Trudi Canavan Kara Büyücü Cilt3 Çırak İlk Yıl



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin

de hazır değilken yatağıma gelirdi. O sabah çarşafların öyle uyandırmıştı; onları suratıma atarak. Kız kardeşim makas kullanmayı yeni öğrendi ve bunu

C A NAVA R I N Ç AGR ISI

Güzel Bir Bahar ve İstanbul

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

Okuyarak kelime öğrenmenin Yol Haritası

Edwina Howard. Çeviri Elif Dinçer

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

YİNE YENİ KOMŞULAR. evine gidip Billy ile oynuyordu.

Üniversite Üzerine. Eğitim adı verilen şeyin aslında sadece ders kitaplarından, ezberlenmesi gereken

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

Rukia Nantale Benjamin Mitchley Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 5

Pirinç. Erkan. Pirinç (Garson taklidi yaparak) Sütlükahve söyleyen siz değil miydiniz? Erkan

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

BİZE KATILIR MISINIZ?

Uzun Bir Köpek Hakkında Kısa Bir Öykü. Henry Winker. İllüstrasyonlar: Scott Garrett. Çeviri: Bengü Ayfer

Bir akşam vakti, kasabanın birine bir atlı geldi. Kimdir bu yabancı diye merak eden kasabalılar, çoluk çocuk, alana koştular. Adam, yanında atı,

TURK101 ÇALIŞMA 6 ZEYNEP OLGUN MAKİNENİN ARKASI

ESERLERLE BAŞ BAŞA KALMAK. Hayalinizde yarattığınız bir yerin sadece hayal olmadığının farkına vardığınız bir an

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS

Haydi Deniz Kıyısına! Şimdi okuyacağınız hikâye Limonlu Bayır

AĞIR ÇANTA. Aşağıdaki soruları metne göre cevaplayınız. 1- Fatma evden nasıl çıktı? 2- Fatma neyi taşımakta zorlanıyordu?

SINIF YÖNETİMİ Sınıfın İlişki Düzeni

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş?

Jiggy kahramanımızın asıl adı değil, lakabıdır. Ve kıpır kıpır, yerinde duramayan anlamına gelmektedir.

yeni kelimeler otuzsekizinci ders oluyor gezi genellikle hoş geldin mevsim hoş bulduk ilkbahar gecikti ilkbahar mevsiminde geciktiniz kış mevsiminde

MACERA AKADEMİSİ. Anneciğim ve Babacığım,

T.C. M.E.B ÖZEL MANİSA İNCİ TANEM ANAOKULU DENİZ İNCİLERİ SINIFI

Herkese Bangkok tan merhabalar,

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý.

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Okula sadece dört dakikalık yürüme mesafesinde oturmama

FK IX OFFER BENLİK İMAJ ENVANTERİ

meslek seçmişim kendime! Her gün dolaş dur! Masa başında çalışmaktan beter sıkıntıları var bu işin; yolculukların çilesi de işin cabası: Değiştirilen

AİLE & YETİŞTİRME KONULU SORU LİSTELERİ

ALTIN KALPLİ ÖĞRETMENİM

Bir Şizofrenin Kendisine Sorulan Sorulara Verdiği 13 Rahatsız Edici Cevap

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

Cümle içinde isimlerin yerini tutan, onları hatırlatan sözcüklere zamir (adıl) denir.

MERAKLI KİTAPLAR. Alfabe

Bahar Ateşi Evet! Hayır! Belki? Ne? Merhaba.

Engin arkadaşına uğrar, eve gelir duşunu alır ve salona gelir. İkizler onu salonda beklemektedirler.

YOL AYRIMI SENARYO ALĐ CEYLAN

Cennet, Tanrı nın Harika Evi

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları

Kızım, evde köpek. bu köpeği eve? dedi. annesi. Zaten hep beni suçlarsın! dedi Cimcime. Mıyk! diye sızlandı köpek. Hemen gidecek bu köpek!

Hafta Sonu Ev Çalışması HAYAL VE GERÇEK

Cadı böyle diyerek süpürgesine bindi. Daha yüz metre uçmadan. paldır küldür yere düştü. Ağaçtaki kargalar Gak gak diye güldüler.

Veli Mektupları MyLittle Island 1

Kekemelik, konuşmanın akıcılığıyla ilgili bir iletişim bozukluğudur. Ses, hece ve sözcüklerde uzatmalar, tekrarlar veya duraklamalarla

DENİZ YILDIZLARI ANAOKULU MAYIS AYI 1. HAFTASINDA NELER YAPTIK?

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Cennet, Tanrı nın Harika Evi

Ekmek sözcüğü, sözlüklerde yukarıdaki gibi tanımlanıyor. Aşağıdaki görselin yanında yer alan tanımlar ise birbirinden farklı. Tanımları incele. 1.

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir?

Başarıda İç Disiplin. Herkes insanlığı değiştirmeyi düşünür. Ama kimse önce kendini değiştirmeyi düşünmez.

6. Sınıf sıfatlar testi testi 1

ISBN :

HADİ BAKALIM KOLAY GELSİN ORTAK ÖZELLİK. O halde, A, B, C, D, E, F sayılarını kolayca bulacağınızı sanıyoruz. 3 A 6 B 2 6 C 10 5 D E F MUZİP BİR SORU

a) Gerinme: Sırtüstü yatar pozisyonda, eller yana açık, bacaklar düz iken bacakları aşağıya, kolları yanlara doğru iyice uzatmaya çalışın.

MOTİVASYON. Nilüfer ALÇALAR. 24. Ulusal Böbrek Hastalıkları Diyaliz ve Transplantasyon Hemşireliği Kongresi Ekim 2014, Antalya


Eylemlerin, eylemsilerin, sıfatların ve zarfların anlamlarını çeşitli yönden etkileyen sözcüklere zarf denir. Ör. Büyük lokma ye: büyük konuşma. Ör.

SIFATLAR. 1.NİTELEME SIFATLARI:Varlıkların durumunu, biçimini, özelliklerini, renklerini belirten sözcüklerdir.

KASIM AYI 4 YAŞ GRUBU AYLIK BÜLTENİ

MUTLU HAFTALAR. Emrah&Elvan PEKŞEN

MUTLU HAFTALAR. Emrah&Elvan PEKŞEN

(22 Aralık 2012, Cumartesi) GRUP A Türkçe Ortak Sınavı Lise Hazırlık Sınıfı

Turkiye' ye dönmeden önce üniversiteyi kazandığımı öğrenmistim. Hayatımın en mutlu haberini de orada almıştım.

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz


ERASMUS BAHAR DÖNEMİ Accademia della Moda İtalya DİDEM ALTUNKILIÇ

HAYAT BİLGİSİ A TEMASI: OKUL HEYECANIM. Gözümüzün rengi Saçımızın rengi Okula gitmemiz Yukarıdakilerden hangisi fiziksel özelliğimiz değildir?

Lesley Koyi Wiehan de Jager Leyla Tekül Turkish Level 5

TEMA: OKULUMUZU TANIYALIM KONU: OKULUMUZ TARİH: 01 EYLÜL / 30 EYLÜL YAŞAYAN DEĞERLER: SEVGİ

ADIN YERİNE KULLANILAN SÖZCÜKLER. Bakkaldan. aldın?

GÜZELLER GÜZELİ BAYAN COONEY

Mutlu Haftalar! Mutlu Ramazanlar! ilkokul1.com

KONSTANTİNOPOLİS, 12 NİSAN 1204

Herkes Birisi Herhangi Biri Hiç Kimse

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

ÖYKÜLERİ Yayın no: 170 ADALET VE CESARET ÖYKÜLERİ

Bir gün, kozada küçük bir delik belirdi; bir adam oturup kelebeğin saatler boyunca bedenini bu küçük delikten çıkarmak için harcadığı çabayı izledi.

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ

Administrator tarafından yazıldı. Çarşamba, 27 Temmuz :46 - Son Güncelleme Cuma, 19 Ağustos :53

TEK TEK TEKERLEME. Havada bulut Sen bunu unut

küçük bizon kızılderili köyü

Ben gid-iyor-muş-um git-mi-yor-muş-um. Sen gid-iyor-muş-sun git-mi-yor-muş-sun. O gid-iyor-muş git-mi-yor-muş. Biz gid-iyor-muş-uz git-mi-yor-muş-uz

Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış

ÇAYLAK. Çevresinde güzel bahçeleri olan bir villaydı.

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKAYESİ

Koç Üniversitesi nde ders verme tecrübelerim BURAK ÖZBAĞCI 2013

Bu testi yapın, kendinizi tanıyın!

Transkript:

Kara Büyücü Cilt3 Çırak İlk Yıl KİTAP BİR 1. bölüm Kabul Seremonisi Her yaz birkaç hafta boyunca, Kyralia gökleri sert bir maviye boyanır ve güneş ışınları ülkeyi amansızca ka-vururdu. İmardin şehrinde sokaklar tozluydu ve gemi direkleri, limandaki sıcak siste acı ile kıvranıyor gibi görünüyorlardı. İmardin sakinleri evlerine serinlemeye ve soğuk içkilerini yudumlamaya çekilmişlerdi. Bu, varoşun zorlu kesimlerinde inanılmaz miktarlarda bol tüketildiği anlamına geliyordu. Ama Kyralia'nın Büyücüler Loncası'nda bu kavurucu günler, aynı zamanda önemli bir olayın; yaz ortası çırak alımı yemin töreninin yaklaştığının da habercisiydi... Sonea yüzünü buruşturarak elbisesinin yakasını çekiştirdi. Lonca'da yaşadığı süre boyunca giydiği basit ama iyi yapılmış rahat giysileri giymeyi tercih etse de Rothen, Kabul Seremonisi için daha gösterişli bir şeyler giymesi konusunda ısrar etmişti. Rothen kıkırdadı. "Endişelenme Sonea! Her şey çabucak bitecek ve yakında Cüppe giyeceksin. Ki ondan da çabucak sıkılacağına eminim ama..." "Endişelenmiyorum," dedi Sonea sinirli bir şekilde. Gözleri muziplikle parlayan Rothen, "Gerçekten mi? Birazcık da olsa gergin hissetmiyor musun?" dedi. "En azından geçen seneki Duruşma gibi değil. O daha zorluydu" 7 "Zorlu muydu?" Rothen'in kaşları kalktı. "Gerginsin Sonea. Haftalardır bir an bile rahat bırakmadın kendini" Sonea kızgınlıkla içini çekti. Rothen, beş ay önce kendisinin gardiyanlığını aldığı duruşmadan beri, Aka-demi'ye girmeden önce bütün çırakların almış olması gereken eğitimi veriyordu. Kitapların çoğunu

yardım almadan okuyabiliyordu ve Rothen'in "idare edecek kadar" dediği oranda yazabiliyordu da. Matematiği anlaması biraz zor olsa da tarih derslerindeki başarısı tek kelime ile büyüleyiciydi. Geçen aylar boyunca ne zaman varoş argosu kullansa, Rothen onu uyarıp -güçlü bir Kyralia Evi leydisi gibi telaffuz edene kadar- kelimeleri tekrarlatmıştı. Ona, geçmişi konusunda çırakların kendisi kadar anlayışlı olmayacağını söylemişti; her konuştuğunda, geldiği yeri hatırlatıp dikkat çekerse, işleri kendisi için daha da zorlaştıracağı konusunda uyarmıştı. Kabul Seremonisi' nde bu elbiseyi giymesi için de aynı mantığı öne sürerek ikna etmişti onu. Ve her ne kadar Rothen'in haklı olduğunu bilse de, Sonea kendini pek rahat hissetmiyordu. Akademi'nin önüne geldiklerinde at arabalarından oluşan bir çember gördüler. Her aracın yanında bir grup ciddi giyimli hizmetkar duruyordu. Giysileri hizmet ettikleri Evler'in rengindeydi. Rothen'i görünce eğilip selam verdiler. Sonea arabalara baktığında midesinin burkulduğunu hissetti. Daha önce de bu tarz araçlar görmüştü ama bu kadarını bir arada ilk kez görüyordu. Her biri güzelce cilalanmış ahşaptan yapılmıştı ve üzerlerine karışık desenler boyanmış ya da işlenmişti. Her kapının ortasında hangi Ev'e ait olduklarını gösteren kare desenler, Ev armaları vardı, imardin'deki en etkili Evler'den bazıları olan Paren, Aran, Dillan ve Sarıl Evlerinin armalarını 8 9 tanıdı. Bu Ev'lerin oğulları ve kızları onun sınıf arkadaşları olacaktı. Bu düşünce ile midesi ağzına geldi. Kendisi hakkında ne düşüneceklerdi? Büyük Evler'in dışından Lonca'ya katılan ilk Kyralialı... En kötü ihtimalle bazıları geçen sene Lonca'ya girmesini engellemeye çalışan büyücü Fergun'un görüşünü paylaşacaklardı. Fergun, Lonca'ya sadece Evler'den gelenlerin girme hakkı olduğuna inanıyordu. Cery'yi kaçırarak Sonea'ya planlarına göre hareket etmesi konusunda şantaj yapmıştı. Bu sayede, Lonca'ya alt seviyeden gelen Kyralialılar'ın ahlak kurallarından bihaber olduklarını ve kendilerine büyü öğretilmesini hak etmediklerini gösterecekti. Ama Fergun'un yaptıkları ortaya çıkmış ve uzak bir bölgeye gönderilmişti. Bu, arkadaşını öldürmeye çalışmış birine verilebilecek uygun bir ceza gibi gelmiyordu Sonea'ya; bu cezanın benzer bir şeyi denemeye çalışabilecek kişileri nasıl caydıracağını anlayamıyordu. Kimi çırakların da tıpkı Rothen gibi, bir zamanlar varoşlarda yaşamış ve çalışmış olmasını umursamayacağını umuyordu. Lonca'ya katılan diğer ırkların bazıları, alt seviyeden bir kızı daha rahat kabüllenebilirdi. Vindolular arkadaş canlısı insanlardı; en azından varoşlardan alışkın olduğu bağlar ve bahçelerde çalışmak için imardin'e gelmiş olanlar öyleydi. Söylendiğine göre Lan'de sınıf farkı yoktu. Kabileler halinde

yaşıyorlardı ve erkekler ile kadınlar, kendi toplumlarında cesaret, kurnazlık ve bilgelik sınavlarından geçerek yükseliyor-lardı. Onların topluma bakış açısına göre, kendisinin nasıl bir konumda olduğunu tahmin edemiyordu. Rothen'e bakınca kendisi için katlandığı onca sıkıntıyı hatırladı ve içini bir kez daha ona karşı hissettiği sevgi ve minnettarlık duyguları sardı. Bir zamanlar bir büyücüye bağlılık hissetmenin olabilecek en kötü şey olduğunu düşünürdü... Bir zamanlar Lonca'dan nefret ediyordu... Hatta güçleri ilk kez, bir büyücüye öfkeyle fırlattığı taşta ortaya çıkmıştı. Sonra, Lonca kendisini aramaya başladığında, onu öldüreceklerinden o kadar emindi ki Hırsızlar'dan yardım istemişti ki Hırsızlar'ın bu tarz iyilikler için ücreti her zaman oldukça yüksekti. Güçleri kontrol edilemeyecek noktaya ulaştığında, büyücüler, Hırsızlar'ı onu kendi gözetimlerine vermeleri konusunda ikna etmişlerdi. Onu Rothen yakalamış, sonrasında da eğitmeni olmuştu. Ona, büyücülerin çoğunun varoşluların sandıkları gibi zalim, bencil canavarlar olmadıklarını göstermişti. Akademi'nin açık duran kapılarının yanlarında ikişer muhafız bulunmaktaydı. Burada bulunmaları formaliteydi ve sadece önemli konuklar beklendiği zaman ortada olurlardı. Dik duruşlarını hiç bozmadan, Rothen, Sonea'yı Giriş Salonu'na götürürken ona selam verdiler. Daha önce birkaç kez görmüş olmasına rağmen Salon hâlâ Sonea'yı büyülüyordu. Yerden binlerce inanılmaz derecede ince cam benzeri teller çıkıyor ve üst seviyelere doğru spiraller halinde zarifçe yükselen merdivenleri destekliyorlardı. Beyaz mermer iplikçikler merdivenlerin ve tırabzanların arasından sanki bir sarmaşık gibi tırmanıyordu. Bir insanın ağırlığını taşımak için fazla ince gözüküyorlardı ve eğer büyü ile desteklenmiş olmasalardı büyük bir ihtimalle taşıyamazlardı da. Merdivenleri geçtikten sonra kısa bir koridora girdiler. Buradan sonra, Büyük Salon olarak bilinen devasa bir odanın içinde kalarak korunmuş, kaba gri bir bina olan Ana Salon bulunmaktaydı. Ana Salon'un kapılarının dışında birkaç kişi duruyordu ve Sonea onları görünce 10 ağzının kuruduğunu hissetti. Kadınlar ve erkekler kimin geldiğini görmek için döndüler. Rothen'i gördüklerinde gözleri ilgi ile parladı. Aralarındaki büyücüler hafifçe başlarını eğdiler. Diğerleri eğilerek selam verdiler. Büyük Salon'a girdiklerinde Rothen, Sonea'yı küçük bir gruba doğru götürdü. Sonea, yaz sıcağına rağmen büyücüler dışında herkesin kat kat zengin giysilere bürünmüş olduğunu fark etti. Kadınlar birçok ayrıntıya sahip elbiselere sarmışlardı kendilerini. Erkekler ise kollarında armalar işlenmiş uzun ceketler giyiyorlardı. Daha dikkatli baktığında nefesi

kesildi. Her dikiş; parıltılı, minik kırmızı, yeşil veya mavi minik taşlarla yapılmıştı. Uzun ceketlerin düğmelerinin yerinde kocaman değerli taşlar vardı. Değerli metallerden yapılma zincirler boyunları ve bilekleri süslüyor, eldivenli ellerde mücevherler parlıyordu. * Adamlardan birinin uzun ceketine bakınca profesyonel bir hırsızın o düğmeleri çalmasının ne kadar kolay olacağını fark etti. Varoşlarda bu iş için hazırlanmış özel makas benzeri bıçaklar vardı. Bütün gereken "kazayla" olan bir çarpışma, bir özür ve hızlıca uzaklaşmak idi. Adam soyulduğunu tahminen eve gidene kadar fark etmezdi bile. Ve şu kadının bileziği... Sonea kafasını salladı. Eğer tek düşündüğüm onların ne kadar kolay soyulabilecekleri olursa bu insanlarla nasıl arkadaşlık kurabilirim kr Ama yine de gülümsemesine engel olmadı. Yankesiciliği ve kilit açmayı -Cery dışında- bütün çocukluk arkadaşları kadar. bilirdi ve Jonna teyzesi her ne kadar kendisini hırsızlığın yanlış olduğuna ikna etmiş olsa da yeteneklerini unutmuş değildi. Cesaretini toplayarak genç yabancılara baktığında yüzlerden birçoğu hızla başka yönlere döndü. "Acaba 11 ne görmeyi bekliyorlardı?" diye düşündü alayla. Aptalca sırıtan dilenci bir kız mı? Çalışmaktan beli bükülmüş kaba bir işçi mi? Süslü bir fahişe mi? Hiçbiri dönüp ona bakmadığı için onları rahatlıkla inceleyebiliyordu. Ailelerden sadece ikisinde Kyralialı-lara özgü siyah saç ve soluk ten vardı. Annelerden biri yeşil Şifacı cüppelerine bürünmüştü. Bir diğeri, bakışları salonun parıldayan camdan tavanına dalmış ince bir kızın elini tutuyordu. Kısa boyları ve kızıl saçları ile tipik birer Elyneli olan üç aile beraber ayrı bir köşede duruyor, kendi aralarında sohbet ediyorlardı. Birden salonda bir kahkaha yankılandı. Bir çift koyu tenli Lonmarlı sessizce bekliyorlardı. Babanın mor Simyacı cüppesinde Manga dininin tılsımları asılıydı. Hem babanın hem de oğlunun kafası tıraşlıydı. Başka bir çift Lonmarlı ise ailelerin uzağında bir köşede duruyordu. Bu babanın da üzerinde cübbe vardı fakat Savaşçıların giydiği.kırmızı cüppeydi. Ve üzerinde hiçbir tılsım ya da takı yoktu. Koridorun orada Vindolu bir aile dolanmaktaydı. Baba zengin giyimli olsa da diğerlerine attığı kaçamak bakışlar burada bulunmaktan rahatsız olduğunu ele veriyordu. Oğlan tıknazdı, kahverengi teni sanki hastaymış gibi sararmıştı. Çocuğun annesi elini çocuğun omzuna koyduğunda Sonea'nın aklına teyzesi Jonna ve eniştesi Ranel gelince tanıdık bir hayal kırıklığı hissetti. Sonea'nın anne babası öldükten sonra ona bakmış ve tek ailesi de olsalar, Lonca'dan o kadar çekmiyorlardı ki onu ziyarete gelememişlerdi. Onlardan Kabul Seremonisine gelmelerini istediğinde yeni doğmuş

çocuklarını kimseye bırakamayacaklarını ve böyle önemli bir törende ağlayan bir 12 bebeğin uygun olmayacağını söyleyerek reddetmişlerdi. Koridorda ayak sesleri yankılandı ve Sonea döndüğünde dikkat çekici bir biçimde giyinmiş üç Kyralialının ziyaretçilere katıldığını gördü. Çocuk gözlerini kendini beğenmiş bir biçimde odada gezdirdi. Odayı incelerken Rothen'i gördü, sonra gözleri hemen Sonea'ya kaydı. Çocuk doğrudan Sonea'nın gözlerine baktı ve dudakları dostça bir gülümseme ile kıvrıldı. Şaşıran Sonea karşılık olarak gülümsemeye başlamıştı ki çocuğun ifadesi küçümsemeye dönüştü. Sonea dehşet içinde bakakaldı. Çocuk umursamazca diğer tarafa döndü. Ama bunu, yüzündeki kendini beğenmiş gülümsemeyi, Sonea'nın rahatlıkla fark edebileceği kadar yavaş yaptı. Sonea, çocuk ilgisini diğer insanlara çevirirken kaşlarını çattı. Diğer Kyralialı çocukla birbirilerini tanıyorlardı anlaşılan ve birbirilerine dostça göz kırptılar. Çocuk, kızlara göz kamaştırıcı gülümsemeler bahşetti. Kyralialı zayıf kız bu gülümsemeye açık bir hor görüyle karşılık vermesine rağmen gözleri, çocuk arkasını döndükten sonra uzunca bir süre onun üzerinde oyalandı. Diğer kişiler kibar selamlar aldılar. Yüksek metalik bir ses bu sosyal oyunu böldü. Bütün başlar Ana Salon'a döndü. Uzun, gergin bir sessizlik oluştu ve devasa kapılar dışa doğru açılmaya başladığında ortamı heyecanlı fısıltılar kapladı. Aralık büyüdükçe Salon'dan dışarı, o tanıdık altın rengi ışık yayılmaya başladı. Işık, tavanın hemen altında süzülen yüzlerce minik büyülü küreden geliyordu. Ahşap ve cilanın sıcak kokusu onları karşılamak için dışarıya süzüldü. Tutulan solukları duyan Sonea, döndüğünde ziyaretçilerin çoğunun Salon'a hayranlıkla baktığını gördü. Yeni çırakların ve yetişkinlerin bazılarının Ana Salon'u daha önce görmemiş olduğunu fark edince gülümsedi. Öncesinde sadece büyücüler ve -kimilerinin önceki çocuklarının seremonileri için- bazı yetişkinler burada bulunmuştu. Bir de kendisi... Buraya en son ziyaretini hatırlayınca durgunlaştı. Yüce Lord, Cery'yi Fergun'un elinden kurtarıp Ana Salon'a getirmişti. Cery için bu durum aynı zamanda bir hayalinin gerçekleşmesi anlamına da geliyordu. Cery şehirdeki bütün önemli binaları hayatında bir kez de olsa göreceğine söz vermişti. Alt seviyeden bir sokak veledi olması bu hayali gerçekleştirmesini daha da zorlaştırıyordu. Ama Cery, küçükken beraber takıldığı maceracı çocuk ya da Lonca'dan bu kadar uzun bir süre kaçmasına yardım eden haşarı genç değildi artık. Onu her ziyarete geldiğinde veya varoşlarda buluştuklarında daha olgun ve sorumluluk sahibi gözüküyordu. Ona bütün bu zamanda neler

yaptığını ya da hâlâ Hırsızlar için çalışıp çalışmadığını sorduğunda kurnazca gülümseyip konuyu değiştiriyordu. Ama mutlu gözüküyordu. Ve eğer hırsızlar için çalışıyorsa, belki de bilmemesi, kendisi için daha iyi olurdu. Ana Salon'un kapılarına, içeriden cübbeli bir siluet yaklaştı. Sonea, Yönetici'nin yardımcısı olan Lord Osen'i tanıdı. Lord Osen bir elini kaldırıp boğazını temizledi. "Lonca hepinize hoş geldiniz diyor" dedi. "Kabul Seremonisi birazdan başlayacak. Yeni çıraklar tek sıra halinde dizilebilir mi lütfen? Önce onlar girecek. Aileler onların ardından girip ilk kattaki koltuklara oturacaklar." Diğer çıraklar acele ederken Sonea bir elin omzuna dokunduğunu hissetti. Döndüğünde Rothen'i gördü. "Endişelenme. Fazla uzun sürmeyecek" diye güvence 14 verdi Rothen. Sonea gülümsedi. "Ben endişeli değilim Rothen." "Haaa!" omzunu hafifçe ittirdi. "İlerle o zaman. Onları bekletme..." Kapıların önünde küçük bir kalabalık oluşmuştu. Lord Osen'in dudakları ince bir çizgi halini aldı "Sıra oluşturun lütfen" Yeni çıraklar sıra oluştururken Lord Osen, Sonea'ya baktı. Dudaklarından küçük bir gülümseme geçti ve Sonea hafifçe başını eğdi. Sonea sıranın sonuna bir oğlanın arkasına geçti. Sol tarafından gelen hafif bir tıslama dikkatini çekti. "En azından yerini biliyor" diye mırıldandı bir ses. Sonea başını hafifçe çevirdiğinde yakınlarında duran iki Kyralialı kadın gördü. "Bu o varoş kızı, değil mi?" "Evet" diye yanıtladı ilki. "Bina'ya ondan uzak durmasını söyledim. Tatlı kızımın çirkin alışkanlıklar ya da hastalık kapmasını istemiyorum." Sonea ilerlemek zorunda olduğu için ikinci kadının yanıtını duyamadı. Elini göğsüne koyduğunda kalbinin çok hızlı attığını fark etti. Alış artık bunlara, dedi kendine, bunlarla sık sık karşılaşacaksın. Geriye dönüp Rothen'e bakma arzusunu bastıran Sonea; omuzlarını dikleştirdi ve diğerlerini, salonun ortasına giden koltukların arasındaki uzun koridorda takip etti. Kapılardan geçtikten sonra Ana Salon'un yüksek duvarları ile çevrelendiler. Lonca'da ve şehirde yaşayan bütün büyücüler burada olmasına rağmen, her iki taraftaki koltukların yarısından azı doluydu. Sol tarafına baktığında, yaşlı bir büyücünün soğuk bakışları ile karşılaştı. Büyücünün kaşları çatılmıştı ve doğrudan gözlerinin içine bakıyordu. 15 Bakışlarını tekrar yere çeviren Sonea yüzünün yandığını hissetti. Ellerinin titrediğini hissedince kendi kendine kızdı. Yaşlı bir adamın bakışları yüzünden titreyecek miydi? Yüzünü sakin ve ifadesiz olduğunu

düşündüğü bir hale getirip gözlerinin yüzlerin üzerinden kaymasına izin verdi......ve dizlerinden bütün güç çekilirken neredeyse yere yığılıyordu. Salondaki bütün büyücüler ona bakıyor gibi görünüyorlardı. Zorlukla yutkunarak gözlerini, önündeki oğlanın sırtına sabitledi. Yeni çıraklar sıraların arasındaki koridorun sonuna geldiklerinde, Osen ilk çırağı sağa ikincisini de sola doğru gönderdi ve çıraklar, salonun enine doğru bir çizgi haline gelene kadar buna devam etti. Kendini bu sıranın ortasında bulan Sonea, Osen ile karşı karşıya kaldı. Osen sessizce durup Sonea'nın arkasındaki etkinliği izliyordu. Sonea ayak seslerini ve takıların şıngırtısını duyabiliyordu. Bu da ailelerin arkalarındaki sıralara yerleştiği anlamına geliyordu. Salon sessizleş-tiğinde, Osen dönüp Ana Salon'un ön tarafında sıralanmış koltuklarda oturan Yüksek Büyücüler'i selamladı. "Akademi'ye, yaz dönemi çıraklarını takdim ediyorum." "Aşağıda tanıdığım biri olunca çok daha ilginç oluyormuş." dedi Dannyl, Rothen yanındaki koltuğa otururken. Rothen arkadaşına döndü. "Ama geçen sene yeni çırakların arasında yeğenin vardı." Dannyl omzunu silkti. "Onu hâlâ pek tanımıyorum. Ama Sonea'yı tanıyorum." Memnun olan Rothen seremoniyi izlemeye döndü. Dannyl istediğinde çok çekici olabilmesine karşın kolay kolay arkadaş edinemezdi. Bu aslında Dannyl henüz bir 16 Çırak - İlk Yıl 1 7 çırakken gerçekleşmiş bir olay yüzündendi. Kendinden büyük bir erkeğe karşı "uygunsuz" bir ilgisi olması ile suçlanan Dannyl hem çırakların hem de büyücülerin alaycı spekülasyonlarına katlanmak zorunda kalmıştı. Onunla dalga geçilmiş ve ondan uzak durmuşlardı. Rothen'in düşüncesine göre şu anda bile çok fazla kişiye güvenmiyor ve arkadaşlık kurmuyordu. Yıllardır Dannyl'in tek yakın arkadaşı Rothen'di. Rothen bir öğretmen olarak Dannyl'i hep sınıftaki gelecek vadeden öğrencilerden biri olarak görmüştü. Bu dedikodu ve skandalin Dannyl üzerindeki kötü etkisini görünce onun gardiyanlığını almaya karar vermişti. Biraz cesaretlendirme ve bolca sabırla, Dannyl'in kıvrak zekasını, dedikodular ve intikam şakalarından tekrar büyü ve bilgiye çevirebilmişti. Bazı büyücüler Rothen'in "Dannyl'i düzeltebileceğinden" şüphe ettiklerini söylemişlerdi. Rothen bunu başarmış hatta Dannyl, Elyne'in Lonca İkinci Büyükelçisi olmuştu. Sonea'ya baktığında bir gün onunda kendini böyle gururlandırıp gururlandırmayacağını merak etti. Dannyl öne doğru eğildi. "Sonea ile kıyaslandığında hepsi küçük birer çocuk gibi kalıyorlar, değil mi?"

Diğer oğlan ve kızlara bakan Rothen omzunu silkti. "Yaşlarını tam olarak bilemiyorum ama ortalama başlangıç yaşı on beş. O ise on yedi yaşında. Bir iki yıl pek bir şey değiştirmez." "Bence değiştirir," diye mırıldandı Dannyl, "ama umarım onun yararına değiştirir." Aşağıda, Lord Osen yavaşça Akademi'ye katılacaklar arasında her genç kız veya erkeğin, ülkesindeki geleneklere uygun olarak isimlerini ve unvanlarını ilan ediyordu. "Genard ailesinden Alend." Osen iki adım attı. "Kano ailesinden Temo, Gemiyapımcıları Loncası." Bir adım daha... "Sonea!" Osen bir an durakladı sonra devam etti. Osen diğer adı ilan ederken Rothen'in içini bir kez daha Sonea'ya karşı duyduğu sempati sardı. Bir unvan veya Ev ismi olmaması onu açıkça dışlanmış olarak ilan etmek gibiydi. Ama yapılabilecek bir şey yoktu. "Paren Evi, VVinar ailesinden Regin." Osen son çocuğa gelmişti. "Bu Garrel'in yeğeni, değil mi?" diye sordu Dannyl. "Evet." "Ailesinin, geçen kış başlayan sınıfa, dersler başladıktan üç ay sonra katılıp katılamayacağını sormuş diye duydum." "Garip... Neden böyle bir şey yapmışlar ki?" "Bilmiyorum." Dannyl omzunu silkti. "O kadarını duyamadım." "Yine casusluk mu yapıyordun?" "Ben casusluk yapmam, Rothen. Ben dinlerim." Rothen başını salladı. Ç/ra/r-Dannyl'i intikam şakaları yapmaktan vazgeçirebilmişti; ama Büyücü-Dannyl'i dedikoduları toplama huyundan vazgeçirememişti. "Sen gittiğinde ne yapacağım bilmiyorum. Kim bana Lonca'nın küçük söylentilerini anlatacak?" "Sadece kulaklarını biraz açmalısın," diye yanıtladı Dannyl. "Bazen Yüksek Büyücüler'in seni daha fazla 'dinle-yemeyesin' diye uzağa gönderdiklerini düşünüyorum." Dannyl gülümsedi. "Ah... ama Kyralia'da ne olduğunu öğrenmenin en iyi yolunun bir süre Elyne'de dedikoduları dinlemek olduğunu söylüyorlar." Yankılanan ayak sesleri ilgilerini tekrar salona çekti. Akademi Müdürü Jerrik, Yüksek Büyücüler'in bulunduğu 18 bölümde ayağa kalktı ve ön taraftaki merdivenlerden inmeye başladı. Salonun ortasında durdu, yeni çırakları gözleri ile taradı. Yüzünde her zamanki ekşi ifade ile onaylamaz kaş çatış vardı. "Bugün her biriniz, Kyralia Lonca'sının bir büyücüsü olmak için ilk adımı atıyorsunuz!." diye başlayan sesi sertti. "Bir çırak olarak sizden, Akademimin kurallarına uymanız bekleniyor. Bu kurallar, Müttefik Ülkeler'i bağlayan anlaşmalarla, bütün yöneticiler tarafından uygun bulunan ve yine bütün büyücüler tarafından uyulması beklenen

kurallardır. Mezun olmasanız bile yine de bunlara uymanız beklenmektedir." Bir an durakladı, dikkatle yeni çıraklara bakıyordu. "Lonca'ya katılmak için bir yemin etmelisiniz ve bu yemin dört bölümden oluşmaktadır." "İlk olarak; Müttefik Ülkeler'i veya kendinizi savunmak dışında hiçbir zaman hiçbir erkek ya da kadına zarar vermeyeceğinize yemin etmelisiniz. Bu her sınıftan, mevkiden, mesleki statüden ve yaştan kişileri kapsamaktadır. Geçmişte başlamış her kan davası, kişisel veya politik sebeplerden başlamış kavgalar bugün, burada biter. "İkinci olarak; Lonca'nın kurallarına uymaya yemin etmelisiniz. Eğer bu kuralları bilmiyor iseniz ilk işiniz bunları öğrenmek olmalı. Bilgisizlik mazeret olarak kabul edilmeyecektir. "Üçüncü olarak; bir büyücüden gelen her tür emre, bu emir bir yasayı çiğnemek anlamına gelmediği sürece itaat etmeye yemin etmelisiniz. Bu konuda biraz esnek davranıyoruz. Ahlaki olarak yanlış bulduğunuz veya inancınız ya da geleneklerinize ters düşen emirlere uymak zorunda değilsiniz. Ama sakın ne kadar esnek olabileceğimize kendiniz karar vermeye kalkmayın. Böyle 19 bir durumda konuyu bize getirin ve bu durumla, uygun bir şekilde beraberce ilgilenelim." "Ve son olarak; bir büyücü size söylemediği sürece büyü kullanmamaya yemin etmelisiniz. Bu, sizin sağlığınız içindir. Öğretmeniniz veya gardiyanınız size özellikle izin vermediği sürece yanınızda sizi denetleyecek biri olmadan asla büyü yapmayın." Jerrik durakladı, takip eden sessizlik her zamanki koltukta kımıldanma ve ayak sürüme seslerinden yoksundu. Kaşları anlamlı bir şekilde kalktı ve omuzlarını dikleştirdi. "Geleneklerin de belirttiği gibi her hangi bir Lonca büyücüsü, Akademi'deki eğitimi boyunca kılavuzluk etmek için bir öğrencinin gardiyanlığını talep edebilir." Arkasındaki sıralara döndü. "Yüce Lord Akkarin, bu yeni çıraklardan herhangi birinin gardiyanlığını talep ediyor musunuz?" "Etmiyorum."diye cevap verdi soğuk, karanlık bir ses. Jerrik aynı soruyu diğer Yüksek büyücülere tekrarlarken, Rothen, Loncamın siyah cübbeli liderine baktı. Kyralialıların çoğu gibi Akkarin de uzun boylu ve zayıftı. Köşeli yüzü eski-moda bir şekilde uzun ve ensesinde toplanmış saçları ile daha da belirgin hale geliyordu. Akkarin'in ifadesi seremoniyi izlerken her zamanki gibi soğuktu. Şimdiye kadar bir çırağın eğitimine kılavuzluk etme konusuna hiç ilgi göstermemişti ve aileler çocuklarının Lonca liderinin favorisi olması umudunu uzun süre önce bırakmışlardı. Akkarin çok genç bir Yüce Lord olmasına rağmen en tutucu ve nüfuzlu büyücülerin bile saygısını kazanmıştı. Yetenekli, bilgili ve zekiydi; fakat

bu kadar kişinin ona korkuyla karışık saygı duymasının asıl sebebi büyüsel gücüydü. Gücü o kadar fazlaydı ki bazıları gücünün 20 Lonca'nın kalanının toplamından fazla olduğunu söylüyordu. Ama Sonea sayesinde Rothen, Yüce Lord'un gücünün gerçek kaynağını bilen iki büyücüden biriydi. Hırsızlar Sonea'yı Lonca'ya vermeden önce o ve hır-sız-arkadaşı Cery bir gece gizlice Lonca'ya girmişlerdi. Büyücüleri büyü yaparken izleyerek, Sonea'nın güçlerini kontrol etmeyi öğrenmesini ummuşlardı. Sonea bunun yerine Yüce Lord'un garip bir ritüeline tanık olmuştu. Ne gördüğünü anlamamıştı; fakat Yönetici Lorlen, Fergun' un suçlarını kanıtlamak için Sonea'ya gerçek-okuma yaptığında o geceye ait olan anıyı görmüş ve ritüeli tanımıştı. Lonca'nın lideri Yüce Lord Akkarin, kara büyü yapıyordu. Sıradan büyücüler kara büyü hakkında, yasak olduğu dışında hiçbir şey bilmezlerdi. Yüksek büyücüler ise onu tanıyacak kadar bilirlerdi ancak. Kara büyünün nasıl yapılacağını bilmek bile bir suç kabul edilirdi. Sonea'nın Lorlen ile olan iletişiminden dolayı Rothen biliyordu ki kara büyü; bir büyücünün kendini güçlendirmek için diğer insanlardan güç çekmesini olanaklı kılıyordu. Eğer bütün gücü alınırsa kurban ölüyordu. Rothen, en yakın arkadaşının kara büyüyü sadece biliyor değil aynı zamanda kullanıyor da olduğunu öğrenmenin Lorlen'i ne kadar üzdüğünü tahmin dahi edemiyordu. Tam anlamıyla bir şok olmalıydı. Lorlen aynı zamanda, Akkarin'in sırrını açıklamanın hem Lonca'yı hem de şehri büyük bir tehlikeye atacağını fark etmişti. I ğer Akkarin savaşmaya karar verirse kolayca kazanabilirdi, hatta öldürdüğü her kişi onu daha da güçlü yapardı. Bu sebeple Lorlen, Sonea ve Rothen bildiklerini mi olarak saklamak zorundaydılar. Rothen, Lorlen için 21 22 bu bilgilerle Akkarin'e hâlâ yakın arkadaşmışlar gibi davranmasının ne kadar zor olacağını düşündü. Bu bilgiye rağmen Sonea, Lonca'ya katılmayı kabul etmişti. Bu ilk başta Rothen'i oldukça şaşırtmıştı; ama Sonea Lonca'dan ayrılırsa, kanunun, Lonca'ya katılmayan bütün büyücüler için emrettiği üzere, güçlerinin bağlanacağını ve bunun, onu Yüce Lord için çok uygun bir güç kaynağı halene getireceğini belirtmişti. Büyüde güçlü ama kendini korumak için onu kullanamayacak durumda... Rothen ürperdi. En azından Sonea, Lonca içinde garip bir şekilde ölürse çok dikkat çekerdi. Buna rağmen kızın, Lonca'nın kalbinde yer alanı bilerek burada kalma kararı alması çok cesur bir karardı. Müttefik Ülkelerin en zengin ailelerinin kız ve oğulları arasında duran Sonea'ya bakan Rothen, hem gurur hem de büyük bir sevgi hissetti. Son altı ayda Sonea'yı bir öğrenciden çok öz kızı gibi görmeye başlamıştı.

"Büyücülerden herhangi biri bu yeni çıraklardan birinin gardiyanlığını talep ediyor mu?" Rothen kendi konuşma sırasının geldiğini fark edince bir an irkildi. Ağzını açtı; ama daha bir şey söyleyeme-den başka bir ses ritüelistik sözleri söyleyiverdi. "Ben bir seçim yaptım, Müdür" Ses salonun diğer tarafından gelmişti. Bütün yeni çıraklar konuşanın kim olduğunu görmek için döndüler. "Lord Yarin," diye açıkladı Jerrik. "Hangi yeni çırağın gardiyanlığını talep ediyorsunuz?" "Büyük Araya Klanı, Saril Evi, Randa ailesinden Gennyl" Büyücülerin arasında hafif mırıldanmalar dolaştı. Rothen aşağı baktığında çocuğun babası olan Lord Tayk'ın koltuğunda öne doğru eğilmiş olduğunu gördü. lerrik sesler kesilene kadar bekledi. Daha sonra başı biraz da beklenti ile Rothen'in yönüne döndü. "Büyücülerden başka biri daha bu yeni çıraklardan birinin gardiyanlığını talep ediyor mu?" Rothen ayağa kalktı. "Ben bir seçim yaptım, Müdür" Sonea yukarı doğru baktı. Ağzı gülümsememeye çalışırken gerilmişti. "Lord Rothen," dedi Jerrik, "Hangi yeni çırağın gardiyanlığını talep ediyorsunuz?" "Sonea'nın gardiyanlığını talep ediyorum" Bu talebi hiçbir mırıldanma izlemedi ve Jerrik başını zorlukla fark edilebilir şekilde eğdi. Rothen koltuğuna döndü. "İşte oldu," diye fısıldadı Dannyl. "Son şansın da böylece kaçmış oldu. Artık kurtuluşun yok. Seni gayet iyi yakaladı ve önümüzdeki beş yıl boyunca parmağında oynatacak." "Şşşşş," diye yanıtladı Rothen. "Büyücülerden başka biri daha bu yeni çıraklardan birinin gardiyanlığını talep ediyor mu?" "Ben bir seçim yaptım, Müdür" Ses Rothen'in solundan geliyordu ve insanlar o tarafa dönerken salon bir an uğultu halini alan seslerle doldu. Lord Garrel ayağa kalkarken salonda heyecanlı konuşmalar baş gösterdi. "Lord Garrel," Jerrik'in sesinde şaşkınlık vardı. "Hangi yeni çırağın gardiyanlığını talep ediyorsunuz?" "Paren Evi, VVinar ailesinden Regin." Konuşmalar yerini anlamanın getirdiği iç çekmelere bıraktı. Rothen aşağı baktığında sıranın sonundaki çocuğun sırıttığını gördü. Konuşmalar ve koltukların gıcırtısı birkaç dakika daha, Jerrik ellerini kaldırana kadar devam etti. "Ben olsam bu iki çırak ile gardiyanlarına dikkat 23

ederdim," diye mırıldandı Dannyl. "Genelde kimse ilk seneden bir çırağın gardiyanlığını almaz. Büyük bir ihtimalle Sonea'nın, sınıf arkadaşlarından daha yüksek bir statüde olmaması için yapıyorlar." "Veya bir moda başlatmış da olabilirim" dedi Rothen düşünceli bir şekilde. "Ve Garrel yeğeninde potansiyel görmüş olabilir. Bu Regin'in ailesinin neden Akademi'ye erken başlamasını istediklerini açıklar." "Başka gardiyanlık talebi var mı?" diye seslendi Jerrik. Bir süre sessizlik oldu ve Jerrik kollarını indirdi. "Gardiyanlık talebinde bulunan bütün büyücüler buraya gelebilir mi?" Rothen ayağa kalkıp sıranın sonuna doğru ilerledi. Sonra da merdivenlerden aşağı indi. Lord Garrel ve Lord Yarrin'e katılarak Müdür Jerrik'in yanında beklemeye başladı. Genç bir çırak, seremonide bir rolü olduğu için heyecandan kızararak, kahverengi-kırmızı cübbelerden bir yığın getirdi. Büyücülerin her biri bir paket aldılar. "Gennyl lütfen öne gelebilir mi?" dedi Jerrik. Lonmar gençlerinden biri aceleyle öne çıktı ve eğilerek selam verdi. Lord Jerrik'e bakarken gözleri kocaman açılmıştı ve çırak yeminini ederken sesi titriyordu. Lord Yarin gence cübbesini verdi ve gardiyan ile çırak vana çekildiler. Lord Jerrik tekrar yeni çıraklara döndü. "Sonea lütfen öne gelebilir mi?" Sonea, Jerrik'e doğru dimdik bir şekilde ilerledi. Yüzü solgun olsa da zarifçe selam verdi ve yeminini açık ve titremeyen bir sesle etti. Rothen bir adım öne çıkıp ona cübbesini verdi. "Şu andan itibaren senin gardiyanınım, Sonea. Eğitimin, Akademi'den mezun olana kadar benim görevim ve sorumluluğumda olacak." "Size itaat edeceğim Lord Rothen." 24 "Bu durumun ikinizin de yararına olmasını umarım" diye bitirdi Jerrik. Lord Yarin ve Gennyl'in yanında durmak üzere yana çekildiklerinde Jerrik sıranın sonundaki ve halen sırıtan genci çağırdı. "Regin lütfen öne gelebilir mi?" Çocuk, Jerrik'e doğru karalı bir şekilde ilerledi; fakat selamı yüzeysel ve aceleciydi. Ritüel cümleleri sarf edilirken Rothen, Sonea'ya baktı. Ne düşündüğünü çok merak ediyordu. Artık Lonca üyesiydi ve bu aslında çok önemli bir şeydi. Sonea sağındaki gence baktı ve Rothen de onun bakışlarını takip etti. Gennyl sırtı dimdik, yüzü kıpkırmızı duruyordu. Nerdeyse gururdan patlayacak. Rothen düşünmeye başladı. Bir gardiyanı olmak, hem de bu noktada, yeni çırağın çok yetenekli olduğunu gösterirdi. Ama Sonea için çok az kişi böyle düşünecekti. Birçok büyücü büyük olasılıkla, kızın bulunmasında rol oynadığını kıza hatırlatmak için gardiyanlığını aldığını düşünüyordu. Kızın gücünden ve yeteneğinden bahsetse ona inanmazlardı. Ama zamanla anlayacaklardı ve bunu bilmek Rothen'e keyif veriyordu.

Regin ve Lord Garrel ritüel cümlelerini söyledikten sonra Rothen'in soluna geçtiler. Oğlan, Sonea'ya bakın,iyi sürdürdü, bir şeyler düşünüyor gibiydi. Sonea ya onu fark etmemişti ya da görmezden geliyordu. Oğlana bakmak yerine Jerrik'in diğer yeni çırakları yeminlerini etmeleri için çağırmasını izledi. Yemini edip cübbesini alan çırak yanlarında sıraya giriyordu. Son çırakta sıraya girdiğinde Jerrik dönüp onlara {baktı. "Artık Büyücüler Loncası'nın çıraklarısınız," diye konuşlu. "Önünüzdeki yıllar hepiniz için başarılı geçsin." 25 Çırakların hepsi aynı anda eğilip selam verdiler. Lord Jerrik başıyla selam verip bir kenara çekildi. "Yeni çıraklarımıza hoş geldiniz demek ve onlara başarı ile dolu yıllar dilemek istiyorum." Lorlen'in sesi birden bire arkasından gürleyince, Sonea istemeden de olsa sıçradı. "Kabul seremonisinin bittiğini ilan ediyorum." Ana Salon'da sesler yankılanmaya başladı. Cübbeli kadınlar ve erkeklerden oluşan sıralar güçlü bir rüzgara yakalanmışçasına karıştılar. Ayağa kalkıp aşağı inmeye başladılar. Salon ayak sesleri ile doldu. Yeni çıraklar formalitenin bittiğini anlayınca her yöne dağıldılar. Bazıları acele ile ailelerinin yanına giderken bazıları ise ya ellerindeki paketleri inceliyor ya da hayranlıkla etrafa bakıyorlardı. Ana Salon'un sonundaki büyük kapılar açılmaya başladı. Sonea dönüp Rothen'e baktı. "Hepsi bu kadar demek ki... Artık bir çırağım." Rothen gülümsedi. "Bittiğine sevindin mi? Kız omzunu silkti. "Her şey asıl şimdi başlıyormuş gibi bir hisse kapıldım." Gözleri Rothen'in omzuna doğru kaydı. "İşte gölgen de geliyor." Rothen döndüğünde Dannyl'in kendilerine doğru gelmekte olduğunu gördü. "Lonca'ya hoş geldin, Sonea." "Teşekkür ederim, Büyükelçi Dannyl." diye yanıtladı Sonea, eğilip selam verirken. Dannyl güldü "Henüz değilim, Sonea. Henüz değilim." Yanında birinin daha durduğunu hisseden Rothen dönüğünde, Akademi Müdürü'nü gördü. "Lord Rothen," dedi Jerrik ve Sonea'nın selamına yorgun bir gülümsemeyle karşılık verdi. 26 "Evet?" diye yanıtladı Rothen. "Sonea, Çıraklar Makamı'na taşınacak mı? Bunu sormak şimdiye kadar hiç aklıma gelmedi."

Rothen başını salladı. "Hayır, benimle kalacak. Dairemde boş oda var nasıl olsa." Jerrik'in kaşları kalktı. "Anlıyorum. Bunu Lord Ahrind'e bildirmeliyim. İzninizle." Rothen yaşlı adamın zayıf, çökük yanaklı bir büyücüye doğru ilerlemesini izledi. Lord Ahrind, Jerrik kendisi ile konuşurken kaşlarını çattı ve Sonea'ya doğru baktı. "Şimdi ne olacak?" diye sordu Sonea Rothen başı ile elindeki paketi işaret edip "Bakalım bu cüppe sana olacak mı?" Dannyl'e baktı. "Sanırım bir de kutlama olacak. Geliyor musun?" Dannyl gülümsedi "Hayatta kaçırmam." 27 2. Bölüm İlk Gün Dannyl at arabasına doğru giderken, sırtında güneşin sıcaklığını hissedebiliyordu. Sandıklarının ilkini aracın üzerine çıkarmak için biraz büyü kullandı. İkinci sandık da birincinin yanına indiğinde içini çekerek başını salladı. "Sanırım yanıma bu kadar çok şey aldığım için pişman olacağım," diye mırıldandı. "Ama hâlâ yanıma almış olmam gereken şeyler olduğunu düşünüyorum." "Eminim Capia'da ihtiyacın olan her şeyi alabileceğin yerler vardır," dedi Rothen. "Lorlen sana çok cömert bir harcırah verdi." "Evet, bu çok hoş bir sürprizdi," diye gülümsedi Dannyl. "Belki de beni gönderme sebepleri konusunda sen haklısındır." Rothen'in kaşları kalktı. "Seni beladan uzak tutmak için uzak bir ülkeye göndermekten fazlasının gerektiğini biliyordur herhalde." "Ah... ama senin bütün problemlerini çözmeyi özleyeceğim, dostum." Sürücü aracın kapısını açarken, Dannyl dönüp yaşlı büyücüye baktı. "Marina'ya geliyor musun?" Rothen başını salladı. "Derslerin başlamasına bir saatten az var." "Hem sen hem de Sonea için..." Dannyl başını sal- 29 ladı. "O zaman vakit geldi... Veda vakti..." Bir an birbirilerine baktılar, ardından Rothen elini Dannyl'in omzuna koydu ve gülümsedi. "Kendine iyi bak. Güverteden düşmemeye çalış." Dannyl kıkırdadı ve Rothen'in tutuşuna karşılık verdi. "Sen de kendine iyi bak yaşlı dostum. Yeni çırağının seni fazla yormasına izin verme. Bir yıl içinde dönüp gelişmenizi kontrol edeceğim." "Yaşlı dostum ha!" Rothen, Dannyl'i araca doğru ittirdi. Dannyl araca bindikten sonra döndüğünde arkadaşının yüzünde düşünceli bir ifade gördü.

"Seni böyle görkemli maceralara atılırken göreceğimi hiç düşünmezdim. Buradan gayet memnun gözüküyordun, hatta Lonca dışına çok nadiren çıkardın. Dannyl omzunu silkti "Sanırım doğru sebebi bekliyordum." Rothen kaba bir ses çıkardı. "Yalancı. Sadece tembelsin. Umarım Birinci Büyükelçi bunu biliyordur, yoksa hiç hoş olmayan bir sürprizle karşılaşacak demektir." "Yakında öğrenir" diye sırıttı Dannyl. "Bundan eminim." Rothen gülümseyerek araçtan uzaklaştı. "Güle güle o zaman." Dannyl başını salladı. "Hoşça kal!" aracın tepesine hafifçe vurdu. Araç silkinerek harekete geçti. Koltuğun diğer tarafına kayan Dannyl pencereyi kaplayan perdeyi çekti ve araç Lonca Kapıları'ndan geçmek için dönmeden önce Rothen'in hâlâ izlemekte olduğunu gördü. Koltukta arkasına yaslandı ve içini çekti. Sonunda gidiyor olmaktan dolayı memnun olsa da, biliyordu ki arkadaşlarını ve bu çevreyi çok özleyecekti. Üstelik Rothen'e arkadaşlık edecek Sonea, yaşlı Yaldin çifti ve Ezrille vardı ama Dannyl'in etrafında sadece yabancılar olacaktı. 30 Yeni görevini sabırsızlıkla bekliyor olmasına rağmen, yükleneceği görevler ve sorumluluklar yüzünden gözü biraz korkmuştu. Sonea'yı ararken Hırsızlar'dan biri ile temasa geçtiğinden beri Lonca'daki kolay ve genelde yalnız olan hayatı ona sıkıcı gelmeye başlamıştı. Rothen ona ikinci Büyükelçi görevi için düşünüldüğünü söyleyene kadar ne kadar sıkılmış olduğunu kendisi de fark etmemişti. Yönetici'nin odasına çağrıldığı sırada Elyne Sarayı'ndaki her erkeğin ve kadının ismini çoktan ezberlemiş hatta birçok skandal içeren hikayeyi de öğrenmişti. Ki bu hikayeler Lorlen'i oldukça eğlendir-mişti. İç Çemberin iç kesimlerine doğru yol alan araç, Saray duvarlarının etrafından dolaşan yola girdi. Bu açıdan büyük Saray kulelerinin çok azı görülebiliyordu. Bu yüzden Dannyl, oturduğu yerden öbür tarafa kayarak, /engin ve güçlü kişilerin incelikle dekore edilmiş evlerini izlemeye başladı. Bir sokağın köşesinde yeni bir malikane inşa edilmekteydi. Bir zamanlar o köşede du-ı.ın harabe binayı hatırlayabiliyordu. Büyücü-yapımı mimariden önceki zamanlardan kalma bir kalıntı. Büyünün taş ve metale uygulanması büyücülerin normal yapısal sınırların ötesinde fantastik binalar yapmasını mümkün kılmıştı. Araç geçip gitmeden önce Dannyl yeni yapılan binanın yanında ellrindeki plana bakan iki buyucunun durduğunu gördü. Araç tekrar döndü ve birkaç büyük evi daha geçti, sonra yavaşlayarak Batı Bölgesi'ne açılan İç Kapılar'a doğru ilerledi. Araç geçerken muhafızlar sadece kapı-'lılı lonca sembolünü görmelerine yetecek kadar bir lüre ilgi gösterdiler. Yol, büyük ve İç Çember'dekilere oranla daha gösterişsiz bir stilde yapılmış olmalarına I ı men yine de gösterişli denebilecek evlerin arasından

31 Truoi Canavan ilerliyordu. Evlerin çoğu Pazar'a ve Marina'ya yakınlığı yüzünden şehrin bu bölgesini seçmiş tüccar ve zanaatkarlara aitti. Araç Batı Kapısı'ndan geçtikten sonra ahırlar ve tezgahlardan oluşan bir labirente girdi. Tezgah sahipleri, sonsuz bir sesler, ıslıklar, çanlar ve hayvan sesleri uğultusunun içinde, insanları tezgahlarındaki ürünlere davet ediyorlardı. Yol geniş olsa da, müşteriler, dilenciler ve sokak göstericileriyle o kadar dolmuştu ki araçlara zorlukla ilerleyecek kadar yer kalmıştı. Hava, birbirine girmiş kokular yüzünden ağırlaşmıştı. Taze meyvelerin tatlı kokusunu taşıyan bir esintiyi, çürük sebzelerin itici kokusu izliyordu. Hasır örgülerin lifli kokusu, iki adam aracın yanından içi yağlı, mavimsi sıvı dolu bir fıçı taşıyarak geçerken yükselen keskin, boğucu bir koku yüzünden yok oldu. Sonunda denizin tuzlu kokusu ile nehir çamurunun garip kokusu Dannyl'in burnuna dolduğunda, kalp atışlarının hızlanmaya başladığını hissetti. Araç bir köşeyi döndü ve böylece Marina görüş alanına girdi. Önünde gökyüzünü mavi şeritlere bölen gemi direkleri ile halatlardan bir orman uzanıyordu. Yolun her iki yanında da insanlar sonu olmayan bir nehir gibi akıp geçiyorlardı. Kaslı hamallar Ve denizciler sırtlarında kutular, sepetler veya çuvallar taşıyorlardı. Her türden hayvan tarafından çekilen her boyuttan araç gelip geçerken kimileri de yük alıp boşaltıyordu. Satıcı seslerinin yerini sert emirler ile hayvanların böğürtüleri ve melemeleri almıştı. Araç ilerlemeye devam ettikçe yanından geçtikleri gemilerin boyutu da büyüyordu. Sonunda uzun bir iskelenin yanında duran sağlam ticaret gemilerinin yanına geldiler. Araç yavaşlayarak durdu. 32 Kapı açıldı ve sürücü saygıyla eğildi. "Geldik, lordum." Dannyl koltuktan kayıp araçtan indi. Aracın yakınında yüzü ve elleri güneşten iyice yanmış, esmer, beyaz saçlı bir adam duruyordu. Arkasında hepsi yapılı vücutlara sahip birkaç genç adam duruyordu. "Siz Lord Dannyl misiniz?" diye sordu adam hafifçe eğilip selam vererek. "Evet. Ve siz de...?" "İskeleustası" dedi ve aracı göstererek "Sizin mi?" Dannyl adamın sandıklardan bahsettiğini tahmin etti. "Evet." "Biz indiririz." "Zahmet etmenize gerek yok." Dannyl sandıklara dönüp iradesini odakladı. Her bir sandık aşağı inmeye başladığında bir çift adam gelip sandığı yakalayıp götürdüler. Görünüşe göre büyünün bu tarz kullanımına alışkındılar. İskeleye doğru ilerlemeye başladılar. Adamların kalanı da onları takip ediyordu. "Altıncı gemi, lordum," dedi İskeleustası, araç uzaklaşırken.

Dannyl başı ile onayladı. "Teşekkür ederim." İskeleye ulaştıklarında ayak sesleri ahşap zeminde yankılanmaya başladı. Aşağı baktığında geniş kütüklerdeki çatlakların arasından suyu görebiliyordu. Hamallar nnce bir gemiye yüklenen büyük sandık yığınlarının m >nra da iyice katlanmış battaniyeler gibi gözüken başka bil yığının etrafından dolaşırlarken, Dannyl de onları takip etti. Her yerde insanlar vardı; omuzlarında yüklerle iceleyle sağa sola koşuşturan, güvertelerde oturup taş >\ nayan veya sağa sola yürüyüp emirler veren... I lannyl bu gürültünün arasında Marina'nın doğal leşlerini de ayırt edebiliyordu; tahtaların ve halatların 33 devamlı gıcırtısı, iskeleye ya da gemi gövdelerine çarpan dalgaların seslerini... Küçük ayrıntıları da fark etti; gemi direkleri ile yelkenlerdeki tasarımlar, gövde ve kamaralara özenle yazılmış isimler, gemilerin yanlarındaki deliklerden akan sular... Bu son ayrıntı yüzünden kaşlarını çattı. Suyun geminin içi yerine dışında olması gerekmez miydi? Altıncı gemiye ulaştıklarında hamallar dar bir tahtada yürüyerek gemiye çıktılar. Dannyl yukarı baktığında iki kişinin kendini gemiden izlediğini gördü. Dikkatle tahtaya çıktı ve ilerlemeye başladığında tahtanın esnekliğine rağmen yeterince dayanıklı ve sağlam olduğunu fark etti. Güverteye çıktığında iki kişi eğilerek selam verdi. Birbirilerine çok benziyorlardı. Kahverengi derileri ve kısa boyları tipik Vindolu özellikleri idi. İkisi de kaba, renksiz giysiler giyiyorlardı. Fakat bir tanesi diğerinden daha dik duruyordu ve ilk konuşan da o oldu. "Finda'ya hoş geldiniz, lordum. Ben Kaptan Numo." "Teşekkür ederim, kaptan. Ben Lord Dannyl." Kaptan birkaç adım ötede hamalların yanında duran sandıkları göstererek "Odanızda sandıklar için yer yok, lordum. Onları aşağıya koyacağız. Size bir şey lazım, kardeşim Jano'ya söyleyin." Dannyl başı ile onayladı. "Çok iyi. Fakat siz onları kaldırmadan sandıklardan almam gereken bir şey var." Kaptan başını bir kez eğdi. "Jano odanızı göster. Biz yakında yola çıkıyor." Kaptan uzaklaşırken Dannyl, sandıklardan küçük olanın kapağına dokundu. Kilit açıldı. Sandıktan yolculukta ihtiyaç duyabileceği şeylerle dolu deri bir çanta çıkardı. Kapağı tekrar kapatıp hamallara baktı. "ihtiyacım olanlar bu kadar. Umarım..." 34 Hamallar eğildiler ve sandıkları götürdüler. Dannyl dönüp Jano'ya beklentiyle bakmaya başladı. Adam başını eğip kendisini takip etmesini işaret etti. Dar bir kapıdan geçerek, kısa bir merdivenden inip genişçe bir odaya girdiler. Tavan o kadar alçaktı ki jano bile eğilmek zorunda kalıyordu.

Tavandaki çengellere kabaca dokunmuş çarşaflar geriliydi. Bunlar hikayelerde anlatılan ve gezginlerin bahsettiği hamaklar olmalıydı. Jano onu dar bir koridora götürdü ve birkaç adım sonra bir kapıyı açtı. Dannyl küçücük odaya ümitsizlikle baktı. Anca omuzları kadar geniş bir yatak odanın çoğunu kaplıyordu. Yatağın baş ucuna küçük bir dolap konmuştu ve iyi kalite reber-yünü iki battaniye katlanmış bir şekilde, ayak ucunda duruyordu. "Küçük, yai?" Dannyl, Jano'ya baktığında adamın sırıttığını gördü. Çarpık bir biçimde gülümsedi, hayal kırıklığının yüzünden belli olduğunu biliyordu. "Evet," dedi Dannyl. "Küçük." "Kaptanın oda iki kat büyük. Büyük gemimiz olunca Iıı/im de büyük odalar olacak, yai?" Dannyl başı ile onayladı. "Adil gözüküyor." Çantasını yatağa bıraktı ve oturabilmek için döndü. Bacakları m ıcdeyse koridora kadar uzanıyordu. "İhtiyacım olan heı şeye sahibim." ano karşıdaki odanın kapısına vurdu. "Benim odam. Nıkadaş oluruz, yai? Sen şarkı söylüyor?" I >anny bir cevap düşünemeden yukarılarda bir yerde İmi çan çaldı ve Jano başını kaldırıp yukarı baktı. 1.ilmek lazım. Biz şimdi yola çıkıyor." Döndü ve bir an durakladı. "Sen burada kal. Ayak altında olma." Bir ı.ip beklemeden hızla uzaklaştı. Dannyl önündeki iki hafta boyunca kalacağı küçük 35 odaya baktı ve kıkırdadı. Artık büyücülerin deniz yolculuklarından neden nefret ettiğini biliyordu. Sınıfın kapısında duran Sonea, kalp atışlarının hızlandığını fark etti. Rothen'in odasından erkenden çıkmıştı; böylece sınıf arkadaşlarından önce buraya gelip onlarla tanışmadan önce midesinin düzelmesini umuyordu. Ama kimi sıralar şu an için bile dolmuştu. Duraksaması sürdükçe daha fazla yüz ona dönmeye başladı ve midesi iyice düğümlendi. Sınıfın önünde oturan büyücüye baktı. Beklediğinden daha gençti, büyük ihtimalle henüz yirmilerindeydi. Köşeli burnu yüzüne kibirli bir hava katıyordu. Eğilip selam verdiğinde büyücü ona baktı. Bakışları önce yeni botlarına kaydı, oradan da tekrar yukarıya, yüzüne. Tatmin olmuş bir şekilde tekrar önündeki kağıtlara döndü ve birine küçük bir işaret koydu. "Bir sıra seç, Sonea" dedi büyücü. Sınıf mükemmel bir şekilde dizilmiş yirmi masa ve sandalyeden oluşmaktaydı. Hepsi sıralarının kenarına tünemiş altı-yedi çırak, Sonea'nın karar vermesini izliyorlardı. Diğer çıraklardan çok uzağa oturma, dedi kendi kendine. Düşmanca davrandığını ya da onlardan korktuğunu düşünmesinler. Sınıfın ortasında birkaç boş sıra vardı fakat tam ortaya oturma fikrini de beğenmedi.

Uzaktaki duvarın yanında bir sıra boştu. Çevresinde üç çırak oturuyordu. O sırada karar kıldı. Sıraya doğru ilerlerken kendisini izleyen gözlerin farkında idi. Oturduğunda kendini onlara bakmaya 36 zorladı. Çıraklar ilgilerini çeken başka bir şey bulduklarında, Sonea rahatlayarak içini çekti. Daha fazla küçümseme bekliyordu. Belki de dün rastladığı genç, Regin, açıkça düşmanlık gösteren tek kişi olacaktı. Çıraklar teker teker sınıfa gelip öğretmene selam verip sıralara yerleştiler. Utangaç Kyralialı kız önüne çıkan ilk sıraya oturdu. Başka bir tanesi neredeyse öğretmene selam vermeyi unutuyordu ve tökezleyerek Sonea'nın önündeki sıraya çarptı. Sandalyeyi çekene kadar Sonea'yı fark etmemişti ve onu görünce dehşetle bakıp, gönülsüzce sıraya oturdu. Sınıfa en son gelen çırak Regin'di. Sınıfı kısık gözlerle süzdü ve özellikle sınıfın ortasındaki sıraya oturdu. Uzaklarda bir gonk çaldı ve büyücü sandalyesinden kalktı. Sonea da dahil birçok çırak oldukları yerde sıçradılar. Fakat daha büyücü bir şey söylemeden kapıda tanıdık bir yüz belirdi. "Herkes burada mı Lord Elben?" "Evet, Müdür Jerrik," diye yanıtladı öğretmen. Akademi Müdürü başparmaklarını belindeki kemere taktı ve sınıfı inceledi. "I loş geldiniz," dedi, sesi her zamanki gibi sertti. "Ve tebrik ederim. Sizi, her biriniz nadir ve kıskanılan büyü ı 'teneğiyle doğduğunuz için tebrik etmiyorum. Sizi, Bü-yücüler Loncası Akademisi'ne kabul edildiğiniz için tebrik ediyorum. Bazılarınız buraya uzak ülkelerden Keldiniz ve yıllarca evinize dönmeyeceksiniz. Bazılarını lı,ıy,itinin büyük bir bölümünü burada geçirmeyi lı rı ıh edecek. Fakat hepiniz daha beş yıl burada ola-ı ıl ıııı/. eden? Bir büyücü olmak için... Bir büyücü nedir?" 'lı h e gülümsedi. "Bir büyücü olmak için birçok özel- 37 lige sahip olmak gerekmektedir. Bazılarına şu anda sahipsiniz, bazılarını geliştirecek, bazılarını da öğreneceksiniz. Bu özelliklerin bazıları diğerlerinden daha önemlidir." Durdu ve gözlerini sınıfın üzerinde gezdirdi. "Bir büyücünün en önemli niteliği ne olmalıdır?" Sonea göz ucuyla çıraklardan bazılarının sıralarında dikleştiğini gördü. Jerrik masanın etrafından dolaşıp Sonea'nın olduğu tarafa doğru gelmeye başladı. Kızın önünde oturan çocuğu baktı. "Vallon?" Sonea, çocuğun sıranın altına saklanmak istermiş gibi kamburunu çıkardığını gördü.

"B...bir şeyi ne kadar iyi yaptığı, lordum." Çocuğun sesi çok zayıftı, zar zor duyulabiliyordu. "Ne kadar pratik yaptığı." "Hayır." Jerrik topukları üzerinde döndü ve sınıfın öbür yanına ilerlemeye başladı. Soğuk bakışlarını cevap vermeye hevesli görünen oğlanlardan birine dikti. "Cennyl?" "Güç, lordum," diye cevapladı çocuk. "Kesinlikle değil!" dedi havlarcasına Müdür. Çırakların sıraları arasında ilerleyerek, ürkek Kyralialı kızın yanında durdu. "Bina?" Kız gözlerini kırpıştırdı, sonra başını kaldırıp büyücüye baktı. Jerrik gözlerini kıza dikince kız hemen başını eğdi. "Ah..." Kız duraksadı, aniden neşeyle cevapladı. "İyilik, lordum. Büyüsünü nasıl kullandığı." "Hayır." Ses tonu biraz daha nazikti. "Ama önemli bir özelliktir ve bütün büyücülerde bulunmasını bekleriz." Jerrik sıraların arasında ilerlemeye devam etti. Sonea 38 onu izlemek için başını çevirdi; fakat diğer çırakların hepsinin dümdüz tahtaya baktığını fark etti. Kendini rahatsız hissedince onlar gibi yapmaya başladı. Büyücünün yaklaşan ayak seslerini dinledi. "Elayk?" "Yetenek, lordum." Oğlandaki Lonmar aksanı çok belirgindi. "Hayır..." Ayak sesleri daha da yaklaştı. Sonea sırtında bir ürpertinin dolaştığını hissetti. Eğer ona sorarsa ne cevap verecekti? Bütün olası cevaplar zaten söylenmişti. Hızla nefes alıp yavaşça verdi. Nasıl olsa ona sormazdı. O varoşlardan gelmiş önemsiz bir... "Sonea?" Sonea midesinin bir takla attığını sandı. Başını kaldırdığında Jerrik'in, yanında durup ona baktığını gördü. I )uraksadıkça bakışlar daha da soğuyordu. Yanıt birdenbire aklına geldi. Çok kolaydı. Kendi güçleri, kontrol edilemeyen bir noktaya çıktığı için neredeyse ölüyordu. Jerrik bunu biliyordu, herhalde bunun için ona sormuştu. "Kontrol, lordum" "Hayır." Büyücü içini çekerek sınıfın önüne doğru ilerledi. Sonea önündeki tahta sıra üzerindeki damarlara bakın. ıya başladı. Yüzü kıpkırmızıydı. \Lidemi Müdürü masanın önünde durdu ve kollarını birleştirdi. Gözlerini tekrar sınıfın üzerinde gezdirdi. Sınıl beklenti içinde ve utanmış bir şekilde bekliyordu. Bil büyücünün en önemli niteliği bilgisidir." Bir an flurdu ve cevap vermiş olan öğrencilere tek tek baktı. Hiltti olmadan güç hiçbir işe yaramaz. Ne kadar yeteni I lı veya zeki olduğunuz önemli değildir, niyetiniz ne 39

olursa olsun..." Büyücünün gözleri Sonea'ya döndü. "Güçleri kendiliğinden ortaya çıkmış dahi olsa onları nasıl kontrol edeceği bilgisini edinemezse ölür..." Bütün sınıf rahatlayarak nefes verdi. Birkaç baş kısa bir an Sonea'ya döndü. Kendi halini düşünmeye dalmış olan Sonea gözlerini masadan ayırmadı. "Lonca dünyadaki en büyük ve en kapsamlı bilgi deposudur," diye devam eden Jerrik'in sesinde bariz bir gurur vardı. "Burada geçireceğiniz yıllarda bu tüm bilgiler ya da en azından bir kısmı size sunulacaktır. Eğer dikkatli olur, öğretmenlerinizin söylediklerini dinler ve buradaki, büyük kütüphanemiz gibi kaynakları kullanırsanız üstün birer büyücü olabilirsiniz. Fakat!" sesi karardı, "Eğer dikkatli olmaz, büyüklerinize saygı göstermez ve öncelleriniz tarafından toplanmış bu yüzlerce yılın birikimlerini umursamazsanız sadece kendinizi utandırırsınız. Önünüzdeki yıllar kolay olmayacak," diye uyardı. "Eğer Lonca büyücüsü olarak potansiyelinizin zirvesine ulaşmak istiyorsanız," bir an durup önündeki yüzlere baktı, "kendinizi bu dünyaya adamalı, disiplinli ve sorumluluk sahibi olmalısınız." Odanın rahatlamış havası tekrar gerilimli bir hale geldi. Çıraklar o kadar sessizdi ki Sonea, nefes alıp verişlerini duyabiliyordu. Jerrik sırtını dikleştirip ellerini arkasına koydu. "Akademimizdeki eğitimin temelindeki Üç Kontrol Seviyesi'nden büyük ihtimalle haberdarsınızdır." dedi yumuşak bir tonda. "İlki gücünüzü açığa çıkarmak ki bugün gerçekleşecek. İkincisi gücünüze ulaşmak, ondan güç çekmek ve onu kontrol altında tutmak. Bu, bu sabahtan itibaren bu üçünü hiç düşünmeden yapabilir hale gelene kadar ana amacınız olacak. Üçüncü olarak da gücün kullanabileceği birçok yolu kavramak. Bu da 40 mezun olana kadar eğitimini alacağınız konu. Mezuniyetinizden sonra hangi konuda uzmanlaşacak olursanız olun üçüncü seviyeyi hangi konuda bitirdiğiniz önemli değil. Mezun olduktan sonra kendinizi size sunduğumuz bilgilerden hangisi yönünde geliştireceğiniz size kalmış. Fakat tabii ki öğrenilecek her şeyi öğrenemeyeceksiniz." Hafifçe gülümsedi. "Lonca'da sizin hayatınız boyunca öğrenebileceğinizden daha fazla bilgi mevcut, hatta beş yaşamınız olsa öğrenebileceğinizden de daha fazla. Üç ana dalımız var. Bunlar Şifa, Simya ve Savaş Becerileri. Bu ana dallardan birinde yararlı ve usta bir büyücü olabilmeniz için yeterli bilgiyi edinebilesiniz diye öğretmenleriniz ve onlardan önceki büyücüler, size verilecek en önemli, en fazla ihtiyaç duyacağınız bilgileri bir araya topladılar." Çenesini hafifçe kaldırdı. "Bu bilgiyi iyi kullanın, Kyralia Büyücüler Loncası Çırakları..." Bakışları bir kez daha sınıfın üzerinde dolaştıktan sonra dönüp Lord Elben'e selam verdi ve sınıftan çıktı.