GÖZ ÖNÜNDEKİ NESİL-2. Nureddin YILDIZ Hoca efendinin Dünya Nasıl Dönüyor? (16.) dersidir.

Benzer belgeler
İmam Tirmizi nin. Sıfatlar Hususundaki Mezhebi

فضل صالة الرتاويح اسم املؤلف حممد صالح املنجد

الصيام برؤية واحدة اسم املؤلف حممد بن صالح العثيمني

İsimleri okumaya başlarken- و ب س ي د ن ا - eklenmesi ve sonunda ع ن ه ر ض ي okunması en doğrusu.

Öğretim İlke ve Yöntemleri 1

40 HADİS YARIŞMASI DİKKAT 47'DEN 55'E KADAR Kİ HADİSLERİN ARAPÇA METİNLERİ DÜZELTİLMİŞTİR. SINIFI 5-6,7-8 1-) 9-10,11-12 SINIFI 5-6,7-8 2-) 9-10

Hor görme, aşağılama, hakir kabul etme günahını ilk işleyen şeytandır.

Değerli Kardeşim, Kur an ve Sünnet İslam dininin iki temel kaynağıdır. Rabbimiz in buyruklarını ve Efendimiz (s.a.v.) in mübarek sünnetini bilmek tüm

ORUCA BAŞLAMADA ASTRONOMİK HESABA MI GÜVENİLMELİ YOKSA HİLALİ GÖRMEK Mİ GEREKİR? İlmî Araştırmalar ve Fetvâ Dâimî Komitesi

Gizlemek. أ Helak etmek, yok etmek أ. Affetmek. Açıklamak. ا ر اد Sahip olmak, malik olmak. Đstemek,irade etmek. Seçme Metnler 25

EĞER NEBİ MUHAMMED, BENDEN YAHUDİLİĞİ VE HIRİSTİYANLIĞI İNKÂR ETMEMİ İSTESE; YAHUDİLİĞİ VE HIRİSTİYANLIĞI İNKÂR ETMEM, MUHAMMED'İ İNKAR EDERİM

ه: د ع ل ض ب او ت ن ل ه ب م ذ ت خ أ إن ا م م كي ف ت ر ك ت د ق ي فإ ن يت للا س ن و با ك ت

şeyh Muhammed Salih el-muneccid

(Dersini sabah namazından sonra yapmanı tavsiye etmekle birlikte, sana uygun olan en münasip bir vakitte de yapmanda bir sakınca yoktur.

şeyh Muhammed Salih el-muneccid

EV SOHBETLERİ 135. Sohbet SOHBET BİZİ ALDATAN BİZDEN DEĞİLDİR! 1

Question. Neden Hz İsa Ruhullah (Allah ın ruhu) olarak adlandırılmıştır? Yüce Allah ın kendi ruhundan. Peygamberi Âdem e üflemesinin manası nedir?

KUR AN-I KERİM II Yrd. Doç. Dr. Remzi ATEŞYÜREK

هل الا نبياء متساوون. şeyh Muhammed Salih el-muneccid

REHBERLİK VE İLETİŞİM 1

DUALAR DUANIN ÖNEMİ Dua

HZ. PEYGAMBER (S.A.V) İN HOŞGÖRÜSÜ VE AFFEDİCİLİĞİ

Borçlunun sadaka vermesinin hükmü

BAZI AYETLER ÜZERİNE KÜÇÜK Bİ R TEFEKKÜR ( IV)

Yasin sûresini okuduktan sonra duâ etmek için toplanmanın hükmü. Abdulaziz b. Baz

Allah, ancak samimiyetle ve kendi rızası gözetilerek yapılan ameli kabul eder. (Nesâî, Cihâd, 24)

Kolay Yolla Kur an ı Anlama

şeyh Muhammed Salih el-muneccid

Bayram hutbesi nasıl okunur? - İlyas Uçar - Ebû Rudeyha - Evvâh - Kişisel Bilgi Sitesi

Kar veya yağmur sebebiyle Cuma namazını terk etmenin hükmü. Muhammed b. Salih el-useymîn. Terceme: Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin

ICERIK. Din kelimesinin sözlük anlami Din kelimesinin Kur an daki anlamlari Din anlayislari Dinin cesitleri Ayetlerle din

Kabir azabı kıyâmet kopuncaya kadar devam eder mi?

Kur an ın, şerî meseleleri ders verirken aynı anda tevhid dersi vermesi hakkında izahta bulunabilir misiniz?

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şu an hayatta ve yeryüzünde hazır mıdır? Abdulkerim el-hudayr

1- EBEVEYNLERİN ÇOCUKLAR ÜZERINDEKİ HAKLARI

KUR AN HARFLERİNİN MAHREÇLERİ (ÇIKIŞ YERLERİ)

Ayetlerin Mealleri: الله لا ا ل ه ا لا ه و ال ح ي ال ق ي وم لا ت ا خ ذ ه س ن ة و لا

KUR AN-I KERİM II Yrd. Doç. Dr. Remzi ATEŞYÜREK

Altı aylık iken anne karnından düşen ceninin cenaze namazını kılmanın hükmü

Başörtüsünün üzerini mesh etmede aranan şartlar. Muhammed Salih el-muneccid

SELÂMIN ŞEKLİ. Râşid b. Hüseyin el-abdulkerim. Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin

Bir kişinin kalbinde iman ile küfür, doğruluk ile yalancılık, hıyanet ile emanet bir arada bulunmaz. (İbn Hanbel, II, 349)

Tedbir, Tevekkül Ve Kader Anlayışımız Gönderen Kadir Hatipoglu - Ağustos :14:51

İNSAN ALLAHIN HALİFESİ Mİ? (HALEF- SELEF OLAYI) Allah Teâlâ şöyle buyurur:

Terceme : Muhammed Şahin

şeyh Abdulaziz b. Abdullah b. Baz

İnsanlar arasında akrabalık bahşeden Allah Teala ya hamd, akrabalığın hükümlerini beyan eden Resulü Peygamber Efendimize salât-u selam olsun.

ŞABAN'IN 30. GECESİ HİLAL GÖRÜLMEDİĞİ ZAMAN (NE YAPILIR?)

İHLAS VE NİYET. Râşid b. Hüseyin el-abdulkerim. Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin

144. SOHBET ÖNEMLİ İMTİHAN: DİL

ON EMİR الوصايا لعرش

Kadir gecesi, her yıl belirli bir gece ile sâbit midir?

Allah Teâlâ ya hamd eder, Hz. Muhammed (Sallalahu Aleyhi ve Sellem) e, âl ve ashabına selam ederiz.

GÖZ ÖNÜNDE NESİL-3. Nureddin Yıldız ın Dünya Nasıl Dönüyor? (17.) dersidir.

şeyh Muhammed Salih el-muneccid

GÖZ ÖNÜNDE NESİL-1. Nureddin Yıldız ın Dünya Nasıl Dönüyor? (15.) dersidir.

ALLAH IN RAZI OLDUĞU KULLAR

141. SOHBET. Nifak bir hastalıktır.

İman; Allah a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve âhiret gününe iman etmendir. Keza hayrı ve şerriyle kadere inanmandır.

حديث توسل آدم نليب وتفس : {وابتغوا يله الوسيلة} şeyh Muhammed Salih el-muneccid

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- nurdan mı yaratılmıştır? İlmî Araştırmalar ve Fetvâ Dâimî Komitesi

Cidde'de yaşayan ve hac için Mekke'den ihrama giren kimsenin hükmü. Muhammed Salih el-useymîn

Kolay Yolla Kur an ı Anlama

Böyle Dönecek Dünya-2

Namazlardan sonra yapılan duâ ve zikirleri, sünneti edâ ettikten sonraya ertelemenin hükmü

IGMG EV SOHBETLERİ DERSLERİ

5. Ünite 1, sayfa 17, son satır

148. Sohbet ÖNDEN GİDENLER

Neyi Göremiyoruz?-10

CENAB-I HAKK IN O NA İTAATİ KENDİNE İTAAT KABUL ETTİĞİ ZAT A SALÂT VE SELAM

İSİMLER VE EL TAKISI

Adak Hakkında Bilinmesi Gerekenler

BİRKAÇ AYETİN TEFSİRİ

(40 Hadis-7) SEÇME KIRK HADİS

Îman, Küfür ve Tekfir 2

Rahmet Ve Mağfiret Ayı Ramazan Gönderen Kadir Hatipoglu - Haziran :01:00

İNSANLARA İLİM ÖĞRETMENİN VE ONLARI İYİLİĞE DÂVET ETMENİN FAZÎLETİ. Râşid b. Hüseyin el-abdulkerim. Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin

HÜCCETİN İKAMESİ VE ANLAŞILMASI

Bid'at münasebetlerde verilen ödüllerin hükmü

NEVÂKIDU L-İSLÂM METNİ VE TERCÜMESİ

Tatil kavramını araştırdığımız da tatil için şu anlamların verildiğini görürüz:

األصل الجامع لعبادة هللا وحده

1 MAYIS - 30 HAZİRAN RAMAZAN KAMPANYASI AFİYET OLSUN İSRAF OLMASIN.

Mağaradan Arşa-4. Nureddin Yıldız ın Dünya Nasıl Dönüyor? (63.) dersidir.

İslâm da Meşrû Mülk Edinme Yolları

şeyh Muhammed Salih el-muneccid

YARDIM HARİTASI-1. Nureddin Yıldız ın Dünya Nasıl Dönüyor? (30.) dersidir.

118. SOHBET Kadir Suresi SÛRE VE MEÂLİ:

Zekatın Fazileti Gönderen Kadir Hatipoglu - Haziran :57:10

Muhammed Salih el-muneccid

Rahmân ve Rahîm olan Allâh ın ismiyle Hamd, - Allâh a mahsustur. O na hamd eder, O ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerrinden ve

EV SOHBETLERİ 133. SOHBET SOHBET HUZUR İSTİYOR MUYUZ?

Terceme : Muhammed Şahin. Mevlid-i Nebevî'yi kutlamayı müstehap olarak görenlere reddiye. Muhammed Salih el-muneccid. Tetkik : Ali Rıza Şahin

تلقني أصول العقيدة العامة

İbadet Hayatımızda Şaban Ayı Gönderen Kadir Hatipoglu - Mayıs :46:24

94. SOHBET İslam da İbadet Kavramı Çerçevesinde "Çalışmak İbadet "midir?

Ehl-i Sünnete Göre Müteşâbih Âyet ve Hadîs-i Şerîfler

Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-'in doğum gününün müslümanlar için önemi

HADİS II DERSİ EZBER HADİSLER

Müslümanlık ve İslam şeriatı, bilinenler-anlaşılmışlar-uygulanabilirler ve insan için olanlardan oluşmaktadır.

Transkript:

GÖZ ÖNÜNDEKİ NESİL-2 Nureddin YILDIZ Hoca efendinin Dünya Nasıl Dönüyor? (16.) dersidir.

Hamdele-salvele. Ashab-ı kiramı yörüngemizin mihengi olarak konuşurken Şeytan bir soruyu gündeme getirecek, getirir dedik. Ve bu soru bizde cevabı hazır, önceden aşısı yapılmış soru olmazsa bizi şeytan çökertebilir. Bunu bilelim diye sorduk. O sorumuz şudur: Sokakta üç kişi, beş kişi kavga edip tartışabilirler, dövüşebilirler. Birbirini bıçaklayabilirler. Sıradan Müslümanlar da bunu yapabilirler. Ama Peygamber görmüş, haklarında Kur an inmiş insanlar nasıl birbirleriyle kavga edebilirler, tartışabilirler hatta birbirlerinin düşündüğü dışında şeyler nasıl düşünebilirler? Sorumuz bu. Yani ashab-ı kiram niye ihtilaf ettiler? Farklı farklı niye oldular? Bir Peygamber in elinden çıkmış talebeler olarak tek ses niye olamadılar? diye sorarsak bunun cevabı çok nettir kardeşler. Ashab-ı kiram insandılar. Sahabi olunca insanlıklarından sıyrılıp sahabi olmadılar. İnsan olarak sahabi olup yaşadılar. Allah onlardan razı olsun. Ashab-ı kiramdan olan o gün melekleşiyordu diye bir bilgimiz yok bizim. İnsan ise farklı kudretler ve idraklerle yaratılmıştır. Hiçbir insanın idraki ve kudreti öbür insanla aynı değildir. İnsanların fizikî kiloları aynı olabilir. Yirmi tane insandan beşi seksen kilo, üçü yetmiş sekiz kilo olabilir. İdrak, kavrayış kapasiteleri aynı değildir, farklı farklıdır. İnsanların farklı kapasitelerle, farklı idraklerle yaratıldığı bir ortamda standart düşünceli bir toplum oluşamaz. Standart imanlı bir toplum oluşabilir. O da ashab-ı kiram toplumudur. Hayatı yaşarken farklılıklar ashab-ı kiramda da, diğer nesillerde de normaldir. Bunu Kur an-ı Kerim den iki ayette çok açık görüyoruz. Birincisi Hud suresinin 118 ve 119. ayeti, ikincisi de Yunus suresinin 19. ayetidir. Bu ayetler ashab-ı kirama inmiş ayetlerdir. Yani ashab-ı kiramın herkesten önce duyduğu ayetlerdir bunlar. Bu ayetlerde Allah Teâlâ çok açık ve seçik bir şekilde farklı düşüncelerin, farklı idraklerin ve farklı reflekslerin olmasını kendisinin dilediğini söylüyor. Ayeti dinleyelim. Hud suresindeki ayete bakalım. و ل و ش اء ر ب ك isteseydi Rabb in ل ج ع ل الن اس yapardı. İnsanları أ م ة و اح د ة yapardı. Tek bir kalıp و ال ي ز ال ون م خ ت ل ف ين إ ال م ن ر ح م ر ب ك durmazlardı. Rabbinin dilediği dışında da tartışıp و ل ذ ل ك خ ل ق ه م Allah onları böyle bir şey için yarattı. Ayeti topluca görüyoruz: Rabbin dileseydi insanları tek kalıp yaratırdı. Demek ki istememiş Allah. Mantığına döneceğiz bunun. Yunus suresinin 19. ayetine gelelim. و م ا ك ان الن اس إ ال أ م ة و اح د ة İnsanlar ilk ف اخ ت ل ف وا düşünüyorlardı. yaratıldığında tek bir gruptular. Âdem vardı, Havva vardı, onlar da aynı şeyi Ama ihtilâf ettiler, gruplara ayrıldılar. و ل و ال ك ل م ة س ب ق ت م ن ر ب ك Rabbinden verilmiş bir söz olmasaydı İhtilâf ettikleri şeylerden dolayı aralarında hükmünü verirdi Allah. Ama ل ق ض ي ب ي ن ه م ف يم ا ف يه ي خ ت ل ف ون Allah bir kere Hud suresindeki ayette olduğu gibi insanlar farklı farklı düşünsünler diye bir hüküm verdiği için, bu hüküm Allah ın kararı olduğundan dolayı insanların fikir farklılıkları, düşünce farklılıkları azap görme nedenleri olmuyor. Yanlış yapan yanlışının cezasını çekiyor. Açıkça görüyoruz ki ashab-ı kiram başta olmak üzere, ümmet-i Muhammed in en sıradan konulardan en önemli konulara kadar farklı farklı düşünmeleri Allah ın kaderinde var ve Allah ın murat ettiği bir şeydir. Esasen de bu ümmet fikir ayrılıklarından, farklı düşünmekten dolayı zarar görmez, bilakis kâr eder. Haddi bilmemek, nerede durulacağını bilmemektir ümmetin zarar gördüğü şey. Farklı düşünmek gerekli.

Ashab-ı kiram örneğine dönersek, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz varken de, bu cümlem çok önemli, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz varken yani sağ iken de, o vefat ettikten sonra da ashab-ı kiram aralarında tartıştılar. Ne Peygamber aleyhisselamın sağlığındaki tartışma ne de o vefat ettikten sonraki tartışma ashab-ı kiramın kimlik kaybına neden oldu. Dünya hayatını, insan psikolojisi ve toplum sosyolojisi perspektiflerinden görebilenler anlarlar ki yüzlerce sene kıyamete kadar devam etmesi istenen bir dinin aktif olarak bütün insanlığın ihtiyacına cevap vermesi için en baştan volkan gibi tartışmalı bir ortamda yola çıkması gerekirdi. Barajda üretildiğinde elektrik milyonlarca kilovat gücünde olacak ki kilometrelerce öteye gittiğinde zaten kaybedecek gücünden, orada motor çevirecek kadar gücü kalsın. Zor anlaşılacak ama anlaşılması gereken bir hakikat konuşuyoruz. Nedir o? Biz ashab-ı kiramı bir Kur an kursunda hocaları ayağa gelince ayağa kalkan, otur denince oturulan, abdest saatinde abdeste giden, hiç çıt çıkarmayan hatta abdesti bozulunca bile ses çıkarmayan, sessiz sedasız, hep boynu bükük talebeler zannediyoruz. Ashab-ı kiram hiç böyle olmadılar. Ya Resûlallah deyip ayağa kalktılar, ben diyorum ki dediler. Hür iradeli, gür yürekli insanlar olarak Resûlullah ın önünde oturdular; edepleriyle. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, şahsiyetleri sıfırlanmış, tekke erbabı yetiştirmedi. Rüstem in karşısına yalın ayak, mızrağı ile kalebodurlara tak tak vura vura yürüyen adamları yetiştirdi. Şahsiyeti ezilmiş insanlar nesil yetiştiremezlerdi yoksa. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin önüne çıkıp para ver bana ya Resûlallah. Allah sana verdi, sen de bana ver diyen adamlar şu büyük Resûlullah ın ashabı dediğimiz adamlardı. Vay ahlakı kıt herif, benden para istersin ha! Vay seni kalbinde münafıklık olan adam demedi Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem. Yarın, Kisra nın sarayını develere yükleyip gelirken çalmamaları için içindeki para hırsını Resûlullah ın önünde bile konuşturttu onlara. Bütün insanlığın derdini, malını, servetini omuzlayacak nesil yetiştiriyordu çünkü Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem. Terbiyeli çocuk yetiştireceğim diye zulme de, sevgiye de refleksi olmayan talebe yetiştirir gibi talebe yetiştirmedi Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem. Din o günlerde molla dini olarak kalsaydı, bugün bize eksi mollalık düzeyinde gelecekti. Ashab-ı kiramın ihtilafı alkışlanacak bir şey değil ama doğal bir şeydi. Doğaldı. İmtihan oldular, Rablerine o imtihanın sonucuyla kavuştular. Bunun için ashab-ı kiramın -Allah onlardan razı olsunihtilaf etmelerini alkışlayıp, takdir edip Maşallah, ne güzel ihtilaf edip kavga ettiler diyecek hâlimiz yok ama ashab-ı kiramı sür atını denize derken, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin arkasında gözyaşları içerisinde sabah namazı kılarken, üzerimdeki elbisem hariç her şeyimi Allah için feda ettim derken, şuramdan bir ok isabet etsin de Rabbime kavuşayım ya Resûlallah, onun için geldim sana derken hangi kimlikle görüyorsak, Ali ile Muaviye yi -radıyallahu anhuma- karşı karşıya geldiklerinde de görürken o kimlikle görmek zorundayız. Çünkü insan olarak Resûlullah aleyhissalatü vesselamın karşısına çıktılar, insan olarak birbirlerinin karşısına muhalif çıktılar. Biz, insan olan ashab-ı kiramdan konuşuyoruz. Melekleştirilip bir tür putlaştırılmış sahabiden konuşmuyoruz. O yüzden de ayetlerin de çok açık bir şekilde beyan ettiği gibi, insan ihtilaf eder. Hiç kimsenin ayakkabısı kimseye olmaz, herkesin ayağı başka, herkesin kafasının içi de başka ama ortak paydamız Allah ve Peygamberi dir, dindir; bu konuda konuşacağız.

Bu, ashab-ı kiramı göz önündeki nesil diye konuşurken altını çizdiğimiz, okla gösterdiğimiz, kırmızıya boyadığımız bir başlıkta toplamak istiyorum. Biz, ashabın sosyal kimliğini ve Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemden sonra bugün bize de sonuçları açısından intikal eden tartışmalarını konuşuyoruz. Ashap tartıştılar, dövüştüler, birbirlerine mızrak kaldırdılar, doğru. Ayrıntılarına gireceğiz, bu doğru. Ama adı soyadı kadar garanti bilmelidir mümin: Ashab-ı kiram akidevî konularda hiç tartışmadılar. Birbirlerine hiç kâfir demediler. Hiç ama! Yüz yirmi bin sahabiden hiçbiri öbürüne sen tevessüle inanmıyorsun, ehl-i sünnetin dışındasın demedi. Sen filanca mezheptensin, filanca tarikata girdin demediler. Birbirlerinin cennetiyle asla oynamadılar. Asla, tek bir kelime yoktur. Birbirlerinin kıymetini asla tenkis etmediler. Ali radıyallahu anh ile Muaviye radıyallahu anh bir seneye yakın savaştılar. Sonunda belli bir sulh sağlandı ve birilerinin, başka üçüncü bir tarafın hainliği ile Allah ın aslanı Ali şehit edildi. Bildiğimiz olay bu. Onunla bir yıl savaşan Muaviye evinde ağladı. Karısı dedi ki ona: Öldürmek için uğraşıyordun adamı geçen, şimdi ağlıyorsun? Ne, ne demek oluyor bu, diye merak etmiş karısı. Dönmüş karısına demiş ki: Be kadın! Sen Ebu Talib in oğlu Ali öldü zannediyorsun. İlim öldü, ilim! Ağlamayayım da ne yapayım? demiş. İdealleri ve kalite arayışları için birbirleriyle dövüştüler fakat kanun kadar kati bir şeyi yazınız arkadaşlar: Ashab-ı kiram akide konusunda ihtilaf etmediler, imanlarında bir ihtilaf olmadı. Amel konularında, siyaset konularında, amelî konuların tercihinde tartıştılar, ihtilaf ettiler, aralarında sorun oldu. Birbirlerini küfürle itham etmediler. Cehennemliksin dediler, sapıksın dedikleri duyulmadı hiç, böyle bir söz duyulmadı. Ama Elimden gelse seni kırbaçlarım dediler, tercih meselesi. Niye? Filanca işi niye böyle yapıyorsun, diye. Birbirlerinin cennetine şahitlik ettiler, birbirlerinin cehenneminin şahidi olmadılar hiçbir zaman. Dolayısıyla arkadaşlarım, Bu Göz Önündeki Nesil başlığıyla şu dersi yapışımızın temel nedeni, bizim aramızdaki insanlar olarak, Müslümanlar olarak aramızdaki tartışmalarda şeytan bizi tuzağa düşürüp ashab-ı kiram da tartışmışlardı, biz de onların izinden gidiyoruz zaten diyoruz ya, bu tuzağın en ucundaki halkası bu. Ashab-ı kiram da tartıştılar, vuruştular, savaştılar; birbirlerini cehenneme sokmak için değil ama. Dolayısıyla, üç tane dosya kadar bir kitap okuyup ondan sonra filanca cehennemliktir, filanca İslam dan çıkmıştır, filanca ehl-i sünnet değildir, filanca şu yoldan değildir demek ashab-ı kirama ait bir iş değildir. Ashab-ı kiram gerekiyorsa kılıcını tuttu, kabzasını yakaladı kılıcının, vururum bunu kafana dedi öbürüne ama sen kâfirsin demedi, cehennemliksin demedi, zındıksın demedi, sen İsrail ajanısın, Yahudiler in ajanısın içimizde demedi kimse kimseye. Dolayısıyla, ashab-ı kiramın tartışması bir sınırın içinde. Nedir o sınır? İmanla ilgili olmayan konuların sınırıdır. Bu, onların yüksek enerjili çalışma metotlarından kaynaklandı. Bize göre hiç taviz sayılmayacak şeyler onlara göre büyük taviz sayıldığı için fedakârlık yapmadılar o konularda. Elbette şeytan onların içine de fitne soktu ama Muaviye örneğinde olduğu gibi -radıyallahu anh- hakikati asla inkâr etmediler. Gerçek gerçektir dediler. Allah hepsinden razı olsun. Şimdi, on beş başlık altında ashab-ı kiramın bu pencereden nasıl izlenmesi gerektiğini izah etmeye çalışacağım kardeşlerim. Neyi konuşuyoruz? Ashab-ı kiramın faziletlerini, o Bedir deki kahramanlıklarını, ya Resûlallah seni görmesem çatlayacağım diyen sevgilerini konuşmuyoruz.

Biliyoruz onları zaten elhamdülillah. İtiraf ediyoruz ve inşallah onlara olan muhabbetimiz biiznillah şefaatlerine vesile olur diye herkes sevdiği ile beraber olacağı için biz de inşallah kıyısından kırpından onlarla beraber oluruz, diye umuyoruz. Ama bugün, ashab-ı kiramın önümüzde duran nesil olmalarına rağmen bize etki etmiyormuş gibi bir sahne ile karşılaşmışlığımız var. Onu toparlamak istiyoruz. Önümüzde duran bu nesil bizim gözümüzden nasıl görülmeli, bunu konuşmak istiyoruz. On beş madde ele alacağız kardeşler. Size tavsiyem, bu maddeleri kalem kalem yazarsanız biiznillah on beş cilt kitap okumuş olursunuz. Notlarınızı değerlendirirsiniz. Siz daha geliştirir, daha ilerletirsiniz, daha güzel sonuçlara ulaşırsınız. Ama hepimiz inşallah havz-ı kevserde ashab-ı kiramla ve Resûlullah ile buluşup bugünleri tatlı bir hatıra olarak yâd ederiz. Birinci madde: Ashab-ı kiram, genelde insanlığın, özelde de Müslümanlar ın imtihan maddesidir. Allah Teâlâ, ashab-ı kiramın özünde bulunduğu bir imtihanla insanlığı ve Müslümanlar ı yüzleştirmiştir. Neden? İnsanlık, Muhammed aleyhisselama iman etmek veya etmemekle mükelleftir. Ashab-ı kiramdan birine iman etmek, diye bir dava yok ki, doğru. Ama insanlar İslam dinine girmekle yükümlüdürler. Girince de İslam ı hayat sistemi olarak yaşamakla yükümlüdürler. Bu nedenle bizim İslam ı aramak için çıktığımız yolda, gidebileceğimiz son durak Medine de ashab-ı kiramın durağıdır. Herhangi bir kütüphaneden, herhangi bir bilgisayar sisteminden İslam a ulaşamayız. Bir önceki derste ne dedik? İslam ın pratiğidir ashab-ı kiram dedik. Pratiği olmayan bir dini alıp evine götüremez Müslümanlar. O yüzden ashab-ı kiram, hem Müslüman olup Rabblerinin cennetine girme imtihanı ile karşılaştılar kendileri hem de Allah katında kendilerinden sonraki milyarlarca insanın şablonu oldular. Dolayısıyla bir sahabe yanlış bir iş yaptığı zaman, o yanlışın kıyamete kadar taklit edilmesi hâlinde başına kıyamet günü çok şeyler geleceğini biliyordu. Bizim gibi evlerinde oturup, namaza gitti, çayını içti, gene namaza gitti, bu sefer kahvesini içti, yattı, sabahleyin kalktı böyle yapamadılar zavallılar. Bunu Allah onlara lütfetmedi. Bir saat oturmak nasip olmadı onlara. Uhud dan geldiler, Kimse üstündeki silahını bırakmasın yola devam ediyoruz dedi sallallahu aleyhi ve sellem, yaralı bereli devam ettiler. Gözaltındaki nesildiler. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin görme mesafesinde bir İslam yaşadılar. Bu, onların açısından böyle. Müslümanlar ın ve insanların açısından bakıldığında da ashab-ı kiram, ümmet-i Muhammed in yani bütün insanlığın kıyamete kadar imtihan konusudur. Bu nedenledir ki ümmetin içerisinde Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin vefatından sonraki en büyük sorun, ashab-ı kiramın kıymetini bilmek veya bilmemek üzerinden çıkan sorunlardır. Yani biz ashab-ı kiramı sadece Uhud da görerek veya sadece Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme elindeki bütün malını bir çuvala koyup buyur ya Resûlallah, getirdim derken görüyorsak eksik görüyoruz. Bizi göklere bağlayan merdiven durumundadır ashab-ı kiram. Onlarla Resûlullah a bağlanıyoruz, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemle Allah a bağlanıyoruz. Bu nedenle biz burada bugün, kıyamet günü İslam adına imtihana tâbi tutulduğumuzda bu imtihanın ham maddelerinden birini konuşuyoruz. Elbette bunun üzerinden büyük bir açılım yapıp daha sonraki maddelerde de zaten konuşacağız inşallah. Yani ashab-ı kiramı abartarak sevmek, putlaştırmak, Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme muadil bir noktaya getirmek Bunlar elbette ayrı sorunlar. Ama ashab-ı kiramın dengeli bir şekilde alınıp kabul edilmesi, diye bir mesele var. Bu meseleyi özellikle vurgulamak gerekiyor. Bu birinci madde.

İkinci maddemiz: Bu ümmet, insanlık için çıkarılmış bir ümmettir. Arap dini değildir veya başka bir ırkın dini değildir. Eğer ashab-ı kiramı, Allah onlardan razı olsun, bu grubun, ümmet grubunun, en başındaki grup olarak görüyorsak o zaman Kureyş ten de olsalar, Ensar dan da olsalar ashab-ı kiram Araplar ın değildir. İnsanlığın önderidirler. Yani ashab-ı kiramı insanlığın değeri olarak kabul etmemiz gerekiyor. Bunun sonucu da şudur: Eğer ashab-ı kiramı biz insanlığın değeri olarak kabul edersek ashab-ı kiram kazanıldığında insanlık kazanacak ve İslamlaşacak. Ashab-ı kiramı insanlık kapsamından indirip Araplık veya sadece Arap yarımadasındaki o dönemin Müslümanları düzeyine indirirsek bu sefer onlar İslam ın önünde durdukları için İslam insanlığı kuşatacak çapa ulaşamayacaktır hiçbir zaman. Şimdi, derin konulara girmek istemiyorum ama örnek de vermem gerekiyor; mesela karı koca ilişkilerinde, aile ilişkilerinde ashab-ı kiram ne yaptılar? Aileyi şöyle bir denge üzerine kurdular. Kureyş ten biri veya Medine den, Evs ten, Hazreç ten birisi karısıyla böyle bir hayat yaşadı, evi şöyle kurdular. Genelleme yapıyorum yani maddelendirmiyorum. Biz kalkıp O dönemdeki Arap kültürü böyleydi, karısıyla o şöyle konuştu, kocasıyla böyle konuştu dersek Allah ın tezkiye ettiği yani Peygamber in görme alanında oldukları hâlde bu yanlıştır diye Peygamber in ikaz etmediği bir mantığa, Arap kültürüydü o dersek İslam ın şeriatını da onların üzerinden kurduğu hâlde Allah, biz, Araplar karısına böyle yapardı, Araplar kocasına böyle derdi, Araplar o dönemde çocuğu şöyle giydirirlerdi dersek eğer, evrensel ve bütün insanlığa hitap eden bir dini nereden oluşturabiliriz? Ve bu bizi zamanla Arap olduğu için, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Kureyş ten olduğu için o da insanlığa yetmeyecek noktasına götürür. Bizi götürmese de birilerini götürür. Onun için ashab-ı kiram, Müslümanlar ın önündeki örnek nesildir insanlık adına. Bu, insanların yöresel fıtratlarının yok sayılması, herkesin Kureyş standartlarına göre yaşamasına davetiye değil şüphesiz. Ama Allah ın şeriatı olarak önümüze koyduğu ve nihayetinde Kureyş ten olan veya Evs ten, Hazreç ten olan, Arap dediğimiz soydan olan ashab-ı kiramla şekillenmiş aile düzeni İslam dır. Allah ın ك اف ة ل لن اس bütün insanlık için örnek gösterdiği şeydir. Kıyamete kadar da baki kalması Allah ın takdirindedir. Nasıl biz o zaman Araplar a ait bir kültür diyeceğiz? Mesela, mümin hanımların yüreğine ağır da gelse hakikat bu: Allah birden fazla kadınla evlenmeye ruhsat vermiştir. Buna o dönemdeki Araplar çok sıcak bir iklimde yaşadıkları için cinsellikleri de yüksek olduğu, bir de kadınları çok olduğu için -savaşlarda erkekler çok öldürülüyordu, kadınlar çoktu, aç geziyorlardı, sosyal güvenceleri yoktu- Allah da sonra sistemlerin değişip güvenceli bir hayatın geleceğini bilmediği için şeriatını böyle kurdu mu diyeceğiz? Maazallah. Onun için burada temel yörüngemizin ana damarlarını çizmeye çalışıyoruz. Mesele sadece Kureyş in kültürü böyleymiş deme meselesi değildir. Bunu şeytan şimdi yumurtlatıyor birisine, Kureyş kültürü bu dedirtiyor. İki yüz sene sonra da Bana ne Kureyş ten? dedirtecek. Mesele, Kureyş ten meselesi değil. Allah bu seçtiği neslin yaşadığı hayatı onayladı mı onaylamadı mı? Bir kısmını mubahlar olarak bıraktı. Tamam, onlar hurmayla doyuyorlardı, sen şeftaliyle doy. O mubahlarla ilgili bir şey. Bu, şeriatın çizdiği çizgidir. Tamam, bundan sonra hayat böyledir dediği şeyler veya serbest bıraktığı şeyler var. Eğer Allah ın kanunlar dâhilinde çizdiği şeyleri biz ashab-ı kiramın üzerinde pratik olduğu için, onları Arap kültürünün etkisinde yaşanmış şeyler olarak görürsek insanlar günün birinde çok rahat bir şekilde Valla Araplar ın yapabileceği en aktif egzersiz namaz egzersiziydi, onun için Allah onlara onu yaptırdı. Soğuk yörelerde uygun bir spor çeşidi değil zaten o

derse şaşmayın. Çünkü bir kere sen bunu Araplar a mal ettin, Kureyş e mal ettin. Hayır! Peygamber aleyhisselam da Kureyşli dir, ashab-ı kiram da Kureyşli dir ama din insanlığın dinidir. Ashab-ı kiramın örnekliği de, Allah onlardan razı olsun, Kureyş in örnekliği değil insanlığın örnekliğidir. Bu da ikinci kaidemiz. Başta söyledim; bunların her biri üzerinde uzun uzun konuşulması, düşünülmesi gereken şeyler. Çünkü bunları ilk defa konuşan ben değilim şüphesiz ama Ebu Bekir radıyallahu anhın cömertliğini konuşmak çok kolay, o bol bol konuşuluyor, menkıbeler konuşuluyor. Bu pencereden bakmaya alışık değiliz. Zihinlerimiz yorulabilir. Bu notlarımızı sık sık karıştırırız, tekrar ederiz. Evde bir ders daha yaparız inşallah, sonra bir ders daha yaparız. Sonra, sonra derken inşallah bizim aklî melekemiz de ashab-ı kiramı düşünen taşınan bir seviyeye bir gün ulaşır. Ashab-ı kiramla ilgili üçüncü noktamız; eğer din, yani İslam ebedî din ise -ki elbette- İsrafil aleyhisselamın iş yapacağı güne kadar İslam kalacak Allah ın izniyle. Sahabilik çerçevesi, şu bahsettiğimiz çerçevede İslam ın ebedîliğini oluşturan değerlerden biridir. İslam ebedî ise bahsettiğimiz ashap mantığı, şu ashab-ı kiramla ilgili tefekkürümüz de ebedî olmalıdır. Günün birinde ashab-ı kiramla ilgili tefekkürümüzde sarsılma olamaz. Olursa İslam anlayışımızda sarsılma oldu demektir. Neden? Çünkü biz Kur an ı ashab-ı kiram üzerinden anlıyoruz. Onlar nakletti, anlayışımızı da onlar sınırladı. Sünneti yani Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz i onlar bize tanıttılar. Kur an ve sünnetin taşıyıcı köprüsü onlar. İki; dinin namazından kısasından cihadına kadar, her şeyini ilk uygulayanlar ve uygulamalarına onay alanlar Allah tan onlardır. Üç; yüzlerce konuda, ashab-ı kiram Kur an da ve sünnette olmayan yüzlerce konuda içtihat yapmışlardır, yani görüş belirtmişlerdir. O içtihatları bugüne kadar din olarak gelmiştir bize. En basit örneği, en basit diyorum; farz değil, vacip değil, örneği teravih namazıdır. Milyarlarca, belki yüzlerce milyarlarca kere teravih namazı kılındı 1400 senedir. Uygulama tarzı itibariyle ashab-ı kirama ait bir şey bu, camilerde kıldığımız teravihler. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem döneminde yaygın olarak bu şekilde teravi kılınmadı. Ashabın icması ile kılındı. Ashab-ı kiramı çektiğiniz zaman geri, çeker çekmez ashab-ı kiramı, en basit örneği veriyorum, teravi namazı dağılır gider. Farzlarda, vaciplerde, haramlarda, devlet yapısında yüzlerce örnek var; ayrı bir konu. Hepimizin bildiği bir örnek olarak sadece teravih namazını konuşuyoruz. Bunun için diyoruz ki, İslam ebedî dindir. İslam ın alt yapısını, ayakta durduğu direkleri oluşturan yapılardan biri de sahabi yapısıdır. Allah böyle murat etmiştir. Ashab-ı kiram İslam ın ebedîliğinin teminatındandır, üçüncü maddemiz bu. Arkadaşlar, Dördüncü maddemiz, üçüncü maddemizin de aynı zamanda açılımıdır. Ashab-ı kiram İslam ın sigortasıdır. Bu cümle de bana ait değil, hadis-i şeriften alıntıdır. Evet, hadislerde sigorta diye bir kelime yok ama o anlama gelen bir kavram var. Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, İmam Müslim in rivayet ettiği bir hadis-i şerifte ashab-ı kiramı ümmetinin teminatı olarak görüyor, sigortası olarak görüyor. Ebu Musa, Müslim de, hadis

numarası vereyim: 2531. hadis-i şerif. Müslim in hadis-i şerifi, dolayısıyla sahihlik bakımından bir sorunumuz yok. Ebu Musa el-eş arî radıyallahu anhdan rivayet ediyoruz, diyor ki: Bir gün akşam namazını Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemle kılmıştık. O çıktı, biz dedik ki oturalım, yatsıyı bekleyelim, yatsıyı da kılar evlerimize öyle gideriz. Mescitte oturuyorduk, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem çıktı geldi. Siz hâlâ burada mısınız? Evlerinize gitmediniz mi? buyurdu. Ya Resûlallah, akşamı kıldık, yatsıya kadar oturalım da yatsıyı kılar gideriz, diye cevap verdik. Diyor ki sonra: Güzel yapmışsınız, güzel yapmışsınız buyurdu. Ve sonra mübarek başını göğe kaldırdı, gökte yıldızlar vardı, buyurdu ki, ifadeye dikkat ediyoruz şimdi: Şu gökteki yıldızlar, göklerin güvencesidir. Yıldızlar dağıldı mı gökler çöker. Ben de ashabımın güvencesiyim, ben gidersem ashabımın başına çok şey gelir. Ashabım da ümmetimin güvencesidir. Ashabım gitti mi ümmetimin başına çok şey gelir. Arkadaşlar, Müslim in bu hadisinden ne anlaşılıyor? Âlim olmak gerekiyor mu bu hadisten bir hüküm çıkarmak için? Yıldızların dağılması ne demek? Gökyüzünde bir ahenk var, yıldızın biri orda biri burada, şu kadar sayıda yıldız var gökyüzünde, parlatıyorlar gökyüzünü. Bu ahenk bozulduğu zaman gökyüzü çöktü demektir. Bir gün bu ümmetin içerisinde ashabın değeri düşer, ashap korktuğundan geri çekilirse eğer çok açık bir şekilde Efendimiz aleyhissalatü vesselam ikaz ediyor ki, ümmet de perişan olacak. Herhâlde son sahabe öldüğünde Müslümanlık kalmayacak, demiyor. Çünkü ashab-ı kiramın fani bedeni, Peygamber aleyhisselam Efendimiz in murat ettiği şey değil ki. Başka hadis-i şeriflerde göreceğiz; ben ve ashabım diyor, ben ve ashabım. Onu temsil eden ruh yapısına, iman anlayışına, sahabe diyor. Müslümanlar ashab-ı kiramı toplu olarak algılayabildikleri sürece Resûlullah a sahipler, demektir. Müslümanlar ashab-ı kirama tutunmayı beceremedikleri zaman, ön tekerin açtığı izden değil başka yoldan gidiyorlar, demektir. Dolayısıyla ashab-ı kiram şu şekilde muska yapmış da hayatı garantili gibi bir büyücü mantığıyla değil bizim garantimiz. Ashab-ı kiram, hayat tarzı olarak, ümmet-i Muhammed in yaşama tarzı olarak bu ümmetin garantisidir. Yani ashab-ı kiramın, daha sonra şekillendireceğiz inşallah bunu, yaşama tarzını takip ettiği sürece Müslümanlar, din açısından bir sorun yok demektir. Burada kardeşlerim, Muaviye ile oynanırken, Ebu Zer solculuğa alet edilirken, Osman radıyallahu anh gevşeklikle itham edilirken, Ali ye hakkı yendi, hak yedi denilirken, Aişe annemize şeytan tırnaklarıyla tırmalama yapılmaya çalışılırken, esasen insanlık, Müslümanlık bindiği dalı kesiyor. Yaptığı budur. Ve bunu izlemekte sakınca görmeyen mümin de kendi bindiği dalı kesen öbür arkadaşına sessiz kalıyor. Ashab-ı kiram korunduğu sürece de kendi gemimizi koruyoruz demektir. Bu şuur ashab-ı kiramın Ali sine, Muaviye sine Ebubekir ine değildir. Yani birini öne çıkarıp liderimizdir diye peşinden gitme sevdası değildir bu. Zira Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme Cebrail aleyhisselamın getirdiği vahiy, din, şeriat, yaşam tarzı, adını nasıl koyarsak koyalım, Allah ın Cebrail e, Cebrail in Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme verdiği emanet, ashab-ı kiramın bütününün taşıdığı yükün adıdır. Ashab-ı kiram bizim sevdamızdır, sürdüğümüz izimizdir ama ashab-ı kiramdan bir kişi Peygamber gibi peşinden gittiğimiz kişi hiçbir zaman değildir, olmayacaktır da Allah ın izniyle. O yüzden ashab-ı kiramın bütününe sahibiz, bütününe sevdalıyız, bütününün izini sürüyoruz. Ehl-i sünnet demek de Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin ashabının bütün olarak oluşturduğu idrak demektir. Yani sünnet, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin yaşam tarzıdır. Bir sahabi değil bütün

ashab-ı kiram o ölçünün ve kalıbın adıdır. Kaybolduğu zaman bu anlayış, ümmet çok şey kaybetmiş demektir. Bu çok şey inşallah ilk etapta iman değildir ama imanın da altı oyuldukça nihayetinde onun kaybolma riski de yok değildir. Kardeşler, On beş maddede, ashab-ı kiramın bizim önümüzde duran ve zamanında göz önünde nesil oldukları için izinden gitmek mecburiyetinde olduğumuz nesil oluşlarını özetleyeceğiz dedik. İlk dört maddeyi bu şekilde tespit ettik. Diğer maddelere inşallah önümüzdeki derslerde devam edeceğiz. Hamdele-salvele.