç de yabana atılacak şey değil! dedi. Hele işi iyi ayarlarsan.. -Boş lafı bırak! diye karşılık verdim. (M. Gorki, Yol Arkadaşım, sa:49) Kuşkusuz, Papaz Otto Katz ın bulunmaz bir eğlence olan vaazlarını da yabana atmamak gerekiyordu. Gerçekten çok hoş bir adam olan Papaz Katz ın alışılmadık ölçüde ilgi çekici ve eğlendirici vaazları, garnizon cezaevindeki mahkumların efkarını dağıtırdı. Tanrı nın sonsuz iyiliği konusunda bilmece gibi konuşmayı çok iyi becerir, kaderlerine terk edilmiş mahkumların ve düşkünlerin yüreğini ferahlatırdı. Kürsüde ya da mihrapta olduğuna bakmaz, duaların arasına küfürler katardı. Mihraptan İta missa est diye böğürmeyegörsün, ortalığı birbirine katar, kutsal törenin altını üstüne getirirdi. (Y. Haşek, Aslan Asker Şvayk, sa:105) Yeniden sakinleşti, bu senin uydurduğun bir şey kesinlikle dedi. Ya da şiirsel bir imge diyelim istersen. Ama yabana atılacak bir şey değil. Bugün kurda benzemiyorsun ama geçen gün sanki gökten düşmüş gibi ansızın içeri girdiğinde hayvana benzer bir halin vardı, özellikle dikkatimi çekti. (H. Hesse, Bozkırkurdu, sa:111) Cop ve yumruğunun tadını tadanlar pek çok olmuştu, ama, henüz hançeriyle saldırmamıştı. Yine de onun özel masasında kimse, Alexis ten başka konuk görmemişti. Bitişik masada oturabilmek ve arada bir Codine le kadeh tokuşturmak da yabana atılacak bir onur değildi. (P. Istrati, Kodin, sa:22) -Fakat, Başgardiyan fena yaptı katibi? -Yaptı ama, katibin de elbette bir bildiği var. -Başgardiyanı yabana mı atıyorsun? -İkisinin de arkası dişli arkadaş. Boşver.. (O. Kemal, Üç Kağıtçı, sa:66) Selam size, küçük adanın garip sakinleri, susun da beni dinleyin. O bomboş hükumet bültenlerini ezberleyip kafalarının çocukça saflığını koruyan siz erkekler, kulak verin bana. Süslenip püslenerek erkeklerin aklını çelen ama kendi aklından geçenleri açığa vurmayan.. siz kadınlar, sözlerimi yabana atmayın. (G.B. Shaw, Sezar ve Kleopatra, sa:19) Çünkü bu bakımdan yabana atılmaz düşes, gülünç ve yapmacıklı durumları anlamakta övgüye değer bir önsezisi var; yalnız, düşünme vergisinden yoksun.. (Stendhal, Lamiel, Cilt:I, sa:81) Yabancılaşma : Franz Kafka ve Existentialist lere göre, kişinin kendi içinde kendisiyle ve çevresiyle başkalaşması, yabancı hissetmesi; Ego çözüşümü: Ego ya önceden bilinen şeylerin <Ego-syntonic>, yabancı <Ego-alien> olarak algılanması Bk.: Karl Marks Bir koşer kasabın torununun -görünürde pratik nedenlerle başlayıp sonradan da ahlaki ilke olarakvejetaryen olması, kesinlikle rastlantısal değildir. Ama Kafka işi daha da ileri götürdü. Sofu ataları gibi dinsel

kurallara tümüyle uymaya yöneldi, ama büyük bir farkla: Koşrut ya da Yahudi beslenme kurallarına uyulması, bireyle cemaat arasında bir bağ kurarken, Kafka nın uyguladığı ritüeller onu cemaatten tamamen kopardı ve sadece atalardan kalma geleneklere değil, kendi ailesine bile yabancılaşmasına neden oldu. Topluluk içinde geviş getirmek tuhaf kaçtığı için, zamanla yemeklerini tek başına yeme alışkanlığını geliştirdi ve bir başkasının karşısında yemek yemekten nefret etti. <John, 15 Aralık 2009> (P. Auster-J.M. Coetzee, Şimdi ve Burada, Mektuplar 2008-2011, sa:127) Deborah dağınık büroya şöyle bir göz gezdirdi. Dünyada yaşayanlar için, pencerelerden içeriye gün ışığı sızıyordu, ama bu ışığın parıltısı ve sıcaklığı algılayamayacağı kadar uzaktı ona. Inu çevreleyen hava hala soğuk ve karanlıktı. Acı kaynağı, etini yakan ateş değil, işte bu sonsuz yabancılaşmaydı. (J. Greenberg, Sana Gül Bahçesi Vadetmedim, sa:188) Derken öğretmenin seslenişi ya da kavga ettiğim arkadaşlardan birinin yumruğuyla kendime geliyordum. Kavga dövüşü bırakıp kendimi dışarı atıyor, acayip düşler içinde sağa sola bakınıyordum. Birden görüyordum ki, her şey alabildiğine güzel ve renkliydi, ışık tüm nesneler içinden akıyor, tüm nesneler nefes alıp veriyordu; ırmak öylesine duru yeşil, evlerin damları ve çatıları öyle kırmızı, dağlar öylesine maviydi. Ne var ki çevremi sarıp kuşatan güzellikler beni oyalayamıyor, sessizlik ve hüzün içinde bunların tadına varmaya çalışıyordum. Adeta her şey güzel olduğu ölçüde yabancılaşıyordu bana; ben bu güzelliklerin dışında kalıyor, onlardan nasibimi alamıyordum. (H. Hesse, Peter Camenzind, sa:30) Edebiyat tarihçileri Kafka nın huzursuz, çekingen, alıngan, iletişim kurmakta güçlük çeken duygulu kişiliğini, Yahudi asıllı, Almanca konuşan bir Çek oluşuna; bu sosyal ve kültürel çevrede yaşadığı yabancılaşmaya bağlarlar. (F. Kafka, Ceza Sömürgesi, Sa:7, Önsöz.) Olgunlaşırlar, birbirlerini merak ederleri araştırıp dururlar. Bazı çok yürekli insanlar bir başlangıç yapar. Yabancı toplumları ziyarete giderleri oradan yeni yeni haberlerle evlerine dönerler. Zamanla toplumlar birbirleriyle dostluk kurar. Biri ötekinden öğrenir, karşılıklı bilim ve değer değiş tokuşu yaparlar. Gün geçtikçe değişik lisanların, toplumların birbirine yabancılaşmasına, sınırların da ülkeler arasında uçurumlar oluşturmasına neden olmaması gerektiğini kavrarlar. (S. Zweig, Geleceğe Güven, sa:51) Köprüyü terk eder etmez göğsünden bir kahkaha koptu; onu korkutan bir kahkaha. Çünkü kendi söylenmemiş sözlerine bizzat inanmadığını biliyordu. Gerçek olan tek şey acıydı, kor gibi yanan nefretti, kör bir intikama susamışlıktı. Kendine nasıl bu kadar yabancılaşmıştı ki artık kendi kendini bile tanımıyordu, nasıl da kötü ve değersizdi. (S. Zweig, Hayatın Mucizeleri-Erika Ewald ın Aşkı, sa:132) Yaban eşeği : Bk.: Mancınık Yabanıl; Yabani; Yabanlaşmak, Yaban yaşam : Vahşi, ehlileşmemiş, insandan kaçan; insan eli ayağı değmemiş, bakir; Vahşileşmek Bk.: Yaban HİÇBİR ŞEY DEĞİŞMEDİ Ufacık, sert, yuvarlak taşlar kırılıyor altında topuklarımın, dönüşüyor tohumlar tüylü çekirdeklere uzun, mor çiçekli, sevimli yabanıl otlar arasından giriyor paçalara, teneke kutulara üzerine basılmış, çatırdayan. (Tatamkhulu Afrika<1920-2002>-İlyas Tunç; Şiir Atlası, Cevat Çapan, Cumhuriyet Kitap, 04.05.06) İthaf <Mart 1940> Bu acıya dağlar boyun eğer; Akmıyor bak o büyük ırmak,

Ama pektir zindanda sürgüler, Onların ardındaki hücreler Ve kasvetten boğulmak. -------- Kalkardık bir erken ayine sanki, Yürürdük yabanlaşmış başkentten, Buluşurduk, daha soluksuz ölüden, Güneş daha alçak, Neva daha sisli Umut şarkı söyler uzaklarda. Mahkeme kararı... (Anna Ahmatova<1889-1966>-Kanşaubiy Miziev/Ahmet Necdet; Şiir Atlası, Cevat Çapan, Cumhuriyet Kitap, 15.12.05) MEDEİA ------------ Gelmiyordu bir türlü tatlı uykusu Medeia nın Aesonoğlu na duyduğu aşktan, nice kaygı yüzünden girmiyordu uyku gözüne. Korkuyordu çünkü yabanıl gücünden boğaların, korkunç bir biçimde öldürmelerinden İason u Ares in topraklarında. (Apollonius, antikçağ anadolu şiiri antolojisi, sa:19) Onu <Slim amca> böyle görmek beni tiksindiriyordu, ama aynı zamanda onun acımasızlığının etkisini dolu dolu hissetmeme de engel oluyordu. Bütün kozlar elinde olduğuna göre, Slim eli açık davranabilirdi; bana olan tutumunda beklediğim kadar yabanıl olmadı. Tabii ara sıra bana vurmadı değil; canı istediği zaman ağzımın ortasına bir tane indiriyor ya da kulaklarımı çekiyordu; ancak kötü davranışının büyük bölümü, iğneli sözler ve dokundurmalar biçimindeydi. (P. Auster, Yükseklik Korkusu <Vertigo>, sa:127) SICAK KAN ---------------- Sizin için kalktım birdenbire yerimden, sizin için geldim ağır ağır. Bu tohum bu karmaşık düzenli terkedilmiş bahçe, her yeri ışıksız bu yabanıl orman sıkışıklığı yılları delerek büyümüştü içimde. (Enis Batur<d.1952>, Son Yüzyıl Büyük Türk Şiiri Antolojisi-A. Behramoğlu, Cilt:2, sa:481) İÇ SIKINTISI ------------------- -Bundan böyle, ey canlı ceset! Bilinmeyen Bir dehşetin çevirdiği granitsin sen, Sisli bir Sahra nın dibinde uyuklarsın; Bir sfenks, bilmediği ilgisiz dünyanın, Haritada unutulmuş, tek yaptığı şey Yabanıl şarkı söylemek batan güneşe. (Ch. Baudelaire<1821-1867>, Kötülük Çiçekleri, sa.145) NEHİR SULARI ---------------------- Tepede durup Yabani bir hayvan gibi üzüntüyle ağlamamın nedeni Sadece nehir sularının denize akması değil. (C.S. Beong-Nana Lee/Fahreddin Arslan; göğe dönüş, sa:13) O BENDİM ---------------- iki güneş arasında bendim genç bir yabani hayvan kadar çevik

hüznün ötesine giden bendim göz kırpılması sonsuzda (Zéno Bianu<d.1950>-Gertrude Durusoy; Şiir Atlası, Cevat Çapan, Cumhuriyet Kitap, 23.06.05) ADONİS E AĞIT ---------------------- Bir an için kalk Adonis, öp beni son kez öp beni bir öpüş boyu; ağzıma, yüreğime çekerek soluğunu emmek istiyorum aşkın ruhundan o güzelim sihrini! İçip bitirmek istiyorum aşkını; senmişsin gibi saklayacağım sonsuza dek bu öpüşü, ey bahtsız çocuk, bırakıp gidiyorsun artık beni! Gidiyorsun, Adonis, upuzun bir yolculuğa, gidiyorsun Akheron a, acımasız, yabanıl kralına onun; bense yaşlanacağım mutsuzluğunda baş başa, gelemem ardından senin bir tanrıça olsam da. (Bion, antikçağ anadolu şiiri antolojisi, sa:103) Saklambaç Oyunu <sözsüz piyes> ------------------------ N-mekanda (yedi bölümlük dinamik bir süreç) 4. benim tarafımdaki leylak ile kuşburnu çalısı öyle yabanıl, öyle rayihalı nasıl bakabilirim başka bir yana ayrılamam suskun imler dizisindan (Sergey Biryukov-Kadriye Cesur; Şiir Atlası, Cevat Çapan, Cumhuriyet Kitap, 12.07.07) Yaşlı Büyükannenin Düşü ---------------------------------- Su kokmuş, hiç yabani hayvan kalmamış insanlığın korkunç aymazlığı toprağın soluğunu kesen. (Susan Bright<d.1945>-Defne Bilir; Şiir Atlası, Cevat Çapan, Cumhuriyet Kitap, 18.10.07) Şimdi Galicia yı <Galisya : İspanya da bir bölge> görüyor musun? Yeşil tepeler, çayırlar, sis ve denizle boğuşan kayalar var... Galicia lılar... bir yere ait olmayı, bir yer den olmayı (severler). Bu çok mühimdir... Ria lardan söz ediyorum. Bizim ülkemizde büyük ırmaklar yoktur. Birkaç küçük nehir vardır yalnızca. Ama ülkemizin ria ları vardır. Bunlar, genişliği uzunluğundan daha fazla olan deniz kollarıdır. Bunlar çok geniştir. Öteki kıyı hayal meyal seçilir. Tablomuzu bitirelim artık: İki yeşil tepe, arasında ortada deniz bulunan bir vadi, kırk kilometre ilerde yabanıl kayalar ve aşkından her gün ölen, ama gerçekten ölmeyen kıskanç bir deniz. (Michel del Castillo, Gitar, sa:16-7) BİRKAÇ HUZUR ÖRNEĞİ ------------------------------------- huzurudur bu, göğüste tempo tutan yüreğin, kapakçıkların açılıp kapandığından habersiz, soluk alıp veren ciğerlerin huzurudur, bu yabanıl huzurudur beslenmek amacından sapmayan trilyonlarca hücre sisteminin. (Michael Cope<d.1952>-İlyas Tunç, Şiir Atlası, Cevat Çapan, Cumhuriyet Kitap, 16.03.06)

MONTANA PASTORAL Bekçisi değilim bir çocuğun kuşkularının. Korkuyu gördüm çöreklenmiş yılan kalktığında. Susuzluğu, çimenlerin yandığı erken mayıs ta Ve devedikeni, hardal ve yabanıl yulafın dayandığı. (J.V. Cunningham<1911-1985>-Nice Damar; Şiir Atlası, Cevat Çapan, Cumhuriyet Kitap, 12.02.04) KÖR ------ Ve bu akşam korkunç evliliğimizi kutlarken Tapılası gözlerine saplayacağım çeliği İlk öpüşüm yabanıl bir öpüş olsun Sonra da yönlendireceğim güvensiz adımlarını (R. Desnos<1900-1945>, hayır, aşk ölmedi, sa:51) NEKROLOGLAR Nekrologların hepsi iyiliklerle duygulu sözlerle unutmama vaatleriyle dolu... o halde sağlar arasındaki bu yabanıl nefret niye? <Nekrolog: Yun. : Ölüm haberi, ölüm duyurucusu ; Necrology: Ölüm nedenleri ve istatistiklerini tutan bilim dalı> (Blagoy Dimitrov-Ahmet Emin Atasoy; Şiir Atlası, Cevat Çapan, Cumburiyet Kitap, 05.05.05) YABANIL SU NE KADAR DURGUN yabanıl su ne kadar durgun sen ona binerken sen vururken onun yüksek beyaz kalçalarına denetim sendeyken; (G.F. Dutton <d.1924>-nice Damar; Şiir Atlası, Cevat Çapan, Cumhuriyet Kitap, 21.01.10) Gene de meydan okuma burada yatar. Etnik ve dinsel nedenler yüzünden birbirlerinin vuran yetişkinlere hoşgörüyü öğretmek boşa yitirilmiş vakittir. Çok geçtir artık. Öyleyse, yabanıl hoşgörüsüzlükle daha en baştan, en küçük yaşlardan başlayan sürekli bir eğitim aracılığıyla, bu hoşgörüsüzlük bir kitapta yazıya dökülmeden, fazlaca yoğun ve katı bir davranış kabuğu haline gelmeden savaşılmalıdır. (U. Eco, Beş Ahlak Yazısı, sa:104-5) Chiara... Kadının, doğuştan öylesine ters olan yapısı, ermişliğe yücelince sevecenliğin en soylu aracı olabilir. Yaşamımın nasıl en arı bir erdenlikten esinlendiğini bilirsin, William. (Üstadımın bir kolunu sımsıkı tuttu,, bilirsin nasıl... yabanılca -evet, yabanıl sözcüğü doğru- nasıl yabanıl bir tövbe susuzluğuyla içimde etin çağrısını köreltmeye, kendimi yalnız Çarmıha Gerilmiş İsa nın sevgisine açık bir duruma getirmeye çalıştım... (U. Eco, Gülün Adı, sa:92) Tüm bu saydığım tepeler, şu veya bu zaman; annemin sessiz sedasız öldüğü gibi, sessiz sessiz -sarı ya da kırmızı- kanlarını bu yabanıl topraklara akıtmış binlerce ve binlerce insanoğlunun hunharca savaşlarına sahne olmuştur. Sonuç? (İ. Ersevim, Bir Doğumun Hikayesi-Pork Chop Hill Savaşı, sa:122) ARKAS - ---------- Çünkü sevecenlik insan kılığına bürünüp İnince gökyüzünden kuramaz hiçbir yerde Büyük eğemenliğini burda olduğu gibi.

Burda bir yeni ulus, yabanıl, kara ruhlu, Yiğitlik, canla dolu, korkularla duygulu, İnsan ömrünün ağır yazgı yükünü taşır. (J.W. von Goethe<1749-1832>, Iphigenie Tauris te, sa:93) FIRTINA HABERCİSİ NİN TÜRKÜSÜ <1901> -------------------------------------------------- Gök gümbürdüyor. İnliyor dalgalar, bulanıp bir öfke Köpüğüne, rüzgarla ağız dalaşında. Ve rüzgar sımsıkı Kucaklayıp bir dalga sürüsünü, yabanıl bir öfkeyle olanca gücüyle fırlatıyor kayalara. O zümrütten yığın, dağılıp parçalanıyor, tozda ve serpintide. (Maksim Gorki <1868-1936>, çağdaş rus şiiri antolojisi, Ataol Behramoğlu, sa:28) RAKAMLAR <1912> Sizi süzüyorum, ey rakamlar Yabanıl hayvan derileri içindeki sizi, Elinizle dokunurken kökü sökülmüş meşelere. Birliğini sunuyorsanız kıvranarak yılan gibi (Velimir Hlebnikov<1885-1922> -Kanşaubiy Miziev/Ahmet Necdet; Şiir Atlası, Cevat Çapan, Cumhuriyet Kitap, 28.02.02) ELLİSİNDE BABAM Gizemli ekonomi patlatıyor düğmelerini gömleklerinin ve izin veriyor kredi limitini aşmana çeşitli yabancı bankalarda. -Dünya kadar eder o. Bir keresinde seni gerçekten bir yabanıl olarak düşledim, atalarına çekmiş, iyi donanımlı, zayıflıkları olmayan. Güçlü isteklerin adamı, içgüdüleriyle yönetilen. (Michael Hoffmann<d.1957>-Nice Damar; Şiir Atlası, Cevat Çapan, Cumhuriyet Kitap, 19.10.06) Burada insan kendini doğanın kucağında sanabilirdi. Burası yaban yaşam kokuyordu. Ertesi sabah kolerayı ve korunmak için sarımsak yemeği ve boynuma o kristal kafur topunu asmayı unutmuştum bile. O söğüt korusu ve içinde barındırdığı o kuşlar evreni benim için bir cennet köşesi sayılırdı. (P. Istrati, Kodin, sa:70) Sökükleri Dikmek İçten, dıştan, arkadan, çaprazlama. Biçimsel hareketler daraltıyor giysileri. Dikiş atmak şiiridir bir cerrahın, bir Çin puludur, suskun oyunudur kumaşın. Yabanıl lekeler. Kan patikaları sonra, kalınlaşan kabuğu yaranın, makara deliği. (Ingrid de Kok-İlyas Tunç; Şiir Atlası, Cevat Çapan, Cumhuriyet Kitap, 02.03.06) Ama bir başka fotoğrafta, aklımdan hiç çıkaramadığım gözleri ışıl ışıl, karnı şişmiş, ağzı ve burnu yara ve çıbanlarla kemirilmiş oğlanı görür görmez tanıdım. Kendisini gizemli bir yabanıl hayvana çeviren, yalnızca dişlerin, damağın ve bademciklerin göründüğü o göçüğü tıpkı bize gösterdiği saflık ve doğallıkla fotoğraf makinesine de sergilemişti. (M.V. Llosa, Masalcı, sa:9)

ŞAİR BİR ÇİÇEK ANIMSAR DERLENMİŞ BAHARLA ---------------------------------- Matemleri tehlikeleri tanıdım Ve yabanıl sıkıntıları onca zaman. Geç bir kalem! Mademki geçkin kalbimdeki çocuk, Koruyarya körpeliğini, bir gül kalmış Nisandan. (Catulle Mendes<1841-1909>-Galip Baldıran; Şiir Atlası, Cevat Çapan, Cumhuriyet Kitap, 18.03.04) KUZEYLİ KIZ KARDEŞİM ------------------------------------- Ve ilerler içine ormanın ve bana avuç dolusu kar getirir, ulu bir köknar, bir yabanıl kekik tadı, yalnızca kendi sevincinin tadı olanölümü de içeren açık tuttuğu korkusuz yollar. (Grace Nichols<d.1950>-Nice Damar, Şiir Atlası, Cevat Çapan, Cumhuriyet Kitap, 20.03.08) Şiirin Belirlenmesi <Azer Yaran a Saygı> ------------------------- Bu, tatlı, yabanıllaşan bezelye, Bu, kabuklar içinde evrenin gözyaşları, Bu, Figaro, sehpalardan ve flütlerden Yuvarlanıyor dolu sağanaklarıyla. (Boris Pasternak<1890-1960>-Azer Yaran; Şiir Atlası, Cevat Çapan, Cumhuriyet Kitap, 27.10.05) GÜNAHKAR KADIN ---------------------------- Yazılmadık binlerce yasa var beni yok etmeye yönelik hepsi. Yazıp çizilmiş o sayısız yapraklar benim ağır günahlarımın listesi. Yolsuz ayaklar yarışıyor aralarında beni hemen çarmıha germek hırsıyla. ----------------------------- Yabanıl sellerce fışkıran lavlar beni silip eritmeyi amaçlamakta. Ama ben, günahkar kalıyorum yine de. (Vanya Petkova<d.1944>-Ahmet Emin Atasoy; Şiir Atlası, Cevat Çapan, Cumhuriyet Kitap, 16.08.07) Acıklı Kadiş (*) ---------------- Yabanıl elma bahçesinin Taurus nişanlı hasatçısı, dünya bataklığından sis toplayan haberci, on dokuz yaşının on birinci ayında intihar edenlerin hepsi için oku, kendi acıklı kadişini: Dua et hayatta, Bir tünel gibi üzerlerine çöküp unufak etse de sevdiklerimizi. (*) Musevilerin ölüleri için okudukları dua (Adrienne Rich <d.1929>-barış Özkul; Şiir Atlası, Cevat Çapan, Cumhuriyet Kitap, 08.01.09) Ah! Ey genç sevdalılar! Talihsiz analar! Ey sevgili aile!... Sizden aonra hiç kimse bu bakımsız toprakları bellemeye ya da şu yıkık kulübeleri onarmaya kendinde cesaret bulamadı. Keçileriniz başıboş kaldı,

yabanıllaştı. Yemiş bahçeleriniz bozuldu. Kuşlarınız uçup gitti. Şimdi bu kayalıkların üstünde dolaşıp uçan atmacaların çığlıklarından başka bir şey işitilmiyor. (B. de Saint-Pierre, Paul ve Virginie, sa:140) KİRLİ MANZARA <Jackstraws-Mikado nun Çöpleri nden> Kırlara serpilmiş, parlak Yabanıl çiçekler mevsimi. Kor-kızıl yaz meltemlerini Öpmekten körkütük sarhoş hepsi. (Charles Simic<d.1938>-Nazmi Ağıl; Şiir Atlası, Cevat Çapan, Cumhuriyet Kitap, 24.02.05) CENAZEMİ GÖRDÜM ------------------------------- Dalgın ve kaşlarını çatmış, Görüyorum alacaklıları, Bulanıktı ve çok korkunçtu Onların yabanıl bakışları. (Konstantin Sluçevskiy<1837-1904>-Kanşaubiy Miziev/Ahmet Mecdet; Şiir Atlası, Cevat Çapan, Cumhuriyet Kitap, 19.04.07) UÇSUZ BUCAKSIZ, YABANIL STEPLER <1920> Uçsuz bucaksız, yabanıl stepler Soğuk, karanlık yurdum benim Orada yedi bitirdi beni keder Orada boğulup kaldı sesim. (Fyodor Sologub<1863-1927>, çağdaş rus şiiri antolojisi, Ataol Behramoğlu, sa:25) PARMAKLARIN MESELİ Kim diyor parmaklar eşit değildir diye? Sezdiler parmaklar şaşılası cambazlıklarıyla aremu reformlarının edepsiz rollerini. Parmakların hızlı bacakları çiğnedi tarihi yalanları engin düşlerin uçurumlarını geçti yabanıl özlemlerle göçebe olan. (E. Egya Sule<d.1976>-İlyas Tunç; Şiir Atlası, Cevat Çapan, Cumhuriyet Kitap, 09.07.09) Üzümlerinden koyu pembe, yüksek dereceli bir şarap çıkarılıyor, sanırım adadaki tek içecek bu zaten, bir de yabanıl otlardan elde edilen bitki çayları var, tadları buruk ama pek hoş kokulular, soğuk olarak da bol bol içiliyorlar. (A. Tabucchi, Gittikçe Geç Olmakta, sa:27) NOEL SONELERİ <1934> II Ah, İsa, seviyorum senin yabanıl gökyüzünü çınlatmanı Ve düşünmeliyim biraz geçmişi: On yaşında pis kokan bir yalan söyledim Neden sonra bir kara çocuğun kırbaçlanmasını; ama şimdi sonunda

Tutuldu tam bir kızıllıkla, geçmiş yıllar. (Allen Tate<1899-1979>-Nice Damar; Şiir Atlası, Cevat Çapan, Cumhuriyet Kitap, 05.12.02) Vronski, perona yığılmış çuvalların uzadıkça uzamış akşam gölgesinde, sırtında uzun paltosu, şapkasını gözlerinin üzerine bindirmiş, elleri cebinde, yirmi adım gidince hızla geri dönerek, yabani bir hayvan gibi dolaşıyordu. (L. Tolstoy, Anna Karenina, Cilt:III-IV, sa:664-5) Donakaldım. Hiç böyle ölçüsüz bir öfke görmemiştim. Karşımda duran bir insan değil, yabanıl, yırtıcı bir hayvandı. Donakaldım. Suvenir ise korkusundan masanın altına saklanmıştı. (I. Turgenyev, Bozkırda Bir Kral Lear, sa:85) MEKTUP Anımsıyor musun deniz ile makineleri ve yapışkan kaeanlıkla dolu o ambarları? Ve Filipin lerle süslenmiş yabanıl hayalleri, bir de Magosa düşlerindeki kocaman yıldızları? (Nikola Vaptsarov<1909-1942>-Ahmet Emin Atasoy; Şiir Atlası, Cevat Çapan, Cumhuriyet Kitap, 10.09.09) MAĞARA ADAMI RESİM ÇİZMEYİ ÖĞRENİYORDU Mağara adamı resim çizmeyi öğreniyordu. Ve hiç gerek duymadan zarif olmaya Başladı yontmaya kaba bir bizonu Ağır bir taşla mağaranın duvarına. Rastlansal bir adım! Belalı bir çaba! Resim tamamlandı - ve ilk kez yaradılışından beri Buğulandı gözyaşlarıyla Yabanıl bakışlı gözleri. (Yergeni Vinokurov<1925-1993>, çağdaş rus şiiri antolojisi, A. Behramoğlu, sa:169) Öteki ağaçlar, ulu ve dimdiktiler. Çok düzgün aralıklı sayılmazlardı, yine de bir kilsenin sütunlarını andıracak kadar; çatısız bir kilisenin, bir açık-hava katedralinin; kırlangıç uçuşlarının, ağaçların düzeni yüzünden bir çizim oluşturduğu bir mekanın sütunları kadar düzgündüler; tıpkı Ruslar gibi, yalnızca müziğe değil, sanki kendi yüreklerinin duyulmayan atışına daayak uyduran kırlangıç uçuşlarının. (V. Woolf, Perde Arası, sa:61-2) PAZAR SERGİLERİNİ tatsız meyveler kokusuz çiçekler ele geçiriyor dizili aynı boyalı gözlerimiz aldanıyor ama yabanıl burunlarımız asla (Ekaterina Yosifova<d.1941>-Hüseyin Mevsim; Şiir Atlası, Cevat Çapan, Cumhuriyet Kitap, 14.09.06) İNSAN <Gümüş Çağ Rus Şiiri - 1911> --------- Ve Babil in kralı akıl uçunca Tanrı isteğiyle yabanıl olmuştur, Dağların güneşle yanmış yamacında Acı ot suyuyla beslenmeyi bilmiştir.

(Mihail Zenkeviç<1891-1973>-Kanşaubiy Miziev/Ahmet Necdet; Şiir Atlası, Cevat Çapan, Cumhuriyet Kitap, 22.04.04) Mesela, Rognes de bir okul öğretmeni var, şu Lequeu denilen herif, sabandan kaçmış bir adam, handiyse ekip biçmekten dar kurtulduğu toprağa karşı kinden kuduran bir herif. Şimdi bu adam, öğrencilerine her gün yabani muamelesi, hödük muamelesi yaparsa, okuyup yazmış bir adam gibi onları hor görüp babalarının gübresine hakaret ederse, onlara, yaşadıkları hayatı nasıl sevdirir? (E. Zola, Toprak1, Cilt:I, sa:202) Yaban öküzü gibi içini çekmek : Çok derin içini çekmek Herkes susuyordu. İhtiyar, yaban öküzü gibi içini çekti ve çatal asasını ileri doğru uzatarak, kalablık içinde kayboldu. (N. Kazancakis, Günaha Son Çağrı, sa:380) Yad (eller, iller) : Yabancı, el (ülkeler) Tüm bu saydığım tepeler, şu veya bu zaman,... kanlarını bu yaban topraklarına akıtmış binlerce ve binlerce insanoğlunun hunharca savaşmalarına sahne olmuştur. Sonuç? Niye tarih yazımını; sıcak, şömineli, koloniyel tip evlerinde pipo içen veya şımarık çocuklarıyla yad ellerde tatil yapan entellere bırakmıyoruz? (İ. Ersevim, Bir Doğumun Hikayesi, sa:123) Pencereden melül melül Bakan dilber kiminsin sen Yarin koyup yad illere Yakan dilber kiminsin sen (Melül melül: Kederli kederli) (Muhibbi-Prof.Dr. M.F. Köprülü, Türk Sazşairleri III, xıx.-xx. yy., sa:542) Ya..., Ya da, Yahut, Ya... ya : Şu veya bu; Bu veya diğeri Tanımlamaya Prelüd ler - LXXXIV Onun hangi yüzü takındığını tartışmayacağız: o kız gittiği için buradan bir saat önce. Nereye gittiği Başka bir konu. Kuzeye, güneye, adam ıslık çaldığında, ya da istek duyduğunda gitmişti o -------------------------------- Civandadır o. Başınızı yastık gibi dayayabilirsiniz bir bulutun üzerine, onun göğsüne dayar gibi, ya da bir meteorla uyumaya çabalayın, uyandığınızda o gitmiştir, kendi eliniz yanağınızın altındadır. (Conrad Aiken-Nice Damar; Şiir Atlası, Cevat Çapan, Cumhuriyet Kitap, 10.10.02) İşte eylülün ilk sabahlarından biri. Aldınız gazetenizi, okuyorsunuz. Çabuk çabuk bir yere, bir işe koşuyorsunuz. Ya da yan gelmiş, bir koltukta ilgisiz göz gezdiriyorsunuz. Karşı karşıyayız, dostça ya da düşmanca. Severek ya da kızarak... Hepsi mümkün. İnsan için hepsi... (O. Akbal, İstinye Suları-Dostlarla Söyleşi, sa:153) Ölümüm Ötesinde Bitmeyen Sevda <Cortegena 1972> İstanbul u düşünmek gibi olmalı ya da hava alanındaki buz gibi geceler sakalın küle döndüğü Karayip lerin üstünde dokuz bin metrede şafak sökerken ya da o gün sabaha karşı

Lester in benzersiz çalışı (José Maria Alvarez-Ayşe Nihal Akbulut; Şiir Atlası, Cevat Çapan, Cumhuriyet Kitap, 11.11.04) Zamanımın bir kısmını din derslerini çalışmak üzere annemle geçiriyordum. Şimdiden dualarımın çoğunu ezbere biliyordum. Annem mutfakta yemek pişirirken ya da ütü yaparken onunla oturuyordum. O benden filanca duayı okumamı istiyor, ben de okuyordum. Bu beni çok mutlu ediyordu. (Rudolfo Anaya, Kutsa Beni, Ultima, sa:213) KÜL MEZARLIĞI ----------------------- IV Ateş hiç in tanrısıdır -dedi şair- <Rilke> hiç tir ve asla eğitimle denetlenemez ya da başka bir şeyle o her zaman ısrar eder inatla karşı çıkar. <Capitan Elphistone, 1988> (Blanca Andreu<d.1959>-Olcay Öztunalı; Şiir Atlası, Cevat Çapan, Cumhuriyet Kitap, 02.10.98) MEDEİA ----------- Elveda utanç! Elveda iyi adım benim! Varsın korusun güçlerim onu, gitsin gönlünün çektiği yere, gitsin hiç incinmeden. Bana gelince, yarışmadan galip çıktığı gün ölüp gideyim; ya ilmeği geçirip boynuma sarayda, ya da içerek ölümcül ilaçlardan. (Apollonius, antikçağ anadolu şiiri antolojisi, sa:20) VİZİGOTLAR ----------------- Biliyoruz yıkıldığını hangi kentlerin ya da terk edildiğini karışıklık yıllarında, ama kurtuldu ötekiler.. (John Ash<d.1948>-Nice Damar; Şiir Atlası, Cevat Çapan, Cumhuriyet Kitap, 27.12.07) 1 -- İbn-i Meymun a göre, her sözcük tanrıya ve Kutsallığa atfedilince istiareli bir anlam kazanır. Böylece, bu durumda, çıkmak fiili tanrıdan kaynaklanan bir anlam edinir. Geri dönmek fiili de aynı bağlamda, eylemin kesikliğinden dolayı, kutsal irade ya da eyleme göre istiareli bir anlam kazanır. (Gerard Augustin<d.1942>-Metin Cengiz/A.Halit Bedirboz; Şiir Atlası, Cevat Çapan, Cumhuriyet Kitap, 18.05.02) Peter Martyr 1505 yılında şunları yazmıştı: Eski yazarların hep bahsettikleri altın dünyada yaşıyor gibiler, yalın ve masum, yasaların zorlaması yok, kavga yok, yargıçlar ya da dilekçeler yok, yalnızca doğayla mutlu olmayı öğrenmişler. Ya da, yarım yüzyılı aşkın bir süre sonra, o her yerde hazır ve nazır Montaigne in de dediği gibi, Kanımca, bu uluslarda bizzat tanık olduğumuz şeyler, yalnızca şairlerin anlattığı o Altın Çağlar tablolarını ve insanlığın o zamanki mutluluğunu gösteren tüm buluşlarını aşmakla kalmıyor, felsefe arzusu ve kavramının ta kendisini de gölgede bırakıyor. (P. Auster, Cam Kent, -New York Üçlemesi 1-, sa:48) SON AZIK Taşları suçlamayacaksın ya da artık taşların ötesindeki benliğini beklemeyeceksin ve diyeceksin

yüzüm bir taşa dönüşmeden önce yas tutmazdım taşlar için. (P. Auster<d.1947>, duvar yazısı, sa:23) Bu noktada bilinmeyen, adamın yazılı kağıdı mı okuduğu, yoksa doğrudan duvara mı gönderme yaptığıdır. Şöyle olabilir: Okumayı unutmuştur, ama nesnelerin kendilerini hala tanıyabilmektedir ya da tersine, nesneleri tanıma yetisini yitirmiştir, ama okumayı hala unutmamıştır. (P. Auster, Yazı Odasında Yolculuklar, sa:9-10) Adama yol vermek için çekilip merakla baktı; onda sanat adamlarının babacanlığını ya da sanatsever kimselerin iyilik etmekten mutluluk duyan özyapısını bulacağını umuyordu. (H. de Balzac, Bilinmeyen Başyapıt, sa:13) yağmur yıldızlar gibi parlıyor kara saçlarında gecenin yağmur, yıldızlar gibi parlıyor kara saçlarında gecenin siz olarak sevmek sizi, sevmektir sizi olduğunuz gibi ilk damla anlaşılmaz gelince birine, size değil, ---------------------------------------------------------------- yakın sokuluyorum size, sizden ayrılacağımı bilmeyen yoğun yağmurdan daha yakın, ayrılacak mısınız siz benden ya da sokulacak mısınız bana yine de daha yakın (Shabbir Banoobhai<d.1949>-İlyas Tunç; Şiir Atlası, Cevat Çapan, Cumhuriyet Kitap, 12.10.06) KUTSAMA -------------- Onu ürkek süzer sevmek istedikleri, Ya da, sessizliğinden aldıkları güçle, Araştırırlar canını yakacak yeri, Ve yavuzluklarını denerler üstünde. Ya çiğneyip geçer suçlu kafamı Ya biçer gövdemi tam ortasından. (Ch. Baudelaire<1821-1867>, Kötülük Çiçekleri, sa:27;199) -Uyku sorunu sizi çok düşündürüyor, anlaşılan, dedi şaşkın bir tavırla. Çocukken yaz kamplarına giderdim, yerde kuştüyü bir şilte üzerinde, ya da bir çadırda hep birlikte yatardık. Benim için sorun değil. (N. Berberova, Kara Acı, sa:19-20) ELEJİ <1870> Söyle, yoksul halkım, söyle, kim seni Köle beşiğinde böyle sallayan? O mu, hani çarmıh üstündekini delik deşik etti çivilererek ya da seni masallarda tavlayan Sabrın sonu selamettir! diyerek. (Hristo Botev<1848-1876>-Ahmet Emin Atasoy; Şiir Atlası, Cevat Çapan, Cumhuriyet Kitap, 02.02.06) Fundahl ın oğlu, kızı ya da karısı, kim duruyorsa kapıda, arkasına dönüp karanlık kordidora doğru bağırırdı: Baba, öğretmen bey geldi. Babam sessiz sedasız beklerken ben arkasında durup Fundahllar ın akşam yemeğinin kokusunu kafamdaki deftere geçirirdim. (H. Böll, İlk Yılların Ekmeği, sa:13) Şakayık, o haldeyken bile, şaşmaktan kendini alamadı: David kapıyı niye kitlemişti? Şakayık gelmesin diye, besbelli! Ya da kendisi dışarı çıkmasın diye! David şimdi işitmişti: -Kim o? diye seslendi.

-Ben, Şakayık! Babana fenalık geldi! (P.S. Buck, Şakayık, sa:295) KUTSAL TOPRAKLAR Sürerken çocukluk Filistin gibi; şarap rengi haritalar, balık pulu ya da parşömenden sayfalar ya da bir matematik alıştırması gibi: fırlatılan taş ve yayılan dalgacıklar (John Burnside<d.1955>-Nice Damar; Şiir Atlası, Cevat Çapan, Cumhuriyet Kitap, 26.06.08) Dünya sonunda tarihi yener her zaman. Djémila nın dağlar, gök ve sessizlik arasında kopardığı bu taş çığlığının şiirini biliyorum: açık görüşlülük, aldırmazlık, umutsuzluğun ya da güzelliğin gerçek göstergeleri. Şimdiden bıraktığımız bu büyüklük karşısında yürek daralıyor. (A. Camus, Düğün-Djémila da Yel, sa:35)... bu unutuş toprağının üzerinde yılların karanlığında yol alırken, patlama sırasında can çekişen annesinin yüzünü de yüreğini burkan bir tatlılık ve kederle yeniden görüyordu. Herkes ilk adam dı bu unutuş toprağında, kendisi de tek başına kendi kendini yetiştirmiş, babasız yetişmiş, babanın, dinleyecek yaşa gelmesini bekledikten sonra, ailesinin gizini, ya da eski bir acıyı, ya da yaşam deneyimini anlatmak üzere yanına çağırdığı şu anları, gülünç ve iğrenç Polonius un bile Laerte yle konuşurken birdenbire büyüyüverdiği şu anları hiç tanımamıştı. (A. Camus, İlk Adam, sa:154) BELFAST KONFETİSİ ------------------------------- Karşıdan karşıya ölçülü ve kibar bir masada, Calvin Klein ın Obcession ıyla. Onun işleri iyi gitmişti. Kızı son gördüğünden beri. Onlar ayırmış tüm yılların konuşması, her ne Onları ilk ayırdıysa. Para konuşması, başka bir şeyin konuşması. Olarak ifade edilmiş, nasıl kimi şeylerin satın alınamayacağının. Ya da belki satın aldığınız addır, şeyin kendisi değil. (Ciaron Carson<d.1948>-Nice Damar; Şiir Atlası, Cevat Çapan, Cumhuriyet Kitap, 30.06.05) Kılıcın uzun süre kınında kalmasın ki, paslanmasın. Ve kılıcını çektiğinde, bir iyilik yapmadan, yeni bir yol açmadan ya da düşmanın kanını tatmadan asla kınına girmesin. (P. Coelho, Hac, sa:18) Üzerinde hala kahvaltı artıkları duran masaya oturuyor; hayal kurmaya başlıyor ya da da uzanıp yatıyor, bir bıçak alıp tırnaklarını temizliyor, bir şeyler olmasını, çocuğun okuldan gelmesini bekliyor. Ya da dairenin içinde dolaşıyor, çekmeceleri açıp kapatıyor, şunu bunu elliyor. (J.M. Coetzee, Petersburg lu Usta, sa:269) Sonra toparlanıp ayağa kalkıyor. Galiba geç kalınmış, diyor kadına. Ona daha fazla yardım edemiyorum. Perşembe günü gelecek doktoru bekleyebilirsin ya da keçiyi bana bırakabilirsin. Onun işini sessizce bitiririm. Buna itiraz ermez. Yapayım mı? Burada kalsın mı? (J.M. Coetzee, Utanç, sa:98) Olası, eğer Roma da sıkı dostları varsa, bu iklimden de sağ kurtulabilirse Ravenna daki filoya terfi edebileceğini düşünüp keyifleniyordu. Ya da eski Roma giysileri içinde genç ve nazik bir yurttaşı düşünün; belki

zar oyunlarına fazlaca düşkün bir genç, anlarsınız ya, buraya bir valinin, vergi tahsildarının veya tüccarın peşinde talihini kovalamak için gelmiş. (J. Conrad, Karanlığın Yüreği, sa:37) Ayna Görmek inanmaktır. Düşünülen ya da söylenen her ne ise, bu dur durak bilmeyen amansız ölümlerle böyle bir inanç noksan (Robert Creely<d.1926>-Evrim Yalınalp; Şiir Atlası, Cevat Çapan, Cumhuriyet Kitap, 04.09.03) RASGELE BİR TEMASTAN ---------------------------------------- Gizliyoruz üzüntümüzü Hala tedavi edilemeyen bir düş kırıklığıyla yaşayarak -------------------------------------- Ya da satarak bir çocuğun ayakkabılarını, gönderemeyeceğimiz için artık okula Temizleyerek ishalini yatalak bir teyzenin (Jeremy Cronin<d.1949>-İlyas Tunç; Şiir Atlası, Cevat Çapan, Cumhuriyet Kitap, 21.06.07) Kimsin Sen, Phyllis? Kimsin sen Phyllis? Biliyoruz kuleleri mesken edindiğini, --------------------------- daha enfes olduğunu dudaklarının arasındakinden, içtiğin bira karahindibadan ya da zencefilden, tabakların İngiliz porseleni, oturağın sağlam ve güzel, biliyoruz. (Sarah Day-Sevcan Yılmaz; Şiir Atlası, Cevat Çapan, Cumhuriyet Kitap, 07.07.05) ÖKÜZ VE GÜL -------------------- Parlak tüylerine nice yansımalar katarak ve, lekeden doğmuş leke olarak, yansıtarak Masalsı gölgesini gelecek bir yağmura Ve kelebeklerin belirsiz uçuşuna susamış toprağın üzerinde, Ya da yalnızca havadan ve yarım aylarının dalları arasında Bir çiçek hayaleti gibi büyüyen parıl parıl bir gülden gelen (R. Desnos<1900-1945>, hayır, aşk ölmedi, sa:131) YARDIM EDEMEZLER ------------------------------- Bir düşünün nedir zorlayan insanı, Kendisini ya da bir başkasını öldürmeye? Zorunlu kılmaz mı zulüm Zulmedene karşılık vermeyi? (Şeyh Abdürrahim Müslim Dost, Guantanamo dan Şiirler, sa:50)

İşte İvan İlyiç in kendi kendine söyledikleri bunlar ya da buna benzer şeylerdi. (İnsan hele biraz çakır keyif bulunduğu anlarda, aklından neler geçirmez ki...)... Ne de iyi olacaktı, şu düşündüğünü yapsaydı! Ama ne yazık ki, o anda normal halde değildi. (F. Dostoyevski, Tatsız Bir Olay, sa:25) Sonsuz acılar, küçük düşürülmüşlük duyguları içinde kendi kendimi yer bitirirdim; belki benim asıl istediğim de buydu. Gelip geçenlerin ayakları arasında, utanıp sıkılmadan, fıldır fıldır dolaşır; adım başında ya bir generale ya da bir süvari veya hassa subayına ya da bir hanımefendiye yol verirdim. (F. Dostoyevski, Yeraltından Notlar, sa:74) Talihin bir cilvesiydi yaşananlar, duyudışı bilmenin sonucuydu; şimdi de iliğine işleyip onu ele geçirmeye hazır olarak yüzeye çıkıyordu. Dinlerken kendini hafiflemiş, bomboş hissetti Hogarth, iradesinden, hırslarından ya da arzularından, dahası hastasına duyduğu ilgiden yoksun kalmıştı. (L. Durrell, Karanlık Labirent, sa:82) Ancak bundan sonra, söz konusu kültür modelinin gerçek çerçevesi içersinde bu biçimlerin geçirdikleri deneyimin gerçekten bir değer taşıyıp taşımadıkları ya da o uygarlığın diğer uygulamaları ve entelektüel yönleri ile herhangi bir ilişkisi olmayan kuşkulu bir ögesini oluşturup oluşturmadıkları anlaşılabilir. (U. Eco, Açık Yapıt, sa:37) Ya da bazen, altı normal arışa (ortalama bir arşına tekabül eden ölçü) karşılık gelen geometrik arışın belirtildiğini söylüyordu. Uzun sözün kısası, birkaç sabah, didinip duran o iyi yürekli adamı izlemek çok eğlenceli oldu, Tapınak ın her yıkılışında da gülmekten yerlere yatıyorduk. (U. Eco, Baudolino, sa:136) Ruhu yatıştırmak için kilisenin iyi büyüsü gibi yoktur. Ben günahını çıkardım, ama bilinmez. Git, Tanrı dan seni bağışlamasını dile. Başıma oldukça hızlı bir şaplak indirdi; belki de babaca ve erkekçe bir sevgi ya da hoşgörülü bir kefaret belirtisi olarak. Ya da belki (o anda bir suçluluk duygusuyla düşündüğüm gibi) yeni ve canlı yaşantılara susamış bir adamın bir tür iyicil imrenisiyle. (U. Eco, Gülün Adı, sa:361) Birçok kızla hizmetçi ona aşık oldu ve kadınlar aynı caddelerde, ilkbaharın son demlerinde sabahleyin ya da yazın akşama doğru, günbatımından hemen sonra onu gördüklerinde iç geçirirlerdi. (M. Eliade, Yaşlı Adam ve Bürokratlar, sa:89) BİLİNMEYEN KONUK : -------------------------------- Boşlukta kalır ayağınız, sendelersiniz. İşte o anda, bir hınzır merdivenin insafına kalmış Bir eşya gibi hissedersiniz kendinizi. Ya da bir ameliyatı alın. Doktorla, operatörle görüşürken, Hastanede yatağa girer, Hemşireyle konuşurken, siz sizsinizdir hala. (T.S. Eliot, kokteyl parti, sa:34) Kızgın güneşin altında, mavi, yeşil, sarı ve mor ışınların içinde tek başıma ya cennette ya da masallardaki sırça sarayların birinde sanırdım kendimi. Oraya kimsenin gelmesini istemezdim. Tek başıma düşler kurardım, ışınlarla oynayarak. Ama içerde evcilik oynamaya bayılırdım, masanın altına girer, masa örtüsünü yere kadar çeker, ne kadar karanlık olursa o kadar hoşlanır, mika fincanlarımla kahve ikram ederdim gelene. (A. Erhat, Gülleyla ya Anılar, sa:28)... Niye bilmem, beybamızdan hiçbir yanıt verilmezdi. O yok O, uzaklara gitti! Niye bilmem, beybamızdan hiç şikayetimiz olmadığı halde, yine de annemizi isterdik. Ya hiç cevap vermezsek? diye sormuştum dün akşam. O zaman Hakim Amca sizi başkasına verir. Ya da sizi bir yerlere kapar! Size kim bakıyor? Ben değil miyim? Haydi yat da uyu, yarın erkenden gideceğiz! (İ. Ersevim, İsmayil, sa:5)

Mesel -------- olmam gereken çocuk, elini bırakıp gittiğimde, yineledikleri -kulağımdan hiç aklımdan çıkmasın diye - şu ya da bu kavram. Anam istemez yüzü yer olsun benden ötürü. (Pablo Armando Fernandez<d.1930>-Ayşe Nihal Akbulut, Şiir Atlası, Cevat Çapan, Cumhuriyet Kitap, 03.04.08) Başrahip Şahabarim Salambo nun yanına geliyordu. Ama hiç konuşmadan gözlerini üzerine dikip seyrediyor ya da bir sürü söz söylüyordu; ona yaptığı sitemler her zamankinden daha acıydı. (G. Flaubert, Salambo, sa:303) Hep tilki kürkünden bir paltoya bürünerek evinde dolaşıyor, uyruğuna adalet dağıtıyor, komşuları arasındaki kavgaları yatıştırıyordu. Kışın lapa lapa kar yağışını seyrediyor ya da hikayeler okuyordu. Bahar gelince, katırına binerek, küçücük yollardan yeşeren başakların yanına kadar gidiyor, köylülerle konuşarak öğütlerde bulunuyordu. (G. Flaubert, Üç Hikaye-Konuksever Ermiş, sa:52) DUVAR ---------- köy evlerinin damından horoz seslerini duyayım diye kaçıyorum senden kırların eteğinde yeşilliklere ayağımı sağlam basayım diye ya da çimenlerin soğuk çiğini içeyim diye (Furuğ-Ferruhzad-<1935-1967>, yeryüzü ayetleri, sa:42) Asker azığını aramızda paylaşabilir ya da her gün birimiz yiyebilirdik; kendisi nasıl olsa yemeyecekti. Öyle hanım evladıydı ki; koğuştaki kovaya sıçmamak için ertesi günkü havalandırmayı bekler, avludaki helaya yapardı kakasını. Düdük, tuvalet kağıdını bile getirmişti yanında. (Y. Haşek, Aslan Asker Şvayk, sa:119) Ben sinirliyimdir, öfkem olmadık yerlerde, olmadık olaylar karşısında patlar ve denetmimden çıkar: sözgelimi bir yerde boşu boşuna bekletildiğimi sanıyorsam, otobüste ya da metroda itilip kakılıyorsam... öfkem kabarır ve o anda çocukça olduğunu kavrayamadığım bir tepkiler dizisi çıkar ortaya. (L. Hellman, Şarlatanlar Dönemi, sa:49) Yaşamak isterler doğduklarında yazgılarıyla karşılaşmak (ya da, daha çok, huzura kavuşmak ölümde) ve çocuklar bırakırlar arkalarında yazgılarıyla karşılaşacak (Herakleitos, Kırık Taşlar, sa:106) Sevgilim?.. Neler oluyor? diye sordu Colette yarı uyur yarı uyanık. Sanırım Korint Kanalı ndan geçiyoruz, diye yanıt verdi Chester. Ya da başka bir gemiye bindirmek üzereyiz. Şu sıralar kanalda olmamız gerekiyordu... (P. Highsmith, Ocak Ayının İki Yüzü, sa:7) ANLAMIN ANLAMI ----------------------------- Kayalık bir dağın üstünde yerleştiler deri giysileriyle Sardalyalar ve bira. Baş döndürücü duvarlar. Adamın kitapları onların çocuklarıydı. Kız anladı bunu.

Ya da Anlamın Anlamı, ders notları. (Selima Hill<d.1945>-Nice Damar; Şiir Atlası, Cevat Çapan, Cumhuriyet Kitap, 21.12.06) AKHİLLEUS UN ÖLÜMSÜZ ATLARI Ve başladı çarpışma, ulaştı demir sesleri tunç göklere çıplak havanın içinden. ---------------------------------------------------- Dönmediler, ama geniş Hellespontos un kıyısında bekleyen gemilere, ne de savaşa girdiler Akhalılar arasında, bir erkeğin ya da bir kadının mezarında duran bir taş gibi öylece kalakaldılar tutarak görkemli arabayı, başları yere eğik. (Homeros <İlyada dan>, antikçağ anadolu şiiri antolojisi, sa:95)... Kutsal kitabı geniş anlamda ele almak gerekir. Onu bir sembol olarak ele almalıyız ya da ilgimizi kesmeliyiz. Efendim, siz Adem ile Havva nın gerçekten yaşamış olduklarına mı inanırsınız, bir sembol olduklarına mı? Peki öyleyse Tanrı yı gizli düşüncelerimize siper etmenize izin vermeyeceğim. Ben size yapacağımı bilirim! Hiçbir şey yapamazsınız! dedim be herifi nezaketle kapı dışarı ettim. (Ö. von Horvath, Allahsız Gençlik, sa:19) BİR BEYAZ GÜLE AĞIT --------------------------------- Apak yündün ya da meltem. Düşlere dalmış bir yıldız. Sular içinde uyanık bir ormandan geceleri. Ya dev gibi bir inciydin ertesi gün, ya koskoca bir dağ, ya da zamanın saydam ve tez canlı bir çiçeği. Çılgınca, umutla kovaldım seni. (Efrain Huerta<1914-1982>-Cevat Çapan; Şiir Atlası, Cevat Çapan, Cumhuriyet Kitap, 07.10.04) Mösyö Gillenormand, bu konuda hiçbir şey belli etmemekle birlikte, Marius ün eve getirildiğinden ya da kendine geldiğinden beri ona bir kez olsun babacığım dememiş olduğunu görüyordu. Mösyö demiyordu, doğru, ama konuşmaları evirip çevirerek, ne birini ne de ötekini söylememeyi başarıyordu. (V. Hugo, Sefiller, Cilt:V, sa:261) Ötede beride, başı sarığın şalına tümüyle gömülmüş, bileklerinde sıkılan rahatsız bir şalvar, yoksul bir Türk ya da başka bir Balkanlı görülüyordu. Adrian bir an duruyor ve acıma duygusuyla onları gözleriyle izliyordu. Ovidius Meydanı nda <Köstence de>, Makedonya Lokantası nın yerini kendisine gösterecek bir tek adama rastlamadı. (P. Istrati, Sünger Avcısı-Sotir, sa:101) Cahil bir çalgıcıya, daha doğrusu davetlilerin gözleri gece gündüz kendi dudaklarına ya da yayına bağlı kalmaktan duyduğu zevk uğruna her türlü hakareti ve dayağı sineye çeken o İbrailli çingene kemancılara benziyordum. O dinleyen gözleri tanıdım ben, severdim o gözleri. Beni bir öykücü yapan da onlardır. Ne yazık ki günün birinde büyü bozuldu. (P. Istrati, Uşak, sa:8) Vezneciler e döndü. Ardındaki de. Şöyle bir elli adım kadar gerisinden. Çıtır çıtır çıtırdıyan, adeta elektrikli bir rüzgar. Şapkasını tutmasa, uçacak. Ya bu rüzgar, delidolu, bu homurtulu bulutları dağıtır, gökyüzünü silip süpürür; ya da bu bulutlar bütün heybetiyle bu rüzgarın gırtlağına çöküp boğar. (A. İlhan, Kurtlar Sofrası, sa:7) Kuşku Duy Kendinden ------------------------------