www.adabulteni.com - Sayfa 1



Benzer belgeler
dinkulturuahlakbilgisi.com Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com

ICERIK. Salih amel nedir? Salih amelin önemi Zekat nedir? Zekat kimlere farzdır? Zekat kimlere verilir? Sonuc Kaynaklar

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları

Selam vermekle karşımızdaki kimseye neyi ifade etmiş oluruz?


5. SINIF DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ

1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar

3. Farz Dışında Yaptığı İbadetler

İstanbul İmam Hatip Liseliler Derneği

1.Birlik ilkesi: İslam inancına göre bütün varlıklar, bir olan Allah tarafından yaratılmıştır.

İLİ : GENEL TARİH : Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

D İ N H İ Z M E T L E R İ G E N E L M Ü D Ü R L Ü Ğ Ü AİLE VE

AİLE KURMAK &AİLE OLMAK

tarafından yazıldı. Pazartesi, 13 Ağustos :33 - Son Güncelleme Pazartesi, 13 Ağustos :52

AİLEYE MUTLULUK YAKIŞIR! HAYAT SEVİNCE VE SEVİLİNCE GÜZEL

Ana Stratejimiz Milletimizle Gönül Bağımızdır BÜLTEN İSTANBUL B İ L G. İ NOTU FİLİSTİN MESELESİ 12 de İÇİN 3 HEDEFİMİZ, 3 DE ÖDEVİMİZ VAR 3 te

Ü N İ T E L E N D İ R İ L M İ Ş Y I L L I K D E R S P L A N I

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN. Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla

Vakıfların toplumsal yaşamımızdaki hizmetlerini şöyle sıralayabiliriz. 1. Dini hizmetler. 2. Sağlık hizmetleri. 3. Eğitim ve öğretim hizmetleri

Recep in İlk Üç Orucunun Fazileti

TEMİZLİK HAZIRLAYAN. Abdullah Cahit ÇULHA

7- Peygamberimizin aile hayatı ve çocuklarla olan ilişkilerini araştırınız

OSMANİYE KAHRAMANMARAŞLILAR YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA DERNEĞİNE GÖRKEMLİ AÇILIŞ.

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür

Bir gün Hz. Ömer (r.a) camiye giderken bir çocuğun acele acele camiye gittiğini görür. Hz. Ömer (r.a):

TOKAT İL MÜFTÜLÜĞÜ 2015 YILI RAMAZAN AYI ÖZEL İRŞAT PROGRAMI VAAZ SİSTEMİ

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ

MERSİN İL MÜFTÜLÜĞÜ 2015 YILI RAMAZAN AYI VAAZ VE İRŞAT PROGRAMI VAİZİN



EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 7. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

MÜSİAD İFTARI ŞANLIURFA

Kütahya Gazeteciler Cemiyeti Ziyareti:

TİN SURESİ. Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ. 3 Bu güvenli belde şahittir;

BANDIRMA MÜFTÜLÜĞÜ 2014 YILI RAMAZAN AYI VAAZ VE İRŞAT PROGRAMI (27 Haziran - 28 Temmuz)

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

2016 YILI 1. DÖNEM ÜÇ AYLIK VAAZ- IRŞAT PROGRAMI VAAZIN

ÖNCESİNDE BİZ SORDUK Editör Yayınevi LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Yeni Tarz Sorular Nasıl Çözülür? s. 55

MARUF VAKFI İSLAM EKONOMİSİ ENSTİTÜSÜ AÇILDI

TEOG 2. MERKEZİ ORTAK SINAVLAR DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ DERSİ BENZER SORULARI

Hac & Umre Kültür Turları Uçak Bileti

Sadîk-i Ahmak yani ahmak dost şiddetli düşmandan,din düşmanından daha fazla verir.

BEP Plan Hazırla T.C Ağrı Valiliği ALPASLAN ORTAOKULU Müdürlüğü Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi Bireyselleştirilmiş Eğitim Planı

dinkulturuahlakbilgisi.com amaz dinkulturuahlakbilgisi.com Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com

Anlamı. Temel Bilgiler 1

ÇANAKKALE İLİ GELİBOLU İLÇE MÜFTÜLÜĞÜ 2016 YILI 1. DÖNEM (OCAK-ŞUBAT-MART) VAAZ VE İRŞAD PROGRAMI

Adamın biri bir yolun kenarına dikenler ekmiş. Dikenler büyüyüp gelişince yoldan geçenleri rahatsız etmeye başlamış. Gelip geçenler, adama:

RAMAZAN AYI ETKİNLİK TAKVİMİ

5 Kimin ümmetisin? Hazreti Muhammed Mustafa nın (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetiyim. 6 Müslüman mısın? Elhamdülillah, Müslümanım.

dinkulturuahlakbilgisi.com KURBAN İBADETİ Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com

GADİR ESİNTİLERİ -9- Şiir: İsmail Bendiderya

Senin bir yaşlı piri fani mi yoksa pırıl pırıl istikbal vadeden bir delikanlı yada erkek mi kadın mı olduğunu bilmiyorum.

İSLAMİYETİN KABÜLÜNDEN SONRAKİ EĞİTİMİN TEMEL ÖZELLİKLERİ İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ / FIRAT ÜNİVERSİTESİ / ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ SEFA SEZER / İNGİLİZCE

Rahmet Ayı RAMAZAN Pazar, 07 Haziran :17


Sevgili Beyoğlulular,

KİTABIN TANITIM YAZISI Cuma, 12 Ekim :57

Gençlik Eğitim Programları 7. SINIF SİYER-İ NEBİ

penceremi ışığa açıyorum PARMAKLIKLAR ARKASINDAKİ YÜREKLERİ IŞIKLA BULUŞTURUYORUZ

Beykoz Yerel Basını: Yılın Öğretmen Çifti, Adife& Bayram YILDIZ - Özgün Haber

2016 YILI RAMAZAN AYI VAAZ VE İRŞAD PROGRAMI

Nesrin: Ahmet! Ne oturması! Daha gezecek birçok mağaza var, sen oturmaktan bahsediyorsun.

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

Güzel Ahlâkı Kazanmak

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI SORGULAMA PROGRAMI

ZEKÂT IN KELİME OLARAK; ARTMA ÇOĞALMA ARINMA BEREKET Bu anlamlara gelmektedir.

Arap diliyle tesis edilen İslam a dair hakikatler diğer dillere tercüme edilirken zaman ve zeminin de etkisiyle gerçek anlamından koparılabiliyor.

KIRŞEHİR MÜFTÜLÜĞÜ 2018 YILI RAMAZAN AYI ÖZEL VAAZ VE İRŞAT PROGRAMI

Huzurevlerinde yapılacak programların daha verimli olmasını sağlamak amacıyla İlimiz Müftülüğünce Aile İrşat ve Rehberlik Bürosu tarafından Huzurevi

Kültürümüzden Dua Örnekleri. Güzel İş ve Davranış: Salih Amel. İbadetler Davranışlarımızı Güzelleştirir. Rabbena Duaları ve Anlamları BÖLÜM: 3 URL:

Bir$kere$güneşi$görmüş$ olan$düşmez$dara$

Allah Kuran-ı Kerim'de bildirmiştir ki, O kadın ve erkeği eşit varlıklar olarak yaratmıştır.

Mirza Tahir Ahmed Hazretleri Cuma Hutbesinde, duanın aşağıdaki bahsedilen durumda şartsız olarak kabul edileceğini söyledi;

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

T.C. BAŞBAKANLIK Diyanet İşleri Başkanlığı.... VALİLİĞİNE (İl Müftülüğü)

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI 8. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ KONU VE KAZANIMLARININ ÇALIŞMA TAKVİMİNE GÖRE DAĞILIM ÇİZELGESİ

İNSANİ DEĞERLER HAREKETİ

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI 8. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ KONU VE KAZANIMLARININ ÇALIŞMA TAKVİMİNE GÖRE DAĞILIM ÇİZELGESİ

HATAY BOZGUNCULUĞA VE AYRIMCILIĞA İZİN VEREMEZ!!!

EDİRNE İL MÜFTÜLÜĞÜ 2015 MERKEZ 4. DÖNEM VAAZ (EKİM, KASIM, ARALIK) VE İRŞAT PROGRAMI

ÜMMETİN GELECEK NESLİ ÇOCUKLARIMIZA NAMAZ EĞİTİMİ NASIL VERİLEBİLİR? Gelecek Nesle Doğru

O, hiçbir sözü kendi arzularına göre söylememektedir. Aksine onun bütün dedikleri Allah ın vahyine dayanmaktadır.

Buyruldu ki; Aklın kemali Allah u Teâlâ nın rızasına tabi olmak ve gazabından sakınmakladır.

dinkulturuahlakbilgisi.com

AİLE DİNİ REHBERLİK BÜROSU

LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Deneme Sınavı

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI 8. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ KONU VE KAZANIMLARININ ÇALIŞMA TAKVİMİNE GÖRE DAĞILIM ÇİZELGESİ

CEMAL YÜKSEL İLKOKULU EĞİTİM ÖĞRETİM YILI DEĞERLER EĞİTİMİ VELİ BÜLTENİ. Çocuğunuzu dünyada en iyi siz yetiştirirsiniz.

berekettir Recep Tayyip Erdoğan Gençlik Parkı nda Ramazan Özel Etkinlikleri ve Mahalle İftarları ile

1 Ahlâk nedir? Ahlâk; insanın ruhuna ve kişiliğine yerleşen alışkanlıklardır. İki kısma ayrılır:

MÜSİAD İNGİLTERE ŞUBESİ AÇILIŞI , LONDRA. İş ve Siyaset Dünyasının, STK larının Başkan ve Temsilcileri,

Ünite 01: Arapçada Kelime ve Cümle Çeşitleri

2016 YILI RAMAZAN AYI VAAZ VE İRŞAD PROGRAMI

Selman DEVECİOĞLU. Gönül Gözü

BÖLÜM: 2. Oruç Tutarken Nelere Dikkat Etmeliyiz? Orucu Bozan Durumlar. Orucun Kişiye ve Topluma Kazandırdıkları. Ramazan Bayramı Sevinci

İSTANBUL UN DÜNYA YA AÇILAN KAPISI BAYRAMPAŞA da yaşamak bir ayrıcalıktır.

Evlenirken Nelere Dikkat Edilmeli?

Yardımlaşma ve Dayanışma Nedir? Yardımlaşma ve Dayanışmanın Önem ve Faydaları Nelerdir?

Transkript:

www.adabulteni.com - Sayfa 1

OSMAN AKKAR

Ribat Eğitim Vakfı Adapazarı Şubesi Adına Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü Sahir AKÇA Yayın Kurulu: Emine ATLI Gazanfer ÜVEZ Hasan ÇELİK Hasan KELEŞ İbrahim Birol ERGÜN Sahir AKÇA Yusuf Ertuğrul ERDEM Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Birol ERGÜN Reklam Sorumlusu: İbrahim ÇAYLAN - 0.505.348 86 13 İrtibat Adresi: Atatürk Bulvarı Kadir Hoca Sk. (Öğretmen Evi Girişi) Ötük Apt. No:1/3 ADAPAZARI adabulteni@hotmail.com Telefax: 0.264.277 19 46 Grafik Tasarım: İki Reklam Ajansı - 0.264.281 99 11 Baskı: Burak Ofset - 0.264.274 69 24 Sorumluluk: Yayınlanan yazıların fikri sorumluluğu yazarlara aittir. Gönderilen yazılar iade edilmez. BASIM TARİHİ: OCAK 2008 Merhaba. Halka hizmet etmek Hakk a hizmet-kulluk etmektir şiarıyla çalışan Vakıf Şûbemiz ve onun emek ürünü olan Adabülteni miz, siz değerli halkımıza birşeyler verebilmenin çabası içerisindedir. Bu daha çok veren el ile alan el arasında köprü vazifesi halinde olduğundan, ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmak üzere bize ulaşanları-emanet edilenleri, bu eminliğin şuuruyla yerine teslim etme gayretindeyiz. Bunlar maddî olduğu gibi mânevi emânetlerdir de ulaştırılması gerekenler. Kâh öğrencilere burs, kâh giyecekyiyecek, kâh nakit olduğu gibi maddî; kâh ders, sohbet, konferans, seminer, nasihat, makaleler, vs. şeklinde de mânevî hizmet ve yardımlarla da oluyor. Siz sevgili halkımızdan istediğimiz bizimle irtibata geçmeniz ve yardım etmek isteyenlerle - yardım edebileceklerle, yardıma ihtiyacı olanlara - yardım alacaklara köprü olmamıza katkıda bulunmanızdır. Bu sayımızda Çocuk Sayfalarını artırdık ve daha faydalı daha eğlenceli bir hale getirdik Yine bu sayımızda Şehir-Kent konusuna değindik. Ben şehir dendiğinde medeniyeti; kent dendiğinde ise bu medeniyeti mimarîden-estetikten uzak beton yığınları haline getirmektir diye anlıyorum. İnsanların nefes almasını düşünmeden, çocukların oyun alanlarını düşünmeden, kadınların ihtiyaçlarına cevap vermeden, yalnızca nasıl daha çok para kazanırım düşüncesinde, bütün o şehir halkının ruhunu karartırcasına zevksiz, medeniyetsiz soğuk yapılar. İşte yazarlarımız bu konulara parmak basarak, olması gerekenleri kendi zaviyelerinden sizlerle paylaşmaktadırlar. Daha iyi-daha yaşanır bir şehir ve dünya ya kavuşmamız dileğiyle Allah (cc) a emanet olunuz. Selâm ve muhabbetle. Sâhir AKÇA (Yazı İşleri Müdürü) İslamda Hayır İşlemenin Özelliği HAMZA TEKİN Şehir ve İnsan MEHMET KUZU Din Şehir ve Medeniyet YUSUF YAVUZYILMAZ Şehir Benim Neyim MUSTAFA AYDIN Kent Dediğin İnsandan Başka Nedir ki? EMİNE ATLI Derneklerimiz SAGED Mahallelerimiz ERENLER DİLMEN MAHALLESİ Adapazarı nda Kent ve Kentlilik Bilinci YUSUF ERTUĞRUL ERDEM Yenilenme İradesi RÜSTEM BUDAK Pokemonların ÇOCUK Ruh Sağlığına Etkileri DR.ŞEBNEM SOYSAL - DR.AYLİN İLDEN KOÇKAR www.adabulteni.com - Sayfa 3

İslam da Hayır İşlerinin Özelliği Hamza Tekin İslâm da hayır işlerinin kendine mahsus özellik ve ayrıcalığı vardır. Diğer dinler ve inanç sistemleri ve felsefelerden ayrı özellik ve güzelliğe sahiptir. Bu özellikleri özetleyecek olursak şu başlıklar altında toplayabiliriz: 1 Kapsamlılık, 2 Çeşitlilik, 3 Devamlılık, 4 - Hayra yönelten saikin gücü. 1. Kapsamlılık: Evet, İslam daki hayır ve yardım işleri bu özellikleri ile diğer dinlerden ve inanç sistemlerinden felsefe ekollerinden tamamen ayrılmaktadır. Müslüman, ister yakını, ister dostu, ister düşmanı olsun, Müslüman olsun kâfir olsun, insan, olsun hayvan olsun yardımını ihtiyaç duyulduğunda herkese ulaştırır. Müslüman iyiliğini ve yardımını sadece akraba ve yakınlarına, kendi soyuna ve kendi yurdunda ve memleketinde bulunanlara tahsis ve tayin etmez. Gerçi onun dini akrabaya destek ve yardımı başkalarından daha çok yapmasını emreder ama bu onun diğer insanlara ve canlılara yardımını yaygınlaştırmasını engellemez. Akraba ve yakına biraz daha öncelik tanıması için yüce Rab şöyle buyurur: Sana (Allah yolunda) ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: Maldan harcadığınız şey, ebeveyn, yakınlar, yetimler, fakirler ve yolcular için olmalıdır. Şüphesiz Allah yapacağınız her hayrı bilir. (Bakara, 215). Yüce Resul ise şöyle buyurur: Fakire verilen sadaka bir sayılırken akrabaya verilen sadaka, sıla-i rahim ve sadaka olarak iki sayılır. Tüm bunlarla beraber İslâm garipler ve yabancılar içinde bir hak tanımış, eğer Müslüman iseler İslam dan dolayı, eğer Müslüman değilseler insan olmalarından dolayı hakları olduğunu beyan etmiştir. Yüce Rab insanlarla olan muaşeret ve muameleyi açıkladığı ayette komşuya dikkat çekip vasiyet etmiş ve şöyle buyurmuştur: (Yalnızca) Allah a kulluk edin ve Ondan başka hiçbir şeye asla ilahlık yakıştırmayın. Anne-babanıza ve yakın akrabanıza, yetimlere ve muhtaçlara, kendi çevrenizden olan komşulara ve yabancı komşulara, yanınızdaki-yakınınızdaki arkadaşa, yolcuya ve meşru yollarla malik olduklarınıza iyilik yapın. Doğrusu Allah böbürlenerek küstahça davrananları sevmez. (Nisa, 36) Müslüman yardımını ve iyiliğini sadece dostlarına ve sevdiklerine hasredip tahsis ederek düşmanlarını ondan mahrum bırakmaz. Ondan istenen hayrı ve iyiliği herkese yaymaktır. Yüce kitabımız bir topluluğa olan düşmanlığımızın bizi adaletten ve onlara karşı adil davranmaktan caydırmaması gerektiğini ferman buyuruyor. Müslüman Allah ın tüm yarattıklarına karşı merhametli olan kişidir, ona düşman olan ve ona kötülük ve işkence yapana da merhamet edip iyilik yapar. Hadisi Şerifte gelir ki; Cennete ancak merhametliler girecektir. Dediler ki ey Allah ın Resulü hepimiz merhametliyiz. Buyurdular ki bu merhamet arkadaşlarınıza olan acıma ve merhamet değildir bu merhamet tüm varlığa ve insanlara karşı olan merhamettir. Müslüman kendi dininden olmayandan iyilik ve yardımını esirgemez, iyiliği sadece Müslüman a, yardımı sadece Müslüman a yaparak kâfirin merhamete ve iyiliği layık olmadığını düşünmez. Zâtı Zülcelâl iyilik ve merhametinden onları nasıl mahrum bırakmıyorsa, Allah ahlâkı ile ahlâklanan bir Müslüman da merhametten onları mahrum bırakmaz. Gayri Müslimlere karşı Kur an ın yönlendirmesi, onlarla olan muamele ve münasebetlerimizdeki ölçü budur. Bizimle barış içinde oldukları, bizim aleyhimizde düşmana yardımcı olmadıkları müddetçe onlara iyi davranıp adil muamelede bulunmamız ilâhi fermandır. Mevlâ buyurur: İnanc(ınız)dan dolayı size karşı savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan sürmeyen (inkarcılara) gelince, Allah onlara nezaketle ve adaletle davranmanızı yasaklamaz: çünkü Allah adil davrananları sever. (Mümtehine, 8) 2. Çeşitlilik: Müslüman kişi veya Müslüman bir topluluk sadece bir çeşit iyilik yapmaz, onun yaptığı iyiliğin çeşitleri ve şekilleri vardır. Bu hal insanların ihtiyaç ve isteklerine göre değişir ve çeşitlenir. Yapanın gücü ve imkânına göre biçim ve hal alır. Bazen insanın yeme, içme, giyme, iskân ve ilaç gibi maddi ihtiyaç ve taleplerini gerçekleştirmek için çalışırken, bazen de onun, öğretme, kültür ve din bilgisi gibi mânevi isteklerini ve ihtiyaçlarını gidermek için gayret eder. Rûhî taleplerin tahakkuku için gayrette buna dâhildir. Bir insanı sevindirmek, gözyaşını silmek, sıkıntısına derman olmak, onu Allah a güvenmeye ve dayanamaya yönlendirmek gönlündeki ve kalbindeki umutsuzluğu gidermek için çalışmak tüm bunlar insana rûhî bir yardım ve imdattır. Müslüman bazen hayrını ve yardımını bir kişiye bazen bir aileye ve bazen de topluma yapar. Bu yardım maddi belirli şeyler olduğu gibi para ve nakdi şekilde de olur. Bazen bu hayır ihtiyaç sahibini belirli bir sermaye vererek onların iş kurmalarına, çalışıp kazanmalarına vesile olmak şeklinde de olur. Bu yardım az veya çok ihtiyaç sahibine mal vermekle olduğu gibi vaktinin belirli bir kısmını ihtiyaç sahiplerine ayırmakla da olur. Mesela bir doktor haftanın belirli saatlerini ayırarak hastahanede veya başka sağlık ocaklarında karşılıksız ve ücretsiz hastaları muayene edip tedavi etmekle de olur. Hatta bazen öyle olur ki böyle zaman ayırmak, dertlilere derman olmak, mal ve para vermekten daha hayırlı ve daha verimli olur. Yardım ve hayır sadece Sayfa 4 - www.adabulteni.com

zenginler ve mal sahiplerine özel değildir. Sadakanın ve hayrın akla hayale gelmeyen çeşitleri ve biçimleri vardır. Emri bil maruf nehyi anil münker ve iki dargını barıştırmak gibi içtimai ve toplumsal sadakalar ve hayırlar vardır. Çünkü iki kişinin arasının bozuk olması dini kökünden kazıyan bir şeydir. 3. Devamlılık: İslâm da hayır işlerinin özelliğinden birisi de devamlılığıdır. Müslüman ın yaptığı hayır ve yardımlar ya her sene zekât gibi, öşür gibi sadaka-i fıtır gibi belirli zamanlarda tekrar eden farz ve vecibe olan bir sorumluluğudur yahut zamanı belli olmayan her an ve her zamanda yapabileceği farz olmayan nafile yardım ve sadakalardır. Yakınına yardım etmek, darda kalmışa el uzatmak, sıla-i rahim gereği yardımda bulunmak, yakın akrabalara karşı kendini sorumlu hissettiği tüm haklar, komşuya yardımcı olmak, açı doyurmak tüm bunlar zamanı belli olmayan nafile yardımlar olarak Müslüman ın yapmaya devam edeceği hayır işleridir. Çünkü yanı başında komşusu aç iken tok yatan İslâm a göre kâmil bir mümin değildir. Eğer kalacağı yer yoksa ya da parası kalmamışsa gurbette ise misafiri ağırlamak, darda kalmışa yardım etmek ve onun sıkıntısını gidermek Müslüman ın her an yapacağı iyilik ve hayırlardandır. Tüm bunlara Müslüman ın sorumlu olduğu vecîbeler Rabbi nin rızasını kazanması için yapması gereken güzel işlerdir. Hayrın yapılması ve ona niyet edilmesi, Müslüman ın yaşamının bir parçasıdır. İyi bir şeyi yapmaya gücü yettiğinde onu asla tehir edemez. Gücü yetmezse gönlünden onu yapmayı hep arzu eder ve başkalarını onu yapmaya teşvik eder. Teşvik eder ve bilir ki hayra delâlet eden, sebeb olan, yönlendiren hayrı yapan gibidir onun gibi sevab alacaktır. Ukbe b. Amir diyor ki yüce Resul den işittim: İnsanlar arasında hüküm verilip bitene kadar herkes sadakasının gölgesi altındadır. 4. Hayra yönlendiren saikin gücü: Müslüman ın hayır işlerinin özelliğinden biride onu hayra yönlendiren etken ve sebeplerin gücüdür. Bu güçlü saikler onun sevgisini tahrik edip hayır işlemeye sevk eder ve bunlar hayırda devamlılığı sağlar. Bu sebeblerden dolayı hayırda Müslüman ı yarıştırır. Bunları şöyle özetleyebiliriz: A Allah ın rızasını kazanmak: Müslüman ı hayır işlemeye yönlendiren etken ve unsurların ilki kişinin Allah ın rızasını kazanma arzusudur. Mevlâ ebrârı ve iyileri anlatırken onların özelliğini beyan ederken şöyle buyurur. Gerçek erdem sahipleri onlar[dır ki,] sözlerini yerine getirirler ve şiddeti yayılıp genişleyen bir Gün ün korkusunu duyarlar. Ve kendi istekleri ne kadar çok olursa olsun, muhtaçlara, yetimlere ve esirlere yedirirler [ve kendi-kendilerine konuşurlar:] Biz sizi yalnız Allah rızası için doyuruyoruz. Sizden ne bir karşılık, ne de bir teşekkür bekliyoruz. doğrusu, sıkıntı ve dehşet dolu bir Gün de Rabbimize (vereceğimiz) hesabın korkusunu duyuyoruz! (İnsan, 7-10) B Ahlâkî unsurlar : Burada Kur an ın işaret buyurduğu ahlâki etkenler ve unsurlar da var ki yüce kitap Allah yolunda infak edenleri muttakîlerden saymıştır. Bakara Sûresinin ilk ayetlerinde bunu açık bir şekilde görmekteyiz. İşte Kitap! Şüphe yoktur onda. Rehberdir müttakîlere! O muttakiler ki görünmeyen âleme inanırlar. Namazlarını tam, dikkatle ifa ederler. Kendilerine ihsan ettiğimiz nimetlerden infak ederler. (Bakara, 2-3) Ayrıca ehli infâkı gerçek inananlar olarak ta tavsif ediyor yüce kitap. Buyuruyor ki; Onlar namazlarını dosdoğru kılan ve kendilerine rızık olarak verdiğimizden (Allah yolunda) harcayan kimselerdir. İşte onlar gerçek müminlerdir. Onlar için Rableri katında nice dereceler, bağışlanma ve tükenmez bir rızık vardır. (Enfal, 3-4) Bunlar ilâhi kitapta ulülelbab olarakta tavsif edilmektedir. Onlar Muhsinlerdendir: Kuşkusuz onlar, bundan önce dünyada güzel davrananlardı. Geceleri pek az uyurlardı. Seher vakitlerinde de istiğfar ederlerdi. Mallarında, muhtaç ve yoksullar için bir hak vardı. (Zâriyat,17-19) C Bereket ve dünyada yerine yenisinin verilmesi: Müslüman ı hayra yönelten ve hayra yönlendiren mânevi etkenlerden biride verdiğinin yerine yenisinin verileceği vadidir. Ahiretle ilgili sevab en etken ve en öncelikli unsur olması ile beraber dünyada da hayrın karşılığının görüleceği kesindir. Çünkü İslâm dini hem dünya ve hem de âhiret güzelliğini cem eden ve içeren bir dindir. Müslüman yaptığı hayır ve iyiliklerle hayatının, evinin ve ailesinin bereketle dolduğunu hisseder. Ve Allah ın verdiğinin yerine yenisini daha fazla olarak vereceğine inanır. Mevlâ buyurur: Eğer o ülkelerin ahâlisi iman edip Allah a karşı gelmekten sakınsalardı, elbette Biz üzerlerine gökten, yerden nice bereket ve bolluk kapılarını açardık (Araf,96) Hayır olarak yaptığınız her harcama sadece kendiniz içindir. Zaten siz Allah rızâsını aramaktan başka bir gâye ile infak etmezsiniz. İşlediğiniz her hayrın mükâfatı size tamamen verilir ve sizin hakkınız yenmez. (Bakara, 272) Efendimiz buyuruyorlar ki; Kulun sabahladığı hergün iki melek iner, biri ey Rabbim verenin, infak edenin verdiğinin yerine yenisini ver, diğeri de; ey Rabbim vermeyip tutanın elindekini ve tuttuğunu telef edip yok eyle diye dua ederler. Hayır işleyenin yaptığı hayrın yerine verilenler bazen, sıhhat, bazen ruh huzuru, bazen ailevî saadet, bazen hayırlı evlat ve bazense malında artmalar ve bereketler şeklinde olur. Güzel ve huzurlu bir hayat sürer. Bu gibi insanlar hiçbir zaman ilâhi zikirden yüz çevirip sıkıntılı bir yaşam içine düşenler gibi olmayacaklardır. www.adabulteni.com - Sayfa 5

Şehir ve İnsan Mehmet Kuzu Köyün kültürel alt yapısı atalardan intikal eden bilgilerden oluşur. Bu bilgiler o insanlarda öylesine yer etmiştir ki, onların değişime uğratılması kolay değildir. Köyü örf adet ve ananeler çepeçevre kuşatır. Dilleri sade, inançları saf, genelde gönülleri paktır. Akrabalık bağlarının kuvvetli olduğu bu mekânlarda kardeşlik ve sevgi, büyüklere saygı, itaat şehirlerden daha ileridir. Örfe körü körüne bağlılığın olumsuzlukları köyleri tehdit etse de onlar yaşayışlarıyla çevreye sağladıkları uyumla baş başa bir hayat sürerler. Şehirler adeta köylerin birleşimidir. Her sokak bir köy gibidir. Onun içindir ki mahalleler kültürel anlamda farklılıklar arz eder. Şehir, kültürler mozaiğidir. Bir arada yaşama hoşgörüye, karşılıklı sevgiye bağlıdır. Şehir de kalıcı bir kültürün oluşumu işte bu özelliklerle sağlanır. Şehir kendi aydınını doğurur. Aydın örf ve adetlerin olumsuzluklarını arındırır. İnsanların insanî yönünü açığa çıkartır. Böylece şehrin merkezi, caddeleri, mahalle ve sokakları bir anlam kazanır. Merkezle kenar semtler bütünlük arz eder. Fikirler kâmil noktada birleşir sanat eseri olarak şehrin her yerinde abideleşir. Merkezini câminin, medreselerin, pazaryeri ve mezarlıkların oluşturduğu şehir insanı dünyanın bir han, kendilerinin bir yolcu olduğu bilinciyle iç içedir. Bu şuur sıhhatli bir bünye gibi, sıhhatli bir şehre işaret eder. Bünyenin hastalıkları gibi şehrinde hastalıkları var. Bu hastalıklar şehirlerin çökmesine, şehirlerin çöküşü de ülkenin çökmesine sebebiyet verir. Şehrin tarihi kalıntıları, şehrin hastalıklarını haykırır bize. Sodam ve Gomore enkazları homoseksüel bir topluluğun içindekilerle birlikte helâkini gösterirken, Patra gibi enkazlarda müşrik bir toplumun şunu haykırır. Üzerinde medeniyetin parıltıları yükselen Endülüs hamamlarının duvarlarındaki porno resimler şehirlerle içinde yaşayan insanların ilişkisini göstermesi bakımından manidardır. Buralara ziyaret ibret almaya yönelik olursa anlam kazanır. Şirk şehirlerin kangrenidir, yok olmasının sebebidir. Tevhitle şehirlerin aydınlığa kavuştuğunu gö- Sayfa 6 - www.adabulteni.com

rüyoruz. Şehirlerin kurtarıcıları Peygamberlerdir. Kurucuları da Mekke; şehirlerin anasıdır. Hz İbrahim (as) in temelini attığı tevhit şehridir. Hz Hacer le İsmail (as) in çekirdeğini oluşturduğu bu şehir, insanın yaratılışındaki kötüye meyil özelliğiyle zaman içinde karardı. Kâbe putperestlerin özgürlük abidesine dönüştürüldü. Hakkı arayan Haniflerin iniltisi içinde müşrik hegemonya doruk noktaya çıktı. Mekke şirk hastalığına yakalandı. Kış mevsimini yaşıyordu. M. 610 yılında vahyin aydınlığı sabaha karşı şehre düştü. Baharın müjdesiydi bu. Şehir peygamber çilesiyle dirilişe hazırdı. Şirk ve tevhit caddelerde, sokaklarda evlerde çatışıyor insanlar iradeleriyle bu çatışmalarda şehirle birlikte saf belirliyorlardı. 13 yıl süren çatışma hicretle noktalandı. Şehir mahzundu Gülen bir coğrafya parçası vardı. 350 km kuzeydeki Yesrib şehri; Yahûdi, Evs ve Hazrec Arap kabilelerinden müteşekkildi. Bir yönüyle putperest Araplar, geleneğe gömülmüş, Tevrat ı unutmuş Yahûdilerin zulmü altında inliyordu. Bir hekime ihtiyacı vardı Şehrin. Hicretle gelen Hz Muhammed (sav) şehre hayat iksirini de getirdi. Mescîdi Nebevî merkezli Tevhid mektebiyle gönüller hastalıktan kurtuluyor. Şehrin mahallelerini oluşturan evler aydınlanıyordu.. Bu aydınlık bir kısım insanların hastalıklarında değişim yaptı. Yeni tip şehir hastalığı münâfıklığı doğurdu. İman; burada o denli güçlüydü ki, münâfık müşrik ve Yahudi ortak cephesini anarşiye teröre meydan vermeden eritti. Yesrib, Medîne-tül Münevvere ye dönüştü. Aydınlık şehir, Mekke nin fethiyle insanlarını ve şehrini fethetti. Çevresini Taifi de içine katarak peygamber şehri insanlarıyla birlikte gelecek nesillere model oldular. Sıhhatli bünyelerde hastalanır tedavi görünce çabuk toparlanır. Medîne Hz. Ömer (ra) dönemimde sıhhatli bünye gibidir. Ancak hâin bir el onu şehit etmiştir.. Onun şehâdeti müminlerin heran temkinli olmaları gereğine bir işaretti. O şehir Hicaz ekoluyla insanlığı aydınlatacak bir merkezdi. Sahâbe şehirlerinden Kûfe özel projelerle oluşturulmuş bir şehirdir. Hz. Ali (ra) ın İslâm ın baş şehri haline getirdiği bu yer, mümini mümine karşı savaştıran fitnenin de yuvası halini almıştır. Fitne toplumun en korkunç hastalıklarındandır. Kasırgalar gibi şehri ve şehirde yaşayanları enkaz haline getirir. Basra şehrini de Sahâbeler kurmuştu. Bugün ki Kahire de Amr bin As ın kurduğu Fuslat şehriydi. Samimiyet üzerine inşa edilen bu şehirlerde öylesine bir Fitne merkezi oluşturuldu ki, Medîne de Hz. Osman (ra) ın şehâdetine sebebiyet vermekle kalmadı, İslâm ın ilkleri için büyük bir imtihanın başlamasına sebep oldu. Hz Ali (ra) şehadetine uzanan bu elemli günler şüphesiz ki Allâh ın kıyamete kadar gelecek insanoğluna uyarılarıyla doluydu. Fitne ancak güçlü bir imanla durdurulabilir. Öylede oldu. Yanan orman alanlarının yeniden hayat bulması gibi, bu mekanlarda zaman içinde dirildiler. Kûfe Hanefî Fıkhının doğduğu yer oldu. Sahâbe şehirleri Fitne kasırgasını atlattı, bugün davetleriyle dünyayı aydınlatmaya devam ediyorlar. Şehri canlı tutan insandır. O güzel olursa şehirde güzel olur. O kalben, rûhen temiz olursa şehirde temiz olur. O mânevi kir ve hastalıklardan arınırsa şehirde arınır. www.adabulteni.com - Sayfa 7

DİN, ŞEHİR VE MEDENİYET Yusuf YAVUZYILMAZ Araştırmacı-Yazar Tarihe damgasını vurmuş ve insanlığın gelişimini derinden etkilemiş bütün büyük medeniyetlerin temelinde insan ve din unsuru bulunur. Medeniyet tarihi içinde özel bir konumu olan İslâm medeniyetinin temelinde de inanç, bilgi ve değer bulunan bir medeniyettir. İslâm Medeniyeti taşıdığı özellikleri dolayısıyla diğer medeniyetlere en açık medeniyettir. Bu târihi gerçeği İslâm ın gelişim târihinde kolaylıkla gözlemleyebiliriz. İslâm tarihinin çok erken dönemlerinde İslâm medeniyeti, sınırlarının gelişmesi sonucu diğer toplumlarla karşılaşmıştır. İlk karşılaşmalar yakın komşuları olan Bizans, İran ve Hind toplumları ve buralarda oluşan düşünce sistemleridir. Aslında Medeniyetler özellikle doğuş ve gelişme çağlarında, zamanın diğer güçlü medeniyetleriyle karşılaşması kaçınılmazdır. Bu anlamda medeniyetler arasına duvar çekilemez. Bilginin dolaşımı ve akışı karşısında bunu başarmak da zaten imkansızdır. Diğer medeniyetlerle karşılaşma sonucu önceleri gelişigüzel yapılan çeviri faaliyetleri, Abbâsi Halîfesi Me mun zamanında sistematik hale gelir. Bu amaçla kurulan, Beyt-ül Hikme (Hikmet Evi) de yüzlerce bilim adamı ve düşünür çeviri faaliyetlerine katılır ki, bunlar arasında İslâm Felsefesi deyince ilk akla gelen Farâbi ve İbn-i Sina da bulunur. İlk çeviriler Hind, İran ve daha çok olmak kaydıyla Yunan medeniyetinden yapılır. Böylece Müslüman entellektüeller vahiy bilgisi dışında aklı temel alan felsefî düşünceyle de yüzleşirler. Günümüze kadar devam eden din-felsefe, akıl-vahiy ilişkilerinin tartışılmasına tâ o zamanlar başlanır. İslâm medeniyeti kendi dışında üretilen bilgilerle yüzleşmekten asla çekinmemiştir. Çünkü Kur an onları Müslüman olmayanlarla güzel bir şekilde tartışmaya çağırmaktadır. Müslüman bilginlerde bu öneriyi karşılaştıkları her bilgi karşısında göstermişlerdir. Medeniyetlerin gelişmesinde şehirlerin önemi büyüktür. Şehir medeniyetin döl yatağıdır. Orada mayalanan görüşler oluşan medeniyetin bilgi kapasitesini belirler. İslâm ın doğuşunu sembolize eden Mekke ve Medîne iki önemli şehirdir aynı zamanda. Özellikle Medîne ile medeniyetin benzer çağrışımlar yapması da hayli anlamlıdır. Sa- Sayfa 8 - www.adabulteni.com

dece İslâm ın değil, bütün büyük medeniyetlerin taşıyıcılığını şehir merkezleri yapmıştır. Medîne, Mekke, Kûfe, Şam, Kâhire, Bağdat, Semerkant, İstanbul, Konya, Urfa gibi merkezleri hesaba katmadan İslâm medeniyetini anlamak ve değerlendirmek mümkün değildir. İslâm medeniyetinin izleri bu şehirlerin her hücresine sinmiştir. Bu gün bir İslâm felsefesi, kelâmı, bilimi, mîmârisi, estetiği, ahlâkı vs. bahsediyorsak şehirler bu iddianın kanıtı gibi dimdik ayaktadır. İslâm medeniyetini sembolize eden diğer şehirler ise ikinci dereceden önemlidir ve medeniyet kurucu bu şehirlere birazda kıskanarak bakarlar. İstanbul ve Ankara arasında yaşanan derin çekişmeyi, iki büyük medeniyet arasında yaşanan kavgayı dikkate almadan anlamak mümkün değildir. İstanbul bütün ihtişâmıyla İslâm Medeniyetini temsil etmenin haklı gururunu yaşar. Ankara ise İstanbul a göre çok daha sekülerdir. Nitekim merhum Osman Yüksel Serdengeçti, Ankara için mabetsiz şehir tanımlamasını yapar. Türkleri İslâm medeniyetine Ankara değil, İstanbul bağlar. Bu özelliği dolayısıyla Ankara İstanbul u içten içe kıskanır durur. Kıskanır çünkü bırakın onu geçmeyi, yakalayabilecek donanımı ve geleneği bile yoktur. Bu yüzden Ankara sürekli İstanbul un gölgesinde yaşamak zorunda kalan bir mahkum gibidir. Peyâmi Safâ nın kavramsallaştırdığı Doğu- Batı çatışmasını anlatan en iyi aktörler İstanbul ve Ankara dır. Devletin siyâsi merkezi olma özelliğini arkasına almış olsa da yine de İstanbul karşısında mahcup, edilgen ve çekimserdir. İstanbul ise arkasına aldığı tarihî mîrâsın avantajıyla durduğu yerden, Ankara daki yapay, zorlama ve hantal yapıyı üzülerek izler. Genç yaşına rağmen ne kadarda yıpranmış ve çökmüş diye düşünür. Anadolu ya nasıl bu kadar yabancılaştığını anlamaya çalışır. Oysa İstanbul tarihle, toplumla barışıktır. Zamanın ünlü Ankara Vâlisi Nevzat Tandoğan, köylüleri Ankara ya sokmazken, İstanbul yaşadığı medeniyet tecrübesiyle herkese kucak açar. Ankara ya giremeyen bütün insanlar için İstanbul sığınılacak bir limandır. Bu yüzden İstanbul un bütün tabiiliğine karşın, Ankara resmi, otoriter ve buyurgandır. Ankara İstanbul un imparatorluk kuran şehir olma özelliğine imrenerek bakar. Şehir hiç şüphesiz sadece insanların toplandığı bir alan değildir. Şehir şiirdir, edebiyattır, sanattır, dindir, uygarlıktır. Konya Mevlânâ yı, Urfa Hz. İbrâhim i, Nâbi yi, İstanbul ise bilimde, felsefede, sanatta, dini ilimlerde sayılamayacak kadar değer üretmiştir. İstanbul u merkez yapan yaslandığı tarihî gelenek ile yaşattığı İslâmî mirastır. www.adabulteni.com - Sayfa 9

ŞEHİR Adına ister şehir, ister kent, isterseniz anakent deyin fark etmez. Asıl olan insandır. İnsanlar şehirler için değil, şehirler insanlar içindir. Şehirler insanların mekâna ve maddeye yansımasının görünen kısmıdır. Aileye göre ev ne ise, topluma göre de şehir odur. Tıpkı evlerin kapıları olduğu gibi, şehirlerinde kapıları olmaz mı? Şehir insanın kendine ve hemcinsine verdiği değerin göstergesidir. İnsanların yığın değil, yumak olabildiği mekânlardır. Dantel misali örgülerin serildiği yaşamın diğer adıdır. Şehrin planı, insanın iman planında ki duruşunu yansıtır. Kiminin imanı sadece dünyaya dairdir ki, ey Rabbimiz bize dünyada ver (Bakara, 200) derler ve şehirlerini sadece dünya için inşa ve imar ederler. Batı şehirleri gözümüzün önünde bu fani gerçeği yaşatmaktadırlar. Fakat bu zihniyetteki şehirlerin Ahiretten hiç nasipleri yoktur (Bakara, 202) Şehirlerin imanı var mıdır diye sormayın. Mekke, Medine, Kudüs, Şam, Bağdat, Kurtuba ve İstanbul deyince akla ne gelir? İmanın şehirleri olmaz demeyin, imanın şahidi olan veliler diyarı şehirler dahi, makberleriyle yaşamıyor mu günümüzde. Ne zaman ki şehirler kalbi ve fiili imanı yitirdi, çeşitli hastalıklara muzdar oldu. Şehirlerimizin kalbi maalesef hasta, kalbi nedir derseniz insandır insan. Şehir sanal ışıkların süslediği yerler değil, nûrun aydınlattığı yerleşim yerleri olmalıydı. Hakka varan yollarının kapalı ve engelli olduğu şehirlerde BENİM ki caddeler insanı hedefine ulaştıramamaktadır. NEYİM? Şehirler tatminsizlik ve israf yarışının kibri zirveye taşıdığı yerler olmamalıdır. Şehirlerin sevgi Mustafa Aydın ve merhamet duyguları kaybolmuşsa, kalpleri olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olup da bunlarla işitmeyen Araf, 179) şaşkın ve gafil olmaları kaçınılmazdır. Yeryüzünde batının şehirleri, tam anlamıyla dünya için elden geleni ortaya koymaktadırlar. İslâm ın şehirleri diyebileceğimiz Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru (Bakara, 201) duasının yaşanabileceği şehirlerimize maalesef sahip değiliz. Şehir ne vilayetin, ne belediyenin, ne de seçmenin uhdesine teslim edilemeyecek kadar sorumluluk gerektiren bir anlayışındır. Şehir hak ve adaletin, iffet ve ticaretin eğitim ve yönetimle buluştuğu ezan sesinin vardığı yere kadar, ezanın ruhu olan kulluğun özümsendiği kutsalımızdır. Şehirler ezan ve mezarlık arasında ki yaşamın adımları, lokmaları, sorumluluk ve haklarıdır. Şehirlerin suçları ve faziletleri vardır. Suçlu şehirler helakin örneği, faziletli şehirlerde geleceğin gülleridir. Kur an ın çeşitli soru kalıplarından biri de şehirlere sor cümlesidir. Sanki muhatap şehirmişçesine, şehre sor denilmektedir. Altmışa yakın ayette karye geçmektedir ki, köy değil anakent veya Sayfa 10 - www.adabulteni.com

gözde belde anlamındadır. Resullerde şehirlere gelmedi mi? Şehirden almalı haberi, medeniyeti öğrenmek istiyorsak. Zâlim olan karyeden, âdil sonuç beklenmez ki mutlu olalım. Nasıl ki iman önce vermek, sonra almaksa, şehirler kendilerine verildiği ölçüde insana huzur verirler. Şehre vermeye gelinir, vereceği olmayanın gelişi yağmacılıktan başka bir şey değildir. Şehre gelmek borçlu olmaktır. Medîne demek borcun din olduğunu idrak etmektir. Borç batıl yolda olursa o beldeye Münevver Medine denir mi? Hak borcun olduğu ve ödeneceği yere Medîne-i Münevvere denir. Şehirler ameli salihlerimizin uygulanma mekânıdır. Dinin kutsalı ne evdir, ne de şehirdir. İnsanın bulunduğu tüm alanlardır. Şehirler yürüyüşümüzden ki Yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü sen yeri asla yaramazsın, boyca da dağlara asla erişemezsin.(isra, 37) hitabıyla evden çıkışımızla başlar ve Kârûn, ziyneti ve görkemi içerisinde kavminin karşısına çıktı. Kasas, 79) örneğiyle kibrin sonucunu bizlere öğütler. Şehir, insanları iman ve amellerimize şahit tutuşun diğer bir delilidir. İnsan haklarının insan sayısınca arttığı şuuruna ermektir. Sorumluluğumuzu ben merkezinden biz merkezine çekmektir. Egolarını ilahlaştırmış şehirler, secde edemedikleri müddetçe kibrin tutsağıdırlar. Şehir sadece mimari, cami ve asma altı değildir. Şehir güler yüzlerin, selâmın ve komşu şuurunun dalga dalga yayıldığı mekânların özü olmalıdır. Her günahın tevbesi olduğu gibi, şehirlerimizin medeniyetsizliğine nasıl ve ne zaman tevbe edeceğiz. Şehirlerimiz maalesef özürlü, tedaviye ihtiyaçları var. İnsan hasta olduğunu bilir fakat tedavisini çoğu zaman kendi başaramaz. Hastalığı hepimiz biliyoruz, tedavi nasıl olmalı işte işin zoru budur. Öncelik insana verilmeli ki şehirler imha değil ihya olsun. Şehirlerimiz ölüdür desem inanır mısınız? Diri odur ki hayat vere ve hayat bula. Hayatı yaşanılmaz ve yalnız kılan şehirler ölümden de zordur. İnsanlar şehirlerde mağaradaki yalnızlığı yaşıyorsa bunun sorumlusunu bulmalıyız. Sorumluyu Âdem ve eşi misali, biz diyerek başlamalıyız. İblisçesine senin sebebinle diyerek başkasını suçlamayı bırakmalıyız. Tüm şehirler şehirlerin anası Mekke olanın Rabbine dönmedikçe korku ve açlıktan emin olamaz. Açların olmadığı ve her türlü korkunun yok olduğu beldelerdir bizim şehirlerimiz. Kapkaç sadece eşyaya değil, iman ve amele de yapılıyorsa oranın adı şehirde olsa bizim için hiçbir anlamı yoktur. İnsan vücut kentine hükmedemiyor ve aile metropolüne sahip çıkamıyorsa bilin ki şehrimiz ızdırap içindedir. İnsanı ihmal eden ve birbirinden uzaklaştıran ne varsa plan ve projesini değiştirmeliyiz. Neden mahalle olamadık sorusunun cevabını bulamayanın, şehir olması mümkün değildir. Kaç isim tanıyoruz mahallede, kaç komşu var ziyaretimiz de ve güven var mı semtimizde? Siteler içine mahkûm olmuş yarı açık ceza evi mantığında ki yaşam şehir değildir. Müsrif şehir değil, mütevazı şehir sahibi olmalıyız. Şehirden kazanıp şehre harcayan değil, kendine yeten olmalıyız. Beş yıldızlı huzur evleriyle değil, günaha çanak tutan yapılarıyla değil, manasız koşuşun yorgunluğuyla değil, insanca ve insana hizmet eden duruşuyla şehirler imar etmeliyiz. Köftesiyle, kabağıyla, patatesiyle değil, insan unsuruyla anılmayı arzu etmeliyiz. Birbirine hoş geldin demeyen, hal ve hatırını sormayan, güven ve emanet problemi yaşayan insanlar teknolojileriyle mutlu olamazlar ki, şehirlerine sahip olsunlar. Ne mukim ahlakına, ne de misafir edebine sahip olamayışımız bizi medeniyetsiz şehirleşmeye götürmüştür. Çocuk yuvalarının arttığı, köprüden sokağa çocukların yayıldığı, sığınma evlerinin gizlice inşa edildiği ve gölgelerden korkar hale geldiğimiz şehirler sahi bizim mi? Eğer bizimse, biz kiminiz? Münkirin korkusuzca ve hayâsızca işlendiği, marufun unutulmaya yüz tuttuğu şehirler yüz karamız değil de neyimizdir. Şehrimizde sürgün hayatı yaşıyorsak, derhal vatanımıza dönmelidir. O vatan ki imandır, Salih ameldir ve sevgiyle merhamet yarışıdır. Şehirler evlerimizin dış duvarlarıdır. Evlerimizi manen yıktıysak, maddi yıkım yakındır. Vatanı aslî, vatanı ikâmet ve vatanı sukna tabirleri vardır fıkhın sefer bahsinde. Dikkat edilecek olan ise hepsinin ortak noktası vatan olmasıdır. Vatan odur ki imanla beraber yaşanan yerdir. Mümin de o kimsedir ki, hangi vatanda olursa olsun vatanının hakkını vermelidir. Şehrin mezarlığı ve son noktası bilinmeli ki sefer hükmü uygulansın. Şehrini tanımayanın fıkhı olur mu? Şehir fıkhını bilmek ve ihsan üzere ihlâsa ermek için son bir soru; şehir benim neyimdir? www.adabulteni.com - Sayfa 11

KENT DEDİĞİN İNSANDAN BAŞKA NEDİR Kİ? Son yıllarda ülkemizde işsizlik, terör, eğitim gibi çeşitli problemlerden dolayı kırsal kesimden özellikle büyük şehirlere yapılan göç hareketleri halen sürmektedir. Buna bağlı olarak da stres, gürültü, kültürel yozlaşma, kira derdi gibi sosyo-ekonomik etkilerin yanında, altyapı eksikliği, hava ve su kirliliği gibi çevresel problemlerle de karşılaşılmaktadır. Her şeyin iki yüzü olduğu gibi, kentleşmenin de iki yüzü vardır. 1. Yapısal kentleşme 2. Kültürel kentleşme. Yapısal olarak büyük şehirlere yakın kesimlerde ülkemizin ak ciğerleri konumunda olan ormanlarımız katledilerek, birer kanserli tümör görünümündeki site, lüks villa ve çok katlı binalarla tabii zenginliklerimiz yok edilip kentlere çevrildiği gibi kentlerde varoş veya gece kondu mahalleleri ile köyleri andırır olmuş. İç içe geçen bu karmaşa buz dağının görünen yüzüdür. Buda zaten bizi değil yöneticileri ilgilendiren bir durumdur. Kentleşmenin ikinci ve bence asıl yüzü olan kültürel kentleşmeye gelince işte bu konuda herkesin söyleyeceği pek çok sözü olsa gerek. Çünkü kültürel kentleşme kültürel yozlaşmayı da beraberinde getirmiş durumda. Kentleşme sonucu oluşması beklenen kültür zenginliği-çeşitliliği maalesef oluşturulamamıştır. Kentlerin baş döndürücü değişimlerine ayak uydurmada zorlanan insanlar, özellikle de gençlerimiz vardır. Her değişim olumlu değildir elbet. Bir gelişerek değişmek vardır, birde çürüyerek değişmek. Bir sütü yoğurt yapmakta ekşitip çöpe dökmekte mümkündür. Elbette yeniliklere açık olmalı insan, kentin nimetlerinden faydalanmalıdır. Tüketmemiz için önümüze konan yenilik mönülerinin içeriğini ve katkı maddelerini bilmeden midemize indirirsek, mide zâfiyeti geçirmemiz kuvvetle muhtemeldir. Bu durumda kentte yaşayan kitlelere kentli olma bilincinin verilmesi ve sosyal sorumluluklarının öğretilmesi gerekir. Bireysel düşünüp, bireysel yaşayan insanlar şehrin problemleridir. Medenî yaşam; bireysel ve sosyal sorumlulukların farkında olarak dayanışma halinde yaşamayı bilmektir. Oysa günümüzdeki apartman yaşamı yalnız yaşam yani vahşi yaşamdır. Alt komşu üst komşudan haberdar ve emin değildir. Oysa Efendimiz (as) Müslüman komşusunun elinden ve dilinden emin olduğu kişidir. buyuruyordu. Emine ATLI İnsanlar arasındaki iletişim kopukluğu komşuluk ilişki ve haklarından bî haber yaşam, insanca ve İslâm ca bir yaşam değildir. İnsanlar arası ilişkiler hayatı paylaşmak için değil, tam aksine hayattan pay almak için kuruluyor. Demek ki içinde yaşadığımız şehirden ziyade içimizde yaşattığımız şehri medenîleştirmeliyiz. Allah ın Rasûlü ve arkadaşları gibi hicret edilen Yesrib leri Medîne leştirmeliyiz. Bulunduğumuz topluma artı değerler katmalıyız. Medîne li yani şehirli olmak yürekte başlar, yüreği Medîne li olmayan insan baş kentte de yaşasa cahil kalır, bedevî kalır. İçimizdeki şehrin sokaklarını güzel ahlak, insan haklarına riayet, kötülükleri tevbe deterjanı ile temizleyip; su-izan eden, başkalarının hakkına göz koyan, kıskanan, çalan düşünce hırsızlarından asayişi sağlayabilirsek, caddeleri ilim, fikir, saygı ve hoşgörü lambaları ile aydınlatabilirsek içimizdeki kenti de, içinde yaşadığımız kenti de Medîne leştirebiliriz. W. Şekspir in dediği gibi: kent dediğin insandan başka nedir ki Paulo Coelho nun popüler eseri Simyâcı da şöyle bir bölüm yer alır: Romanın kahramanı Santiago bir kasabada yaşayan bilgeden hayatın gizemini öğrenmek ister ve bilgenin sarayına gider. Bilge önce, Santiago yu bir teste tabi tutacağını, hayatın sırrını daha sonra anlatacağını bildirir. Gencin ağzına içinde iki damla yağ bulunan bir kaşık verir. Ve bu kaşıkla birlikte sarayımı gez, içindeki güzellikleri gör fakat sakın yağı dökme der. Biraz sonra genç bilgenin yanına gelir. Bilge ona neler gördüğünü sorar. Genç yağı dökmemek için bütün dikkatini kaşığa verdiğini, onun için hiçbir şey görmediğini söyler. Bilge, tekrar git bu sefer yağla birlikte güzellikleri de seyret der. Bir müddet sonra genç geri gelir. Ve sarayda gördüğü atlas halılardan değerli tablolara kadar her şeyi anlatır fakat kaşıktaki yağı döktüğünü söyler. Bilge işte der, hayatın sırrı güzellikleri seyrederken kaşıktaki yağı dökmemektir...! Evet sağlıklı kentleşme, kendi öz değerlerimizi kaybetmeden yaşama ayak uydurmaktan ziyade ona değer katmaktır. Tüketmekten daha çok üretmektir. Selam ve dua ile Sayfa 12 - www.adabulteni.com

SAGED SAKARYA GÖNÜLLÜ EĞİTİMCİLER DERNEĞİ Sivil toplum örgütleri; insanların taleplerini, ihtiyaçlarını tesbit ederek bunu belli bir kurumsal kimlik içerisinde ifade etmenin ürünüdür. Devlet mekanizmasının karşılamadığı, eksik bıraktığı, dolduramadığı alanları amacına uygun tamamlama girişimidir. Aynı zamanda halkın taleplerini duyurma, ifade etme, hakkını arama aracıdır. Eğitim insanı ve toplumu şekillendirir. Sakarya Gönüllü Eğitimciler Derneği toplumun dönüşümünde eğitimin çok büyük etkisi olduğundan hareketle öğrenci, veli ve öğretmenlerin bu süreçte aktif olarak bulunmasının gereğinin ihtiyacından hareketle kurulmuştur. Bu sürecin gönüllü katkılarla biçimlenmesine ve geliştirilmesine çalışmaktadır. Sakarya Gönüllü Eğitimciler Derneği Sakarya da bir grup öğretmen tarafından 2007 yılında kuruldu. Eğitim- öğretim faaliyetinin merkezinde yer alan öğretmenlere var olan durumu anlama ve yorumlamada daha sağlıklı bir yön kazandırmayı hedeflemektedir. Eğitim- öğretim sorunlarını çözümleriyle tartışmak ve bu noktada duyarlılığı artırmaktır. Öğretmenlerin entellektüel alt yapılarını güçlü kılarak ülke meselelerine sahip çıkma ve bu noktada fikrî olarak kafa yormayı esas almaya çalışmaktadır. Öğretmenlerin son dönemlerde yaşanan kimlik ve kişilik erozyonunu önleyerek eğitim ve öğretimde daha aktif ve etkili olacak bir yapı oluşturmayı istemektedir. Sakarya Gönüllü Eğitimciler Derneği etkinliklerini öğretmen, öğrenci ve velîleri hedefleyerek oluşturmaya çalışmaktadır. Öğretmenlerin meslekî ve fikrî noktadaki paylaşımlarını en üst düzeye çıkararak daha aktif kılmaktır. Velîlerin eğitim noktasındaki düşüncelerini daha sağlıklı zemine oturması için rehberlik faaliyetleri yapılacaktır. Velî eğitim seminerleri düzenleyecektir. Biz büyük Türkiye ailesinin fertleriyiz. Bu ülkede okuyan, yaşayan çocuklar; bizim çocuklarımız, gençler; bizim gençlerimizdir. Bu çocuklar ve gençler geleceğimizi oluşturan ana dinamiklerdendir. Onların ancak iyi bir eğitim alması sağlanarak geleceğimizin teminatı olmaları sağlanabilir. Geleceği, değerlerimizi merkez alan bir düşünüşün, inancın temsilcisi olan gençlerin eğitimini önemsemekteyiz. Yaşanan çözülmelere, yozlaşmalara karşı kendi inanç ve değerlerini hayatında yaşayarak, savunuculuğunu yapacak bir nesil oluşturmanın ehemmiyeti ortadadır. Derneğimiz üniversite ve orta öğrenim gençliğinin sahipliğini yapacak, onlara yol ve yön gösterecek çabalar ortaya koymaya çalışmaktadır. Öğrencilere yönelik kurs, yarışma ve değişik etkinliklerle fikrî ve sosyal gelişimlerine katkı yapmayı hedeflemektedir. Adres: Bankalar Cad. Kent İş Merkezi Kat: 4 Daire: 102 Adapazarı Tel: 0.264. 279 03 16-0. 505 647 03 25 Web: www.degirmendergi.com www.adabulteni.com - Sayfa 13

FAALİYETLERİMİZ Eğitim Programı 2007-2008 Eğitim Dönemi Cuma akşamı Sohbetlerimiz Hamza TEKİN, Mehmet KUZU, Yusuf YAVUZYILMAZ ve Selâmi GÜRSOY Hocalarımızla; Esmâ AKBAY Hocahanımla ise her ayın ilk Cumartesi günleri hanım kardeşlerimize Kur an Günlüğü Dersleri ve Eğitim Seminerleri; Ayrıca genç kızlarımızın Tefsir Dersleri ve genç erkek kardeşlerimizin de sohbet programları devam etmektedir. Aile Eğitimi Programı: Adapazarı nda 4. senesine başladığımız Aile Eğitimi Programımız bu sene dört ayda bir şeklinde ve aylık ödevlerle devam ediyor. Yine bu sene Hendek te 50 ailenin katılımıyla üç yıllık yeni bir Aile Eğitimi Programı başlatılmıştır. Bayramlaşma İki seneden beri yapmakta olduğumuz toplu Bayramlaşma Programımız, Adapazarı na hizmet eden yirminin üzerinde Gönüllü Kuruluşla Ramazan Bayramında ve Kurban Bayramında da bir arada olduk ve coşkulu bir şekilde kutladık. Davetimize icabet ederek Adapazarı lı Müslümanlarla kucaklaşan kardeşlerimize teşekkür ederiz. Giyim Yardımı Hayırsever kardeşlerimizin ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmak üzere bize güvenerek teslim ettikleri Kadın-Erkek ve Çocuklara ait Giyim Yardımları Veren El ile Alan El Arasında Köprü olma hassasiyetiyle yerlerini ulaştırılmıştır. Öğrencilerimize Burs Şehrimizde eğitim gören veya hemşehrimiz olup ta başka şehirlerde eğitim gören öğrenci yavrularımıza her sene olduğu gibi bu yılda az da olsa bir miktar Burs verebiliyoruz. Yardımda bulunan kardeşlerimizin kazancını Rezzak olan Allah (cc) bereketlendirsin. Sayfa 14 - www.adabulteni.com

ADA BÜLTENİ İSTİŞARE TOPLANTISI Geçen sene başlatmış olduğumuz AdaBülteni mizin Yayın Kurulu ve Yazarları ile yemekli istişâri toplantısını bu yeni yayın yılı içinde gerçekleştirdik. Geçen bir yılın muhasebesi ve yeni dönemde neler yapılabilir, nelerin yapılması gerektiği hakkında faydalı bir görüş alış-verişinde bulunuldu. Ziyaret ve Davetlere İcabet KONFERANS Kısa adı SAGİR olan Sakarya Adalet Girişimi birleşenleri olarak; Ribat Eğitim Vakfı Adapazarı Şûbesi, İlim Hikmet Vakfı, Diriliş Saati Dergisi, Özgür-Der Sakarya Şûbesi ve Vahdet Vakfı Adapazarı Şûbesi adına Vakıf Şûbemiz olarak 30 Kasım 2007 Cuma akşamı bir Konferans tertipledik. Sosyal Siyasetimiz adlı konferansı oldukça kalabalık bir dâvetli topluluğa Muhterem Abdullah BÜYÜK Hocamız takdim ettiler. Dâvetimizi kabul ederek konferansı veren Hocamıza ve kalabalık bir katılımla bize şevk veren kardeşlerimize teşekkür ederken, bu güzel tablonun diğer kardeş kuruluşlara da bu tür çalışmalarında bir örnek olmasını temenni ederiz. Mâlum olduğu üzere biz Ribat Eğitim Vakfı nın bir Şûbesiyiz. Vakıf merkezimizde veya diğer şûbelerdeki faaliyetler için dâvet edildiğimizde de mümkün mertebe icâbet ederiz. Bu çerçevede Konya Vakıf Merkezimizin Hizmet İçi Eğitim Semineri, Kütahya Şûbemizin Ramazan Programı dâveti ile İnegöl de Hizmet Binâsı Açılışı Programı dâvetine katılarak oralardaki kardeşlerimizin hem sevinçlerine ortak olduk hem de çalışmalarımızın daha güzel, daha faydalı olabilmesi için neler yapılabilir bunları karşılıklı görüşme imkânı bulduk. www.adabulteni.com - Sayfa 15

ERENLER DİLMEN MAHALLE MUHTARLIĞI Hazırlayan: Hasan Keleş Dilmen Mahallesi; 26 Mart 1989 tarihindeki seçimlerden sonra Erenler Merkez Mahallesinden ayrılarak mahalle oldu. Mahallemiz; Bağlar, Erenler Merkez, Hacıoğlu, Güllük ve Akıncılar mahalleleri arasında bulunmaktadır. 8 ana cadde ve 83 sokaktan oluşan ve şu an itibarı ile toplam olarak 16949 nüfusa sahip bir mahalledir. Sınırlarımız içinde 1 İlköğretim Okulu, 3 adet Cami bulunup, Sağlık Ocağı bulunmamaktadır. Sadece özel bir Diyaliz Merkezi sınırlarımızda bulunuyor. Mahallemizde fabrika bulunmamaktadır. Pazartesi günleri semt pazarımız halkımızın ihtiyacını karşılamaktadır. Semt sakinlerinin bir araya gelip beraber olabilecekleri ticâri yönden bakkalları (alış- verişlerinde de olsa), okul ve haneler bulunmaktadır. 10 adet Çocuk Parklarımızda mahalledeki çocuklarımızın ve büyüklerimizin de faydalanacağı kültür fizik aletleri de bulunmaktadır. Sosyal aktivitelerin yapılabileceği özel bir halı saha ve Köy Hizmetlerine ait bir antreman sahası bulunmaktadır. Bu tür alanlarla halkımızın bir nevi ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyoruz. ve Marmara depreminden etkilenen 560 hane binamız bulunmaktadır. Bunların 500 adedi ağır hasarlı olarak yıkıldı. Bu depremde 51 mahalle sakinimizi kaybettik, Allah hepsine rahmet eylesin. Mahallemiz depremin yükünü yavaş yavaş kaldırıp eski güzelliğine kavuşuyor, hatta kurtulmuş da diyebiliriz. Münür EYÜBOĞLU olarak 1949 doğumlu evli 2 çocuk babası ve Ortaoukul mezunu, aynı zamanda Zirai Donatım emeklisi olarak 26 Mart 1989 tarihinden beri 4 dönemdir Mahallemizin Muhtarlığını halkımızın bize duyduğu güvenle sürdürmekteyim. Yine halkımızın bize duyduğu güven devam ettiği müddetçe görevimizi halka hizmet Hakka hizmet düsturu ile devam ettirmeye çalışacağız. Sayfa 16 - www.adabulteni.com

ADAPAZARI NDA KENT VE KENTLİLİK BİLİNCİ Yusuf Ertuğrul ERDEM Kent: Meydan Larousse kenti; halkın çoğunluğunun ticaret, sanayi veya yönetimle ilgili işlerle uğraştığı bir yerleşme alanı ve tarım dışında işlerle uğraşan insanların toplanmasıyla meydana gelen ekonomik, demografik ve sosyolojik bir kurum olarak açıklamaktadır. Farklı bir görüş açısıyla kent; insanlarıyla, sembolleriyle, sorumluluklarıyla, geleceğiyle yerel yönetimler anlayışına ilave edilen kentsel gurur ile tasvir edilmiştir. Kentlilik Bilinci: Kentli olmak için kentte yaşayan insanların kente ait olduklarını hissetmeleri, bir başka deyişle kentle bir bütün olmaları gerekmektedir. Kentli olmak, yaşadığın ortamı diğer insanlarla paylaştığını bilmektir biraz da. Bir sorumluluktur kentli olmak. Kente ve kentte yaşayan diğer insanlara saygı duymayı gerektirir. Kentlileşme, kentli insan davranışlarının bireyde, ailede ve diğer sosyal gruplarda gelişme sürecidir. Bir toplum içerisinde yaşayan insanların tarih ve toplum kültürü bilinciyle, kentsel hak ve görevlerini kente yakışır bir şekilde yerine getirmesi kentlileşmenin bir göstergesidir. Kentte yaşamak, kentlilik için yeterli olmuyor. Kentlileşmek ile en anlaşılması gereken şey tanımadıklarınla birlikte yaşayabilme olgunluğu olsa gerekir. Tabi ki, bireyin sosyalleşmesi için de bireysel niteliklerin ön plana çıkartılması beklenen bir değişimdir. Nerede durduğunu bilmeyen, kim olduğunun farkında olmayan, bu dünyadaki varlık sebebini tam olarak idrak edememiş bireylerin kentlilik bilinci ni oluşturabilmeleri imkan dahilinde değildir. Kentlilik Bilincini sağlamadan önce insanî bir bilinci oluşturmak önemlidir. Adapazarı nda Kentli Olmak-Olamamak: Kentsel gurura sahip olanlar, kent insanını, onun sorunlarını ve bütün bunlara bağlı olarak kent siyasetlerini de daha iyi bilenlerdir. Aslında, yerel yönetimler, fonksiyonları gereği kente ilişkin bilgiyi yayma, dağıtma ve dönüştürmek le mükelleftir. Yerel yönetimler, kentleşme ve kentlileşme oluşumu içinde çıkacak olan olumsuzlukları, eksiklikleri ve uyumsuzlukları giderici bir görev üstlenmektedir. Kentlilik bilincinin oluşumunda, insanlara yol gösterici ve halkı bilinçlendirici bazı plan, program ve projeler yerel yönetimler tarafından yapılmalı ve halk bir bütünü oluşturacak şekilde idare edilmelidir. Buna karşılık kentte yaşayan insanların da kent yönetimine ve kente katkı sağlayacak bir düşünce içersinde olmaları gerekmektedir. Karşılıklı iletişimin kurulmasıyla kentlileşme aşamasının daha kolay ve daha verimli geçilebileceği bir gerçektir. Göç olgusunun oluşturduğu tehlike kültürler üzerindeki değişim sorunudur. Göç, çok fazla göç veren ve çok fazla göç alan bölgelerin kültürleri üzerinde derin yaralar açmıştır. Osmanlı nın son döneminden itibaren Balkanlar, Kafkasya ve Türkiye nin değişik bölgelerinden göç alıp yetmiş iki buçuk milletten müteşekkil insanların mutluluk içerisinde hayat sürdükleri Adapazarı için bu durum bir övünç vesilesi olsa da kentlilik bilincini oluşturmada sorun oluşturduğu rahatlıkla görülebilir. Farklı etnik kökene sahip toplulukların, kent içerisinde kendi görüşlerini ve kendi yaşam tarzlarını diğer topluluklara karşı kabul ettirme yarışı içerisinde olmaları, bir bütünü oluşturamamanın dolayısıyla kentli olamamanın gerçekçi bir kanıtıdır. Kentlilik bilinci insanların yaşadıkları kenti benimsemeleri, o kente ait olduklarını hissetmeleri ve daha da önemlisi yaşadıkları kente karşı kendilerinde sorumluluk duygusunun oluşmasıdır. Göç yoluyla yeni bir kente gelen insanların kentli olabilmeleri için bir çaba harcamaları gerekmektedir. Burada çabadan kastedilen insanların eski hal ve hareketlerinin kent hayatına uygun bir şekilde değiştirmeleri ve geliştirmeleridir. Adapazarı na göç edenlerin buna titizlikle riayet etmeleri kentlilik bilincinin oluşturulmasında önemlidir. Adapazarı nın Yaşayan Kent Olabilmesi www.adabulteni.com - Sayfa 17

Kentler; birlikte yaşadığımız, geleceğimizi bina ettiğimiz, hatıralarımız ve hayallerimizle dolu mekânlarımızdır. Bu mekânların yaşanabilir kılınması bizim kendimize, evlatlarımıza ve gelecek nesillere karşı sorumluluğumuzdur. Kentler, sadece bugün üzerinde yaşadığımız toprak parçası ile onun üzerinde bulunan evlerimizden, iş yerlerimizden ve diğer yapı ve tesislerden oluşan fiziki yapı değildir. Kentler, insanlık tarihinin uzun yıllar süren tecrübesi sonucu şekillenmiş, onların gelişimine tanıklık etmiş şahitlerdir. Kentimizde bu gelişime Sakarya adından ziyade Adapazarı adıyla şahitlik edilmiştir. Kendini bir yazarın ellerine teslim etmiş kentler, ruhunu; yani acılarını, emeklerini, sevinçlerini, aşklarını, yoksullarını, suçlularını, zenginlerini, öfkelerini zaaflarını insanlık hafızasına teslim eden şanslı kentlerdir. Bunlar yaşayan kentlerdir. Oralarda herkes kendinden bir şeyler bulur. Herkes, bir şeyler için sevinir, bir şeyler için üzülür. Yaşanan hikayelerin parçası olur, açlıktan nefesi kokan bir yoksulun doyabileceği bir şeyler bulması için yakarırsınız içinizden. Veya suç işlemeyi kafasına koymuş bir gencin bunu yapmaması, son anda aklının başına gelmesi; hastalanan bir çocuğun iyileşmesi, ayrı düşen iki sevgilinin kavuşması için dua edersiniz. Siz de o şehrin bir parçası olursunuz. Adapazarı için bir şiir, bir hikaye yazmayı kaçımız düşledi? Bu şehir için kimler ne yazmış, alıp okuyayım, kütüphanemde bunları mutlaka bulundurayım diyen kaç kişi? Kentimizdeki 40 bini aşan Üniversite, 175 bini aşan ilköğretim öğrencileri için yayınevi sahipleri Adapazarı Külliyatı oluşturabildi mi? Adapazarı bizi ruhuna kattı mı veya biz Adapazarı nın ruhunu hissedebildik mi? Adapazarı nı kurtarmak için kitabını, şiirini yazmalı, türküsünü söylemeliyiz. Her taşına, her sokağına, her mahallesine ilişkin toplumsal hafıza oluşturmalıyız. Herkes gözünü kapayıp hayalinde Adapazarı nı karış karış seyredebilmelidir. Gönül bir Adapazarı arzuluyor: İçinde 30 a yakın muhtelif yerel kültür derneklerinin olmadığı, herkesin yaşadığı kenti içselleştirdiği, milli kültürün şemsiye görevi gördüğü, milli dilin (İstanbul Türkçesi) ortak değer olarak konuşulduğu bir Adapazarı Evlerde hakim olan mimarinin kente bir kimlik kazandırdığı, kent stresine karşı sosyal, psikolojik ve kültürel ortamların hazırlandığı bir Adapazarı İçinde yaşayanların kendisini dışlamadığı, kendisine karşı samimi duygular beslediği, aidiyetle sarıldığı bir Adapazarı... Kente hakettiği hizmetin sağlanmasında önemli roller üstlenebilecek, kentlilik bilincini öncelik eden muhafazakar demokrasinin vazgeçilmezlerinden sivil toplum kuruluşlarıyla güçlü Adapazarı Farâbi nin Medînetül Fâzıla (Erdem Şehri) dediği gibi bir kent Nihâyet câmi avlusuna bırakılmamış bir kent. İdeal Adapazarılı: Sokakta davranışlarına, sözlerine dikkat eden, çevreyi rahatsız edecek yüksek ses ve kirli ifadelerden kaçınandır. Küresel iklim değişikliğini aklına getirmeden açık bir musluk görünce kapatandır. Her yıl temizlik hizmeti için trilyonlar harcandığını aklına getirmeden kentli insan refleksiyle elindeki çer-çöpü sağa-sola, sokak ortasına atmayan bilinçli hemşehridir. İşyerim deyip yayanın kullandığı kaldırımı Belediye zabıtasının uyarısına ihtiyaç duymadan işgalden kaçınan, kul hakkına riayet eden onurlu esnaftır. Sakaryaspor a yardım olsun bahanesine sığınmadan aracını gelişigüzel park etmeyen, kentinin takımını küfürsüz destekleyen, sporun yaşamı güzelleştiren bir araç olduğunun farkında olan Tatangadır. Polis görmesin demeden başkalarının mal ve can emniyetini tehdit edecek davranışlardan kaçınandır. Kente ve kentte yaşayan diğer insanlara saygı duymayı nezaketin gereği gören adalı hanımefendibeyefendi dir. Sokak, cadde, park ve yeşil alanların ancak üzerinde yaşayan insanların hassasiyeti ve özenli koruması ile temiz kalabileceği temasını özümsemiş Gerçek Temacıdır. İdeal Adapazarılı; biraz da kenti emânet, kendini de emânetçi bilip, gelecek nesillere bu emâneti en güzel şekilde teslim etmek adına el ele, gönül gönüle veren erdemliler topluluğunun seçkin insanıdır. Ben, sen, o, biz, siz! Haydi var mısınız? Sayfa 18 - www.adabulteni.com

ŞEHİR VE MEDENİYET (*) Medeniyet; uygarlıktır, kentlileşmek, kırsallıktan kurtulmaktır. Temiz, sağlıklı, düzenli bir yaşamdır. Medeniyet ile Medine yani kent (şehir) hayatı arasında çok yakın bir ilişki vardır. İnsanlığın en mümtaz siması, kainatın medar-ı iftiharı, âlemlerin rahmet vesilesi, medeniyetin emsalsiz öncüsü Hz. Muhammed (SAV) insanlığı içine düşmüş olduğu cehalet girdabından çekip çıkarma, medeniyetin aydınlık iklimine kavuşturma mücadelesini Mekke de başlattı. Mekke bürokrasisi ve ilkel ruhlu egemenleri bu davete sırt çevirdiler ve hatta bütün güçleriyle karşı koydular. Mekke de bedevilikten medeniliğe geçişin uzun süreceğini fark eden Hz. Muhammed, arkadaşlarıyla birlikte Yesrib e hicret etti. Yesrib O nun ve kutlu arkadaşlarının ortaya koyduğu temiz ve düzenli yaşam, inşa ettikleri sevgi medeniyeti ile Medine (şehirlerin anası, medeniyetin aynası) oldu. Medine sakinlerinin yaşam ortamında; Birinin gözünden damlayan bir damla yaş hepsinin yüreğine ateş düşürür, herhangi birinin yüzündeki tebessüm, diğerlerinin yüreğinde güller açtırırdı. Mutluluklarını paylaşmayı bildikleri gibi, acılarını da paylaşırlardı. Kendileri için istediklerini dostları, arkadaşları için de isterlerdi. Hatta çoğu kere dostlarını, kendi nefislerine tercih ederlerdi. Birinin diğerine yaptığı güzel bir ikram, birkaç kapıyı dolaşır da tekrar kendine döndüğü olurdu. Birbirinin ışığını kesmek, rüzgârına mani olmak yoktu onların imar anlayışında. Onlar birbirini kıskandırma, incitme adına ne varsa ondan kaçınır, var olanı sonuna kadar paylaşırlardı. Yolda bir çer-çöp mü gördüler, yada insanların ayağına takılan bir engel; hemen tutar kaldırırlardı. Bakmazlardı bir başkası gelsin, kaldırsın diye. Çünkü öyle öğretmişti Sevgililer Sevgilisi. Demişti ki; İman altmış şube ise biri de yol üzerinde insanların ayağına takılan engeli kaldırmaktır. Medine nin medeni insanları, Allah ın mümin kulları, mümkün müydü ticari metalarını insanların geçiş yolu üzerine sersinler ve onların geçişine engel oluştursunlar. Bunu son derece ciddi bir kul hakkı ihlali telakki ederlerdi. Düzensizlik, gelişi güzellik, dağınıklık yoktu hayatlarında; derli topluydular, yaptıkları işi güzel yaparlardı. Allah güzeldir, güzel işi sever diye bilirlerdi. Estetik ruh dünyalarına egemendi. Aynası ve tarağı olmayan yoktu. İnsanlar arasına dağınık saçları ile çıkmazlar, ayna yoksa durgun suyu ayna gibi kullanırlar. Sağlığa zararlı yiyecek ve içeceklere asla itibar etmezlerdi. En göze çarpan yanları kendileriyle ve çevreleriyle barışık halleriydi. Hayat dolu, sevgi doluydular. Tanıdıkları, tanımadıkları herkesle selamlaşmayı, iyi dilek ve temennide bulunmayı prensip edinmişlerdi. Onların şehir hayatında çocuk olmak da, yaşlı olmak da, kadın olmak da ayrıcalıktı. Ne huzurevi, ne bakımevi, ne de sığınma evi gibi müesseseler yoktu dünyalarında. Bir yanları vardı ki, asıl onları farklı kılan oydu: Onlar ilme, öğrenmeye, çalışıp fayda üretmeye adeta âşıktılar: İlim öğrenmek kadın ve erkek herkese mecburidir. İki gününü eşit geçiren aldanıştadır, kayıptadır. diye öğretilmişti kendilerine. O nedenle zaman yönetimini en iyi onlar biliyordu. Hayatları tamamıyla programlıydı. Boşa geçirecek, heba edilecek zamanları da yoktu onların. Zaten her şey, ama sahip oldukları her şey bir emanetti ve geçici bir süre için kendilerine verilmişti. Onlar inançlarıyla, iradeleriyle, Kutlu Önderlerinin örnekliğinde hem yaşadıkları çağa Saadet Asrı unvanını verdirdiler, hem de şehir medeniyetine dair en güzel uygulamaların öncüsü oldular. *Mehmet ÖZKAN a ait bu makale Yerel Siyaset Dergisi nin Ağustos 2007 de yayınlanan 20. sayısından alınmıştır. www.adabulteni.com - Sayfa 19

Kartal, kuş türleri içinde en uzun nilerek bozgunculukla, bölücülükle, yaşayanıdır. 70 yıl suçlanıyor. İbn-i yaşayanı bile vardır. Ancak kartal bu yaşa ulaşmak Haldun un belirttiği gibi devletlerin ömrü insan ömrü için, 40 yaşındayken çok ciddi ve cukluk döneminde gibi oluyor.(1) Ço- Rüstem BUDAK zor bir kararı vermek zorundadır. Kartalın yaşı 40 a dayandığında pençeleri sertleşir, esnekliğini yitirir ve bu nedenle de beslemesini sağladığı avlarını kavrayıp tutamaz hale gelir. Gagası uzar ve göğsüne doğru kıvrılır. Kanatları yaşlanır ve ağırlaşır. Tüyleri kartlaşır ve kalınlaşır, sıçraması zorlaşır. Ya ölümü seçecektir ya da yeniden doğuşun acılı ve zorlu sürecini göğüsleyecektir. Bu yeniden doğuş süreci ise 150 gün kadar sürer. Peki nasıl gerçekleşir? Yeniden doğuş için kartal bir dağın tepesine uçar ve oradaki bir kayalıkta, artık uçmasına gerek olmayan bir yerde yuvasında kalır. Bu uygun yeri bulduktan sonra gagasını sert bir şekilde kayaya vurmaya başlar. En sonunda gaga düşer. Kartal bir süre gagasının çıkmasını bekler. Gagası çıktıktan sonra, bu yeni gaga ile pençelerini hazırlanırken, gençlikte yüksek sesle taleplerini dillendirip, orta yaşta bunları pratize eder. Orta yaştan sonra gençlikte düşündüklerinin en ideal olduğu düşüncesiyle bunları sürekli korumayı ve muhafaza etmeyi düzenin temel amacı haline getirir. Bu direniş fayda vermez ve yaşlılık ile ölüm zaruri olur. Devletler takipçisi oldukları medeniyet birikimine sahip çıkarak kendilerini geliştirirler. İç ve dış hâkimiyet sahalarında üstünlüğünü kabul ettirdikten sonra devrim kendi çocuklarını yemeye, kendini inkâra, zaferin getirdiği sarhoşluğu yaşamaya başlar. Kendisinden üstün bir güç onun bıraktığı boşluğu doldurmaya başlayınca bocalamaya, tereddütler içinde, korku refleksleri ile kendi kendini tüketmeye başlar. Kaçınılmaz son gelmiştir. yerinden söker çıkarır. Yeni pençeleri çıkınca Medeniyetler bazı yönlerden devletler ile benzeşirlerse de farklılıkları vardır. Medeniyetlerin kartal bu sefer de eski tüylerini yolmaya başlar. 5 ay sonra kartal kendisine 20 ve daha uzun süreli taşıdığı bir düşünce çizgisi vardır. Bu düşüncenin bir yaşam bağışlayan meşhur yeniden doğuş uçuşunu yapmaya hazır duruma gelir. oluşturduğu sosyal, siyasal pratik kendisinden sonraki dönemleri de kapsar. Etkilemeye devam eder. Var olmak değişmek, değiştirmek ve dönüştürmektir. İnsan dünyada var olalı sürekli kurduğu düzenleri, dinleri, ideolojileri korumak ve geliştirmek istemiştir. Kurmuş olduğu medeniyet anlayışlarından bazıları ortadan kalkmış olsa da bazıları yenilenerek ve farklı şekillerde ortaya çıkarak varlıklarını devam ettirmişlerdir. Her düzen kurulduktan sonra kendini en mükemmel ve yıkılmaz düzen olarak algılayıp değişimin önünü kapatıyor. Değişim sürecinden geri kalan veya uyum gösteremeyen kişi ve kurumlar yıkılmaya mahkûmdur. Koruma güdüsü ile değişim taleplerine sürekli sert tepkiler konuluyor. Yenilenme iradesi kayboluyor, var olanı muhafaza çabası ön plana geliyor. Geliştirmek isteyenler iç düşman, yerli işbirlikçi de- Devletleri kuran milletler, coğrafyalar değişse de medeniyet çizgisini farklı zamanlarda taşıyan devletler ortaya çıkmışlardır. Batı medeniyeti Yunanlılar tarafından kurulmuş, ardından Romalılar tarafından geliştirilmiş, şimdi ise Almanya, İtalya, Fransa ve ABD tarafından sürdürülmektedir. İslâm medeniyeti tevhid esaslı olan yapısıyla Hz. Muhammed (sav) den önce farklı devletler- kişiler tarafından temsil edilen çizgisi; Medîne İslâm Devleti, Emevî, Abbasî, Fâtımî, Selçuklu, Osmanlı devletleri tarafından devam ettirildi. Bu medeniyet çizgisi her devlet eliyle geliştirilerek devam ettirilmiştir. Devletler İbn-i Haldun un belirttiği asabiyet lere dayandığı için bu süreç kısa bir döneme dayanırken, medeniyet çizgisi insanlığın Sayfa 20 - www.adabulteni.com