TARIK SÛRESİ Nuzul 38 / Mushaf 86 Surenin Adı: Gecenin konuğu anlamındaki adını birinci âyetinden alır. Sema ve gece gelen konuk şahit olsun (1) Sabahı müjdelediği için sabah yıldızına da Tarık denilmiştir. Surenin bütünü dikkate alındığında, Tarık ile vahyin kastedildiği anlaşılır. Zira Vahiy gece gelen konuktur. Sahabeden gelen bir rivayette ve bazı ilk tefsirlerde ve s-semâi ve t-târık diye anılır. Fakat tefsir ve hadis edebiyatında ve mushaflarda Tarık Sûresi adıyla anılmıştır. Mushafta Evsat-ı Mufassal diye adlandırılan sûreler gurubunun başıdır. Surenin Nuzul Yeri ve Zamanı: Sûre Mekke de inmiştir. Yılını tesbit etmek zordur.
MEKKE Mina Müzdelife Arafat KABE İlk tertipler sûreyi Beled ve Kamer arasına yerleştirirler. Bazergan ve Blachère, sûreyi çok daha erken bir döneme 9. sıraya yerleştirirler. Sûrenin meşhur tertiplerdeki sırasını değiştirmek için elimizde yeterli gerekçe bulunmamaktadır. Bu durumda sûreyi peygamberliğin 5. yılına yerleştirebiliriz. Sûre Buruc, İnşikâk ve İnfitâr gibi semaya yeminle başlayan sûreler gurubunda yer alır. Surenin Konusu: Sûre baştan sona, ilâhi vahyin insanlığın son çevrimindeki tezahürü olan Kur an hakkındadır. Sûrenin girişi yüksek bir belagat örneğidir. Konusuna teşbihle girer. Vahyi, sabahı haber vermek için gece doğan parlak bir yıldıza benzetir. Bu gelen insanlık sabahının ayak sesleridir. Vahiy yıldızının ışığı gecenin zifiri karanlığını delip mü minlerin gözünden gönlüne ulaşmıştır. Zira Allah insanı korunaksız, barınaksız, sığınaksız, tutamaksız bırakmamıştır (1-4). Ardından insan haddini ve kendini bilmeye davet edilir (5-7). Eğer bunu becerebilirse Rabbinin yüceliğini dolayısıyla anlamsız ve amaçsız iş yapmadığını bilecek ve Hesap Günü ne hazırlanacaktır (8-12). Ebedi saadetin yol haritası ise bu vahiydir. Bu gerçeğe insan şahit olmazsa olmasın; gök ve yer şahittir ya! O yeter:
İmdi, (hayat) çevrimine sahne olan gök şahit olsun; ve (bitkilerle) yarılan yer şahit olsun: elbet bu vahiy hakkı batıldan ayıran bir sözdür, asla anlamsız bir lakırdı değildir (11-14). Bu hakikati inkâr edip hayrın değil de hazzın peşinden koşan, tadımlık olanı doyumluk olana tercih edendir. Son âyet bu akla şu ölümsüz gerçeği hatırlatır: Allah ihmal etmez, imhal eder (süre tanır). Şu halde kafirlere süre ver, sadece kısa bir süre (17)
ب س م للا ح ن م ا ر ح ن م م RAHMÂN RAHÎM ALLAH IN ADIYLA و ح نسا اء و ح نطا م ق ١ 1 SEMA(1) ve gece gelen konuk şahit olsun! (2) (1) Tekil geldiği bu bağlamda hem uzaya hem de varlığın en üst tabakasına delalet eder. (2) et-târık: işittirmek için şiddetle vurmak, ses çıkarmak anlamına tark tan. Gece gelen konuğun kapı vuruşuna et-turuk denilir. Et-Târık, gece gelip kapıyı vuran konuk anlamına cins isimdir. Sabahı müjdelediği için sabah yıldızına da Târık adı verilmiştir. Sûrenin bütünü dikkate alındığında et-târık la vahyin kastedildiği görülür. Zira vahiy insanlığın zifiri gecesinde gelip sabahı müjdeleyen bir gök konuğudur. O mühürlenmemiş yüreklerin kapısını çaldığı için Târık tır. Vahiy fiilen de bir gece (Kadir Gecesi) inmeye başlamıştır. و ا ا ح د م ك ا ا ح نطا م ق ٢ 2 Sahi, gecenin konuğu nedir, bilir misin sen? ح ننج م ح نثاق ب ٣ 3 O (inkârcı aklın zifiri karanlığını) delen bir yıldızdır;(3) (3) Kur an vahyi, insanoğluna zifiri gecede yolunu gösteren ve sabahı müjdeleyen kendi semasının en parlak yıldızıdır. Cahiliyye karanlığını delmiştir. Sâkıb ın yücelen anlamını esas alırsak mâna şöyle olur: yücelen bir yıldızdır. Arap edebiyat tarihinde sâkıb ilk kez Kur an da görünür. Türetildiği sakb, yumuşak bir şeyi yakarak delmek mânasına gelir. Necm, yıldız anlamının yanında vahyin aşama aşama inişini (tencîm) de ifade eder. Bu açıdan bu âyetle vahyin aşama aşama inişi şahit olsun anlamına gelen Necm sûresinin ilk âyeti arasında bir mâna irtibatı bulunmaktadır. ح ر ك ل ن ف س ناا ع ل ه ا اف ظ ٤ 4 Zaten hiçbir insan yoktur ki (ilâhi) gözetim ve koruma altında olmasın.(4) (4) Veya in-i muhaffefe ve lâm-ı te kit takdiriyle: Elbet her insan mutlaka gözetim ve koruma altındadır. Zımnen: Vahyin gönderiliş amacı da insanı hıfz içindir. Sağduyu da denilen vicdan, bu ilâhi gözetimin iç dünyamızdaki karşılığıdır.
Vicdan altyapıdır ve vahiyle gelen din onun üstyapısını oluşturur. ف ل ن ظ م ح ل ن س ار ا نم خ ل ق ٥ 5 (5)İNSANOĞLU neden yaratıldığına bir baksın: (5) Burada bir ibtidaiyye vav ı vardır ve çeviriye mâna ile değil büyük harfle yazılan paragraf başı işleviyle yansımıştır. Bunu çok yerde uyguladık, fakat sadece bir kaç yerde notlandırdık. خ ل ق ا ر ا اء د حف ق ٦ 6 O, (üreme organlarından) fışkıran hayat tohumları içeren basit bir sıvıdan (6) yaratıldı; (6) Atılan, fışkıran mânasına gelen dâfik öznedir. Min edatı, insanın bu sıvının tümünden değil içindeki hayat suyundan (sperma) yaratıldığına delalet eder. Sperma Yumurta Buluşması (Döllenme) Embriyo (Alaka): Sperma-Yumurta buluşmasıyla oluşan hücrenin ard arda mitoz bölünme geçirerek hücre sayısının artmasına denir. Hücre oluşması ile temel organların belirlenmesine kadar geçen süre Embriyo süresidir.
Embriyo (Alaka) خ م ج ا ر ب ر ح ص ل ب و ح نت م حئ ب ٧ 7 Omurga ile kaburga kemikleri arasındaki bölgeden çıkan (7) (7) Yani: sırtı ile göğsü ya da göğsü ile oturunca toprağa (turab: terâib) gelen yeri arasındaki bölgeden. Kafa, kollar ve bacaklar hariç gövdenin tümünü ifade eder (el-i câz, s.525). Kur an cinsel organlar konusunda genellikle kinayeli bir üslubu benimser. Bu âyet erkek ve kadının üreme organlarından kinaye olarak anlaşılabileceği gibi, lafzen de anlaşılabilir. Bu ibare her iki cinsin üriner sisteminin tamamını ifade etse gerektir. ح ننه ع لى م ج ع ه ق اد م ٨ 8 Elbet (insanı yoktan var eden) Allah, onu tekrar hayata döndürmeğe kadirdir. (8) (8) er-rac, er-rucu dan farklı olarak geçişli fiilin mastarıdır. Bunun delalet ettiği zımni mâna şudur: Eğer Allah hayata döndürmemiş olsaydı o asla varolamazdı. و م ت ب ل ى ح نس م حئ م ٩ 9 O gün, sırlar (bile) sınanır; ف ا ا ه ا ر ق نوة و ل ن اص م ١١ 10 Dahası kişi ne (içerden) bir güç, ne de (dışardan) bir yardım alabilir.
و ح نسا اء ذ حت ح ن مج ع ١١ 11 (HAYAT) çevrimine sahne olan gök şahit olsun;(9) (9) Dönüş, çevrilme anlamındaki er-rac in buradaki en uygun karşılığı yeryüzündeki canlı hayat için vazgeçilmez olan yağmurla girdiği hayat çevrimi olsa gerektir. Bunun, mikro uzaydan makro uzaya, atomdan galaksilere varana dek bütün bir kozmosun varlık tavafı olan dairesel hareketini ifade etmesi de mümkündür. Unutulmamalıdır ki insanoğlu kozmik tavafın ekmeğini yemektedir. Hayatımızı mümkün kılan eşyayı kullanmamızı bu tavafa borçluyuz. Eğer atomların haccında çekirdek Kâbe sinin etrafında elektron hacısı tavaf etmeyi durdurursa, bütün maddi varlık içine çöker (füzyon), bu takdirde ne toprağı ekebilir, ne suyu içebilir, ne kumaşı biçebilirdik. Eğer dünya hacısı güneş Kâbe sini tavaf etmeyi durdurursa, bu kıyametin kopuşu olurdu. Eğer kan hacısı kâlp Kâbe sini tavaf etmeyi durdurursa, bu ölüm olurdu.
و ح ل م ض ذ حت ح نصد ع ١٢ 12 Ve (bitkilerle) yarılan yer şahit olsun: ح ننه ق و ل ف ص ل ١٣ 13 Elbet bu (vahiy) hakkı batıldan ayıran bir sözdür, و ا ا ه و ب ا ه ز ل ١٤ 14 Asla anlamsız bir lakırdı değildir. ح ننه م ك د ور ك د ح ١٥ 15 Ne var ki onlar tuzak üstüne tuzak kuruyorlar;
و ح ك د ك د ح ١٦ 16 Ve Ben de onların tuzaklarını bozuyorum. ف ا ه ل ح ك اف م ر ح ا ه ل ه م م و د ح ١٧ 17 Şu halde kâfirlere süre ver, sadece kısa bir süre